TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

45’inci Birleşim

                                                                                  10 Şubat 2021 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, 7 Şubat 1923 günü Atatürk’ün Balıkesir Zağnos Paşa Camii hutbe konuşmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, Millî Uzay Programı’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Yunus Emre’nin Ölümünün 700’üncü Yıl Dönümünü Anma ve Türkçe Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Türk gençliğinin eğitim hakkını sağlamak ve mağduriyetlerin giderilmesi için öğrenci affı getirilmesinin yerinde olacağına, ehliyetlerine el konulmuş, pandemi sürecinde zor günler yaşayan ve ekmeğini şoförlük yaparak kazananlara ehliyet affı çıkarılmasının da talepler arasında olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Sultan II. Abdülhamit Han’ı vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

3.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Iğdır ilinin yaklaşık 1,5 milyon küçükbaş hayvan varlığıyla ülkede ilk sıralarda yer aldığına, hayvanların yüzde 85’inin çevre illerden yayla kiralanarak otlatıldığına, kiralama usul ve esaslarının merkezden yürütülmesi ve kiralama süresinin bir yıldan beş yıla çıkarılmasının Tarım ve Orman Bakanlığından beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, pandemi sürecinde tarım sektöründe sorunların içinden çıkılmaz duruma gelindiğine, ödeyemedikleri borçları nedeniyle çiftçilerin tarlalarına, traktörlerine, hayvanlarına haciz uygulandığına, çiftçi kredilerine ve borçlarına acilen yapılandırma getirilmesi, faizlerin silinmesi, borçların anaparası üzerinden taksitlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Erzincan Milletvekili Burhan Çakır’ın, Sultan II. Abdülhamit Han’ı vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, pandemi şartlarında çiftçilerin ve hayvancılıkla uğraşanların özellikle girdi maliyetlerinden dolayı çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğuna, Tarım ve Orman Bakanlığının buna mutlaka bir çözüm üretmesi ve çiftçilerin 2021 yılı desteklerinin pandemi şartlarından dolayı erken ödenmesi gerektiğine, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Koorepartifleri borçlarına da mutlaka yapılandırma istediklerine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçinin zor şartlarda tohumu toprakla buluşturma çabasında olduğuna, tohum, ilaç, gübre ve elektrikteki fiyat artışlarından dolayı zor durumda olduğuna, iktidarın çiftçi ve besiciler için gerekli destekleri sağlamamasının gıda güvenliği açısından risk yaratan bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

8.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, gübre fiyatlarındaki artışın çiftçinin üretimine sekte vurmasının yanında gıda fiyatlarında ve gıda enflasyonunda da aşırı artışa sebep olacağına, çiftçilere destek olması gereken Tarım Kredi Kooperatifleri ve GÜBRETAŞ’ın borsa oyuncusu olmanın peşine düştüğüne ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuyla paylaştığı Millî Uzay Programı’nın millete ve ülkeye hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Boğaziçi Üniversitesine dışarıdan birinin rektör olarak atanmasına tepki olarak anayasal haklarını kullanan öğrencilerin terörist ilan edildiklerine, gençlerin ülkelerinde gelecek görmedikleri için yurt dışına gitmeyi düşündüğüne ve AKP iktidarının bunun sorumlusu olduğuna, ülkeyi uzay çağına taşıyacak gençlerin gözaltına alınıp tutuklandığına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2020 yılı bilançosuna göre AİHM’in iş yükünün önemli bölümünü, Rusya’dan sonra, Türkiye’den giden başvuruların oluşturduğuna, ülke hakkında açıklanan 97 karardan 85’inde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az 1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığına, en fazla ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddenin ihlal edildiğine hükmedildiğine, yargı, adalet ve temel haklar konusunda gerçekçi yasal düzenlemelerin Meclis gündemine getirilmesi, yasaların ve AİHM kararlarının uygulanması çağrısını tekrarladığına ilişkin açıklaması

12.- Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanal’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü Padişahı olan II. Abdülhamit Han’ı Hakk’a kavuşmasının 103’üncü yılında saygı ve rahmetle andığına ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin Büyükşehir Belediyesinin seksen yedi günde tamamlayıp hizmete açtığı köprülü kavşak için “sevgi” isminin verilmesi önerisini Mersin Büyükşehir Belediye Meclisinde Cumhur İttifakı’nın engellediğine ilişkin açıklaması

14.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, dolar 8,5 TL iken mazotun 6,60 TL olduğuna, doların şimdi 7 TL olduğuna ama mazotun yine 6,60 TL olduğuna, yine zam yapılacağı duyumu aldığına, neden hâlâ vatandaşa zam öngörüldüğünü sorduğuna ilişkin açıklaması

15.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, gübre fiyatlarına gelen zamların çiftçinin 1 dekar için aldığı mazot, gübre, sertifikalı tohumluk ve prim desteklerinin tamamını yuttuğuna, çiftçinin hiçbir sorununa çözüm getiremeyen Tarım ve Orman Bakanlığının gübrede yaşanan fahiş artışa bir çözüm getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, salgın nedeniyle büyük sıkıntılar çeken, dükkânını açamadığı için iş yapamayan, borçlarını ödeyemeyen, çalışanların maaşını veremeyen, kirasını, faturasını yatıramayan esnafın devletten yardım beklerken ötelenen borçlarının faizleriyle karşı karşıya kaldığına, esnafın yüksek faizli bu borçları nasıl ödeyeceğini sorduğuna ilişkin açıklaması

17.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Anadolu’nun en eski cemevinin bulunduğu ve son günlerde Göktürk alfabesiyle yazılı yazıtlar bulunan Malatya ili Arapgir ilçesi Onar köyünün turizmde bir çekim merkezi hâline gelmesi için Turizm Bakanlığının desteğini beklediklerine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, dünyanın 14’üncü metropolü İstanbul ilinin en büyük sıkıntılarından birinin trafik olduğuna, AK PARTİ’den kalan projeler bir an önce hayata geçirilmezse trafiğin felç olacağına, CHP’li Büyükşehir yönetiminin başarısızlığı böyle devam ederse İstanbul ilinin trafik çilesinin katlanarak artacağına ilişkin açıklaması

19.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, kiloya bağlı hastalıkların artmasının diyetetik ve beslenme uzmanlarına ihtiyacı artırdığına, pandemi döneminde ataması yapılmayan diyetisyenlerin hem özel sektörde hem de kendi meslekleri dışındaki alanlarda iş bulamadığına ilişkin açıklaması

20.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılını Yunus Emre’nin Ölümünün 700’üncü Yılını Anma ve Türkçe Yılı olarak ilan ettiğine, Yunus Emre’nin türbesinin bulunduğu Eskişehir ili Mihalıççık ilçesi Yunusemre Mahallesi’nde hiçbir sağlık personeli bulunmadığına, Yunusemre sakinlerinin Boğaziçi Ekspresi’nin mahallelerinde durmasını ve 1 sağlık personelinin mahallelerinde istihdamını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

21.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ilinde turizmin can damarı olan Kuşadası ve Didim’e 2020 yılının ilk altı ayında sadece 397 bin turist geldiğine, otel işletmecilerinin çoğunun elektrik ve su faturalarını bile ödeyemeyecek duruma geldiğine, önümüzdeki sezon için öncelikli olarak küçük işletmelere destek olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, on sekiz yıldır yerli otomobil yapamayanların şimdi “Uzaya gideceğiz.” dediklerine, AKP iktidarını ciddiyete davet ettiklerine, uzaydaki masal âleminden inip ülkenin gerçeklerine çağırdıklarına ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1987 yılından bu yana 9 Şubatın Dünya Sigarayı Bırakma Günü olarak anıldığına, Covid-19 riskini 14 kat artıran sigara konusunda milletin dikkatini çekmek istediğine ve herkesi sigaradan uzak durmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

24.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, tüm dünyayı saran coronavirüs salgını nedeniyle başta seyyar satıcılar olmak üzere, 5 milyona yakın kişinin işsiz kaldığına, seyyar satıcıların da diğer esnaf ve işçiler gibi yasal statüye kavuşturulması gerektiğine, yasal statüye kavuşarak sigortasını ve primini devlete ödeyerek bu insanların da emekli olma hakkına kavuşacağına ilişkin açıklaması

25.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10 Şubatın Şeyh Şamil ve II. Abdülhamit Han’ın vefatlarının yıl dönümü olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, pandemi gibi olağanüstü bir dönemden geçildiğine, devleti yöneten Hükûmetin sınırlı sayıda yapılan destekleri sınırsız şekilde anlatarak günü kurtarmaya çalıştığına ancak esnafın büyük bir darboğazda olduğuna, esnafın kazanç değil, ekmek derdinde olduğunun görmezden gelinemeyeceğine ilişkin açıklaması

27.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, vefatının yıl dönümünde Sultan II. Abdülhamit Han’a Allah’tan rahmet dilediğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında görüşülen Cengiz Holdingin Halilağa Bakır Madeni Projesi’nin Kaz Dağları’nda büyük bir yara daha açacağına, Anadolu’nun kan ağladığına ama Anadolu Ajansının “Japon esnafı zor durumda.” diye haber yaptığına, İYİ PARTİ olarak vatandaşın sorunlarını yerinde tespit edip Meclisin gündemine getirmeye devam edeceklerine, pandemi tedbirlerinin esnafta çok ağır bir gelir kaybı yarattığına, Hükûmetin acil olarak esnaf eylem planı oluşturması gerektiğine, Tokat ili Erbaa ilçesinde siyanürle altın araması yapılacağına, Tokat ilini ayağa kaldıracak projelerden biri olan havalimanının bir türlü bitirilemediğine, kronikleşen Tokat Niksar-Ordu yolu inşaatının bir an önce bitirilip Ordu ve Tokat halkının hizmetine sunulması gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, vefatının 103’üncü yıl dönümünde Sultan II. Abdülhamit Han’ı rahmetle yâd ettiklerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Millî Uzay Programı’nın ülkenin küresel güç olma yolundaki hedeflerini ortaya koyduğuna, ülkenin 21’inci yüzyılda küresel rekabette varlık gösterebilmesi açısından hayati önem taşıyan Millî Uzay Programı’nın bazı çevreler tarafından alay konusu yapılmaya çalışıldığına, 21’inci yüzyıl jeopolitiğinde bir ülkenin gücünün uzay, okyanuslar, atmosfer ve Antartika gibi alanlarda var olup olmadığına bağlı olacağına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Millî Uzay Projesi’ni kararlılıkla desteklediklerine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, her 3 gençten 1’inin işsiz olduğuna ama işsizlik oranının TÜİK tarafından yüzde 12,9 olarak açıklandığına, ülkede gerçek işsizlik oranının 12,9 değil yüzde 36 civarında olduğuna, icra ve iflas dairelerinde hâlen derdest olan dosya sayısının şubat ayı itibarıyla geçen yıla göre 1 milyon 674 bin artarak 22 milyon 160 bine ulaştığına, Mardin’e kayyum olarak atanan ve görevden uzaklaştırılan Mustafa Yaman’ın neden yargılanmadığını sorduğuna, 37 Süryani, Keldani ve Asuri kurumunun Şırnak ilinde bir yıldır haber alınamayan Hürmüz Diril’in akıbeti ve cansız bedeni bulunan Şimuni Diril’in ölümünün aydınlatılması çağrısında bulundukları bir mektup yayınladıklarına, bu mektubu ülkedeki ve uluslararası alandaki bütün kurumlara gönderdiklerine, bu talepleri kendilerinin de bir kez daha dile getirdiklerine ilişkin açıklaması

30.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Uzay Programı’yla uzaya bir Türk giderse mutlu olacaklarına, pandeminin bir yılı dolarken uzaktan eğitimde ülkede hâlâ 3 milyon 650 bin çocuğun uzaktan eğitime erişemediğine, şanslı olup eğitim alanların da araştırmalara göre yüzde 78’inin yurt dışına gitmek istediğini belirttiğine ama Millî Uzay Programı’nın konuşulduğuna, o çocukların geleceğinin konuşulmadığına, esnafın gerçekten kan ağladığına, Anadolu Ajansının ülkedeki esnafın durumunu yansıtacağına Japonya’da esnafla röportaj yaptığına, çiftçi borçlarının yapılandırma kapsamına girmediğine, çiftçinin üretemediğine, böyle giderse çiftçilik yapacak insan bulunamayacağına, Hükûmeti halkın gerçek gündemlerine gelmeye davet ettiklerine ilişkin açıklaması

31.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, vefatının 103’üncü seneidevriyesinde Sultan II. Abdülhamit Han’ı rahmetle andıklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Millî Uzay Programı’nı açıkladığına, Millî Uzay Programı’nın cumhuriyetin 100’üncü yılında aya ilk teması, uzay erişimini sağlamayı ve uzay limanı işletmeyi, bir uzay teknolojisi geliştirme bölgesi kurmayı, 1 Türk vatandaşının uzaya gönderilmesini amaçlayan bir proje olduğuna, muhalefet ile ihanet arasında çok ince bir çizgi olduğuna ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, 65 yaş üstü yurttaşların aylardır hapis hayatı yaşadığına, İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olan bu uygulamanın derhâl kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, tüm Türkiye’de olduğu gibi Osmaniye ilinde de tüm mahalle, cadde ve sokaklarda şube açan ulusal zincir marketlerin küçük esnafın yok olmasına neden olduğuna, küçük esnafın kredi ve vergi borçları ile SGK prim borçlarıyla uğraştığına, ivedi olarak yasal düzenlemeyle küçük esnafın korumaya alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

36.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, ÇAYKUR’un yaş çay bedellerini bankalara yatırdığına, bankaların çay üreticilerinin parasını bazen günlerce bekleterek ve kullanarak kazanç elde ettiği halde karşılığında neden çay üreticilerimize promosyon hakkı ödemediğini sorduğuna ilişkin açıklaması

37.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, iş bulamadığı için öğrenim kredisi borcunu ödeyemeyen gençlerin kanayan yarasına merhem olunması ve bu borçların silinmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

38.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’ün, Ceylan Bozkurt ve Didar Bozağ’ın dört yılı aşkın süredir İzmir Şakran Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezalarını çektiklerine, koşullu salıverilme haklarının ellerinden alındığına, Hükûmetin infaz paketini siyasi muhalifleri üstünde siyasi kırım amacıyla kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, ülkenin on dokuz yıllık AK PARTİ iktidarıyla sanayide, teknolojide, tarımda çağ atladığına, Amasya ilinde 2020 yılında Tarım İl Müdürlüğünün özel idare katkısıyla üreticilere tohum desteği ve damızlık koç dağıtımı yaptığına ilişkin açıklaması

40.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, Gaziantep ilinde organize sanayi bölgesinde bir hastane kurulmasına dair bir çalışma olup olmadığını, sanayi bölgesinde kimya ve gıda sanayilerinin yakın mesafede olmasının sakıncalı olmasından dolayı imar planında bir değişikliğin düşünülüp düşünülmediğini, fabrikaların olduğu bölgeye itfaiye istasyonu yapılması yönünde bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

41.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri hakkı kullanılarak yapılan protestolara yönelik terör estirildiğine, Ankara Valiliği ve Emniyet Müdürlüğünün yasal haklarını kullanan öğrenci ve akademisyenlere şiddet uygulamaya devam ettiğine, Ankara Valisi ve Emniyet Müdürünü sorumlu davranmaya ve yasalara uymaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

42.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, İYİ PARTİ grup toplantısında bir lokanta işletmecisinin esnafın pandemi sürecinde yaşadığı sorunlara dair yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

43.- Şanlıurfa Milletvekili Aziz Aydınlık’ın, TOKİ’nin Şanlıurfa ilinde kura çekilişi inşaatı başlayan Karaköprü Maşuk Projesi’nden önce yapılmasına rağmen Eyyübiye Küçükler Projesi’nde çivi dahi çakılmadığına, hak sahiplerinin bir an önce inşaata başlanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

44.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Şeyh Şamil’in vefatının 149’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

45.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, patoloji teknikerliğinin atama sorunu yaşanan mesleklerden olduğuna, bu meslek grubunun bir başka sorununun da meslek yasasına sahip olmamaları ve görev tanımlamalarının yapılmaması olduğuna ilişkin açıklaması

46.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, nadir rastlanan bir genetik hastalık olan kistik fibrozisin tedavisinde SGK’nin ödeme yapmadığına ilişkin açıklaması

47.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, çiftçi borçlarının katlanmasına sebep olan yüksek faize çözüm bulunmasını talep ederken Ziraat Bankasının sübvansiyonlu tarımsal kredilerin faiz oranlarını yaklaşık yüzde 100 artırdığına, icralık olan çiftçi için bu artışın yaşamsal bir sorun olduğuna ilişkin açıklaması

48.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garındaki terör saldırısında hayatını kaybeden 103 kişinin yakınlarının kurmuş olduğu 10 Ekim Barış Derneğinin kapatıldığına, derneğin tekrar aynı isimle kurulduğuna ilişkin açıklaması

49.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Adana ili Pozantı ilçesi Akçatekir Bürücek Kızılay Kampının AKP iktidarı döneminde, son on dokuz yıldır terkedilmiş durumda olduğuna, arazisi ve konumu çok değerli olan kamp alanının yandaşlara kupon arazi olarak satılmaya mı hazırlandığını sorduğuna ilişkin açıklaması

50.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, YKS sınav ücretinin bu yıl 90 TL’ye çıktığına,  öğrencilerin sınavın 3 oturumu için 270 TL giriş ücreti ödeyeceğine, bu yüksek ücret nedeniyle belki binlerce öğrencinin sınavlara giremeyeceğine ilişkin açıklaması

51.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, kırsal alanda 2/B arazilerinin hem satış hem de kullanımıyla ilgili büyük sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, cezaevlerinde mahpuslara uygulanan insanlık dışı muamelelerin devam ettiğine, devletin sağlık güvenliğini aksatmasının, ağır hasta mahpusları cezaevlerinde tutmaya devam etmesinin insanlık suçu olduğuna ilişkin açıklaması

53.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81’inci maddesine göre illerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi verileri dikkate alınarak uygulanacak ilave SGK prim teşvik oranlarının her yıl Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden belirlendiğine, söz konusu düzenlemenin gecikmeksizin 15 Şubat öncesinde yayınlanmasında fayda olduğuna ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 28/12/2020 tarihinde İstanbul ilinde tarım sektöründe yaşanan sorunların ve İstanbullu çiftçilerin sorunlarının tespit edilerek bu sorunların giderilmesi için çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (10/3625) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, artan polis şiddetinin araştırılması ve önlenmesi amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan ve arkadaşları tarafından, kamu-özel iş birliği projelerinin zararlarının ortadan kaldırılması amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2982) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 235)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2276) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2782) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:242)

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2273) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 139)

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Serbest Ticaret Anlaşması'nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 1/2017 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına İlişkin Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1362) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 29)

6.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/2373) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 157)

7.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1582) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 82)

8.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 164)

9.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2401) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 163)

10.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3054) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 246)

11.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın `Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1364) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 33)

12.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)

13.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2981) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 234)

14.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1193) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 23)

B) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- 2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 235) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

2.- (S. Sayısı: 142) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

3.- (S. Sayısı:242) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

4.- (S. Sayısı: 139) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

5.- (S. Sayısı: 29) Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Serbest Ticaret Anlaşması'nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 1/2017 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına İlişkin Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

6.- (S. Sayısı: 157) Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin oylaması

7.- (S. Sayısı: 82) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

8.- (S. Sayısı: 164) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

9.- (S. Sayısı: 163) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

10.- (S. Sayısı: 246) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

11.- (S. Sayısı: 33) Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın `Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin oylaması

12.- (S. Sayısı: 66) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık'ın, soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in cevabı  (7/39560)

2.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, çeşitli siyasi partilerde görevleri bulunan üç kadının yaşamını yitirdiği olaya dair bazı iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı 7/39677)

3.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu'nun, erişim engeli getirilen haberlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39678)

4.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan'ın, Göreme Vadisi'nin milli park statüsünden çıkarılmasına yönelik Cumhurbaşkanı kararnamesine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39680)

5.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman'ın, Sivas Divriği Ulucami ve Darüşşifası'nın restorasyon çalışmalarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39683)

6.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül'ün, akademik yayını bulunan, yayınına atıf yapılan ve yayımlanmış makaleleri bulunan rektör sayılarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39685)

7.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan'ın, 2018-2020 yıllarında arasındaki et ve canlı hayvan ithalat ve ihracat verilerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/39781)

8.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan'ın, 2018-2020 yıllarında arasındaki katı atık ve plastik ithalatı verilerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/39782)

9.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan'ın, 2018-2020 yıllarında arasındaki tarım ürünleri ithalat ve ihracatı verilerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/39783)

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Türkiye'nin uydu ve uzay projelerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39787)

11.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in, 2010-2021 yılları arasında tohum ve fide ithalatı verilerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/39910)

12.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan'ın, yurt dışında yaşayan bazı vatandaşların sosyal medya paylaşımları nedeniyle Türkiye'de gözaltına alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39916)

13.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatının taşınır mallarını birbirine devredebilmesine yönelik yapılan mevzuat değişikliğine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39917)

14.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un, Kızılay'da görev yapan bir şube koordinatörünün kurumu zarara uğrattığı iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39919)

15.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker'in, Kadir Has Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen bir araştırmanın sonuçlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39920)

16.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül'ün, Türk Telekom'un özelleştirilmesine dair devir sözleşmesinde değişiklik yapılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39921)

17.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in, Sayıştay'ın 2019 yılı Denetim Raporunda Ziraat Bankası ile ilgili yaptığı bir tespite ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39922)

18.- İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya'nın, Anadolu Üniversitesi bünyesinde görev yapan bir akademisyenle ilgili yürütülen soruşturmaya ve kişi hakkındaki suçlamalara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/39923)

19.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu'nun, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun uluslararası sıralamadaki yerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/40140)

20.- Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz'ın, Biyomedikal Cihaz Teknikerliği mezunlarının istihdamına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/40143)

21.- Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz'ın, paramedik meslek grubu mensuplarının istihdamının artırılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/40144)

22.- İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya'nın, 2020 ocak ayından itibaren kredi borçları sebebiyle üretim araçları haczedilen çiftçi sayısına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/40146)

 

10 Şubat 2021 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Millî Uzay Programı hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldız…

Zeynep vekilim şu anda olmadığından ikinci konuşmacımıza geçiyoruz.

Gündem dışı ikinci söz, 7 Şubat 1923 günü Atatürk’ün Balıkesir Zağnos Paşa Camisi hutbe konuşmasıyla ilgili söz isteyen Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’e aittir.

Buyurunuz Sayın Şahin.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, 7 Şubat 1923 günü Atatürk’ün Balıkesir Zağnos Paşa Camii hutbe konuşmasına ilişkin gündem dışı konuşması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Şubat, Mustafa Kemal Atatürk’ün Balıkesir Zağnos Paşa Camisi’nde hutbe okumasının 98’inci yıl dönümüydü, bu nedenle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Balıkesir, İzmir’in işgalinden on üç ay sonra, 30 Haziran 1920 tarihinde düşman işgaline uğradı. Yedi yüz doksan beş gün süren işgal sonrasında, 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir düşman işgalinden kurtuldu. Atatürk, düşman işgali sonrası Balıkesir’i 7 kez ziyaret etti, ilk ziyaretini 6 Şubat 1923 tarihinde gerçekleştirdi. İzmir’den trenle Balıkesir’e gelen Mustafa Kemal Paşa’nın beraberinde eşi ve Kâzım Karabekir Paşa bulunuyordu. Balıkesir, Atasını büyük bir sevgi ve coşkuyla kucakladı. Karşılamaya 50 bini aşkın kişi katıldı ki o dönemde Balıkesir’in nüfusu sadece 20 bindi. Mustafa Kemal Paşa, Millî Kuvvetler Caddesi üzerine serilen halılar ve devasa taklarla süslü cadde boyunca halkı selamlayarak belediye binasına gitti, burada yapılan geçit törenini izledi. Paşa, geceyi Balıkesir’de Sacitzade Mahmut Bey’in evinde geçirdi. Ertesi gün, 7 Şubat 1923 Çarşamba günü öğleden önce bazı kuruluş ve okulları ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa, öğle namazını kalabalık bir cemaatle birlikte, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamı olan Zağnos Paşa tarafından İstanbul’un fethinden sekiz yıl sonra, 1461 yılında yapılan Zağnos Paşa Camisi’nde kılar, namaz sonrası şehitler için okunan mevlide katılır, sonrasında da minbere çıkarak tarihî Balıkesir Hutbesi’ni okur. Balıkesir Hutbesi, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı boyunca yaptığı ilk ve tek cami içi konuşmadır. Gazi Mustafa Kemal pek çok yerde camiye gitmiş ancak bu şekilde konuşma yapmamıştır. Mustafa Kemal Paşa, hutbesine “Allah birdir, şanı büyüktür, Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun.” diyerek başlar, kurulacak yeni devletin temel esasları ve cumhuriyet devrimleri konusunda halkı bilgilendirir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Balıkesir’e gelişinin arka planında önemli bir düşünce ve zamanlama dehası yatmaktadır. O günlerde Türkiye çok kritik iç ve dış gelişmelerden geçmekteydi. Balıkesir Hutbesi’nden üç gün önce, 4 Şubat 1923 tarihinde Lozan Barış Konferansı görüşmeleri kesilmiş ve heyetimiz Türkiye’ye dönmek üzere yola çıkmıştı. Atatürk bu önemli gelişme için dünyaya mesaj vermek istiyordu. Bu yer, İzmir’in Yunan işgalinden bir gün sonra hemen harekete geçip örgütlenen ve kongreler düzenleyerek Batı Anadolu’da Kuvayımilliye cephelerini kuran Balıkesir’di. Atatürk, Balıkesir Hutbesi’yle Türk milletinin ve Türk ordusunun dimdik ayakta olduğu mesajını tüm dünyaya duyurdu.

Mustafa Kemal Atatürk “Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum, hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum.” diyerek milletinin düşüncelerine ne kadar değer verdiğini göstermiş, cemaatten söz alanları dinlemiş, soruları cevaplamış; hutbe, karşılıklı soru ve cevaplarla yaklaşık bir buçuk saat kadar sürmüştür.

Balıkesir, halkın hiçbir yerden emir almadan örgütlendiği, millet duygusunun bağımsızlık aşkıyla organize olduğu Kuvayimilliye’nin üssü ve başkentidir. Mustafa Kemal Paşa, zor günlerde en çabuk örgütlenebilmiş illerin başında Balıkesir’in geldiğini en iyi bilen kişiydi. Bu yüzden Balıkesir’e gelmesi ve burada hutbe okuması tesadüf değildir. Devlet-millet kaynaşmasının en önemli örneğini sergileyen bu değerli hutbenin günümüz iktidarına da yol gösterici olması dileğiyle sözlerime son veriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Söz sırası, Millî Uzay Programı hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, Millî Uzay Programı’na ilişkin gündem dışı konuşması

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başından bizleri takip eden kıymetli milletimiz, çok kıymetli gökyüzü severler; hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Açıkçası, ben bu kürsüde, yine gökyüzü hakkında konuşmak, uzay hakkında konuşmak, Türkiye’nin uzay vizyonu hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Zira ben bu kürsünün; gençlerin kalbini, fikrini, vizyonunu, ufkunu kamaştıran söylemlerin merkezi olması gerektiğine canıgönülden inandığımı söyleyerek başlamak istiyorum sözlerime.

Malumunuz olduğu üzere, Türkiye, Millî Teknoloji Hamlesi vizyonuyla gerçek, sürdürülebilir ve yarına söz söyleyen atılımları birer birer gerçekleştiriyor. Aslında muazzam bir dip dalga oluşmuş vaziyette. Kendi insan kaynağımızı kendi doğal kaynaklarımızla harmanlayarak etkin ve verimli üretim mekanizmaları oluşturuyoruz adım adım ve bu noktada, teknolojiye ilgi duyan, kendi fikirlerini projelendiren gençlerin “Birlikte başaracağız.” duygusunu pekiştirerek yollarına devam ettiklerini görüyorum ve açıkçası bu, bizde muazzam bir heyecan oluşturuyor; bütüncül ve sistemli planlamalar yapılması, bu heyecanın doğru mecraya kanalize edilmesi hususundaki çalışmalarımızı da bu konudaki azmimizi de çok şevklendiriyor, artırıyor.

Malumunuz olduğu üzere, dün Türkiye açısından, Türkiye’nin üreten gençleri açısından, üretmekten keyif alan, üreterek var olan, üretmekten beslenen gençleri açısından çok önemli ve stratejik bir gündü; ufuk açıcı, gerçekçi, uygulanabilir hedeflerin gerçeğe dönüştüğü bir gündü. Dün Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin uzay vizyonunu, Millî Uzay Programı’nı açıkladı ve bu programı da Göktürk yazıtlarına atıfla “Gökyüzüne bak, Ay’ı gör.” cümlesiyle açıkladı. Bu da bizim için ayrıca anlamlıydı. Açıkçası, burada Cumhurbaşkanımız 10 tane hedef öngördü ve bu hedeflerin her biri de bizi ayrıca heyecanlandırdı. Ben dilerseniz size o hedeflerden kısacık bahsetmek istiyorum.

Birinci görev, Ay görevi. Bu noktada, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Ay’la ilk teması gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu noktada, ilk etapta sert iniş gerçekleştirilecek, ikinci aşamada da yumuşak iniş gerçekleştirilecek. Böylelikle cumhuriyetimizin 100’üncü yılı itibarıyla Ay görevi tamamlanmış olacak.

İkinci hedef ise uydu üretiminin tek çatı altında toplanması ve yerli ve millî bir uydu geliştirilmesi. Bu noktada, dünyayla rekabet edebilecek bir ticaretin aslında oluşturulması ve bu noktada bir marka ortaya konabilmesi açısından bu projeyi de, açıkçası bu hedefi de çok önemsediğimi bir kere daha ifade etmek isterim.

Üçüncü hedef, yerli ve millî bölgesel konumlama ve zamanlama sisteminin oluşturulması.

Dördüncü hedef, uzaya erişimin sağlanması ve uzay limanı kurulumu. Uzay limanı kurulumunda uluslararası iş birliklerini takip ediyor olacağız. Uzaya erişimin sağlanması hususu da tam bağımsızlık açısından ciddi anlamda önemli bir başlık. Zaten geçtiğimiz sene içerisinde ROKETSAN aslında uzaya erişimi bir ölçüde sağlamıştı.

Beşinci hedef, uzay havasına ilişkin teknolojik çalışmalar.

Altıncı hedef, uzay nesnelerinin yerden gözlem ve takibi. Mühendislerimizin bu noktada yapacağı çalışmalar ilerleyen süreçte derin uzay programımıza ilişkin haberleşme altyapısının oluşturulması hususunda da aslında çok önem teşkil edecek.

Yedinci hedef, uzay sanayisi ekosisteminin geliştirilmesi.

Sekizinci hedef, uzay teknoloji geliştirme bölgelerinin oluşturulması.

Dolayısıyla bu 2 hedefle birlikte, bütün vatandaşlarımızın aslında bu rekabetin bir parçası olduğu ve dünyayla yarışabilir hâle geldiği bir sistemi kurgulamış ve oluşturmuş olacağız.

Tabii, bunların her biri insanla oluyor. Dokuzuncu hedef de bu bağlamda insan kaynağının yetiştirilmesi ve uzay farkındalığının artırılması.

Onuncu hedefe geldiğimizde -belki içimizde bu hayali kuranlar vardır- bir Türk astronotun uzaya gönderilmesi onuncu hedef olarak bizim Millî Uzay Programı’mızda yer aldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Koy Berat’ı gitsin ya(!)

ZEYNEP YILDIZ (Devamla) – Açıkçası, bu noktada, Sayın Cumhurbaşkanımız da bir kadın astronotun Türk olarak uzaya giden ilk kişi olması hususundaki hassasiyetini de dün ifade etti. Bu da bizi ayrıca heyecanlandırdı.

Üstat Neşet Ertaş’ın kelimelerinde kendimi bulduğum bir cümlesi vardır, burada da paylaşmak istiyorum. Neşet Ertaş der ki: “Denizi seyretmek gibidir bozkırda gökyüzünü seyretmek.” Dolayısıyla, ışık kirliliğinin uğramadığı yerleşkelerde gökyüzünü tanıyan, seven, ışıl ışıl, pırıl pırıl Anadolu çocukları, vizyoner Türk gençliği Türkiye’nin uzaya izini bırakacak olan isimler olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, bu coğrafyanın çocuklarının fırsat eşitliği temelinde, uzaya iz bırakacağı günlere hep birlikte şahitlik edeceğiz. Roketler tasarlayan Somalili Guled Abdi’yi hatırlarsınız. Açıkçası -sonrasında TEKNOFEST’e de katılmıştı o- onun hayalini Hubble Teleskobu’ndan esinlenerek resimler çizen Kayserili Esila ve Zeynep’ten ayrı görmediğimizi bir kere daha buradan ifade etmek isterim. Zira, Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, yeryüzünde adalet tesisinin gökyüzünde güçlü bir şekilde var olmaktan geçtiğine hep birlikte inanıyoruz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, tarihsel süreç içerisinde uzay bizler için hiçbir zaman bir boşluk olmadı, bir farkındalık oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

ZEYNEP YILDIZ (Devamla) – Yine şunu da ifade etmek isterim: Evet, coğrafya kaderdir. Ali Kuşçu’nun, Takiyüddin’in, El Cezeri’nin, El Birûnî’nin, Mirim Çelebi’nin torunları olarak gökyüzü bizim kaderimizdir. Bu razı olduğumuz kader çerçevesinde özgüvenli ve vatanperver Türk gençleri Türk Bayrağı’nı inşallah uzayda da dalgalandıracak. Türkiye’nin hak ve menfaatlerini insanlığın ortak mirası uzay çerçevesinde de koruyor olacağız ve Türkiye tam bağımsız yürüyüşüne uzayda da devam ediyor olacak. İstikbal göklerdedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, ölümünün 700’üncü yıl dönümünde Yunus Emre’yi anma ve Türkçe yılı münasebetiyle söz isteyen Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Yunus Emre’nin Ölümünün 700’üncü Yıl Dönümünü Anma ve Türkçe Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2021 yılı, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, vefatının 700’üncü yıl dönümünde “Yunus Emre’yi Anma ve Türkçe Yılı” olarak ilan edilmiştir. Yunus Emre Anadolu irfanını inşa eden önemli bir şahsiyettir. 1238 yılında doğduğu kabul ediliyor. Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü olan tasavvuf ve halk şairi. 13’üncü yüzyılın ortasında, 14’üncü yüzyılın ilk çeyreğinde, Orta Anadolu havzasında, Eskişehir Sivrihisar ilçesinde yer alan Sarıköy’de yetişip Nallıhan’daki Tapduk Emre dergâhında yaşadığı kabul ediliyor. Ahmet Yesevi’yle başlayan tekke şiir geleneğine özgün bir Anadolu söyleyişi eklemiştir. Türkçe’nin kapılarını açan Yunus Emre Anadolu insanının hem boy aynasıdır, hem gönül havzasıdır. İşgal altındaki Anadolu topraklarında, yaşamı, halka manevi rehber olmuştur. Yunus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil divan şiirini de etkilemiştir. İnsanın kendisiyle, nesneyle ve Allah’la olan ilişkilerini işledi. Ölüm, doğum, yaşlılık, yaşama bağlılık, ilahi adalet ve insan sevgisi gibi konuları ele aldı. 14’üncü yüzyılda yaşayan abdallar ve dervişler, Osmanlı’nın fetihlerine paralel bir şekilde, Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayılmışlardır; Alevi-Bektaşi edebiyatı ile Melami-Hamzavi edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının kaynağı oldular. Kendisinin tarikat üstü olduğu kabul edilir.

Yunus Emre 20’nci yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi ve hoşgörü bakımından yeni bir gözde olarak değerlendirildi. Birleşmiş Milletlerin kültür kuruluşu UNESCO Yunus Emre’nin doğumunun 750’nci yılını “Yunus Emre Sevgi Yılı” olarak 1991 yılında ilan etmiştir. Yunus Emre her yüzyılda canlılığını koruyan, geniş bir yelpazeye yayılan bir mutasavvıf olmuştur. Yaşamış olduğu çağın koşulları ve Moğol baskınları, Moğol hükümdarlarının etkileri Anadolu insanlarını zorluk içerisinde, darlık içerisinde bırakırken Yunus Emre söylemleriyle onlara moral vermiştir, onlara moral aşılamıştır ve sabır aşılamıştır. Bu sayede o dönemi bu insanlar daha rahat geçirmişlerdir.

Yunus Emre, yalnız edebiyat değil, psikoloji, felsefe ve tarih gibi alanlarda da ilham kaynağı olmuştur. Mevlâna’nın pergel metaforuna göre pergelin sabit ayağı kendi manevi ve medeniyet değerlerimizi; hareketli ayağı ise kalan dünyayı kapsar, dünyanın neresinde olursa olsun her kültüre açık yanımızdır. Bu, değerlerimizin sunuşu açısından da önemlidir. Yunus Emre, bu yüzden, muhatap kitle olarak 72 milleti alır. O yüzden, eğer biz Yunus Emre’yi doğru anlamayı başarabilirsek İslam’ın bu çağda karşı karşıya olduğu yanlış tanımlamalarına da müdahil olma imkânı bulabiliriz. Onun sevgisiyle adalete, müsamahaya, emeğe, çalışmaya, dünyaperest olmamaya, sadece Allah’a kul olmaya çağıran sesini de bütün dünyada kabul görülen bir anlayışa dönüştürebiliriz.

Yunus Emre’yi millî ruhun ve hak sevgisinin efsane kuşağı sarmıştır. Onun menkıbelerini elinden çekip almak zordur, belki de hayal kırıcı olabilir. Kimliği efsanelere karışan bu büyük sanatçımız, büyük ümmet değeri değil, insanlık değeridir. Yunus’un inandıklarına inanmadan da Yunus’u sevmek mümkündür. Herkes Yunus’u kendine göre yorumlamış ve değerlendirmiştir. Öç alıcı bir tarih inanışına karşı koyar. Dünyamızın gerçekten Yunus Emre gibi seven, onun gibi dost, onun gibi sevmesini bilen ve “Düşmanımız kindir bizim, / Kamu âlem birdir bize.” diyebilen yiğit selamlarına ihtiyacı var.

Yunus Emre’nin insan sevgisi esasında Tanrı sevgisi vardır. “Yaratılanı hoş gör Yaradan’dan ötürü." der. Yunus Emre dinî ve tasavvufun ilkelerine sadık kalarak ömrünü idame ettirenleri mistik kavram ve isimlerle zikretmiş, gönül yıkan, yaralayan ve kâmil insan modeline aykırı düşen tipleri ise cahil, bedbaht gibi sıfatlarla tenkit etmiştir. Yunus Emre’nin bu tenkitlerinin zemininde bir olgunluk ve bir tevazu bulunmaktadır. İşte Yunus Emre ideal insan tipine mahir bir rol model olarak çağlar boyu varlığını sürdürebilmeyi başarmıştır. Yunus Emre’nin tabiriyle gönül, insanın kıblesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Bir şairden ziyade ahlakçı tavırla hareket eden mutasavvıf Yunus, sayısız kavram ve ifadeye layık görülmüş, halkın sorunları ve tahayyülüyle ilgilenen, onlardan uzak bir sanatı yersiz gören bir davranış içerisindedir. İnanıyorum ki 2021 yılı ülkemizde törenlerle kutlanacaktır. Bununla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gerekli olan şeyleri yapacağına ve Yunus Emre’nin şanına uygun bir 2021 geçireceğimize inanıyorum.

Hepinize saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Mezarı da Erzurum’da Arslan Hocam, Yunus Emre’nin.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sivrihisar’daki ne, Eskişehir’deki ne?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Erzurum’da, Erzurum’da mezarı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Süleyman Şah’ı gönderdik Erzurum’a. Taşımaktan yorulduk, Erzurum’a bıraktık artık Süleyman Şah’ı.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yunus Emre’nin mezarı Erzurum’da. Boş ver onu sen.

BAŞKAN – Şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Kılavuz…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Türk gençliğinin eğitim hakkını sağlamak ve mağduriyetlerin giderilmesi için öğrenci affı getirilmesinin yerinde olacağına, ehliyetlerine el konulmuş, pandemi sürecinde zor günler yaşayan ve ekmeğini şoförlük yaparak kazananlara ehliyet affı çıkarılmasının da talepler arasında olduğuna ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yüksek lisans ve doktora programlarındaki tezler verilen süre zarfında teslim edilememiş ve ciddi bir mağduriyetin önü açılmıştır. Diğer yandan, çeşitli sosyal ve ekonomik nedenlerden ötürü ve bir mecburiyet sonucu eğitim hayatını kendi istekleriyle sonlandırmak zorunda kalan veya eğitim kurumlarınca muhtelif nedenlerle “ilişiğin kesilmesi” kararı alınması nedeniyle eğitim hakkını kaybeden öğrencilerimiz vardır. Türk gençliğinin eğitim alma hakkını sağlamak ve yaşadıkları mağduriyeti gidermek elzemdir. Terör irtibatı nedeniyle ilişiği kesilenler hariç olmak üzere, öğrenci affı getirilmesi yerinde olacaktır. Öğrenci affı bekleyenlere müjdeli bir haber verelim ve yüzlerini güldürelim.

Bununla birlikte, cana kastetmemiş, yaptıkları kural ihlalleri nedeniyle ehliyetlerine el konulmuş, pandemi sürecinde zor günler yaşayan, ekmeğini şoförlük yaparak kazananlara da ehliyet affı çıkarılması talepler arasındadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Sultan II. Abdülhamit Han’ı vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han’ı vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmetle anıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı ve 113’üncü İslam halifesi Abdülhamit, 31 Ağustos 1876 yılında padişah oldu. İlk Osmanlı Anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi 23 Aralık 1876 yılında ilan etti. Eğitim, kültür, sanat, mimari, askerî, bilim ve teknoloji sahalarında yaptığı yenilik ve hizmetlerle devlete, millete şeref ve itibar kazandırdı. Çoğu şahsi parasından olmak üzere, ülke genelinde 1.552 eser yaptırdı. İlk kız okulları II. Abdülhamit döneminde açıldı. Ülkenin dört bir yanına demir yolu ulaştırdı. Hicaz Demiryolu onun döneminde yapıldı. Ticaret, ziraat ve sanayi odaları Abdülhamit zamanında açıldı. Sultan II. Abdülhamit Han’ı, vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmet ve hürmetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Karadağ…

3.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Iğdır ilinin yaklaşık 1,5 milyon küçükbaş hayvan varlığıyla ülkede ilk sıralarda yer aldığına, hayvanların yüzde 85’inin çevre illerden yayla kiralanarak otlatıldığına, kiralama usul ve esaslarının merkezden yürütülmesi ve kiralama süresinin bir yıldan beş yıla çıkarılmasının Tarım ve Orman Bakanlığından beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Iğdır ilimiz yaklaşık 1,5 milyon küçükbaş hayvan varlığıyla ülkemizde ilk sıralarda yer almaktadır. İlde yetiştirilen küçükbaş hayvanlar yaklaşık on ay meralarda otlatılmaktadır. İlimizin çayır ve meraları bu hayvanların yüzde 15’lik kısmına ancak yetmektedir. Kalan yüzde 85’lik kısmı için ise çevre illerdeki yaylalar kiralanarak hayvanlar otlatılmak zorundadır. Ancak çevre illerde kurulan mera kiralama komisyonlarındaki işlemler sağlıklı yürütülmemekte ve kiralama işlemleri bir yıllık olarak gerçekleşmektedir. Bu durum hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimize büyük mağduriyet yaratmaktadır. Tarım Bakanlığımızdan beklentimiz, kiralama usul ve esaslarının merkezden yürütülmesi ve bir yıl olan kiralama sürelerinin en az üç veya beş yıla çıkarılmasıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

4.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, pandemi sürecinde tarım sektöründe sorunların içinden çıkılmaz duruma gelindiğine, ödeyemedikleri borçları nedeniyle çiftçilerin tarlalarına, traktörlerine, hayvanlarına haciz uygulandığına, çiftçi kredilerine ve borçlarına acilen yapılandırma getirilmesi, faizlerin silinmesi, borçların anaparası üzerinden taksitlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Pandemi dönemiyle birlikte, çiftçilerimiz zor bir dönemden geçmektedir. Artan girdi fiyatları, pazarlama sorunları ve yaşanan doğal afetler nedeniyle ekonomik geliri azalan ve krediye daha fazla ihtiyaç duyan tarım sektöründe sorunlar içinden çıkılmaz duruma gelmiştir. Çiftçiler kamu bankalarından gerekli desteği göremedikleri gibi, ödeyemediği borçları yüzünden tarlalarına, traktörlerine, hayvanlarına haciz işlemi uygulanmaktadır. Çiftçilerin bankalara olan toplam borcunun yaklaşık 90 milyar lirası kamu bankalarına, 23 milyar lirası yabancı bankalara aittir. Tarım sektöründe takibe düşen kredi tutarlarında son beş senede 2 kat artış görülmüştür. Tarım sektörünün tamamı büyük bir buhran içerisindedir. Acilen çiftçi kredilerine ve borçlarına yapılandırma getirilmesi, faizlerin silinmesi, borçların anaparası üzerinden taksitlendirilmesi gerekmektedir. Çiftçilerin bu sesini duymak lazım.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

5.- Erzincan Milletvekili Burhan Çakır’ın, Sultan II. Abdülhamit Han’ı vefatının 103’üncü yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Bugün cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han’ın vefat yıl dönümü. “Hasta adam” dedikleri, yıkılmasını, parçalanmasını bekledikleri imparatorluğu şaha kaldıran padişah. Otuz üç yıl milletine hizmetkâr olmuş, Kırım’dan Hicaz’a, Hindistan’dan Tuna’ya nerede mazlum varsa yardımına koşmuş, İslam’ın halifesi, ümmetin sesi o güzel nebi incinmesin diye raylara keçe döşetecek kadar ince, kurulan tüm oyunları bir bir bozacak kadar zeki, İsrail devleti için toprak isteyenlere “Kanla alındı, kanla verilir.” diyecek kadar cesur. Bugün senin davana inanan yürekler, seni anlayanlar ümmetin yardımına koşuyor, mazlumun yanında dimdik duruyor; bugün ülkeyi yöneten emanetçilerin savunma sanayisinde tarihler yazıyor, millî uzay çalışmalarına başlıyor. Vefatının yıl dönümünde cennetmekân ulu hakanı rahmet ve minnetle yâd ediyorum, mekânın cennet olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, pandemi şartlarında çiftçilerin ve hayvancılıkla uğraşanların özellikle girdi maliyetlerinden dolayı çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğuna, Tarım ve Orman Bakanlığının buna mutlaka bir çözüm üretmesi ve çiftçilerin 2021 yılı desteklerinin pandemi şartlarından dolayı erken ödenmesi gerektiğine, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Koorepartifleri borçlarına da mutlaka yapılandırma istediklerine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, pandemi şartlarında çiftçilerimiz ve hayvancılıkla uğraşan insanlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Özellikle girdi maliyetlerinden dolayı, dövizdeki, dolar ve eurodaki artışlardan dolayı gübre ve zirai ilaç fiyatları 2-3 katına çıkmıştır. Şu anda dövizde, dolarda ve euroda bir düşüş olmasına rağmen maalesef gübre fiyatlarında ve ilaç fiyatlarında bir indirim yapılmamaktadır. Buraya Bakanlığın gerekli müdahaleleri yaparak özellikle şubat, mart, nisan aylarında -çiftçinin gübre ekim zamanıdır- buna mutlaka bir çözüm üretilmesi ve çiftçilerin 2021 yılı desteklerinin bu yıla mahsus olarak, pandemi şartlarından dolayı mutlaka erken ödenmesi gerekmektedir. Çiftçinin Ziraat Bankasına yüzde 5’ten ödeyemediği kredi şimdi yüzde 20’yle yapılandırılıyor; ödemesi mümkün değil. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi borçlarına da mutlaka yapılandırma istiyoruz, yoksa gerçekten çiftçilerimizi zor günler bekliyor.

