TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 41’inci Birleşim

                                                                                              26 Ocak 2021 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karaman Milletvekili Selman Oğuzhan Eser’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski Başkanı Kâzım Karabekir’in vefatının 73’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, koruyucu sağlık hizmetlerinde aşının önemine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Ankara ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi verilerine göre 2020 yılında en az 99.588 esnafın kepenk kapattığına, zor durumdaki esnafa devletin yardım elini uzatması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, tarımsal üretimi olumsuz etkileyen girdi fiyatlarının makul seviyelere çekilerek çiftçilerin rahatlatılması gerektiğine, üreticilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının düşük faizli ya da faizsiz olarak uzun vadeli yapılandırılmasının yetkililerden beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 23 Ocakta yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’na göre genel sağlık sigortası ve BAĞ-KUR prim borcu olan vatandaşların 31/12/2021 tarihine kadar devlet ve üniversite hastanelerinden hizmet almaya devam edeceklerine, Covid-19 pandemisi nedeniyle alınan tedbirler kapsamında faaliyetlerine ara verilen iş yerlerinin 1 Aralık 2020 tarihi itibarıyla vergi ödemelerinin mücbir sebep kapsamına alındığına, pandemi sürecini başarılı bir şekilde yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep iline gelişinin 88’inci yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, tüm şehitleri ve ayrıca yetmiş üç yıl önce bugün ebediyete irtihal eden Kâzım Karabekir Paşayı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

5.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, pandemi sürecinde uygulanan sokağa çıkma yasağından dolayı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve cezaların affedilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili İffet Polat’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi için başta milletten, sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan özür dilemesi gerektiğine, yoksa milletin CHP’yi affetmeyeceğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kadına karşı şiddetle mücadeleyi güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına artık son verilmesi gerektiğine ve sözleşmenin etkin uygulanması için acilen yasama ve denetim görevinin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenlenen sosyal atama töreninde 2.140 engelli, 1.093 devlet korumasından yararlanan genç ile 370 şehit yakını, gazi ve gazi yakını olmak üzere toplam 3.603 kişinin atama kurasının gerçekleştirildiğine, işe yerleşenleri tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep iline gelişinin 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, 24 Ocak 2020’de meydana gelen Elâzığ depreminin 1’inci yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 8 bin konutun hak sahiplerine teslim edildiğine ilişkin açıklaması

11.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Covid-19 salgınının ülkede eğitimdeki fırsat eşitsizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardığına, ikinci dönem başlamadan öğrencilerin internet ve tablet ihtiyacının karşılanması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanlıklara çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Covid-19’la mücadelede fedakârlıkta bulunulduğuna, bu kısıtlamalara uymayanlara yaptırım uygulanması gerektiğine, alınan önlemlerle vaka sayısının azaldığına fakat salgının bitmediğine, önlemleri kaldırmak için henüz erken olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, yeni sistemle Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletin sorunlarını çözmekten uzak bir yapıya büründürüldüğüne ilişkin açıklaması

14.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 2021 yılının Meclis, millet ve ülke için hayırlara vesile olmasını dilediğine, inşaat mühendisliği mezunu gençlerin liyakat esas alınarak kamu personeli seçme niteliklerine uygun istihdam sağlanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, iktidar tarafından 2021 yılında Kayseri iline geleceği söylenen yüksek hızlı trenin ne zaman geleceğini atanmış Ulaştırma ve Altyapı Bakanına sorduğuna ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, küresel anlamda tehdit unsuru olan Covid-19’la uğraşırken insanlığı tehdit eden diğer bir tehlike olan kuraklık sorununa da gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 2021 yılının coronavirüs salgınından kurtularak güçlü Türkiye yolunda adım adım yürünecek bir yıl olmasını temenni ettiğine ve 2021 yılının ilk Genel Kurul toplantısının Gazi Meclise hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

18.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Cengiz Holding bünyesinde bulunan bir şirketin Muğla ilinin Bodrum ilçesindeki Cennet Koyu’nda Sahil Düzenleme, Koruma Yapıları ve Dolgu Alanı Projesi hazırladığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ÇED başvurusunda bulunduğunun kamuoyuna yansıdığına, söz konusu yerin 3’üncü Derece Arkeolojik Sit Alanı ve koruma alanı olduğuna, projenin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, geçen yıl tütüne 21 TL ödenirken neden bu yıl sadece 22 TL ödendiğini Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’den sorduğuna, ülkede toplam sayıları 3 bin olan vekil imamların kadro istediklerini yetkili kişilerin dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

20.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, her gün en az 3 kadının katledildiği ülkede bu şiddete karşı çıkmanın insan onuruna sahip herkesin temel sorumluluğu olduğuna, bu cins kırımını durdurmanın en önemli ayağının İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak olduğuna ilişkin açıklaması

21.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 2021 yılının ülkeye, millete ve Gazi Meclise hayırlar getirmesini Allah’tan niyaz ettiğine, geçen hafta Hakkâri ilinde teröristlerce döşenen el yapımı patlayıcının patlaması sonucu yaralanan ve sevk edildiği hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediğine, Millî Mücadele sırasında Doğu Cephesi’nde gösterdiği üstün başarılardan dolayı İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış ve Gazi Meclisin Başkanlığını da yapmış olan Kâzım Karabekir Paşayı vefatının 73’üncü yıl dönümünde saygı ve rahmetle andığına, Mozart isimli konteyner gemisinin Gine Körfezi’nde seyir hâlindeyken korsanların saldırısına uğradığı sırada hayatını kaybeden Azerbaycanlı denizciye Allah’tan rahmet ve yaralı denizcilere acil şifalar dilediğine, kaçırılan Türk denizcilerin ise sağ salim evlerine dönmesini beklediğine, Genel Başkan Meral Akşener öncülüğünde İYİ PARTİ olarak esnafın sorunlarını yerinde tespit ederek gündeme getirmeye devam ettiklerine ilişkin açıklaması

22.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Millî Mücadele’de komutasındaki 15’inci Kolorduyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında saf tutan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Başkanı Kâzım Karabekir’i vefatının 73’üncü seneidevriyesinde rahmetle andıklarına, 2014 yılında partilerinin İstanbul Esenyurt seçim bürosunun açılışı sırasında bölücü terör örgütünün saldırısında hayatını kaybeden Cengiz Akyıldız’ı vefatının 7’nci senesinde rahmetle yâd ettiklerine, Hakkâri ilinde mayın arama faaliyeti sırasında yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediklerine, Covid-19 pandemisiyle mücadele kapsamında devam eden aşılama sürecinin başarılı bir şekilde devam ettiğine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sosyal medya aracılığıyla Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Şuşa kentinde okul yaptırmak istediklerini belirttiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in uygun bulmasıyla Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından yaptırılacak okulun tamamlandığı anda, Üzeyir Hacıbeyov adı verilerek Azerbaycan Cumhuriyeti’ne teslim edileceğine, bölücü terör örgütüyle mücadele kapsamında 2021 yılında başlayan Eren-1 Tendürek, Eren-2 Lice, Eren-3 Ağrı Dağı, Eren-4 Karlıova-Varto, Eren-5 Bagok operasyonlarına katılan güvenlik güçlerine başarılar dilediğine, operasyonlara ismi verilen Eren Bülbül’ü bir defa daha rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

23.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun partilerin kadınlara ilişkin Meclisteki faaliyetlerini kayıt altına alan raporlarından çıkan sonucun Meclis çatısı altında kadın çalışmalarının yetersiz kaldığı yönünde olduğuna ve Meclisi kadına karşı şiddete son verilmesi için çalışmaya davet ettiklerine, HDP Grubu olarak bu konuda katkı vermeye hazır olduklarına, birçok cezaevinde hukukun uygulanması istemiyle girilen açlık grevlerinin 61’inci gününde olduğuna, 10 kişinin bir araya geldiği etkinliklerin bile pandemi sebebiyle yasaklandığı bir ortamda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Elâzığ depreminin 1’inci yıl dönümünde düzenlenen anma ve deprem konutları anahtar teslim törenleri yapıldığına, bu iktidar döneminde kamu bankalarında yağma ve talanın söz konusu olduğuna, Ziraat Bankasının 1,6 milyar dolar kredi verdiği ve vergi cenneti olarak bilinen British Virgin adalarındaki bir şirketten Mart 2020’ye kadar sadece 17,5 milyon TL’nin geri tahsil edilebildiğinin ortaya çıktığına, Sabah ve ATV’nin satın alınması için oluşturulan 630 milyon dolarlık havuzun 200 milyon dolarlık kısmının Ziraat Bankasından karşılandığının ortaya çıktığına ama çiftçinin isyanına kulak verilmeyerek haciz yoluna gidildiğine, bu yanlıştan vazgeçilmesi ve Ziraat Bankasının bir kamu bankası gibi davranması gerektiğine, Alevi köylerinin ve evlerinin işaretlenmeye devam ettiğine, bunun çok ciddi bir tehlikenin sinyali olduğuna, Alevi yurttaşların yanında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak yeni yılın Meclisin millet için daha iyi çalışmalar yapabileceği bir yıl olmasını dilediklerine, Hakkâri ilinde teröristlerce döşenen el yapımı patlayıcının patlaması sonucu yaralanan ve sevk edildiği hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediğine, Nijerya açıklarında korsanların saldırısı sonucu esir alınan gemicilerle ilgili gelişmeleri takip ettiklerine, Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Cephesinde çok önemli görevler üstlenmiş önemli bir komutan ve Meclisin 5’inci Başkanı Kâzım Karabekir’i 73’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle ve minnetle andıklarına, Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu’ya düzenlenen suikastten bir süre sonra dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya “Bir tuğlayı çekersem duvar yıkılır.” dediğine, bugüne kadar hiçbir hükûmetin, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin de bu tuğlayı çekmeye cesaret edemediğine, önceki yasama dönemlerinde de faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına yönelik önergelerinin reddedildiğine, 19 Ocak 2007’de yaşanan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin de tam olarak aydınlatılamadığına, Cumhuriyet Halk Partisinin cumhuriyetten önce kurulduğuna, ülkenin en köklü partisi olduğuna, İzmir ili Tepecik, Hilal ve Ege Mahallelerinde pandemiden dolayı geçimini sağlayamayan Roman vatandaşların çalışmak istediklerine ama çalışamadıklarına, faturalar ödenemediği için elektriklerinin kesildiğine, Bartın ve Zonguldak illerinde yüzlerce köy ve bine yakın mahallenin sekiz gün boyunca elektriğinin kesildiğine, bu kesintilerden kaynaklanan sorunlardan elektrik dağıtımını özelleştiren AK PARTİ hükûmetleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Hakkâri ilinde terörle mücadelede yaralanan ve daha sonra şehit olan askeri rahmetle andıklarına, Ziraat Bankası tarafından kredi verilmesiyle Turkcell’deki Türk ortaklığının korunabildiğine, Ekim 2020’de bu kredinin kapatıldığına, buradaki hâkim hissenin Türkiye Varlık Fonu’na geçtiğine, Ziraat Bankasının tarım kredisi kullanan 685 bin müşterisi olduğuna, banka tarafından 80 milyar TL kredi verildiğine, çiftçinin yanında bir politika izlendiğini ifade etmek istediğine, AK PARTİ Grubu olarak Kâzım Karabekir’i rahmetle andıklarına, Gazeteci Uğur Mumcu’nun 1993 yılı Ocak ayında karanlık bir saldırıda hayatını kaybettiğine, ne o dönemdeki hükûmetin ne de ondan sonraki hükûmetlerin bu cinayeti aydınlatamadıklarına, o dönemde kendilerinin iktidarda olmadığına ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, kadın cinayetlerinin artık bir cins kırımına dönüştüğüne, kadına yönelik şiddet ve cins kırım hâlini alan cinayetlerin özel bir gündemle Mecliste konuşulması çağrısını bir kadın milletvekili olarak dile getirdiğine ilişkin açıklaması

 

 

30.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, artık bir cins kırımı hâline gelen kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığına, EŞİK Platformu’nun başlattığı kampanyayla Meclisi bu acil durum karşısında görevlerini yerine getirmeye ve sadece kadın cinayetleri gündemiyle özel bir oturum yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

31.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, uzun bir dönemdir kadına yönelik şiddete karşı yaptıkları bütün basın açıklamalarının hep yasaklarla, şiddetle bastırılmak istendiğine, kadın cinayetleri ve cins kırımının artık toplumun en temel sorunu hâline geldiğine, kadınların, Meclisi, kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili acil gündemle toplanmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

32.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ilinde 200’den fazla köyde ve birçok mahallede sekiz gün boyunca elektrik kesintileri yaşandığına, Bartın iline yakışmayan bu sahnelerin tekrar yaşanmaması için Bakanlığın da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek olayı soruşturması gerektiğine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, 2020 yılında ülkede 300 kadının öldürüldüğüne, kadınların farklı platformlarla cins kırımının, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Meclise seslendiğine, Meclisin bu konuda özel gündemle toplanması gerektiğine ilişkin açıklaması

34.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, Amik Ovası çiftçilerinin girdi maliyetlerinden dolayı tarlalarını güç bela ektiğine, yüzde 80 oranında artan gübre fiyatlarının tarımsal üretim için büyük bir tehdit oluşturduğuna, maliyetlerin düşürülmesi ve gübre desteğinin artırılması için Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

35.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, 2020 yılında kuraklık ve pandemiyle mücadele eden çiftçilerin şimdi de gübre fiyatlarına yapılan zamla mücadele ettiğine, Türk çiftçisinin bu zamların önüne ne zaman geçileceğini sorduğuna ilişkin açıklaması

36.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşayı 73’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle andığına, Ulu Önder Atatürk’e ve tüm silah arkadaşlarına şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

40.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, dünyada da ülkemizde de gıda enflasyonunun yükseldiğine, insanların gıda tüketmekte zorlandığına, bunun tek suçlusunun on sekiz yıldır ülkeyi yöneten, tarımı yeteri kadar desteklemeyen AKP iktidarı ve ithalatçı zihniyet olduğuna, yaşanan kuraklıkla beraber girdi maliyetlerinin artmasıyla ülkede çiftçinin biteceğine AKP’nin dikkatini çektiklerine ilişkin açıklaması

41.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, deniz haydutluğunun tarih boyunca var olduğuna ve suç olarak kabul edildiğine, BM ve uluslararası toplum tarafından bu konuyla ilgili yapılan mücadelede ülkenin aktif rol oynadığına, kalıcı çözüm için hukuki tedbirlerin ve güvenlik önlemlerinin sürdürülebilir ve sürekli olması gerektiğine ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, her gün en az 3 kadının erkekler tarafından katledildiğine, kadın cinayetlerinin artık bir cins kırım hâline dönüştüğüne, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa’nın daha etkin uygulanmasını sağlamak için, toplumda farkındalık oluşturmak için kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde acilen genel görüşmeyle gündeme alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

43.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, iş yerleri kapatılan, kredi verilip borçlandırılan esnafa yapılanın yardım değil yardımcık olduğuna, sadece götürü usulde çalışanlara ve tamamen kapalı olanlara yardım edileceğini öğrendiklerine, yarım açık esnafa ne olacağını sorduğuna ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, 2020 yılının kadınlar için kötü geçen bir yıl olduğuna, Grup Başkan Vekillerinin konuşmalarından sonra, 2021 yılının ilk birleşiminde kadın milletvekillerine pozitif ayrıcalık tanıyarak, talep ettikleri takdirde yerlerinden birer dakikalık söz vereceğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, 2021 yılının ilk oturumunda kadın vekillere pozitif ayrımcılık yapacağını belirttiğine ancak kadının kadın tarafından şiddete uğradığını gördüğüne, kadın milletvekillerinin hemcinslerine saygı göstermelerini rica ettiğine, kürsüde konuşan kadın milletvekillerine müdahale eden erkek milletvekillerini de uyardığına ilişkin konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, (2/3298), (2/3303) ve (2/3304) esas numaralı Kanun Tekliflerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/104)

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in (2/2448) esas numaralı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına dair önergesi (4/105)

 

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 7/2/2018, 5/2/2019 ve 5/2/2020 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179, 1207 ve 1241 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2021 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1515)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Isparta Milletvekili Aylin Cesur ve 19 milletvekili tarafından, ülkenin şu anda yüzleştiği aşı tedariki ve aşı dağıtımında yaşanan şeffaflık sorunlarını aşmak, konunun derinlemesine incelenerek Hükûmetin aşı konusundaki yetersizliklerinin nedenlerini tespit etmek, çözümler geliştirmek ve aşı dağıtımındaki kayırmacılık iddialarını aydınlatmak amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına karşı işlenen suçların ve şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 26/1/ 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Bursa Milletvekili Erkan Aydın ve arkadaşları tarafından, gıda fiyatlarındaki aşırı artışın araştırılması amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmındaki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 2021 yılı 26, 27, 28 Ocak ve Şubat ayında Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde 21/1/2021 tarih ve (3/1515) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Edirne Milletvekili Fatma Aksal’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında HDP’ye sataşması nedeniyle konuşması

2.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, Edirne Milletvekili Fatma Aksal’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP’li kadın milletvekillerine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın ve Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarında AK PARTİ’ye sataşmaları nedeniyle konuşması

4.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında HDP’ye sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 48 Milletvekilinin Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 229)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasında Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komite’nin; Temel Tarım Ürünleri ve İşlenmiş Tarım Ürünleri ile Balıkçılık Ürünlerinde Taviz Değişimine Dair Protokol I’e Ait Tablo I’in Tadili Hakkında 1/2020 Sayılı Kararı ile Geçici Serbest Ticaret Anlaşması’nın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İş Birliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II’sinin Tadili Hakkında 2/2020 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/3003) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 236)

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2982) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 235)

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile EFTA Devletleri Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/2372) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 156)

 

XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER

1.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer'in, 26/12/2020 tarihli 40'ıncı Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin dilekçesi

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/37405)

2.- Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş’ın, Bakanlığa yöneltilen yazılı soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37424)

3.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, İzmir’in Bayraklı ilçesinde yapılmakta olan şehir hastanesinin bulunduğu bölgeden bir fay hattının geçip geçmediğine dair yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37430)

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2020 yılında işten çıkarma verilerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37439)

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Covid-19 salgınına yönelik alınan tedbirlere ve önerilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37440)

6.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, jeotermal elektrik santrallerinin denetlenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/37501)

7.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 2020 yılında Başkanlığa sunulan kanun teklifleri ve soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in cevabı (7/37547)

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Türkiye Varlık Fonunun denetim raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in cevabı (7/37548)

9.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, Sayıştay raporunda TÜRKSAT’a dair yapılan tespitlere ve TÜRKSAT A.Ş. ile yapılan anlaşmaya ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37550)

10.- Mardin Milletvekili Pero Dundar’ın, Mardin’e yapılacak olan rüzgâr türbinlerine ve kentsel dönüşüm projesine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37551)

11.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın, uçak mühendisliği ve uçak kontrol makinistliği unvanlarının eleman olarak değiştirilmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37552)

12.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, TPAO ve BOTAŞ’ın yaptığı ihalelerin Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılmasına ve bu kurumların yerli ve yabancı alıcılara hisse arzı yoluyla özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37553)

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, muvazzaf uzman jandarmaların eğitim sürelerinin fiili hizmetten sayılması ve özlük haklarının iyileştirilmesi önerisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37557)

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, esnaf, şoför, işçi, emekli ve engellilerin desteklenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37558)

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sözleşmeli personellerin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37559)

16.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte indirim yapılmasına dair bir çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37560)

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarının yer aldığı kitapçığın okullarda dağıtıldığı iddiasına,

                  - Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, çalışma lisansı iptal edilen bir öğretmene,

- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, uzaktan eğitime dair bazı sorunlara,

  - Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, pandemi süresince okul kantini işleten esnafın desteklenmesine,

          İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/37633), (7/37634), (7/37635), (7/37638)

18.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İstanbul’da bulunan oto sanayi sitelerine yönelik yapılan toplulaştırma çalışmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın cevabı (7/37658)

19.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, pandemi süresince okul kantini işleten esnafın desteklenmesine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/37676)

20.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, gümrük vergisi sıfırlanan ürünlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/37677)

21.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Çukurova Bölgesel Havalimanı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37680)

22.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, BursaRay’ın Emek istasyonu ile şehir hastanesi arasında planlanan hattın yapımına dair yapılan ihaleye ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37684)

23.- İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin, plazma ürünlerinin geliştirilmesi ve üretimi için yürütülen proje kapsamında sözleşme imzalanan firmanın yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37685)

24.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in koroner anjiyografi ünitesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37686)

25.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Ankara Türk Hava Kurumu Üniversitesi Pilotaj Bölümü öğrencilerinden bağış adı altında para talep edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37687)

26.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, görme engelliler için yapılan yol ve kaldırım düzenlemelerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37690)

 

 

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, yasal düzenlemeyle zorunlu tutulan kamu kurum ve kuruluşlarının, yolların, yaya geçitlerinin ve umuma açık yerlerin engelli ulaşımına göre düzenlenmesinde gelinen aşamaya ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37691)

28.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kamu kurumlarına yapılması planlanan mühendis alımlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37692)

29.- Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ın, pandemi nedeniyle mağdur olan esnafın bazı vergilerden muaf tutulması önerisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37693)

30.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, 31 Aralık 2020 tarihli yılbaşı özel çekilişi için bastırılan ve satışa sunulan piyango biletlerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37694)

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Silivri’de bulunan Hazineye ait bir arazinin imar planında değişiklik yapılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37695)

32.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Hz. Safvan Bin Muattal Camii ve Türbesi yapımı için yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un cevabı (7/37722)

33.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, FATİH projesi kapsamında ve pandemi sürecinde öğrencilere dağıtılan tablet ve bilgisayarlara,

- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Bakanlık bünyesinde çalışmak üzere işe alınan kişilerin tabi olduğu yazılı ve sözlü sınavlara,

- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Bakanlığın öğretmenlerin haftada en az bir gün okullarda değerlendirme toplantısı yapması konulu yazısına,

                      - İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, sanat tarihi öğretmenliği atamalarına,

Müzik öğretmeni istihdamına,

İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/37758), (7/37759), (7/37760), (7/37761), (7/37762)

34.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, ihracat mallarının nakliyesini yapan yerli nakliyecilerin sorunlarının çözümüne ve desteklenmelerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/37797)

35.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Bakanlık bünyesinde çalışmak üzere işe alınan kişilerin tabi olduğu yazılı ve sözlü sınavlara ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/37798)

36.- Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı’nın, gümrük kapılarında meydana gelen kuyrukların nedenlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37809)

37.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, 2011 yılından itibaren Suriyelilere yönelik maliyet analizlerinin yıllara göre sonuçlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/37813)

38.- İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ün, bazı Hamas üyelerine vatandaşlık verildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/37851)

39.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu ve Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından kullanılan uçaklara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/37852)

40.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, Cumhurbaşkanlığı Yazlık Konutu ve Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından kullanılan uçaklara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın cevabı (7/37888)

41.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, koruyucu tıbbi malzeme ve tulum üreten ihracatçıların belli sayıda ürünü Devlet Malzeme Ofisine verme zorunluluğuna ve bu kişilerin zararlarının karşılanmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/37909)

42.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Adapazarı Karasu Limanları hakkında Sayıştay’ın 2019 yılı raporunda yer alan tespitlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/37913)

43.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Mardin ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Rize ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Muş ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Kilis ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Van ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                    2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Şırnak ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Siirt ili için ayırdığı ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı (7/37950), (7/37951), (7/37952), (7/37953), (7/37954), (7/37955), (7/37956)

44.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Mardin ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Rize ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Muş ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Kilis ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Van ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                    2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Şırnak ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Siirt ili için ayırdığı ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/37978), (7/37979), (7/37980), (7/37981), (7/37982), (7/37983),(7/37984)

45.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Mardin ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Rize ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Muş ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Kilis ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Siirt ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                    2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Şırnak ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Van ili için ayırdığı ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/38013), (7/38014), (7/38015), (7/38016), (7/38017), (7/38018), (7/38019)

 

46.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Mardin ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Rize ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Muş ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Kilis ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Siirt ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                    2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Şırnak ili için ayırdığı ödenek miktarına,

                      2020 yılında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların Van ili için ayırdığı ödenek miktarına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38020), (7/38021), (7/38022), (7/38023), (7/38024), (7/38025), (7/38026)

47.- Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş’ın, Covid-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı sayılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38027)

48.- İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin, pandemi süresince destek verilen ülkelere ve desteklerin miktarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38028)

49.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeni konser binası ve logosuna ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38029)

50.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul ili Silivri ilçesinde bulunan bir alanın özel bir şirkete devredilmesine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38030)

51.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Türksat Anonim Şirketinin kamu kurumlarına sağlayacağı hizmet için taşeron firmalar ile çalıştığına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38032)

52.- İstanbul Milletvekili Ümit Beyaz’ın, hayvanlara uygulanan kötü muamele ve şiddet olaylarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38033)

53.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, 2002 ile 2020 yılları arasında Hatay’da çıkan orman yangınlarına ve alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38153)

54.- Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı’nın, Bakanlıkça Akdeniz ve Ege kıyılarındaki balon balıklarının avlanmasına yönelik başlatılan teşvik uygulamasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38155)

55.- Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin’in, sulama birliklerinin sulama alanı içinde yer alan yer altı suyu kuyularından kullanım bedeli alması kararına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38156)

56.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyon’daki Eber Gölü’nün çevresinde çıkan yangınlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38157)

57.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, şeker fabrikaları tarafından üretilen şeker, melas ve küspenin pazarlanmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38158)

58.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin, çiftçilerin borçlarının silinmesi veya yapılandırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38159)

59.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin, Antalya’da meydana gelen selin yol açtığı zararların giderilmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38160)

60.- İstanbul Milletvekili Ümit Beyaz’ın, hayvanlara uygulanan kötü muamele ve şiddet olaylarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38162)

61.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, çiftçilerin Tarım Kredi ve Kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz taksitlendirilmesi talebine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38164)

62.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Bingöl’e TKDK Koordinatörlüğü açılmasına ve IPARD programına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38165)

63.- Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy’un, Kayseri’nin Develi ilçesinde bulunan mera arazilerinin satışa çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38167)

64.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suudi Arabistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Bangladeş ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Barbados ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Amerika Birleşik Devletleri ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Andorra ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Belçika ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Almanya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Avustralya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Avusturya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Bahreyn ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Arjantin ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Arnavutluk ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Angola ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Afganistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Azerbaycan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Butan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Belize ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Bolivya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Birleşik Arap Emirlikleri ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Bulgaristan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Botsvana ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Bosna-Hersek ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Brezilya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Benin ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kabo Verde ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Burkina Faso ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Beyaz Rusya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Burundi ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Danimarka ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Etiyopya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Fiji ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Çin ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ekvator ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Estonya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Cezayir ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Çek Cumhuriyeti ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Çad ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Fas ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Endonezya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ermenistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ekvator Ginesi ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Dominik Cumhuriyeti ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

El Salvador ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ürdün ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Vietnam ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Mozambik ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Venezuela ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Zambiya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Yemen ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Zimbabve ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Yeni Zelanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ukrayna ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Uganda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Umman ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Tonga ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Tayvan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Togo ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Suriye ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Romanya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Portekiz ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Şili ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Sudan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Slovenya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Singapur ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Senegal ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Ruanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Rusya Federasyonu ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Slovakya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Sırbistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Somali ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

San Marino ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Nepal ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Polonya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Moritanya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Güney Afrika ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Güney Kore ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Gine ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Gürcistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Filistin ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Gana ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Gambiya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Haiti ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Galler ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Fransa ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Gabon ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Panama ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Monako ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Paraguay ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Fildişi Sahilleri ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Nijer ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Nijerya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Pakistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Nikaragua ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Norveç ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Peru ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Özbekistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Malezya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Lübnan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Hırvatistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Letonya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İran ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Libya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Malta ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kamboçya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Meksika ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Japonya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Litvanya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İzlanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Mısır ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Macaristan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İtalya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Moğolistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kamerun ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Lüksemburg ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kırgızistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Mali ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Makedonya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kosta Rika ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Madagaskar ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Küba ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Liberya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kanarya Adaları ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Karadağ ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kosova ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kazakistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Katar ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Filipinler ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kenya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Hindistan ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kolombiya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kanada ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İsrail ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kuzey Kore ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İrlanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kuveyt ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kuzey İrlanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Hollanda ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Kongo ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Jamaika ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İsveç ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İspanya ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

Honduras ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İsviçre ile imzalanan mutabakat, protokol ve anlaşmalara,

İlişkin soruları ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/38179), (7/38180), (7/38181), (7/38182), (7/38183), (7/38184), (7/38185), (7/38186), (7/38187), (7/38188), (7/38189), (7/38190), (7/38191), (7/38192), (7/38193), (7/38194), (7/38195), (7/38196), (7/38197),7/38198), (7/38199), (7/38200), (7/38201), (7/38202), (7/38203), (7/38204), (7/38205), (7/38206), (7/38207), (7/38208), (7/38209), (7/38210), (7/38211), (7/38212), (7/38213), (7/38214), (7/38215), (7/38216), (7/38217), (7/38218), (7/38219), (7/38220), (7/38221), (7/38222), (7/38223), (7/38224), (7/38225), (7/38226), (7/38227), (7/38228), (7/38229), (7/38230), (7/38231), (7/38232), (7/38233), (7/38234), (7/38235), (7/38236), (7/38237), (7/38238), (7/38239), (7/38240), (7/38241), (7/38242), (7/38243), (7/38244), (7/38245), (7/38246), (7/38247), (7/38248), (7/38249), (7/38250), (7/38251), (7/38252), (7/38253), (7/38254), (7/38255), (7/38256), (7/38257), (7/38258), (7/38259), (7/38260), (7/38261), (7/38262), (7/38263), (7/38264), (7/38265), (7/38266), (7/38267), (7/38268), (7/38269), (7/38270), (7/38271), (7/38272), (7/38273), (7/38274), (7/38275), (7/38276), (7/38277), (7/38278), (7/38279), (7/38280), (7/38281), (7/38282), (7/38283), (7/38284), (7/38285), (7/38286), (7/38287), (7/38288), (7/38289), (7/38290), (7/38291), (7/38292), (7/38293), (7/38294), (7/38295), (7/38296), (7/38297), (7/38298), (7/38299), (7/38300), (7/38301), (7/38302), (7/38303), (7/38304), (7/38305), (7/38306), (7/38307), (7/38308), (7/38309), (7/38310), (7/38311), (7/38312), (7/38313), (7/38314), (7/38315), (7/38316), (7/38317), (7/38318), (7/38319), (7/38320), (7/38321), (7/38322),

65.- Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın, Batman’da bir kişinin kolluk kuvvetlerince darp edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38330)

66.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın, Spor Toto Teşkilatı Başkanlığının imam-hatip liselerine sponsor olmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38332)

67.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin, şans oyunlarından elde edilen hasılat ve beyan edilen KDV tutarlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/38333)

68.- Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir’in, dağ keçilerinin avlanmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı(7/38458)

69.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, Antalya’nın Serik ilçesinde bir tarım işçisinin yaşadığı darp olayının araştırılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38460)

70.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, tarımsal desteklemelere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38462)

71.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, sokak hayvanlarının küpelenmesi ve bakımının yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38463)

72.- Antalya Milletvekili Rafet Zeybek’in, 14 Aralık 2020 tarihinde Antalya’nın bazı ilçelerinde yaşanan sel nedeniyle zarar gören üreticilere ve tarım arazilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38464)

73.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Kaz Dağları’nda bulunan endemik bitkilerin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38465)

74.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilinde yapılan toplulaştırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38466)

75.- Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplan’ın, haklarında haciz işlemi başlatılan çiftçilerin kredilerinin yapılandırılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38470)

76.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, haklarında haciz işlemi başlatılan çiftçilerin kredilerinin yapılandırılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38471)

77.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, Tarım Kredi Kooperatifinin bir iştirakinde ortaya çıkan yolsuzluk olayına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38472)

78.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın izinli kenevir yetiştiriciliği yapılan iller arasına dâhil edilmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38618)

79.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, tarımsal sulamada kullanılan enerji maliyetlerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38619)

80.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, Bakanlığın, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının 2019, 2020 ve 2021 yıllarında İzmir için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38620)

81.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın Merkez ilçesine yapılması öngörülen Kuşakkaya Göleti ve Sulama Projesi’nin akıbetine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38622)

82.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Çat Barajı Tünel Projesi ve Sulama Kanalları’nın yapımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38623)

83.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, çiftçilerin bankalara olan borç faizlerinin silinmesine ve bu kişilerin sorunlarının çözümüne yönelik yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38624)

84.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Bakanlığın iletişim ve bilgi teknolojileri hizmeti için TÜRKSAT’a yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38625)

85.- Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin’in, Bakanlığın, bağlı kuruluşlarının 2020 ve 2021 yıllarında Balıkesir için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38626)

86.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, DSİ bünyesindeki mevcut jeofizik mühendisi sayısına ve 2021 yılında yapılması planlanan jeofizik mühendisi istihdamına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38627)

87.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, T. C. Ziraat Bankası aracılığıyla Tarımsal Amaçlı Kooperatiflere kullandırılan kredilere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38631)

88.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türkiye genelinde ve Kocaeli’nde fındık üretimine izin verilen yerlerin artırılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38632)

89.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’da Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı üretici sayısına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38633)

90.- Antalya Milletvekili Rafet Zeybek’in, Antalya’nın İbradı ilçesinin bir köyünde yapılan kaçak avlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38635)

91.- Giresun Milletvekili Necati Tığlı’nın, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından verilen kredilere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38636)

92.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Bakanlığın iletişim ve bilgi teknolojileri hizmeti için TÜRKSAT’a yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/38639)

93.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında 2018 ve 2019 yıllarında ithalatı yapılan ürünlere ve bunların tutarlarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/38644)

94.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, Bakanlığın, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının 2019, 2020 ve 2021 yıllarında İzmir için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38645)

95.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, Bakanlığın İzmir iline deprem önlemleri kapsamında 2019, 2020 ve 2021 yılları için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38646)

96.- Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin’in, Bakanlığın, bağlı kuruluşlarının 2020 ve 2021 yıllarında Balıkesir için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38648)

97.- Muğla Milletvekili Suat Özcan’ın, Muğla’da bulunan havaalanlarından yapılan ithalat ve ihracat verilerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38654)

98.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, çiftçilere yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerinden stopaj kesilmemesi önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38730)

99.- Giresun Milletvekili Necati Tığlı’nın, tarım arazilerinin devri ile ilgili yaşanan bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38733)

100.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, orman emvali satış ilanlarının yerel basında duyurulmamasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38734)

101.- Isparta Milletvekili Aylin Cesur’un, Isparta ilinin Şarkikaraağaç ilçesine bağlı bir köydeki elektrik direklerinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38767)

102.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, çiftçiler tarafından ödenen BAĞ-KUR prim miktarlarında indirim yapılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38905)

103.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’de üreticilerin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının yeniden yapılandırılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38907)

104.- İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya’nın, Şırnak’ın Şenoba beldesinde dağ keçilerinin güvenlik korucuları tarafından avlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/38908)

105.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların 2020 ve 2021 yıllarında Eskişehir ili için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/38915)

106.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların 2020 ve 2021 yıllarında Eskişehir ili için ayırdığı ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/38919)

107.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in koroner anjiyografi ünitesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/39434)

26 Ocak 2021 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski Başkanı, İstiklal Savaşı gazisi Kâzım Karabekir’in vefat yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın Selman Oğuzhan Eser’e aittir.

Buyurun Sayın Eser.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karaman Milletvekili Selman Oğuzhan Eser’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski Başkanı Kâzım Karabekir’in vefatının 73’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SELMAN OĞUZHAN ESER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Savaşı gazisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Kâzım Karabekir Paşamızın vefatının 73’üncü seneidevriyesinde onun ölçülü ve bizlere rehber olan hayatı hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Mücadele yıllarının unutulmaz kahramanlarından Kâzım Karabekir Paşa’mızın bugüne kadar anlatılamayan fikirleri ve hayatı hakkında bugün söyleyeceğimiz her söz, ona olan minnetimizi ifade etme gayretinden öteye gidemeyecektir. Oysa, o, yeteri kadar anlatılamayan altmış altı yıllık hayatında kazandığı sayısız zaferlerle, bir yandan Alçıtepe kahramanı ve Şark Fatihi olarak anılmış, diğer yandan yüreğine sığdırdığı binlerce çocukla yetimler babası olmuştur.

Değerli milletvekilleri, okunmamış bir destandır Kâzım Karabekir. O, vatanı ve milleti uğruna tükettiği ömrüyle değil, bin nesli ayakta tutacak iman dolu göğsüyle varoluş mücadelemizin gizli kahramanıdır. Eğitim öğretim hayatındaki başarısıyla öğrencilerimize, on iki yıllık siyasi hayatıyla bizlere, on iki yıl kendisini şiirlere, yazılara adadığı yalnızlık dönemiyle tarihimize ve yirmi bir yıllık askerlik dönemindeki kahramanlığıyla milletimize örnek olmuş bir komutandır o. Attığı her adımın hesabını yapan, vatanın her bir karış toprağı için cepheden cepheye koşan Şark Fatihi, dik duruşuyla kahraman, sert, çevik, heybetli ama göğsündeki iman ve vicdanla dil, din, ırk ayrımı yapmadan her bir yetimi sahiplenecek kadar Muhammedîydi o.

Yaşamak için bu topraklarda mücadele ederken var olabilmenin ancak ilimle olacağını düşünen ve bu düşünceyle de sayısız okullar açan büyük bir aydındı o. Açtığı okullarda mesleki ve teknik açıdan öğrenci yetiştiren, sosyal faaliyetlerle, tiyatro, müzik eğitimleriyle, spor kulüpleriyle binlerce öğrenciye eğitim veren yetimler babası; Türk-Ermeni ayrımı yapmaksızın tüm öksüz ve yetim çocukları himayesine alarak yetim kalan Ermeni çocukların kendi dilini, dinini bilerek yetişsin diye Trabzon’a gönderip Hristiyan yetimhanelerine yerleştirmiştir. Buralarda yetişen vefalı Ermeni yetimler, Kâzım Karabekir Paşa’ya besledikleri sevgi ve muhabbetlerini, onun kara kalem resmini çizip hediye ederek ölümsüzleştirmişlerdir. Tablonun üzerinde “Yetimler babası kahraman Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine

Trabzon Ermeni yetimleri tarafından

9 Eylül 1338” yazmaktadır.

Ermeni yetimlerin paşaya ithafen tablo üzerine yazdıkları not tarihimize de ışık tutmaktadır. O gün, yetim büyüyen Ermeni çocukların asıl ve daimî koruyucusu olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, o gün olduğu gibi bugün de tüm Ermeni vatandaşlarımızın canını ve malını korumaya devam ettiğini hatırlatarak Ermeni ecdadın göstermiş olduğu vefa örneğini aynı duygularla torunlarının da göstermesini gönülden istiyor ve Ermeni yetim çocuklarının yaptığı bu güzelim vefa abidesi portreyi Ermeni vekillerimizden birine hediye etmek istiyorum.

Bu vesileyle, geçen yıl ebedî hayata uğurladığımız milletvekilimiz Markar Eseyan’ı ve milletisadıkanın ferdi olmuş tüm Ermeni kardeşlerimizi saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette, istiklal mücadelesinin ölümsüz kahramanlarından bizlerin öğreneceği çok şey vardır. Ancak tarihe adını kazımış öyle iki isim var ki bunlar omuz omuza çarpışan iki paşa, iki komutan, iki ulu çınar ve bir vatan; vatan için çarpan iki koca yürek, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” diyen iki kahraman; ikisi de Karamanlı, Karaman’ın evlatları. Bunlar Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa. Bu iki asker, ömürlerini tek bayrak altında tamamlama gayreti içerisinde yaşamış ve istikbale çok şey bırakmıştır. Bu iki kahraman, vatan söz konusu olduğunda rütbelerini bir kenara bırakıp omuz omuza savaşarak tarihin seyrini değiştirmişlerdir. İşte, “Vatansever nasıl olunur?” sorusunun cevabı da buradadır.

Değerli milletvekilleri, “Hayatta bana zevk veren hayli başarılarım vardır. En zevklisi, binlerce bakımsız çocuğun hayat ve geleceğini kurtarmak olmuştur.” diyen ve savaşın tüm yıkıcılığıyla dünyadan kopardıklarının ötesinde, acılarla geride bıraktığı anasız babasız gürbüz çocukları gören ve büyüten paşamızın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor, minnetlerimi ifade ediyor, rahmet dualarımı gönderiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, koruyucu sağlık hizmetlerinde aşının önemi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Semra Güzel’e aittir.

Buyurun Sayın Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, koruyucu sağlık hizmetlerinde aşının önemine ilişkin gündem dışı konuşması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, grubum adına gündem dışı söz aldım. Aşıyı konuşacağım.

Pandemi nedeniyle bugüne kadar on binlerce yurttaşımız, yüzlerce sağlık emekçisi hayatını kaybetti. Krizi fırsata çeviren tek taraflı salgın yönetim politikalarından vazgeçilmesini, salgınla mücadelenin şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerektiğini daha önce defalarca dile getirdik. Hakeza başta sağlık emekçileri olmak üzere emek ve meslek örgütlerinin, uzmanlık derneklerinin de sürece dâhil edilmesi gerektiğini defaatle dile getirdik. Pandemiyle mücadele siyasetüstü bir meseledir dedik. Ancak Bakanlık, salgını yönetmedeki bilimsellikten ve şeffaflıktan uzak politikalarını aşıda da devam ettirdi.

Değerli arkadaşlar, Türk Tabipleri Birliği gelen aşıların ne kadar etkili ve güvenilir olduğuna dair verilerin, faz 3 verilerinin bağımsız bilim kurulları tarafından değerlendirilmesi ve kamuoyuyla paylaşılması gerektiğinin sağlık hakkı ve şeffaflık açısından önemli olduğunu ifade etti. Ancak, gelinen aşamada acil kullanım onayı verilen aşıların hangi veriler değerlendirilerek onaylandığına ve sonuçlarının ne olduğuna dair Bakanlık ve iktidar herhangi bir açıklama yapmadı. Bu yüzden bir an evvel aşıya dair bağımsız bir bilim kurulu tarafından toplum sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini pandemi sürecinde bir kez daha gördük, ancak Bakanlık bu süreci tedavi edici hizmetleri önceleyerek yürütmeyi tercih etti. Bu durum özellikle salgın hastalıklara karşı etkili mücadelede önemli sorunlara yol açtı. Doğru yöntem, politika ve program uygulaması çerçevesinde aşılama, salgınla mücadelede ve salgını sonlandırmada en önemli araçtır. Aşılamalar her yıl yaklaşık 3 milyon insanın hayatını kurtarmaktadır. Covid-19 pandemisinde de güvenli ve etkili aşılarla yapılacak yaygın aşılamanın salgını kontrol altına almada katkı sağlayacağı açıktır. Toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için, yüzde 80 etkili olan aşıların toplumun yüzde 75 ve 80’ine aşılanması gerekmektedir. Bu da Türkiye’de uygulanan aşıların toplum bağışıklığını sağlayabilmesi için altı aylık süre içerisinde 120 milyon doz aşılamanın yapılması gerektiği anlamına gelmektedir. Ancak -Bakanlık, aşılama programının tüm ayrıntılarını açıklamadığı gibi- geldiği ve geleceği belirtilen aşı dozlarının bu sayıya ulaşması mümkün görülmemektedir.

Bakın, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 11 Aralıkta geleceği söylenen 20 milyon doz, Ocakta 20 milyon doz ve Şubatta 10 milyon doz, toplam 50 milyon doz aşı için sözleşme yaptıklarını ifade ettiler. Fakat Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği’nde bile, ancak 18 Aralıkta “Acil Kullanım Onayı” maddelere eklenerek mevzuat açığı giderilmeye çalışıldı. İlk 3 milyon doz aşı ancak aralık sonunda getirilebildi. Dün yapılan ikinci sevkiyatla beraber toplam 9,5 milyon doz aşı getirilmiş oldu. Yani getirileceği söylenen aşıların yarısı dahi henüz getirilebilmiş değil.

Yine, aşı temininin sürekliliğinin ne kadar sağlanacağı, satın alınan aşılarda birim doz fiyatının ne olduğu, temin edilen ve temin edilecek olan aşılar için ne kadar para ödendiği cevap bekleyen sorular arasında.

Değerli milletvekilleri, bu tablo, aşı uygulanacak grup sıralaması öncelik tablosu. Öncelikle, bu tablonun da bağımsız bilim kurulları tarafından oluşturulması gerektiğini bir kez daha ifade edelim. İkinci aşama ve sonrası neye göre oluşturulmuş, gerçekten merak ediyoruz. Buna rağmen kimi ünlülerin risk grubunda olmadığı hâlde yani bu tabloda yer almadığı hâlde aşı yaptırdıkları ve yine kimi hastanelerde liyakatsiz ve torpillerle aşı yapıldığı basına yansıdı. Kimi siyasetçiler de Bakanlığın çağrısı üzerine aşı yaptırdı. Bizler, bu yöntemin aşılama programına aykırı ve ayrıcalıklı bir durum olduğunu söyleyerek, herkesin risk grubuna göre sırasını bekleyerek aşı olması gerektiğine dair ifadeler kullandık. Bu şekilde daha adil ve örnek olacağını bir kez daha ifade ediyoruz. Bakın, İspanya Genelkurmay Başkanı aşılama protokolünü çiğneyerek aşı yaptırdığı için gelen tepkiler sonrası istifa etti; bilmiyorum, haberiniz var mı? Aşının, risk gruplarına göre, ücretsiz, yeterli dozda sağlanıp yapılması önemli bir husustur. Bu süreçte toplumun dezavantajlı kesimleri göz ardı edilmemelidir.

Toplu yaşam alanları olan ve şu an kapasiteyi aşan hapishanelerin ve mülteci kamplarının risk grupları olduğunu daha önce de ifade etmiştim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SEMRA GÜZEL (Devamla) - Yalnız ne Bakanlığın yaptığı açıklamalarda ne de bu tabloda mültecileri ve göçmenleri göremedik.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirirken şunları ifade etmek istiyorum: Sonuçlarını toplum olarak bir kez daha gördüğümüz ve canlarımızla bedel ödediğimiz Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan vazgeçilmelidir. “Kamu-özel ortaklığı” adı altında yapılan, milyarlarca dolar maliyeti olan hastaneler kamu hastanelerine çevrilmelidir. Birinci basamak sağlık sistemleri ve koruyucu sağlık sistemleri öncelenmelidir. Kişiye, topluma ve çevreye yönelik sağlık hizmetleri bütünlüklü bir şekilde yürütülmelidir. Özellikle sağlık emek-meslek örgütleri bu sürece dâhil edilmelidir ve bu süreç şeffaf bir şekilde yürütülmelidir.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Ankara’nın sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Ali Haydar Hakverdi’ye aittir.

Buyurun Sayın Hakverdi. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Ankara ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta Genel Başkan Yardımcımız Sayın Fethi Açıkel Vekilimizin Başkanlığında 20 milletvekili ve parti meclisi üyelerimizle birlikte Aksaray ilimizde çalışmalar yaptık. İki gün boyunca İl Başkanımız Ali Abbas Ertürk’ün koordinesinde parti yöneticilerimizle birlikte Aksaray’da yaşayan vatandaşlarımızı dinledik. Öncelikle, üzerimde kalmasın, Aksaray’da yaşayan vatandaşlarımızın sizlere selamları var.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) - Aleykümselam!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Özellikle, seçtikleri iktidar vekillerine çok selam söylediler, “Bizler göremiyoruz, buralara da hiç uğramıyorlar; Mecliste siz görürseniz bizden çok selam söyleyin.” dediler; üzerimde kalmasın. (CHP sıralarından alkışlar)

Aksaray ilimiz önceki dönem iktidara 4 milletvekili vermiş, bu dönem 2 milletvekili vermiş ama iktidar maalesef Aksaray ilimizin yüzüne hiç bakmamış. Şehrin merkezinden geçen yol otoban sonrasında atıl kalmış, özellikle hizmet sektörü ve çalışanları, dinlenme tesisleri ve sanayi esnafı maalesef çok zor durumda kalmış. Mersin Limanı’na bağlanacak demir yolu yılan hikâyesine dönmüş. “Kızılırmak’tan içme suyu getireceğiz.” demişler, içme suları da yok. Artezyenle su çekip, arıtıp hayvanlarına içiriyorlar. Yer altı suları kurumuş, elektrik masrafı da maalesef cabası.

Sayın Genel Başkanımızın da söylediği ve “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde belirtildiği gibi stratejik planlamada maalesef sıfırsınız. Aksaray’ı ve Konya Ovası’nı kuruttunuz, eğitim ve üretim arasındaki bağı da maalesef kopardınız.

Yıllardır inşaatı devam eden yeni sanayi sitesi, geçen yıl bitmesi gerekirken şimdi bir yıl daha ötelenmiş. Önce kooperatif kurulmuş, sonra “TOKİ yapacak.” denmiş, şimdi de uzayan süreçte esnafa ek ödeme ve maliyet çıkarma peşine düşmüşler. Sanayi esnafı da maalesef çok mağdur edilmiş.

Sanayiden sonra merkeze bağlı Sağlık kasabasına gittik. Hayvan yetiştirenler ve süt üreticileri maalesef perişan. Maliyet kalemleri ve yeme yapılan zamlar süt üreticilerini maalesef bitirmiş, hayvanların büyük çoğunluğunu satmak zorunda kalmışlar; kalanları da yakın zamanda satıp, üretime son verip asgari ücretli bir iş bulma çabası içerisine düşeceklerini söylediler. İktidardan destek bekliyorlar ama maalesef seslerini duyan yok.

Elmacık köyüne gittim. Tamamen AK PARTİ’ye oy vermiş bir köy, partimize hiç oy çıkmamış ve yine size çok selamları olan köylerden biri. Atadan, dededen beri ektikleri yerleri mera saymışlar, taşlık, ekilmeyen arazileri de kendilerine yer olarak göstermişler, üstüne de 15 bin liraya yakın cezalar kesilmiş ve feryatlarını maalesef duyan yok.

Koçpınar köyünde de yine 2004 yılında hazine arazisi köy tüzel kişiliğine devredilmiş, arazi çok ortaklı ve birçok aile maalesef üst üste aynı evde yaşamakta, çaresiz kalmışlar, barınmak için ev yapmak istiyorlar ama seslerini duyan yok.

Şimdi, Ankara’nın sorunları üzerine gündem dışı söz aldım, sizlerle Aksaray’ın da sorunlarını paylaşmak istedim ama bizler biliyoruz ki Aksaray’ın ve Anadolu’nun sorunlarını çözebilmek için önce Ankara’daki sorunu çözmemiz gerekiyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim: Ankara’da geçmiş dönemde, geçtiğimiz yerel seçimde Ankara’nın en büyük sorunlarından biri çözüldü, Mansur Yavaş geldi ama şimdi Ankara’daki en büyük sorunu çözme sırası geldi, zamanı geldi. Meclise 6 kilometre uzaklıkta bir kara delik ülkenin bütün kaynaklarını yutuyor, eritip küle çeviriyor. Sarayın günlük harcaması 11 milyon, tam 11 milyon ve örtülü ödenek hariç. Birçok kurumu sattı savurdu, şeker fabrikalarını, PETKİM’i, TÜPRAŞ’ı, TÜRK TELEKOM’u, limanları, İstanbul Boğazı’ndaki kupon arazileri sattı; yetmedi, bir de Varlık Fonu kurdu, damadıyla başına geçti, kâr eden kurumları içine alıp eritti, zarar eder hâle getirdi; ülkenin zor gün parası olan yedek akçeyi bile yuttu. Millet canıyla uğraşırken pandemi döneminde Marmaris’teki yazlık sarayına 640 milyon, Ahlat’taki kışlık sarayına da 99 milyon harcamayı öngördü bu yıl, Kızılcahamam’a bu yıl 30 milyona üst düzey bürokratlar için termal oteller yaptırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

“İtibardan tasarruf olmaz." deyip, millet canıyla uğraşırken, milletin sırtından gününü gün ediyor.

