TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

19’uncu Birleşim

                                                    24 Kasım 2020 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde Türk devletine, Türk milletine karşı olanı, polisini, askerini öldüreni milletin affetmeyeceğine ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu’nun, dirençli şehirler oluşturulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, belediyeler tarafından market olarak ruhsatlandırılan bakkalların İçişleri Bakanlığının 17/11/2020 tarihli Genelgesiyle yaşadıkları mağduriyetin giderilmesine ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve şiddet mağduru kadınlara destek olmak için çalıştığına ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Akdeniz’de Libya’ya yük taşıyan Türk bandıralı geminin Alman fırkateyni tarafından durdurularak aranmasını kınadığına, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2021 bütçesinde işçi, işsiz, çiftçi, esnaf, emekli ve engelli için umut olmadığına, 10 milyon işsize pandemi döneminde küçük esnafın da eklendiğine ilişkin açıklaması

7.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, Bolu ili Mengen ilçesinde yaşanan su sıkıntısına ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlere şükranlarını sunduğuna, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na, pandemi döneminde filyasyon ekiplerinde görev yapan diş hekimlerine haklarının derhâl verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Yalova Milletvekili Özcan Özel’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün kutlama günü değil öğretmenlerin sorunlarının konuşulduğu gün hâline geldiğine, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete irtihal eden öğretmenlere rahmet ve yeni nesilleri yetiştiren tüm öğretmenlere başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli ili Gebze ilçesinden Ankara iline yürümek isteyen Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilere yapılan polis müdahalesine ilişkin açıklaması

11.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, ebediyete irtihal eden  tüm öğretmenleri 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde rahmetle andığına, Demir Grup Sivasspor’un hafta sonunda oynanan lig maçında yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, son İçişleri Bakanlığı genelgesiyle ayrımcı kararlar alındığına ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

14.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, çiftçilerin Tarım Kredi ve Ziraat Bankasına olan borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, işten atılan ve Kocaeli ili Gebze ilçesinden Ankara iline doğru yürümek için toplanan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş üyesi işçilere yapılan polis müdahalesine ilişkin açıklaması

16.- Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

17.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, öğretmenlerin sorunlarının giderilmesini ve atanamayan öğretmenlerin atanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

19.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayan herkese bir öğretmen olarak teşekkür ettiğine, öğretmenlik mesleğinin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğuna ilişkin açıklaması

20.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Kayseri mobilya üreticilerinin döviz kur artışından kaynaklanan sorunlarının çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, kredilerin ertelenmesi ve küçük esnafa destek verilmesi için ekonomi yöneticilerine seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete irtihal eden tüm öğretmenleri minnetle yâd ettiğine, yüz binlerce öğretmenin atama beklediğine, Eğitim-İş Sendikası tarafından yapılan “Öğretmen Görüşleri” adlı araştırmaya göre öğretmenlerin en büyük sorununun ekonomik sıkıntı olduğuna, öğretmenlik mesleğinin itibarının zedelendiğine, öğretmenlerin en büyük beklentisinin 3600 ek gösterge olduğuna, Rosalina-A isimli Türk bandıralı geminin Akdeniz’de uluslararası sularda Alman fırkateyni tarafından durdurulmasını şiddetle kınadığına, yaşanan olayın bir millî güvenlik meselesi olduğuna ilişkin açıklaması

23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şehit öğretmenleri ve ebediyete irtihal eden öğretmenleri minnetle yâd ettiğine, öğretmenlerin sorunlarının çözülmesi için destek vereceklerine, ölümünün 50’nci yıl dönümünde Ertuğrul Dursun Önkuzu’yu bir kez daha rahmetle yâd ettiğine, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle Covid-19 pandemisine yönelik yeni tedbirlerin uygulanmaya başlandığına, Akdeniz’de Libya’ya yük taşıyan Türk Bayraklı bir gemiye Alman fırkateyni tarafından müdahalede bulunulmasının eşkıyalık olduğuna, bu mütecaviz provokasyonu şiddetle kınadığına, devletin meseleyle ilgili bütün hukuki yollarla girişimlerde bulunacağına inandığına ilişkin açıklaması

24.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, öğretmenlerin koşullarının düzeltilmesini vurgulamak istediğine, 2020 yılında 40 tutuklu ve hükümlünün cezaevinde tutulduğu sırada yaşamını yitirdiğine, Covid-19 pandemisinin cezaevlerinin tahliyesini gerektiren bir durum olduğuna, 22 Kasım 2020 günü 26’ncı İklim Zirvesi’nde G20 ülkelerinin Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesini destekleme kararına Türkiye’nin şerh koyduğuna, Van, Diyarbakır, Siirt, Batman, Mardin ve daha birçok ilde HDP’ye yönelik yasaklamaları tanımadıklarına, demokratik haklarını kullanmaktan bir an bile geri durmayacaklarına ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Akdeniz’in uluslararası sularında bir Alman fırkateyni tarafından Türk bandralı gemiye müdahale edilmesinin kabul edilebilir olmadığına, ülkenin hakkını uluslararası arenada aramanın birinci derecede Hükûmetin görevi olduğuna, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, Meclisin öğretmenlik meslek yasasını çıkarması gerektiğine, atanamayan öğretmenlerin sorununa çözüm bulmak zorunda olunduğuna, 3600 ek göstergenin öğretmenlere kesinlikle verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Akdeniz’de Türk gemisine karşı yapılan müdahaleye karşı gerekenin anında yerine getirildiğine, konunun Dışişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından hassasiyetle takip edildiğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü canıgönülden tebrik ettiğine, özellikle pandemi sürecinde öğretmenlerin hayatta ne kadar büyük bir varlık alanı açtıklarının görüldüğüne ve onların yetiştireceği neslin çok büyük bir ümit olduğunun altını çizmek istediğine ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, erkek şiddetinin pandemi sürecinde artışa geçtiğine, Diyarbakır ilinde kadına yönelik şiddet acil destek hattı gibi birçok uygulamanın 2016 yılında kayyum atanmasıyla etkisiz hâle getirildiğine, Rosa Kadın Derneğinin hukuksuz bir şekilde kriminalize edildiğine ilişkin açıklaması

28.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Atatürk’ün “Öğretmenler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” diyerek öğretmenlere sorumluluk yüklediğine, 60 bin öğretmen atamasının beklendiğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

29.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’nun, 1876 tarihli Kanuni Esasi’de üniter devlet ve resmî dilin Türkçe olduğuna dair başlangıç maddeleri olduğuna ilişkin açıklaması

40.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

43.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde 13 oy alan Selahattin Demiştaş’ın cezaevinde olmasının sebebinin siyaseten tasfiye edilmek istenmesi olduğuna ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge (4/99) yazısı

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, (2/1528) esas numaralı 4875 sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 23 milletvekili tarafından ataması yapılmayan rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 23/10/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından Türkiye'de kadına karşı şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 24/11/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla verilmiş olan (10/3432) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 238)

 

 

2.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 48 Milletvekilinin Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 229)

3.- Konya Milletvekili Selman Özboyacı ve Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğlu ile 60 Milletvekilinin Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3133) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 232)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs'ün, Trabzon'da bulunan Sera Gölü'nün korunmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/35742) 

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, 17 Ekim 2020 tarihinde yapılan bitki koruma ürünleri bayi ve toptancılık sınavı ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/35814)

3.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel'in, Mersin'in Erdemli ilçesinde bulunan Alata Bahçe Kültürleri Enstitüsünde meydana gelen yangınların çıkış nedenlerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/35947)

 

24 Kasım 2020 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL(Mardin), Sibel ÖZDEMİR (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimini açıyorum. (x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün 24 Kasım; Anadolu’da yeni bir irfan seferi başlatmak üzere harekete geçen eğitimcilerimiz tam doksan iki yıl önce bugün tarihte iz bırakacak bir karar almışlardır. 24 Kasım 1928’de o günkü maarif kadromuz, teklifleri ve kendisinin tensipleriyle Mustafa Kemal Atatürk’e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı vermiştir. Bu anlamlı tarih, ülkemizde Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Gerçekten büyük Atatürk “Başkomutan” olup sadece emperyalistlerin vahşi temsilcilerine diz çökertmemiş, aynı zamanda “Başöğretmen” olarak bu milleti muasır medeniyetlerin ötesine taşımaya çalışmıştır. “Bir milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyerek öğretmenlerimizin kıymetini “Cumhuriyet sizden fikrî hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller istiyor.” cümlesiyle de öğretmenlerimizin asli vazifesini işaret etmiştir. Onun ışık saçan kelimeleri, dün olduğu gibi bugün de yolumuzu aydınlatmaktadır. Yarınların büyük Türkiyesi de yine aynı felsefe ve şuurla inşa edilecektir. Bu vesileyle Türk milletinin Büyük Başöğretmeni Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hürmetle anıyorum.

Sekiz aylık öğretmenken bir ramazan günü teröristler tarafından kaçırılan, mübarek naaşı yirmi yedi gün sonra Pülümür Çayı’nda çıkan Necmettin Yılmaz gibi evlatlarımızı, Batman’ın Kozluk ilçesine atandığı gün “Öğretmen oldum ben.” diye sevinç içinde sosyal medyada paylaşımlar yapan “Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yer vatandır. Oradaki çocukların eğitimciye ihtiyacı yok mu?” diyerek ailesini teskin eden ve yedi aylık öğretmenken yirmi iki yaşında şehit edilen Şenay Aybüke Yalçın gibi kızlarımızı Türk milleti asla unutmayacaktır.

Bölücü terörün alçak saldırıları sonucunda şehit düşen öğretmenlerimiz başta olmak üzere ebediyete irtihal eden bütün eğitim neferlerine Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP, İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, dirençli şehirler oluşturulması hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalyoncu. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu’nun, dirençli şehirler oluşturulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; ülkemizde dirençli şehirler oluşturması hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bugün Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmen” unvanını kabul ettiği Öğretmenler Günü. Bir öğretmen olmanın gururuyla bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

“Önkuzu hey! Önkuzu!

Önde gider Önkuzu.

Bu bayrak düşmez yere.

Ölmedikçe son kuzu!”

Dün şehadetinin yıl dönümünü idrak ettiğimiz Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi ve öğretmen adayı Ertuğrul Dursun Önkuzu, DEV-GENÇ üyesi alçak teröristler tarafından insanlık dışı işkenceler sonucu 13 Kasım 1970 günü şehit edildi. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Şehidimiz cennet mekân Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun ismi, Gazi Üniversitesi Senatosu tarafından Teknoloji Fakültesi B Blok’a verilmiştir. Bu güzel olaydan dolayı Gazi Üniversitesi Rektörüne ve Senatosuna teşekkür ediyorum. Bu güzel davranış umarım, Ege Üniversitesi Senatosu ve Rektörüne de örnek olur.

Bu vesileyle PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen öğretmenler, başta Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz ve Fırat Yılmaz Çakıroğlu olmak üzere bütün şehit öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum, mekânları cennet olsun.

Sayın milletvekilleri, TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 90’ı kentlerde yaşamaktadır. Bu nedenle, kentler iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek yerlerdir. Bu kentlerin büyük bölümü bugün bile yoğun trafik, plansızlık, yetersiz enerji, su temini, yetersiz altyapı, iklim değişimi etkileri, deprem, taşkın riskleri ve en önemlisi de bu risklerin kötü yönetimi gibi baskılarla karşı karşıyadır. Dirençli kentler oluştururken bu kent planlamalarının imara açılacak alanlar üzerinde yerleşim başlamadan ve kentlerdeki mevcut durumlar için de kentsel dönüşüm alanlarının planlanması ve dirençli hâle dönüştürülmesi gerekmektedir.

Şehrin yeşil alanlarının artırılması büyük önem taşımakta olup bu alanlar içinde yapılması gereken yapılar portatif ve kültürel dokuya uygun planlanmalıdır. Şehirlerdeki ağaçlandırma çalışmalarının altyapıya ve bina temellerine zarar vermeyecek şekilde olması ve yerel bitki örtüsünü yansıtacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

Kuraklığa karşı şehirlerde yağmur suyunu depolayıp kullanabilecek alanlar oluşturulmalıdır.

Kentlerde yeşil alanlarda kullanılacak bitkilerin karbon emiliminin üst düzeyde olması hava kirliliğini de önemli ölçüde azaltacaktır.

Değişen fırtınalara karşı koyacak çatı ve tabelaların kullanılması ve hesaplamalara oluşturulan iklim değişikliği katsayısının eklenmesi, fay hatları üzerinde yer alan yerleşimin kaldırılması, dere yatakları ve çevresi planlanırken iklim değişikliği katsayısının hesaplara katılması gerekmektedir. Yağış rejimi değişimi, kuru dere yataklarını dahi tehlikeli hâle getirmiştir.

Isınmayla birlikte şehirlerde özellikle yaz aylarında klimaların artışı ve şehri aşırı ısıtması da gündeme gelecektir. Bu sebeple şehirlerde hava koridorlarının oluşturulması önemli bir zorunluluktur.

Atık su arıtım tesislerinden çıkan suların en azından sulamada kullanılabilecek düzeye çıkarılması ve park, bahçe sulamalarında kullanılması su tasarrufu açısından etkin bir yöntem olacaktır. Şehirlerdeki su kaçakları en aza indirilmeli, kanalizasyon sistemleri aşırı yağışları karşılayabilecek düzeyde olmalıdır.

Elektromanyetik alanların izlenme sistemleri kurulmalı, çocuk parklarından plastik ve beton zemin kaldırılıp kum ve toprak karışımı zemin yapılmalıdır.

Sanayi bölgeleri çok iyi şekilde planlanarak şehir içerisinde kalan bölgeler bir an önce taşınmalıdır. Gelecekte nüfus artışı da hesaba katılarak şehirlerin geleceklerinin buna göre planlanması zorunlu hâle gelmiştir. Bu kapsamda, belediyelerin üzerine büyük iş düşmekte, Hükûmetin yapacağı işlerle uğraşmak yerine, kendi işleriyle ilgilenmeleri gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HASAN KALYONCU (Devamla) – Sözlerime burada son verirken Milliyetçi Hareket Partisi çevre politikaları kapsamında dirençli ve güvenli şehirler önem taşımaktadır ve gelecekte oluşacak sorunlara karşı alınacak önlemler önceliklerimiz arasında yer almaktadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Yıldırım Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum; görevlerini özveriyle yapan öğretmenlerimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Başta cumhuriyetimizin kurucusu Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere öğretmen örgütlerinde yaşamını devam ettirmiş ve hayattan ayrılmış yiğit insanlar; Mustafa Necati Uğural, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Mustafa Üstündağ, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Ali Bozkurt, Gültekin Gazioğlu, Abdullah Gülbudak, Ali Başpınar, İbrahim Sevimli, Enver Karagöz ve kaybettiğimiz tüm öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.

Bir 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne yine sorunlarla başladık. Mevcut sorunların üzerine bir de Covid-19 pandemisinin ağır koşulları eklendi, çok sayıda öğretmenimiz Covid-19 yüzünden hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden öğretmenlerimizi buradan saygı ve rahmetle anıyorum.

Covid-19 pandemi koşullarında en ağır şartlarda çalışan bir meslek grubu da öğretmenler. Bir yandan uzaktan eğitimle canla başla çalışırken diğer yandan vefa sosyal destek gruplarında, filyasyon ekiplerinde, otogarlarda görev yapan öğretmenler.

“Öğretmenin hakkı ödenmez.” sözünü anlamayanlar, öğretmenlerimizin haklarını da ne yazık ki ödemiyorlar. EĞİTİM-İŞ’in yaptığı son ankete göre, öğretmenlerin yüzde 59’u gelecekten umutsuz, yüzde 93’ü öğretmenliğin toplumda saygınlığının azaldığını düşünüyor. EĞİTİM-SEN’in yaptığı ankete göre de öğretmenlerimizin yüzde 59,6’sı aldığı maaşın yaptığı işin karşılığı olmadığını düşünüyor, yüzde 94,5’i de Millî Eğitim Bakanlığının sorunlarına çözüm üretemediğini düşünüyor.

Öğretmenlerimiz tiyatroya gidemiyor, sinemaya gidemiyor, ayda bir kitap alıp okuyamıyor. Öğretmenlere verdiğimiz sözleri tutmadık. Siyasal iktidar bu sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmadı, 3600 ek gösterge verilmedi.

22 Kasım 2018’de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak “öğretmen meslek kanunu çıkarılsın” diye bir kanun teklifi verdik, Komisyona dahi gelmedi. Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk bir kanun teklifi hazırlandığını söyledi; saraya göndermiş, sanırım sarayın dehlizlerinde kayboldu. Ama kimse merak etmesin, öğretmenlerimiz, siz de hiç merak etmeyin; halkın iktidarında bu yasa çıkacak, öğretmenlerin sorunları tamamen çözülecek.

Son on yılda öğretmenlerimizin maaşlarında çok ciddi bir erime var. 2010 yılında 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmen 1.387 lira maaş alıyordu. Bu maaşıyla 991 dolar, 13 çeyrek altın alabiliyordu. 2020 yılında ise 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmen 4.369 lira alıyor. Türk lirasına bakarsanız bayağı artmış ama kaç dolar alabiliyor? 567 dolar alıyor. Kaç çeyrek altın alıyor? 6 çeyrek altın alıyor. Şimdi diyecekler ki “Dolarla mı maaş alıyorsun kardeşim?” Tamam, dolarla hesap etmekten vazgeçtim, ayçiçeği yağıyla hesap edelim. 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmen 2010 yılında 630 litre ayçiçeği yağı alıyormuş. 2020 yılında aynı öğretmen 291 litre ayçiçeği yağı alıyor yani yarısını dahi alamıyor.

Ücretli öğretmenler asgari ücretin altında maaş alıyorlar. Üstelik Covid’e yakalanmışsa ücretleri kesiliyor. Öğretmenlerimiz TÜRK-İŞ’in açıkladığı yoksulluk sınırının altında maaş alıyor. Öğretmenleri sözleşmeli, ücretli çalıştırarak iş güvencelerini ellerinden aldık. Sözleşmeli öğretmenlerin aile bütünlüğü bozuldu, çocuklar annesiz ve babasız yetişiyor. Tüm bu gerekçelere rağmen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği günden çok daha geride, yüzde 10 daha geride. Öğretmen açığını kapatamadınız.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan miting meydanlarında şöyle diyordu: “Utanın, utanın! 72 bin atanmayan öğretmen var, devlet bunu atamaz mı?” (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Şimdi ne oldu? 600 bin atanmayan öğretmen var. Kim utanacak, kimin yüzü kızaracak? Bugün atanmayan öğretmenlerin sayısı bu noktada.

Sayıştay çok açık söylüyor, diyor ki: “138.393 öğretmen açığı var.” Bize göre 250 bin öğretmen açığı var. Gelin, 2020 yılı dolmadan 60 bin öğretmenin atamasını yapalım.

Öğretmenler için acil yapılması gerekenler: Öğretmen meslek kanunu çıkarılmalıdır, öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmelidir, bugün de 24 Kasımda öğretmenlere 1 maaş ikramiye verilmelidir, engelli öğretmenlerin ataması yapılmalıdır, atama yapılmayan 20 bin öğretmen 2’nci iller arası atamadan dolayı yaklaşık on yıldır mağdur. Bu öğretmenlerin mağduriyeti giderilmediği müddetçe Öğretmenler Günü’nü kutlama hakkımız yok.

Ben yine de diyorum ki: Bugün, 24 Kasımda öğretmenlere 1 maaş ikramiye verirse saray Hükûmetine saygılarımı ve sevgilerimi sunacağım, vermezse öğretmenlerin emeklerini de hak etmediklerini ilan ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Halil Etyemez’e aittir.

Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

17 Aralık 1987 Tunceli Çemişgezek Akçapınar köyünde göreve başlayan ve ülkenin değişik bölgelerinde gururla öğretmenlik yapan bir kardeşiniz olarak yarınlarımızın inşasında önemli bir paya sahip olan öğretmenlerimizin ve emekli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Yarınlarımızın mimarı ve başımızın tacı olan öğretmenlerimizin sevgisini, emeğini, azmini, alın terini bir güne sığdırmak mümkün değildir. Beşikten mezara kadar ilim tahsil etmeyi emreden, kalemin kılıçtan üstün olduğunu belirten ve ilk emri “Oku.” olan bir inancın mensupları olarak öğretmenlerimizin gönlümüzde her zaman yeri ayrı olmuştur. Bizim kültürümüzde üç insanın eli öpülür: Anne, baba ve öğretmen.

Değerli milletvekilleri, kültürümüzün inşasını ve Anadolu dirilişinin ruhunu sağlayan, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusu öğretmenlerimiz kadim medeniyetimizin ihyasına büyük katkılar sağlamışlardır. Tarihimizin kodlarına baktığımızda Orhan Gazileri yetiştirmek, Fatih Sultan Mehmetleri ortaya çıkarmak, atının ayağından sıçrayan çamura hürmet eden bir anlayışla mümkün olmuştur. Eğer Şeyh Edebali olmasaydı Osman Gazi veya Osmanlı Devleti olmayabilirdi. Molla Gürani ve Akşemseddin olmasaydı Fatih Sultan Mehmet olmayabilirdi. Nizamiye Medresesini kuran Nizâmülmülk’ü, matematik ve astronomide çığır açan Ali Kuşçu’yu, Semerkand’da rasathane açan Uluğ Bey’i, büyük mütefekkir Farabi’yi, manevi hayatımıza asırlarca tesir etmiş Ahmet Yesevi’yi yetiştiren öğretmenlerimize her daim vefa duymaya devam edeceğiz. Ömrünü Anadolu medeniyetinin sentezi için vakfeden, sınıfta ibadet eder gibi ders verip öğretmenliğe değer katan Nurettin Topçu şöyle diyor: “Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu hâlde millet maarif demektir.” Biz de Meclisin kürsüsünden ifade ediyoruz: Öğretmen demek, eğitim demektir. Eğitim demek millet demektir. Öğretmen düşerse eğitim düşer, eğitim düşerse millet ruhu yerlere serilir.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlik, içerisinde adalet, ahlak, muhabbet, sabır, samimiyet, özveri, sorumluluk bilinci ve değerler birikimi olmadan mekanik bir şekilde icra edilebilecek bir meslek değildir. Öğretmenlerimizin, Covid-19 salgını deneyimlerimizden yola çıkarak her şart ve koşulda öğrencisinin iyi olma hâlini önceliklendiren öğretmenlerimizin değerini toplum olarak daha çok önemsemeliyiz. Öğretmenlerimiz, cemiyet hayatının şekillenmesinin en dinamik ve vazgeçilmez unsurlarıdır, ruh kökümüzün maden işçileridir.

Medeniyet kodlarımızdan aldığımız ilhamla kalıcı hedeflerimize emin adımlarımızla yürüttüğümüz çalışmalarda en büyük takdir şüphesiz öğretmenlerimizindir. Öğretmenlik mesleği bir anlamda yarınlarımızın fidanlarını yeşertmek, memlekete kalıcı fidanlar dikmek anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak Hükûmetimiz döneminde bütün çalışmalarımızda eğitim ve öğretimin niteliğinin artırılmasına, okullar arasındaki nitelik ve nicelik farklılıklarının giderilerek fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanmasına ve kaynakların rasyonel olarak değerlendirilmesine azami derecede gayret gösteriyoruz. Yeni bütçeden 211 milyar 993 milyon 156 bin lirayla en büyük payı eğitim hizmetlerine ayırıyoruz. Öğretmen istihdamını artırarak resmî eğitim kurumlarındaki öğretmen sayısını 295 binlerden 974 bin 837 öğretmene çıkardık. Hükûmetimiz döneminde atanan öğretmen sayısı, mevcut resmî öğretmen sayısının yüzde 71’ine karşılık gelmektedir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını ise ilköğretimde 16’ya, ortaöğretimde 11’e düşürdük.

Bu duygu ve düşüncelerle Mustafa Kemal Atatürk’e “Başöğretmenlik” unvanının verildiği bugünde evlatlarımızı muhabbet, merhamet, adalet, ahlak, demokrasi ve millî, manevi duyguları merkeze alarak eğitim ve öğretim faaliyetini yürüten tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü en kalbî duygularımla kutluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Batman Kozluk’ta teröristlerce şehit edilen öğretmenimiz Şenay Aybüke Yalçın ile Tunceli Pülümür’de teröristlerce aracı yakılıp şehit edilen öğretmenimiz Necmettin Yılmaz’ın şahsında hain terör örgütü PKK’nın saldırılarında hayatını kaybeden tüm şehit öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, terör örgütü PKK ve sevicilerini bir kez daha şiddetle kınıyorum.

Ebediyete irtihal eden tüm öğretmenlerimizi şükranla anıyorum. Öğretmenlerimizin yetiştirdiği her öğrenci aydınlık Türkiye'nin umududur. Size minnettarız öğretmenim, iyi ki varsınız öğretmenim.

Gazi Meclisimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Ersoy…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öğretmenlerimiz geleceğin büyük Türkiyesinin güvenceleri, Türk milletinin umudu ve aydınlık yüzleridir. Geleceğimizin mimarı, cehalete karşı açılan savaşta en ön cephede yer alan neferlerdir. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk “Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.” diyerek öğretmenlere yaşamlarının her anında hürmet edilmesi ve el üstünde tutulması gerektiğini nasihat etmiştir. Bu vesileyle terör saldırılarında hayatlarını kaybeden şehit öğretmenlerimiz Şenay Aybüke Yalçın ve Necmettin Yılmaz’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, yurdumuzun her köşesinde azim ve sabırla görev yapan cumhuriyetimizin fedakâr ve saygıdeğer öğretmenlerin gününü en içten dileklerimle kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

2.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, belediyeler tarafından market olarak ruhsatlandırılan bakkalların İçişleri Bakanlığının 17/11/2020 tarihli Genelgesiyle yaşadıkları mağduriyetin giderilmesine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçişleri Bakanlığımızın 17/11/2020 tarihinde yayınladığı Genelge’yle zincir ve ulusal marketlerin çalışma saatleri ile küçük esnaf olan bakkalların çalışma saatleri ayrı şekilde değerlendirilmiş ve bakkallar adına pozitif ayrımcılık yapılmıştır. Bu, küçük esnafın korunması adına desteklediğimiz doğru bir uygulamadır. Ancak küçük esnaflardan bazıları belediyelerden ruhsat alırken dükkânları 20-30 metrekarelik olmasına rağmen market olarak değerlendirilmiş ve ruhsatlandırılmıştır. Bu durum ülke genelinde küçük esnaf ve sanatkârlar odasına kayıtlı birçok esnafın mağduriyetine sebep olmaktadır. Küçük esnaflarımızın Bakanlığımızdan beklentisi, yeni bir genelge yayınlayarak zincir ve ulusal marketlerin ayrılması, küçük esnaf odalarına kayıtlı bakkal, market, mandıra ve kuru yemişçilerin bakkal statüsünde değerlendirilmeleri ve faaliyetlerine devam etmeleridir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşcıer…

3.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve şiddet mağduru kadınlara destek olmak için çalıştığına ilişkin açıklaması

GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve şiddet mağduru kadınlara destek olabilmek için çok sayıda çalışma yapıyor. Ankara Büyükşehir Belediyemiz, kadın konukevlerinde kalan kadın ve çocuklara 300 liradan az olmamak üzere nakdî yardımda bulunmaya başlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyemiz sadece bir yılda kadın çalışan sayısını yüzde 18’e yakın oranda artırdı, ayrıca kadın yönetici sayısı da yüzde 20 arttı. İzmir Büyükşehir Belediyemiz de -34 daire başkanından 17’si, 156 müdürden 77’si- ve Türkiye'de en çok kadın yöneticinin görev yaptığı kurumlardan biri olarak öne çıkıyor. Yanındayız Derneğinin hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi’ne göre sırayla İzmir Karşıyaka, İstanbul Kadıköy ve Bakırköy, Çanakkale merkez ve Ankara Çankaya toplumsal cinsiyet eşitliğinin en yüksek olduğu ilçeler olarak belirlendi. İlk 5’te yer alan tüm ilçelerin Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yönetiliyor olması bizler adına gurur verici. Asla yetinmiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Akdeniz’de Libya’ya yük taşıyan Türk bandıralı geminin Alman fırkateyni tarafından durdurularak aranmasını kınadığına, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’den Libya’ya giden ve boya gibi muhtelif maddeler taşıyan Türk bandıralı gemi, Alman fırkateyni tarafından Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde durdurularak arandı. Bu hukuksuz müdahaleyi denizde haydutluk, korsanlık ve eşkıyalık olarak görüyor ve şiddetle kınıyorum. Bu barbarlığın hesabı ivedi bir şekilde sorulmalı ve her türlü yasal hak kullanılmalı. Haydutluk yapan NATO üyesi Alman Hükûmeti derhâl Türkiye’den özür dilemeli.

Bugün, 24 Kasım. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyerek öğrenmenin ve öğretmenin paha biçilmez bir değer olduğunu ifade eden kültüre sahibiz. Geleceğimizin mimarı olan gençlerimizi iğne oyası gibi işleyerek güçlü yarınlara hazırlayan, fedakârca çalışan ve aynı zamanda Peygamber mesleğini ifa eden değerli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle, geleceğimizin mimarı, fedakârlığın ve sevginin timsali öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta görevi başında şehit olmuş eğitimcilerimiz olmak üzere, ahirete irtihal eden tüm öğretmenlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Emekli öğretmenlerimize de sağlıklı, hayırlı ve uzun ömürler niyaz ediyorum.

Geleceğin huzurlu, güvenli ve büyük Türkiyesinin inşasında rol alacak gençlerimiz ve çocuklarımız da öğretmenlerin ellerinde şekillenecektir. 2023 hedeflerimize bizleri taşıyacak olan gücümüz, tarihini bilen, medeniyet değerlerini özümsemiş, dinamik, açık fikirli, üretken, bilgi ve sorumluluk sahibi nesillerdir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK PARTİ olarak öğretmenlerimizi her açıdan güçlendirmeye, onlara huzurlu ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamaya, huzur ve refah içinde yaşamalarına büyük önem veriyoruz.

“İyi ki varsın öğretmenim.” diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2021 bütçesinde işçi, işsiz, çiftçi, esnaf, emekli ve engelli için umut olmadığına, 10 milyon işsize pandemi döneminde küçük esnafın da eklendiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP iktidarıyla ülkemizde işsizlik patladı. Atanamayan öğretmen, sağlıkçı, mühendis, mimar sayısı milyona ulaştı. Taşeron firmalarda kalan binlerce çalışan mağdur edildi. Açlık sınırı altında gelirle geçinmeye çalışan binlerce emekçi ve emeklimiz var. AKP iktidarında iş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi durumuna erdik. Kadına şiddet canları yakıyor. Madde bağımlılığı kentten köye indi. Şans oyunlarıyla sömürü zirve yaptı.

2021 bütçesinde işçi, işsiz, çiftçi, esnaf, emekli ve engelli için bir umut yok. 10 milyon işsizimize pandemi döneminde iş ve gelir kaybıyla milyonlarca esnaf ailesi eklendi. Küçük esnaf feryat ediyor. Kahveci, TEKEL bayisi, lokantacı, bakkal, kafe işleten, servisçi, kantinci ciddi mağdur. Esnafa kredi verildi, ödemeler başladı. Kirasını ödeyemeyen esnaf krediyi nasıl ödesin?

AKP iktidarı yaşamı eziyete çevirdi. Bir an önce gerçek sorunlarla ilgilenilmeli; esnafın, çiftçinin, emekçinin, engellinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın…

7.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, Bolu ili Mengen ilçesinde yaşanan su sıkıntısına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Başöğretmen Mustafa Kemal olmak üzere, atanamayan, kadrolu, kadrosuz öğretmen adayları ve annemin de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, Bolu’nun Mengen ilçesinde büyük bir su sıkıntısı yaşanıyor. Domuz alanı olarak bilinen bölgedeki su kaynaklarına Gerede Belediyesi el koymuş, konu yerel mahkemeye taşınmış ve mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiş ancak istinaf mahkemesi bunu bozduktan sonra DSİ Genel Müdürlüğü yüzde 60’a yüzde 40 şeklinde suyun kullanımına, yani yüzde 60 Gerede’nin, yüzde 40 da Bolu Mengen Belediyesinin kullanmasıyla ilgili karar vermiş. Ancak Gerede Belediyesi bu kararı uygulamadığı için şu anda Mengen’de büyük bir içme suyu skandalı yaşanmaktadır ve biz, buradan, gerekli mercilerin, özellikle DSİ’nin konuyu bir an önce çözüme kavuşturup bu sorunu çözmesini talep ediyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Akkuş İlgezdi…

8.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlere şükranlarını sunduğuna, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na, pandemi döneminde filyasyon ekiplerinde görev yapan diş hekimlerine haklarının derhâl verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü, bizleri çağın aydınlığına taşıyan Başöğretmenimiz Atatürk başta olmak üzere, eğitim ordumuza şükranlarımı sunuyorum.

Aynı zamanda Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’ndayız. Ben de bir hekim olarak diş hekimlerimizin haftasını kutluyorum ancak büyük sorumluluk üstlenen diş hekimlerimizin sorunlarını da hatırlatmak istiyorum. Pandemi döneminde filyasyon ekibinde görev yapan, haklarını alamayan diş hekimlerimiz, yüksek risk grubunda olmalarına rağmen rutin testleri de yapılmıyor, Covid-19 ödeneği verilmiyor. Bakın, iş yükü nedeniyle ağız ve diş sağlığı merkezleri hasta bakamaz hâle geldi, günaşırı gece nöbetleri tüketti, izinler iptal edildi, başhekimlerce uygulanan mobbing yaygınlaştı; bunlar yetmiyormuş gibi “Sağlıkta Dönüşüm” denen makyajlı reformla diş hekimlerinin itibarı da ayaklar altına alındı. Mantar gibi biten yeni fakülteler açıldı, kontenjanlar sürekli artırıldı ancak istihdam olanağı yaratılmadığı için Türkiye atanamayan diş hekimleriyle tanıştı. Bu tablo diş hekimlerini tüketmektedir ve tükenen her bir sağlık emekçisinin hakkı üzerinizdedir. Diş hekimlerinin hakları derhâl verilmeli ve hekimliği itibarsızlaştırmaktan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel…

9.- Yalova Milletvekili Özcan Özel’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün kutlama günü değil öğretmenlerin sorunlarının konuşulduğu gün hâline geldiğine, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete irtihal eden öğretmenlere rahmet ve yeni nesilleri yetiştiren tüm öğretmenlere başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN ÖZEL (Yalova) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

10 öğretmenden 9’u öğretmenlik mesleğinin saygınlığını yitirdiğine inanıyorsa, on binlerce öğretmen açığı varken yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu işsizse, on binlerce öğretmen “ücretli öğretmenlik” adı altında eziliyorsa, öğretmenlerin beklediği öğretmenlik meslek kanunu ve 3600 ek gösterge hâlâ çıkarılmamışsa, öğretmenler geçinemediğini, ek iş yaptığını, borçlu olduğunu ifade ediyorsa 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlama yapılacak gün olmaktan çıkmış, öğretmen sorunlarının konuşulduğu gün hâline gelmiştir.

Öğretmen olmadan eğitim olmaz. Öğretmenlerimizin sorunlarının çözüldüğü 24 Kasımları kutlamak dileğiyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor; başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere aramızdan ayrılan öğretmenlerimize, “Öğretmen oldum ben.” sevinci yarım bırakılan Aybüke Öğretmenimize, Necmettin Öğretmenimize rahmet; öğrencilerine ışık veren, yön olan, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren tüm öğretmenlerimize başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

10.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli ili Gebze ilçesinden Ankara iline yürümek isteyen Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilere yapılan polis müdahalesine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Verdikleri grev mücadelesi kapsamında Gebze’den Ankara’ya yürümek isteyen BİRLEŞİK METAL-İŞ üyesi işçilere polis müdahale etti; 20’ye yakın gözaltı var, gözaltı işleminde şiddet uygulandığına dair görüntüler var, çıkan arbedede işçiler zarar gördü. Yürüyüş ve gösteri, temel hak ve özgürlükler arasındadır, bu nedenle anayasal haklarını kullanan işçilerin zorla durdurulması hukuksuzdur. Gözaltına alınan işçiler derhâl serbest bırakılsın. İşçilere ve örgütümüze yönelik bu saldırıyı kınıyoruz. Bu konunun takipçisi olacağız.

BAŞKAN – Sayın Ekinci…

11.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, ebediyete irtihal eden  tüm öğretmenleri 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde rahmetle andığına, Demir Grup Sivasspor’un hafta sonunda oynanan lig maçında yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Aybüke Hocamız ve Necmettin Hocamız olmak üzere ebediyete irtihal eden tüm öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Aybüke Hocamızın son söylemiş olduğu türküde söylediği gibi “Seni öldürende yoktur din, iman.” Bizler de diyoruz ki: Sizleri öldürende yoktur din, iman.

Sayın Başkanım, Sivas’ımızın markası, yiğidoların göz bebeği Demir Grup Sivasspor’umuzun hafta sonu oynamış olduğu Fatih Karagümrük maçının 86’ncı dakikasında olmayan bir pozisyonda aleyhimize verilen penaltı neticesinde 2 puanımız kaybedilmiştir. Ben buradan hakemlere sesleniyorum: Sivasspor mütevazı ve kimseyi kırmayan bir camia, lütfen sizler de artık bizi kırmayın, canımızı yakmayın. Perşembe günü takımımızın Avrupa kupalarında oynayacağı Karabağ maçında takımımıza başarılar diliyor, tüm heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu.

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, son İçişleri Bakanlığı genelgesiyle ayrımcı kararlar alındığına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrımcılık ve fırsatçılık AKP’nin genlerine işlemiş durumda. Covid-19 salgını bunun yeni bir göstergesi oldu. Covid-19 kapsamında daha önce bir çok ayrımcı karar almış, içki satan yerleri fırsat bu fırsat deyip cezalandırmıştınız. İçişleri Bakanlığının son genelgesiyle aynı bölücü kafanın devam ettiğini görüyoruz. Alkol satmayan bakkal ve büfeler ile kuruyemişçi olarak faaliyet gösteren iş yerleri ruhsatlarında yazan açılış-kapanış saatlerine tabi tutulmaktadır. Alkol satışı yapılan bakkal ya da büfelerse on ile sekiz saatleri arasında faaliyet gösterebileceklerdir. Açılış saatini neden on yaptınız? Sabah açıldığında peynir, zeytin, ekmek satan bakkallar, bırakın biraz para kazansın. Alkol satma yasağını kanuna rağmen saat sekize çektiniz. Ruhsatta alkol satabiliyorsa neden daha erken kapanıyor? Sizin yaptığınız işlerde mantık aramayı uzun süre önce bırakmıştık ama artık bu kadar da olmaz. Yurttaşı tercihlerinden dolayı cezalandırmayı bırakın. Türkiye Cumhuriyeti tarihi çok hükûmet gördü ama sizin kadar yurttaşı ayıranını görmedi.

BAŞKAN – Sayın Arkaz.

13.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

24 Kasım 1928’de Mustafa Kemal’e “Başögretmen” unvanı verildi ve 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak ilan edildi. Ayrıca 24 Kasım 1934’te Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi. Bu vesileyle, başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, Neşe Alten’in, Aybüke Yalçın’ın, Necmettin Yılmaz’ın, adını sayamadığım tüm şehit öğretmenlerimizin ve geleceğimizin teminatı olan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, bilhassa pandemi döneminde üstlendikleri görevler için şükranlarımı sunuyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

14.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, çiftçilerin Tarım Kredi ve Ziraat Bankasına olan borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Çiftçinin borçlarını yapılandırmadınız, trafikten vergi usulsüzlük cezalarına kadar her alana af getirdiniz, çiftçinin faiz borcunu silmediniz, affetmediniz. Sizin yüzünüzden çiftçiler tarımdan uzaklaşıyor, tarlayı bırakıyor. Çiftçilik yapana da hayatı dar ediyorsunuz, çiftçiye haciz üstüne haciz geliyor. Tarım Kredi Kooperatifleri, çiftçisinin tarlasını sürdüğü traktörlere hacizler gönderiyor. Örneğin, Amasya Büyük Kızılca köyünde bir günde 10 tane traktöre haciz geldi. Çiftçi feryat ediyor: “Herkese kolaylık sağlayan, herkesin borcunu silen AK PARTİ ve MHP, çiftçiye ceberut davranıyor.”

Yargıtayın emsal kararı var, uygulanmıyor. Anayasa Mahkemesinin Enis Berberoğlu kararı uygulanmamıştı, Yargıtayın üst mahkeme olarak aldığı karar da diğer mahkemelerce uygulanmıyor. Yargıtay 12. Dairesinin 2019 yılında bir kararı var: “Çiftçinin tarla ve bahçede kullandığı traktörler haczedilemez.” Ama bu karar da uygulanmıyor maalesef. Hukuk devleti olmayan bir ülkede huzur olmaz, üretim olmaz, bunu asla unutmayın. Gelin, çiftçilerimizin borçlarını yapılandıralım ve Tarım Kredi Kooperatifleri ile Ziraat Bankasına borçlarını acil olarak … Kanun teklifimiz Komisyonda bekliyor, gelin indirelim. Olmazsa sizler hazırlayıp verin, hep beraber el birliğiyle çiftçimizin borçlarını yapılandıralım diyorum, borcunu silelim, faizini…

BAŞKAN – Sayın Çepni…

15.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, işten atılan ve Kocaeli ili Gebze ilçesinden Ankara iline doğru yürümek için toplanan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş üyesi işçilere yapılan polis müdahalesine ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – DİSK’e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası üyesi işçiler sendikalı oldukları için tazminatsız işten atıldılar. Systemair HSK, Özer Elektrik ve Baldur işçileri bugün Ankara’ya yürümek için Gebze’de toplandılar. Polis, her zamanki gibi, patronlardan aldığı emirle işçilere barikat kurdu ve saldırdı. Aralarında BİRLEŞİK METAL-İŞ Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, LİMTER-İŞ Genel Başkanı Kanber Saygılı, NAKLİYAT-İŞ Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun da bulunduğu 89 işçi ve sendikacı gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar derhâl serbest bırakılmalıdır, barikatlar kaldırılmalıdır, işçilerin talepleri derhâl karşılanmalıdır.

BAŞKAN – Nurhayat Altaca Kayışoğlu… Yok.

Buraya gelip söz isteyen 4 arkadaşa daha söz vereceğim.

Asuman Hanım, buyurun.

16.- Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Teşekkür ederim Başkanım.

Öğretmenler Günü’müz kutlu olsun. Salgın sürecinde aynı fedakârlık ve azimle görevini yerine getiren tüm öğretmenlerimize selam ve saygılarımı iletiyorum. Şu ana kadar sayıları 153’ü bulan şehit öğretmenlerimizi rahmetle yâd ediyorum; acımadan, utanmadan, hayâsızca, haince kıyıldı canlarına öğretmenlerimizin, öğrencilerinin ve ailelerinin gözleri önünde, eşleri, babaları, anneleri ve çocuklarıyla katledildiler çünkü onlar korkmadılar, vatan sevgisi ve imanla vatanın en ücra köşesine kadar koştular. Hain teröristler en çok da bu yüzden koydu onları hedef tahtasına çünkü teröristler aydınlıktan değil, karanlıktan beslenirler. İsimlerini zikrettik ama daha niceleri var, bir kaçını da olsa onları burada zikretmek istiyorum: Nurgül Aladağ, Tunceli Ovacık Yatılı İlköğretim Okulunda öğretmendi, 1993 yılında eşiyle birlikte şehit edildi. Nesrin Ünügür, yine bir öğretmenimizdi, 1996 yılında 4 arkadaşıyla birlikte köyden kaçırılıp şehit edildi. Aynur Sarı, Diyarbakır ili Ergani Kız Meslek Lisesinde öğretmendi, henüz altı aylık öğretmendi, eşi ve oğluyla birlikte şehit edildi.