Yine, yem fiyatlarında da anormal artışlar var. Hayvancılarımız için de aynı şartların uygulanması, yem fiyatlarında bir indirim yapılması ve bunlara da destek verilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçinin zor şartlarda tohumu toprakla buluşturma çabasında olduğuna, tohum, ilaç, gübre ve elektrikteki fiyat artışlarından dolayı zor durumda olduğuna, iktidarın çiftçi ve besiciler için gerekli destekleri sağlamamasının gıda güvenliği açısından risk yaratan bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çiftçilerimize pandemi döneminde rutin desteklemeler dışında ek bir destek verilmemiştir. Çiftçilerimiz çok zor şartlarda tohumu toprakla buluşturma çabası içindedir. Ekim süreci bazı bölgelerde başlamıştır. En çok kullanılan üre gübrenin ton fiyatı dört ay önce 1.850 lirayken zamlar sonucu piyasada 3.100 liraya çıkmıştır. Çiftçi yeterli gübre kullanamazsa verim ve rekolte düşecektir. GÜBRETAŞ fiyatı 2.795 lira olarak açıklamasına rağmen bayilerinde gübre bulunmamaktadır. Tarım Kredi Kooperatifi tonunu 3.050 liraya satsa da çiftçiye maliyeti nakliyeyle artmaktadır. Çiftçiler tohumdaki, ilaçtaki, gübredeki, kullandığı elektrikteki artıştan dolayı zor durumdadır. Banka ve Tarım Kredi borçları icra takibine dönüşmüştür. Artan yem fiyatları yüzünden besiciler kara kara düşünmektedir. Çiftçilerimiz ve besicilerimiz için iktidar gerekli destekleri sağlamamaktadır. Bu gıda güvenliği açısından risk yaratan bir durumdur. Çiftçilerimize gerekli destek verilmeli, gübre fiyatları düşürülmelidir. Önümüzdeki süreçte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz.

8.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, gübre fiyatlarındaki artışın çiftçinin üretimine sekte vurmasının yanında gıda fiyatlarında ve gıda enflasyonunda da aşırı artışa sebep olacağına, çiftçilere destek olması gereken Tarım Kredi Kooperatifleri ve GÜBRETAŞ’ın borsa oyuncusu olmanın peşine düştüğüne ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarımsal üretim girdilerinin önemli bir kısmını oluşturan gübre son bir yıl içinde yüzde 50’nin üzerinde zamlanmıştır. Gübre fiyatlarındaki bu artış, çiftçinin üretimine sekte vurmasının yanı sıra gıda fiyatlarında ve gıda enflasyonunda aşırı artışa sebep olacaktır.

Tarım Bakanlığı yetkililerinin gübre üreticileriyle yaptığı toplantıda sanayicinin haklı serzenişlerinin yanı sıra geçerli olmayacak mazeretleri tüm kamuoyu tarafından takip edilmektedir. Bu mazeretlerin başında gelen döviz kuru artışı tamamen geçersizdir. Zira geçen yıldan bu yıla kadar dövizdeki artış yüzde 20’yken gübre fiyatlarındaki artış yüzde 50’nin üzerindedir. Petrol fiyatlarındaysa varil fiyatında artış bir yana yıl içinde düşüşler yaşanmıştır. Bu arada çiftçilere destek olması gereken Tarım Kredi Kooperatifi ve alt kuruluşu GÜBRETAŞ dünyadan bihaber borsa oyuncusu olmanın peşine düşmüştür.

BAŞKAN - Sayın Özkan.

9.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuyla paylaştığı Millî Uzay Programı’nın millete ve ülkeye hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Teknolojik kapasitemizi geliştirmek ve buradan doğacak ekonomiden faydalanmak için Türkiye bundan sonra uzayda da daha güçlü olacak. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında aya ilk teması gerçekleştirme, uzay erişimi sağlama ve bir uzay limanı işletmesi kurma, ülkemizde uzay sanayi ekosistemini geliştirme, uzay alanında etkin ve yetkin insan kaynağını geliştirme ve uzaydaki yetkinliğimizi artırarak dünyayla rekabet edebilme hedeflerini barındıran yeni bir dönem başlıyor. Güçlü ve bağımsız Türkiye’nin yerini sadece dünyada değil uzayda da tahkim edeceğiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuyla paylaştığı Millî Uzay Programı’nın aziz milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbay…

10.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Boğaziçi Üniversitesine dışarıdan birinin rektör olarak atanmasına tepki olarak anayasal haklarını kullanan öğrencilerin terörist ilan edildiklerine, gençlerin ülkelerinde gelecek görmedikleri için yurt dışına gitmeyi düşündüğüne ve AKP iktidarının bunun sorumlusu olduğuna, ülkeyi uzay çağına taşıyacak gençlerin gözaltına alınıp tutuklandığına ilişkin açıklaması

BURAK ERBAY (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Boğaziçi Üniversitesine üniversite dışından birinin rektör olarak atanmasına öğretim üyeleri ve öğrenciler karşı çıkıyorlar. Anayasal ve demokratik haklarını kullanan öğrenciler terörist ilan ediliyor. Bu gençler, farklı sosyal ve ekonomik gruplardan gelen, ülkenin en zeki gençleridir. Yayınladıkları bir videoda bu gençler “Artık ülkemde dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum, ülkem adına çok üzgünüm.” diyorlar. Gençlerimiz, ülkesinde gelecek görmediği için yurt dışına gitmeyi düşünüyor. Bu tablonun sorumlusu AKP iktidarıdır. Liyakatsizliğin ve yandaşlığın hâkim olduğu bir ülke yarattınız.

Dün AKP Genel Başkanı Uzay Programı açıkladı. Bu ülkeyi uzay çağına taşıyacak beyinler günlerdir coplanıyor; biber gazı sıkılarak, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıp tutuklanıyor. Peki, bu ülkeyi uzay çağına kim taşıyacak? Yandaş müteahhitleriniz mi, çocuklarımızın diri diri yandığı, taciz edildiği tarikatlar mı? Artık bu pırıl pırıl gençlerin üzerinden elinizi çekin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

11.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2020 yılı bilançosuna göre AİHM’in iş yükünün önemli bölümünü, Rusya’dan sonra, Türkiye’den giden başvuruların oluşturduğuna, ülke hakkında açıklanan 97 karardan 85’inde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az 1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığına, en fazla ifade özgürlüğüyle ilgili 10’uncu maddenin ihlal edildiğine hükmedildiğine, yargı, adalet ve temel haklar konusunda gerçekçi yasal düzenlemelerin Meclis gündemine getirilmesi, yasaların ve AİHM kararlarının uygulanması çağrısını tekrarladığına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2020 yılı bilançosunu geçen hafta açıkladı. Buna göre, bir önceki yıl olduğu gibi AİHM’in iş yükünün önemli bölümünü Rusya’nın ardından ülkemizden giden başvurular oluşturmaktadır. 11.150 başvurunun yapıldığı ülkemiz hakkında açıklanan 97 karardan 85’inde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az 1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. En fazla, ifade özgürlüğüyle ilgili olan 10’uncu maddenin ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Yine, 21 kez adil yargılanma hakkı, 16 kez özgürlük ve güvenlik hakkı, 14 kez mülkiyet hakkı, 11 kez de toplanma ve dernek kurma özgürlüğüyle ilgili maddelerin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Yargı, adalet ve temel haklar konusunda Hükûmetin karnesini ortaya koyan bu tablo karşısında gerçekçi yasal düzenlemelerin Meclis gündemine getirilmesi, yasaların ve AİHM kararlarının uygulanması çağrısını tekrar yapıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Açanal…

12.- Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanal’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü Padişahı olan II. Abdülhamit Han’ı Hakk’a kavuşmasının 103’üncü yılında saygı ve rahmetle andığına ilişkin açıklaması

ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı olan II. Abdülhamit, 113’üncü İslam Halifesi ve Sultan Abdülmecit’in oğludur. 1842 yılında hayata gözlerini açmış ve 10 Şubat 1918 senesinde vefat etmiştir. Abdülhamit Han’ı anlamak için cennetmekân padişahını iyi kavramak, önemini ve tarihimizdeki yerini gelecek nesillere doğru iletmek gerekir. Merhum Necip Fazıl’ın “36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü” diye tarif ettiği Sultan Abdülhamit’i ve onun hayatını kendi üslubuyla bir cümlede şu şekilde özetliyor: “Abdülhamit’i anlamak her şeyi anlamaktır.” diyor. İman dolu kalbi, ilim dolu aklıyla ömrünü en kıymetli değerlerimizi korumaya adamış Abdülhamit Han’ın Hakk’a kavuşmasının 103’üncü yılında saygı ve rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gökçel…

13.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin Büyükşehir Belediyesinin seksen yedi günde tamamlayıp hizmete açtığı köprülü kavşak için “sevgi” isminin verilmesi önerisini Mersin Büyükşehir Belediye Meclisinde Cumhur İttifakının engellediğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partili belediyeler proje üretemeye, hizmetin en kalitelisini yapmaya devam ediyor. Mersin Büyükşehir Belediyemiz 87 günde çalışmalarını tamamlayıp hizmete açtığı köprülü kavşak için “sevgi” isminin verilmesini önerdi ancak Mersin Büyükşehir Belediye Meclisimizde Cumhur İttifakı bu esere “sevgi” adının verilmesini engelledi, “sevgi” isminin verilmesini engelledi arkadaşlar, “sevgi”. “Sevgi” gibi çok değerli, çok anlamlı olan bir isme karşı çıkacaklarını tahmin etmiyorduk. CHP yapıyor diye her şeye karşı çıkarak siyaset yapılmaz. Cumhur İttifakı’na buradan tavsiyede bulunmak istiyorum: Yapılan her hizmet halkımız içindir, bunu unutmayın, takındığınız bu tutumu bir gözden geçirin diyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

14.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, dolar 8,5 TL iken mazotun 6,60 TL olduğuna, doların şimdi 7 TL olduğuna ama mazotun yine 6,60 TL olduğuna, yine zam yapılacağı duyumu aldığına, neden hâlâ vatandaşa zam öngörüldüğünü sorduğuna ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Ulaştırma Bakanına ve Sayın Ekonomi Bakanına sesleniyorum. Dolar 8,5 TL iken mazot 6,60’tı, bugün dolar 7 TL, mazot yine 6,60 TL hatta bugün aldığım bilgiye göre bu gece 24.00’ten itibaren mazota 16 kuruş da zam öngörülmektedir. Acaba ne oluyor, dolar geri mi gidiyor, ileri mi gidiyor? Neden akaryakıta hâlâ zam öngörmektesiniz? Bunun yanında, uluslararası nakliye yapan firmalarımıza haksızlık yapılmaktadır. Özellikle Hamzabeyli, İpsala ve Kapıkule’de motorinin fiyatı 4,34’tür ancak Çeşme, Pendik ve Mersin’de 3,82’dir. Neden 60 kuruşluk bir fark meydana gelmektedir? Acaba burada haksız bir kazanç mı meydana gelmektedir? Buradan özellikle yetkilileri göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

15.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, gübre fiyatlarına gelen zamların çiftçinin 1 dekar için aldığı mazot, gübre, sertifikalı tohumluk ve prim desteklerinin tamamını yuttuğuna, çiftçinin hiçbir sorununa çözüm getiremeyen Tarım ve Orman Bakanlığının gübrede yaşanan fahiş artışa bir çözüm getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gübre fiyatları AKP’den önce uzaya gitti. Üre gübresi altı ay önce 1.800 liradan satılıyordu, şimdi 3.000-3.100 lira arasında. Tarım Kredi Kooperatifleri üre gübresini çiftçiye tonu 3.050 liraya peşin fiyatla satmakta. Bu fiyatlarla çiftçinin bitki ihtiyacı kadar gübre kullanması mümkün değil. Bitki ihtiyacı kadar gübre kullanılmadığı zaman hem rekoltede hem kalitede büyük kayıplar meydana gelecektir. Gübrelere gelen fahiş zamlar, çiftçinin bir dekar için aldığı mazot, gübre, sertifikalı tohumluk ve prim desteklerinin tamamını yuttu gitti.

Çiftçinin hiçbir sorununa çözüm getiremeyen Tarım ve Orman Bakanlığının gübrede yaşanan fahiş artışı izlemeyi bırakıp bir çözüm getirmesi gerekir. Bu gübre fiyatları çiftçi için altından kalkılamaz bir hâl almıştır.

Tarım Bakanına soruyorum: Üre gübresinin ülkemize geliş maliyeti nedir, arada kimler kazanmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

16.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, salgın nedeniyle büyük sıkıntılar çeken, dükkânını açamadığı için iş yapamayan, borçlarını ödeyemeyen, çalışanların maaşını veremeyen, kirasını, faturasını yatıramayan esnafın devletten yardım beklerken ötelenen borçlarının faizleriyle karşı karşıya kaldığına, esnafın yüksek faizli bu borçları nasıl ödeyeceğini sorduğuna ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Pandemi sürecinde birçok ülke esnafını ve çalışanlarını destekleyecek teşvik paketleriyle vatandaşlarının mağdur olmaması için sosyal devlet adımları atarken iktidarın bu zorlu süreçte esnaf ve vatandaşı yalnız bırakması kabul edilebilir değildir. Salgın nedeniyle büyük sıkıntılar çeken Gaziantepli esnafımız şu anda kan ağlıyor.

Bir zamanlar bölgenin çekim merkezi, gastronomi kenti olan şehrimizde eski günlerden eser yok şimdi. Kıraathane, lokanta, restoran ve düğün salonu gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren esnafın dayanacak gücü kalmadı, ölüyor. Dükkânını açamadığı için iş yapamayan, borçlarını ödeyemeyen, çalışanların maaşını veremeyen; kirasını, faturasını yatıramayan esnafımız devletten yardım beklerken ötelenen borçların faizleriyle karşı karşıya kaldı. Yeni gelen borçların bunun üzerine faiziyle yansıtılacağı esnafa tebliğ edilmesi kabul edilebilir değildir. Bırakın normal borcunu, faturalarını bile ödemeyen esnafımız bu yüksek faizli borçları nasıl ödeyecek? Yeter artık diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

17.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Anadolu’nun en eski cemevinin bulunduğu ve son günlerde Göktürk alfabesiyle yazılı yazıtlar bulunan Malatya ili Arapgir ilçesi Onar köyünün turizmde bir çekim merkezi hâline gelmesi için Turizm Bakanlığının desteğini beklediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Danişmentlilere ev sahipliği yapmış Arapgir’imizde Oğuzların Bozok kolu, Bayat boyu Onar oymağından, Hoca Ahmet Yesevi soyundan gelen Şeyh Hasan Onar’ın kurduğu Anadolu’nun en eski cemevi Onar köyündedir. Bu cemevine ev sahipliği yapan, Onar köyümüzde bulunan kaya mezarları köyün tarihî önemini ayrıca göstermektedir. 19 kaya mezarı Roma dönemine dayanmakta ve bu mezar odalarının bir kısmı yaşam ve ibadet mekânı olarak da kullanılmıştır. Ayrıca son dönemlerde Göktürk alfabeleriyle yazılı yazıtlar bulunmuş ve bunların bilimsel olarak incelenmesi önem arz etmektedir. Onar köyümüzün turizme önemli bir çekim merkezi hâline gelmesi için Turizm Bakanlığımızın desteğini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demir…

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, dünyanın 14’üncü metropolü İstanbul ilinin en büyük sıkıntılarından birinin trafik olduğuna, AK PARTİ’den kalan projeler bir an önce hayata geçirilmezse trafiğin felç olacağına, CHP’li Büyükşehir yönetiminin başarısızlığı böyle devam ederse İstanbul ilinin trafik çilesinin katlanarak artacağına ilişkin açıklaması

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İstanbul 16 milyon nüfusuyla dünyanın 14’üncü metropolüdür. En büyük sıkıntılarından bir tanesi de maalesef trafik problemi. Gerekli çalışmalar yapılamaz, AK PARTİ’den kalan projeler bir an önce hayata geçirilemez ise İstanbul trafiği felç olacaktır. İstanbullular her geçen gün bu sıkıntının artarak büyüdüğüne şahit oluyorlar. Pandemi nedeniyle ilkokul, ortaokul ve lisede 3 milyon öğrenci okula gitmiyor, 1 milyon 100 bin üniversite öğrencisi trafikte değiller, 200 bin öğretmen trafiğe çıkmıyor, kurum ve kuruluşların birçoğu, bankalar, şirketler, şirket çalışanları ya evden çalışıyorlar ya da esnek çalışmaya geçtiler ama nedense her gün İstanbul’un trafiği işin içinden çıkılmaz hâle geliyor. CHP’li Büyükşehir yönetiminin başarısızlığı böyle devam ederse İstanbul’un trafik çilesi katlanarak artacaktır ve işin içinden çıkılmaz hâl alacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

19.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, kiloya bağlı hastalıkların artmasının diyetetik ve beslenme uzmanlarına ihtiyacı artırdığına, pandemi döneminde ataması yapılmayan diyetisyenlerin hem özel sektörde hem de kendi meslekleri dışındaki alanlarda iş bulamadığına ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Obezite ve kiloya bağlı hastalıkların artması, diyetetik ve beslenme uzmanlarına olan ihtiyacı artırmıştır. Ancak ihtiyaç artsa da iş olanakları kısıtlı kalmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde 100 bin kişiye 16 ila 25 diyetisyen, ülkemizde ise 100 bin kişiye sadece 5 diyetisyen düşmektedir. Türkiye'de lisans düzeyinde 144 ayrı beslenme ve diyetetik bölümünden mezun olanların sayısı her yıl katlanmaktadır ancak kamu kurumlarında bu oranda bir atama yapılmamaktadır. Özellikle pandemi döneminde ataması yapılmayan diyetisyenler hem özel sektörde hem de kendi meslekleri dışındaki alanlarda iş bulamamaktadırlar. Ülkemizin önemli sorunlarından obezite başta olmak üzere birçok kronik hastalıklarda oldukça etkili olacak olan diyetisyenler atama beklemektedir. Sağlık alanında eğitim gören gençlerimizin sesine kulak verin, meslek tanımlarını ve atamalarını yapın bir an önce.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kabukcuoğlu…

20.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılını Yunus Emre’nin Ölümünün 700’üncü Yılını Anma ve Türkçe yılı olarak ilan ettiğine, Yunus Emre’nin türbesinin bulunduğu Eskişehir ili Mihalıççık ilçesi Yunusemre Mahallesi’nde hiçbir sağlık personeli bulunmadığına, Yunusemre sakinlerinin Boğaziçi Ekspresi’nin mahallelerinde durmasını ve 1 sağlık personelinin mahallelerinde istihdamını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Eskişehir ili Mihalıççık ilçesi Yunusemre Mahallesi’nde büyük düşün adamı Yunus Emre’nin türbesi bulunmaktadır. Yunus Emre dünya çapında bilinen, görüşleri herkes tarafından takdirle karşılanan büyük bir manevi değerimizdir. Sayın Cumhurbaşkanı 2021 yılını Yunus Emre -ölümünün 700’üncü yılını anma- ve Türkçe Yılı olarak ilan etmiştir. Yunusemre Mahallesi ayrıca Yayla, Karaçam, Cilbirt ve Adahisar’ın da merkezi konumundadır. Böylesine maddi ve manevi özellikleri olan merkezde hiçbir sağlık personeli bulunmamaktadır. Yunusemre ve civar köylüleri gelip geçen trenlerin seyircisi durumundadırlar. Yunusemre ve çevre köylüleri Yunusemre’de Boğaziçi Ekspresi’nin durmasını ve bir sağlık personelinin istihdamını talep etmektedirler. Sayın Ulaştırma Bakanına ve Sayın Sağlık Bakanına iletirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

21.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ilinde turizmin can damarı olan Kuşadası ve Didim’e 2020 yılının ilk altı ayında sadece 397 bin turist geldiğine, otel işletmecilerinin çoğunun elektrik ve su faturalarını bile ödemeyecek duruma geldiğine, önümüzdeki sezon için öncelikli olarak küçük işletmelere destek olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Aydın turizminin can damarı olan Kuşadası ve Didim’de 2020 sezonu zor geçti. 2019 yılında Aydın’a 2 milyon 295 bin turist gelmişken 2020 yılının ilk altı ayında sadece 397 bin turist geldi. Bu durumda yüzde 70’e varan düşüş gerçekleşti. Hâlihazır bölge balık çiftlikleriyle tehdit altındayken tesislere gelen turist sayıları büyük oranda azaldı ve sezon başında yapılan otel rezervasyonlarının birçoğu iptal edildi. Bir diğer yandan, oteller, salgın tedbirleri kapsamında pek çok yatırım yapmak zorunda kaldı. Bu nedenle otel işletmecilerinin çoğu borç batağı içinde olmakla birlikte elektrik ve su faturalarını bile ödeyemeyecek duruma geldi. Özellikle küçük oteller açılamadı, bu krizin altından kalkamadı, çalışanlar işsiz kaldı. Bu kapsamda işletmecinin zararları karşılanmalı, önümüzdeki sezon için öncelikli olarak küçük işletmelere destek olunmalıdır, turizme dayanan esnafa da gerekli destekler verilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Alban…

22.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, on sekiz yıldır yerli otomobil yapamayanların şimdi “Uzaya gideceğiz.” dediklerine, AKP iktidarını ciddiyete davet ettiklerine, uzaydaki masal âleminden inip ülkenin gerçeklerine çağırdıklarına ilişkin açıklaması

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uçtu uçtu AKP uçtu! On sekiz yıldır yerli otomobil yapamayanlar şimdi “Uzaya gideceğiz.” diyorlar; ayranı yok içmeye, roketle gidiyor uzaya! Önce ekmeğin, şekerin, etin, ayçiçeği yağının fiyatını uçurdular, şimdi de uzaya uçuyorlar, açlıktan kırılan vatandaş da yakında aklını uçuracak. AKP iktidarını ciddiyete davet ediyorum. Gençlere iş, esnafa, çiftçiye destek, işçiye, memura insanca yaşayacağı maaş artışı bekliyoruz. Uzaydaki masal âleminden inip Türkiye’nin gerçeklerine çağırıyoruz. Masal anlatmayı bırakın, sokaklara çıkın, Türkiye’nin gerçeklerini görün.

Teşekkür ediyorum Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

23.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1987 yılından bu yana 9 Şubatın Dünya Sigarayı Bırakma Günü olarak anıldığına, Covid-19 riskini 14 kat artıran sigara konusunda milletin dikkatini çekmek istediğine ve herkesi sigaradan uzak durmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından, tütün mücadelesi kapsamında, 1987 yılından bu yana 9 Şubat, Dünya Sigarayı Bırakma Günü olarak anılıyor. Her yıl Türkiye’de yaklaşık 150 bin vatandaşımız ve dünyada 7 milyondan fazla insan sigaradan dolayı hayatını kaybediyor. Unutmayalım ki duman kirlilik, kirlilikse hastalıktır. Coronavirüsle mücadele ettiğimiz günlerdeyse Covid-19 riskini 14 kat artıran sigara konusunda milletimizin dikkatini çekmek istiyorum. 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü vesilesiyle, herkesi sigaradan uzak durmaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Beko…

24.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, tüm dünyayı saran coronavirüs salgını nedeniyle başta seyyar satıcılar olmak üzere, 5 milyona yakın kişinin işsiz kaldığına, seyyar satıcıların da diğer esnaf ve işçiler gibi yasal statüye kavuşturulması gerektiğine, yasal statüye kavuşarak sigortasını ve primini devlete ödeyerek bu insanların da emekli olma hakkına kavuşacağına ilişkin açıklaması

KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde hayatlarını çalışarak kazanan fabrika işçileri, küçük esnaf, seyyar satıcılar, çiçekçiler, müzisyenler, düzensiz ve günübirlik işlerde çalışanlar tüm dünyayı saran ve yayılma hızı ülkemizde her geçen gün devam eden coronavirüs salgını nedeniyle zor durumda kaldılar. Alınan tedbirler haklı olabilir ancak bunlar pek çok sektörü bitirip bu sektörlerde çalışan milyonlarca emekçiyi evlerine ekmek alamaz duruma düşürmüştür. Başta seyyar satıcılar olmak üzere, 5 milyona yakın kişi işsiz kalmıştır. Seyyar satıcılar da diğer esnaf ve işçiler gibi yasal statüye kavuşturulmalıdır. Yasal statüye kavuşan her seyyar satıcının tezgâhı bir aileyi kurtarır çünkü seyyar satıcı esnafı aileleriyle birlikte çalışmaktadır. Diğer yandan, yasal statüye kavuşacak bu insanların ailelerinin de emekli olma imkânları ortaya çıkar , sigortasını ve primini devlete ödeyen bu insanlar da diğer insanlar gibi emekli olma hakkına kavuşur.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

25.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10 Şubatın Şeyh Şamil ve II. Abdülhamit Han’ın vefatlarının yıl dönümü olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün, Kafkas Kartalı Şeyh Şamil ve Ulu Hakan II. Abdülhamit Han’ın vefatlarının yıl dönümüdür. Siyaseti, faaliyetleri ve uygulamalarıyla sevenleri kadar sevmeyenleri, dostları kadar hasımları olan, lehinde ve aleyhinde en çok konuşulan kişilerden birisi de II. Abdülhamit Han’dır. Komitacılar tarafından birçok desiselerle devrilmesi iç ve dış dengeleri etkilemiş, onu devirenlerin gaflet ve cehaletleri, Balkan faciaları ve Birinci Cihan Harbi gailesiyle akabinde imparatorluğun yıkılmasına ve dağılmasına yol açmıştır. Vefatında sevenleri büyük bir hüzün yaşamış, hasımları da ona karşı yaptıkları haksızlıklardan nedametlerini dile getirmişler ama son pişmanlık akçe etmemiş, olanlar olmuştur.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

26.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, pandemi gibi olağanüstü bir dönemden geçildiğine, devleti yöneten Hükûmetin sınırlı sayıda yapılan destekleri sınırsız şekilde anlatarak günü kurtarmaya çalıştığına ancak esnafın büyük bir darboğazda olduğuna, esnafın kazanç değil, ekmek derdinde olduğunun görmezden gelinemeyeceğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Anayasa’mızın 5’inci maddesinde devletin görevleri sıralanırken “devletin ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışması” ifadesine yer verilir. Pandemi gibi hayatımızı her açıdan etkileyen olağanüstü bir dönemden geçmekteyiz ancak ne yazık ki devleti yöneten Hükûmet, sınırlı sayıda yapılan destekleri medya gücünü de kullanarak sınırsız şekilde anlatarak günü kurtarmaya çalışmaktadır. Ancak esnaf o kadar büyük bir darboğazdadır ki “Otuz altı yıl vergi ödediğim devlet bana otuz altı gün bakamadı.” diye perişan bir durumda haykırmaktadır fakat iktidar maalesef bu çığlığa kulağını tıkamakta ve “Bizi uçuracak.” dedikleri başkanlık sistemindeki kabine içi dengelere bağlı, bir türlü bitmek bilmeyen, Resmî Gazete’nin bile hızına yetişmekte zorlandığı, güçlü ve nitelikli bürokrasisini oluşturma çabasıyla meşgul olmaktadır.

Buradan Hükûmete sesleniyorum: Esnaf kazanç değil, ekmek derdinde; bunu artık görmezden gelemezsiniz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.

Buyurunuz Sayın Türkkan.

27.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, vefatının yıl dönümünde Sultan II. Abdülhamit Han’a Allah’tan rahmet dilediğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında görüşülen Cengiz Holdingin Halilağa Bakır Madeni Projesi’nin Kaz Dağları’nda büyük bir yara daha açacağına, Anadolu’nun kan ağladığına ama Anadolu Ajansının “Japon esnafı zor durumda.” diye haber yaptığına, İYİ PARTİ olarak vatandaşın sorunlarını yerinde tespit edip Meclisin gündemine getirmeye devam edeceklerine, pandemi tedbirlerinin esnafta çok ağır bir gelir kaybı yarattığına, Hükûmetin acil olarak esnaf eylem planı oluşturması gerektiğine, Tokat ili Erbaa ilçesinde siyanürle altın araması yapılacağına, Tokat ilini ayağa kaldıracak projelerden biri olan havalimanının bir türlü bitirilemediğine, kronikleşen Tokat Niksar-Ordu yolu inşaatının bir an önce bitirilip Ordu ve Tokat halkının hizmetine sunulması gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vefatının yıl dönümünde Sultan II. Abdülhamit Han’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığında bugün görüşülen Cengiz Holdingin Halilağa bakır madeni projesi Kaz Dağları’na büyük bir yara daha açacak. Millete ettiği küfürle, Artvin Cerattepe’de yaşattığı yıkımla ve daha birçok ballı ihalelerle bildiğimiz Cengiz Holding, Kaz Dağları’nın zaten tehdit altındaki ekosistemine yeni bir darbe daha vurmaya çalışıyor. Cengiz Holding bu projeyle Muratlar, Hacıdervişler, Hacıbekirler, Osmaniye, Yanıklar ve Halilağa köylerinin ortasında, bir bölümü verimli tarım arazisi, bir bölümü ise ormanlık alan olan 603 hektarlık devasa bir alanda bakır madenciliği yapmak istiyor. Toplam ömrü on dokuz yıl olarak planlanan proje gerçekleşirse Kaz Dağları’nın bu bölgesi büyük oranda ormansızlaşacak, bölge halkı kamulaştırmalarla tarlalarını kaybedecek, su kaynakları ağır kimyasallarla zehirlenecek. Çanakkale’nin yıllık su ihtiyacının 12 milyon ton olduğunu ve bakır madeni için 4 milyon ton su kullanılacağını düşünürsek; bu proje, Kaz Dağları pınarlarının kurutulması demektir. Bakır madeni projesiyle yaklaşık 3,5 milyon ağaç kesilecek, 6 milyon metrekarelik bir alandaki 3 köyün tarım alanları ve su kaynakları tamamen yok edilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani demem o ki köyler yok olurken, köylü yok olurken, üretim yok olurken, yerel gıda yok olurken memleketin kanını vampir gibi emmeye devam eden Cengiz Holding kazanmaya devam edecek.

Dün Sayın Meral Akşener de grup toplantısında söylemişti, Anadolu Ajansı geçtiğimiz günlerde “Japon esnafı zor durumda.” diye bir haber yaptı. Burnunun dibini göremeyen muhteşem bir habercilik örneği bu. Japon esnafının da sesi olmuş, çok önemli bir iş yapmış bence. Anadolu Ajansı, Anadolu’yu duymadığı gibi dünyanın bir ucundan bize esnaf derdini anlatıyor. Japonya pandeminin başından beri vatandaşına ne kadar destek verdi biliyor musunuz? 1 trilyon 260 milyar dolar. Anadolu Ajansı kalkmış Japon esnafının derdini burada anlatmaya çalışıyor. Ya, bizimle dalga geçiyorlar ya, vallahi dalga geçiyorlar, ciddi bir şey yapmıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Başkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Anadolu’da bir laf var, bunlar hakikaten bizi deli belledi galiba ya. Çünkü bu kadar saçma bir işe bizim inanmamızı beklemeleri biraz zor. Yani bunların pandemide milletine verdiği yardım 1 trilyon 260 milyar dolar ne kadar biliyor musunuz? Türkiye bütçesinden fazla. Anadolu kan ağlıyor ama Hükûmetin gözü, Hükûmetin yayın organı, ajansı, Anadolu Ajansının burnu Japonya’nın içinde.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in öncülüğünde İYİ PARTİ olarak il il, ilçe ilçe geziyoruz. Bugün de Sayın Genel Başkanımız Düzce’de. Esnafımızın, vatandaşlarımızın sorunlarını yerinde tespit edip bu sorunları Mecliste gündeme getirmeye devam ediyoruz, sizler ne kadar görmemezlikten gelseniz de üzerlerini karartmaya çalışsanız da biz devam edeceğiz.

Yüksek enflasyonla giderek artan hayat pahalılığının yanında binlerce iş yerinin faaliyetlerinin durdurulmasıyla azalan ya da tamamen kesilen gelirler esnafta çok ağır bir gelir kaybı yaratmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Esnafın borçları kabardı, kredilerini ödeyemez hâle geldi esnaf. Hükûmetin verdiği destek paketleri yetersiz kaldı, esnafın derdine ilaç olamadı. Bu kapsamda Hükûmet iyileştirici yaptırımlarıyla acil olarak esnaf eylem planı oluşturmalıdır. Salgında zarar gören esnafın kullandıkları ve ödeyemedikleri kredi taksitleri ile elektrik, su, doğal gaz fatura bedelleri bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmelidir. Çalışmayan iş yerine stopaj ödetiyorsunuz ya, adamı kapatıyorsunuz, çalıştırmıyor değil, kapatıyorsunuz ama stopaj ödetmeye devam ediyorsunuz. Nakit ve kira desteğini genişletmelisiniz. Bugün Ankara’da, İstanbul’da bu esnaf dediğimiz lokantaların, diğer iş yerlerinin kiraları asgari 10 bin lira, 40 bin, 80 bin, 100 bin veren esnaf var; sizin kira destek paranız bin lira, bin lira ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu bin lira ne biliyor musunuz? Avrasya Tüneli’nde bir geçiş parası, sadece bir geçiş parası. 46 lira, bitti gitti; esnafa yaptığınız bir aylık yardımdan daha fazla.

Yasaklar kapsamında faaliyetleri durdurulan işletmelerde AVM’lerde uygulandığı gibi HES kodu kullanmak zorunluluk hâle getirilsin, o esnafın dükkânı açılsın; aksi hâlde gerçekten çok zor durumdalar.

Son olarak Tokat’tan söz etmek istiyorum. Tokat’ta şu anda en çok konuşulan konu Erbaa ilçemizde siyanürle yapılacak olan altın araması. Farkında mısınız, bakın, altından bahsediyorum, bakırdan bahsediyorum. Üstünü yediler, gözünü altına diktiler. Vallahi ya, üstünde bir şey kalmadı, yediler bitirdiler; şimdi gözünü altına diktiler. Biraz evvel Çanakkale’den bahsettim, şimdi de Tokat’tan; Çanakkale’de bakır, Tokat’ta altın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bölgenin kalbi konumunda olan Sakarat ve Boğalı yaylaları altın arama bahanesiyle altüst ediliyor. Ne yazık ki bu verimli, tertemiz topraklar suyun kirlenmesine, doğanın katledilmesine sebep olacak. Bir doğa cinayetine bir an önce “Dur!” denilmelidir.

Ülkemizin zenginliklerini barındıran Tokat’ı ayağa kaldıracak projeler arasında yer alan havalimanı da bir türlü bitirilemedi. Yapılan çalışmalar yetersiz. Tokatlılar yolculuk için Sivas’a gitmek zorunda kalıyorlar. Bu çilenin bitmesi için Tokat havalimanının bir an önce bitirilmesi lazım.

Tokat’la ilgili son olarak şunu söylemek istiyorum: Tokat’ı canlandıracak olan projelerden biri olan Tokat Niksar-Ordu yolu yıllardır yapılmıyor. Kronikleşen bu yol inşaatı bir an önce bitirilip Ordu ve Tokat halkının hizmetine sunulmalıdır. Bu konuda sıkıntı nedir; ödenek yetersizliği mi yoksa başka bir konu mu, Tokatlılar bu soruların da cevabını bekliyor.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.

Buyurunuz Sayın Bülbül.

28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, vefatının 103’üncü yıl dönümünde Sultan II. Abdülhamit Han’ı rahmetle yâd ettiklerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Millî Uzay Programı’nın ülkenin küresel güç olma yolundaki hedeflerini ortaya koyduğuna, ülkenin 21’inci yüzyılda küresel rekabette varlık gösterebilmesi açısından hayati önem taşıyan Millî Uzay Programı’nın bazı çevreler tarafından alay konusu yapılmaya çalışıldığına, 21’inci yüzyıl jeopolitiğinde bir ülkenin gücünün uzay, okyanuslar, atmosfer ve Antartika gibi alanlarda var olup olmadığına bağlı olacağına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Millî Uzay Projesi’ni kararlılıkla desteklediklerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de vefatının 103’üncü yıl döneminde Gök Sultan II. Abdülhamit Han’ı rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz; ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, dün Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Millî Uzay Programı ülkemizin küresel güç olma yolundaki hedeflerini ortaya koymuştur. Dünyadaki gelişmeler dikkate alınarak ülkemizdeki potansiyeli değerlendirmek üzere, 2023 yılında, cumhuriyetimizin de 100’üncü kuruluş yıl dönümünde ülkemizin uzay politikaları alanındaki vizyonu, stratejileri, hedefleri ve projeleri bu programla açıklanmıştır.

Uzay programları ülkeler, milletler ve uluslararası itibar açısından oldukça önemlidir. Aynı zamanda, insanların hayatlarını da kolaylaştıran, yaşamlarına dokunan faaliyetlerdir. Millî Uzay Programı dışa bağımlılığın azaltılmasını, ülkemizin kalkınması için uzay çalışmalarının araç olarak kullanılmasını, mevcut teknolojimizin ve gelişmekte olan millî teknoloji hamlemizin geliştirilmesini ve başta gençlerin daha fazla üretime katılmasını amaçlamaktadır.

Kabiliyetleri yüksek küçük uyduların yapılmasıyla birlikte uzaktan algılama, başta tarım olmak üzere pek çok alanda üretim süreçlerini daha verimli hâle getirmeye başlayacaktır. Özellikle uzaktan algılama uydularının sağladığı olanaklarla doğal kaynaklar, ulaşım ağları, şehirler, tarım alanları gerçek zamanlı olarak takip edilebilmekte ve ulusal savunma için de önemli bilgiler toplanabilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Haberleşme uyduları iletişim ve televizyon yayını alanında etkin hizmet vermektedir ve yine yakın gelecekte hızlı internet dünyanın her noktasından uydular aracılığıyla sağlanabilecektir. Dünyanın her noktasında konum ve zaman bilgileri de uydular aracılığıyla hızlı ve yüksek doğrulukla sağlanabilecektir.

Sayın Başkan, Türkiye’nin uzaydaki 10 hedefi Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından dün açıklanmıştır. İlki, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında aya ilk temasın gerçekleştirilmesi olan hedeflerin 10’uncusu da bir Türk vatandaşının uzaya gönderilmesi olarak belirlenmiştir.

Türkiye'nin 21’inci yüzyılda küresel müşterekler üzerinde yaşanacak rekabette varlık gösterebilmesi açısından hayati önem taşıyan Millî Uzay Programı ne yazık ki bazı çevreler tarafından karalanmaya, alay konusu yapılmaya çalışılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Dünyada da önemli yankılar uyandırdığına şahit olduğumuz Uzay Programı’mızın ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu pandemi sürecinin sıkıntıları gerekçe gösterilerek hükümsüz kılınmaya çalışılması ibretlik bir durumdur. Dünyada hiçbir şahsiyetli devlet, pandemi nedeniyle yaşanan zorluklar ve sıkıntılar nedeniyle millî menfaatlerinden, gelecek vizyonlarından ve iddialarından vazgeçmemiştir. Atatürk “İstikbal göklerdedir.” dediğinde ülkemizin nüfusunun büyük çoğunluğunun kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşmakta olduğunu da gözden uzak tutmamak gerekmektedir.

21’inci yüzyıl jeopolitiğinde bir ülkenin gücü uzay, okyanuslar, atmosfer ve Antarktika gibi alanlarda var olup olamadığına, buralarda varlık gösterip göstermediğine bağlı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bitiriyorum efendim.

Türkiye'nin mücadelesi de şu an bu süreçte ortaya koymuş olduğu vizyon da buna örnek teşkil etmektedir. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türkiye'nin millî teknoloji hamlesini sonuna kadar desteklediğimiz gibi Millî Uzay Projesi’ni de yine aynı şekilde kararlılıkla, büyük bir memnuniyetle desteklemekteyiz.

Milletimize, geleceğimize, gençlerimize hayırlı olması dileklerimizle Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Hakların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurunuz Sayın Başkan.

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, her 3 gençten 1’inin işsiz olduğuna ama işsizlik oranının TÜİK tarafından yüzde 12,9 olarak açıklandığına, ülkede gerçek işsizlik oranının 12,9 değil yüzde 36 civarında olduğuna, icra ve iflas dairelerinde hâlen derdest olan dosya sayısının şubat ayı itibarıyla geçen yıla göre 1 milyon 674 bin artarak 22 milyon 160 bine ulaştığına, Mardin’e kayyum olarak atanan ve görevden uzaklaştırılan Mustafa Yaman’ın neden yargılanmadığını sorduğuna, 37 Süryani, Keldani ve Asuri kurumunun Şırnak ilinde bir yıldır haber alınamayan Hürmüz Diril’in akıbeti ve cansız bedeni bulunan Şimuni Diril’in ölümünün aydınlatılması çağrısında bulundukları bir mektup yayınladıklarına, bu mektubu ülkedeki ve uluslararası alandaki bütün kurumlara gönderdiklerine, bu talepleri kendilerinin de bir kez daha dile getirdiklerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, gerçeklerden bahsedelim istiyorum biraz. Bugün “hormonlu” TÜİK rakamları açıklandı, işsizlikle ilgili. Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 12,9 olarak gerçekleşmiş, TÜİK’in rakamlarına göre. Bakın, yüzde 2,7 puanlık azalışla istihdam oranı yüzde 42,9 olmuş. Yani istihdam oranı azalıyor, istihdam edilenlerin sayısı azalıyor, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 103 bin kişi azalmış istihdam edilenler ama ne hikmetse, işsizlik oranı yüzde 12,9 olarak gerçekleşmiş! Genç nüfusta işsizlik artıyor, her 3 gençten 1’i işsiz vaziyette ama ne hikmetse, işsizlik oranı yüzde 12,9 olarak açıklanıyor! Bakın, Türkiye’de dar tanımlı işsiz 4 milyon 5 bin kişi, TÜİK’in hormonlu rakamlarına göre ama şöyle bir kategori var “iş aramadığı için işsiz sayılmayanlar” diye bir kategori var, 4 milyon 832 bine çıkmış. Eksik istihdamı da buna eklediğimizde -1,2 milyon kişi- gerçek işsiz sayısı yani geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyonu aşıyor. Türkiye'nin gerçeği bu, gerçek işsizlik oranı yüzde 36 civarında, 12,9 değil. “İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” diye bir yurttaş kesimi var, 2 milyon 606 bin kişi artmış bu yurttaş kesimi. “Ümitsiz işsizler” diye bir yurttaş kesimi var, 959 bin artmış bunlar da; çok enteresan bu veriler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Şimdi bütün bunlara baktığımızda bu rakamlar, TÜİK’in işsiz saymadığı ama gerçek işsizlik oranına eklenmesi gereken insanları gösteriyor. Tekrar söyleyeyim: Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 36’ya varmış vaziyette, 3 kişiden 1’i işsiz vaziyette, böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Öbür taraftan, bakıyoruz, icra ve iflas dairelerinde hâlen derdest olan dosya sayısı da şubat ayı itibarıyla geçen yıla göre 1 milyon 674 bin artmış ve 22 milyon 160 bine ulaşmış. Gerçekten inanılmaz bir durum bu, baktığımızda. Türkiye'nin yakın tarihinde, yüz yıldır olmadığı kadar büyük bir borç batağına saplanmış vaziyette insanlar. Şimdi, bütün bu gerçeklikle karşı karşıyayız ama iktidar, ekonomi politikalarındaki pembe tablolardan söz ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Tabii ki sarayda yaşayan ile bir dar gelirli yurttaşın aynı düşünmesi söz konusu olmaz. Birisi, sarayda yaşayan daha pahalı ve lükse sahip olmak, şatafatı artırmak ister ama dar gelirlinin derdi, sofradaki karın tokluğudur. Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve şatafatlı saraydaki sözde siyaset, lüks adliyelerdeki sözde adalet, iflas dairelerindeki bolluk gibi gösterilmeye çalışılan bir illüzyon yaşamı sürüyor. Aslında iktidar, gençlerle, emekçilerle, işsizlerle, halkın çok büyük bir kesimiyle alay ediyor. Halk çöpten yiyecek toplarken sarayda günlük 10 milyon harcayan bir anlayışla karşı karşıyayız.

Hikâyesi kalmamış olup da hikâyeyi uzayda arayanlara, ben şimdi bir şey hatırlatmak istiyorum: Erke dönergeci vardı, hatırlıyor musunuz, 28 Şubatı yapanlar “Erke dönergecini bulduk, termodinamiğin bütün kurallarını altüst edip de Erke dönergeci yoluyla hiçbir kaynak kullanmadan sonsuz enerji üretiminin yolunu bulduk.” diyorlardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - 28 Şubatı yaratmış olanlar, o zaman sözde büyük bir heyecan yarattılar ama sonunda 28 Şubatın sonuna gelindi. Şimdi de işte halka yeni bir hikâye sunamayanlar, aslında geleceklerini uzayda aramaya çalışıyorlar.