Şimdi, buradan sormak istiyorum, Aksaray ilinde AK PARTİ’ye oy veren vatandaşlarımıza sormak istiyorum: Sırça saraylarında oturanlar Koçpınar köyünün barınma sorununu çözebilir mi ya da Elmacık köylülerine kesilen on beşer bin lira cezayı umursarlar mı? Uçan sarayıyla dünya turu yaparlarken yolu atıl kalan Aksaraylı vatandaşın sesini duyarlar mı? Yazlık, kışlık sarayına milyarlar harcayanlar, sanayi esnafının iş yeri sorunlarıyla ilgilenirler mi? Bin odalı saraylarında milletin sırtından günde 11 milyon savuranlar, susuzluk çeken çiftçinin hâlinden anlar mı ya da Sağlık kasabasındaki süt üretenlerin çilesini bilir mi? Bu israf düzeni bitecek; yeni kurallar, yeni kurumlar ve yeni kadrolarla Cumhuriyet Halk Partisi, Anadolu’nun derdine derman olacak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Barut…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi verilerine göre 2020 yılında en az 99.588 esnafın kepenk kapattığına, zor durumdaki esnafa devletin yardım elini uzatması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, esnafından çiftçisine, öğrencisinden işsizine salgın süreci sağlık açısından ve ekonomik yönden hepimizi mağdur etmiştir. Yurttaşlarımızın çilesini saraylarda oturup görmeyenler, çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi verilerine göre 2020 yılında en az 99.588 esnaf kepenk kapatmıştır. Esnaf kan ağlamaktayken onlara çözümsüzlük dayatılmaktadır. Sarayların duvarları çok kalın, belki de bu feryadı ondan işitmiyorlar ama gelin, vicdanınızın sesini dinleyin -insanlarımızın dramını sokağa çıktığınızda siz de görüyorsunuz- sosyal devletin gereğini yerine getirin. Gelişmiş ülkeler salgın sürecinde esnafından çiftçisine yüz milyarlarca dolar destek paketleri açıklarken, siz ise işe göstermelik adımlar atıyor, şov yapıyorsunuz. Şovu bırakın, bu yangına çare bulun, bu feryadı dindirin. “Salgından değil, açlıktan öleceğiz.” diyen esnafımıza devletin yardım elini uzatın artık.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karadağ…

2.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, tarımsal üretimi olumsuz etkileyen girdi fiyatlarının makul seviyelere çekilerek çiftçilerin rahatlatılması gerektiğine, üreticilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının düşük faizli ya da faizsiz olarak uzun vadeli yapılandırılmasının yetkililerden beklentileri olduğuna ilişkin açıklaması

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemiz ekonomisi için büyük öneme sahip olan tarım sektörünün çözüm bekleyen önemli sorunları bulunmaktadır. Covid-19 salgını da sorunların derinleşmesine neden olmuştur. Iğdır ilimizin tarımsal sorunları arasında bulunan gübre, ilaç, elektrik ve sulama ücretleri gibi girdi fiyatlarının fazla olup artması üretimi olumsuz etkilemektedir. Bu şartlarda üretim yapan çiftçinin bu yükün altında üretimi devam ettirmesi zor görünmektedir. Girdi fiyatlarının makul seviyelere çekilmesi sağlanarak çiftçilerimiz rahatlatılmalıdır. Ayrıca üreticilerin Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının düşük faizli veya faizsiz uzun vadeli yapılandırılması yetkililerden beklentimizdir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker...

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 23 Ocakta yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’na göre genel sağlık sigortası ve BAĞ-KUR prim borcu olan vatandaşların 31/12/2021 tarihine kadar devlet ve üniversite hastanelerinden hizmet almaya devam edeceklerine, Covid-19 pandemisi nedeniyle alınan tedbirler kapsamında faaliyetlerine ara verilen iş yerlerinin 1 Aralık 2020 tarihi itibarıyla vergi ödemelerinin mücbir sebep kapsamına alındığına, pandemi sürecini başarılı bir şekilde yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Ocakta yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’yla genel sağlık sigortası ve BAĞKUR prim borcu olan vatandaşlarımız 31/12/2021 tarihine kadar devlet ve üniversite hastanelerinden sağlık hizmeti almaya devam edecekler.

Diğer taraftan, Covid-19 pandemisi nedeniyle İçişleri Bakanlığının aldığı tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilen iş yerlerinin 1 Aralık 2020 tarihi itibarıyla vergi ödemeleri mücbir sebep kapsamına alındı. Beyan ve ödeme süreleri mücbir sebep hâlinin sona ereceği tarihi izleyen ayın 26’ncı günü sonuna kadar uzatıldı. Ülkemizin pandemi nedeniyle aldığı tedbirler, yaptığı sosyal yardımlar, esnafa, işverene ve çalışana sağladığı destekler dünyaya örnek oldu. Pandemi sürecini başarılı bir şekilde yöneten, etkilenen her kesime destekler veren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

4.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep iline gelişinin 88’inci yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, tüm şehitleri ve ayrıca yetmiş üç yıl önce bugün ebediyete irtihal eden Kâzım Karabekir Paşayı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gazianteplilerin hiçbir yerden yardım ve destek almadan, 6.317 şehit vererek Fransızlara karşı sürdürdükleri o destansı mücadeleyi gururla izleyen Atatürk 26 Ocak 1933 tarihinde Ramazan Bayramı arifesinde Gaziantep’e gelmiş ve Gazianteplilere çifte bayram yaşatmıştı.

Belediye meclisi kararıyla Atatürk’e fahri hemşehrilik beratı verilmiş ve Gaziantep Bey Mahallesi nüfusuna kaydedilmiştir. Gazi’nin Gaziantepli olarak ilk icraatı, halkın lise açılması talebini Başbakan İnönü’ye bir telgrafla bildirerek 1 Şubat 1933’te Gaziantep Lisesini açmak oldu. Gaziantep Lisesi uzun yıllar nitelikli eğitimiyle Türkiye’nin gözde liseleri arasında yer almış, devlet yönetiminde görev alan çok sayıda mezunlar vermiştir.

Gaziantep’e gelişinin 88’inci yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, tüm şehitlerimizi ve ayrıca yetmiş üç yıl önce bugün ebediyete irtihal eden Şark Fatihi, yetim babası Kâzım Karabekir Paşa’yı saygı ve rahmetle anıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya…

5.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, pandemi sürecinde uygulanan sokağa çıkma yasağından dolayı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve cezaların affedilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, sokağa çıkma yasaklarında ekmek parası için simitçi fırınında çalışan genç kardeşimiz gece çalıştığı fırından çıkınca yapılan uygulamada derdini anlatmaya çalışsa da ceza yemekten kurtulamıyor. Bu genç kardeşimiz -vatani görevi için- şu anda Siirt’te asker. Asker evladına, ihtiyaçları için, harçlık gönderen ailenin 100 TL’sine banka tarafından el konuluyor, üstüne üstlük, asker kardeşimizin 300 TL asker maaşına da el konuluyor, üç aylık asker ne yapacağını şaşırıyor. Ailesi araştırıyor, bakıyor ki Gaziantep Vergi Dairesi askerin maaşına ve gönderilen bütün harçlığına el koymuş. Bu sadece bir örnek. “Yasaklara bağlı kesilen idari cezalar 15 milyarı buldu.” diye seviniyorsunuz. Ayıptır, günahtır! Gariban askerden, ödeyemeyen gariban vatandaştan ne istiyorsunuz? Maalesef, gözünüzü –bitirdiğiniz- para bürümüş. Hazinede para kalmayınca gariban vatandaşın, askerin, Mehmetçik’in harçlığına bile göz dikmişsiniz. Derhâl bu hatadan dönülmeli, mağdur olan vatandaşlarımızdan özür dilenmeli, bu cezalar affedilmeli.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Polat…

6.- İstanbul Milletvekili İffet Polat’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi için başta milletten, sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan özür dilemesi gerektiğine, yoksa milletin CHP’yi affetmeyeceğine ilişkin açıklaması

İFFET POLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz, milletin devletini daha etkin, hızlı yönetme biçimi 16 Nisan referandumuyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olmuştur. Milletin iradesine ve gücüne saygısı olmayanlar, dış güçlere selam gönderenler, teröristlerle kol kola gezenler, vesayetçilere göz kırpanlar bu sistemi kabul etmekte zorlanmaktadır.

CHP Genel Başkanı bu sistemin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan için “sözde Cumhurbaşkanı” ifadesini kullanmıştır. Bu söz milletimizin iradesine bir reddiyedir. “Her şey sandıkta olmaz.” diyenler faşizan ve geri kafalıdır. Milletimize hizmetkâr olmaktan başka bir övüncü olmayan Sayın Cumhurbaşkanımızın milletimize olan sadakati ve adanmışlığı karşısında hizmet, proje ve millete faydalı işler üretmeyenlerin onu ve AK PARTİ’yi karalama çabaları beyhudedir. Güneş balçıkla sıvanmaz. CHP Genel Başkanı başta milletimizden, sonra Cumhurbaşkanımızdan özür dilemelidir yoksa bu millet bir kez daha CHP’yi affetmeyecektir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

7.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kadına karşı şiddetle mücadeleyi güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına artık son verilmesi gerektiğine ve sözleşmenin etkin uygulanması için acilen yasama ve denetim görevinin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Günde en az 3 kadın cinayetinin işlendiği ülkemizde bu vahşet sıradanlaşıyor artık. Daha geçen ay sonunda, geçmişte benim de görev yaptığım üniversitede çalışma arkadaşım, İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev yapan meslektaşım Doktor Öğretim Üyesi Aylin Sözer’i vahşice bir cinayetle kaybettik. Saygıyla anıyorum kendisini.

Parlamentonun, siyasi partilerin, bizlerin bu cinayetleri sadece kınaması yetmiyor, daha fazlasını yapmamız, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini durdurmamız için acilen bir araya gelmeliyiz. Her bir milletvekili olarak bu soruna çözüm üretmekle sorumluyuz. Bunun için acilen özel bir oturum düzenleyebiliriz.

Kadına karşı şiddetle mücadeleyi ve kadınların kendilerini daha güvende hissetmelerini güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’ni artık tartışmaya son vermeliyiz. Sözleşme’nin etkin uygulanması için acilen tüm araçların hayata geçirilmesi konusunda yasama ve denetim görevimizi yapmalıyız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenlenen sosyal atama töreninde 2.140 engelli, 1.093 devlet korumasından yararlanan genç ile 370 şehit yakını, gazi ve gazi yakını olmak üzere toplam 3.603 kişinin atama kurasının gerçekleştirildiğine, işe yerleşenleri tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız koordinasyonunda başta engelliler olmak üzere şehit yakını ve gaziler ile devlet korumasından yararlanan gençlerin kamu kurumlarında istihdamını artırmak için çalışmalar sürdürülürken yeni yılın ilk ataması bugün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenlenen törenle yapıldı. Sosyal atama töreninde 2.140 engelli, 1.093 devlet korumasından yararlanan genç ile 370 şehit yakını, gazi ve gazi yakını olmak üzere toplam 3.603 kişinin atama kurası gerçekleştirildi.

AK PARTİ iktidarları olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde devlet korumasından yararlanmış gençlerin, engellilerin, şehit yakını ve gazilerin daima yanındayız ve yanında olmaya devam edeceğiz.

İşe yerleşen kardeşlerimi tebrik ediyor, başarılar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşdoğan…

9.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep iline gelişinin 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep)- Teşekkürler Sayın Başkan.

Tam seksen sekiz yıl önce bugün -26 Ocak 1933’te- 2 gazinin buluşması gerçekleşmiştir, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep’e geliş günüdür. O gün Başkarakol’dan başlayıp şehir meydanına kadar binlerce Gazianteplinin Gazi Mustafa Kemal’i yollarına çiçekler döşeyerek karşılama günüdür. Gazi Mustafa Kemal’in “’Türk'üm’ diyen her şehir, her kasaba ve hatta en küçük Türk köyü kendine Gaziantep’i ve Gazianteplileri kahramanlık misali alabilirler.” sözünü bütün Antepliler özleyişle ve özlemle hatırlıyor. Gazi şehrimizi ziyaret eden, arife günü gelen ve Ramazan Bayramı’nı Gaziantep’te geçiren Mustafa Kemal Atatürk Gaziantep’te hem fahri hemşehrilik unvanı almış ve Bey Mahallesi 1 no.lu adrese nüfus kaydını yaptırmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Etyemez…

10.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, 24 Ocak 2020’de meydana gelen Elâzığ depreminin 1’inci yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 8 bin konutun hak sahiplerine teslim edildiğine ilişkin açıklaması

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülke olarak dün yine tarihî bir ana tanıklık ettik. Hepimizin yüreğini yakan, geçtiğimiz yıl 24 Ocakta meydana gelen Elâzığ depreminin 1’inci yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 8 bin konut hak sahiplerine teslim edildi. Sadece bir yılda Elâzığ’a yakışan, milletimize layık konutlar yapıldı. Okullarıyla, camileriyle, parklarıyla vatandaşlarımıza mutlu bir yaşam alanı hazırlandı. Yaşadığımız bu gelişme, ülke olarak geldiğimiz noktanın, güçlü ve büyük Türkiye’nin en büyük göstergelerinden biridir; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, deprem alanına gidemeyen bir devletten daima milletin yanında yer alan bir devlet hâline geldiğimizin fotoğrafıdır.

Konutların yapımında emeği bulunan bütün kurumlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyor, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

11.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Covid-19 salgınının ülkede eğitimdeki fırsat eşitsizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardığına, ikinci dönem başlamadan öğrencilerin internet ve tablet ihtiyacının karşılanması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanlıklara çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Covid-19 salgını ülkemizdeki bir gerçeği, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Adıyaman’da, Anadolu’nun her köşesinde, okuyarak coğrafyanın kader olmadığını ispatlamaya çalışan pırıl pırıl çocuklarımız, gençlerimiz var. Bu çocuklarımız ve gençlerimiz uzaktan eğitimle birlikte internet ve tablet yokluğu nedeniyle mağdur durumdadırlar. Karda kışta kimi zaman bulundukları köyün en yüksek tepesine, kimi zaman Adıyaman’ın Sincik ilçesinin Sakız köyünde olduğu gibi, su deposunun üstüne çıkarak internete erişmeye çalışan çocuklarımızın görüntüleri medyaya yansıdı, bu görüntüler hepimizin vicdanlarını sızlattı.

Buradan Cumhurbaşkanına ve ilgili tüm bakanlıklara açıkça çağrıda bulunuyorum. İkinci dönem başlamadan öğrencilerimizin internet ve tablet ihtiyacını karşılayın.

Aşı yaptırmadınız çocuklarımızı, bari internetle buluşturun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Covid-19’la mücadelede fedakârlıkta bulunulduğuna, bu kısıtlamalara uymayanlara yaptırım uygulanması gerektiğine, alınan önlemlerle vaka sayısının azaldığına fakat salgının bitmediğine, önlemleri kaldırmak için henüz erken olduğuna ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Covid-19’la mücadelede hep birlikte fedakârlıkta bulunuyoruz, hep birlikte yaşantımızda kısıtlamalara gittik fakat bu kısıtlamalara uymayan, dalga geçen, topluma saygısızlık yapanlar hâlâ vardır. Bunlara kamu adına yaptırımlar uygulanmalıdır. Alınan önlemlerle vaka sayısı azaldı fakat salgın bitmedi; gevşememek gerekir, önlemleri kaldırmak için henüz erkendir. Önlemleri gevşettiğimizde aynı sıkıntıları tekrar yaşayabiliriz. Toplumsal bağışıklığımızı sağlamak için aşı uygulamasını özenle yapmalıyız. Çok hızlı bir şekilde toplumun risk grubu yüzde 60’ını bağışıklarsak salgını kontrol altına alabiliriz. Bu dönemde maske ve sosyal mesafe önlemlerine uymaya devam etmeliyiz. Yurt dışından gelenlerden mutlaka test istemeliyiz, testin negatif olduğuna ve aşılı olduğuna dair belge istemeliyiz. Bundan sonra önlemleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

13.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, yeni sistemle Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletin sorunlarını çözmekten uzak bir yapıya büründürüldüğüne ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” demiştir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yazık ki bu sistemle milletimizin sorunlarını çözmekten uzak bir yapıya büründürülmüştür.

Meclisimizden atama bekleyen mimar, mühendis ve şehir plancılarını, her branştan yüz binlerce sağlıkçıyı, kamuda sözleşmeli çalışanları, söz verilmesine rağmen kadroya alınmayan taşeron işçi ve geçici işçileri, EYT’lileri, işsizleri, kepenk indirmek zorunda kalan esnaf ve sanatkârları, KOBİ’leri, kahveciyi, TEKEL bayisini, sokak esnafını, seyyar satıcıyı, lokantacıyı, servisçi esnafını, eğlence sektörünü, müzisyenleri, amatör spor dünyasını, kuru ekmeği bile çok gördüğünüz aileleri, çöpten beslenen binlerce vatandaşı, pazar artıklarıyla yaşayan, cinayete kurban giden kadınlarımızı, çocuklarımızı… Yoksulluğumuzu ne zaman önleyeceğiz? Vatandaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

14.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 2021 yılının Meclis, millet ve ülke için hayırlara vesile olmasını dilediğine, inşaat mühendisliği mezunu gençlerin liyakat esas alınarak kamu personeli seçme niteliklerine uygun istihdam sağlanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

2021 yılının Meclisimiz, milletimiz, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını dilerim.

İnsanlık tarihi mühendislik hizmetlerine paralel olarak gelişme göstermiştir. Toplumun doğayla iç içe, daha sağlıklı, daha güvenli yapılarda yaşamını sürdürebilmelerinde inşaat mühendisliği mesleği ve mühendisler belirleyici role sahiptir.

Son yıllarda yaşadığımız afetler ve sonrasında meydana gelen can kaybı ve maddi hasarları ivedilikle en aza indirecek şekilde yapılar ve şehirler oluşturulmalıdır. Kaynakların etkili kullanımı, verimli planlama, projelendirme ve etkili denetim sağlanabilmesi için inşaat mühendislerimize büyük önem ve ihtiyaç hasıl olmuştur.

Tüm bu gelişmeleri dikkate alarak, inşaat mühendisliğinden mezun genç arkadaşlarımız, liyakat esas alınarak kamu personeli seçme niteliklerine uygun istihdamlarının sağlanmasını talep etmektedirler.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arık…

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, iktidar tarafından 2021 yılında Kayseri iline geleceği söylenen yüksek hızlı trenin ne zaman geleceğini atanmış Ulaştırma ve Altyapı Bakanına sorduğuna ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlim Kayseri iktidar partisi tarafından cezalandırılmaya devam ediyor, iktidar partisi, Kayseri’ye üvey evlat muamelesi yapıyor. Kamu yatırımları alma bakımından ilim Kayseri 81 il arasında 79’uncu sırada. Tam on üç yıldır Kayseri’ye yüksek hızlı tren sözü verildi, ha bu yıl gelecek ha öbür yıl gelecek diye tam 2 Cumhurbaşkanı, 3 Başbakan, 7 Ulaştırma Bakanı Kayseri’ye yüksek hızlı tren sözü verdi. En son, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan 2017’de “2021 yılında Kayserili yüksek hızlı trene binecek, hayırlı olsun.” dedi. 2021 yılı gelip geçiyor, yüksek hızlı tren nerede Sayın Bakan? Çok hızlı gelip geçti de Kayseri göremedi mi yüksek hızlı treni? Atanmış bakana sordum “Ne zaman gelecek Kayseri’ye yüksek hızlı tren?” diye, atanmış bakan da dedi ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

16.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, küresel anlamda tehdit unsuru olan Covid-19’la uğraşırken insanlığı tehdit eden diğer bir tehlike olan kuraklık sorununa da gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, kişi başına kullanılabilir su miktarı göz önünde bulundurulduğunda sanılanın aksine su zengini değil, su stresi çeken bir ülke olarak kabul edilmektedir. Bugün, tatlı su kaynaklarımızın yüzde 74’ü tarımda, yüzde 15’i evsel kullanımda ve yüzde 11’i de sanayide kullanılmaktadır. Su rezervlerinin korunması için özellikle tarımsal faaliyetlerde kapalı sulama sisteminin hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Türkiye ve pek çok ülke için uydu üzerinden görüntüleme yapan NASA, 11 Ocak 2021 tarihinde yayınladığı görüntülerle Türkiye’nin yer altı suları için kritik durumu göz önüne sererek 2021 yılı başlarında Türkiye’nin çoğu bölgesinde şiddetli kuraklık yaşandığını vurguladı. Küresel anlamda tehdit unsuru olan Covid-19’la uğraşırken insanlığı tehdit eden diğer bir tehlike olan kuraklık sorununa da gerekli hassasiyeti göstermek gerektiğini de unutmayalım.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

17.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 2021 yılının coronavirüs salgınından kurtularak güçlü Türkiye yolunda adım adım yürünecek bir yıl olmasını temenni ettiğine ve 2021 yılının ilk Genel Kurul toplantısının Gazi Meclise hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2021 yılının; maskelerin, mesafelerin ortadan kalktığı, hepimizin aşılandığı, “Ben de corona oldum.” cümlesinin duyulmayacağı, vaka sayısı, ölüm sayısı, entübe kavramlarının unutulduğu, yaşlıların huzur bulduğu, çocukların sokaklarda cıvıl cıvıl oynadığı, yoğun bakımların bomboş kaldığı, kısıtlamaların hatırlanmadığı, tüm milletimizin geleceğe güvenle bakacağı, coronavirüs salgın hastalığından kurtularak güçlü Türkiye yolunda adım adım yürüyeceğimiz bir yıl olmasını temenni ediyorum. 2021 yılı ilk Genel Kurul toplantısının Gazi Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

18.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Cengiz Holding bünyesinde bulunan bir şirketin Muğla ilinin Bodrum ilçesindeki Cennet Koyu’nda Sahil Düzenleme, Koruma Yapıları ve Dolgu Alanı Projesi hazırladığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ÇED başvurusunda bulunduğunun kamuoyuna yansıdığına, söz konusu yerin 3’üncü Derece Arkeolojik Sit Alanı ve koruma alanı olduğuna, projenin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına… Nerede bir orman, sit alanı, kıyı, ova, mera var ise orada yandaş iş adamlarının projelerini görüyoruz. Cengiz Holding bünyesinde bulunan bir şirketin Muğla’nın Bodrum ilçesinin en güzel koylarından biri olan Cennet Koyu’nda Sahil Düzenleme, Koruma Yapıları ve Dolgu Alanı Projesi hazırladığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ÇED başvurusunda bulunduğu, proje kapsamında koya 4 mendirek ile 2 plaj kurmayı planladığı kamuoyuna yansımıştır.

Söz konusu proje alanı; kültür varlıkları, tabiat varlıkları, 3’üncü Derece Arkeolojik Sit Alanı ve koruma alanı içerisindedir. Proje çevresinde 71 bitki türü, 11 sistematik gruba ait toplam 82 tür ve 302 birey ile endemik 17 sürüngen türü bulunuyor. Halk bu projenin hiçbir yerinde yok; ne belediyeye soruluyor ne de vatandaşa. Bu proje iptal edilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

19.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, geçen yıl tütüne 21 TL ödenirken neden bu yıl sadece 22 TL ödendiğini Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’den sorduğuna, ülkede toplam sayıları 3 bin olan vekil imamların kadro istediklerini yetkili kişilerin dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Tarım Bakanına sesleniyorum: Geçen yıl tütün üreticisinin hakkı 22 TL olarak belirlendi ancak ülkemizde, özellikle de Sayın Ekonomi Bakanının açıkladığı ve de tüm ülkenin bildiği gibi, enflasyon oranı 2020 yılında 14,6 olarak açıklandı. Peki, bunun yanında ben bunu soruyorum: Geçen yıl tütününe 21 TL öderken neden bu yıl sadece 22 TL ödüyorsunuz? 6 tane firmanın yetkisine bıraktığınızdan dolayı, Sayın Tarım Bakanı, siz Türkiye'deki çiftçinin Tarım Bakanı değilsiniz; bu görevinizi de yapmadığınızın altını özellikle çiziyorum.

Sayın Başkanım, diğer bir taraftan, Türkiye'de toplamda 3 bin vekil imam vardır ve bu vekil imamların hepsi de kadro istemektedir, bunu da özellikle buradan sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekli kadroyu açmak için gerekli kişilerin özellikle dikkatine sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yüceer…

20.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, her gün en az 3 kadının katledildiği ülkede bu şiddete karşı çıkmanın insan onuruna sahip herkesin temel sorumluluğu olduğuna, bu cins kırımını durdurmanın en önemli ayağının İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak olduğuna ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Kadınların şiddet sarmalında yaşamak zorunda bırakıldıkları, her gün en az 3 kadının eşi, akrabası, tanıdığı tanımadığı erkekler tarafından katledilerek cins kırıma uğradığı ülkemizde bu şiddete karşı çıkmak, kadın cinayetlerini durdurmak insan onuruna sahip herkesin temel sorumluluğudur. Bu, temel bir insan hakkı meselesidir ama her şeyden önce, bir yönetememe meselesidir. Parlamento, sorumluluğun gereği olarak, acilen özel bir gündemle genel görüşmede bu cins kırımını durduracak önlemleri almalı, çıkarılan kanunların, imzalanan sözleşmelerin uygulandığını takip etmelidir.

Kadınlar ölmesin, yaşasın kadınlar. İstanbul Sözleşmesi yaşatır. Bu, cins kırımını durdurmanın en önemli ayağı İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak.

Teşekkür ederim.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, 2020 yılının kadınlar için kötü geçen bir yıl olduğuna, Grup Başkan Vekillerinin konuşmalarından sonra, 2021 yılının ilk birleşiminde kadın milletvekillerine pozitif ayrıcalık tanıyarak, talep ettikleri takdirde yerlerinden birer dakikalık söz vereceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Evet, ben teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 2021 yılının ilk Genel Kurulu ve ilk birleşimindeyiz. 2020 yılı kadın arkadaşlarımız, kardeşlerimiz için kötü geçen bir yıl oldu; kadın arkadaşlarımız, biraz evvelki konuşmacılar da belirtti. Bu nedenle de Grup Başkan Vekillerinin konuşmasından sonra, 2021 yılının ilk başlangıcında kadın arkadaşlarımıza pozitif bir ayrıcalık tanıyarak onlara yerlerinden, talep ettikleri takdirde birer dakikalık söz vereceğimi ifade ediyorum (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) ve Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılıyorum.

İlk söz, İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu.

Buyurun Sayın Dervişoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 2021 yılının ülkeye, millete ve Gazi Meclise hayırlar getirmesini Allah’tan niyaz ettiğine, geçen hafta Hakkâri ilinde teröristlerce döşenen el yapımı patlayıcının patlaması sonucu yaralanan ve sevk edildiği hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediğine, Millî Mücadele sırasında Doğu Cephesi’nde gösterdiği üstün başarılardan dolayı İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış ve Gazi Meclisin Başkanlığını da yapmış olan Kâzım Karabekir Paşayı vefatının 73’üncü yıl dönümünde saygı ve rahmetle andığına, Mozart isimli konteyner gemisinin Gine Körfezi’nde seyir hâlindeyken korsanların saldırısına uğradığı sırada hayatını kaybeden Azerbaycanlı denizciye Allah’tan rahmet ve yaralı denizcilere acil şifalar dilediğine, kaçırılan Türk denizcilerin ise sağ salim evlerine dönmesini beklediğine, Genel Başkan Meral Akşener öncülüğünde İYİ PARTİ olarak esnafın sorunlarını yerinde tespit ederek gündeme getirmeye devam ettiklerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. 2021 yılının ülkemize, milletimize ve Gazi Meclisimize hayırlar getirmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum. İnşallah güzel kararlar alırız ve Meclisin mehabetine yakışır bir süreç geçiririz.

Geçtiğimiz hafta, Hakkâri’de teröristlerce döşenen el yapımı patlayıcının patlaması sonucu yaralanan askerimiz Piyade Er Selim Gedik sevk edildiği hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. Şehidimizin naaşı dün Sakarya’da toprağa verildi. Kahraman evladımıza Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Millî Mücadele’mizin Değerli Komutanı, Doğu Cephesi’nde gösterdiği üstün başarılardan dolayı İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış ve cumhuriyet sonrası Gazi Meclisimizin Başkanlığını yapmış Kazım Karabekir Paşayı vefatının 73’üncü yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum, mekânı cennet, ruhu şad olsun.

Nijerya açıklarında Gine Körfezi’nde seyir hâlinde bulunan Mozart isimli Türk mürettebatlı konteyner gemisi korsanların saldırısına uğramıştır. Korsanların silahlarla baskın düzenlediği gemimizdeki Azerbaycanlı bir kardeşimiz hayatını kaybetmiştir. Korsanlar, 2 denizcimizi yaralamış, 15 denizcimizi ise rehin almıştır. Saldırıda hayatını kaybeden Azerbaycanlı kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı denizcilerimize acil şifalar temenni ediyorum, kaçırılan denizcilerimizin ise sağ salim evlerine dönmesini hasretle bekliyorum.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener Hanımefendi öncülüğünde İYİ PARTİ olarak il il, ilçe ilçe gezip esnafımızın sorunlarını yerinde tespit edip bu sorunları Meclis gündemine getirmeye devam ediyoruz.

Yüksek enflasyonla giderek artan hayat pahalılığının yanında binlerce iş yerinin faaliyetlerini durdurmasıyla azalan ya da tamamen kesilen gelirler esnafta ağır bir gelir kaybı yaratmıştır. Esnafın borcu kabarmış, krediler ödenemez olmuştur. Hükûmetin destek paketleri yetersiz kalmış, esnafın derdine çare olamamıştır. AVM’lerin açık olup da kafeteryaların kapalı olması ya da otellerin restoranları yerinde hizmet verirken esnafın sadece paket servisi yapmasına müsaade edilmesi adaletsizliği ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - …mağduriyetleri artırmaya devam etmektedir. Bu kapsamda Hükûmet, iyileştirici yaptırımlar ile acil esnaf eylem planı oluşturmalıdır. Salgında zarar gören esnafın kullandıkları ve ödeyemedikleri kredi taksitleri ile elektrik, su, doğal gaz fatura bedelleri bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmelidir. Nakit ve kira desteğinin kapsamı ve miktarı genişletilmelidir. Yasaklar kapsamında faaliyetleri durdurulan işletmeler AVM’lerde uygulandığı gibi HES kodu zorunluluğu getirilerek açılmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda; Grup Bakan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül…

Buyurun Sayın Bülbül.

22.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Millî Mücadele’de komutasındaki 15’inci Kolorduyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında saf tutan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Başkanı Kâzım Karabekir’i vefatının 73’üncü seneidevriyesinde rahmetle andıklarına, 2014 yılında partilerinin İstanbul Esenyurt seçim bürosunun açılışı sırasında bölücü terör örgütünün saldırısında hayatını kaybeden Cengiz Akyıldız’ı vefatının 7’nci senesinde rahmetle yâd ettiklerine, Hakkâri ilinde mayın arama faaliyeti sırasında yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediklerine, Covid-19 pandemisiyle mücadele kapsamında devam eden aşılama sürecinin başarılı bir şekilde devam ettiğine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sosyal medya aracılığıyla Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Şuşa kentinde okul yaptırmak istediklerini belirttiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in uygun bulmasıyla Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından yaptırılacak okulun tamamlandığı anda, Üzeyir Hacıbeyov adı verilerek Azerbaycan Cumhuriyeti’ne teslim edileceğine, bölücü terör örgütüyle mücadele kapsamında 2021 yılında başlayan Eren-1 Tendürek, Eren-2 Lice, Eren-3 Ağrı Dağı, Eren-4 Karlıova-Varto, Eren-5 Bagok operasyonlarına katılan güvenlik güçlerine başarılar dilediğine, operasyonlara ismi verilen Eren Bülbül’ü bir defa daha rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de sözün başında, Millî Mücadele kahramanlarımızdan, sunduğu katkı ile Türk milletinin elinde bulunan tek silahlı gücü, 15’inci Kolordusuyla hiç tereddüt etmeksizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında saf tutan Büyük Komutan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Başkanı Kazım Karabekir’i vefatının 73’üncü seneidevriyesinde rahmet ve dua ile anıyoruz; ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, 2014 yılında İstanbul Esenyurt seçim büromuzun açılışı sırasında İstanbul il teşkilatımızın basın faaliyetini icra ederken bölücü terör örgütü mensupları tarafından yapılan silahlı saldırı sonucunda şehit olan Yusufiyeli Cengiz Akyıldız ağabeyimizin şehadetinin 7’nci senesinde kendisini rahmet, minnet ve dua ile yâd ediyoruz; ailesine, bütün sevenlere ve camiamıza yeniden başsağlığı diliyoruz.

Yine Hakkâri’de mayın arama faaliyeti sırasında yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan, Sakaryamızın evladı Selim Gedik kardeşimize de Allah’tan rahmet ve Türk milletine başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, bilindiği üzere, pandemi süreci tüm dünyada devam etmektedir. Covid-19 hastalığıyla mücadele kapsamında ülkemizde devam eden aşılama süreci başarılı ve programlı bir şekilde devam etmektedir. Aşılama programı çerçevesinde ilk partide ülkemize gelen 3 milyon doz aşı başarılı bir şekilde uygulanmış, ikinci parti olan 10 milyon doz aşının 6,5 milyonu pazartesi sabahı ülkemize ulaşmıştır. Bu süreçte çok ciddi bir aşılama altyapısına sahip olduğunu gördüğümüz ülkemizde kafa karıştırıcı, aşı karşıtı mesnetsiz açıklamalar yapıldığını görmekteyiz. Gerçek dışı ve bilimsel olmayan açıklamaları yapanlar hakkında hukuki olarak gereken tedbirlerin alınması gerektiği kanaatindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Genel Başkanımızın hiç tereddüt etmeden, daha aşılar geldiği anda toplumumuza örnek olmak maksadıyla hemen ilk başta aşı olduğu bir durumda bütün milletimizi bizler, yeniden hiç tereddütsüz bir şekilde aşı olmaya davet ediyoruz.

Sayın Başkan, Genel Başkanımız 16 Ocak 2021 tarihinde sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in uygun bulması hâlinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …Şuşa kentinde, yani Azerbaycan’ın Karabağ’da azat edilmiş olan Şuşa kentinde, 9 derslikli bir okul yaptırmak istediklerini belirtmiştir. Genel Başkanımız bu okulun isminin Şuşa doğumlu ve Azerbaycan Ulusal Marşı’nın bestecisi Üzeyir Hacıbeyli olacağını, temelinin de eğer kabul edilmesi hâlinde 30 Ocak 2021 tarihinde atılabileceğini söylemiştir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in karşılıklı mutabakat ve onayıyla Şuşa’da okul yapma isteğimiz, bu yöndeki projemiz uygun bulunmuştur. Bizzat Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından yaptırılacak olan okul tamamlandığı anda Azerbaycan Cumhuriyeti’ne teslim edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanlarımıza bir defa daha teşekkürü borç biliyor, hayırlı olsun diyoruz.

Son olarak, bölücü terör örgütü mensuplarıyla yapılan mücadelelerin kesintisiz bir şekilde devam ettiğine şahit olmaktayız. Bu kapsamda, 2021 yılında başlayan Eren-1 Tendürek, Eren-2 Lice, Eren-3 Ağrı Dağı, Eren-4 Karlıova-Varto, Eren-5 Bagok operasyonları başarılı bir şekilde devam etmektedir.

Bu operasyonlarda görev alan tüm güvenlik güçlerimize başarılar dilerken, ismini de bu operasyonlara verdiğimiz Eren Bülbül kardeşimizi bir defa daha rahmetle, minnetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Meral Danış Beştaş…

Buyurun Sayın Beştaş.

23.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun partilerin kadınlara ilişkin Meclisteki faaliyetlerini kayıt altına alan raporlarından çıkan sonucun Meclis çatısı altında kadın çalışmalarının yetersiz kaldığı yönünde olduğuna ve Meclisi kadına karşı şiddete son verilmesi için çalışmaya davet ettiklerine, HDP Grubu olarak bu konuda katkı vermeye hazır olduklarına, birçok cezaevinde hukukun uygulanması istemiyle girilen açlık grevlerinin 61’inci gününde olduğuna, 10 kişinin bir araya geldiği etkinliklerin bile pandemi sebebiyle yasaklandığı bir ortamda Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Elâzığ depreminin 1’inci yıl dönümünde düzenlenen anma ve deprem konutları anahtar teslim törenleri yapıldığına, bu iktidar döneminde kamu bankalarında yağma ve talanın söz konusu olduğuna, Ziraat Bankasının 1,6 milyar dolar kredi verdiği ve vergi cenneti olarak bilinen British Virgin adalarındaki bir şirketten Mart 2020’ye kadar sadece 17,5 milyon TL’nin geri tahsil edilebildiğinin ortaya çıktığına, Sabah ve ATV’nin satın alınması için oluşturulan 630 milyon dolarlık havuzun 200 milyon dolarlık kısmının Ziraat Bankasından karşılandığının ortaya çıktığına ama çiftçinin isyanına kulak verilmeyerek haciz yoluna gidildiğine, bu yanlıştan vazgeçilmesi ve Ziraat Bankasının bir kamu bankası gibi davranması gerektiğine, Alevi köylerinin ve evlerinin işaretlenmeye devam ettiğine, bunun çok ciddi bir tehlikenin sinyali olduğuna, Alevi yurttaşların yanında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, bir kadın meselesiyle, kadınların talepleriyle başlamak istiyorum. Eşitlik İçin Kadın Platformu bir süredir, uzun bir süredir Meclisteki kadın çalışmalarına dair bir karne hazırlıyor. 4’üncü raporlarını da kamuoyuyla paylaştılar ve bu raporlar, partilerin kadınlara ilişkin Meclisteki faaliyetlerini, aslında deyim yerindeyse, tek tek kayıt altına alıyor. Ancak bu raporlardan çıkan sonuç ne yazık ki kadın çalışmalarının Meclis çatısı altında yetersiz olduğu yönünde.

Evet, EŞİK son olarak “Günde en az 3 kadın öldürülüyor, bu, artık bir cins kırımdır.” başlığıyla Türkiye genelinde bir kampanya başlattı ve kampanyanın temel talebi bize, hepimize, Meclise. Şunu söylüyorlar Meclise: “Bu cins kırımına son verilmesi için, bunun son olması için acil toplanın, bunu değerlendirin, tedbirleri alın.” Evet, biz Halkların Demokratik Partisi olarak bu konuda daha önce de defalarca genel görüşme, araştırma önergeleri verdik, her ay mutlaka indiriyoruz ve maalesef bunların hiçbiri kabul edilmedi. En son verdiğimiz genel görüşme talebi de bu çatı altında kabul edilmedi ve bunu tartışamadık. Bugün bir kez daha bu EŞİK’in çağrısına yanıt veriyoruz partimiz adına: Biz buna hazırız, bu talebiniz gereğince bugün genel görüşme önergemizi indireceğiz, burada hatibimiz konuşacak. Ve Meclise, bütün partilere ayrımsız çağrı yapıyorum: Daha önce reddettiğiniz gibi bu genel görüşme istemini reddetmeyin, gelin bir genel görüşme açarak halkın temsilcileri ve bu toplumun yarısı olan kadınların vekilleri olarak bu cins kırımına hep birlikte “Dur!” diyelim, bunun tedbirlerini konuşalım, çözümlerini konuşalım ve 40 milyonu aşkın kadına bir söz söyleyelim; bu bizim görevimizdir, sorumluluğumuzdur demek istiyorum.

Sayın Başkan, diğer bir mesele, açlık grevleri meselesi maalesef Türkiye gündeminden hiç düşmüyor. Evet, yine, baskı, hak ihlalleri ve tecride karşı birçok cezaevinde girilen açlık grevleri bugün 61’inci gününde. “Talep ne?” mi dersiniz? Hukuk uygulansın. Hukukun kullanılması, uygulanması için insanlar bedenlerini açlığa yatırıyorlar ve binlerce mahpus bu taleplerini duyurmaya çalışıyorlar. Buna ilişkin, önümüzdeki günlerde umarız çok söz kurmamıza gerek olmaz ve bu talepler karşılanır.

Hukuk uygulansın diye insanların ölmemesi gerekiyor. İktidar partisine özellikle sesleniyorum: Hukuku uygulayın, tecride son verin, hak ihlallerine son verin, cezaevlerindeki haksız baskıyı sonlandırın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, elimdeki bir fotoğraf. Evet, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazıkonak’ta Elâzığ depreminin 1’inci yıl dönümü nedeniyle düzenlenen anma ve deprem konutları anahtar teslim töreni. Evet, pandemi döneminde binlerce insanın katıldığı bir miting görüntüsü. İşte, çifte standart budur, ayrımcılık budur. Bizlerin, 10 kişinin bir araya geldiği etkinlikler pandemi sebebiyle yasaklanıyor, mezarlıklara gidip bir gül, bir karanfil bırakmamız engelleniyor ama Cumhurbaşkanı olunca, iktidar partisi olunca böyle -bütün Türkiye görsün- miting yapılıyor “Anahtar teslimi” adı altında. Bu çifte standarda derhâl son verin ve hukuka geri dönün.

Değerli Başkan, diğer bir mesele Ziraat Bankası meselesi. Çiftçilerin temel gündeminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu iktidar döneminde kamu bankaları siyasetçilerin, siyasetçi yakınlarının, şirketlerin, holdinglerin tabiri caizse âdeta arpalığı hâline geldi. AKP iktidarı döneminde kamu bankalarında yağma ve talan söz konusu. Bunu herkesin bilmesi ve duyması gerekiyor. Kamu bankaları yönetim kurullarına atanan diplomasız, liyakatsiz kişilerden tutalım da şirket ve holdinglere verilen milyonlarca dolarlık krediler; saymakla bitiremeyiz.

Şimdi sadece Ziraat Bankası rezaletini anlatmak istiyorum. Bu konuyla ilgili defalarca soru önergeleri de verdik, umarız en kısa sürede yanıtlanır. Biz söylemiyoruz, Sayıştay raporları söylüyor. Ziraat Bankasının 1,6 milyar dolar kredi verdiği ve vergi cenneti olarak bilinen British Virgin adalarındaki bir şirketten Mart 2020’ye kadar sadece 17,5 milyon TL’nin geri tahsil edilebildiği ortaya çıkmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ayrıca, geciken taksit ve faiz ödemelerinin toplamının 726 milyon dolar olduğu yazılıyor.

Yine, Çalık grubuna ait Sabah ve ATV’nin satın alınması için oluşturulan 630 milyon dolarlık havuzun 200 milyon dolarlık kısmının Türkiye Ziraat Bankasından karşılandığı ortaya çıktı. Nerede bu krediler, niye peşine düşülmüyor? Ama siz, gariban çiftçinin tarlasına, bağına, traktörüne el koymasını, ihale çıkarmasını iyi biliyorsunuz.

Bakın, basına yansıdı. “Ziraat Bankası, bankaya olan borçlarını ödeyemeyen çiftçilerden eline geçen 899’u tarla, 120’si arsa, toplam 1940 gayrimenkulü satışa çıkardı.” deniliyor. Çiftçi isyanda, “70 kuruşa mal ediyorum, 60 kuruşa satıyorum.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son cümleleri alalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ziraat Bankası bu isyana kulak vermek yerine, kredi borçlarını ertelemek yerine araçlara haciz koyuyor, arazilerini satışa çıkarıyor. Böyle bir vicdansızlık hiçbir yerde görülmemiştir. Ne yapsın bu çiftçiler, taş mı yesinler? Niye çiftçinin malını mülkünü satışa çıkarıyorsunuz da verdiğiniz milyon dolarlık kredilerin peşine düşmüyorsunuz? Bu yanlıştan bir an önce vazgeçilmelidir ve Ziraat Bankası bir kamu bankası gibi davranmalıdır.

Sayın Başkan, son söyleyeceğim, Alevi köyleri ve evleri işaretlenmeye devam ediyor. Bu çok ciddi bir tehlike sinyalidir. En son, Yalova’nın Bağlarbaşı Mahallesi’nde oturan 5 ailenin evine çarpı işaretleri konuldu, daha önce Tokat’ın Almus ilçesinde oluştu bu durum.

Alevilere yönelik ayrımcılık, çifte standart ve hedef gösterme politikasına bir an önce son verilsin. Biz Alevi yurttaşlarımızın yanındayız, onlarla birlik olmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özel.

Buyurun Sayın Özel.

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak yeni yılın Meclisin millet için daha iyi çalışmalar yapabileceği bir yıl olmasını dilediklerine, Hakkâri ilinde teröristlerce döşenen el yapımı patlayıcının patlaması sonucu yaralanan ve sevk edildiği hastanede şehit olan Piyade Er Selim Gedik’e Allah’tan rahmet dilediğine, Nijerya açıklarında korsanların saldırısı sonucu esir alınan gemicilerle ilgili gelişmeleri takip ettiklerine, Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Cephesinde çok önemli görevler üstlenmiş önemli bir komutan ve Meclisin 5’inci Başkanı Kâzım Karabekir’i 73’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle ve minnetle andıklarına, Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu’ya düzenlenen suikastten bir süre sonra dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya “Bir tuğlayı çekersem duvar yıkılır.” dediğine, bugüne kadar hiçbir hükûmetin, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin de bu tuğlayı çekmeye cesaret edemediğine, önceki yasama dönemlerinde de faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına yönelik önergelerinin reddedildiğine, 19 Ocak 2007’de yaşanan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin de tam olarak aydınlatılamadığına, Cumhuriyet Halk Partisinin cumhuriyetten önce kurulduğuna, ülkenin en köklü partisi olduğuna, İzmir ili Tepecik, Hilal ve Ege Mahallelerinde pandemiden dolayı geçimini sağlayamayan Roman vatandaşların çalışmak istediklerine ama çalışamadıklarına, faturalar ödenemediği için elektriklerinin kesildiğine, Bartın ve Zonguldak illerinde yüzlerce köy ve bine yakın mahallenin sekiz gün boyunca elektriğinin kesildiğine, bu kesintilerden kaynaklanan sorunlardan elektrik dağıtımını özelleştiren AK PARTİ hükûmetleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yeni yılın Meclisimize milletimiz için daha iyi çalışmalar yapabileceği, uzlaşı kültürünün gelişeceği, iktidar muhalefet çelişkilerinin dışında toplumun ortak talepleri adına hep birlikte yasama faaliyetlerinde bulunabileceği bir yıl olmasını diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak.

Geçen hafta, Selim Gedik kardeşimizi terör örgütünün el yapımı bir patlayıcısının patlaması sonucunda kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine ve milletimize sabır diliyoruz.

Gemimiz Nijerya açıklarında korsanların saldırısına uğradı. 3 gemicimiz kurtuldu ancak esir olanlar var ve Azerbaycan vatandaşı bir kardeşimizin de hayatını kaybettiğini büyük bir üzüntüyle takip ettik. Henüz temas kurulamadı, dikkatle izliyoruz. Bugün, Aden Körfezi tezkeresi sırasında da konuya ilişkin olarak değerlendirmelerimizi, önerilerimizi ifade edeceğiz. Ailelerle birlikteyiz, yüreğimiz ağzımızda gelişmeleri takip ediyoruz.

Sayın Başkan, Kurtuluş Savaşı’mızda Doğu Cephesi’nde çok önemli görevler üstlenmiş, Kurtuluş Savaşı’nın âdeta akışını, yönünü değiştirmiş önemli bir komutanımız Kazım Karabekir’in ölüm yıl dönümü. Kendisi sadece Kurtuluş Savaşı kahramanı değil, daha sonraki kuruluş sürecinde yapmış olduğu katkılar son derece önemli. Parlamentomuzun 5’inci Meclis Başkanıdır Kazım Karabekir ve 5 Ağustos 1946’da seçildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevi sürerken geçirdiği bir kalp krizi sonucunda yaşamını yitirmiştir. Bu vesileyle, başta Kazım Karabekir olmak üzere, tüm Kurtuluş Savaşı komutanlarımızı ve kahramanlarımızı bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Ocak ayı, yakın tarihimizde önemli siyasi suikastlerin yaşandığı kötü bir ay. Pazar günü andığımız Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu’nun suikastinden bir süre sonra, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın Sayın Güldal Mumcu’ya “Bir tuğlayı çekersem duvar yıkılır.” dediğini biliyoruz. Bugüne kadar hiçbir hükûmet o tuğlayı çekmedi, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri de bu tuğlayı çekmeye cesaret edemedi. Daha bu yıl, Uğur Mumcu davasından aranan Selahaddin Eş, Ali Akbulut ve Aydın Koral’a tutuklanmama güvencesi verilerek Türkiye’ye getirildiklerini, ifadelerinden sonra da serbest bırakıldıklarını takip ettik. Elde sadece ve sadece Oğuz Demir diye bir isim var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arka plana yönelik herhangi bir çalışma yürütülmüyor ve Türkiye faili meçhul cinayetlerle yüzleşmeden düzlüğe çıkamayacak. Önceki yasama dönemlerinde de verdiğimiz faili meçhul cinayetlerin araştırılmalarına yönelik önergelerimizin iktidar partisi oylarıyla reddedildiğini bir kez daha kaydetmek isterim.

Hrant Dink’in ölüm yıl dönümü 19 Ocak. Uğur Mumcu gibi, 19 Ocak 2007’de öldürülen Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin de karanlık perdesi henüz tam olarak aydınlatılamadı. Rakel Dink’in anma töreninde ifade ettiği, on dört yıldır görevini layıkıyla yaptığını kanıtlamaya çalışan, onlarca inkârcının, sanıkların ve tanıkların arkasında bir garip güç var, bir garip güç duruyor. “Katil olmadığını kanıtlamak için âdeta aptal olduğunu kanıtlamaya çalışan bir devlet yapısı var.” diyor Rakel Dink.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Bırakın hangi duvar yıkılırsa yıkılsın, bu halk bundan sonra daha iyisini inşa edecektir; inşa edemeyecekse zaten harabedir.” diyor Rakel Dink. Maalesef o gün, bir atanmış İletişim Başkanı yaptığı açıklamada, ülkemizin vicdanlı evladı, Anadolu’nun yürekli sevdalısı Hrant Dink için tutuyor diyor ki: “Bu toprakların harcındaydı, onun alın teri, kalemi hep kardeşlik için çırpındı. Hain terör örgütü FETÖ Hrant’ı bizden koparalı on dört yıl oldu.” Bu cümlelerde samimiyet yoktur, bu cümlelerde öz eleştiri yoktur. Bu cümleler, Hrant Dink cinayeti araştırılsın diye verilen önergelere defalarca “hayır” oyu kullanan Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumluluğunu görmemektir. Elleri bir FETÖ sabunuyla yıkayıp pirüpak olunmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Elde kir vardır, elde pas vardır.

Dönemin Adalet Bakanını daha sonra Meclis Başkanı yaparsanız, dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’i Bakan yaparsanız, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı sonra Vali yaparsanız bugün çıkıp “FETÖ yaptı, biz yapmadık.” diyemezsiniz. O kararnamelerin altındaki imza bugün hâlâ daha ülkeyi yönetmektedir. Bu sorumluluğu hatırlatmak boynumuzun borcudur.

Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “Cumhuriyet Halk Partisi diye bir partinin olup olmadığı tartışmalıdır.” diyor. Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetten önce kurulmuş bir partidir, kurtuluşun partisidir, kuruluşun partisidir; Türkiye’nin en köklü partisidir, dünyanın en köklü üçüncü siyasi hareketidir ve kendisine 11,5 milyon oy vermiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Siz hem bir yandan kendi meşruiyetinizle ilgili tartışmalara en sert cevapları verip, hakaretler edip, mahkemelere sarılıp mahkemelere sığınırken Cumhuriyet Halk Partisine bütün baskılara rağmen oy verenleri -Cumhuriyet Halk Partili olmak mülakat engeliyken, atanma engeliyken, terfi engeliyken- Cumhuriyet Halk Partisine üye olanları hiçe sayan bu anlayış demokrasiden nasibini almamış bir anlayıştır.

Sayın Başkan, uzun süredir Meclis yoktu, sorunlar çok birikmişti. Roman vatandaşlarımız İzmir’den size, hepimize sesleniyor; Tepecik’te Hilal ve Ege Mahallelerinde, pandemiden dolayı geçimini sağlayamayan Roman vatandaşlarımız var. Sokak ekonomisinden geçiniyorlar; çalışmak istiyorlar, çalışamıyorlar. Evde kalınca aç kalıyorlar, sokağa çıkınca ölümle burun buruna geliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitirelim lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu vatandaşlarımız, elektrik faturaları ödenmedi diye bir hafta boyunca elektriksiz kaldılar, gaz lambalarıyla eylem yaptılar, soğuktan titrediler. Bu karar vicdani bir karar değildir. Ayrıca, yalvardık yakardık “Elektriği özelleştirmeyin, kritiktir, stratejiktir.” diye, peşkeş çekildi. Geçtiğimiz günlerde Bartın ve Zonguldak’ta yüzlerce köy, bine yakın mahalle tam sekiz gün boyunca hayatı felç eden elektrik kesintisiyle karşı karşıya kaldı. Soruyorsunuz; “Kar yağdı, böyle oldu.” diyorlar, “Ekipman yok.” diyorlar, “Eleman yok.” diyorlar. Arıyorsunuz ilin milletvekilini, bölge milletvekilini; “Devlete bağlı değil ki, TEDAŞ olsa müdahale ederiz, özel şirketin işi.” diyor. Biz de aylarca, yıllarca bunu söyledik, bunu anlattık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Zonguldak’ta titreyen çocuklardan, İzmir’de soğukta bırakılan Romanlardan, tarımda elektriği borç yüzünden kesildiği için yanan ürünü tarlada kalan çiftçilerden, elektriği özelleştiren AK PARTİ hükûmetleri, Recep Tayyip Erdoğan sorumludur.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Muş.

Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Hakkâri ilinde terörle mücadelede yaralanan ve daha sonra şehit olan askeri rahmetle andıklarına, Ziraat Bankası tarafından kredi verilmesiyle Turkcell’deki Türk ortaklığının korunabildiğine, Ekim 2020’de bu kredinin kapatıldığına, buradaki hâkim hissenin Türkiye Varlık Fonu’na geçtiğine, Ziraat Bankasının tarım kredisi kullanan 685 bin müşterisi olduğuna, banka tarafından 80 milyar TL kredi verildiğine, çiftçinin yanında bir politika izlendiğini ifade etmek istediğine, AK PARTİ Grubu olarak Kâzım Karabekir’i rahmetle andıklarına, Gazeteci Uğur Mumcu’nun 1993 yılı Ocak ayında karanlık bir saldırıda hayatını kaybettiğine, ne o dönemdeki hükûmetin ne de ondan sonraki hükûmetlerin bu cinayeti aydınlatamadıklarına, o dönemde kendilerinin iktidarda olmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hakkâri’de, terörle mücadelede yaralanan ve daha sonra Rahmetirahman’a kavuşan şehidimizi biz de rahmetle, minnetle buradan anıyoruz. Milletimiz şehitlerimizi asla unutmayacaktır ve bu ülke, bu devlet ayakta duruyorsa şehitlerimizin, gazilerimizin verdiği mücadeleyle ayakta durmaktadır.

Burada bir kredi meselesi kamuoyunda epey zamandır tartışılıyor, çeşitli platformlarda da dile getiriliyor. Bununla alakalı açıklama yapılmış olmasına rağmen, bu konu çok kullanışlı bir konu olduğu için gündeme getiriliyor. Bu konunun aslı şudur: Burada, Turkcell grubunun Çukurova grubuna bir kredi veriliyor, bu kredinin verilmesinin sebebi de Turkcell’deki hisselerinden dolayı ve bu kredinin verilmesi suretiyle bu Turkcell’deki Türk ortaklığı korunabilmiş oluyor. Aksi takdirde, buradaki Türk varlığının kaybedilmesi gibi bir durum söz konusuydu. Ve Ekim 2020’de de bu kredi kapatılıyor. Bununla alakalı, nasıl verildiği, hangi şartlarda verildiğiyle alakalı üç ayda bir yapılan bağımsız denetim raporlarında bu detaylı bir şekilde gözükmektedir, arzu edenler orayı inceleyebilirler. Ve son olarak da, bildiğiniz üzere, buradaki hâkim hisse Türkiye Varlık Fonuna geçmiştir yani Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiştir. Bunun da bilinmesini arzu ederim. O gün Ziraat Bankasının yaptığı bu çalışmayla bugün yüzde 26’sı yani hâkim hisse Varlık Fonundadır.

Şimdi, burada, Ziraat Bankası çiftçilerimizi finanse etmektedir. Bakın, tarım kredisi kullanan 685 bin müşterisi vardır Ziraat Bankasının ve 80 milyar TL kredi vermiştir. Burada, takip oranları da çok düşük seviyededir. Bu, intikal etmiş olan takip oranları ise yüzde 1,5 seviyesindedir. Ziraat Bankası sürekli bir şekilde ya bunları ötelemiştir ya yapılandırmıştır ya icra takibi başlatmamıştır, çok düşük seviyede kalmışlardır. Burada çiftçinin yanında bir politika izlendiğini ifade etmek isterim.

Biz de AK PARTİ Grubu olarak Kâzım Karabekir’i burada rahmetle, minnetle anmak istiyoruz. Hakikaten Kurtuluş Savaşı’nda çok önemli katkısı olan, kongrelerin toplanmasında önemli rolü olan, emrindeki orduyla o günkü mücadeleyi örgütleyen, o günkü mücadeleyi organize eden figürlerden bir tanesidir Kâzım Karabekir. Türkiye Cumhuriyeti, Kâzım Karabekir’e çok şey borçludur.

Şunu ifade etmek isterim: Tabii, Uğur Mumcu 1993 Ocak ayında karanlık bir cinayette, karanlık bir saldırıda hayatını kaybetti. Türkiye için büyük bir kayıp, çok üzücü bir kayıp, çok acı bir kayıp.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dolayısıyla, bir değerini kaybetmiştir Türkiye. Olay 1993 tarihinin Ocak ayında vuku bulmuştur. O dönemde biz iktidarda yokuz, biz 3 Kasım 2002’de yani 2003’ün başında geliyoruz, takriben on yıl sonra. Bakın, on yıl boyunca pek çok cumhuriyet hükûmeti geliyor. O dönem Adalet Bakanı SHP’den diye biliyorum, İçişleri Bakanı Doğru Yol Partisinden İsmet Sezgin -o da rahmetli oldu- Başbakan rahmetli Demirel, yine Başbakan Yardımcısı rahmetli İnönü. Dolayısıyla, o dönemki hükûmetin olduğu bir dönemde maalesef bu karanlık tablo işleniyor ve ne o hükûmet failleri yakalayabiliyor, tam anlamıyla cinayeti aydınlatabiliyor ne de ondan sonraki hükûmetler bunu başarabiliyorlar. Biz on yıl sonra iktidara geliyoruz fakat yapılan konuşmalarda burada kullanılan dil bizi suçlayıcı şekilde.

Arkadaşlar, bizi suçlamayın. Bizden önceki on yıl boyunca bu hükûmetler bu olayı aydınlatamamışlar, on yıl geçmiş olayın üzerinden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim, bu konuyla alakalı ne yapılması gerekiyorsa bunu da yapmaya çalıştığımızı ifade etmek isterim.

Burada Sayın Özel FETÖ konusuyla alakalı bazı eleştiriler yaptı. Bu öz eleştiriyi yapması gereken bir partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Zira, bu FETÖ terör örgütünün üzerine gidiliyorken, bununla mücadele ediliyorken buna destek açıklaması yapan, gazetelerin önünde beyanatlar veren, bankasının önüne milletvekillerini gönderen; o gün televizyonların üzerine gidiliyorken, oradaki şirketlere müdahale ediliyorken buna engel olup destek açıklamaları yapan bir CHP vardır. Dolayısıyla, bunları yapan CHP’nin kalkıp da bu suçlayıcı dili kullanmamasını kendilerine tavsiye ederim. O gün devletin yanında, Hükûmetin yanında rol almış olsalardı bugün farklı konularda kendileri eleştirme hakkına sahip olurlardı. Bugün eleştirme hakları yoktur kendilerinin çünkü biz mücadele ediyorken karşımızdaydılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok uzatma niyetinde değilim ancak bir gerçek var: Ben on yıldır buradayım, Sayın Mehmet Muş da on yıldır burada. Yıllarca bu kürsüden -Grup Başkan Vekili değilken, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi davaları izleme ve cezaevi komisyonu üyesiyken- biz “Balyoz” dedik, “Ergenekon” dedik, “askerî casusluk” dedik. Bu sıralardan bize “Ateş olmayan yerden duman tütmez.” dediler. Biz bunları anlattık, yalvardık, dinletemedik ve o gün birlikte oldukları, daha sonra 12 Eylül 2010 referandumuyla F-16’lara bindirdikleri onların komuta kademesine getirdikleri, bu ülkeye darbe girişiminde bulundu. Yine biz buradaydık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ya, öyle şey mi olur ya?

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Siyasi tarih boyunca, elbette, gazeteler kapandığında bütün muhalefetin ilgi odağı olur. Bugün birlikte olduğunuz Milliyetçi Hareket Partisinin o zaman o konularda nasıl bir tavır içinde olduğuna bakın. Kantarın topuzunun kaçtığı yerlerde, Türkiye’yi, dünyada basın özgürlüğü noktasında tartışmalı bir noktaya getirecek şeylerde belli tepki göstermeler, siyaseten iktidar muhalefet sorumlulukları içinde yerine geldi diye sen bankayı aç, kurdelesini kes, sendikasyon kredisine aracılık et, Türkiye Cumhuriyeti’ni kefil et; sonra, o bankanın önünden geçenler suçlu olsun, sen elini FETÖ şampuanıyla yıka. Sen o gazeteleri iş adamlarına aldır, Türkiye’ye bedava dağıttır, her berberde onu oku, birlikte aynı maklubeye kaşık salla, sofradan kalkınca elini FETÖ şampuanıyla yıka geç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bitiriyorum Başkanım.

Bu grupta, bu partide Fetullah Gülen’le bir tane fotoğrafı olan, ziyarete gitmiş olan, bunlara destek vermiş olan, bunların yol temizliği yapıp terfisine aracılık eden, bunların aldığı kredilere, geldiği görevlere imza atan, bunlarla beraber ter döken biri yok. Biz onların gözyaşı döktürdüklerine sahip çıktık, senelerce anlattık, senelerce mücadele ettik, alnımız aktır. Bu konuda bir öz eleştiri yapılacaksa o öz eleştiriye muhtaç tek grup Adalet ve Kalkınma Partisi Grubudur.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

27.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Grup Başkan Vekili bana da cevap verdi. Doğrusu, anladığım kadarıyla “Kredileri verdik ama Turkcell’i kurtardık.” gibi bir şeyler söyledi yani ben öyle algıladım. Ya, ben tam da bunu anlatıyorum, çiftçileri neden kurtarmıyorsunuz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Var, onlara da fon ayırdık, 80 milyar TL. Onların zararını kapatmak için ayırdık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – ATV’yi kurtarıyorsunuz, Çalık grubunu satın alıyorsunuz, milyonlarca dolarlık karşılıksız krediler veriyorsunuz -Demirören’e ne kadar kredi verdiğinizi biliyoruz- faizler ve diğer meselelerde her zaman kendi taraftarlarınızı, 5’li çetenizi ve her şeyi koruyorsunuz ama gariban çiftçiye sıra gelince, traktörüne el koyuyorsunuz ve çiftçiyi ölüme terk ediyorsunuz; tam da bunu soruyorum zaten ve “Çiftçiler ne yapsın?” dedim. Yani, siz krediyi çiftçilere değil, gidip yandaşlara veriyorsunuz, milyon dolarlık hibeler yapıyorsunuz. İşte, yandaş medyayı büyütmek için Ziraat Bankası onları her gün kredilerle ihya ediyor. Sorumuza cevap alamadık yani.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Muş…

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben, tabii, açıklamalarımı Genel Kurula ve kamuoyuna yapıyorum; isteyen istediğini alabilir.

Çiftçilerimize 80 milyar TL kredi kullandırıldığını ve bunun takip oranının çok düşük olduğunu -yüzde 1,5; normalde sektörde yüzde 4’tür- neden böyle olduğunu Ziraat Bankasından… Çünkü çiftçinin üzerine gitmez, icra takibi başlatmaz, yapılandırır, kolaylaştırır, bundan dolayıdır. Turkcell’le alakalı söylediğim de aynı şeydir.

Diğer konularla alakalı, ATV grubu dönüyor, diğer konular… Arkadaşlar, orada bir kamu kaybı varsa, bir kamu zararı varsa bu hepimizin ortak bir sorumluluğudur; bununla alakalı, oradaki yönetimle alakalı suç duyurusunda lütfen bulunun, lütfen, bunu özellikle ifade etmek isterim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, fotoğraf meselesi, diğer meseleler… Şimdi, bir yapı suç işlemeye başladığı andan itibaren bunun üzerine gidilir. Şimdi, fotoğraf… Sorarsanız, bakın, Süleyman Demirel’in fotoğrafları var, Özal’ın fotoğrafları var, Bülent Ecevit’in kucaklaşıyorken fotoğrafları var; hepsi rahmetli oldu. Diğer, aklıma gelen, Başbakanlık yapmış başka pek çok kişinin fotoğrafları var, yan yana oldukları fotoğrafları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi, bir yapı suç işlemeye başladığı anda bunun üzerine gidilir, bununla mücadele edilir; dolayısıyla, bizim söylediğimiz budur.

Bakın, değerli arkadaşlar, aynı şeyleri yüzlerce kez söyledik; siz de söylediniz, biz de söyledik. Kastımız şu: Bakın, böyle bir örgütle mücadele ediyorken; kırk yıldır, elli yıldır kimsenin cesaret edemediği bir örgütün üzerine gidiyorken Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmetin yanında pozisyon almış olsaydı bugün bu örgütle çok daha kolay, çok daha rahat mücadele edilirdi, kastımız bu. Değerli arkadaşlar, kuru gürültü, kuru polemik yapmanın bir faydası yok; işin gerçeği, realitesi böyledir.

Bir de bankalarla alakalı, arkadaşlar, binlerce insan oraya para yatırdı, binlerce insan kredi çekti; bunların tamamıyla alakalı değil. Bakın, orada sermaye yeterliliğiyle alakalı bu banka problem yaşıyor; rasyo var, tutturması lazım. Birinci sefer tutturamıyor, bir sonraki sefer tutturamıyor. BDDK’nin müdahale etme hakkı var Bankacılık Kanunu gereği. Bunun üzerine, FETÖ elebaşı çağrı yapıyor, diyor ki: “Buraya gelin, para yatırın.” O tarihten itibaren sermaye yeterliliğini tutturabilmesi için para yatıranlarla alakalı işlem ve inceleme yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yoksa milyonlarca insan para çekmiş, para yatırmış; bunların hepsiyle alakalı yapsanız işlem yapmadığınız insan kalmaz arkadaşlar. Sayın Başkan konunun hassasiyeti budur yani dolayısıyla bunun bilinmesini arzu ederim.

Değerli arkadaşlar, biz bu konuda daha fazla polemik yapmayacağız ama bir örgütün, bakın, basın-yayın tarafı vardır, ona kaynak üreten diğer alanları vardır; bunlarla topluca mücadele edilir. “Basın özgürlüğü konusunda biz buna kolaylık gösterdik.” demek bu örgütle mücadeleyi hafifletir. Normal bir yapı olsa, suç alanına girmeyen bir organizasyon olsa, basına müdahale edilse haklısınız. Burada başka bir gazeteye bir müdahalede bulunulsa -bir suç alanı, bir suç teşkil etmiyorsa- sizin buna tepki göstermeniz haklı bir taraf, bu doğru bir şey, muhalefet partisinin yapması gereken bir şey ama orada konu farklı. Siz az önce de söylediniz, işte “O dönemki davalara onlarca kez biz tepki gösterdik...” Siz tepki gösteriyorken bu yayın organları farklı yayınlar yapıyorlardı ama siz bunlar kapatılıyorken oraya arkadaşlarınızı gönderdiniz yani çelişki bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Evet, son kez açıyorum mikrofonu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, bunu ifade etmeye çalışıyorum. Ben sözümü, burayı daha fazla uzatmak istemiyorum.

Teşekkür ediyorum Genel Kurula.

BAŞKAN – Sayın Taşcıer...

29.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, kadın cinayetlerinin artık bir cins kırımına dönüştüğüne, kadına yönelik şiddet ve cins kırım hâlini alan cinayetlerin özel bir gündemle Mecliste konuşulması çağrısını bir kadın milletvekili olarak dile getirdiğine ilişkin açıklaması

GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de her gün 3 kadın erkekler tarafından öldürülüyor. Bu sistematik hâle gelen cinayetler tekil olaylar olarak nitelendirilemez çünkü bu cinayetlerin ardında bir zihniyet var. Bu nedenle durum artık bir cins kırım hâline dönüşmüştür. Her gün 3 kadının öldürülüyor olması bu Meclisin ana gündem maddesi olmayacaksa Parlamento Türkiye’nin sorunlarını çözüyor diyebilir miyiz? Yüzlerce sivil toplum örgütü ve milyonlarca insanımızın çağrısını bir kadın milletvekili olarak ben de -aynı çağrıyı- buradan dile getiriyorum: Kadına yönelik şiddet ve cins kırım hâlini alan sistematik cinayetlerin özel bir gündemle Mecliste konuşulmasını istiyoruz. Daha fazla görmezden gelinemeyecek kadar önemli bu soruna karşı artık duyarsız kalmayın. Bir tek kadının daha aramızdan alınmasına, bir tek kadının daha şiddet görmesine ve geleceklerinin karartılmasına tahammülümüz kalmadı.

BAŞKAN – Sayın Güzel...

30.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, artık bir cins kırımı hâline gelen kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığına, EŞİK Platformu’nun başlattığı kampanyayla Meclisi bu acil durum karşısında görevlerini yerine getirmeye ve sadece kadın cinayetleri gündemiyle özel bir oturum yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Artık bir cins kırımı hâline gelen kadın cinayetleri maalesef ki azalmak yerine her geçen gün artıyor. Sadece geçtiğimiz 2020 yılı içerisinde en az 284 kadın erkekler tarafından katledildi, 255 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Kadın örgütleri, kadın aktivistler uzun zamandır durumun vahametine dikkat çekmeye çalışmakta. 500’den fazla kadın ve kadın örgütünün beraber mücadele yürüttüğü EŞİK Platformu da bu hafta başlattığı kampanyayla bizleri yani Meclisi bu acil durum karşısında görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye, sadece kadın cinayetleri gündemiyle özel bir oturum yapmaya davet etmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin 70’inci maddesi gereği sözleşmenin uygulanması konusunda Meclis denetim görevimizi bir kez daha hatırlatan kadınlar, “Meclis neden bu cinayetlere karşı sessiz kalmaktadır?” demektedir.

BAŞKAN – Sayın İmir...

31.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, uzun bir dönemdir kadına yönelik şiddete karşı yaptıkları bütün basın açıklamalarının hep yasaklarla, şiddetle bastırılmak istendiğine, kadın cinayetleri ve cins kırımının artık toplumun en temel sorunu hâline geldiğine, kadınların, Meclisi, kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili acil gündemle toplanmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

NURAN İMİR (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Diğer kadın milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, ne yazık ki ülkemizde gün yoktur ki bir kadın katledilmiyor erkekler tarafından. Bunun adının bir cins kırımı olduğu aşikârken uzun bir dönemdir kadına yönelik şiddete karşı yaptığımız bütün kamuoyu duyarlılıkları, basın açıklamaları hep yasaklarla, şiddetle bastırılmak isteniliyor fakat kadın cinayetleri ve cins kırımı artık toplumun en temel sorunu hâline geldi. Kadına karşı şiddeti önlemek için EŞİK ve milyonlarca kadın, yurttaş Meclisimizi kadına yönelik şiddet gündemiyle acil toplanmaya davet ediyor. Ben de Meclisin bir üyesi olarak bunu hatırlatıyor, kadına karşı her türlü şiddeti önlemeye ve cins kırımına karşı Meclisi göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu...

32.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ilinde 200’den fazla köyde ve birçok mahallede sekiz gün boyunca elektrik kesintileri yaşandığına, Bartın iline yakışmayan bu sahnelerin tekrar yaşanmaması için Bakanlığın da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek olayı soruşturması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Geçtiğimiz günlerde şehrim Bartın’da 200’den fazla köyde ve birçok mahallede tam sekiz gün boyunca elektrik kesintileri yaşandı. Elektrik gidince vatandaşlarımız ısınamadılar, susuz kaldılar. Sadece bir kar yağışı sebebiyle 21’inci yüzyıl Türkiyesinde bu kadar uzun süreli elektrik problemini kabul edemiyoruz. Elektrik özel şirketler tarafından sağlanıyor olsa da yıllardır beklenen yatırımlar gerçekleştirilmek zorundadır. Kötü hava koşulları veya personel eksikliği mazeret olamaz. Denetimler şartlar kötüleşmeden yapılmalıydı. İlgili şirket bir an önce yurttaşlarımızın tazminatlarını ödemelidir. Bartın’a yakışmayan bu sahneleri tekrar yaşamamak için Bakanlık da üzerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmeli ve bir an önce bu işi soruşturmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

33.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, 2020 yılında ülkede 300 kadının öldürüldüğüne, kadınların farklı platformlarla cins kırımının, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Meclise seslendiğine, Meclisin bu konuda özel gündemle toplanması gerektiğine ilişkin açıklaması

OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, 2020 yılında 300 kadın bu ülkede öldürüldü, 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Türkiye’de sığınmaevi sayısı ise sadece ve sadece 145. Kadınlar hayatın her alanından farklı platformlarla sesleniyorlar. Kadın Savunma Ağı Ankara Keçiören’de sığınmaevi açılmasını talep ediyor. EŞİK Platformu Meclise sesleniyor: “Meclis göreve!” diyor kadın cinayetlerini, cins kırımını, kadına yönelik şiddeti önlemek için. Kadınların çağrısına biz buradan kadınlar olarak ses veriyoruz: 6284 sayılı Yasa uygulansın, İstanbul Sözleşmesi uygulansın ve kadın cinayetleri son bulsun. Meclis bu konuda özel gündemli toplanmalıdır.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, (2/3298), (2/3303) ve (2/3304) esas numaralı Kanun Tekliflerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/104)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak da Millî Savunma Komisyonuna havale edilen (2/3298) esas numaralı Kanun Teklifi ile esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak Millî Savunma ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına havale edilen (2/3303) ve (2/3304) esas numaralı Kanun Teklifleri Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Isparta Milletvekili Aylin Cesur ve 19 milletvekili tarafından, ülkenin şu anda yüzleştiği aşı tedariki ve aşı dağıtımında yaşanan şeffaflık sorunlarını aşmak, konunun derinlemesine incelenerek Hükûmetin aşı konusundaki yetersizliklerinin nedenlerini tespit etmek, çözümler geliştirmek ve aşı dağıtımındaki kayırmacılık iddialarını aydınlatmak amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/1/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/01/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                                                                                   İzmir

                                                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Isparta Milletvekili Aylin Cesur ve 19 milletvekili tarafından, ülkemizin şu anda yüzleştiği aşı tedariki ve aşı dağıtımında yaşanan şeffaflık sorunlarını aşmak, konunun derinlemesine incelenerek Hükûmetin aşı konusundaki yetersizliklerinin nedenlerini tespit etmek ve çözümler geliştirmek ve aşı dağıtımındaki kayırmacılık iddialarını aydınlatmak amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/1/2021 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ PARTİ grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Geçen sene 30 Ocakta -yani üzerinden tam bir sene geçmiş, iki gün var- biz, İYİ PARTİ olarak “Covid-19 Türkiye’ye geliyor, gelin araştıralım.” dedik, ilk biz söyledik ve maalesef, reddetti iktidar partisi ve ortağı. O süreçten bugüne kadar, bir yıl içerisinde Covid-19 ülkemizde 25.210 can aldı ve 2,5 milyona yakın vatandaşımız da bununla mücadele etti, dünyada da 2 milyon 127 bin kişi Covid-19’dan vefat etti, Covid-19 bu kadar büyük salgın olarak karşımızdaydı ve hâlâ da öyle. Demek istiyorum ki: Siz bunları, buraya geleceğini bugüne kadar tahmin edemediniz, biz etmiştik. Ama burada söylemek istediğim şu da değil: “Biz tahmin ettik. Biz ne kadar iyi öngörüyoruz.” filan değil, söylemek istediğim şu: Ellerinizi kaldırdığınız ve muhalefetin verdiği önergeleri reddetme modelini getiren sistemin adının ne olduğunu bile zikretmek istemiyorum ama bu sistemin sonucu olarak biraz sonra yine bu önergeyi reddedeceksiniz ya hani, belki bunu söyleyerek insaflarınıza hitap edebilirim çünkü sizlerin de yakınları vefat etti, vatandaşlarımız, geldiğiniz seçim çevresindeki insanlar vefat etti, teşkilatlarınızdan arkadaşlarınız vefat etti. Lütfen, insaflarınızla, biraz sonra gerçekleri söyleyeceğim hadiseye oy verin çünkü geçen sene bu kürsüden bu işin önemli olduğunu söylediğimiz zamandan inanın, bugün çok daha vahim bir hâldeyiz, durum çok daha ciddi.

Kaybımız bu kadar mı oldu? Bununla beraber sosyal ve ekonomik boyutları oldu, her gün esnaflarımız kepenklerini kapattılar, vatandaşlarımız ekonomik olarak çok zor duruma düştüler ve bu iş ne kadar çok uzarsa, bir an önce önlem alınmazsa onların da kaybı yine ölümler kadar, başka ölümlere sebep olacak kadar vahim. O yüzden, gelin -ben baştan söyleyeyim- önergemizi kabul edin.

Dünya aşı bulunana kadar önlemlerini alırken ve aşı geliştirme çalışmalarını fonladılar, aşı geliştiren farklı ilaç şirketleriyle anlaşmalar yaptılar çünkü bilinen şu: Aşılanmadan bu salgınla mücadele etmek ve salgını bitirmek imkânsız. Çok şükür, Allah’a şükür ki aşı bulundu. “Hangi aşı?” filan tartışmaları başka bir konu ama aşılanmak gerekiyor değerli arkadaşlar. Sadece sizin benimsediğiniz veya sizin belirlediğiniz miktardaki insanın değil, toplumdaki bütün herkesin Türkiye’de aşılanması gerekir.

Amerika, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği ülkeleri salgını kontrol altına almakta en az Türkiye kadar başarısızdı ama biz Merkez Bankamızdaki eksi milyar dolarlık rezervle ve fırlayan dövizle uğraşırken onlar sahip oldukları ekonomik güç ve aşının geliştirilmesinde bizzat yaptıkları milyarlarca dolarlık ekonomik desteklerle salgının etkilerinden ilk kurtulan ülkeler olmaya adaylar ve Birleşik Krallık, Kanada 7; Amerika ve AB’de 6 farklı aşı şirketiyle anlaşmalar yaptı. Nüfuslarının yüzde 200 ila yüzde 300’üne yetecek kadar aşı siparişi verdiler. Hindistan milyarlarca doz aşı üretim üssü oldu ve ön anlaşmalarla 1,4 milyarlık nüfusuna 2 milyar dozluk aşı siparişi verdi. Rusya devlet destekli kendi aşısını üretebildiği için üretim kapasitesini artırdı ve aşı ihtiyacını ortadan kaldıracak şekilde bir şirkete ihtiyaç olmadan sorununu çözdü. Biz, 8 ayrı merkezde kendi aşımızı üretiyoruz. Bununla ilgili birtakım bildiriler var, evet ama ne zaman olacak hiçbir şey belli değil. “Yılbaşında yerli aşıya kavuşacağız.” demiştiniz. Bakın, daha sonra “Yılbaşında olmadı, nisan…” diyordunuz. Nisan, hangi nisan belli değil. Geçen seneden beri yaşananlara bakınca bu da muallaktaki bir konu.

Hıfzıssıhhayı kapattınız, on sene oldu. Maalesef, kurumlar kapandığı zaman hafızaları da beraber gidiyor. Altını çiziyorum, bir an önce Hıfzıssıhhayı açmalısınız. Dünya Sağlık Örgütü “Herkes güvende olana kadar hiç kimse güvende değil.” diyor ve bunun dağılımını dünyaya sağlamak için bir kuruluş kurdu. Bunun adı “COVAX”. Bu COVAX, 2021 sonunda 2 milyar doz aşıyı COVAX’a dâhil olmuş 190 ülkeye dağıtmayı hedefliyor ve Türkiye bu 190 ülke arasında değil çünkü COVAX’a üye olmadı, dâhil olmadı. “Neden?” diye soruyoruz. Sayın Bakan çıktı ve 8 Ocakta dedi ki: “Nüfusun yüzde 10’u kadar aşı veriyorlar.” Ama ben söyleyeyim, yüzde 10’u kadar değil yüzde 20’si kadar aşı dağıttığını söylüyor COVAX ve 7 firmayla anlaşması var ve bunların 5 tanesi bilimsel ölçekte kabul edilmiş firmalar. Eğer “illa şu aşı” diyorsanız farkını vererek istediğiniz aşıyı oradan temin etmek de mümkün ayrıca. Peki, Türkiye neden COVAX’a dâhil olmadı? Biz bunları, geç kalınmaması gereken tedbirleri söylerken, geçmişte, geçen sene burada “Aşı anlaşmaları yapın.” derken siz neden yapmadınız bu anlaşmaları? Maske masallarıyla Türkiye’yi oyalıyordunuz o sırada. Sonuçta bizi dinlemediniz, uzmanları dinlemediniz, sivil toplum örgütlerini dinlemediniz. Türkiye tek bir aşıyla ve nüfusunun yüzde 30’una yetecek kadar 50 milyon doz aşı anlaşması yaptığını ilan etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – Ve ortada olmayan bu 50 milyon doz aşının nüfusun yüzde 30’una yeteceğini belirtmek istiyorum. Şurada göstereceğim tablolarda Türkiye, nüfusuna aşı bulma sıralamasında dünyadaki ülkeler arasında 66’ncı ve -burada vaktim yok okumaya- Ekvador, Malezya, Bolivya, Tayland, El Salvador, Filipinler, Bahreyn bizden önce geliyor. Çok üzgünüm, çok üzgünüm, Türkiye bu durumlara düşmemeliydi. Sonuçta, maalesef, Çin’le yapılan anlaşmaların koşulları da hâlâ belli değil, badel harabül Basra. Bakın, mutasyon tehlikesi dünyada baş gösterdi. Eğer gecikirsek ne olacak biliyor musunuz? Aşılananlar var ya, hani 25 bin doz aşı geldi ve sizler oldunuz, yakınlarınız oldu gibi iddialar var ya… Bakın, ben onlara hiç girmiyorum, hangi firmalarla yaptınız, hangi koşullarda yaptınız, onlara da girmiyorum; bu girmeyeceğimiz anlamına gelmiyor, günü gelince onlara da gireceğiz ve giriyoruz da ama acil olan, herkesin aşılanması. Türkiye, bir an önce tüm vatandaşlarını ayırt etmeden aşısını yapacak şekilde aşısını bulmalıdır, yoksa harap olduktan sonra Basra, yapacak hiçbir şey kalmıyor değerli arkadaşlar. 50 milyon doz aşı siparişinin 40 milyonu elimize ulaşmalıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLİN CESUR (Devamla) – Çok özür dilerim, bağlayabilir miyim Başkanım?

BAŞKAN – Peki, bağlayın.

AYLİN CESUR (Devamla) – Dün gelen aşı siparişiyle beraber, dün gelen miktarla beraber hâlâ vadettiğiniz yüzde 30’un dörtte 1’ine ulaşmış vaziyettesiniz. Oysaki ilk başta dünyada 12’nci sırayla aşılama hızında başarılı olan Türkiye tekrar 33’üncülüğe düştü. Burada da 33 tane ülke var, size göstereyim. Neden biliyor musunuz? Aşı yok çünkü elimizde. Oysaki bu 13 milyon aşı sadece yüzde 30’un dörtte 1’i. Türkiye’nin bütün vatandaşlarını, 80 milyonluk Türkiye’nin en az 70 milyonunu aşılayacak kadar, 150-160 milyon aşıya ihtiyacı var. Derhâl bunu yapmalısınız, yapmazsanız bugün vicdanlarınızda, yarın kanun önünde bunun sorumlusu olursunuz; bunu da size sorarız.

Lütfen vicdanlarınızla önergemizi kabul edin diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Habip Eksik.

Buyurun Sayın Eksik. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İYİ PARTİ’nin aşı tedarikindeki sorunlar üzerine verdiği önerge hakkında söz almış bulunmaktayım.

Gerçekten bu Meclisin üzerine, bu pandemi sürecinde, çok büyük sorumluluklar düşmesine rağmen, maalesef AKP ve küçük ortağı sayesinde bu sorumluluklarını çoğunlukla yerine getirmediğini görüyoruz ve yapılması gereken araştırma önergeleri “hayır” oyları verilerek reddediliyor. Umarım, bu araştırma önergesine bütün siyasi partiler “Evet.” der ve böyle bir araştırma konusu Meclis tarafından yürütülür.

Bakın, çok zor bir süreçten geçiyoruz, çok büyük bir pandemi dünyayı kasıp kavuruyor ve ülkemizde de çok büyük etkileri var, çok sayıda insan yaşamını yitiriyor. Bu tür pandemilerden, bu tür hastalıklardan kurtulmanın temel yolu aşılanmadır ama aşılanmanın da kitlesel ve kısa sürede yapılanıdır. Ancak bu şekilde hastalığı, virüsü ya da pandemiyi kontrol altına alabilirsiniz ama gördüğümüz kadarıyla bu konuyla ilgili maalesef ciddi bir baştan savma, savsaklama, başarısız olma, yönetememe durumu söz konusu.

Bakın, pandemi süreciyle ilgili Sağlık Bakanlığı ciddi anlamda başarısız, yönetemiyor. Yani baktığınız zaman pandemiyi, tamamıyla AKP iktidarının bir lütfuna, bekası için bir lütfa dönüştürmeye çalışma anlayışı olduğunu görüyorsunuz ve Sağlık Bakanı sürekli Twitter sayfasında pandemiyle ilgili, rakamlarla oynayarak süreci yönetmeye çalışıyor; tıpkı bu aşı olayında olduğu gibi. Bakın, bize şunu söyledi, dedi ki: “Aralık 2020’de Sinovac’ın 20 milyon doz aşısı gelecek.” Yine “Ocak 2021’de 20 milyon doz aşı gelecek.” dedi, gelmedi. Yine, şubat ayına kadar 50 milyon doz aşının tamamlanacağını söyledi ama şubat ayına birkaç gün kalmış, gele gele 3 milyon doz aşı geldi. Yeni 6,5 milyon doz aşı da geldi fakat iki hafta süreyle yine yapılmayacak, beklenilecek.

Yine, BioNTech aşısı… Pfizer/BioNTech aşısıyla ilgili de 4,5 milyon aşının geleceğini iddia etti ama bunların da gelmediğini gördük.

Kısacası şunu görüyoruz: AKP iktidarı bizi oyalıyor, halkı oyalıyor, toplumu oyalıyor. Net bir şekilde belirtmek istiyorum: Bizler aşının yapılması konusunda hemfikiriz, kesinlikle bütün halkımız, toplumumuz aşı olmalıdır, aşı olma konusunda kesinlikle hassasiyet gösterilmelidir. Fakat AKP iktidarının ülkeyi sadece bir aşıya mahkûm etmesi de çok büyük bir hatadır, çok büyük bir eksikliktir. Bakın, dünyada birçok aşı örneği olmasına rağmen bizler sadece Sinovac aşısına mahkûm kılındık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HABİP EKSİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sinovac aşısıyla ilgili de faz 2 çalışmaları konusunda ülkemizde 40 kişi üzerinde bir çalışma yapılmıştı. Onun raporunu alelacele Sağlık Bakanı çıkarttı ve yüzde 91 etkisi var. Allah’tan Brezilya’da bir araştırma ortaya çıktı, faz 3 çalışması yapıldığı ortaya çıktı ve Sinovac aşısının yüzde 50 küsur etkisinin olduğu ortaya çıktı.

Şimdi, net söylüyorum: Bizler aşı yapılması konusunda hemfikiriz ama ülkeyi tek bir aşıya mahkûm kılmanız ve kayırmayla ilgili iddiaların olması, yine 25 bin Pfizer aşısının gelmiş olma ihtimali ve bunların AKP’li kişilere yapıldığı iddiaları, bu konularla ilgili çok ciddi sorunlar var. COVAX’a niçin dâhil olunmadığıyla ilgili çok ciddi sorularımız var. Yine, ataması yapılmamış olan 650 bin sağlık emekçisinin niçin aşılanmadığıyla ilgili ciddi sorular var. İşte, bunların ortaya çıkarılmasıyla ilgili bu araştırma önergesine bizler, Halkların Demokratik Partisi olarak “evet” diyeceğiz ve bu konuda halkımızın bu mağduriyetinin ortadan kaldırılması ve toplumun sağlığa kavuşturulması, topyekûn bu sürecin başarılı bir şekilde yürütülmesi için “evet” oyu vereceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Mehmet Göker.

Buyurun Sayın Göker. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu hafta demokrasi şehitleri haftası. Bu vesileyle, kaybettiğimiz rahmetli Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı, Ahmet Taner Kışlalı’yı ve Bahriye Üçok gibi daha nicelerini rahmetle anıyorum. Henüz faillerinin bulunamamış olması da millet olarak -en azından benim için- bir utanç kaynağı.

Evet saygıdeğer milletvekilleri, konumuz aşı ve aşının yapılanması konusunda bir önerge. Milletçe endişeliyiz. Niye mi endişeliyiz? Çünkü ortada bir belirsizlik var. Belirsizlik de kendi şayisi içerisinde bir kaygıyı ön plana çıkarmakta ve bu kaygıdan kaynaklanan endişe de körüklenmekte. Bunu özellikle şunun için söylüyorum, tabii ki sizler de takip etmişsinizdir: Sosyal medya hesaplarında, hiçbir risk faktörü olmadan aşılandığını gördüğümüz -ki bugün kendisini kültür elçisi ilan ettik- kişiyi ve sanatçıyı görünce, insanlar “Bu gelen aşı bize ne zaman olacak? Aşılamadaki hakkaniyet ne seviyeye kadar korunacak?” bunları merak etmekte.

Aşı tedarikinde sayılara ulaşılamadığı ortada. Az önce benden önceki milletvekillerimiz de ifade etti, şu ana kadar elimizde 40 milyon doz aşının gelmiş ve yapılıyor olması gerekirdi, oysa toplamda gelen aşı miktarı yaklaşık 9,5 milyon. Peki, toplum olarak ne kadar aşıya ihtiyacımız var? Yüzde 70’inin, 80’inin aşılandığında bir sürü bağışıklığının sağlanabildiğini düşündüğümüzde bu doz yaklaşık 130 milyon. Peki, elimizde bu rakam var mı? Yok. Temini, tedariki var mı? Yok. Bu seviyede giden bir aşılamada bizi bekleyen en büyük sorun virüste gelişebilecek mutasyon ve mevcut aşının buna karşı yetersiz kalışı. Geçen hafta Moderna, kendisinin içerisindeki mRNA aşısının mutantlara karşı yeterli olduğunu söyledi ama bizim temin ettiğimiz Sinovac aşısı yeterli midir değil midir bu konuda yapılmış herhangi bir araştırma yok. Buradan yetkililere çağrımızı yineleyelim: İki haftalık bir süre içerisinde mutasyonlara karşı da bu aşıların yeterli olup olmadığı denetlenmeli ve buna göre önlem alınmalıdır. Mutasyon niye önemli? Çünkü yapılan aşılama hızı ilk günkü gibi gitseydi şu an için 4,5 milyon kişi aşılanmış olacaktı ama 1 milyon 200 bin kişi ancak aşılanabildi yani yavaş gidiyoruz. Yavaş gidildiği zaman bu, toplum sağlığı açısından şöyle bir sıkıntı oluşturuyor: Virüs kendini değiştirerek daha saldırgan hâle geliyor. Bu nedenle, olabildiği kadar enerjik olmalı ve aşılamada tedariki sağlamamız lazım.

Evet, bizim için, aşılamada mutasyon yapılmalı dedim. Bu niye önemli? Çünkü biz aşıyı, tedarik zincirini de tek bir ülkeye ve tek bir firmaya bağladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET GÖKER (Devamla) - Eğer ki bu aşı mutasyonlara karşı dirençli çıkarsa yani yetersiz kalırsa biz tamamen ortada kalmış olacağız. Çünkü aşılarda diğer bir firmayla bir ön anlaşmamız yok. Burada da temel sıkıntı, önergenin de içinde olduğu gibi, 190 ülkenin içinde bulunduğu COVAX yani aşıya ulaşma imkânı ekonomik ya da sipariş anlamında yetersiz olan ülkelerin oluşturduğu ve toplu bir aşılanmanın öngörüldüğü bir sisteme biz üye değiliz. Dolayısıyla, en büyük söz şudur: Hepimiz sağlıklı olmadan hiçbirimiz güvence altında değiliz. Herkes eşit miktarda ve hızlı bir şekilde aşılanmalı, bu konudaki çalışmalar hızlandırılmalı ve yürütülmelidir. Bu vesileyle İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu önergeyi destekliyorum.

Saygılarımı sunarım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Esgin.

Buyurun Sayın Esgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ESGİN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ grup önerisi aleyhinde AK PARTİ grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyanın yüz yılda bir karşılaştığı küresel salgına karşı ülkemizde devlet, millet el ele büyük bir mücadele veriyoruz. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde salgınla mücadelede pek çok gelişmiş Batı ülkesinin aksine başarılı karneye sahip ülkeler arasındadır. Kasım, aralık aylarında tüm dünyada ve ülkemizde görülen vaka artışlarını aldığımız önlemlerle birlikte kontrol altına almış bulunuyoruz. Seçim bölgem Bursa’da vaka oranını 20 kat azaltarak kahraman sağlık çalışanlarımızla birlikte yeni bir başarı hikâyesine imza attık. Salgınla mücadelemiz devam etmektedir, rehavete de asla yer bulunmamaktadır.

Türkiye salgınla mücadelesinde yapmış olduğu çalışmaların yanı sıra aşı çalışmalarıyla da dikkat çekmektedir. Üç ay içerisinde vatandaşlarımıza uygulanabilir yerli aşı sürecinde her çabayı göstermekteyiz. Yurt dışında da yaklaşık 55 milyon aşı bağlantısını gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bu aşıların ilk etapta 3 milyonu ülkemize gelmiş, an itibarıyla 1 milyon 400 binin üzerinde aşı sağlık çalışanları ve 80 yaş üstü vatandaşlarımıza yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Aşı uygulanacak grup sıralamasına göre yüksek yaş, risk ve meslek gruplarına göre Covid bağışıklama çalışmalarımızı büyük bir kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.

Muhalefetin grup önerisinde ifade edilen hususlar toplumsal bir kaygı veya endişe yerine gerçek dışılığı ve siyasi polemik unsurlarını ne yazık ki barındırmaktadır. Türkiye aşının dünyadaki ilk toplu uygulamaya başlanan ülkelerinden birisidir, şu ana kadar da en fazla Covid aşı uygulaması yapılmış dünyanın ilk 7 ülkesi arasındadır. Aşılama çalışmaları örnek bir şeffaflık ve mükemmel bir organizasyon şeması dâhilinde vatandaşlarımıza uygulanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde 10 milyon aşının onayı çıkmış, 6,5 milyon aşı da ülkemize ulaşmıştır, kalan aşıların da mart ayı sonuna kadar ülkemize gelmesi planlanmaktadır. Şu an uygulamada olan CoronaVac aşısı ülkemizde yapılan çalışmalarla yüzde 91,25 etkinliğe ve yüksek güvenilirliğe sahip olduğu açıkça ortaya konmuştur. Yerli aşı çalışmalarında da süreç beklediğimiz şekilde devam etmektedir. Yerli aşıda nisan sonu itibarıyla toplumsal bağışıklama programına geçmeyi planlamaktayız.

Değerli arkadaşlar, her zaman söylediğim gibi virüs hiçbirimiz için bir siyasi polemik malzemesi olamaz. Küresel salgın karşısında bütün insanlığın yaşadığı zor durum gündelik siyasete asla malzeme yapılmamalıdır. Covidle en ön saflarda mücadele eden sağlık ordumuz politik çıkar hesaplarının sermayesi yapılmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUSTAFA ESGİN (Devamla) – Grip aşısıyla ilgili yapılan talihsiz polemikler, lütfen hiç kimse ve hiçbir şey adına Covid aşısıyla ilgili yapılmasın. Küresel salgınla mücadelemizde hep birlikte başarılı olacağız, hep birlikte sağlıklı ve huzur dolu günlere kavuşacağımız umuduyla hepinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın Tokdemir…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, Amik Ovası çiftçilerinin girdi maliyetlerinden dolayı tarlalarını güç bela ektiğine, yüzde 80 oranında artan gübre fiyatlarının tarımsal üretim için büyük bir tehdit oluşturduğuna, maliyetlerin düşürülmesi ve gübre desteğinin artırılması için Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

İSMET TOKDEMİR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi Amik Ovamızın çiftçileri de mazot, gübre ve tohum pahalılığından güç bela tarlasını ekiyor. Bahar gelince tarlasına gübre atması gereken çiftçilerimiz kara kara düşünürken kimyasal gübrede yaşanan zamla yüksek fiyat artışının şokunu yaşıyor. Gübre kullanımının en yoğun olduğu bu dönemde fiyatların hızla yükselmesi çiftçilerimizin sert tepkisine neden oldu. Yüzde 80’in üzerinde artan gübre fiyatları tarımsal üretim için büyük bir tehdit oluşturuyor. Çiftçilerimiz ihtiyaç duyulan gübreyi kullanmazsa verimin ve üretimin azalması nedeniyle gıda fiyatları artacak ve sorun direkt soframıza yansıyacaktır. Buradan Tarım Bakanına seslenmek istiyorum: Dışa bağımlı ithalat nedeniyle gübre fiyatlarının düşürülmesi çok zor görülüyor, maliyetlerin düşürülmesi ve uygun fiyata gübre temini için tek yol verilen gübre desteğinin artırılmasıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güneş…

Sayın Keven…

35.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, 2020 yılında kuraklık ve pandemiyle mücadele eden çiftçilerin şimdi de gübre fiyatlarına yapılan zamla mücadele ettiğine, Türk çiftçisinin bu zamların önüne ne zaman geçileceğini sorduğuna ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2020 yılında kuraklık ve pandemiyle mücadele eden çiftçilerimiz şimdi de gübre fiyatlarının zamlanmasıyla mücadele ediyor. Dolar kurunu “Dolsa ne olur, dolmasa ne olur?” diye tiye alan iktidarın gücü gübre simsarlarına yetmiyor. Dolar kurunun 9 liraya yaklaştığı dönemde tonu 2.300 lira olan üre gübresinin fiyatı dolar kuru 7,40 lira seviyelerine gerilemesine rağmen zamlanmış ve 3 bin lirayı bulmuştur. Çiftçinin gübre kullanacağı bu aylarda fiyatların zamlanması zaten zor durumda olan çiftçimizi canından bezdirmektedir. Ticaret Bakanlığı dolar kurunun gerilemesine rağmen gübre fiyatının tersine zamlanmasını neye bağlamaktadır? Bu zamların önüne ne zaman geçilecektir, Türk çiftçisi soruyor.

Saygılarımla.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına karşı işlenen suçların ve şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 26/1/ 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

26/1/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/1/2021 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                       Meral Danış Beştaş

                                                                                                                                                    Siirt

                                                                                                                                  HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

26 Ocak 2021 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen 10983 grup numaralı “Kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına karşı işlenen suçların ve şiddetin son bulunması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin, diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 26/1/2021 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Ebrü Günay.

Buyurun Sayın Günay. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında izleyen değerli halkımız; kadına yönelik şiddet en temel hak olan yaşam hakkı başta olmak üzere, kadınların her türlü insani haklarını ihlal eden, topluma katılımlarını sınırlayan, bedenlerine, yaşamalarına, psikolojilerine zarar veren çok boyutlu bir şiddet biçimidir.

Türkiye’deki mevcut Hükûmetin uyguladığı kadın düşmanı politikalar, mevcut sorunun daha da katmerlenmesine sebep olmuştur. Bugün, her alanda kadınları yok sayan; ekonomik, kültürel, sosyal, toplumsal alanlarda kadınları ötekileştirerek ve iradelerini gasp ederek eve hapsetmeye çalışan bu politikaların hedefinde neyin olduğunu bizler çok iyi biliyoruz. Bu politikalar, örgütlü kadın kimliğini hedef almaktadır. Kadınlara saldıran bu zihniyet, kadınlar üzerinden, kendisine muhalif olan herkesi sindirmeyi ve korkutmayı amaçlıyor. Cinsiyet kimliğinden, cinsel yöneliminden ve iradesinden dolayı neredeyse her gün en az 3 kadın, erkekler tarafından katlediliyor.

Kadın cinayetleri başta olmak üzere kadınlara yönelik gerçekleşen suçların önlenmesi ancak mevcut yasaların etkin şekilde uygulanması ve cinsiyetçilikle mücadele eden politikaların geliştirilmesiyle mümkündür. Bu konuda Meclisin sorumluluk alması, bütçeyi bu anlamda düzenlemesi gerekir. Bugün artık kadın kırımı düzeyine ulaşmış olan kadına yönelik şiddetin son bulması için öncelikli olarak İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması, 6284 sayılı Yasa’nın bir an önce daha etkin bir şekilde uygulanması şarttır ve bir kadın bakanlığının kurulması ise artık bir zorunluluktur.

Kadına yönelik şiddet yalnız özel alanda değil kamusal alanda ve devlet kurumlarında da yoğun olarak uygulanmaktadır. Kadın kurumlarının verilerine göre, 2020 yılında erkekler en az 792 kadına şiddet uygulamış, bu şiddete maruz kalan en az 300 kadın hayatını kaybetmiştir. Yine 2020 yılında 171 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetmiştir. Benzer şekilde, 2021 yılının Ocak ayının ilk yirmi beş gününde her gün en az 3 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. 2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde 153 ülke arasında 130’uncu sırada yer alan Türkiye'de kadınlara uygulanan çok yönlü şiddete karşı cezasızlık politikaları uygulanmakta ve şiddeti uygulayan erkeğe cezasızlık zırhı oluşturulmaktadır; yargı, kadınlara yönelik erkek şiddetini önlemek yerine failleri çoğunlukla iyi hâl gerekçesiyle cezasız bırakmaktadır. Özellikle, bu şiddetin faili nüfuzlu kimseler, kamu görevlisi veya kolluk güçleri olunca yargı âdeta üç maymunu oynamıştır. İpek Er’in ölümüne sebep olan Musa Orhan’ın yargılanmaması da bu cezasızlık politikasının en bariz ve en yakın tarihli örneklerinden sadece bir tanesidir.

Değerli arkadaşlar, yaşanan pandemi süreciyle beraber güvencesiz ve düşük ücretle çalışan kadınlar işlerini ilk kaybedenler oldu. Evde devasa bir bakım emeğini omzunda taşıyan kadınlar çok yönlü şiddetle karşı karşıya kaldı, infaz yasasıyla salıverilen çoğu fail eve döner dönmez yine şiddet uyguladı. Kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri başta olmak üzere kadına yönelik cinsel ve fiziksel şiddet de pandemi sürecinde daha da arttı ama iktidar, önleyici tedbirler almak yerine kalkıp yasaları değiştirdi; 6284 sayılı Kanun kapsamında tedbir kararı alınarak kadınların sığınaklara başvurusu, darp raporu istemeleri, yalnızca ikametgâhının olduğu şehirde sığınak talebinde bulunabilme gibi ön koşullara bağlandı. Öte taraftan, şiddetle mücadele eden kadın kurumlarının saldırıların hedefine alınması ve bu kurumların kapatılması ve cinsiyet özgürlükçü perspektife sahip olan HDP’li belediyelerimize kayyumların atanması da kadın mücadelesine ciddi bir darbe vurdu. Çünkü kayyumların ilk işi, kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın merkezlerini kapatmak ve kadınları güçlendiren mekanizmaları ortadan kaldırmak oldu. Yine, her durumda, kazanılmış haklarımızı geri vermemek için mücadele etmek; bedenimize, kimliğimize yapılan müdahalelere karşı hep birlikte durabilmek ve kadın mücadelesinden vazgeçmemek biz kadınların tek amacı oldu.

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) “Türkiye’de her gün en az 3 kadın öldürülüyor ve artık bu bir cins kırım.” diyerek her yerde yankı bulan bir çağrı yaptı. Buna göre, EŞİK, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerini önlemek için alınması gereken önlemleri tüm partilerle ve görevlilerle birlikte tartışmak ve izlenmesi gereken politikaları belirlemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine acilen özel bir oturum düzenlemesi çağrısında bulundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

EBRÜ GÜNAY (Devamla) – Muhtemelen, EŞİK’in bütün taleplerini içeren mesajlar birçok vekil arkadaşımıza da ulaşmıştır. Biz de bu çağrıya uyarak, kadın kırımı düzeyine ulaşmış kadına yönelik şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması amacıyla Mecliste bu gündemle genel görüşme yapılması talebini buradan bir kez daha tekrar ediyoruz. Meclis, acilen bu konu üzerinden toplanmalıdır diyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi için grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Türkiye’nin en önemli, kronik gündemlerinden biri kadın cinayetleridir. Her geçen gün artış gösterdiğine tanık olduğumuz kadın cinayetlerinin durdurulması için en etkili tedbirlerin alınması bir toplumsal mecburiyettir. 2020’de neredeyse günde 1 kadınımız hayatını kaybetmiştir. Alınan hukuki ve önleyici tedbirler yetersiz kalmaktadır. Kadın-erkek eşitliğini öngören sosyal tedbirler, kültürel değişiklikler yürütmenin tüm paydaşlarınca benimsenmeli ve uygulanmalıdır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlendirilmesi amaçlarına yönelik faaliyet gösteren küresel bir hükûmetler arası kuruluş olan Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu tarafından kabul edilmiş olan uzlaşma sonuçlarının çoğunda kadına yönelik şiddet farklı bağlamlarda ele alınmıştır. Konu 1998, 2007 ve 2013 yıllarında defaatle ele alınmıştır, öncelikli tema olarak belirlenmiştir.

Türkiye 11 Mayıs 2011 tarihinde, kadına yönelik şiddeti önleme ve mücadeleyle ilgili Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ve onaylayan ilk hükûmet olmuştur ancak bunun gereklerinin ve şartlarının yerine getirildiğini, ülkemizin bunu tam olarak uyguladığını söylemek biraz zordur.

Kadına karşı şiddeti ve aile içi her türlü şiddeti kaldırmak, kadın ile erkek arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak, kadına karşı ve aile içi şiddetin her türlüsünün tüm mağdurlarının korunması, kolluk birimleri arasında etkili iş birliğinin sağlanması Sözleşme’nin belli başlı amaçları arasındadır. Uluslararası anlaşmalar, yasal iyileşmeler ve politika önlemlerine rağmen Türkiye’de kadına yönelik şiddete son vermek için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği ortadadır. Bu hususta 7 Şubat 2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine 2 tane kanun teklifi sundum. Birisi, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğeri, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik içeren 2 kanun teklifi. Dilerim ki bunlar gündeme alınır ve kadına yönelik cinayetlerin önlenmesi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi kayda değer bir yol almış olur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Jale Nur Süllü.