BAŞKAN – Sayın Tokdemir…

17.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, öğretmenlerin sorunlarının giderilmesini ve atanamayan öğretmenlerin atanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

İSMET TOKDEMİR ( Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle yâd ediyor, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Avrupa Birliği ülkelerindeki meslektaşlarına oranla en fazla çalışan ve en düşük maaşı alan öğretmenlerimiz sürekli değişen eğitim sistemi nedeniyle mesleki sorunlar yaşamakta, yüz binlerce öğretmenimiz de atama beklemektedir. Öğretmenlerin ekonomik gelirlerinin yetersizliği eğitimin niteliğini de etkilemektedir. Öğretmenlerimizi gerek şimdi gerekse emekli olduklarında bir nebze rahatlatacak olan 3600 ek gösterge, yıpranma payı ve her 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde de 1 maaş tutarı ikramiye verilmesini ve atanamayan öğretmenlerimize acilen çözüm bulunmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Gazi Atatürk’ün “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.” sözü doğrultusunda evlatlarımızı fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olarak yetiştiren, vatanımızın dört bir yanında her şart ve koşul altında fedakârca görev yapan, coronavirüs salgınının yaşandığı bu zorlu süreçte insanüstü gayret gösteren öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, bizleri sevgisiyle, şefkatiyle yetiştirip geliştiren öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum.

Öğretmenlik hayalleri ahirete kalan ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimi, öğretmen okulunda eğitim görürken ağır işkenceyle şehit edilen Dursun Önkuzu ağabeyi, öğretmen olma sevincini unutmadığımız Aybüke Yalçın’ı, öğrencileri boynu bükük kalan Necmettin Yılmaz’ı ve teröristler tarafından alçakça şehit edilen tüm öğretmenlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

BAŞKAN – Buyurun Kemal Bey.

19.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayan herkese bir öğretmen olarak teşekkür ettiğine, öğretmenlik mesleğinin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğuna ilişkin açıklaması

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öğretmenlik mesleğine ve öğretmenine saygının bir gereği olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayan herkese bir öğretmen olarak yürekten teşekkür ediyorum.

Buradan, yıllarca bizim kahrımızı da çeken, bize katlanan sevgili öğrencilerime, sevgili öğrenci velilerime ve birlikte eğitimi olgunlaştırma, bilimselleştirme mücadelesi verdiğimiz sevgili meslektaşlarıma sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Ne kadar ki Öğretmenler Günü konusunda ciddi bir tartışma var ise de öğretmene saygının bir gereği olarak bu günü kutlamanın anlamlı olduğunu, ancak öğretmenlik mesleğinin de çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve bu sorunların çözümünün de mümkün olduğunu hatırlatarak bir kere daha teşekkür ediyor, öğrencilerime saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Dursun Bey, buyurun.

20.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Kayseri mobilya üreticilerinin döviz kur artışından kaynaklanan sorunlarının çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ekonomik krizle mücadele eden Kayseri mobilya üreticilerimiz, mobilya üretiminin ana kalemlerinden profil, tela ve sünger gibi ürünleri temin etmekte zorlanmaktadır. Mobilyanın ham maddesine son iki ay içinde döviz kurlarındaki artıştan kaynaklı yüzde 20 ile yüzde 50 arasında zam geldi. Mobilyada en fazla kullanılan süngere iki ay içerisinde gelen zam yüzde 47’yi buldu. Maske üretiminde de kullanılan telanın fiyatı ise 2 dolardan 10 dolara kadar yükseldi. Fiyatların yükselmesini fırsat bilen ana tedarikçiler, bu ürünleri âdeta karaborsa noktasına getirmiştir. Zaten fiyatların yükselmesiyle döviz-faiz sarmalına giren mobilya üreticileri zor durumdadır. Bu zor dönemde bile ülke üretimine katkı sunmak adına üretimlerini aksatmamak isteyen sanayicilerimizin ham madde temini konusunda yaşadıkları sıkıntılar giderilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

21.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, kredilerin ertelenmesi ve küçük esnafa destek verilmesi için ekonomi yöneticilerine seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkanım, ekonomik reformun konuşulmaya başlandığı bugünlerde kahveci esnafı, internet kafe, servis esnafı, kantinciler, kırtasiyeciler, kafe ve restoranlar, düğün salonları yeni bir kapanmayla birlikte büyük sıkıntılar yaşamaya devam ediyorlar; kredi çektiler, kredilerinin ödeme günü geldi, ödemeleri imkânsız.

Ben ekonomi kurmaylarına buradan seslenmek istiyorum: Krediler ertelensin, küçük esnafa destek verilsin, aylık en az 3 bin lira olmak kaydıyla destek verelim. Esnafımızın durumu iyi değil; vergisini, SGK’sini ödeyemiyor. Küçük esnaf batarsa büyük sıkıntılar yaşanır, küçük esnafımıza, sanayicimize sahip çıkalım diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu…

22.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete irtihal eden tüm öğretmenleri minnetle yâd ettiğine, yüz binlerce öğretmenin atama beklediğine, Eğitim-İş Sendikası tarafından yapılan “Öğretmen Görüşleri” adlı araştırmaya göre öğretmenlerin en büyük sorununun ekonomik sıkıntı olduğuna, öğretmenlik mesleğinin itibarının zedelendiğine, öğretmenlerin en büyük beklentisinin 3600 ek gösterge olduğuna, Rosalina-A isimli Türk bandıralı geminin Akdeniz’de uluslararası sularda Alman fırkateyni tarafından durdurulmasını şiddetle kınadığına, yaşanan olayın bir millî güvenlik meselesi olduğuna ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

24 Kasım Öğretmenler Günü’nü ben de kutluyorum. Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete irtihal eden tüm öğretmenlerimizi şükran, minnet ve rahmetle yâd ediyorum. Şehit öğretmenlerimizin manevi huzurlarında tazimle eğiliyor, görev başındaki öğretmenlerimizin ve öğretmen adaylarımızın günlerini tebrik ediyorum.

Hazindir, öğretmenlerimiz hak ettikleri değeri bulamamaktadırlar. On sekiz yıllık AK PARTİ iktidarında öğretmenlerin sorunları her geçen gün biraz daha büyümektedir. Sayıları neredeyse yarım milyona ulaşan atanamayan öğretmenlerimiz ile düşük ücret ve zor şartlarda çalışan ücretli ve sözleşmeli öğretmenler, Hükûmetin çözmesi icap eden öncül konular olmalıdır. Yüz binlerce öğrenci, öğretmen atama bekliyor. Olası bir ek atama hem okullarımızı hem de öğretmenlerimizi fazlasıyla rahatlatacaktır.

EĞİTİM-İŞ sendikasının, yurt genelindeki 81 ilde görev yapan 5.514 öğretmenin çevrim içi katılımıyla gerçekleştirdiği bir anket var malumunuz; öğretmenlerin ekonomik, mesleki ve sosyal durumlarına ilişkin “Öğretmen Görüşleri” adlı bu araştırmada ekonomik sorunlar açık ara önde görülmektedir. Araştırmaya göre öğretmenlerin yüzde 93’ü “Öğretmenlik saygın bir meslek olma özelliğini kaybetti.” görüşündedirler. Çocuk sahibi öğretmenlerin yüzde 63’ü çocuğunun gıda ihtiyacını karşılayamamaktadır, yüzde 73’ü çocuklarına kılık kıyafet alamamaktadır; yüzde 29’u esnafa, yüzde 25’i şahıslara nakit olarak borçlu yaşamaya devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Öğretmenlerin yüzde 46’sı anne, baba, arkadaş yardımı alarak ancak geçimlerini sürdürebilmektedirler. Tüm bunların sonucu olarak belki de en vahimi, öğretmenlerin yüzde 86’sı kesinlikle çocuğunun öğretmen olmasını istememektedirler. AK PARTİ iktidarıyla birlikte öğretmenlik mesleğinin itibarı zedelenmiş, azalan alım gücü karşısında öğretmen maaşları da yetersiz kalmıştır.

Öğretmenlerimizin en büyük beklentilerinden biri de malumunuz olduğu üzere 3600 ek göstergenin verilmesidir. Bu konuyu daha önce Meclis araştırması önergesiyle Genel Kurulun gündemine getirmiştik. İYİ PARTİ olarak 3600 ek göstergeyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesi, öğretmenlerimizin önemli sorunlarından birini temsil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Verdiğimiz önergeyle 30’uncu hizmet yılında ve 1’inci derecenin 4’üncü kademesinde bulunan öğretmenlerin ek göstergesinin 3600’e yükseltilmesi, aylık ücretine, emekli aylığına ve emekli ikramiyesine büyük katkı yapacaktı fakat bu, iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Hükûmet, seçim öncesi verdiği 3600 ek gösterge sözünü tutmamıştır, Hükûmeti sözünü tutmaya davet ediyorum ki öğretmenlerimizin mağduriyetleri giderilsin.

Bilindiği gibi, Akdeniz’de yeni bir kriz yaşanmıştır. Taşıdığı insani yardım malzemeleriyle İstanbul’dan demir alan, Libya’ya hareket eden Türk bandıralı “Roseline A” gemisi dün gece Yunanistan Deniz Kuvvetlerinden bir komutanın sevk ve idaresinde yapılan İrini Harekâtı’nda görevli Alman fırkateyni tarafından Mora Yarımadası’nın güneybatısında uluslararası hukuka aykırı bir biçimde durdurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Gemimize yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Yaşanan olay, bizim için bir millî güvenlik meselesidir, ayrıca millî onur meselesidir. Bunu basit bir olaymış gibi geçiştirmek de asla mümkün değildir. Zira uluslararası sulardaki bir gemi, bayrağını taşıdığı ülkenin toprağında sayılır. Hükûmetten, uluslararası hukuktan doğan haklarımızın, hukukumuzun korunabilmesi için gerekli adımları ivedilikle atmasını bekliyoruz.

Müsamahanız için teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şehit öğretmenleri ve ebediyete irtihal eden öğretmenleri minnetle yâd ettiğine, öğretmenlerin sorunlarının çözülmesi için destek vereceklerine, ölümünün 50’nci yıl dönümünde Ertuğrul Dursun Önkuzu’yu bir kez daha rahmetle yâd ettiğine, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle Covid-19 pandemisine yönelik yeni tedbirlerin uygulanmaya başlandığına, Akdeniz’de Libya’ya yük taşıyan Türk Bayraklı bir gemiye Alman fırkateyni tarafından müdahalede bulunulmasının eşkıyalık olduğuna, bu mütecaviz provokasyonu şiddetle kınadığına, devletin meseleyle ilgili bütün hukuki yollarla girişimlerde bulunacağına inandığına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öğretmenler Günü’müz kutlu olsun. Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şehit öğretmenlerimiz, Necmettin Öğretmen, yine Aybüke Öğretmen başta olmak üzere bütün şehit öğretmenlerimizi ve ebediyete irtihal etmiş olan bütün öğretmenlerimizi saygı ve minnetle yâd ediyoruz.

Bu yıl Öğretmenler Günü’nü ne yazık ki biraz daha buruk bir şekilde kutluyoruz zira okullarımızda öğretmenlerimiz öğrencileriyle beraber, baş başa, fiziki olarak birlikte derslerini yapamıyorlar; eğitim, uzaktan eğitim yoluyla devam ettiriliyor. Bu süreçte öğretmenlerimizin uzaktan eğitim konusunda da gösterdikleri fedakârlığa hep birlikte şahit oluyoruz. Onların, her bir öğrencisi için, her bir öğrencinin eğitim ve öğretimi için uzaktan da olsa nasıl seferber olduklarına şahidiz. Bundan dolayı kendilerine bir defa daha teşekkür etmek istiyoruz.

Öğretmenlerimizin sorunları, problemleri tabii ki siyaset olarak, Meclis olarak bizleri de alakadar etmektedir. Bizler de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, öğretmenlerimizin maaş, özlük hakları ve diğer bütün problemleriyle alakalı olarak meselelerin halliyle ilgili gereken bütün desteği verebileceğimizi, bu noktada geçmişten bugüne ifade ettiğimiz hususların gerçekleşmesi için elimizden gelen bütün çabayı sarf edeceğimizi buradan bir defa daha dile getirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, 23 Kasım 1970 tarihinde Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesinde eğitim ve öğretim hayatını devam ettirmeye çalışan merhum Ertuğrul Dursun Önkuzu, vatan ve millet düşmanları tarafından ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava basılmak da dâhil olmak üzere vahşice ve insanlık dışı işkencelere maruz kalarak ve nihayetinde bulunduğu binanın 3’üncü katından aşağıya atılarak şehit edilmiştir. Şehidimiz Dursun Önkuzu’yu şehit edilişinin 50’nci yılında bir kez daha rahmet ve duayla yâd ederken Ruhi Kılıçkıran’dan Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar bütün şehitlerimizi bir defa daha rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, özellikle son dönemde Covid-19 vaka sayıları ülkemizde artmaya başlamış ve bunun sonucu olarak ağır hasta sayısı ve vefat sayısında ciddi bir yükseliş meydana gelmiştir. Geçtiğimiz hafta toplanan Bakanlar Kurulu sonrasında yayınlanan İçişleri Bakanlığı genelgesiyle yeni tedbirler uygulanmaya başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Toparlıyorum efendim.

Bu tedbirlerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi halk sağlığı açısından çok önemlidir. Eğer tedbirleri eksiksiz bir şekilde yerine getirirsek hasta ve vefat sayıları gözle görülür bir şekilde düşecektir. Bilim Kurulumuz ve Sağlık Bakanımızın verdiği tavsiyelere, bütün dezenformasyonlara rağmen bu tavsiyelere mutlak bir şekilde uyulmasında büyük yarar olacağını bir defa daha dile getiriyoruz.

Sayın Başkan, Avrupa Birliği tarafından tek yanlı yürütülen, maksat ve muhtevası oldukça şüpheli olan, İrini Harekâtı’nda görev alan bir Alman fırkateyni, Türkiye’den Libya’ya boya ve insani yardım malzemesi taşıyan Türk Bayraklı bir ticaret gemisine korsanca bir müdahalede bulunmuştur. Maruz kalınan muamele hukuka ve ittifak ahlakına temelden aykırıdır. Kaptan dâhil tüm gemi personelinin zorla üstlerinin aranması, bir yerde toplu olarak alıkonulmaları, özellikle kaptanın başına silahlı askerin dikilmesi eşkıyalıktır, ahlaksız bir tertiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül..

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Silah ambargosunu ihlal etmediği görülen gemimizin saatlerce güzergâhından mahrum bırakılması, ayrıca gemi personeline suçlu muamelesi yapılmış olması skandaldır. Uluslararası sularda ticari gemilere müdahale edilebilmesi için bayrak devletinin rızasının alınması esastır ve bu rıza ne yazık ki alınmamıştır, bu kural çiğnenmiştir. Neticesinde Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından gerekli girişimler başlatılmıştır. Doğu Akdeniz’de yaşanan bu mütecaviz provokasyonu şiddetle kınıyor, bu konuyla ilgili olarak devletimizin meseleyi takip edeceğine, takipçisi olacağına ve gereken bütün hukuki yollara başvuracağına, bütün siyasi girişimlerde bulunacağına inanıyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Beştaş….

24.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, öğretmenlerin koşullarının düzeltilmesini vurgulamak istediğine, 2020 yılında 40 tutuklu ve hükümlünün cezaevinde tutulduğu sırada yaşamını yitirdiğine, Covid-19 pandemisinin cezaevlerinin tahliyesini gerektiren bir durum olduğuna, 22 Kasım 2020 günü 26’ncı İklim Zirvesi’nde G20 ülkelerinin Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesini destekleme kararına Türkiye’nin şerh koyduğuna, Van, Diyarbakır, Siirt, Batman, Mardin ve daha birçok ilde HDP’ye yönelik yasaklamaları tanımadıklarına, demokratik haklarını kullanmaktan bir an bile geri durmayacaklarına ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, 24 Kasım, 12 Eylül cuntasının bize bıraktığı bir miras olarak aslında Öğretmenler Günü şeklinde kutlanıyor ama 12 Eylül, öğretmenlerin birçok hakkını gasbeden bir darbeydi, bunu hatırlatmak isterim ama buna rağmen 24 Kasımı Öğretmenler Günü olarak kabul eden öğretmenlerimizin gününü kutluyorum. Bu zorlu süreçte görevlerini yapmak için binbir güçlüğe katlanan öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerimizin -birkaç günlüğüne kutlasak da- onların haklarını asla ödeyemeyiz. Özellikle on-line eğitimde en ağır yükü çeken kesimlerin başında yine öğretmenler geliyor. Öğretmenlerin maaşını “külfet” olarak nitelendiren anlayışı talihsiz ve kabul edilemez bulduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Sayıştay raporlarına göre 138 bin öğretmen açığı var, 60 bin civarında öğretmen atama bekliyor, ataması yapılmayan binlerce öğretmen yıllardır bunu beklemekte ve 100 bin öğretmen emekli olmak için ek göstergenin 3600 olmasını bekliyor. Ben bu vesileyle, özellikle atama bekleyenlerin -60 bin olarak kabul edilen- atamalarının bir an önce yapılmasını ve öğretmenlerin koşullarının düzeltilmesini ehemmiyetle vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, çok önemli bir problem, cezaevleri -sıklıkla burada söylüyoruz- bugün, maalesef, âdeta bir toplama kampına dönüşmüş durumda, çok sık ölüm haberleri alıyoruz. İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre, şu anda 59’u çok ağır ve acil hasta olan 1.565 ağır hasta mahpus bulunmakta. Yine, sadece 2020 yılında 49 tutuklu ve hükümlü cezaevinde tutulduğu sırada yaşamını yitirmiş. Bunlardan biri Kırıkkale’den Serkan Tumay, darp sonucu yaşamını yitirmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Samsun Bafra’dan Mehmet Yeter, Covid’den yaşamını yitirmişti. Sıtkı Bektaş, geçenlerde yaşamını yitirdi ve birçok hasta şu anda maalesef cezaevlerinde ölümü bekliyor. Hatta, şu an, önceki dönem Urfa Milletvekilimiz İbrahim Binici haksız yere rehin tutulduğu Sincan Cezaevinde Covid-19 hastalığına yakalandı. Yine, Kars Belediye Eş Başkanımız Şevin Alaca Covid-19 hastalığına yakalandı. Hakikaten, cezaevlerinde ölümler durmuyor. Patnos Cezaevinde bir yılda 4 hasta mahpus yaşamını yitirdi. Bu, artık sınırları aşan, bu Covid-19 pandemisi döneminde kesinlikle, derhâl cezaevlerinin tahliyesini gerektiren bir durumdur. İnfaz paketi döneminde bunları çok sık söyledik, kulaklar tıkatıldı, gözler kapatıldı ama bu, insanların yaşamını elinden alıyor. Cezaevlerindeki çığlığa hepimiz ses verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Başka bir mesele, 22 Kasım 2020’de tamamlanan G20 Zirvesi’nde G20 ülkeleri, 26’ncı İklim Zirvesi’nde Paris Anlaşması’nın onaylanıp yürürlüğe girmesini destekleme kararı aldı. Bu karara maalesef Türkiye şerh koydu. Türkiye, Paris Anlaşması’nda taraf ülkeler arasında olmasına rağmen onaylamayarak uygulanması gereken yaptırımlardan kaçmaktadır. Geleceğimiz için, sermayeyi korumak yerine insan kaynaklı küresel sera gazı emisyonları sıfırlanmalıdır. Türkiye, karbon emisyonlarının sınırlandırılmasını öngören Paris Anlaşması’nı imzaladığı hâlde Parlamentosundan geçirip onaylamayan 8 ülkeden 1’i ve anlaşmayı onaylamayan G-20’deki tek ülke konumundadır. Cumhurbaşkanı, AB’ye girme politikasını açıkladı ama G-20 konuşmasında ise OECD’deki Ek-1’den çıkmayı beklediklerini söyledi. Avrupa Birliğine giren ülkeler Ek-1 ülkesi olmak durumunda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Toparlayacağım Başkan.

Hem AB’ye girmeyi hem Ek-1’den çıkmayı aynı anda isteyemezsiniz; bu, dış siyasetteki beceriksizliğin ve iş bilmezliğin göstergesidir.

Çok önemli bir mesele Sayın Başkan, partimize yönelik saldırılarda, etkinlik yapma yasağı. Neredeyse bugün Van’da kadın arkadaşlarımız esnaf ziyareti bile yaptırılamayacak noktaya geldi. Size sadece bir ili örnek vereceğim: 21 Kasım 2016’dan bu yana Van ilinde etkinlik yasağı var. Kime var? Ayda bir uzatılıyor, HDP’ye var ama iktidar partisi orada her türlü etkinliği Valiliğin özel korumalarıyla yapıyor. Bu, açıkça bir OHAL uygulamasıdır, hatta OHAL’i aşan sıkıyönetim uygulamasıdır. Evet, iktidar partisinin yaptığı etkinlikleri burada sayfa sayfa anlatabilirim, binlerce insanla kongre yapan, yürüyüş yapan iktidar partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Vali de, Van Valisi de diğer bütün valiler gibi, AKP’nin il başkanı olarak bu yasaklama kararlarını alıyor ve 2020 yılında İpekyolu’nda AKP 3’üncü Olağan Kongresi’nin yapılmasından Mayıs 2020’de bildiri dağıtmaya kadar uzunca bir etkinlikleri var.

Biz şunu söylemek istiyoruz: Van, Diyarbakır, Siirt, Batman, Mardin ve daha birçok ilde partimize yönelik bu yasaklamaları tanımıyoruz. Bunlar, hukuk dışı, gayrimeşru ve Anayasa’ya aykırı uygulamalardır. Siyasetin aldığı kararlar iktidar partisi tarafından valilere onaylatılmaktadır. Oysaki demokrasi sokak demektir; biz sokakları kullanmaktan, demokratik haklarımızı kullanmaktan bir an geri durmayacağız Başkan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Akdeniz’in uluslararası sularında bir Alman fırkateyni tarafından Türk bandralı gemiye müdahale edilmesinin kabul edilebilir olmadığına, ülkenin hakkını uluslararası arenada aramanın birinci derecede Hükûmetin görevi olduğuna, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına, Meclisin öğretmenlik meslek yasasını çıkarması gerektiğine, atanamayan öğretmenlerin sorununa çözüm bulmak zorunda olunduğuna, 3600 ek göstergenin öğretmenlere kesinlikle verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti uluslararası haklarını kolay elde etmedi. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken bağımsızlığını da kolay elde etmedi. Bağımsızlığımızın her kare taşı için bu topraklarda insanlarımız canını verdi. Lozan Antlaşması’yla Ege’deki adaların silahlandırılmayacağı çok açık şekilde ifade edildiği hâlde Yunan askerlerinin bugün orada olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını zedelemektedir. Süleyman Şah Türbesi’nin -yurt dışındaki yegâne toprağımız- orada dalgalanan bayrağımız indirilerek taşınmış olması bizim içimizi acıtmaktadır. Mavi Marmara’da İsrail askerlerinin gemimize inip insanlarımızın canına kastetmesi hâlâ hafızalarımızdan silinmiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, açılan dava geri çekilmiştir. Şimdi de bir Alman fırkateyninde bir Yunan subayının emriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağının dalgalandığı ve toprağı sayılan bir gemiye fütursuzca girerek orada bulunan insanlarımızı tehdit altında bizim haberimiz olmadan arama yapmaları kabul edilebilir bir şey değildir.

Şunu herkes bilmelidir ve bütün dünya bilmelidir ki: Türkiye'nin uluslararası hakları yolgeçen hanı değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin devletini on sekiz yıldan beri idare eden Hükûmetin bir an önce kendine gelmesi gerekir. Bu cumhuriyetin hakkını hukukunu uluslararası arenada aramak, birinci derecede onların görevi, takip etmekse muhalefetin görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Asla kabul edilemeyecek bu tutumların daha fazla sergilenir olmasına göz yummayız. Bunun için ne gerekiyorsa onu yaparız.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyorum. Emekleri için, hayatımıza kattıkları değer işin şükranlar sunuyorum. Yeter mi? Yetmez. Bulunduğumuz koltuklar, mesaj vereceğimiz değil, çözüm üreteceğimiz makamlardır ve sorumluluğumuz vardır. Bu Meclis, öğretmenlik meslek yasasını çıkartmalıdır. Öğretmenlik özel ihtisas mesleğidir ve bence dünyadaki en kıymetli, en önemli meslektir. Evlatlarımızın akıllarını, yüreklerini emanet ettiğimiz insanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Onları genel bir memur tanımı içinde değerlendiremeyiz, yaptıkları işin niteliğine uygun bir yasal çerçeve oluşturmak zorundayız. Bu meslek yasası çerçevesinde, akademik gelişmeleri destekleyecek, siyasi baskıdan arındıracak, atamalarında liyakati esas kılacak bir yapı kurulmak zorundadır. Atanamayan yüz binlerce öğretmenin sorununa çözüm bulmak zorundayız. Ders başı para alan ücretli öğretmenlerin sorunu çözülmek zorundadır. Borç yüküne, siyasi baskıya, liyakatsizliğe çözüm bulunmak zorundadır.

Öğretmenler tükenme noktasındadır. Sendikalar bugün araştırmalarını yayınladılar, tablo açık. Neredeyse tamamı borçlu, yardımla geçimlerini sağlayabiliyorlar, ay sonunu getiremiyorlar, sinemaya, tiyatroya, tatile gidemiyorlar. Siyasi baskıdan, torpilden, kayırmadan yılmış ve umudunu kaybetmiş durumdalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Peki efendim.

Bizzat siyasi iktidarın söz verdiği gibi öğretmenlik meslek kanunu bir an önce çıkartılmalıdır ve öğretmenlere bizzat siyasi iktidarın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sözünü verdiği 3600 ek gösterge kesinlikle verilmelidir. Bu iki konu da bizim taahhütlerimiz arasındadır. AKP iktidarı yerine getirmeye talip olursa her türlü desteği vereceğimizi defalarca söyledik, kanun tekliflerini de Meclise sunduk. Daha fazla vakit kaybetmeden öğretmenlerimizin hakkı sağlanmalıdır. Bu, öğretmenlere, annelere, babalara, en çok çocuklarımıza ve ülkenin yarınlarına borcumuzdur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Zengin…

26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Akdeniz’de Türk gemisine karşı yapılan müdahaleye karşı gerekenin anında yerine getirildiğine, konunun Dışişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından hassasiyetle takip edildiğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü canıgönülden tebrik ettiğine, özellikle pandemi sürecinde öğretmenlerin hayatta ne kadar büyük bir varlık alanı açtıklarının görüldüğüne ve onların yetiştireceği neslin çok büyük bir ümit olduğunun altını çizmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Hayırlı haftalar diliyorum.

Ben de konuşmamın başında, öncelikle bir kınamanın altını çizerek ve neler yapıldığını ifade ederek konuşmama başlamak istiyorum. İrini Harekâtı kapsamında, Türk bayraklı M/V Roseline A gemisine yapılan müdahale hakkında gereken anında yerine getirilmiştir. Bu müdahale uluslararası hukuk açısından tamamen hukuksuzdur, yersizdir ve nihayetinde de gün tamamlandığında, sabah 09.30 itibarıyla orada hiçbir asker kalmamıştır, tahliye edilmiştir. Fakat bununla da kalınmayarak Dışişleri Bakanlığımız tarafından AB ve Alman Büyükelçileri Bakanlığa davet edilerek konuyla alakalı izahat istenmiştir ve bu konuyla alakalı hukuken, uluslararası hukuk açısından bakıldığında yapılması gereken neyse bu da devam edecektir. Türkiye’nin özellikle bu konudaki hassasiyeti herkesçe malumdur, böylesine hukuksuz bir müdahaleye tahammül gösterilemez. Zaten fiilen müdahale engellenmiştir ama devamında da bununla alakalı hukuki yaptırım süreçleri muhakkak ki bakanlıklarımız tarafından, hem Dışişleri Bakanlığı hem de Millî Savunma Bakanlığımız tarafından hassasiyetle takip edilmektedir.

Ben de tabii ki, bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü canıgönülden tebrik ediyorum. Kendiminde de, öğretmen bir anne babanın çocuğu olmam hasebiyle bugünün hayatımızda ayrıca özel bir yeri var. Bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü tebrik ederken özellikle bu pandemi sürecinde görüyorum ki, on-line öğretimde, öğretmenlere olan özlemin, öğretmenlerin hayatımızda ne kadar büyük bir yeri haiz olduğunun veliler tarafından da bir kez daha görüldüğünü fark ediyorum. Çünkü evde çocuklarla birlikte bütün bir günü eğitime öğretime ayırarak geçirebilmenin, aslında, okul olmaksızın eğitim öğretimin devam ediyor olmasının ne kadar zor olduğunu velilerimizin bir kez daha gördüğünü düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Özlem Hanım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu manada, özellikle pandemi sürecinde yaşananlara baktığımızda, öğretmenlerimizin hayatımızda ne kadar büyük bir varlık alanı açtıklarını, yer açtıklarını görmüş oluyoruz.

Tabii, bu manada, öğretmenlerimizin hayatımızdaki tanımına dair, Sayın Milletvekilimiz Halil Bey de konuşmasında Nurettin Topçu’dan bahsettiler; ben de Nurettin Topçu’nun “muallim” tanımından -burada sizlerle paylaşmak istiyorum- istifade etmek istiyorum; bir muallim nasıl olmalı? Nurettin Topçu olması gereken muallim yapısını anlatırken şunları ifade ediyor, diyor ki: “Muallimler hayatımızın sahibi olmaktan ziyade hayatımızın sanatkârlarıdır; hayatımızın kullanıcısı değil, yapıcısıdırlar; seyircisi değil, aktörüdürler; en doğru, en güzel hayat örneğini yaparlar, hazırlarlar, bize sunarlar ve biz de yaşarız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Özlem Hanım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Bizim vazifemiz, bu hayata anlayış katmaktır, anlayışla ona iştirak etmektir. Tıpkı balını yemeyip yaptıklarını sonraya bırakan arılar gibi, bir şuur içerisinde ideallerimizi yerine getirmek için çalışmaktır.” diye tanımlıyor öğretmenleri. Böyle bakıldığı zaman, bütün hayatlarını öğrencilerine verirken kendilerini geriye koyarak, hatta hayatlarını geriye bırakarak, hayatlarını feda etmek uğruna, bir çocuğumuzun daha fazla eğitim görmesi, öğrenmesi, hayata tutunması için gayret gösteren -bugün yaşadığımız pek çok örnek var, arkadaşlarım bahsettiler- terörden şehit olan öğretmenlerimiz var.

Ben, bu manada, canıgönülden görevini ifa etmeye çalışan, teröre rağmen yapmaya çalışan, yokluk içerisinde, bütün gayretiyle daha iyi evlatlar yetiştirmeye çalışan, kendi çocuklarının önüne koyarak çocuklara sahip çıkan bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum ve onların yetiştireceği en güzel neslin hayatımız için de çok büyük bir ümit olduğunun altını çizmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güzel, buyurun.

27.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, erkek şiddetinin pandemi sürecinde artışa geçtiğine, Diyarbakır ilinde kadına yönelik şiddet acil destek hattı gibi birçok uygulamanın 2016 yılında kayyum atanmasıyla etkisiz hâle getirildiğine, Rosa Kadın Derneğinin hukuksuz bir şekilde kriminalize edildiğine ilişkin açıklaması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Erkek şiddeti, pandemi süreciyle beraber artışa geçmiştir ve bunun etkisi hâlâ devam etmektedir. Seçim bölgem olan Diyarbakır’da, basına yansıdığı kadarıyla, 2020 yılı içerisinde en az 9 kadın erkekler tarafından katledildi, 10 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren bu kadınlardan 2’si İnfaz Yasası’yla salıverilen erkekler tarafından katledildi.

Türkiye’de ilk olan, kadına yönelik şiddet acil destek hattı ilk kez Diyarbakır’da kurulmuştu. Bu ve benzeri birçok örnek uygulama 2016 yılında başlayan kayyum atamalarından sonra feshedildi, kapatıldı veya etkisiz hâle getirildi. Kalan birkaç kadın kurumundan biri olan Rosa Kadın Derneği ise hukuksuz bir şekilde kriminalize edilmekte, dernek üyeleri ve yöneticiler tutuklanarak cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Kadın özgürlüğünü esas alarak çalışma yürüten TJA aktivistleri de bu tutuklama ve gözaltı politikalarından nasibini almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Filiz…

28.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Atatürk’ün “Öğretmenler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” diyerek öğretmenlere sorumluluk yüklediğine, 60 bin öğretmen atamasının beklendiğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkelerin kalkınmasında, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde, toplumun kültür ve değerlerinin genç kuşaklara aktarılmasında öğretmenlerin rolünü çok iyi bilen Atatürk “Öğretmenler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” diyerek öğretmenlerimize önemli bir sorumluluk yüklemiştir. Atatürk’ün sağlığında ve ölümünden sonra da öğretmenlerin itinayla yetiştirilmesine çok önem verilmiş olsa da daha sonra öğretmen yetiştirme konusunda aynı hassasiyet gösterilmemiş, ihtiyaca göre planlar yapılmamış ve bazen öğretmen niteliği taşımayanlara öğretmenlik yaptırılmıştır.

Bugünlerde ise yetişmiş öğretmenlerin atanma sorunu vardır. 60 bin öğretmen atama beklemektedir. ÖSYM verilerine göre işsiz öğretmen sayısı 550 bin civarında olup kontenjan sorunu halledilmezse bu sorun katlanarak devam edecektir. Öğretmenlerimizi sorunsuz günlere en kısa zamanda ulaştıracağımız inancıyla Öğretmenler Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge (4/99) yazısı

BAŞKAN - Hatay Milletvekili Sayın Hüseyin Yayman’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 24 Kasım 2020 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 23 milletvekili tarafından ataması yapılmayan rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 23/10/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/11/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/11/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                          Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                                             İzmir

                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 23 milletvekili tarafından ataması yapılmayan rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 23/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 24/11/2020 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Yasin Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Emanetimiz evlatlarımızın eğitim ve öğretimini aile şefkatiyle üstlenen, cehaletle savaşta fedakârlıkla görev alan bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebedî âleme intikal eden öğretmenlerimizi ve bölücü terör örgütü tarafından görevi başında katledilen Neşe Alten, Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz ve adını burada sayamadığım bütün şehit öğretmenlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, grubumuzun önerisi ataması yapılamayan rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunları ve çözüm yollarının bulunması üzerine ama bugün günlerden 24 Kasım, özel bir gün. Bu nedenledir ki atanamayan öğretmenlerimiz kadar görevde olan öğretmenlerimizin de sorunlarını dile getirmek istiyorum.

Ülkemizin en önemli sorunlarının başında eğitim geliyor. “Eğitim öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.” Bu bir muhalefet partisi milletvekilinin ya da genel başkanının eleştirisi değildir, bunu söyleyen, on sekiz yıldır iktidarda olan bir partinin lideri ve daha da ötesi, artık her kararda tek başına imzası olan Sayın Cumhurbaşkanıdır. Sayın Cumhurbaşkanının sözlerinin altına imza atarak AK PARTİ’si iktidarlarının eğitimde yaptığı uygulamaları birkaç başlık altında hatırlatmak istiyorum.

AK PARTİ’si iktidarlarında, on sekiz yılda toplam 7 Millî Eğitim Bakanı görev almıştır. Göreve gelen her yeni Bakan sanki iktidar değişmişçesine yeni bir eğitim sistemini, yeni bir sınav sistemini, yeni bir atama sistemini getirmeye çalışmıştır. Öğretmen atama ve yer değiştirmede ihtiyaca göre planlama yapılamamıştır. Öğretmenler kendi aralarında “kadrolu” “sözleşmeli” “ücretli” olarak ayrıştırılmış; norm kadro uygulamasıyla neredeyse emeklilik süresi gelmiş öğretmenlerin branşları değiştirilmiş, okul okul dolaşmak zorunda bırakılmışlardır. Köklü reform olarak sunulan 4+4+4 eğitim sistemi çökmüş, memleket meselesi olarak ele alındığı söylenen meslek liseleri işlevlerini yitirerek gerçekten memleket meselesi hâlini almış, Anadolu liseleri niteliksiz hâle gelmiş, fen liseleri iktidarda alerji yaratmıştır. Okullarımızda müfredat birliği sağlanamamış, her eğitim öğretim yılı başında değişen müfredata öğretmenler bile adapte olamamışlardır. Öğretmenler, iktidarın il başkanının referansıyla göreve gelen yöneticiler tarafından dışlanmış; konuşmasıyla, duruşuyla, hayata dair verdiği bilgiler ve öğütleriyle öğrenciler için rol model olan öğretmenler, bizden olanlar ve olmayanlar ayrıştırmasına karşı psikolojik savaş vermeye başlamışlardır. Öğretmenlik mesleği tarihte hiç olmadığı kadar değersizleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, mevcutta görev alan öğretmenlerimiz kaos hâline gelen bu sorunlarla mücadele ediyor. Bir de atanamayan öğretmenler sorunumuz var. 2020 yılında, ÖSYM verilerine göre, atanmayı bekleyen öğretmen sayısı 460 bin civarında. Artık KPSS sınavına girmekten vazgeçmiş, atanma umudunu yitirmiş, mesleği dışında çalışmak zorunda kalmış öğretmenlerimizle birlikte bu sayının 550 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir; tahmin edilmektedir diyoruz çünkü ataması yapılmamış öğretmenlerimize ilişkin resmî kaydın olmaması, ilgisizliğin yanında acı tablonun resmî verilere yansımasının korkusudur. Bir öğretmenin atanamamasının sonucu sadece işsizlik değildir; gelecek nesillerin öğretmenlik mesleğini tercih etmeyi istemesinden uzaklaşmasıdır, hayallerinin elinden alınmasıdır, ideallerinden uzaklaşmasıdır, eğitim israfıdır, eğitilmiş kadro israfıdır, zaman kaybıdır, emeğinin sömürülmesidir, hak kaybıdır, mağduriyettir, adaletsizliktir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık 2.500 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde 300 bine yakın öğrenci eğitim almakta, 27.500 civarında öğretmen çalışmaktadır. Özel eğitim merkezlerinde çalışmakta olan öğretmenler, özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitim ihtiyacını karşılamakta; geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleriyle, onların yapı ve özelliklerine uygun ortamlarda eğitim vermektedir. Bu doğrultuda, özel eğitim, çoğunluktan farklı ve özel eğitime ihtiyacı olan çocuklara sunulan, üstün yetenekli olanların yetenekleri doğrultusunda en üst düzeye çıkmasını sağlayan, yetersizliği engele dönüştürmeyi önleyen, engelli bireyi kendisine yeterli hâle getirerek toplumla kaynaşmasını ve bağımsız, üretici bireyler olmasını destekleyecek becerilerle donatan eğitimdir. Özel eğitim, yoğun ve sistematik bir eğitimdir. Dolayısıyla, özel eğitim ihtiyacı olan evlatlarımızın eğitimi de özel eğitim almış öğretmenler tarafından yapılmak zorundadır. Ancak atanamayan birçok branştaki öğretmenler gibi özel eğitim ve rehabilitasyon öğretmenleri de atama sorunu yaşamaktadırlar. Mezun oldukları bölümler itibarıyla uzmanlık alanları özel eğitim ve rehabilitasyon olan öğretmenler atanamazken, sertifikalı öğretmenler özel ilgi gerektiren bu çocuklara eğitim vermekle görevlendirilmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Ataması yapılamayan özel eğitim öğretmenleri, özel eğitim kurumlarında asgari ücretle çalışarak hayatlarını idame ettirmeye çalışmakta ve belirli süreli sözleşme imzaladıkları için de kıdem tazminatı hakkından mahrum kalmakta, kanuni hakları olan doğum ve ölüm izinlerini dahi kullanamamaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, hepimiz çocukluğunda büyüklerimiz tarafından “İleride ne olmak istiyorsun?” sorusuna muhatap olmuşuzdur. Eminim ki büyük çoğunluğumuz “Öğretmen olmak istiyorum.” cevabını vermiştir. Soruyu soran büyüklerimiz de verdiğimiz cevap karşısında sevinmiş, hatta bizi de takdir etmişlerdir. Bugün aynı soruyu sorduğunuz bir evladımızdan “Öğretmen olmak istiyorum.” cevabını alabiliyor musunuz? Evet, hâlâ çocuklarımızın içerisinde tek tük de olsa “Öğretmen olacağım.” diyenler vardır. Peki, bugün bu çocuklarımızın hayallerine büyüklerimizin verdiği cevap nedir? “Aman ha! Atanamazsın. Ne olursan ol, öğretmen olma.” (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, âdet olduğu üzere, yine bir 24 Kasımdayız ve 24 Kasımda herkes sevgiyle saygıyla öğretmenin gününü kutluyor. Sayın Ziya Selçuk da kutluyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli vekilleri de kutluyor fakat buna ne denir biliyor musunuz halk dilinde? “Kuru kuruya kurban olayım.” denir. Yani karşılığı olmayan… Tamam, manevi bir söylemdir, doğrudur, iyidir hoştur ama 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, pandemi koşullarında, yoksulluk koşullarında, açlık koşullarında çalışan öğretmenlere hiç değilse 1 maaş ikramiye ya da 1 ikramiye… Yok, bu olmuyor. Başka ne olmuyor? 3600 ek gösterge olmuyor, öğretmenlik meslek yasası ısrarla çıkarılmıyor. Dünyada böyle örnekler çok az.

Defalarca söyledim, bütçe görüşmelerinde de söyledim, burada da tekrar edeyim: Öğretmenlik sıradan bir devlet memurluğu değildir; eğitim ve bilim insanlığıdır, akademik bir sıfattır, bu sıfatı tanımlayan bir yasanın olması gerekir ve bu sıfatı karşılayan bir ücretin, bir saygının, bir koşulun, bir ortamın olması gerekir. Eğitim ortamı son derece sağlıksızdır.

Ben buradan şunu özellikle belirtmek istiyorum: En içten, en saygılı, en samimi bugünü kutlayanlar öğrencilerimizdir. Sevgili öğrencilerime, bana öğretmenliği de öğreten sevgili öğrencilerime buradan sevgi ve saygılarımı sunuyorum; sevgili öğrenci velilerine, meslektaşlarıma… Ama şunu da belirtmek istiyorum ki Öğretmenler Günü’nü Mustafa Kemal’e özenerek armağan eden Kenan Evren bir öğretmen düşmanıdır. TÖB-DER’i kapatmıştır, yüzlerce öğretmeni yargılamıştır, ceza vermiştir, işkenceden geçirmiştir; protesto ediyorum, kınıyorum ve bu günün aslında 5 Ekimde kutlandığını… Bakınız, biz bununla ilgili mücadele yaparken, sadece sendika kurmak için 12 kere mahkemede yargılandık, 8 defa idari ceza aldık; Kenan Evren’in yaptığı yasa doğrultusunda. Ha, bu anlamda verilen önergenin içeriği doludur, önerge anlamlıdır; rehabilitasyon öğretmenlerine, atanamayan öğretmenlere dair bir görmenin, bir farkındalığın olması ve gereğinin yapılması gerekir. Şu “atanamayan” ne demek Allah aşkına ya? Atanmayan, atanmayan, ısrarla atanmayan… İstatistikleri falan kabul etmiyorum ben, bırakın istatistiklerle konuşmayı, hakikatle konuşalım. Yıllarca eğitim fakültelerinde emek sarf eden, öğretmen olan, KPSS’ye giren, onu da kazanan ama Bakanlığın ama iktidarın denetiminden geçemeyen ve intihar eden... İntihar edenlerin sayısını vermek insanı üzüyor; ayıptır, günahtır, yazıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öğretmenlik mesleğine dair aslında Millî Eğitim Bakanlığının rehabilite edilmesi gerekir. Söyledim, Emrullah Efendi Tanzimat Dönemi’nde Maarif Nazırlığı yaparken “Talebeler ve mektepler olmasa ben bu maarifi ne güzel idare ederim.” demişti. Sayın Ziya Selçuk, şu anda talebeler de yok, mektepler de yok, günümüzün Emrullah Efendi’si oldunuz yani, bunu güncellediniz.

Şimdi, bu günde öğretmenlere sadece kuru kuruya bir kutlama, kuru kuruya kurban olma kesinlikle yetersizdir, ayıptır ve bugüne dair yapılması gereken, bu araştırma önergesinin kabul edilmesi ve gereğinin yapılmasıdır.