Bakın, ben bir başka gerçekten daha söz etmek istiyorum. Burada hep konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz, bu işin peşini bırakmayacağız. Mardin kayyumu Mustafa Yaman, 2016’da kayyum atanmıştı, 2019’da bir kez daha kayyum atandı. Şimdi, o kayyum Vali Mustafa Yaman, biliyorsunuz, görevinden uzaklaştırıldı, merkeze çekildi fakat arkasında bıraktığı yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - …zimmet, dolandırıcılık gibi suçlara dayalı açılmış olan davada yargılamalar sürüyor ama Mustafa Yaman yargılanmıyor hâlâ. Neden? Onunla birlikte çalışmış olanlar, bürokrat olan sanıklar, o açılmış olan davalarda diyorlar ki: “Kimi işlemleri usulsüz yapmışsak bile devlet için yaptık.” “Devlet için yaptık.” diyorlar. “Suçu işleyenler arasında daire başkanları ve Vali de vardır, biz günah keçisiyiz.” diyorlar ama Mustafa Yaman yargılanmıyor. Bakın, o davada sahte fatura ödemeleri var, ihale yapılmadan ödeme var, alınmayan akaryakıt ödemeleri var, rüşvet var, paraların bulunmaması var, boşaltılmış kasalar var ama Mustafa Yaman yargılanmıyor. Neden yargılanmıyor? Neden İçişleri Bakanının aziz dostu olan, 2 kere kayyum atanmış olan Mustafa Yaman yargılanmıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Neden Diyarbakır’da kayyum atanmış olup da büyük yolsuzluklar yaptıktan sonra merkeze çekilmiş olan o valiler yargılanmıyor? Neden yargılanmıyor? Neden onları atamış olanlar seslerini çıkarmıyor, susup duruyorlar? Bunları soracağız ve sormaya devam edeceğiz. O kuyumculardan alınmış olan faturaları, o çekilmiş olan fotoğrafları; o Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerine yapılmış olan hediyeleri, bunların hepsini sormaya devam edeceğiz ve bu işin peşini bırakmayacağız. Bir kez daha hatırlatıyoruz ve soruyoruz: Neden iktidar Mustafa Yaman’ı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine kayyum atanmış olan Valiyi yargılamıyor ve onları koruyup kolluyor? Bunun cevabını elbette ki istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Değinmek istediğim son bir konu da Diril ailesinin de aralarında bulunduğu 37 Süryani, Keldani ve Asuri kurumu Şırnak’ta bir yıldır haber alınamayan Hürmüz Diril’in akıbeti ve yetmiş gün sonra cansız bedeni bulunmuş olan Şimuni Diril cinayetinin aydınlatılması çağrısında bulundukları bir mektup yayınladılar. 37 Süryani, Keldani ve Asuri kurumu dediler ki: “Şimuni Diril cinayeti aydınlatılsın, Hürmüz Diril’in akıbeti hakkında da bilgi istiyoruz.” Bu açıkladıkları mektup çok önemli. Bütün kurumlara bunu gönderdiler; Türkiye’deki ve uluslararası alandaki bütün kurumlara gönderdiler. Diril çiftinin çocukları, ailesi ve arkadaşları, yakınları “Gerçeği öğrenmek istiyoruz.” diyorlar ve bu konuda da henüz, bugüne kadar herhangi bir adım atılmadı. Beytüşşebap Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada gizlilik kararı olması sebebiyle soruşturmanın akıbeti hakkında herhangi bir bilgi edinilemiyor. Biz de bir kez daha Süryani, Keldani ve Asuri kurumlarının çağrısını buradan dile getiriyoruz ve Diril ailesinin akıbeti hakkında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - …işlenmiş olan cinayet ve kayıp olan kişi hakkında da bilgi verilmesini talep ediyoruz; onların taleplerini bir kez daha dile getiriyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına parti sözcüsü Sayın Erkan Aydın…

Buyurunuz Sayın Aydın.

30.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Uzay Programı’yla uzaya bir Türk giderse mutlu olacaklarına, pandeminin bir yılı dolarken uzaktan eğitimde ülkede hâlâ 3 milyon 650 bin çocuğun uzaktan eğitime erişemediğine, şanslı olup eğitim alanların da araştırmalara göre yüzde 78’inin yurt dışına gitmek istediğini belirttiğine ama Millî Uzay Programı’nın konuşulduğuna, o çocukların geleceğinin konuşulmadığına, esnafın gerçekten kan ağladığına, Anadolu Ajansının ülkedeki esnafın durumunu yansıtacağına Japonya’da esnafla röportaj yaptığına, çiftçi borçlarının yapılandırma kapsamına girmediğine, çiftçinin üretemediğine, böyle giderse çiftçilik yapacak insan bulunamayacağına, Hükûmeti halkın gerçek gündemlerine gelmeye davet ettiklerine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle dünden beri ülkenin gündemi Millî Uzay Programı. Memlekette her işimiz bitti, yerli uçağı yaptık, yerli arabayı yaptık, şimdi de elhamdülillah, Millî Uzay Programı’yla yola devam ediyoruz.

Şöyle bir bakalım, bu uzay programı dünyada ne zaman başlamış ve nerelere gelmiş. Tam altmış üç yıl önce, 1958’de NASA kurulmuş ve insanlığın uzay macerası bu yıllarda başlamış. 1958’den bir yıl sonra da Hollywood’da bir film çevrilmiş, “12 to the Moon” filmi. Burada çok uluslu 12 astronotun uzaya gidip nasıl maceralar yaşayacağına dair bir bilim kurgu filmi ve orada Hollywood bir vizyon çizerek, “Uzaya gitse gitse hangi milletler gider?” diye bir film çevirmiş. Bakıyoruz, kimler bunlar: 1’i siyahi 3 Amerikalı, Rus, Alman, Japon, İsveçli, Fransız, İngiliz, Polonyalı, İsrailli, Brezilyalı ve 1 Türk. Bakın, o yıllarda Hollywood bu filmi çekerken uzaya gidecek 12 astronottan birini de Türk olarak filme çekmiş ve orada astronotu da Muzaffer Tema canlandırmış “Ay’a giden ilk Türk” olarak. Aradan altmış üç yıl geçmiş, Ay’a, uzaya giden 72 millet olmuş. Kırgızından Kazağına, Hollandalısından… Ki o filmde Çinli yok, İtalyan yok, Hollandalı yok, Avrupa’nın Danimarkalısı yok, birçok ülkesi yok, bir Türk var. Bu neyin eseriydi? Tabii ki Büyük Önder Atatürk’ün cumhuriyeti kurarken o getirdiği devrimler, cumhuriyet vizyonunun ta Hollywood’a dahi yansıttığı bir vizyonu hayata geçirmiş. Ancak geçen altmış üç yılda maalesef 72 millet gitmiş, biz de şimdi Millî Uzay Programı’yla inşallah bir Türk gider de biz de mutlu oluruz asla gittiğinden de mutsuzluk duymayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Bunun bir öncelikle altını çizmek lazım.

Peki, yine bir atasözüyle sözümüze devam edelim: “Borç bini geçti mi gönül keklik eti istermiş.” Ne demek istiyoruz? Bakın, pandeminin bir yılı doldu. Uzaktan eğitimde Türkiye’de hâlâ 3 milyon 650 bin çocuk uzaktan eğitime erişemiyor, 1 milyon 200 bin çocuğun interneti yok, 227 bin çocuğun televizyonu yok. Bu çocukların birçoğu da maalesef Anadolu’da artık eğitim hayatına son vererek iş gücüne katılacak genç yaşta ve geleceğimiz maalesef yok olacak. Şanslı olup eğitim alanlar da zaten yapılan araştırmaların yüzde 78’inde de yurt dışına gitmek istediğini belirtiyorlar ama hayırlı uğurlu olsun biz Millî Uzay Programı’nı konuşuyoruz, o çocukların geleceğini konuşamıyoruz.

Yine, birçok grup başkanvekili de değindi. Esnafımız gerçekten kan ağlıyor; her gün batan batana, her gün borcunu ödeyemediği için intihar eden edene. Bunlarla ilgili müjde mahiyetinde birtakım programlar açıklanıyor: 500 lira kira yardımı yapılacaktı, 1000’er lira esnafa yardım yapılacaktı. Üç haftadır geziyoruz, Elâzığ’da, Aksaray’da, Afyon’da, Uşak’ta, Bursa’da tek tek sordum her girdiğim esnafa, daha bir tane o parayı alan, ulaşan kimseyi göremedik maalesef ve bunlarla ilgili hâlâ bir düzenleme yapılmış değil, göz boyama yapılıyor. Anadolu Ajansı da gidip Türkiye’deki esnafın durumunu yansıtacağına, Japonya’da esnafla röportaj yapıyor; bu da milletimizin takdirlerine.

Bunlarla ilgili diğer bir sıkıntımız da çiftçilerimiz. Burada özellikle tarımla uğraşan milletvekillerimiz defalarca dile getirdiler. Tarım ve Kredi Kooperatiflerine olan borçlar, Ziraat Bankasına olan borçlar ve özel bankalara olan borçlar sene sonunda yapılan yapılandırma kapsamına girmedi maalesef ve çiftçi üretemiyor, çiftçi batakta ve böyle giderse bir dahaki yıllarda üretecek, çiftçilik yapacak insan bulamayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Her sene on binlerce çiftçimiz çiftçiliği bırakıyor. Şimdi duyuyoruz, inşallah, yeni bir yapılandırma gelir. Çiftçinin borçlarının -faizlerinin bir kere kesinlikle silinmesi koşuluyla- yapılandırılması gerekiyor, aksi takdirde tarım ülkesi olan, üreten bir tarım ülkesi olan Türkiye, maalesef sadece ithalata dayalı ve dışarıdan… Tarım Bakanının “Paramız var ki alıyoruz.” dediği dönemden paran da olsa alamayacağın bir döneme hızla gitmektedir. O yüzden Hükûmeti ülkenin, halkın gerçek gündemlerine gelmeye davet ediyoruz. Bu gündemlerden uzaklaştıkça âdeta “Kuşa bak kuşa, uçuyoruz.” nidalarıyla gerçekten bir yerden uçuyoruz ama sanırım uçurumdan aşağıya uçuyoruz diyorum ve halkın gündemine dönmelerini buradan bir kez daha tavsiye ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan.

Buyurunuz Sayın Başkan.

31.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, vefatının 103’üncü seneidevriyesinde Sultan II. Abdülhamit Han’ı rahmetle andıklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Millî Uzay Programı’nı açıkladığına, Millî Uzay Programı’nın cumhuriyetin 100’üncü yılında aya ilk teması, uzay erişimini sağlamayı ve uzay limanı işletmeyi, bir uzay teknolojisi geliştirme bölgesi kurmayı, 1 Türk vatandaşının uzaya gönderilmesini amaçlayan bir proje olduğuna, muhalefet ile ihanet arasında çok ince bir çizgi olduğuna ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Sultan II. Abdülhamit Han’ın vefatının 103’üncü seneidevriyesi. Ulu Hakan Abdülhamit Han; devlet adamlığı, bilgeliği, cesareti, feraseti ve hakkaniyetiyle, hiç kuşkusuz, tarihe özel bir anlam yükleyerek geçti. Tarihî kırılmaların yaşandığı bir dönemde verdiği mücadeleyle payitahtı uzun süre ayakta tutmayı başardı. “Hasta adam” denilen Osmanlı’yı otuz üç yıl ayakta tuttu. O dönemde Abdülhamit’i anlayamayanlar, anlamak istemeyenler bu tarihî misyonu ve sorumluluğu maalesef kavrayamadılar. Öyle ki kendisine zamanında muhalefet eden Rıza Tevfik, Sultan Abdülhamit’e vefatından sonra şu mısralarla seslenecekti:

“Neredesin şevketlim, Sultan Hamit Han?

Feryadım varır mı barigâhına?

Tarihler namını andığı zaman,

Sana hak verecek, ey koca Sultan!

Bizdik utanmadan iftira atan,

Asrın en siyasi padişahına.”

Sultan ll. Abdülhamit’i vefatının yıl dönümünde rahmetle, minnetle anıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam Cumhurbaşkanımız; hepimizi, toplumun tüm katmanlarını sevindiren, heyecanlandıran Millî Uzay Programı’nı açıkladı.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biz hariç.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Millî Uzay Programı, ülkemizi her alanda çok daha güçlü hâle getirecek, uzay yarışında daha güçlü bir şekilde ülkemizin yer almasını sağlayacak, milletimiz adına önemli işlere başlangıçlık edecek programı açıkladı. Biz “Heyecanlandık.” dediğimiz zaman arkadan arkadaşlarımız “Biz hariç." dediler. Az sonra cevap vermek isterim kendilerine.

Sayın Başkan, Millî Uzay Programı’mız, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Ay’a ilk teması hedefleyen, uzay erişimini sağlamak ve uzay limanı işletmeyi hedefleyen, bir uzay teknolojisi geliştirme bölgesi kurmayı hedefleyen, bir Türk vatandaşımızın bilim misyonu çerçevesinde uzaya gönderilmesini amaçlayan, çok farklı hedefleri olan özel bir proje. Ülkemize, milletimize hayırlı olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz heyecanlandık…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ne yapacaksın uzayda? Buğdayın fiyatını düşüreceksin, ekmeğin fiyatını düşüreceksin. Ne yapacağız Ay’a gideceğiz de?

BAŞKAN – Buyurunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, CHP’li arkadaşlar “Uzaya gidip ne yapacağız?” diyorlar.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çiftçi, esnaf perişan. Ne yapacağız? Millet ekmek bulamıyor, ekmek!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakınız, muhalefet ile ülkeye düşmanlık arasında çok ince bir çizgi var Başkanım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Dünyayı batırdınız bari uzayı rahat bırakın ya! Uzayı da batıracaklar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Muhalefet ile ihanet arasında çok ince, çok hassas bir çizgi var Sayın Başkanım. Çin’e ihracat trenimiz yola çıkar tüm millet sevinir, malum arkadaşlar dalga geçer, sevinemezler. Millî İHA’mızı, millî SİHA’mızı yaparız, tüm millet heyecanlanır, mutlu olur; malum arkadaşlar sevinemezler, maalesef, üzüldüklerini ifade ederler. Doğal gaz buluruz, Türkiye kategorik olarak ekonomide farklı bir yere geçecek diye seviniriz…

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Hepsini 2023’te yaparlar, hepsini 2023’te!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …ancak, biz sevinirken arkadaşlarımız sevinemezler.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Doğal gaza zam yapıyorsunuz, bulduysanız ucuzlatın.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Siz dalga geçin, siz tiye alın, siz sevinmeyin ama biz iddialıyız, heyecanlıyız, kaybettiğimiz 20’nci yüzyılın mutlaka geri alınmasını bileceğiz Sayın Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYDIN ÖZER (Antalya) – 2023! 2023!

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Siz millî olan her şeye karşısınız zaten.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, biz Uzay Programı’nı açıklayalım, hayata geçirelim; teklif ediyorum, sizi Ay’a götürelim, siz de orada en büyük heykeli yapıp açılışını yapın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizler bu vizyonla, heyecanla 83 milyonu motive ederken, heyecan duyarken, siz de küçük dünyanızda muhalefet yaptığınızı zannederken aslında ülkenin heyecanını zayıflattığınızı, ülkenin büyümesine yan baktığınızı, bu toplumda da bunun karşılığının olmadığını inşallah görürsünüz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 28/12/2020 tarihinde İstanbul ilinde tarım sektöründe yaşanan sorunların ve İstanbullu çiftçilerin sorunlarının tespit edilerek bu sorunların giderilmesi için çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (10/3625) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/2/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Lütfü Türkkan

                                                                                                                                        Kocaeli

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve 20 milletvekili tarafından, İstanbul tarımında yaşanan sorunların ve İstanbullu çiftçilerimizin beklentilerinin tespit edilmesi ve bu sorunların giderilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurunuz Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul tarımında yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri hakkında verdiğimiz araştırma önergesi üzerine söz aldım, selamlarımı sunuyorum.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz ekonomisi için de büyük öneme sahip en stratejik sektörlerin başında tarım sektörü gelmektedir. Takip edilen yanlış politikalar sebebiyle tarım sektöründe çözüm bekleyen birçok sorun varken ortaya çıkan coronavirüs salgını ve yaşanan kuraklığın sektöre olumsuz etkileri, sorunları daha da derinleştirmiştir. Ekonomik faaliyetlerin merkezi İstanbul; ticaret, sanayi ve turizm sektörlerinde olduğu gibi tarım sektöründe de ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Avrupa yakasında Arnavutköy, Başakşehir, Büyükçekmece, Çatalca, Esenyurt, Eyüpsultan, Sarıyer, Silivri; Asya yakasında ise Beykoz, Çekmeköy, Kartal, Pendik, Sancaktepe, Sultanbeyli, Şile, Tuzla ve Ümraniye gibi İstanbul’un 17 ilçesinde tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. Bölgemizdeki sıkıntıları dile getirerek ülkemizin birçok bölgesinde yaşanan benzer sıkıntıları da dile getirmiş olacağıma inanıyorum. Saydığım İstanbul’un bu ilçelerinde -464 bin dekarı Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil- toplam 720 bin dekar arazide tarım ve hayvancılık yapılmaktadır.

Son on beş yılda bölgedeki tarım alanlarının hızla azalmasına rağmen binlerce kişiye istihdam sağlanması yanında, 20 bine yakın tarım ve tarıma dayalı sanayi işletmesi faaliyet göstermektedir. Buğday, arpa, yulaf, mısır, ayçiçeği, çeltik, nohut ve kanola gibi 250 bin ton tarla ürünü; karpuz, kavun, domates, hıyar, patlıcan ve lahana gibi 75 bin ton sebze; elma, armut, erik, üzüm ve fındık gibi meyve türlerinden 10 bin ton civarında ürün olmak üzere toplam 335 bin ton tarımsal üretim yapılmakta ve geniş şekilde yem bitkileri de yetiştirilmektedir. Ayrıca 110 bin civarında büyükbaş, 150 bin civarında da küçükbaş hayvan beslenmektedir.

Sorunların sürekli artarak devam etmesi, tarımla geçimini sağlayan yöre halkını üretimden soğutmaktadır. Yaşanan sorunların bazıları doğrudan Hükûmetin o bölgedeki arazilere bakışı ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Bir ilçede hayvancılıkta kullanılan mera TOKİ’ye verilmiştir. Bazı ilçelerde hazine adına kamulaştırılan araziler boş bekletilirken çiftçinin kiralama talebi yeterince karşılanmamaktadır. Hazine arazileri üzerine ecrimisil ödeyerek üretim yapan çiftçilerin ise Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil edilmedikleri için elektrik bile kullanamadıkları göz önüne alınırsa üretim yapmak isteyenlerin bürokratik engeller nedeniyle nasıl mağdur edildikleri anlaşılır.

Değerli milletvekilleri, İstanbul civarında tarım sektöründeki üreticiler ve üreticilerin dâhil olduğu ziraat odası başkanlarının talepleri şöyledir: Bitkisel üretimde kullanılan gübre, elektrik, ilaç ve bunun gibi girdilerin fiyatları sürekli artmaktadır, bunun önlenmesi ve fiyatların düşürülmesi isteniyor. Et ve sütte fiyat istikrarı sağlanmalıdır. Manda yetiştiricilerinin mera sorunu çözülmelidir. Ahırların taşınmaya zorlanması yerine, organize hayvancılık bölgeleri oluşturulmalıdır. Genç çiftçi projelerine yeterli destek sağlanmalıdır. Yağmurlama ve damla sulama sistemi yaptırabilmek için hibe desteği verilmelidir. Çiftçi hangi tarihte hangi desteği alacağını önceden bilmelidir. Desteklerden yapılacak kesintiler düşürülmelidir. Bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan üretici borçları faizsiz olarak uzun vadeye yayılarak yapılandırılmalıdır. Hastalık ve zararlılarla gerekli mücadele yapılmalıdır. Sağanak yağmurlarda sel baskınlarının önlenmesi için derelerin ıslah edilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Tarım arazilerinin bazıları arsa vasfındadır dolayısıyla çok yüksek olan emlak vergileri üreticinin gelirine göre düzenlenmelidir. Boş duran arazilerin tarımsal üretime kazandırılarak çiftçilerin üretimine imkân sağlanmalıdır. 2 dekarın altında sebze üretimi yapan çiftçilerin de destek almaları sağlanmalıdır.

Açıklamaya çalıştığım sebeplerle İstanbul tarımında yaşanan sorunların ve tarımla uğraşan çiftçilerin beklentilerinin yerinde ve detaylıca tespit edilmesi, sorunların çözüme kavuşturulması ve bütün tedbirlerin alınabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmasının faydalı ve gerekli olacağını düşünüyoruz. Bütün grupların destek vermesini bekliyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Rıdvan Turan.

Buyurunuz Sayın Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

İstanbul tarımının, tabii, çok temelli sorunları var ama bir üst başlık olarak Türkiye tarımında döne döne konuştuğumuz temel meseleler var. Neler onlar? İşte, girdi fiyatları çok yüksek, kırsal tarım çalışanları örgütsüz, mevsimlik tarım işçilerinin başına gelenler bini geçti, trafik kazaları, şunlar bunlar, Türkiye'de piyasayı esas olarak uluslararası tarım tekellerinin belirliyor olması gibi bir üst başlıkta değerlendirebileceğimiz çok mevzu var ama İstanbul’un İstanbul olmaktan kaynaklı başka tarımsal sorunları var, o da şu, örneğin: İstanbul, dünyanın 145 ülkesinden -bakın kent demiyorum ha- büyük nüfus olarak. Dolayısıyla, aslına bakarsanız, iktidarın bütün alanlara yaklaşımında olduğu gibi tarım alanında da bu mevcut ezberi değiştirmeden, dünyanın 145 ülkesinden büyük olan İstanbul’un tarımsal sorunlarını çözebilmek mümkün değil. Ne onlar? İstanbul’da en temel meselelerden bir tanesi şu, arkadaşlar: Yani az önce ifade ettiğim gibi ortak sorunlar var ama İstanbul’da bir defa Büyükşehir Yasası sebebiyle köylerin mahalle hâline dönüştürülmesi, İstanbul tarımının beline büyük bir darbe vurdu. Aslolan şudur: Uygar kentlerde, kent çevresinde yapılan tarımın belli bir ölçüde o kenti beslemesidir esas olan ya da hedef olan şey ama İstanbul’u besleyen, Antalya’dır ya da başka tarımsal alanlardır, Konya’dır. Bu böyle olmaz yani 20 milyona yaklaşmış bir nüfusu dışarıdan beslemeye kalktığınız anda attığınız her adım yeni sorun alanları doğurmaya başlıyor.

Şimdi, İstanbul’da, Büyükşehir Yasası bu belalı durumları ortaya çıkarttı, köylünün kolektif malına iktidar tarafından, idare tarafından el konulmasına varacak kadar olumsuz şeylerin önünü açtı falan ama belki de bundan daha önemli başka problemler var. Bu da, büyük kamu ihaleleri sebebiyle çok hızlı bir biçimde İstanbul’da tarım alanlarının azalması. İki örnek vereceğim size, bir tanesi üçüncü havaalanı. Üçüncü havaalanı, tarım alanı olan ve ona mücavir olan ekolojik yaşamın barındığı yerleri tahrip etmek suretiyle İstanbul tarımına büyük bir darbe vurdu ama henüz yapılmamış olan ve bu nedenle de engellenmesi mümkün olabilecek olan Kanal İstanbul Projesi, İstanbul ve Trakya tarımını bitirecek esas mesele. Bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz? Bunu ben söylemiyorum, bunu dünyaca ünlü oşinograflar söylüyor.

Bakın arkadaşlar, haritayı gözünüzün önüne getirin. Bu kadar kilometre, 45 kilometre uzunluğunda, bu kadar derinlikte bir kazı yaptığınız zaman zaten yer altı gölleri denen akiferlerin tuzlu suyla dolmasını sağlayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Istrancalardan gelen ve tarım için olmazsa olmaz olan tatlısu akıntılarını engelleyeceksiniz, su rezervlerini yok edeceksiniz, bunun sonunda da hem İstanbul’da hem de Trakya’da sulu ve kuru tarım artık yapılamayacak. Bakın, yol yakınken dönmekte fayda var. Buna benzer projelerle İstanbul’un -zaten oraya artık kaç milyonsa yeni bir nüfusun yerleşeceği öngörülüyor- 20 milyon nüfusunu 25 milyona, 30 milyona doğru çıkarttığınız koşullarda İstanbul’da tarım sorunlarını çözmek mümkün değil. O nedenle ivedilikle -eğri oturup doğru konuşmak gerekir- bu meseleyi çözecek bilimsel bir perspektifle, ekolojist ve demokratik bir perspektifle yan yana gelmek ve önümüzdeki dönemi görerek İstanbul’un bu sorununu, “Türkiye’nin sorununu nasıl çözeceğiz?” bağlamında ele almak ve konuyu araştırmak gerekir.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gökan Zeybek.

Buyurunuz Sayın Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İYİ PARTİ grup önerisi üzerine İstanbul’daki tarımsal sorunların görüşülmesiyle ilgili söz aldım.

Değerli arkadaşlar, sağlıklı çevre, sağlıklı yaşam, sağlıklı çevredeki ucuz gıdayla, güvenli gıdayla mümkündür. Bunun için korunması gereken su ve toprağın son derece önemli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Günümüzde bununla ilgili de “su yönetimi” adı altında yeni bir kavram ortaya çıktı; toprağın yönetilmesi ve suyun yönetilmesi.

Şimdi İstanbul’la ilgili önergeye baktığımız zaman İstanbul’da şöyle bir durumla karşılaşıyoruz: İstanbul’un güneyinden kuzeyine doğru, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı marifetiyle kuzeye doğru, orman alanlarına, tarım alanlarına ve su havzalarına dönük bir yağma projeleri oluşuyor. Bunun bir tanesi de Kanal İstanbul. Şimdi Kanal İstanbul’la ilgili olarak şunu söylememiz gerekir ki Kanal İstanbul, İstanbul’un kuzeyinde bulunan tarım ve yaşam alanlarımızı, su alanlarımızı ciddi biçimiyle risk altına almaktadır. Ucuz gıda ve güvenli gıdaya erişmek istiyorsanız şehrin merkezinin hemen yan tarafında bulunan tarım arazilerinin korunup güçlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekir.

Bakın, şimdi, İstanbul Sarıyer’in Gümüşdere köyü tarımla geçinen bir köy. Yüzlerce aile burada sadece seracılıkla geçiniyor. Şimdi, tarımsal kredi kullanmada, hibe kredi kullanmada -çiftlik, seracılık ya da küçükbaş hayvancılık yapmak isteyen- köylüye verilen teşviklere bakıyorsunuz, hibelere bakıyorsunuz anlaşılmaz bir biçimde bir garabet var, nedir o? Türkiye’nin illerinin 40 tanesinde KDV’den istisna getirilmiş, 40 tane şehirde de köylülerin yapacağı yatırımlarla ilgili KDV istisnası yok. Ya, Türkiye’nin 81 ilinde yaşayan köylü, iktidarınız döneminde zaten Türkiye’nin en mağdur, en yoksul ve en çok ihtiyaca sahip kesimi. Bu nedenle bunun hızlı bir biçimde ortadan kaldırılması gerekiyor.

Başka önemli bir sıkıntı şu: Değerli arkadaşlar, İstanbul nüfusu cumhuriyet tarihi boyunca, 1950’den beri ilk kez azaldı. Artık İstanbul taşıyabileceği nüfusun maksimum seviyesine geldiği için bu yıl nüfusunda ciddi bir azalma meydana geldi. Her yıl 300, 400, 500 bin artan kent nüfusunun bu sene yaklaşık 59.815 azaldığını görüyoruz. O nedenle bu kentin büyümesinin engellenmesi ve kentin kuzeyinde, doğu ve batısında bulunan tarım topraklarının ve de su havzalarının mutlak suretle korunması gerekiyor. Burada İstanbul’la ilgili olarak endüstriyel tarım, seracılık ve suyun verimli kullanılması konusunda da yöntemlerin mutlaka uygulanması gerekir. İstanbul’da il tarım müdürlüğü ve pek çok ilçemizdeki ilçe tarım müdürlüğünün bu köylerimizde yaşayan köylünün sorunlarından haberdar olmadığını belirtiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Selahattin Minsolmaz.

Buyurunuz Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubunun İstanbul’daki çiftçilerimizin sorunlarının tespiti ve çözümlerine ilişkin araştırma komisyonu kurulması hakkındaki önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli hatiplerin de ifade ettiği gibi İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehri, dünyanın önemli metropollerinden bir tanesi. Yerleşim tarihi üç yüz bin yıla, şehirleşme, kentleşme tarihi üç bin yıla ve başkentlik tarihi de bin altı yüz yıla dayanan önemli merkezlerden bir tanesi. Sanayinin başkenti, ticaretin başkenti, ulaşımın başkenti, eğitimin, finansın ve diğer sektörlerin başkenti olmasının yanı sıra tarımda da önemli potansiyeli olan illerimizden bir tanesi ve buna bağlı olarak da kürsüde ifade edildiği gibi tarımsal ve hayvancılık varlığı azalan değil, artan illerden bir tanesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 ilçesi olan İstanbul ilimizin 17 ilçesinde, Arnavutköy, Başakşehir, Beykoz, Büyükçekmece, Çatalca, Çekmeköy, Esenyurt, Eyüpsultan, Kartal, Pendik, Sancaktepe, Sarıyer, Silivri, Sultanbeyli, Şile, Tuzla ve Ümraniye’de tarım ve hayvancılık faaliyetleri sürmektedir. İstanbul’un ilçelerinde Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil toplam, yaklaşık 700 bin dekar tarım arazisinde tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılmaktadır. İstanbul İl Müdürlüğünün güncel rakamları itibarıyla -düzeltmek açısından söylüyorum- İstanbul ilinde toplam bitkisel üretim ekim alanı 2019 yılında 659 bin dekarken bugün 2020 yılı itibarıyla 698 bin dekara yükselmiştir. Toplam bitkisel üretim miktarı ise 388 bin tondan 429 bin tona yükselmiş, en önemli ürünü olan ayçiçeği üretim alanı 166 bin dekardan 190 bin dekara yükselmiştir. Üretim miktarı ise sadece ayçiçeğinde 38 bin tondan 48 bin tona kadar yükselmiştir. Toplam büyükbaş hayvan varlığı 109 binden 113 bine, küçükbaş hayvan varlığı ise 150 binden 166 bine kadar yükselmiştir.

Özellikle pandemi döneminde -İYİ PARTİ grup önerisinin gerekçesinde belirtildiği gibi tarım alanı, hayvancılık alanı stratejik bir sektördür- tarım ve hayvancılık alanında faaliyet yapan çiftçilerimizin sokağa çıkma kısıtlamalarından muaf tutulduğu ve ülkemiz genelinde bu sürecin iyi yönetildiğine ülke olarak, dünya olarak herkes de şahittir. Üretim devam etmiştir, çiftçilerimizin üretimi hiçbir şekilde kesintiye uğramamış ve market raflarında hiçbir ürün eksikliği çekilmemiştir. Tabii ki tarımsal alanların korunması çok önemlidir, tabii ki üretimin artırılması çok önemlidir. Bu konuda da Hükûmetimizin değişik mevzuatlarda -Mera Kanunu’nda, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda, imar mevzuatında ve diğer mevzuatlarda- yaptığı düzenlemelerle mutlak tarım alanlarının korunması, mutlak tarım alanlarının tarım dışı faaliyetler dışında kullanılmaması yönünde önemli düzenlemeler yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – AK PARTİ’li belediyeler döneminde İstanbul’da yapılan çevre düzen planlarıyla da, 1/25.000 ölçekli çevre düzen planlarıyla da tarım alanlarının, su havzalarının, ormanların, meraların korunması ve koruma/kullanma dengesinin gözetilerek şehirleşmenin getirdiği baskıların, ulaşımın ve diğer alanlardaki getirilen baskıların minimuma indirilmesi için önemli bir çaba sarf edilmiş ve İstanbul’un anayasası niteliğindeki çevre düzen planları dönemimizde onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Sadece İstanbul değil, Türkiye genelinde yapılan desteklemelerle ülkemiz 48,5 milyar dolarlık tarımsal hasılasıyla dünyada 10’uncu, Avrupa’da 1’inci sıraya yükselmiştir. Tarımsal ihracatımız 2002 yılında 3,7 milyar dolarken hamdolsun 2019 yılı itibarıyla 18 milyar dolarlık tarımsal ihracata ulaşmıştır.

Benim ilim olan Kırklareli’den de… Cumhurbaşkanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, Vize ilçesi Kıyıköy beldesinden Kazandere ve Pabuçdere barajlarının isalesiyle İstanbul’un su sorunu çözülmüştür. Bu anlamda İstanbul’a da desteğimiz sürecektir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, artan polis şiddetinin araştırılması ve önlenmesi amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/2/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                              Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

10 Şubat 2021 tarihinde Siirt Milletvekili, Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen, 11155 grup numaralı, artan polis şiddetinin araştırılması ve önlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit.

Buyurunuz Sayın Kılıç Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugünkü grup önerimizle, son zamanlarda gittikçe artan ama aslında AKP döneminde bir yönetme biçimi hâline gelen, sistematikleşen ve Türkiye’deki bütün toplumsal muhalefete karşı, AKP-MHP ittifakına itiraz eden herkese karşı neredeyse canhıraş uygulanan polis şiddetinin araştırılmasını ve bu şiddetin önüne geçilmesi için de bir yol haritası belirlenmesini Meclisten talep ediyoruz.

Tabii, bu önerinin gerekçesini sanırım uzun uzun açıklamama ihtiyaç yok çünkü eğer siz Türkiye’de yaşıyorsanız ve herhangi bir nedenden dolayı AKP iktidarına muhalifseniz ve muhalefetinizi en küçük bir ifadeyle sosyal medyadan, sokaktan, herhangi bir eyleme katılarak ya da herhangi bir davranışınızla ifade ediyorsanız zaten karşınızda polisi, devleti ve polisin zor aygıtlarını, devletin zor aygıtlarını bulmanız hiç de kaçınılmaz değil.

Tabii, bu şiddet biçiminin AKP’nin yönetme biçimi olduğunu biliyoruz ve özellikle 7 Haziran 2015’ten beri toplumsal meşruiyetini yitiren, toplumsal dayanaklarını ortadan kaldıran, hiçbir şekilde bu topluma bir şey vadedemeyen AKP’nin kendisini çıplak zorla ayakta tutmaya çalıştığını ve zorla rıza üretmeye çalıştığını da çok iyi biliyoruz değerli arkadaşlar.

Tabii, bu zorun ülkeye faturasının da ağır olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bir taraftan sokakta her gün tartaklanan, gözaltına alınan, darbelenen insanların, yurttaşların görüntüsü, bir taraftan da araçsallaştırılmış yargı eliyle gözaltına alınanların mahkemeler aracılığıyla hızlı bir şekilde tutuklanması ya da çok ağır cezalardan biri olan ev hapsi gibi adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının da bu şiddetin bir başka biçimini oluşturduğunu ifade edelim. Sadece son on gündeki birkaç gösteriyi veya da birkaç eylemi ve bu birkaç eyleme devletin, polisin, AKP-MHP ittifakının yaklaşımını ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Bakın, Batman’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) bir basın açıklaması yapmak istedi, bizler de oradaydık ama henüz yan yana bile gelmeden polis bütün gücüyle saldırdı, kış günü, kış ortasında TOMA’yla su sıktı insanlara; yetmedi, biber gazı attı; o da yetmedi, 70 yaşındaki annelerimiz dâhil 26 kişiyi gözaltına aldı. Nasıl? Darbederek. Şimdi bu bir tanesi.

Başka ne oldu değerli arkadaşlar? Bakın, kaç gündür Boğaziçi eylemlerini konuşuyoruz; haksız, hukuksuz kayyum atamalarını konuşuyoruz. Biz, bizim belediyelerimize kayyum atandığı zaman çıkıp çok ifade ettik, dedik ki: “Bu bir yeni rejimin adıdır, siz bu ülkeyi kayyum rejimiyle yönetmek istiyorsunuz, bu sizin yeni yönetim modelinizin adıdır; bugün Diyarbakır’a, Şırnak’a ya da Van’a kayyum atanması, aslında yarın bütün bu ülkenin kurumlarına kayyum atanacağının açık ve net göstergesidir.” Ve nitekim oldu, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra koskoca, bu ülkenin en büyük kenti olan İstanbul’a kayyum atadınız, yetmedi, şu anda dünyada belki de bizi en iyi temsil eden üniversite olan Boğaziçi Üniversitesine kayyum atadınız ve bu kayyum uygulamasını kabul etmeyen öğrencilere, öğretim görevlilerine yönelik de amansız bir polis şiddetine başvuruyorsunuz. Bakın, bu gösterilerde 560 öğrenci gözaltına alınmış, sizin için hepsi terörist biliyoruz, çünkü size muhalifler, çünkü sizin uygulamalarınızı benimsemiyorlar, çünkü yaptıklarınıza “Yanlış.” diyorlar ama buna “Yanlış.” diyerek yerlerinde oturmuyorlar, bunu çıkıp sokaklarda ifade ediyorlar, eyleme döküyorlar, işte en büyük suçları bu, en büyük terörizm AKP’ye muhalif               olmak bugünlerde sizin açınızdan; onun için de bunları gözaltına alıyorsunuz, 560 öğrenciyi; yetmiyor, 24’üne öğrenci oldukları hâlde ev hapsi veriyorsunuz, onlarcasına adli kontrol tedbiri uyguluyorsunuz. Niye? 2911’den alınmışlar, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten. Cezası, alt cezasını bile… Yani ev hapsine alabiliyorsun. Adli kontrol tedbiri, ev hapsi olabilir mi değerli arkadaşlar?

Yetmiyor; geçenlerde Kadıköy’de yine bazı yapılarla, Demokratik Bölgeler Partisi ve muhalif yapılarla yan yana geldik ve yine bir basın açıklaması yapmak istedik. Bir de ne görelim, bütün Kadıköy’ü abluka altına almışlar. Sanırım, Kadıköy Kadıköy olalı ne bu kadar polis ne de böyle şiddetli bir abluka görmemiştir. Sanırsınız ki darbe olmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bütün sokaklar tutulmuş, parti ilçe binamızın önü tutulmuş, rıhtım tutulmuş, Khalkedon Meydanı tutulmuş, bütün sokaklar abluka altında. Gerekçesi? Gerekçesi: Biz basın açıklaması yapacağız. Ne kadar büyük bir suç işlemeye teşebbüs ediyoruz. Gidip AKP’yi eleştireceğiz, diyeceğiz ki: Yaptıklarınız yanlış, yanlış yönetiyorsunuz ülkeyi; baskıdan vazgeçin, zordan vazgeçin, bu faşist yönetimlerden vazgeçin, yöntemlerden vazgeçin; bunu söyleyeceğiz. Size karşı mücadele edeceğimizi buradan ifade ediyoruz, bir kez de sokaktan halkımızla beraber ifade edeceğiz ama siz ne yapıyorsunuz? Yine karşımıza polisi koyuyorsunuz, biz muhatap bulamıyoruz; vekiller dâhil -ki ben de oradaydım- insanları darbederek, tartaklayarak gözaltına alıyorsunuz. Evet, sizin de arkadaşınız olan, şu anda mevkidaşınız olan milletvekilleri Kadıköy’ün ortasında tartaklandılar, darbedildiler. Bu Meclisten bir ses çıktı mı, burada Grup Başkan Vekiliniz bir üzüntü belirtti mi? Hayır. Neden? Çünkü biz HDP’liyiz, çünkü biz muhalifiz ve size muhalefet ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, ülkeyi bütün muhaliflere cehenneme çeviren bir anlayışla bir ülke yönetimi olabilir mi? Siz bu akılla herkesi kapsayan bir yönetimden bahsedebilir misiniz? Bu ülkedeki muhalifler kendi fikirlerini, düşüncelerini ifade etmedikleri zaman bu ülkede demokrasi olabilir mi? En aykırı düşünceyi bile ifade etme yeri değil midir demokrasinin kendisi? E, biz basın açıklaması bile yapamıyoruz. Az önce Kuğulu Park’taydık, gidemedik işte; vekillerle yine gittik, yine önümüzü kesti polisler. Bunlar sizin emrinizde, suç onların değil, suç sizin. Siz bu akılla ülkeyi yönetmeye devam ederseniz, bu gidişin sonu bütün ülkenin uçurumdan yuvarlanmasıdır. Bu anlamda bütün partilerden bu önerimize destek vermelerini talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel.

Buyurunuz Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; günümüzde insanların en doğal hakkı yaşama hakkıdır. Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği bu hak, bu hayat eğer özgürlüklerle, inançlarla, yaşadığı değerlerle süslenirse bir anlam kazanır. Aksi hâlde Allah’ın insanlara bahşettiği bu can, o bedene yük olmaya başlar.

Günümüzde Çin’in esareti altında yaşayan Uygur Türklerine yapılan mezalim bütün dünyanın gözü önünde canlı bir şekilde izlenirken, maalesef, ümmetin yardımına koştuğunu, mazlum ve masum insanların yardımına koştuğunu iddia eden, az önce de burada ulu hakan Sultan Abdülhamit Han’ın fikirleriyle yetiştiğini beyan eden ve o doğrultuda hareket ettiğini söyleyen AK PARTİ’den maalesef bir ses gelmemektedir. Haber alamadıkları 6 bine yakın analarının, babalarının, bacılarının, kardeşlerinin akıbetini sormak için, dilekçelerini Çin Büyükelçiliğine vermek için sadece ama sadece beş gündür Çin Elçiliği kapısında oturarak bir kamuoyu oluşturma çaba ve sevdasında olan mazlum, masum, Müslüman Türkler, maalesef, yine Türk ve Müslüman olan Türk polisi tarafından şiddete maruz kalmıştır. Videoya baktığımızda “Gardaş, gardaşı yiyor! Gardaş, gardaşı yiyor!” feryadı, ne acı bir feryattır. Bu feryada duyarsız kalmak, bilemiyorum, herhâlde insan olan hiç kimseye yakışmaz diye düşünüyorum.

Ne istiyor bu insanlar? Bir yeri yakmıyor, bir yeri yıkmıyor, sadece haber alamadığı çok kıymetli akrabalarından, canlarından, dostlarından bir haber almak istiyor. Polisimiz zor şartlar altında çalışabilir ama bu hiçbir mazeret değil; bir komiser yardımcısının, oradaki mazlum ve masum insanlara “Kaldırın bunları buradan.” şeklindeki beyanı da insanlığa verilmesi gereken değeri vermediğini gözler önüne sermektedir.

Biz, bu “Gardaş, gardaşı yiyor!” feryadına kayıtsız kalamayız. Başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere, İYİ PARTİ milletvekilleri her mekânda, her atmosferde, her zamanda Türklerin, Uygur Türklerinin sesi olmaya devam edecektir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Bu sesi TRT kısmaya kalkabilir, bu sesi iktidar partisi polis marifetiyle kısmaya kalkabilir ama bizlerin sesini kısmaya kimsenin gücü yetmeyecektir diyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Şeker.

Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi gün önce Boğaziçi öğrencileri bir protesto yapmak istediler Melih Bulu karşısında. Boğaziçi Üniversitesinde bu eylem yasaklandığı için Kadıköy’e gittiler, eylemlerini yaptılar, polis saldırmadı, gençler dağıldı.

Tam dört yıl önce bugün, OHAL KHK’leriyle atılan arkadaşlarını, meslektaşlarını savunmak için eylem yaparken Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde saldırıya uğramışlardı oradaki öğretim üyeleri. O öğretim üyeleri cübbelerini yere serdikten sonra polisler onları çiğneyip geçtiler ve bu şiddet ikliminin başlangıç noktalarından birisi oldu bu.

Bununla da kalmadı; Salihli’nin Çapaklı köyünde biyogaz enerji santraline karşı köylerini, havalarını, doğalarını, nefeslerini savunanlar orada polis şiddetine maruz kaldılar. Ordu Ünye’de madene karşı direnen köylüler jandarma şiddetine maruz kaldılar ve orada şiddete uğradılar. Eskişehir’de dört aydır maaşını alamadıkları için orada eylem yapanlar yine polis şiddetine maruz kaldılar, polis saldırısına maruz kaldılar. Kim hak arayışında bulunuyorsa, kim hakkını arıyorsa polis karşılarına dikiliyor ve şiddet uyguluyor. Daha önce, yirmi gün önce orada eylem yapan öğrencilere müdahale etmeyen polis bir şiddetin oluşmasına vesile olmamıştı, ama geçen hafta ben de oradaydım, daha öğrenciler oraya gelmeye başlamadan, gazeteciler ve orada bir grup milletvekili varken önce bize saldırdılar, bu Parlamentonun milletvekillerine saldırdılar ve Ahmet Şık milletvekili arkadaşımızın eşini de gözaltına aldılar. Ne diye gözaltına aldılar biliyor musunuz? “Orada yoldan geçen herhangi birini gözaltına alıyor ve polis şiddet uyguluyor, ters kelepçe uyguluyor.” diye müdahale ettiği için aldılar. Ve orada o şiddeti uygulayanlar, o işkenceyi yapanlar suç işliyorlar ve bu suç işlemeleri karşısında da Meclisin görevlerini hatırlatması gerekiyor, bunu uygulamamaları için de onlara görevini yapması gerekiyor.

Biliyorsunuz, Boğaziçi Üniversitesinin kapısını kelepçelediler, şimdi de 10 öğrenciye elektronik kelepçe uyguluyorlar, diyorlar ki: “Sen staj yapamazsın, sen okula gidemezsin.” Ülkenin bu noktaya gelmesinde… Ülke çapında 576 öğrencinin bu Boğaziçi olayları nedeniyle tutuklanması sonrasında polis şubat ayının ortasında, bu soğukta TOMA’yla su sıktı oradaki insanların üzerine. Melih Bulu’ya soru sormak istiyorum “Senin hiç utanman yok mu?” diye, orada öğrencilerin sorduğu gibi. Biz bir kere daha görüyoruz ki Melih Bulu’nun utanması falan yok, ama ülkeyi yönetenlerin de utanması yok ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Asıl senin utanman yok, 11 seçimin 10 tanesini kaybediyorsun, hâlâ konuşuyorsun.