Buyurun Sayın Süllü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci Dönem benim ilk dönem milletvekilliğim. Meclise girdiğim ilk günlerde, vatandaşın yararına konularda siyaseti bir yana bırakarak uzlaşı sağlanabileceği yönünde bir umudum vardı. İyi bir iletişimle gerçekten başarabileceğimize inanıyordum. Ancak ne yazık ki öyle olmadığını deneyimleyerek öğrendim. Otuz bir aylık süreçte Cumhuriyet Halk Partisinin, İYİ PARTİ’nin, Halkların Demokratik Partisinin sayısız kez kadın konularıyla ilgili araştırma önergesi verdiğini hatırlıyorum. Her seferinde de AKP ve MHP oylarıyla reddedildiğine tanıklık ettim. Tanıklık ettiğim başka bir şey daha var, o da hangi parti grubu tarafından verilirse verilsin, AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın, özelikle de kadın milletvekili arkadaşlarımızın bu kürsüye gelip işlerin nasıl iyi gittiğini anlattığına tanıklık ettik. ŞÖNİM’ler öve öve bitirilemiyor, ŞÖNİM’ler yani Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri; “şiddete sıfır tolerans” söylemleriyle kadınların nasıl korunduğu anlatılıyor, sanki bu ülkede kadınlar hiç öldürülmüyormuş, hiç şiddet görmüyormuş gibi konuşmalar yapılıyor bu kürsüden. Sonuç: “Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir…” ve yeni bir gündem maddesine geçiyoruz ne yazık ki ama kadınlar ise şiddet görmeye ve öldürülmeye devam ediliyorlar Türkiye’de ne yazık ki. Her birinin ismi birer sayı olarak solan gazete sayfalarında ya da medya arşivlerinde kalıyor. Yaşamdan koparılan kadınlar, bir erkek tarafından katledilerek yaşama veda edip gidiyorlar arkalarında gözü yaşlı analar, babalar ve çoğu zaman da anasız evlatlar bırakarak.

Bir şeyi gerçekten çok merak ediyorum: Burada “hayır” oyu veren milletvekili arkadaşlarımız yeni bir kadın cinayeti ya da kadının uğradığı şiddeti haberlerde izlediklerinde ne düşünüyorlar? Bunu ama gerçekten merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) “Ayıp.” mı diyorlar Sayın Bakanın söylediği gibi, yine Bakanımızın söylediği gibi “Yok, hayır, bu bizim kadın cinayetlerimize giren bir kadın cinayeti değil.” mi diyorlar, yoksa “Bu işin fıtratında var, erkekler kadınları öldürebilir, bu işin fıtratından.” mı diyorlar? Erkekler kadınları öldürüyor ama biz unutuyor muyuz? Unutmuyoruz, unutamayız da, öylece yürüyüp gidip başka işlere de dalamayız.

Bakın, günlerdir Eşitlik İçin Kadın Platformunun çağrısına uyarak sanatçılar, kadınlar, erkekler, Genel Kurulu kadın cinayetleriyle ilgili özel gündem maddesiyle toplantıya çağırıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bir dakika rica edebilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ülkemizde yaşanan cins kırımı konusunda bırakın Genel Kurulun toplanmasını, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tam altı aydır toplanmadı, bizi toplantıya çağırmadı sevgili arkadaşlar. Ben buradan bu vesileyle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu -Başkanımız da burada sanırım- toplantıya davet ettiğimi özellikle belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sizler kadın cinayetlerinden kendinizi sorumlu hissetmiyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı ne demişti? “Fırat’ın kıyısında bir koyun kaybolsa ondan ben sorumluyum.” demişti. Bırakın, kaybolan koyundan Sayın Cumhurbaşkanı sorumlu olsun ama biz, Genel Kurulda bulunan 584 milletvekili olarak bu ülkede yaşayan her bir kişinin canından sorumluyuz, kadın olsun erkek olsun. Eğer gerçekten bu sorumluluğu hissediyorsanız lütfen gelin, yeni bir başlangıç yapalım bugün, bu öneriye hep birlikte evet diyelim. Önergeyi hangi partinin verdiğinin ne önemi var? Canın, kadın konusunun siyaseti mi olur? Vicdanlarınızın sesini dinleyerek bir kez olsun, bu kez olsun lütfen bu önergeye “evet” oyu verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayalım efendim.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Teşekkür ederim.

Verin ki kadınların ölmemesi için tek yürek olarak milletvekili sorumluluğumuzu hep birlikte gösterelim. “Evet” oyunu verin ki bu ülkede artık kadınlar öldürülmesin.

Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Fatma Aksal…

Buyurun Sayın Aksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA AKSAL (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kadın meselesi her şeyden önce bir insan meselesidir. Ülkemizin millî ve manevi değerleriyle asla bağdaşmayan kadına yönelik şiddet, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle insanlığa karşı suç olarak görülmekte ve şiddete karşı sıfır tolerans ilkesiyle mücadele edilmektedir.

2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un yürürlüğe girmesiyle kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir mesafe kaydedilmiştir. Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca 6284 sayılı Kanun’un etkin uygulanmasına yönelik yayımlanan genelgelerle kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda uzmanlaşmış birimler oluşturulmuştur. 110 tanesi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımıza bağlı olmak üzere, şiddete uğramış kadınlarımız için 81 ilde toplamda 145 adet kadın konukevi hizmete girmiştir. Alo 183 Destek Hattı ve KADES uygulaması şiddete uğrama riski taşıyan kadın ve çocuklarımızın hizmetine sunulmuştur. On sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde kadına karşı şiddetin önlenmesi için yapılanları burada saatlerce sayabilirim ama kadına karşı şiddeti, tacizi, tecavüzü önleyeceksek ilk önce samimi olmamız gerekiyor. Ben buradan tüm milletvekillerimizi samimiyete davet ediyorum. Özellikle CHP’nin kadın milletvekillerine sesleniyorum: Her gün teşkilatlarınızda taciz, tecavüz vakaları yaşanırken üç maymunu oynamayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Siz de biraz söylediklerimizi dinleyeceksiniz. KEFEK Başkanı olarak KEFEK’i toplantıya çağıracaksınız. Sizin tek işiniz CHP’ye laf atmak değil, KEFEK’in Başkanısınız siz.

FATMA AKSAL (Devamla) – HDP’ye gelince, kadını ağzına alacak son parti HDP’dir.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Çağıracaksınız, toplayacaksınız, görüşeceğiz. Her çıktığınızda bize laf atmakla mükellef değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp, ayıp! Sen konuşma bari.” sesi)

BAŞKAN – Sayın Kadıgil…

FATMA AKSAL (Devamla) – Diyarbakır Anneleri beş yüz on iki gündür Diyarbakır İl Başkanlığınızın önünde nöbet tutuyor. Buradan size soruyorum: Bir anneyi evladından koparmaktan daha büyük bir şiddet olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Onu siz kopardınız, siz. Biz koparmadık, siz kopardınız onları. Savaş politikasıyla siz gönderdiniz o çocukları.

FATMA AKSAL (Devamla) – Kendi çocuklarınız Avrupalarda seyahat ederken gariban Kürt çocuklarını teşkilatlarınız eliyle dağa kaçırıp PKK’lı teröristlere peşkeş çekiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz ülkemizde ve dünyada mağduriyete uğramış, hele hele şiddet görmüş tek bir kadın kalmayana kadar mücadelemize devam edeceğiz diyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu kafayla mı mücadele edeceksiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, niçin söz talep ettiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşma var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hangi konuda?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “Bu konuda konuşacak son parti HDP’dir.” dedi mesela, kadın hakları konusunda.

BAŞKAN – 69’a göre kürsüden iki dakika, sataşmadan size söz veriyorum.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Edirne Milletvekili Fatma Aksal’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında HDP’ye sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, doğrusu böyle bir cesarete saygı duymuyorum. Bunu hadsizlik olarak görüyorum öncelikle.

FATMA AKSAL (Edirne) – Sizsiniz hadsiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Cumhuriyet tarihinde Parlamentodaki ve yerel yönetimlerdeki kadın sayısını artıran partidir HDP. Bunu söylerken biraz durup düşüneceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

ZAFER IŞIK (Bursa) – HDP ilçe başkanlıklarınızda niye teröristbaşının posterleri var? İlçe başkanlıklarınızda niye PKK’nın afişleri var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz kadın hakları meselesinde hesap sorarız, hesap vermeyiz.

ZAFER IŞIK (Bursa) - İlçe başkanlıklarınızda niye PKK’nın posterleri var? Niye teröristbaşının posterleri var?

BAŞKAN – Lütfen müsaade edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz, kadın hakları konusunda konuşacak sözü olmayıp hep aynı hikâyeyi anlatanlara sadece gülümsüyoruz.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Öz savunmadan bahsedin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Emin olun, sadece gülümsüyoruz.

Biz bu nedenle, burada anlatacak meseleniz varsa gelin, genel görüşme talep ediyoruz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Gülüyorum size.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Burada bir gün kadın haklarını konuşalım, hodri meydan diyoruz; gelin, kadını konuşalım. Niye kaçıyorsunuz?

ZAFER IŞIK (Bursa) – İlçe başkanlıklarınızda niye PKK’nın afişleri var?

BAŞKAN – Sayın Işık, söz talebiniz olursa kürsüden verebilirim, size söz verebilirim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bana verin.

BAŞKAN – Size de vereyim, tamam.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Süremi uzatacaksınız herhâlde.

BAŞKAN – Siz devam edin, uzatırım.

Buyurun.

Lütfen konuşmacıyı dinleyelim. Arzu edene söz vereceğim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz, kadın haklarını ne zaman konuşsak “terör” nakaratınız devreye giriyor. Bugün de Diyarbakır Annelerini söylediniz.

FATMA AKSAL (Edirne) – Evet, evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben kürsüden söylüyorum: Diyarbakır Anneleri sizden önce bizim annemizdir. Bunu ben onlarla konuştum. (HDP sıralarından alkışlar) Onlarla konuştum, onlarla sohbet ettim ve sonra Emniyet gidip onları bir çadıra kapatıp tehdit etti, siz HDP milletvekiliyle nasıl konuşursunuz diye.

FATMA AKSAL (Edirne) – Yalan!

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Yalan söylüyorsun, yalan!

ZAFER IŞIK (Bursa) – Yalan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, özellikle kadın milletvekili arkadaşlar…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bunu biliyoruz, bunu biliyoruz. Ben onu yaşadım. Bakın, gidip on dakika onlara konuştum.

REFİK ÖZEN (Bursa) – Vekiliniz zafer işareti yaparak…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Diyarbakır Annelerinin duygularını siyasi istismar meselesi yapmaktan vazgeçin. O çocukların geri dönmesi için mücadele eden biziz, barış mücadelesi veren biziz ama savaşı yapan, onları öldüren de sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REFİK ÖZEN (Bursa) – Diyarbakır annesine zafer işareti nereden…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bunu bütün Türkiye görsün.

ZAFER IŞIK (Bursa) – Görüyor, ilçe başkanlıklarınızdaki PKK afişlerini bütün Türkiye görüyor.

BAŞKAN – Evet, sözünüzü tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yalnız, böyle beni konuşturmamaya çalışıyorsunuz da bunu başaramazsınız.

REFİK ÖZEN (Bursa) – Ya, konuşuyorsun işte.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Yalan konuşuyorsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu A Habere benzemez. Böyle, gece gündüz propaganda yapıyorsunuz ya, A Haber kanalı değil burası. (HDP sıralarından alkışlar) Diyarbakır Annelerini özel bir tertibatla orada yıllardır oturtuyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yıllardır oturtuyorsunuz ama o çocukları öldürmek için de operasyon yapıyorsunuz. Ayıptır ya! Günahtır günah! Biz dedik ki “Gelin Meclise barışı konuşalım, anneler gelsin, bütün partilerle görüşsün.” Bu görüşmeyi ilk biz yapacağız ve bizimle konuşmamaları için orada her gün provokasyon hazırlanıyor. En son olay, Erol Katırcıoğlu’nda ne olmuş biliyor musunuz? Basın toplantısı düzenleniyor, A Haber, Anadolu Ajansı ve kameralar yukarı çıkıp ekonomi buluşmasını izlemiyor, orada pusuya yatıyor, küfürler eşliğinde kameralar çekim yapıyor ve orada vekilimiz iktidara zafer işareti yapıyor, annelere değil. Bunu çarpıtmayın, bunu çarpıtmayın, bunun altında kalırsınız. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın hatip konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partili kadın milletvekillerinin samimiyetsiz olduklarını ifade ederek (AK PARTİ sıralarından "Doğru.” sesleri) daha sonra da haksız ithamlarda bulundu. Bu sataşma için Sayın Jale Nur Süllü efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süllü.

Süreniz iki dakika.

2.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, Edirne Milletvekili Fatma Aksal’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP’li kadın milletvekillerine sataşması nedeniyle konuşması

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) – Şimdi, ben, zaten konuşmamın başında da anlatmıştım, biz bunları dinlemeye alıştık. Bakın, söylüyorum, otuz bir aylık milletvekili bulunduğum süreç içinde burada sürekli ne zaman bu kadın konusu gündeme gelse vay efendim, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne iyi işler yapmış, on sekiz yıldır şu iş başarılmış… Peki, sonuç ortada arkadaşlar, madem bu kadar iyi iş yapıldı da Türkiye’de neden günde 3 kadın öldürülüyor, önce bize bunun hesabını verin. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Ha, şimdi, söylediğiniz bir şey vardı, yıllardır sığındığınız belli konular var, artık bu masallara kimse inanmıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin Sayın Süllü.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bakın, ben söylüyorum: Aman Ya Rabb’im, Allah’a şükür iki üç tane konu buldunuz, şimdi de ona tutunuyorsunuz. Sizin tutunabileceğiniz hiçbir konu yok. Bütün suç da sizin, günah da sizin. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu ülkede öldürülen kadınların her birinin kanı hepinizin elinde. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hiçbiriniz bu konuda hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bu konu, terörle, 2-3 kişinin...

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Teşkilatlarınızın her tarafında...

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Sizde de var.

Bakın arkadaşlar, olay “senin tecavüzcün” “benim tecavüzcüm” olayına girerse buraya çok pislikler dökülür; bakın, tekrar söylüyorum, çok pislikler ortaya dökülür.

İFFET POLAT (İstanbul) – Çekinmeyin, getirin.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Olan birkaç münferit olayla... Biz onları savunmayız. Siz bize o olayların hesabını sormadan önce Ensar Vakfında “Bir kereden bir şey olmaz.” diyen bakanınıza hesap sorun; tamam mı, önce ona sorun hesabını. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SALİH CORA (Trabzon) – Sizinkilerin hesabı sorulmadı.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bakın, hiç, zerre kadar umurumuzda değil söyledikleriniz. Bütün toplum görüyor. Çok rahat olun siz. Size kadınlar verecek esas dersi, sandıkta kadınlar verecek o dersi, gençler verecek, öldürülen kadınların aileleri verecek o dersi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – CHP’li kadınları da biz savunacağız inşallah!

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Vallaha ne söylerseniz söyleyin hiç umurumuzda değil.

Bakın, şunu da söyleyeyim: Buradan çıkıp konuşan arkadaşımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Süllü.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bir saniye lütfen.

BAŞKAN – Selamlayalım lütfen.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bakın, buradan çıkıp konuşan arkadaşımız, AKP milletvekili kadın arkadaşımız Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi ve altı aydır bu Komisyonu toplamadı.

EMİNE ZEYBEK (Kocaeli) – Başkanı.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Başkanı.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Başkanı, pardon, Başkanı; ben de Başkan Vekiliyim. Çağrıda bulunuyoruz, bugün dilekçeyi de göndereceğiz, toplayın madem öyle. Çıkıp beyanatlar veriyordunuz, biz hepsini izledik; yok şurada şu tacize uğramış, burada bu tacize uğramış “Bize başvurdular.” diye yandaş kanallarda verdiniz...

İFFET POLAT (İstanbul) – Sizin milletvekiliniz söyledi ya.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – ...ama ne yazık ki -bütün AKP milletvekili arkadaşlar da bilsin- bu konularda gerçekten duyarlı olan, İstanbul Sözleşmesi’nin arkasında dimdik duran sevgili Canan Kalsın’ı aldınız görevden, Fatma Aksal’ı getirdiniz göreve. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Neden? Korkuyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi’nden korkuyorsunuz, 6284’ten korkuyorsunuz...

İFFET POLAT (İstanbul) – O yasayı biz çıkardık.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – ...erkeklerin egemenliğinin bu ülkede yıkılmasından korkuyorsunuz.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederiz Sayın Süllü.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Korkmayın, korkmayın, bizim iktidarımızda biz bunların hepsini çözeceğiz, her şeyin çözümü bizde. Siz gidiyorsunuz, gidicisiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, 2021 yılının ilk oturumunda kadın vekillere pozitif ayrımcılık yapacağını belirttiğine ancak kadının kadın tarafından şiddete uğradığını gördüğüne, kadın milletvekillerinin hemcinslerine saygı göstermelerini rica ettiğine, kürsüde konuşan kadın milletvekillerine müdahale eden erkek milletvekillerini de uyardığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Muş, size söz vermeden önce şunu ifade edeyim…

İFFET POLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyor arkadaşımız.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Ben, bugün, özellikle Meclisin 2021 yılındaki ilk Genel Kurulu olması vesilesiyle kadın milletvekili arkadaşlarımıza bir pozitif ayrımcılık yaparak konuşma hakkı vereceğimi söyledim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Evet, ben istiyorum.

BAŞKAN – Ancak şahit olduğum şeylere çok üzülüyorum. Çünkü kadının kadın tarafından şiddete uğradığını gördüm burada. (CHP sıralarından alkışlar) Gerçekten, önce kadın arkadaşlarımızın kendi hemcinslerine saygı göstermesini özellikle rica ediyorum; özellikle kürsüde konuşan kadın arkadaşlarımıza… Erkek arkadaşlarımızı uyarıyoruz.

İFFET POLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyor Oya Eronat.

BAŞKAN – Hanımefendi, Sayın Milletvekilim, lütfen, çok rica ediyorum… Hem konuşmacılara müdahale ediyorsunuz hem bana müdahale ediyorsunuz. Sizden rica ediyorum, konuşmak istiyorsanız, böyle bir talebiniz varsa lütfen bana iletin, kürsüde istediğiniz kadar söz vereceğim size ama kürsüde kimseyi konuşturmuyorsunuz ve sürekli müdahale ediyorsunuz. Oya Hanım’a ben söz veririm, hiç merak etmeyin ama önce Sayın Muş’a söz vereceğim. Ben, her arkadaşımın bu kürsüyü kullanmasından yanayım, özgürce kullanmasından yanayım. Siz de bırakın, bu kürsüde konuşan arkadaşların özgürce kendilerini ifade etmelerini sağlayın, rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, “Bu Diyarbakır Annelerini bir tertibat ve tehditle orada tutuyorsunuz.” gibi, bize bir suçlamada bulunmuştur Sayın Başkan Vekili; buradan bir söz talebimiz var 69’a göre.

BAŞKAN – Buyurun, kürsüden Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden bu işi sonlandıralım.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın ve Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarında AK PARTİ’ye sataşmaları nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu araştırma önergesiyle ilgili, milletvekilimiz gerekli açıklamayı yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, fikirler beğenilir, beğenilmez; biz kendi politikalarımızı tabii ki kürsüden anlatacağız. Ne anlatacağız? Yaptıklarımızı anlatacağız. On sekiz yıl boyunca biz yaptıklarımızı anlattık, siz başka şeyler anlattınız; netice değişmedi. Dolayısıyla iktidar olan yaptığı iyi şeyleri anlatacaktır.

Şimdi, “Aynı hikâyeleri söylüyorsunuz.” diyorken aynı şeyleri söylerseniz aynı şeyleri duyarsınız, aynı şeyleri dinlersiniz.

Bakın, biz hiç kimseyi ne tehditle ne şantajla Diyarbakır’da tutmuyoruz.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Para teklif ettiniz ya! Ailelere 10 bin lira para teklif ettiniz. Ailelere para teklif ettiniz, ailelere para teklif ettiniz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Dikkat edin, o anneler bizim il başkanlığımızın önünde değil, İYİ PARTİ’nin il başkanlığı önünde değil…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İl Başkanlığınızın önünde birini durdurmadınız bir gün.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Dikkat edin, Türkiye’de 80’den fazla siyasi parti var, onların değil, sizin il başkanlığınızın önünde duruyorsa ve çocukların nasıl götürüldüğünü düşünüyorsa bu…

OYA ERSOY (İstanbul) – Cumartesi Annelerinin çocuklarını…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Bir saat durdurmadınız anneleri orada ya!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın arkadaşlar, bunun altında kalırsınız, dolayısıyla bunun cevabını kamuoyuna vermek sizin göreviniz.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Emine Şenyaşar’a bir saat tahammül edemediniz ya!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Dolayısıyla o gencecik kızların nasıl dağa kaçırıldığını ve oradaki eli kanlı teröristlere peşkeş çekildiğini Emniyetin raporlarından üzülerek okumaktayız.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Para teklif ettiniz, para, aileler anlatıyor.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, buna itiraz etmeniz gerekirken bu işi sulandırmanın manası yok. O anneler kazanacak, onların karşısında duranlar kaybedecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Barış gelecek çünkü bu ülkeye. Sizin savaş politikalarınıza rağmen barış gelecek bu ülkeye.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlar. Herkes fikrini söyledi, biz de fikrimizi söylüyoruz. Bakın, burada Ensar…

OYA ERSOY (İstanbul) – Sekiz yüz yirmi altı haftadan beri Cumartesi Annelerine engel oluyorsunuz!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Arkadaşlar, bağırmayın. Gerçeklerin…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Emine Şenyaşar’a bir saat tahammül edemediniz ya!

OYA ERSOY (İstanbul) – Anneleri yargıladınız ya!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, gerçeklerin acıttığını ve bağırttığını biliyorum. Bunlar sizi bağırtabilir, kusura bakmayın.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Emine Şenyaşar’a bir saat tahammül edemediniz, bir anneye bir saat tahammül edemediniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET MUŞ (Devamla) – Burada, bakın, az önceki hatip yine bizim sıralarımıza dönerek işte “Bir seferden bir şey olmaz, Ensar Vakfı hadisesi…” (CHP sıralarından “Demediniz mi?” sesi)

Bakın, en ağır cezayı aldı mı oradaki sanık? Aldı, tutuklandı. Sayın Bakanın söylediği “Bir olay üzerinden bir kurumun tamamını töhmet altında bırakmayın…” Bakın, bunu niye söylüyorum? Bugün sizin karşı karşıya kaldığınız sınanmalar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (İstanbul) – Size karşı olanların hepsi ya cezaevinde…

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Karşı karşıya kaldığınız sınanmalar var, bakın, sınanmalar var.

Şimdi, o zaman, bütün Cumhuriyet Halk Partisi camiasını aynı kefeye mi koyacağız? Değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Koymamak lazım.

MEHMET MUŞ (Devamla) – O zaman, peki, bir hadise olmuş, Bakanın “Bir olay üzerinden bir camiayı töhmet altında bırakmamak lazım.” sözünü yıllarca burada çarpıttınız. Bu doğru değil arkadaşlar. O zaman, bakın, bugün karşı karşıya kaldığınız sınanmaların altında kalırsınız.

İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetidir. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Kaldırmak isteyen de sizsiniz ama! Kaldırmaya çalışıyorsunuz ama ya!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre, 6284’ü de yapan AK PARTİ Hükûmetidir, bu cezaları sertleştiren hükûmet de AK PARTİ Hükûmetidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çocuklara yönelik müdahalelerdeki caydırıcılığı artıran AK PARTİ Hükûmetidir. Toplum dinamiktir, toplum gelişir, beklentiler gelişir; kültür değişiyor, sosyoloji değişiyor, teknoloji gelişiyor; bunlara göre yeni değişiklikler yapma zarureti var arkadaşlar. Hayat stabil değil, hayat çok değişken ve hızlı, ona uygun şekilde hareket etmeniz gerekir. Yasama da bu işin bir parçası.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Eronat, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır HDP il binası önünde oturan annelerin ve ailelerin zorla oturtulduğuna dair söylemler var. Şimdi, bir baba şu cümleyi kullandı: “Hangi partinin il binasından bir traktör battaniye çıkar?” HDP il binasından bir traktör battaniye çıkarıldı. Ne dedi biliyor musunuz bir baba: “Bu parti Kandil’in askerlik şubesi gibi çalışmış. Çocuklarımızı burada kaybettik ve buradan istiyoruz.” Ayşegül Biçer’i bir dinleyin ya! 16 yaşında oğlu kaçırılıyor ve kaçıran kişiyle annesini oğlan telefonla görüştürüyor; diyor ki: “Bir oğlum var. 32 yaşındayım. Kanser hastasıyım. Oğlumla beraber büyüdüm. Çocuk yaşta anne oldum. Ne olursunuz oğlumu geri gönderin.” Karşı taraftan, sözde “komutan” denen ahlaksız “Bir taneler daha tatlı olur. Oğlunu sana göndermeyeceğiz.” diyor. Lütfen bu anneleri bir dinleyin, lütfen! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH CORA (Trabzon) – Devam etsin Başkanım, lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, önce niçin söz istediğinizi…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Hangi sataşmadan efendim?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Türkiye’de sadece HDP il binasının önünde…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar müsaade eder misiniz?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan mı söyledim? Yalan mıydı? Doğrusunu söyledim.

BAŞKAN – Sayın Eronat, size söz verdim, lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir dakika veriyorsun Başkan, yetmiyor.

BAŞKAN – Size sataşma olursa söz vereceğim, daha fazla vereceğim.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında HDP’ye sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bizi televizyonları başında izleyen değerli halkımız, buraya değil, size anlatıyorum. Diyarbakır il binası önünde oturması için aileye 10 bin lira para teklif edilmiş.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan! Yalan!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Belgesi elimde. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Zap Suyu’nda kaybolan Hamza Adıyaman’ın ailesi getirilip oranın önünde oturtulmuş.

Cumartesi Annelerini yerde sürükleyen bir iktidar bize annelerden söz etmesin. Gebze’de anneleri yerde sürükleyen bir iktidar bize annelerden söz etmesin. Biz o anneleri dinlemeye her zaman hazırız.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Dinlemiyorsunuz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Her zaman barış mücadelesinde onlarla kol kolayız, omuz omuzayız, yürek yüreğeyiz. Bu, sadece, iktidarın kendi propagandasını yapması için, saldırılarını meşrulaştırması için kullandığı, maalesef istismar ettiği bir alan. Yani, İçişleri Bakanı bu ülkede güvenliği sağlamıyor; gidiyor, bizim il binasının önünde oturuyor. Şaka gibi ya! Bu sadece şaka olabilir! Bütün ülkenin güvenliğini tehdit eden bir İçişleri Bakanından söz ediyorum.

Şimdi, diğeri, şunu söyleyeyim: Söylenen her şey yalan, yalan! Yalan üzerine bir politika kuruluyor.

Şimdi, bu anlamda, kadına gelelim. Ya, biz bir genel görüşme istedik, niye reddediyorsunuz onu anlatın; bir anlatın. Niye reddediyorsunuz ya? Günde 3 kadın öldürülmüyor mu? Her gün kadın cinayetleri işlenmiyor mu? Şimdi, toplanma önerimize niye karşı çıkıyor KEFEK Başkanı, bunu bir söylesin. Kadın meselesinde sözü yok, “terör” lafıyla işi başka bir yere götürüyor. Ya, biz Türkiye’de kadınların canını yakan, her gün hayatına mal olan “cins kırım” diyoruz, onlar başka bir nakarat söylüyor. Gelin, madem öyle… Yoksa “Bu suça ortaksınız, her kadın cinayetinden sorumlusunuz.” diyeceğiz ve bunu dışarıda anlatacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Pek kısa bir söz, yerimden…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, şimdi, bakın, az önce Sayın Beştaş “Ailelere para teklif ediliyor. Elimde belge var…” O belgeyi hemen paylaşsın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şurada, şurada.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Hemen çıktısını getirsin, hangi aileye ne teklif edildiğini çıkarsın.

Arkadaşlar, bakın, il binasının önünde… (HDP sıralarından gürültüler)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Aile beyanı var ya, anne konuşuyor ya! Anne konuşuyor, anne!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sakin olun, sakin olun…

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, lütfen bağırmayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “İl binasının önünde niye polisler var?” diyor. Çünkü ailelere saldırıyorsunuz, onları korumak için; polisler o anneleri koruyor orada. Onlara göz açtırmıyorsunuz.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – O, sizin işiniz, sizin işiniz!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kaç sefer saldırdınız; polisler girdi, onları korudu.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Emine Şenyaşar’ı gözaltına aldırdınız parti binasının önünden ya! Emine Şenyaşar’ı Urfa il binasının önünden gözaltına aldıran sizsiniz!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, işlerine gelmediği zaman… Bakın, çok kötü bir iftira, çok alçak bir iftira oradaki annelere atılıyor. Niye? Çocuklarını istedikleri için onlara bu iftira atılıyor arkadaşlar. (HDP sıralarından gürültüler) Ve o anneler çocuklarının nasıl götürüldüğünü, belediye imkânlarının nasıl kullanıldığını, “Teşkilata götüreceğiz.” diye dağa nasıl kaçırıldıklarını…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Kadayıfları siz yediniz, siz. Kadayıflar, gümüş hediyeler size geldi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …oradaki battaniyelere nasıl sarıldıklarını insanlar anlatmışlar. Siz neden bahsediyorsunuz değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Belediye imkânlarından gümüş hediyeler size geldi, başkasına gitmedi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, HDP gırtlağına kadar bu işin içerisine batmış ve bu işin siyasal anlamdaki organizatörüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına karşı işlenen suçların ve şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 26/1/ 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan… Kısa bir şey...

BAŞKAN – Evet, yerinizden sadece bir dakika vereceğim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, belge istediği için söz aldım; ismi veriyorum, araştırabilirler. Hanım Sever “Diyarbakır il örgütü önünde oturmam için 10 bin lira para teklif edildi, yol parası teklif edildi.” diyor.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Not al, not…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yine, Zap Suyu’nda kaybolan Hamza Adıyaman’ın ailesi oraya getirildi ve bunların birçoğu teşhir oldu.

Ben başka bir şey için aslında söz aldım: Bu battaniyeleri de dillerine dolamasınlar, her yalanda olduğu gibi, o battaniyeler, açlık grevi döneminde gece de orada kalındığı için kullanılan battaniyelerdir, bunu da hani not olsun diye söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Aklınıza yeni mi geldi bunlar?

BAŞKAN – Peki, konu anlaşılmıştır.

Sayın Ünver…

39.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşayı 73’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle andığına, Ulu Önder Atatürk’e ve tüm silah arkadaşlarına şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Doğu Cephesi Komutanı, namıdiğer Şark Fatihi Kâzım Karabekir Paşa’nın 73’üncü ölüm yıl dönümü. Erzurum Kongresi’nden önce tüm askerî görevlerini bırakan, Atatürk’e “Emrinizdeyim Paşam!” diyerek bağlılığını bildiren Karabekir Paşa, Millî Mücadele’ye büyük güç katmıştır. O günleri “Biz Atatürk’le canımızı sehpaya koyduk.” diye anlatan Paşa, Atatürk’le olan fikir birliğinin yanı sıra Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanlarının cesaret ve kararlılıklarını da ortaya koymuştur. Paşa “Şark Fatihi” olarak “Millî Mücadele kahramanı” sıfatını sonuna kadar hak eden tarihî bir kişiliktir. Yine, görev yerlerindeki yetim çocuklara babalık yapan, şefkat dolu bir büyük insandır. Hemşehrisi olmaktan gurur duyduğumuz Kâzım Karabekir Paşa’yı ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyor, bu vesileyle, Ulu Önder Atatürk’e ve tüm silah arkadaşlarına şükranlarımı sunuyorum.

Paşanın bir şiirinde dediği gibi “Türk yılmaz, Türk yılmaz!/ Cihan yıkılsa, Türk yılmaz!”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Bursa Milletvekili Erkan Aydın ve arkadaşları tarafından, gıda fiyatlarındaki aşırı artışın araştırılması amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisin vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

26/1/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/1/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                              Özgür Özel

                                                                                                                                                 Manisa

                                                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bursa Milletvekili Erkan Aydın ve arkadaşları tarafından gıda fiyatlarındaki aşırı artışın araştırılması amacıyla 26/1/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (2209 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/1/2021 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli üyeler; gıda fiyatlarındaki artış üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına verdiğim önerge için söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık bir ay önce Meclis faaliyetlerine ara verdik ve bir ay sonra da bugün tekrar kaldığımız yerden devem ettik. Bu bir ay içerisinde ne yaptık? Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak sahada esnafın, işçinin, emeklinin hâlini hatırını sorduk, gittik, yerinde gözlemler yaptık ve durum gerçekten çok kötü, özellikle esnaf şu anda kan ağlıyor. Alınan tedbirlerin de hiçbir konuya çare olmadığını da bizzat yerinde tespit ettik.

Geçen hafta Mustafakemalpaşa’da yumurta fiyatlarına, bir hafta önce Karacabey’de kasaptan 5 liralık kıyma isteyen kadıncağızın dramına bizzat, o kasapta, yaşayarak şahit oldum. Elâzığ’a gittik 30 milletvekiliyle, Elâzığ’daki sorunları gördük ve ülke kan ağlıyor, esnaf bitmiş. Ancak Sayın Cumhurbaşkanına göre kapanan iş yeri yok, “Kim söylüyorsa bunu uyduruyor." diyor. Bence, sayın iktidar milletvekillerine söylüyorum, sahadaki bu durumdan Sayın Cumhurbaşkanını haberdar etsinler. Bakın, sadece Bursa’da 3.993 esnaf terkin yaptı, sicil kaydını kapattı yani bir daha açmamak üzere faaliyetine son verdi. 25 bine yakın esnafın ise pandemiden dolayı şu anda dükkânları kapalı. Ancak iktidar partisi “Böyle bir durum yok." diyor. Ben de buradan sahaya çıkın, onları görün diyorum.

Ve ne oldu? Son bir yıl içerisinde OECD ülkeleri içerisinde Türkiye gıda zammında 1’inci oldu. Bu zamların vatandaşa yansıması da çok yıkıcı oldu. Bakın, bunu kendimiz bizzat daha bir saat önce pazara gidip kendimiz gözlemledik, marketten bir alışveriş yaptık. Şimdi burada zam şampiyonlarını açıklayacağız. Bakın, şu gördüğünüz yumurta –kırıldı- yüzde 82 zam almış. Gördünüz değil mi, heyecandan yumurtayı da kırdık. Vatandaş bu yumurtayı bir sene önce 12 liraya 30’lu alırken 12 liraya bu sene sadece 11 adet alabiliyor; bu, 1’inci, bakın, bunu 1’inci kürsüsüne koyalım. Evet, yumurta dayanamadı kırıldı.

2’ncimiz şu gördüğünüz ayçiçeği yağı; rengi altın renginde olduğu için 5 litreliklerini artık erkekler kız istemeye giderken götürüyor, o kadar değerlendi; yüzde 52 zam da bunda var. Bakın, bunlar temel gıda maddeleri. Bunu da 2’nci yapalım; şöyle, dökmeden.

3’üncü de peynir. Bakın, peynir de yüzde 40’ın üzerinde zamlanmış, çeşidine göre tabii ki fark ediyor. Ancak, bu da 4 kişilik bir ailenin sabah kahvaltısında -bunu da 3’üncülüğe koyalım- 2 yumurta, peynir, zeytin, ekmek olarak bir kahvaltı yaptığında bedeli 7-8 lira, 4 kişi 25-30 lira civarında; aylığa vurun, 750-800 lira sadece kahvaltı için verdiği para.

Değerli milletvekilleri, asgari ücretin neredeyse dörtte 1’ini sadece kahvaltıya veriyor. Daha bitmedi.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Ekmeği var, çayı var.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Ekmeği, çayı hiç katmıyoruz bile.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Zeytini var.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Şimdi, şu makarna… Bakın, bulgur, makarna, ekmek fakirin temel gıdasıydı. Bir yıl önce bugün markette 1 lira 20 kuruş olan şu makarna -bir saat önce aldık, fişi burada- 3 lira 60 kuruş. Bakın, 4 kişilik bir aile sadece makarna yese, neredeyse bütçesinin üçte 1’i makarnaya gidiyor. Bakın, burada, şu serçe parmağımızla taşıyacağımız bu market poşeti 70 lira; düşünün siz, bunun daha öğleni, akşamı… Bunun içinde, eti yok, salamı, sosisi yok, sadece garibanın gurebanın peynir, ekmek, zeytinle gideceği rakamlar var. Ama siz ne yapıyorsunuz? Bugün sivil toplum örgütleri açıklama yapmış, KESK’i, TOBB’u, MÜSİAD’ı, TÜSİAD’ı: “Bu gıda fiyatları böyle giderse bu hayat devam edemez.” demiş. Güzel. Açın televizyonları, sabahtan akşama kadar şunları dinliyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Üreticide, çiftçide 1 lira olan bir ürün, son nokta markette 5 liraya geliyor. Yani üreten, çiftçi, girdi maliyetlerinden dolayı bunu çok yüksek maliyetle ve kâr etmeden veriyor, ancak son kullanıcı tüketici de anormal fiyata tüketiyor. Kardeşim, siz burada iktidarın milletvekillerisiniz, bu aradaki bu fahiş farkı kim alıyor? (CHP sıralarından alkışlar) Herkesin çıkıp şikâyet ederek bu işlerin çözülme şansı var mı? On dokuz yıldır iktidardasınız, beceremiyorsanız çekilin, biz gelelim halledelim; bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar) Vatandaş geçinemiyor, vatandaş eline avucuna “iş, aş” yazarak intihar ediyor. Çocuğuna pantolon alamadığı için baba banyoda kendini asıyor. Elektrik parasını ödeyemediği için, doğal gazı ödeyemediği için anne, kurutma makinesiyle çocuğunun odasını ısıtıp diğer odada yaşamına son veriyor ama sizler çıkıp diyorsunuz ki: “Kapanan dükkân mükkan yok.” Bunu da yüce halkımızın vicdanlarına sevk ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Fahrettin Yokuş.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Pandemi süreciyle birlikte dünyada ve ülkemizde görüldü ki gıda ürünleri artık stratejik bir ürün hâline geldi. Bütün milletler gıda ürünleriyle ilgili çeşitli çalışmalar, programlar geliştirmeye başladı. Bu süreçte, ülkemizde de -hakkını yemeyelim- Sayın Cumhurbaşkanımız “Ekilmedik bir karış arazi kalmasın.” talimatını verdi; çiftçilerimizi ekmeye, dikmeye özendirdi, teşvik etti; Tarım Bakanı ise “Gerekirse üretilenleri yerinde alırız.” diyerek, yerinde alım yapabileceklerini ifade ederek müjdeli haberler verdi ama gelin görün ki bu sözler suya yazılmış yazı gibi aynı günlerde kayboldu gitti. O günden bu yana -yani pandemi sürecinin ülkemize geldiği günden bu yana- neredeyse on bir ay oldu. Geriye doğru baktığımızda, ne çiftçimizin hâlini hatırını soran var ne çiftçimizin yasal hakkı olan destekleri veren var; hatta, tam tersi, çiftçimizin, besicimizin hakları maalesef daha da kısıtlandı. 2020 yılında hibelerin verilme miktarı 2021 yılında da aynı kaldı. Görüldü ki iktidar her zaman yaptığı gibi üreticiye, çiftçiye, köylüye, besiciye şaşı bakıyor, şaşı bakmaya da hâlâ devam ediyor.

Şimdi geldiğimiz noktaya da baktığımız zaman, güya çiftçilerimiz için bir Ziraat Bankası var, güya çiftçilerimiz için, besicilerimiz için Tarım Kredi Kooperatifleri var ama gelin görün ki bu kuruluşlar tefeci kuruluşlar hâline gelmiş, bu kurumlar artık çiftçimizin, besicimizin, üreticimizin kâbusu hâline gelmiş. Hele hele böyle bir pandemi döneminde, topraklarına el koyan, traktörlerine el koyan böyle bir devlet kurumu olabilir mi? Çiftçi, üretici Hükûmetten hak ettiği desteği beklerken, pandemi süreciyle beraber sıkıntılarına çare ararken çiftçiye, üreticiye şaşı bakış bütün hızıyla devam ediyor. Çiftçileri ihmal eden, üreticiyi yok sayan anlayışın tezahürü de bugün -hep beraber yaşadığımız bir gerçek- marketlerde, alışveriş merkezlerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Çiftçilerimizin, üreticilerimizin ihmal edilmesinin sonucu bugün marketlerimize, alışveriş merkezlerimize yansımış durumda. Çiftçi kazanmıyor, kaybediyor. Tüketici ne yapıyor? Tüketici ise fahiş fiyatlarla gıda ürünleri alıyor. Artık marketler, alışveriş merkezleri gıda ürünlerinin etiketlerini her gün değiştiriyor. İktidar ne yapıyor? Seyrediyor. Tarım Bakanı ne diyor, evlere şenlik, Tarım Bakanı? “Efendim, bu küresel bir sorun, bizim suçumuz yok. Hele mayıs ayına kadar bekleyin, fiyatlar düşecek.” diyor. Böyle Bakanın, böyle şaşı Bakanın olduğu bir ülkede vatandaşın hakkını kim savunacak, kim koruyacak? Bugün üretici de kaybediyor, tüketici de kaybediyor. Kazanan kim? AK PARTİ’nin koruduğu aracılar, tefeciler. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.

Buyurun Sayın Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tüketici ve gıda krizi, dünya sıralamasında ilkleri yakalamış durumda. Evet, dünyada bir ekonomik kriz olduğunu bilmeyen kalmamıştır, hepimiz biliyoruz. Bu ekonomik krizin kendi ülkemizdeki yansımalarıyla ilgili konuşacak olursak da bu krizin daha da derinleştirilmesi için yürütülmüş olan politikaların çok büyük bir payı var. Tabii ki köklü çözüm kapitalist sistemin sermayeyi merkezine koyduğu bir yöntemle asla olamaz; çözüm, insanı ve doğayı merkeze koyan yeni bir dünya düzeni kurmaktır; hepimiz bunun fakındayız. Ama, bu ülkede açlık, yoksulluk, kuru ekmeğe muhtaçlık, şimdi aşıya, öncesi maskeye muhtaçlık bu iktidar döneminde tavan yapmış durumdadır. Bakın, Cumhurbaşkanına soruyorlar, diyorlar ki: ”Yumurtadan yağa kadar her şeye zam geldi, ne diyorsunuz?” Verdiği yanıt ne: “Bunu mutlaka çözeceğiz.” diyor. Nasıl çözeceksiniz? On dokuz senedir bu ülkeyi siz yönetmiyor muydunuz? Ülke bu hâle gelmişse kendi payınıza düşene hiç bakmayıp “Biz bunu hallederiz.” diyorsunuz ve yine Cumhurbaşkanı faize nasıl talimat verdiyse “Ey faiz, sen düş.” şimdi de gıda fiyatlarına “Gıda fiyatları düşüverin.” diye… Gerçekten artık komik düzeye, hiçbir siyasi kelam bulamayacağımız bir düzeye gelinen açıklamalar yapılmaktadır.

Yine, Tarım Bakanı diyor ki: “Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkeler özellikle pandemiden dolayı gıda stoku yapıyor, gıdalar o sebeple pahalanıyor.” Şüphesiz ki bütün bunların bu küresel sistemdeki payını bilen bir yerden şunu soruyoruz: Gıda krizi olduğunu ve bu pandemi döneminde tedarik zincirinin bozulacağını burada bağıra bağıra muhalefet söyledi; sizse oralardan güldünüz. Bakın, dünya bir gıda krizine gidiyor; bu konuyla ilgili yapacağınız bir şey var mı, ortaya koydunuz bir proje var mı? Yok. Peki “Gıda zamları geri çekilsin.” diyorsunuz; temel gıda ürünlerinde AKP Hükûmeti şunu diyor mu? “Biz sübvansiyona gideceğiz ve devlet temel gıda maddelerinin maliyetine ortak olacaktır. Vatandaş o sebeple yumurtaya, ekmeğe, yağa daha fazla kavuşabilsin, erişebilsin.” Bunu diyor musunuz? Hayır. Yükü kime yüklüyorsunuz? Esnafa. Küçük esnaf zaten batmış durumda. Zaten bu pandemi döneminde ülkenin bütün varlıklarını, bütçeyi geniş kitleye, aça, yoksula, esnafa, çiftçiye, işçiye, emekçiye değil, kime ayırdığınız belli. Bu kürsülerde konuşuldu ve buradan çıkan yasalarla Varlık Fonunun kime hizmet edeceğine, büyük şirketlerin kurtarılmasına hizmet etmesine karar verildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Burada, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, fedakârlığı işçiden, çiftçiden, esnaftan bekliyor. Oysa, hele bu pandemi zamanında, zaten her şey kötüye gitmişken, bıçak kemiğe dayanmışken bu pandemi döneminde sokak bağırıyor; açlık var, yoksulluk var diye bağırıyor. Buradan da “Kuru ekmek yiyorsanız toksunuz.” diyen milletvekilleri var iktidar sıralarında.

Ve şunu ifade etmemiz gerekiyor ki bu fiyatlar talimatla düşmez. İyi bir planlamayla bu fiyatlar düşer ama bu iktidarın kesinlikle böyle bir amacı ve böyle bir hedefi yok. Bu ülkede 10 milyon işsiz var, asgari ücret 2.825 lira ve insana “Ne hâlin varsa gör!” diyorsunuz. Bakın, hırsız hiç suçlu değilmiş gibi davranıyorsunuz. Bu ülkenin ev sahibi o açlar ve yoksullardır ve mutlaka hırsızlardan hesap soracaklardır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Yunus Kılıç.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Evet, Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, Erkan Bey’in gıda fiyatlarının diğer emtialara karşı daha fazla arttığıyla alakalı tespitine katılmamak mümkün değil.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sağ olun.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Ama önemli olan, bunun sebebini, birlikte baktığımız an ortaya neyin çıktığını, bunun arkasında neyin olduğunu da hep beraber tartışmamız lazım.

Arkadaşlar, eğer şu gerçekleri bilmezsek bazı yorumları yapmakta sıkıntı çıkar: Dünyada 1 milyar ton civarında mısır üretimi var, dünyada yaklaşık 750 milyon ton civarında buğday üretimi var ve dünyada 270-300 milyon ton civarında soya üretimi var. Dünyada bu finans oligarşisi ve gıda tekelcileri tam da sistemlerini bunun üzerine kurmuş durumdalar. Dünyada geçen yıl pandeminin dışında doğayla alakalı bir felaket, bir sel, bir kıtlık yaşandı mı? Yaşanmadı. Türkiye'de üretimlerimizde geçen yıl herhangi bir düşüş var mı? Yok. Efendim, bir yılda dünyadaki insan sayımızda kabul edilemeyecek kadar bir artış söz konusu oldu mu? Yok. Yani dünyada aslında geçen yıl gıda üretimlerinde herhangi bir azalma hiç yaşanmadı. Pandemiye rağmen ülkeler bunu güzel yönettiler, Türkiye de pandemiye rağmen üretimini ve üretimin insanımıza ulaştırılma süreçlerini en iyi yöneten, dünyada takdir edilen ve hiçbir sıkıntı yaşanmadan bu süreci yöneten ülkelerden bir tanesiydi.

Peki, buna rağmen, bu gıda fiyatlarında diğer mal ve hizmetlere karşı meydana gelen artışın sebebi neydi? İşte, demin bahsettiğim bu, dünyada üretimi elinde tutmak arzusunda olan, dünyayı insanların midesinden yakalayarak yönetme arzusunda olan, dünyada gıda üzerinden bir diktatörlük kurmak arzusunda olan fırsatçılardı arkadaşlar. Bunlar aşağı yukarı…

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sizin işiniz ne? İşiniz ne sizin?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bir firma, mısır üretiminin yarısına yakınını, 500 milyon tonu deviren, alan, satan, pazarlayan konumda. Mısırda öyle, soyada öyle, yağda öyle. Bakın, dolayısıyla bunlar bu anı bekliyordu, pandemiden kaynaklanan süreçleri bekliyorlardı ve dünyada hiç böyle bir sıkıntı yokken kriz ortamı, açlık korkusu oluşturarak kendi emellerine, daha fazla kazanma arzularına hizmet edecek bir politika geliştirdiler.

Dolayısıyla, bakın, Rusya bir karar aldı, temmuz ayına kadar 17,5 milyon tonun üzerindeki buğday ihracatına karşı yüzde 50 gümrük vergisi koydu. Aslında hiçbir gerekçesi yok; üretiminde bir azalma yok, stoklarında bir azalma yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Arkadaşlar, Çin, geçen yıl mısır ithalatını yüzde 135 seviyelerinde artırdı. Bakın, bir korumacılık mantığıyla ve dünyada bu gıda tekelini elinde tutanların manipülasyonlarıyla dünya üzerinde -aslında hiç hak etmediğimiz- gıda fiyatlarında bir artış söz konusu oldu.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Siz ne yaptınız, onu söyleyin. Çözüm söyleseniz… Siz de seyircisiniz yani.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Türkiye'nin yaşamış olduğu da tamamen budur. Dolayısıyla üreticimizin… Elbette gübrede böyle, efendim, pestisitlerde böyle, diğer ilaçlarda böyle, tohumda böyle. Allah’tan tohumda kendi kendine yetecek bir ülke konumuna geldik, bundan etkilenmemiz azaldı. Diğerlerinde, ne yazık ki dünyayı manipüle edenler -Türkiye global dünya içerisinde, oradan ayrı bir ülke olarak düşünmemiz mümkün değil- bundan etkilendi. Dolayısıyla, bu süreci daha hasarsız atlatabilmesi için, AK PARTİ hükûmetleri olarak biz, her zaman olduğumuz gibi yine çiftçimizin yanında, onların girdi maliyetlerinin düşürülmesiyle alakalı en üst seviyede tarımsal destekleri vermeye devam ederek bu yükü azaltmaya çalışıyoruz.

Bir de tabii, tüketici boyutu var. Tüketici boyutunda da bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Gıda Komitesini toplantıya davet etti ve bunun manipülatif sebepleri üzerinde birtakım araştırmalar, çalışmalar yapılacağını Ticaret Bakanlığıyla beraber bize gösterdi. Buna göre de bunun sonuçlarının olumlu olacağına, yansıyacağına inanıyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmındaki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 2021 yılı 26, 27, 28 Ocak ve Şubat ayında Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 26 Ocak 2021 Salı günkü birleşiminde 21/1/2021 tarih ve (3/1515) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

26/1/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/1/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                                            Mehmet Muş

                                                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 229, 156, 142, 83, 234, 139, 29, 66, 23, 157, 164, 136, 82, 163, 246, 33, 140, 123, 191, 245, 31, 120, 166, 54, 195, 95, 204, 172 ve 98 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 1, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30 ve 31’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

26, 27, 28 Ocak 2021 ile 2, 3, 4, 9, 10, 11, 16, 17, 18, 23, 24, 25 Şubat 2021 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

26 Ocak 2021 Salı günkü (bugün) birleşiminde 21/1/2021 tarih ve (3/1515) esas sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde 142 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

27 Ocak 2021 Çarşamba günkü birleşiminde 83 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

28 Ocak 2021 Perşembe günkü birleşiminde 234 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

28 Ocak 2021 Perşembe günkü birleşiminde 234 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 29 Ocak 2021 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 234 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş…

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, halkın temel gündemi ekonomi, yoksulluk, açlık. Doğrusu iktidar, bütün kutuplaştırıcı ve hedef gösterici siyaset üretme tarzıyla ekonomiyi konuşmayı önlemeye çalışıyor ama başka bir yerden de borçları ve vergileri de erteleyerek olumlu bir imaj yaratma amacında. Şimdi, borçların, vergilerin ertelenmesi değil, tamamen silinmesi gerekiyor. Yaklaşık bir yıldır tam kapasiteyle iş yerlerini açamayan esnaflar gerçeğini biliyoruz. Borçların ertelenmesi ve vergilerin ertelenmesi kesinlikle herhangi bir iyileşme sağlamayacaktır. Şimdi, biriken kira borçları var, biriken fatura borçları var, karşılanamayan, önceki dönemlerden kalan borçlar var ve tahakkuk eden vergi borçları var. Bu nedenle talebimiz, önerimiz -komisyonda da ilettik- ertelemek değil, silinmesi yönünde acil bir adım atılmasını istiyoruz.

Şimdi, AKP iktidarının hakikaten ekonomiden bihaber yönetim anlayışı var. Enflasyon, kur, faiz girdabına sokulan ve sonuç olarak ihtiyaç maddelerinin yükselmesine sebep olan ekonomik kriz zam olarak yurttaşların üzerine yağmaya devam ediyor. Hemen hemen her gıda maddesine yüzde 35’in üzerinde zam geldi; çözüm olarak ise ürünlerin gramajları düşürüldü. Her akşam ana haber bültenlerinde yüzlerce vatandaşın kuyruklarla Halk Ekmekten ucuz ekmek almak için kar kış demeden sıraya girdiğine, ekmeği ucuza mal etmek için nasıl bir eziyet çektiğine tanıklık ediyoruz.