Ben buradan, bir kere daha, özveriyle, bu koşullara rağmen mesleğini sürdüren, mesleğini yapan sevgili meslektaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal.

Buyurun Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Öğretmenler Günü. Yıllardır meslek kanunu çıkarılmayan, seçim meydanlarında söz verildiği hâlde 3600 ek gösterge verilmeyen, “sözleşmeli” “ücretli” “kadrolu” diye ayrımcılığa maruz bırakılan, bilimin ışığında sorgulayan çocuklar yetiştirmek için mücadele eden öğretmenlerimizin; Sayıştay raporlarına göre 138 bin öğretmen açığı olduğu hâlde yıllardır atama bekleyen öğretmenlerimizin; mülteci çocukların eğitim öğretimi için KPSS, mülakat gibi kriterlerle göreve başlatılan ama hâlâ kadro alamayan PIKTES’li öğretmenlerimizin; hayattaki her türlü engeli aşıp da Bakanlığın atama engelini aşamayan engelli öğretmenlerimizin; yıllar boyunca çalışıp didinip emekliliğinde, hayatının son yıllarında rahat yaşaması gerekirken çocuklarına iş bulmak, onları okutabilmek veya evlendirebilmek için didinip duran, ayın sonunu zar zor getiren emekli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü bir öğretmen çocuğu olarak kutluyorum ve ayrıca, görevi başında idealist duygularla çalışırken şehit edilen öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

AKP’nin on sekiz yıllık eğitim karnesine bakınca görüyorum ki geleceğimizin teminatı çocuklarımız, sürekli değişen eğitim politikalarıyla âdeta deneme tahtasına çevrilmiş durumda. Cumhuriyetin kurduğu eğitim kurumlarının içi boşaltılmış, parasız ve nitelikli okulların oranı azaltılmış, dar gelirli ailelerin çocukları için olmazsa olmaz olan eğitimde fırsat eşitliği yerle yeksan edilmiş, devlet yurtlarının azlığı ve yetersizliği yüzünden aileler çocuklarını istemeseler bile FETÖ’nün yurtlarına bırakmak zorunda kalmış. Öğretmenler ise ekonomik sıkıntılarla âdeta kaderine terk edilmiş; idareci atamalarında, yönetim kademelerinde liyakatin yerini sendikal aidiyet almış yani AKP, burada da partizanca davranıp kendi iktidarının arka bahçesi olan sarı sendikalara ait öğretmenlere öncelik tanımış. Bir yandan da 15 Temmuz darbe girişimi sonrası KHK’yle ihraç edildiği hâlde takipsizlik veya beraat kararı alıp, yargıda masumiyetini ispat edip hâlâ görevine başlatılmamış öğretmen ve akademisyenler de geçim mücadelesiyle boğuşmak zorunda bırakılmış.

Her 24 Kasımda aynı nakaratı duyuyoruz. “Öğretmenler, hakkınız ödenmez.” diye süslü laflar var iktidar sıralarında ama icraat yok. Öğretmenlerin bir meslek kanunu bile yok; atama, yer değiştirme, görevde yükselme, mali ve sosyal haklar gibi tüm konularda niçin kendilerine özgü bir meslek kanunu yok?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Burcu Hanım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Seçim meydanlarında hemen her parti “3600 ek gösterge vereceğiz.” diye söz verdiği hâlde, hatta AKP, ilk 100 Günlük Eylem Planı’na aldığı hâlde neden hâlâ 3600 ek gösterge verilmedi? Öğretmen yetiştirmek için açılan öğretmen liseleri vardı -ben de gururla söylüyorum ki öğretmen lisesi mezunuyum- oralar neden kapatıldı?

Pandemi döneminde 30 milyon veli ve öğretmeni uzaktan eğitimde kaderiyle baş başa bıraktınız. İnterneti olmayan evler, bilgisayarı olmayan çocuklar, hatta evinde tek televizyon olup da birden fazla öğrencisi olan aileler ne yapacak düşünmediniz. 759 bin hanenin televizyonu yok, 3 milyon öğrenci internete erişemiyor; siz, hâlâ “Uzaktan eğitimde süperiz.” diyorsunuz. Okullar açılsa bile 57 bin dersliğe ve 138 bin öğretmene ihtiyaç var.

Dezenfektan, maske, ateş ölçümü gibi cihazları okullar nasıl temin edecek? Asgari ücretli bir aile bunlara nasıl bütçe ayıracak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Sayın Başkan, çok az kaldı.

BAŞKAN – Ama prensip olarak uzatamıyorum.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Bir dakika… Bugün kadınlarla da ilgili olduğu için…

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Verelim Başkanım, evet.

BAŞKAN – Buyurun.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Çünkü salgının başlangıcında vatandaşa 5 maske dağıtamayan AKP’nin, öğrencilere her hafta düzenli maske ve dezenfektan temin edebileceğini açıkçası hiç düşünmüyorum.

Okullar kapalı lakin ana sınıfları açık, ana sınıfı öğretmenleri ve öğrencileri bulaş riskiyle karşı karşıya. Çalışan anneler için kreşler zaten açık. Ayrıca, bu konu ebeveynlere eğitim izni verilerek esnek çalışmayla da çözülebilir. Peki, ilköğretim, ortaöğretim kapalıyken neden devletin ana sınıfları açık? Okul öncesi öğretmen ve öğrencilerine Covid-19 bulaşmayacak diye anlaşma mı yaptınız virüsle?

Üretmeyen, istihdam yaratmayan, faize dayalı ekonomi politikalarında yanıldınız, ithalata dayalı tarım politikalarında yanıldınız; “Özelleştiriyoruz.” diye satmadık yer bırakmadınız, yanıldınız; cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanmasını yaptınız, yanıldınız; sürekli değiştirip allak bullak ettiğiniz eğitim politikalarında yanıldınız. Memleketi karanlığa sürükleyecek sizlere, millet ilk seçimde “Dur!” diyecek; sizi, başta öğretmenler sandığa gömecek.

Genel Kurula saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Orhan Yegin.

Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubunun vermiş olduğu öneri hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle hayatımızın her alanında bize yol gösteren, rehberlik eden tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, her birine minnetlerimizi ve saygılarımızı sunuyorum.

Bizden önce konuyla ilgili hatipler çıktı; kimileri süslü ifadeler kullanmaktan, kimileri iktidarın denetiminden geçemediği için öğretmen olamayıp intihara sürüklenen öğretmenlerden bahsetti; kötü kötü sözler edenler oldu, incitmeye çalışanlar oldu ama öğretmenlerimiz bize dediler ki: “Birileri sizi yıpratmaya, sizi küçük düşürmeye çalışsa da aslı astarı olmayan şeylerle sizi suçlamaya çalışsa da onlara cevap vermek, aynı üslupla mukabelede bulunmak için gayret etmeyin; siz anlatmak istediğinizi anlatın, söylemek istediğinizi söyleyin.“ Ben de buraya çıkarken ki niyetim neyse aynı niyetle devam edeceğim.

Kıymetli milletvekilleri, bildiğiniz gibi partimiz ve Hükûmetimiz hayatın farklı alanlarında, farklı zorluklarla mücadele eden kesimlerin yanında olan ve onların yükünü hafifletmek için gayret gösteren bir anlayışla ilk günden bu yana hizmet etmektedir. Yaşlı genç, zengin fakir, engelli engelsiz, öğrenci öğretmen tüm kesimlerin dertlerini, sorunlarını gidermeyi önemseyen bir anlayışla bugüne kadar politikalarını oluştururken özellikle dezavantajlı olan kesimlerin yükünü alan, onların zorluklarını gideren, onların dertlerini dert edinen bir anlayışı çalışmalarının odağı hâline getirmiştir. Bu doğrultuda özel eğitime ihtiyaç duyan vatandaşlarımız, bilhassa engelli kardeşlerimiz konusunda son on sekiz yılda devrim niteliğinde adımlar atılmış, özellikle özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklarımız için bu süreçte gerçekten büyük gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye’de özellikle gereksinimli çocukların yıllarca sanki bir utanç sebebi gibi köşelerde gezindikleri, hayatlarını dört duvar arasında sürdürdükleri dönemler, AK PARTİ’mizin, hükûmetlerimizin öncülüğünde hep birlikte ortaya koyduğumuz gayretle, hamdolsun, artık ortadan kalkmıştır. Bu vatandaşlarımızın özel eğitime ihtiyaç duymasını gerektiren sebeplerden kaynaklanan özel durumlarının ve problemlerinin ortaya çıkardığı kısıtlamaları en aza indirgemek, toplum içindeki görevlerini yerine getirebilmelerini ve diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilmelerini sağlamak, ekip çalışmasına ve çevreyle uyumlu bireyler olarak yetişmelerine imkân sunmak için gerekli adımları attık ve atmaya devam edeceğiz.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışından taviz vermeden yürüme gayretindeyiz. Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da engelli ve özel ilgiye muhtaç çocuklarımızın ve onların ailelerinin ve onlar için var gücüyle çalışan öğretmenlerimizin yaşadığı zorlukları bizler de biliyor, paylaşıyor ve bu zorlukları aşmanın çabasını veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Biliyoruz ki özel eğitime ihtiyaç duyan bireyler ve onların aileleri kadar bu alanda var gücüyle çalışıp kardeşlerimize yardımcı olmaya çalışan öğretmenlerimizin de desteğe ihtiyacı var. Onların yükünü hafifletmek, sorunlarını dinleyip birlikte çözüm geliştirmek hepimizin sorumluluğundadır. Bizim kültürümüzde öğretmenlerimizin üzerimizdeki hakkı neredeyse anne ve babalarımızın hakkı seviyesindedir. Bu sebeple, özel eğitime ihtiyaç duyan evlatlarımızın toplumda eşit fırsatlara sahip bireyler olmalarında büyük gayret gösteren öğretmenlerimizin sorunlarını ele alıp imkânlar doğrultusunda çözebilme yolunda gayret gösteriyoruz. Bu bakış açısıyla çocuklarımızı kucaklayıp onlara kol kanat geren, sadece özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çalışan öğretmenlerimizin değil tüm öğretmenlerimizin haklarını, imkânlarını daha iyi duruma getirme yolunda hep beraber el ele vereceğiz ve zaman içerisinde, inşallah, bu imkânları onlara hep beraber sunacağız.

Bu vesileyle tekrardan geleceğimize ışık tutarak bizlere mihmandarlık eden tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından Türkiye'de kadına karşı şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 24/11/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/11/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/11/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  Meral Danış Beştaş

                                                                                                              Siirt

                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

24 Kasım 2020 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından (9876 grup numaralı) Türkiye'de kadına karşı şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin, diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 24/11/2020 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ben, kadına yönelik şiddetin araştırılması ve çözümünün bulunması için bir genel görüşme açılması önerisini partimiz adına açıklamak üzere söz aldım.

Değerli arkadaşlar, yarın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. Aslında kadınlar açısından her gün mücadele; üç yüz altmış beş gün, yedi gün yirmi dört saat kadınlar sürekli bir şiddet sarmalının içerisinde ve bu şiddete karşı mücadele ediyorlar. Tabii ki bu şiddetin çoklu biçimiyle kadınlar karşı karşıya. En fazla basına yansıyan fiziki şiddet ama kadınlar; psikolojik, ekonomik, cinsel ve fiziki şiddetin her türüne yedi gün yirmi dört saat her alanda maruz kalıyorlar. Tabii en fazla basına yansıyan, kamuoyuna yansıyan ve bizim de gündemimize aldığımız, artık kadınların yaşam alanını, yaşam hakkını ortadan kaldıran fiziki şiddet.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de 2020 Ocak ayı itibarıyla en az 256 kadın katledilmiş; yine, 197 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş. Bu şüpheli biçimde yaşamını yitirme olaylarının çoğunun cinayet olduğunu çok iyi biliyoruz, bunu Şule Çet gibi davalarda aslında kadınlar olarak tecrübe ettik. Biz, mücadele etmesek, kadınlar bunun peşine düşmese Şule Çet olayı yine şüpheli bir ölüm, intihar gibi görülüp üstü kapatılacak meselelerden biriydi.

2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’ne göre Türkiye, 153 ülke arasında 130’uncu sırada. Bence, günbegün bu sıralamada daha alt sıralara düşecek gibi de görülüyor.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bu şiddetin artmasının çokça nedeni var. Onun için biz bir gün oturalım bütün Meclis özelinde tartışalım, konuşalım ve bunun çözüm yöntemlerini bulalım diyoruz. Kadına yönelik şiddetin, özellikle iktidarın yürüttüğü politikayla bire bir bağlantılı olduğunu biliyoruz çünkü iktidar bütün sözcüleri aracılığıyla, basın aracılığıyla, kurumları aracılığıyla sürekli bir biçimde kadın düşmanı politikalar yürütüyor ve yine iktidar, özellikle bu vasıtalarla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini perçinleyecek, geliştirecek siyasetler üretiyor.

Bakın, iktidarın, en üstteki Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bütün sözcüleri, zaten kadın ve erkeğin eşit olmadığını düşünüyor, bunların fıtraten eşit olmayacağını ifade ediyor. Yine, mücadele eden kadınlar özellikle, özel bir biçimde hedef alınıyor. İki gündür, kendini İçişleri Bakanı değil de erkeklerin sözcüsü gibi gören Bakan, çıktığı her yerde kadınları hedef gösteriyor, kadınların mücadelesini hedef gösteriyor ve gerçekten dâhiyane önerilerde bulunuyor(!) Çözüm neymiş? Erkekler kadınlara vuracaklarına, kendilerine vuracakmış. Gerçekten dâhiyane bir çözüm önerisi(!) İktidar sorumlu değil zaten. “Pandemi döneminde eve kapanın; siz, kendi tedbirinizi alın, biz tedbir almak zorunda değiliz.” Kadınlar, şiddete maruz kaldığında, katledildiklerinde “Yapmayın erkekler, aman ayıp!” diyor, bir de “Ayıp!” Kadına yönelik şiddet ayıp değil arkadaşlar. “Ayıp” söylemi tıpkı karakollarda polislerin, jandarmanın kadınlara “Aman, ayıptır.” erkeğe “Ayıptır, bak yapma böyle bir daha. Böyle yaparsan artık aramız bozulur, bozuşuruz.” diyerek erkekleri ikna edip, kadınları ikna edip eve göndermesiyle aynı zihniyettir. Bu ülkenin İçişleri Bakanı kadına yönelik şiddeti “ayıp” olarak tanımlayamaz. Kadına yönelik şiddet Ceza Kanunu’nda özel olarak düzenlenmemiş, doğru ama şiddet suçtur. İçişleri Bakanı böyle tanımlarsa biz bu işin içerisinden nasıl çıkacağız? İşte bunu düzenlemenin, değiştirmenin yöntemini bulmak lazım. İlk önce de bence, eğitimin bir parçası olarak toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi en üstten en alta verilmeli, özellikle başta Kabineden de başlayabiliriz.

Bir de sayı tartışmasına giriyoruz. Biz 1 kadının katledilmesini bile bu ülkede kıyameti koparma vesilesi olarak görüyoruz. Bizim mücadelemiz sadece pankart mücadelesi değil, biz mücadelemizi siyasetin her alanında olarak, biz mücadelemizi toplumun her alanında olarak, biz mücadelemizi erkek egemen zihniyeti değiştirme, dönüştürme ve kadınlara eşit bir yaşam kurulması için her alanda yürütüyoruz. Bu mücadelemiz küçümsenecek, dalga geçilecek bir mesele değildir. Bunu da İçişleri Bakanına hatırlatmak isteriz.

Değerli arkadaşlar, peki, gerçekten savaş tablosu ortadayken iktidar ne yaptı bu pandemi sürecinde? Pandemi bir kriz süreciydi, kadına yönelik şiddet vakaları arttı ama iktidarın yaptığı birkaç şeyi söyleyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Başkan, rica edersem bir dakika daha toparlamak için…

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Şimdi, bu, bir savaş tablosudur; kadınlar bir savaş tablosuyla karşı karşıya. Şimdi, bu kadar kadın katledilmiş, kadınlar her gün yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyor. İktidar “Pandemi sürecinde erkekleri de düşünsünler hâkimler, savcılar 6284’ü uygularken.” diyerek bir HSK genelgesi yayınladı. İnfaz Kanunu, cezaevlerindeki koşullar, cezaevindeki mahpusların yaşamını tehlikeye atıyordu ama en fazla erkekleri etkiliyordu herhâlde, özellikle kadına ve çocuğa karşı suç işleyen erkekleri. Az önce arkadaşımız ifade etti, Diyarbakır’da bu yıl içerisinde katledilen 9 kadından 2’sini öldürenler bu İnfaz Yasası’yla çıkan erkeklerdi. Yine ne yaptı iktidar? Fırsata çevirdi pandemiyi; kayyumlar atayarak, kadın kurumlarını kapatarak eş başkanlık sistemimizi hedef aldı; yine bununla beraber mekanizmaları askıya aldı bu süre içerisinde ve “Evlerinize gidin kadınlar; bu süreçle, bu saldırılarla, bu şiddetle yüz yüze kalın.” dedi. Şimdi, biz kadınlar… Bir de İstanbul Sözleşmesi’ni de tartışmaya açtı ve bunu hâlâ tartıştırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Biz, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayalım diye özellikle belirtiyoruz.

Arkadaşlar, tekrar ifade edeyim; bugün bu korkunç savaş tablosunun karşısında, gelin bütün partiler bir günümüzü bu meseleye ayıralım, bir gün “Neden bu ülkede kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor?” tartışmasını yürütelim. Bizim çözüm önerimiz, emin olun, İçişleri Bakanının çözüm önerisinden çok daha etkili; eğer bunu uygularsak gerçekten bir nebze ilerleyebileceğimizi düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer… (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle bilimin aydınlığını memleketin dört bir yanına taşıyan tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyorum ve Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ü de saygı ve özlemle anıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm öğretmenlerin yoksulluk sınırının üzerinde ücret aldıkları, kadrolu-sözleşmeli-ücretli ayrımının kalktığı, 3600 ek göstergenin verildiği, her 24 Kasımda 1 maaş ikramiyenin verilebileceği bir Türkiye hayalimiz var ve bunu gerçekleştirmenin sözünü de öğretmenlerimize bir kez daha veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, yarın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü. 2 sosyal bilimcinin oluşturduğu kırık camlar kuramından bahsetmek istiyorum. Bir mahallede bir evin bir camı kırılıyor, cam yerine takılmayınca bir camı daha kırılıyor, o takılmayınca bir başkası ve böylece sağlam cam kalmıyor ve zamanla ev serserilerin mekânı hâline geliyor, sonrasında orası suçluların barındığı bir mahalleye dönüşüyor; işte o evde kırılan ilk camın sonuçları buraya kadar varıyor.

İçişleri Bakanı dün erkeklere “Kendinize gelin.” deyip kulak çekerek sözde şiddetle mücadele ederken aynı saatte bir haber düştü, Nevşehir’de bir erkek kendisinden ayrılmak isteyen kadına şiddet uygulamış, tehdit etmiş, evi kurşunlamış, evi yakmaya çalışmış; tüm bunlara rağmen gözaltına alınıp serbest bırakılmış ve bu adam ne zaman tutuklanmış biliyor musunuz? Kadının evinin önüne bomba düzeneği kurarken. El insaf! Kadını öldürmek için bomba yerleştiren raddeye gelecek, müsamaha gösterecek bir düzen var.

Daha geçen gün Sincan’da Sevtap Şahin’in davasındaydım. Sevtap Şahin, öldürülmeden önce 1 değil, 2 değil 60 kez şikâyetçi olmuş. Katili hakkında uzaklaştırma kararı, kadın hakkında da koruma kararı var ama uygulanmamış. Katil evin önüne sandalye çekip evi taşlamış; kapıya anahtar uydurup eve girmiş, öldürmeye çalışmış; yine bir şey olmamış ve her seferinde elini, kolunu sallayarak dışarı çıkmış.

Muğla’da öldürülen Zeynep Şenpınar… Onun da duruşmasına katıldım. Zeynep, öldürülmeden önce katili hakkında şiddet uyguladığı için şikâyetçi oluyor, sonrasında şikâyetini geri çekiyor, daha doğrusu şikâyetini geri çekmek zorunda kalıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin açık hükmü diyor ki: “Soruşturma mağdurunun ifadesine veya şikâyetine bağlı olmaksızın şikâyetini geri çekse dahi dava devam ettirilir.” Ancak, maalesef öyle olmadı ve Zeynep öldürüldü, işte katil o zaman tutuklandı. Türkiye’de kadınlar öldürülmeden önlem alınmıyor, sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalışırken diyorlar ki: “Biz de Emine Bulut gibi öldürülmek istemiyoruz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Şimdi, öldürülen kadınların katilleri sadece 1 kişi mi? Geçen sene itibarıyla son beş yılda yaklaşık 100 kadın, devlet koruması altındayken öldürüldü. Durum böyle iken İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa hükümlerini uygulamayanların bu cinayetlerde parmak izi yok mu? İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açanların hiç sorumluluğu yok diyebilir miyiz? (CHP sıralarından alkışlar) İlk cam kırıldığında seyredildi, ikinci cam kırıldığında seyredildi ve mahalle artık suçluları barındırdı. Bu mahalleyi onaracak, suçlulardan arındıracak çare belli: İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı Kanun’u uygulayacaksınız. Sözleşmeyi yani kadınların yaşam hakkını tartışmaya açmayacaksınız, işte o zaman o mahalle kurtarılır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Özlem Zengin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yarın 25 Kasım, bu konuyu daha yoğun bir şekilde aslında yarın da tekrar Genel Kurulda konuşacağımızı düşünüyorum ve konuşmalıyız da zaten. Ve kadın meselesini rakamlar üzerinden konuşmayı da fevkalade yetersiz buluyorum yani rakamlar üzerinden bakarak “Efendim, sayılar arttı, azaldı.” üzerinden bir feveran dili içerisinde konuşmayı meseleden çok uzak görüyorum ama her şeye rağmen rakamları da telaffuz etmek gerekiyor. Benim şahsen önemsediğim, bütün milletvekili arkadaşlarımın önemsediği, kadın ya da erkek hiç fark etmez -kadın vekillerimiz, erkek vekillerimiz- bütün arkadaşlarımızın en önemsediği konudur kadına karşı şiddet meselesi ve böyle bakıldığı zaman da bir kadının hayatını kaybediyor olması kâfidir bizim için. Yani sayıların azalması… Evet, rakamlar bu sene bize azaldığını söylüyor ama bunun bir önemi olmadığını düşünüyorum, önemli olan bunu sıfırlamaktır, bunun için gayret göstermektir. Bu manada bu sıfırlamaya dönük olarak neler yaptığımızı anlatmak istiyorum yani birbirimizi suçlayarak bir yere varamayacağımızı görmemiz lazım.

Şimdi, bir defa bu konu özellikle 3 Bakanlığı çok yakinen ilgilendiriyor: Birisi Adalet Bakanlığı, bir diğeri İçişleri Bakanlığı, bir diğeri elbette ki aileden sorumlu olan Bakanlığımız. Böyle bakıldığı zaman nasıl bir koordinasyon olduğunu ben size anlatmak istiyorum, nasıl bir çalışma sistematiği var.

Şimdi rakamlara baktığımızda şunu görmemiz lazım: Sayıları tutan bakanlığımız İçişleri Bakanlığı ve aileden sorumlu Bakanlık. Adalet Bakanlığımız, yaklaşık bir yıl evvel UYAP üzerinden bir programla belki de daha yeni takiplere başladı çünkü bir cinayetin kadın cinayeti olduğunun tespiti çok zor bir iş ama bu manada İçişleri Bakanlığımız ve Aile Bakanlığımızın verileri bu tanımlama üzerinden yani ilk beyanlar, ilk tespitler üzerinden devam ediyor. Ve Adalet Bakanlığımızın yapmaya çalıştığı şey, en önemli şey, bu konuya dair tekerrürleri, şikâyetleri, bunların hepsini UYAP sistemi üzerinden görmeyi hedefliyor. Hangi kişiler kaç defa yapmış, tekerrürü var mı, nasıl bir yaptırımla karşılaşmış? Mesela çok abartılı bazı sayılar var, örneğin -ben genel bir çerçeve içinde söyleyeceğim- deniyor ki: “500 binden fazla tedbir kararı var.” Şimdi, bu tedbir kararlarına baktığımızda şunu görmemiz lazım: 1 kişi için 5 tane, 6 tane, 7 tane tedbir kararı veriliyor. Yani şunu demek istiyorum: Aslında Adalet Bakanlığının rakamlarına baktığımızda yaklaşık 200-230 bin gibi bir rakam içinde –yuvarlak olarak ifade ediyorum- 1’den fazla verilen tedbir kararı var ve bu tedbir kararlarında inanılmaz bir artış var yani yüzde 28 oranında koruyucu tedbirlerde, önleyici tedbirlerde artış var. Ve Adalet Bakanlığının yayımlamış olduğu genelgelerde Adalet Bakanlığı bu konuda özel bir hassasiyet rica ediyor yani hangi konuya dair?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Israrlı takipler, bu konuyla alakalı verilen tedbirler… Bu tedbirlerin, bu bilgilerin hepsinin aynı ekranda, UYAP sistemi üzerinde aynı zamanda İçişleri Bakanlığı tarafından da Aile Bakanlığı tarafından da görülmesini hedefliyor. Mesela herhangi bir sebeple bu şiddet uygulamasından dolayı eğer hapishaneye düşen birisi varsa onlarla alakalı bir rehabilitasyon süreci başlatıyor; öfke kontrolüyle alakalı, aile bilinciyle alakalı eğitim programları yapıyor.

Ve devamında, özellikle İçişleri Bakanlığının hizmete geçirdiği çok önemli bir birim var, ben bunu çok önemsiyorum. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Amirlikleri oluşturdu İçişleri Bakanlığı hem illerde hem ilçelerimizde ve şu anda bunların sayısı 1.000’i geçti, 1.086’ya ulaştı. Şunu hepimiz kabul ediyoruz herhâlde: Kadınla ilgili, kadına yönelik şiddetle alakalı yolda bir vazifemiz eğitim vazifesi ama devamında da bir kadın şiddetle karşılaştığı zaman, ilk temas ettiği Emniyet görevlisinden başlayarak yargılamanın biteceği o sürece kadar çok özel bir hassasiyet içerisinde bunun takip edilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bir cümle daha söyleyeyim Sayın Başkanım.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Bu hafta bütün kadınlara bir dakika verelim Sayın Başkanım.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – O zaman ben gelip bir dakikamı kullanayım.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Yani evet, bu hafta kadınlara biraz torpil Sayın Başkanım.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bir tamamlayayım Sayın Başkanım, bir cümle.

BAŞKAN – Prensip olarak kimseye vermiyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Siz vermeseniz de ben cümlemi söyleyeyim.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – 25 Kasım haftası Sayın Başkanım.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bu manada, bu konuşmalarımızı yarın tamamlayacağımızı ifade edelim. Sonuçta, birden fazla Bakanlığın koordineli… Ama özellikle burada, Mecliste hepimizin koordineli olarak yapacağı çalışmalarla bu sayıyı azaltabiliriz, sıfırlayabiliriz diye düşünüyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, çok kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şimdi, Sayın Zengin’i dikkatle dinledim. Bir iki noktada görüşümüzü paylaşmak istiyorum. Bir sataşma yoktu, doğru. Şu cümlesi dikkatimi çekti: “Bir cinayetin kadın cinayeti olduğunun tespiti çok zor.” dedi.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Yargı açısından dedim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yargı açısından da Emniyet, kolluk açısından da bizler açısından da aslında bu çok açıktır, tespiti öyle zor falan değildir. Eşi, sevgilisi, babası, abisi ya da “sapık” -çok affedersiniz, tırnak içinde söylüyorum, gerginlikten hızımı alamadım- biri çıkıp çekip vuruyor. Yani, mesela, Pınar Gültekin meselesi. Adam… “Hasta” demeyeceğim ancak “sapık” denebilir onlara. Şimdi, burada, cinayeti tespit etmek zor değil; burada, cinayeti cezalandırma konusunda bir isteksizlik var, bir cezasızlık politikası on yıllardır devam ediyor. Kadına yönelik şiddette ve bu cinayetlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Beştaş, bir uyarınız oldu, onun için…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Biliyorum ama çok hayati bir mesele.

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yani kadınlar olarak şu konuda anlaşalım: Kadın cinayetlerinin tespiti kolaydır.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, söz talep ediyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Diğeri de bir kişi hakkında 6-7 tane koruma kararı varsa bu, aslında olayın vahametini ortaya koyar. Yani düşünün, yaşama yönelik o tehdit devam ediyor ve ağırlaştırıyor. Bu yönleriyle, kadına yönelik şiddette cezasızlık politikasıyla mücadelede dilimize de çok özen göstermemiz gerekiyor. İpek Er cinayeti bunlardan biridir; uzman çavuş tecavüz ediyor, bir hafta tutuklu kalıyor ve serbest bırakılıyor bütün deliller sabit olmasına rağmen.

BAŞKAN – Özlem Hanım, buyurun.

Bir hassasiyet var, onu belirtmek istiyorum: Buraya gelip giden bir arkadaşımızda tekrar pozitif bir tespit yapıldı. O bakımdan salonun da çok süratli bir şekilde dezenfekte edilmesi lazım.

Buyurun Sayın Özlem Hanım.

30.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, ben kürsüde hiçbir sataşma yapmadım fakat şu anda bir sataşmaya maruz kaldığım için cevap verme ihtiyacı duyuyorum.

Ben ifadelerimi çok dengeli ve seçerek kullanmaya gayret ettim, öyle yaptığımı düşünüyorum. Söylediğim şey çok nettir; bakın, İçişleri Bakanlığı ve Aile Bakanlığı, kendilerine gelen beyanı ve aynı zamanda kendi gördükleri o hâli, tabloyu tasvir ederek çok tabii olarak “kadına karşı şiddet” diye tanımlayabilirler fakat yargının son, nihai kararı verebilmesi için bir yargılama süreci var yani bir Bakanın, Adalet Bakanlığının ve aynı zamanda bir mahkemenin bir cinayete “kadın cinayeti” damgasını noktasını koyması için yargılamanın tamamlanması gerekiyor. O sebeple yargı açısından meselenin adının konması, yargı sürecinin bitmesine bağlıdır diyorum ve şunu bir kez daha reddediyorum, reddediyoruz, reddediyoruz, reddediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu ülkede kadın cinayetlerini -ben sizin kadar şey değilim yani böyle tarafgir olamayacağım- ben bu ülkede kadın cinayetlerini savunabilecek bir insan olmadığını düşünüyorum, yoktur böyle bir şey, varsa elini kaldırsın. Bu ülkede, başta milletvekilleri olmak üzere, her birimiz hiçbir kadının incinmemesi için gayret gösteriyoruz ve AK PARTİ’nin de birinci meselesidir. O yüzden kullandığınız bütün o ifadeleri, tanımlamaları da şiddetle reddediyorum. Bilerek bir çarpıtma, yanıltma olarak kullandığınızı görüyorum artık yani.

Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından Türkiye'de kadına karşı şiddetin son bulması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 24/11/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Salonun dezenfekte edilmesi için on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.59

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla verilmiş olan (10/3432) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/11/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/11/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Engin Özkoç

                                                                                                           Sakarya

                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla verilmiş olan (10/3432) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 24/11/2020 Salı günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü ama keşke öğretmenlerin sorunları olmasaydı da farklı şeyler konuşuyor olabilseydik.

Çocuklara eskiden sorarlardı “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye; çocuklar da “Öğretmen olmak istiyorum.” derlerdi ama şimdi ne yazıktır ki öğretmenlere sormuşlar “Çocuklarınızın öğretmen olmasını ister misiniz?” diye -EĞİTİM-İŞ’in böyle bir araştırması var- maalesef, öğretmenlerin yüzde 86’sı “Çocuğumun öğretmen olmasını istemem.” demiş. Ne kadar içler acısı bir durum. Tabii, öğretmenlik deyince geçim sıkıntısı akla geliyor, öğretmenlik deyince atanamayan öğretmenler ve siyasetin gölgesinde görevini sürdürmeye çalışan öğretmenler akla geliyor maalesef.

Yine, öğretmenlere sorduklarında, yüzde 61’i, gelirlerinin yeterli olmaması sebebiyle psikolojik sorunları olduğunu dile getiriyor. Yoksulluk sınırının altında ücret alıyorlar, maaşları son derece yetersiz ve de yüzde 26’sı ek iş yapmak zorunda kalıyor. Öğretmenlerin yüzde 43’ü ne diyor biliyor musunuz? “Eğer daha iyi gelirli bir iş olursa öğretmenlik mesleğini bırakırım.” Ne kadar acıdır ki öğretmen, gelir yetersizliği sebebiyle böyle ulvi bir meslekten, mesleğinden vazgeçmeye razı.

Bugün, öğretmenlerin çeşitli sorunları var; mesela bir tanesi 3600 ek gösterge. Biz bunu yıllarca ifade ettik, söyledik, “Olmaz.” denildi ama sonra öğretmenlere 3600 ek gösterge sözü verildi. Sayın Bakan 2019 bütçesinde “5,2 milyar liraya geliyor bunun maliyeti ve mümkün değil.” dedi ama değerli milletvekilleri, öğretmenlerimiz için, gelecek nesilleri yetiştiren öğretmenlerimiz için verilmeyecekse bu para kimler için verilecek? Bu siyasi bir tercihtir, bütçenin nerelere harcanacağının doğru tercih edilmesi ve planlanması gerekir. Eğer bugün 3600 ek gösterge verilirse 100 bine yakın öğretmen emekli olacaktır ve atanamayan bunca öğretmene de sıra gelecektir belki.

Yine, meslek yasası… Bildiğimiz gibi öğretmenlik meslek yasasının acilen getirilmesi gerekiyor. Biz bunu hazırladık, defalarca ifade ettik. Sayın Bakan geleceğini söyledi ama daha bu konuda hiçbir haber de göremedik. Öğretmenlerin, Devlet Memurları Kanunu dışında, kendilerine ait bir meslek yasasına ihtiyacı var; bunun şekillenmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu kadar öğretmen açığı var ki… Bunu ben söylemiyorum, Sayıştay raporu bile söylüyor; 129 bin öğretmen açığı var, norm fazlası dışındakini de hesaplarsanız 138 bin ama 700 bine yakın da atanamayan öğretmenimiz var. Bakın, bu rakam bugün 700 bine yaklaştı ama 2002 yılında 68 bindi ve Sayın Erdoğan, o zaman İstanbul mitinginde bu kadar öğretmenin beklemesinin yanlış olduğunu ve iktidara geldiklerinde öğretmenlerin atama bekleme sorunu olmayacağını ifade etmişti. Bugün, planlama hatasıyla gelinen noktada, 700 bine yakın öğretmen şu anda atama bekliyor. Şu anda 60 bin atama için de bir talep var; bunu da tekrar duyurmak, ifade etmek istiyoruz.

Kadrolu öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var, ücretli öğretmen var; bu, nasıl bir garabettir diyoruz. 822 bin kadrolu öğretmen, 120 bin sözleşmeli ve 90 bin de ücretli öğretmen var.

Değerli milletvekilleri, öğretmen kadrolu olur, sözleşmeli ya da ücretli değil. Bakın, ücretli çalışan öğretmenler bugün Türkiye’nin her yerinde iş güvencesi olmadan çalışılıyorlar, bunların da bilinmesi gerekiyor. Doğru planlamalarla öğretmenlerin atanması gerekiyor.

Yine, öğretmenlerin maddi sorunlarının olduğunu dile getirmiştik. Ama maddi sorunları olan o öğretmenler kendilerine “Sorunlarınız nedir?” diye sorulduğunda -o kadar sevgi dolu ki yürekleri- önce öğrencilerinin yaşadığı sorunları dile getiriyorlar; öğrencisi kahvaltısını etmeden okula gelmişse veya okulun bir gereci ya da dersliği eksikse önce onu söylüyor, kendi sorununu en sona bırakıyor veya ifade etmiyor. O öğretmen ki bilgisayar, tablet kendisine verilmemiş, yok ama uzaktan eğitim sisteminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

LALE KARABIYIK (Devamla) - …öğrencilerine verimli olabilmek için taksitle, ailesinin rızkından keserek tabletini, bilgisayarını alıyor ve o dersini yürütmeye çalışıyor.

Yine, öğretmenlerin çok sorunları var. Bu arada KHK’li öğretmenler var, görevden uzaklaştırıldılar ama bitti yani soruşturma yok, kovuşturma yok, haklı çıktılar, suçsuz bulundular ama hâlâ görevlerine ne işse döndürülmüyorlar, OHAL Komisyonunda bekliyorlar.

İsteğe bağlı ikinci nakil bekleyenler var, onlara bir kulak verilmesi lazım. Evet, norm fazlalığı, dengesizlikler var ama onların da sorunlarının çözülebileceği birtakım formüllerin bulunması lazım; bunların da altını çizmek isterim.

Bugün, özlük haklarıyla ilgili sorunların hepsinin çözülmesi ifadesini bir kez daha burada belirterek bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutlamak istiyorum. Madem burada görev yapıyoruz, öğretmenlerin sorunlarını çözemeyeceksek o zaman gerçekten biz burada durmayalım. Gelecek neslimizi şekillendiren öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Fahrettin Yokuş.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta cumhuriyetimizin kurucusu, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere memleketimizin her köşesinde fedakârca hizmet veren öğretmenlerimizin, emekli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmen Günü’nü kutluyorum. Şehadet şerbeti içen, özellikle PKK terör örgütü tarafından katledilen, şehit edilen -150 civarındaki- öğretmenlerimizi de bir kez daha rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, keşke, bugün, Öğretmenler Günü vesilesiyle öğretmenlerin sorunlarının çözüldüğü bir yasa teklifi burada olsaydı. Mesela, ekonomik ve sosyal haklarıyla ilgili bir düzenleme getirseydiniz. Mesela, öğretmenlik mesleği kanun teklifini getirseydiniz. Mesela, bütün öğretmenlerin kadrolu olduğu, “sözleşmeli” “ücretli” kavramlarının ortadan kaldırıldığı bir düzenleme olsaydı. Keşke hani şu çok sözünü verip üstüne yattığınız 3600 ek göstergeyi konuşur olsaydık, keşke şu öğretmenlere on sekiz yıl boyunca yaptığınız ayrımcılığı, liyakatsizliği ortadan kaldıracak düzenlemeleri getirmiş olsaydınız. Ama burada çok güzel sözler dinledik, daha dinlemeye devam edeceğiz. Hepimiz öğretmenleri seviyoruz, hiç şüphe yok, çok da seviyoruz, Allah için seviyoruz yani ama kardeşim, sevmek böyle mi olur? Madem seviyoruz, sevginin karşılığı öğretmenin hakkını vermek, hakkını düzenlemek, öğretmenin huzur içinde görev yapmasını sağlamak. Bunu nasıl yapacağız? Biz yapacağız, bu Meclis yapacak, siyasi iktidar yapacak ama hiçbirinizin buna yanaştığı yok.

Şimdi, öğretmenlere soruyoruz. TÜRK EĞİTİM-SEN 15 bin öğretmenle bir anket yapmış, soruyor. Öğretmenlerin yüzde 71’i aldıkları maaşların yetmediğini ifade ediyor yani geçim sıkıntısı çektiklerini söylüyor. Yine, öğretmenlerin yüzde 52’si “Daha iyi imkânlarla bir iş bulabilsem öğretmenlik mesleğini terk edeceğim.” diyor. Yani bunlar sizin hiç zorunuza gitmiyor mu? Bunlar çok kötü işler ve yanlış işler.

Pandemi döneminde öğretmenlerimizin yüzde 42’si “Kredi borçlanmak zorunda kaldım.” diyor. Yani ekonomik, sosyal, her konuda sıkıntılılar. Emekliliği gelen öğretmenlerin yüzde 61’i “Emekli olamıyorum çünkü emekli olursam maaşım düşecek, geçinemeyeceğim.” diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – “Onun için emekli olamıyorum.” diyor.

Şimdi, öğretmenlerimizin yüzde 64’ü öğretmenlik meslek kanununun bir an önce çıkarılmasını istiyor. Yine, yüzde 49’u ise görevde yükselmede liyakat, adalet istiyor. Yani öğretmenlerimiz aslında sizden çok şey istemiyor. “Ey iktidar, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz. Bizi ayrıma tabi tutmayın, bizi ötekileştirmeyin. Bizim hak ettiğimizi, hakkımızı verin, başka bir şey istemiyoruz.” diyor ama siz hakkı, hukuku çoktan bütün çalışanlarda unuttuğunuz için öğretmenleri de çoktan unuttunuz ama burada çok güzel beylik sözleri ediyorsunuz: “Öğretmenlerimiz canımız ciğerimiz.” Can, ciğer böyle olmaz; can, ciğer onları onore etmekle olur, haklarını, hukuklarını vermekle olur diyorum.

Hepinizi selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasan Özgüneş.

Buyurunuz Sayın Özgüneş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Herkesi selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 24 Kasım günü Kenan Evren’in hediyesidir, onun iyiliklerini de sindiremiyoruz içimize. Ben EĞİTİM SEN kurucusu olduğum için, Dünya Öğretmenler Günü’nü biz hep 5 Ekime savdık ama yine de 24 Kasımı esas alan ve 5 Ekimi esas alan bütün öğretmenlerimizin gününü kutluyoruz.

Şöyle bir söylem var: “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Bu, Atatürk’ün söylemi. Hazreti Ali diyor ki: “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Şimdi, eğitim öğretim ve onun aydınlık meşalesi olan öğretmenler toplumun aydın insanlarıdır.

Şu anda öğretmenlerin iki tane temel sorunu var: Bir, AKP ve sağ hükûmetlerin geriye doğru götürdükleri zihinsel sorun yani gericilik aşıladılar. Diyeceksiniz “Nasıl oldu?” Dün sosyal medyada bir şey gördüm. Bir sakallı amca 3 öğrencisine -biri 17 yaşında- 3 soru soruyor: “Bir yıl kaç gündür?” diyor, cevap yok, “12 ayın içerisinde 28 çeken ay hangisi?” cevap yok, “666’yı yan yana koyup topladığınızda kaç eder?” 1 kişi cevap verebildi. Şimdi, değerli arkadaşlar “Türkiye’yi kim kurdu diyor?” Kenan Evren’den Özal’a kadar gidiyor. “Başkent neresi?” İzmir’den başlıyorlar.

Şimdi, AKP’li bir arkadaş dedi ya “Biz devrim yaptık.” Doğrudur, geriye doğru müthiş bir devrim yaptınız. Belki kendinizi bu anlamda kutlayabilirsiniz.

Şimdi, diğer boyutuyla ekonomik anlamda ele aldığımızda, arkadaşlar söylediler: “Şimdi ortalama 5 bin maaş…” Türkiye'de bir öğretmen bir yılda 8 bin dolar alıyor. Peki, Avrupa'da ne kadar? En düşük 40 bin dolar, en yüksek 120 bin dolar. Şimdi, aradaki farkı görün işte. “Biz uçtuk, uçuyoruz.” Hani AKP diyordu ya “Önceden biz çıraktık, şimdi usta olduk.” Evet, Türkiye'yi batırmada, toplumu yoksullaştırmada ustalaştınız. Burada bu anlamda da size gerçekten bir madalya takmak gerekir. Türkiye'nin ocağına incir ağacı diktiniz, sadece öğretmenlerinkine değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – On sene sonra incir de kalmayacak. O zaman dikeceğiniz hiçbir şey de kalmayacak. JES’ler yüzünden incir de kalmayacak.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – Şimdi, görev alamadı diye 54 öğretmen intihar etmiş. KHK’lileri saymıyoruz. İşte, arkadaşlar söylediler, 700 bine kadar öğretmen görevlendirilmiyor. Niye? Çünkü AKP'nin zihniyeti, başlar, ayaklar zihniyetidir; toplumu da öğretmeni de köle olarak görür. Bunu en baştaki reisleri söyledi. O açıdan, şunu beklemek…

Şimdi, arkadaşlar, biz bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz ama AKP’nin “Bu insanlar ne söylüyorlar? Acaba bunların söylemlerinden yararlanabilir miyiz? Bir yol gösterme var mı, bir iyi yön var mı?” diye bir düşüncesi yok. Sadece şunu düşünürler: “Bunlar tehlikeli, işe yaramaz insanlardır. Ne söylerlerse söylesinler, biz onlara nasıl laf yetiştiririz?” Sorun bu. Onun için, öğretmeni önce çağdaş, bilimsel, demokratik, laik, ana dille eğitimi esas alan bir zihniyetle yetiştirmeniz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) - O açıdan, zihniyeti değiştirmeden ekonomik zihniyeti de değiştiremezsiniz çünkü sizde ne o zihniyet var ne feraset va ne vicdan var ne kabiliyet var. Size geçmiş olsun, bu halk ileride sizi gerektiği yere yollayacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. CHP grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Başta, görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi ve şu anda hayatta olmayan bütün öğretmenlerimizi rahmetle, mağfiretle anıyorum. 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla bütün öğretmenlerimizi; emekli, çalışan tüm öğretmenlerimizi kutluyorum.