BAŞKAN – Tamamlayın efendim.

ALİ ŞEKER (Devamla) – …onu da orada görevden almıyorlar, bu kadar öğrencinin eğitim hakkını doğrudan engellemiş oluyorlar. Türkiye çapında Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine Ankara’da destek verenlere nasıl şiddet uygulandığını gördük, dişleri kırıldı. İzmir’de destek verenlere nasıl şiddet uygulandığını gördük, orada çok kötü bir şiddete maruz kaldılar. Ve orantısız güç uygulayarak bu öğrencileri darbettiler.

Polis şiddeti sadece bununla sınırlı değil. Cuma günü bir anne şöyle feryat etti: “24 bin lira ceza verdiniz. 2 evladımızı biz kaybettik. Saz çalmaya gitmişlerdi, lise mezuniyetini kutlamaya gitmişlerdi, dönüşte öldürüldüler. O 24 bin lirayı biz size verelim, evlatlarımızı geri verin.” O annenin çığlığı hâlâ kulağımda.

Siz de polisin şiddetini, polisin adam öldürmesini cezasız bırakarak, teşvik ederek bunu devam ettirmeyin; polisin, görevini yaparken halkın canını almasına engel olun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Polis senin de polisin Ali Bey.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hepimizin polisi.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kilis Milletvekili Sayın Mustafa Hilmi Dülger.

Buyurunuz Sayın Dülger. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Meclis araştırması önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, vatanı korumak uğruna can veren, kan veren tüm güvenlik güçlerimizden, kahraman askerlerimizden ölenlerimizi rahmetle ve bu uğurda gazi olmuş güvenlik güçlerimizden kalanlarımızı minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki Medeni Kanun hakkı ve hukuku korur. Hakkın korunması esnasında, meşruiyet sınırları aşıldığında bu hakkın korunmadığı hukukun temel kavramlarından birisidir. Bugün, son günlerde gündeme gelen hak arama, hak kullanmadan bahsediliyor. Sözlerimin hemen başında bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Yaklaşık yirmi gün önce Hollanda’da Covid-19 salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağını protesto eden Hollanda’daki aşırı ırkçı, sağcı grubun eylemlerini hepimiz hatırlıyoruz. Üç gün sürdü, dört gün sürdü ama beş gün sürmedi; acaba orada bir polis devleti mi vardı yoksa devleti meydana getiren hakkın ve hukukun işlerliği mi vardı? Hepimiz biliyoruz ki hakların sınırı bir başkasının hakkının başladığı yerde biter.

HDP Grubunun araştırma önergesinde verdiği bir örnek var, bunlar hep yapılır, kızdır kızdır ye temcit pilavı gibi. 2015 yılında Hakkâri Yüksekova Havaalanı inşaatında şantiyede bir işçinin yere yatırıldığından bahsedilir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – 1 işçi değil, onlarca işçi; görüntüleri var.

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Devamla) – Ben size bir şey okuyacağım, devletin resmî belgelerinden bahsediyorum. 4 işçi tutuklanıyor, şantiyeden çıkanlar ne miydi? Kazma, kürek, ekskavatör, kepçe değildi. “1 adet ‘launcher’ diye tabir edilen roketatar, 3 tane roket başlığı, 1 tane antipersonel roket başlığı…” diye devam eden bir liste, buradaki konuşma süremi aşan bir liste. Şimdi soruyorum: Burada çalışma hakkı mı engellenmişti?

Dolayısıyla, 21’inci yüzyılda sosyal medyanın ve iletişim araçlarının kazanmış olduğu ivmeyi hepimiz biliyoruz ancak bunların kötüye kullanıldığını da inkâr edemeyiz.

RIDVAN TURAN (Mersin) – Basın açıklaması yapanları niye dövüyoruz, onu bir anlatsana!

MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Devamla) – Bir dakikalık videolarla, “tweet”lerle bütün dünyayı yanlış yönlendirmek gibi bir yola tevessül etmek asla demokratik hakların kullanımı değildir.

Dolayısıyla, HDP Grubunun vermiş olduğu bu önergeye katılmıyoruz, aleyhte oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan ve arkadaşları tarafından, kamu-özel iş birliği projelerinin zararlarının ortadan kaldırılması amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/2/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/2/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan ve arkadaşları tarafından “Kamu-özel iş birliği projelerinin zararlarının ortadan kaldırılması” amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (2232 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/2/2021 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Turan Aydoğan.

Buyurunuz Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, çok ciddi bir kara deliğimiz var, bağırsak da çağırsak da yirmi beş yıl bizimle devam edecek şekilde şekillendirilmiş bir kara deliğimiz var: Kamu-özel iş birliği projeleri; hayatımıza girmiş, yakamızı bırakmayan, hukuka çağrı yaptığımız zaman da hukuku duymazlıktan gelen bu projeleri hayata geçiren bir iktidar söz konusu.

Bu kamu-özel iş birliği projelerinin özelliği şu: Aslında kendiniz yapabileceğiniz, özellikle devlet eliyle yapabileceğiniz altyapı yatırımlarını özel sektöre yaptırıyorsunuz. Başlangıçta milleti aldatıyorsunuz “Bir kuruş para ödemeyeceğiz.” sonra dolar endeksli bu sözleşmelerle beraber hem dolar olarak ödüyorsunuz hem kur farkını ödüyorsunuz hem de şehir hastanelerinde olduğu gibi enflasyon farkını beraber ödüyorsunuz. Torunlarınıza kadar içinden çıkılmaz bir borcu, yamyamca bir hortumu hayatınızın içine sokuyorsunuz.

Şimdi, bu var, her şeye rağmen var. Buna karşı alınması gereken tedbir nedir? Hukukta bazı kavramlar var, özellikle iktidar partisinin hukukçu milletvekillerine bunu söylüyorum: Birincisi mücbir sebep, ikincisi emprovizasyon kuramı, üçüncüsü Avrupa’da uygulanan sözleşme adaleti kuramı, sözleşme adaleti prensibi. Bunu çok duymuşturlar ama duymazlıktan gelirler, gelmezler, onu bilemiyorum. Ne oldu bu arada? Bu kamu-özel iş birliği projeleri hayatımıza girerken neler oldu? Bu iktidar döneminde 4.801 vatandaşımız intihar etti, geçim derdinden dolayı intihar etti. Salgın oluştu, salgın döneminde toplam 6 milyar lira para ödendi vatandaşlarımıza, 83 milyona böldüğünüz zaman adam başı 72 lira para ödediler ama bu projelerin muhatabı olan 5’li havuz müteahhitlerine 14 milyarı gözlerini kırpmadan ödediler. O dönemde Genel Başkanımız çağrı yaptı, dedi ki: “Kardeşim, salgınsa salgın; dünyanın her tarafında Covid salgını mücbir sebep olarak kabul ediliyor. Bunlar TL’ye çevrilsin, ötelensin, bir yıl faizsiz olarak ödeme yapılmasın.” Hiçbir yerden bu ses duyulmadı nedense, iktidar partisi babanın oğula yapmadığını bu 5 müteahhide yapıyor ve yapmaya devam ediyor.

Şimdi, o arada ne oluyor? Esnaf kepenk kapatıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin hazinesi eksi 50 milyar dolara -swaplar hariç- düşmüş vaziyette, Türkiye Cumhuriyeti devleti brüt rezervleriyle beraber önümüzdeki bir yıllık borçlarının yarısını bile ödeyemez duruma gelmiş yani iflas ettirilmiş bir hazine üzerinden hâlâ bu arkadaşlara biz para ödüyoruz, hâlâ ödüyoruz.

Şimdi, tercihinizi neye göre yaparsınız, bilmiyorum. “Yok, onlara İngiliz yargısı bakacaktı, tahkimdi, mahkemeydi falan filan…” Ne derseniz deyin, kaçacağınız bir nokta yok, ben size söyleyeyim. Bir: Eğer Türk hukuku uygulanacaksa, burada bir mücbir sebep vardır, Covid salgını mücbir sebeptir, mücbir sebep hâlinde öngörülemeyecek ve öngörülmesi mümkün olmayan durumlar için Borçlar Kanunu açık hüküm koymuş, diyor ki: Hâkim müdahale eder, ya sözleşmeyi yeni durumlara uyarlar ya da fesheder.” Niye bunu yapmadınız kardeşim. Ha, diyorsanız ki: “Bizim bu ‘ticari sır’ dediğimiz, sizden sakladığımız sözleşmelerimizde başka hükümler var; Türk hukuku uygulanmayacak. Bazı mevzuatlar da çıkardım, yerli ve millîyiz ama o mevzuatla bu işi hortum gibi Londra’ya bağladık.” Nereye bağlarsanız bağlayın, orada da şu kural var, ben size söyleyeyim: Bu “sözleşme adaleti” dediğimiz ilke Avrupa’da uygulanan bir ilkedir, bu tip durumlarda der ki: Bir riskin tamamını kamunun üzerine bırakamazsınız. Eğer riskin tamamı kamunun üzerine bırakılmış bir sözleşme yapıyor iseniz kamu, bedeli ödememe hakkına sahiptir yani o sözleşmenin de uyarlanması ya da feshedilmesi gerekir. Aynı şey, emprovizasyon kuramı genel hukuk kuralı itibarıyla da hayatımızın içinde vardır.

Şimdi ben buradan soruyorum: Kardeşim, daha ne kadar bu milletin parasını peşkeş çekeceksiniz, daha ne kadar göz yumacaksınız? Avrupa’da durum bu, İngiliz hukukunda durum bu. Covid, dünyada salgın olarak kabul edilmiş. Salgın olarak kabul edilen Covid’e dünya mücbir sebep demiş. Niye duymuyorsunuz? Bu milletin kör kuruşunun sahibi olacak bu Meclistir.

Buradan bir anayasal kuralı daha size hatırlatacağım: Anayasa’nın 125’inci maddesi idarenin bütün eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğunu söylüyor. Bu yargı denetimi İngiliz hukukundaysa bile, İngiliz yargı mercilerindeyse bile niye başvurmuyorsunuz, niye ağzınızı açmıyorsunuz, niye bu milletin parasını bu 5 müteahhide peşkeş çekiyorsunuz? Bu nasıl millîlik, bu nasıl yerlilik? Var mısınız, bu kavramları tartışmaya, var mısınız? Gelin. İngiltere’de de bu devletin hakkını aramak zorundasınız, Türkiye’de de aramak zorundasınız. Ya Türkiye’de “mücbir sebep” kavramı üzerinden bu sözleşmeye müdahale istemek zorundasınız, bu sözleşmeye Türk hukuku uygulanmayacaksa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - …tekrar ediyorum, İngiltere’de egemen hukuk ilkelerine göre -Avrupa’da- sözleşme adaletini uygulattırmak zorundasınız. Bu Meclis bu işi takip etmek zorundadır, sorgulamak zorundadır.

Bu tekçi devlet sisteminin yaratmış olduğu kara delik torunlarımıza kadar varan bir ödeme-borç ilişkisi yaratmıştır bize. Buna burada müsamaha gösteremezsiniz. Elinizi aleyhe kaldırırsanız Türk milletinin kör kuruşuna sahip çıkmayan ve bu 5’li çeteye peşkeş çeken duruma düşersiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Yargı yolunu gösteriyorum: İngiltere’de de yargı yolu vardır, Türkiye’de de yargı yolu vardır. Sizi millîliğe davet ediyorum, sizi milletin parasına sahip çıkmaya davet ediyorum, sizi geleceğimizi kurtarmaya davet ediyorum; yoksa bu ülkenin ekonomik anlamda beka sorununun sorumlusu olacaksınız. Sizi Meclis olarak sorumluluğa davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Yasin Öztürk…

Buyurunuz Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Devletin yapacağı yatırımların finansmanında kamu için iki seçenek bulunmaktadır. Kamu, yatırımlarını özel kaynakları ya da borçlanma yöntemiyle gerçekleştirebilir. Tabii, AK PARTİ’si iktidarlarının ekonomi politikaları sonucu kaynak yetersizliği had safhaya ulaştığından kamunun yatırım yapabilmesi için ikinci yöntem de borçlanmadır; bu da iktidar için bir risktir çünkü borçlanma, doğrudan bütçe rakamlarına yansıyacağı için kişi başına düşen millî gelir hesaplamaları da bilançodaki borçtan etkilenecektir. Bu durum, borcunu çeviremeyen iktidarlar için bir kaçıştır ve bilanço dışı finansman yöntemi iktidarı kurtarıcı olarak devreye girer. Bilanço dışı finansman yönteminde kamu, yatırımı kendisi finanse etmek yerine yüklenici firmalara devreder. Bu yöntem iktidar için iki yönden avantajlıdır; birincisi, işin devredildiği yüklenici firmaya yapılacak olan ödemeler bütçede yıllara bölünmüş olarak gösterilecektir, ikincisi ve en önemli avantaj ise açık ihale usulleri rafa kaldırılarak davet usulüyle yapılacak bu ihaleler iktidarın kendi tercihleri doğrultusunda dağıtılacak, zamanı geldiğinde de bu tercihli yükleniciler elini taşın altına koyacaktır.

Kamu-özel iş birliği etik kural gereği birtakım risklerin paylaşımını gerektirir ancak AK PARTİ’si iktidarları sayesinde riski tamamıyla devlet üstlenmektedir. Bugün dünyanın bütün ülkelerinde ekonominin salgından etkilendiği görülmektedir. Artık kamu-özel iş birliği yatırımlarına devam eden ülkeler bile salgın sürecini mücbir sebep kabul edip yüklenici firmalardan risk paylaşımını paylaşmalarını istemektedirler. Buna karşın bizim ülkemizde bu durumda bile ne yapılmaktadır? Gelir garantisinden yüklenici firmaya kredi bulmaya, borç üstlenmekten kur farklarına kadar birçok avantaj yükleniciye garanti paketi olarak sunulmaktadır. Köprü, yol, tünel, havaalanı, enerji, şehir hastaneleri gibi birçok yüksek maliyetli yatırımda devlet, teminatı vatandaşın cebini göstermekte sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de ipotek altına almaktadır. Yüklenici firmanın elde ettiği hasılat verilen garanti rakamının altına düştü mü iktidar hemen devreye girmektedir. “Talep riskini yanlış ölçtük; vatandaş öder, hemen farkı kapatalım. Döviz mi yükseldi? Siz kurdan kaynaklı zarar etmeyin hemen yeni vergi kaynağı bulur, vatandaşa ödetiriz. Yatırımı yabancı ortak bir girişim mi yaptı? Biz, sizi kendi ülkemizde enflasyona karşı da koruruz, hem kur hem enflasyon farkını vatandaştan alır, size ödetiriz. Nasılsa Sayıştaya ‘Ticari sır.’ diyoruz. Vatandaş vergisiyle yapılan yatırımların maliyetini nereden bilecek? Hesap da soramıyor. Soran olursa da ‘Terörist’ der geçeriz. Salgınmış, zorunlu kapanmaymış, esnaf batmışmış, hafta sonu yasaklarından dolayı otoyollardan, köprülerden araç geçmiyormuş bunları da size mücbir sebep bahanesi saymayız, mücbiri mecbur kabul edip asla sizi zora sokmayız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Merak ettiğimiz şu: Pandemi de mücbir sebep değilse sizin kafanızdaki mücbir sebebi bize tarif edebilir misiniz?

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı ülkenin gerçekleriyle yüzleşmeye başladığında eş zamanlı olarak hayal kurmaya başlıyor. Yeni hayali sınırları aştı, aya uzandı. Ama bir merakımız var, aya şahsı mı gidecek, henüz adını koyamadığınız uzay adamımız mı gidecek? Aya gidiş yüklenici firma aracılığıyla mı yapılacak? Bir yüklenici firma tercih edilecekse meşhur 5’lilerden Cengiz İnşaat mı olacak, Kalyon İnşaat mı olacak, yoksa soykırımcı Çin’den teknoloji desteği mi alınacak? Bizim esas merak ettiklerimiz bunlar.

Yol üzerinden yolunan vatandaş bu hayale kapılır mı bilemem ama yap-işlet-devret projeleri sözleşmelerinin gözden geçirilmesi sukutuhayale uğramamak için zorunluluk hâlini almıştır diyor Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurunuz Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Bülent Bey konuşmasını yaparken…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Buradayım Başkanım.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Siz oradasınız değil mi? Peki.

Bizlerin bugün Sayın Cumhurbaşkanının verdiği değerli habere yeteri kadar sevinmediğimizi söyledi.

Değerli arkadaşlar, ben sanmıyorum, yani Türkiye'de yaşayan insanlardan herhangi biri Türkiye'nin uzaya ve aya gidebilecek bir teknolojiye sahip olmasından dolayı rahatsızlık duysun. Böyle bir rahatsızlık duyan insan olduğunu varsayamam diye düşünüyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Saruhan Bey'e sataşma var o zaman; sataşma var size.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Fakat değerli arkadaşlar, bizim itirazımız şu: Sayın Cumhurbaşkanımız çok sık söylüyor ama doğrusunu isterseniz siyaseten çarpıtarak söylüyor. Eyvallah, yapılan işlere kimsenin bir şey söylediği yok esasında fakat bizim derdimiz şu: Yapılan işler uzay da dâhil olmak üzere, gerçekten Türkiye'nin kaynaklarına uygun tercihlerden mi bu kaynaklar ayrılıyor? Temel soru bu bence. Şimdi, arkadaşlar, 10 milyon civarında işsizi olan, yüzde 30 civarında enflasyonu olan, ileriyi göremeyen bir Türkiye’den bakarsanız bugünkü müjde haberinin ne anlamı var, ne kıymeti var Allah aşkına? Tabii ki benim gibi birçok insanı da bu haber güldürdü. Neden güldürdü? Çünkü, açıkçası, bugün biliyorsunuz, istihdam verileri açıklandı; kimse onu konuşmuyor ama uzay yolculuğunu konuşur hâle geldik birdenbire.

Değerli arkadaşlar, dünya çok önemli günlerden geçiyor. Bir pandemi var ve bu pandeminin gerçekten de -devletin çeşitli kurumları bunu açıkça kabul etti- bir mücbir sebep olarak görülmesi gerekir fakat her nedense özellikle bu kamu-özel iş birliğiyle yapılan projelerle ilgili olarak bu mekanizma çalıştırılmıyor. Bunu anlamamız mümkün değil. Çünkü açıkçası, siz eğer insanları eve kapatırsanız tabii ki köprülerden geçen araç sayısı azalacaktır. Dolayısıyla da burada bir kayıp olacaktır ama bu, gerçekten de kimsenin hesap etme şansı olmayan bir biçimde gerçekleşmiştir. Yani biliyorsunuz bu kamu-özel iş birliklerinde devlet tarafından talep tahmini yapılıyor ve ona göre sözleşme imzalanıyor ama yapılan herhangi bir talep tahmini, doğrusunu isterseniz, pandemi gibi bir felaketi dikkate alarak yapılamaz. Dolayısıyla da burada, gerçekten, öngörülmesi mümkün olmayan bir durum var, bu da bir mücbir sebep olarak görülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Katırcıoğlu.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla da değerli arkadaşlar, bu kamu-özel iş birliği projeleri veya buna benzer diğer, işletme yönetiminin devredilmesi türünden örnekler gerçekten de bugünün koşullarında gerçekçi değil ve dolayısıyla da bunların bir mücbir sebep çerçevesinde değerlendirilmesi lazım. O bakımdan, ben Cumhuriyet Halk Partisinin bu önergesinin doğru bir önerge olduğunu, tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Demir.

Buyurunuz Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, şu, mücbir sebeplerle ilgili konuşmayı yapmak isterim. Coronavirüsün dünyayı etkisine aldığı bu dönemde birçok ülke, teknolojisi, zenginliği ve gücüne rağmen kaosla mücadele ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, sağlık çalışanlarımızın olağanüstü gayretiyle bu salgın sürecinde son derece başarılı bir şekilde devam ediliyor ve milletin sıkıntı içerisinde yaşadığı bu dönemde biz 8’i şehir hastanesi olmak üzere, tam 25 tane hastane açmış olduk.

Değerli milletvekilleri, bu süreç içerisinde yaptığımız çalışmayı bütün dünya alkışlamıştır ve takdir etmiştir -Dünya Sağlık Örgütünün Başkanından NATO Genel Sekreterine kadar- hatta İsrailli gazeteci Stein’in kendi Twitter hesabından “Bunu yazdığıma inanamıyorum ama Erdoğan’ı örnek almalıyız.” dediği bir süreci yaşıyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu salgın döneminde devletimiz, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması ve gerekli desteklerin yapılması konusunda olağanüstü gayret göstermiştir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız tarafından salgın döneminde hayata geçirilen koruma kalkanıyla; Sosyal Destek Programı, kısa çalışma ödeneği, nakdî ücret desteği, işsizlik ödeneği, kira yardımı, normalleşme desteği adı altında vatandaşlarımıza ve esnafımıza tam 51 milyarlık destekte bulunulmuştur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu projelere gelirsek; bakın, sözü edilen projeler aslında İstanbul’umuzun, aslında ülkemizin medeniyet yarışına katkıda bulunacak önemli projelerdir; bunlar, vizyon projelerimizdir. Mesela, İstanbul Havalimanı’nı göz önünde bulundurursak; İstanbul Havalimanı, Pekin’den Los Angeles’a kadar dünyanın tam ortasında bulunan -Türkiye'nin- havacılıkta “stopover” noktası dediğimiz yerdir burası, yani dünyanın ortasıdır, ve şu anda Heathrow’dan -yani salgın döneminde Heathrow Havalimanı’ndan- ve Frankfurt’tan daha fazla çalışmaktadır, daha çok yolcu inip binmektedir. Son derece önemlidir bizim açımızdan.

Yine, Avrasya’ya gelirsek değerli arkadaşlar; Avrasya’dan toplam olarak her gün ortalama 50 bin araç geçmektedir -Avrasya’nın yükünü hafiflettiği- 15 Temmuz Boğaz Köprüsü’nden günde ortalama 200 bin araç geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Yani kısa bir hesapla, 15 Temmuz Boğaz Köprüsü’nün yükünü yüzde 20 oranında azaltmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ben, lafı gelmişken CHP’ye şunu sormak isterim: Bakın, biz, İstanbul’da 23 Haziranda 223 kilometrelik raylı hattı teslim ettik ve beş yıllık hedefimizde de 221 kilometrelik yolun, raylı hattın yapımı için de hedef koyduk ama şu anda, üzerinden yirmi ay geçmesine rağmen sadece 10 kilometresi gerçekleştirilebildi. Bu hesaba göre, bizim beş yıllık hedefle gerçekleştireceğimiz İstanbul için raylı sistemi CHP yönetimi ancak kırk yılda gerçekleştirecek. Bu süreçte İstanbul’un trafik yoğunluğuna herkesin dikkat çektiğini sizinle paylaşmayı arzu ediyorum.

Kamu-özel iş birliğiyle yapılan bu projeler milletimizin menfaati doğrultusunda gerçekleşmiştir ve milletimizin menfaatine olmayan hiçbir projenin arkasında AK PARTİ olmaz, olamaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILDIRIM KAYA (Ankara) – CHP grup önerisine ilişkin soru sordu, soruya grubumuz adına Turan Aydoğan cevap verecek.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydoğan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bu araştırma önergesinin konusu yargı yoluna ve müdahale yoluna gitmekti. AKP Grubu millî ve yerli duruşunu ortaya koydu; yani yıllık 14 milyar lirayı bu 5’li çeteye ödeyecekler, sesleri çıkmayacak, beş yılda 120 milyar doları da ödeyecekler, çocuklarımızın geleceğini teslim edecekler. O konuya bir açıklık getirmediler, o yüzden o onların üzerindeki vebaldir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi hiç başlamadığınız ve milleti yanılttığınız projeleri tamamlıyor şu anda. Hiç başlamadığınız Alibeyköy raylı sistemini; başlayıp yarıda bıraktığınız, yüzde 40’ta bırakıp “Açtık.” dediğiniz projeyi tamamladı. Yarım bıraktığınız, ödeneklerini iptal ettiğiniz projeleri tamamlıyor şu anda ve isterseniz sizi götürürüz, tamamlanmış olan projeleri yerinde size gösteririz ama millete “Bitirdik.” diyerek yalan söylediğiniz projeleri, yarım bıraktığınız projeleri tamamlıyor. 2024 yılına kadar İstanbul Büyükşehir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, açar mısınız? Efendim, bir dakika ilave anlatayım, soru sordular.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkanım…

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Devam edebilir miyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 2024 yılına kadar 424 kilometrelik raylı sistemi İstanbul’un hayatına sokacak. Biliyoruz ki bir dönem daha Sayın İmamoğlu orada devam edecek -size İstanbul halkı kırmızı kart gösterdi, bir daha yaklaşma şansınız yok- 2029 yılına kadar da 622 kilometrelik raylı sistemi tamamlayacak. Tek tek, size yerinde, basının önünde gösteririz, “Bitirdik.” dediğiniz, başlatmadığınız, parasını ödemediğiniz, ihalelerini iptal ettiğiniz projeleri tek tek gösteririz. Sayın İmamoğlu ve ekibi onları tamamlıyor ve tek tek millete şu anda hizmete sunuyor.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Demir.

33.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi Alibeyköy- Eminönü tramvay hattı benim belediye başkanlığı yaptığım yerde -tam bildiğim yerden sordunuz, teşekkür ediyorum- 2016’ta temeli atıldı, biz teslim ederken yüzde 60 oranında tamamlanmıştı.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yani açtık… Yüzde 40’da bıraktınız.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Haliç boyunca bütün kazıklar çakılmıştı, istersiniz açın Google’a girin, o dönemde CHP olarak oraya ne kadar karşı çıktığınızı, o kazıkların oraya çakılmaması gerektiğini söylediniz. Şimdi, bütün her şey hazırken sadece Cibali’ye kadar açılışını gerçekleştirdiniz. Şu anda, Alibeyköy’den asıl Eminönü’ne gelmesi gereken ve asıl İstanbul’un ana arter tramvay hattına, metro hattına ulaşması gereken insanları Cibali’de indiriyorsunuz, oradan Eminönü’ne kadar yürüteceksiniz. Peki, neden bunu yaptınız biliyor musunuz? Yirmi bir ay önce Unkapanı kavşağının ihalesi yapılmıştı -onu yapamadığınız için- şu anda insanlar… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sayın Başkan devam etsin…

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan ve arkadaşları tarafından, kamu-özel iş birliği projelerinin zararlarının ortadan kaldırılması amacıyla 10/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10/2/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Gündemin Oylaması Yapılacak İşler kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2982) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun açık oylamasına başlıyoruz.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2982) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 235) (´)

BAŞKAN - Açık oylamanın ve bugün yapılacak diğer açık oylamaların elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Bu açıklama, bugün yapılacak diğer açık oylamalar için de geçerlidir.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 235 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı: 287

Kabul:                      271

Çekimser:                                     16(X)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

2’nci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun açık oylamasına başlıyoruz.

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2276) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 142)(x)

BAŞKAN – Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 142 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı   : 298

Kabul                       : 281

Ret                                              :17 (´´)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

3’üncü sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun açık oylamasına başlıyoruz.

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2782) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:242) (x)

BAŞKAN - Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 242 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı:  313

Kabul:                      295

Ret:                                             18 (xx)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun açık oylamasına başlıyoruz.

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2273) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 139) (xxx)

BAŞKAN – Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 139 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı : 322

Kabul :                     304

Ret :                                            18(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Serbest Ticaret Anlaşması'nın `Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II’sini Değiştiren 1/2017 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına İlişkin Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun açık oylamasına başlıyoruz.

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Serbest Ticaret Anlaşması'nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 1/2017 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına İlişkin Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1362) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 29) (x)

BAŞKAN – Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 29 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı:  322

Kabul:                      321

Ret:                                             1(xx)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi 60’a göre bazı arkadaşlarımıza yerinden söz vereceğim.

Sayın Girgin...

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, 65 yaş üstü yurttaşların aylardır hapis hayatı yaşadığına, İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olan bu uygulamanın derhâl kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

65 yaş üstü yurttaşlarımız aylardır hapis hayatı yaşıyor. Birçok kentte 65 yaş ve üstü için toplu taşıma araçlarına binmek yasak. Anlaşılan o ki, iktidar herkesin altında özel arabası olduğunu düşünüyor. Aldığı aylık faturalarını ödemeye yetmeyen ve cebinde taksi parası bulunmayan, birçoğu kronik hastalıklarla boğuşan milyonlarca emekli yaşlı insan hastaneye gitmesi gerekirse nasıl gidecek? “Koruyoruz” mantığıyla eve kapattığınız insanlar kendilerini işe yaramaz, kenara itilmiş hissettikleri için depresyondan, evin içine kapanmanın yol açtığı hareketsizlikten, kemik erimesinden ve güneşe çıkamadıkları için D vitamini eksikliğinden ciddi sıkıntı yaşıyorlar. İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olan bu uygulamalar derhâl kaldırılmalıdır. Evlere hapsedilen 65 yaş üstü yurttaşlarımızın gerekli önlemler alınarak günlük hayatlarına devam etmeleri sağlanmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünlü...

35.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, tüm Türkiye’de olduğu gibi Osmaniye ilinde de tüm mahalle, cadde ve sokaklarda şube açan ulusal zincir marketlerin küçük esnafın yok olmasına neden olduğuna, küçük esnafın kredi ve vergi borçları ile SGK prim borçlarıyla uğraştığına, ivedi olarak yasal düzenlemeyle küçük esnafın korumaya alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi seçim bölgem Osmaniye’de de bir sınırlama olmaksızın tüm mahalle, cadde ve sokaklarda şube açan ulusal zincir marketler küçük esnafımızın yok olmasına neden olmaktadır. Pandemi döneminde, ülke genelinde sayıları 40 bini bulan bu zincir marketler sattıkları ürün çeşitliliği, sayıları ve çalışma saatleri nedeniyle esnafımızı bitme noktasına getirmiştir. Zincir marketlerin altında ezilip var olmaya çalışan esnafımız bir de kayıt dışı açılan iş yerlerinin çok olması, banka kredi borçları, vergi borçları, BAĞKUR ve SGK gibi prim borçlarıyla uğraşmaktadır. Bu sebeple, ivedi olarak yasal düzenlemelerle küçük esnafımızı koruma altına almalıyız ve yok olmalarını engellemeliyiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

36.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, ÇAYKUR’un yaş çay bedellerini bankalara yatırdığına, bankaların çay üreticilerinin parasını bazen günlerce bekleterek ve kullanarak kazanç elde ettiği halde karşılığında neden çay üreticilerimize promosyon hakkı ödemediğini sorduğuna ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, bankalar kendilerinden maaş alan müşterilerine promosyon ödemeleri yapmaktadır ama aynı bankalar yıllardır çay paralarını kendilerinden alan çay üreticilerimizin promosyon haklarını vermemektedir.

ÇAYKUR çay üreticilerimizden aldığı yaş çayların bedelini bankalara yatırıyor, üreticilerimiz de paralarını bankalardan alıyor. Bu para yılda yaklaşık olarak 3,5 milyar lira yani eski parayla 3,5 katrilyon. Bankalar çay üreticilerimizin bu parasını bazen günlerce bekletiyor, bu paraları değerlendirerek, kullanarak kazanç elde ediyor. O hâlde bunun karşılığında neden çay üreticilerimize promosyon hakkı ödemiyorlar? Bu büyük bir haksızlık değil midir? Buradan iktidar yetkililerine ve ÇAYKUR yönetimine sesleniyorum: Promosyon almak çay üreticilerimizin analarının ak sütü gibi hakkıdır. Çay üreticilerimizin bu hakkına sahip çıkın ve bu hakkı bankalara yedirmeyin, bir an önce gerekli düzenlemeleri yaparak çay üreticilerimizin promosyon haklarını sağlayın.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

37.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, iş bulamadığı için öğrenim kredisi borcunu ödeyemeyen gençlerin kanayan yarasına merhem olunması ve bu borçların silinmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2020’de Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen yapılandırma düzenlemelerinde 5 milyon öğrenciye ait öğrenim kredisi borcunun silinmesine dair önerge reddedildi, dolayısıyla Genel Kurulda da görüşülemedi. Kredi, borcu olan gençlerimizin kabusu olmaya devam ediyor, her 3 üniversite mezunu gencimizden 1’i işsizdir. Üniversiteyi bitirmelerine rağmen yıllarca iş bulamayan milyonlarca üniversite mezunumuz bir de hacizle karşı karşıya kalmıştır. KYK borçlarının üzerine her yıl yüzde 19,2 gecikme zammı da ilave edilmektedir. Ödenemeyen öğrenim kredisi borçları 5,5 milyar liraya çıkmıştır. Bu sorunun yapılandırma düzenlemeleriyle çözülemediği açıktır. İş bulamadığı için öğrenim kredisi borcunu ödeyemeyen gençlerimizin kanayan yarasına merhem olunmalı ve sosyal devlet ilkesinden hareketle bu borçların silinmesi gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kemalbay…

38.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’ün, Ceylan Bozkurt ve Didar Bozağ’ın dört yılı aşkın süredir İzmir Şakran Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezalarını çektiklerine, koşullu salıverilme haklarının ellerinden alındığına, Hükûmetin infaz paketini siyasi muhalifleri üstünde siyasi kırım amacıyla kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cezaevlerinde siyasi tutsaklar üstünde siyasi kırım politikası uygulanıyor. Tutsakların koşullu salıverilme hakkı keyfî gerekçelerle altı ay süreyle ellerinden alınıyor. Ceylan Bozkurt, Didar Bozağ dört yılı aşkın süredir İzmir Şakran Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezalarını yatmış durumdalar, disiplin cezaları bulunmamasına rağmen koşullu salıverilme hakları ellerinden alınmıştır. Güvenlik ve gözetim servis raporu, arama ve sayımlarda kurum çalışanlarının çalışmalarını kolaylaştırmadığı, ekstra gayretlerinin olmadığı, serzenişlerde bulunduğu gibi çeşitli keyfî yaklaşımlarla bu haklarını ellerinden alıyor. Bu hukuksuz, vicdansız ve adaletsiz kararlara itirazları ise reddedilmektedir. Hükûmet, infaz paketini siyasi muhalifleri üstünde siyasi kırım amacıyla kullanmaktan vazgeçmelidir.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

39.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, ülkenin on dokuz yıllık AK PARTİ iktidarıyla sanayide, teknolojide, tarımda çağ atladığına, Amasya ilinde 2020 yılında Tarım İl Müdürlüğünün özel idare katkısıyla üreticilere tohum desteği ve damızlık koç dağıtımı yaptığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Ülkemiz on dokuz yıllık AK PARTİ iktidarıyla sanayide, teknolojide, tarımda çağ atlamıştır. Amasya’mızda 2020 yılı içinde İl Özel İdaremizin katkısıyla Tarım İl Müdürlüğümüzün gerçekleştirdiği üretici köylümüze destek projelerini paylaşmak istiyorum: 4 bin dekar tarla için yüzde 50 hibeli tritikale çim tohumu dağıtımı yapıldı, 3 bin dekar tarla için yine yüzde 50 hibeli nohut tohumu dağıtımı yapıldı, yine 3 bin dekar tarla için yüzde 25 hibeli yonca tohumu dağıtımı yapıldı. Ayrıca, yüksek sistem bağ tesisi, safran yetiştiriciliği, misket elma fidanı, cennet hurması fidanı, kiraz fidanı dağıtımı projelerinin de içinde olduğu toplamda 10.670 dekar toprak için 1 milyon 486 bin TL tutarında tohum ve fidan dağıtımı gerçekleştirilmiştir.

Küçükbaş hayvancılığı geliştirmek amacıyla 72 adet damızlık koç dağıtımı projesi için İl Özel İdaremiz 194.400 TL hibe desteğinde bulunmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

40.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, Gaziantep ilinde organize sanayi bölgesinde bir hastane kurulmasına dair bir çalışma olup olmadığını, sanayi bölgesinde kimya ve gıda sanayilerinin yakın mesafede olmasının sakıncalı olmasından dolayı imar planında bir değişikliğin düşünülüp düşünülmediğini, fabrikaların olduğu bölgeye itfaiye istasyonu yapılması yönünde bir çalışma olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Gaziantep’te yüz binlerin çalıştığı Organize Sanayi Bölgesi sağlığa ulaşım anlamında sıkıntı yaşamaktadır. Bu bölgeye hastane kurulması şart olmuştur. Organize Sanayi Bölgesi’nde hastane yapılmasına dair bir çalışma var mıdır?

Bu bölgede kimya sanayisi ile gıda sanayisinin yakın mesafede olması çok sakıncalıdır. İmar planına bir düzenleme getirmeyi düşünüyor musunuz?

Sanayi bölgesinde çıkan yangınlar, anında müdahale edilmediğinde çok büyük felaketlere yol açıyor. Tekstil, halı, iplik, kumaş gibi fabrikaların yoğunlukla olduğu bu bölgeye itfaiye istasyonu yapılmalıdır. Bu konuda bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaya...

41.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri hakkı kullanılarak yapılan protestolara yönelik terör estirildiğine, Ankara Valiliği ve Emniyet Müdürlüğünün yasal haklarını kullanan öğrenci ve akademisyenlere şiddet uygulamaya devam ettiğine, Ankara Valisi ve Emniyet Müdürünü sorumlu davranmaya ve yasalara uymaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na göre anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri hakkı Türkiye’de tüm insanlara tanınmışken ne yazık ki Türkiye'nin dört bir yanında, protestolara yönelik, sokaklarda terör estirilmektedir. Özellikle Türkiye'nin başkenti Ankara’da, Ankara Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü yasal hakkını kullanan öğrencilere, akademisyenlere zor ve şiddet uygulamaya devam etmektedir. Hiçbir yerde basın açıklaması yapma hakkına müsaade edilmemektedir. Kendi hakkını kullanmak isteyenler gözaltına alındığında avukatıyla dahi görüştürülmesine izin verilmemektedir. Ankara Valisini, Ankara Emniyet Müdürünü sorumlu davranmaya, yasalara uymaya, anayasal hakkını kullanan yurttaşlarımıza sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu konuda İçişleri Bakanı görevini yapmalıdır.

Ankara Valisinin ve Emniyet Müdürünün keyfi tutumu neyse bu tutumu kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

42.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, İYİ PARTİ grup toplantısında bir lokanta işletmecisinin esnafın pandemi sürecinde yaşadığı sorunlara dair yaptığı konuşmaya ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün İYİ PARTİ grup toplantısında lokanta işletmecisi Vedat Derekaya milletin kürsüsünden yaptığı konuşmada, özetle; yüzde 10 faizle borçlandıkları ödemeleri yüzde 22 olarak kapatmaya çalıştıklarını, personel giderleri ve faturalar altında ezildiklerini, aylardır tedarikçilerden veresiye almaktan dolayı artık yüzlerinin kalmadığını, bu sürecin bir iki ay daha devam etmesi hâlinde açık kafe ve lokanta kalmayacağını, AVM’ler açıkken kendilerinin kapalı olmasının evine ekmek götürmeye çalışan insanları da olumsuz etkilediğini, esnafa yardımın ciro bazlı değil, kâr zarar bazlı yapılması gerektiğini, yardım paketinin 80-100 bin TL’ye kadar aylık kira ödeyen esnafın ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğunu, şartlara bakılınca da hiç kimsenin destek alma şansının olmadığını söyledi. Bu belirsiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydınlık…

43.- Şanlıurfa Milletvekili Aziz Aydınlık’ın, TOKİ’nin Şanlıurfa ilinde kura çekilişi inşaatı başlayan Karaköprü Maşuk Projesi’nden önce yapılmasına rağmen Eyyübiye Küçükler Projesi’nde çivi dahi çakılmadığına, hak sahiplerinin bir an önce inşaata başlanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

AZİZ AYDINLIK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şanlıurfa’da Toplu Konut İdaresinin yürütmüş olduğu projeler konusunda bugünlerde sürekli şikâyet telefonları alıyorum. TOKİ’nin 100 Bin Konut Projesi dâhilinde Şanlıurfa’nın 2 merkez ilçesi yer alıyor. Bunlar: Karaköprü Maşuk 600 Konut Projesi ve Eyyübiye Küçükler 1.000 Konut Projesi. Bu sosyal konut projelerini elbette ki destekliyorum ancak Eyyübiye Küçükler Projesi’nin kura çekilişi Karaköprü Maşuk Projesi’nden daha önce yapılmışken, Maşuk’ta inşaat başlamış ancak Küçükler’de çivi dahi çakılmamıştır. Küçükler Projesi’nden hak sahibi olan vatandaşlarımız, bir an önce inşaata başlanmasını ve bitirilmesini talep ediyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erel…

Sayın Kılıç…

44.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Şeyh Şamil’in vefatının 149’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şeyh Şamil’in vefatının 149’uncu yıl dönümüdür. Şeyh Şamil yirmi beş yıl boyunca devam eden Kafkasya-Rusya savaşlarında Rus ordularını perişan eden büyük bir halk kahramanıdır. Ömrünü esaret altındaki Kafkasya’nın kurtarılmasına adamıştır. O yüzden “Kafkas Kartalı” olarak adlandırılmıştır.

30’lu yaşlarına kadar dinî ve müspet ilimler alanında iyi bir eğitim alan ve sporun değişik dallarında mahareti olan Şamil’i Kafkasyalı Müslümanlar başlarına lider olarak seçtiler. Rus Çarının yemekteyken Şamil’e istihzayla “Bu adam korkarım bizi de yer.” diye söylenmesine “Korkmayın, dinimizde domuz eti yemek haramdır.” sözü meşhurdur. O “Kul sendelerse Allah ona destek olur.” demektedir.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

45.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, patoloji teknikerliğinin atama sorunu yaşanan mesleklerden olduğuna, bu meslek grubunun bir başka sorununun da meslek yasasına sahip olmamaları ve görev tanımlamalarının yapılmaması olduğuna ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Atanamayan sağlıkçılar her gün sosyal medyada seslerini duyurmaya çalışsa da saray işsizlikle boğuşan bu gençlerin haklı taleplerini görmezden gelmeye devam ediyor.

Patoloji teknikerliği atama sorunu yaşanan mesleklerden biri. Bu meslek dalı patoloji laboratuvarlarına gelen materyalleri makroskopiden başlayarak doku takip, kesit ve boyama işleminin ardından mikroskopta virüs enfeksiyonu ve kanser saptamasına kadar tedavi edilecek hastaların tedavi süreçlerinde en önemli etken madde olan tanı koyma ve bu konuda aktif rol alan önemli bir meslek dalıdır. Buna rağmen hastanelerin düşük personel dağıtım cetveli sorunundan kaynaklı, iş bulamamaktadırlar.

Başka büyük sorunları ise meslek yasasına sahip olmamaları ve bu nedenle de görev tanımlarının yapılmıyor olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

46.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, nadir rastlanan bir genetik hastalık olan kistik fibrozisin tedavisinde SGK’nin ödeme yapmadığına ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün size nadir görülen bir hastalıktan bahsedeceğim, kistik fibrozis. SMA gibi, epidermolysis bullosa gibi bir ender hastalık bu da. Bu hastalıkla doğan çocuklarımız ve aileleri maddi ve manevi olarak büyük yük altında ancak birçok hastalıkta olduğu gibi bir genetik hastalık olan kistik fibroziste SGK ödeme yapmıyor ama an itibarıyla saray uzaya gidiyor. Evet arkadaşlar, ama hâlâ aşı olabilenler 2,8 milyon. Ayıptır, ayıp! Bu milleti ne zannediyorsunuz? Bu hastalığa karşı mücadele eden ve 2,5 yaşındaki çocuğun tedavisi için İzmir’den Ankara’ya yürüyen genç kardeşim Caner Çiçek ve Kistik Fibrozis Derneği üyeleriyle buluştum. Sağlık Bakanlığı ve SGK yetkililerine sesleniyorum: 50 milyon aşı nerede, 50 milyon aşı nerede? Ey uzaya gidenler! Ey Ay’ı fethedenler! Hızlı bir şekilde kistik fibrozis tedavisinde kullanılan ilaçlar geri ödeme kapsamına alınsın.