Evet, şimdi de zamlara karşı takip ve soruşturma başlatılacağını söylüyor AKP iktidarı. Bu ne demek? Sanki zamların sebebi, yapan onlar değilmiş gibi. Halkı bu konuda yanıltmayın, zamların asıl sebebi sizsiniz, ekonomi bilmezliğiniz ve bilmediğinizi de kabul etmemeniz. Rekabet Kurumunun özerkliğinin ortadan kaldırılmasını gerektiren bir ortam yarattınız. Serbest piyasa mekanizmasının yılmaz savunucuları olarak bugün fiyatlara ayar çekmeye çalışıyorsunuz. AKP tarafından fiyatların düzenlenmesinin ne anlama geldiğini biliyoruz. Daha fazla tanzim kuyruklarının oluşturulması demek ya da darbe yönetimlerinin yaptığı gibi narh koymaktır. Ekonomi konuşmayın, işsizlik, yoksulluk, açlık, yolsuzluk, rant konuşmayın, tepeden baka baka esnafa “fırsatçı” deme kolaylığına, yüzsüzlüğüne düşmek de kamuoyunun takdirine sunulacak bir husus. Zamların sebebi, hukuk politikalarınız, dış politikanız ve damattan artakalan ekonomi yönetiminiz ve saray rejiminizdir. Erdoğan “Bazı dostlar geldi ‘Dükkânlar kapanıyor.’ dedi, işte rakamlar ortada, kapanan falan yok.” dedi. Biz AKP Genel Başkanına açık çağrı yapıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …Erdoğan’a açık çağrımızdır: O dostları yanlışlayan diğer dostlarını hemen kapı dışarı etsin çünkü gerçekleri söylemiyorlar. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının haftalık olarak açıkladığı rakamlarda kapanan şirket sayısı yüzde 43,6 arttı. Kendi çıkardığı rapordan bihaber bir Genel Başkanla karşı karşıyayız.

Evet, bu konu, ekonomik kriz, yaşadığımız buhran hakikaten artık vatandaşın canına tak etmiş durumda. Zamlar da bunu tamamen artıran, bu yoksulluğu derinleştiren ve açlığı daha da büyüten bir yönetim şekli hâline geldi. Bu konuda, borçların silinmesi, vergilerin silinmesi ve yandaşlara rant dağıtmak yerine 83 milyonu önceleyen bir politikaya dönüş için acil bir ihtiyaç var diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerimiz Meclis kapalı olduğu dönemde sahadaydı, hem grubumuz tarafından organize edilen yurt gezilerindeydiler hem kendi illerinde, civar illerdeydiler ve gittikleri her yerden çok ciddi yakınmalar, sorunlar ve deyim yerindeyse, bir cümleyle özetse vatandaşın “Bıçak kemiğe dayandı.” ifadesiyle döndüler.

Sayın Genel Başkanımız bugün uzun uzun esnafın sorunlarını anlattı, köylülerin sorunlarını anlattı. Biz de imkân buldukça, madem Meclisin çalışmasını istiyor Adalet ve Kalkınma Partisi, o zaman Meclisten beklentisi olanların dertlerini dile getirmeye devam etmek durumundayız.

Öyle bir süreçteyiz ki dev sermaye gruplarının AVM’leri açık, nefes nefese, burun buruna çalışan madenler açık, fabrikalar açık, Elâzığ’da miting yapmak serbest ya da Giresun’da yapılan miting ortada ama lokantalar, kahveler, restoranlar “Her türlü tedbiri alalım, denetleyin, uymayanı kapatın ama artık dayanamıyoruz.” diyor, burada bir anlayış gösterilmiyor. Zaten içkili restoranlar, barlar on aydır kapalı durumda, âdeta orada farklı bir ayrımcılık, zihnin arkasındaki bir yaşam biçimine müdahaleye dönüştürülmüş durumda.

Çok ciddi talepler geliyor. Belki hiçbirimizin görmediği, duymadığı turizm sektörünü ayakta tutan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği var, TÜRSAB. Onlar bir toplantı talep ettiler, on-line olarak oraya katıldık ve o kadar çok sorunları olduğunu öğrendik ki 12 bin tane turizm acentesi var küçücük küçücük, orada 77 bin kişi çalışıyor, onlar çalışınca 42 sektöre katkı sağlıyorlar ve şu ana kadar onlara 1 liralık katkı sağlanmış değil. Mehmet Nuri Ersoy, büyükleri koruyor -kendi de cüssesi de büyük, şirketleri de büyük- ama ufakları koruyan kimse yok. Diyorlar ki: “Bizim aldığımız krediler var, güçlükle aldığımız kredilerin ertelenmesine bir katkı yok. Kısa çalışma ödeneği büyüklere var, otellere var, bizlere yok. Bizim elemanlarımız başka sektöre gitti mi geri gelmiyor, bu konuda elemanlarımıza bir yardım yok. Çekilmiş kredilerin ödenmesinde güçlük var, haciz var, bu konuda bir kolaylık yok. 5902 sayılı Afet Yasası acil durumları ve afet durumunu tanımlıyor. Sınırlar kapanmış, turist yok, uçak yok, uçuş yok, eğer biz bu şartlarda bu acil durum kapsamına alınmayacaksak, Acil Durum Koordinasyon Kuruluna Turizm Bakanı ve TÜRSAB dâhil edilmeyecekse ne gün edilecek?” diye soruyorlar ve “Bacasız sanayide yangın var.” diye yakınıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bu alanda bir duayen turizmci şöyle bir şey söyledi: “Lütfen, Mecliste bizim sesimizi dile getirirseniz, duyurmaya çalışırsanız, Bakanın büyüklere sahip çıktığını, küçükleri düşünmediğini görün ve bizi birer arı gibi görün.” dedi. Bu sene çiçekler açmadı bal yok ama eğer arıları koruyamazsanız, onların kovanlarının yanına hiç olmazsa birer tas şekerli su koymazsanız, arılar ölürse seneye çiçekler açsa da bal yok.

Burada 42 sektöre destek olmanın, 12 bin kişinin işletmesini kurtarmanın, 77 bin çalışana sahip çıkmanın önemini bir kez daha dile getiriyor, sizi kendi gündeminize değil, vatandaşın gündemine davet ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Gökçel…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, dünyada da ülkemizde de gıda enflasyonunun yükseldiğine, insanların gıda tüketmekte zorlandığına, bunun tek suçlusunun on sekiz yıldır ülkeyi yöneten, tarımı yeteri kadar desteklemeyen AKP iktidarı ve ithalatçı zihniyet olduğuna, yaşanan kuraklıkla beraber girdi maliyetlerinin artmasıyla ülkede çiftçinin biteceğine AKP’nin dikkatini çektiklerine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, gerçekten ülkedeki gıda enflasyonunu Meclis Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanının dile getirmesi bizim için de çok anlamlı. Biz yıllardır “Türkiye’de tarım bitiyor, Türkiye’de tarım biterse gıdaya olan ihtiyaç artacak, gıdaya ucuza ulaşamayacağız, bundan ülkemiz mağdur olacak” diye sürekli dillendiriyorduk. Bugün geldiğimiz noktada dünyada da ülkemizde de gıda enflasyonu yükseliyor, insanlarımız tüketmekte zorlanıyor. Bunun tek suçlusu var, on sekiz yıldır bu ülkeyi yöneten, tarımı programlayıp tarımı yeteri kadar destekleyemeyen AKP iktidarıdır, ithalatçı zihniyetidir. Kendileri burada ifade ettiler, ithalatçı zihniyetle ülkede gıdaya ulaşamayız. Küresel iklim değişikliği neticesinde yaşanan kuraklıkla beraber girdi maliyetlerinin artmasıyla bu ülkede çiftçi bitti, bitiyor, gıdaya da ulaşılamayacak. AKP’nin dikkatini çekiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.17

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 7/2/2018, 5/2/2019 ve 5/2/2020 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179, 1207 ve 1241 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2021 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1515)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.

(3/1515) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni okutuyorum:

21/1/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği, bilahare 956, 984, 1008, 1031, 1054, 1082, 1107, 1136, 1179, 1207 ve 1241 sayılı kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafaza edilmesi, uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele harekâtlarına aktif katılımda bulunulması, anılan bölgelere yapılan insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının harekât etkinliğinin ve bölgeye ilişkin tecrübesinin artırılması sağlanmış, bu alanda ilgili ülkelerle iş birliğinin sürdürülmesine yönelik millî politikanın desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler sistemi içinde, bölgesel ve küresel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 4/12/2020 tarihli ve 2554 sayılı Karar’la on iki ay daha uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla verilen ve son olarak 5/2/2020 tarihli ve 1241 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan iznin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2021 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için izin verilmesi hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                                     Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                           Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara ve şahıs adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Özdemir, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker; şahıslar adına, Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.

Tezkere üzerinde şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin’de.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde karşılaşılan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası meşruiyet ve iş birliği içerisinde mücadele edilmesi tartışmasız bir gerekliliktir.

Günümüzde deniz haydutları, diğer devlet dışı silahlı aktörler gibi, ileri teknolojileri ve vahşi yöntemleri kullanarak son derece sansasyonel, daha da önemlisi uluslararası güvenliği ve seyrüsefer serbestisini riske atan haydutluk ve silahlı soygun faaliyetleri gerçekleştirmektedirler. Deniz haydutluğu dünya ticaretinin yükünün büyük bölümünü omuzlarında taşımakta olan deniz yolu taşımacılığı için ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Muhtelif çalışmalara göre deniz haydutluğunun küresel ekonomiye yıllık maliyeti 13 ile 16 milyar dolar arasındadır. Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde gerçekleştirilen silahlı soygunlar ve saldırılar bu anlamda küresel güvenliğe yönelik en büyük deniz haydutluğu risklerindendir. Ülkemiz de gerek bu bölgedeki gerek diğer deniz alanlarındaki haydutluk risklerinden olumsuz etkilenen ülkeler arasındadır. Nitekim, birkaç gün önce Gine açıklarında silahlı korsanlar tarafından rehin alınmış olan ve mürettebatı vatandaşlarımızdan oluşan Mozart adlı gemi hepimizin malumudur. Geminin Gabon’da bulunan Gentil Limanı’na güvenli bir şekilde yanaştığı belirtilmektedir ancak maalesef geminin 19 kişilik mürettebatı arasında yer alan 1 Azerbaycanlı kardeşimiz öldürülmüş, 15 vatandaşımız ise kaçırılmıştır. Hayatını kaybeden kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Kaçırılan vatandaşlarımızın bir an önce sağ ve salim olarak kurtarılmasını temenni ediyorum.

Bu son olayın da gösterdiği gibi deniz haydutluğuyla mücadele çok önemli bir uğraştır. Özellikle, tezkereye konu olan bölgedeki risk son derece yüksektir. Yılda 400’e yakın Türkiye bandıralı ya da Türkiye bağlantılı ticaret gemisi bu bölgeden geçiş yapmaktadır. Silahlı Kuvvetlerimiz, bu bağlamda, 2009 yılından bu yana bölgede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde ifa edilen deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine iştirak etmektedir. Bu görevler, gücünü uluslararası meşruiyetten, Güvenlik Konseyi kararlarından almaktadır. Uluslararası seyrüsefer serbestisine katkıda bulunmak, denizlerde huzur, barış ve istikrarın teminine uluslararası meşruiyet çerçevesinde yardımcı olmak Türkiye’ye yakışan bir görevdir. Uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunmak cumhuriyetimizin geleneksel dış politikasıyla da uyumlu bir tutumdur; bu perspektif doğrultusunda tezkereyi destekleyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Aden Körfezi, aynı zamanda dünyanın en büyük insani krizlerinden birinin yaşanmakta olduğu Yemen’e de hâkim bir konumdadır. Yemen’deki savaş ulusal ve uluslararası kamuoylarında gündemden uzun süre önce düşmüş, âdeta unutulmuş bir savaş hâlini almıştır. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun bombardımanları, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran arasındaki bölgesel güç mücadelesi ve sivilleri yok sayan bir yaklaşım izlenmesi, ülkeyi harap etmiştir. Başlıca sorumlular bu 3 ülkedir ama başka suçlular da vardır. Vahşi boyutlarda devam eden savaşın ortaya çıkardığı siyasi ve insani kriz, radikal dinci grupların da ülkenin çeşitli bölgelerini eline geçirmesine neden olmuştur. Son sekiz yılda ülkede kargaşa hüküm sürdüğü için on binlerce insan öldürülmüştür. Birleşmiş Milletler Kalkınma Raporu’na göre, ölen her 5 kişiden 3’ü, 5 yaşın altındadır. Kıtlık kritik boyutlardadır, hastalık ve salgınlar almış başını yürümüştür. Ülkenin üçte 2’sinden fazlası yaşamak için yardıma muhtaçtır.

AK PARTİ iktidarı diğer dış politikalarında olduğu gibi Yemen’de de en başından itibaren yanlış bir yaklaşım izlemiştir. 2015 yılında Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından bir gece yarısı gerçekleştirilen bombardımanın ardından Sayın Erdoğan müdahaleyi desteklediğini bildirmiştir; daha da vahimi “Durumun gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi düşünebiliriz.” şeklinde bir açıklama yaparak Suudileri cesaretlendirmiştir. Ortak ordu kurma söylentileri o dönemde tavan yapmıştır. Tarihimize ve medeniyet coğrafyamıza verdiği önemi diline pelesenk eden iktidar Yemen’i savaş alanına çevirenlere destek vermiştir ve bu da kayda geçmiştir.

AK PARTİ iktidarının dış politikadaki savrulmaları sarkacın her hareketinde dış politikadaki muhataplarımıza karşı bizi daha kırılgan hâle getirmektedir. Sarkaç bu sefer de Avrupa Birliğine yönelmiştir. İktidarın küçük hesapları uğruna ilişkilerimizin zaman zaman tehlikeye atılmasına rağmen Avrupa Birliği, bizim en önemli piyasamız ve ekonomik partnerimizdir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik vizyonu, köklü bir geçmişe istinat eden stratejik bir tercihtir. Bu vizyon aynı zamanda, milletimizin çok uzun yıllara dayanan yöneliminin bir tezahürüdür.

Bugün, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize kamuoyundaki destek de yüksek seviyelerdedir. Avrupa Birliği Başkanlığının yaptığı araştırmada, katılımcıların yüzde 80’i Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediğini bildirmiştir. Ankete katılanların yüzde 60’ı ise “Türkiye eğer isterse AB üyesi olabilir, Türkiye’nin bu potansiyeli var.” yanıtını vermiştir. Bu oranlar önemlidir, kamuoyunun Avrupa Birliği üyeliğine yatkınlığını ortaya koymaktadır. Tam üyelik müzakerelerinin yeniden hareketlendirilmesi hedefinden geri adım atılmaması gerekmektedir.

Geçtiğimiz günlerde, Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu Brüksel’de Avrupa Birliği yetkilileriyle bir dizi görüşmelerde bulunmuştur. Görüşmeler sonrasında Sayın Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamalar, aylardır çeşitli vesilelerle partimizin dile getirdiği mesaj ve çağrılarla paralel görünmektedir. Dışişleri Bakanı, Gümrük Birliği’nden vize serbestisine, reformlardan göç anlaşmasına kadar, görüştüğü liderlerle hemfikir oldukları ifadesini kullanmıştır; AB ile diyaloğun artarak devam edeceğini bildirmiştir. İktidar tarafından gerçekleştirilmesi planlanan reformların da bu pozitif atmosfere muhakkak katkı sağlayacağının altını çizmiştir.

Geçtiğimiz haftalarda, Sayın Cumhurbaşkanı da Avrupa Birliği ülkeleri büyükelçileriyle yaptığı bir görüşmede “Ülke olarak uzun vadeli bakış açısıyla olumlu gündem oluşturmak ve ilişkilerimizi yeniden rayına oturtmak için hazırız.” ifadelerini kullanmıştır. Bu ifadeler, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle ilgili olarak geçtiğimiz aylarda yaptığı hakaretamiz ve ötekileştirici açıklamalarla, biz-siz ayrımlarıyla, Avrupa Birliğiyle ilişkileri bir al-ver ilişkisine indirgeyen tutumuyla çelişki hâlindedir, şaşırtıcıdır.

Sayın Erdoğan ve Sayın Çavuşoğlu’nun bu yeni rotada samimi olmalarını, bunun vatandaşlarımıza katkısı bakımından elbette diliyorum; fakat buna fazla da ihtimal vermiyoruz. İktidarın sürekli gündeme getirdiği reform iddialarının asılsız çıkması, reform yapılabileceğine olan inancı her seferinde daha da aşındırmaktadır. “Otoriterliğe, hatta totaliterliğe kayan tek adam rejiminin bu tür reformlar yapmasını beklemek ne ölçüde gerçekçi olabilir?” sorusu, ister istemez akla gelmektedir.

Avrupa Birliğini iç ve dış politikada istismar konusu yapmak, ikircikli söylem ve politikalar izlemek fevkalade yanlıştır. Avrupa’nın bugüne kadar bazı büyük hatalar yaptığı, vizyonsuzluk sergilediği, siyasi ve suni gerekçelerle ülkemizin önüne anlamsız engeller çıkardığı, zaman zaman kendi projesine ait değerleri ihlal ettiği, bir gerçektir ancak Avrupa’nın bu tutumu, bizi neden yapmamız gerekenlerden alıkoymaktadır? AB’nin hatalarını ve çifte standartlarını da kendi hatalarımızı, eksiklerimizi ve ikircikli tutumlarımızı da dürüstçe ortaya koyamadıkça Türkiye’nin iç ve dış politikadaki savrulmalardan kurtulması mümkün değildir.

Avrupa Birliği, esas itibarıyla seküler bir barış, demokrasi, insan hakları ve refah projesidir. Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’nin bu demokrasi ve hukuk coğrafyasında yer alması asli istidadıdır. Türkiye’nin, Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde yepyeni bir vizyon geliştirmesi gerekmektedir ancak mevcut yönetim zihniyeti maalesef bu perspektifin çok uzağındadır, iktidarın uygulamalarından edindiğimiz tecrübe bize ümit vermemektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi üyeliğine katakulli atamalar yapıldığı bir siyasi ve hukuki iklimde, iktidarın AB’yle ilişkilerimizde yeni bir vizyon ortaya koyması ne derece mümkün olabilir? Biz biliyoruz ki ekonomideki kırılganlık, dış politikadaki beceriksizlik ve yalnızlaşma, ABD’de yönetimin değişmesiyle paralel bir şekilde dengelerin değişeceği beklentisi, iktidarı Avrupa Birliğiyle yeniden masaya oturmak zorunda bırakan gelişmelerdir. İktidar, bu yeni savrulma momentinde kendisine tutunacak dal aramaktadır. Yine de umarız ki temenniler gerçekleşir ve bu atılımlar yapılabilir.

İnsan hakları ve demokrasi konusundaki atılımlarınızı tereddütsüz destekleyeceğimizi net olarak ve defaatle ifade ettik, ediyoruz. Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan hakları ve ifade özgürlüğüne, kadın-erkek eşitliğine, şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe önem verdiğimiz ölçüde Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz rayına oturacaktır. Bu evrensel değerlerin benimsenmesi ve uygulanması ile çıkarlarımızın savunulması arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Bilakis, ulusal çıkarlarımızı savunmada elimiz daha güçlü olacaktır.

AB’ye üyelik süreci, bugüne kadar dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkilerimiz açısından da olumlu işlev görmüştür; başka coğrafyalarla ilişkilerimizde ekonomik çıkarlarımıza hizmet etmiştir. Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecinde ilerledikçe bölgesi ve diğer coğrafyalar açısından da bir cazibe merkezi hâline gelecektir. Önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği ve gümrük birliğinin öneminin daha da artacağı öngörülebilir.

ABD'de göreve gelen yeni yönetim, AB ile yatırımları da içeren Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nı yeniden canlandırmayı planlamaktadır. Diğer adı TTIP olan bu ortaklık, AB ile ABD arasında geniş kapsamlı yatırımları da içeren bir gümrük birliği kurulması projesidir ve dünyanın en büyük iki ekonomisini bir araya getirecektir. Bu proje gerçekleşirse dünyanın en büyük piyasası ortaya çıkacaktır. AB ile gümrük birliği olan Türkiye’nin de bu projede yer alması, birinci derecede önemlidir. Karşılıklı çıkarlar açısından da Avrupa Birliği ile mevcut gümrük birliğimizin güncellenmesi, derinleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin, ayrılmaz parçası olduğumuz Avrupa’nın, bulunduğumuz coğrafyanın ve transatlantik ilişkilerin esas ihtiyacı, Avrupa değerleriyle uyumlu bir reform sürecidir. Böyle bir sürecin başarıyla uygulanmasıyla hukuk ve demokrasi değerlerinden uzaklaştırıcı eğilimlere karşı da güçlü bir teminat sağlanacaktır. Müzakere süreci, esasen bir transformasyon, değişim ve yenilenme sürecidir. Demokraside, hukukta, insan haklarında, ekonomi ve çevre konularında, sağlık konusunda, tüketicinin korunmasında, eğitimde mevcut en yüksek norm ve standartlara erişilmesi demektir bu.

Türkiye, belirli Avrupa Birliği standartlarını sosyal ve ekonomik açıdan tutturduktan sonra, üyelik tali bir hedef haline gelecektir. Bu standartları tutturmanın her şeyden önce ülkemize ve milletimize faydası vardır. Tam üyelik müzakereleri ilerlemese de demokratik reformlara ve mevzuat uyumuna her alanda devam etmeliyiz. Bunu gerçekleştirebildiğimiz takdirde ülkemiz, hem Avrupa’da hem de İslam dünyasında bir model, dünyanın en çalkantılı bölgelerinde bir istikrar unsuru hâline gelecektir.

Değerli arkadaşlar, müstebit Çin rejiminin baskısı altında Doğu Türkistan’da yıllardır büyük bir zulüm yaşayan Uygur Türkü kardeşlerimizin çektiği sıkıntılar da iktidarın duyarsızlığı da maalesef devam etmektedir.

Başbakanlığı döneminde, bundan on iki yıl önce Uygur Türklerine yapılan mezalimi “soykırım” olarak niteleyen Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef bugün Çin’le yakınlaşma ve maddi çıkarlar uğruna bu cesaretten çok uzak bir noktadadır. Yoksa Uygur kardeşlerimiz, Çin ile birtakım ilişkiler tesis edilmesi uğruna pazarlık masasına malzeme mi edilmektedir? Sakın ola ki Çin’le son adli anlaşmayı, ülkemizdeki Uygur kardeşlerimizin iadesi için bir vasıta olarak görmeyin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bazıları, Uygur Türkleri konusundaki suskunluklarını ABD-Çin rekabetine alet olmaktan kaçınmakla izaha kalkışmaktadırlar. Arkadaşlar, orada milyonlarca soydaşımız, aynı dili konuştuğumuz milyonlarca insan bu denli büyük acılar çekerken ABD’nin ekmeğine yağ sürmemek bahanesi çok hafif kalmakta, ayıp olmaktadır. Emin olun, yarın bu tutumunuzdan büyük mahcubiyet duyacaksınız.

Öte yandan Beijing yönetimi, uluslararası kamuoyunun gözleri önünde âdeta bir soykırım işlemekteyken, uluslararası basın bunu manşetlerine taşırken, uluslararası kuruluşlar bunu mütemadiyen işlerken Avrupa Birliği Komisyonunun, Avrupa Birliği-Çin yatırım anlaşmasını imzalamış olması çok büyük bir talihsizliktir. Avrupa Parlamentosu, insan haklarına duyarlılığını ortaya koymak istiyorsa bu anlaşmayı onaylamayarak iade etmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 2021 için en iyi dileklerimi sunuyorum.            (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde askerlerimizin görevlendirilmesi için Meclisimize gönderilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Türk milletine kaptanıderya olarak uzun yıllar boyunca hizmet etmiş, dünyanın görüp görebileceği en büyük donanma komutanı ve denizcilerinden olan Barbaros Hayrettin Paşa, denizlere hâkim olanın dünyaya hâkim olacağını yüzlerce yıl öncesinden belirtmiştir. Günümüzde küresel ticaretin yüzde 83’ten fazlasının deniz taşımacılığıyla yapıldığı dikkate alınırsa bu sözün ne kadar gerçekçi, tutarlı ve geniş bir zaman dilimini kapsadığı daha iyi anlaşılır.

Deniz taşımacılığı, Ümit Burnu ve Amerika Kıtası’nın keşfiyle tarihsel dönem içerisinde ayrı bir önem kazansa da bilhassa Süveyş Kanalı’nın açılması ve Sanayi Devrimi sonrasında petrol ticaretinin deniz yoluyla yapılmaya başlanması, ülkeler için küresel çaptaki politikalarda bazı bölgelerin değerini artırmıştır. Bu kapsamda 19’uncu yüzyılın sonları ile 20’nci yüzyılla beraber önemli hâle gelen deniz alanlarının başında Aden Körfezi ve Arap Denizi gelmiştir.

Türk Milleti, stratejik değeri haiz olan bu 2 deniz sahasına da yabancı değildir. Yavuz Sultan Selim Han döneminde Türk donanması, Kızıldeniz sahil şeridi ile Arap Denizi’nde yürütülen korsanlık ve diğer ülkelerin yağma çabalarına karşı bölgede sorumluluk üstlenmiştir. Afrika Kıtası’nda sömürge faaliyetlerinin neredeyse hiçbir devlet otoritesi bırakmadığı, insanlığı açlık ve yoksulluğa mahkûm eden çabalarının sonuç ve yansımaları ise bugün dahi devam etmektedir.

Zira üzerinde görüştüğümüz tezkereye konu olan Aden Körfezi, Somali karasuları ve Arap Denizi etrafında, Afrika’nın güney kesiminde bulunan kimi silahlı gruplar son yıllarda korsanlığa başlamışlardır. Aynı dönemde dünya ticaretinin yaklaşık olarak yüzde 15’i ve küresel petrol ticaretinin de neredeyse yüzde 25’i, deniz haydutluğundan doğrudan etkilenmiştir.

Alıkonulan gemilerin küresel ticarete vurduğu darbe sonrasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince 2008 yılında bölgenin süregelen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı emniyete alınması maksadıyla ortak bir uluslararası çaba başlatılması kararına varılmıştır. Ülkemizin de ilk andan itibaren küresel barış ve istikrara katkı sunmak, gönül bağımız olan coğrafyalarla bağımızı pekiştirme amacı ve kendi millî çıkarlarımız çerçevesinde bu çabalara katılımı sağlanmış, destek olunmuştur.

Gelinen aşamada, tarihin hiçbir döneminde yalnız bırakmadığımız ve kendi kaderine terk etmediğimiz dost ve kardeş ülke Somali’de Türk askerinin görev yapması, iki açıdan önem arz etmekte ve ülkemizin millî menfaatleri ile güvenliğimizi doğrudan ilgilendirmektedir. Bunlardan ilki, Aden Körfezi ve Arap Denizi’nde seyreden gemilerimiz ile bu gemiler vasıtasıyla yürütülen ticaretimizin emniyet altına alınmasıdır. Zira ticaretimizin yaklaşık olarak yüzde 20’si bu bölgede yer alan güzergâhlardan yapılmaktadır.

Uzun süreden bu yana Somali ve çevresinde yaşanan karışıklıklar, insani krizler ve diğer sebeplerle bölgede ortaya çıkan silahlı grupların, başta Aden Körfezi olmak üzere Afrika-Arabistan arasındaki deniz alanlarında haydutluğa başlamış olmaları malumdur. Çok sayıdaki ülkenin gemilerinin alıkonulmasına sebebiyet veren korsanlık faaliyetleri ülkemizi de etkilemiştir. Bölgede yaşanan güvenlik kaygısı, çok sayıdaki ülkenin Aden Körfezi ve Babülmendeb Boğazı’na duyduğu ilgiyi de giderek artırmıştır. Bunun neticesinde, Kızıldeniz’den Aden Körfezi’ne açılan kıyı şeridine sahip olan Cibuti’de aynı anda ABD, Çin, Fransa, İtalya ve hatta Japonya gibi ülkeler askerî üsler kurmuşlardır. Aynı bölgede Somali de uzun bir kıyı şeridine sahiptir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Aden Körfezi’yle birlikte Somali’de bulunan mevcudiyeti, coğrafyanın bize uzaklığı sebebiyle asla göz ardı edilmemelidir. Türkiye, küresel gündemi etkileyen bütün coğrafyalarda, insanlığın ortak meselesi olan her gelişmeyi yakinen takip etmeli ve müdahale hakkını korumalıdır. Somali’ye bigâne kalırsak Afrika’da olamayız, Afrika’da olmazsak Avrupa ve Orta Doğu’da oyun dışında kalırız, Aden’de gücümüzü göstermezsek Akdeniz’de huzuru bulamayız. Dolayısıyla dünyanın gözünü diktiği, küresel ticaretin bir bakıma soluk borusu olan alanda Mehmetçik’in üstlendiği büyük sorumluluk, yalnızca tarihî bir görevi değil, yarınlar açısından Türkiye’nin var olan millî hedeflerini gerçekleştirme yolunda da büyük bir öneme sahiptir.

Türk ordusu, Aden Körfezi ve Arap Denizi’nde üstlendiği sorumlulukla, sadece deniz haydutluğuyla mücadele anlamında değil, ikmal ve lojistik bakımından da giderek büyük bir tecrübe kazanmaya başlamıştır. Ayrıca Somali’de görev yapan askerlerimizin, Somali ordusunun eğitilmesi ve ülkede istikrarın sağlanmasına yönelik katkı vermesi, bölgede ülkemizin kendisine has geliştirdiği başarılı bir stratejiyi de yansıtmaktadır. Bizim açımızdan ikinci büyük önem de işte budur.

Uzun süreden bu yana istikrarsızlık, iç savaş ve nihai olarak terör sorunuyla mücadele eden Somali, Türkiye’nin her alanda verdiği destek sayesinde günden güne daha ileriye gitmektedir. Hâlihazırda Somali ordusunun yaklaşık olarak üçte 1’inin Türkiye tarafından eğitilmiş olması, erişilen seviyeyi gözler önüne sermektedir. Somali, ülkemiz açısından dünyaya adalet, nizam ve huzur getirme hedefimizde ortaya koyduğumuz çabaların en somut hâliyle görünür bir yer olması bakımından önemlidir. İnsani hassasiyet ve yaklaşımla Türkiye’nin Somali’de yürüttüğü faaliyetler, devlet otoritesinin güçlenmesi ve kurumların işlemeye başlamasına, terörle mücadelede mesafe alınmasına, üretime ve gelişime katkı sağlamıştır.

Deniz haydutluğunun kaynağı, karadaki sebeplere bağlıdır. Bu sebeplerin ortadan kaldırılması, hiç kuşku yok ki mücadelenin başarılı olmasının ana şartıdır. İşte ülkemizin Somali’de yaptığı da budur. Farkımız ortadadır; yumuşak güç unsurlarımız, Somali’de kendi sorumluluk alanlarında örnek çalışmalara imza atmakta, gelişmeleri takip eden çok sayıdaki Afrika ülkesi, benzer faaliyetlerin kendi ülkelerinde de olması için zaman zaman bizlerden talepte bulunmaktadırlar.

Dünyaya “insani diplomasi” terimini başarıyla kazandıran Türkiye’nin sadece yardım getirip sonra bırakıp gitmeyen, aksine yardımı getiren, sonra bu yardımlarla yöre insanlarının kendi imkânlarını kendilerinin oluşturmasına vesile olan politikaları gurur kaynaklarımız arasındadır. Ayrıca Afrika’nın kaderi hâline getirilmeye çalışılan aşırıcılık, ayrımcılık ve terörle mücadele, Somali’de verdiğimiz mücadele örneğinde olduğu gibi kıtanın geriye kalan bölgeleri için de emsal teşkil edebilecek, ülkemizin Afrika’ya dair politikalarında büyük katkı sağlayabilecektir. Türkiye’nin insanlığın huzurunu öncelediği devlet politikalarının Somali’deki ayağı bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Temennimiz, bu çabaların devam etmesi, kapsamlarının genişlemesi, dünyanın diğer bölgelerine de zaman içerisinde yayılmasıdır.

Bu vesileyle sözlerime son verirken tezkereyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi belirtiyor, bölgede görev alacak olan kahraman askerlerimize üstün muvaffakiyetler diliyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; Aden Körfezi, Somali kara sularıyla ilgili bir tezkereyi bugün konuşuyoruz.

Zaman zaman bu Mecliste uluslararası ilişkiler konusunun sadece askerî tezkereler çerçevesinde algılandığını düşünüyor insan. Konu askerî operasyonlar, harekâtlar olunca büyük bir huşu içinde tartışmalar yapılıyor, kahramanlık destanları anlatılıyor, herkes birbirine coşku veriyor. Elbette “dış politika” deyince askerî konular da Meclisin önüne gelir ve bunlar da tartışılır ama dış politikayı ve uluslararası ilişkileri konuşurken hukuku, evrensel hukuk ilkelerini, Türkiye’nin altında imzası olan uluslararası demokratik sözleşmeleri konuşmadan olmaz.

O nedenle, size kısaca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, içtihatları Avrupa Konseyi ve onun iç kurumlarından söz etmek istiyorum; kısa bir tarih hatırlatması yapacağım bundan söz etmeden önce.

Şimdi, bakın, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 4 Kasım 1950 tarihinde imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 10 Mart 1954 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır; altmış yedi yıl olmuş. Bakanlar Kurulu, 22 Ocak 1987 tarihli bir kararla, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna kişisel başvuru, bireysel başvuru hakkını tanımış. Türk hükûmetinin bu kararına dair beyanı, 28 Ocak 1987 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine tevdi edilmiş; otuz dört yıl olmuş. Bakanlar Kurulunun 25 Eylül 1989 tarihli kararıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesi çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisi tanınmış; otuz iki yıl olmuş. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini 1989’da kabul etmiş ve böylece Türkiye, taraf olduğu her davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesin kararlarına uymayı bir yükümlülük olarak kabullenmiş.

Bunu, bu Meclis yapmış; şu anda Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında 6 kişi bunu dinliyor ama bu Meclis yapmış. İşte, bu konuları dinlemediğiniz için tartışmaları da eksik gedik yapıyorsunuz ama ben halka anlatıyorum. Halk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve bunun sonuçlarının neler olduğunu bilmelidir ve anlamalıdır, bunlara uyum göstermemenin ne olduğunu görmelidir. İşte, bunların sizin için ne ifade ettiğini sormak istiyorum ama cevap verecek kimseniz yok. Yeni bir durumdan söz etmiyoruz yani sayın vekiller, çok önceden, yıllar öncesinden, onlarca yıl öncesinden söz ediyoruz.

Öte yandan Türkiye, 1949’da kurulmuş olan Avrupa Konseyinin de kurucu ülkelerinden sayılmaktadır, aynı zamanda konsey üyesidir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, bu Meclisten üyeler vardır her partiden. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Venedik Komisyonu gibi kurullar da Avrupa Konseyinin birer parçasıdırlar. Yanlış anlamayın, ben burada bir uluslararası ilişkiler dersi vermek amacıyla konuşma yapmıyorum; sadece sizin unuttuklarınızı size hatırlatmak istiyorum ya da halka bilerek yanlış anlattıklarınızı düzeltmeye çalışıyorum, duymak istemediklerinizi size anlatıyorum.

Siz bir taraftan “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir” diyeceksiniz iktidar olarak ama öbür taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olmadığını söyleyeceksiniz! Böyle bir hayat yok. Siz kendiniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiğinizde, örneğin, Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan gittiğinde bağlayıcı karar alsın diye bekleyeceksiniz ama sizin beğenmediğiniz kararlar çıkınca “Bunlar bizi bağlamaz.” diyeceksiniz! Böyle bir şey yok. Mahkemeye Hükûmetin gönderdiği yazılarda kararları tanıdığınızı belirteceksiniz ama iş uygulamaya gelince bunları yapmayacaksınız!

Bakın, yargı kararlarının siyaseten eleştirilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da dâhil olmak üzere elbette demokratik bir toplum düzeninin olmazsa olmazıdır. Siyasi ifade özgürlüğünün bir güvencesi altındadır bu konu. Bu tartışmasız ama bu kararların eleştirilmesi, beğenilmemesi, tartışılması; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının hukuki açıdan bağlayıcı olmadıkları iddiasıyla uyuşmaz. Bunlar bağlayıcıdırlar ve “Benim katılmadığım karar, benim için bağlayıcı değildir.” deme hakkına hiç kimse sahip değildir.

Hukuk literatüründe rastlanmayan birtakım kavramlarla “danışman” sıfatını kullanan bazı kişiler, aslında halkı, iktidarı ve kendilerini oyalamaktadırlar; toplumu kandırmaktadırlar açıkça, açıkça kandırmaktadırlar. Biz size şunu hatırlatalım: Bakın, 31 Mart yerel seçimlerinde hangi zihniyet ve ekiple “Seçimleri yenileyelim, iyi bir sonuç alırız.” deyip de 23 Haziranı yaşadıysanız, işte aynı zihniyet ve ekip şimdi, size dedi ki: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Daire kararını -2018’de alınmış olan 2. Daire kararını- Büyük Daireye götürelim, daha iyi bir sonuç alırız.” Aynı zihniyet ve aynı ekip çalıştı ve sonuç olarak karşınıza çok daha kapsamlı bir karar çıktı. Evet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Büyük Daire kararı, 2. Dairenin 2018 yılında verdiği karardan çok daha kapsamlı ve sert bir karar oldu. 2. Daire, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti 2018’de, tutukluluk hâlinin devamı 5/3 maddesi, seçme ve seçilme hakkı 1 no.lu Protokol’ün 3’üncü maddesi ve hükûmet tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde öngörülmeyen amaçlarla hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi maddesi, 18’inci madde hakkında vermişti ama Büyük Daire kararında bu 3 maddenin ihlaline ek olarak 2 maddenin daha ihlal edildiği sonucuna varıldı. İfade özgürlüğü 10’uncu madde ve tutuklamanın hukuka aykırılığı 5/1’inci madde.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, 22 Aralıkta Selahattin Demirtaş’ın başvurusuyla ilgili kararını açıklarken aynı zamanda bir içtihat yarattı, bir içtihat yarattı Büyük Daire kararı olduğu için.

Bakın, sayın vekiller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Büyük Dairesinde 17 yargıç oturuyor, ihlal kararları büyük bir çoğunlukla alınmış. 10’uncu madde 5/3 ve 18’inci maddede tek karşıt oy var; Türk yargıç, 16’ya 1 alınmış kararlar. 5/1’inci maddede yani Demirtaş’ın serbest bırakılmasını öngören 46’ncı maddede ise 2’ye karşı 15 oyla alınmış. 1 no.lu Protokol’ün 3’üncü maddesinin ihlali, oy birliğiyle kabul edilmiş. Durum vahim, sayılar ortada, Hükûmet bu açıdan çok büyük bir fiyaskoyla karşı karşıya gelmiş.

Sözleşme’nin 46’ncı maddesi gereğince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları kesin ve bağlayıcıdır. Devletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Bu bağlayıcılık sadece belli kesimler için değildir; Cumhurbaşkanı için, İçişleri Bakanı için, Adalet Bakanı için, tüm yargı mercileri için, muhalefet partileri için, kimi “İletişim Başkanlığı” adı altında çalışan kamu çalışanları için, Türkiye’deki tüm yurttaşlar için geçerlidir bu bağlayıcılık.

Bir de Anayasa’nın 90’ıncı maddesini size hatırlatmak istiyorum, özellikle iktidar ittifakına. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi bu bağlayıcılığı çok net olarak tespit eder. Bu Anayasa’nın 90’ıncı maddesi der ki: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Anayasa’nın 90’ıncı maddesi.

Bu madde nereden çıktı? Sizin iktidarınız getirdi 2004 yılında. “Bu kararlar bizi bağlamaz.” diyen iktidarınız, 2004 yılında Anayasa’nın 90’ıncı maddesi değişikliğini getirdi, sizler getirdiniz. Hazırlanan bir kanun teklifinin altında sizin Grup Başkan Vekillerinizin ve 193 milletvekilinizin imzası var. Bakın, açın tutanakları, belgeleri okuyun, gerekçeyi okuyun. Yani, aslında kendi getirdiğiniz Anayasa’nın 90’ıncı maddesini “Takmıyoruz.” diyorsunuz; bu hâle geldiniz şimdi iktidar ittifakı olarak.

Bakın, hiç öfkelenmeden, kızmadan, aslında 22 Aralık 2020 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire Kararı’yla iktidar mahkûm olmuştur, bunu duyun. Türkiye değil, iktidar mahkûm olmuştur. Türkiye’nin bunda bir suçu yoktur; sizin iktidarınız, iktidar ittifakınız bu hâle getirmiştir Türkiye’yi. Bu karar bundan böyle içtihat hâline geldiği için Büyük Daire kararı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de sürekli referans olarak gösterilecektir. Katlanacaksınız. Kendi hukukunuzu düzeltmek ve hukukun üstünlüğüne inanmak zorundasınız. Uluslararası yükümlülükleri yerine getirmek, yapılması gerekendir; kızmak ya da hile yoluyla yan yollar bulmaya çalışmak değildir.

Katlanmak zor tabii, evet. Hapiste rehin tuttuğunuz bir muhalefet partisinin Eş Başkanının, Selahattin Demirtaş’ın bireysel başvurusu nedeniyle bağımlı ve taraflı yargı kararlarınız yüzünden Türkiye’nin, AİHM kararıyla hak ihlalinde bulunduğunun tespiti iyi bir şey değil, bunu topluma anlatamıyorsunuz ama bunu siz yarattınız, iktidar ittifakınız yarattı ve şunu söyleyelim: Burada ileri sürdüğünüz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’ye düşmanlık teziyse tamamen boştur, kusura bakmayın. Çünkü 46 yargıcın Türkiye’ye düşmanca davrandığını ya da davranacağını düşünmek hakikaten çok tuhaf bir komplo teorisidir, hiçbir karşılığı yoktur. Üstelik, Büyük Daireye siz kendiniz gittiniz İkinci Daire kararını uygulamamak için yani ortada bir komplo da yok.

Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne baktığımızda ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve içtihatlarına baktığımızda Türkiye’nin Anayasa’sında belki de tek uluslararası sözleşme olarak geçen sözleşmedir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bu da yine sizin yaptığınız bir şeydir üstelik. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye’deki yargı mensuplarının eğitimlerinin verildiği çeşitli çalışmalar, atölyeler, çalıştaylar yapılmaktadır, oranın katkılarıyla bunlar yapılmaktadır yani baktığınızda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’ye karşı bir komplo kurduğunu ya da düşmanlık yaptığını savunmak, aslında sizin yaptığınız hukuksuzlukların üstünü örtmek için halkı kandırmak üzere söylenmiş cümlelerdir esas itibarıyla.

Şimdi, bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına baktığımızda tek tek bu maddeleri size anlatmak epey zaman alır ama çok önemli bir iki noktaya değinmek istiyorum: Bir tanesi, ifade özgürlüğü; 10’uncu madde ihlali kararı verilmiştir. Bakın, bu kararda Demirtaş’ın Hükûmet politikalarını eleştiren siyasal söylemleriyle ya da yasal bir kuruluş olan Demokratik Toplum Kongresinde yer alması ile silahlı bir örgüte üye olması arasında yeterli bir illiyet bağı bulunmadığı ve TCK’nin ilgili maddelerinin böylesine geniş yorumlanmasının kabul edilemeyeceği belirtilmiştir 10’uncu madde ihlalinde. “İhlal” demişlerdir, “İfade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmalar yasal dayanaktan yoksundur.” denmiştir. Aynı şekilde, AİHM’e göre, Demirtaş’ın yargılandığı silahlı örgüte üye olma suçunu düzenleyen TCK madde 314 “siyasal konuşmalar gibi her türlü eylemi kapsayan, öngörülebilir olmayan, sınırları belirsiz bir madde” olarak tanımlanmıştır. Aynı görüş Venedik Komisyonunun raporunda da vardır. Tutuklamanın ve tutukluluğun devamının hukuka aykırı olduğu 5/1 ve 5/3’üncü maddelerde karara bağlanmıştır, “ihlal” demiştir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Dolayısıyla AİHM “Demirtaş’ın tutuklanmasına yol açan olayların hiçbiri sözleşmenin 5’inci maddesindeki makul kuşku kriterini karşılamıyor.” demiştir, çok açık bir şekilde bunu belirlemiştir. “Seçme ve seçilme hakkı yani 1 no.lu Protokol’ün 3’üncü maddesi ihlal edildi.” demiştir.

Aynı şekilde, bir başka konu, bir başka maddede de ağır bir ihlal kararı verilmiştir, o da esas itibarıyla 18’inci maddedir. 18’inci madde hakkında Türkiye için ilk defa ihlal kararı verilmiştir. Son derece önemlidir bu 18’inci madde çünkü bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aslında “Halkların Demokratik Partisinin milletvekillerine ve tüm seçilmişlerine yönelik açılmış olan davaların tamamı, 2014’ten, 2015’ten bugüne kadar açılmış olan davaların tamamı, gönderilmiş olan fezlekelerin tamamı siyasi iktidarın HDP karşısında kurduğu siyasi kumpas davalarıdır.” demiştir, bunu tescil etmiştir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. “Bunların hepsi siyasi saiklerle alınmış kararlardır.” demiştir. “İktidarın kötü niyet içtihadı vardır.” demiştir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Son derece ağır bir karardır ve gerçekten Türkiye’yi bu kararla bu duruma düşürmüş olan iktidarın durumu çok vahimdir. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

Yani AİHM kısaca, Selahattin Demirtaş ve diğer yargılananlar hakkında, diğer seçilmiş yargılananlar hakkında -sadece milletvekilleri değil, belediye eş başkanlarını da kastederek- “Makul şüphe yok. Düşünce ve ifade özgürlüğü kullanılmıştır. Kuvvetli suç şüphesi yaratacak delil ve eylem yok.” demiştir. “Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla kanunilik ilkesi göz ardı edilmiş ve bu durum öngörülebilir değil.” demiştir. “Kötü niyet içtihadı var. İktidar yargıyı açıklamalarıyla etkiliyor ve bu, 2015 Haziranı öncesinde başlayan bir süreçtir.” demiştir. Bu kararla birlikte açılan davaları -dediğim gibi- siyasi kumpas davaları olarak tescil etmiştir. “Demirtaş’ın ifade özgürlüğü, makul bir süre içinde yargılanmak gibi insan hakları ihlal edilmiştir. Bu tutukluluk seçilme ve Mecliste bulunma hakkının özüne aykırıdır; AKP Hükûmeti çoğulculuğu bastırma, siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama yönünde hareket etmiştir. Demirtaş’ın derhâl serbest bırakılması için her türlü tedbirin davalı devlet tarafından alınması gerekmektedir. Demirtaş’ın açıklamaları siyasi ifadeleridir, düşünce özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındadır. Bu karar kesindir, başvurulacak başka bir üst merci de yok.” demiştir. Durum bu kadar açık ve net.

Aslında bu karar, Selahattin Demirtaş’ın sözleriyle “Türkiye’de hukuk ve adalet sisteminin bizzat Hükûmet eliyle çökertildiğinin tescil edilmesidir.” Bizler o nedenle bunu defalarca vurguladık; Mecliste bu kürsüden de oturduğumuz yerlerden de yaptığımız grup konuşmalarında da vurguladık ve bir kez daha vurguluyoruz, diyoruz ki: Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmiş bir ülkedir. Bu karar 22 Aralık 2020 tarihiyle kesin ve bağlayıcı hâle gelmiştir. Kararın uygulanmaması yeni bir hak ihlali anlamına gelecektir. Bu karar ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı, yasama faaliyetlerine ve demokratik siyasete katılım hakkı konusunda Türkiye’de yaşayan herkesi doğrudan ilgilendirmektedir, sadece HDP’lileri değil. Bu karar HDP’ye karşı suçlamaların temelsiz olduğunu göstermiştir ve HDP’ye yönelik tüm hukuk alanındaki kumpasları ve bugün de 6-8 Ekim dava iddianamesiyle kurulmuş olan kumpasları açıkça ortaya çıkarmıştır.

Şimdi, bakın, AİHM kararlarının uygulanması bir uluslararası yükümlülük olduğu kadar hukuk devleti sorunudur. O nedenle, Türkiye’de hukuk devleti ve hukuk reformlarının konuşulduğu bir sırada reform çabalarının ciddiye alınması isteniyorsa -sadece Türkiye’nin iç politikasını kastetmiyorum, aynı zamanda uluslararası alanı kastediyorum- Hükûmetin her şeyden önce AİHM kararlarını uygulayarak bir hukuk devleti olduğunu göstermesi gerekir. “Yok, bunu uygulamıyoruz.” diyorsanız, o zaman bir hukuk devleti değil bir buyruk devleti olduğunu bir kez daha kanıtlamış olacaksınız. O zaman hukukun üstünlüğünü değil üstünlerin hukukunun geçerli olduğunu bir kez daha kanıtlamış olacaksınız.

Şimdi, buradan Adalet Bakanlığına ve Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesine bir kez daha sesleniyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması konusunda herhangi bir şekilde zamana yayarak ya da yan yollar bularak daha büyük bir sorun yaratmayın.

Dışişleri Bakanlığına sesleniyorum ve Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’na sesleniyorum: Eğer yaptığınız turlarda Avrupa Birliğine yönelik, Avrupa’ya yönelik ettiğiniz cümlelerde samimiyseniz, hukuk ve adalet konusunda söylediklerinizde samimiyseniz o zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması konusunda tutum almak zorundasınız.

Hazine ve Maliye Bakanına sesleniyorum: Eğer Avrupa’ya yabancı yatırımlar, dış yatırımlar konusunda güven vermek istiyorsanız Türkiye’nin kesinlikle bu altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesine ve Anayasa’sının 90’ıncı maddesine uygun davranmasını sağlamalısınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Avrupa Birliğiyle, Avrupa Konseyiyle, Avrupa Parlamentosuyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle, CPT’yle, Venedik Komisyonuyla, bütün Batı Avrupa’daki kurumlarla ama üstelik ya üye olduğunuz ya da üye olmaya çalıştığınız bütün kurumlarla kavga ederek, hukuki alandaki güvensizliği büyüterek, bu kararları uygulamayarak yapacağınız kötülük Halkların Demokratik Partisine değildir. Halkların Demokratik Partisi, mücadelesinde bunlarla baş eder ama siz bu yaptıklarınızla Türkiye’de yaşayan herkese, Türkiye toplumunun tamamına, Türkiye’nin böyle bir durumda kalmasından dolayı karşı karşıya bulunacağı sorunlardan dolayı kötülük etmiş olacaksınız. Bunu bir kez daha sizlere hatırlatıyoruz ve bu vesileyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Büyük Dairenin 22 Aralık 2020 tarihinde almış olduğu kararın bir an evvel uygulanması için bir kez daha çağrıda bulunuyoruz.

Teşekkür ederim dinlediğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Ünal Çeviköz.

Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle değerli milletvekillerini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, deniz korsanlığının son günlerde bazı olaylarla yeniden gündeme geldiği şu sırada, Liberya bayraklı, Mozart isimli konteyner gemisinin Gine Körfezi’nde korsan saldırısına uğramasından dolayı duyduğum derin üzüntüyü burada bir kez daha yüce Meclisle paylaşmak isterim. Korsanların henüz kimseyle iletişime girmediği anlaşılıyor. Gemicilerimizin ailelerine bu zor bekleyiş sürecinde sabır diliyorum, mürettebatımızın bir an evvel sağlıklı bir şekilde ülkemize dönmesini diliyorum. Gemiye düzenlenen saldırıda 1 Azerbaycan vatandaşı kardeşimizin maalesef hayatını kaybetmiş olduğunu öğrendik; ona da Allah’tan rahmet diliyorum ve kederli ailesine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, deniz korsanlığı denizcilerimizin hayatlarını riske atmakla kalmıyor, deniz ticaretine de çok ciddi zarar veriyor. Bakın, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansına (UNCTAD) göre, dünya ticaretinin miktar bazında yüzde 80, değer bazında da yüzde 70’i deniz taşımacılığı yoluyla gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla deniz taşımacılığı da işte bu nedenden ötürü korsan saldırılarının karşısında çok açık bir tehdit hâline geliyor. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi verilerine göre de sadece Gine Körfezi’ndeki korsan saldırılarının ekonomiye etkisi 818 milyon dolar seviyesine ulaşmış.

Değerli milletvekilleri, bu konunun ne kadar önemli olduğunu bugünkü gündemimiz özelinde verilen bir örnekle açıklamak isterim. Kamuoyuna yansıyan ve Uluslararası Ticaret Odasının Uluslararası Denizcilik Bürosu tarafından yayınlanan raporda derlenen bilgilere göre, 2020 yılında dünya genelinde 135 personel gemilerinden kaçırıldı ve söz konusu rakamın yüzde 95’inden fazlası da Gine Körfezi’nde meydana geldi. Bu bölgede yaşanan 22 ayrı olayda 130 gemi personeli kaçırıldı ve bu, tüm zamanların şimdiye kadar yaşanan en yüksek seviyesi oldu. Yani Gine Körfezi’ndeki korsanlık faaliyetleri ile mürettebat kaçırma vakaları, tüm dünyada gerçekleşen eylemlerin yüzde 95’i, bu verinin altını özellikle çizmek istiyorum.