Hazreti Mevlâna’nın bir sözü var: “Bir mum, bir başka mumu yakmakla ışığından bir şey kaybetmez.” Değerli öğretmenlerimiz ışıklarıyla yavrularımızın, öğrencilerimizin aydınlanmasını sağlıyor ve bize ışıl ışıl bir dünya hazırlıyor, onlara minnettarız. Öğretmenlerimize ne versek bedelini ödeyemeyiz, bu bilinçle hareket ediyoruz ve AK PARTİ, 2002’de geldiğinde eğitimi önceleyerek, bütçesinde, atamalarında, her noktada birinci sıraya alarak bu konuda önemli gelişmeler de sağlamıştır.

Şimdi, konuşmacılarımızın söylediği atamalara baktığımızda, 2002’den bu yana 690 bin atama yapmışız. Bugün görevi başındaki öğretmenlerin yüzde 71’i AK PARTİ döneminde atanmış. Şu anda, 2019’da 700 bin değil, 375 bin öğretmenin KPSS’ye girdiğini biliyoruz, bunların da 125 bini atamalara başvuruyor. Şu kısmı unutuyoruz: Özel sektörde de 310 bin öğretmen çalışıyor ve onlar da haklı olarak devlet güvencesine kavuşmak için, atanmak için başvuruyor, en doğal haklarıdır. Bu bakımdan, öğretmenlerimizin maaşları olsun, eğitimdeki ortamları olsun, önemli gelişmeler sağladık. Yetmez ama size kısaca birkaç rakam vereyim: 2002’de 635 TL alan öğretmenimiz bugün 5.462 lira alıyor, artış yüzde 760, enflasyonun çok üstünde. Dolar bazında yüzde 76, bugün yaşadığımız pandemi ve olağanüstü dolar artışlarına rağmen. 175 lira olan eğitim öğretim ödeneği bugün 1.210 lira, yüzde 591 artmış. Yine, ek derste, 2 lira 75 kuruştan 18 liranın üzerinde ek ders ücreti verilmiş. Tekrar diyorum, yetmez ama verilenler öğretmenlerimizi bugün yaşanabilir bir ortama sokmuştur, hazırlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Erdem.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Tabii, Lale Hocam önergesinde en çok da vurguladığı “Özgürlük” “Mesleki özgürlük” “Siyasallaşmama” gibi ifadeler var ama Sayın Kılıçdaroğlu, bugün grup konuşmasında “Hâlâ iktidara destek veren, destekleyen öğretmenlere ben öğretmen demem.” diyor. Hani, bu çelişkiler üzücüdür, öğretmenlerin bu güzel gününde böyle ifadeler hiçbirimize yakışmaz.

Ben, yine, öğretmenlerimizin haklarının AK PARTİ iktidarıyla daha iyileşeceğini biliyorum. İyi var, daha iyi var, çok daha iyi var. İyi ortama getirmişizdir; yetmez; çok daha iyi bir gelecek için öğretmenlere ihtiyacımız var.

Ben, hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Genel Başkanımızın konuşmalarına hiçbir AKP milletvekilinin ayar vermesine gerek yoktur. O ne konuşacağını bilir. Konunun bütünlüğünden kopartılmadan değerlendirilmesi gerekir. Bunu bilginize arz etmek istedim, kayıtlara geçsin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, eleştirmek ayar vermek değildir. Yani kendi kanaatlerimizi arkadaşımız, sayın hatip kendi kanaatini ifade etti. O yüzden “eleştiri” ifadesinin böyle tanımlanmasını doğru bulmuyorum. Hoşlanmıyorum ama ben de söyleyeyim kayıtlara geçsin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - “Kendisine yakıştıramadım.” sözü ayar vermektir. Neyin ne olduğunu anlayacak durumdayız hepimiz. Onun için, herkes sözlerine dikkat etmeli.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır.

Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, (2/1528) esas numaralı 4875 sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/100)

20/5/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1528) esas numaralı 4857 sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’min Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ve talep ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                     Mahmut Tanal

                                                                                                           İstanbul

BAŞKAN - Önerge üzerinde teklif sahibi İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Öncelikle, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayan Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ü, beni hayata hazırlayan, okul ve toplumla buluşturan ilk öğretmenim rahmetli annemi, memleketim Şanlıurfa’da Siverek Yatılı Bölge İlkokulundan Ahmet Güzel’i, Gülbahar Güzel Yıldız’ı, ortaokul öğretmenlerimden şu anda Tokat Niksar’da yaşayan Halil İbrahim Yılmazer’i, lise öğretmenim Afyonlu olup Antalya’da yaşayan Şekip Dinçer’i, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesindeyken öğrencisi olduğum Profesör Doktor Ünal Tekinalp’ı, Profesör Doktor Feridun Yenisey’i, Profesör Doktor Köksal Bayraktar’ı, Profesör Doktor Kayıhan İçel’i, Profesör Doktor Cumhur Özakman’ı, Profesör Doktor Can Tuncay’ı ve ismini sayamadığım tüm öğretmenlerimi şükranla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, engelli kotasıyla ilgili, özel sektörde ve kamuda engelli personel istihdam zorunluluğunun artırılmasına ilişkin, engelli bireylerin çalışma kotasının özel sektörde yüzde 3’ten yüzde 5’e, kamuda yüzde 4’ten yüzde 7’ye artırılmasına ilişkin kanun teklifini sundum ben. Bunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’müzün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması konusunda söz aldım ve birazdan sizler oy kullanacaksınız.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri, Sayın Adalet Komisyonu Başkanı; engellilerin en büyük sorunu istihdamdır. Özel sektörde yüzde 3, kamu kurumlarında yüzde 4 oranında belirlenen istihdam zorunluluğu, engelli vatandaşlarımıza gerekli olan imkânı sunmada yetersiz kalmaktadır. Sadece 2020 yılında Kamu Personeli Seçme Sınavı’na engelli vatandaşlarımızdan 85 bine yakın kişi müracaat etmiştir. Engelli bireylere ilişkin güncel verilere ulaşmada zorluklar yaşamaktayız. Mevcut verilere baktığımız zaman, yüzde 3’lük ve yüzde 4’lük zorunlu engelli personel çalıştırma kotası engelli bireylerin derdine derman olamamaktadır. Ancak kota sisteminin kullanımına devam edilmeli ama aksayan yönler de düzeltilmelidir. Engelli kotasının özel sektörde yüzde 3’ten yüzde 5’e, kamuda yüzde 4’ten yüzde 7’ye çıkarılması, engelli istihdam etmektense ceza ödemek şeklinde işveren davranışları büyük bir handikap oluşturmaktadır. Bu sebepten dolayı, o zaman ceza oranlarını artırmak lazım yani İş Kanunu’nun 101’inci maddesi uyarınca…

Sayın Adalet Komisyonu Başkanı, size, iktidara ve Hükûmete sesleniyoruz tabii ki, siz yasama organının parçasısınız ve burada Bakana sesleniyoruz. Vatandaş diyor ki özel işletmelerde: “Ben engelli vatandaş çalıştırmaktansa parayı basarım, cezayı öderim, ben engelli birey çalıştırmam.” Onun için, İş Kanunu’nun 101’inci maddesindeki para cezasının oranını artırmak lazım.

Engelli birey çalıştırmakla yükümlü bulunan kamu kurumlarında, 2019 Kasım ayı itibarıyla toplam engelli kontenjan açığı 7.119’dur. Tekrar ediyorum, 2019 yılı TÜİK verilerine göre, kamuda çalıştırılması gereken 7.119 kişi kamuda çalıştırılmıyor. Bu sayının 6.673’ünün yani yaklaşık yüzde 94’ünün 5 kamu kurumuna ait olduğu görülüyor. En fazla engelli kontenjan açığı bulunan 5 kamu kurumunu sırasıyla bilgilerinize arz ediyorum: Yüzde 76’yla Millî Eğitim Bakanlığı, 5.086 kişi; yüzde 20’yle Diyanet İşleri Başkanlığı 1.348 kişi; yüzde 2’yle Emniyet Genel Müdürlüğü 119 kişi; yüzde 1’le Dışişleri Bakanlığı 73 kişi ve yine yüzde 1’le Ticaret Bakanlığı 47 olduğu gözlemleniyor. Zorunlu kotanın üstüne çıkarak fazladan 430 engelli personel çalıştıran Adalet Bakanlığını ise kutluyorum ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sayın Başkan, selamlamak için bir dakika istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bunlar Kasım 2019 verileridir. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı güncel bilgileri henüz kamuoyuyla paylaşmamaktadır. Bize göre, engelli bireylerin istihdam edilmesinde kota yöntemi dışında tahsis, sınırlı tahsis, işe girmede öncelik tanınması, esnek veya evde çalışma gibi alternatif yöntemler de kullanılabilir. Engelli personellerin sadece istihdamı yetmiyor, işe girdiği zaman bunların yükselme imkânı da olmuyor, büyük bir sıkıntı var değerli arkadaşlar. Engellileri eve hapsetmeye yönelik çağ dışı politikaları ve tutumları şiddetle kınıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında engelli kardeşlerimizin istihdam sorunu da kalmayacak.

Hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani Sayın Başkanım, sizden istirhamım, sizin Meclis Başkan Vekili olarak hümanist olduğunuzu ve adaletli yapınızın olduğunu biliyorum. Siz destek verirseniz AK PARTİ Grubu destek verir diye düşünüyorum ben. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin “seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 238) (´)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

19/11/2020 tarihli 18’inci Birleşimde birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 25 ila 47’nci maddeleri kapsamaktadır.

Teklifin ikinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurun Sayın Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu adına Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yine, 8 farklı kanunda değişiklik öngören bir torba yasa teklifi var elimizde. Hep söylüyoruz, bu şekilde hazırlanan kanun teklifleri başarısızlığa mahkûmdur, halkın sorunlarına çare olmaz. Bu yüzden, Meclisimiz sık sık aynı konuda kanun tekliflerini gündeme alıyor. Bakın, mesela Elektrik Piyasası Kanunu da son yedi yılda 9 kez değiştirilmiştir. İtiraf etmek gerekir, belki de dünyanın en çalışkan meclislerinden biriyiz ama çıkardığımız yasaları tekrar tekrar değiştirdiğimiz için fazla yol katedemiyoruz. Bu kadar çalışmaya rağmen verimlilik düşük, bunun en temel sebebi planlamadaki sıkıntılar; kaldı ki AK PARTİ hükûmetleri âdeta planlamayı unutmuş.

AK PARTİ, ilk önce Devlet Planlama Teşkilatını kaldırıp görevlerini Kalkınma Bakanlığına aktardı, sonra Kalkınma Bakanlığını da kaldırdı. Kısacası, AK PARTİ, devletin planlı hareket etmesinin önüne geçmiştir. Planlamadaki bu özensizliğin harika bir örneği On Birinci Kalkınma Planı’dır. Temmuz 2019’da yapılan bu plan daha başlamadan geçersiz hâle geldi. Ne diyor On Birinci Kalkınma Planı? “2020 yılında kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla 10 bin doların üstüne çıkacak.” diyor. 6 bin doları bulsak öpüp başımıza koyacağız. “İşsizlik yüzde 10’larda olacak.” diyor. Yüzde 13,2 olunca bir sevindik, bir sevindik. “İş gücüne katılım 32 milyon olacak.” diyor. Şu anda bu rakamı TÜİK bile 27 milyona çıkarabildi. Kalkınma Planı değil, sanki kooperatif toplantısının dilek ve temenniler listesi.

Aynı plansızlık elektrik üretiminde de var. Elektrik ihtiyacı yüzde 7 artacak derken son dört yıldır artmıyor, hatta bu yıl Covid yüzünden düştü. Bu hesapsız tahminler neye mal oldu? Yurt dışından alınan döviz borcuyla bol bol doğal gaz santralleri yapıldı. Bu santraller üretim maliyeti nedeniyle çalışamıyor, milyarlarca dolar borca batmış durumdalar, batık paralar da faturaların içine gizlice yerleştirilerek halka ödetilmeye çalışılıyor. Ayrıca, kapış kapış sahiplenilen YEK lisanslı üretim mekanizmasının destekleri, TRT payı, kayıp kaçak oranı, KDV vesaire derken 5 sentlik üretim vatandaşa 10 sent olarak ödetilmektedir. Vatandaş, sanayi ve iş yerlerine, bu corona günlerinde gelir getirmediği hâlde 13 sentten elektrik faturası ödüyor. Halkımız bu hatalı planlarınız altında eziliyor. Zaten yokluk içindeki vatandaş, esnaf, sanayici bir de faturalarla boğuşuyor. Mesela, 41’inci maddeyle iktidar “kayıp kaçak” adı altında değerlendirdiği ve çoğunluğu çalıntı olan bedelleri vatandaşın faturalarına yüklüyor, faturasını ödeyen vatandaş bu bedeli ödüyor. Devletin faturasını ödeyen vatandaşa haksızlık yapmaması, adil davranması gerekmektedir, bunun için de en başta denetim sıkı olmalıdır. Devlet, tespit edemediği kayıp kaçak elektrik bedelini vatandaşa yüklememeli, özellikle hırsızlık oranlarının düşürülmesi için tedbir almalıdır. Bu durum, hukuk devleti ve adalet düşüncesiyle bağdaşmamaktadır.

Adil olmayan uygulamanız bununla da sınırlı değil. Herkese eşit tarife uygulamak da adil değildir. Az kullanan vatandaşlara indirimli elektrik verilmesi daha doğru olacaktır, bu daha adil bir uygulamadır. Herkes kendi gelirine göre elektriği kullanır ve neticede maddi sıkıntıları olan insanlarımız da bu sayede biraz tasarruf edebilir. Ayrıca, böyle bir uygulamanın elektrik tüketimini azaltacağı ve tasarruf sağlayacağı da görülmelidir. Devlet denetimleri sıkı tutmalı. Örneğin, 36’ncı maddede elektrik dağıtım şirketlerinin denetimi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında iken bu yetkinin kısmen ya da tamamen ihtisas sahibi kamu kurum ve kuruluşlarına devri öngörülmektedir. Bakanlık böyle bir yetki devri yaparsa ya da kısmen yetkisini devredip bir başka kamu kurum ve kuruluşuyla birlikte denetim yaparsa, bu kuruluşun denetim işlemleri için yapacağı masrafların da Bakanlık bütçesinde ayrılan ödenekten karşılanması öngörülmektedir. Biz, burada “tamamen” ifadesini hatalı buluyoruz. Bakanlığın denetim yetkisinden tamamen vazgeçmesi hatalıdır. Kaldı ki bu tür denetimler uzmanlık isteyen denetimlerdir. Bu teklif firmaların korunmasını amaçlamaktadır. Çevreyi, insan sağlığını, doğayı düşünmeden firmaların önünü açmayı hedefleyen bir tekliftir.

Kanun Teklifinin 29’uncu maddesiyle JES yatırımlarında ihalelere katılımın artırılması öngörülmüş, bunun için de JES ihalelerinde taksit imkânı sağlamak amaçlanmıştır. JES’lere, diğer santrallere ve madenlere ilişkin yaşanan temel iki sorun var. Birincisi tesislerin denetimsizliği, ikincisi ise bu santrallerin işletmecilerinin maliyet kaygısıyla birtakım hayati tedbirleri almaması. Siz bu kanun teklifiyle JES’leri de kara yolu, park, bahçe gibi değerlendirip ihaleyi kolaylaştırmayı, böylece potansiyel alıcıları artırmayı hedefliyorsunuz; bu doğru bir yaklaşım değildir. Mevcut JES’lerin denetimsizliği nedeniyle pek çok şehrimizde insan sağlığı, tarım, hayvancılık ve turizm gibi pek çok alan tehdit altında, bu tehditler de yeni düzenlemeler ve denetimsizliğin devam etmesi sebebiyle artmaktadır.

Değerli arkadaşlar, JES’ler Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin yüzde 1’inden az bir kısmını teşkil etmektedir. Bu kadar ufak bir hasıla uğruna halk sağlığı, tarımsal üretim gibi önemli alanları riske atmak doğru mudur? Bir de taksit imkânı getirerek mali gücü yetersiz firmaların sektöre girmesini sağlamak istiyorsunuz. Bu firmaların yatırım için gereken asgari emniyet ve tedbir koşullarını ekonomik olarak kaldırabileceğinden emin miyiz? Bunun garantisini verebiliyor musunuz?

JES tesislerinin ciddi olumsuz etkileri ortadadır. JES yatırımlarında hızlı hareket etmeyin ya da potansiyel yatırımcıları artırmaya uğraşmayın, bunun yerine JES yatırımlarının daha sıkı denetlenmesini sağlayacak düzenlemeler yapın.

Değerli arkadaşlar; işverenleri, şirketleri, firmaları düşünerek kanun teklifi hazırlamanızı anlıyoruz. Tabii ki onları da düşüneceğiz fakat halkımızı, geleceğimizi, havamızı, suyumuzu, doğamızı da düşünmek zorundayız. Maalesef, şu anda karşımızda 82 milyon vatandaşımız için değil, 21 dağıtım şirketi, 8.990 santral sahibi için hazırlanmış bir yasa teklifi var; patronlara yeni imtiyazlar sağlamak için hazırlanmış bir kanun teklifi. Halkı yine görmezden geliyorsunuz. Kanun teklifi hazırlarken yakın gördüğünüz şirketlere rant sağlayacak düzenlemelerle uğraşmak yerine, halkımızın geleceğini güvenceye alacak düzenlemeler yapsanız, emin olun, bugün ülkemiz daha iyi yerlerde olurdu. Belli ki yandaşa rant sağlamak için ciddi manada büyük mesai harcanıyor. Bu mesai halk için harcansaydı şu an daha güçlü ve zengin bir devlet olabilirdik. Bu ülkede kimse istihdamın artırılmasına, yatırım teşviklerine ya da işverenlerin desteklenmesine karşı değil ama ne devlet patronların devleti ne de geleceğimiz patronlara verilecek ödenek değil. Halkı düşünmeden çıkaracağınız kararlar millet meclisi mantığıyla bağdaşmaz. Mesela, yer altı kaynaklarının, madenlerin, fabrikaların gelecekte ne işe yarayacağı hesaplanır, planlanır. Devlet dediğiniz “Madenleri şimdi çıkaralım, fabrikaları satıp parasını kullanalım, gelecek nesillere de Allah kerim.” diyerek savurganlık yapmaz, bu yüzden “baba” benzetmesi devlete yapılır. Devlet gelecekte de ne olacağını düşünmeli, gelecek nesillere miras bırakmaya uğraşmalıdır. Fakat ne yazık ki haberlerde de sürekli karşımıza “Köylüler maden arama faaliyetine izin vermedi, jandarma, polis müdahale etti.” gibi haberler çıkıyor. Köylüler neyi koruyorlar? Vatan toprağını, tarım arazisini kaybetmekten korkuyorlar. Peki, Hükûmet kimi koruyor? Çoğunlukla yabancı ya da yabancı ortaklı maden arama şirketlerini, Kaz Dağları’nda gördüğümüz gibi. Ayrıca Hükûmet bir tasarrufta bulunurken uluslararası hukuka uygun davranmalıdır, gelecekte başımızı belaya sokacak, uluslararası mahkemelerde suçlu konumuna düşürecek uygulamalardan kaçınmalıdır. Örneğin, Kuzey Irak’tan petrol alıp bedelini Irak Hükûmetine ödemek yerine Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne ödersek sorumlusu vatandaş mı olacaktır? Dikkatsizce yapılan kontratlar yüzünden uluslararası tahkimden gelecek kötü sonuçların bedelini vatandaş mı ödeyecektir?

Son olarak, değerli arkadaşlar, kanun tekliflerini hazırlarken devletin yasama organı olduğumuzu unutmayıp büyük bir devlete yakışan şekilde planlı yasalar hazırlamak gerektiğini düşünüyorum. Bir kanunda sık sık değişiklik yaparak daha önce öngöremediğimiz eksikliklerin düzeltilmesini amaçlamak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – …ve daha önceki hatalarımızı düzeltirken de yine muğlak ifadelerle belirsizlik yaratmak büyük bir devletin Meclisine uygun işler değildir. Bir düşünüp bin yasa yapmak yerine, bin düşünüp bir yasa yapalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Tamer Osmanağaoğlu.

Buyurun Sayın Osmanağaoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ülkemize karşı yönetilen tehditlerin muhatapları değişkenlik gösterse de kaynakları hep aynı kalmıştır. Âdeta kuşatılmaya çalışılan ülkemiz gerçekten de ciddi, ciddi olduğu kadar da büyük bir mücadele örneği sergilemektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve sindirilmiş ulusların gasp edilmeye çalışılan haklarını savunan Türkiye, kendi imkânlarıyla Akdeniz’i parsellemeye çalışanlara kafa tutmakta, bir tehdit olarak kullanılan enerjide dışa bağımlılığı azaltacak adımlar atmaya devam etmektedir. Takdir etmek gerekir ki bugün çalışmalarıyla bütün dünyanın dikkatini üzerine çeken, emperyalist devletlerin hesaplarını boşa çıkartan, millî gururumuz olan 3 sondaj, 2 sismik arama gemimiz Karadeniz ve Akdeniz’i fersah fersah taramaktadır. Gemilerimiz ve içinde bulunan gözleri öpülesi personelimiz âdeta destan yazmaktadır. Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis sismik araştırma gemilerimiz bugüne kadar Doğu Akdeniz’de 46 bin kilometrekare, Karadeniz’de 33 bin kilometrekare üç boyutlu sismik veri toplamıştır. Fatih ve Yavuz sondaj gemilerimiz ise 9 adet derin deniz sondajı yapmıştır. Diğer yandan, Karadeniz’de tarihimizin en büyük doğal gaz rezervinin keşfedilmesi… Fatih Sondaj Gemimiz tarafından Karadeniz’imizin Sakarya havzasında keşfedilen 405 milyar metreküplük rezervin 2023 yılından itibaren vatandaşlarımızın kullanımına sunulacağının ifade edilmesi, keşfedilen bu rezervin 2025 yılı sonrası piyasa ihtiyacının yaklaşık yüzde 30’luk bölümünü karşılayacak olması gerçekten büyük bir heyecan uyandırmıştır.

Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması konusunda oldukça önemli gelişmeler olmaktadır. 2020 yılının ilk yarısında toplam elektrik üretimimizin yarısından fazlası yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmiş, 24 Mayıs 2020 tarihinde elektrik üretimimizin yüzde 90’ı yerli ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilerek bir rekora imza atılmıştır. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik üretimi 2019 yılında 133 milyar kilovatsaate ulaşmıştır.

Elbette ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanabilmesi bu bağlamda yeni ve sürdürülebilir kaynaklara ulaşabilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda yeni güzergâhlar ve yeni kaynakların oluşturulması rekabeti artıracak, ülkemizin gider kaleminde oldukça önemli bir yer tutan enerji ithalatı giderini minimize edebilecektir. Arz güvenliğimiz için önemli gördüğümüz bu hususlarda devletimizin gerekli tedbirleri alacağını umuyor ve bu istikamette adımlar attığını biliyoruz.

Diğer yandan, 1’inci ünitesinin inşasına başlanan Akkuyu Nükleer Santrali’nin ikinci ünitesi için inşaat lisansının verilmiş olması da sevindiricidir. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında 1’inci ünitenin faaliyete geçmesinin planlanması ve bu plana riayet edilmesi bizleri heyecanlandıran diğer bir hadisedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki yıllarda uygulanacak olan projelerin de millî bir enerji politikasına dayanması büyük önem arz etmektedir. Şimdiye kadar atılan bu adımlar enerji ham maddesinde dışa olan bağımlılığı azaltacak adımlar olmakla birlikte, katetmemiz gereken daha çok yolumuzun olduğu ortadadır. Kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirilmesi, enerji ithalatı yapılan ülke sayısının artırılması, böylelikle kaynak çeşitliliğinin artırılması suretiyle arz güvenliğimizin teminat altına alınması, yerli enerji kaynaklarının keşfi ve çıkartılmasında kullanılacak altyapıdaki yerlilik oranını artıracak AR-GE çalışmalarının daha fazla yapılması, doğal gaz arz güvenliğimizin güçlendirilmesi açısından oldukça önemli gördüğümüz yer altı depolama kapasitesinin artırılması, ham petrol üretimini de artıracak faaliyetlere daha fazla yer verilmesi, maden üretiminde katma değerli ürün üretiminin artırılması, tabii kaynaklarımızın hak ettiği şekilde değerlendirilmesi atılması gereken adımların başında gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun teklifinin ikinci bölümünde 5686 ve 6446 sayılı Kanunlarda değişiklikler öngörülmektedir. 5686 sayılı Kanun’da öngörülen değişikliklerle, jeotermal kaynakların hızla işletmeye alınması hedeflenmekte, MTA’nın keşfettiği jeotermal kaynakların hızla işletmeye alınması sağlanmakta, yeni alanlarda keşif çalışmaları için bütçe kaynağı oluşturulmaktadır.

6446 sayılı Kanun’da öngörülen değişikliklerle, elektrik dağıtım şirketlerinin denetimi etkinleştirilmekte, tüketicilerin kendi elektrik ihtiyacını üretmesi kolaylaştırılmakta, kamulaştırmaya ilişkin işlemlerin hangi kurum ve kurullarca yapılacağı netleştirilmekte, elektrik şirketlerinin denetiminde görevli personele, maden işletmelerini denetleyen personele uygulanan harcırahla uyumlu harcırah ödemesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz yeni yüzyıla yeni oyunların kurulduğu, asimetrik savaşların verildiği, küresel siyasetin argümanlarının çeşitlendiği bir dönemde sağlam ve güçlü bir iradeyle adımlar atmaktadır. Büyük Türk milleti olmanın büyük sorumlulukları olduğu bilinciyle Türkiye’nin gelecek yüzyıldaki pozisyonunu da belirleyecek bu adımlar sadece Türkiye’nin değil, büyük Türk dünyasının ve hakları gasbedilmeye çalışılan milletlerin de hassasiyet ve samimiyetle izlediği adımlardır. Buna rağmen terör örgütlerinin yörüngesine girenlerin aktivist olarak pazarladığı kitaplarında bebek katili teröristleri övenlerin barış havarisi gibi sunulmaya çalışıldığı, talimatıyla onlarca masumun ölümüne sebep olan teröristlerin siyasetçi olarak takdim edildiği bir ortamda Türk milletini tefrikaya sevk etmeye çalışanlar olsa da devranın istenildiği gibi dönmeyeceği, kitap üzerinden hikâye yazanların seherde tövbeye ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Evet çakallar, fırsatçılar asalaktır; başkalarının avlarıyla geçinir. Teröre kurban verdiğimiz şehitlerimizin aziz hatırasını muazzep etmeye çalışır. Bunun adı kanlı siyasettir, kan deryasının ortasında olmayan, kendi ağırlığını göstermek isteyen çakalın yamyamlarla dansıdır. Hukuk, adalet konusunu siyasette kendisine yer açmak için istismar eden, hiçbir kutsalı olmayan şarlatanların hezeyanlarıdır bu. Çakallarla yamyamların aynı kaptan yemek yemelerine, birbirlerine gösterdikleri izzet ve ikrama kulak asmamakta kararlıyız. Aziz milletimiz çakallarla yamyamların saltanatına izin vermez, hiçbir değerini onlardan dolayı feda etmez. Kan üzerinden şişmiş egolarını tatmin etmeye niyetlenenlere de izin vermez, iğneyi batırır, balonu patlatır.

Değerli milletvekilleri, Türk milleti, devletiyle birlikte, külli iradenin sahibi tarafından bu toprakların sahibi ve varisi kılındığının şuurunda; atılan adımların, beklenen şafağın kutlu habercisi olduğunun bilincinde; kararlılığı yaracak hilalin son sancaktarı olduğunun farkındadır.

Bu duygu ve düşüncelerimle, başta Mustafa Kemal Atatürk ve şehit öğretmenlerimiz olmak üzere bütün öğretmenlerimizin gününü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurun Sayın Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tutsak olan Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm tutuklu arkadaşlara buradan saygı ve sevgilerimi iletiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin ikinci bölümünü konuşuyoruz. Geçtiğimiz bölümde yani birinci bölümde 2 maddede düzenleme yapılması konusunda bir kısmi fikir birliğine varmış olduğumuzu düşünüyorduk. 6’ncı maddenin çekilmesi olumluydu. 13’üncü maddede bir değişiklik olmasını bekliyorduk açıkçası çünkü 13’üncü maddedeki atık lastiklerin yakılması sonucunda elde edilen ürünün kendisinin biyokütle tanımı içerisine alınması, bizim açımızdan da bütün çevre örgütleri açısından da ya da bu işleme tabi tutulan bölgelerde yaşayanlar açısından da kabul edilir bir durum değildir. O anlamıyla, bu 13’üncü maddede tekririmüzakere talebimiz var. 13’üncü maddenin yeniden düzenlenmesini, bu konuda tekririmüzakere yapılmasını ve atık lastiklerin yakılması sonucu elde edilen ürünlerin ve çöpün yakılması sonucunda elde edilen ürünlerin biyokütle tanımı içerisinden çıkarılmasını talep ettiğimizi ve bunun da kamuoyunun bir talebi olduğunu belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu ikinci bölüm çoğunlukla jeotermal enerji santralleri ve bunları yapan şirketleri kapsayan bir bölüm, buradaki maddeler çoğunlukla burayı kapsıyor; bu anlamıyla ben de jeotermal enerji üzerinde birkaç söz etmek istiyorum.

Jeotermal enerji, yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde bulunan birikmiş ısının oluşturduğu sıcaklığın çıkarılmasıyla oluşan bir enerji türüdür. Tabii, bunlar yer kabuğunun çatlaklarından çıktığı gibi, diğer taraftan da, bu konuyla ilgili yapılmış sondajlarla da çıkarılıyor yeryüzüne ve buradan da eğer ısı değeri yüksekse bir enerji açığa çıkıyor. Bu konuda 60 tane jeotermal enerji santrali bulunuyor Türkiye’de ve bunlar fay kırıklarının yoğun olduğu yerlerde var. Yani dolayısıyla, depremlerin yoğun yaşandığı bölgelerde, fay kırıklarının olduğu bölgelerde bu enerji ortaya çıkıyor; bu anlamıyla Ege Bölgesi, Güney Marmara, şu anda yoğunluk olarak jeotermal santrallerin yapıldığı bölgeler. Bunun yanı sıra Van Çaldıran bölgesinde de bu yönde çalışmalar yürütülüyor. Denizli, Aydın, Çanakkale, İzmir, Kütahya, Manisa gibi illerde de yoğun olarak bu santraller yer alıyor.

Aslında “JES’ler” diye de tanımlanan bu jeotermal santrallerin elektrik üretimindeki payı 2019 yılında yüzde 2,83 civarında. Ama bu kapasiteye rağmen verdiği zarar ayrı bir tartışma tabii.

Şimdi, şöyle bir durum var: Yani, bu yenilenebilir enerjiler aslında hepimizin desteklediği, olması gereken enerji türleri içerisinde yer alıyor. Ancak vahşi kapitalizm, para hırsı, sermaye hırsı yani her olanağı faydaya çevirme, her imkânı kendi menfaatine çevirme bakış açısı bütün bu işleri de tersine çeviriyor. Yani yenilenebilir enerjinin toplum için, doğa için, çevre için faydalı bir hâl alması gerekirken bu uygulamalar yüzünden tam tersi oluyor. Şöyle düşünün: Otomobil aslında faydalı bir araç ancak bir durakta bekleyen insanların üzerine sürüp onları öldürdüğünüz zaman bir katliam aracına dönüşüyor. Dolayısıyla yenilenebilir enerjide de benzer bir durum söz konusu.

Jeotermal santraller Türkiye’de ilk önce tarım alanlarına kuruluyor. En başta zararı burada veriyor tarım alanlarına kurulmuş olması nedeniyle. Şimdi dünya genelinde bunlar genelde tarım alanlarından ve yerleşim alanlarından uzak yerlere yapılıyor, dördüncü sınıf tarım topraklarına yapılıyor genelde. Ama bir bakıyorsunuz, bizim ülkemizde birinci sınıf tarım alanlarına yapıldığı gibi yerleşim yerlerinin de çok yakınlarına yapılıyor.

Şimdi, Manisa Salihli’de bir yurttaşımızın, bir vatandaşın evinin 100 metre yakınına jeotermal santral yapılıyor ve kuşku duyuyor yani ne olacağını bilmiyor, zarar nedir bilmiyor, 11 defa başvuruda bulunuyor -dilekçeleri burada- o zamanlar BİMER’e, daha sonra CİMER’e, valiliğe, şuraya buraya, her tarafa başvuruyor, diyor ki: “Ya, benim 100 metre ilerimde jeotermal santral var ama bu nedir, bunun zararı nedir, faydası nedir? Ben buradan etkilenir miyim, ne yapayım, ne edeyim?” filan diye soruyor, bir türlü cevap alamıyor. Biz vatandaşa buradan biraz yardımcı olalım, aslında bu soruların da cevabını da vermiş olalım.

Şimdi, jeotermal enerjiyi suyun üzerine çıkarırken kullanılan borular var yani boru hatlarıyla çıkarılıyor ve bu borular zamanla birtakım birikintilere yol açıyor, burada maddeler birikiyor ve bunları temizlemek gerekiyor. Bu temizliği de tuz ruhuyla yani hidroklorik asitle yapıyorlar ve tonlarca tuz ruhu kullanılıyor bunlarda. Bu tuz ruhları bir yere atılmıyor, olduğu gibi çevreye salınıyor ve bunların -ciddi bir şekilde- toplu koyun ölümlerine ve arıların da koloni hâlde ölümlerine sebep olan örnekleri var. Ayrıyeten de bunlar işte içme sularına da karışabiliyor. Tarım yapılan araziyi de bu anlamıyla zehirleyebiliyor.

Şimdi, diğer taraftan, jeotermal enerjinin çıkarılması sonrasında havaya yayılan sera gazları oransal olarak kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlardan daha az olmasına rağmen tamamen sıfır değil yani bu anlamıyla küresel ısınmaya neden olabilecek şekilde bir yönü de var bu gazların. Diğer taraftan, jeotermal suyun toprak altına geri salınması esnasında oluşan zararlar var. Yani burada şu ortaya çıkıyor: Jeotermal suyun tamamı aslında çıkarıldığı noktaya geri salınmıyor. Toprak altındaki kaynağa basılmadan yukarılarda bırakıldığını görüyoruz. Bu da çok ciddi bir şekilde suların zehirlenmesine sebep oluyor. Şöyle bir örnekle bunu anlatayım: Türkiye’de örneğin Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı demiş ki: “Hileli gıda sektörü var, 21.600 firmadan sadece 9.100’ü olumlu rapor almış.” Şimdi, bizim işletmelerimiz şöyle maalesef ya da genelleme yapmadan böyle işletmeler var: Son kullanım tarihi geçmiş yumurtaları yeni ambalaja koyup pazarlayan bir işletmemiz var. Kırmızıbibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katan işletmelere sahibiz. Yani yağ ve kemik külünden lahmacun yapan işletmelerimiz var. Şimdi, böyle işletmelerin olduğu yerde bu jeotermal suların da istenildiği seviyede kaynağa inmeden toprak yüzeyinde bırakıldığına da tanık olabiliyoruz. Bunlar yeteri kadar denetlenmiyor ve bundan kaynaklı olarak da çok ciddi sıkıntılar, sorunlar yaşanıyor.

Tabii, burada ne yapılması gerekiyor? Yapılması gereken basittir, aslında bütün bu enerji ihtiyaçlarına binaen… Bir kere bunların tarım alanlarından uzaklaştırılması gerekiyor, özellikle Aydın’da, Muğla’da, Ege’de. Demin Vekilimiz: “Artık incir de yetişmeyecek.” dedi, hakikaten incir alanlarında bu jeotermal enerji yüzünden, bu santraller yüzünden tarım çok ciddi bir şekilde etkilenir hâle geldi. O anlamıyla, bütün bunların tarım alanlarından uzaklarda yapılması gerekiyor öncelikle.

İkincisi, yönetmeliğe uyduklarının sık bir şekilde denetlenmesi gerekiyor ki bunların doğaya zarar vermeyecek hâlde üretim yapması sağlanabilsin.

Diğer taraftan da hakikaten bu enerji üretimi meselesinde bizim doğayı taklit eden bir yerden enerji meselesine bakmamız gerekiyor. Bütün bu yer altı kaynakları bizden sonraki kuşaklar tarafından da kullanılacak, enerji ihtiyacı fazlasını çıkartmamak da bu politikalardan birisidir. Çünkü bizden sonra, bizim çocuklarımızın da, torunlarımızın da bu enerjilere ihtiyacı var. Ama bizde şöyle bir şey var: Nerede ne kadar maden var, nerede ne kadar enerji var hepsini çıkartmaya yönelik, hepsini talan etmeye yönelik bir bakış açısı var. Bunun da terk edilmesi gerekiyor. Mutlaka bu dünyada yaşamayı sürdüreceksek ve bizden sonraki kuşaklar da yaşamını sürdürecekse onların da bu enerjilere ihtiyacı olacaktır ama bir bütün olarak tamamen doğaya, çevreye zarar vermeyecek şekilde, doğayı taklit ederek yani doğanın kendi ekosistemini taklit ederek bu enerji piyasasına ve enerji meselesine bakış açısı olması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bizim parti olarak bakış açımız bundan ibarettir. Mutlaka bir gün demokrasi güçleriyle birlikte bu ülkede iktidar olacağız ve o zaman doğaya ve çevreye barışık, ekosisteme uygun enerji politikalarını hep birlikte hayata geçireceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ednan Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EDNAN ARSLAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Bu önemli günde başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.

Bir AK PARTİ klasiği olan kapsamlı bir torba kanun teklifinin bugün burada ikinci bölümünü görüşüyoruz. Kanun teklifine 88 milletvekili imza atmış ama herhâlde nöbeti sadece Nevzat Bey’e bırakmışlar; burada kanunu savunmak sadece Nevzat Bey’e düşüyor, arkadaşlarımız burada değiller.

Ülkemizin ekonomisini, vatandaşın gündelik hayatını, bütçesini yakından ilgilendiren 47 maddelik 238 sıra sayılı bu Kanun Teklifi 8 kanunda değişiklikler öngörüyor. Teklif metninde birçok maddede özel sektör yatırımcılarının faaliyetlerinin daha sağlıklı ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini temin etmenin amaçlandığı yazılmış yani bu kanunda vatandaş unutulmuş. Enerjinin sosyal bir hak, temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden uzak bir teklifle karşı karşıyayız.

Teklifin gerekçesine baktığımızda deniyor ki: “Enerji alanında dışa bağımlılığın azaltılması amacıyla ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin artırılması ve tabii kaynaklarımızın en iyi şekilde değerlendirilmesi elzemdir.” Peki, bugünkü durum nedir diye baktığımızda ülkemizin enerjide dışa bağımlılığının hâlâ yüzde 70’ler seviyesinde olduğunu görüyoruz. Enerji ithalatına 2019 yılında 41,6 milyar dolar ödediğimiz göz önüne alınırsa dışa bağımlılığımız daha iyi anlaşılacaktır.

Yine, teklifin gerekçesinde “Ayrıca günümüzde enerji ithalatının azaltılması amacıyla yeni politikalar geliştirilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Ülkemizin enerji arz güvenliği noktasındaki risklerinin bertaraf edilmesi adına yerli ve yenilenebilir kaynaklı enerji üretiminin artırılması gerekmektedir.” denmektedir. On sekiz yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz, enerji politikalarını belirliyorsunuz; kim elinizden tuttu da bu hedefleri gerçekleştiremediniz? Sürekli yerli, yenilenebilir vurgusu yapıyorsunuz ancak düşük verimli yerli kömür santrali ve ithal doğal gaz kömür santrali yatırımları son döneme ne yazık ki damgasını vurmaya devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımızın en önemli gider kalemlerinden biri enerjidir. Örneğin, faturanızı ödeyemediğiniz zaman elektriğiniz kesilir ve tekrar açtırırsınız. Açma kapama parası olarak konutlarda EPDK tarafından belirlenmiş olan fiyat 37,3 TL. Fabrika ve iş yerlerinde ise açma kapama parası olarak 171,6 lira ödemek zorundasınız. Bakanlık bu konuda veri açıklamaktan kaçındığı için bilgi edinme taleplerimize verilen yanıtları değerlendirdik. Sonuç olarak 2016, 2017, 2018 yıllarında yaklaşık 12 milyonu konut olmak üzere 17,8 milyon abonenin elektriği kesilmiş ve vatandaşın cebinden dağıtım şirketlerinin kasasına 500 milyon lira bu yolla girmiştir. 2006 yılında 7,1 lira olan açma kapama bedeli, 2020 yılında 37,3 liraya yükselmiş, 5 katın üzerinde bir artış söz konusudur. Bu artışın sebebi nedir? Ne değişti de açma kapama bedellerini 5 kat artırdınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Üretim Anonim Şirketinin öncelikli görevleri; kamu yararını gözetmek, güvenli, sürekli, kaliteli, verimli, düşük maliyetli elektrik enerjisi sağlamak. EÜAŞ, 2018 yılında Türkiye genelinde dağıtım sistemine giren enerjinin neredeyse yarısı, satışa sunduğu elektrik enerjisinin yaklaşık üçte 1’i kadar yani 60 milyar kilovatsaat elektrik üretmiştir ve şirketlere satmıştır. 2019-2020 yılları için de benzeri tablo devam etmektedir.