BAŞKAN – Sayın Özer…

47.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, çiftçi borçlarının katlanmasına sebep olan yüksek faize çözüm bulunmasını talep ederken Ziraat Bankasının sübvansiyonlu tarımsal kredilerin faiz oranlarını yaklaşık yüzde 100 artırdığına, icralık olan çiftçi için bu artışın yaşamsal bir sorun olduğuna ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çiftçilerimizin Mahir Ünal’a selamı var. “Eski model bir akıllı telefonumuz var diye yoksulluğumuzu yok sayan bu anlayışı kabul etmiyoruz.” diyorlar. Haklılar. Bu üstenci, kibirli ve acınacak söylem asla kabul edilemez. Belli ki Mahir Bey tarımla uğraşanların en alt sınıftan sayıldıkları feodal sistemde yaşadığını sanıyor. Oysa çiftçilerimiz Mahir Bey’in vahşi kapitalizmiyle mücadele ediyor. Bakınız, çiftçi, borçlarının katlanmasına sebep olan yüksek faize çözüm bulunmasını talep ederken Ziraat Bankası sübvansiyonlu tarımsal kredilerin faiz oranlarını yaklaşık yüzde 100 artırdı. İcralık olan çiftçi için bu artış yaşamsal bir sorun demek. Kısacası Mahir Bey, çiftçinin yirmi dört ay taksitle ayda 450 lira ödemeyle aldığı eski model akıllı telefona dem vuruyorsunuz ama böyle giderse dalga geçeceğiniz bir çiftçi bile kalmayacak. O zaman artık oturup bedavadan kendi akıllı telefonunuzu yersiniz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

48.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garındaki terör saldırısında hayatını kaybeden 103 kişinin yakınlarının kurmuş olduğu 10 Ekim Barış Derneğinin kapatıldığına, derneğin tekrar aynı isimle kurulduğuna ilişkin açıklaması

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli vekiller; 10 Ekim 2015 yılında garda insanlığa karşı işlenen suç sonucu katledilen 103 barış yolcusu canımızın yakınlarının kurmuş olduğu 10 Ekim Barış Derneği ne yazık ki kapatıldı. 10 Ekim katliamı tekrarlanmış oldu; 10 Ekimde katledilen 103 insana karşı, yakınlarına ve insanlığa karşı bir kez daha suç işlenmiş oldu. Bu arkadaşlarımız tekrardan 10 Ekim Barış Derneğini kurdular. Bugün biz de çalışmalarına katıldık; çalışmalarında başarılar diliyor, kutluyor ve 10 Ekimle ilgili yapılan yargılamanın, yapılan çalışmanın baştan savma ve savsaklama olduğu, hukukla alakasının olmadığı zaten dönemin Başbakanı tarafından da ifade edilmişti.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

49.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Adana ili Pozantı ilçesi Akçatekir Bürücek Kızılay Kampının AKP iktidarı döneminde, son on dokuz yıldır terkedilmiş durumda olduğuna, arazisi ve konumu çok değerli olan kamp alanının yandaşlara kupon arazi olarak satılmaya mı hazırlandığını sorduğuna ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana Pozantı ilçemiz Akçatekir Bürücek Kızılay Kampına, yetiştirme yurdundan, ihtiyaç sahibi 18 yaş altı çocuklar ve dar gelirli ailelerimizin çocukları dönem dönem getirilir, yaz ve kış kampları kurulurdu. 21.293 metrekare alanda, asırlık ağaçlar içerisinde sinema salonu, kütüphane, yemekhane, sosyal tesisler, kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı kaldıkları 8 adet yatakhane bulunmaktaydı. Ne yazık ki son on dokuz yıldır AKP iktidarı döneminde terkedilmiş durumda. Pandemi sonrasında yapılacak bir planlamayla Bürücek Kampı tekrar ihtiyaç sahiplerinin yuvası hâline getirilmelidir. Arazisi ve konumu çok değerli olan kamp alanı göz göre göre harabeye dönüştürülüp yok pahasına AKP iktidarının yandaşlarına kupon arazi olarak satılmaya mı hazırlanmaktadır? Adana ve çevre illerindeki hemşehrilerimizden gelen talepler doğrultusunda Akçatekir Bürücek Kızılay Kampının akıbetinin sonuna kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başevirgen…

50.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, YKS sınav ücretinin bu yıl 90 TL’ye çıktığına,  öğrencilerin sınavın 3 oturumu için 270 TL giriş ücreti ödeyeceğine, bu yüksek ücret nedeniyle belki binlerce öğrencinin sınavlara giremeyeceğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2019’da 50, 2020’de 70 TL olan YKS sınav ücreti bu yıl 90 TL’ye çıktı. Asgari ücrete yüzde 21 zam yapılırken sınav ücretlerine yüzde 28,5 zam geldi. Öğrenciler sınavın 3 oturumu için 270 TL giriş ücreti ödeyecek. Asgari ücretle geçinen bir aileden sınava girecek 1 çocuk için kazancın yüzde 9,5’i, 2 çocuk için yüzde 19’u, 3 çocuk için ise yüzde 28,5’i sınav ücretine gidecek. Gençler aylardır eve kapanmışken, aileler kurs ve kitap ödemesi yapamazken, pandemi sürecinde veliler işsizlikle boğuşurken yapılan bu zam vicdansızlıktır. Bu yüksek ücret nedeniyle belki de binlerce öğrenci bu sınavlara giremeyecek. Eğitim birileri kâr etsin diye değil, herkes yararlansın diye vardır. Öğrencilerimizi müşteri olarak gören iktidara sesleniyorum: Şirketlerin milyonlarca lira borcunu silebiliyorsanız, öğrencilerimizden de sınav ücretini almayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Adıgüzel…

51.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, kırsal alanda 2/B arazilerinin hem satış hem de kullanımıyla ilgili büyük sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kırsal alanda 2/B arazilerinin hem satış hem de kullanımıyla ilgili çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bir kere birçok il ve ilçede bu alanların satışıyla ilgili kıymet tespit komisyonları henüz oluşturulmamış, bu nedenle vatandaş bunları almak için bir bedel belirlememiştir. Vatandaş 2/B arazisi üzerine evini ve iş yerini yapıyor ancak buraya elektrik ve su bağlatamıyor çünkü tapu isteniyor, çünkü Yapı Kayıt Belgesi isteniyor. Ama siz bedel tespit etmemişsiniz ki parasını ödeyip alsın. Bu nedenle bu süre içerisinde bu Yapı Kayıt Belgesi ve tapu istenmeden elektrik ve su bağlanmasının bir yolu bulunmalıdır. Ayrıca bedel tespit edilen yerlerde de fiyatlar çok yüksek, dönümü 5 bin lira, 6 bin lira oldukça yüksek, şehir içi gibi. Yani vatandaş şunu der: “Bu bedeli siz bize ödeyin biz hakkımızdan feragat edelim.” O yüzden uygun bir şekilde bedel tespiti yapılmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

52.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, cezaevlerinde mahpuslara uygulanan insanlık dışı muamelelerin devam ettiğine, devletin sağlık güvenliğini aksatmasının, ağır hasta mahpusları cezaevlerinde tutmaya devam etmesinin insanlık suçu olduğuna ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Cezaevlerinde mahpuslara karşı uygulanan insanlık dışı muameleler artarak devam ediyor. Gerekli sağlık tedbirleri alınmadığı ve sağlığa erişim sağlanmadığı için mahpuslar önlenebilir hastalıklar dâhil olmak üzere yeni hastalıklara yakalanıyor. Bakırköy Kadın Cezaevinde tutulan 23 yaşındaki hepatit B hastası Tenzile Acar boğazından kan gelmesi sonucu hastaneye kaldırılmış ve Tenzile Acar’a verem teşhisi konulmuştur. Buna rağmen tahliye edilmiyor. Devletin mahpusların sağlık güvenliğini aksatması, ağır hasta mahpusları cezaevlerinde tutmaya devam etmesi insanlık suçudur. Cezaevi koşullarında tutularak ölüme terk edilen Tenzile Acar derhâl serbest bırakılsın. Yaşama hakkı tehdit altında olan ve pandemiye karşı korumasız bırakılan risk grubundaki bütün hasta tutsaklar derhâl serbest bırakılmalıdır.

BAŞKAN – Son söz Sayın Ceylan’ın.

Buyunuz Sayın Ceylan.

53.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81’inci maddesine göre illerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi verileri dikkate alınarak uygulanacak ilave SGK prim teşvik oranlarının her yıl Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden belirlendiğine, söz konusu düzenlemenin gecikmeksizin 15 Şubat öncesinde yayınlanmasında fayda olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 81’inci maddesinin (2)’nci fıkrası uyarınca illerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi verilerini dikkate alarak uygulanacak ilave SGK prim teşviki oranları her yıl Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden belirlenmektedir. Ancak bu kararnamenin şubat ayı içinde yayınlanmasında yaşanan gecikme nedeniyle muhasebeci ve mali müşavirlerin SGK beyannamelerinde sonradan düzeltme yapmaları gerekmektedir. Söz konusu düzenlemenin gecikmeksizin 15 Şubat öncesinde yayınlanmasında fayda vardır. Şayet süre uzatılacaksa -ki yaşanan ekonomik buhran ve pandemi nedeniyle bütün illeri kapsayacak şekilde uzatılmasında fayda vardır- bu işlem gecikmeksizin yapılmalı ve muhasebeci ve mali müşavirlerin iş yükü de, bir düzeltme beyannameleri de artırılmamalıdır.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- 2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

A) Kanun Teklifleri (Devam)

6.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/2373) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 157) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 157 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen yok.

Teklifin tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İSVİÇRE KONFEDERASYONU ARASINDA TARIM ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA VE ANLAŞMANIN EKLERİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLERİN CUMHURBAŞKANINCA DOĞRUDAN ONAYLANMASINA DAİR YETKİ VERİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 25 Haziran 2018 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

(2) Birinci fıkrada belirtilen Anlaşmanın eklerine ilişkin değişiklikleri doğrudan onaylamaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; farklı siyasal cenahtan 2 insanın benzer hikâyeleriyle başlamak istiyorum sözlerime.

Muammer Bilgiç, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi -eskiden de Refah Partiliymiş- şöyle bir anısını anlatıyor: “1990’ların başı, 19 Mayıs Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Kurupelit Kampüsü, tenha bir yer. Fakülte yönetimi ramazanda kantini kapatma kararı almıştı. Kantinin kapatılmaması için imza toplayan bir grup bizim dersliğe gelmişti, ‘Arkadaşlar, biz kantinin kapatılmasını istemiyoruz.’ dediler. Ellerindeki dilekçeyi imza atmak için istedim, sonra dönüp sınıfa konuştum: ‘Ben oruç tutuyorum diye herkes oruç tutmak zorunda değil; inanan var, inanmayan var; ayrıca hasta olan, gün içinde bir şeyler atıştırmak zorunda olan arkadaşlar var ve bu dağ başında lokanta yok.’ Bizim sınıfın neredeyse tamamı imza attı, dilekçeyi ve toplanan imzaları fakülte Genel Sekreterine vereceklerdi. Sol gruplardan arkadaşlara ben de sizinle geleyim dedim. Tabii, benim Refah Partililiğim tüm kampüste biliniyor. Gittik, nasıl oldu bilmiyorum ama yine ben konuştum: ‘Hocam, biz kantinin kapatılmasını istemiyoruz; zaten oruç tutanlar kantine inmez, tutmayanlara ya da tutamayanlara da eziyet olmasın.’ Fakülte Genel Sekreteri grubun önünde beni görünce zaten şaşırmıştı. Kantin kapatılmadı.

Bahar dönemi biyoloji bölümünde cuma saatine laboratuvar dersi koydular, yüzde 80 devam zorunluluğu var, biz iki hafta derse girmedik, üçüncü hafta da girmezsek eğer sınıfta kalacağız. Sol görüşlü arkadaşlar bölüm başkanına çıktılar: ‘Biz laboratuvar dersinin saatinin değiştirilmesini istiyoruz.’ dediler. Bölüm başkanı sordu: ‘Niçin?’ Sınıftaki sol görüşlü arkadaşlar cevap verdi: ‘Sınıfta cumaya gidemeyenler var.’ Tabii ders saati değiştirildi.”

Şimdi, aynı, benzer bir hikâye, bir başka cenahtan, akademisyen yazar Murat Sevinç anlatıyor, yedi-sekiz yıl önce Boğaziçi anısı diye, Boğaziçi Üniversitesinde anayasa dersleri verirken yaşadığı bir olayı. Aynı şekilde, anayasa sınavının olacağı bir gün sınav saatini saat 13-17 arası uygun belirlemiş idare ve o da 13’te ya da 14’te yapalım demiş ama gelmiş 2-3 öğrenci ve kendisinden rica etmişler: “Hocam, sınav saatini değiştirebilir miyiz?” Kendi sözleriyle söylüyorum: “Dertlerinin ne olduğunu anladım ancak nedenini sormadım çünkü sormak, onları inançlarıyla ilgili açıklama yapmak zorunda bırakacaktı, ama dedim ki: İdareye gidin, benim için fark etmez ve isterse idare, kabul ediyorsa sınav saatini değiştirelim. Sonra sınav saati 15’e alındı. Ben de bir hain hoca olarak kalktım, bunu bir sınav sorusu olarak sordum.” diyor Murat Sevinç. “Yarım sayfa sınav sorusu yaptım ve dedim ki: ‘Bir öğrenci geliyor, sınav ibadet saatine denk geldiği için bir saat sonraya alınmasını talep ediyor ve yeni bir saat belirleniyor.’ ‘Bu durumda…’ ile başlayan ve tartışmalarını gerektiren bir anayasa, temel hak, laiklik sorusu. Ve öğrencilerin hepsi gayet güzel yanıtlar verdiler, anayasa maddeleri arasında dolaşıp inanç ve ibadet özgürlüğüne, temel hakların sınırlanması konusuna, diğerlerinin hak ve özgürlüğüne, laik devlet ilkesine vesaire değinerek, tartışarak yanıtlamaya çalışmışlardı. Ama hepsinin yaptığı bir şey daha vardı bu yanıtlamanın dışında: Hepsi satırlarının arasında arkadaşlarını savunmaya çalıştılar, lafı döndürüp dolaştırıp ‘Kuşkusuz laik bir devlette…’ diye başladıkları cümlelerini ‘Ama o öğrencinin de hakkı.’ diyerek tamamlamaya çalışıyorlardı. Sınıfta her etnik kökenden, memleketin her yerinden, her inançtan, her cinsel yönelimden ve ideolojiden öğrenci vardı, 130 kadar öğrenci vardı ve hepsi birbirinin hakkını kolluyordu yani.” Evet, şöyle diyor Murat Sevinç: “Hâl böyleyken bugün ne Boğaziçi’ndeki Müslüman Öğrenciler adlı bir grubun açıklamasına ne de seyrettiğim videolarda inançlı öğrencilerin arkadaşlarını savunmasına şaşırdım.” Yine devam ediyor: “Beyler, bayanlar, takım elbiseliler, çakarlı araçlı ve bol korumalı muhteremler; Türkiye, maaşlı trollerden, saldırganlardan ve küfürbazlardan ibaret olmadığı gibi kimsenin babasının malı da değil. Tapusu 83 milyon yurttaşta. Başka bir nesil, nesiller var artık ve boğazlaşmadan, diğerinin insanca ve eşitçe yaşam hakkını savunarak sürmek istiyorlar ömürlerini. İşte o nesiller bunlar arkadaşlar. Bu pırıl pırıl, gözleri ışıldayan gençler; gerçekten o nesiller bunlar ve boğazlaşmadan başka bir yaşam sürmek istiyorlar. Ben onlara yürekten inanıyorum, yürekten katılıyorum. Eğer bu ülke değişecekse onlarla değişecek diye düşünüyorum.” Ve şöyle devam ediyor: “Ayrıca hiçbirimiz anamızın karnından, maaşını ödediğimiz insanlardan sabah akşam hakaret işitmek ve aşağılanmak için çıkmadık. Ne o öğrenciler ne anne babaları ne de diğer toplumsal kesimler; insanda bir dur durak olur.” Peki dur durak var mı sizde? Hayır, dur durak yok. Öldürülen kadınları, iş cinayetlerinde ölen işçileri, hakkını arayan insanları koruması gereken emniyet görevlileri, ifadeye ne zaman çağrılsa gidebilecek olan insanları gece gündüz ev basarak çoluğunun çocuğunun yanından alıp gözaltı yapmakla, gösterilere biber gazı sıkıp plastik mermi atmakla meşgul. Küçücük bir çocuğa, Berkin Elvan’a Cumhurbaşkanının yıllardır bitmeyen hıncı ve hedef göstermeleriyle ablası Özge Elvan’ı katılmadığı bir eylem yerine götürüp, katılmış gibi gözaltına alarak yakalama tutanağını dahi kumpasla değiştirmekle meşgul. Dur durak var mı sizde? Hayır, dur durak yok. AİHM kararlarını, AYM kararlarını uygulaması gereken her vatandaşın adalete eşit olarak erişmesini sağlaması gereken savcılar ve hâkimler neyin peşindeler? Çorlu tren kazasında kaybettiği oğlu için adalet arayan Mısra Öz’ü tazminata mahkûm etmenin peşinde. Dur durak biliyor musunuz? Hayır. Siyasetiniz ve siyasetçiniz “Bizi mahvettiniz, bizi öldürdünüz.” diyerek çiftçilerin yoksullaşmasını anlatan çiftçinin taksitle aldığı telefonun kaç para olduğunun peşinde. Ve hâl böyleyken iktidardan şöyle bir ses yükseliyor, Meclis Başkanı diyor ki: “Yeni Anayasa fikri herkeste bir heyecan uyandırıyor.” Bir de Adalet Bakanının sözü vardı: “Darbe Anayasasına son vereceğiz.” diyor. Ne yeni anayasası arkadaşlar Allah aşkına! Ne yeni anayasası gerçekten! AKP’nin ve ortağının tek bir anayasası var bugün, o anayasanın da adı zulüm. Hınca hınç dolu cezaevleri, kaçırılıp kaybetmeler, gece yarıları gözaltılar, daimi tutuklamalar, hasbelkader tutuklanmasanız adli kontroller, ev hapisleri ve kısacası en büyük arzularının anayasa falan değil, hepimizi asgariden bir elektronik kelepçe takarak eve hapsetmek olduğunu düşünüyorum.

Evet, son olarak ben halkımıza seslenmek istiyorum; gerçekten, artık, iktidara seslenmekten çoktan vazgeçtim: Hiçbirimiz terörist değiliz. Hiçbirimiz hakaretle, öfkeyle, hınçla yaşamak istemiyoruz. İktidara ya da muhalefete değil, evet, yurttaşa söylüyorum bunları. Örneğin, Kürt yurttaşların eşit yurttaşlık hakkı söz konusu olduğunda “Ama biz Kürt değiliz.” diyecek miyiz? Enis Berberoğlu dediğinizde, Leyla Güven’i de, Selahattin Demirtaş’ı da amasız yanına koyabilecek misiniz? LGBTİ hakları söz konusu olduğunda “Ama biz onlardan değiliz.” mi diyeceksiniz, “LGBTİ hakları insan haklarıdır.” mı diyeceksiniz? Ateistler söz konusu olduğunda “Onlar dinsiz, kâfir.” Müslümanların hakları söz konusu olduğunda “Ama onlar takiyeci ve gerici.” mi diyeceksiniz? Kadınlar söz konusu olduğunda “Ama sen evlisin.” “Ama sen evli değilsin.” “Ama sen başörtülüsün.” “Ama sen mini eteklisin.” mi diyeceksiniz?

Bu zalim günlerde birbirimizi ayırt etmeden daha çok kenetlenmeye, bize en uzak gördüğümüzü dahi kendimize yakın etmeye ihtiyacımız var. Bunu hepimiz ancak kendimizle yüzleşerek başarabiliriz diyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Ayhan Altıntaş.

Aynı anda şahsınız adına da konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır.

Buyurunuz Sayın Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasına Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidarın öncelikleri halkımızın sorunları olmalı. İktidar, öncelikleri halka sormadan belirlerse halk egemenliğini tanımamış olur. Cumhuriyetlerde egemenlik milletindir. Millet bu egemenliğini, seçtiği vekillerden oluşan parlamentolar aracılığıyla kullanır. Parlamentolar iktidara halkın ihtiyaçları ve öncelikleri hakkında geri bildirim verir hem de iktidarı halk adına denetler. Dolayısıyla, kapalı bir geri bildirim sistemi oluşur. Bu sistemler sağlıklı denge ve denetleme mekanizmasına sahiptir. Bu nedenle, güçlü milletler güçlü parlamenter sistemlere sahiptirler.

İktidarın halka sormadan öncelik belirlemesi keyfî idarelerdir. Bu idarelerde geri bildirimli denge denetleme imkânı yoktur. Bu yönetimlerde bile bazı geri bildirim mekanizmaları oluşturma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. En başarılı padişahların tebdilikıyafetle halk arasında dolaşıp icraatları hakkında geri bildirim alanlar olması tesadüf değildir ama biz ne yaptık? Parlamenter sistemi bırakıp Türk tipi başkanlık sistemine geçtik. Halk egemenliğini beş yıl süreyle seçilen bir başkana tevdi eden bir sistem oluşturduk.

Bu sistemin demokrasi eksikliğini gösterebilmek için temel özelliklerine bir bakalım. “Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi” diye adlandırılan bugünkü yönetimde kuvvetler ayrılığı yoktur, egemenlik milletten alınıp Cumhurbaşkanına verilmiştir. Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti başkanıdır. Yöneticileri, rektörleri, yargıçları, askerleri atayan tek otorite Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı, yandaşlarına dilediği imkânları sunabilmektedir. Bütçeyi tek başına hazırlamaktadır. Bütçenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilme şansı yoktur. Meclisin denetim görevi sıfırlanmıştır. Cumhurbaşkanı KHK’yle istediği yasal düzenlemeyi yapmaktadır. Bakanlar Cumhurbaşkanının sekreterleri konumundadır. Bakan yardımcıları Cumhurbaşkanı tarafından atanabilmektedir. Bakanlar halka yani halkın temsilcileri olan milletvekillerine karşı hiçbir saygı ve sorumluluk hissetmemektedirler. Yasalar kâğıt üzerinde milletvekillerince ama gerçekte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nce hazırlanmaktadır. Muhalefet milletvekillerinin yasa yapma imkânı kalmamış, devlet sadece iktidar partisi ve onun destekçilerine hizmet eder hâle gelmiştir. Devletin gelir getirici tüm varlıkları Cumhurbaşkanınca yönetilen Türkiye Varlık Fonuna aktarılmıştır. Varlık Fonu denetimden geçmemektedir. Sayıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar etkisizleştirilmiştir. Devletin tüm kurumları yok edilmiştir, kurumlar Cumhurbaşkanlığı ofisi hâline gelmişlerdir. Yönetim dinî cemaatlere, vakıflara ve tarikatlara maddi imkânlar sağlayarak kendi kitlesini yönlendirmektedir. Özgür ve tarafsız adalet kalmamıştır. Cumhurbaşkanı kendisinin akıbetini milletin akıbetiyle özdeşleştirmiştir. Özgür ve bağımsız basın ve medya kalmamıştır. Nispeten serbest olan sosyal medya ise kontrol altına alınmak ya da kapatılmak üzeredir. Cumhurbaşkanının tasarruflarını denetleyecek, geri bildirim verecek bir mekanizma kalmamıştır. Siyasi partiler dışında muhalefet yapacak kurum kalmamış, vatandaşın eleştirisi “hakaret” olarak, muhalif gösteriler “terörizm” olarak cezalandırılarak susturulmaktadır. Hesap verilebilirlik ilkesi yok edilmiştir. Cumhurbaşkanının hesap verilebilirliği beş yılda bir yapılacak seçime indirgenmiştir. Böyle bir yönetimin halka güven vermesi, halkı refaha kavuşturması mümkün değildir.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener bir yıldır, pandemiden önce başlatmış olduğu halk ziyaretlerine hâlâ devam etmektedir. Pek çok il ve ilçede esnaf, sanatkâr, tüccar, işçi, ev kadını, genç, çiftçi gibi vatandaşlarla buluşmakta, onların dertlerini, sorunlarını öğrenmektedir. Dolaştığımız Anadolu illerinde aldığımız geri bildirimleri iktidara iletelim, bu şekilde onlara da bir nebze olsun katkı sağlamış olalım. Belki bundan sonra “Kuru ekmek bulabiliyorlarsa doyuyorlar demektir.” diye söylemekten vazgeçersiniz ya da “Aç isen cebinde niye akıllı telefon var?” diye sormazsınız. Bu arada Nallıhan’da bir telefoncuyu ziyaretimde tezgâhın üstündeki telefonlara baktım, yirmi-yirmi beş yıl öncenin akıllı olmayan telefonları vardı. “Neden bunlar tezgâhta?” dedim “Artık talep bu eski telefonlara, vatandaşta para yok.” dediler. Dolayısıyla Mahir Bey biraz esnaf dolaşsın da öyle konuşsun. Her çiftçi de cebinde akıllı telefon taşımıyor.

Vatandaş ziyaretlerinden görüyoruz ki toplumun yüzde 80’i borç içinde yaşamaktadır. İcra dosyalarının sayısı 30 milyona dayanmıştır. Lokanta ve kafeler kapalıdır, pek çoğu zaten kapanmış ve el değiştirmiş durumdadır. Esnaf ve çiftçi borç batağındadır, vadesi gelen borçlar yeni faizlerle ertelenmekte, borçlar sürekli artmaktadır. Dün, grubumuzda konuşan bir lokantacı esnafımız: “Yüzde 8 faizle ödeyemediğim borcumu, yüzde 20 faizle nasıl ödeyeceğim?” diye sordu. Bir başka çiftçimiz Çorum’da Sayın Genel Başkanımıza: “Canım başıma bela oldu.” dedi. Ne demek bu hiç düşündünüz mü? Elinden traktörü, toprağı alınan çiftçinin hâlini düşünebiliyor musunuz? Eli kolu bağlanan çiftçi bu hacizlerden nasıl kurtulacak? Bankaların elinde çok sayıda traktör, tarım arazisi birikmiş durumda. Çiftçinin girdi maliyetleri çok arttı. Gübreye bir yılda yüzde 90’a varan oranlarda zam geldi. Gelirler, bu girdi artışlarını karşılayamamakta, çiftçiler de boşuna çalışmakta. Sertifikalı tohum koşuluyla tohumda yurt dışına bağımlılık artmış, fiyatlar yabancıların insafına bırakılmıştır. İstikrarlı bir tarım politikası yok ya da uygulanmıyor. Ürün fiyatları yıldan yıla aşırı oynak seyretmekte. Geçen yıl talebi çok olan patatesin bu yıl fiyatı 80 kuruşa düşünce çiftçi patatesi tarlada bırakmayı tercih etti. Çiftçiler ne ekeceklerine karar verirken dedikodularla yönlendiriliyorlar. Bu ülkenin Tarım Bakanlığı neden yönlendiremiyor, teşvikler neden yönlendirici olamıyor?

Soğanlar bu sene tamamen elde kaldı. Bakın, Polatlılı çiftçi ne diyor: “Bizim Polatlı’da her köyde 200 tondan fazla mal var; hiç abartmıyorum, 60 kuruşa. Öyle ‘1 lira oldu, yok, 2 lira oldu; hayırlı olsun.’ hikâye, varsa alan gelsin, 1 liraya 40 ton, kaya gibi malım var.” Belli ki teşvikler hem yetersiz hem de geç verilmektedir. Zamanında verilmeyince ürün planlamasına da etkisiz olmaktadır. Patates, soğan için teşvik olmayınca fiyatlar çiftçiyi tatmin edememekte. İktidarın tarım politikası üretimden çok ürünün ticaretine, ithalat ve ihracatına yoğunlaşmış durumda. Bu durum bazılarını zengin edebilir, bazılarını ihya edebilir ama çiftçiyi yok ettiği ortada.

Bakın, son beş yılda buğday üretimimiz 3 milyon tondan fazla düşmüş, ithalatımızsa 9 milyon tona çıkmış. “Ne var bunda? Biz aldığımız buğdayı un yapıp, makarna yapıp ihraç ediyoruz.” diyorsunuz. Ton başına, dünya fiyatlarından ortalama yüzde 25 pahalı ithal edip unu ve makarnayı yüzde 10 daha ucuza ihraç ettiğimiz rakamlarla ortada. Aradaki fark milyarlarca doları buluyor. Bu fark acaba kimlerin cebine gidiyor? İktidarı bu farkı araştırmaya davet ediyorum.

Bütün bu yanlış politikaların sonucunda ne oluyor? Gıda ürünlerindeki fahiş fiyat artışı ortada. Gıda ürünleri enflasyonda başı çekiyor. Dünyada 2011 yılından sonra gıda fiyatları yüzde 17 düşmüşken Türkiye’de yüzde 225 artmış. Geçtiğimiz sene Türkiye, OECD ülkeleri arasında, yıllık gıda fiyatı artışında da şampiyon olmuş. Akaryakıtta dışa bağımlılığı kabul edebiliriz ama tohum, gübre, zirai ilaç gibi girdilerde neden dışa bağımlıyız? Dışa bağımlı oldukça da fiyatlar durmadan yükseliyor, biz belirleyemiyoruz, tamamen dışında kalıyoruz.

Dünya, salgın ve beklenen kuraklık yüzünden tarımsal ürün stokuna gidiyor. Tarımda çalışan nüfus beş yılda yarıya inmiş, çiftçinin ortalama yaşı 60’a dayanmış. Çorum’un Alaca ilçesi gibi Anadolu’nun verimli topraklarına sahip bir ilçede bir çiftçi ailesinin buğday tarımıyla asgari ücret kazanabilmesi için gereken arazi yaklaşık 200 dekar ama ortalama aile başına düşen arazi 120 dekar, bu ne demek biliyor musunuz? Çiftçi, asgari ücretin yaklaşık yarısıyla geçinmek durumunda, tabii bu durumda büyük şehre taşınıp asgari ücretle de olsa bir işte çalışmak daha cazip oluyor, bu şekilde çiftçilerin çocukları tarımdan hızla uzaklaşıyorlar. Çiftçilik ve tarım bir meslek değil, bir yaşam biçimidir; bu yaşam biçimini çocuklukta öğretmezseniz insanları bir daha o yaşama sokamazsınız. Son yirmi yılda 33 milyon dönüm tarım arazisi kaybedilmiş, ekilen tarım arazimizin ise 25 milyon dönümü azalmış; bu durumda hâliyle 1 metrekare tarlanın fiyatı 5 liranın altında, hatta 3-4 liraya bile bulunabiliyor, 1 bardak çay karşılığı bile etmiyor. “Vatan toprağı” diyoruz ama 1 bardak çay kadar değer veremiyoruz, 1 paket sigara yerine 4-5 metrekare tarla alabiliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bunları size söylüyoruz, durumu iyi değerlendirin ve tedbirleri alın diye; uyguladığınız politikaların esnafı, çiftçiyi ne hâle getirdiğini görün diye. Anadolu’da esnaf bitmiş, hem çiftçinin yoksulluğu hem pandemi hem de zincir marketler esnafı bitirmiş durumda. Esnafın önemini aslında burada, bu pandemi ortamında daha iyi anlıyoruz. Küçük olarak belirlenen esnaf aslında bizim mahalle, köy kültürümüzün temelidir, halkımız zora düştüğünde birbirine sarılır, bu da market kültüründe maalesef mümkün değil. Eskisi gibi kasap, manav, bakkal komşularını tanır, onlara destek olur, tabiri caizse idare eder, bu esnafı korumak böyle zor günler için önemlidir, bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğini düşünüyoruz. Her yerde, her binanın altında açılan, hepimizin istisnasız komşu olduğu zincir marketler vatandaşa veresiye vermezler, pazarlık yapmazlar; kısaca, hiç yardımcı olmazlar. En başta bu yüzden esnafı desteklemeliyiz. Tamam, serbest piyasa ama devlet bu marketlere esnafı batırmayacak kadar izin vermeli. Bu zincir marketlerde mesela yöresel ürünlerin satılması da sağlanmalı. Zincir marketler her köşe başına açılmış; hem bakkalla hem manavla hem züccaciyeciyle hem konfeksiyoncuyla rekabet ediyorlar, esnafı bitiriyorlar. Sungurlu Belediye Başkanımız ilçede başarılı bir uygulama yapmış. İlçede her zincir marketten sadece 1 tane açılmasını önermiş. Kendisini tebrik ediyorum. Umarım, bu uygulamayı diğer ilçeler de yaygınlaştırırlar.

Değerli arkadaşlar, çiftçinin sorunu bitmiyor. Bu yıl derinlemesine hissederek yaşadığımız kuraklık da önümüzde büyük bir sorun. İleride bu sorun çok daha büyüyecek. Geçenlerde NASA’nın kuraklık haritası yayınlandı. Ülkemizin, küresel ısınmadan en fazla etkilenen ülkeler arasına girdiği açıkça görülüyor. Türkiye hızla susuzluğa gidiyor. Yer üstünde gördüğümüz kuraklığın çok daha fazlası yer altı sularında görülüyor. Ülkemizin yüzde 80 kadarlık kısmında yer altı suları neredeyse bitmiş durumda.

Ülkemizin en verimli tarım arazilerinin bir kısmı da Çorum yöresinde bulunuyor. Çorum’un ekonomisinde de tarım önemli bir yere sahip. İlde 164 binden fazla insan geçimini tarımla sağlıyor. Çorum’da son günlerdeki yağışlara rağmen kuraklık var. Çiftçi suyun yetersiz olduğunu söylüyor, “Bölgede bulunan suyun doğru bir şekilde kullanılması için devlet planlama ve yatırım yapmalı.” diyor.

Salma su, vahşi sulama gibi yöntemler derhâl bitirilmeli ama maalesef, ülkemizde planlama ve yatırım maliyeti, fizibilite gibi kavramlar artık kullanılmıyor. Biz tarımın sorunlarını kendimiz çözemezsek arazilerimiz yabancı firmalara gidecek, Türkiye’de tarım tamamen bitecek. Bir an önce tarım kooperatiflerimizle ortak tarım uygulamalarını harekete geçirmeli, ranta dayalı ithalat ve ihracat uygulamalarından vazgeçmeliyiz; yerli tohumları, yerli girdileri güçlendirmeliyiz; çiftçiyi borç batağından kurtarmalıyız, doğru bir borç yapılandırması yapmalıyız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına İzmir Milletvekili Sayın Serpil Kemalbay.

Buyurunuz Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada birçok şey konuşuldu. 10 Ekim 2015 katliamı sebebiyle kurulan, “emek, barış, demokrasi mitingi”ne yapılan bu saldırı arkasından kurulan 10 Ekim Barış Derneğinin kapatıldığını buradan sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha doğrusu, kapatılan bu derneğin Yargıtay tarafından, kapatılması onaylandı. Hepimiz o günleri hatırlarız; “emek, barış, demokrasi mitingi” aslında, Türkiye’deki siyasi atmosferi dizayn etmek isteyenler tarafından bombalanmıştır ve bu katliamda payı olan güçler içerisinde IŞİD çetelerinin yanı sıra Millî İstihbaratın da en azından görevini yapmadığına, hatta burada ilişkilendiğine dair de pek çok delil bulunmaktadır. Ben, barışı, emeği, demokrasiyi savunmak için acılarından bir demokrasi mücadelesi çıkaran bu yaslı ailelerin derneğine buradan selam göndermek istiyorum ve bu kapatmayı kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum ve bu kapatma kararını kınıyorum.

Burada biraz önce aya gitmekten bahsediliyordu. Belki de zamanda yolculuk yapıp Abdülhamit dönemine doğru bir yolculuk ve istibdat rejiminin hayalleri kuruluyor fakat görülen o ki aslında esas hedef demokrasinin tahrip edilmesi, demokrasinin yok edilmesi.

Yine, Soma katliamı davasında tüm sanıkların tahliye edildiğini öğreniyoruz. Somalı işçilere tekme atanların ceza almadığını da biliyoruz ve bu tahliye kararını da burada kınamak istediğimizi söylüyorum. Soma katliamında 301 can hayatını yitirmişti. Soma katliamı var çünkü siz varsınız, AKP iktidarı var diyorum.

Asıl sorumluları hiçbir zaman yargılanmayan Çorlu tren faciasındaysa oğlunu kaybeden Mısra Öz ceza aldı ve bu hukuki süreci izleyen, gerçek habercilik yapan gazeteci Mustafa Hoş ceza aldı; bunu da burada kınamak istiyorum ve işte siz busunuz diyorum; AKP iktidarı, saray iktidarı işte budur diyorum; adaletsizliktir diyorum, vicdansızlıktır diyorum. Bu katliamların sorumlusu olduğunuzu bir kez daha sizlere hatırlatmak istiyorum.

Yine, işçi cinayetleriyle ilgili rapor açıklandı. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporuna göre ocak ayında 199 işçi yaşamını yitirdi. Bu katliamların sorumlusu da yine sizin iktidarınızdır diyorum ve iş cinayetlerini bilerek, isteyerek önlemediğinizi burada bir daha ifade etmek istiyorum.

Kayı İnşaat işçilerini hatırlatmak istiyorum. Kayı İnşaat işçileri, Cezayir’de çalıştılar ve ücretlerini, hak edişlerini alamadılar. Erdoğan bu patrona, Coşkun Yılmaz’a, Kayı Holding sahibine işçiler grevdeyken ödül verdi. Ne yazık ki işçiler iki yıla yakın bir süredir hâlâ hak edişlerini alabilmiş değiller. Buradan çağrı yapıyorum: Kayı İnşaat işçilerinin patronu Coşkun Yılmaz, Kayı işçilerinin hakedişlerini verin. Dışişleri Bakanlığına, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ve saraya buradan seslenmek istiyorum yine: İşte, siz busunuz! İşçilerin haklarını gasbeden bir iktidarla karşı karşıyayız.

Bugün eğer Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırıyorsanız bu suçlarınızı örtmek için saldırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Onlar bizim kardeşlerimiz, öğrencilerimiz; niye saldırsınlar?

BAŞKAN – Buyurunuz.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Orada bir terör olduğunu iddia ediyorsanız, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin demokratik eylem yapma haklarını, düşünce ifade özgürlüklerini gasbederek öğrencileri kriminalize etmeye çalışıyorsanız bugün açıklanan TÜİK verilerinin üstünü örtmek için yapıyorsunuz, iş cinayetlerinin üstünü örtmek için yapıyorsunuz, yoksulların, işsizlerin ve adaletsizliğe maruz kalan insanların taleplerinin üstünü örtmek için yapıyorsunuz.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Terör örgütlerinin…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Yine, demokratik bir üniversitede akademik bir çalışma içerisinde bulunmak isteyen üniversite öğrencilerinin taleplerini yok saymak için, onların taleplerini örtmek için her türlü yola başvuruyorsunuz, oysa üniversite öğrencilerinin, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin istediği ise sadece ve sadece demokratik bir üniversite, demokratik bir Türkiye.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 157 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi’ni, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesiyle, bütün devletlerle düzgün ilişkiler, doğru ilişkiler ve iyi ilişkiler kurulması çerçevesinde bizim de uygun bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde Amerika’da bir askerî dergide Atatürk’le ilgili tam 7 sayfalık bir yazı yayınlandı. Tam yüz yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk Amerika’da önemli bir askerî dergiye bir başyazı konusu oldu. “Gelibolu Kayası” başlığı altında Atatürk’ün siyasi dehası, askerî dehası, onun yaptıkları anlatıldı; onun ne kadar mükemmel bir dehayla ülkeyi düşmanlardan kurtardığı, savaşlarda kullandığı ayrıntılı taktikler ve ülkenin nasıl bir ulus devlet hâline getirildiği anlatıldı. Daha geçtiğimiz günlerde yayınlandı bu dergi Amerika’da; ne kadar gurur verici bir tablo. Mustafa Kemal Atatürk, bütün dünyada saygın bir lider olarak görülmeye, Türkiye'nin önemli bir siyasetçisi, askerî dehası olarak kabullenilmeye devam ediyor. Bundan gurur duyuyoruz, Mustafa Kemal Atatürk’le. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz Mustafa Kemal Atatürk’le gurur duyarken değerli milletvekilleri, ülkemizde enteresan işler oluyor. Ülkemizde neler oluyor birkaç örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum ve bunlar niçin oluyor, sormak istiyorum. Ankara’mızda Macunköy’de İller Bankasının bir ek binası yapılıyor, önünde Atatürk büstü var, yıllardan beri durur; bu Atatürk büstü kaldırılıyor değerli milletvekilleri, değerli yurttaşlarım. Ankara’da Çevre Bakanlığına ait Macunköy tesislerinde -tekrarlıyorum- duran Atatürk büstü idare binasının önünden kaldırılıyor. Niçin? Çevre Bakanına sormak istiyorum: Atatürk’ten bir rahatsızlığınız mı var? Niçin kaldırılıyor? Yıllardan beri duran bir büst.

Sonra, bugün bir bakıyorsunuz, Ayasofya Camisi’nin Başimamı diyor ki: “Türkiye fabrika ayarlarına geri dönmeli.” Ne olmalı? “Laiklik Anayasa’dan çıkarılmalı.” Öyle mi? Anayasa’dan “laiklik” ilkesi çıkarılacakmış değerli arkadaşlarım. Şimdi, Müslüman ülke olan Sudan’da ilk defa laiklik ilkesinin Anayasa’ya konulması konuşuluyor ve anlaşmaya varılmış vaziyette, bizim Ayasofya Camisi’ne atadığımız Başimam “Laiklik Anayasa’dan kalksın.” diye fetva veriyor. E, buna “Dur!” diyecek, buna ses çıkaracak bir iktidar sözcüsü yok mu değerli arkadaşlarım? Nasıl oluyor böyle bir şey?

Bu oluyor, bir yandan da Kuvayımilliye hareketine karşı düşmanca tavırları belgelenen, bu konuda yargılanan ve idam cezasına çarptırılan İskilipli Atıf’ı Çorum Valisi ve devlet erkânı anma cüretinde bulunuyor. Değerli arkadaşlarım, İskilipli Atıf’ın yayınladığı ve Yunan uçakları tarafından atılan bildiriler elimizde. Mustafa Kemal Atatürk’e şuradan söyleyemeyeceğim en ağır hakaretleri içeren bu bildiriyi atanların bir devlet yöneticisi tarafından –ki Cumhurbaşkanının temsilcisi, devletin bir temsilcisi tarafından- anılmasının izahını bana, bize kim yapacak? Nasıl oluyor böyle işler? Türkiye Cumhuriyeti sahipsiz mi? Mustafa Kemal Atatürk’e kimse laf edemezken, bütün dünya saygı duyarken kendi ülkemizde bir yandan büstü kaldırıldı, bir yandan Atatürk’ün en önemli ilkesi olan “’Laiklik’ ilkesini Anayasa’dan çıkar.” diyen Ayasofya Camisi’nin Başimamı, bir yandan Çorum Valisi devlet erkânıyla Atatürk’e her türlü hakareti yapmış ve Atatürk’ü ve Kuvayımilliye’yi eleştirmiş bir kişinin kabri başında anma toplantısına katılıyor; Türkiye Cumhuriyeti’nde oluyor bunlar ve buna iktidardan da kimsenin ses çıkardığı yok. Saltanata övgü düzen sözler... Bunlar yanlıştır değerli arkadaşlarım, bunlardan kimseye hayır gelmez.

Atatürk bu ülkenin çimentosudur, Atatürk bu ülkenin kurucu lideridir (CHP sıralarından alkışlar) Atatürk tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran liderdir. Saltanatı yıkmıştır, saltanat özlemcilerine söylüyorum, o saltanatın altında ümmet vardı, Atatürk herkesi ümmetten “yurttaş” kavramına geçirdi, tebaadan yurttaş yarattı, ulus yarattı bir saltanatı kaldırırken. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bakın arkamızda “Millî egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazısını Atatürk’e borçluyuz, o kurulan düzene borçluyuz.

Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli dönüşümlerinden biridir. Zaten cumhuriyet başlı başına büyük bir dönüşüm projesidir. Bizim ülkemizde bir yandan yeni açılan Ayasofya Camisi’nin Başimamına bu lafı söylettirecek cüreti veriyoruz, hamiliği veriyoruz “Laikliği Anayasa’dan çıkart.” diye; Sudan laikliği Anayasa’ya koymaya çalışıyor ve biz Atatürk’ün bu ilkesinin bu denli eleştirilmesine sessiz kalıyoruz. Hayır, sessiz kalmıyoruz, bizler Atatürkçüyüz. (CHP sıralarından alkışlar) Bizler Mustafa Kemal’in yolundan gidenleriz. Her parti ve herkes kendisini siyasal anlamda bir yere koyabilir, sınıflandırabilir ama bizim yolumuz farklıdır ve şöyledir: Biz saltanata karşı ve yedi düvele karşı tam bağımsızlık savaşını kazanmış Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bizler laiklik ilkesini, Müslüman ülkeler içerisinde yegâne olmak kaydıyla, Türkiye’de uygulayan Mustafa Kemal Atatürk’ün yol arkadaşıyız. Bizler insan haklarına dayalı, kadın haklarına dayalı, kadın-erkek eşitliğini savunan, çağdaşlığı savunan ve tam da demokrasiyi savunan Mustafa Kemal Atatürk’ünü savunan Cumhuriyet Halk Partisinin birer neferleriyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bizler tebaa olmaktan çıkmış, ümmeti bir kenara bırakmış, vatandaş olmuş, yurttaş olmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin birer fertleriyiz. Bu ülkede öyle herkes, her önüne gelen Atatürk’ü istediği gibi eleştiremez. Atatürk’ün elbette ki eleştirilebilecek yanları vardır; siyaseten vardır, askerî olarak vardır ama Türkiye’de herkesin bilmesi gereken unsur şudur ki: Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin lideridir, bu ülkenin kurucusudur; herkes ona saygı göstermek durumundadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Devletin bir valisinin, Ayasofya Camisi’nin Başimamının kalkıp da Atatürk’ün ilkeleriyle oynayacak, söz söyleyecek ne bir rolü vardır ne de bir vasfı vardır. Bunlara eğer izin verilirse Türkiye’de hiçbirimiz bir arada yaşama iradesini tutamayız. Bu tutkalla oynamayalım. Bu tutkal bizi birleştiren bir tutkaldır.

Bakın Orta Doğu ülkelerine; hepsinin kavgalar içerisinde olduğu, iç savaşlar yaşadığı bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü sorunlarına rağmen bir arada tutan ilkeler Atatürk ilkeleridir. Türkiye Cumhuriyeti bir kafatası cumhuriyeti değildir, bir din cumhuriyeti değildir. Türkiye Cumhuriyeti bunları aşmıştır, din esasına dayalı değildir, kafatası esasına dayalı değildir, mezhep esasına dayalı değildir; Türkiye Cumhuriyeti modern yurttaşlık esasına dayalı laik bir cumhuriyettir. Bu kavramlar o kadar önemlidir ki bunları kaybettiğimiz zaman ancak anlarız bunların değerini. Ama bunları kaybetmeyeceğiz değerli arkadaşlarım.

Ben biliyorum ki ülkemizdeki birçok yurttaşımız, milyonlarca yurttaşımız bu değerlerin farkında ama lütfen iktidar sahipleri de olur olmaz, kendilerine vazife olmadığı hâlde Atatürk’le ilgili, Atatürk’ün ilkeleriyle ilgili söz söyleyenlere de bir çift laf etsinler ve gereğini yapsınlar. Örneğin Çorum Valisi bence derhâl görevden alınmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Ayasofya Başimamı görevinden alınmalıdır. Siyaset camilere sokulur mu değerli arkadaşlarım, siyaset devlet kadrolarına sokulur mu, böyle bir şey olabilir mi? Bunlara sessiz kalmayacağız.

Bu nedenle herkesi uyarıyorum; bütün partiler, Türkiye’nin tutkalı olan, çağdaş uygarlığımızın teminatı olan, Türkiye’mizi kuran bütün değerler karşısında ittifak etmelidir. Bunları tartıştırmayalım. Bunların Türkiye’ye hayrı yoktur. Bunu söyleyenleri de derhâl koltuklarından alalım. Bunlar kendi yandaş oldukları partilere dahi ne yazık ki zarar veriyorlar. Bunları uyarmak görevimizdir. Bunlar büyümeden, bu söylemler daha artmadan herkes gereğini yapmalıdır, herkes aklını başına almalıdır. Cumhuriyeti kurduğumuz bu Mecliste Atatürk’ü bütün benliğimizle bütün partiler sahiplenmeli ve onun ilkeleri etrafında toplanmalıdır. İlerlememizin yegâne yolu budur. Türkiye ilerleyecekse Atatürk ilkelerinden ayrılmadığı sürece ilerleyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye ilerleyecekse Atatürk’ün ilkelerini sonsuza kadar koruduğu zaman ilerleyecektir ve ben de buradan -ve buraya çıkan her milletvekili, hangi partiden olursa olsun, söz vermelidir- Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatacağımıza ant içiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Güzelmansur.