Söz konusu olaylar büyük çoğunlukla daha önce Aden Körfezi’nde meydana geliyordu, Somali bölgesinde yaşanıyordu ve korsanlık faaliyetlerinin yavaş yavaş son zamanlarda batıya doğru, Afrika’nın batısına Gine Körfezi’ne kaydığı görülüyor. Bunu aslında Somali’de ve Aden Körfezi’nde verilmekte olan mücadelenin ve korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen faaliyetlerin başarısı olarak görmek de mümkün. Afrika’nın doğusundan batısına doğru kayan bu korsanlık faaliyetlerinde, biliyorsunuz, bizim Deniz Kuvvetlerimizin de Aden Körfezi’nde 2010 yılından beri yaptığı görev sayesinde hiçbir Türk gemisi böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştır; bu önemlidir, son on yıldaki başarıyı bu vesileyle de kaydetmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bu yıl dünyamızı etkileyen Covid-19 koşulları da deniz korsanlığıyla mücadeleyi elbette sekteye uğrattı. Ülkelerin pandemi nedeniyle kaynak ayıramaması yüzünden deniz korsanlığı faaliyetleri önceki yıllara göre yüzde 24 oranında artmış durumda. İşte, tüm bu nedenlerden ötürü bugünkü gündemimiz aslında çok önemli bir sorunu konuşmak için fırsat yarattı.

Tezkereye ilişkin bilgilerle devam etmek isterim. Biliyorsunuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 16 Aralık 2008 tarihinde aldığı 1851 sayılı Karar’la uluslararası meşruiyeti daha da kuvvetlendiren korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla daha etkili uluslararası mücadele yapılması kapsamında, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde 8 Ocak 2009 tarihinde CTF-151 olarak adlandırılan müşterek bir görev gücü kurulması kararlaştırıldı. CTF-151 meşruiyetini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı’na ek olarak 1816, 1838, 1846 ve 1897 sayılı Kararlardan da alıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları da bu gücün bir parçası olarak görev yapıyor.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin bu tezkereye olumlu oy vereceğini daha başından vurgulamak isterim. Neden olumlu oy vereceğimizin gerekçelerini ise şu şekilde sıralamak istiyorum: Deniz haydutluğu ve korsanlık uluslararası dayanışmayı gerekli kılan ortak tehditlerden biri. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının sağladığı meşruiyet var. Bu bölgelerde deniz haydutluğu ve korsanlık yapan çeteleri etkisiz hâle getirmek çok güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin kapasitelerini aşıyor, bu yüzden uluslararası iş birliği ve dayanışma zorunlu bir hâle geliyor. Somali’nin doğu kıyısında Somali makamları kendi geniş kıyı şeritlerinde otorite sahibi değil. Korsanlık faaliyetlerinin uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkiliyor olması, can ve mal güvenliğine çok ciddi tehditler oluşturması bu deniz yolunu yoğun şekilde kullanan Türk gemileri ve denizcileri için de büyük bir tehdit hâline geliyor ve dünya barış ve istikrarına yapılacak olan olumlu katkı ve ulusal çıkarlarımız için önlem bu bakımdan büyük önem taşıyor. Bu tezkereyle Türk savaş gemilerinin bölgede seyreden Türk ticari gemilerinin emniyeti ve deniz korsanlarına karşı ortak mücadele harekâtlarına katılımda bulunmasını önemsediğimizi göstermiş oluyoruz. Bu nedenle tezkereye olumlu baktığımızı bir kere daha bu vesileyle başından belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, gelelim gündemdeki diğer dış politikayla alakalı konulara. Bugün bu yılın ilk Genel Kurul toplantısını yapıyoruz. O nedenle bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Her ne kadar iktidar konjonktür gereği unutmuş gibi yapıyorsa da Libya gündemini biz unutmuyoruz ve Libya’ya gönderdiğimiz Mehmetçikleri de unutmuyoruz. Türkiye’nin ulusal dış politikası iktidarın ruh hâline göre kâh oraya kâh buraya salınan bir rüzgârgülüne dönen dış politikaya indirgenmiştir. Uyguladığımız hatalı dış politika adımları Mehmetçik’imizi vatan topraklarının dışına göndermekle düzelmiyor. İzlenmiş olunan hatalı dış politika adımları hem Türkiye’yi diplomasi masalarının dışında tutuyor hem ülke ötesindeki Mehmetçiklerimizin can güvenliğini riske atıyor. İktidarın izlemiş olduğu dış politika tutarlı değildir; bu durumu iktidarın kendi politikalarında görmek de mümkündür.

Aslında örnekleri şu şekilde sıralamak da mümkün: İktidarın, yüzünü son zamanlarda yeniden Batı’ya döndüğüne ilişkin birtakım haberler basında yer alıyor. Dışişleri Bakanı Brüksel’e gidiyor, birtakım görüşmeler yapıyor. Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerin öncelendiği ve Türkiye’nin yerinin Avrupa’da olduğu sürekli olarak dile getiriliyor. Son yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle politikasının kaç defa değiştiğinin farkında mısınız? Tam 4 defa 180’er derece kâh bir seferinde Avrupa Birliği aleyhinde kâh bir seferinde Avrupa Birliği lehinde değişmiştir. Avrupa Birliğinin ülkemize yönelik birtakım beklentileri artırması da Türkiye’nin bu konuyla ilgili bazı sıkıntılarla karşılaşmasına elbette yol açmıştır ancak Türkiye’yi açıkça desteklemekten kaçınmalarını eleştirmek mümkündür fakat bütün bunların sonucunda Türkiye Avrupa Birliği karşısında çok önemli kazanımlarını da kaybetmektedir.

Şu anda Türkiye’nin dış politikasının önündeki sıkıntılardan söz edecek olursak en azından size Avrupa Konseyinde dünden itibaren bu senenin ilk Genel Kurul faaliyetlerinin başladığını hatırlatmakla devam etmek isterim. Biliyorsunuz, Türkiye daha evvel Avrupa Konseyinde gözlem altında, denetim altında olan bir ülkeydi, sınırlı bir şekilde de olsa bu faaliyetlerine devam edecek şekilde bu gözlem durumundan çıkarılmıştı ancak bu, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlayabilmesi için de önemli bir gelişme olmuşken ve olumlu bir adım olmuşken 2005 yılında, bu iktidar döneminde, 2017 yılında Türkiye yeniden Avrupa Konseyinin Parlamenter Meclisi tarafından denetim altına girmiş durumdadır. İki gündür devamlı takip ediyorum, buradan da gerek oylamalara gerek bazı raporların görüşmelerine katılıyorum, sürekli olarak dile getirilen –biraz evvel bir değerli hatibin de vurguladığı gibi- Türkiye'nin insan hakları konusunda ilerleme sağlamamış olması. Gümrük birliği ve vize serbestisi gibi konulardan faydalanmak istiyorsak ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi ilerletmek istiyorsak önce buna Avrupa Konseyinden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanmasından başlamak gerekir. Bugün, Türkiye, Avrupa Birliği zirvelerinde adaylık sürecinden hiç bahsedilmeyen bir duruma indirgenmiş durumda. İktidar, Avrupa Birliğinin artık yeni bir yol arayışı içine girdiğini, çıkıştan önceki son durakta da konjonktürel olarak pozitif bir gündem oluşturmaya çalıştığını dile getiriyor.

Değerli milletvekilleri, iktidarın birdenbire, yeniden Avrupa Birliği gündemine dönme gerekçesini açıklaması gerekir. Ne oldu da Avrupa Birliği ülkeleri bir anda dostlarımız oluverdi? Hani, sakın yanlış anlaşılmasın, karşılıklı olarak Avrupa Birliği ile Türkiye'nin elbette birbirlerinin gündeminde yer almasını memnuniyetle karşılıyoruz, bundan elbette büyük mutluluk duyuyoruz ancak kamuoyunun da bu yaklaşım değişikliğinin sebebini mutlaka bir şekilde iktidarın yapacağı açıklamalarla duyması, öğrenmesi gerekir. Biz isteriz ki bu pozitif söylemler hep devam etsin ve beraberinde de bir pozitif gündeme dönüşsün.

Diplomaside yeni atılımlar yapılıyorken çok önemli fırsatlar da ülkemizin karşısına çıkıyor. Örneğin, Avrupa Birliği konusunda atılan adımlar ülkemizin güvenliğini ve geleceğini yakından ilgilendiriyor ancak benzer adımların başka coğrafyalarda ve başka konularda da atılması gerekiyor. Bu yüzden, iktidarın bir an önce ideolojik takıntılarını bir kenara bırakıp fırsatları değerlendirmesi gerekmekte çünkü iktidarın “Müslüman Kardeşler” vurgusunun yarattığı sıkıntılar bilhassa kendi coğrafyamızda ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da giderek artıyor.

Madem denizcilikten konuşuyoruz, denizcilikle devam edelim. Dün Yunanistan’la istikşafi görüşmeler yeniden başladı. Görüşmelerin başlamasından memnuniyet duyuyoruz ve barışçıl bir çözüme katkı sağlamasını da ümit ediyoruz.

Yine, bu gelişmeler bir yandan devam ederken bir olumlu gelişme de Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Konseyinin dünkü toplantısında yaşandı. Orada da dendi ki: Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları aralık ayındaki liderler zirvesinde Türkiye’ye karşı kararlaştırılan ek yaptırımları rafa kaldırdılar. Acaba neden?

Değerli milletvekilleri, iktidar sürekli olarak Avrupa Birliğinin yaptırımlarının korkusu altında Avrupa Birliğiyle ilişkileri yeniden düzenlemeye başladığının mesajlarını vermeye çalışıyor ama dış politika sadece Avrupa’yla ilişkilerden ibaret değil. Dış politika sadece Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerden ibaret de değil. Bakın, masaya otururken yapılması gereken bazı adımları hâlâ atmıyoruz. Mısır, İsrail, Filistin, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İtalya ve Ürdün’ün bir araya gelerek oluşturdukları Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Mısır’ın başkenti Kahire’de imzalanan kuruluş anlaşmasıyla bölgesel bir kuruluşa dönüştürüldü, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne karşı da bu vesileyle bir cephe oluşturuldu. Bu cephenin oluşmasında iktidarın izlediği hamasi dış politika başlı başına bir sebeptir. İşte bu hamasi politika Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki ağırlık ve gücünün sorgulanır hâle gelmesinde başat bir rol oynamıştır. Türkiye'nin diplomasi masasını devirdiği ülkeler bugün Türkiye'nin karşısına bir araya gelerek çıkmaktadırlar. Bu durumun nedeni iktidarın diplomaside yaratmış olduğu boşluktan kaynaklanıyor. İsrail, önce Birleşik Arap Emirlikleri, ardından Bahreyn, sonra Sudan, sonra Fas’la diplomatik ilişkilerini yeniden başlattı; Abu Dabi’de ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde büyükelçiliğini açıyor. Mısır ile Katar dahi yeniden diplomatik ilişkiler kuruyorlar. Ancak bütün bunlar olurken biz hâlâ bölgedeki bazı ülkelerle ilişkilerimizi ilerletemiyoruz. Mısırla diplomatik ilişkilerimizi hâlâ büyükelçi seviyesine çıkaramadık. İsrail’le ilişkilerimizi hâlâ büyükelçi seviyesine çıkaramadık. İşte, son zamanlarda Doğu Akdeniz ve Ege’de oluşan gündemi doğrudan etkileyebilecek bazı aktörlerle ilişkilerinizi bu şekilde seviye düşüklüğünde tutarsanız, o zaman dış politikada Avrupa Birliğine gülücükler atmakla hiçbir kazanım sağlayamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Körfez ülkeleri dahi yeni diplomatik girişimlerde bulunuyorlar ve kendi aralarındaki sorunları çözüme kavuştururken Türkiye'nin de bu durumu mutlaka fırsata çevirmesi gerekir. Türkiye'nin eskiden hiçbir şekilde bir düşmanlık içinde bulunmadığı bazı ülkelerle bugün ilişkilerini kesmiş olmasını düzeltmesi ve yeniden barışması gerekir. İşte, bu ülkelerin başında da Mısır gelmektedir.

Bugün sadece Genel Kurulun ilk toplantısını yapmıyoruz, aynı zamanda Dışişleri Komisyonu da biraz evvel bu yılın ilk toplantısını gerçekleştirdi. Orada da bu hususu dile getirdik, Türkiye'nin en kısa zamanda, işte bu görünürde birdenbire bir dış politika hamlesi yapıyormuş algısı yaratma çabalarının gerçekçi bir şekilde somut adımlarla desteklenmesi gerektiğini orada da vurguladık ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak şu teklifte bulunduk, dedik ki: “Yasama organının önemli komitelerinden biri olan Dışişleri Komisyonu da Türkiye'nin dış politikasının yapılmasında ön almalı ve birtakım faaliyetleriyle bu dış politikanın yapımına katkıda bulunmalıdır.” Onu söylerken de hemen arkasından Dışişleri Komisyonumuzun en kısa zamanda Mısır’a bir parlamenter heyet göndermesi teklifinde bulunduk. Parlamentolar arası ilişkiler dış politikanın yapılmasında fevkalade önemli işleve sahiptir. Onun için bunu bir kez daha burada, Genel Kurulda, yüce Mecliste de Dışişleri Komisyonunda yaptığımız teklifin resmî olarak dile getirildiğini hatırlatarak tekrarlıyorum.

Mısır’dan sonra, Doğu Akdeniz konusunda oluşan denklemi değiştirecek olan bir diğer ülke de Suriye. Suriye, sadece Doğu Akdeniz konusunda da kilit ülke değil, aslında daha birçok konuda Türkiye’ye dış politika alanında manevra kabiliyeti sağlayacak bir ülke. Bakın, geçen haftalarda Millî Savunma Bakanı ve beraberindeki üst düzey askerî heyetin Irak’a da bir ziyareti oldu. Irak’la, terörle mücadelede Erbil’deki yönetimle dahi görüşmeler oldu. Ancak biz, en önemli komşumuz ve terörle mücadelede en fazla muhatap olmamız gereken bir diğer komşumuz olan Suriye’yle hâlâ konuşamıyoruz. Neden ülkemizin ve bölgemizin güvenliği, söz konusu Suriye olduğu zaman görmezden geliniyor? Birleşmiş Milletler tarafından tanındığı, meşru hükûmet olduğu için temas kurulan Libya hükûmetinden, Suriye’de yine aynı şekilde, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru Şam hükûmeti arasında ne fark vardır? İkisinin de meşruiyeti varken neden birininkinin meşruiyeti kabul edilir de görüşülür, diğerininkinin meşruiyeti kabul edilmez?

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin diplomasi masasında elini güçlendirebileceği bir diğer ülke de İsrail’dir. İsrail’le diplomatik ilişkilerin de en kısa zamanda büyükelçi seviyesine çıkarılması gerekir. Bakın, Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri sahip olduğumuz güçlü hariciye geleneğimiz bütün bu gelişmelerin üstesinden gelebilecek kapasiteye sahiptir. Yeter ki Dışişleri kadrolarında liyakat yeniden öne çıkarılsın ve Dışişleri kadroları hak ettiği şekilde, dış politika yapımında üstlerine düşen görevi yerine getirebilsinler.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; belirttiğimiz bu hususlar çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10 şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla verilen ve en son olarak 5 Şubat 2020 tarihli 1241 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10 Şubat 2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan iznin süresinin, anılan kararlarla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2021 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye Cumhuriyet Halk Partisinin yine olumlu oy kullanacağını belirtiyor, yeni yılın bu ilk oturumunda aldığımız bu kararın korsanlıklarla savaşırken denizlere barış getirmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Mehdi Eker.

Buyurun Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 yılının başında sizlere hayırlı seneler ve başarılı çalışmalar diliyorum. 2021 yılının hepimiz için sağlık, huzur, barış ve kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ya da diğer adıyla Babülmendep ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararlarla verilen izin çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının anılan bölgedeki görev süresinin bir yıl uzatılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu konuyla ilgili ilk Hükûmet tezkeresinin üzerinden on iki yıl geçti, 2009 yılının 10 Şubatında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Hükûmet tezkeresi onaylandı. Burada tezkere hangi sebeple alındı, bu arada neler yapıldı? Ve bu tezkere ihtiyacı, orada görev yapan Silahlı Kuvvetler deniz unsurlarının orada bulunmasının ihtiyacı devam ediyor mu? Bu çerçevede ben grubum adına kanaatlerimi, görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Sayın milletvekilleri, 2008 öncesinde bu bölgede denizlerde, Somali Aden Körfezi ve Arap Denizi’nde 500’e yakın soygun gerçekleştirilmiştir. 2008 yılı sonu itibarıyla 3’ü Türkiye bağlantılı gemi de bu tür saldırıların hedefi olmuş ya da doğrudan etkilenmiştir; yine, 37 Türk denizcisi o süreçte rehin alınmıştı.

2008 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde bu konuyla ilgili 4 karar alınmış; 1816, 1838, 1844 ve 1846 sayılı Kararlar, bir de 2009 Ocak ayında 1851 sayılı Karar alınarak, uluslararası hukuk bakımından bu bölgede güç bulundurulması ve bölgenin kontrol edilmesiyle ilgili hukuki meşruiyet tesis edilmiştir.

8 Ocak 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1851 sayılı Karar, “Ortak Güç” adıyla bir ortak görev gücünün kurulmasına imkân tanımıştır. Bu çerçevede, dünya ticaretinin önemli bir yüzdesinin geçiş yolundaki bölgede ticaret güvenliğinin sağlanmasına katkı sağlamak, Türkiye’nin de kendi ticari ve uluslararası çıkarlarını korumak, Afrika ve yakın bölgesine yapılan insani yardımın güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, uluslararası kurum, kuruluş ve devletlerin yoğun bir şekilde var olduğu bu bölgede Türkiye’nin de var olması gerekçeleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görevlendirilmesi için Hükûmete bir yıl yetki verilmiş ve yıllık tezkerelerin uzatılmasıyla bugüne gelinmiştir.

“Görevlendirmenin olumlu bir etkisi oldu mu? Hangi tür gelişmeler oldu?” sorusunun cevabı; evet, oldukça olumlu gelişmeler yaşandı. Bariz olarak şunu söyleyebiliriz ki 2010 yılı Mart ayından bu yana o bölgede Türk bayraklı, Türk bağlantılı herhangi bir ticari gemi o tür bir haydutluk ve o tür bir saldırıya maruz kalmamıştır. Peki madem, böyle, bu görev süresinin uzatılmasına ihtiyaç var mı? Eğer bu saldırılar bu kadar azaldı ise artık, güvenlik tamamen sağlandı diyebilir miyiz? Onu da maalesef diyemiyoruz çünkü bu bölgede istikrarsızlık sürüyor; sadece deniz kaynaklı bu tür haydutlukların, korsanlıkların değil civardaki ülkelerin hem siyasi istikrarsızlıkları hem bölgede faaliyet gösteren kara merkezli terör örgütlerinin zaman zaman birtakım tacizleri, saldırıları maalesef devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ile Somali açıklarında ve son dönemde Gine Körfezi’ndeki deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleri, bir uluslararası güvenlik meselesi. Terörizm ve korsanlık başta olmak üzere; göç, insan kaçakçılığı, sınır anlaşmazlıkları gibi konular bu bölgedeki güvenlik durumunu olumsuz etkilemektedir. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 10’u, Avrupa’nın doğuyla ticaretinin ise yüzde 40’ı bu bölgeden olmaktadır.

Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birbirine bağlayan ve deniz trafiğinin oldukça yoğun olduğu bu bölgede, 2008 yılına kadar çok sayıda deniz haydutluğu ve silahlı soygun olayı yaşandığını biraz önce arz ettim. Bu kapsamda, Türkiye irtibatlı, Türk bayraklı veya sahibi, işleteni Türk vatandaşı 5 geminin korsanlar tarafından kaçırıldığı, bu gemilerin müteakiben serbest bırakıldığını da yine tarih kaydediyor.

Bölgede icra edilen askerî harekât ve ticaret gemilerinin aldığı koruyucu tedbirler sayesinde bu bölgede bu tür saldırılar ciddi şekilde azaldı. Söz konusu korsanlık faaliyetleriyle mücadelenin uluslararası meşruiyeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 ile 2020 arasında aldığı 16 kararla da tesis edilmiştir. Bu kararlar uluslararası toplumun Somali açıklarındaki deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin temel hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ilgili kararlarının süresi son olarak 4 Aralık 2020 tarih ve 2554 sayılı Karar’la bir yıl daha uzatılmıştır. Bilhassa seyrüsefer serbestisine ve denizlerde emniyetin tesisine önem veren Türkiye, deniz haydutluğuyla mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesini desteklemektedir. Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmalara Türkiye, faal bir şekilde iştirak etmektedir. Yine, ülkemiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Karar’ı çerçevesinde deniz haydutluğuyla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Somali Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubu’na kurucu üye olarak katılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tezkerenin uzatılması ihtiyacı devam ediyor çünkü Somali Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubu’nun 20 Haziran 2019 tarihli 22’nci Genel Kurul toplantısı nihai bildirisinde korsan saldırılarının son yıllarda kayda değer biçimde azaldığı ancak tamamen ortadan kalkmadığı, bu nedenle korsanlıkla mücadelede çok boyutlu uluslararası yaklaşımın sürdürülmesi ve bölgedeki deniz haydutluğuyla mücadele misyonlarının devamlılığının gerektiği yönündeki değerlendirme ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede, anılan grubun 23’üncü Genel Kurul toplantısı 17-18 Aralık 2020 tarihinde gerçekleşmiş.

Değerli arkadaşlar, Aden Körfezi ve Somali açıklarında alınan önlemlerin bir sonucu olarak korsanlık faaliyetlerinin bu bölgede azalmakla birlikte Afrika’nın batısına kaydığı gözlemlenmektedir. Bu vesileyle, 23 Ocak Cumartesi günü Nijerya Lagos açıklarında Mozart isimli geminin bir saldırıya maruz kaldığını, burada 15 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı -ki gemi işleten firma bir Türk firması, onların çalışanı 15 kişi- maalesef rehin alınmıştır Boden Denizcilik firmasının. Bu arada bir Azeri kardeşimiz hayatını kaybetmiş -Ferman İsmayilov, 2’nci mühendis- ve 4’üncü Kaptan Furkan Yaren ile Bahadır Yeşilalan yaralanmış ancak gemi Gabon’un Port-Gentil Limanı’na giriş yapmış ve Gabon Deniz Kuvvetleri tarafından korumaya alınmıştır. Yani Aden Körfezi’ndeki güç burada belirli şekilde etkili olmuş, buralarda deniz haydutluğu ve korsanlık ciddi şekilde azalmış ama Afrika’nın öbür tarafında, Gabon Körfezi’nde maalesef bu tehdit devam etmektedir, Afrika sahillerinde. Aralık ayındaki toplantıda dile getirilen husus, özellikle Gine Körfezi’nin korsanların hedefi hâline geldiği burada da değerlendirilmekte ve durum Uluslararası Denizcilik Örgütü çerçevesinde ülkemizce izlenmektedir.

Uluslararası Ticaret Odasına bağlı çalışan Uluslararası Denizcilik Bürosunun, 2020 Eylül ayında yayınladığı “Korsanlık ve Gemilere Karşı Silahlı Saldırı Faaliyetleri” konulu toplantıda yine bu bölgede tüm dünyada gerçekleşen eylemlerin yüzde 95’ine tekabül eden sayıda eylem yapıldığı ifade edilmiştir. 2020 yılının başından eylül ayına kadar Nijerya’da bulunan Lagos çevresinde kümelenmek suretiyle, Gine Körfezi’nde toplam 44 saldırının gerçekleştiği kaydedilmiştir ki en son 23 Ocaktaki müessif hadise…

Aden Körfezi bölgesinde deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı, ABD önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere 3 ayrı çerçevede devam etmektedir. Ülkemiz, 17 Şubat 2009 tarihinden bu yana Birleşik Deniz Kuvvetleri Görev Gücü bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti-151’in emrinde görevlendirdiği firkateynler ve Bahreyn’deki Görev Kuvveti Karargâhında altı aylık dönemler hâlinde görevlendirdiği personelle uluslararası faaliyetleri desteklemektedir. 2017 ve 2018 yıllarında görev kuvvetine 3 firkateynle katkı verilmiştir.

13 Ocak-19 Mart 2019 tarihleri arasında ise Gökçeada, deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri çerçevesinde destek sağlamıştır. Görev Kuvveti’ne sadece katkı vermekle kalınmamış, Deniz Kuvvetlerimizin imkân ve kabiliyetleri ve bu alandaki uluslararası öncü rolüyle mütenasip şekilde bu kuvvete liderlik görevi deruhte edilmiştir. Ülkemiz, bu çerçevede; 3 Mayıs-13 Ağustos 2009, 1 Eylül-1 Aralık 2010, 19 Eylül-13 Aralık 2012, 27 Ağustos-21 Aralık 2015, 29 Haziran-2 Kasım 2017 ve 25 Haziran-10 Aralık 2020 tarihleri arasında olmak üzere 6 defa Görev Kuvveti Komutanlığı görevini üstlenmiştir. Bu durum aynı zamanda Deniz Kuvvetlerimiz bakımından bir ilki teşkil etmektedir. Komutanlığın üstlenilmesiyle, NATO dışında ilk defa, Türkiye tarafından denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı yürütülmüştür.

Ayrıca Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğuyla mücadele kapsamında 17 Ağustos 2009 tarihinde başlayıp 24 Kasım 2016’da sona eren NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı’na da destek verilmiştir. Bu kapsamda ülkemiz, 7 Aralık 2011-7 Haziran 2012 tarihlerinde bu harekâtın komutanlığı görevini yürütmüştür.

Uluslararası ticaretin ve seyrüsefer güvenliğinin tesisi ve korunması bakımından kritik öneme sahip bu görev sırasında millî faaliyetlerimize de destek verilmektedir. Bölgede görev icra eden firkateynlerimiz, Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu sağlamaktadır.

Türk Kızılayı tarafından Somali’ye gönderilen yardım malzemesini taşıyan gemiye Mogadişu Limanı’na intikali süresince deniz haydutluğu açısından riskli olan bölgelerde refakat ve koruma sağlanması amacıyla Gaziantep Fırkateyni’miz 2016 Mayıs ayında görevlendirilmiştir.

Her ne kadar bölgedeki korsan saldırılarında azalma olmuşsa da biraz önce ifade ettiğim gibi, bu sorun bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla da uyumlu olarak Somali açıklarında deniz haydutluğu sorununa kapsamlı bir bakış açısıyla yaklaşmaktayız. Korsanlığın asıl nedenlerinin denizde değil, karada olduğu bilinciyle Somali’ye yönelik insani ve kalkınma yardımlarına özel önem atfetmekte, yetenek geliştirme çabalarına katkıda bulunmaktayız. Somali’ye ve Somali halkına yönelik insani güvenlik ve kalkınma alanlarındaki kapsamlı yardımları sürdürmekteyiz. Ülkemizin sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerle bu tehditle mücadelede öncü rolünü sürdürmesi siyasi, askerî ve ticari çıkarlarımız gereğidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları dünyanın en modern sistemleriyle donatılmış Türk fırkateynlerinin bölgedeki mevcudiyetleriyle dış politikamızın görünürlüğünü somut olarak pekiştirmektedir. Ayrıca, bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı ve ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyeti sağlanmakta ve insani yardım faaliyetlerine de destek verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görev Süresinin Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkere son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 Şubat 2020 tarihli kararıyla 10 Şubat 2020 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmıştır. Bu hususlar muvacehesinde 10 Şubat 2021 tarihinde süresi dolacak olan tezkere kapsamındaki faaliyetlerin önümüzdeki yıllarda da sürdürülmesinin yararlı olacağını değerlendiriyoruz.

Bu düşünce ve değerlendirmeyle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak tezkereye olumlu oy vereceğimizi belirtir ve muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına 2 sayın milletvekiline söz vereceğim.

İlk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer’e ait.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir alanlarında görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şu anda hem sınırlarımızda hem de Somali gibi dünyanın birçok bölgesinde görev yapan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımızı selamlar, görevlerinde başarılar dilerim.

Vatan savunması ve gerek bölgemizde gerek dünyada barış ve huzur ortamının sağlanması için vazife yaparken hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi ve bu kapsamda Hakkâri’de şehit düşen Piyade Er Selim Gedik’i Allah’tan rahmet dileyerek saygı ve minnetle anıyorum, kahraman gazilerimize de hayatlarının geri kalan bölümünde sağlık sıhhat diliyorum.

Bu tezkere Aden Körfezi ve civar bölgelerindeki deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası mücadeleye katkı amacıyla getirilmiş durumda. Tam da biz bu tezkereyi görüştüğümüz saatlerde Nijerya açıklarında Gine Körfezi’nde Mozart isimli bir gemimiz korsan saldırısına uğramış durumda. Dileğimiz ve dualarımız bu saldırıda rehin alınan vatandaşlarımızın sağ salim kurtarılması doğrultusundadır. Gemimize ve vatandaşlarımıza düzenlenen bu korsan saldırısı da uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler gücü kapsamında Aden Körfezi’nde olmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. O yüzden ülkemizin bu korsanlık faaliyetleriyle yürütülen uluslararası mücadelenin bir parçası olması önemlidir. Biz de bu nedenle bu tezkereyi destekliyoruz.

Bu vesileyle dış politikadaki son gelişmelere değinmek isterim. Avrupa Birliği’yle görüşmelerde bir hareketlenme gözlenmekte. Ancak çok dikkat çeken bir durum var ortada. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı AB yetkilileriyle konuşuyorlar, Dışişleri Bakanı Brüksel’i ziyaret ediyor, basın açıklamaları yapılıyor, güzel sözler, pırıltılı sözler ama bakıyorsunuz bir büyük eksik var; o da Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinden bahseden yok. Sanki tam üye adayı olan bir ülkeyle değil de üçüncü bir tarafla görüşüyorlar. 10 11 Aralık AB Sonuç Bildirgesi’ne bakın, Türkiye’yle ilişkilerini “Genişleme” başlığında ele almıyorlar bile, Ankara’nın çok beğendiği o metinde adaylık statümüzden bahsedilmiyor bile. Onlar bunu yaparken Türkiye ne yapıyor? Bir taraftan Avrupa’yla gerginliği azaltıcı adımlar atılıyor, Oruç Reis çekiliyor, Barbaros çekiliyor, Yunanistan’la istikşafi görüşmelere başlanıyor. Fransa’yla dalaşmıyoruz, Almanya’yla uyumluyuz. AB tarafı çok memnun, “Türkiye’nin jestlerinden memnunuz.” diyorlar. Diğer yandan dünyaya “Türkiye’de reform yapacağız, yargı reformu, ekonomi reformu getireceğiz.” mesajları gönderiliyor ama değerli arkadaşlarım, biz burada oynadığınız oyunun farkındayız. Bir yanda Avrupa’ya, Amerika’ya jestler yapılacak, hakkımız hukukumuz elimizden alınırken ses çıkarılmayacak, reform söylemiyle gözler boyanmaya çalışılacak ama diğer yanda Türkiye’nin içinde hak ihlalleri, baskılar, zulümler sürecek.

Belki yabancı ülkeler sırf kendi ulusal ya da bölgesel çıkarları için bu reform söyleminize inanabilir ya da inanmış gözükebilirler ama biz inanmıyoruz. Nasıl inanabiliriz ki? Gazeteciler, siyasetçiler, hukukçular aylardır, yıllardır haksız hukuksuz cezaevlerinde. İşte sivil toplum örgütü kurucusu, iş insanı Osman Kavala tam 1.183 gündür Silivri zindanında, AİHM’nin “Siyasi gerekçelerle tutuklu” demesine ve ihlal kararı vermesine rağmen zindanda. Selahattin Demirtaş yıllardır, Ayhan Bilgen aylardır cezaevinde özgürlüklerinden mahrum, hem de AİHM ve AYM kararlarına rağmen. On binlerce yurttaşımız sadece ifade özgürlüklerini kullandıkları için haklarında dava açılmış, gözaltılar, tutuklamalarla karşı karşıya. Yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararlarını, AİHM kararlarını tanımıyor. Bakın, Anayasa Mahkemesi milyonlarca İstanbullunun oyuyla Meclise gönderilen Milletvekilimiz Enis Berberoğlu için 2’nci kez hak ihlali kararı verdi ama Milletvekilimiz Berberoğlu hâlâ bu Parlamentoda hakkı olan yere oturamıyor.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Haber Temsilcisi Orhan Uğuroğlu, KRT Programcısı Afşin Hatipoğlu sokak ortasında güpegündüz saldırıya uğruyorlar, sadece düşünceleri, ifadeleri nedeniyle. Ülkeyi yönetenler ise bu saldırıları kınamak bir yana “tepkisel olaylar” demekle geçiştiriyorlar. Gazeteci Ayşenur Arslan, Karar yazarları Elif Çakır, Taha Akyol, Yıldıray Oğur, hem siyasetçiler tarafından hedef gösteriliyorlar hem de sosyal medya üzerinden hakaret ve tehditlere maruz kalıyorlar. Sadece onlar değil 2021’in yani şu yılın ilk yirmi gününde 7 gazeteci Türkiye’de; Uşak’ta, Aydın’da, Ankara’da, İstanbul’da sokak ortasında saldırıya uğradı. Yüzlerce, binlerce site yasaklı, engelli. Free Web Turkey platformu raporuna göre son bir yılda engellenen haberlerin yüzde 42’si doğrudan Adalet ve Kalkınma Partili Cumhurbaşkanı ve diğer parti yöneticileriyle ilgili. Televizyonlar haksız hukuksuz karartılıyor. Gazeteler hukuki gerekçe olmaksızın yüzlerce gün resmî ilan kesme cezasına çarptırılıyor. Gerçekten reform yaptığınızı göstermek istiyorsanız, gerçekten samimiyseniz Enis Berberoğlu kararının uygulanmasını sağlayın. Onun Meclise dönmesi hepimizin kararlılığıdır. 5 Şubatta Osman Kavala davası var; AİHM kararları ortada, bu suçsuz, günahsız adamı artık çıkartın. Yıllardır bu oyunu oynuyorsunuz, içeride her türlü antidemokratik işi yapıp siyasi rakiplerimizi yargı ve medya aracılığıyla kriminalize etme peşindesiniz.

İşin bir de başka bir boyutu var dış politika deyince. Herkes bugünlerde Amerika Birleşik Devletleri; Biden geliyor, Biden gidiyor. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının yeni Dışişleri Bakanı Senatoda çıkıp ülkemiz için “sözde müttefik” diyor, Ankara’da tık yok. Her konuyla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı ve saray avanesi bu konuda seslerini bile çıkarmıyor.

Değerli arkadaşlarım, nerede kaldı ilkeli dış politika? Doğu Akdeniz meselesi, Ege meselesi. Tabii ki istikşafi görüşmelerin başlaması memnuniyet vericidir ama bir senedir Oruç Reis Doğu Akdeniz’deydi, Barbaros da Kıbrıs açıklarındaydı, şimdi sessiz sedasız geri çekildi. Niye gönderdiniz, ne buldunuz, niye sessiz sedasız çektiniz? Daha çok bilgiye ihtiyacı var Türkiye’nin ama AB yetkilisi Borell’in dediği gibi bir jest miydi acaba tüm bunlar? Neyin karşılığında Barbaros, neyin karşılığında Oruç Reis çekildi? Hidrokarbon kaynakları üzerindeki bizim ve Kıbrıs Türklerinin haklarından vazgeçiyor muyuz? Bu jest bunların karşılığı mıdır? Türkiye ile Yunanistan arasında tabii ki üst düzey görüşmeler yapılmalıdır, istikşafi görüşmeler yapılmalıdır ama sadece istikşafi görüşmeler Ege’ye barış getirmez. Bunun yapılması için Türkiye ve Yunanistan, bölge meselelerini üçüncü tarafların baskısından uzak doğrudan ele almalıdır, başka çaresi yoktur bu konunun. Sırf AB’yi, sırf ABD’yi memnun etmek için Türk-Yunan halklarının yararına olmayacak şekilde görüşmeler, sonuçlar yapılması kabul edilemez.

Değerli arkadaşlarım, Uygur Türkü kardeşlerimizin sorunları; Çin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Uygur Türklerinin şu günlerde yaşadığı korkuyu da Meclis gündemine getirmek isterim. Çin ile Türkiye arasında imzalanan Suçluların İadesi Anlaşması sebebiyle Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri diken üstünde. Anlaşma neleri kapsıyor? Gözaltına alınan Uygur Türkleri Çin’e gönderilecek mi? Büyük bir bilinmezlik var. Elbette Türkiye’nin Çin ile ilişkileri önemlidir ama Çin ile bu ilişkilerin mutlaka Uygur Türklerinin yararına olması sağlanmalıdır. Çin ile ilişkimiz iyi olacak diye, ekonomik yardım alacağız diye yüz binlerce soydaşımız Uygur Türküne yönelik yaygın hak ihlallerine, zulümlere ses çıkarmamak bu Meclise yakışmamaktadır. Suçluların İadesi Anlaşması, yaygın hak ihlalleri nedeniyle Türkiye’ye sığınan Uygur Türkü kardeşlerimizi mağdur etmemelidir. Eğer Türkiye’ye sığınan, hiçbir suçla ilgisi olmayan masum Uygur Türklerinin hayatını tehlikeye sokacaksa bu anlaşma ya onaylanmamalıdır ya da ileri bir tarihe ertelenmelidir. Uygur Türkleri, kendi kimliklerini koruyarak temel hak ve özgürlüklerden eşit biçimde yararlanmalı, huzur ve refah içinde yaşamaları sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, değinmek istediğim bir başka konu ise, Kırım’daki soydaşlarımızla ilgili. Bugün ülkemizde sayıları milyonları bulan Kırım Tatar Türkü kardeşimiz bulunmakta; pek çoğumuzun akrabalık, komşuluk bağıyla irtibatlı olduğu bu vatandaşlarımızın Kırım’ın 1783 yılında işgalinden sonra kan ve soybağı oldukları, aynı dine mensup oldukları Türkiye topraklarına göç etmek zorunda kalan insanların torunları bunlar. Bu insanlar ülkemizin siyaset, bilim, edebiyat, sanat ve ticaret hayatına büyük katkılar sağlamış, Türkiye’mize gönülden bağlı insanlar olarak Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet hedefine ulaşmamıza hep büyük katkılar sağlamıştır. Ancak ne yazık ki talihin ve tarihin acımasız bir tekerrürü neticesinde 2014 yılında Kırım Tatarlarının ana vatanı bir kez daha hukuksuzca işgal edildi. Bütün dünyanın gözleri önünde Rusya, altına imza attığı BM sözleşmesi dâhil barışın korunmasına yönelik bütün sözleşmeleri çiğneyerek Kırım’ı bir kez daha işgal etti. İşgalden bu yana Kırım’daki insan hakları ihlalleri ise artık insan hakları suçlarına dönüştü. Uluslararası insan hakları örgütleri her ay Kırım’la ilgili rapor yayınlıyorlar. Bu raporlardaki ortak yorum durumun tam bir felaket olduğu yönünde. 2014’teki işgalden bugüne 16 Kırım Tatarı Rus cezaevlerinde hayatını kaybetti, 11 Kırım Tatarı kayıp ve Ağustos 2020 verilerine göre 208 Kırım Tatarı siyasi mahkûm ya da tutuklu olarak cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Bu baskılar ve eziyetler Kırım’da yaşayan ve işgale karşı çıkan Ukraynalılara ve diğer milletlere de yapılıyor. Bunlar sadece rakamlar değil, her bir rakam bir insana, bir aileye yapılan eziyeti ifade ediyor. 2014-2020 arasında Kırım’dan 50 bin kişi Ukrayna’ya göç etmek zorunda kalmış durumda, bu sayının yarısı Kırım Tatarı. Baskılar, eziyetler, işten çıkarmalar insanları ekmeğe, işe, aşa muhtaç etmiş durumda.

Değerli milletvekilleri, Kırım’daki bütün eziyetler bundan ibaret değil, insan hakları örgütlerinin raporları var. Corona pandemisi Kırım’da da etkilerini hissettirmekte. Bugüne kadar Kırım’da resmî rakamlara göre 35 bin vaka açıklanmış ve gelen bilgilere göre bu vakaların yüzde 60’ı Kırım Tatarları. Yarımadada sağlık sistemi çökmüş durumda; ilaç, hastane, doktor bulunamıyor. Görünen o ki 2021 yılında da hem pandemi hem işgalci yönetimin baskıları Kırım Tatarları için umut vadetmiyor. Bu konuda başta Türkiye olmak üzere tüm dünyadaki Kırım Tatarı kardeşlerimiz olanları üzülerek takip ediyor ama Kırım konusunda Türkiye, maalesef pasif durumda. Kırımlı soydaşlarımızın yaşadığı hak ihlalleri karşısında artık Meclisimiz harekete geçmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayalım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hiçbir şey yapamıyorsak dahi Parlamentomuzda Türkiye Büyük Millet Meclisiyle Kırım Tatar Millî Meclisi arasında bir dostluk grubu mutlaka kurulması sağlanmalıdır. Kırım Tatarları, soydaşlarımız Ankara’dan, Meclisimizden çok büyük destek beklemektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına son konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri ile denizde terörizmle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara verdiği desteğin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken geçtiğimiz günlerde Nijerya’nın Lagos şehri açıklarında saldırıya uğrayan Mozart ticari gemimizde hayatını kaybeden Azerbaycanlı kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum, saygıdeğer ailesine buradan başsağlığı diliyorum. Yine, alıkonulan 15 vatandaşımızın acilen serbest bırakılması ve ailelerine kavuşmalarını temenni ediyorum. Bu yönde de Hükûmetimizin yoğun çabalarının sürdüğünü an itibarıyla belirtmekte yarar var.

Değerli milletvekilleri, aslında, bakarsanız, bu son saldırı bugün görüşmekte olduğumuz Aden Körfezi tezkeresinin ne denli önemli olduğunu; o bölgede ve farklı bölgelerde istikrarı temin etmek adına, özellikle ticari gemilerin seyrüsefer güvenliğini sağlamak adına, hem bölgenin istikrarını sağlamak hem de ülkemizin menfaatlerini, ticari menfaatlerini korumak adına ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor. Aden Körfezi birçok açıdan stratejik önemi haiz. Öncelikle, belki oranın biraz stratejik önemine, hem bölgesel hem küresel hem de ülkemiz açısından önemine değinmek gerekiyor. Malumunuz olduğu üzere, dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz ticareti yoluyla gerçekleştiriliyor ve dünya deniz ticaretinin yüzde 20’lik bir bölümü ise Süveyş Kanalı üzerinden Kızıldeniz, Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap Denizi üzerinden gerçekleşiyor. Yine, Orta Doğu’daki önemli petrol aktarımının, petrol ticaretinin ve transferinin Aden Körfezi üzerinden de Batı’ya ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik gerçekleştiğini düşünürsek bu açıdan da yine çok önemli bir stratejik ticari su yolu olarak önümüze çıkıyor.

Ülkemiz açısından değerlendirdiğimizde, bölgede her yıl yaklaşık bine yakın Türk ticaret gemisinin seyrüsefer hâlinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu bin ticari geminin, ihracatımızın yüzde 20’si olan yaklaşık 80 milyar dolarlık bir ihracatı gerçekleştirdiğimiz bir su rotası, uluslararası ticaret rotası olması bakımından da bölgeyi ülkemiz açısından önemli hâle getirdiğini söyleyebiliriz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Deniz Kuvvetlerinin tezkeremizle orada üstlenmiş olduğu, 2009 yılından bu yana icra etmiş olduğu görev, aslında, o bölgede sadece korsanlığa karşı, deniz terörizmine karşı, deniz soygunculuğuna karşı yürütülen bir güvenlik çalışmasının da ötesinde, özellikle bölgedeki fakirliğe müdahale ederek bölgedeki istikrarsızlığı ortadan kaldırmaktır. Sadece askerî yöntemler bölgedeki istikrarsızlığı sona erdirmek için tek başına maalesef ki yeterli olmuyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri aslında bunun da ötesine geçerek, askerî tedbirlerin de ötesine geçerek bölgedeki insani yardım misyonunu da üstlenmiş durumda.

Türkiye olarak oradaki birçok altyapı projesine destek veriyoruz. Yine, Somali içerisindeki birtakım istikrarsızlıkların, iç istikrarsızlıkların ara buluculuğu konusunda da ekstra misyonlar üstlenerek sadece denizde değil, aslında karada da farklı misyonlar üstlenmiş durumdayız.

Bu anlamda, bölgenin önemini vurgularken bir noktanın da altını çizmekte yarar var. Aslında, bakarsanız, Covid süreciyle birlikte küresel ekonominin daralması ve küresel gelir eşitsizliğinin daha da derinleşmesi önümüzdeki süreçte bölgesel krizleri ve bölgelerdeki bu tür istikrarsızlık süreçlerini daha da tetikleyecekmiş gibi görünüyor. Görüldüğü üzere, daha önce Somali ve Aden Körfezi civarlarında rastladığımız bu tür deniz korsanlığı ve terörizmi girişimlerinin Afrika’nın farklı noktalarına da kaydığını görüyoruz. Bu anlamda, önümüzdeki süreçte Covid’in de tetiklediği küresel ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte, bölgesel gelir eşitsizliğinin daha da derinleşmesiyle birlikte, aslında, bakarsanız, Hint Okyanusu’ndan, Pasifik’ten alırsak Afrika’nın en uç noktalarına kadar çok farklı noktalarda krizin, bu tür korsanlık girişimlerinin daha da derinleşerek ilerleyeceğini bugünden öngörebiliriz.

Burada şunu söylemekte de yarar var: Alınmış olan askerî tedbirlerin, Deniz Kuvvetlerinin, birçok ülkenin kendi donanmalarının veya NATO çerçevesinde, Birleşmiş Milletler çerçevesinde yürütülen bu tür operasyonların, aslında bölgesel krizleri ve bölgesel rahatsızlıkları önlemekte tek başına yeterli olmayacağını görüyoruz. Biraz da küresel ekonomide gelir eşitliğinin sağlanması konusunda şapkalarımızı önümüze alıp düşünmemiz gerektiğini söyleyebilirim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri sadece Aden’de değil, Asya’dan tutun, Kafkaslardan Orta Doğu’ya, Balkanlara ve Afrika’ya kadar birçok noktada misyon üstlenmiş durumda. Aslında, bakarsanız, bu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin genetiğinde olan, milletimizin genetiğinde olan bir misyon. Milletimiz her zaman yeryüzünde adaletin tesisi, istikrarın tesisi, mazlumların hamiliği gibi çok ulvi bir misyon üstlenmişti tarih boyunca. 1560’lı yıllarda Sumatra ve Banda Aceh Müslümanlarının orada artan Portekiz zulmüne karşı Sultandan destek istemesiyle, 1569 yılında Banda Aceh ve Sumatra sahillerinde Portekizlilerle yaşanan savaş sonucunda o bölgeye getirdiğimiz istikrardan bu yana, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, dünyanın doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi arasında aslında birçok yere istikrarı getirmek adına, adaleti tesis etmek adına çok önemli misyonlar üstlendiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara mensupları değil, deniz unsurları da çok önemli misyonlar üstlendi tarihten bu yana. Sadece Kara Kuvvetleriyle, Deniz Kuvvetleriyle değil, Avrupa’nın içlerinde, yeri geldi ülkemizin, bu milletin aziz askerlerinin üniformasının adaleti tesis ettiğine de çeşitli tarihlerde şahitlik ettik.

Deniz tarihine çok önemli katkıları oldu milletimizin. İşte, Pîrî Reis’ten tutun Barbaros Hayreddin Paşa’ya kadar dünya denizcilik tarihine, Türk denizcilik tarihine kattığı değerleri göz önünde bulundurursak aslında üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak çok daha önemli misyonların bizi beklediğini söyleyebiliriz.

Aslında birçok hatibimiz de burada dile getirdi, “Denizlere hâkim olan cihana hâkim olur.” sözü son derece değerli. Bu anlamda, nüfuz gücü, nüfuz coğrafyası farklı kıtalara kadar uzanmış olan ülkemizin önümüzdeki süreçte kendi deniz potansiyelini ve gücünü artırma noktasında da çok önemli çalışmaları var, yeri gelmişken bundan da kısaca bahsetmek isterim. Mesela, MİLGEM Projesi bu anlamda son yıllarda ülkemizin, milletimizin atmış olduğu son derece önemli bir adım. Türk Deniz Kuvvetleri tarafından yönetilen proje keşif, gözetleme, erken uyarı, denizaltı karşıtı savaş, yüzeyden yüzeye savaş, yüzeyden havaya savaş ve amfibi operasyonlar dâhil olmak üzere bir dizi görevde kullanılabilecek çok amaçlı korvet ve fırkateynler geliştirmeyi hedeflemektedir.

Yine, bu alanda yürüttüğümüz çok önemli çalışmalardan bir tanesi Anadolu TCG gemisi çok yakında, 2021 yılında Türk Deniz Kuvvetlerinin envanterine girmiş olacak. Alanında dünya üzerinde üretilmiş en önemli, en değerli stratejik gemilerden biri, “SİHA gemisi” şeklinde adlandırabileceğimiz; helikopterlerin, SİHA’ların iniş kalkış yapabileceği operasyonel bir gemi olması açısından da Türk Silahlı Kuvvetlerine ve donanmamıza çok önemli katkılar sağlayacağını söyleyebilirim.

Yine, geçtiğimiz aylarda ürettiğimiz ve hizmete almış olduğumuz silahlı insansız deniz aracının Türk Deniz Kuvvetlerinin potansiyelini artırmak adına, bu alanda millî savunma sanayimizi güçlendirmek adına da çok önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Bunu ihraç etme noktasında, yine Dostluk Grubu Başkanlığını yürüttüğüm kardeş ülke Pakistan için 4 MİLGEM Projesi’ni başlattık ve 3 tanesinin kızağa alınma işlemi tamamlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞAHİN (Devamla) – Selamlayacağım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu vesileyle, tezkeremizin başta ülkemiz, bölgemiz ve dünya ticareti için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Kılıç…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, deniz haydutluğunun tarih boyunca var olduğuna ve suç olarak kabul edildiğine, BM ve uluslararası toplum tarafından bu konuyla ilgili yapılan mücadelede ülkenin aktif rol oynadığına, kalıcı çözüm için hukuki tedbirlerin ve güvenlik önlemlerinin sürdürülebilir ve sürekli olması gerektiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Deniz haydutluğu tarihen var olagelmiştir. Deniz alanlarının güvenliği için her dönemde sözleşmeler olmuş, anlaşmalar yapılmıştır. BMDHS, haydutluğu bir suç olarak kabul etmiş ve haydutların yargılanmasını devletlere bırakmıştır. Deniz haydutluğu eylemlerinin altında yatan birçok sebep bulunmaktadır. BM ve uluslararası toplum tarafından bu konuyla mücadele amacıyla çeşitli yaptırım türleri uygulana gelmiştir. Mücadelede başarı için koordinasyon ve yardımlaşma şarttır. Türkiye, bu mücadelede aktif rol oynamaktadır. Alınan hukuki önlemler ve güvenlik önlemleri olayların düşüşünde çok etkin olmuştur. Kalıcı çözüm için bu önlemlerin sürdürülebilir ve sürekli olması şarttır.

BAŞKAN – Sayın Emecan…

42.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, her gün en az 3 kadının erkekler tarafından katledildiğine, kadın cinayetlerinin artık bir cins kırım hâline dönüştüğüne, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa’nın daha etkin uygulanmasını sağlamak için, toplumda farkındalık oluşturmak için kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde acilen genel görüşmeyle gündeme alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Ülkemizde cinayete kurban giden kadın sayısı her geçen yıl artmaktadır. Her gün en az 3 kadın erkekler tarafından katlediliyor, bıçaklanıyor, camdan atılıyor, yakılıyor, vuruluyor. Sistematik hâle gelen kadın cinayetleri artık bir cins kırım hâline dönüştü. Kadınları şiddet, cinayet, taciz ve tecavüzden korumak için, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa’nın daha etkin uygulanmasını sağlamak için, toplumda farkındalık oluşturmak ve bu mücadeleyi yaygınlaştırmak için, ülkemizin en öncelikli sorunlarından biri hâline gelen kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinde acilen genel görüşmeyle gündeme alınmalıdır. Toplum bizden bunu yapmamızı beklemektedir. Biz hazırız. Bu çağrımız Meclis Başkanı Mustafa Şentop ve Mecliste temsil edilen tüm siyasi partileredir.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

43.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, iş yerleri kapatılan, kredi verilip borçlandırılan esnafa yapılanın yardım değil yardımcık olduğuna, sadece götürü usulde çalışanlara ve tamamen kapalı olanlara yardım edileceğini öğrendiklerine, yarım açık esnafa ne olacağını sorduğuna ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünya, esnafını iflas ettirmek için ciddi olarak çalışan bir iktidarı AKP’yle gördü. İş yerlerini kapattığınız, kredi verip borçlandırdığınız esnafa büyük laflar ederek kira yardımı yapma kararını açıkladınız. Yapılan, yardım değil, yardımcık.