Elektrik Üretim AŞ’nin görevli tedarik şirketlerine satmış olduğu elektrik enerjisinin toplam satış fiyatlarına dönemler itibarıyla göz atarsak zaman zaman fiyatlar artmış, zaman zaman azalmış. Örneğin, kilovatsaat başına fiyatlar şöyle olmuş: 1 Ekim-31 Aralık 2018’de 17,36 iken bir sonraki çeyrekte 12,63; 1 Ekim-31 Aralık 2019 döneminde 34,86; 2020’de birinci çeyrekte 27,56; ikinci çeyrekte 22,83; üçüncü çeyrekte 13,2; dördüncü çeyrekte ise 15,5 kuruş gibi bir paraya satılmış. EÜAŞ’ın toptan satış fiyatlarında 2019 yılında yaptığı zamlar tedarik şirketleri tarafından tüketici tarifelerine yansıtılmış, 2020 yılı içinde ise salgın dönemi de dikkate alınarak yapılan indirimler, maalesef, tüketiciye yansıtılmamıştır. Elektrik Üretim AŞ 2020 yılının ilk çeyreğinde 1,09 milyar, ikinci çeyreğinde 1,81 milyar, üçüncü çeyreğinde 3,25 milyar ve dördüncü çeyreğinde 2,91 milyar TL olmak üzere tedarik şirketlerine yaklaşık 9,06 milyar TL indirim yapmıştır ama bu indirim maalesef tüketicinin faturalarına yansımamıştır. Milletimizin cebinden çıkmıştır, tedarik şirketlerinin bu anlamda cebine girmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kaynak bir diğer ifadeyle 260 bin kişiye bir yıl boyunca asgari ücretle iş demektir. Dönemin Maliye Bakanı, özelleştirme döneminde, 1 Ekim 2015 yılında aynen şunları söylemişti: “Bundan sonra yatırım harcamaları özel sektör tarafından yapılacak ve performansa dayalı bir faaliyet sürdürmek suretiyle sektörün kronik sorunlarına çare bulunacak. Dolayısıyla söz konusu şirketler kâr elde ederek devlet özelleştirme bedelinin yanı sıra vergi veren şirketler hâline gelecek.” Peki, sonuç: EÜAŞ’ın kasasından çıkan 9 milyar TL.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 41’inci maddesiyle kayıp kaçak elektrik bedelinin tüm tüketicilere yansıtılmasını beş artı beş yıl daha uzatmayı öngörüyoruz. 21 elektrik dağıtım bölgesi oluşturulurken yani özelleştirmeler yapılırken “Kayıp kaçak oranları yapılacak yatırımlarla azalacak.” diyen siz değil miydiniz? 2018 yılında dağıtım sistemine giren enerji miktarı yaklaşık 204 milyar kilovatsaat, dağıtım sistemine tahakkuk eden enerji miktarı yaklaşık 177 milyar kilovatsaat, kayıp kaçak miktarıysa yaklaşık 26,5 milyar yani yüzde 13 gibi bir kayıp kaçak söz konusu bu sistemde. Elektrik enerji tarifelerinde önemli bir paya sahip olan ve teknik ve teknik olmayan kayıplar olarak bilinen kayıp kaçak miktarı oldukça fazla ve bu miktarın, enerji miktarının bedeli, kullanmadığımız hâlde tüketiciler olarak faturalarımıza yansıtılmaktadır. Teknik kayıpların asgari seviyeye düşürülmesi, dağıtım şirketlerinin işletilme süresinde tesisata, tekniğe uygun periyodik bakımlarının, varsa kısmi onarımlarının ve yeni yatırımların zamanında yapılmasıyla mümkündür. Bu yönde yapılan tüm harcamalar tüketici tarifelerine yansıtılmaktadır. Kayıp kaçak tüketiminin asgari seviyeye düşürülmesi dağıtım şirketlerinin sorumluluğu altındadır. Elektrik fiyatları kalkınmayı, üretimi, uluslararası rekabeti, vatandaşın temel ihtiyaçlarını doğrudan ilgilendiriyor. Türkiye, satın alma paritesine göre G20 ülkeleri arasında elektriği en pahalı kullanan 3’üncü ülke konumundadır. 2018-2019 yıllarında elektriğe yüzde 73, doğal gaza yüzde 57 zam yapıldı. Salgın sürecinde olmamıza rağmen 1 Ekim 2020’den geçerli olmak üzere elektrik fiyatlarına maalesef yüzde 5,75 zam yapılmıştır. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odasının Temmuz 2019’da yayınladığı rapora göre OECD ülkeleri arasında enerji fiyatlarına en çok zam yapan ülke durumundayız. Aynı raporda, 2003 yılı ile Mayıs 2019 arasında Türkiye’de elektrik faturasındaki artış yüzde 307 olarak gösteriliyor.

Değerli milletvekilleri, 2015 yılı sonuna kadar elektrik faturalarını oluşturan bileşenler tüketici faturalarında ayrı ayrı yer almaktaydı ve tüketici hangi hizmete, ne kadar ödeme yaptığını sorgulayabilir durumdaydı. Faturalarda yer alan kayıp kaçak bedeliyle başlayan, devamında sayaç okuma ve diğer hizmet bedellerine yönelik şikâyetlerin artması ve söz konusu bedellerin iadesi için yargı yoluna başvuran tüketici sayının artması üzerine EPDK 2015 yılında yaptığı mevzuat düzenlemesiyle; perakende enerji bedeli, perakende hizmet bedelinden oluşan iki bileşenin toplamını “enerji bedeli” adı altında; dağıtım sistemi kullanım bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, kayıp kaçak bedeli ve sayaç okuma bedelinden oluşan dört bileşeni de “dağıtım bedeli” adı altında faturalara yansıtmaya başladı. Bu da yeterli gelmemiş olacak ki 2019 Ağustos ayından itibaren enerji ve dağıtım bedelleri tek kalem hâline getirilerek tüketicilerin fatura üzerindeki denetimlerini tamamen ortadan kaldıracak torba fatura dönemine geçilmiştir. Vatandaş kullandığı elektrik enerjisi bedeli oluşturan ve 2015 yılı sonuna kadar faturasında görebildiği tüm hizmetler için ödeme yapmakta ancak hangi hizmete ne kadar ödediğini görememektedir. Özellikle kayıp kaçak için tüketiciden tahsil edilen bedeli vatandaşın dikkatinden kaçırılmak adına sürdürülen uygulama bu hâliyle şeffaflıktan uzak, vatandaşın değil şirketlerin hakkını koruyan bir içerik taşımaktadır. Uygulamanın sonlandırılması, 6446 sayılı Kanun’un amaç maddesinde yer alan şeffaflık ilkesiyle, 6052 sayılı Kanun’a uygun düzenlemenin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Arslan.

EDNAN ARSLAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, son olarak, elektrik faturaları üzerinden alınan TRT payı, sanayi abone grubunda olduğu gibi tüm abone gruplarından kaldırılmalıdır. Belediye tüketim vergisi tüm abone gruplarında yüzde 1 olarak uygulanmalıdır. KDV oranı, mesken abone grubundan tamamen kaldırılmalı, diğer abone grupları için makul bir seviyeye düşürülmelidir.

Sözlerime son verirken yüce heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin ikinci bölümü üzerinde şahsı adına ilk konuşmacı Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş’tır.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

Bir selamım da cezaevindeki arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza; sevgili Figen Yüksekdağ’a -Kandıra Cezaevinde- sevgili Selahattin Demirtaş’a, Abdullah Zeydan’a, Gülser Yıldırım’a, İdris Baluken’e, Sebahat Tuncel’e, Çağlar Demirel’e, Selçuk Mızraklı’ya, Nazmi Gür’e, Ali Ürküt’e… Daha yüzlerce arkadaşımız rehin olarak tutuluyor. Hepsine Genel Kuruldan saygı ve sevgilerimizi gönderiyoruz HDP Grubu olarak. (HDP sıralarından alkışlar) Onlarla gurur duyuyoruz, onlar dört duvar arasında rehin olduklarını gayet iyi biliyorlar. Kimin rehini olduklarının da gayet farkındalar. Kimlerin rehin siyasetini neden yürüttüklerini, iktidarlarının bekası için siyasi rekabetten kaçarak yargıyı bir sopa olarak kullanıp kendilerini rehin aldıklarını biliyorlar ve çok iyi çalışıyorlar. Hakikaten kitaplar yazarak, şiirler yazarak, besteler yaparak -yakında senaryolar da yazılacak- ülkenin bu tarihî dönemecini gayet iyi anlatıyorlar. Sevgili Figen Yüksekdağ’ın söylediği gibi o duvarlar yıkılacak, o duvarların arkasındaki arkadaşlarımız özgürleşecek ve bugün burada halkın iradesiyle seçilen, milyonlarca oyla seçilen, bu partinin Eş Genel Başkanlığını yapan, 2 defa Cumhurbaşkanı adayı olan, yüzde 10’un üzerinde oy alan Selahattin Demirtaş’a dil uzatanlar da gelip özür dileyecekler. Evet, biz konuşmaların farkındayız, bu kürsüden yapılan konuşmaları dikkatle dinliyoruz. Biz o düzeye düşmek istemiyoruz ama şunu söylüyoruz: O çakal diyenlere de terörist diyenlere de aynen sözlerini iade ediyoruz, aynen iade ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Evet, bu devran dönecek ve bir seher vakti arkadaşlarımızla bunların hesabını hep birlikte halkın oyuyla sandıklarda soracağız ve onları da göndereceğiz, bu da böyle biline. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bir iki nokta daha var, ben onlara değinmek istiyorum. “Şenyaşar ailesi” duydunuz mu bilmiyorum. Geçen hafta Diyarbakır’daydım, bir dava izledim, Kemal Kurkut davası. Nevroz Bayramı’nda -bizzat izledim davayı iki buçuk saat- üst tarafı çırılçıplak soyulmuş, polis kurşunuyla öldürülmüş bir genç. Hiç tartışma yok yani polis kurşunuyla öldürüldüğü konusunda hiçbir tartışma yok. Adli Tıp raporları, görüntüler ortada. Fotoğrafı çeken Gazeteci Abdurrahman Gök yirmi yıla kadar hapisle yargılanıyor ama -yüzlerce polis görevli- bir polis hakkında dava açılmıştı. Gittik, polis savunmasını yaptı; bir saat bile tutuklanmamış arkadaşlar, bir saat. 23 yaşında bir genç kameralar önünde öldürülmüş, bir saat tutuklanmamış ve ne oldu biliyor musunuz? Mahkeme beraat kararı verdi, o polisi de akladı. Bir benzeri dava geçen hafta Malatya’da görüldü; Şenyaşar ailesi. Şenyaşar ailesinin davası ne anlatayım. Urfa’da, 2018 yılı genel seçimleri sırasında iktidar partisi Milletvekili İbrahim Yıldız’ın ağabeyinin de maalesef yaşamını yitirdiği bir olay oldu. Ve olay tamamen bir saldırı sonucu Şenyaşar ailesinden 3 kişi yaşamını yitirdi; 1 baba ve 2 oğul, abartmadan söylüyorum. Şenyaşar kardeşler ve sonrasında hastanede de baba Hacı Esvet Şenyaşar öldürüldü. Öldürüldü diyorum çünkü kameraları izledik, hastanede öldürüldü. 1’i olay yerinde, 2’si hastanede öldü. Sonra ne oldu? Cenazeye gitmiştik, cenaze sırasında 2’si ölmüştü, 3’üncüsünün ölüm haberini aldık, anne yıkıldı tabii. Sonra ne oldu tahmin edin? Bir kardeşleri vardı, genç bir çocuk vardı, onu tutukladılar bu sefer, olaydan sorumlu görüyorlar. Tamam, varsa fiil tabii ki tutuklayın, bir sıkıntı yok ama bir tane de karşı taraftan var: Enver Yıldız. “Tape” kayıtları yansıdı, diyor ki: “Bu savcı oradayken ben gidip ifade vermem. Bir savcı değişsin, ben gidip ifademi veririm.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Aynen cümleleri bu. Ve sonra savcıyı bekledi, istediği savcı gelince gidip teslim oldu ve şimdi kendisine son duruşmada on iki yıl ağır tahrikten ceza istendi; diğer çocuğa, 2 ağabeyini, 1 babasını kaybeden çocuğa yüz elli yıl ceza istendi. Bu mu reform? Adalet bu mu? Bu mu gerçekten? Adalet deniyorsa eğer, önce bunların hesabının sorulması gerekiyor. Anne, konuşamayacak kadar ağır bir acı çekiyor, travma yaşıyor. 3 insan kaybetmiş ve şimdi, sadece oğlunun adil bir şekilde yargılanmasını istiyor. İşte, reform dediğiniz Kemal Kurkut ve Şenyaşar ailelerinin acısını görmektir aynı zamanda. Bunları görmeden reform söylemlerinin hiçbir karşılığı yoktur diyorum.

Hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin ikinci bölümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Nazır Cihangir İslam.

Buyurun Sayın İslam.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Tabii, bu kutlama esnasında da 42 bin öğretmenin veya öğretim görevlisinin KHK’lerle atıldığını, işlerine son verildiğini, sadece bu grup içinde 60’tan fazla intihar vakası yaşandığını ifade ediyor ve bu kayıplarla birlikte bütün kayıpları rahmetle anıyorum.

Bu arada, genç yaşlarda, belki daha sorumsuz olduğumuz yaşlarda üzdüğümüz öğretmenlerimizden de af ve helallik diliyorum.

Bu vesileyle, ben, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunu bir kez daha ciddiyete davet ediyorum. Bakınız, 2017’de başladı, burada ilk bütçe görüşmesini yaptığımızda “Bir yıllık işimiz var.” dediler ama maalesef bizim söylediğimiz gibi oldu, hâlâ bekleyen en az 16 bin dosya var.

Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli mesele, bugünlerde çokça tartışılan Anayasa Komisyonu veya bu Anayasa toplantısı meselesi. Bakınız, ben size buradan bir cümle okuyorum, daha o zaman HDP yok iş başında. “Bu, BDP’nin kendi fikridir. 4 siyasi parti oturarak yola çıkmıştır. Çayı geçerken at değiştirmek yanlıştır, oyun oynandıktan sonra kuralını değiştirmek de yanlış olacaktır.” diyor. Kim diyor? Yani BDP’yi masada tutmak istiyor. Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmasında, 6 Aralık 2013 tarihli zabıtlarda Sayın Faruk Bal bunu söylüyor ve iyi de yapıyor. Çünkü bir anayasanın bir parti, iki parti meselesi olmadığını, bütün siyasi partilerin meselesi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Kim var bu Anayasa Komisyonunda? Bakınız, Sayın Cemil Çiçek Başkanlığında bugünkü Meclis Başkanımız Sayın Mustafa Şentop var. MHP’den –henüz İYİ PARTİ yok ortada- Sayın Tunca Toskay, Sayın Oktay Öztürk ve Sayın Faruk Bal var. E, peki, bugünkü istişare, Anayasa istişare toplantılarında sorun ne arkadaşlar? Yani milletvekilleri, siyasiler, sivil toplum kuruluşları bir araya gelip “Bir anayasa nasıl olur?” meselesini tartışmayacak mı? Bu saklanacak bir mesele mi veya gizli gizli yapılacak bir mesele mi?

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – İnkâr edenlere sormak lazım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – İnkâr edenlere sor.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Daha önemli bir mesele şudur: 4’üncü partimiz, 5’inci partimiz elbette Anayasa çalışmasının içinde olacaktır ve olmalıdır ama Türkiye’nin 3’üncü büyük partisi bu çalışmanın içinde olmadan bir Anayasa çalışması beklenemez; neticede bu, olsa olsa bir tüzük çalışmasına döner.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda önemli bir şey daha oldu, siyasete kazık girdi, kazıklardan bahsedilmeye başlandı. Şimdi “kazık” deyince aklımıza ilk önce, maalesef, Osmanlı’nın yanlış uygulamaları, cezalandırma yöntemleri gelir. Bunun gerisine gittiğinizde, biraz altını eşelediğinizde Kazıklı Voyvoda’yı görürsünüz, aşağı yukarı Fatih Sultan Mehmet döneminde. Biraz daha geriye gittiğinizde Hazreti İsa’yı çarmıha gerenleri, bu tip cezalandırmayı yapanları görürsünüz ama en dibe indiğinizde kazıkların sahibinden bahsedilir. Biliyor musunuz kazıkların sahibini? “Zül evtad” diye geçer kitapta, kazıkların sahibi yani firavun, firavundan bahsedilir.

Değerli arkadaşlar, şimdi kazıktan söz açıldı. Kâhtalı ağabeyiniz çıktı, dedi ki: “Bunda yanlış bir şey yok. Ben onu tanırım, son derece delikanlı, mert adamdı.” Teşbih hatasız olmaz, af diliyorum: Öküzün gamsızı kasabın bıçağını yalarmış arkadaşlar. İşte, böyle bir manzarayla karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının sessizliği manidar ve üzücüdür, AK PARTİ’nin tepkisi de yetersizdir, son derece yetersizdir.

Değerli arkadaşlar, sevgili AK PARTİ’liler; ilk seçimde seçimi kaybedeceğiniz aşikâr gibi ama kazıkların sahibiyle anılıp anılmamak, gittiğinizde bu şekilde anılmamak gerçekten sizin elinizde.

Hepinize saygılarımı sunuyorum efendim, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

25’inci madde üzerinde 3 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 25’inci maddesiyle değiştirilen 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan “illerde” ibaresinden sonra gelen “ise” ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                         Kadim Durmaz                 Nurhayat Altaca Kayışoğlu Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

                                 Tokat                                           Bursa                                         Manisa

                      Çetin Osman Budak

                               Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu.

Buyurun Sayın Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımız; herkesi Genel Kuruldan saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün Öğretmenler Günü. Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün öğretmenlerimizin günlerini kutluyorum ve diliyorum ki en kısa zamanda sosyal haklarına kavuşsunlar, işsiz kalmasınlar, atanabilsinler ve geçen haftalarda şahit olduğum gibi böyle yetişmiş güçler tarımda çalışmak durumunda kalmasın.

Evet, üzerinde konuştuğum madde 25’inci madde, Elektrik Piyasası Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklikle ilgili bu teklifin 25’inci maddesi. Bir tanım değişikliği içeriyor sadece, kurumun isminin değişmesinden dolayı. O yüzden üzerinde çok da söyleyecek bir şey yok ama yarın 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü”. Bu vesileyle bu konuya tekrar değinmek istiyorum.

Evet, yarın Aile Bakanlığından bir plan daha açıklamasını bekliyoruz. Niye bekliyoruz? Çünkü her sene yapılan şey sadece plan açıklamaktan ibaret. Geçen seneye baktığımızda -haberleri şöyle bir taradım- bir koordinasyon planı açıklanmış, kurumlar toplanılmış, efendim, “Kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele edeceğiz, nasıl farkındalık oluşturacağız?” diye bir açıklama yapılmış ama o günden bugüne baktığımızda bir aşama kaydetmemiş olduğumuzu görüyoruz. Bir de uygulamalara baktığımızda bu açıklanan eylem planlarının, strateji planlarının tam tersi uygulamalar yapıldığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, şöyle baktım; Aile Bakanlığı 2012 yılında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı çıkarmış, daha sonra bu beş yıllık planın süresi dolunca -bu kalın bir şey ama ben kâğıt tasarrufu olsun diye başlığını, birkaç önemli sayfasını çıkardım- 2016-2020 arası için yine bir Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı çıkarmış. Herhâlde bunun da süresi doldu bugün itibarıyla. Muhtemelen bugün yarın bir tane daha eylem planı açıklanır ama bu eylem planlarına bakıyoruz, ne diyor? Önce diyor ki: “Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için bir zihniyet dönüşümü gerçekleştirmek gerekiyor.” Genelde o planlar böyle başlıyor. Peki, bu zihniyet dönüşümü gerçekleştiriliyor mu? Hayır, gerçekleştirilmiyor. Neden gerçekleştirilmiyor? Müfredata bakıyorsunuz, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimin her aşamasında müfredattan çıkarılıyor. Eğitim broşürlerindeki, kitaplarındaki görsellere bakıyorsunuz, orada toplumsal cinsiyet eşitliğinin tam tersine, çocukların bilinçaltına toplumsal roller yükleyen resimler kullanılıyor. Ne yapılıyor? Mesela kadın, efendim, çay servisi yaparken, ev işi yaparken resmediliyor veya güya bazı kurumlardan destek alınıyor bu koordinasyon planları çerçevesinde. Onlara bakıyorsunuz, işte Diyanetin en son yayınladığı videoda olduğu gibi kadına bir rol biçiliyor ve bu toplumsal rolle farkındalık oluşturmanın tam tersine, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamanın tersine geri adımlar atılıyor ve bakıyoruz maalesef ülkemiz -üzülüyoruz, bundan hepimiz üzülüyoruz- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi’nde geçen yıl 153 ülke arasında 130’uncu olmuş değerli arkadaşlar. Bu, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz, bu, hakikaten yakışmaz. Bununla ilgili her sene de bu endekslerde geriye gittiğimizi görüyoruz.

Son üç yıla baktığımızda, kadına yönelik şiddetin, cinayetin arttığını görüyoruz -aslında 2007’den itibaren çıkardım- çok ciddi oranlarda artış var. Örnek vereyim: 2008’de 80, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 201 diye gidiyor, 2018’de 440, 2019’da 474 kadın cinayete kurban gidiyor. Peki, bunu nasıl değiştireceğiz? Bunu biliyoruz, işte bu strateji planlarını, eylem planlarını açıklıyorsunuz ya, bunların içinde yazılanları hayata geçirirseniz, İstanbul Sözleşmesi’ni eğer tartışmaya açmazsanız, orada taahhüt ettiğiniz, gurur duyduğunuz o maddeleri hayata geçirirseniz ve o kanunları buraya getirirseniz, koordinasyonu gerçekten kurumlar arasında kurarsanız işte o zaman kadına yönelik şiddetle gerçek anlamda mücadele ettiğinizi ve kadın cinayetlerinin azalacağını görürüz. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Eğer bu söylenenler hayata geçirilse dahi gerçek anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesi için bir yüzyıla ihtiyaç var. Bu yüzyılı kısaltabiliriz değerli arkadaşlar, yeter ki bu konuda irade gösterelim diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinde geçen “şekilde” ibaresinin “biçimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                    Filiz Kerestecioğlu Demir              Erdal Aydemir

                               İstanbul                                        Ankara                                         Bingöl

                         Züleyha Gülüm                             Murat Çepni                           Murat Sarısaç

                               İstanbul                                         İzmir                                            Van

                           Musa Piroğlu

                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün arifesinde “Şiddetle nasıl daha etkin mücadele ederiz?” diye istişare edileceği yerde bir bakan çıktı, kadınlarla, kadın örgütleriyle polemiğe girdi ve suçlayarak “Kadın örgütleri yanlış sayı veriyor.” dedi. Şimdi, affedersiniz de kadınlar yıllarca düzenli olarak güvenilir veri talep ediyorlar, bunu talep ettik yıllardır. İktidar bunu yapmazken de bu yakıcı soruna dikkat çekmek amacıyla kendi imkânlarımızla veri toplamaya başladık bazen haberleri tarayarak bazen kadınlarla görüşerek. Yani, bugün iyi kötü bir açıklama yapılıyorsa yine kadınların sayesinde.

Pandeminin ilk döneminde dahi şiddetin azaldığı iddia edildi. Neymiş? Gelen başvurular azalmış. Keşke azalsa fakat hakikat bu değil. Yani, şu pandemi döneminde kurumlar doğru düzgün çalışmamışken, kadınlar şiddet uygulayanla aynı evin içindeyken, bazısı internete ve telefona dahi erişemezken bir kez bile “Bu kadınlar başvuru yapabiliyor mu acaba?” diye düşünmediniz. Bir kez bile kadınların gerçekten ne yaşayacağını düşünüp, bir nebze empati yapıp “Neye ihtiyacı var?” diye sormadınız.

Kadın örgütleri onlarca rapor yayınladı, açıklama yaptı. Bir tanesi bile karşılık bulmaz mı Allah için? Pandemide şiddet konusunda bir tane kamu spotu yapılıp da televizyonlarda yayınlanmaz mı arkadaşlar? Bu dahi yapılmadı.

Şimdi bir de kalkmış İçişleri Bakanı: “Nereden çıktı bu kadına şiddet, kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum: Kendinize gelin.” diyor. Şimdi, erkek şiddetini maçolukla, azarla, erkeklik taslayarak mı çözeceksiniz? Buradan o erkek bakanlara sesleniyorum: Elinizdeki o erkekliği yavaşça yere bırakın ve erkek şiddetine karşı: “...” (x) “İstanbul Sözleşmesi yaşatır.” deyin. Yani bilinmeyen bir dilde konuşmadım, Kürtçe “İstanbul Sözleşmesi yaşatır.” dedim.

Muğla’da cinsel saldırıya uğrayan bir kadının durumuyla ilgili günlerdir Adalet Bakan Yardımcısı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanına ulaşmaya çalışıyorum. Gerçekten cuma gününden beri telefon açtım ve danışmanlarım acil bir şey olduğunu ifade etti. Orada bir fuhuş çetesi var, kadınları seks işçiliğine zorlayan… Pardon “fuhuş” diye benim de ağzımdan çıktı, doğru bir laf olduğunu düşünmüyorum. Kadınları seks işçiliğine zorlayan bir çete var dedim, bir kadının ölme ihtimali olabilirdi. Neden dönmüyorsunuz ya? Ankara Milletvekili sizi arıyor “acil” diyerek bir haber bırakıyor; neden dönmüyorsunuz? Yani bu kadar mı saflaştık? Bir kadın ölebilir diyorum, acil bir şey var diyorum; bilmiyorum, anlamak gerçekten de zor. Bu nedenle de bu durumda kadınlar, sadece kadınlara güveniyorlar, kadın örgütlerine güveniyorlar haklı olarak.

Evet, değerli arkadaşlar, konumuz enerji ve çevreydi. Dokuz yıl önce Artvin Hopa’da o dönem Başbakan olan Erdoğan’ı protesto etmek üzere basın açıklaması yapmak isteyen yurttaşlar korkunç bir polis saldırısına uğramıştı. O gün gaz kapsüllerinin silah gibi hedef alınarak kullanılması sonucunda çok sayıda insan yaralandı ve saatlerce süren yoğun kimyasal gaz saldırısı nedeniyle Metin Lokumcu adındaki emekli öğretmen hayatını yitirdi. O protestonun bir nedeni de Karadeniz’in tüm derelerine göz diken HES projeleriydi. O gün Metin Lokumcu’ya kulak vermediniz ve hem onu hem Karadeniz’in derelerini hem de doğasını maalesef öldürdünüz. 2012’de ölümün gaz saldırısı sonucu gerçekleştiği adli tıp raporu dâhil birçok raporla ortaya konuldu; sekiz yıl boyunca dava açılmadı, bağımsız yargınız sekiz yıl boyunca dava açmadı. Şimdi, 2020’de ancak açılan davada 13 polis sanık durumunda ama aslında -kaç polisin gaz kullandığı- en temel bilgiler dahi mahkemeden gizlenebiliyor. Esas olarak da talimatı verenler hiçbir zaman yargılanmıyorlar, idari olarak sorumluluk almıyorlar. Hâlbuki idarenin önleme yükümlülüğü vardır, bunu hukukçu arkadaşlarımız bilir. Ben burada, adalet aramaktan dokuz yıl boyunca vazgeçmeyen avukatlara ve kamuoyuna teşekkür etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Gerçekten çok abes bulduğum bir haberi de paylaşarak bitirmek istiyorum: Cezaevine yayılan salgını anlatan tutukluya disiplin cezası. Cezaevinde coronavirüse yakalanıp yaşananları ailesi aracılığıyla basına anlatan Ferhat Demirbaş hakkında disiplin soruşturması açılıp bir ay süreli açık ve kapalı görüş cezası verildi. Tutuklu bulunduğu Kayseri Bünyan Kapalı Cezaevinde coronavirüse yakalanan Demirbaş’ın salgının giderek tüm cezaevine yayıldığını anlattığı ailesi, ulaştığı Mezopotamya Ajansı ve HDP Kocaeli Milletvekili Gergerlioğlu’na cezaevindeki durumu aktardı. Bu nedenle de panik yaratabilecek biçimde söz söylemek, davranışta bulunmak nedeniyle Demirbaş hakkında soruşturma başlatıldı. Yani corona oluyorsun, “Oldum.” diyorsun, dediğin için ceza alıyorsun.

Bu vesileyle başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere tüm arkadaşlarımı selamlıyorum. Devran’ın yanı sıra Yıkılacak Duvarlar’ı da tavsiye ediyorum, insanlığı öğretiyor.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinde yer alan "değiştirilmiştir” ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Behiç Çelik                    Dursun Müsavat Dervişoğlu          Fahrettin Yokuş

                                Mersin                                          İzmir                                          Konya

                            Enez Kaplan                                Ümit Beyaz    Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                               Tekirdağ                                      İstanbul                                        Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Ümit Beyaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 25’inci maddesi üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son dönemde sıkça karşılaştığımız ve Anayasa’da öngörülen yasa yapma sürecini devre dışı bırakarak bir yasama kurnazlığına dönüşen yeni bir torba yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmemiz hâlinde Parlamentonun daha güçlü olacağını, kuvvetler ayrılığının daha belirgin olacağını, yasaların milletvekilleri tarafından yapılacağını söylemiştiniz, oysa şimdi yasama faaliyetlerinin torba yasalarla düzenlendiği bir süreci yaşıyoruz. Yine bir torba kanun teklifiyle çok sayıda farklı konuyu da düzenlemeyi amaçlıyorsunuz. Şirketlerin temsilcilerini dinleyip onlar lehine bir yasa hazırlamış ve önümüze getirmişsiniz; getirdiğiniz değişikliklerde milletin lehine tek bir madde yok. Bu değişiklikle elektrik şirketleri altyapıya yatırım yapacak mı? Hayır. Bu değişiklikle vatandaşlarımız elektriği ucuza kullanacak mı? Hayır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa değişikliğini hazırlarken ilgili kurumlar ve çevreci kuruluşlarla görüşmediğinize, değişikliği maden şirketlerinin önerileriyle hazırladığınıza inanıyoruz, hatta “Ne yapsak da bu maden şirketlerinin doğamızı talan etmelerini kolaylaştırsak?” diye düşündüğünüz kanısına varıyoruz. Bakın kimleri çağırmışsınız toplantılara? Enerji Bakanlığı, EPDK, BOTAŞ, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Kömür İşletmeleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Orman Genel Müdürlüğü; hepsi kamu kuruluşu. Bir de kimler var? TOBB, MÜSİAD, TÜSİAD, ASKON, YASED, Rüzgar Enerjisi Birliği, Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Birliği, Elektrik Üreticileri Derneği, Madenciler Derneği, Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği, Türkiye Doğal Gaz Dağıtıcıları Birliği Derneği; hani çevreci kuruluşlar, hani meslek odaları? Apaçık, sermayenin ihtiyacına göre yasa tanzim etmişsiniz. Keşke yabancı sermaye taraftarı olduğunuzu bu kadar belli etmeseydiniz.

Bütün Türkiye bilsin ki bu yasa değişikliğinde Türk milletinin menfaati yoktur. Bu değişiklik, gerekçesinde belirttiğiniz gibi, açıkça maden şirketlerinin ihtiyaçlarını karşılayan ve bu şirketlerin işlerini kolaylaştırma amacı güden bir değişikliktir. Oysa bugüne kadar maden şirketlerine sayısız kıyaklar yaptınız: KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, kurumlar ve gelirler vergisinden indirimler, hazine arsalarına yatırım alanı tahsisi, düşük faizlerle kredi desteği. Bu kıyaklar maden şirketlerinin gözünü doyurmadı mı? Devletin kontrol mekanizmasını “bürokratik engel” tanımlamasıyla kaldırıyorsunuz, maden işçilerine grevi yasaklıyorsunuz, maden şirketlerine de kolaylık sağlıyorsunuz. Vatandaşa vergide, doğal gazda, elektrikte sağlamadığınız kolaylıkları maden ve enerji şirketlerine sağlıyorsunuz çünkü işçiden, memurdan, işsizden, öğrenciden, sağlıkçıdan, öğretmenden, milletten yana değil, sermayeden yanasınız da ondan; bu vatan üzerinde yaşayanların sağlığı ve güvenliği için değil, yabacı sermayenin güvenliği ve çıkarı için varsınız da ondan. Yaptığınız bu yasa değişikliğiyle yabancı maden şirketleri yer altı zenginliklerini daha rahat yağmalayacak, ormanlarımızı, derelerimizi daha kolay kurutacak, daha çok talan edecekler, daha çok kâr elde edecekler.

Değerli milletvekilleri, eğer bu teklif yasalaşırsa doğal zenginliklerimizin yağmalanmasının önünü daha da açacaksınız. Orman alanlarında, tarım ve mera alanlarında bölgenin yüzeysel ve yer altı su kaynaklarında, sulak alanlarda tahribatlar yaşanacak. Maden ve enerji sahasında faaliyetler gösteren küçük ölçekli şirketlerimiz yok edilecek ve yeni tekeller oluşturulacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 26’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 26- 5686 sayılı Kanunda yer alan tüm ‘MİGEM’ ifadeleri ‘MAPEG’ şeklinde değiştirilmiştir.”

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                         Kadim Durmaz                            Ensar Aytekin                Çetin Osman Budak

                                 Tokat                                        Balıkesir                                      Antalya

                 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

                                Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin.

Buyurun Sayın Aytekin. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR AYTEKİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 26’ncı maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü; öncelikle, atanmış, atanmamış, atanmayı bekleyen tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutlayarak başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, kanunların genelliği ilkesi kişiye, kuruma, toplumun belirli bir grubunun çıkarlarına değil, kamunun tamamına yönelik yasa yapılmasını ifade eder ancak bugün görüştüğümüz yasa teklifi tam da kanunların genelliği ilkesinden sıyrılarak maden şirketlerinin, doğayı talan etmeyi kafasına takıp AKP’yi bunun için paravan yapanların istediği bir yasa teklifidir. Bu yasa teklifi, Alamos Gold’a Kaz Dağları’nı, beşli çeteye HES’ler üzerinden Karadeniz’i, jeotermaller üzerinden Ege’yi şirketlere peşkeş çekmek için getirilmiş bir yasa teklifidir.

Değerli milletvekilleri “çevre” sözcüğü AKP için rant dışında hiçbir anlam ifade etmeyen; yeşili görünce kesip konut, suyu görünce holdinglere verip baraj yaptırmayı düşündüren bir sözcük. Ormanlarımız bir otel arazisi ölçüsünde yanarken sarayları götürüp doğanın ta orta yerine konduran zihniyetin getirdiği bu teklif, yıllardır korudukları şirketlere yeni imtiyazlar tanıyor.

Bu teklif, bir yönüyle maden arayan şirketlere dağlarımızı ve coğrafyamızı teslim ederken bir yönüyle de sözde enerji verimliliği sağlamak adına ülke kaynaklarını erozyona uğratan bir tekliftir.

Değerli milletvekilleri, bakın, 47 maddelik bir teklif bu ve maddeler arasında KDV düzenlemesi de var. Çocuk mamasından KDV alıyorlar ama dağıtım şirketlerine gelince KDV’den koruyucu düzenleme yapıyorlar. Çiftçilerimiz üretimin bel kemiğidir. Çiftçiye “Elektrik faturasını yatırmazsan tarımsal desteğine el koyarım.” diyenler, bu teklifte, maden şirketlerine Bakan onayıyla “Borcu yoktur.” yazısı getirmeyi şart olmaktan çıkartıyorlar. Bu yasa teklifi, yurttaşa karşı maden şirketlerinin çıkarlarını koruyan bir yasa teklifi olarak karşımızda duruyor.

AKP’nin yarattığı tahribat, seçim bölgem olan Balıkesir’de de net bir şekilde görülebiliyor ki bu yasa, yine, Balıkesir’i ciddi şekilde etkileyecektir. Şehrin kuzeyinde Bandırma-Erdek arasını RES’lerle, gübre fabrikası BAGFAŞ’IN kükürtlü dumanıyla, ağır metal OSB’siyle; şehrin merkezini yoksullukla; şehrin güneyindeki Edremit Körfezi’ni ise JES,RES,HES’lerle; Kaz Dağları’nı ve Madra Dağları’nı ise maden şirketleriyle delik deşik ettiler. Balya ilçesinden örnek verelim: Türkiye’nin en küçük ilçelerinden biri Balya ama ilçenin her yanını maden arayacağız diye köstebek yuvasına çevirdiler. Geçtiğimiz bir ay içerisinde maden şirketinin yarattığı tahribatı yerinde gözlemledik. Atıklar dere yatağını değiştirmiş, yakında çökme riski var. Bu şirketler, bu pervasızlığı AKP iktidarına sırtını dayamakta buluyor. Uçakla üzerinden geçilen Kaz Dağları’nda görülen o kel tepeler AKP’nin kimlere doğru yürüdüğünün göstergesidir. Maden şirketlerini kapıda karşılayanlar, madenleri çıkaran işçileriyse jandarmayla, polisle, copla, kalkanla karşılıyor. AKP’nin iktidar ortaklarıyla yürüdüğü yol, doğayı ve çevreyi talan eden, vatandaşa gelince yokluk, şirketlere ve kendilerine gelince servet vadeden yoldur. “Şirketler gelsin de nasıl gelirse gelsin.” diye her tarafı talan eden bu anlayışın Türkiye’ye vereceği bir şey yoktur. Bu yasa teklifine “evet” demek bize göre çevreye ve gelecek nesillere ihanet demektir.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinde geçen “yer alan” ibarelerinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                               Musa Piroğlu                       Züleyha Gülüm

                               İstanbul                                       İstanbul                                       İstanbul

Erdal Aydemir                          Murat Sarısaç                            Murat Çepni

                                Bingöl                                           Van                                            İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu.

Buyurun Sayın Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, salonun büyük kısmı boş. Salonda oturan herkesinse yüzünde maskesi var çünkü ülke salgınla uğraşıyor. Hem de öyle böyle bir salgınla uğraşmıyor, her gün yeni vakalar çıkıyor ve vakaların sayısı insanları şaşkınlığa düşürecek kadar yayılıyor.

Dün ve daha önceki günlerde, aslında bu vakaların sayısına ilişkin İstanbul’da ilginç açıklamalar oldu. İzmir’de Ege Üniversitesi Hastanesi bütün servislerini kapattı ve kendisini salgın hastanesine çevirdi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi acil hariç bütün ameliyatlarını iptal etti ve İstanbul’da Cerrahpaşa Üniversitesi ameliyat koridorunu pandemi servisine çevirdi ve dekanın çağrısı şu: “Umarım yatağımız yeter.” ve söylediği de şu: “Yatak sayısı doldu.” ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı çıkıp bir açıklama yaptı 23 Kasımda, dedi ki: “Ölenlerin 250’si salgın nedeniyle öldü.” Aynı gün Sağlık Bakanı Türkiye çapında 139’u açıkladı. 22 Kasımda İBB Mezarlıklar Dairesi “Salgından 186 kişi öldü.” dedi. Sağlık Bakanı “Ülke çapında 139.” dedi. Ve dün sadece İstanbul’da Covid’den ölen 201 kişi var, Sağlık Bakanı ”Ülke çapında 153.” dedi. Bu Sağlık Bakanını aslında takdir etmek lazım çünkü şöyle bir özelliği de var: Halkı kandırıyor, sonra çıkıyor, “Yaptım ama niye yaptım, bir sorun.” diyerek kendi yalanını söylüyor. “Vatanın iyiliği için ben size gerçekleri söylemedim.” diyor. Bununla yetinmiyor, 9 liralık kiti 60 liraya alıyor, “Ama idare edeceğiz, bunu çözeceğiz.” diyor. Bununla da yetinmiyor “Hastaneler, özel hastaneler 250 lirayı aşmayacak.” diyor, kendi hastanesinin faturaları geliyor. “Ya, bundan sonra olmayacak.” diyor. Bu rakamlar ve bu açıklamalardan sonra Sağlık Bakanına bir tek şey düşüyor: İstifa etmeli. (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesi) Ama biliyoruz ki iktidarda istifa yok, onun affedilmesi gerekiyor. Affetmek için de yüce mercinin karar vermesi gerekiyor, başka şansınız yok! Ülke salgınla kırılıyor ama ülke sadece hastalıkla kırılmıyor. İstanbul’da bütün yoksul mahalleler kırmızı çizgiyle anılıyor, herkes hastalıktan korunmak ya da hastalarını iyileştirmek için çabalıyor. Devlet hastanelerinin tamamı kapalı, devlet hastanelerinin önünde 250’den 500 kişiye kadar test kuyruğu var çünkü yoksul halk özel hastanelere gidemiyor. Bizim hepimizin tuzu kuru, tamamımızın. Meclisin polikliniği bize her gün test yapabiliyor. Meclise yaptıramıyorsak özel hastaneye gidiyoruz, istediğimiz tedaviyi yaptırabiliyoruz. Sadece biz mi? Salgında zenginlere de bir şey olmuyor, ölenlerin hepsi yoksul ve Meclis bu salgınla uğraşacağına, Meclis ülkeyi kasıp kavuran bu salgını aşacağına, bunun için tedbirler alacağına maden baronlarına, enerji baronlarına daha fazla rant yaratmak için uğraşıyor ama insanlar ölüyor. Yapacak birtakım şeyler var, basit işler: Özel hastaneleri kamulaştırın ve halkın kullanımına açın; zorunlu hizmetler hariç işçileri izne çıkarın, ücretli izne çıkarın; batan esnafa destek verin, kira ödemelerini durdurun, patronların değil küçük esnafın vergilerini iptal edin ama bunları siz yapmazsınız. Ben bunu defalarca söyledim, bu Meclis yapamaz. Peki, ne yapmak gerekiyor? Yoksullar ne yapacak, işçiler ne yapacak? Ya sefalete, işsizliğe razı gelip ölümü bekleyecek ya da itiraz edecek. Peki, itirazı nasıl yapacak? Basit yöntemleri var, bugün birini gördük, bundan bir hafta önce bir başkasını da gördük. Maden işçileri önlerine dikilen polis barikatının, jandarma barikatının karşısına çıktı, direndi ve hakkını sökerek aldı, bugün metal işçileri aynısını yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, buyurun.

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Hakkını aramak için, işten çıkarılmalarını protesto için yürüyüş yapmaya kalktılar ve polis bütün gaddarlığıyla, bütün hırçınlığıyla -hani Grup Başkan Vekiliniz diyor ya “Anlam veremiyorum.” diye- o anlam verilmeyen hırçınlığıyla 99 işçiyi döverek gözaltına aldı. Peki, ne oldu? Bütün fabrikalar ayağa kalktı, bütün metal fabrikalarında direniş başladı. İşçiler bırakılacak, o işçiler hakkını da alacak. Ben, buradan halka bir kere daha sesleniyorum: Bu Meclisten umut beklemek yerine, ölümü ve yoksulluğu beklemek yerine maden işçisinin yaptığını yapın, metal işçisinin yaptığını yapın; birleşerek, direnerek, öfkelenerek ayağa kalkın. Bu iktidar yıkılmadan, bu iktidar süpürülmeden yoksulun hakkını alma şansı yok. Süpürmek için güçleri birleştirmek, ayağa kalkmak ve direnmek zorundayız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 26’ncı maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Behiç Çelik                              Enez Kaplan

                                 İzmir                                          Mersin                                       Tekirdağ

               Mehmet Metanet Çulhaoğlu                  Hasan Subaşı                       Fahrettin Yokuş

                                 Adana                                        Antalya                                        Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Antalya Milletvekili Hasan Subaşı.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

24 Kasım münasebetiyle öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Ebediyete intikal edenleri de rahmet ve şükranla anıyorum. Bizleri bağışlasınlar, maalesef öğretmenlerimizin sorunlarını hâlâ çözebilmiş değiliz ama günlerini de bütün kalbî duygularımızla kutluyoruz.

238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 26’ncı maddesiyle ilgili partim adına söz aldım. Ben bu torba yasalarla -çok eleştirildi ama- nereye varılmak istenildiğini anlamış değilim. Bu acele niyedir, neden hiç özen göstermeden yasa hazırlanır? Maalesef bunun zararını hepimiz çekiyoruz. Kamu çıkarı gözetilmeden hazırlanan yasalar, bu yasa teklifinde görüldüğü gibi enerji ve maden şirketlerinin çıkarı gözetilerek yapılmıştır. Hadi o yapılırken en azından çevreye zarar vermemesi için gerekli denetim ve önlemler alınmalıydı ama maalesef o konuda da hiçbir tedbir alınmamıştır.

Elektrik Piyasası Kanunu yedi yılda 9 kez değişti, Yenilenebilir Enerji Kanunu on beş yılda 5 kez değişti, Maden Kanunu son on sekiz yılda 21 kez değişti. Aklıma 1930 tarihli 1580 sayılı Yasa geldi, o Belediye Kanunu Türkiye’de hiç değişmeden, neredeyse altmış yıl idare etmişti. Onun gibi Askerlik Yasası ve birçok yasa Türkiye’de on yıllarca hükmünü ifa etmiştir. Ama, bu Hükûmetin hazırladığı yasalara bakıyoruz, her yıl yeni değişiklik teklifleri geliyor ki bu hazırlanan yasayı da, çevre değerleri hiç nazara alınmadan yapılan bu yasayı da yine önümüzdeki yıllarda sık sık değiştirme gayretinde olacağız. Çevre, enerji ve adalet en önemli konularımızdan ama bunlarla ilgili her yıl yasa teklifi hazırlıyoruz, Meclisin gündemine getiriyoruz ve hiç sonuç alınmadan, değişiklik yapılmadan bu yasalar özensizce çıkarılıyor ve sürekli değişikliğe tabi oluyor.