Buyurunuz Sayın Güzelmansur. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle Genel Kurulu ve bizi ekranları başında izleyen yurt içinde, yurt dışında tüm vatandaşlarımızı sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası anlaşmayla ilgili bir kanun teklifi için kürsüde bulunmaktayım. Tabii, uluslararası deyince aklımıza ilk önce iktidarın dış politikası ve bu dış politikanın başında da ne yazık ki Suriye’yle ilgili yanlış dış politika geliyor. Suriye iç savaşı bir ay sonra onuncu yılını dolduracak. Suriye krizinde iktidarın yaptığı yanlışların ülkemize ve milletimize ekonomik olarak da büyük bir yükü vardır. Ve bugün Suriye’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Bugün, Suriye’den 4 milyon insan Türkiye’ye göç etti ve 4 milyon insanı biz on bir yıldır ağırlıyoruz. Bakın, size bu dramın bir fotoğrafını gösteriyorum. Buradaki insanlar bir tas su bulmak için Türkiye’den gelecek tankeri bekliyorlar ve Türkiye’den gelecek bu tankerden bir kova içecek su almak için sıraya girip saatlerce bekliyorlar. Diğer bir fotoğrafta, bakın, burada yine insanlar bir tas çorba için, bir sıcak aş için yine saatlerce sırada bekliyor ve yine Türkiye'nin yaptığı yardımlarla, Türkiye'den gelen yardımlarla bir tas sıcak çorbayı içmek için insanlar kuyrukta bekliyor. Ve şu çocuklara bakın, bu çocukların ızdırabına bakın. Ben bunu buradan tüm milletvekili arkadaşlarımın vicdanına bırakıyorum. Bir tas çorbayı alıyorlar ve ekmeği banıp, ancak bu şekilde, saatler sonra bir tas çorbayı içmeye başlıyorlar.

İktidar Suriye'deki yangını benzin dökerek alevlendirmek yerine su dökerek söndürmeyi tercih etseydi bu 4 milyon Suriye vatandaşı Türkiye'ye gelmeyecekti. İktidar Suriye iç savaşında emperyalistlerin maşası olmasaydı Suriye'de yaklaşık 400 bin Müslüman Müslüman’ı katletmeyecekti. İktidar Suriye'de maceraperest değil de realist bir politika benimseseydi bugün bu 4 milyon insanımıza 45 milyar dolar harcamak zorunda kalmazdı. İktidar Orta Doğu hamisi olacağım hayalleriyle yaptığı yanlışları on yıldır sürdürmeseydi bugün Kilis’te, Reyhanlı’da Suriye nüfusu Türk nüfusunun üstünde olmazdı. İktidar, Suriye'de, kardeşim Esat’tan Esed’e 180 derecelik bir dönüş yapmasaydı Hatay’a 130 kilometrelik sınırı olan İdlib’de bir insanlık dramı yaşanmazdı. Bugün bu 130 kilometrelik sınır ne yazık ki dünyanın terörist çöplüğü, dünyanın terörist çöplüğü. El Bağdadi Hatay sınırından 5 kilometrelik uzaklıkta öldürüldü. Bunu ben söylemiyorum, Birleşmiş Milletlerin Temmuz 2019 Raporu’nda diyor ki: “130 kilometrelik Hatay sınırı bugün dünyanın terörist çöplüğü hâline geldi.”

İktidar yine bu yanlış politikaları gütmeseydi bugün Türkiye'nin ekonomisi çok daha fazla büyürdü. 45 milyar dolarla Türkiye'de neler yapılmazdı. 45 milyar dolarla Türkiye'nin ekonomisi âdeta şahlanırdı ama ne yazık ki bunu iktidar tercih etmedi, sadece Suriye’deki ateşi alevlendirmeye yanaştı. Ekonomi kötü, Türkiye'nin ve Avrupa’nın 14 ülkeye açılan Cilvegözü ve Yayladağı Sınır Kapıları kapatıldı. Bu, ihracatımızın engellenmesine sebep oldu ve ihracatımıza darbe vuruldu. Ne yaptılar? 828 kilometrelik bir duvar ördüler. Ne zaman duvar ördüler? Son iki üç yılda. Şimdi mi aklınıza geldi bu 828 kilometrelik, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun duvarını örmek? 5 milyon Suriyeli Türkiye'ye girdikten sonra mı aklınıza geldi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Bugün sadece 0-14 yaş 1 milyon 732 Suriye vatandaşı var. Bunların eğitimlerini siz düşünmüyor musunuz? Bunların yarın, acaba eğitim olmazsa, cahil insanlar kalırsa Türkiye'ye nasıl sıkıntılar yaşatacaklarını düşünmüyor musunuz? Bugün, İdlib’de 1 milyon nüfus varken 3 milyona çıktı İdlib’in nüfusu. Niye? Çünkü hâlâ Suriye’deki kavganın, hâlâ Suriye’deki iç savaşın etkisinden Suriye vatandaşları bir yerden bir yere göç etmek zorunda kalıyor ve bu Suriye ekonomisinden, bu Suriye yanlışından en fazla etkilenen il de Hatay’dır. Hatay’da bugün tüm göstergeler negatiftir. Türkiye ekonomisi bugün yüzde 9 oranında büyürken Hatay ekonomisi yüzde 7 küçülmüştür. Hatay’da bugün işsizlik Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Hatay’da bugün protestolu senetler Türkiye ortalamasının yüzde 50 daha fazlasıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, hatip çok güzel açıklamalar yaptı, nefesini tüketti, bu kadar elektrik yanıyor, AK PARTİ’den 7 milletvekili var burada. Kime konuşuyorlar arkadaşlarımız? Yazık günah değil mi?

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hasan Kalyoncu.

Aynı anda şahsınız adına da konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır.

Buyurunuz Sayın Kalyoncu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 157 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bu anlaşma sayesinde Türkiye ile İsviçre arasında devam eden Tarım Anlaşması’nın güncellenmesinin sağlandığı görülmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk tarımının gelişmesi için ikili ve çok taraflı uluslararası iş birliklerini önemsiyoruz ve bu anlaşmanın onaylanmasını yerinde buluyoruz.

Bu çerçevede, tarım alanında Türk devletleriyle yapılacak iş birliği çalışmalarını gerekli gördüğümüzü ifade etmek isterim. Türk dünyasının birlikte güçlenmesi için birlikte çalışmaya devam etmesi ve çalışma alan ve konularını genişletmesi lazımdır. Bu minvalde güçlenecek iş birliği, Türk’ün Türk’e dost olduğu gerçeğinin somut ve maddi sonuçlarını görmemizi sağlayacaktır.

Türk dünyasının tarım alanında da yapacağı iş birliği tarihî, kültürel, ekonomik ve askerî ortak çalışmaların yanında, geleceğin dünyasına birlikte hazırlanmamıza hizmet edecektir çünkü gelecek günler, küresel ısınma ve iklim değişikliği dolayısıyla gıda güvenliğini stratejik bir sorun olarak daha belirgin şekilde önümüze çıkaracaktır. Gıda güvenliği, sağlıklı ve yeterli gıda maddesine erişimi de içermektedir. Bu sebeple, Türk dünyasının tarım ve hayvancılıkta iş birliği içinde olması kıymetlidir, gereklidir ve hayatidir.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle ülkemizin tarımsal üretiminin ve verimliliğinin artırılması konusunda yürütülen başarılı çalışmaların yanı sıra atılması gereken birçok adım bulunmaktadır. Örneğin, devletin mülkiyetinde bulunan tarım arazilerinin çiftçiye kiralanarak üretim sürecine katılması çok yerinde bir uygulamadır fakat bu uygulamanın titizlikle denetlenmesi, amaç dâhilinde kullanılmasının sağlanması gerekmektedir. Ayrıca ülkemizin tarım arazilerinin ve su kaynaklarının sağlıklı bir envanterinin bir an evvel çıkartılması ve iklim değişikliği gerçeği göz önünde tutularak ürün desen planlamasının güncellenmesi gerekmektedir.

İklim değişikliği söz konusu olunca ilk akla gelen, yağış rejiminin değişimidir. Bugünlerde kurak geçen bir kışın sonuna gelirken yaşanan yağışlar seçim bölgem olan İzmir başta olmak üzere bazı şehirlerimizde su baskınlarına yol açmıştır.

Bu çerçevede, yağışın sele dönüşmesini önlemek amacıyla kamuoyuyla paylaştığım ve bu kürsüden zaman zaman dile getirdiğim alınması gereken acil tedbirlere ilişkin önerilerimi toplu olarak maddeler hâlinde sıralamak istiyorum.

1) Kuru dere yataklarından geçen yollarda köprüler yapılmalı ve kuru dere yataklarının getireceği sel hesaplanarak çevresinde önlem alınmalıdır.

2) Kapatılan dere yatakları tekrar planlanmalıdır.

3) Yağış rejiminin değişmesi nedeniyle bir ayda yağan yağmur bir saatte yağabilmektedir. Dere yatakları ve çevresi bu duruma göre yeniden planlanmalıdır.

4) Alt geçit, menfez, toplu ulaşım alanları ve benzeri alanların drenaj sistemlerinin en kötü senaryoya göre planlanması gerekmektedir.

5) Yağmur suyu toplama sistemlerinin kanalizasyondan tamamen ayrılması ve bu hatların yağış rejiminin değişimine paralel olarak planlanması, depolanabilen kısmının depolandıktan sonra şehre zarar vermeden alıcı ortama aktarılması gerekmektedir.

6) Su taşkınlarını önlemek, şehri muhtemel afetlerden korumak için sel kapanları gibi mühendislik uygulamaları yapılmalıdır.

7) Yapılan planlamalara iklim değişikliği kat sayısı hesaplanarak mutlaka eklenmeli ve imar planları bu hesaplamalara göre yapılmalıdır.

8) Dere yataklarının çevresindeki yerleşim gözden geçirilmeli ve riskli alanlar tahliye edilmelidir.

9) Şehirlerde yağmur sularının biriktiği alanlar belirlenerek drenaj sistemleriyle bu birikim tahliye edilmelidir.

10) Dere yataklarına hafriyat ve benzeri malzemelerin kesinlikle atılmasının engellenmesi gerekmektedir.

11) Şehir merkezlerinde kapalı kanallar yerine açık kanal sistemleri tercihen ıslah edilmiş doğal dere yataklarında planlanarak uygulanmalıdır.

12) Cadde, yol ve köprülerde suyun birikmesini engelleyecek drenaj sistemlerinin oluşturulması gereklidir.

Kıymetli milletvekilleri, tarım, su meselesinden bağımsız olarak düşünülemez. Sık sık burada da dile getirmeye gayret ettiğim küresel ısınma ve iklim değişikliği su kaynaklarımızın korunması ve geliştirilmesi konusunu öncelik hâline getirmiştir.

İklim değişikliğine bağlı su sorununa karşı alınması gereken önlemlere ilişkin önerilerimi de yine maddeler hâlinde sıralayarak sizin ve milletimizin dikkatini su sorununa çekmek istiyorum.

1) Yer altı barajlarının ve havzalarının oluşturulması. Yeryüzüne düşen yağmuru tutabildiğimiz sürece su sorunu yaşamayacağımız kesindir. Bu konuda daha önceden yapmış olduğumuz teklif Bakanlık tarafından gündeme alınmış ve Türkiye genelinde bu konuda çalışmalar başlatılarak yer altı su barajları oluşturulmaya başlanmıştır.

2) Kaçak su kuyularının bir an önce kontrol altına alınması gerekmektedir.

3) Sulama sistemlerinin kapalı hâle dönüştürülmesi gereklidir.

4) Toprağın değil, bitkinin sulanmasına yönelik sulama sistemlerinin oluşturulması gereklidir.

5) Şehirlerde, sitelerde ve yerleşim birimlerinde yağmur suyu hasadı yapılarak depo alanlarının oluşturulması gereklidir.

6) Park, bahçelerde kullanılan bitkilerin suyu az isteyen türden tercih edilmesi gereklidir.

7) Kayıp kaçak oranlarının bir an önce en alt düzeye çekilmesi zorunludur. Ülkeye baktığınız zaman -kayıp kaçak oranlarında- şehirlerimizde büyük bir sorun olduğu aşikârdır.

8) Şehir içi alanlarda kullanımın tam denetim altına alınması, bu alanlarda yağmur suyu biriktiren depoların kullanılması gereklidir. Bu alanlar nereler? Park bahçe sulaması, araba yıkama yerleri gibi alanların denetim altına alınması gerekiyor.

9) Tarımda buharlaşmayı önleyecek kapalı sistemler kullanılması gereklidir.

10) Tarım alanlarında sulu tarım ve kuru tarım yapılan alanların yeniden planlanması, ürün desen değişiminin bu ölçütlere göre hayata geçirilmesi gereklidir.

11) Atık su arıtma tesislerinden çıkan suyun tekrar sisteme entegre edilmesi, sağlanması gerekiyor. Atık su arıtma tesisinden gelen suların en azından tarım, park, bahçe ve evdeki kullanma suyu üzerinde kullanılabilmesi sağlanmalıdır.

12) Tuvaletlerdeki su haznelerinin yeniden düzenlenmesi ve haznedeki su miktarının yeniden ayarlanması gereklidir.

13) Musluklarda süresi ayarlanmış sensörlü muslukların yaygın şekilde kullanılması sağlanmalıdır.

14) Su tasarrufu için bilgilendirme ve kamu spotları yapılması gereklidir.

15) En önemli konulardan bir tanesi, eğitim müfredatında su tasarrufu ve çevre eğitimine ağırlık verilmesi gereklidir. Çünkü eğitimle beraber çocuklarımıza bu alışkanlıkları ve çevre sevgisini, su tasarrufunu kazandırdığımız zaman, ileriki zamanlarda bu ülkeye artı olarak geri dönüş sağlayacaktır.

16) Dirençli tarım kentleri oluşturulması gereklidir. Bunu daha önceki konuşmalarımızda ayrıntılı bir şekilde anlattık.

17) Şehirlerimizin dirençli şehir hâline getirmek üzere yeniden planlanması yapılmalıdır. Dirençli şehirler dediğimiz zaman sadece su bağlamında değil, tüm afetlere karşı dayanıklı, insanımızın can ve mal kaybını korumaya alacak yapılanma şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

18) Su kanununun gecikmeden, bir an önce Meclis tarafından çıkarılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, memnuniyetle ifade etmek isterim ki bu önerilerimizin bir kısmı bakanlıklar tarafından uygulanmaya konulmuş, bazı belediye meclislerinde de gündeme getirilmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle, yağmur hasadını zorunlu hâle getirmesini övgüyle hatırlatmak istiyorum. Ancak bunlar yeterli değildir, çünkü küresel ısınma ve iklim değişikliği birçok farklı sorunla birlikte kendisini göstermektedir. Örneğin, bugünlerde haberlerde konu olduğu için hepimizin fark ettiği İstanbul’da yaşanan fırtına olayı bunlardandır. Bu konuyu daha önce dile getirerek uyarılarda bulunmuştuk. Yaşanan olumsuzluklara “afet” deyip geçemeyiz veya sadece suçluyu arayarak çare bulamayız. O sebeple, öncelikle Türkiye nüfusunun büyük bölümünün yaşadığı şehirlerimizin birer dirençli kent hâline getirilmesi gereklidir. Şehirlerimizin imar planları, iklim değişikliği katsayısı hesaba katılarak yenilenmelidir. Yaşanan ve bundan sonra yaşanması beklenen fırtınalara karşı mevcut çatı sistemlerimiz gözden geçirilmeli, çatı üzerine monte edilmiş güneş enerji sistemleri ile televizyon antenleri ve tabelalar yeni gerçeklere uygun hâle getirilmelidir. Bugün alınacak tedbirler maliyet gerektirmektedir ancak bu tedbirler alınmazsa yaşanan afetlerin zararının giderilmesi emin olun daha pahalıya mal olacaktır.

Yaşanacak fırtına, su baskını veya susuzluk, birer afet hâlinde yaşandığında parasal maliyetin yanı sıra insanımızın can ve mal güvenliği ile hayat kalitesini de tehdit etmektedir. Tarımsal üretimin sürekliliği sağlanırken verimliliğinin artırılması ve çiftçilerimizin hayat standartlarını yükseltmek amacıyla dirençli tarım kentleri modelinin uygulanması gerekliliğini de yeniden ifade etmek istiyorum. İklim değişikliği dünyamızca yaşanan küresel bir sorun durumunda olup çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. Bu sorunları ülke olarak tek başımıza çözmemiz mümkün değildir. Fakat meydana gelecek olumsuzlukları öngörerek önlem alabilmek elimizdedir. Bu sebeple yağış rejimindeki, fırtınalardaki ve sıcaklıklardaki değişimler felaket olarak nitelendirilerek geçiştirilmemeli. Tüm bu olumsuzluklar birer risk olarak öngörülerek önlem alınmalıdır. Unutmayalım ki halk için afet olan potansiyel tehditler, yöneticiler ve ilgili kurumlar açısından önlem alınması gereken risklerdir. Tedbirler buna göre planlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle çevreciliği her türlü yatırıma karşı çıkma şeklinde anlamadan, vatan sevgisiyle ve gelecek nesillere havası, suyu ve toprağıyla sağlıklı bir ülke bırakma sorumluluğu içerisinde sorunlar ele alınmalıdır.

Çevrecilik milliyetçiliktir diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

3’üncü sırada yer alan İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1582) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 82) (x)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Komisyon raporu 82 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklif

MADDE 1- (1) 11 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün.

Buyurunuz Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün ve dün yüce Mecliste, Genel Kurulda uluslararası antlaşmaların Türkiye’mize, ülkemize neler kazandıracağı noktasında görüşmeler devam etti ve aynı görüşmelere bugün devam ediyoruz.

Tabii, aylardır, özellikle 27’nci Dönem Parlamentosunda AKP Grubu tarafından verilen teklifler genellikle temel kanun olarak geliyor idi. Temel kanun olarak geldiği için de gruplar adına maddelerde konuşma şansımız olmuyor idi. Şimdi, uzun bir aradan sonra ilk defa temel kanun olarak gelmeyen 3 maddelik bir kanun teklifinin müzakerelerini yapıyoruz.

Sevgili arkadaşlar, 6 maddeden oluşan, 9 maddeden oluşan, 12 maddeden oluşan kanun tekliflerinin temel kanun olarak Parlamentoya gelmesinin alışkanlığından çıkıp şimdi bir uluslararası antlaşmayı konuşuyoruz.

Sıra sayısı 82 olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle enerji alanındaki iş birliğini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz, onaylıyoruz ve kabul yönünde oy vereceğimizi belirtmek istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deyince, kuşkusuz yavru vatanımızdır. Bu yavru vatana yapılacak her türlü iş birliğine, her türlü anlaşmaya ve her türlü yatırıma Türkiye Cumhuriyeti devletinin destek vereceğine, katkı vereceğine yürekten inanıyoruz ve bugüne kadar yapılan çalışmalardan sonra da çalışmaların ve hizmetlerin daha büyük oranda yapılamasını talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii, gündem uluslararası antlaşmalar olunca Türkiye’nin kanayan bir yarasına değinmek istiyorum. Uluslararası antlaşma deyince uluslararası taşımacılık yapan bir sektörün sorunlarına değinmek istiyorum. Sevgili arkadaşlar, Karayolu Taşıma Kanunu ile bu kanuna bağlı yönetmelikle sektörde çok sayıda, hatta alfabetik sıradaki tüm harfleri kapsayacak bir şekilde belge üretilmiş bulunmaktadır. Karayolu Taşıma Yönetmeliği’ne baktığımızda, gerçekten A belgesi, B belgesi, C belgesi, D Belgesi, E belgesi yani bizim 29 harfimizi taşıyacak belgeler istenmektedir. Özellikle bu belgelerin sektör tarafından uygulanması, kabullenilmesi ve denetlenmesi bugüne kadar mümkün olmamıştır. Bu sektörde bulunan ticaret erbablarına yani şirketlere, şahıs şirketlerine, holdinglere bu belgelerin alınma zaruriyeti getirilmiştir ama uygulama ve kontrol noktasında hiçbir gayret gösterilmemiştir. Yine, çok sayıda yaratılan bu belgeler, sektörde rekabet avantajı yerine olumsuz etkiler yaratmıştır. Mutlaka bu sayının sektör ihtiyaçları doğrultusunda, dünyadaki örneklerinde de olduğu gibi, taşımacı yani acente, komisyoncu ve organizatör şeklinde daha basitleştirilmesi gerekmektedir. Bu belgeler karşılığında anlamsız bir şekilde sektör gerçekleriyle bağdaşmayan yüksek miktarda ücret alınmaktadır. Yani tüm Avrupa’ya taşımacılık yapan, yine adına “dozvola” denilen bu belgenin alınması, bu belgelerin kullanılması uygundur. Fiyatların yüksek olması, denetlenmemesi ise ayrıca bir dezavantajdır. İş yapmak isteyen insanlara belge ücretiyle ilave bir şekilde yük getirilmektedir, masraf getirilmektedir. Özellikle bu ücretlerle kamyoncu esnafımız cezalandırılmaktadır, yurt dışı taşımacılık yapan lojistik şirketlerimiz cezalandırılmaktadır. C2 yetki belgesi, firmaların uluslararası kara yoluyla taşıma yapabilmesi, 1974 yılından itibaren müktesep hak olan müşterek iş yapma, diğer bir anlatımla ortak taşıma yapma hakları uluslararası konvansiyon hükümlerine de aykırı olarak ellerinden alınmıştır. Bu, açık ve net bir şekilde, uluslararası taşımacılık yapan esnafımızı zor durumda bırakmaktadır. Bir taraftan “İhracatımızı artıralım, Türkiye'de üretilen malları diğer dünya ülkelerine taşıyalım, onlara satalım, ülkemize döviz girdisi olsun.” diye düşünürken, bir taraftan da bu sektörle uğraşan tüm uluslararası lojistik firmalarını zor durumda bıraktığımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Yine, değerli arkadaşlar, bu hizmetleri verebilmeleri için bu firmalardan -yani uluslararası taşımacılık yapan firmalardan- R2 belgesi karşılığı tam 150 bin Türk lirası belge parası alınmaktadır. Düşünebiliyor musunuz 1 tane tırı olan, 2 tane tırı olan, 3 tane tırı olan bir firmaya “Siz uluslararası taşımacılık yapacaksanız bu belgeyi almak zorundasınız, bu belgenin de karşılığı, Ulaştırma Bakanlığına belge parası olarak tam 150 bin Türk lirası ödemek zorundasınız.” diyorsunuz. Bir taraftan ihracatı çoğaltalım, döviz girdisi çoğalsın diyoruz, bir taraftan da bu işi yapan firmaları cezalandırıyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, uluslararası taşımacılıkta, özellikle Avrupa hattında tarife dışı engeller, belge sıkıntıları devam etmektedir. Özellikle sürücülerimiz için yani kamyon şoförlerimiz, tır şoförlerimiz için Schengen vizesi temininde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bir nevi, bu şoför arkadaşlarımıza, sürücü belgesi olan arkadaşlarımıza Schengen vizesi verilmemesi için her türlü zorluk çıkarılmaktadır. Bunun mutlak surette çözülmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii, zaman içerisinde bu sorunların çözülmemesi, bugüne kadar çözülmeyişinin eksikliğini ilgili iktidar partisinin ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kendi içerisinde sorgulaması gerekiyor.

Yine, değerli arkadaşlar, dünyada ve ülkemizde bir pandemi süreci yaşıyoruz. Bu pandemi sürecinde ticari taşıtlardan alınan motorlu taşıt vergilerinin en azından bu pandemi sürecinde nakliye sektöründen alınmayarak bu sektöre bir destek sağlanması gerekiyor. Bunlar, motorlu taşıtlar vergisi (MTV) ve TÜV. Yani özel araçların TÜV istasyonlarında kontrolü elbette mecburi ama bunların, MTV’nin ve TÜV uygulamasının nakliye sektörünü, uluslararası lojistik yapan firmaları rahatlatacak bir şekilde en azından pandemi döneminde kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, bu ülkede en çok vergi veren esnafların başında nakliyecilik ve kamyonculuk sektörü gelmektedir. 27 çeşit vergi ödemektedir, nakliyecilik işi yapan bir firma devlete 27 çeşit vergi ödemektedir. Bu vergi yükümlülüğünün altından kalkamayan milyonlarca esnaf, kamyoncu ve lojistik firması vardır.

Yine, diğer bir konu, özellikle, ihracat yapan, Avrupa’ya uluslararası taşımacılık yapan firmaların gümrük kapılarında yaşadığı sorunları hepiniz biliyorsunuz. Son aylarda yüz tanıma sistemi kurulmuştur. Evet, bu yüz tanıma sistemi gerçekten olabilir, yapılabilir, iyi, doğrudur ama gümrüklerde bu sistemden kaynaklanan çok ciddi zaman kaybı söz konusudur. Bakınız, Avrupa’dan gümrük kapımıza gelen bir nakliye firmasının kamyonu yaklaşık yirmi dört, yirmi altı saatte gümrük kapısına geliyor ve bir kapıda, bizim kapımızda yani Türkiye’ye giriş kapısında bu yüz tanıma sisteminden dolayı en az üç gün, otuz altı saat, kırk sekiz saat şeklinde, iki gün, üç gün beklemek zorunda kalıyor. Bu sorunun da mutlak surette çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, başta İpsala, Hamzabeyli ve Kapıkule kapılarında yakıt satış fiyatı yani mazot fiyatı 4,64 kuruşken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – …bizim Çeşme, Mersin ve Yalova limanında yakıt fiyatı 3,80 kuruş yani arada 80 kuruş fark var. Bu paranın da nereye gittiğinin, kime gittiğinin, kimlere gittiğinin sorgulanması gerekir.

Sevgili arkadaşlar -son olarak- akaryakıt fiyatlarına ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Örneğin, bundan altı ay önce dolar 8,50 kuruş iken mazot fiyatı 6,60 idi, şimdi dolar 7 liraya düştü ama mazot fiyatı yine 6,60 lira; dolar yüzde 20 düşmesine rağmen akaryakıt fiyatına bu düşüş oranı yansımadı.

Bütün nakliyeci esnafı, uluslararası lojistik yapan firmalar adına ve tüm kamyoncu esnafı adına bunları dikkate almanızı bir kez daha talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Kamil Erozan.

Aynı anda şahsınız adına da konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır.

Buyurunuz Sayın Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, izninizle, bu gündem maddesi altında birkaç konuya değineceğim; tabii ki bir tanesi bu anlaşmanın kendisi.

Şimdi, burada “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye açısından önemli midir?” desek herhâlde koro hâlinde hepimiz “Evet.” cevabını veririz. İkinci soru olarak “Türkiye açısından Doğu Akdeniz önemli mi?” desek hepimiz koro hâlinde “Evet.” deriz. “Enerji sektörü Türkiye açısından önemli mi?” desek yine koro hâlinde “Evet.” deriz. Koro hâlinde deriz de bu taraftan ses çıkar, buradan pek ses çıkmaz sayısal bir sebepten dolayı.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yok canım!

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Niye bunu söylüyorum? Biraz evvel siz sunuşu yaparken “Bu anlaşma 11 Ekim 2016’da imzalandı.” dediniz, 11 Ekim 2016 yani Enerji Bakanlığından bu anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisine yirmi sekiz ayda gelmiş. Bunun sizler açısından ne kadar önemli olduğunu siz söylüyorsunuz ama yirmi sekiz ayda geliyor Enerji Bakanlığından buraya. Komisyona giriyor -Sayın Komisyon Başkanı burada- 150 metre, dokuz ayda geliyor. Şimdi hiç kimse ne kadar önem verip vermediğiniz konusunda başka hesap yapmasın.

Bir de baktım kim imzalamış bunu diye: Damat bey yani bunu yirmi sekiz ayda buraya yollayan damat bey. Kendisi olsaydı kendisine bir şeyler söylerdim ama ben söyleyemiyorum, siz kendisini bir yerde bulursanız söyleyin.

İkinci konu Libya. Son üç sene içinde iktidar “Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış Ulusal Mutabakat Hükûmeti” diye yattı, kalktı. “Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış diye biz onunla imzalıyoruz anlaşmaları.” dediniz ama bugün Ulusal Mutabakat Hükûmeti yok, yok. Ben burada, bu kürsüde söyledim, bütün yumurtaları aynı sepete koymayın, herkes herkesle konuşuyor, iyisiyle kötüsüyle konuşuyor, Libya’nın bir sürü karışık işi var, bir sürü karışık tarafı var dedim. Herkes herkesle konuşurken, herkesle konuşamayan tek ülke Türkiye’ydi. Şimdi o zamanki söylediğime dönüyorum: Sepet düştü, yumurtalar kırıldı; Ulusal Mutabakat Hükûmeti yok, yeni bir hükûmet kurulacak üç hafta içinde. Siz, genelde iktidar olarak bize kulak asmıyorsunuz ama ben size bir çağrıda bulunuyorum; bir laf dinleyin. Nedir laf dinleyin? Bu yeni kurulacak hükûmet sizin için bir fırsattır, Türkiye için bir fırsattır, hiç kimseyle konuşamayan bir ülke durumundan herkesle konuşan bir ülke durumuna geçmeniz için bir fırsattır. Dolayısıyla, bu fırsatı kaçırmayın. Yani geçen gün Dışişleri Bakanlığı böyle sıradan bir açıklama yaptı: “Memnuniyetle karşılıyoruz.” Daha da önemli bir cümlesi var: “Libya’da askerî çözüm olamaz.” dedi, amenna. Niye o zaman bize tezkere getirdiniz? Bizim niye hayır dediğimizi bugün belki daha iyi anlıyorsunuzdur.

S-400’ler… Girit modeli nedir? Sayın Hulusi Akar söylüyor, Girit modeli, Türkçe’ye çevrilirse, depoya kaldırıp üzerine kilit vurmaktır. Bunu mu öneriyor şimdi Türkiye? Daha da garip şeyler dolaşıyor basında. Bugünkü basını takip ederseniz o yetkiliyi bilirsiniz, bulursunuz inşallah; kim söylediyse onu, ismi yazmıyor basında. O yetkiliyi bulursanız o yetkili, tek yön biletle aya gidecek kozmonot olacaktır. Niye? Muhterem demiş ki: “Biz S-400’leri iç güvenlik sebepleriyle satın aldık.” Hayırdır inşallah, hayırdır inşallah!

Daha önemli bir konuya geçeceğim izin verirseniz. Dün burada Sayın Ahat Andican’ı dinlediniz, arkasından Sayın Yavuz Ağıralioğlu’nu dinlediniz, bir de beni dinleyeceksiniz şimdi. Tabii ki Doğu Türkistan’dan bahsedeceğim. Niye bahsedeceğim? Çünkü Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yönelik olarak uyguladığı baskı düzeni, gestapo dönemini andıran toplama kampı uygulamalarıyla cümle âlem tarafından insan hakları ihlalleriyle kınanırken, maalesef, iktidar üç maymunu oynamaktadır. İnsanlar eşlerinden, kardeşlerinden, çocuklarından koparılmakta, eğitim programı adı altında yeniden yaratılmaya, toplumsal gelenek, görenek, kültür ve inançlarından soyutlanmaya çalışılmaktadır. Bu konuya Türkiye’de bizden fazla sahip çıkan ve dillendiren bir siyasi parti olmadığı gibi bir seçmen kitlesi de yoktur. Çünkü biz bunu seçmenimize de mal edebilmiş durumdayız. Çin Halk Cumhuriyeti’nin de aklını başına toplayıp Doğu Türkistan’daki Uygur topluluğuna karşı sürdürdüğü hasmane tutumu sonlandırıp bu topluluğun mevcudiyetini, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin bir eksisi değil, artısı olarak görmeye ve buna mümasil olarak hareket etmeye davet ediyoruz.

Kardeşlerimiz çok bir şey istemiyorlar. Ülkemizde de var Uygurlar. Bunların bazıları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşlar, bazıları daha olmamışlar, beklemedeler. Çok basit şeyler istiyorlar. Türk vatandaşı olmuş olanlar, Doğu Türkistan’daki ailelerinden haber alabilmek için girişimde bulunulmasını istiyorlar. Ankara’da ne olduğunu yani... Biz hasmane tavırdan bahsediyoruz orada, Doğu Türkistan’da, o hasmane tavır maalesef dün Ankara’da yaşandı. Oradaki Emniyet güçleri kendi başlarına karar almıyorlar ki birisi talimat veriyor. Talimatın nereden geldiğini siz tahmin edin.

1) Yurdumuzda bulunan ancak Türk vatandaşı olmayanlar, Doğu Türkistan’daki çocuklarının Türkiye’de eğitim almasına destek verilmesini istiyorlar. Bugün Suriyeli çocuklar Türkiye’de eğitim görmek için destek alıyorlar. Onlar sizin Müslüman kardeşleriniz, bunlar bizim can kardeşlerimiz. Bunlara destek vermeyip de ne yapacaksınız? Bunu sorgulamak bizim hakkımız.

2) Türkiye’deki Uygur derneklerinin bir çatı altında birleşmesi için Doğu Türkistan meselesinin -burası önemli- partilerüstü bir mesele olarak ele alınmasını istiyorlar. Maalesef partilerüstü bir mesele değil, olamıyor sizin hayır demenizden dolayı.

3) Türkiye Büyük Millet Meclisinde Uygurların sorunlarına ilişkin araştırma önergeleri verilmesini veya bir ortak bildiri yayınlanmasını bekliyorlar. Biz buna her zaman hazırız ama siz buna hiçbir zaman sayısal çoğunluğunuzla “evet” diyemediniz. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu konuyu biz gündeme getirmeye ve taşımaya devam edeceğiz. Niye bunu söylüyorum? Ortada şöyle bir sıkıntı olduğu kanısındayız biz: Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ortamında kredi alma yöntemiyle veya bu “swap operasyonları” dediğimiz yöntemlerle Çin Halk Cumhuriyetine el açıldığı kanısındayız. Yani bu el açma sonucunda şöyle bir atasözümüz vardır bizim: “Borç verenin dili uzun, borç alanın dili kısa olur.” Herhâlde bu durumda iktidar, herhâlde bu durumda.

Bir adım daha öteye gideyim. Hatırlarsınız, Sayın Çavuşoğlu, Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken böyle yarım ağız bu konuya değindi Doğu Türkistan demeden ve değinirken de şöyle bir şey dedi: “İnşallah bir heyetimizi durumu incelemek üzere Çin Halk Cumhuriyetine göndereceğiz.” gibi kelimeler yuvarladı. Biz, şunun altını çizmek ve bir hususa dikkatinizi çekmek istiyoruz: Bu bir turistik seyahat olamaz çünkü Çinlilerin genelde yaptıkları milletvekillerini getirirler, bir otobüse doldururlar, o çarşı bu çarşı, o okul… Gidenler -ola ki gidecek olurlarsa- nerde şu eğitim kampları diye… Sizi bir binaya götürürler, sokarlar, bakacaksınız hiç kimse yok içinde. Nitekim diyecekleri şudur size: “Biz 2019’da bu uygulamayı bitirdik.” Şunu da söyleyeceklerdir size eğer günün birinde giderseniz… Bu eğitim kampıysa bunun etrafındaki 6 metrelik duvarların sebebi ne? Eğitim kampı, 6 metre duvar var etrafında. Onlar size şunu diyecekler: “O kadar çok talep vardı ki dışarıdakiler içeri girmesin diye bu duvarları yaptık.” Yani dolayısıyla komik olmayalım, günün birinde böyle bir talep gelirse de emin olun oraya gitmek faydadan çok zarar getirecektir. Biz bunu Çinlilere de sorduk çünkü Çavuşoğlu bize “Çinlilerden cevap bekliyoruz.” dedi. Çinlilere sorduk “Biz Çavuşoğlu’ndan cevap bekliyoruz.” dediler. Burada arkadaşlarımız var, Çavuşoğlu’na sesleniyorum, haberi olsun Çinliler ne diyorlar.

Dünyanın çeşitli yerlerinde türlü ülkeler… Yani türlü ülkeler derken Amerikalılar var, Japonlar var, Almanlar var, Avustralyalılar var, Yeni Zelandalılar var, Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Komitesindeki insanlar var. Bunlar türlü vesilelerle Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu uygulamalarını kınayan bildiriler yayınladılar, hiçbirinin altında Türkiye yok. O kâğıda Türkiye imza atamadı. Ben imza atamadığı için bir defa kınamıyorum, iki defa kınıyorum. Niye? Bu metni başkaları imzalasa bile bunun metnini Türkiye’nin yazmış olması lazımdı, bu bildirilerin öncülüğünü Türkiye Cumhuriyeti’nin yapmış olması lazımdı. Öbür ülkelere şunu diyebilirsiniz: “Amerikalıların başka şeyleri var, amaçları var, arayışları var. Japonya’nın başka arayışları var. Bu mesele onlar açısından Uygur Türklüğü meselesi değil, Müslümanlık değil.” diyebilirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti için bu, Türklük ve Müslümanlık meselesi olmak durumundaydı. Bunu yapamadınız ve yapmaya ilişkin en ufak bir işaret de vermiyorsunuz. Ben burada yine bunu bir keresinde söyledim, bu sıralardan birinden bir ses yükseldi “Ne yapacağız yani Çin Halk Cumhuriyeti’ne savaş mı açacağız?” dedi birisi. Biz “Savaş açın.” demedik hiçbir zaman, niye savaş açacaksınız ki? Alın 15-20 kişiyi kara listeye, bakalım ne cevap, ne yankı geliyor? Dolayısıyla, bu yöntemlerin dışında yeni başka yöntemlerle bu konuya eğilmenizi biz sizden bekliyoruz ve talep ediyoruz.

Başka bir şey de var, biraz evvel değindim, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, vatandaş olamamış olanların -vatandaş olanlar bir ölçüde kendilerini kurtarıyorlar- birtakım beklentileri var, en azından sosyal yardım beklentileri var. Süleyman Soylu Bey’e sorarsak 490 bin Suriyeli memleketine döndü yani 490 bin Suriyeliye yapılan sosyal yardımdan tasarruf etti Türkiye Cumhuriyeti. Bunların sayısı o kadar değil ki. Bunlar sadece Uygurlar da değil, Uygurların içinde Tatarlar var, Ahıskalılar var yani bizim kanımızdan, soyumuzdan olan insanlar var. Oradan tasarruf ettiğinizi buraya aktaramadınız. Yardımın yönlendirilmesinde… Diyeceksiniz ki: “Öyle bir ekonomik durumdayız ki biz kendi vatandaşımıza veremiyoruz o sosyal yardımı, kime verelim?”

Filistinliler meselesi var. Yani Filistinliler için gözyaşı döküldü. Bunlar Filistinli değil, bunlar Türk. Bu konuyu Sayın Genel Başkanımız grup konuşmalarında… Biliyorsunuz, geçen hafta biz muzdarip durumda olan bir kadın Uygur Türkü’nü kürsüye çıkardık. Sizin reddettiğiniz memleket masası var ya, o memleket masasını biz memleket kürsüsüne çevirdik, o kürsüde o yankıyı inşallah iktidar duymuştur, duymuştur inşallah.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Pek duymazlar Hocam, pek duymazlar.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Şöyle kabaca başka ülkelerin ne gibi ithamlarla bu konuyu gündeme getirdiklerinin altını çizmek isterim. 1 milyondan fazla Uygur Türkü keyfî tutuklamalar dâhil olmak üzere evrensel insan haklarından mahrum edilmiştir, dünya bunu söylüyor; siz buna katılmıyorsunuz. Çin, Uygur Türklerine karşı sistematik ayrımcılık yapmaktadır; siz buna katılmıyorsunuz. Uygur Türkleri, ifade, din, serbest dolaşım, adil yargılama ve vatandaşlık siyasi haklarından mahrum bırakılmaktadır, dünya âlem bunu diyor; siz buna katılmıyorsunuz. Daha enteresan şeyler var, çocuklardan DNA örnekleri toplamak dâhil, her yere nüfuz eden ileri teknoloji kullanarak gözetleme ve takip uygulaması yapılmaktadır; siz buna katılmıyorsunuz. Evlerin dışına yerleştirilen barkod uygulamasıyla bireylerin ne sıklıkla dua ettikleri, namaz kıldıkları hakkında bilgi toplanmaktadır; siz buna katılmıyorsunuz. Yüz ve ses tanıma uygulamasıyla, analitik tekniklerle, olası suç faaliyetleri veri tabanı oluşturulmaktadır; siz buna katılmıyorsunuz. Uygur Türkü kadınlara yönelik cinsel şiddet ve zorunlu doğum kontrolü uygulandığı bilinmektedir; siz buna katılmıyorsunuz.

Bakanlıktaki arkadaşlar var ama bu benim söyleyeceğim, onların yetkisini aşar. Pekin’deki Büyükelçimiz ne yapıyor? Doğu Türkistan’a en son ne zaman gitti? Gittiğini unutmuş dahi olabilir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gidemedi.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Başka bir şey söyleyeyim: Avrupa Parlamentosu, Çin’i kınamak için on gün evvel bir karar aldı, 604’e karşı 20 oyla. “Beyin ölümü gerçekleşmiş” denilen Macron, siz söylediniz, “beyin ölümü gerçekleşmiş Macron” bu konuya sahip çıkıyor.

Avustralya 25 milyon kişilik bir ülke, Türkiye 83 milyon kişilik bir ülke. Türkiye'nin Çin Halk Cumhuriyeti’yle ticareti 14 milyar, Avustralya’nın 160 milyar. Avustralyalılar o 160 milyarın üzerine bir kalem çektiler ve bu insan hakları ihlalleri konusunda hesap sordular, Kanada da aynı yaklaşım içinde. Yani mesele para değil, mesele birtakım ilkeleri savunabilmek ve onun arkasında durabilmek.

Şimdi iktidara soruyorum... Bunu biz söyledik, dün de söyledik, bundan sonraki arkadaşlarım da mutlaka bu gibi sözleri sizlere hitaben ifade edeceklerdir. Bir konu daha var, son dakikamı da Sayın Başkan tensip ederse söyleyeyim. Komisyona gelemeyen bir Suçluların İadesi Anlaşması var biliyorsunuz, Dışişleri Komisyonunun bir dosyasında, bir çekmecesinde duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Bunu Sayın Genel Başkanımız grup toplantısında söyledi, ben bir kere daha tekrar ediyorum burada. Komisyonda o anlaşmayı gündeme taşıyacak otorite veya parti, Çin Halk Cumhuriyeti tarafından uygulanan mezalimin ortağı konumuna gelecek ve bunun bedelini de sandıkta ödeyecektir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Son cümlelerim Sayın Cumhurbaşkanına. Sayın Cumhurbaşkanı, 17 Aralık 2020 tarihinde şu ifadeleri kullandı: “Hazreti Mevlâna’dan aldığımız ilhamla diline, ırkına, dinine bakmadan tüm insanlara yardım elimizi uzatıyoruz.” Tamam, Mevlâna öyle söylemiş “Diline, ırkına, dinine bakma.” Biz aksini söylüyoruz bugün Uygur Türkleri açısından, Sayın Cumhurbaşkanına da bunu söylüyoruz: Diline de bakacaksın, dinine de bakacaksın, ırkına da bakacaksın ve bu kardeşlerimize yardım elini uzatacaksın.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu.

Buyurunuz Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; uluslararası anlaşmalar üzerinden Türkiye’nin dış politikasını tartıştığımız bir gündemdeyiz. Değerli arkadaşlar, Türkiye dışa açık bir ekonomi, dışa açık bir ülke. Bu yüzden dış politikayı iç politikadan ayırmalı ve bir millî mesele gibi yaklaşmalıyız. Bildiğiniz üzere, ülkemiz enerjiden tarıma, teknolojiden turizme kadar dışa bağımlı bir ülke. Bu, kötü bir şey değil, hatta bu, iyi kullanırsak iyi bir şey. Üstelik ülkemiz her yıl cari açık veren, bu cari açığın birleşmesiyle de dış borç oluşturan ve dış borç ödeme konusunda da güçlüklere düşen, özellikle Merkez Bankası rezervimizin eksi 50 milyar dolara kadar indirildiğini düşünürsek dış borç ödemekte bile 70 sente muhtaç bir hâle getirilmek üzere olan bir ülke.

Peki, dış politikada durumumuz nedir? Değerli arkadaşlar, dış politikada Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak doksan yıllık birikimi tüketilmiş bir şekilde, mevcut iktidar tarafından saygınlığı yok edilmiş, güvenilirliği kalmamış, itibarı zedelenmiş bir hâlde, ne yazık ki uluslararası ilişkilerimizdeki en zayıf dönemimize girdik.

Şimdi, dünyadaki temel güçlerle ilişkilerimize bir bakarsak dünyanın süper güçlerinden biri Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizde, arkadaşlar, hangi seviyedeyiz? Bir yolsuza, Türkiye Cumhuriyeti devletini soymuş bir Reza Zarrab’a indirgenmiş bir ilişki içerisindeyiz. Askerlerimizin başına çuval geçirildi, çok inciticiydi, çok kırıcıydı; buna bir nota veremedik. “Nota verin.” dediğimizde “Ne verelim, müzik notası mı?” diye bize sataşılırken Reza Zarrab için 2 nota vermek zorunda kaldık. Peki, Reza Zarrab ne yaptı? Halk Bankası gibi güzide bir bankayı, esnafımızı desteklemekle mükellef bir bankayı görülmemiş bir yolsuzluk içine soktunuz ve şimdi o yolsuzluktan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, milletimizin kör kuruş çıkarı yokken milyarlarca dolarlık bir yaptırım karşısında bekliyoruz. Sürekli Amerika’yla, perde gerisinde ilişkilerde bu durumu düzeltmeye çalışıyoruz ve millî çıkarlarımız, Amerika Birleşik Devletleri gibi önemli bir ülkede Reza Zarrab ve Halk Bankası yolsuzluğu dolayısıyla masaya konuluyor.