Saraydakiler dünyayla bağlantılarını kesmiş ama soruyorum: İktidar ortaklarından kaç vekil “Ben Meclis çalışmalarına verilen arada esnafları ziyaret ettim, sorunlarını dinledim, çözümü için çalışacağım.” diyebiliyor? Üç ay için yardım edilebilecek, o da sadece götürü usulü çalışanlara. AKP kafasına göre kıskanılan, uçan Türkiye, yıllardır vergi aldığı esnafına ayakta kalması için bir yardım yapmaktan aciz. Şimdi kira yardımları belli olmuş, esnafımız bizi arıyor. Öğrendik ki bu yardımlar sadece iş yerleri tamamen kapalı olanlara yapılmış. Esnaf yarım açık olsa ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in (2/2448) esas numaralı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına dair önergesi (4/105)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/2448) esas no.lu Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması hususunun gereğini arz ederim.

                                                                                                                                           Utku Çakırözer

                                                                                                                                                Eskişehir

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kadıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın üyeler; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla verilen ve Meclisimizin dehlizlerinde kaderine terk edilen onlarca kanun teklifinden biriyle karşınızdayım.

Biz Mecliste görüşülerek yasalaşmasını istediğimiz bu teklifte –çok basit bir teklif aslında– şunu teklif ediyoruz size şu anda: Kadına yönelik şiddet vakalarında uzlaştırma yöntemleri uygulanmasın.

(Uğultular)

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kadıgil.

Sayın milletvekilleri, kürsüde konuşmacı arkadaşımız var. Ciddi bir uğultu geliyor. Lütfen, konuşmacıyı dinlersek memnun olurum.

Buyurun.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Dinlesek de bir şey değişmiyor zaten Sayın Başkan. Biz halka konuşuyoruz, o yüzden devam edebilir sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz şu anda şöyle bir teklifle karşınızdayız. Sayın Grup Başkan Vekilim, siz dinleyin çünkü mantıklı. AKP Grup Başkan Vekillerine sesleniyorum. Biz diyoruz ki, kadına yönelik şiddetle ilgili konularda uzlaştırma hükümleri uygulanmasın. Yani evet, kadına yönelik darp vakalarında uygulanmayabiliyor, mevzuat buna müsait ama mesela tehditte uygulanmaya devam ediyor. Bir eş gidiyor, karısını tehdit ediyor; daha sonra karısı savcılığa gidiyor, şikâyetçi oluyor. Sayın savcı diyor ki: “Hadi sizi bir uzlaştıralım bakalım.” Bunu diyen tek biz değiliz, bu teklifi getiren de biz değiliz. Aslında, bu, İstanbul Sözleşmesi’nin bir hükmü. Hani böyle kadınların sürekli “Uygulansın, uygulansın, uygulansın.” dediği İstanbul Sözleşmesi var ya, onun 48’inci maddesi aslında bize, Türkiye Büyük Millet Meclisine emrediyor, “Bunu geçirmeniz gerekiyor.” diyor. Mevzuatta eksiklik olmuş, sizlerden gelmedi, biz getiriyoruz bunu ve bu uygulamayı yapalım diyoruz. Çünkü dediğim gibi İstanbul Sözleşmesi’nde açıkça diyor ki: “Taraf devletler, cinsiyete dayalı her türden şiddete ilişkin olarak alternatif uzlaşma yöntemlerini yasaklamakla ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.” Şimdi, biz bu sözleşme maddesinin altına imza attık. İmza atmamıza ve bu yüce çatıda bu sözleşmeyi oy birliğiyle de geçirmemize rağmen uygulanmasını ne yazık ki sağlayamıyoruz. Bu kanun teklifini, yani İstanbul Sözleşmesi’nin 48’inci maddesini hayata geçirecek bu kanun teklifini kabul etmeniz için aslında söz aldım ve konuşuyorum.

Şunu da söylemem lazım: Bu teklifin asıl sahibi Sayın Utku Çakırözer’dir ama sağ olsun “Kadına yönelik gündem bu kadar ağırken, bu kadar yoğunken kadınlarla ilgili bir konuyu bir erkeğin konuşması yakışık almaz.” dedi ve kadın arkadaşlara sözü devretti. Ben bunun için kendisine de grubumuza da buradan ayrıca teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şunu söylemek istiyorum: Utku Çakırözer neden böyle bir teklif verme gereği hissetti? Yani bu teklif nereden çıktı? Ayşe Tuba Arslan davasından çıktı sevgili arkadaşlar. Katledildiğinde çantasında bir not vardı, hatırlıyor musunuz, bir şikâyet dilekçesi hani? “Ben öldürüldüğümde mi beni koruyacaksınız?” diyordu Ayşe Tuba Aslan. Çünkü 23 kere başvurmuştu bu devlete, 23’ünde de hiçbir şey yapılmamıştı ve tam bu yüzden ölmüştü. Tehdit edildi, uzlaşmaya yollanmıştı hatırlarsanız; koruma istenmişti, sağlanmamıştı hatırlarsanız. Yani bizim burada, Mecliste laf olsun diye geçirdiğimiz ama asla uygulamadığımız o hükümler yüzünden Ayşe Tuba Arslan ölmüştü. Daha da acısı var bunun, görevini yapmayarak yani 23 şikâyetin 1’ini bile duymayarak Ayşe Tuba Arslan’ı ölüme yollayan devlet görevlilerinden 1’i bile yargılanmadı biliyor musunuz? Tek Allah’ın kuluna, tek bir insana çıkıp “Ya, bu kadar şikâyet gelmiş, sen ne yaptın kardeşim?” diye soran olmadı. HSK çıktı “Benim hâkimlerimin bir suçu yok.” dedi, savcılık “Polisin ihmali yok.” dedi, Bakanlık “ŞÖNİM’lerimin ihmali yok.” dedi; Ayşe Tuba Arslan belli ki kendi kendine öldü. Saygıdeğer arkadaşlar, çünkü bizim yasalarımız, biz milletvekillerinin çıkardığı yasalar uygulanmıyor ve bu yasaları uygulamayanlar da cezalandırılmak yerine bizim bu ataerkil düzenimizde ne yazık ki resmen ödüllendiriliyor. Bunun neticesinde de her Allah’ın günü 3 kadın arkadaşı biz erkek terörüne kurban vermeye başladık. Başlamadık, hep veriyorduk da kadın dernekleri sayesinde artık haberimiz oluyor bu kadın kırımından.

Bu “kadın kırım” “cins kırım” sözünü bir iki gündür çok sık duyuyorsunuz; iyi ki de duyuyorsunuz, iyi ki de duyuyoruz, iyi ki EŞİK bu konuda bir çağrı yaptı, iyi ki bu kadar sanatçı bunu bugün bu şekilde gündeme getirdi. Arkadaşlar, çünkü içinde yaşamak zorunda kaldığımız bu kapitalist ve ataerkil düzen sistematik olarak biz kadınları yok ediyor. Adını doğru koymak lazım, bunun adı o yüzden bir “kadın kırım”dır, bunun adı o yüzden bir “cins kırım”dır. (CHP sıralarından alkışlar)

Yani, daha önce dediğimiz gibi sırf kadın olduğu için toplum tarafından kendine yüklenen o saçma sapan roller yüzünden bir kadın öldürüldüğünde bunun adı “kadın cinayeti”dir. Eğer ki devlet kadını korumuyorsa, faili cezasız bırakıyorsa ve sistematik hâle getiriyorsa bu kadın cinayetlerini işte bilin ki onun adı da bir “cins kırım”dır.(CHP sıralarından alkışlar) İşte, kadın dernekleri tam olarak da bunun yüzünden ayaktadır ve ortaya yeni çıkmış bir kavram değildir, Türkiyeli feministlerin attığı bir kavram değildir. Bakın, Birleşmiş Milletler 2016 Raporu’nda açık açık şöyle tanımlıyor: “Kadın kırım, kadınlara karşı şiddetin en aşırı biçimidir. Kadın-erkek eşitsizliğinin en büyük tezahürüdür.” diyor. Dediğim gibi, tam da bu yüzden zaten kadın dernekleri bizi çağırıyor, bizi. Sarayı falan değil, Cumhurbaşkanını değil; bizi çağırıyor. Biz milletvekillerini göreve çağırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Teşekkürler.

Bunun sebebi de bizim, sizlerin altına imza attığınız, burada hep birlikte oy verdiğimiz kanunların uygulanamıyor oluşu. Bu sebeple bize şu anda Türkiye’nin dört bir yanından kadın isyan ediyor, “Kardeşim, görevinizi yapın, toplanın, bu kanunları nasıl uygulayacağınızı bir konuşun. Hepiniz ayrı ayrı konuşuyorsunuz, iyi, ne güzel. Bir tek gün hepiniz bir araya gelin, şu Meclis sıralarında oturun ve bu konuyu bir konuşun.” diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü AKP’li kadın da ölüyor, CHP’li kadın da HDP’li kadın da İYİ PARTİ’li kadın da MHP’li kadın da ölüyor. Hep beraber ölüyoruz biz bu ülkede sevgili arkadaşlar ve bu sebeple zaten bu çağrı bize yapılıyor.

Bakın, İstanbul Sözleşmesi’ni -bu arada emeği geçen bütün AKP’li kadın arkadaşlara da teşekkür ediyorum hiç gocunmadan- biz hayata geçireli on yıl olmuş, bağlı mevzuatı -6284 var- biz hayata geçireli dokuz yıl olmuş. Bunların olmasına rağmen biz hâlâ bu ülkede bir günde 3 kadın arkadaşımızı kaybediyorsak bu ülkede görevini yapmayan birileri var demektir sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Son bir selamlayayım Başkanım.

BAŞKAN – Selamlayalım lütfen.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Çok kısa bir örnek vereceğim, niye bizi göreve çağırıyorlar, İspanya… İspanya şunu yaptı, bir Hükûmet göreve geldi, dedi ki “Benim ulusal olarak en büyük amacım şu anda bu kadın kırımını durdurmaktır.” Savcılara resen kamu davası açma görevi verdi, bileklikler taktı, kadınlara telefonlar dağıttı. Para ayırdı, para; 200 milyon avro ayırdı ve on beş yılda yarı yarıya indirdi kadın cinayetlerini. Şu anda da Türkiye’nin Kadın Hareketi bu yüzden bize yalvarıyor, bu yüzden “Toplanın.” diyor, bu yüzden “Bütçe ayırın.” diyor ve bunu bizden istiyor çünkü biliyorlar ki Meclis bir şeyi gerçekten isterse o şey olabiliyor.

Ve şunu istirham ediyorum, bizi dinlemiyorsunuz, bizi dinlememeyi marifet sayıyorsunuz. Bakın, sadece geçtiğimiz yıl kadına karşı şiddetin önlenmesi için 30’dan fazla kanun teklifi verilmiş, 30’dan fazla araştırma önergesi verilmiş; hiçbirini dinlememişsiniz. Biz şu anda diyoruz ki, gelin, bari bu ülkenin kadınlarını dinleyin sevgili arkadaşlar çünkü mesela, bu teklifi kabul etmediğiniz zaman, bir ay sonra kocasıyla uzlaşmak için masaya oturmak zorunda kalan başka bir Ayşe Tuba ölecek ve bunun vebali de hepinizin üstünedir diyorum, EŞİK’in çağrısına uyalım ve derhâl toplanalım diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, oylamaya sunmadan önce yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Bankoğlu, Sayın Kayışoğlu, Sayın Köksal, Sayın Karabıyık, Sayın Sancar, Sayın Kaya, Sayın Aydoğan, Sayın Antmen, Sayın Sümer, Sayın Barut, Sayın Şeker, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Arı, Sayın Girgin, Sayın Önal, Sayın Gökçel, Sayın Kılıç, Sayın Sümer, Sayın Çeviköz, Sayın Kadıgil.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren milletvekili arkadaşlar salondan ayrılmasın lütfen.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın Belgin Uygur? Burada.

Gülay Samancı? Burada.

Hacı Turan? Burada.

Cevdet Yılmaz? Burada.

Emine Yavuz Gözgeç? Burada.

Rümeysa Kadak? Burada.

Zafer Sırakaya? Burada.

Refik Özen? Burada.

Cengiz Demirkaya? Burada.

Mehmet Ali Cevheri? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in (2/2448) esas numaralı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına dair önergesi (4/105) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:21.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündem kanun teklifleriyle, komisyonlardan gelen diğer işler kısmına geçiyoruz.

Birinci sıraya alınan, Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 48 Milletvekilinin Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 48 Milletvekilinin Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 229) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 229 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerinde görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurun Sayın Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buhar makinesinin 18’inci yüzyılın sonunda icadından bugüne kadar geçen yaklaşık iki yüz yıllık süre içerisinde birkaç sanayi devrimi gözlemledik. 19’uncu yüzyıl sonunda elektrik üretiminin ve kullanımının gerçekleşmesi, sanayinin seri üretime geçmesi, 20’nci yüzyıl ortalarında ise elektronik teknolojisinin yaygınlaşması söz konusu oldu. İçinde bulunduğumuz 21’inci yüzyıl başları ise dijital dönüşümü esas alan bilişim ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişime tanık oldu.

Son on yılda Türkiye bu gelişimi yeteri kadar takip edemedi. Orta gelir tuzağına takılıp kalan ve hatta geriye düşen Türkiye’nin çıkış yolu, genç kuşağını çok iyi eğitip ileri teknolojilerde etkin olmasından geçiyor. Çünkü bugünün ve geleceğin dünyasında ekonomik ve sosyal refah için en değerli girdi veri, bilgi ile bunları etkin ve uygun kullanan otonom teknolojilerdir.

Bu teknolojiler ticari, sosyal ve siyasi hayat kadar eğitim ve sağlık sektörünü de derinden etkilemektedir. Örneğin, bu teknolojilerin kullanımı Covid-19 pandemisi sürecinde o kadar hızlı ve ani yaygınlaştı ki on bir ay önce hayal bile edilemeyecek derecede kabullenildi. Eğitimin önemli bir kısmının, oturumların ve toplantıların hemen hepsinin internet üzerinden yapılması normal düzen hâline geldi. Pandemi süreci, bilişim ve iletişim teknolojilerinin, bir teknolojik yetkinlikten öte, toplumun yaşamını ve kültürünü etkileyen bir hâle gelmesine önemli katkı sağladı, hepimizin öğrendiği deyimle hayat eve sığdı.

Bugün görüştüğümüz kanun teklifiyle 8 yasada değişiklik öngörülmektedir. Ben sadece teknoloji geliştirme bölgeleriyle ilgili kısmı üzerinde duracağım.

Kanun teklifinin görüşüldüğü Komisyon raporunda belirtildiği üzere, 2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’yla yasal altyapıya kavuşan teknoloji geliştirme bölgeleri üniversiteleri, araştırmacıları ve iş dünyasını bir araya getirmek suretiyle teknoloji üretimine ve ürünlerin ticarileşmesine olanak vermektedir. Adı geçen kanunla, 2001 yılından günümüze kadar geçen sürede toplam 85 adet teknoloji geliştirme bölgesi kurulmuş ve bunların 71’i çalışmalarını sürdürmekte olup diğerleri ise yapılaşmalarını tamamlama aşamasındadır. Ağustos 2020 itibarıyla faaliyette olan teknokentlerde AR-GE çalışmalarını yürüten firma sayısı 5.920’ye ulaşmış ve adı geçen merkezlerde istihdam edilen personel sayısı da 60.750 kişiye ulaşmıştır. Söz konusu bölgelerde tamamlanan AR-GE projesi sayısı 36.963, yürütülen AR-GE projesi 10.208 adet olup bu merkezlerde toplam 317 yabancı veya yabancı ortaklı firma yer almaktadır. Bu sayılara bakınca dünyada teknolojide çok ilerilerde olmamız gerektiği izlenimi oluşuyor, gerçekte öyle mi? Rakamlara bakınca durumun aslında demin bahsettiğim rakamlarda göründüğü gibi pek iç açıcı olduğunu söyleyemiyoruz. Kesinlikle başarıları küçümsemiyorum, bunlar yapılmasa durumumuz çok daha vahim olacaktı ama arkadaşlar, bu sayılar hep girdileri söylüyor, bizim amacımız çıktılar olmalı. Yani teknoloji ihracatımız ne durumda, dünyada tanınan kaç teknoloji firmamız var, diğer ülkelerden daha iyi yaptığımız hangi ürünler var? Örneğin Covid-19 aşısı geliştirmede ilk 5 ülke arasına girebildik mi? Bu gibi soruların cevaplarını bulmamız lazım. Başarılarımızı küçümsemeyelim ama sadece girdilerle övünmeyelim, diğer ülkelerle karşılaştırmada durumumuz nerede ona bakalım. Birazdan o karşılaştırmaları vereceğim.

Yine komisyon raporunda teklifin amacı şöyle açıklanıyor: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle AR-GE insan kaynağı kapasitesini artırma, teknoloji ve yenilikçi şirketlerin ortaya çıkışını ve gelişimini destekleme, üniversite-sanayi iş birliğini geliştirme ve kurumsallaştırmayla AR-GE ve yenilik ekosistemini güçlendirme amaçlanmaktadır. Kısacası teknolojik AR-GE ve yenilik temelli ürün geliştirmede yeterli düzeyde olmadığımız zımnen kabul ediliyor.

Teklifte teknoparklarla ilgili olarak birçok değişiklik öngörülüyor. Örneğin, vergi ve diğer avantajların 2028 tarihine kadar uzatılması, vergi avantajlarının artırılması, teknopark başvurusunu değerlendiren kuruluşun yapısında değişiklik yapılması, yönetici şirkete ait esas sözleşmede yapılacak değişiklikler için Bakanlıktan onay alınması -ki aslında resmî olmasa da şu anda prosedürün öyle olduğunu öğrendim- teknopark bölgeleri dışında da kuluçka merkezlerinin kurulması, teknopark firmalarına sağlanan AR-GE personeli desteğinin iki yıl boyunca TTO, kuluçka merkezi ve kuluçka firmalarına da sağlanması, Bakanlık desteğinin inşaat kalemleriyle birlikte makine, ekipman ve yazılım alımları için de sağlanması, firmalara doktora öğrencisi istihdamı ve stajyer alımları için Bakanlık bütçesiyle mali destek sağlanması, şirket ve firmaların ruhsatlarının Bakanlık il müdürlüklerince verilmesi, AR-GE faaliyetlerine devam etmeyen firmaların tahliye süreciyle ilgili hususlar, AR-GE personelinin bölge dışında süre geçirebilmesi için zorunlu olan bir yıl çalışma şartının kaldırılması; ayrıca, 5746 sayılı Kanun kapsamında AR-GE veya tasarım merkezlerinde doktora mezunu personelin üniversitelerde, AR-GE ve yenilik alanında ders vermesi, mentorluk yapması, bu dersler için de vergi avantajlarının devam etmesi gibi iyileştirmeler öngörülmektedir.

Bu değişikliklerin hepsini mevcut yasaya göre daha iyi bir durum olarak yani olumlu olarak değerlendiriyoruz. Ancak her yasada olduğu gibi mali konularda, vergi muafiyet oranlarının değiştirilmesi konusunda Cumhurbaşkanına yetki verilmesi yanlıştır, hep yapıyorsunuz ama yanlıştır. Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır ama millî egemenliği temsil etmez, cumhuriyetlerde egemenlik milletindir, kimseye devredilmez. Biz Cumhurbaşkanına ancak uygulama ve yürütme yetkisi verebiliriz.

“AR-GE harcamalarında ne durumdayız?” sorusuyla başlayalım. Gayrisafi yurt içi hasılanın AR-GE’ye ayrılan payında OECD’ye üye ülkeler arasında en sonlardayız. Bu yıl için 129 devlet üniversitesine yaklaşık 5 milyar dolar bütçeden para ayırdık. 25 bin öğrencisi olan Harvard Üniversitesinin bütçesi de 5 milyar dolar yani 129 devlet üniversitesinin bütçesi kadar. Doğal ki üniversitelere ayrılan mevcut bütçeden ciddi bir araştırma desteği çıkmayacaktır.

Teknoparklara teşvik veriyoruz ama ihracatta yüksek teknolojili ürün oranımız sürekli azalıyor. OECD raporuna göre, elektronik, bilgisayar ve optik alanında on binde 13 olan 2012 yılı oranı, 2015 yılında on binde 11’e, 2018 yılında da on binde 9’a düşmüş. “İhracatımız çok arttı, o yüzden oran düştü.” diyebilirsiniz, “İhracatımız diğer yüksek teknolojilerde arttı.” diyebilirsiniz, başka şeyler de söyleyebilirsiniz ama şunu da söyleyin: Kore’de bu oran yüzde 7 yani bizim 70 katımız. Bence esas sorun AR-GE’nin ötesine geçemeyişimiz, ürün odaklı çalışmayı bilemeyişimiz. Bir AR-GE çalışmasını ürün hâline getirip pazarlamak farklı bir konu, bu konuda uzmanımız yok, biz fikirden prototipe geliyoruz ama daha sonrasında yokuz.

Teknoparkların faydası olmadı mı? Tabii ki, insan yetiştirmede çok faydası oldu, buralarda yetişen pek çok genç mühendis yurt dışında işler buldular dolayısıyla gelişmiş ülkelere eleman sağlamada katkımız olmuştur ama bize ne sağladı ona bakmamız lazım. Mevcut teknoparklar iyi çalışıyor mu, altyapıları nasıl; cevabını biliyor muyuz? Bir örnek vereyim: Ankara Gölbaşı’nda, Gazi Teknoparkında sürekli elektrik kesiliyor, Ankara’da böyleyse diğer illerin durumu daha iyi olmasa gerek. Gazi Teknopark Gölbaşı’nda ama Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maltepe’de; aralarında bir saatlik yol var. Bizce teknoparkı olan tüm üniversitelerin içi teknopark statüsünde olsun. Firmalar, üniversite binalarının arasında yer alsınlar, bu sayede üniversite ve sanayi iç içe yaşasınlar. Şu anda teknoparklar üniversiteleri gayrimenkul yatırımcısı yaptı. Devlet destek veriyor, üniversite “Teknopark binası yapayım, firmalar gelsin, metrekareye 15-25 dolar arası kira versinler, üniversiteye gelir olsun.” diye de bakıyor. Kısacası, devletin teşvik ve desteğinden üniversite de gelir elde etmiş oluyor.

“Siz olsaydınız teklifi nasıl hazırlardınız?” sorusunu sorabilirsiniz. Onun yolunu da söyleyeyim; olaya geniş bir açıdan bakmalıyız. Öncelikle “Mevcut teknoparklarda durum nedir?” “Kazancımız, kaybımız ne olmuştur?” “Teknoparklar teknoloji ihracatımızın artmasına nasıl katkıda bulunmuştur?” gibi sorulara cevap vererek teklif hazırlanmalıydı diye düşünüyorum. Bu teklifin hangi sorunlara, hangi ölçüde çözüm getireceğini tartışmamız lazımdı yani detaylı bir etki analizi yapmalıydık. Belki bu yapıldı ama bizim haberimiz olmadı. Bürokratlarla sıkı fıkı çalışan milletvekili arkadaşlarımız belki biliyorlardır ama bize bildirme ihtiyacını hissetmediler. Bürokrasi ile iktidar milletvekillerinin birlikte olmaları normal demokrasilerde hoş karşılanmaz.

“Ülke olarak, teknolojik altyapımız ve üstyapımız nelerdir; kuvvetli ve zayıf yönlerimiz nelerdir; önümüzdeki fırsatlar ve tehditler nelerdir?” sorularına cevap arardık, bu cevapları da çok geniş bir paydaş katılımıyla yapardık.

Teknolojik gelişme açısından sahip olduğumuz en kuvvetli kaynak, genç nüfusumuzdur. Bu nüfusun var olması tek başına yetmez, o gençlere iyi bir eğitim de vermemiz lazım. Bu eğitimi de kendi bildiğimiz şekliyle değil, moda tabirlerle “Y kuşağı, Z kuşağı” gibi kuşakların tercih ettiği şekliyle vermemiz gerekir. Hazreti Ali’nin bin dört yüz sene evvel söylediği bir tanımlama var: “Anne babalar, çocuklarını kendi yetiştikleri çağa göre değil, çocuklarının yaşayacağı çağa göre yetiştirsinler.” Eğitim sistemimizin yeni kuşağın paradigmasına uygun bir eğitim düzeninden geçmesi gerekiyor. Öğretmenlerin de bu yeni sisteme ayak uydurabilecek, yenilik ve inovasyon eğitimi verebilecek, açık fikirleri destekleyebilecek, özgür ve eleştirel düşünmeye teşvik edici olmalarını sağlamalıyız. Daron Acemoğlu ve James Robinson’ın ifade ettikleri gibi “Hür düşüncenin yaygın olduğu toplumlar daha çok gelişiyorlar.”

Katma değeri çok yüksek, sermaye yatırımı az, insan yatırımı çok olan teknolojik AR-GE sektöründe genç nüfusumuz nedeniyle ülkemiz için önemli bir fırsat vardır. Bu fırsatı avantaja dönüştürmek için atılacak adımların doğru atılması önemlidir. Bu adımlar atılmadan önce ülkemizin bu sektördeki ve bu sektörü yakından besleyen bilim, teknoloji ve AR-GE politikalarıyla ilgili mevcut durumunu ortaya koymak gerekmektedir.

Ülkemizin sahip olduğu genç insan kaynağı yanında iyi üniversitelere sahip olması, dünyanın pek çok ülkesinde yer edinmiş beyin gücüne sahip olması, dünyayı takip ve entegre etme konusunda toplumsal duyarlılık ve istekli olunması en kuvvetli itici güç olarak kullanılabilecektir ama maalesef biz hâlâ en iyi üniversitelerimize yandaş rektör atamayla uğraşıyoruz. Sonuçta ne oluyor? Her yıl beyin göçüyle ülkemizin nitelikli gençlerini kaybediyoruz. Ekonomik, ahlaki ve siyasi ortamı iyileştirmediğimiz sürece, liyakat yerine sadakate baktığımız sürece, iyi yetiştirdiğimiz gençlerimiz geleceklerini yurt dışında aramaya devam edeceklerdir. İşsizliğin yüksek olduğu, özellikle genç işsizliğin cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırdığı bu dönemde gençlerin önünü açamazsak sadece ekonomik kayıplara değil, gençliğin sosyal ve psikolojik bunalımlara girmelerine de sebep olabiliriz. Bu da Türkiye’yi, geleceğini tehdit edecek bir sonuca götürebilecektir.

Kısacası, teknolojik dönüşüm için genç nüfus olması faydalı, hatta gereklidir. Ancak, eğitilmemiş ve yetkinlik kazanamamış genç nüfus daha çok problemlere yol açabilecektir. Gençlerimize ülkelerinde kendi yeteneklerine uygun işler ve bu yetenekleri en iyi şekilde değerlendirebilecekleri bir sektör yapısı sunmak bizim sorumluluğumuzdadır.

Teknolojinin temelinde bilim ve bilimsel bilgi vardır. Bu nedenle ortaöğretimden başlanarak bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik konularında eğitimin nitelikli olmasını sağlamak; öğrencilerin; dünyanın iklim değişikliği, çevre sorunları, kuraklık, kalabalık şehirler, dijital güvenlik, sürdürülebilir kalkınma ve enerji gibi ortak sorunlarına ilgilerini uyandırmak gerekmektedir. Okul öncesinden başlayarak eğitim sistemi, problem odaklı, yeni fikir üretmeye açık, kendi kendine öğrenmeyi esas alan bir sisteme dönüştürülmelidir. Sınav odaklı eğitim sisteminden derhâl vazgeçilmeli, her öğrencinin en kuvvetli yanlarının ortaya çıkarılarak en verimli olabilecekleri mesleklere yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

Üniversiteler, teorik eğitimlerin yanı sıra pratik ve saha tecrübesini de kazandıracak şekilde eğitimlerini yeniden düzenlemelidir. Üniversite bölüm ve kontenjanları sektörlerin ve ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmeli, gençlerin uzun eğitimlerin ardından istihdam sorunu yaşadıkları, kendilerinin ve ailelerinin zaman kaybı ve ekonomik kayıp yaşamasıyla sonuçlanan diplomalı genç işsiz sorunu böylelikle çözülmelidir. Saha tecrübesi için devlet, sektör ve üniversiteler arasında iş birliği sağlanmalı, bu sayede gençlerin istihdam şansını artırırken sektörlerin de ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Dünyada, üçüncü nesil üniversite, iki hafta çalışılan bir hafta eğitim görülen iş okulu modelleri gibi yeni üniversite modelleri yakinen takip edilmeli, sektör-üniversite ilişkisinin geliştirilmesi yalnızca üniversitelerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Üniversitelerin bu yeni stratejisi oluşturulurken paydaşlar arasında sanayiciler ve işverenler de mutlaka yer almalıdır. Bu bağlamda, üniversiteler, mezunlarının iş bulma imkânlarıyla değerlendirilmeli, her üniversite ve bölümün kalite güvence sistemi oluşturulmalıdır. YÖK, bölümlerin açılmasında, kontenjanların belirlenmesinde, eğitimin verilmesinde, sanayi iş birliğinin oluşturulmasında program etkinliğinin değerlendirilmesinde ve mezunların takip edilmesinde tüm paydaşların görüşlerini dikkate alan bir koordinatör rol oynamalıdır.

Konuşmamın bu kısmında, dünya genelinde devletlerin bilim için nasıl bir finansman sağladıkları ve bu alanda ülkemizin bulunduğu konumu kıyaslamak istiyorum. Öncelikle, Amerika, Avrupa ve Japonya ekseninde tüm dünyadaki AR-GE yatırımlarının yüzde 80’inin yapıldığını görüyoruz. Çin ise yaklaşık yüzde 8’lik bir paya sahip. Biz ise nüfusa oranla araştırmacı sayısında Fransa’nın yüzde 40’ını, diğer gelişmiş ülkelerin ise yüzde 35’ten azını yakalayabiliyoruz. Tabii ki sadece nicelik artırmakla sorunu çözmek mümkün değil, araştırmacı niteliğinin de değerlendirilmesi gerekir. Ancak nitelikten taviz vermeden araştırmacı sayısının artırılmasının yollarını bulmalıyız; sanayide de doktoralı öğrencilerin ve mezunların çalıştırılmasını teşvik etmeliyiz. Öncelikli olarak, 1 milyon nüfustaki araştırmacı sayısının 5 bin seviyelerine çıkarılmasını hedeflemeliyiz.

Gayrisafi yurt içi hasıladan AR-GE’ye ayrılan payın en yüksek olduğu ilk 15 ülkeye baktığımızda, ortalama AR-GE harcamalarının yüzde 3’lerde olduğunu görmekteyiz; bizde ise bu rakam yüzde 1 civarında. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin AR-GE harcamaları dikkatlice incelendiğinde, bu harcamaların üçte 2’sinin özel sektör tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Türkiye’nin AR-GE yoğunluğu oranının yüzde 3’e ulaşabilmesi için özel sektörün AR-GE harcamalarını önemli bir miktarda artırması gerekecektir. Bu teklifin bu amaca hizmet etmesini bekliyoruz.

1980’li yıllarda Türkiye’nin gerisinde olan Güney Kore; Samsung, LG, Hyundai, KIA markaları ve yüksek teknolojiye dayalı ihracatı sayesinde ekonomisini büyütmeyi başardı. Bugün Kore, ihracatının yüzde 30’unu yüksek teknolojili ürünlerden sağlıyor. Türkiye’nin ihracatı içinde ileri teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 4 civarındadır. 2016 yılında 104 milyon ton ihracat yapan Türkiye’nin ihracatının kilogram fiyatı 1,37 dolardır. 2023 yılı ihracat hedefine ulaşmak için ihracatımızın kilogram fiyatını 3 dolara çıkarmamız gerekir. Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtularak 500 milyar dolarlık ihracata ulaşması ancak yüksek katma değerli ürünler geliştirmekle mümkün olacaktır. Yüksek teknolojide söz sahibi olmak, uzun soluklu bir iş ama başarılamayacak bir hedef de değildir. Tek yapmamız gereken, buna uygun bir strateji ve ekosistemi oluşturmaktır.

Son olarak, ilgili olduğum bilişim teknolojilerinde yapılması gerekli altyapıdan kısaca bahsetmek istiyorum. Bilişim teknolojilerinde ihtiyaç duyulan en acil altyapı yatırımı fiber altyapının geliştirilmesidir. Örneğin, Güney Kore ile kıyaslandığında Türkiye’nin sahip olması gereken fiber uzunluğunun 4,5 milyon kilometre, Portekiz ile kıyaslandığında ise 7,5 milyon kilometre olduğu hesaplanmaktadır. Yaklaşık 400 bin kilometre olan mevcut fiber altyapımız, 3,3 milyon kilometre ilave fiber altyapısı yatırımıyla dünya standartlarına yükseltilmelidir. Bu arada, Meclisimizdeki internet hızının da çok yavaş olduğunu belirtmek isterim.

2005’ten bu yana bilişimle alakalı alanlardaki uluslararası değerlendirmelere göre pek ilerleme kaydedemedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – Şebeke kalite sıralamasında dünya genelinde 51’inci, politika ve regülasyonlarında dünya genelinde 73’üncü sıradayız. Ülkemiz bilgi ve iletişim teknolojileri pazar büyüklüğünün dolar karşılığı incelendiğinde, son yıllarda pazarın yüzde 14’ten fazla küçüldüğü görülmektedir. TÜRK TELEKOM ve Turkcell’in piyasa değerleri son beş yılda üçte 1’ine düşmüştür, burada TL’nin değer kaybının yanında kötü yönetimin de sorumluluğu vardır.

Sonuç olarak, bu teklifin teknolojik girişim, AR-GE ve yenilik temelli üretim için iyi niyetle hazırlandığını ama yetersiz ve acele hazırlandığını düşünüyoruz. Örneğin, Teknopark firmalarına sağlanan desteklerin aynısının AR-GE ve tasarım merkezlerine de sağlanması iyi olurdu. Bu sayede, teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren şirketlerin büyüyüp mezun olarak büyüme yönlü stratejileri desteklenmiş olacaktı. Türkiye’nin ihtiyacı olan sadece girişimciliği desteklemek değil, girişimcilerin büyütülerek birer global şirket olmalarını sağlayacak altyapıyı da oluşturmaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Başkan.

Buyurun Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya) – Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli milletvekilleri ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz Türk milleti; 229 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılda bilim ve teknoloji, ekonomik hayatın yanında toplumsal hayatı da etkileyen bir alana dönüşmüştür. Teknoloji bilgisine sahip olmak artık hem ülkeler arası hem de şirketler arasında rekabeti farklı alanlara taşımış ve bu alanlara yatırımları tetiklemiştir. Söz konusu yatırım alanlarından biri ve en önemlisi de teknoparklar, teknoloji geliştirme bölgeleridir. Bu bölgelerin temel mantığı, insan kaynakları ve bölgesel potansiyeller kullanılarak üniversiteler ve araştırma merkezlerindeki AR-GE sonuçlarının endüstriye aktarılmasıdır. Teknoparklar ülkelerin araştırma geliştirme, teknoloji ve patent üretim merkezi olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle teknoparklar; üniversiteler, araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı ortam içerisinde araştırma geliştirme ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri, birbirleri arasında bilgi ve teknoloji transferlerini gerçekleştirdikleri, akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği organize araştırma ve iş geliştirme ekosistemleridir.

2001 yılında, Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci Hükûmet döneminde Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’yla yasal zemine kavuşan teknoloji geliştirme bölgeleri; üniversiteleri, araştırmacıları, iş dünyasını bir araya getirerek teknoloji üretimi ve ürünlerin ticarileşmesine izin vermektedir. Bu tarihten itibaren uygulanmaya başlayan 4691 sayılı Kanun neticesinde ülkemizde 87 adet teknoloji geliştirme bölgesi kurulmuştur. Bugün itibarıyla faaliyette olan 72 teknokentte AR-GE çalışmalarını yürüten firmaların sayısı 6335’e ulaşmıştır. Teknoloji geliştirme bölgelerinde bugün itibarıyla toplam 65.946 personele istihdam sağlanmaktadır. Bu bölgelerde tanımlanan AR-GE proje sayısının 38.872’ye, yürütülen AR-GE projelerinin 10.631’e ulaşması ülkemiz için umut ve gurur kaynağıdır. Yabancı sermaye açısından baktığımızda ise teknoloji geliştirme bölgelerinde toplam yabancı ve yabancı ortaklı firma sayısı 325’e ulaşmıştır. Bu çalışmalar kapsamında da farklı bölgelerde faaliyet gösteren firmalar tarafından 1.260 patent tescil ettirilmiş, 2.768 patentin ise başvuru süresi devam etmektedir. Teknoparklarda istihdam edilen temel bilimler mezunlarına, 2017 yılında yayınlanan üretim reform paketi sonrasında, bugüne kadar 43 teknoparkta, 135 firmada, 163 kişiye yaklaşık 4 milyon TL nakdî destek sağlanmıştır. Ayrıca teknoparklarda teknoloji tabanlı işletmelere sağlıklı bir ekosistem sunulabilmesini teminen bölge yönetici şirketlerine altyapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşaatına 61 milyon Türk lirası 2020 yılında olmak üzere, yaklaşık 660 milyon TL hibe destek sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılında 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte AR-GE ve yenilik ekosisteminin gelişmesine büyük katkı sağlayan AR-GE merkezlerinin belgelendirilmesi resmiyet kazanmıştır. Bu merkezlerle özel sektörün AR-GE ve inovasyon kültürünün artması, yüksek kalite ve standartlarda ürün geliştirilmesi ve nitelikli iş gücü istihdamının artırılması hedeflenmiştir. Bugün itibarıyla faaliyette olan AR-GE merkezi sayısı 1.243 olmuştur. Bu merkezlerimizde istihdam edilen personel sayısı 66.469’a, tamamlanan proje sayısı ise 39.391’e, yürütülen proje sayısı 14.472’ye, tescilli patent sayısı 7.041’e, başvuru yapılmış patent sayısı 17.414’e ulaşmıştır. Bu merkezlerimiz arasında yabancı ortaklı firma sayısı ise 207’dir. AR-GE merkezlerinde istihdam edilen temel bilimler mezunlarına, 2016 yılında yayınlanan AR-GE reform paketi sonrasından bugüne kadar 720 kişiye yaklaşık 15 milyon TL tutarında nakdî destek sağlanmıştır. AR-GE reform paketi olarak bilinen 16/2/2016 tarihli ve 6676 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile ülkemizde AR-GE ekosistemine önemli katkı sağlayan düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Bu düzenlemelerin uygulamaya geçmesinden sonraki süreçte, sahadan alınan geri bildirimler teknolojik gelişim ve dönüşüm ile ortaya çıkan ihtiyaçlar gözetilerek, bu teklifle ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Teklifle, temelde AR-GE insan kaynakları kapasitesini artırma, teknolojik ve yenilikçi şirketlerin ortaya çıkmasını ve gelişimini destekleme, üniversite-sanayi iş birliğini geliştirme ve kurumsallaştırma, AR-GE ve yenilik ekosisteminin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ve 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile oluşturulan yapılar birbirini tamamlayan bir yapı oluşturmuştur. Bundan sonraki süreçte ülkemizde AR-GE ve yenilik ekosisteminin daha da geliştirilmesi için her 2 kanunun birbirini tamamlayıp destekleyerek belli bir noktaya gelen teknoloji yoğun çalışmaların daha da değerli hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknoloji geliştirme bölgesi kurulmasına karar veren Değerlendirme Kurulunda, teknoloji konusunda faaliyet gösteren yetkin kurum, kuruluş sayısı artırılmaktadır. Dünyada teknoloji girişimciliğinin geldiği noktada üniversitelere yakın bölgelerde gerçekleştirilen üniversite-sanayi iş birliğinin yanında, şehir merkezlerinde yer alan ortak çalışma alanlarında, kuluçka merkezlerinde girişimciler etkileşim hâlinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Teklifle farklı ülke uygulamaları dikkate alınarak ülkemizdeki AR-GE ve yenilik ekosisteminin önemli aktörlerinden olan teknoloji geliştirme bölgeleri yönetici şirketlerinin, bünyelerinde yer alan ve bünyesinde küçük ölçekli genç girişimcilerin yer aldığı kuluçka merkezlerini bölge dışında da açabilmelerine imkân tanınmakta ve bu şartlar çerçevesinde girişimcilerin destek, teşvik ve muafiyetlerden yararlandırılması amaçlanmaktadır. Girişimlerin desteklenmesinin yanı sıra ilgili idarelerden alması gereken iş yeri açma ve çalışma ruhsatının da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı il müdürlükleri marifetiyle verilmesi yoluyla girişimcilere önemli bir kolaylık getirilmektedir.

Ülkemizdeki AR-GE, yenilik tasarım faaliyetlerini geliştirmek ve desteklemek amacıyla devlet tarafından önemli miktarda vergisel teşvik ve nakit destekleri sağlanmaktadır. Dünya örnekleri incelendiğinde sermeye fonlarının hayati öneme sahip olduğu görülmektedir. Var olan devlet desteklerinin yanı sıra bu ekosistemin en önemli etkenlerinden biri olan sermeye fonlarının, yine, bu sistem içerisinde kalmak kaydıyla özel sektörün ayıracağı kaynakların kurulması ve güçlendirilmesi de amaçlanmaktadır.

Teknoparklarda faaliyet gösteren girişimcilerin üniversite-sanayi iş birliğiyle geliştirdikleri projelerin hayata geçirilmesi, projelerde ortaya çıkan ürünlerin prototipinin oluşturulması, testlerinin yapılması amacıyla bölge yönetici şirketlerine altyapı, idare binası ve kuluçka merkezi için yardım amaçlı verilen desteğin yanı sıra AR-GE binası, atölye ve buralarda yer alacak ekipmanlara yönelik destekler de verilebilecek olması büyük önem arz etmektedir.

Ülkemizde AR-GE ve yenilik sisteminin güçlendirilmesi, teknoloji transferinin sağlanması, üniversite-sanayi iş birliğinin artırılması, yüksek katma değerli AR-GE ve yenilik faaliyetleri ile bunlardan doğan çıktının artırılması kapsamında Bakanlıkça belirlenen şartları taşıyan doktora öğrencisi, AR-GE personeli istihdam eden girişimcilerin desteklenmesi hedeflenmektedir. Temel görevi, girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projelerine destek olmak olan teknopark yönetici şirketlerinde desteklenecek program mezunlarının, AR-GE personeli statüsünde olmadan istihdam edilebilmelerini ve desteklenmelerini parti grubumuz olarak önemli bulduğumuzu ve desteklediğimizi belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17/4/2020 tarih ve 31102 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Yeni Koronavirüs Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile “5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde yürütülen faaliyetlerin Ar-Ge ve tasarım merkezleri dışında da yapılmasına; 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında Bölge sınırları içinde yürütülen faaliyetlerin Bölge dışında da yürütülmesine 11/3/2020 tarihinden itibaren 4 ay süreyle sınırlı olmak üzere, Sanayi ve Teknoloji Bakanı tarafından izin verilebilir. Bu süre, bitiminden itibaren Sanayi ve Teknoloji Bakanınca 3 aya kadar uzatılabilir. İzin verilmesi durumunda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bilgilendirilmesi kaydıyla, 5746 sayılı Kanun ile 4691 sayılı Kanun kapsamındaki indirim, istisna, destek ve teşviklerden yararlanmaya devam edilir.” hükmü getirilmiştir.

16 Ekim 2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7254 sayılı Kanun’daki düzenlemeyle değişiklik yapılarak uzaktan çalışma düzenlemesi bir yıl daha uzatılmıştır. Gelinen noktada, AR-GE ve yenilik faaliyetlerinin yalnızca dört duvar arasında yapılmakla sınırlı tutulabilecek faaliyetler olmadığını, uzaktan esnek çalışmayla faaliyetlerin başarılı bir şekilde yürütülebildiğini de bu süreçte görüyoruz. Teklifle esnek çalışma saatlerine uyumlu olarak teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan işletmeler ile özel sektör AR-GE ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin faaliyetlerinin bir kısmını bölge, merkez dışında da yürütebilmesi ve kanunla sağlanan destek ve muafiyetlerden aynı şekilde faydalanması amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yükseköğrenimlerine ve mesleki eğitimlerine devam eden öğrencilerin, alanlarıyla ilgili sanayinin beklenti ve ihtiyaçlarını gözlemlemelerine ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda kendilerini geliştirmelerine imkân veren ve ara eleman olarak nitelendirdiğimiz nitelikli eleman yetiştirilmesi noktasında uygulama fırsatlarının artırılmasına yönelik olarak ülkemizdeki özel sektörün, AR-GE, yenilik ve teknolojik alt yapısını güçlendirecek insan kaynağı girdisinin desteklenmesi için gerekli şartları taşıyan firmalara nakdî destek verilmesi son derece önemlidir.

Doktora mezunu AR-GE ve tasarım merkezi personelinin üniversitelerde ders vermeleri sayesinde akademik bilgi ile sanayideki bilginin etkileşiminin artırılması sağlanacağı gibi kurumsal firmalardaki bilgi ve tecrübenin, teknolojik geliştirme bölgeleri bulunan girişimcilere danışmanlık hizmeti sağlanarak kazanılan bilgi ve birikimin aktarılması sonucu sanayi ve üniversite arasındaki iş birliğinin güçlenmesi amaçlanmaktadır. Sanayi ve üniversiteler arasında kurulacak olan bu iş birliğinin özendirilmesi ve daha çok teşvik amacıyla AR-GE ve tasarım merkezi dışında geçirilen sürelerin destek kapsamına alınması sağlanmış olacaktır. Ayrıca öngörülen düzenlemelerle bu personellerin daha esnek çalışmasına imkân sağlanmaktadır. Nitelikli insan kaynağı ve bilgi birikiminin geliştirilmesi ve ülkemizin teknoloji alanında çekim merkezi hâline gelmesi için yüksek lisans, doktora eğitimi desteklenmektedir.

Geldiğimiz süreçte AR-GE ekosisteminin gelişmişliği giderek artmış, AR-GE kültürü önemli ölçüde gelişmiştir. Artık AR-GE kültürünün önemli bir bölümü ticarileşmekte ve yurt dışına da ihraç edilmektedir. Bu teklifle destek, teşvik ve muafiyetlerin süresinin uzatılarak üreten, istihdam oluşturan, üretim yapısında yüksek teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli ürünlerin payının artırılacağı, insan gücünün niteliğinin geliştirileceği yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler verilerek teknoloji tüketen değil, teknoloji üreten bir ülke olunması hedeflenmektedir.

2016 yılında her 2 kanunda yapılan reform niteliğindeki değişikliklerle ülkemiz yeniliklerde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Bu teklifle de kaydedilen gelişmeler bir üst seviyeye çıkarılarak daha da olgunlaştırılacak, teknoloji seviyesi yüksek katma değerli ürünlerin geliştirilmesi de hedeflenecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AR-GE ve teknoloji yatırımlarının önemine ve ülkemize kazandırdığı katma değerlere yakın zamanda hepimiz şahit olduk. Bunlardan en önemlilerinden bazıları: İHA ve SİHA başta olmak üzere yerli helikopter motoru TS1400, Karadeniz ve Akdeniz’de tarih yazan petrol ve doğal gaz arama ve sondaj gemilerimiz ve geçtiğimiz hafta sonu MİLGEM Projesi’nin 5’inci gemisi, İ sınıfı fırkateynlerin ilki olan İstanbul’un Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla suya indirilmesi ülkemiz adına gurur verici bir gelişme olmuştur.

Ayrıca ülkemizin, teknoloji ve savunma sanayisinde dışa bağımlılıktan kurtulmasının yanı sıra teknoloji ihracatı yapan bir konuma gelmesi ise son derece önem arz etmektedir. Bu konuda en çarpıcı örnek geçtiğimiz aylarda Dağlık Karabağ’ın işgalinden kurtuluşunda kullanılarak büyük bir destan yazan yerli ve millî SİHA’lar olmuştur. Yine, ayrıca, aynı tören kapsamında, Pakistan için inşa edilmekte olan Ada sınıfı korvetlerden 3’üncüsünün ilk kaynağının da yapılması bu konuda milletimiz adına gurur vericidir.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak bilim ve teknoloji politikamızın esasında bilime, bilim insanına, bilimsel düşünceye, yenilikçiliğe, teknoloji üretimine ve teknolojinin üretiminde kullanılmasına önem verilmesi; üretim yöntemlerinin rekabetçi düzeye ulaştırılarak sanayileşmenin gerçekleştirilmesi ve bilgi toplumuna geçişin sağlanması amaçlanmaktadır.

2018 seçim beyannamemizde “AR-GE ve yenilikçilik, inovasyon kültürünün yerleştirilmesi, ara malı üretiminin Türkiye’de yapılmasının desteklenmesi sağlanmalı, teknolojik değeri yüksek ürün ve hizmetlerin üretilmesi tercih edilmeli, yenilikçilik sürecinde destek sunmak için etkin mekanizmalar geliştirilmelidir.” demiştik. Üzerinde konuştuğumuz kanun teklifiyle bu konuda güçlü bir adım atılmıştır diyebiliriz.

Teknolojik bilgiye sahip olanın güce de sahip olduğu günümüz dünyasında yüksek teknolojili ürünlerde yerlilik oranın artması ülkemizin her alanda güçlenmesini de sağlayacaktır. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey’in dediği gibi, cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümü olan 2023’te ekonomide yerli ve millî diriliş sayesinde, siyasette birlik ve dayanışma ruhunun ayağa kalkışıyla Türkiye bölgesinde süper güç, küresel düzeyde de sözü dinlenen bir ülke seviyesine mutlaka çıkarılacaktır.

Sözlerime burada son vermeden önce, ülkücü hareket için her zaman gecesini gündüzüne katan ve yine bir seçim çalışmasında İstanbul’da görevi başındayken şehadet şerbetini içen, İstanbul İl Başkanlığım döneminde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum kardeşim Cengiz Akyıldız’ı şehadetinin 7’nci seneidevriyesinde bir kez daha özlem ve rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize hayırlı ve sağlıklı günler diliyorum. Allah’a emanet olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurun Sayın Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine HDP Grubu adına, grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, tabii, kanun yapım sürecine, kanunların yapılması esnasında komisyonlardaki aşamalarına yönelik itirazlarımızı birkaç cümleyle dile getirmek isterim. Kanunlar, aslında, tartışılarak, muhataplarıyla, ilgili kamuoyuyla tartışılarak bütün sektörlerle ya da bu kanunlarla ilgili muhataplarla, bundan etkilenen toplumla açık bir şekilde tartışılıp onların görüşlerinin yansıtılarak komisyona gelmesi ve komisyon aşamasında bütün boyutlarıyla tartışılıp öyle Genel Kurula gelmesi gerekiyor ama oysa bizde, biz, Sayın Başkanın telefonuyla öğreniyoruz ve diyor ki: “Bir kanun geldi, üç gün sonra görüşeceğiz.” Üç gün içerisinde, işte kimi STK’lere yazı yazılıyor, onlar gönderdiyse görüşler geliyor; biz üç gün içerisinde işte o kanun tasarısını okuyoruz; hepimiz konunun uzmanı değiliz mutlaka ki, her birimiz her konuda uzman değiliz, dolayısıyla konuyla ilgili danışmanlarla çalışma yapıyoruz filan, derken komisyondan apar topar bir günde de kanunu çıkartıyoruz ve ondan sonra Genel Kurula geliyoruz. Genel Kurulda da zaten bu işin hani üzerinde çok tartışılabildiği, irdelenebildiği bir süreç yaşamıyoruz. Oy çokluğu olanın oylarıyla geçen ve kanunlaşan bir süreç yaşıyoruz. Bu anlamıyla bu kanunlar o yüzden de sürekli… Hani, daha bu dönemde bile, 27’nci dönemde bile aynı kanunun birkaç defa geldiğini, birkaç defa düzeltildiğini biliyoruz, hep beraber yaşadık, birçok kanunda da bunu gördük.

Şimdi, bu kanun ne getiriyor? Bu kanun, teknoloji bölgelerindeki faaliyet yürüten şirketlere birtakım imtiyazlar getiriyor. Yani teknoloji bölgelerini geliştirmek için, teknokentleri geliştirmek için, orada faaliyet yürüten şirketleri geliştirmek için; onların yazılım, tasarım, AR-GE çalışmalarında elde ettikleri gelirlerden muaf tutulmalarına yönelik, esası temelinde, bunun üzerine kurulu bir kanun. Tamam, güzel, yani bütün bu AR-GE çalışmaları olsun, ülkemiz teknolojik gelişimlere sahip olsun, tüm dünyadaki teknoloji firmalarıyla yarışan firmalarımız olsun, bütün bunların hepsine sahip olalım; bunlar son derece önemli. En nihayetinde hepimiz bu teknolojiyi kullanıyoruz. İşte, bugün, geldik, Covid meselesinden dolayı aşı konusu da teknolojik gelişmenin bir sonucu olarak karşımızda duruyor.