Enerjide özelleştirmek tercih edilmiş ama özelleştirmenin burada amacı üretimi artırmak, daha ucuz enerji üretmek ve enerjinin altyapısını muhkem hâle getirmektir, bundan amaç bu olmalıdır. Ben soruyorum sizlere: Hanginizin şehrinde enerji altyapısı düne nazaran daha iyidir? Şunu söyleyebilirim ki düne nazaran çok daha kötüdür. Çünkü, özelleştirilen firmalar, sadece tahsilatı ön plana çıkarmış, kaçak enerji bedellerini bile alamadığı gibi altyapı konusunda da gerekli yatırımları yapamadığı için, maalesef, gelecekte kentlerimiz için çok ciddi riskler oluşmuştur. Özel sektör yatırımlarını teşvik edebiliriz fakat kamunun denetimi olmadan özel sektör yatırımlarına girmek büyük risk arz eder. Öncelikle bu tür ihalelerin şartnamelerinde en önemli konu denetim olmalıdır. Ben soruyorum sizlere: 110 bin maden ruhsatı verildi, siz, hangi maden ocağının işi bittikten sonra rehabilitasyon yapıldığını gördünüz? Ben şahsen Antalya’da -binin üzerinde ruhsat verildi, bir o kadar da ruhsatsız çalışan var, ormanlarımız çiçek bozuğu gibi perişan durumdadır ama- bir tek rehabilite eden merkez görmedim.

Tokat Erbaa’da 20 bin dönüm tarım alanı siyanürlü altın arama faaliyetinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Köylüler ayaklanmış durumda, hem çevresini hem hayvancılığını hem insan sağlığını korumak adına ama cevap bulamadıkları gibi… Yine Bilecik Bozüyük’te Muratdere ormanları neredeyse talan edilmekte, 36 bin ağaç -yine bakır madeni için- yok edilmek üzere. Burada da su kaynakları olduğu için büyük kirlilik riski var. Şehrimiz Antalya’da Korkuteli’de kömür ocağı, Dereköy’de kömür ocağı faaliyeti son gaz gidiyor ve köylülerin ayaklanmasına rağmen “Siz neden ayaklandınız, ne istiyorsunuz?” diyen yok. Maalesef yine Finike’de, İbradı’da, Elmalı’da ve Antalya’nın neredeyse millî park sınırlarında bu hoyratça verilen maden ocakları ormanlarımızı büyük ölçüde tahrip etmiştir. Bu uğurda katliamlar yapıldı, birçok kişi cezaevine girdi, Dur Dağı’ndaki Aleviler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Vermiyorum Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Peki.

Saygılar sunuyorum efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde 4 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           Kemal Peköz                               Zeynel Özen                         Erdal Aydemir

                                 Adana                                        İstanbul                                        Bingöl

                         Züleyha Gülüm                             Murat Çepni                           Murat Sarısaç

                               İstanbul                                         İzmir                                            Van

                                                                               Musa Piroğlu

                                                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adana Milletvekili Kemal Peköz.

Buyurun Sayın Peköz. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 27’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerinde konuşmama başlamadan önce, biraz önce bir “tweet” gördüm, ondan söz etmek istiyorum. Ermenekli maden işçisi İbrahim, kendisi polis tarafından yere yatırılmış, ensesinden de bir başka polis kendisini çekiştirip götürmeye çalışıyor. Beyler, efendiler; namusuyla çalışan, sadece emeklerinin karşılığını isteyen insanlara bu eziyeti yapmayın. Her yaptığınız eziyet kuyunuzu kazmaya devam edecek ama size tavsiyem olsun ki daha fazla derin kazmayın bu kuyuyu, bu kuyuyu daha çok derinleştirdiğinizde, nedamet getirdiğiniz zaman bu kuyudan çıkmanız çok mümkün olmayacak.

Değerli milletvekilleri, önce, yasa teklifinin tamamı hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Yasa teklifi, 8 kanunda değişiklik meydana getiriyor ve her zaman olduğu gibi yine AKP’nin neoliberal yaklaşımlarını yansıtan, halk yararını asla gözetmeyen, enerjinin sorunlarını çözmek yerine tamamen sermaye transferiyle ilgilenen bir teklif.

27’nci maddeyle de idarenin yüzde 1 payının nasıl hesaplanacağı değerlendiriliyor. Bu yüzde 1 payın hesaplanmasının sonunda yüzde 20’si kaynağın bulunduğu yerlere, geri kalanı ise genel bütçeye aktarılmaya çalışılacak. Oysaki tersinin olması lazım, yerelde bunu teşvik etmek, o yereldeki insanların zararlarını en azından bir miktar azaltmak için tam tersinin olması lazım ve bunun yüzde 80’inin yerele aktarılması, gerekiyorsa yüzde 20’sinin genel bütçeye aktarılması gerekir. Ayrıca hesap yapılırken metreküp fiyatı olarak 3 lira hesaplanıyor, oysaki burada metreküp hesabı değil ısının derecesine ve gücüne göre bir hesap yapılması gerekirdi.

Aslında ülkenin jeotermal kaynaklarının genellikle orta entalpiyi sağlar olması, jeotermal akışkanların doğrudan kullanımının hem kaynağın bulunduğu yöre halkına katkısının yüksek olması ve hem de jeotermal kaynağın veriminin daha yüksek olması nedeniyle çok yararlı şeyler meydana getirilebilir. Ancak idare payı ödemesiyle, jeotermal kaynağın doğrudan kullanımının desteklenmesi bir yana, tamamen önünün kesilmesi söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, jeotermal enerji başka ülkelerde de kullanılıyor. Şimdi siz öyle diyeceksiniz, işte “Orada da var.” diyeceksiniz. Evet, başka ülkelerde de kullanılıyor, özellikle kuzey ülkelerinde ve İzlanda’da yoğun olarak kullanılıyor ve burada kullanılırken halk yararı daha çok dikkate alınıp onlarla ilgili çalışmalar yürütülüyor.

Şimdi, bu ülkelerde tamamen kapalı sistemler kullanılıyor, sondajlar özel koruma teknolojileriyle yapılıyor ve bu ülkelerde kullanımdan sonra soğumuş olan kaynak suyu yine aynı şekilde kaynağın çıkartıldığı yerin kotuna tekrar geri veriliyor, oysaki Türkiye’de yine bu da söz konusu değil.

Alınan önlemlerle ve geliştirilmiş teknolojilerle insan sağlığı ve çevre açısından riskler en aza indirilmiş durumda başka ülkelerde, bizde ise bu ilkelere uyulmuyor. JES santrallerinin şirketleri, bu maliyetleri işlem yapmak için pahalı bulduklarından, gece ve kimsenin görmediği zaman, karanlıkta başka derelere ve çevreye bu drenajı yapmaktadırlar.

Aydın ilinden geçmişseniz görmüşsünüzdür, ne meyve bahçelerinin görüntüsü meyve bahçesi ne de temiz hava kokusu söz konusu; kokudan geçilmiyor, son derece kötü bir görüntüyle karşı karşıya kalmış oluyoruz. Oysaki verimli kullanılmış olsa, kurallarına göre kullanılmış olsa elbette ki jeotermal enerji faydalı olacaktır ve insanlar bundan yararlanacaktır.

Türkiye’de 48 tane jeotermal enerji santrali var, bunların 28 tanesi Aydın ili içerisinde. Yine 25 kadar da hazırlığı yapılan, çalışmaları yapılan santral var; yine bunlar da bu bölgede. Oysaki Aydın ili aynı zamanda tarımıyla, meyveciliğiyle son derece önemli bir bölgemiz; ihraç ürünleriyle de ayrıca getirisi olan bir bölgemiz ama jeotermalin kötü kullanılmış olması, gerekli teknolojilerin kullanılmamış olması ve çevre etkilerinin değerlendirilmemiş olması nedeniyle son derece kötü bir konuma ve duruma gelmiş durumda. Bundan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği geçen yıl bir rapor yayınladı. Bu raporda, mevcut jeotermal santral kuyu ve iletim hatlarının bilimsel ve teknik gerekliliklere aykırılık içerdiği; yer seçimi, ÇED süreçleri, işletme ruhsatı verilmesi, işletme ve denetim aşamalarının hiçbirisinde mevzuat hükümlerine uyulmadığı; ölçüm sonuçları konusunda da bilgilendirme ve şeffaflık ilkelerinin ihlal edildiği kamuoyu ve yetkililerle bir kez daha paylaşıldı. Raporda da belirtildiği üzere, bugün ülkemizde jeotermal enerji alanında sadece kâr hesaplanmaktadır; kamu yararı, toplum çıkarı gözetilmemektedir. Zaten Türkiye’de enerji tamamen özelleştirilmiştir ve oradan da insanların sadece kâr hesabı yaptıkları ortadadır, kamu çıkarı söz konusu olamamaktadır. O nedenle bunlardan bir an önce vazgeçilmesi, kamu çıkarının herkesin ve her şeyin önünde tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 27’nci maddesiyle değiştirilen 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 10’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (e) bendinde yer alan “Tahsil edilen tutarın beşte” ibaresinden sonra gelen “biri” ibaresinin “dördü” şeklinde değiştirilmesini ve aynı bendin son cümlesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu                   Kadim Durmaz               Çetin Osman Budak

                                Manisa                                         Tokat                                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin.

Buyurun Sayın Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Enerji Kanunu Teklifi’nin 27’nci maddesi hakkında konuşmak istiyorum.

Başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum, 24 Kasımda bütün öğretmenlerimize saygılarımı sunuyorum. 500 bin atama bekleyen öğretmenimiz var, 60 bin atama istiyorlar, artık bu sesi duyun diyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumun, köylülerin, madencilerin, elektrik piyasasının, çevre örgütlerinin beklentisini karşılamayan, uzun vadede yeniden değişikliğe ihtiyaç duyulacak bu kanun teklifinin, sağlığı da doğayı da tahrip edeceği açıktır. Kaz Dağları’ndan Karadeniz yaylalarına, Muğla’dan Tunceli’ye, Çukurova’dan İç Anadolu’ya kadar Türkiye’nin her tarafından vatandaşların, çevre örgütlerinin, odaların, sendikaların düzenlemeye karşı çıkışlarını, doğanın ve çevrenin tahrip edilmesine karşı verdikleri mücadeleyi görmezden gelmek mümkün değildir. Her ne kadar iktidar kanadına yakın medyada yer almasa da madencilerin -kömür karası gözleriyle- çığlıkları yürek dağlıyordu ve harçlık haykırışı bağrımızı delen minik madenci çocuğumuzun onurlu mücadelesi de önünde saygıyla eğileceğimiz bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, teklifin bütününde olduğu gibi, 27’nci maddenin de enerji ve maden şirketlerini koruyan, kollayan bir yanda olduğu açıktır. Sade vatandaşın herhangi bir sorununa çözüm getirmeyip şirketleri kollamaktadır. Bu yasa teklifiyle, elektrikteki kayıp kaçak bedelleri on yıl süreyle dürüst elektrik tüketicisinin sırtına yüklenecektir; daha önceki maddelerde geçti.

27’nci maddeyse 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 10’uncu maddesinde değişiklik öngörüyor. Nedir bu değişiklik? Burada, beşte 1’i ilgili belediye ya da köy muhtarlıklarına aktarılan idare payının kalan beşte 4’ünün harcanması konusunda İçişleri Bakanına, bütçeye ödenek olarak ekleme yetkisi veriliyor.

Değerli milletvekilleri, buradan sizleri yine uyarmak istiyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkisini Bakana devrediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı açısından son derece sakıncalı bir durumdur bu, üstelik de Anayasa’ya aykırı bir durumdur. Bir Bakana bütçe kanununun dışında bir kanunla bütçeye ödenek ekleme yetkisinin verilmesi doğru bir şey değildir, Meclisin yetki devridir değerli milletvekilleri.

Evet, düzenlemeyle, idare payının yüzde 20’sinin kaynağın bulunduğu büyükşehirlerde, başta ilçe belediyesi olmak üzere belediye ya da köy tüzel kişiliklerine ödenmesi, kalan kısmınınsa -yüzde 80’inin- bütçeye gelir kaydedilmesi öneriliyor. Yani Allah razı olsun demek lazım ya; gerçekten, teşekkür ediyoruz arkadaşlar çok büyük lütuf yapıyorsunuz. Burada vatandaşlık hakkı nerede arkadaşlar? Sizlere sormak isterim değerli iktidar milletvekilleri, vatandaşın hakkı nerede? Çanakkale’de, Manisa’da, Aydın’da, Denizli’de, Kütahya’da 2006 yılından beri, yıllarca jeotermalin bütün olumsuzluklarına katlanmak zorunda kalan vatandaş bütün o sıkıntıyı çekerken, bütün o kiri pası onlar çekmek zorunda kalırken yüzde 20’yi yerel yönetime veriyorsunuz, yüzde 80’ini bütçeye gelir kaydediyorsunuz. Burada hakkaniyet nerede arkadaşlar, bana söyler misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, gerçekten -sopayı yiyen mi bilir, sayan mı bilir- oradaki vatandaşlara sormak gerekiyor. Ağır minerallerden oluşan bir hava kirliliği, yer altı sularının kirlenmesi, yanlış ruhsatlandırma nedeniyle, solunamaz bir hava nedeniyle kanserojen bir ortam oluşuyor ve akciğer kanseri gibi pek çok kanser vakasıyla buradaki vatandaşlarımız karşı karşıya kalıyor. Vatandaşın zeytinini, incirini bitirdiniz; yetmedi, ocağına incir ağacı dikiyorsunuz arkadaşlar. Yetmez mi? İnin vatandaşın sırtından artık.

Değerli milletvekilleri, 6’ncı maddeyi sözüm ona çektiniz, teşekkür ediyoruz onu çektiğiniz için. Ama 13’üncü maddeyle ilgili, yine buradan söylemem gerekiyor: 13’üncü maddede, lastik yakmayla ilgili kısım, eski kanunda hâlâ korunuyor arkadaşlar. Dünyanın hiçbir yerinde biyokütle sayılmayan eski lastiklerin yakılması eski kanunda duruyor, siz bunu sollayarak bize hülle yaptınız, sözüm ona 13’üncü maddeyi çektiniz; böyle bir durum yok arkadaşlar. Bugün, hâlâ Erzincan’da, Kocaeli’de, Düzce’de, Kayseri’de, Çorum’da, Konya’da, yetmedi, Ankara’da 2 santral daha eklenecek ve siz burada yüzde 80, biyoenerjiden dolayı birtakım şirketlere para aktaracaksınız. Yani vatandaşın bu hakkını da… Hem havayı kirletiyorsunuz değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hemen bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Toparlayın, buyurun.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Şunun bana biyoenerji olduğunu bir Allah’ın kulu izah edebilir mi sayın iktidar milletvekilleri? Bunun biyoenerji olduğu konusunda bir fikriniz var mı? Lütfen, bu 13’üncü madde bence tekrar gözden geçirilmelidir. Artık bu ülkenin kaynaklarının doğru aktarılması gerekiyor. Hani, nerede kaldı sizin yerliliğiniz, nerede millîliğiniz? Biz bu mücadeleyi hep beraber vermek zorundayız. Vatandaş pandemi nedeniyle canının derdine düşmüşken gizli saklı düzenlemelerle hayata geçirmeye çalıştığınız bu yasa teklifi ülkemize ve halkımıza ihanettir; vazgeçin artık bu ihanetlerden diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Behiç Çelik    Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                 İzmir                                          Mersin                                         Adana

                            Enez Kaplan                             Fahrettin Yokuş

                               Tekirdağ                                       Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelik Bey.

Buyurun Sayın Çelik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci madde için verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde konuşmak amacıyla söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 24 Kasım, Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta büyük Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Ayrıca, bu vesileyle tüm hocalarımıza buradan saygılarımı sunuyorum.

Bahse konu 27’nci madde, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun devir, sicil, ihale, harç, teminat ve idare payını içeren 10’uncu maddesini tanzim etmektedir. Maddenin (e) fıkrası akışkanın doğrudan ve/veya dolaylı kullanıldığı tesislerin gayrisafi hasılatının yüzde 1’i tutarında idare payının, her yıl haziran ayı sonuna kadar idareye ödenmesine ilişkin bir hüküm içeriyor; tahsil edilen tutarın beşte 1’inin, idare tarafından, kaynağın bulunduğu belediye veya köy tüzel kişiliğine bir ay içerisinde ödenmesini içeriyor. Hak sahibinin, başvurusunun kabul edildiğinin kendisine bildirildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde harç ve teminatı yatırmadığı takdirde, talebinden vazgeçileceğini hükme bağlıyor.

Değerli arkadaşlar, bu hüküm, biraz tadat içeren bir hüküm. Kullanılan yerler belirtiliyor, ısı enerjisi ve reenjeksiyon durumuna atıf yapılıyor ve YİKOB’da biriken payların da İçişleri Bakanlığı tarafından bütçeleştirilmesini öngörüyor.

Değerli milletvekilleri, on sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı, burada da görüldüğü üzere, kamu kurum ve kuruluşlarını “Yozlaştır, lağvet, yeniden kur ve partizanlaştır.” sürecinden geçirmektedir. Bu yöntem aslında sadece devlette değil sivil toplum kuruluşlarında da yapılmaktadır: “Yozlaştır, kapat, istila et.” Bunu vakıflarda, derneklerde, odalarda hep yaşıyoruz. Tek parti otokrasisinin varacağı nihai nokta totalitarizmdir. Bu başka bir gerçeği ortaya çıkarıyor; o da esasen yozlaşanın kendiniz olduğudur. Kibir ve saltanat o hâle gelir ki “Ben olmazsam devlet olmaz.” menziline girilir. Yaradan’ın menettiği her şey usulünce yapılmaya başlanır ve tükeniş işte böyle bir şeydir. Kendiniz dışında herkes vatan haini ilan edilir. Kitleleri etkilemek için dinî terminoloji kullanılır ve “münafıklık” kelimesi çokça kullanılır; hatta komplolar, iftiralar da bunun başka bir boyutudur. Sonuç, değerli arkadaşlar, bir ülkede fikirsel, düşünsel yarılmadır yani kaostur.

Değerli milletvekilleri, başa dönersek, ben bu madde üzerinde şunu görüyorum: Biliyorsunuz, YİKOB’lar kurulmuştu, 30 ilde özel idareler lağvedildi. Hâlihazırda Türk idare tarihinde mümtaz bir yere sahip olan il özel idaresinin ne gibi bir kusuru oldu da 30 ilde kapatıldı? Bildiğiniz gibi bu yönetim tarzı il örgütlenmesinde “alan yerel yönetimi” olarak ifade edilir. Anayasa’nın 127’nci maddesi alenen ihlal edilmiştir çünkü il, merkezî idarenin bir taşra örgütü olduğu gibi, aynı zamanda bir mahallî idare birimidir ama bu dikkate alınmadığı için özel idareler, dolayısıyla il genel meclisleri de lağvedilmiştir ve yerel demokrasi AK PARTİ iktidarları tarafından tüketilmiş, yok edilmiştir. Ta 1864 yılından beri Türk idare yapılanmasında yeri olan il özel idarelerinin kaldırılması AK PARTİ’nin sicil hanesine eksi olarak geçmiştir.

Değerli arkadaşlar, söz konusu kanun teklifiyle “paydan ilçe belediyelerine ve muhtarlıklara” derken de ilçe belediyelerini büyükşehre karşı koruduğumuz gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Hâlbuki bu anlamsız bir düşüncedir çünkü 6360 sayılı Kanun’la âdeta, ilçe belediyelerini, ilçe belediye şube müdürlüğü hâline dönüştürdünüz. Dolayısıyla ilçe belediyelerine buradan pay vermenin de bir anlamı olmasa gerek. “Köy” diyorsunuz, köy ortada yok. 34 bin köyü olan Türkiye, 6360 sayılı Yasa’yla birlikte 18 bin köye düşürülmüştür. Dolayısıyla köyün bütün mal varlıkları âdeta, şu anda birileri tarafından işgal ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Konuya tekrar dönersek, bu düzenleme mevcut hükmün daha ayrıntılı bir düzenlemesinden ibarettir. Uygulama hususları da yönetmeliklere bırakılmaktadır. İktidara tavsiyemiz odur ki devlette tahribata artık bir son verilsin. Hazreti Mevlâna’nın güzel bir sözü var, diyor ki: “Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez.” Biz de bu şekilde sizlere hakikatleri ifade etmeye gayret edeceğiz.

Saygılar sunarım.

Önergemizin kabulünü dilerim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 27’nci maddesiyle 5686 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının değiştirilen (e) bendinde yer alan "kullanılan suyun bir metreküpü 3 Türk lirası tutarını geçmeyecek şekilde” ibaresinin “seralarda kullanılan suyun bir metreküpü 1 Türk lirası tutarını, kaplıca ve diğer alanlarda kullanılan suyun bir metreküpü 2 Türk lirası tutarını geçmeyecek şekilde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Özlem Zengin                             Ramazan Can       Muhammed Fatih Toprak

                                 Tokat                                        Kırıkkale                                   Adıyaman

                          Oğuzhan Kaya                              Fatma Aksal                    Emine Sare Aydın

                                Çorum                                         Edirne                                        İstanbul

                        Mustafa Açıkgöz

                               Nevşehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, seralarda kullanılan jeotermal kaynağın 1 metreküpünün 1 Türk lirası tutarını, kaplıca ve diğer alanlarda kullanılan jeotermal kaynağın ise 1 metreküpünün 2 Türk lirası tutarını geçmeyecek şekilde belirlenmesi yönünde düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

28’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 28’inci maddesiyle değiştirilen 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (6)’ıncı fıkrada yer alan “İdari para cezası miktarı” ibaresinden sonra gelen “20.000” ibaresinin “10.000” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                         Kadim Durmaz                   Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu      Çetin Osman Budak

                                 Tokat                                         Manisa                                        Antalya

                            Bedri Serter

                                 İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İzmir Milletvekili Bedri Serter.

Buyurunuz Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

BEDRİ SERTER (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Öncelikle, Öğretmenler Günü bütün öğretmenlerimize -bizleri yetiştiren öğretmenlere- kutlu olsun.

Enerji Piyasası Kanunu Teklifi hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklif her ne kadar genel olarak enerji piyasasını düzenleyen maddeleri içeriyor olsa da ben kanunu sanayi sektörü açısından ele almak istiyorum. Bu konuşmayı hazırlarken pek çok organize sanayi bölgesinin yöneticileriyle, sanayi bölgelerinin enerji altyapılarını kurmuş uzmanlarla görüştüm. Sanayinin en temel ve stratejik girdisi enerjidir hepimizin bildiği gibi; enerji olmadan üretim yapmak, sanayimizi geliştirmek mümkün değildir. Üretilen ürünün maliyetinde elektrik fiyatlarının etkisi çok yüksektir. Bu nedenle, sanayicinin şu anda önündeki en acil problemler, dövize dayalı olarak belirlenen ve yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması adı altında alınan “YEKDEM bedeli” ve buna bağlı olarak da öngörülemez elektrik faturalarıdır. Sanayici, bir gün sonra kullanacağı elektriğin fiyatını bilmemekte, döviz dalgalanmaları içinde fiyat öngörüsü yapamamakta ve değişken bir elektrik borsasında, gözleri bağlı, karanlıkta dünyayla rekabet etmeye ve üretim yapmaya çalışmaktadır.

Konuştuğumuz kanun teklifinin bir maddesinde yenilenebilir enerji kaynakları bedelinin Türk Lirası olarak alınması noktasında bir düzenleme öngörülmektedir ama biz size yıllardır bunu söylemekteyiz. Günaydın diyorum çünkü sanayici sizlerin yıllardır ihalelerle dövize endeksli rakamlarla garantilerini verdiğiniz projelerin bedellerini ödüyor zaten. Pandemi döneminde de nisan ve mayıs aylarında –burası çok önemli- elektrik tüketimi yüzde 25’e kadar azalan sanayicinin enerji maliyetleri yüzde 36 oranında artmış ve sanayicimiz isyan etmiştir ama sizler yine bunu duymuyorsunuz.

Durum buyken bir zamanlar organize sanayi bölgelerine kendi enerjilerini üretmeleri için izin verildiğini ancak yıllar önce aynı bugün “yenilenebilir enerji” diye konuşanların “Kömürü terk edin, doğal gazla elektrik üretelim.” dediklerini hatırlatmak istiyorum. Buna kulak veren organize sanayi bölgelerinin yöneticileri doğal gaz çevrim santralleri kurarak elektrik üretmeye başlamış, daha sonra bu santraller döviz fiyatlarına kurban gitmiş ve kapanmaları kaçınılmaz olmuş, mezarlıklar hâline gelmiştir. Bu durum yenilenebilir enerji için de tekrar edecekse çevre dostu OSB’ler kurmak istemek bugünün şartlarıyla çok da gerçekçi değildir, ancak koşulları değiştirirsek bu mümkün olabilir. “Derdimiz devlete elektrik satmak değil.” diyor sanayici. Gelin “Derdimiz, sanayicimizin tüketirken yarınını da göreceği çevreci bir enerji üretim ve tüketim sistemini oluşturmaktır.” diyen OSB’lerin sesini dinleyelim. Bu ses karşısında hemen “Organize sanayi bölgeleri yenilenebilir enerji kaynaklarına karşı.” demeyelim. Sanayici olarak bu soruya bir kez daha cevap vermek istiyorum. Organize sanayi bölgeleri bugün lisanssız olarak güneş ve rüzgâr enerjisiyle ürettikleri enerjiyi, sadece sanayisinin ihtiyacını karşılayabilmek için, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak ve lisanslı olarak üretmeye talip olmakta fakat mevzuat buna engel. Neden engel? Çünkü lisanslı olarak enerji üretebilmeleri için ilgili mevzuat gereği yarışmalara ve ihalelere girmeleri şart. Yani bir ticaret kuruluşu gibi “Elektrik üreteceğim.” dedikleri an yarışa sürükleniyorlar ve sözde yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak kendi ekosistemlerini kursunlar diye desteklenecekleri söylenen organize sanayi bölgelerimiz kömür ve doğal gaz kullanarak elektrik üretmeye mahkûm ediliyorlar. Peki, soruyorum: Zamanında bu kaynaklarla ilgili çıktığınız ihalelerde garanti ettiğiniz tüm destekleme paralarını döviz cinsinden belirlediğiniz, bu projeleri destekliyoruz diye fiyatlamaları en üst limitlerde bağladığınız için suçlu OSB’ler mi oluyor? Bir sanayici olarak, bütün sanayicilerimizin, ülkemizin ve dünyamızın geleceği için en büyük tehdit olan küresel ısınmaya karşı enerjimizin çevreyle uyumlu kaynaklardan elde edilmesinden yana olduğunu düşünüyorum.

Kanunun 15’inci maddesinde yenilenebilir enerji kaynakları belgeli üretim tesisleri ve lisanssız üretim tesisleri için verilecek yerli katkı fiyatlarının, fiyat güncellemelerinin belirlenmesi yetkisini de Cumhurbaşkanına veriyorsunuz yani sarayda danışmanların ve elektrik piyasasına hâkim yandaş lobilerin borusu ötecek, sanayici bitecek. Gelin, bundan vazgeçin ve bu fiyatlamaları esas üretimi yapan sanayicilerin de içinde olduğu çalışma komisyonlarıyla belirleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ SERTER (Devamla) – Başkanım, bir dakika daha…

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

BEDRİ SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ayrıca, OSB’lerin lisanslı enerji üretimine geçmesini sağlama yoluyla da bu maddede geçen yerli katkı fiyatından faydalanmalarını sağlayalım, sanayicilerimize nefes olalım. Çevreyi, yeşili koruyan bir üretimi nasıl yaparız diye düşünen sanayicilerimiz hepimizden destek bekliyor.

Sayın milletvekilleri, çevreyi ve geleceği koruyan bir üretim stratejisi hepimizin önceliği olmalıdır. Sanayici bizlerden bu türlü destekleri çok doğal olarak beklemekte; hem üretimlerini artıracaklar hem de istihdam kaynaklarını yaratmış olacaklar. Unutmayın, 13 milyon genç işsizimiz var.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde geçen “belirlenmesinde” ibaresinin “tespit edilmesinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                              Erdal Aydemir                      Züleyha Gülüm

                               İstanbul                                        Bingöl                                        İstanbul

                            Murat Çepni                               Musa Piroğlu                          Murat Sarısaç

                                 İzmir                                         İstanbul                                          Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha çok anlaşılır olmasını amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Behiç Çelik                              Enez Kaplan

                                 İzmir                                          Mersin                                       Tekirdağ

               Mehmet Metanet Çulhaoğlu            Arslan Kabukcuoğlu                 Fahrettin Yokuş

                                 Adana                                       Eskişehir                                       Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Gün geçtikçe artan enerji ihtiyacı, geleneksel enerji kaynaklarında tükenme tehlikesi korkusu, yüksek fiyatlar ve bunlardan dolayı doğan dış devletlere karşı bağımlılıktan çekinme gibi nedenlerden dolayı devletler yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yönelmişlerdir ve bunları genişletmişlerdir, kullanma alanlarını artırmışlardır. Jeotermal enerji kaynakları, bu kaynaklara sahip olan devletlerin yöneldikleri en önemli yenilenebilir enerjidir. Söz konusu jeotermal enerji kaynakları, elektrik üretiminde, ısıtmada ve sıcak su ihtiyacının karşılanmasında kullanıldığı gibi, tarım ve turizm gibi çeşitli alanlardaki enerji ihtiyacını karşılama gücüne de sahiptir.

Ülke enerji ihtiyacımız yılda 68 milyar dolar kadar bütçeye yük getirmektedir. Kişi başı emisyon verimliliği yıllar bazında incelendiğinde emisyon oranları OECD genelinde düşerken Türkiye’de emisyon artmaktadır. Ayrıca fosil yakıtlarının atmosfere getirdiği karbondioksit yüklenmesi, sera gazları da bir sorundur. Enerji maliyetini azaltmak bütçe yükünü azaltacaktır. Ayrıca sera gazlarının salınımını azaltan rüzgâr, hidroelektrik, güneş enerjisi gibi kaynakların yanında jeotermal elektrik kaynakları da önemli bir alternatiftir.

Ülkemiz dünyanın 4’üncü büyük jeotermal enerji santral gücüne sahiptir. Azalan sera gazları küresel ısınmanın önüne geçecektir. Atık akışkanların kuyulara reenjekte edilmesi, ağır metaller, bor, kadmiyum, kurşun, hidrojen, sülfür, metanın çevreye verilmemesi toprak, hava ve suyu da kirlenmekten koruyacaktır.

Jeotermal enerji santrallerinin kurulma alanları tarım arazisi olmamalıdır. Enerji elde edeceğiz derken toprak, su ve havayı kirletmemeliyiz, onların korunması lazım. Çevre sağlığı ve verimli tarımsal üretim için bu şarttır. Jeotermal kuyuların otuz ile elli yıl arasında bir ömrü vardır. Kullanılan akışkanlar reenjekte edilirse bu ömür biraz daha uzamaktadır. Bu kuyular ülkenin millî varlıklarıdır, burada herkesin hakkı vardır. Kuyu işleten elbette kâr edecektir ancak belli kriterlerle hazırlanmış mevzuat ve ücretlemeyle girişimci yatırıma geçmektedir. Jeotermal elektrik santrallerinin olduğu bölgelerde çiftçiler, yetiştirdikleri ürünlerde verim düşüklüğünden şikâyetçidirler. Jeotermal elektrik santralleri yatırımcısı, belli bir maliyetle kazancı göze almaktadır ve bunu alarak işe başlamaktadır. Ülkenin jeotermal elektrik santrali ihtiyacı olduğuna göre amaç jeotermal elektrik santrali yapılmaması değil, çevreye zarar vermeden üretime devam etmesidir. Yatırımcıda gelişebilecek aşırı kâr güdüsü gayrimeşru yollara sapmasına yol açabilir, çevreye oluşturabilecek olumsuzluklar dikkatten kaçabilir.

Yasa teklifinin ilk hâlindeki en az cezanın 100 bin Türk lirası olması ve ikinci kez suistimalden sonra ruhsat iptali daha uygun gibi gözükmektedir. Burada, millî zarar sadece kaçak kullanılan suya göre hesaplanmıştır, oysa limitlerin üzerinde veya uygunsuz akışkanlar dışarıya bırakılıyorsa bunun da dikkate alınarak ceza hesabının yapılması gerekirdi. Genel olarak cezanın, cezalandırmanın amacı, daha önceden suç işlemiş olan bireylerin yeniden suç işlemelerini engellemek ve suç işleme eğiliminde olan bireyleri bu davranışı gerçekleştirmelerinden caydırmaktır. Bu yaklaşım, cezalandırmanın önde gelen temel amacının caydırıcılık olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, herhangi bir ülkede suç için öngörülen cezaların caydırıcı olmaması veya caydırıcılığını yitirmesi, ceza ve cezalandırma politikalarının yetersizliğine ilişkin önemli bir tartışmayı da beraberinde getirecektir.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Sibel ÖZDEMİR (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

29’uncu madde üzerinde 1 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                             Züleyha Gülüm                        Kemal Bülbül

                               İstanbul                                       İstanbul                                       Antalya

                          Erdal Aydemir                            Murat Sarısaç                            Murat Çepni

                                Bingöl                                           Van                                            İzmir

                           Musa Piroğlu

                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; jeotermal alan ihalelerini kolaylaştırmak ve alanların satışını hızlandırmak ve özendirmek için hazırlanan bir yasa teklifi ve bu yasa teklifi, içerisinde birçok eksiklik, birçok yanlışlık barındırmakta, çevresel etki hesapları ve tedbirler konusunda çok ciddi eksiklikler ve yanlışlıklar içermekte. Atık jeotermal akışkanlığın yer üstü sularına kontrolsüz deşarjı temiz yer altı sularının kirlenmesine, buhar ve karbondioksitin yayılmasına, zemin oturması ve çökmelere, bu da mikro depremlere yol açmakta, istenmeyen ses olarak tarif edilen bir tür gürültü kirliliği çıkmakta ve benzeri… Jeotermal, tabii ki ciddi bir enerji kaynağı, değerlendirilmesi gerekiyor; mevcut bilimsel ölçülerde yapılarak, bilimsel ölçülerde değerlendirilerek ve işlenerek yapılması gerekiyor. Bunu savsaklamak ve başka şeylerde olduğu gibi bir an önce satışını yapıp da bundan kurtulmak kalıcı bir çözüm değil.

Sevgili milletvekilleri, geçen hafta -Sayın Başkan, lütfen not almanızı rica ediyorum- Bingöl’e gittim. Bingöl’de Muş tarafındaki dağ yolundan tırmandık, asfaltın bittiği yerde Darebi köyü, sonra Korkan, Pircan, Yekmal, Hirçik, Şirnan, Sağyan ve Maskan; bu köylerin tamamı Alevi. Darebi köyünün olduğu yerde asfalt bitiyor, 8 köy bittikten sonra asfalt tekrar başlıyor ve mevcut yol, bırakın yol olmayı bir patika özelliği taşıyor.

Şimdi, bu ayıptır, bu günahtır -var mı burada Bingöl vekilleri, bilmiyorum- bu utanç verici bir şeydir. Gittik, Şirnan’ın köyünde insanlarla oturduk, insanlara izah edecek bir şey yok, “Yüz yıllık cumhuriyet tarihinde bize kamusal hiçbir hizmet gelmedi, suyumuz yok, yolumuz yok.” deniyor; bunu özellikle belirtmek istiyorum. Ve buradan…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doğunun her köyü asfalt.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Asfalt değil, ben kendim gittim, gördüm.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Asfalt, asfalt.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Kendim gittim gördüm, boşuna zorlama. Ayıp!

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Niye bağırıyorsunuz kardeşim?

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, şimdi, çok ciddi siyasal tartışmalar yaşanıyor. Damat Berat’tan sonra Bülent Arınç da azledildi. Bülent Arınç’ın azledilme sebebi Osman Kavala ve Sayın Demirtaş’la ilgili hukuki söylemleriydi.

Ben buradan Sayın Demirtaş’a: Sevgili Demirtaş, seherin aydınlık, devranın daim ola, bu devranın sonu eşitlik, özgürlük, adaletle bitecek; bunu en iyi bilen sensin, buradan Edirne’ye kadar sana ve Abdullah vekile selam ve saygı.

Yarın 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve kadın Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın ve Gültan Kışanak’ın hapiste tutuluyor olması kadına karşı şiddetin en bariz örneğidir; bunu da protesto ettiğimi belirtmek istiyorum.

Ayrıca, bakınız, SETA bir yandaş kuruluş. SETA, kendi internet sitesine bir veri koyuyor. Bu veride Suriye Millî Ordusunda 18 yaşından küçük 1.554 çocuk olduğu saptanıyor ve bu saptamadan kısa süre sonra SETA bu raporu hemen internetten kaldırıyor.

Şimdi, bu ne demek? Bu, aslında bariz bir suçun itiraf edilmesi demek, çocuk yaşta savaşçı taşıyor olmak. Bu, sadece Suriye’ye özgü olmuyor, başka başka yerlerde de oluyor, Libya’ya gönderiliyor, başka yerlere gönderiliyor vesaire. Bu SETA raporunun ciddi anlamda değerlendirilmesi, tekrar gündeme alınması ve gereğinin yapılması gerekir diye belirtmek istiyorum. Şimdi, hukuk reformu adı altında yapılan şeyin bir reformdan ibaret olmadığı, aslında bir deforme olduğu, aslında bir kamuoyu oyalaması olduğu, aslında tesellisi düşmüş olan sol demokrat Kürt halkına bir mesaj vermek olduğu… Ki bu ara maşallah hepsi Kürtçü oldular ha; Ahmet Davutoğlu gidiyor, Kürtçe konuşuyor; öbürü neredeyse çıkıp Kürtçe nutuk atacak...(x)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani siyaset olur, siyasetin bir seviyesi olur; zamana, mekâna, yere, ana göre değil, tüm zamana göre siyaset yapılır. Tüm zamanda Kürt halkı vardır, Kürtçe diye bir dil vardır. Alevi inancı vardır, Alevi toplumu vardır, farklı toplumlar vardır. İhtiyaç duyduğunuzda cebinizden çıkarıp göstereceksiniz ve buradan güya seçmen devşirmeye çalışacaksınız.

Biraz önce söylediğim köylere hizmet götürülmemesinin tek sebebi Alevi köyleri olması ve Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermemesidir. Siz seçmen için mi hizmet yapıyorsunuz, halk için mi, insan için mi, toplum için mi? Bu gösteriyor ki seçerek hizmet yapıyorsunuz ve ayıptır, bir an önce bu 8 köyün yolunun yapılması gerekir, vebali üzerinizdedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.(HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge daha vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne 29’uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 30 – 5686 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 6 – Turizm amaçlı faaliyet gösteren kaplıca ve termal otellerden 2020 yılında tahsil edilmesi gereken idare payı, başvuru şartı aranmaksızın 20/12/2021 tarihine kadar ertelenir. Bu alacaklar ertelenen süre sonunda herhangi bir zam veya faiz uygulanmadan tahsil edilir, tahsil edilmiş olanlar iade edilmez.”

                          Özlem Zengin                             Ramazan Can                          Meliha Akyol

                                 Tokat                                        Kırıkkale                                      Yalova

                          Oğuzhan Kaya                               Ali Özkaya                        Şeyhmus Dinçel

                                Çorum                                  Afyonkarahisar                                 Mardin

                       Emine Sare Aydın                           Fatma Aksal

                               İstanbul                                        Edirne

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Yeni madde kabul edilmiş ve teklife yeni bir madde eklenmiştir.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için, bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanunun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, öncelikle, az evvel Komisyonda gördüğümüz görüntünün fevkalade güzel olduğunu söylemek isterim. Bütün siyasi parti gruplarındaki arkadaşlarımıza ben çok teşekkür ediyorum, önemli bir şeydi bizim için.

Şimdi şunu ifade etmek istiyorum: Sayın hatip konuşurken… Tabii, daha evvel de ben sayın hatibin Alevilik üzerine pek çok konuşmalarını dinledim. Ben biliyorsunuz Tokat Milletvekiliyim, Tokat’ta bizim nüfusumuzun neredeyse yüzde 30’unu Alevi vatandaşlarımız oluşturuyor. Bu manada ben, seçim sürecinde kendi ilimde de Alevi köylerimizi hep tek tek ziyaret ettim, meseleleri, problemleri, konuşmalar yaptım. Kıvırcık Ali, Allah rahmet eylesin, benim yakın dostumdu, kendisi Tokatlı türkücü bir kardeşimiz bilirsiniz.

Şimdi, hâl böyleyken işte Ali Bey burada, Ali Kenanoğlu, kendisi Tokatlıdır, HDP milletvekili, benim bu meseleye olan hassasiyetime kendi arkadaşları şahittir. Nasıl yaklaştığımızı, nasıl değerlendirdiğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Yani şöyle bir şey olabilir mi? Bakın, gidelim Tokat’a, beraber gidelim, hatta sayın vekilimiz de geçen gitmiş, beraber gidelim tekrar, çok güzel yolları olan köyler var, hâlâ yollarının bakıma ihtiyacı olan köylerimiz var ama şunu ben temin ediyorum, hiçbir köyümüze “Efendim, onlar Alevidir, onlar Kürttür, onlar bize oy vermiştir, vermemiştir.” diye bir anlayış içerisinde yaklaşılmıyor, zinhar. Yani bu manada bakıldığı zaman bir tek kriter var bizim için: O köyün yola ihtiyacı var mı yok mu? Bunun, gerçekten, inanılmaz ayrıştırıcı, bu ülkeye çok zarar verici bir anlatım tarzı olduğunu düşünüyorum. Yani şu an Meclisimizde inşallah Bingöl vekili arkadaşlarımızdan da ben rica edeceğim, hassaten bu konuyla ilgilensinler, eğer yolların yapımıyla alakalı bir sorun varsa sebep nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bunu da buradan ben kendim taahhüt ediyorum, kürsüden gelip anlatsınlar nedir, ne değildir. Ama şunu bir kez daha söylemek istiyorum ki yol yapılırken hiçbir köy için bir mesele değildir yani efendim, Kürtler mi, Aleviler mi, Sünniler mi; mesele, yola ihtiyaç var mıdır, yok mudur. Bu kürsülerden böylesine bir dilin kullanılmasını çok ama çok vahim buluyorum ve reddediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

32.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu -Sayın Zengin, Tokat’ı örnek verdi- Tokat’ı bilmiyorum, Tokatlı vekilimiz de burada ama diğer illeri biliyorum. Kemal Bülbül vekilimiz bizzat gözlemlediği köylerin yollarını ifade etti. Hakikaten, bu Genel Kurulda, yaşadığımız, gittiğimiz, soluduğumuz havayı anlatırken bile itirazla karşılaşıyoruz. Ben, vekili olduğum Siirt’i söyleyeyim. Siirt’in Tillo beldesi var, bir de başka ilçeleri var, başka köyleri var. Tillo’ya gittiğimde kendimi Beşiktaş, Etiler ya da Sarıyer’de hissediyorum, Eruh’a gittiğimde kendimi yollarda langır lungur giderken görüyorum. Neden? Çünkü Tillo, Emine Erdoğan’ın memleketi, tertemiz, pırıl pırıl, her taraf çok özenle bezenmiş. Bingöl’ün köylerine ben de gittim ve daha birçok yere gittim, emin olun il ve ilçe yollarına köy yolu demeye bile bin şahit ister.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan “Burada ayrımcılık var.” demiş olmak için demiyoruz. Burada bir ayrımcılık var; Kürtlere de var, Alevilere de var, farklı inançlara da var. Bu, yola yansıyor; bu, okullara yansıyor; bu, eğitime yansıyor; bu, ekonomiye yansıyor. Yani bunu inkâr etmekle bu, yok olmuyor ve Bingöl’ün köylerini örnek olarak söyledik. Ben, şu anda, yüzlerce ilçe ve köyün yolunun aynı durumda olduğunu bizzat gözlemlerimle burada aktarabilirim, işte, karşı olduğumuz tam da budur. Ayrımcılığa son verilsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben, Kemal Bey’in uyarısını Grup Başkan Vekilimiz, değerli Özlem Hanım’ın takip edeceğini zannediyorum, Bingöl milletvekilleriyle bu işin üzerine gideceğini ifade ettiler.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, bir cümle söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

33.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, neden anlaşılma zorluğu yaşadığımızı anlayamıyorum? Bu “anlayamıyorum” kelimesini kullanmak da suç hâline geldi ya… Yani bir konuyu anlayamadığımı söylüyorum, Allah, iyi ki söyledik yani, daha fena bir yüklenme oluyor.