Arkadaşlar, Donald Trump’ın yazdığı mektubu unutmadık, yüreğimiz sızladı. Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanına, kim olursa olsun “Aptal mısın?” diyemez, dedirtmemeliyiz. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın mal varlığı da o mektupta dile geliyorsa -ki o mal varlığı nedir, bilmiyoruz- arkadaşlar, büyük bir millî güvenlik riskiyle karşı karşıyayız demektir. Bu millî güvenlik riski ulusal çıkarlarımızdan değil, Amerika Birleşik Devletleri Başkanının yazdığı mektuptan anladığımız kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanının ne olduğunu bilmediğimiz mal varlığından. Bu, hüzün verici bir durum.

Gelelim AB’yle ilişkilere. Koptuk gittik Avrupa Birliği sürecinden. Seçim zamanı geliyor; portakal bıçaklıyoruz, gidip o ülkelerin içini karıştırıyoruz. Seçim bitiyor; daha önce Nazi bıyığı monte ettiğiniz Şansölye Merkel’in kapısına gidip para istiyoruz. Olmaz arkadaşlar, bu devlet bu kadar küçük düşürülemez. Doğu Akdeniz’de o kadar haklıyız ve o kadar yalnızız ki insanın içi sızlıyor, aynı Kıbrıs meselesinde olduğu gibi. Ne zaman Avrupa’yla işler sıkışsa ülkemize getirdiğimiz 5 milyon gariban Suriyeliyi insan değilmişlercesine sınırlara sürüyoruz ve dünyanın güneyinden, İslam ülkelerinden her yıl binlerce insan, dünyanın kuzeyine, belki sizin jargonunuzla, Hristiyan ülkelere giderken ölüyor. Bunda hepimizin üzülmesi gereken bir tablo var.

Çin ve Rusya’yla ilişkilerimiz… Nedir arkadaş ittifak mıyız biz bunlarla, hasım mıyız? Ya, S-400 aldınız 2,5 milyar dolar. Dış ticarette her zaman bunlara biz fazla veriyoruz, o kadar enerji ithalatımız var… 34 çocuğumuzu vurdular ya, ambulanslarımızı gönderemedik. Ambulanslarımızı vurdular, ne işi vardı Sayın Cumhurbaşkanın Kremlin’de? İnsanın yüreği sızlıyor, o saati çalıştırıyorlar ya, Sayın Cumhurbaşkanı böyle hüzünle oturmak zorunda kalıyor; bizim yüreğimiz sızlıyor. Olmaz arkadaşlar, 34 canımızı almış bir ülkenin kapısına gidemeyiz, bedeli ne olursa olsun gidemeyiz. Nedir bu Putin’den korku? Hangi millî çıkarımız var? Domates satmak için mi gittik? İnsanın içi sızlıyor, insan bunu gördüğünde… Benim milletvekili olarak içim sızladı.

Nedir arkadaşlar bizim Çin’le hukukumuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Çin, Uygur Türklerine zulmediyor. Bunu bir etnik bağla söylemiyorum, insan hakları itibarıyla söylüyorum; gıkımızı çıkaramıyoruz. Ya, Çin’den 14 milyar dolar biz ithalat yapıyoruz, onların bizden aldığı bir şey yok, onlar bize muhtaç. Neymiş? Aşı alacağız. Başka ne ilişkiniz var? “Swap” diye yalvarıyoruz Çin’e. Ya, Çin zaten fakir bir devlet, büyük olduğu için zengin görünüyor.

Gelelim İslam âlemine. Siz İslami hassasiyetleri yüksek olan bir parti olduğunuzu söylüyorsunuz. Ya, bugün bütün İslam âleminde boykot altındayız, mallarımızı satamıyoruz Müslüman ülkelere, ilişkilerimiz cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde bozuldu. Bakın, Suudi Arabistan’a, Mısır’a, Ürdün’e, Birleşik Arap Emirlikleri’ne, elde bir tek Katar kaldı, onunla da ilişkimiz karışık. Bilmediğimiz ticari bir ilişki var. Kimin parası Katar’da? Kim geliyor Katar adına burada bu malları yok fiyatına, peşkeş çekerek alıyor? Türkiye Cumhuriyeti devleti bu hâle düşürülemez. Dış politika, bir iç politika meselesi değildir. Ve umuyorum ki cumhuriyet tarihine yakışır, seviyeli, güvenilir, olgun, sözü itibarlı bir dış politikaya doğru bu ümitle inşallah ülkemizi götüreceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.11

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

82 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir.

Aynı anda şahsınız adına da konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır.

Buyurunuz Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 82 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

11 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da düzenlenen 23’üncü Dünya Enerji Kongresi’nde imzalanan anlaşma kapsamında, ülkelerimizin petrol, doğal gaz, elektrik, enerji arz güvenliği ve yenilenebilir enerji başta olmak üzere, enerji alanında projeler ve iş birliğini geliştirmeyi teşvik edeceği, ilgili anlaşmanın gerekçesinde belirtilmektedir. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, petrol ve doğal gaz kaynaklarının keşfedilmesi, üretilmesi ve gerekli altyapıların tesis edilmesi konularında ortak projelerin geliştirilmesi, eğitim programlarının düzenlenmesi ile bilgi ve tecrübe değişimi hususunda da anlaşmaların imzalanması ve çalışmaların tamamlanması amacıyla iki taraf taahhütte bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra iş birliği konularının uygulanması ve analizi için her iki taraf arasında uygun olduğunda ortak bir Enerji Çalışma Grubunun kurulması da yine öngörülmektedir. Hiç kuşku yok ki imzalanan bu anlaşma, Akdeniz’de iki ülkenin egemenliği ile hak ve menfaatlerinin korunmasına yönelik sergilenen ortak çabaların daha ileri bir seviyeye taşınabilmesini sağlayacaktır.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Kıbrıs Adası ve çevresinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tayin ederek ruhsatlandırdığı sahada yaptığı arama, tarama ve sondaj faaliyetleri devam etmektedir. Dolayısıyla, varılan anlaşma, Rum kesiminin şimdiye kadar tek taraflı ilan ederek sözde parsellere ayırıp izlediği siyasetin geçerli olmadığına verilen bir cevap niteliği de taşımaktadır.

Şimdiye kadar Kıbrıs Türklüğünü hiçbir zaman yalnız bırakmamış olan ülkemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen bir devlet olarak kendi ayaklarının üzerinde durmasını sağlayacak her türlü desteği vermekten bundan sonra da geri durmayacaktır. Ülkemizden Kıbrıs Adası’na uzanan, temiz su taşıyan proje, hayata geçirilerek Kıbrıs Türklüğüne bir bakıma can suyu verilmiştir. Enerji ve iletişime dayalı hatların iletimi ve daha da geliştirilmesi bilhassa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adadaki egemenliğini pekiştirecektir. Ayrıca mühendislikte var olan ilerleme sayesinde, önümüzdeki hiç de uzak olmayan yıllarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında Akdeniz üzerinden kurulabilecek bir köprü yahut Akdeniz’in altından geçirilebilecek tünel vasıtasıyla kesintisiz ulaşım imkânının vasat bulması iki ülkenin birbirinden ayrılmaz bir parça olduğu gerçeğini somut hâliyle de gösterebilecektir. Nasıl ki 2 kıtayı -yani Asya ve Avrupa’yı- İstanbul Boğazı üzerinden ve altından birbirine bağlayabilen kudret, teknoloji ve birikime sahipsek eminiz ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de birbirine benzer şekilde bağlanması mümkün olabilecektir.

Bununla birlikte, Kıbrıs Adası’nda müzakerelerde yeni bir döneme geçilmek üzeredir. Şimdiye kadar, Kıbrıs’ta samimi olmayan, çözüm odaklı değil; Kıbrıs Türklüğünün adada azınlık statüsüne düşürülmesini öngören federasyon modelinin çöktüğü, artık bu yaklaşımla yola devam edilemeyeceği açıktır. Federasyonda ısrarcı olmak vakti boşa harcamaktır, dahası maksatlı bir amaçtır. Şimdiye kadar, federasyon çoğu kez denenmiş, müzakerelerde üzerinde görüşülmüş, çözüme ulaşılamamış ama Rum kesimine alan açılmış hatta hukuka aykırı olarak Rum kesimi Avrupa Birliğine üye dâhi yapılmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise bu şartlarda ne yazık ki yok sayılmaya devam edilmiştir. Bu zulmün artık daha fazla devam etmeyeceği açıktır, devam da etmemelidir. Bu şartlarda, Kıbrıs’ta iki devletli çözümden başka herhangi bir seçeneğin kalmadığı iyi anlaşılmalıdır. Kıbrıs’ta Türkiye garantör ülke olarak adada kalıcı barışın tesisi için üzerine düşen sorumluluğu şimdiye kadar sergilemişken diğer taraf ülkelerin de siyasi çözüm için var olan bu gerçeği kabul etmeleri gerekir. Kıbrıs Adası’nda Türklüğün azınlık statüsüne düşürülmesi asla gerçekleşmeyecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şaka olsun diye kurulmamıştır ve bağımsız bir şekilde Türkiye’yle beraber aynı ortak gelecekte yaşamaya devam edecektir ve elbette Kıbrıs Türklüğü gelecekte kendi devletiyle başı dik, güçlü ve irade sahibi olarak yaşamını sürdürecektir.

Değerli milletvekilleri, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler son yıllarda hızlı ilerleyen bir gündemi karşımıza getirmiştir. Bölgede varlığı keşfedilen zengin hidrokarbon yataklarının mevcudiyeti sadece bu bölgeye kıyısı olan ülkeleri değil, küresel rekabette enerjiyi kontrol ederek gücünü korumayı yahut daha da ileriye taşımayı arzulayan çevreleri de harekete geçirmiştir. Sadece son birkaç yıllık zamanı göz önüne aldığımızda bahsettiğimiz kapsama giren her ülkenin Doğu Akdeniz’de donanma gücünü göstermeye başladığını müşahede ediyoruz. Bölgede süregelen askerî hareketlilik giderek artmakta, rekabet kızışmaktadır. Askerî tatbikatlar her çevre nazarında sayısı ve kapsamı genişleyerek devam etmektedir. Hatta kimi Körfez ülkelerinin dahi bu bölgeye kıyısı olmamasına karşın kendi menfaatleri yahut ikili anlaşmalar çerçevesinde bu tatbikatlara katıldığını da gözlemliyoruz. Kıbrıs Adası’yla başlayan gelişmeler “Arap Baharı” olarak adlandırılan siyasi fırtınayla Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde yaşanan yoğun hareketlilikle yeni bir seviyeye taşınmışken ülkemizin Libya’yla yaptığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’yla lehimize olan bir başka gündeme evrilmiştir.

Böylesi bir süreçte Türkiye'nin hem sahada hem de masada askerî ve diplomatik olarak elde ettiği kazanımlar karşısında özellikle Yunanistan telaşa kapılmıştır çünkü Yunanistan haksızdır. Şimdiye kadar uyguladığı politikalarının tutarlılığı, hukuki herhangi bir dayanağı, ahlaki ölçüsü ve devletler arası ilişkiler adabı ne yazık ki mevcut değildir. Hâl böyle olunca Atina yönetimi çareyi Doğu Akdeniz ve Ege’de gerginlik çıkarma, maksatlı bazı gayretler içerisinde bulunma ve başka çevrelerin gücüne sığınmaya dayalı bir politika gütmekte aramaktadır. Türkiye'nin Doğu Akdeniz’le ilgili yaklaşımlarını hukuki dayanaklarıyla her çevreyle açıkça paylaşmasına ve diplomatik müzakerelerle yine görüşmelere açık olmasını ilan etmesine karşın, Yunanistan, cevaben, büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olmasına karşın bugünlerde kendi tarihî eserlerini satılığa çıkarıp ardından buradan elde edeceği gelirle savunma bütçesini 5 kat artırmaya koyulmuş, kendisini dolduruşa getiren ülkelerden ikinci el savaş araç ve gereçleri satın almaya başlamıştır. Ayrıca Girit Adası ve Dedeağaç’taki askerî üslerini de tabir yerindeyse diğer ülkelere karşı pazarlığa çıkarmıştır.

Gerek NATO gerekse diğer alanlarda Yunanistan’ın Türkiye’yle diplomasi kanallarının işlemesine yönelik yapılan çağrı ve sergilenen gayretlerden sürekli kaçmasının nedeni haksız olduğunu çok iyi bilmesidir. İlave olarak Yunanistan’ın bölgedeki gerginliği tırmandırıcı söylem ve eylemleri her geçen gün artarak devam etmektedir. Son olarak İyon Denizi’ndeki -ki İtalya’yla varmış oldukları deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasından sonra burada da Yunanistan’ın bize karşı öne sürdüğü adaların kıta sahanlığı olduğu bahsinden de taviz verdiğini gözlemliyoruz- kara sularını 6 milden 12 mile çıkarma kararı alması ve bu girişimini de yakın zamanda Girit Adası’yla başlayarak Ege Denizi’ne de taşıma niyetinde olduklarını resmî olarak açıkça beyan etmişlerdir. Bütün bu çabalara karşın ülkemizin de resmî olarak nerede durduğu, cevabımızın ne olacağı yıllar evvel Yunanistan’a ve diğer çevrelere verilmiştir. Ayrıca ülkemizle istikşafi görüşmelerin başlayacağı günlere denk gelen bu eylemin hangi amacı taşıdığı da bizim nazarımızda ve diğer üçüncü taraflar nazarında da açıktır.

Kıbrıs meselesinde mart ayında Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılması planlanan müzakereler öncesinde Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Kıbrıs Adası’na giderek “Kıbrıs’ta Türk işgalini sona erdireceğiz.” minvalindeki mesnetsiz, haddini aşan ve telafisi zor olan sözlerinin de hangi niyeti taşıdığı bellidir.

Doğu Akdeniz’le ilgili Türkiye, kendi deniz yetki alanlarında egemenlik haklarından doğan faaliyetlerini icra ederken bunu gerginlik yaratma şeklinde yanlış bir yaklaşımla değerlendiren bazı ülkelerin, Yunanistan’ın bahsettiğimiz çıkışları karşısında gerçekte kimin iyi niyet sahibi olduklarını gelinen aşamada açık ve net bir şekilde görmeleri gerekir. Dolayısıyla, talebimiz hak sahibine hakkının teslim edilmesidir. Bu şartlarda, Yunanistan’ın haksız ve hukuksuz çabalarla, Avrupa Birliği ile Türkiye’yi karşı karşıya getirecek zehirli bir gündemle farklı noktalara taşıma gayreti içerisinde olduğu da yine her hâliyle malumdur. Herkesten önce Avrupa Birliği artık buna müsaade etmemelidir, dur diyebilmelidir. Türkiye’yle ilişkilerin stratejik çıkarlara dayalı olduğunun idrakinde bulunan Avrupa Birliği ülkeleri, böyle devam etmesi hâlinde kaçınılmaz sona doğru gidildiği ikazını Yunanistan’a bir dost olarak yapmalıdır. Zira Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın takındığı tavır, elimizden bir kaza çıkması ihtimalinden ziyade kararlılığımızın, hak ve menfaatlerimizi korumanın hafife alınmayacak, şakaya gelmeyecek neticeler doğurabileceği sonucuna doğru ne yazık ki hızla gitmektedir.

Biz, bölgesel barış ve istikrarı hedeflerken, buna katkı sağlayacak samimi adımları atmaktan geri durmazken karşı tarafın, boyuna ve cüssesine bakmadan egemenlik haklarımıza göz dikmesine müsaade edemeyiz, dünya üzerinde hiçbir ülkenin de buna müsaade etmeyeceğini biz de biliyoruz, hiç şüphe yok ki diğer taraflar da çok iyi biliyorlar. Mevzubahis deniz yetki alanlarının tayini olduğunda, bu anlamda Uluslararası Adalet Divanının geçmişten bugüne kadar vermiş olduğu kararlar gayet açıktır. Bu kararların tamamı emsal olarak Türkiye’nin haklılığını ispat ve tescil etmektedir. Yunanistan’da hâlâ aklı başında olan birileri kaldıysa geç olmadan, kendi yönetimlerine yaptıkları yanlıştan dönmeleri çağrısında bulunmalıdırlar. Megali İdea, 30 Ağustos 1922’de Türk milletinin ebedi başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği emirle tarih olmuştur, Türk milleti var olduğu müddetçe gerçekleşmesi bir daha asla söz konusu olamayacaktır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu gerçeği kabullenemeyenler yeni maceralara girme niyetindelerse tarihten biraz olsun ders almalıdırlar.

Türkiye, bölgesinde barış ve istikrar hedefleyen, barış ve istikrarı arzulayan bir ülkedir. Bu anlamda da samimi çağrılarını dün olduğu gibi bugün de, bundan sonra da yapmaya devam etmektedir. Bu vesileyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle olan ilişkilerimizi daha ileri bir seviyeye vardıracak olan ilgili anlaşmanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anlaşmaya olan desteğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Dersim Dağ.

Buyurunuz Sayın Dağ. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DERSİM DAĞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın Kürt düşmanlığı üzerinden yürürlüğe soktuğu kayyum uygulaması bugün Türkiye’de de uygulanıyor. Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını yok sayıp gasbeden bu zihniyet gelinen noktada kendisine muhalif olan her alanı kayyum atayarak sindirmek istiyor. AKP ve MHP iktidarının yaratmak istediği kayyum cumhuriyetine karşı Türkiye’nin demokratikleşmesi için yürüttüğümüz mücadele de devam ediyor. Hepinizin bildiği üzere 2 Ocakta Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye’nin en köklü ve prestijli üniversitelerinden biri olan Boğaziçine kayyum rektör atandı. O tarihten bu yana Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenleri bu hukuksuzluğa karşı direniyor. Bu direniş kısa sürede binlere, milyonlara sirayet etti ve günlerdir devam ediyor çünkü gençlerin öncülük ettiği bu direniş haklı ve meşru bir direniştir. 4 Ocaktan bu yana Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve onlara destek veren demokratik çevrelere polis, tabiri caizse işkence etmekte. Gençlerin demokratik ve meşru haklarını kullanmalarına dahi izin verilmiyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, İçişleri Bakanı ve iktidarınız gençlere dönük sürekli nefret söylemleri geliştiriyor. Şimdiye kadar sizin bu söylemleriniz ve talimatlarınız nedeniyle 560 genç gözaltına alındı, 11’i tutuklandı, 24’ü ise ev hapsinde. Biriniz kalkacak gençlere “Barbar.” “Vandal.” diyecek, akademisyenleri tehdit edecek. Biriniz kalkacak “LGBTİ+’lar yok.” diyerek ötekileştirici nefret söylemlerinde bulunacak, kadınlara yönelik patriarkal söylemler geliştirecek. Biriniz kalkacak “Devletin gücünü sınamayın.” diyecek.

Bir genç olarak buradan sesleniyorum: Gençlere, kadınlara, LGBTİ+’lara böylesi nefret söylemlerinde, tehditlerde bulunmaya ne hakkınız ne de haddiniz var. İktidarlar, hükûmetler hiçbir zaman kendini halktan üstün göremez, devletin imkânlarını halkın meşru taleplerini sindirmek için kullanamaz. Bu faşist uygulama ve söylemlerden vazgeçin. Gençleri tehdit etmekten vazgeçin. LGBTİ+’lar üzerinden geliştirdiğiniz nefret söylemlerinden vazgeçin. Kadınlar üzerinden geliştirdiğiniz cinsiyetçi söylemlerden vazgeçin. Bu ötekileştirdiğiniz, baskılamaya çalıştığınız kesimler sizlere hiçbir zaman biat etmedi ve etmeyecekler.

Gençler 4 Ocaktan bu yana meşru ve haklı taleplerini, barışçıl eylemsellikleriyle dile getiriyorlar fakat iktidar gözünü, kulağını bu meşru taleplere kapatmış durumda; gençleri ve onlara destek veren herkesi terörist ilan etmiş, bunun üzerinden demagoji yapmakta ve kirli bir politika yürütmektedir.

Sevgili arkadaşlar, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin talepleri nelermiş ben sizlere sırasıyla söyleyeyim:

1) Kayyumların istifası ve rektörlerin üniversite bileşenlerinin sürece dâhil olduğu demokratik seçim mekanizmalarıyla belirlenmesi. Bunun sadece Boğaziçi Üniversitesi için değil, tüm üniversiteler için geçerli olması.

2) Yeni fakülte açılması ve benzeri gibi üniversitenin yapısını temelden etkileyecek konularda önceden olduğu gibi üniversite içi özerk ve etkin mekanizmaların kullanılmasına devam edilmesi, akademik özerkliğin tanınması.

3) Güvenlik güçlerinin üniversitelerden çekilmesi.

4) Barışçıl yollarla tepkilerini ifade eden gençlere yönelik gözaltı, tutuklama ve ev hapsine son verilmesi ve gençlerin serbest bırakılması.

5) Bu süreçte akademisyenlerin, öğrencilerin, LGBTİ+’ların ve hedef gösterilen tüm toplumsal grupların haklı taleplerini güvenli şekilde ifade etmelerinin sağlanması ve itibarsızlaştırmaların, karalamaların, hedef göstermelerin önüne geçilmesi.

Peki, sevgili arkadaşlar, bu 5 talepten hangisi meşru değildir? Hangisi hukukla bağdaşmıyor? Bu talepler zaten demokratik bir hukuk devletinde olması gerekenlerdir ama sizin yarattığınız düzen yüzünden gençler, bu meşru talepleri dillendirdiği için terörist ilan ediliyor. Bugüne kadar bu talepleri dillendiren 560 arkadaşımız kolluk tarafından işkence uygulanarak gözaltına alındı. Peki, sizler ne yaptınız? Bu hukuksuzluğa son vermek, kayyum politikanızdan vazgeçmek yerine gençleri daha fazla hedef gösterdiniz. Kollukla, yargıyla, yandaşlarınızla dört bir yandan gençlere ve onlara destek veren tüm kesimlere saldırıyorsunuz.

Bir hâkimin gözaltına aldığı öğrencilere sorduğu sorulara bakalım: Senin Boğaziçiyle ne işin var? Sizi bu eylemlere kim sürükledi? Bu eylemleri üzerine vazife olarak mı görüyorsun? Anayasa’nın maddelerini nereden biliyorsun? Sorulardan da anlayabileceğimiz üzere bağımsız olması beklenen yargı, bu gençlere karşı oldukça yargılı, taraflı, peşin hükümlü ve daha da kötüsü gençlerin potansiyelini küçümseyecek bir konumdadır.

Bizler de bu kürsüden gençleri AKP-MHP adına sorgulayan hâkim ve savcılara sesleniyoruz: İktidara biat etmeyin ve hukukun gereğini yapın. Yeri geldiğinde bu iktidarın ilk kurban edeceği kişiler sizler olacaksınız, bunu unutmayın. Buradan bir kez daha dile getiriyorum: Gözaltılarla, baskılarla gençleri yıldıramazsınız, geri adım attıramazsınız. Bizler ne polisinizden ne size biat etmiş yargınızdan ne de yandaşlarınızdan korkmuyoruz. Bizlere asla diz çöktüremezsiniz ve bizleri asla aşağı baktıramayacaksınız. Her yerde sizin hukuksuzluklarınıza, kayyumlarınıza, kirli politikalarınıza karşı gözünüzün içine bakmaya devam edeceğiz.

Sevgili arkadaşlar, çok demokratik ve ilerici bir Hükûmet olduğunuzu iddia ediyorsunuz ya, gelin bu sözde demokratik pratiklerinize bakalım. 1981’den önce bu ülkede her üniversite kendi rektörünü kendisi seçebiliyordu fakat 1981’de darbeciler tarafından YÖK kuruldu ve üniversitelerin bu yetkisi elinden alınıp Cumhurbaşkanlığı ve YÖK’e verildi. 1992-2016 yıllarında ise üniversitelerin belirlediği 6 adaydan YÖK’ün yaptığı 3 elemeden sonra Cumhurbaşkanı, kalan 3 aday arasından 1 adayı rektör olarak atıyordu. Fakat siz ne yaptınız? İlk etapta üniversitelerin 6 aday seçme hakkını elinden aldınız, daha sonra da YÖK’ün 3 aday belirleme yetkisini iptal ederek rektör atama yetkisini sadece Cumhurbaşkanına verdiniz. İşte, sizin sözde demokrasi anlayışınız bu. Sizler 80 darbecisi Kenan Evren hükûmetine bile rahmet okutuyorsunuz, onların yasakçı, tekçi, faşist zihniyetini katlandırıp kendinizi var etmeye çalışıyorsunuz. Tek amacınız bir polis devleti kurmak, bir korku imparatorluğu yaratmak ve sizin gibi düşünmeyeni, size biat etmeyen başta gençler olmak üzere kadınları, işçileri, emekçileri yani tüm muhalif kesimleri sindirmek. Bu uğurda elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Devletin tüm imkânlarını kendinize seferber etmişsiniz, şiarınız tekçilik ve faşizm olmuş. Biz muhalifleri ise bir kenara bırakalım, bir zamanlar beraber aynı yollarda yürüdüğünüz, beraber aynı yağmurlarda ıslandığınız arkadaşlarınıza dahi saldırıyorsunuz. İşte, faşizmin laneti bu. “Tek millet, tek dil, tek şu, tek bu.” diye diye en son tek başınıza kalacaksınız ki bu yolda emin adımlarla ilerliyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Bir genç olarak bu kürsüde yaptığım her konuşmada gençlerin karşılaştığı sorunları dile getirmeye çalışıyorum. Bu ülkede gençler işsiz, gençler uyuşturucu batağına saplanmış, gençler özel savaş politikalarına maruz kalıyor. Gençler, bağımsız, özgür ve demokratik akademiler istedikleri için terörist ilan edilip tutuklanıyor ama maalesef AKP Hükûmetinin bu ülkede on dokuz yıldır gençleri esas alarak attığı tek bir olumlu adım yok. Hayata geçirdiğiniz tüm politikalar gençliği açlığa, geleceksizliğe, apolitize etmeye ve sindirmeye yönelik politikalardır. Çok uzağa gitmeye gerek yok, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine uyguladığınız vahşet her şeyi anlatıyor.

Sözlerimi Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin Cumhurbaşkanına yazdıkları açık mektuptan bir bölümle bitirmek istiyorum:

“Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz. Ama madem ‘yürek’ demişsiniz, kısaca ona da cevap verelim:

Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok, sizse on dokuz senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz.

İçişleri Bakanı dinî hassasiyetleri kaşıyan yalanlar söylüyor. Biz kendimize otosansür uygulamayacağımızı söylüyoruz. LGBTİ+’lara ‘sapkın’ diyorsunuz. Biz ‘LGBTİ+’ların hakları insan haklarıdır.’ diyoruz.

Parti üyeleriniz Soma’da madencileri tekmeliyor. Biz işçilerin yanında eylemli bir şekilde saf tuttuk, tutacağız.

HDP Eş Genel Başkanlarını hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuyorsunuz, gazetecileri de sendikacıları da. Bizse ‘Gerçekleri korkmadan haykıranlarla biriz, beraberiz, tüm kayyumların karşısındayız.’ diyoruz.

Siz Berkin Elvan’ın annesini mitinglerde yuhalatıyorsunuz. Biz ‘Berkin Elvan’ın yanındayız.’ diyoruz.

Siz ‘Osman Kavala’nın eşi bu provokatörlerin arasında yer alıyor.’ diyerek adını bile anmadan Ayşe Buğra’ya sataşıp hedef gösteriyorsunuz. Bir kadının bahse değer tek özelliğinin onun eşi olduğuna dair cinsiyetçi boş inancı, çiğ bir üslupla dile getiriyorsunuz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

DERSİM DAĞ (Devamla) – “Bizse ‘Ayşe Buğra kıymetli bir hocamız ve bir bilim insanıdır’ diyoruz, ‘Ona yapılmış bir saldırıyı kendimize sayarız.’ diyoruz.

Siz şimdi de bu mektup için suçluyu övmekten, Cumhurbaşkanına hakaretten düzinelerce dava açarsınız, biliyoruz ama doğruyu söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz, onu da biliyoruz.

Kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için yeni kurulacak fakültelerde şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. Bu nedenle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli halkımız; Meclis salonu boş, o yüzden ekranları başında bizi izleyenleri saygıyla ve sevgiyle öncelikle selamlamak istiyorum.

Konumuz hukuk, alt başlığımız ayrımcılık, eşitsizlik, çifte standart. Yani bu ülkede hukuk devleti ilkesi ayaklar altında, Anayasa artık yürürlükte değil, hiçbir yasa tanınmıyor ama bazılarına hiç tanınmıyor. Hani, bu ayrımcılığı dikkatinize sunmak istiyorum.

Leyla Güven ve Musa Farisoğulları bu sıralarda bizimle birlikte milletvekilliği yapan 2 arkadaşımızdı. Leyla Güven ve Musa Farisoğulları, şu anda ikisi de hapishanede. Farisoğulları Vekilimiz Diyarbakır T Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde, Leyla Güven Vekilimiz ise Elâzığ Kadın Kapalı Cezaevinde, ikisine buradan grubumuz adına öncelikle sevgi ve selamlarımızı göndermek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Evet, o gün 3 milletvekilliği düşürüldü, biri Enis Berberoğlu’ydu, ikisi de bizim milletvekillerimiz. Enis Berberoğlu’yla ilgili gelişmeleri memnuniyetle karşılıyoruz, anlattıklarım asla şöyle yorumlanmasın: Enis Berberoğlu’na yani sonuçta olumlu bir sonuç çıkacak; niye çıktı değil, niye ona çıkan sonuç Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’na çıkmıyor? Bizim derdimiz bu. Şimdi, şunu söyleyeyim öncelikle: Leyla Güven ve Musa Farisoğulları, KCK ana davasından yargılandılar biliyor musunuz? Ben o dosyanın avukatlığını yaptım ve o davada görev yapan bütün hâkim ve savcılar -altını çizerek söylüyorum- görev yapan mahkeme heyeti ve savcıların tümü -9 tane- hepsi şu anda tutuklu, hepsi. İsimlerini kişilik hakları sebebiyle ben yine de söylememiş olayım, merak edenlere söyleyeceğim.

Neydi? KCK davası bir kumpas davasıydı evet, aslında bu, Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde de yayınlandı, ne zaman yayınlandı? 15 Temmuz 2019 tarihinde yayınlandı ve dediler ki, o sitede şöyle yazıyor: “Ergenekon, Balyoz, KCK, Selam Tevhid, Tahşiye ve askerî casusluk davalarında sahte delil ve kurgu mahkemelerle rakiplerini tasfiye etti.” diye bir bilgi geçti. Saatler sonra, beş altı saat sonra bu kumpas davaları arasından -ne olduysa artık- KCK davaları çıkarıldı. Bu sözünü ettiğim davaların tümünün sanıkları beraat etti ama KCK davalarında yargılananlar, onları yargılayanlar tutuklu oldukları hâlde, bir kumpas davası olduğu yüzde yüz sabit olduğu hâlde maalesef onlar çıkarıldı ve cezalar infaz ediliyor.

Şimdi, bu vekilliğin düşürülmesi meselesine gelince; kumpas bir davada verilen bir cezayla karşı karşıyayız. Anayasa 83 ve devamı hiçbir şekilde dikkate alınmadı Güven ve Musa Vekilin davalarında. Bütün itirazlar istinafta, Yargıtayda reddedildi, en son da Anayasa Mahkemesinde reddedildi. Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Vekillik düşürülmesini ben değerlendiremem.” Ama Berberoğlu kararında başka bir yorum var, onu daha uzun bir zamanda anlatacağım; onun özgün konumunun hukuk açısından tartışılması gerekiyor, ayrıntı gerektiriyor yani.

Size aslında hiç şaşırmayacağınız bir bilgi daha vereyim: Bugüne kadar, yaptığımız araştırmaya göre, 23 Nisan 1920’den bu yana kesin hüküm sebebiyle kaç kişinin vekilliği düşürülmüş biliyor musunuz? 15 kişi. Biri, Berberoğlu -gelecek umarız en yakın zamanda- 2’si, Farisoğulları ve Leyla Güven ve 11’i, geçen dönem milletvekillerimiz. Bir kişi daha var, Nuri Beşer, Adalet Partisi Milletvekili. Onun da suçu şuymuş yani yüz kızartıcı bir şey: 1960 darbesini gerçekleştiren subayların eşleriyle ilgili ağır tahkir ve tezyif edici beyanlar gerekçesiyle bir yıllık cezası kesinleşmiş ve okunmuş. Şimdi, bu tabloda 13 milletvekilinin tamamının partimize ait olması tesadüf olabilir mi, hepsinin Kürt olması tesadüf olabilir mi? Kumpas davasında hiçbir talebin kabul edilmemesi tesadüf olabilir mi? Anayasa Mahkemesinde bunun reddedilmesi tesadüf olabilir mi? Hayır, hiçbiri tesadüf değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bunların tamamı, bu kararların tamamı kesinlikle yargıda asla ve asla eşitlik ilkesine uygun davranılmadığının, ayrımcı uygulamalarla yargının siyasal faaliyet olarak bunu âdeta siyasi bir iş gibi yürüttüğünün, muhaliflere karşı bunu ağır yürüttüğünün ama Kürt muhaliflere karşı çok daha ağır yürüttüğünün belgesidir bu bilgiler. Evet, hani o bir ünlü söz var ya: “Alavere dalavere, Kürt Mehmet, Kürt Ayşe nöbete.” “Fetullahçılarla kavga ediyorum.” diyen bir iktidar, Fetullahçıların açtığı davalarla vekillik düşürüyor. Türkiye tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanına hakaretten bir arkadaşımızın milletvekilliği düşürüldü, o da bir ilk; Ahmet Yıldırım, geçen dönem bizim Muş Milletvekilimizdi, hakaretten vekilliği düşürüldü, sözü de “padişah bozuntusu” lafıydı. Çok iyi anımsıyoruz ve bu sıralarda geçen dönemde milletvekili olan arkadaşlarımız gayet iyi bilir, ayda bir, bir arkadaşımızın vekilliği düşürülüyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Talimatla soruşturma, talimatla yargılama, talimatla kesinleştirme, talimatla düşürme, sonra da cezaevi… Şimdi, burada hak yok, burada hukuk yok, burada adalet yok, burada eşitlik yok, burada demokrasi yok, burada -en önemlisi- kamu yararı yok. Halkı temsil eden vekilleri hapishaneye göndererek hiçbir zaman alnından silemeyeceği bu kara tabloyu yaratan bu Meclistir.

İşte, şimdi, bizim Musa Farisoğulları ve Leyla Güven vekillerimizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde davası var, belki bu dönem bittikten sonra tamamlanacak ve iadeleri gerekecek ama o zaman zaten yasama dönemi sona ermiş olacak.

Evet, Kürt düşmanı bir iktidar blokunun Kürt düşmanı yargısı birbirine böyle sirayet ediyor ve etki ediyor. Bu davaları yakından bilen ve takip eden bir yerden şunu gayet rahat söyleyebilirim ki Ergenekon davası neyse KCK en az odur, Balyoz davası neyse KCK en az odur. En az diyorum çünkü bunu yaşadık, deneyimledik ve bunlar tarihe not olarak düşsün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, söyleyecek çok şey var ama dersimiz hukuk ve hukukta eşitlik yok, hukukta ayrımcılık var.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabiidir.

Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

4’üncü sırada yer alan Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 164) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 164 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BOLİVARCI VENEZUELA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞI İLE VERGİDEN KAÇINMAYA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 3 Aralık 2018 tarihinde Karakas’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurunuz Sayın Oluç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; uluslararası sözleşmeleri konuşmaya devam ediyoruz.

20 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a, Adalet ve Dışişleri Bakanları Sayın Abdülhamit Gül ve Mevlüt Çavuşoğlu’na bir soru sordum, tek bir soru. Soru şuydu: Türkiye Cumhuriyeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorunda değil midir? Soru bu, çok basit ama Meclis Başkanı, soru muhataplarına ulaşmadan İç Tüzük maddesine dayanarak “Bu soru istişare amaçlıdır.” diyerek geri gönderdi soruyu. Grubumuzdaki bütün vekiller aynı soruyu sordular ve hepsine geri geldi. Neden? Bunu konuşmak istiyorum. Soruyu tekrar hatırlatıyorum: Türkiye Cumhuriyeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorunda değil midir? Soru bu.

Şimdi, bakın, yasama organının yani Meclisin Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine göre önemli görevlerinden birisi de denetleme görevidir, hep böyle söylüyoruz ya. Bu görevini icra ederken de yine dayanağını Anayasa ve İç Tüzük’ten aldığı örneğin, soru ve araştırma önergeleriyle bu denetim faaliyetini yürütür. Bu sayededir ki muhalefet, yürütmenin icraatını denetleyerek ve muhalefete hesap vermeye mecbur ederek kamusal kararların şeffaflığını, kamu işlerin yönetimindeki etkinliğini temin etme ve böylece kamu çıkarını savunma ve kötüye kullanımı önleme görev ve yetkisine sahip olur. Şimdi bu engelleniyor, bu sorumuz cevapsız bırakılarak bu engelleniyor.

Yasamanın anayasal olarak görevlendirildiği konularda işlem yapabilmesi için ilk ve en önemli unsur, bilgi edinmedir. Öyle değil mi? Bilgi edinmek aynı zamanda tüm yurttaşlara da tanınmış bir haktır ve parlamenter denetim faaliyeti olarak zorunluluk ögesini de içinde barındırır. Nitekim milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirirken sağlıklı bilgilere ihtiyaç duyduğu kaçınılmaz bir olgudur. Meclis Başkanlığı bu soruyu “İstişare amaçlıdır.” diye geri göndererek bilgi alma ve buna bağlı olarak sağlıklı denetim hakkımızı da elimizden almaktadır, yasama faaliyetimizi zaafa uğratmaktadır.

Şimdi, Türkiye’de yargının taraflı ve bağımlı olduğu çok açık, bunu her gün tartışıyoruz ve konuşuyoruz burada. Ülkenin en yakıcı sorun alanlarından biri olan adalete erişim önündeki engeller ile anayasal kuralların uygulanmamasına dair kamuoyunda oluşan kaygıların giderilmesi gerekiyor ve bu da aynı zaman da Meclisin görevlerinden bir tanesidir. Üstelik, iade edilmiş olan önergenin gerekçesi uluslararası sözleşmeler ile Anayasa’da yer alan hükümlere içkin olup sorulan sorunun da istişare amacı gütmediği çok açıktır.

Bakın, soruya dönelim: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcı mıdır?” sorusu aslında olmaması gereken bir tartışmadır. İki açıdan ele alalım konuyu. Birincisi: Uluslararası ilişkiler ve devletlerin pozisyonları açısından bakarsak konuya, devletler karşılaştıkları sorunların çözümü için uluslararası alanda diğer devletlerle ve kurumlarla iş birliği yapmak zorundadır. Bu iş birliğinin hukuksal araçlarından en önemlileri uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalardır. Tartışıyoruz şimdi, şu çok açık ki her uluslararası anlaşma, devletlerin egemenliğini sınırlayan taahhütler içerir. Devletler, kendi iradeleriyle, zorla değil kendi iradeleriyle uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere taraf olurlar, çeşitli yararlar elde etmek için egemenliklerini sınırlarlar, anlaşmaları onaylayarak yükümlülük altına girerler; bu çok açık. İktidara bugün yabancı gelen bir kavram var, duymak istemediğiniz bir kavram var; hukukun üstünlüğü. Bu ilke sadece iç hukukta değil, uluslararası hukukta da geçerlidir. İktidar, Türkiye’de hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu geçirdiği için bunu uluslararası alanda da yapabileceği zannına kapılmıştır. Devletler imzaladıkları anlaşmalardan doğan yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır, getirmezlerse uluslararası hukukta devletin sorumluluğu ortaya çıkar. Devletler iç hukuklarını ya da egemenlik haklarını ileri sürerek uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde üstlendikleri taahhütlerden kurtulamazlar. Örneğin, iktidar ikide bir “İç meselemizdir.” diyerek insan hakları ve hukuk ihlallerini savunmaktadır. Bu, Türkiye için yeni değil, 12 Eylül darbecileri de Kenan Evren cuntası da o dönemin diktatörleri de böyle söylüyordu Avrupa’ya dönüp “İç hukukumuzdur, insan haklarını ihlal edebiliriz.” diyordu. Ama bu doğru değildir, halkı kandırmaktır, halka yalan söylemektir çünkü insan hakları İkinci Dünya Savaşı’ndaki kitlesel ihlallerin sonucu olarak savaş sonrasında devletlerin iç işi olmaktan, devletlerin egemenlik alanına dâhil olmaktan çıkmıştır, uluslararası anlaşmalar ağıyla koruma altına alınmıştır. Burada Uygur Türklerini konuşurken bu haktan ve bu anlayıştan hareket ederek konuşuyor insanlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de işte böyle bir anlaşmadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1954 yılında onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 28 Ocak 1987’de de bireysel başvuru hakkını tanımıştır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. Bu Meclis atmıştır bu imzaları yani bizler bunun uygulanmasından sorumluyuz.

Bakın, Türkiye'nin imzaladığı bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinden farklı olarak bir de mahkeme oluşturmuştur yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden söz ediyorum. Sözleşmenin 46’ncı maddesi, devlet egemenliğine getirilen sınırlamayı bir adım daha ileri götürmüştür ve demiştir ki: AİHM kararları bağlayıcıdır ve devlet bakımından uyulması zorunludur. Bu Meclisin imzası vardır bunun altında, 46’ncı maddenin yazımı çok açıktır.

Şimdi, sayın vekiller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcıdır, çok açık söylüyorum, iktidar ittifakına sesleniyoruz: Bağlayıcıdır ve devletler bu karara uymak zorundadır. Böyle olmasına rağmen Türkiye’de tuhaf bir tartışma yaşanıyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Demirtaş ve Kavala kararlarını uygulamak istemeyen iktidar, bu kararların bağlayıcı olmadığını ileri sürüyor, Meclis Başkanlığı da soru önergemizi işleme koymamakla aynı yanlışı devam ettiriyor. Net olarak söyleyelim: Bağlayıcıdır, çok açıktır bağlayıcı olduğu.

Şimdi, iktidarın ve danışmanlarının başlattığı bu tartışma hukuksuzluğun üstüne bir kılıf giydirme tartışmasıdır. Diyorsunuz ki: Yargı yetkisi devredilemez; devredilirse ülkenin bağımsızlığından söz edilemez. Bu görüş, bu durumda doğru değildir, genel bir ilkeden bahsetmiyoruz. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne kendi iradesiyle taraf olmuş ve egemenliğini sınırlayan taahhütler üstlenmiştir; Sözleşmenin 1’inci maddesiyle de bu taahhütleri ifade etmiştir. Aynı zamanda bu taahhütleri yerine getirmediği zaman -19’uncu maddeye göre- mahkemenin alacağı kararları uygulamayı kabul etmiştir 46’ncı maddeye göre. Yani bunların hepsi egemenlik haklarının kendi iradesiyle sınırlandırılmasıdır. Halkı kandırıyorsunuz; bu, Türkiye’ye dayatılmamıştır, Meclis, kendi iradesiyle bunu kabul etmiş ve onaylamıştır. Sözleşmede yazan hak ve özgürlükleri koruma ödevi sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ait değildir, bu ödev, öncelikle ulusal yargıya, yasama ve yürütmeye aittir. Sözleşme’nin uygulanması önce ulusal makamların sorumluluğundadır, aynı zamanda bu Meclisin de sorumluluğundadır. Yani konuyu istişare etmiyoruz Sayın Meclis Başkanı, hatırlatıyoruz, sizin sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ulusal makamların sözleşmeye uygun davranıp davranmadıklarını inceler, ulusal yargı organlarının verdikleri kararlar da bu incelemenin içindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ulusal yargının yerine geçip karar vermez ya da bir temyiz mahkemesi gibi hareket etmez, ulusal yargının kararının sözleşmeyi ihlal edip etmediğini sorgular. O nedenle ulusal yargı yetkisinin devredilmesi ya da yargının bağımsızlığını yitirmesi gibi kavramların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemiyle en ufak bir ilgisi yoktur, bunu iddia etmek “Hukukun üstünlüğünü ve hukuku tanımıyorum.” Demektir; iktidar bugün bunu yapmaktadır.

Şimdi, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi’nin altında imzası olan devletlerin hiçbirinde “Acaba kararlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcı mı, değil mi?” diye bir tartışma yoktur. Bunu siz şimdi icat etmeye çalışıyorsunuz ama bu icat mümkün değildir.

Bakın, adil yargılanma ve ifade özgürlüğünün çiğnenmesi konusunda Türkiye, en fazla ceza alan, hakkında en fazla karar alınan ülkedir. Adil yargılanma hakkı ihlal edildiğinde dava yeniden görülür ama tutuklama varsa ve burada bir ihlal varsa yapılması gereken çok açıktır; Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluluğuna son verilmesidir. Tartışma konusu değildir bu çok açık biçimde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Kararı uygulamayan devlet durumuna düşürdünüz Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamayan devlettir şimdi Türkiye. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi der ki “Kararlarımızın uygulanması taraf devletlerin iyi niyetli davranmalarına bağlıdır. Nihai bağlayıcı bir kararın uygulanmaması devletlerin sözleşmeyi onayladıkları zaman uymayı taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmaz.” Yani diyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Siz iyi niyetli değilsiniz, hukukun üstünlüğünü tanımıyorsunuz.” Bu iktidar Türkiye’yi bu duruma düşürmüştür, bu, çok açık ortadadır.

Şimdi, bakın, tekrar bir noktayı daha hatırlatmak istiyorum, son nokta: 18’inci maddenin ihlali kararı çok açık bir şekilde bu iktidarın meşru olmayan amaçlarla hareket ettiğini göstermiştir. Yani “Kötü niyet içtihadı.” demiştir bu iktidara Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yani “Sözleşmede öngörülen amaçlar dışında temel hak ve özgürlükleri sınırlıyorsunuz.” demiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu söyledikleri çok açık bir biçimde ortadadır; kötü niyet içtihadı, 18’inci madde ihlali çok açık ortadadır.