Şimdi, diğer taraftan da bu teknoparklar, teknoloji merkezleri dışındaki “kuluçka merkezleri” diye adlandırılan, aslında bu teknoparklarda yer alamayan ya da uzaklıkları, bulundukları bölgeler itibarıyla buralarda bulunamayan şirketlerin bulundukları yerlere kuluçka merkezleri tanımı getiriyor ve kuluçka merkezlerindeki şirketlerin de aynı şekilde bu haklardan faydalanmasını, yani haklardan kastımız vergi muafiyetleri, KDV indirimi, kimi konularda KDV’nin sıfıra indirilmesi gibi birtakım haklardan ve kanunlardan faydalanmasını sağlıyor. Diğer taraftan da kârı 1 milyonun üzerindeki teknopark firmalarına her yıl 20 bin girişimci destek zorunluluğu getiriyor, destek personel sayısını artırıp vergi avantajları öngörüyor. Bütün bunlar önemli konular tabii. Pandemi nedeniyle esnek çalışmayı bir yıl daha uzatıyor, girişimcilere destek olan mükelleflere vergi indirimleri sağlıyor; bu konuları içeriyor. Şimdi, burada şöyle bir durum var: Yani diğer taraftan da mevcut teknoparklar var birçok bölgede kurulu bulunan. Hani, benim, İstanbul Milletvekili olarak o bölgede en çok gördüğüm, Osmangazi Köprüsü’nden sonra, geçerken gözüken bir “Bilişim Vadisi” tabelası vardır; tabeladan ibaret bir yerdir aslında, baktığınız zaman içerisi bomboştur. Niye bomboştur? Çünkü İstanbul’a, işte, trafiğin yoğun olduğu saatlerde, işe geliş-gidiş saatlerinde -baktığım zaman- iki buçuk saatlik mesafede bir yerdir ve şirketler o yüzden gelmezler oraya, hepsi İstanbul’un çeşitli merkezlerinde, işte, Maslak’ta, Beşiktaş’ta, Altunizade’de, Kadıköy’de, kimi yerlerde bu şirketlerin faaliyetlerini sürdürürler. Ancak yani böyle, sadece belli bir araziyi teknopark ilan etmekle, burayı “Bilişim Vadisi” diye tanımlamakla orası bilişim vadisi filan olmuyor. Bu, böyle, sizin bunu ilan etmenizle de mümkün değil.

Ayrıca, başka bir konu var, ki esas üzerinde durulması, düşünülmesi gereken konu şu: Yani teknolojik gelişim, şirketlere tanınan vergi muafiyetleriyle olmaz. Teknolojiyi en nihayetinde bilim üretir; bilimsel çalışma ve bilimle donatılmış insan üretir. Şimdi, siz, vergi muafiyetleri, şirketlere birtakım haklar tanıyarak ülkenin teknolojik bir atılım sağlayacağını bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Böyle bir şey mümkün değil. Yani siz bugün Bakanlığın adından bile “bilim”i çıkarmışsınız ve bu teklifle yasalaştırıyorsunuz bunu, diğer taraftan da bütün bilim merkezlerini ortadan kaldıracak uygulamalar içerisine girmişsiniz; ondan sonra da şirketlere vergi muafiyeti uyguladığınız zaman teknolojik atılım yapacağınızı zannediyorsunuz. Böyle bir şey de mümkün değil.

Şimdi, bilim, öncelikle özgür üniversitede olur, özerk üniversitede olur. Üniversitelerin özerkleştirilmesi gerekir; onların, oraların bilim yuvaları hâline getirilmesi gerekir. Siz ne yapıyorsunuz? Sizin ne yaptığınızı, aslında üniversitelere ne yaptığınızı şuradaki fotoğraf çok iyi açıklıyor. Yani üniversitelerin kapısına kelepçe vuran bir iktidar hâlindesiniz artık. Şimdi, üniversitelerin bir taraftan polis karakollarına, polis merkezlerine çevrildiği bir yerde, oradaki öğrencilerin özgür düşüncesine ket vurulmaya, muhalif bakış açılarına ket vurulmaya çalışıldığı zaman siz de buraları bilim alanları olarak değerlendiremezsiniz, buralardan bu şekilde faydalanamazsınız, bu mümkün değildir. Öğrencilerden korkmayın, öğrencilerin özgür düşüncesinden de korkmayın, öğrencilerin muhalif yapılarından da korkmayın. Sorgulayan akıl bilim üretir, sorgulayan akıldan bilim çıkar ve oradan sonuca ulaşabilirsiniz, teknolojiyi de ancak öyle geliştirebilirsiniz ama siz, sorgulayan akla kelepçe vurmayı hedefliyorsunuz; bu da size öyle teknolojik gelişimi sağlamaz.

Bir diğer taraftan da savaş teknolojisi var ki teknolojik gelişimin insan hayatına olumsuz etkileri üzerine yapılan araştırmada, 23 olumsuz etkinin ilk sırasında savaş teknolojileri yer alır. Kaydedilen teknolojik gelişmeler nedeniyle atom bombaları, uzun menzilli füzeler, kimyasal silahlar, kitle imha silahları, nükleer silahlar, insansız savaş uçakları, bütün bunların insanlık için tehlikeli sınıflarda yer aldığı, bu konuyla ilgili çalışan akademik, bilimsel çevrelerin ortaya koyduğu teknolojik bir vakıadır. İktidarın izlediği politikanın barışçıl bir politika olmadığını hepimiz biliyoruz. Neredeyse bütün komşularıyla sorunlu hâle gelmiş ve buradan kaynaklı olarak da sürekli savaş teknolojileri üzerinden övünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Oysa övünmemiz gereken nedir? Övünmemiz gereken -tam da bu Covid sürecinde yaşadığımız- eğitim teknolojisidir. Peki, eğitim teknolojisinde ne durumdayız? İşte, EBA’nın ne hâlde olduğunu hepimiz gördük. Öğrenim sistemimiz, şu anda okullarda fiziki olarak görülemeyen eğitim sistemi EBA’nın çökmesiyle bir bütün olarak çökmüş durumda. Yaklaşık 6,5 milyon insanın -öğrenci, öğretmen- EBA’ya ulaşamadığı ifade ediliyor yapılan çalışmalarda ve interneti olmayan çok sayıda öğretmen ve öğrenci var. Bunlar, öyle, ülkenin belli bölgelerinde de değil. İstanbul’da dahi buna ulaşamayan insanların olduğunu hepimiz biliyoruz, basına çok sayıda da yansıdı. Bilgisayarı ve televizyonu dahi olmayan aileler var. Dolayısıyla bu eğitim teknolojileri maalesef ki ülkemizde gerekli yatırımın yapıldığı bir alan değil, önemsenen bir alan değil.

EBA’nın ne hâle geldiğini biliyoruz. İstanbul’da EBA’ya erişemeyen 8 yaşındaki Çınar Mert’in sorunu çözmek için çatıya çıktığını ve oradan düşüp yaşamını yitirdiğini biliyoruz. Ve onun babası Önder Mert şöyle diyor: “Oğlum o bilgisayarın, aldığı bilgisayarın kapağını bile açamadı. Olan çocuğumuza oldu. Oğlumu ne EBA geri getirebilir ne başka bir şey. Eğitim hani bedavaydı, eğitim hani herkese eşitti.” diye soruyor.

Eğitimin bedava olmadığını ve herkese de eşit bir şekilde iletilmediğini en iyi bize bu pandemi süreci gösterdi. Bir ayrıcalıklı sınıf var, bir de hiçbir zaman evinde televizyonu, bilgisayarı, interneti, bunlara ulaşma imkânı olamayan toplumsal kesimler var. Şimdi, bunlar, dedim ya, İstanbul’da da yaşandı, yurdun birçok bölgesinde de bunları yaşadık yani.

Şimdi, diğer taraftan da bu işin faturası da var yani internet faturaları kabarık, elektrik faturaları kabarık yani bu teknolojiyi kullanmanın da ailelere getirdiği bir fatura var. Bütün bunlar da bizim önümüzde duran sorunlar olarak gözükmektedir. Bu anlamıyla şirketlere vergi indiriminden öte bu çocukların geliştirilmesi gerekmektedir ve bu çocuklara yönelik destek önemlidir; ancak o destekle birlikte bu çocuklar bilimsel katkılar içinde yer alabilirler ve teknolojiyi geliştirebilirler. Ayrıca, buradan sormak gerekir: Dünya Bankası uzaktan eğitim altyapısı kurulması için Türkiye’ye 160 milyon dolar kredi desteği verdi, peyderpey gelen bir destekti bu; bu destek nerede kullanıldı? En azından bu internete, bilgisayara ulaşamayan öğretmenler ve öğrenciler için bu kredi kullanılamaz mıydı; bunu da sormak lazım.

Diğer bir önemli konu, bu konuda, beyin göçüdür. Yani Türkiye'de teknolojik gelişimleri besleyebilecek eğitimli öğrencilerin, zeki gençlerin yetiştirilmesi gereken ve Türkiye'de tutulması gereken ortamlar sağlanamadığı için, yurt dışına gitmek zorunda, özellikle Batılı ülkelere ve Amerika’ya gitmek zorunda kalan öğrenciler var. Şimdi, bu beyin göçünün sebepleriyle ilgili bir araştırma yapılmış. İşte, Dünya Bankası, TÜSİAD, YÖK, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi gibi kurumların da içerisinde olduğu bir araştırma bu ve bu beyin göçünün sebepleri şöyle sıralanıyor, diyor ki:

“1) Ekonomik sebepler.

2) Siyasi sebepler.

3) Eğitim sisteminden kaynaklı sebepler.

4) Yabancı dil eğitimi isteği üzerine kurulu sebepler...” Böyle sıralanıyor.

Şimdi, bu 4 önemli başlığa baktığınız zaman bunların hepsi aslında iktidarın ülkeyi yönetirken uyguladığı yanlış politikaların sonucu oluşan sebeplerdir. Yani bir çocuk, bir öğrenci, bir genç Türkiye’yi terk ederken yani beyin göçü dediğimiz göçü sağlarken bu sebepleri öncelik alarak gidiyor yani. Oysa Türkiye'deki, siyasi sebeplerden -ki bunların aslında ekonomik sebeplerin de eğitim sistemindeki aksaklıkların da tamamı siyasal sebeplerden kaynaklandı- yani ülkeyi yönetenlerin yönetme tarzı ve yönetme anlayışlarından kaynaklı sorunlardır. Bu sorunlar çözüldüğü takdirde, liyakat esas alındığı takdirde, o çocuk kendisine iş bulma konusunda bir endişe yaşamadığı sürece Türkiye'de kalmayı tercih edecektir, kendi vatanında kalmayı tercih edecektir, kendi topraklarında yaşamayı tercih edecektir. Ama o biliyor ki “Benim tanıdığım yoksa, siyasi çevrem yoksa, efendim, iktidara yakın bir kimsem yoksa ben zaten ne kadar üniversite okusam da nereleri bitirsem de iş bulma şansım yok.” İşte, 2 tane üniversite bitirip de işsiz kalan gençleri televizyonlarda izliyoruz.

Şimdi, bu beyin göçünün engellenmesinde siyasal sebepler yani demokratik, hak ve özgürlükler söyleniyor ve diğer taraftan da üniversitelerin cazibe merkezi hâline getirilmesi ve saygınlığının artırılması öneriliyor. İşte, kapısına kelepçe vurulan üniversitelerden ne bilim çıkar ne saygın üniversite çıkar ve buradaki gençler de bu ülkeyi terk etmenin fırsatını kollarlar.

Şimdi, Türkiye'nin 3 tane üniversitesi ilk 500’e giriyor: Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve İTÜ. Şimdi, bu üniversiteler de hiçbir zaman operasyondan kendini kurtaramıyor; işte, kapısına kelepçe takılan üniversite, Boğaziçi Üniversitesi 197’nci sırada dünya genelinde. Yani sadece ilk 500 içerisinde 3 üniversitemiz var, bunlardan birincisi Boğaziçi Üniversitesi ama Boğaziçi Üniversitesinin de işte, yandaş rektörle, kayyum atamasıyla bütün o kariyeri ve prestiji bitirilmek isteniyor. Buradan da kalkıp işte “Biz teknoloji bölgelerini kuracağız, teknolojiyi geliştireceğiz…” O bölgelerde çalışacak insan bulamayacaksınız. Bu insanların hepsi “beyin göçü” dediğimiz sebeplerden dolayı gidecekler, yurt dışında kendilerine yaşama imkânı, çalışma imkânları bulacaklar.

Dolayısıyla dönüp kalkıp gelip tosladığımız yer, Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidarların tosladığı yer, işte, o demokrasi, hak ve özgürlükler duvarı. Yani ne kadar yatırım yapsanız da ne kadar şirketlere indirim yapsanız da demokrasi, hak ve özgürlükler duvarına toslamaktan kendinizi alamıyorsunuz. Bu duvarı aşabilmek için hak ve özgürlükleri ve demokrasiyi geliştirmek yerine, o duvara toslayıp oradan geriye dönüş yapmayı kendinize hedef olarak belirliyorsunuz ve bugüne kadar da hep böyle yapıldı; o duvara toslandı, çarptınız o duvara ama o duvarı açabilecek kapı belli olduğu hâlde o kapıyı açmak yerine o duvardan geri dönmeyi tercih ettiniz. İşte, şu anda ülkemizde yaşanılan demokrasi sorunu, hak ve özgürlükler sorunu da aynı şekilde duruyor ve gitgide de kötüye gidiyor. Sizin de bu anlayışla, bu bakış açısıyla buradan kurtulma şansınız yok.

Şimdi, BioNTech aşısını eşiyle birlikte üreten, bulan şirketin sahibi Uğur Şahin İskenderunlu bir Alevi yurttaş. Acaba, ülkeyi terk edip Almanya’ya gitmeseydi, burada kalsaydı bu aşıyı üretebilecek bir bilimsel çalışma imkânına sahip olabilir miydi? Mümkün değil çünkü Aleviler bu ülkede fişleniyorlar. İşte, Tokat’ta mahalleleri, bölgeleri fişleniyor. İşte, Yalova’daki vakayla beraber 2012’den bu tarafa 37 ayrı yerde Aleviler fişlenmiş, evleri fişlenmiş durumda. Her seferinde İçişleri Bakanına soruyoruz, diyoruz ki: “Bakın, kötü niyetle, art niyetle bakmıyoruz. Ya, bu fişleme sizin dediğiniz gibi çocuk işi de olabilir; işte, bir iki sarhoşun işi de olabilir, kötü niyetli insanların işi de olabilir; hepsi olabilir yani. Mahallede biri birini çekememiştir de yapmış da olabilir. Ancak kamuoyuna açıklama yapmak durumundasınız.” Ben her seferinde, her vakada o soru önergesine o vakayı ekleyip bir daha veriyorum ve bugüne kadar hiçbirine cevap gelmedi. Hadi bana cevap vermediniz, kamuoyuna da açıklamıyorsunuz. Ya, bu 37 vakada… 37 vaka şöyle: 2012’den bu tarafa 37 ayrı tarihte, 37 ayrı bölgede, çok farklı sayıda işaretleme. Şimdi, bunlarla ilgili kamuoyuna bir açıklama yaparsınız, dersiniz ki: “Ya, bakın, bundan endişe duymayın yurttaşlarımız, netice itibarıyla bu, şu şu sebeplerden dolayı olmuştur, yapan kişi gözaltına alınmıştır, hakkında şöyle bir işlem yapılmıştır vesaire vesaire…” Şimdi, bütün bu açıklamalar yapılmıyor. Ya, soru önergesi veriyoruz, cevap verilmiyor. Şimdi, böyle olduğu zaman da işte, ülkede demokrasi filan hak getire.

Şöyle birisini söyleyeceğim, Gökhan Güneş. Gökhan Güneş de benim hemşehrim, Tokat’ta Alevi bir ailenin sosyalist işçi bir çocuğu. Gökhan Güneş 20 Ocakta iş yerinin önünden kaçırıldı. Altı gün haber alamadık, altı gün. Bütün aile feryat figan, bütün aile; etrafı, arkadaşları filan. Gidiyorlar emniyete, savcılığa, her tarafa; diyorlar ki: “Ya, Gökhan nerede?” Şimdi, gündüz vakti, kamera kayıtları var. Nereden aldık kamera kayıtlarını? Aile kendi imkânlarıyla bulmuş kamera kayıtlarını. İş yerlerinin kamera kayıtlarını gitmiş almış, oradan emniyete veriyorlar, götürüyorlar “Kamera kaydı bu.” diye. Kaçıran araç belli, aracın gittiği istikamet belli, her taraf MOBESE’yle sarılmış durumda, her yer izleniyor ancak Gökhan Güneş altı gün boyunca bulunamadı -tırnak içinde- bulunamadı. “Haberimiz yok, bizde değil, bilmiyoruz.” dediler. Bu sabah saat altıda İstanbul Başakşehir’de gözleri bağlı bir şekilde bırakıldı, gözleri bağlı bir şekilde. Ve kendisi bugün bir basın açıklamasıyla durumunu anlatıyor, diyor ki: “Altı gün boyunca işkence yaptılar. Gözlerim kapalı, çıplak vaziyette, bilinmeyen bir yerde tutuldum. Soğuk su, elektrik, “dikey mezar” denilen bir tabir ve kaba dayak -ki izleri de var- uygulandı. Bana iş birliği teklif edildi ‘Bizimle çalış, bizim hesabımıza çalış. Muhalif yapını bırak.’” Şimdi, ya, nasıl bir şeydir? İçişleri Bakanlığına soruyoruz; ya, sizde mi bu? “Bilmiyoruz.” Ama o esnada Tokat’taki amcası aranıyor, deniliyor ki “Köye geldi mi? Burada mı?” Sanki haberleri yok. Ya, kaçırıldığı istikamet belli, aracın gittiği istikamet belli. Madem öyle, bakarsınız, plakayı tespit edersiniz, oradan iki günde bulursunuz, bir günde bulursunuz. Ama bu vakalar yaşanıyor. İşte, gençler Türkiye’de bunlara maruz kalıyor. Şimdi, bütün bunlara maruz kalınan bir yerde bilimden, teknolojiden, gelişmişlikten bahsediyoruz. İşte, bu duvarlara çarpıp çarpıp kalıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bunlar bu ülkede yaşandığı sürece, siz istediğiniz kadar yatırım yapın, teknolojinizi geliştirmeye çalışın, bunu sağlayamazsınız çünkü bu insanları, o teknolojiyi geliştirecek, kullanacak insanları siz ülkede tutamazsınız çünkü ülke topyekûn olarak bir hapishaneye çevrilmiş durumda.

Hapishane demişken buradan da başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, Figen Yüksekdağ olmak üzere açlık grevinde bulunan ve hapishanede tutsak edilen bütün yoldaşlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza selamlarımı iletiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan.

Buyurun Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, teknoloji geliştirme bölgeleri yüksek teknolojinin kalbi, katma değeri yüksek üretimin, nitelikli eğitimin ve uzun vadeli yatırımın merkezidir. Teknoparklar ülkemizin sanayisinde ve ihracatında katkının en yoğun olmasını beklediğimiz alanlardır.

İktidarın salgın döneminde yürüttüğü politika sanayiyi ve esnafı borç batağına sürüklemektedir. Tasarruf ve yatırım açığının katlandığı bir dönemde mevcut sanayi anlayışının sürdürülebilir olmadığı ortadadır. Borcu borçla çevirmek için daha yüksek faizle krediye boğan, ülkenin kaynaklarını boşa harcayan bir ekonomik model yerine, ihracat odaklı ve katma değeri yüksek, üretime öncelik veren yeni bir modele geçmeliyiz.

Günümüzde “Sanayide, her ne pahasına olursa olsun, illa yüksek oranlarda büyüyelim.” deniyor. Oysaki verimlilik esasına göre sanayiyi yeniden şekillendirmeyi, ithalat bağımlılığını azaltmayı, iş gücünü doğru kullanmayı, eğitimli iş gücünü ülkede tutmayı tartışmalıyız. Bilimde ve teknolojide partizanlığı değil, liyakati öne almalı, eğitimi yeni kalkınma stratejisinin en temel parçası saymalıyız.

Sayın milletvekilleri, dış politikada her ülkeyle kavgalı, iç politikada her sese karşı tavırlı, ihale düzeni birkaç yandaşa odaklı, mahkeme kararları, arka odalarda, saray danışmanlarından gelen telefonlara bağlı, gazeteci ile muhalif siyasetçiyle çatışmalı, mafyayla içli dışlı bir iktidardan teknolojide atılım hamlesi beklenemez.

Teknoparklar doğru bir sanayi politikası ve teknoloji anlayışıyla, köklü bir reformla, hukuka bağlı, beyin göçünü tersine çevirebilen ve kralına göre değil, kuralına göre işleyen demokratik hukuk devletinde düzlüğe çıkar.

Her gelen bakan yeni hedef ve kurallar belirlememelidir. Sanayi ve teknoloji ancak istikrarlı bir piyasa düzeninde rahat bir zemine kavuşur. Aksi hâlde bugünkü sanayi politikası her sektörün ayrı telden çaldığı bir gürültü hâlinde kalır.

Değerli milletvekilleri, 25 maddelik bu teklif AK PARTİ milletvekilleri tarafından imzalanarak acele bir şekilde komisyona getirildi. Komisyonda teklif tartışıldığında gördük ki kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan, kapsamlı bir çalışma yapılmadan, gerçekten sanayiye, bilime, teknolojiye katkı sağlayacak bir kanun metni olmadığı, komisyonda 25 maddenin 6’sında değişiklik yapılan bir kanun metni.

Sayın milletvekilleri, aylarca Genel Kurulda bekletilen kanun taslağını nihayet Genel Kurulda görüşmelere başladık. Bu kanun taslağına itirazımız yok ancak bütününe bakıldığında bazı maddeleri birlikte çalışarak değiştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. En büyük itirazımız kanun yapma şeklidir. 25 maddelik kanun metni, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Elektronik İmza Kanunu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu, Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun, Türk Ticaret Kanunu gibi toplam 8 farklı kanunu değiştiriyor. Daha önce de defalarca dile getirdik, torba kanun yöntemine karşıyız. Torba kanunu sistemi yasamayı kilitleyen bir sistemdir. Her yasayı aynı torbanın içine koyarsanız ortada güvenilir ve izlenebilir bir hukuk kalmaz. Bu yöntem uygulama açısından yanlıştır. Bu teklif sanayi politikasında köklü bir değişiklik olmadan, zihniyet değişikliği yaşanmadan, kısacası siz iktidardan ayrılmadan bir işe yaramayacaktır. Girişimciler bir kez daha vergi teşviki, süre uzatımı ve küçük istihdam destekleriyle oyalanacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin maddelerine baktığımız zaman, teklifin 2’nci maddesinde Bakanlığın takdir yetkisinin genişletilmesi doğru değildir. Desteklenecek programlar artık yasayla değil, Bakanlığın çıkaracağı yönetmeliklerle belirlenecek. Soruyorum size, Bakanlık bilimsel bilgi üreten bir kurum mudur? Desteğin kime, neye göre verileceği belirsiz. Bakanlık kime vermeyi uygun görüyorsa ona verecek. Bu uygulama liyakat sorununa, kayırmacılığa ve desteklerde eşitsizliğe yol açar.

Aynı maddede kuluçka merkezlerinin teknoparklar dışında kurulmasına izin verilmektedir. Bu uygulama merkezlerin bütünlüğünü bozar, bilim üreten merkezleri işlevsiz hâle getirir; teknoparkların kuruluş mantığına aykırıdır. Daha önce aynı yanlış üniversitelerde yapıldı. Üniversiteler büyükşehirlerde merdiven altı hâline geldi. Apartmanların altında yüksekokullar, fakülteler açıldı. Bu madde tekliften çıkartılmalı.

3’üncü maddeye bakıyoruz; teknoloji geliştirme bölgesi iptal yetkisini Cumhurbaşkanına veriyor. Cumhurbaşkanı istemediği işletmenin sözleşmesini iptal edebiliyor. Uzmanlığı olmayan konularda yetkiyi Cumhurbaşkanına vermek ne kadar doğru tartışmamız gerekiyor. Yetkinin tek bir elde toplanması demokratik anlayışa aykırıdır. Bu keyfî tutum bilimsel bilgi üretimini sekteye uğratır; oysa amaç bilimsel bilgi üretmenin teşviki olmalıdır.

4’üncü maddede mücbir sebep haricinde üretimin bir yıl boyunca durması hâlinde teknoloji geliştirme bölgesinin özelliğini yitireceğine dair düzenleme yer almaktadır. Bakanlığın şirketler üzerinde denetim ve yaptırım yetkisi zaten ağırken bir de uyarı olmadan feshedilmesi teknolojik gelişimin aleyhinedir. Bir geçiş süresi konularak buradaki firmalara üretim için zaman tanınması önemlidir.

6’ncı maddeyle 1 milyon ve üzeri kazancı olan şirketlere kazançlarının yüzde 2’sini pasif bir hesaba aktarma zorunluluğu getiriliyor. “Aktarmazsanız vergi muafiyeti vermem.” diyerek şirketler buna mecbur bırakılıyor. Yetmedi, Cumhurbaşkanına bir yetki daha veriliyor. Cumhurbaşkanı bu kez kazançları isterse sıfıra indirebilir ya da 5 katına kadar artırabilir. Böyle bir yetki olabilir mi sayın milletvekilleri? Birine böylesi aşırı yetki vermek yasamayı kötüye kullanmaktır; bu yetki, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz, “yasama yetkisi devredilemez.” ilkesine aykırıdır.

11’inci maddeyle Elektronik İmza Kanunu’nu değiştirme yetkisi Telekomünikasyon Kurumuna veriliyor. “Yönetmelikle istediğin maddeyi değiştirebilirsin.” deniyor. Kuruma bu yetki süresiz, şartsız verilmektedir. Bu, Anayasa’nın 123’üncü maddesindeki idarenin yasallığı ilkesine, Anayasa’nın 20’nci maddesindeki kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükme aykırıdır.

Son olarak 19’uncu madde ise destek ve teşviklerden yararlananların denetlenme süresini iki yıldan üç yıla çıkarıyor. Denetim için iki yıl dahi çok uzunken üç yıla çıkarmanın amacı nedir? Ayrıca söz konusu maddede “Denetim yetkisi yönetici şirkete devredilebilir.” hükmü bulunmakta, bu yetki paylaşımı doğru değildir, denetim yetkisi kamuda kalmalıdır. Görüldüğü gibi kanun teklifinin sorunlu maddeleri bulunmaktadır. Alanında uzman olmayan kişilere sınırsız yetkiler verilmektedir. Böyle teknolojik gelişim olamaz. Teknoloji liyakatsizliğe alet edilmemelidir. Teknolojik gelişim bir ülkenin ilerlemesinin kilit noktasıdır. Teklifin sorunlu maddeleri önerilerimiz doğrultusunda düzenlenmelidir.

Teknolojide çağa uygun adımlar atmak, üniversite-sanayi-teknoloji iş birliğini sağlamak, yasa yazmanın da ötesinde bir zihniyet meselesidir. Bugün en iyi yasayı da yazsak uygulayanların zihniyeti çağı yakalamıyorsa, biz Sanayi 4.0’ı konuşurken birileri hâlâ 5’li ihale çetesinin alacaklarıyla ilgileniyorsa bu yasalar raflarda kalmaya mahkûmdur. (CHP sıralarından alkışlar)

Demokrasinin zemin bulmadığı, aşırılıklara karşı hukukun fren olmadığı yerde teknoloji kök salamaz. Savcılar bile tehdit edilirken yargı susmuşsa, Anayasa Mahkemesi Enis Berberoğlu hakkında 2 defa hak ihlali kararı vermişken bu karara uymayan hâkimler varsa, siyasetçiler, gazeteciler saldırıya uğruyorsa, bir hükûmette İçişleri ve Adalet Bakanı birbirine düşmüşse orada teknoloji ve insan kaynağı gelişmez.

Sayın milletvekilleri, gelir kaynaklarını inşaat, beton ve müteahhitlere aktarmaktan, savunma sanayisiyle övünmekten başka bir parlak hikâye yazmıyoruz. 2020 yılı başında imalat sanayisinde yüksek teknolojili ürün ihracatımız toplam ihracat içinde sadece yüzde 4 olurken toplam ithalatımız içinde yüksek teknolojili ürünün payı yüzde 15’tir. Ülkemiz maalesef imalat sanayisi toplam ihracatının yüzde 33’ünü düşük teknolojiyle yapıyor, istihdam bakımından imalat sektöründeki çalışanların yüzde 79’u orta ve düşük teknolojili üretim alanında; firmaların sadece binde 6’sı yüksek, yüzde 89’u ise orta ve düşük teknolojili üretim yapıyor. Enerjisi tükenmiş bir iktidar 2021’de Küresel İnovasyon Endeksi’nde 130 ülke arasında 49’uncu olmayı hedeflemektedir.

Sayın milletvekilleri, demokrasi açığımız büyüdükçe cari açığımız da katlanmaktadır. Yoksulluk ve yolsuzluk endeksinde dünya sıralamasında ilerlerken sanayimizin büyüme kalitesi ve verimlilik düzeyimiz düşmektedir. Düşük teknolojili ürün satmakla övüneceğimiz dönemler artık geride kalmıştır. “Rekor kırdık.” diye övündüğünüz 2020’de dış ticaret açığı 30 milyar dolardan 50 milyar dolara çıkmış yani yüzde 69 artmıştır. Damat modeli Yeni Ekonomi Programı’nın hiçbir hedefi zaten tutmazken yerine gelen Bakanlar da bu hedefi revize etme yarışına giriyorlar. Böyle bir iktidardan örgütlenebilir, tutarlı bir politika beklemek hayaldir. Uçuk hedeflerle üç ayda bir değişen tahminler yaparsanız kalıcı yatırımcıya değil, yüksek faizle paradan para kazanan rantçılara hizmet edersiniz. Sanayide çok çalışıp az kazanıyoruz. Gelirimiz azalırken borcumuz çoğalıyor. Dövizdeki her dalgalanma her gün maliyetleri artırıyor çünkü yeterince yüksek teknolojili mal üretemiyoruz çünkü piyasada güven kalmamış. Artık şu gerçekle yüzleşin; acı reçeteyi yüklemeye kalktığınız sanayicimiz, esnafımız, KOBİ’ler bu iktidara rağmen ayakta kalmaya çalışıyor. Özel sektörümüzün dünyada yıllarca çalışarak sağladığı güveni bu iktidar eritmektedir. Gelişmekte olan ülkeler kendi şirketlerine hibe ve destekte bize fark atarken, ihracatçımız hem eriyen TL’ye hem de yükselen girdi maliyetlerine karşı dünyada rekabet avantajını yitirmiştir.

Aslında, bu iktidarı bir yönden kutlamak gerekir değerli milletvekilleri. Coronada başarılı tek bir adımınız oldu, o da mesafedir. Siz vatandaşa “maske, mesafe, temizlik” öğütlerken 5 tane maskeyi dağıtamadınız ama ihracatçıyla, sanayiciyle aranıza çok uzak mesafeler koymayı başardınız. Esnaf destek bekledi, mesafenizi korudunuz, sanayici vergide, enerjide indirim bekledi, mesafenizi hiç bozmadınız. İhracatçı ve turizmci, fuar sektörü, size kaçan pazarları gösterdi, teşvik bekledi; maşallah, iş dünyasına olan mesafenizi hiç azaltmadınız. Yalnız hakkınızı da yemeyelim, mesafenizi korumadığınız, bütün ihaleleri verdiğiniz 5 müteahhit var, onlarla hiç mesafenizi korumadınız. Özetle, coronada maske dağıtmayan bir iktidar, sektörlerin beklediği hibeden kaçınmış, krediyle daha fazla borçlandırmış, ekonomideki daralmayı “Cari açığı düşürdük.” diye övünerek anlatmıştır. 2020’nin ilk dokuz ayında krediyle piyasada dümen suyu döndürmeye kalkanlar hem bankacılık sektöründe kural bırakmamış hem de yıl sonunda enflasyonu patlatmış. Bu dönemde toplam kredilerdeki artış yüzde 38’i bulurken, konut kredileri yüzde 40, “Avrupa çapında 1’inci olduk." diye övündüğünüz otomotiv alanında taşıt kredileri yüzde 58 artmıştır. İş bulmaktan ümidini kesenlerin sayısı 600 binden 1,5 milyona, istihdam oranı yüzde 44’e gerilemiş, ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı yüzde 30’u aşmıştır. Kişi başına düşen gelir on beş yıl önceki seviyelere düşmüştür. İktidar ortakları ise sanayide istihdamsız büyümeye sevinmektedir. Faizlerin yerlerde gezdiği dünyada “faiz sebep, enflasyon sonuç” aldatmacası içinde iş dünyamız yüksek faiz altında dünyayla rekabet şansını yitirmekte. Millî gelirimiz geçen yıla kıyasla en iyi ihtimalle yüzde 17 daralmaktadır. Rakamlar acı gerçeği ortaya koyuyor.

Üniversiteler teknolojiye kaynak ayırmıyor. 2018 yılında 152 üniversite bütçelerinin ortalama yüzde 4’ünü AR-GE faaliyetleri kapsamında harcamıştır. Bütçenin yüzde 15’i ve üzerini AR-GE faaliyetlerine harcayan üniversite sayısı sadece 8’dir. Üniversite-sanayi iş birliği önemlidir. Üniversitede üretilen bilginin katma değeri yüksek ürünlere dönüşmesi bu ülkenin kurtuluşunun anahtarıdır. Dünyadaki yerimiz de çok kötü. Türkiye'de AR-GE faaliyetleri için ayrılan pay diğer ülkelere oranla düşük, yaklaşık olarak 40 milyar lira harcanıyor. Büyük ölçekli firmalar tarafından yapılan AR-GE harcamalarını bir KOBİ cenneti olan Türkiye yapamıyor. Almanya’nın AR-GE harcaması Türkiye'nin 15 katı, sadece Volkswagen bile Türkiye'nin 2 katı. İstediğiniz kadar kanun çıkarın, teknoloji bölgelerinin sayısını artırın, her mahalleye üniversite, her sokak başına teknokent kurun bu durum değişmez. AR-GE ve üniversitelere daha fazla kaynak aktarmadığımız ve sanayi için gerekli yatırım imkânlarını sağlamadığımız müddetçe yerimizde saymaya devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, partimiz, cumhuriyetimizin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde dile getirdi. Ülkemizin gelişmesi, güçlenmesi için güçlü bir stratejik planlama teşkilatını mutlaka kurmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

TAHSİN TARHAN (Devamla) - Orta gelir tuzağını, orta teknoloji çıkmazını aşacak, yüksek teknolojiye dayalı bir üretim modeli planlamalıyız. Yatırım kanallarını açmalıyız. Hukuk, ekonomi, sosyal güvenlik, vergilendirme gibi yapısal reformları oluşturmalıyız. Ulusal vergi konseyini kurmalıyız. Mecliste ise başkanlığı muhalefet tarafından yapılacak bir kesin hesap komisyonu oluşturmalıyız. Sayıştayı yeniden işler hâle getirmeliyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanun Teklifi’ne destek vereceğimizi ancak kanun yapma tekniğine karşı olduğumuzu beyan eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.42

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Şahıslar adına ilk konuşmacı Samsun Milletvekili Sayın Fuat Köktaş.

Buyurun Sayın Köktaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu, siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Bilgi Teknolojileri Kurumu olmak üzere 3 kurumun koordinasyonunda yürütülen çalışma yer almaktadır. Yürürlük ve yürütme maddesi dâhil 25 maddeden oluşmaktadır.

Emek yoğun ekonomiden bilgi ve teknoloji yoğun ekonomiye geçişin en önemli parametrelerinden biri de teknoloji geliştirme bölgeleridir yani teknoparklardır. 2001 yılında 4691 sayılı Kanun’la kurulan teknoloji geliştirme bölgeleri yasal bir zemine ilk kez kavuşturulmuştur. 2008 yılında 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesiyle, AR-GE ve yenilik ekosistemlerinin gelişmesine büyük katkı sağlayan AR-GE merkezlerinin de belgelendirilmesi resmiyet kazanmıştır. 2016 yılında yayımlanan AR-GE reform paketiyle tasarım merkezlerinin de AR-GE merkezleri gibi desteklenmesinin önü açılmıştır. 5746 sayılı Kanun’un adı “Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiş ve 1 Mart 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Bu kanun değişiklikleriyle birlikte, teknoloji, AR-GE ve tasarım faaliyetlerinde hatırı sayılır bir yol alınmıştır. Buna göre, 2011 yılından itibaren 87 tane teknoloji geliştirme bölgesi kurulmuştur. Bunlardan 72 tanesi faal olup geri kalanın yapısal inşaatları tamamlanmak üzeredir. Bugün itibarıyla teknoparklarda AR-GE çalışması yürüten firma sayısı 6.335, faaliyet gösteren AR-GE merkezi sayısı 1.243, faaliyette olan tasarım merkezi sayısı 363’e ulaşmıştır. Teknopark AR-GE merkezlerinde istihdam edilen personel sayısı ise 65.946, AR-GE merkezlerinde istihdam edilen personel sayısı 66.469, tasarım merkezlerinde istihdam edilen personel sayısı 7.824’ü bulmuştur. Buna baktığımızda her 3 merkezde toplam istihdam edilen personel sayısı 140.239’a ulaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Teknoparklarda, AR-GE ve tasarım merkezlerinde tamamlanan proje sayısı 85.312’e ulaşmıştır. Aynı merkezlerde yürütülen AR-GE proje sayısı 27.562 rakamını bulmuştur. Yine bu merkezlerde tescil edilen patent sayısı 8.478’e ulaşmıştır.

Teknoloji geliştirme bölgelerinde 325 yabancı ve yabancı ortaklı firma yer almaktadır. Aynı zamanda, tasarım merkezlerinde de 31 adet yabancı ve yabancı ortaklı firma yer almaktadır. Burada net olarak ifade edebiliriz ki 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ve 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’la oluşturulan yapılar birbirini tamamlayan ekosistemlerdir. Bu sayede teknopark ve AR-GE çalışma ürünü olarak sayabileceğimiz birçok ürün ortaya çıkmıştır. Covid-19’la birlikte dünyanın peşinde koştuğu yoğun bakım solunum cihazı, ülkemizin sistem tasarımı yerli, prototipi de üretilen ilk ve tek MR görüntüleme cihazı… Yerli ve yenilikçi MR görüntüleme çalışmaları da ayrıca yürütülmektedir. Yine bir AR-GE merkezi ürünü olan ülkemizin ilk elektrikli, akıllı ve sıfır emisyonlu ekskavatörü; Sanayi Bakanlığımızca desteklenen, AR-GE merkezince “Köstebek” adı verilen tünel açma makinesi AR-GE merkezlerimizde üretilen başlıca ürünlerdir. Yine, 300 Türk mühendisin katılımlarıyla, tamamen yenilikçi teknolojiyle üretilen, yüzde 7 ile yüzde 10 arası tasarruf sağlayan yeni nesil kamyon motoru da bu merkezlerde üretilmiştir. İHA’larımızı, SİHA’larımızı, HÜRKUŞ’larımızı, HÜRJET’lerimizi bunlara da ekleyebiliriz. Ayrıca, helikopter motorumuz da buna ilave edebileceğimiz önemli çalışmalar ve sanayiye, endüstriye dönüşen ürünler olarak görünmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle neleri hedefliyoruz? Teknoloji geliştirme bölgesi kurulmasına karar verilen değerlendirme kurulunda teknoloji konusunda faaliyet gösteren yetkin kurum ve kuruluş sayıları artırılmaktadır. Teklifle, ülkemizde AR-GE yenilik ekosisteminin önemli aktörlerinden olan teknoloji geliştirme bölgesi yönetici şirketlerinin bünyelerinde yer alan kuluçka merkezlerini, Bakanlık uygun gördükçe ve belirlediği şartlar çerçevesinde, bölge dışında da açmalarının, aynı teşviklerden, desteklerden ve muafiyetlerden yararlandırılmalarının önü açılmaktadır. Girişimcilerin desteklenmesinin yanı sıra, ilgili idareden alınması gereken iş yeri açma ruhsatı Bakanlıktan sanayi il müdürlüklerine aktarılarak bürokratik engeller azaltılmaktadır.

Ekosistemin en önemli etkenlerinden biri olan sermaye fonlarının özel sektörün ayıracağı kaynaklarla kurulması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Teklifle, verilen desteklerin yanı sıra, AR-GE binası, atölye ve buralarda yer alacak ekipmanlara yönelik destekler artırılmaktadır. Yüksek katma değerli AR-GE ve yenilik faaliyetleri ile buradan doğan çıktının artırılması kapsamında, Bakanlıkça belirlenen şartları da taşıyan doktora öğrencileri, AR-GE personeli istihdam eden girişimcilerin ayrıca desteklenmesinin önü açılmaktadır.

Teklifle gerçekleşecek olan desteklerle, teşvik ve muafiyetlerin süresinin uzatılarak üreten, istihdam sağlayan yüksek katma değerli ürünlerin payının artırılacağı AR-GE ve yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler vererek teknolojiyi tüketen değil, teknoloji üreten bir ülke konumuna gelinmesi hedeflenmektedir.

Bu hedefleri çoğaltabiliriz. Uluslararası endeksler yatırım yapacak olan kişi ve kuruluşların yatırım yeri ve tercihlerini belirlemede en önemli etkenlerdir. Bu endekslerde, ülkelerin iş yapma kolaylığı ve dolayısıyla sahip olduğu yatırım ortamının uygunluğu bakımından şirket kuruluşu ve vergi politikaları gibi alanlarda yatırımcıların korunması, şeffaflık, süre ve maliyetlerle ilgili yapılan düzenlemeler değerlendirilmektedir.

Uluslararası doğrudan yatırımcıların küresel hareketliliği ülkelerin iş yapma kolaylığıyla da yakinen ilgilidir. Her şirket o ülkede iş yapmanın zorluklarını aşarak iş yapmaya çalışma yerine, o zorluklar halledilmiş bir şekilde yatırım yapmayı tercih eder. İş yapma maliyetlerinin düşmesi, zaman tasarrufu, risklerin ve belirsizliklerin ortadan kaldırılmasıyla piyasada rekabetin artması, işletmelerin davranış biçimlerinin değişmesi Türkiye’deki iş yapma kolaylığının sağlanması başlıca amaçlardır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde hükûmetlerimiz teknoloji, AR-GE ve tasarım merkezlerine önem vererek teknolojide atacağımız millî adımların küresel risklere karşı ve dış şoklara karşı sigortamız olduğunu çok iyi bilmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FUAT KÖKTAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Türkiye’nin yeni büyüme hikâyesinin AR-GE ve teknolojinin önderliğinde yüksek katma değerli üretimle yazılacağını çok iyi bilmekteyiz. Bu hikâyede başrolü siyasi istikrar, güçlü hükûmet, yenilikçi özel sektör ve nitelikli beşerî sermaye paylaşacaktır. Bunları güçlendiren her ülke gelecekte dünyada teknolojide ve üretimde söz sahibi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni komisyonlarda görüştük. Komisyon görüşmesinde bizlere destek veren Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan parti ve milletvekillerine ayrıca teşekkür ediyorum. Yine aynı desteği, bu kanunun Genel Kuruldaki görüşülmelerinde bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayalım lütfen.

FUAT KÖKTAŞ (Devamla) – Selamlayacağım.

2021 yılının ilk kanunu da olması hasebiyle nasıl başlarsak öyle gider anlayışıyla kanun teklifinin hızlı bir şekilde kanunlaşmasını ümit ediyorum. Kanunun ülkemize, milletimize, hayırlar getirmesini temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Tacettin Bayır.

Buyurun Sayın Bayır. (CHP sıralarından alkışlar)

TACETTİN BAYIR (İzmir) – 229 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, teknoloji geliştirme bölgeleri yani teknoparklar, yüksek teknolojinin kalbi, katma değeri yüksek üretimin, nitelikli eğitim ve uzun vadeli yatırımın merkezidir; ülkemizin sanayisine ve ihracatına katkının en yoğun olmasını beklediğimiz alanlardır. Metrekare başına en yüksek ciroyu tüketimde yani AVM’lerde hedefleyen, sanayici ve esnafı daha çok borca, krediye boğarak coronayı yeneceğini zanneden bir iktidarın aksine metrekare başına en yoğun yatırımın, en yüksek teknoloji desteğinin teknoparklarda gerçekleşmesi için hibe ve desteklerin artması için mücadelemize devam ediyoruz.

Teknoparklarda çalıştırılacak personelin eğitimi, çalışma koşulları ve yatırımcı firmaların desteklenmesi elbette Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu işsizlik, cari açık, özel sektörün yüksek dış borcu ve orta teknoloji tuzağına hapsolmaktan çıkış için değerli adımlardır. Cumhuriyet Halk Partisi bu düzenlemelerin sanayide teknoloji verimliliğinin artırılması, katma değeri yüksek üretim ve ihracata katkı koyması için desteğini sürdürmektedir. Bu bakımdan, partimiz teknoloji geliştirme bölgeleri için AR-GE, yatırım, teşvik, destek, istihdam alanlarında yapılacak tüm düzenlemelere ilke olarak olumlu yaklaşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknoparkların sorunları Türkiye’nin sanayi ve teknoloji politikasındaki büyük sorunlarından bağımsız düşünülemez. Bu teklif, sanayi politikasında köklü bir değişiklik olmadan, zihniyet değişikliği yaşanmadan, kısacası siz iktidardan ayrılmadan bir işe yaramayacaktır. Teknoloji girişimleri bir kez daha vergi teşviki, süre uzatımı, küçük istihdam destekleriyle oyalanacaktır. Dış politikası her ülkeyle kavgalı, iç politikası her sese karşı tavırlı, ihale düzeni birkaç yandaşa odaklı, mahkeme kararları saraydaki telefona bağlı, gazeteciyle, muhalif siyasetçiyle çatışmalı, mafyayla içli dışlı bir iktidardan hangi atılımı bekleyeceğiz? Hangi yerli ya da yabancı yatırımcı bu ilişkilerin içinde olan bir iktidar için ülkede yatırım yapar? Bir iktidar düşününüz ki bilimi ve teknolojiyi hâlâ tarikat, cemaat, hemşehrilik ve partizanlık kafasıyla yönetmeye kalkıyorsa o yasa rafta kalmaya mahkûmdur. Liyakatin akranlığa ve akrabalığa, partililik ve hemşehrilik ağlarına takıldığı, makamların ve ihalelerin kuralına göre değil, kralına göre dağıtıldığı bu düzende yükseldiğiniz merdiven basamakları hakkaniyetle değil aynı liseden mezuniyet şartlarına bağlanmış durumdadır. Acı bir gerçekle karşı karşıyayız: Bilimde yükselmenin, rektör ve yönetici olmanın partizanlığa ya da seçimler öncesinde Adalet ve Kalkınma Partisinin aday adayı olarak kendini göstermeye bağlandığı bir dönemde teknoparklarla ilgili bir yasayı görüşüyoruz.

Sayın milletvekilleri, önümüzde kaçınılmaz bir gerçek var: Sanayide çok çalışıp az kazanıyor isek, gelirimiz azken borcumuz çoğalıyor ise, dövizdeki her dalgalanma sabahları maliyetimizi artırıyorsa yeterince yüksek teknolojili mal üretemiyoruz demektir, piyasada güven kalmamış demektir. Artık şu gerçekle yüzleşin: Acı reçeteyi yüklemeye kalktığınız sanayicimiz, esnafımız, KOBİ’ler, ihracatçılar bu iktidara rağmen ayakta kalmaya çalışıyorlar, mücadele veriyorlar. Eğer ortada hâlâ çok büyük bir çöküş yoksa -ki bana göre var- bu özel sektörümüzün direnci ve dünyadaki bağlantıları sayesindedir. Özel sektörümüzün dünyada yıllarca çalışıp didinerek sağladığı bu güveni bu iktidar ne yazık ki eritmektedir. Özetle, bu iktidar, şirketlerimizin güven erozyonuna yol açmakta, ülke kaynaklarını har vurup harman savuran mirasyedisi konumundadır.

185 ülke arasında enflasyonu en yüksek 15’inci ülkeyiz. Millî geliri 250 milyar doların üzerindeki ülkeler arasında en yüksek 4’üncü enflasyon oranı bizde; yüzde 14,03; Venezuela, Arjantin ve İran önümüzde.

İş bulmaktan ümidini kesenlerin sayısı 600 binden 1 milyon 402 bine ulaşmışken, istihdam oranı yüzde 44’e gerilerken ne eğitim ne de istihdamda olanların oranı yüzde 30’u aşmışken, kişi başına düşen gelir on beş yıl önceki seviyeye düşmüşken iktidar ortakları sanayide istihdamsız büyümeye sevinmektedir. İstihdam olmadan büyüme mümkün değildir arkadaşlar.

Faizlerin yerlerde gezdiği dünyada “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” aldatmacası içinde iş dünyamız yüksek faiz altında dünyayla rekabet şansını yitirmekte, millî gelirimiz geçen yıla kıyasla en iyi ihtimalle yüzde 17 daralmaktadır.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün Cumhurbaşkanlığı kararıyla Alman otomobil üreticisi Volkswagen ve Audi’nin kamu kurumunun makam arabası olarak kullanılması yasaklandı. Özellikle kamu kuruluşlarında yoğun bir şekilde kullanılan Volkswagen Passat modelinin peyderpey Renault’a öncelik verilmek kaydıyla Ford ve Toyota markalarıyla değiştirilmesi istendi. Öncelikle, bu kararı yerinde bulduğumu ifade etmeliyim. Yerli otonun geciktirilmesinde dolaylı vergi ile ithal otolardan alınan verginin yerli otodan alınamayacağı gerçeğinin de yattığının altını çizmek isterim; bu mantıkla geciktiriliyor. Ülkesini, milletini, bayrağını seven, yerli üretimin önemine ve yerli malı kullanımının gerekliliğine hep dikkat çeken bir iş adamı olarak partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da bir çağrıda bulunuyorum ve bu konuya örnek teşkil etmesi açısından diyorum ki: Sayın partili Cumhurbaşkanı, hadi gel, Diyanet İşleri Başkanının aracını Alman otomobili yerine Bursa’da üretilen yerli malı otomobille değiştirelim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Değişime önce kendimizden başlayalım, değişime önce örnek olması gereken insanlardan başlayalım. Bu sürece nasıl gelmiştik? Bu kararın alınmasındaki asıl etken neydi? Manisa’ya yatırıma hazırlanan ancak bundan vazgeçen Volkswagen’in kararına karşılık gerçekleştirilen bir hamleydi. 3 Ocak 2020 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank çıktı, dedi ki: “Bu işte biz değil, Volkswagen kaybeder.” Kırk iki yıldır ticaretle uğraşan bir iş adamı olarak diyorum ki: Bu, yanlış bir yaklaşımdır. Yatırımcıya ihtiyaç duyduğunuz bir dönemde birilerine özenir -saraydaki birilerine özenir, Kasımpaşalı gibi, ağabeyiniz gibi- taklit ederek bu açıklamaları yaparsanız ülkede yatırım yapacak ne yabancı sermaye ne yerli sermaye ne de iş adamı bulursunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bu ülkenin Bakanısınız, herkesten önce bağlı bulunduğunuz Bakanlığı kalkındırmak ve güçlendirmek sizin göreviniz olmalıdır; birinci önceliğiniz bu olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, son günlerde çok tartışılan aşı meselesi her gittiğimiz yerde önümüze geliyor. Her ne kadar bakanlığımızla ilgili değilse de bundan söz etmeden geçemem. Bir sıralama yapıldı bu aşı meselesiyle ilgili; doğrudur, yeterli sayıda gelmedi ama benim kafama takılan bir şey var: Ben torun sahibi bir adamım, 2 torunum var, okula gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

TACETTİN BAYIR (Devamla) – Öğretmenlerin aşı tablosundaki yeri 2’nci aşama 7’nci sıra, vallahi görür görmez elim ayağım dolaştı birbirine. 2 torunum var, yani, bu öğretmenler aşılanmadan ben bu çocukları okula göndermem dedeleri olarak, onlar benim ceviz içlerim çünkü her şeyim, göndermem. Yani Covid-19 aşısının kaç doz geldiği dahi bilinmezken on dört gün arayla 2 doz şeklinde uygulanması gereken aşının, yirmi sekiz günde 2 doz şeklinde uygulanacak olması öğretmenlerin aşılanmadan yüz yüze eğitime başlayacağı anlamına gelir; ben böyle anlıyorum. Öğretmenler aşılanmadan okulları nasıl açacaksınız? Bunu mevcut iktidara soruyorum ve birçok konuda güvenmediğimi üzülerek ifade ediyorum ama hiç olmazsa torunlarımızı emanet edeceğimiz öğretmenlerimize de güvenmek istiyorum.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.14

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini 41’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sıraya alınan 236 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasında Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komite’nin; Temel Tarım Ürünleri ve İşlenmiş Tarım Ürünleri ile Balıkçılık Ürünlerinde Taviz Değişimine Dair Protokol I’e Ait Tablo I’in Tadili Hakkında 1/2020 Sayılı Kararı ile Geçici Serbest Ticaret Anlaşması’nın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İş Birliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II’sinin Tadili Hakkında 2/2020 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/3003) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 236)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan 235 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2982) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 235)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sıraya alınan 156 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti ile EFTA Devletleri Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/2372) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 27 Ocak 2021 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler arkadaşlar.

Kapanma Saati: 23.16

XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER

1.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer'in, 26/12/2020 tarihli 40'ıncı Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin dilekçesi (x)



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(x) 229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 26/12/2020 tarihli 40’ıncı Birleşim Tutanağı’nın ……….’ncı sayfasında yer almaktadır.