Değerli arkadaşlarım, köy yollarıyla ilgili problem olabilir mi? Olabilir. Buradaki bir tespit söylenebilir mi? Elbette ama sizin bunu bir ayrımcılık üzerinden yapıldığını söylemenizi reddediyorum. Yani Alevi oldukları için yolu yapılmayan köy yoktur; çok net söylüyorum, olamaz böyle bir şey.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Vardır.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Olamaz, yok, reddediyorum bunu. Bunu kim, nerede, nasıl yapıyor? Bunun belgesi olamaz. Bunu biz reddediyoruz. Bu konuyla ilgili de eğer böyle uğraşan varsa “Sizin köyünüzün yolunu Alevi olduğunuz için yapmıyoruz.” diyen varsa da ben şahsen bunun takipçisiyim yani. Yok, olamaz böyle bir şey, daha ne söyleyeyim.

Teşekkür ederim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Topal ördek gibi söylüyorlar. İspatı var mı bunun ya?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – İspat biziz, biz. Bizden büyük ispat mı olur?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İspat sizseniz bitti bu zaten. Sıkıntı yok(!)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben, burada Bingöllü ve geçen dönem Bingöl Vekilimiz olan Hişyar Özsoy’a söz vermenizi 60’a göre rica ediyorum.

Lütfen, bir dakika anlatsın.

BAŞKAN – Buyurun.

34.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özlem Hanım -ben kendisinin de mümkünse dinlemesini rica ediyorum- şöyle söyleyeyim: Arkadaşlar, ben Sünni bir ailenin çocuğuyum, hatta şeyh ailesinden geliyorum. Ben Bingöl’de üç yıl milletvekilliği yaptım, çok samimiyetle söylüyorum -300’den fazla köyünü gezdim tek tek- Alevi köylerine girdiğiniz zaman gerçekten hizmet eksikliğini çok net görüyorsunuz. Vekilimizin gittiği yer Karer bölgesidir, ben de çok gittim, gerçekten –stabilize yol- çok sıkıntılı bir yerdir. Bilmiyorum, kafasına koymuş orada bu yolları yapanlar “Alevilere yapmayacağım.” diye değil, temsil edilmiyorlar ama il genel meclisinde iktidara yakın kim varsa kendi köyüne önce götürdüğü için bu insanlar genelde hizmet alamıyorlar. Böyle bir durum var, dikkatinize.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Rica ederim… Ben takip ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 238) (Devam)

BAŞKAN – 30’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 30’uncu maddesine "yürürlükten” ibaresinden sonra gelmek üzere "tümüyle” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu                   Kadim Durmaz               Çetin Osman Budak

                                Manisa                                         Tokat                                         Antalya

                                                                            Süleyman Bülbül

                                                                                     Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İktidarın sahip olduğu enerji üretimi anlayışının sürdürülebilir olmaktan uzak olduğunu ve planlamayla yakından uzaktan bağlantısının olmadığını biliyoruz. Ülkemizin her yerinde başka sorunlar, başka tahribatlar var, birçok yerde talan var; artık hangisini takip edelim, şaşırmış durumdayız. Aydın’da, Muğla’da, Denizli’de, İzmir’de, Manisa’da yani Ege illerinde yaşadığımız çevre sorunlarının baş sorumlusunun JES’ler olduğu çok açık. Bu sorunların her biri, havayı, suyu, toprağı zehirleyen ve denetlenmeyen JES’lerin kapatılması gerektiğini her defasında ortaya koyuyor. 2019 yılının verilerine göre jeotermal enerji santrallerinin toplam üretimdeki payı sadece yüzde 2,94 arkadaşlar. Ya zararı? Zararı çok. Bacalarından yaptıkları salımların yani hidrojen sülfür gazının havayı kirletmesi bir kenara, toprağa bırakılan akışkanların toprağı zehirlemesi, gıda güvenliğini ve ekosistemi yok etmesi, yer altı sularının kirlenmesi, insan ve hayvan sağlığını riske atması… Yani yararından fazla zararları var. Tablo bu iken, idareyse santrallerin denetimlerini doğru yapmıyor, usulsüzlüklere sessiz kalıyor, diğer taraftan yandaş enerji şirketlerine yeni teşvikler, yeni yatırımlar öneriliyor. Kısaca, AKP iktidarı teşviklere, muafiyetlere doyamıyor.

Getirdiğiniz bu kanunun amacı, sizin iddia ettiğiniz gibi ne kamu yararı ne de elektriğin yeterli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu olarak temin edilmesiyle ilgili değil. Aksine, bu kanunun amacı “Şirketlerin önünü daha fazla nasıl açabiliriz?”in yollarını bulmak.

Değerli vekiller, görüşülen kanunla, jeotermal santrallerinden alınan idare payı yeniden düzenleniyor. Kazanılan gayrisafi hasılattan devlete ödenen yüzde 1’lik ödemenin beşte 1’i ilgili belediye ya da köy muhtarlıklarına aktarılıyor. İdarenin bu payından beşte 4’üyse yapılan düzenlemeyle İçişleri Bakanlığı bütçesine ödenek olarak eklenecek. Düzenlemeyle, belediye ve köy tüzel kişiliğine yüzde 20 ödeme yapılırken yüzde 80 gelir genel bütçeye gelir olarak eklenecek. Yurttaşlarımız JES’lerin bölgeye hiçbir yararını görememişken sizin görevlerinizi yerine getirmemeniz yüzünden yurttaşların yaşam alanları, sağlıkları ellerinden alınıyor. Gerçekten, bölgesel kalkınma, sürdürülebilirlik istiyor olsanız bölgede yaşayan yurttaşların ihtiyaçlarını dikkate almanız gerekirdi. JES’lerin başta Aydın olmak üzere Manisa, İzmir, Muğla, Denizli ve Ege Bölgesi’ne verdiği tahribat tartışılmaz mahiyette. JES’lerin bize yararından çok zararı mevcut. Havamız, suyumuz, toprağımız kirletildi; kanser oranlarını, solunum yolu hastalıklarını JES’lerin yarattığı hava kirliliği artırıyor. Bir diğer yandan Aydın-Denizli deprem kuşağının JES’lerin faaliyetlerinden olumsuz etkilendiği, depremi tetiklediği bilimsel çalışmalarla ortaya konuldu. Sizler masaüstünde, kamu yararından yoksun kâr elde etmeye dayalı bu projelere bölgenin ihtiyaçlarını gözetmeksizin izinler, ÇED olumlu kararları verirken bölgedeki yurttaşlar felaketi yaşıyor.

Ama her şeyden önce yeni bir anayasal suç işleniyor, Anayasa’nın 87’nci maddesi ihlal ediliyor. Bir bakana, bütçe kanunu dışında bir kanunla bütçeye ödenek ekleme yetkesi veriyorsunuz. Atanmış İçişleri Bakanına nasıl oluyor da bu kanunla bütçeye ödenek ekleme yetkisi verilebiliyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı nerede? Kanunda bununla birlikte birçok teşvik maddesi var. Örneğin ,idare payının hesaplanmasında usulsüzlük yapan ruhsat sahiplerine verilecek alt ceza limiti 100 bin TL iken 20 bin TL’ye indiriliyor. Neden indiriliyor? Kısmi af mı tanınıyor? Bu teşvik, bu indirim yandaş şirkete af demek. Bu düzenleme kabul edilebilir bir şey değil, mümkün değil, çıkmaması gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Fiyat eşitleme mekanizması, yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizmasından yani YEKDEM’den yararlanabilme şartının beş yıl uzatılarak 31 Aralık 2020 olması isteniyor. Geçmişe yönelik bir teşvik daha ve yenilenebilir enerji kaynağı belgeli üretim tesisleri için uygulanacak fiyat ve süreler ile bu teklifle yeni eklenen kaynaklar Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - Esnafa yok, şirketlere var. Bakınız, arkadaşlar, jeotermal santrallerinin yüzde 83,5’inin YEKDEM kapsamında olduğu görülüyor. 2019’da YEKDEM teşvikleri 38 milyar TL’yi geçiyor. YEKDEM’den yararlanan şirketlere kamu kaynaklarından 2020’nin ilk sekiz ayında 33 milyar TL aktarılıyor. Milyarlarca liralık YEKDEM maliyetinin faturası ise yurttaşa kesiliyor, tutarlar elektrik tüketicilerinin faturalarına yansıtılıyor. Tüm bu değişiklikler ve teşvikler karşısında size gerçekten “Neden?” diye sormak istiyorum. Neden şirketleri kamu yararından, yurttaşlarımızın sağlıklı çevrede yaşam hakkından ve sağlığından önde tutuyorsunuz? Neden Anayasa’nın 56’ncı maddesini ihlal ediyorsunuz? Kamu kaynaklarını etkin kullanmak, şirketleri denetlemek, halk sağlığını korumak bu kadar zor mu? Sizin için halk sağlığı mı önemli, yandaş şirketler mi önemli?

Bu düzen böyle gitmez ama siz sandıkla gideceksiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinde geçen “3’üncü” ibaresinin “3 numaralı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                              Erdal Aydemir                           Murat Çepni

                               İstanbul                                        Bingöl                                          İzmir

                         Züleyha Gülüm                            Musa Piroğlu                          Murat Sarısaç

                               İstanbul                                       İstanbul                                          Van

                         Hasan Özgüneş

                                 Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Merhaba arkadaşlar.

Eş başkanlarımızı, tutsak edilen HDP’li arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz.

Burada, bu kürsüde, bu Mecliste öfke ile hakareti bir yöntem olarak kullanan arkadaşlar var. Yani “Ben hakaret edeyim, siz de misliyle bana edin.” demektir bu, biliyor musunuz? Bu kürsüye yakışmıyor, bu Meclise yakışmıyor. Yani birileri mutlaka kalkar, size o cevabı verir ama yapmamak gerekir; utanıyoruz yani.

İkincisi, değerli arkadaşlar, 30’uncu madde üzerinde ben biraz tarihsel olarak Kürt Türk kardeşliğinden bahsetmek istiyorum. Tabii, sizler açısından, birçoğu açısından et ile tırnak gibiyiz ama doğrudur, biz tırnak olduk, bizi hep kestiniz. Fakat biz et tırnaktan ziyade bir yüreğin parçaları olarak kendimizi görmek istiyoruz diğer halklarla birlikte.

Şimdi, Ziya Paşa’nın çok güzel bir sözü vardı, diyor ki: “Bir Kürt, bir Türk kadar Türk olamıyorsa Kürt değildir; bir Türk de bir Kürt kadar Kürt olamıyorsa Türk değildir.” Biz buna imza atarız, diğer bizimle beraber yaşayan halklar için de imza atarız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Anadolu’ya Türkler 1071’de Malazgirt zaferiyle geldiler. Nasıl geldiler? Alparslan önce gitti, Mervani Kürtleriyle anlaştı, 10 bin Kürt askeriyle birlikte Romen Diyojen’i yenilgiye uğrattı ve Anadolu Türklüğün ana yurdu oldu, bu bir. Türkler kazandılar, Kürtler, Türkler bütün İslam âlemi Bizans’tan kurtuldu, bir darbe yedi.

İkincisi, değerli arkadaşlar, Selahattin Eyyubi 1170’te Mısır’ı kurtardı, Zengi Türkleriyle, Araplarla birlikte birlik oluşturdu. Kudüs’ü kurtardı mı? Kurtardı. Haçlı Seferlerini durdurdu mu? Durdurdu. İşte yine kazandık birlikte.

Şimdi, değerli arkadaşlar, üçüncü ittifak… Şah İsmail, Osmanlı’yı tehdit ediyordu, bütün boyutlarıyla. Onlar arasındaki çatışma doğru muydu, yanlış mıydı, kim zarar gördü, oraya karışmıyorum. Ama, Yavuz, boş kâğıda Kürt beylerine mühürlü, imzalı belge verdi “Yazın, ne istiyorsunuz?” diye. 26 Kürt beyiyle ittifak kurdu, Çaldıran Savaşı’nı kazandı ve Şah İsmail’i durdurdu. Onunla yetinmedi, Kürt beyleriyle Mısır’a kadar gitti, Arabistan’ın bütün toprakları ile Afrika’ya kadar gidebildi.

Şimdi, bir diğeri değerli arkadaşlar, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz generali, Şam’a geldiğinde ne dedi biliyor musunuz, Selahattin Eyyubi’nin mezarına gitti: “Selahattin, Selahattin, biz yine geldik.” Kaç yıl sonra? 745 yıl sonra. İşte, hafıza böyle işliyor, bizimkiler balık hafızalı, dünü bile bilmiyorlar; kiminle kardeştirler, kiminle kazanmışlar bilmiyorlar. Ben özgür Kürt’ten bahsediyorum, midesine düşkün, bütün kültürünü, kimliğini, özgürlüğünü kaybeden Kürt’ten bahsetmiyorum.

Şimdi, Birinci Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal İzmir’e gidemedi, Antakya’dan, bilmem nereden başlamadı; kürdistana geldi, Erzurum Kongresi’ni yaptı. Kiminle? Kürt beyleriyle. Sivas Kongresi’ni kiminle yaptı? Kürt beyleriyle. Neydi? Birlikte vatanı kurtaralım, İslam’ı kurtaralım diye. 14 Kürt beyine mektubu var Mustafa Kemal’in. Ne diyor Amasya Tamimi’nde? Bir ahitnameydi “Biz Osmanlı döneminde kürdistanı yani Kürt coğrafyası ile Türk coğrafyasını ortak vatan ilan ediyoruz.” ve hepsinin altına imza attılar.

Diğer bir husus değerli arkadaşlar, El Cezire komutanına gönderdiği talimatnamede –bu, Meclisin kararıydı- “Biz Kürtlere özerklik verdik.” diyor. 1921 Anayasası’nda özerklik verilmiş. Peki, Atatürk’e diyorlar ki: “Bize sınır belirle Paşam.” Diyor ki: “İskenderun’dan Halep’e, Halep’ten Deyrizor’a, oradan Rakka’ya, Rakka’dan Musul. Musul, Kerkük, İran’daki Hemrin Dağları; İran sınırları boyunca Batum’a kadar. Burası Misakımillî’dir.” Şimdi, Lozan’da İngilizler ne diyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – İngilizler diyor ki: “Musul’da, Rojava’da petrol var. Avrupa’nın petrole ihtiyacı var, size vermeyeceğiz. Ya savaş ya vermeyeceğiz.” İkinci Lozan’da –birincisinde anlaşamıyorlar- veriyorlar. Sonra, 24 Anayasası’nda Şark Islahat Planı’yla Kürt inkârı başlıyor.

Şimdi, bu sağcı arkadaşlar “ihanet” kelimesini çok seviyorlar. Şimdi, Musul’a, Rojava’ya, üzerine yemin edilen Misakımillî’ye kim ihanet etti? Size soruyorum: Kürtler mi ihanet etti, iktidar olanlar mı? Meclis tutanaklarına bakın, Musul verildiği zaman hangi çatışmalar yaşandı?

Şimdi, biz demokratik ulus temelinde, demokratik cumhuriyet temelinde Kürtlerin ve Türklerin birlikte kardeşçe yaşayabileceği ama eşit temelde; diğer halklarla birlikte Orta Doğu’da, kürdistanda, Türkiye’de yaşamaya varız, eşitlik temelinde varız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – O zaman Türkiye küçülmez, Türkiye büyür. Var mısınız büyütmeye? (HDP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Eşitiz ya, eşitiz; sen nerede yaşıyorsun?

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – Kürt halkının yüzde 80-90’ı “Biz Türkiye’yle yaşamak istiyoruz.” diyor, 4 parça da aynı şeyi söylüyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yaşıyorsun zaten.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – Sizse bölücüsünüz, sizse inkârcısınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nasıl inkârcıyız ya!

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – Sizse gerici, yobazsınız. Bu ülkeyi bölen sizsiniz, bu ülkeyi savaşa sokan sizsiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, böyle bir üslup olur mu!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne biçim konuşma bu ya!

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Bu böyledir, gerçeği göreceksin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne biçim konuşuyorsun sen!

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Gerçeği bileceksin, gerçeği.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne gerçeği?

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Öyle bir şey yok, Amasya Tamimi’nde öyle bir şey yok.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Sen tarihi bilmiyorsun, gel sana göstereyim.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Geç yerine, geç, sen çok biliyorsun!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, arkadaşlar niye bağırdı, anlamadım.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Başkanım, Amasya Tamimi’yle alakalı söylediği şeylerin hiçbiri Amasya Tamimi’nde yer almıyor; onu arz edeyim, tutanaklara geçsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Tam bölücülük yapıyor.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, şimdi, HDP’li hatip Kürtlerin, bir açıdan bakıldığında, Türk tarihi içerisinde yerini ifade etmesi açısından birtakım örnekler verdi fakat anlatımı, değerlendirmeleri, yorumları ve vardığı nokta bizim kabul edebileceğimiz bir durum değil.

Şimdi “Türk tarihinin içerisinde, geçmişimizde Kürtler, Kürt kardeşlerimiz yoktur.” diye bir iddiada bulunmak yanlıştır, doğru bir tespit değildir. Bizler “etle tırnak” dediğimiz zaman alınganlık gösteriyorsunuz, kalbimiz, yüreğimiz, her şeyimiz bir, tek; bunun ikisi, üçü, beşi yok, burada bir ayrılık gayrılık yok. Bunu her şekilde, her yerde, her zeminde ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ancak ısrarla bu tarihî birlikteliği, beraberliği, yekvücut oluş hâlini ayrı bir mesele gibi ifade etmeye kalktığınızda da buna itiraz etmemiz son derece normal olur.

Şimdi, Atatürk, Millî Mücadele’yi başlatacak, İstiklal Harbi’nin başlangıcı için Samsun’a ayak basacak, arkasından Amasya’ya, Erzurum’a, Sivas’a gidecek; siz buradaki kongreleri “kürdistana gittiği.” olarak ifade edeceksiniz, bu yapılan kongre ve Millî Mücadele’nin kuruluş sürecini. Bunu kabul etmek mümkün mü? Erzurum, kürdistan mı? Böyle bir tanım, böyle bir tabir ne zaman, nerede var? Bunu kabul etmemiz mümkün mü? Erzurum, özbeöz Türk yurdudur. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun ötesinde, bunun ötesinde Misakımillî neticesinde Türkiye Cumhuriyeti, Türk devleti kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bu devletin içerisinde bizim Kürt kardeşlerimiz de bulunmuştur ve geçmişte bu Millî Mücadele’nin verildiği sırada o bölgelerden gelen, Kürt kökenli olan mebuslar, temsilciler de bu memleketin, bu milletin birlik ve beraberliğinin millî bir yapıda, bir ve beraber bir şekilde olması noktasında irade göstermişlerdir. Onların hiçbirisi kalkıp da Diyap Ağa’sı, diğerleri kalkıp da “Bu memleket ayrıdır, şurada biz kürdistan istiyoruz.” diye bir talepte bulunmamışlardır. Kaderlerini bir görmüşlerdir, Ankara’yı da kendi memleketi, kendi vatanları, kendi başkentleri kabul etmişlerdir. Başka bir dayatmayı, başka bir düşünceyi akıllarının ucundan dahi geçirmemişlerdir. Bu noktada sizin ifade ettiğiniz görüşlerle Millî Mücadele’de o kurucu olan, o temsilciler, bugün rahmetle andığımız -içerisinde Kürt kökenli olanları da dâhil olmak üzere- insanlar bu noktada sizinle aynı iradeye sahip değillerdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bizim aradığımız Kürtlük birleştirici, bütünleştirici ve bir millî anlayışla ülkede kardeşliği, birliği, beraberliği temsil eden, temin eden anlayıştır. Bu anlayış Millî Mücadele’de söz konusuydu, Millî Mücadele kadrosunda söz konusuydu fakat HDP’nin o anlayışı temsil ettiği hiçbir şekilde söylenemez, iddia edilemez.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Zengin, buyurun efendim.

36.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, konuşmanın tamamına baktığınızda enteresan bir durum var yani konuşmanın içerisinde aslında deniyor ki: “Biz birlik, beraberlik istiyoruz. Kürt halkının yüzde 80’i, 90’ı bunu istiyor.” Ben inanıyorum ki aslında insanlarımızın, Kürt halkının tamamı bunu istiyor. Ha, bir grup terör örgütü insanları ajite ediyor, onları bir yere yönlendiriyor, onlara bir terminoloji inşa ediyor. Yoksa vatandaş kendi hâlinde kalsa hiç kimsenin “Ayrılalım, gidelim.” dediği yok. Ayrılanların hâlini görüyor zaten, tablonun nasıl bir şekilde olduğunu. Konuşma böyle devam ederken birden ses yükseliyor, bir ton hakaret ortaya çıkıyor. Herhâlde yazılı metin bitince tak diye kafadakiler dökülmeye başlıyor, yok “bölücü” yok “yobaz” falan… Önce, tabii ki bunların hepsini iade ediyoruz, kötü söz sahibini bağlar, biz bunları reddediyoruz.

Şimdi, tarihî belgelerden bahsediliyor. Biraz evvel grup başkan vekili arkadaşımız çok güzel bahsettiler. Bakılsın, Misakımillî’yle ilgili olarak bakılsın, Erzurum’daki kongreye bakılsın, Sivas Kongresi’ne bakılsın, Amasya Kongresi’ne bakılsın; bu kongrelerin hangisinde ayrışmadan bahsediliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Açar mısınız Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Özlem Hanım, buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bir Misakımilli sınırları var, bu sınırlar içerisinde canı yanmış insanların, hiç milliyet ayrımı gözetmeksizin… Tek bir milliyet var zaten; bu vatanın evladı olmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin -o zaman adı böyle konmasa bile- bu Anadolu toprağının insanı olmak… Canı yanmış insanlar kendilerini, vatanını kurtarmaya çalışıyor. Şimdi, bugün bakıyoruz, bize bu kadar büyük bir özenle, hayatını feda ederek verilmiş bir vatan üzerinde, bu kürsülerde 1 milyon tane hakaret ediyorsunuz bize yani insaf et diyoruz artık, ne diyeceğini insan bilemiyor ama ben şuna inanıyorum, öyle tahmin ediyorum: Önce, sizi dinleyen Kürt vatandaşlarımız sizi bu fikirlerinizden dolayı kınıyorlardır direkt ekranlardan. O yüzden, Allah bu ülkenin birliğini, beraberliğini daim etsin diyerek sözlerimi bitirmek istiyorum.

BAŞKAN – Amin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bu tartışma yıllardır devam ediyor ve daha da devam edecek. Bu mesele çözülünceye kadar…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Siz varken zor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – …bu ülkede herkes, 83 milyon anayasal olarak eşit ve özgür yurttaş olana dek bu tartışma, bu mücadele devam edecek, HDP’nin bu sözleri de bitmeyecek; bu böyle biline.

“Kürdistan” kavramına itiraz edenlere aslında vekilimiz çok iyi bir tarihî anlatımla yanıt verdi, ta kaç yüzyıl öncesinden buraya kadar gelerek bir tarihî arka plan sundu. Daha Meclis kayıtlarını okumaktan aciz olanlar, daha 21 Anayasası’nda olan gerçekleri bile görmezden gelenler, gelmişler bir kavrama takılıp buna itiraz ediyorlar, bunu anlamak mümkün değil gerçekten. Biz ne söylüyorsak tarihî bilgilerle, belgelerle, kitaplarla, tespitlerle, sosyolojiyle ifade ediyoruz; biz ezbere konuşmuyoruz. Ben sadece bir örnek vereyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Mesela, Evliya Çelebi’nin Kürdistan’ı, I. Ahmet 1604 tarihli fermanında onun “kürdistan” terimini kullanmıştı. Kaçıncı yüzyılda? 17’nci yüzyıl yazarı Evliya Çelebi ünlü Seyahatname’sinde ayrıntılarıyla Kürtleri, Kürtçeyi, kürdistan bölgesini ve şehirlerini anlatmıştı. Buna dair elimizde çok sayıda kitap, makale, yazı sayısız var, Meclis Kütüphanesinde var. Onları davet ediyorum, gidip beraber bakalım. Kürdistan’ı, kürdistan coğrafyasını, Kürtleri reddederek bu Mecliste Kürtleri bitiremezsiniz, bizi de yok edemezsiniz. Bu ülkede Kürtler var, Kürtler kendi haklarını istiyor, eşit ve özgür yurttaş olmak istiyor. Bu inkârcı, asimilasyoncu politikalar da bu şekilde sona erecek.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Nereden çıkıyor bu? Bu nereden çıktı?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, bunu bir not olarak tutanaklara geçelim. Müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Levent Bey, buyurun.

38.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk milletinin, Türk devletinin tarih boyunca mücadele ettiği şey Kürtler değildir. Kürtler, Türk milletinin birlikte kader birliği yaptığı ve ortak mücadele sergilediği insanlarımızdır, bizim insanlarımızdır, milletimizin özbeöz evlatlarıdır. Bizim mücadele ettiğimiz terördür, terörün uzantılarıdır. “Bitirilemeyecek.” denilen şeyler de Allah nasip ederse hem terör örgütü hem de onun siyasi uzantıları bu memlekette Allah’ın izniyle bitecek. Biz, bunun için büyük bir azimle çalışacağız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, söz istedim.

BAŞKAN – Buyurun.

39.- Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’nun, 1876 tarihli Kanuni Esasi’de üniter devlet ve resmî dilin Türkçe olduğuna dair başlangıç maddeleri olduğuna ilişkin açıklaması

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben çok kısa bir şey söylemek istiyorum, tarihî belgelerden… Çok değerli arkadaşlar, öncelikle 1921 Anayasa’sından daha önce bir anayasa var, 1876 Kanuni Esasi. Kanuni Esasi’nin ilk 2 maddesi, başlangıç maddeleri şudur: Biri diyor ki “üniter devlet” diğeri diyor ki “Dil Türkçedir.” Dolayısıyla, 21’inci yüzyıla iki yüzyıl öncesinin penceresinden bakmak elbette ki birçok meseleyi karıştırmaya ve yanlış okumaya neden olur. Değerli milletvekili arkadaşımız da söyledi, geçmişimizde Türkler ile Kürtlerin bu anlamda bir meselesi olmadı. Mesele, tamamen vesayetçi siyasetten kaynaklanan meseledir, bu meseleyi de zamanın ruhundan okumak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Artık herkes hür bireydir ve siyaset, elini bu hür bireyin güçlenmesi üzerine kurmalıdır. Aksi takdirde, buralardan beslenme üzerine siyaset vesayetçi siyasettir, bizi doğru yola çıkarmaz.

Hepinize saygılar sunarım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

40.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Gerçekten polemiği uzatmak istemiyorum ama MHP Grubu bu sözleri bize nasıl söylüyor, hayret ediyorum gerçekten. Daha bugün grup toplantısında Genel Başkanları, bizim önceki dönem Eş Genel Başkanımıza, Selahattin Demirtaş’a “terörist” dedi. (MHP sıralarından “Evet” sesleri) Ama kendisi mafya liderleriyle kol kola yürümeye devam ediyor, onları sahipleniyor. Ceza aldığı kesinleşmiş, biliyor musunuz? Kesinleşmiş ama Demirtaş hakkında tek bir gün mahkûmiyet cezası yok, hangi cüretle Demirtaş’ı terörist ilan ediyor?

Onların bakışı, iktidarı rehin almışlar, teslim almışlar, şimdi de gelip bu tartışmaları ısıtıp iktidarın kendilerine olan mecburiyetini artırmaya çalışıyorlar. Biz, bunları yemeyiz, bunları yemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ben size tarihten bir cümle daha okuyacağım ve bitireceğim: “Modernleştirici padişahlardan Abdülmecid döneminde, 1847’deki Bedirhan Bey İsyanı’nın bastırılmasından sonra Kürdistan eyaleti kuruldu.” Bunu Erdoğan da söylemişti. “14 Aralık 1847 tarihli Takvimi Vekayi’de yayımlanan fermana göre Kürdistan eyaletini, Diyarbakır eyaletini -vesaire, devam ediyor- kapsıyordu.” Başkenti, bütün ayrıntıları vardı, hatta aynı yıl bir de Kürdistan madalyası bastırmıştı. Biz, bir Kürdistan derken Türkiye’de bir kürdistan kurulsun demiyoruz ki. Biz, diyoruz ki: Türkiye’de birlik ve beraberlik içinde, herkesin aynı haklarda yaşayacağı bir Türkiye’yi savunuyoruz. Biz, Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez aynı grupta bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunuyoruz. Ama herkesin eşit ve özgür yurttaş olmasını savunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Burada, Kürtleri ikinci sınıf vatandaş görüp yollarını bile yapmayan, Kürt’e sadece ölümü, asimilasyonu reva gören bir anlayışa “Kardeşiz.” demelerine hiçbir kıymet vermiyoruz. Kökenli falan da değiliz. Onlar kendilerini nasıl ifade ediyorsa biz de aynı şekilde ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, bu rahatsızlıkları gayet iyi anlayabiliyoruz biz, bunu da son derece normal karşılıyoruz. HDP’nin, Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği kardeşliği, millî birliği, beraberliği ve kenetlenmeyi vurgulayan ifadelerinden rahatsızlık duyması son derece normaldir. Fakat biz ısrarla millî birliğimizden, beraberliğimizden, kardeşliğimizden, 83 milyon hep birlikte Türkiye ve Türk milleti olduğumuzu söylemeye devam edeceğimizden bu rahatsızlığın da devam etmesi söz konusu olacaktır; bundan biz şeref duyarız.

Şimdi, burada, şunu ifade etmek isterim: Genel Başkanımızın tanımlamalarından rahatsız olmaya gerek yok. Çok basit bir şey söyleyeceğiz: Türkiye’de kalkıp meydanlarda çıkıp “Biz, daha durun, daha durun, Türkiye’de Apo’nun heykelini dikeceğiz.” diye “Bebek katili Öcalan’ın heykelini dikeceğiz.” diye meydanlarda nara atanların, bunu Türkiye’de normal yollarla başaramayacağını bildiklerini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yani, normal siyasetle, Türkiye’de Apo’nun, o bebek katilinin heykelinin dikileceği bir anın gelmesi, Türkiye’nin “kün fe yekûn” olması demektir. Öyle bir anın gelmeyeceğini bildiğimize göre “Onun heykelini dikeceğim.” diyen adamın terörist olarak ifade edilmesi son derece normaldir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu noktada, bizim ifadelerimizden hiçbir şekilde alınganlık gösterilmesin. PKK’yı bir terör örgütü olarak değerlendirmeyip onu baş tacı edenlerin ve o bebek katilinin “Heykelini dikeceğim.” diyenlerin böyle bir muameleye muhatap olması son derece normaldir, bundan en ufak bir alınganlık gösterilmesi de yanlıştır. Şimdi “PKK’lıdır.” desem alınmayacaklar da “Teröristtir.” deyince alınıyorlar. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Güzel oldu bu.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – İade ediyoruz size!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet, Sayın Beştaş...

42.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Zengin, çok güzel oldu. AKP’li milletvekilleri, bürokraside iş yapmak için MHP’li vekillere yalvarıyorlar, bunu biliyoruz.

OSMAN MESTEN (Bursa) – Hadi be! Hadi oradan!

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Başkan, bu çok ucuz oldu, ucuz! Çok basit kaçtı, çok basit!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kendi işinizi yapamıyorsunuz. Şu anda birbirinize muhtaç olduğunuz için birbirinize böyle güzelleme yapın ama bugünler geçecek, bu devran dönecek, sizin aranız da bozulacak. Sizin eski Başbakan Yardımcınızı, Meclis Başkanınızı yediler, daha yetmedi mi? Daha kaç kişiyi yemeleri lazım? İşte, bütün halk bu gerçekleri görüyor. Biz onların terör merör laflarının da hiçbirini ciddiye almıyoruz, hiçbir kıymeti yok hakikaten. Zaten baraj altındalar, çırpınıyorlar: “Aman, AKP bizi bırakmasın, aman, biz iktidarda kalalım, işimizi yürütelim; bu ülkede bütün kararları da alalım.” diyorlar.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Kimin çırpındığı belli.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – AKP’lilerin de ödü kopuyor bir gün Bahçeli grup toplantısında erken seçim çağırısı yapacak diye. Bütün bunlar televizyonlarda, kanallarda alenen tartışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Biz buraya seçim meydanlarından geldik.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, konuyu başka bir yere...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu nedenle, Demirtaş’ın adını ağızlarına almasınlar. Demirtaş, bu ülkede saygın bir siyasetçidir. Sayın MHP’li Grup Başkan Vekilinin bize söylediklerini aynen iade ediyoruz. Eşini öldüren, mafyacı olduğu ispatlanan, onlarca ülkeye kaçan…

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – ASALA terör örgütünü bitiren…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - …gelip cezaevinde yatan ve mafyacı olduğu sabit olan birinin, Ana Muhalefet Liderini tehdit ettiği hâlde arkasında durulduğunu bütün Türkiye biliyor, biz de görüyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Emanet oylarla geliyorsunuz, başka laflar atıyorsunuz ya! Emanet oy, emanet! Her evden bir emanet oy alındı biliyorsunuz siz de.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL – Başkanım…

BAŞKAN – Özlem Hanım söz istedi, sonra vereyim. (Gürültüler)

Bir dakika arkadaşlar…

Buyurun Sayın Zengin.

43.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, bir çalışma ancak böyle sabote edilebilir. Şimdi, kürsüye çıkılıyor, ortada hiçbir şey yok, önce güzel başlayan bir konuşma, arkasından bütün vekil arkadaşlarımıza okkalı bir hakaret, ondan sonra da üste çıkarak, yok efendim “yalvarmalar” falan. Ya, bir defa ne kadar nezaketsiz bir şey! Kim, kime niçin yalvarsın? Burada herkes milletvekili, hiçbir milletvekilinin bir milletvekiline yalvarması söz konusu olamaz, olamaz böyle bir şey. Kim hükûmet, kim iktidar, kim neyi nasıl yapar; bence herkes gayet iyi biliyor. Kaldı ki şunu düşünmemiz lazım, bakın, Sayın Beştaş, yani bunu laf atma olarak söylemiyorum çünkü en çok siz konuştunuz, ben nihayet olsun diye söylüyorum: Bakın, sizin kendi beraber olduğunuz ortaklarınız aleni olarak sizinle iş birliği yaptıklarını bile söyleyemiyorlar. Neden söyleyemiyorlar? Bunu, lütfen, düşünür müsünüz, neden söyleyemiyorlar? Anayasa çalışması yapmışsınız, bunu, yaptıklarını bile söyleyemiyorlar. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, ben de biraz daha söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Yani, burası, herhâlde sadece HDP’nin konuşma yeri değil, akşamdan beri bir ton laf söyleniyor bize. Ne demek ya? Sizin önce dönüp kendi tavrınıza bakmanız lazım ki beraber yol yürüdüğünüz, ortaklık yaptığınız insanlar sizinle yaptıkları çalışmayı ilan etmekten imtina ediyorlar. Demek ki sizin kendinizi konumlandırdığınız yerle alakalı çok temel bir sorun var.

PKK’yla alakalı meselede, evet, arkadaşım güzel söyledi. Niye? Siz burada güzelleme yapıyorsunuz PKK’yla alakalı “Bir neticedir.” diyorsunuz. Buralarda bize hep bunları övdünüz, PKK’yla alakalı bin tane övgü dolu söz söylediniz, bir defa onun bir terör örgütü olduğunun söylemediniz, bunu reddetmediniz. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi PKK’nın bir terör örgütü olduğunun söylenmesini hak eden en önemli yerlerden bir tanesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bize bunu savunamazsınız, günün bu saatinde bize bunu savunamazsınız. Siz, Türkiye’de Kürt vatandaşlarımızla alakalı… Siz, tek onların hamisi misiniz sadece? Buraya gelen bütün arkadaşlarımızda Kürt kardeşlerimin oyu var, hepsinde, MHP’de de var, İYİ PARTİ’de var, CHP’de var, bizim de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bu Meclisteki herkes, buraya gelen her milletvekilinin altında Kürt kardeşlerimin oyu var. Sizin partiniz değil sadece. Kürtler sadece size oy vermiyor, bize de oy veriyor, CHP’ye de oy veriyor, MHP’ye de, İYİ PARTİ’ye de kardeşim, hepimize oy veriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT SARISAÇ (Van) – Ama sadece siz helikopterden atıyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül, buyurun.

Son söz.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ben de söz talebinde bulunmuştum.

44.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, şimdi, bu “Alaattin Çakıcı ve mafya” ifadesini kabul etmediğimizi ifade ettik. Genel Başkanımızın beyanları ortadadır. Kendisi işlediği suçlardan dolayı cezasını yatmış, yirmi yıl cezaevinde kalmış bir kişi olduğu herkesçe malum. Neticede, biz, kendisinin suçsuz, suç işlememiş, herhangi bir şekilde suça bulaşmamış olduğunu ifade etmedik. Genel Başkanımızın da ifade ettiği şey şudur: Mafya başka bir tanımlamadır, başka bir tariftir, bunu kabul etmek mümkün değildir ancak Alaattin Çakıcı vatanına, milletine bağlıdır. Bugün cezaevlerinde olup suç işleyip de vatanını, milletini seven, o vatanına, milletine asla ve asla ihanet etmeyecek olup vatanı, milleti için ölme noktasında olacak insanlarımız yok mu? Var mutlaka. Bizim ifade ettiğimiz husus budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bu noktada gerçek bir mafya arıyorsak, Türkiye’de ve dünyada kadın, eroin, kokain, uyuşturucu ve aynı zamanda silah kaçakçılığının bugün dünyada markalaşmış terör örgütü olarak ortaya çıkan PKK, bugün mafya denilecekse asıl mafya odur.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sabıkası var, sabıkası.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Onlarla beraber olanlar da kendilerini bu noktada sorgulamak ve muhasebesini yapmak durumundadır. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Kendi de kabul ediyor.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – O terör örgütüyle beraber olmayı kendilerine layık görenlerin, terör örgütünün siyasi uzantısı olarak hareket edenlerin kalkıp da bu noktada bize laf söylemeye hakları yoktur, biz bunu kabul etmiyoruz; bizim dediğimiz şeyler bu kadar açık ve net. Vatanına, milletine ihanet etmemiş biridir, suç işlemişse suçunun cezasını çekmiştir, bizim söylediğimiz bunlardan ibarettir. Bununla karşılaştırmalı olarak, Demirtaş üzerinden bir değerlendirme yapmayı da asla ve asla kabul etmiyoruz. Selahattin Demirtaş’la kendisinin bir araya gelmesi mümkün değildir, bunu ifade ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu…

45.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu tartışmaya nereden geldik bilmiyorum. Defalarca konuşuldu, 1921 Anayasası’nı da burada konuştuk. Meseleye toptancı bir tarih şuuruyla yaklaşmak suretiyle yaşadığımız coğrafyanın gerçekleri üzerinde de defalarca tartıştık.

Şimdi, 1942 yılına tekaddüm eder, Türklerin 1071’de Anadolu’ya girişleri, o zamana kadar tarih kitaplarımızda bile yeri yoktur. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na girmediği için, Türkiye üzerinde üniter bir devlet yapısı kabul edilmiş olmasına rağmen, hem vatan yapılış tarihi hem devlet kuruluş tarihi hem de Anadolu coğrafyasının yedi ayrı coğrafi bölgeye ayrılması aşağı yukarı eş zamanlı olarak yaşama geçirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Şimdi, bunları uygun bir zamanda geniş geniş, karşılıklı oturur, konuşuruz, bu coğrafyayı nasıl vatan yaptık, buradaki kardeşlik hukukunu nasıl geliştirdik. Bir şiir okudu hatip, doğrusunu isterseniz, ben de ona söyleyeyim:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”

“Kendine saygıyla bak, âlemin özü sensin, sen ki kainatın göz bebeği insansın.” diyor Şeyh Galip.

Şimdi, efendim, biz, Meclisi hızlı çalıştırmak için, siyasi parti gruplarının temsilcileri olarak bazen önergelerimizi geri çekiyoruz, bazen karşılıklı anlayış içerisinde sürecin hızlı yürütülmesine de gayret sarf ediyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Çok ciddi bir salgınla karşı karşıya Türkiye ve sizler de bizler de biliyoruz ki bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine nüfuz etmiş. Bu konu çok önemli bir konudur ve ele alınmalıdır. Bir hassasiyet ifade ediliyor dünden beri, dün de söylendi, bugün de dile getirildi, televizyonlarda da konuşuluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Ön sıralarda oturan HDP milletvekili arkadaşımız da bir defa kürsüde ifade etti, dedi ki: “İşte, ‘etle tırnak’ diye tanımlanıyoruz ama tırnak uzayınca kesiliyor.” Biz, size aynı damarda kan gibiyiz diyoruz ve aynı sırada oturuyoruz, niye bundan mutluluk duymuyorsunuz? Eğer sizi mutlu edecekse tırnak ben olayım, et siz olun ama Türk milletinin kardeşliğine zarar vermeyin.

Saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

46.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde 13 oy alan Selahattin Demiştaş’ın cezaevinde olmasının sebebinin siyaseten tasfiye edilmek istenmesi olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bunu daha çok tartışacağız, önemli değil ama şunu söyleyeyim: Sevgili Selahattin Demirtaş’la ilgili tek bir gün mahkûmiyet cezası yok, tamam mı? Hiç kimse ona başka bir sıfat yakıştıramaz. Ayrıca, şu anda cezaevinde olmasının tek sebebi de siyaseten tasfiye edilmek isteniyor. Bunu bütün Türkiye biliyor, bütün dünya biliyor, bütün Avrupa biliyor.

BAŞKAN – Tamam, peki, teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 18’inci madde ihlali var ama -demin de söylediğim gibi- Çakıcı hakkında suçları saymayayım, ne kadar suçtan ceza aldığını biliyoruz. Bizim literatürde, hukukçularda şöyle bir cümle vardır: “sabıkalı” diye. Adli Sicil Kanunu’na göre aday olabilmek için, bir işe girebilmek için daha kendisine belge alamaz. Bu ülke çetelerden, mafyalardan çok çekti, tamam mı? Selahattin Demirtaş, bu ülkede Cumhurbaşkanı adayı olmuştur, yüzde 13 oy almıştır. Bu böyle biline. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde Türk devletine, Türk milletine karşı olanı, polisini, askerini öldüreni milletin affetmeyeceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, özellikle tartışmalara şahit oluyoruz. Benim oturduğum kürsü, devleti kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis Başkanlığı yaptığı yer. Ben sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde hiç kimse Türk askerine, polisine kurşun sıkma hakkına sahip değildir. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye'de bugün yakalanan silahlara baktığımız zaman elbette tüylerimiz diken diken oluyor. Fransızların, Amerikalıların verdiği silahlarla Türk askerini şehit ettiklerini görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde Türk devletine karşı, Türk milletine karşı, polisini, askerini öldüreni hem Allah affetmeyecek hem de milletimiz affetmeyecek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, şimdi, kayıtlara geçsin…

BAŞKAN – Bunda söylenecek bir şey yok, bunda ne söyleyeceksiniz yani?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok, ona bir şey demiyorum. Bu tartışma kamuoyunda şöyle algılanıyor: Sanki biz bu ülkede anayasal olarak bölünmeyi savunuyoruz.