Şimdi, bu tartışmayı sürdüreceğiz, biz bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz, sorularımızı soracağız; diyeceğiz “Türkiye Cumhuriyeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorunda mıdır, değil midir?” bu soruyu soracağız. İstişare amaçlı değil, hatırlatmak için, denetleme faaliyetimizi yapmak için, doğru yolu ve hukuku göstermek için bunları söyleyeceğiz. Cumhurbaşkanı Yardımcısına da Adalet ve Dışişleri Bakanlarına da bu soruyu soracağız ve sormaya devam edeceğiz: Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorunda değil midir? Bunun cevabının peşinde olacağız.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel, aynı anda şahsınız adına da konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Erel.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizim, İYİ PARTİ olarak devletimizin millî çıkarlarına, yüce Türk milletinin millî menfaatlerine hizmet eden her türlü tasarrufta devletimizin yanında olduğumuzu beyan etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 83 milyon şu anda hayat pahalılığıyla mücadele ediyor. Yaşadığımız hayat pahalılığı artık dayanılmaz hâle geldi. Bunun sorumlusu kim? Soruyorum, suçlu marketçi mi, esnaf mı, çiftçi mi, pazarcı mı? Bunun suçlusu kim, hayat pahalılığının suçlusu kim? Üretemeyen, ürettirmeyen yönetim ve sonunda kocaman bir hayat pahalılığı. Kötü mali yönetim sonucu vatandaş da fiyatlar da çıldırmış durumda ama bunun sorumlusu marketçi, pazarcı, çiftçi, esnaf; öyle mi? Eskiden patates, soğan depolarına baskın yapıyordunuz, çiftçiyi suçladınız, şimdi de ham madde ve girdi fiyatlarının pahalılığına rağmen üretim yapan üreticiyi. Kötü yönetiminiz nedeniyle fiyatları artan ürünleri satan marketçiyi suçluyorsunuz. Yapmayın arkadaşlar, yazıktır, günahtır! Bunun sorumlusu, maalesef kötü yönetiminiz. Vatandaş yastığa başını koyduğunda artık eskisi gibi hayal falan kuramıyor; artık tek düşüncesi, her geçen gün artan ve artmaya devam eden, bir yangın yerine dönen mutfak masrafları ve onları karşılamaya çalışıyor. Yanan kombiye gelecek olan doğalgaz faturası, kışın gelmesiyle artan elektrik faturası, su faturası. Artık Hükûmet bu dertlere bir çare olmak zorunda; başkalarını suçlamak yerine yaptığınız hatanın farkına varın, varın ki… Farkındasınız ama algı yönetimine devam ediyorsunuz. Ekonomiyi algı yönetimine feda ettiniz ama vatandaş her şeyin farkında; bu hayat pahalılığına derhâl çözüm bulunmasını talep ediyor. Ha, siz “Bu işin içinden çıkamıyoruz.” diyorsanız, bunun kolayı var; gemiyi en yakın limana çekiniz, işi ehline bırakınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığımız bu pandemi sürecinde esnaf perişan durumda. Seçim bölgem Aksaray’dan geliyorum. Hangi esnafla konuşsam -özellikle küçük esnaf- bitmiş durumda, siftah yapamayan esnaf var, yapılan kira yardımları yetersiz. Yine, bu süreçte kirasını bir şekilde ödeyemeyen vatandaşlar bu süreç boyunca taşınmazlardan tahliye davalarının o süre boyunca ertelenmesini talep ediyorlar. Esnaf hiçbir şey kazanmıyor ki ertelenen kredi borçlarını ödeyebilsin. İş yapamayan esnafımıza ödemek zorunda olduğu faturalar ise gelmeye devam ediyor. Gerçekten esnaf zor durumda, borç batağında.

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener, aylardır yurdumuzu karış karış dolaşmaktadır, esnafın derdini dinlemektedir. İşte, o esnaf ziyaretlerinde Türkiye'nin gerçek gündemi ortaya çıkıyor, gerçek ekonomi gözler önüne seriliyor. Aksaray’da bir esnaf kardeşimiz bana haklı olarak ne soruyor biliyor musunuz? “Sayın Vekilim, anlamadığım bir şey var. Kayak merkezlerinde, otel ve kafelerde virüs bulaşmıyor da benim aylardır kapalı bırakılan işyerinde mi virüs bulaşıyor?” En azından, HES kodu alınarak, sosyal mesafeye dikkat edilerek bu tür iş yerlerinin açılma talebine duyarsız kalmayın.

Yine, taksiciler, servis, kantin ve yurt işletmecileriyle görüştüm, bir kuruş dahi kazanamadıklarını söylüyorlar. İnanmıyorsunuz veya inanmak istemiyorsunuz ama esnafımızın hâli bu; evine ekmek götüremeyecek durumda. “Devlet bizi görsün, sesimizi duysun, bize sahip çıksın." diye feryat ediyorlar. Lütfen esnafımızın, özellikle de küçük esnafımızın haykırışına ses verin, çözüm bulun.

Değerli milletvekilleri, ben bir milletvekili olarak kâğıt tasarrufuna azami ölçüde dikkat ediyorum. Şimdi burada dikkatimi çekti, karalama kâğıdının ön yüzünde bir resim var, 2011’de “Kendi savaş uçağımızı yapıyoruz.” “Elektrikli otomobil yapıyoruz.” Sayın Cumhurbaşkanının “Yerli uçağımız göklerde.” “Dönemin Başbakanı yerli uçağı tanıttı.” Buna benzer afişler var. Şimdi bunu görünce Sayın Cumhurbaşkanımızın ayla ilgili düşünceleri, görüşleri aklıma geldi; inşallah bu da bu kâğıtlardaki gibi mazide kalmaz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Ayhan, olmaz olmaz; yaparız.

AYHAN EREL (Devamla) – Rahmetli Başbuğ Türkeş’in dediği gibi “İdealler göklerdeki yıldızlar gibidir; onlara ulaşamayabilirsiniz ama onlara bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz.” İnşallah siz de bu şekliyle yönünüzü tayin edersiniz ama on yıldır göklerde olan, yapmış olduğunuz yerli uçak maalesef inecek bir havaalanı bulamadı! Bunu da bilgilerinize veya dikkatlerinize sunmak istiyorum.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Ayhan, sen de sevinirsin, sıkma canını!

AYHAN EREL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda ülkemizin diğer önemli bir konusu da ne Anayasa değişikliği ne de aya yapılacak seyahat; vatandaşın en önemli gündemi işsizlik ve yoksulluk. İstatistik Kurumunun son verilerine göre, resmî rakamlara göre 4 milyonu aşan bir işsiz sayımız var ama bu, sadece resmî kurumlara iş aradığını beyan eden vatandaşlarımızın sayısı; oysa, gezdiğimiz Anadolu’da, gezdiğimiz memleketimizde bu sayının 10 milyonun üzerine çıktığını herkes Hasandağı gibi görmektedir. Yine genç işsizlik almış başını gidiyor, her geçen gün artıyor; 2004 yılında 100 binin altında olan üniversiteli işsiz sayısı bugün resmî kayıtlarda 1 milyona, gayri resmî kayıtlarda da 3 milyona yaklaşmıştır. Bunların içerisinde; atanamayan öğretmenlerimiz, sağlık personelimiz, mühendislerimiz, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarımız var; her gün sizlere de mesaj gelmektedir. Özellikle çok zeki ve başarılı öğrenciler, hayata kısa yoldan atılmak ve ekonomisi zor durumda olan ailelerinin ekonomisine katkı sağlamak amacıyla sağlık meslek liselerine gitmişler ve sağlık meslek liselerini başarıyla bitirerek sağlık ordusuna katılma hayaliyle yanıp tutuşmaktadırlar ama bir türlü beklentilerini karşılayacak bir kadro açıklaması gelmemiştir. Gençlerimiz karamsardır, gençlerimiz ümitsizdir; bu nedenle, her 100 gençten 62’si ülkemizden, kesin olarak yerleşmek kaydıyla başka memleketlere gitmek istiyor. Gençliği olmayan bir milletin geleceğinin olmayacağı da hepimiz tarafından bilinmelidir, bilinmektedir.

Günümüzde yoksul sayımız, maalesef, 12 milyona dayanmıştır ve pandemi sonrasında bunun 2 kat artacağı öngörülüyor. Yine, emeklilerimiz ömrünü, yıllarını çalışma hayatına vermiş, “Artık dinleneyim, rahat bir hayat süreyim.” diyorlar ama 4 milyon emekli asgari ücretin altında ücret alıyor, yine, 1 milyon emekli 1.500 lira emekli maaşı almakta. Bu miktarlarla geçinmenin ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek yok diyorum.

Yine, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çin Uygur Bölgesi’nde Türk ve Müslüman kardeşlerimize uygulanan etnik, dinî ve kültürel baskılar, zulümler tüm şiddetiyle devam ediyor. Müslüman ve Türk olduğu herkesçe bilinen, bunu söylemeye bile gerek olmayan bir siyasi irade, bütün dünyanın ses çıkardığı, tavır aldığı bu durum karşısında, maalesef, sesini dahi çıkaramamaktadır. Bize göre her şey ticaret değildir; insanlık adına buradaki vatandaşlarımızın dertlerinin dillendirilmesi, bir kamuoyu oluşturulması gerekmektedir. Irkımız, dilimiz, dinimiz bir; kültürümüz, özümüz, sözümüz bir. Hükûmeti Çin’i kınamaya ve oradaki Türklerin soykırımdan kurtulmaları için elinden ne geliyorsa yapmaya davet ediyorum. Çin’le ticari ilişkileri düşünerek sessiz kalamayız, böyle bir utanç koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmaz.

Yine, günümüzde -daha önce de söylediğim gibi- büyüyen bir sorun kutuplaşma. Bu kutuplaşmanın önüne geçmek için her şeyden önce siyasi partiler, siyasi parti liderleri birbirlerinin hasmı değil sadece rakibi olduğu düşüncesiyle eylemlerine ve söylemlerine yön vermeli, kardeşliği tesis etmeli, tavandaki bu kardeşlik kamuoyuna, tabana da yansımalı ve Türk milleti eskiden olduğu gibi yine sevinçte, kederde, tasada, her şeyde birlikte olabilmelidir.

Yine, Karayolları Genel Müdürlüğü ve bağlı bölge müdürlüklerinde çalışan işçi kardeşlerimizin feryadı arşa yükseldiği hâlde maalesef siyasi iradeden bu konuda bir ses gelmemektir. Şöyle ki, işçi kardeşlerimiz için aynı işi yapmalarına rağmen, aynı yerde, aynı şartlarda çalışmalarına rağmen 3 farklı skala üzerinden ücretlendirme yapılmakta ve bu yüzden mağduriyetler yaşanmaktadır, çalışma huzuru ve barışı bozulmaktadır. Mesela, 15/7/2005 tarihi öncesi işe girenler 1’inci skaladan 263 lira, 15/7/2005 tarihinden sonra işe girenler 2’nci skaladan yani 178 TL, 29/4/2015 tarihinden sonra işe girenler ise 142 TL ücret almaktadır. Aynı iş, aynı kademe, aynı derecede çalışan ama farklı maaşlar alan işçi kardeşlerimiz bu yaşanan mağduriyetin bir an önce giderilmesi, herhangi bir ayrım yapılmaksızın eşit iş için eşit ücret hakkından faydalanmak istemektedirler; bu sese de duyarsız kalmayın.

Yine, taşeron kadro düzenlemesinin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kamu kurumlarında kapsam dışı bırakılan taşeron işçilerin kadroya alınmamalarından dolayı mağduriyetleri devam ediyor. Taşeron düzenlemesi binlerce işçiyi sevindirirken yüz binlerce işçimizi de maalesef üzmüştür. 2018 yılında 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan düzenlemede kamu kurumlarında görev yapan taşeron işçiler yaklaşık maliyetin yüzde 70 altında olmasından dolayı kapsam dışında tutuldu. Kanun kapsamında yapılan düzenlemede asıl işi yaptığı hâlde yaklaşık maliyetin yüzde 70 altında kalarak kadro alamayan kiralık araç şoförleri, laboratuvar çalışanları, ameliyathane çalışanları, hastane bilgi yönetim sistemi çalışanları, yemekhane çalışanları, görüntüleme çalışanları, diş protez çalışanları, Karayolları çalışanları, KİT ve belediye iktisadi teşebbüsü çalışanları hak ettikleri kadro hakkının bir an önce verilmesini istiyorlar. Bu mağduriyeti gidermek adına bu taşeron işçilerin kadrolarının verilmesini talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, size de sık sık aktarılan bir sorun, özellikle 1’inci parti milletvekillerine… Eski İçişleri Bakanım da buna kulak versin lütfen, Allah rızası için. Hepimizin çoluğu çocuğu var, çeşitli sınavlara hazırlanıyorlar; özellikle, üniversite sınavlarına hazırlanırken gençler, o şartlar altında, stres altında aile hekimlerine veya sağlık merkezlerine giderek uyuyamadıklarını, heyecanlandıklarını beyan ettiklerinde o dönemin hekimleri, alışkanlık hâline getirdikleri depresan ilaçlarını yazmışlar. Dolayısıyla bugün polis akademisine, polis kolejlerine, Millî Savunma Üniversitesinin çeşitli kademelerindeki okullarına gitmek isteyen bu gençlerin sporu, mülakatı, sınavı kazandıkları hâlde sağlık raporuna gittiklerinde karşılarında bir doktorun lise son sınıfta, o anki şartlarda “Rahat uyusun, ne bileyim, psikolojik olarak rahatlasın.” diye yazmış olduğu ilaç yüzünden geleceği mahvolmaktadır. Lütfen bir ana, baba olarak düşünün, bu soruna bir çözüm bulun. Doktor hiçbir şey yapmıyor, kayıtlara giriyor, “Sen falan tarihte depresan ilacı kullanmışsın, psikolojik olarak askerlik yapmaya veya polis olmaya yeterli değilsin.” diyor; oysa o günkü şartlarda o aile hekimi veya sağlık merkezi hekimi bu derdi anlayacak, dinleyecek ihtisas sahibi de değil. Buna da bir çözüm bulmak durumundayız, bu da toplumun kanayan bir yarası.

Günümüzde bizi rahatsız eden veya gençler tarafından bize sıkça iletilen bir talep… Sınav ücretlerini oturum başı 90 liraya çıkarmışsınız. Ya, gençler zaten iş bulamıyor, ailesinin eline bakmaktan mahcuplar, ne gereği vardı bilemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayın efendim.

AYHAN EREL (Devamla) – Zaten gençlerimiz anasından babasından harçlık istememek için gece geç saatlerde eve gelmekte, anası babası kalkmadan da erken saatlerde evi terk etmekte. 90 lira sınav ücreti, 3 oturum 270 lira, el insaf diyorum. Bu ücretin de yetkililer tarafından makul bir seviyeye çekilmesinin uygun olacağını, hatta sosyal devlet ilkesi gereği ekonomik durumu uygun olmayan gençlerden de bu ücretin alınmaması yönünde bir düzenleme yapılmasını talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahıslar adına Mersin Milletvekili Sayın Rıdvan Turan.

Buyurunuz Sayın Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Mersin’in Mezitli ilçesi Davultepe bölgesinde şu anda bizleri izleyen binlerce üretici köylü kardeşimiz başta olmak üzere Türkiye'deki bütün üretici köylülerin, emeğiyle geçinen, yer yer zulümle yerinden yurdundan edilen bütün köylülerin önünde saygıyla sevgiyle eğiliyorum.

Değerli arkadaşlar, Mezitli’nin Davultepe bölgesinde 400 dönümlük bir narenciye alanının tasfiye edilmesine ilişkin çok önemli bir konuda söz aldım. Hikâye şöyle başlıyor: Burada ağırlıklı olarak bizim Yörük vatandaşlarımız yaşıyor. Daha öncesinde bölgede hayvancılık yaparken 1967 yılında bölgeye sulama kanallarının açılmasıyla birlikte bu insanlar kanıyla, canıyla, teriyle orada bir cennet bahçesi yaratıyorlar; on binlerce narenciye ağacı, binlerce zeytin ağacından oluşan muhteşem bir alan. Kendi yağlarında kavrulup gidiyor bu insanlar, kimseye zararları yok, tam tersine yararları var. O yarar da şu: Her yıl bu alandan olağanüstü hacimlerde ihracat yapılıyor, ülke ekonomisine katkıda bulunuluyor. Her dönümde aşağı yukarı 100 ağaç var değerli arkadaşlar ve her dönümden, bu 100 ağaçtan 15 tona yakın narenciye elde ediliyor. Bunu da 400 dönümden hesapladığınızda gerçekten muazzam bir miktar ve bunun da önemli bir kısmı ihracata gidiyor. Sonra ne oluyor? Mezitli Küçük Sanayi Sitesi’nin yetmediği gerekçesiyle küçük sanayi sitesine yer aranıyor ve bir kooperatif kuruluyor, bu küçük sanayi sitesini kurmak temelinde. Kooperatifin yönetiminde de son derece nüfuzlu kişiler var değerli arkadaşlar, kimler olduğundan sizlere bahsedeceğim.

Bu arada ilginç bir şey oluyor, 13/7/2020 tarihinde Büyükşehir Belediyesinden bir plan değişikliği jet hızıyla geçerek daha önce organize tarım sanayi bölgesi olan bu bölge bir anda kentsel servis alanı hâline getiriliyor ve böylece küçük sanayi sitesinin açılmasının, yapılmasının zemini de oluşturulmuş oluyor. Ne pahasına? 400 dönümdeki 60 bin civarındaki narenciye ağacının yok edilmesi pahasına. Ve ÇED falan aranmıyor süreçte. Sonra ne mi oluyor? Daha ilginç bir şey oluyor, Mersin İl Tarım Müdürlüğü Toprak Koruma Kurulu buraya “Kıraç arazidir.” raporu veriyor. Bakın, size kıraç araziyi göstereyim arkadaşlar, burası 400 dönümlük bir dünya cenneti; insanların emeğiyle, kanıyla, canıyla yarattığı ve ihracata büyük katkıları olan bir mekân. Bunun ardından jet hızıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve Beştepe’ye giden rapor… Vatandaş 1/100.000’lik plana dava açarken Danıştaya, bir anda 6 Ocakta bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu bölge acele kamulaştırılıyor. Fakat acele kamulaştırılmasına ilişkin bir gerekçe yok yani doğal afet ya da mücbir sebepler ya da yurt savunması gibi herhangi bir şey söz konusu olmadığı hâlde bu bölge kamulaştırılıyor. İşin daha da tuhafı, bir yıldır bu kooperatif birilerine satış yapıyor, maket satışı yapıyor yani “Sizin yeriniz şurası.” ya da “Sizin yeriniz diğer taraf.” diye. Değerli arkadaşlar, Mezitli Küçük Sanayi Sitesi’nde bunların talibi yok yani oradaki esnaf almıyor, kimin aldığını araştırdık, biz bulamadık ama esnaflarla yaptığımız görüşmede oranın talibinin oradaki esnaflar olmadığı ortaya çıkıyor. Daha tuhaf bir yön var: Mezitli Küçük Sanayi Sitesi 17 dönümlük bir alana kurulu, yerine de -tahmin edersiniz ki- bundan biraz daha büyük, belki 20 dönümlük bir alan gerekecekken burada tam 400 dönümlük bir alan -deyim yerindeyse bu alana çökülmüş oluyor- acele kamulaştırılmış oluyor. İşin başka bir tuhaf tarafı, denize son derece yakın bir alan burası. Yani düşünün, küçük sanayi sitesi yapmaktan çok daha büyük bir alanı kamulaştırıyorsunuz, denize son derece yakın bir alan yani rantı son derece yüksek bir alan. Burada 320 bin metrekaresi çiftçiler tarafından bizatihi tapuları ellerinde olan bir alandan bahsediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bu arada kooperatifin üst düzey yöneticileri halkı “işgalci” ve “vatan haini” olarak nitelendiriyor. Bakın, kooperatifin yöneticileri enteresan; kooperatif başkanı MHP’li, başkan yardımcısı AKP’li, ikisi de Büyükşehir Belediye Meclis üyesi yani kooperatifte aldığı kararı Meclise gelip oylayacak siyasi hüviyete sahip, olacak iş değil. Değerli arkadaşlar, bunun sonucunda köylülerle defalarca görüştük, şu anda da bizi izliyorlar. Bakın, köylüler diyor ki: “Ya, Vekilim, Cumhurbaşkanımızın bilgisi olsa bunu mutlaka engeller.” Ben de onlara aynen şunu söyledim: Cumhurbaşkanının haberi olmadan bu arazi işleri, rant işleri dönmez, tek bir yaprak kımıldamaz Cumhurbaşkanının haberi olmadan. Ama dedim ki madem siz böyle talep ediyorsunuz… Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına hitap ediyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, burada acele kamulaştırdığınız 400 dönümlük tarım arazisinin sahibi olan vatandaşlar, sizden, attığınız imzanın karşılığını görmek için alanlarını görmenizi talep ediyorlar, bu karardan dönmenizi talep ediyorlar. Ben, burada elçi vazifesi olarak bunu halkım adına Cumhurbaşkanına iletmiş durumdayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın efendim.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Ezcümle şu değerli arkadaşlar: Mersin’in hem demografik yapısını hem bu insanların aşını, işini, kazancını tehdit edecek bir durumla karşı karşıyayız, ekolojik yapıyı tehdit edecek bir durumla karşı karşıyayız.

Gelin, bir irade gösterelim, bütün partiler yan yana gelsin -o parti bu parti meselesi değil, çoluğumuzun çocuğumuzun geleceği meselesidir bu mesele- ve bu yanlıştan dönelim. Eğer sanayi sitesi ihtiyacı var ise -evet, böyle bir ihtiyaç var- başka yerlerde, tarıma elverişli olmayan yerlerde bu sitenin kurulması pekâlâ mümkündür. Mümkün olmayacak tek şey vardır -ben onu köylülerin gözünde gördüm- hiç kimse arazisine çökülmesini kabul etmeyecek ve buna sonuna kadar direnecek değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sayın Gürsel Erol.

Buyurunuz Sayın Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben, bugün sizlere Elâzığ’da yaşanan mağduriyetleri anlatmak istiyorum aslında. Önce siyasi mağduriyetlerden başlamak isterim. Elâzığ, AK PARTİ’nin kurulduğu tarihten bugüne kadar şartsız ve koşulsuz AK PARTİ’ye sürekli destek veren bir il. İşte, ben seçilinceye kadar 5 milletvekilinin 5’i sürekli AK PARTİ’den; ilde belde, ilçe ve şehir merkezi olmak üzere toplam 20 belediyenin 15’i sürekli AK PARTİ’de. AK PARTİ’nin bölgede en güçlü olduğu illerden biri ve Elâzığ halkı on dokuz yıldır sürekli AK PARTİ’ye bölgede en fazla destek veren il olduğu hâlde ne yazık ki Hükûmetin uygulamalarından, yatırımlarından, siyasi tercihlerinden yeter ölçüde karşılık almış bir il değil. Bunu şöyle açıklamak isterim: Bölgede Elâzığ dışındaki çevre tüm illerimizde her dönem bakanlar çıktı AK PARTİ’den. Malatya’dan bakanımız çıktı. Sivas’tan bakan çıktı, Erzincan’dan bakan çıktı, Diyarbakır’dan bakan çıktı. Gaziantep’ten, Maraş’tan, Van’dan yani bölgenin tüm illerinden AK PARTİ’nin bakanları atandı ama Elâzığ’dan hiç bakan atanmadı ve şöyle: Bundan önceki tüm hükûmetler döneminde de mutlaka Elâzığlı bir bakan olurdu. Nasıl olurdu? CHP hükûmetleri döneminde CHP’nin bakanı vardı. 1980 sonrası Anavatan Partisi iktidar oldu, Elâzığ milletvekilleri arasından Anavatan Partisinden bakan oldu. Doğru Yol Partisi iktidar oldu, Doğru Yol Partisi milletvekilleri arasından Elâzığ milletvekili bakan oldu. Refah Partisi iktidar oldu, Refah Partililer arasından Elâzığ milletvekili bakan oldu. Yani bakanlık verilmeyen tek il Elâzığ, AK PARTİ hükûmetleri döneminde oldu.

Bunu niye anlatıyorum? Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Mecliste bir konuşma yaptı grup toplantısında, grup salonunda. Elâzığ’daki hizmetlerle ilgili, Sayın Genel Başkanımızı Elâzığ’a davet etti. “Git Elâzığ’ı gör, oradaki hizmetleri gör.” Ama biz bundan yirmi gün önce, Cumhuriyet Halk Partili 30 milletvekili Elâzığ’a gittik. Elâzığ’da yaşanan sorunları, sıkıntıları, depremden kaynaklı mağduriyetleri yerinde gördük ve bir rapor hazırlayarak Elâzığ kamuoyunun, Meclis kamuoyunun, Türkiye kamuoyunun bilgisine sunduk. Şimdi ben buradan AK PARTİ Grup Başkan Vekiline bir çağrı yapıyorum: Sanıyorum ki Elâzığ halkının beklentileri, talepleri, sorunları, depremden kaynaklı yaşadıkları mülkiyet haklarıyla ilgili hak kayıpları herhâlde yeteri derecede hâlâ anlaşılmış değil. Biz on beş gün önce 30 milletvekiliyle gittik… Ama buradan AK PARTİ Grup Başkan Vekiline şu çağrım var: Eğer sizin yüreğiniz yetecekse, yalnızca protokol gezilerine katılarak değil, Elâzığ’a gelin, 50 milletvekiliyle gelin, 100 milletvekiliyle gelin, Gazi Caddesi’nde gezin, Rüstem Paşa’ya gidin, Mustafa Paşa’ya gidin, Abdullah Paşa’ya gidin, konteyner kentlere gidin, oradaki insanların mağduriyetini görün, Elâzığ’a aslında kimin gidip gidemeyeceğini de görün ve fark edin. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Elâzığ’da gerçekten bir mağduriyet var. Bakın, Elâzığ’da bir üniversitemiz var, üniversitemiz Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biri ama Elâzığ bir üniversite kenti değil, Elâzığ’da ovalarımız var ama Elâzığ bir tarım kenti de değil, Elâzığ’da organize sanayi bölgelerimiz var ama Elâzığ sanayi kenti de değil; Elâzığ’da turizm potansiyeli olan yerlerimiz var, tarihî mirastan gelen Harput gibi, Sivrice Hazarbaba Dağı, Hazar Gölü gibi, tarihî Palu gibi tarihe mal olmuş yerlerimiz var ama Elâzığ bir turizm merkezi de değil. Elâzığ kendi kaderine terk edilmiş, AK PARTİ’li iktidarlar döneminde hep şu bakış açısıyla bakılmış: Ya, gitsek de gitmesek de, ilgilensek de ilgilenmesek de kime oy verecekler, zaten bize oy verecekler. Ve doğru, vermişler, hakikaten vermişler ama artık tablo öyle değil. Bundan sonra bizim hedefimiz, yalnızca Cumhuriyet Halk Partisinden seçilmiş tek milletvekili olarak burada oturmak değil, Millet İttifakı’ndan en az 3 milletvekiliyle burada oturmak. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bunu, bunu…

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Gürsel Bey, var mısın…

GÜRSEL EROL (Devamla) – Sayın Müsteşarım, özel görüşürüz, buyurun.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Var mısın iddiasına?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Varım, varım, istediğiniz her iddiaya varım ama Sayın Müsteşarım, Sayın Genel Müdürüm, size de bir çağrı yapmak isterim: Siz 50 milletvekiliyle gelin, ben de tek başıma geleyim, Gazi Caddesi’nin bir kaldırımında siz gezin, diğer kaldırımında ben gezeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, gerçekten bu halkın, Elâzığ halkının beklentilerine, Elâzığ’ın sorunlarına AK PARTİ mi sahip çıkmış, orada milletvekili olarak ben mi sahip çıktım?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – AK PARTİ sahip çıkıyor Gürsel Bey.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Doğru işler yapıldı mı? Tabii, doğru işler de yapıldı, ben yapılan işleri yok saymıyorum ama…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Elâzığ’a AK PARTİ sahip çıkıyor, Cumhurbaşkanımız sahip çıkıyor, milletvekilleri sahip çıkıyor.

GÜRSEL EROL (Devamla) – …eksik işler yapıldı; mülkiyet haklarıyla ilgili, vatandaşın talepleriyle ilgili, fakir fukaranın sorunlarının çözülmesiyle ilgili bir sürü mağduriyet yaratıldı. Bakın, size bir iki örnek vereyim: Ben yalnızca konuşmamı… Gerilim ve karşıtlık üzerinden siyaset yapan birisi değilim, doğru işlerin yanında duran birisiyim ama yanlış işleri de tarif eden, doğrunun nasıl yapılması gerektiğini söyleyen birisiyim.

Sayın Cumhurbaşkanımız geçen Elâzığ’a geldi, ben devlet protokolünde yerimi aldım ve Cumhurbaşkanını karşıladım. Devlet adamı kimliğiyle, sıfatıyla gelirse ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekili olarak devlet protokolünde olan yerimi alırım. Onun için, konuşmalarımı ciddiye alın. Benim konuşmalarım burada yalnızca eleştiri üzerine kurgulanan bir konuşma değil, Elâzığ’ın beklentilerini, mağduriyetini gündeme getiren konuşmalar.

Şimdi, Elâzığ’a nasıl farklı davranırız, birkaç örnek vereceğim. Giresun’da sel baskını oldu, İzmir’de deprem oldu, oralardaki esnafa 50 bin lira hibe verildi. Doğru mudur? Evet, son derece doğrudur; doğru bir iş yapıldı ama Elâzığ’daki deprem mağdurlarına, esnafa 50 bin lira kredi verildi. Şimdi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine göre, yurttaşlar arasında ayrım yapamazsınız.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Yüzde sıfır faizle verildi.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Giresun’da, İzmir’de verdiğiniz 50 bin lira yardım, hibe doğru bir karar karardır. Peki, Elâzığ’da niye kredi verdiniz, Elâzığ’da da hibe verseydiniz? Giresun’un bir ilçesinde sel baskını oldu, Giresunspor’a yardım amacıyla, sosyal hayat devam etsin diye, 25 milyon lira yardım ettiniz. Doğru mudur? Evet, doğrudur, keşke imkânlar olsa 50 milyon verseydiniz. Peki, tarihe mal olmuş Elazığspor şu anda kapanma riskiyle karşı karşıya. Binali Bey Sayın Başbakanken Başbakanlık sıfatıyla geldi, Elâzığ PTT Meydanı’nda “Elazığspor’un fahri başkanı benim.” dedi, “Elazığspor’un bütün sorunlarını ben çözeceğim.” dedi ama seçim bitti, her şey bitti. Daha bundan on beş gün önce, Sayın Cumhurbaşkanının geldiği dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanımıza talimat verildi “Elazığspor’a sahip çıkın.” diye ama yine, Sayın Cumhurbaşkanı gitti, Bakan gitti, her şey bitti.

Şimdi, iller arasında, vatandaşın mağduriyetleri arasında, beklentileri arasında Hükûmet farklı davranamaz.

ORHAN SÜMER (Adana) – Çantada keklik.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Hükûmet bir ilde farklı, diğer ilde farklı davranamaz. Hükûmet bir taraftaki mağdura farklı, diğer taraftaki mağdura farklı davranamaz. Giresun’da esnafa ne verdiyseniz, İzmir’de esnafa ne verdiyseniz Elâzığ’da da aynısını istiyoruz. Giresunspor’a ne verdiyseniz Elazığspor’a aynısını istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Malatya’ya ne verdiyseniz, Sivas’a ne verdiyseniz, Diyarbakır’a ne verdiyseniz, Bingöl’e ne verdiyseniz, Erzincan’a ne verdiyseniz, Maraş’a ne verdiyseniz, Antep’e ne verdiyseniz, Van’a ne verdiyseniz… Bakanlık verdiniz. Ben muhalefet partisinin milletvekili olarak diyorum ki, eğer Bakanlar Kurulunda bir revizyon gündeme gelecek olursa Elâzığlı birisine de Bakanlar Kurulunda yer verin, yer verin ki bugüne kadar çözülmeyen sorunların çözümüne katkı versin. Ben bu kadar açık, net konuşuyorum. Şunu ifade ediyorum: Elâzığ’la, Elâzığlılarla dalga geçmeyin; yoksa bakın, Elazığlılar kendi duygularıyla, kendi gelecekleriyle, umutlarıyla dalga geçeni hayatı boyunca affetmez.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Para yok Sayın Vekilim, para yok.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Size nasıl bilgi verilir, ben bilmem ama ben sizi Elâzığ’a davet ediyorum.

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Kayyum rektör verelim.

GÜRSEL EROL (Devamla) – AK PARTİ’li milletvekillerini Elâzığ’a davet ediyorum, gelin, hem oradaki vatandaşın çaresizliğini, umutsuzluğunu, beklentisini görün hem de “Elâzığ’da gerçekten bu vatandaşa biz ne yapmışız, bu Elâzığ’a biz ne yapmışız?” diye görün. Elâzığ’da yapılan bir tek fabrika yok on dokuz yıl içerisinde. Sayın Milletvekilim, siz de komşu ilimizin milletvekilisiniz, var mı? Bir tane fabrika yok. Yatırımlar var mı? Evet, Elâzığ’da yatırımlar var, kamu yatırımları var ama kamu yatırımları ne yatırımları?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Elâzığ’a tam 16,5 milyar yatırım yapıldı.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Kamu yatırımları, üretim değerleri üzerinden istihdam alanı yaratacak yatırımlar değil, ne yatırımları? Kömürhan Köprüsü, Kömürhan Tüneli; bu, yapılması gerekli olan bir yatırım mı? Kısa vadede hayır, uzun vadede evet. Kısa vadede önceliğimiz ne? Önce ovalarımızın sulanması, önce tarımın canlandırılması, istihdamın yaratılması. Peki, Kömürhan Köprüsü ile Kömürhan Tüneli ülke ekonomisine ve seyahat edenlere zaman olarak ne kazandırdı? Bir buçuk dakika, zaten o yol duble yol; duble yol, bir buçuk dakika.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bir buçuk dakika zaman tasarrufu için kamu bütçesinden ne harcandı? 800 milyon.

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Bari sen söyleme.

GÜRSEL EROL (Devamla) – 800 milyon.

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Ne demek, bari sen söyleme, sen.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bir buçuk dakikalık zaman tasarrufu için kamu bütçesinden 800 milyon para harcandı. Peki, bu 800 milyonu o tünele harcamak yerine Elâzığ’ın ovalarına harcasaydınız, toprak ile suyu birleştirip 70 bin Elâzığlıyı tarıma, üretime dâhil etseydiniz, Elâzığ ekonomisi canlansaydı, Elâzığ’da istihdam alanları yaratılsaydı daha iyi değil miydi? Yatırımlarınız nereye? Bölge müdürlüklerinin bina yapımına. Bakın, bir 2021 yatırımı da o. 2021 Yılı Yatırım Programı’na bakın: Yolların onarımı, kamu binalarının yapılması… Üretime dayalı bir anlayış, bir politika yok.

Son söz olarak şunu söylüyorum: Sayın Malatya Milletvekilim, komşu ilimin milletvekilisiniz, konuşmalarımı da dinliyorsunuz; heyetin başkanlığını siz yapın, o heyete ben de katkı vermek isterim. AK PARTİ’li milletvekillerini Elâzığ’a davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahıslar adına Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım.

Buyurunuz Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bu saatte bizi izleyen vatandaşlarımızı ve de Genel Kurulu selamlıyorum.

Evet, uluslararası anlaşmaları konuşuyoruz. Özellikle Gürcistan Hükûmetiyle yapılacak olan anlaşmalarla alakalı olarak, bu anlaşmalara “evet” oyu vereceğimizi şimdiden, peşinen bildirmek istiyorum.

Gürcistan’a giden ağır vasıtaların yani nakliyecilerimizin, lojistik sektörünün 7 başlık altında sorunu var. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaklaşık altı ay önce, Trabzon’daki büyük nakliye firmalarının sahipleri Sayın Ahmet Kaya Vekilimin aracılığıyla beni aradı. Biz de onların sorununu burada, Mecliste dile getirdik ve de birçoğu çözüldü.

Bunlardan bir tanesi neydi? Özellikle Gürcistan kapısında “kırmızı liste” dediğimiz listeye alındığında yaklaşık on-on beş gün aracın, yükün beklemesi söz konusuydu, bunu bir şekilde aştık. Bunu beklememek adına nakliye firmaları 1.000 ila 1.200 dolar arası rüşvet veriyorlardı, bunlar artık bitti ama genel anlamda baktığımızda 7 başlık altında sorunu var, hâlâ devam ediyor. Kırmızı listeyi anlattım, o tamamlandı. İkincisi, yol geçiş ücretleri; Gürcistan firmalarından Türkiye’de en ufak bir para alınmazken, maalesef, Türk firmalarından Gürcistan’da 500 ila 600 dolar civarında bir masraf alınmaktadır. Üçüncüsü, tırlarımızın park yerlerinde sıkıntıları ve de yolların bozukluğu. Dördüncüsü, Azerbaycan’dan dönen Türk tırlarının Gürcistan girişinde, deposundaki akaryakıttan dolayı afaki cezaları söz konusu. Beşincisi ise astronomik trafik cezaları kesmeleridir. Altıncısı, Türk araçlarına uygulanan sigorta sorunu ve de yedincisi, görevli memurların tutumu. Bunun detayını artık sizler biliyorsunuz, bu şekilde.

Değerli milletvekilleri, bakın, ben, diğer bir taraftan ağır vasıta şoförlerinin ve kamyonlarının ve de firmalarının önemli bir sorunuyla ilgili size bir dosya açmak istiyorum. Bugün, biliyorsunuz, özellikle Avrupa’ya giden firmalar, İpsala, Kapıkule, Hamzabeyli ve Çeşme, Pendik, Mersin, Gürbulak, Yalova, Karasu’dan ÖTV’siz, KDV’siz mazot almaktadırlar ancak İpsala’da, Kapıkule’de ve de Hamzabeyli’de 4,34 iken Çeşme’de 3,82; Pendik’te 3,89; Mersin’de 3,87. Peki, neden bu fark oluyor? Ben, burada farklı bir şeyler döndüğünün özellikle altını çizmek istiyorum.

Avrupa’ya açılan 3 kapımız yani İpsala, Kapıkule ve Hamzabeyli. Buradaki gümrük sahası içerisindeki akaryakıt istasyonlarını Karacan Grup Enerji Petrol Şirketi işletiyor. Şu anda, bugün itibarıyla 4,34 ila 4,33 arası mazotu nakliyecilerimize vermektedirler ancak Mersin’de bu fiyat 3,94’tür, yaklaşık 50 kuruşluk, 60 kuruşluk bir fark meydana gelmektedir; acaba neden? İkisi de ÖTV’siz, ikisi de KDV’siz. Neden bu şekilde 50-60 kuruş fark? Birileri acaba büyük bir rant mı götürüyor? Çünkü sadece Hamzabeyli’den, Kapıkule’den günde -yaklaşık- ortalama 1.000-1.200 civarında araç çıktığını düşünürseniz, ortalama bir araç da 1.000-1.200 litre aldığına göre yani çok büyük rakamların oynadığını, buradan, UND şirketinden yetkililer ve de büyük lojistik sektörü yetkilileri beni aradılar ve buradaki bu haksızlığı özellikle bana belirttiler, ben bunu sizlerle paylaşmak istedim.

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Taşıma farkı.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Taşıma filan değil, öyle bir şey yok. Sadece kilometreden dolayı farkın 5-10 kuruştan daha fazla olmadığına ben akaryakıt sektöründen bir kişi olaraktan... Siz de öyleyseniz bunu bilirsiniz. Örnek veriyorum; İzmir’de 6,50’se Uşak’ta 6,60’tır ama burada 50-60 kuruşluk bir fark meydana geldiğinden dolayı ciddi bir rant... Yani, Karacan Grup ile Şahin Kardeşler arasında ciddi anlamda 50-60 kuruşluk bir fark var. Bunu günde bin araca vurduğunuzda milyonlar civarında bir rakam oynadığının altını çiziyorum. Hem Enerji Bakanlığından hem de Ticaret Bakanlığından, bir an önce bu olaya el koyup -doğru rakamlar açısından bizim de ağır vasıta nakliye sektörümüzün rekabetçi olması açısından- bu haksızlığın, bu gerekli düzenlemenin incelenmesini buradan özellikle talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle pandemi sürecinden dolayı ulaştırma sektörünün sorunları bitmiyor ama bundan önce dünden beri meydana gelen bir sorun var; Sayın Başkanım, sürem bitmek üzere, yenilersek son bir dakikada onu da tamamlayacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı dünden beri bir uzay, bir ay hikâyesi tutturdu gidiyor. Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanına ben buradan seslenmek istiyorum: İnanın, sokaktaki vatandaş dalga geçiyor, gülüyor. Özellikle AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Ya, bir çıkın şuradan, arka taraftaki esnafın hâlini bir görün. Kepenkler kapalı, kahveler kapalı, restoranlar kapalı, düğün salonları kapalı, futbol sahaları kapalı yani halı sahacılar kapalı, buna benzer bütün sektörler kapalı. İnsanlar kan ağlıyor, elektrik parasını ödeyemiyorlar, kiralarını ödeyemiyorlar, siz tutturdunuz uzaya gitme… Uzaya elbette gidelim, gitmeyelim değil ama gün onun günü değil, gün bunun günü değil. Ha, gidecekseniz Mustafa Topaloğlu’yla birlikte gidersiniz ama gün, bunun günü değil. (CHP sıralarından alkışlar) İlk önce esnafın sorununu bir halledin, nakliyecinin sorununu halledin, özellikle de öğrenci servisçilerinin sorunlarını halledin; adamlar tam bir yıldır kontak çevirmedi, ÖTV’sini alıyorsunuz, MTV’sini alıyorsunuz, bunun yanında, kullanmadığı aracın motorlu taşıtlar vergisini alıyorsunuz; yazıktır, gerçekten yazıktır diyorum. İnsanlarla dalga geçmeyin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla dalga geçmeyin diyorum. Uzaya da gidilecekse onun günü bugün değil.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

5’inci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2401) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 163) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde. 

Komisyon Raporu 163 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA ULUSLARARASI KOMBİNE YÜK TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 19 Temmuz 2016 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

6’ncı sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gürcistan Hükûmeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3054) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 246) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 246 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA DEMİRYOLU YÜK VE YOLCU TAŞIMACILIĞINA İLİŞKİN ÇERÇEVE ANLAŞMANIN NOTALARLA BİRLİKTE ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 19 Temmuz 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşma”nın “Notalar”la birlikte onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN - 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

7’nci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite’nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın “Menşeli Ürünler” Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II’sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın `Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1364) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 33) (X)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden pek kısa bir söz efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü müspettir. Gürcistan, dost ve kardeş komşu ülkemizdir. Üstelik ben de Gürcü kökenli bir Türk vatandaşı olarak bu anlaşmayı destekliyoruz. Ancak, dün yaptığım uyarıyı burada da tutanaklara geçirmeyi bir görev addediyorum. Anlaşmanın protokol ve eklerine ilişkin değişikliklerin Cumhurbaşkanınca doğrudan onaylanması, yasama organının yürütmeye yetki devridir. Bunun doğru olmadığını da kayıtlara geçirmek suretiyle anlaşmaya müspet oy vereceğimizi beyan ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 33 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN ARASINDAKİ SERBEST TİCARET ANLAŞMASI TARAFINDAN KURULAN ORTAK KOMİTE’NİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN ARASINDAKİ SERBEST TİCARET ANLAŞMASI’NIN “MENŞELİ ÜRÜNLER” KAVRAMININ TANIMI VE İDARİ İŞBİRLİĞİ YÖNTEMLERİ HAKKINDA PROTOKOL II’SİNİ DEĞİŞTİREN 1/2016 SAYILI KARARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA VE ANLAŞMANIN PROTOKOLLER VE EKLERİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLERİN CUMHURBAŞKANINCA DOĞRUDAN ONAYLANMASINA DAİR YETKİ VERİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 28 Ekim 2016 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite’nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II’sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 23/7/2008 tarihli ve 5792 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(2) Birinci fıkrada belirtilen Anlaşmanın protokolleri ve eklerine ilişkin değişiklikleri doğrudan onaylamaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamayı İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bırakıyorum.

8’inci sırada yer alan, İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

12.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 66 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BİŞKEK KIRGIZ-TÜRK DOSTLUK DEVLET HASTANESİ AÇILMASI, ORTAK İŞLETİLMESİ VE DEVRİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ VATANDAŞLARININ TÜRKİYE’DE TIP VE TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ ALMASINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 1 Eylül 2018 tarihinde Bişkek’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 66 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

"Oy sayısı :               306

Kabul: 293

Çekimser :                13(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                  Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi İç Tüzük’ün 145’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca oturumun sonuna bıraktığımız açık oylamaları yapacağız.

157 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

6.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Tarım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/2373) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 157) (Devam)

BAŞKAN – Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - 157 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

"Oy sayısı :               346

Kabul: 331

Çekimser :                15(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

82 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

7.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1582) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 82) (Devam)

BAŞKAN - Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 82 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

Oy sayısı:                 335

Kabul: 320

Ret :                        14

Çekimser:                 1(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

8.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2403) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 164) (Devam)

BAŞKAN - Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 164 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:      319

Kabul:                                                  319(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                    İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Oy birliği, oy birliği, Mecliste oy birliği.

9.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2401) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 163) (Devam)

BAŞKAN – 163 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 163 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

"Oy sayısı:                317

Kabul: 317(X)

                                                   Kâtip Üye                                                                  Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                   İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

246 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

10.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Demiryolu Yük ve Yolcu Taşımacılığına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3054) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 246) (Devam)

BAŞKAN – Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 246 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

"Kullanılan oy sayısı: 348

Kabul :                                         348 (x)

                                                   Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                   İstanbul"

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

33 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasına başlıyoruz.

11.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın `Menşeli Ürünler' Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1364) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 33) (Devam)

BAŞKAN - Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 33 sıra sayılı Kanun Teklifi oylama sonucu:

"Oy sayısı:                356

Kabul: 356(x)

                                                   Kâtip Üye                                                                  Kâtip Üye

                                          Abdurrahman Tutdere                                                   Emine Sare Aydın

                                                   Adıyaman                                                                   İstanbul”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.27

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

9’uncu sırada yer alan 234 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

13.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2981) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 234)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan 23 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1193) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 23)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından alınan karar gereğince “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan Meclis araştırması komisyonu raporları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Şubat 2021 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.29



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(´) 235 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2021 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 142 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2021 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(´´) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 242 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2021 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(xx) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xxx) 139 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2021 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 29 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2021 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(xx) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 157 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 82 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 164 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) 163 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir

(X) 246 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) 33 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) 66 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.