BAŞKAN – Bütün Meclise hitap ediyorum ben.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Lütfen, bütün vekiller seçim bildirgemize baksın. Bizim üniter yapıyla hiç sorunumuz yok. Biz burada sizin gibi siyaset yapıyoruz. Yani böyle halka karşı…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Siz kimsiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Niye bağırıyorsun? Ne oldu?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen niye bağırıyorsun?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben sana bağırmıyorum, oraya konuşuyorum. Böyle, her şeye müdahale etmeyin.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Edemezsin.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Edemezsin.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bu Meclisin tek Kürt’ü sen değilsin, bu partinin içinde de çok Kürt var; vatanını, milletini seven Kürtler var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sen benim muhatabım değilsin. Hiç dinleyemem seni.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 238) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinde yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Enez Kaplan                    Zeki Hakan Sıdalı

                                 İzmir                                        Tekirdağ                                       Mersin

                            Ümit Beyaz                             Fahrettin Yokuş Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                               İstanbul                                        Konya                                         Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı.

Buyurun Sayın Sıdalı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu’na geri dönersek, iktidar, elektrik fiyatları serbest piyasada oluşsun, rekabetçi elektrik piyasası, rekabetçi Türk ekonomisi olsun diye, elektriğin hem üretim hem de dağıtım kısmını özelleştirdi. “Üretim kısmında özel sektör üretemezse krize gireriz.” diyen iktidar, kapasite mekanizması ve YEKDEM diyerek özel sektöre sermaye transferi yaptı, fahiş destekler verdi. Kamu, elektrik dağıtımın işini verimsiz işletiyor, kayıp kaçak oranını azaltamıyor. “Bölgesel temelde elektrik fiyatı oluşmalı.” diyerek özelleştirdiğiniz dağıtım kısmındaysa ne kayıp ne kaçak azaldı ne bölgesel temelli fiyat tarifeleri oluştu ne dikkate değer yeni altyapı yatırımları yapıldı ne de iletim hatları yeraltına alınabildi yani özelleştirdiniz ama vatandaş için güzelleştiremediniz, faturalar şiştikçe şişti. Dağıtım şirketleri hat ve trafo maliyetleri yüksek diye yeni altyapı yatırımı yapmadı, maliyetlere katlanmamak için 21’inci yüzyılın Türkiyesinde elektrik götürülemeyen yerler var. Sırf bu nedenle Mersin ve Çanakkale’de süt üretiminde soğuk zincir kurulamayan tarımsal işletmeler var örneğin. Elektrik dağıtım şirketleri fatura dağıtım şirketleri gibi hareket etmeyi bırakmalı, hem altyapı hem de kayıp kaçakla mücadele etmeli ancak görüyoruz ki dağıtım şirketleri hem yatırım yapmıyor hem de elektrikteki kayıp kaçağın halktan tahsil edilemeyeceğine dair verilen Yargıtay kararına rağmen, hukuksuz tahsilatlara devam ediyor. Bunlar yetiyor mu? Yetmiyor. 2013’de, kayıp ve kaçakların 2015’ten sonra geçerli olmak üzere bölgesel bazda faturalara yansıtılacağı hükme bağlanmasına ve bu değişiklik daha sonra 2020 sonuna uzatılmasına karşın, bugün Meclise getirilen kanun teklifi bu hukuksuzluğu beş yıl daha ötelemek istiyor. 2020 yılı sonunda kaçak işlere bulaşmayan, faturasını düzenli ödeyen vatandaşımızın suçu ne? Niçin bu insanlara kayıp kaçak bedeli ödetiliyor? Suç ve suçlu niçin ödüllendiriliyor? Milletin Meclisinde hukuksuzluk nasıl meşru hâle getirilir? Milletin cüzdanına el uzatmaya nasıl “evet” denir? Özelleştirme hükümlerinde tanımlanan bölgesel tarifeye geçmek yerine niçin ulusal tarifede diretilir diye sormak istiyorum. Bakın, 2010’da yapılan özelleştirmeyle elektrik ucuzlayacakken arttı. Vatandaş 100 kilovat elektrik kullanımında 75 lira ödüyor; bunun kabaca 15 lirası çeşitli fon ve TRT paylarına giderken, 42 lirası dağıtım şirketlerine kâr payı olarak gidiyor. Vatandaş, 75 liralık faturanın yüzde 56’sıyla dağıtım şirketlerini, neredeyse yüzde 20’siyle de devletin hazinesini ihya ediyor. Üstelik son on yılda toptan elektrik satışı bedeli azaldı. Bu nedenle, EÜAŞ, 2018’de 1,8 milyar lira, 2019’da 8 milyar lira görev zararı yaşadı, bu da vatandaşın parası. Peki, kamu kimin için zarar etti? Bu zarar milletin faturalarının azalması için yapılmadıysa, ucuz elektrik vatandaşa değil dağıtıcı şirketlere satıldı. Ekonomi yönetiminiz de entübe olmuşken enerji fiyatlarıyla Türk sanayicisi nasıl rekabet edecek? Türk ekonomisi, Türk tarımı rekabetçiliğini nasıl koruyacak? Size yakın dağıtım şirketleri fahiş kârlar elde ederek borçlarını ödeyecek diye vatandaş acı fatura, sanayici acı reçete, çiftçi acı çetele ödemeye mecbur mu? Ancak yatırımın olmadığı, dağıtımın kartelleştiği, tekelleşmenin, oligopol piyasanın oluştuğu yerde bunlar olur. Bu şartlar altında serbest piyasa oluşmaz, rekabetçi elektrik fiyatı da ortaya çıkamaz.

Yeni yatırımların olmadığı, bölgesel tarifenin oluşmadığı, kayıp kaçakla mücadelenin başarısız olduğu bir durumda 21 tane EDAŞ’a da ihtiyaç olmaz çünkü hepimiz iyi biliyoruz ki başarısız kabul edilen kamunun TEDAŞ’ı bile bunlardan kötü değildi. Anlıyoruz ki özelleştirme, para toplama görevini yani kârı özele devretti, zararı ve maliyetleri ise kamuya bıraktı. Böyle özelleştirme olmaz, keşke hiç yapmasaydınız. Elbette özelleştirmeye karşı değiliz ancak yandaşa, ranta, özelleştirmenin denetimsizliğine, piyasanın rekabetçilikten uzaklaşarak tekelleşmesine karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) – Özelleştirme tekel yaratmaz, rekabet ve vatandaşa fayda yaratır. O nedenle, hızla özelleştirmenin özelleştirmesi yapılmalıdır. Milleti değil sermayeyi, milleti değil dağıtım şirketlerini gözeten politikalar terk edilmelidir. Bunca yıl sonra tüm ülke biliyor ki bunu siz yapamazsınız. Bu yüzden, ilk vakitte rantın iktidarı gitmeli, milletin iktidarı gelmelidir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

31’inci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 31’inci maddesiyle değiştirilen 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (tt) bendindeki “tesis edilen” ibaresinin “kurulan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                         Kadim Durmaz                               Çetin Arık          Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

                                 Tokat                                         Kayseri                                        Manisa

                      Çetin Osman Budak

                               Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kayseri Milletvekili Çetin Arık.

Buyurun Sayın Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, AKP’nin bir klasiği hâline gelen yeni bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bundan önceki paketlerde olduğu gibi bu pakette de makyajlama çok güzel, kamuoyuna sunum çok güzel. Ne diyor kanun teklifinin gerekçesinde? “Enerji alanında dışa bağımlılığın azaltılması.” Ne güzel. “Ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin artırılması.” Kimse itiraz etmez. “Tabii kaynaklarımızın en iyi şekilde değerlendirilmesi.” Kamuoyuna sunum bu şekilde. Hatırlayınız sayın milletvekilleri, bundan önceki pakette de işçinin kıdem tazminatını elinden alan, işçiye güvencesiz, esnek çalışmayı getiren paketi de kamuoyuna güzel sunmuştunuz: “Yeni istihdam paketi” “Sosyal devlet ilkesi gereği yükün paylaşılması ve giderilmesi.” Aslında bu paketin özünde ne vardı? Bu paketin özünde, sermayenin üzerindeki yükü alıp yükün altında inim inim inleyen işçinin sırtına bir kat daha yük eklemek vardır. Bu paketi kim istemişti? Sermaye istemişti. Nitekim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Varank sermayeye “Siz talep ettiniz, biz de getirdik. İşçi kesimi çok yoğun ses çıkarırken siz sessiz kaldınız, daha çok yanımızda yer almalıydınız.” dedi. İşte, on sekiz yıldır yaptığınız bu; sağ gösterip sol vuruyorsunuz. Fakir fukara, garip gureba edebiyatı yapıyorsunuz, fakirin cebinden alıp zenginin cebine koyuyorsunuz, bir eliniz sürekli fakirin cebinde. Dilinizden seçim döneminde millet düşmüyor ama rant söz konusu olunca milleti gözünüz görmüyor. Size ilim Kayseri’den bir örnek vermek isterim. Bakınız, Koramaz Dağı’nın hemen eteğinde UNESCO tarafından Dünya Geçici Miras Listesi’ne alınan Koramaz Vadisi’nin hemen üzerinde bir maden ocağı açıldı. Subaşılı, Büyük Bürüngüzlü, Küçük Bürüngüzlü hemşehrilerim “Bizim burada su kaynaklarımız var, bizim burada meralarımız var, bizim burada mezarımız var, bizim burada yer altı şehrimiz var, bizim burada tarihimiz var. Bayrağına sahip çıkan, toprağına da sahip çıkar.” dedi ve bu karara itiraz etti. AKP’li belediye başkanları ne yaptı biliyor musunuz? Onlar da dediler ki: “Biz de sizin yanınızdayız, haklısınız.” İyi de kardeşim, bu maden ocağının ruhsatını sen vermedin mi? Lütfen, bukalemun gibi olmayın, ya göründüğünüz gibi olun ya da olduğunuz gibi görünün.

Peki, sayın milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz bu paketi kim istedi? Bu paket kimin derdine derman olacak? Bu paketi, tükettiği elektriğin tam 2 katı fatura ödeyen namuslu yurttaş mı istedi? Bu teklifle vatandaşın ödediği elektrik faturası azalacak mı? Bu paketi “Namuslu bir yurttaşım, elektrik borcum neyse öderim; başkasının ödemediği elektrik faturasını ‘kayıp kaçak bedeli’ adı altında benden almayın.” diyen yurttaş mı istedi? Bu paketi “TRT iktidarın borazanı hâline geldi. Seçim dönemlerinde oy için kırmızı bültenle aranan teröristin yayına çıkarılması kanıma dokunuyor.” diyen yurttaş mı istedi? Bu teklifle namuslu vatandaş terörist sevici, yandaş TRT’ye katkı payı ödemeyecek mi?

Değerli milletvekilleri, bu paketi “Pandemi sürecinde gelirlerimiz iyice azaldı, kış kapıda; doğal gazın vanasını çeviremiyoruz, doğal gaz ucuzlasın.” diyen yurttaş mı istedi? Bu paketle doğal gaz ucuzlayacak mı? Tabii ki kocaman bir hayır. Peki, bu paketi kim istedi, kim için bu paket hazırlandı? Kaz Dağları’nı kaz gibi yolan yandaş için hazırlandı, eğip bükmeyin, kıvırmayın.

Ne diyor bu teklifte: Ruhsat süren bitmiş olsa da faaliyetlerine devam edebilirsin. Yani milletin sırtına sülük gibi yapışmış, kanını emen yandaşa “Vatandaşın kanını emmeye devam et kardeşim.” diyorsunuz.

NEVZAT ŞATIROĞLU (İstanbul) – Nerede yazıyor o madde?

ÇETİN ARIK (Devamla) – Başka kim istiyor? Saray istiyor. Saray ne diyor? Bu paketle Varlık Fonunun bünyesinde kurulan Maden Holdingin önü açılıyor sayın milletvekilleri.

Bu torba yasada sermaye için vatandaşın malına çökmek var. Bu torba yasada sermaye için doğanın talan edilmesi var. Bu torba yasada yandaş için her türlü kolaylık var ama bu torba yasada askıda ekmeğe muhtaç ettiğiniz namuslu vatandaş için hiçbir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. AKP’nin önünde görüyorum: “İyi ki varsın öğretmenim.” Ne güzel. Bugün Öğretmenler Günü’nü kutlasaydık, gönül arzu etmez miydi ki bugün burada yıllarca dirsek çürütmüş, öğretmen olmuş gençlerimizin atanması için kanunlar çıkarsak daha güzel olmaz mıydı? Bugün, burada pandemi döneminde en ağır koşullarda görev yapan sağlık çalışanlarının yükünü hafifleten kanunlar çıkarsak daha güzel olmaz mıydı sayın milletvekilleri. Atama bekleyen milyonlarca sağlık personeline müjdeli bir haber verseydik daha güzel olmaz mıydı? Artık lütfen “millet” diyerek, “millî irade” diyerek, “milletin adamı” diyerek milleti aldatmaktan vazgeçin. “Ya göründüğünüz gibi olun, ya da olduğunuz gibi görünün.” diyor yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı kanun teklifinin 31’inci maddesinde geçen “3 üncü” ibaresinin “3” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                             Züleyha Gülüm        Dilan Dirayet Taşdemir

                               İstanbul                                      İstanbul                                         Ağrı

                            Murat Çepni                              Murat Sarısaç                          Musa Piroğlu

                                 İzmir                                            Van                                          İstanbul

                          Erdal Aydemir

                                Bingöl

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha çok anlaşılır olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı kanun teklifinin 32’nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                             Züleyha Gülüm                       Erdal Aydemir

                                İstanbul                                      İstanbul                                       Bingöl

                            Murat Çepni                         Muazzez Orhan Işık                     Musa Piroğlu

                                 İzmir                                            Van                                          İstanbul

                          Murat Sarısaç                             Ali Kenanoğlu

                               İstanbul                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık.

Buyurun Sayın Işık. (HDP sıralarından alkışlar)

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Sayın Başkan, konuşmama başlamadan önce bir önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ başta olmak üzere Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, İdris Baluken şahsında rehin tutulan tüm arkadaşlarımıza buradan sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Elektrik Piyasası Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz aldım. Elimizde bu teklifin toplumu ne kadar zarara uğratacağına dair bilgiler olmadığı gibi kimlere yarar sağlayacağını gayet iyi biliyoruz. Elektrik kullanımının günlük yaşamdaki yerine baktığımızda eğitim, sağlık, beslenme, barınma, ısınma gibi en temel hakların kullanılmasında önemli yer tutmaktadır. Buna rağmen vatandaş büyük meblağlar ödeyerek bu ihtiyacını karşılayabiliyor hatta bazı bölgelerde ulaşamıyor bile. Geçen yıl 3,5 milyon fatura ödenemediği için elektrik kesintisi yapılmıştır. Maalesef insanları faturalarını ödeyemeyecek duruma düşürdünüz. Türkiye'de elektrik fiyatlarının artışı ve elektrik faturaları yurttaşların en temel sorunlarından biri hâline gelmiştir. Kış aylarında diğer faturalarla birlikte elektrik faturalarının 1 kira bedeline yaklaştığı ve faturalarını ödeyemediği için elektriği kesilen yurttaş sayısının her geçen gün arttığı bilinmektedir. Ekonomik kriz ve pandemi etkisiyle artan işsizlik ve enflasyon sonucunda temel ihtiyaç giderlerinin artması, vatandaşların alım gücünün düşmesi nedeniyle halk zor günler geçiriyor. Geçinemediği için kendisine, ailesine, çevresindeki insanlara zarar veren kişi sayısı günden güne artmaktadır.

Türkiye'de işsiz sayısı resmî verilere göre 5 milyon bandına dayanmış, üniversiteli ve genç işsiz sayısı 1 milyonu geçmiştir. Siz bu işsiz ve yoksul insanlara ücretsiz elektrik hizmeti sağlamak yerine faturaları nasıl şişireceğinize dair politikalar yürütüyorsunuz.

Bütün illerde ciddi bir ışık kirliliğine yol açan sokak aydınlatma sistemleri kurulmuş durumdadır. Bazı illerde gündüz bile sokak aydınlatma sistemleri kapatılmamaktadır. Neden mi? Çünkü şirketlere verilmiş alım garantileriniz var hem de dövize endeksli. Yurttaşların elektriklerinin kesilmesinin nedenleri enerji arzı yetersizliği değil, faturaların tahsil edilememesidir. Görmek istemediğiniz gerçek budur. Ne esnaf ne küçük sanayici ne de vatandaş pahalı enerji faturalarınızı artık karşılayamıyor. Elektrik faturaları bir tür dolaylı vergi toplama aracına dönüştürülmüştür. “TRT payı” “enerji fonu” “okuma bedeli” adı altında yurttaşların faturalarına yansıtılan bedeller dışında değişik adlar altında vergiler elektrik faturalarıyla toplanmaktadır. Faturalara yansıtılan bu vergiler nereye gidiyor? Yoksullara ücretsiz enerji sağlamada bu fonlar neden kullanılmıyor? Kullanmıyorsunuz çünkü sizin politikalarınızda yoksulluğu yok etmenin yeri yok, yoksulluğu kendi çıkarlarınız için suistimal etmek vardır.

Öte yandan, “elektrik üretimi ve dağıtımı” adı altında ülkenin doğal kaynakları, dereleri, ırmakları her geçen gün daha çok yağmalanmaktadır. Neredeyse her bölgede elektrik üretim tesislerinin inşaatları devam etmektedir. Bizler biliyoruz ki HES’lerin bu kadar artış göstermesinin nedeni buradan rant elde etme isteği ve çabanızdır. HES’lerin ve barajların, inşa edildiği bölgelerdeki halka hiçbir ekonomik katkısı yok ama şirketlere ve rantı paylaşan sizlere var. HES ve barajların inşa edildikleri bölgelerde ekolojik yapıyı ve tarihsel hafızayı da yok ettiği gerçeğini Hasankeyf’te, Zilan Deresi ve Kaz Dağları örneklerinde hep beraber görüyoruz.

Dünyada ve Türkiye’de devam eden pandemi nedeniyle birçok işletme uzunca bir süredir kapatılmış durumdadır. Buna rağmen Türkiye’de elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki artış nedeniyle esnaf, sanayici ve çiftçilerin maliyetlerinde önceki dönemlerde görülmemiş bir kriz durumu da yaşanmaktadır. Dünyada enerji ucuzlarken Türkiye’de fahiş artışlar söz konusudur.

Önceki dönemlerde enerji fiyatlarındaki artışın ortaya çıkardığı krizin yanı sıra Van’da da birçok yerde kayyumların uyguladığı kanun dışı, usule aykırı ve muhasebesi yapılmadan uygulanan pratikler esnafları zor durumda bırakmaktadır. Fiilî olarak devam eden OHAL, eylem ve etkinlik yasağı, yayla yasakları ve kayyum atamaları Van’da da ticaretin neredeyse durmasına yol açmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) - Bu krizli ortamın üzerine gelen ve yaklaşık sekiz aydır süren pandemiyle birlikte iş yapamaz duruma gelinmiş, birçok iş yerinde enerji kullanımları düşmesine rağmen fahiş miktarlarda elektrik ve doğal gaz faturaları yansıtılmıştır. Birçok esnaf iflasın eşiğine gelmiştir.

Sonuç olarak, bu yasada yapılan değişiklere bakıldığında, şirketlerin kârının artırılmasına odaklanan, halktan kopuk bir teklif olduğu ortadadır. Zaten, siz, halkın değil, şirketlerin çıkarları için politika yapıyorsunuz. Ne halk ne de doğa umurunuzda bile değil. Ülkeyi de bir şirkete çevirdiniz ve şimdi iflasın eşiğine geldiniz, iflas da edeceksiniz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 32’nci maddesiyle değiştirilen 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 5’inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinden "her türlü” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu                   Kadim Durmaz               Çetin Osman Budak

                                Manisa                                         Tokat                                         Antalya

                             Nihat Yeşil

                                Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Nihat Yeşil.

Buyurun Sayın Yeşil. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Öğretmenler Günü’nde, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda, çağdaş cumhuriyetimizin neferi olan emekçi öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Ayrıca, DİSK Birleşik Metal-İş Sendikasının Gebze’den Ankara’ya başlatmış olduğu emek ve hak mücadelesini de destekliyorum. Sabah bu yürüyüşe müdahale edildi, 90 emekçi gözaltına alındı. Bu keyfî uygulamalar ülkemizde hak aramanın, hukukun ve adaletin geldiği nokta açısından ibret vericidir. Selam olsun emek mücadelesi için yürüyenlere.

Değerli arkadaşlar, söz aldığım madde üzerindeki değişiklikle 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 5’inci maddesinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun iznine tabi olan tüzel kişilerin işlemlerine yönelik bir değişiklik yapılıyor. Hiç birbirimizi kandırmayalım, eğri oturup doğru konuşalım. Bu torba kanun teklifi, sermaye kesimini memnun etmek için yazılmış bir kanun teklifidir. Teklifin içinde emekçiyi memnun edecek tek bir düzenleme yoktur, varsa söyleyin bilelim. Şimdi, diyeceksiniz ki “Kanun teknik bir konuda düzenleme yapıyor.” Bu teknik konunun Meclise taşınması bu kadar mı acildi? Örneğin, sağlık emekçilerinin meslekleri başında vefat ettiklerinde şehit sayılmalarından daha mı acildi? Covid-19’un meslek hastalığı sayılmasından daha mı acildi? Yeni kısıtlamalar nedeniyle iş yerleri kapanan milyonlarca esnaf ve emekçinin nasıl geçineceğinden daha mı acildi? Her seçimde vadettiğiniz; öğretmenin, hemşirenin, polisin 3600 ek göstergesinden daha mı acildi? Tarladan mahsulünü kaldıramayan çiftçimizin Tarım Kredi Kooperatifleri borçlarının yapılandırılmasından daha mı acildi? Sulama yaptığı için elektrik faturalarını ödemeyen çiftçimizin durumundan daha mı acildi? Keşke öğretmeni, işçiyi, çiftçiyi, esnafı, emekliyi, dar gelirliyi memnun edecek bir kanun maddesi de ekleseydiniz.

Bu teklifle elektrik faturaları ucuzlamayacaksa, elektrik borcu nedeniyle icralık olan dar gelirlinin sırtından yük kalkmayacaksa bu düzenlemeler kimin için yapılıyor? Laf geldiği zaman “Yerli üretim, millî ekonomi.” demeyi biliyorsunuz, işinize geldi mi “Ey Amerika! Ey Avrupa!” diye bağırmayı da biliyorsunuz ama iş icraata gelince hep küresel sermayenin ekmeğine yağ sürecek işler yapıyorsunuz. Bu bir olur, iki olur, üç olur; AKP olduğu sürece torba yasanın sonu yok.

Bir kere de halkın dertlerini çözecek bir yasa teklifi getirin, diyelim ki: “Ne kadar yerinde bir düzenleme. Hep birlikte, el birliğiyle geçirelim.” Ama nedense yabancı sermayenin sesine kulak veriyorsunuz.

Enerji sektöründe ithalat nedeniyle dış açık verdiğimiz yetmiyor, bir de sektörün çoğunluğu yabancıların elinde. Yandaşları zengin edene kadar ülkemizin menfaatlerini düşünseydiniz belki de bugünkü bu durumda olmayacaktık.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlar yetmezmiş gibi en yüksek perdeden beylik laflar etmeye devam ediyorsunuz, “Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m.” diyorsunuz ama icraata gelince gürül gürül akan ırmakların önüne HES’leri yapıyorsunuz. Bu HES’ler nedeniyle köylü susuz kalıyor, doğa tahrip ediliyor, halk mağdur ediliyor. Hiç kusura bakmayın, Kaz Dağları’nda, Kirazlıyayla’da, Karadeniz’in derelerinde, Fatsa’nın ormanlarında, Beypazarı’nın tarım yapılan ovalarında, cennet vatanın dört bir yanındaki doğal güzellikleri sermayeye peşkeş çekiyorsunuz. Sözde millîsiniz ya, yerli ve millîliğin gereği olarak bu talana karşı çıkmanız gerekirken yabancı sermayenin yerli iş birlikçilerinin istediği yasal düzenlemeleri tek tek çıkartıyorsunuz. Toprağına, doğasına, ormanına, vatanına sahip çıkan halkla memleketin polisini, askerini yabancı sermaye için karşı karşıya getiriyorsunuz. Ülkemiz dünya üzerindeki en güzel coğrafyaya, iklime sahip ama kıymetini bir türlü öğrenemediniz. Belki de bu güzelliklerin farkında olsanız toprağın üstünün altından daha değerli olduğunu kavrayacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bilim insanları ülkemizde doğal talanı gözler önüne seren çok ciddi raporlar yazıyor. Sizin iktidarınızda her geçen gün geri dönülmez şekilde doğal hayatın tahrip edildiği bu raporlarla açıkça ortaya konuluyor. Bir ülkenin taşına toprağına, doğasına âşık bir çevreciden daha yurtsever birisi olabilir mi? Ülkesindeki doğal güzellikleri koruyandan daha yerli ve millî bir yurttaş olabilir mi? Bu yurtsever insanları bir gün dahi ciddiye almadınız. Bunun yerine doğayı tahrip eden bu neoliberal, rantcı, talancı anlayışa tutundunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

NİHAT YEŞİL (Devamla) – Ülkesinin taşını toprağını, ormanını savunan güzel insanlara bile pandemiyi bahane edip sosyal mesafeye uymadıkları gerekçesiyle idari para cezası kestiniz. En iyi bildiğiniz şeyin yasaklamak olduğunu bir kez daha tescil ettiniz.

Oysa pandemi sürecinde bazı şeyleri daha iyi idrak etmeniz gerekirdi. Anlaşılan o ki görünmeyen bir virüsün dünyaya ve ülkemize yaptıklarından ders almadınız. Bu virüs ki Türkiye’de zengin-fakir ayrımı yapmadı ama siz sağlıkta ayrım yaptınız. Sermayeye peşkeş çekip özelleştirilen bir sağlık sistemini yarattınız. Getirdiğiniz bu çarpık rejimde her şeyi ayrıştırdınız. Adalette, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, her alanda toplumu ayrıştırdınız. Oysa sorunun kendisi getirdiğiniz bu çarpık rejimdir. Bu süreçte sosyal devletin görevi her yurttaşın ücretsiz sağlık hizmetinden yararlanabilmesini sağlamak olmalıydı. Peki, ne yaptınız? İş yeri kapanan esnaftan, işten çıkarılan emekçiden IBAN gönderip 10 lira istediniz. Bakın, açıkça söylüyorum: Bunun adı acziyettir. İtibardan tasarruf etmemekte direndiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Buyurun okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 33’üncü maddesiyle 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 8’inci maddesinin (2)’nci fıkrasına eklenen (d) bendinden “diğer yaptırımları” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin                      Tacettin Bayır

                                Kocaeli                                        Adana                                          İzmir

                         Kadim Durmaz                            Alpay Antmen      Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

                                 Tokat                                         Mersin                                        Manisa

                      Çetin Osman Budak

                               Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mersin Milletvekili Alpay Antmen.

Buyurun Sayın Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madem enerjiyi konuşuyoruz, bu nedenle de sizlere Türkiye’de kurulan ve sadece Mersin’de değil, tüm Akdeniz havzasındaki milyonlarca insanın hayatını riske atan Akkuyu Nükleer Santrali’ni anlatacağım. Mersin’de Rusya tarafından inşa edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatı çalışmaları ÇED raporu olmaksızın başlatıldı ve yürütüldü.

Bakın, Elâzığ’da, İzmir’de deprem oldu, vatandaşlarımız hayatını kaybetti, hayatlar karardı. Ne alakası var değil mi? Çok büyük alakası var. Akkuyu’da inşaatın zeminindeki betonda çatlak oluşmasına, nükleer reaktörün oturtulacağı bölüm 2 kere çatlamasına rağmen inşaata hâlen devam edilmektedir. Bahsi geçen çatlamalar aktif Kuzey Ecemiş Fay Hattı üzerindeki altı karstik boşluk barındıran zemin bölgesinde her biri 14 bin tonluk 4 reaktör üstüne binmeden oluşmuştur. Mersin’de Akkuyu Nükleer Santrali çalışırken yaşanacak bir depremde Akdeniz ve çevresi geri dönülemeyecek felaketlerle karşı karşıya kalacaktır. Bu santralin yarın yaşanacak bir depremde yüzlerce atom bombası gücünde patlamayacağının garantisi yoktur.

Değerli milletvekilleri, deprem ve patlama riskiyle karşı karşıya olunan Akkuyu Nükleer Santrali ayrıca birçok başka vahim iddiayla ve durumla da kamuoyunu meşgul etmekte ve sıkça tartışılmaktadır.

Bakın, 6 Ocak 2020 tarihinde Çiğdem Toker Sözcü gazetesindeki köşesinde Akkuyu AŞ’nin off-shore şirketlerle para alışverişi yapmak için yetki aldığını yazmıştı. Bahsi geçen yazıda karar için amiyane tabirle “Akkuyu’da kimin eli kimin cebinde olduğunun bilinmediği bir dönem resmen başladı." diyor. Bu ne demek? Uzun yıllar boyu vergilerimizle finanse edeceğimiz santralin sahibi konumundaki şirketin para operasyonları karanlıkta kalacak. Akkuyu’yu yapan firma Çernobil’de patlayan santrali yapan firmanın ta kendisi.

AKP’li ve MHP’li milletvekili arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; yerli ve millîliği ağzınızdan düşürmüyorsunuz, eyvallah. Peki, Akkuyu Nükleer Santrali yönetiminde sadece 1 Türk vatandaşı olduğunun farkında mısınız? O kişi de zaten çifte vatandaş; hem ABD hem Türkiye vatandaşı. Şimdi, burada ne yerlilik var ne millîlik ama yarın burada bir patlama olduğunda ölenler sadece yerli ve millî olacak. Bakın, Akkuyu yönetiminde bulunan Henri Proglio isimli bir Fransız vatandaşı var. Fransa’da yolsuzluk yaptığı ve hem kamu kurumundan hem de özel sektörden maaş aldığı yani çift maaşla haksız gelir elde ettiği Avrupa basınında yer almakta. Gerçi yolsuzluğa ve çifter çifter maaşa boğulmuş iktidardan bunu eleştirmesini beklemek komik ama yüce Meclis bilsin ki Akkuyu’ya yönetici getirilen Fransız, ülkesinde yolsuzluklarla anılıyor ve iktidar, Fransız yöneticinin yolsuzluklarına hâlâ Fransız kalmayı tercih ediyor. Nükleer santral gibi çok önemli bir yapının yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ağırlıkta olmaması, söz ve karar hakkının yabancılara devredilmesi ülkemiz geleceği açısından kabul edilemez sıkıntılara yol açacaktır. Yerlilik ve millîlik vurgusu yapan herkese açıkça duyuruyorum.

Değerli milletvekilleri, bir de Akkuyu’da üretilecek elektriğin kilovatsaati 12,35 sent. Bu fiyattan on beş yıl alım garantisi verilmiş durumda ve dolar bugün için 8 lirayı aştı. Doymadınız mı bu yoksul halkın sırtına dolar garantili ihaleler yüklemeye? Hep müteahhitlere, hep yabancılara çalışıyorsunuz; az biraz da bu halk için elleriniz kalksın. Niye Türk lirası ödeme güvencesi yok, hani Türk lirası çok değerli olacaktı? Faiz kararı aldınız, gene de dolar düşmedi; düşen tek şey halkımızın alım gücü oldu. Hadi yapın, tüm dolar garantili ödemeleri Türk lirasına çevirin. Akdin yeni şarta uyarlanması var, dünyada pandemi var, bütün şartlar oluşmuş durumda ama yok, illa İngiltere’deki faiz lobisi zengin edilecek.

Değerli milletvekilleri, Akkuyu Nükleer Santrali’nin doğal felaketler, sel, deprem ile güvenlik ve uluslararası hukuki krizler karşısında ülkemizi sürükleyeceği büyük sıkıntıların, felaketlerin engellenmesi ve Türkiye’nin yararına olacak şekilde bir kararla Akkuyu Nükleer Santrali inşaatının durdurulması elzemdir yoksa ileride çok ama çok büyük felaketlerin veballeri sizin sırtınıza yüklenecektir, şimdiden uyarıyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinde geçen “eklenmiş” ibarelerinin “ilave edilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                             Züleyha Gülüm                          Murat Çepni

                               İstanbul                                       İstanbul                                         İzmir

                          Erdal Aydemir                             Musa Piroğlu                          Murat Sarısaç

                                Bingöl                                        İstanbul                                          Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, İstanbul Milletvekili Zeynel Özen.

Buyurun Zeynel Bey. (HDP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, dünyada olduğu gibi, pandemiyi yaşıyor fakat ülkemizde pandemi pik yaptı. Hükûmet gerekli tedbirleri almıyor, palyatif çözümlerle bunu çözmek istiyor ama ne yazık ki, biliyoruz -AKP bu konuda çok başarılı- rakamlarla oynayarak, algı operasyonu yaparak gerçekleri gizliyor. Bugün, işçiler, binlerce işçi üst üste toplu taşımayla işine gidiyor veya gündelik çalışıp gündelik yiyen insanlar da mecbur gidiyor. Küçük esnafın iş yerleri kapatıldı, paket servisi yapacaklar. Bir sürü işsiz var yani sadece ücretsiz izne ayrılan 2 milyon kişi var. Bu rakamlar doğru söylenmiyor, doğru söylenmediği için de halkımız bu pandemiyi ciddiye almıyor. Sizler bir sorunu tespit edip ciddi olarak onu halka anlatırsanız halk da ciddiye alır. Bir örnek vereyim bunun için: Benim memleketimde bir vatandaş hastalanıyor, testi pozitif çıkıyor. “Git evinde bekle.” diyorlar, evinde tedavi oluyor, sonra ağırlaşıyor, hastaneye gidiyor, Hakk’a yürüyor. Hakk’a yürüyor -raporu burada arkadaşlar- doğal ölüm olarak gösteriliyor.

Sizler bunları doğru söylemediğiniz sürece bu pandemi daha çok can alacak ama en büyük facia da cezaevlerinde yaşanmaktadır arkadaşlar. Cezaevinde her mahpusun yaşamı devletin garantisindedir, onların sağlıklarından devlet sorumludur. Cezaevlerinde coronaya yakalanan mahpuslar tek kişilik hücreye konuluyor. Tek kişilik hücreye, infaz yasasına göre ancak ağırlaştırılmış müebbet verilenler konur. Bu insanlar orada tek başına. Yani siz almadığı bir cezadan dolayı ona idam veriyorsunuz, müebbet veriyorsunuz. Onlar dezenfekteye veya hijyen maddelerine, sağlığa ulaşamıyor veya bazı cezaevlerinde ne yapılıyor? Covid koğuşları oluşturulmuş, orada da yer yok, yerde yatıyor insanlar. Arkadaşlar, bu Türkiye’nin ayıbıdır. Şu anda 1.560’ın üzerinde ağır hasta mahkûm var. Aynı zamanda, biz, her gün cezaevlerinden bir ölüm haberi alıyoruz. Bu konuda iktidar hiçbir şey yapmıyor, hiçbir şey yapmıyor. Yaptıkları şu: O insanları ölüme mahkûm etmek. İnfaz yasasında şöyle bir hüküm yok: İşte, mahkûmlar en uzak yere gönderilir. Ama uygulamada böyle yapılıyor. Bu ne demektir? Şu anda 300 bine yakın tutsak var içeride. Bu 300 bin tutsak, aileleriyle birlikte 1,5-2 milyon insan demektir. Cezaların kişiselliğini bir kenara bırakıyorsunuz, ailelerini de cezalandırıyorsunuz. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak… Bunları, eğer elinizden gelse Afrika’ya göndereceksiniz. Yani tam sınırın kenarına Selahattin Demirtaş’ı, oraya… Bu, bir cezalandırmadır arkadaşlar, hukukla mukukla ilgisi yok.

Diğer taraftan, ne yapıyorsunuz? Cumhurbaşkanı, Ahmet Turan Kılıç’ı yaşından ve hastalığından dolayı affetti. Bu resimde -sizler görüyorsunuz- elinde bidon, Sivas’ta 33 canı yakan adam, 1’inci sanık bu adam. Cumhurbaşkanı bunu affediyor. Bu, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, ne zaman aşımı olur ne de affı olur. Bu ayrımcılığı da bu şekilde yapıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinde yer alan "değiştirilmiştir” ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Behiç Çelik                              Dursun Ataş

                                 İzmir                                          Mersin                                        Kayseri

               Mehmet Metanet Çulhaoğlu                   Enez Kaplan                       Fahrettin Yokuş

                                 Adana                                        Tekirdağ                                       Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Dursun Ataş.

Buyurun Sayın Ataş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Görevleri başında şehit edilen öğretmenlerimiz Aybüke Yalçın ve Necmettin Yılmaz başta olmak üzere tüm şehit öğretmenlerimizi bir kez daha saygı ve rahmetle anıyor, ruhları şad, mekânları cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle tüzel kişi veya kişiler tarafından üretim ve tüketim tesislerine yapılan yatırım tutarlarının TEİAŞ’la imzalanan tesis sözleşmesi çerçevesinde geri ödeme süreleriyle ilgili bazı düzenlemeler yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, iktidar, vatandaşın yaşadığı geçim sıkıntısına, işsizliğe, ekonomideki daralmaya rağmen düzenlemeye konu olan TEİAŞ üzerinden yandaş şirketlere teşvik vermeye, onlara özel, adrese teslim ihaleler yapmaya devam etmektedir. İktidar hem pazarlık usulüyle adrese teslim ihaleler vermekte hem de bu şirketlere piyasa fiyatının üzerinde bedellerle enerji alım garantisi vermektedir. AKP, gözde şirketlerine 2018 yılında sabit fiyatla elektrik alımı için devlet bütçesinden 32,3 milyar TL ödeme yaptı. 2019 yılında Sayıştay denetiminde TEİAŞ’ta yatırım programında olup hiç işlem görmemiş tam 653 projenin olduğu tespit edildi. Kurum, iktidarın baskısıyla yandaşa ihale vermekten kendi asli işlerini yapamaz hâle gelmiş durumdadır. Ne yazık ki son on sekiz yılda pek çok kurumumuz TEİAŞ ile benzer duruma geldi. Hukuk devletinin en önemli ilkelerinden kamuda şeffaflık ve hesap verme yok edildi.

Değerli milletvekilleri, AKP on sekiz senelik iktidarında cumhuriyetin birikimi ne kadar yerli ve millî kamu kuruluşu, şirket, fabrika varsa “özelleştirme” adı altında aile dostlarına, yandaşlarına, yabancı dostlarına değerinin çok altında satmıştır. Türkiye'nin en büyük şirketleri, fabrikaları, enerji üretim tesisleri, elektrik ile doğal gaz dağıtım şebekeleri, otelleri, limanları, arazileri yerli ve yabancı firmalara peşkeş çekilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılından 2019 yılına kadar 273 kamu kuruluşunda hisse senedi veya varlık satış devri işlemleri yapılmış, 268’inde hiç kamu payı kalmamıştır. 1986 yılından AKP’nin iktidara geldiği döneme kadar on altı yılda 8,2 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken AKP’nin iktidar olduğu 2002-2019 yılları arasında gerçek değerinin çok altında yapılan satışlara rağmen 62 milyar dolarlık satış yapılmıştır. Babalarının malı olsa bu kadar pervasızca satamazlardı. İktidar bu satışları yaparken devletin yapacağı yatırımları da rant uğruna özel sektöre ihale etmiştir. Döviz endeksli, yolcu garantili hava alanları; geçiş garantili köprü ve yollar; hasta garantili hastaneler yaptırmış, ülkenin geleceğini âdeta yandaşa ipotek vermiştir.

Değerli milletvekilleri, bütün dış borçlarını namusuyla ödemiş, bütün yabancı şirketleri millîleştirmiş bir cumhuriyetten millî şirketlerini Katarlılara, Fransızlara ve yandaşlara satmış, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında olduğu gibi iç ve dış borç batağına saplanmış bir cumhuriyete dönüşmüştür. AKP, saltanatı yüzünden bugün Türkiye Cumhuriyeti, bütçe gelirlerinin büyük bir kısmını borçların faizine ayırmaya mecbur hâle gelmiştir. Bütün basın gücünün, bütün televizyonların birkaç aile tarafından paylaşılmasının getirdiği sonuçlara katlanmaya mecbur bir cumhuriyete dönüşmüştür.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı “Ülkeyi şirket gibi yöneteceğiz.” dedi, dediğini de yaptı. Ülkeyi, içi boşaltılmış, iflasa sürüklenen bir şirkete çevirdi. Satmak, yapmaktan daha kolay geldi, yapmak yerine satışları daha da artırdılar. Seksen yıllık yerli ve millî birikimi on sekiz senede sattılar. Yarın yokmuş gibi borçlandılar. Alınan borcu rant ekonomisini köpürtmek için kullandılar. On sekiz yıllık “üretmeden harcama” politikasında sona geldiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Dursun Bey.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Toparlıyorum.

AKP iktidarının on sekiz senesinin sonunda para bitti, hazine tam takır. Satılacak mal mülk de kalmadı, üretim yok, tarım can çekişiyor. Üretim olmayınca ihracat da yok. İthalat ve dışa bağımlılık var, her şeyi dışarıdan alıyoruz. Üretim olmayınca gelir de yok, gelir olmayınca yeni iş alanları da açılamıyor. İş alanları açılamayınca işsizlik, yoksulluk her geçen gün biraz daha artıyor.

Gelinen noktada, artık, yol arkadaşlarınız ve akrabalarınız batan gemiyi arkalarına bakmadan terk ediyor ama milletimiz, artık geminin su aldığını çok iyi görüyor, her gün, her geçen gün gemideki çatlağın büyüdüğünü ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinde geçen “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Zeynel Özen                            Züleyha Gülüm                       Murat Sarısaç

                               İstanbul                                      İstanbul                                         Van

                          Erdal Aydemir                             Murat Çepni                          Musa Piroğlu

                                Bingöl                                          İzmir                                        İstanbul

                                                                     Ömer Faruk Gergerlioğlu

                                                                                    Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle vekili olduğum Kocaeli’de, Gebze’de bugün önemli bir ihlal gerçekleştirildi, BİRLEŞİK METAL-İŞ’e bağlı işçilerden 100 kişi gözaltına alındı. Ben cumartesi günü BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası 1 ve 2’no.lu şubedeydim, arkadaşlarımızla dayanışmıştık. Özer Elektriki de ziyaret etmiştim ve bu işçilerin haksız, hukuksuz bir şekilde ücretsiz izne çıkarıldıkları için aylardır soğukta eylem yaptıklarını, fabrika önünde beklediklerini ve seslerini duyuramadıkları için bundan sonra Ankara’ya yürüyüş planı içinde olduklarını biliyorum ve maalesef engellendi. Şimdi, değerli arkadaşlar, maalesef Türkiye’de her şey engelleniyor, hiçbir sorun görülmek istenmiyor.

Bakın, geçtiğimiz günlerde çok önemli bir sorunla ilgili, otuz yıllık bir meseleyle ilgili 2 kişi hayatını kaybetti; Zeycan Yedigöl, Cumartesi Annesi. Bu anne otuz dokuz yıldır oğlu Nurettin’i arıyor. Otuz dokuz yıldır oğlunu arayan bir anneden bahsediyoruz. 2011’de Sayın Erdoğan’la görüşmüştü ve kendisine, o beyaz Toroslarla götürülen oğlunun bulunacağını söylemişti ama şimdi siyah Transporter’lar ortaya çıktı, yeni insanlar kaçırılıyor, bitmedi. Zeycan teyzenin gözü açık gitti. Cemile Okçuoğlu bir başka Cumartesi Annesi; yıllardır, kırk yıla yakındır oğlunun peşinde; onun da gözü açık gitti arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz evvel Kürt meselesi üzerinde burada uzun uzun bir tartışma yaşandı. Şimdi bu tartışmalar bitmez çünkü bu devlet ve iktidarlar Kürt meselesine hakkaniyetli bir şekilde yaklaşmıyor. Gelin, bu meseleyi halledelim artık. 21’inci yüzyıla girdik, 20’nci yüzyıldaki, 19’uncu yüzyıldaki bu derin ihlali bitirelim artık Türkiye toplumu olarak; teklifimiz budur. Partimiz yıllardır bu teklifi yapıyor ama maalesef kimse buna uymuyor. Kürt meselesi HDP olmasa da var. İstediğinizi yapın, yine Kürt meselesi vardır.

Bakın, ben bunu size bir anekdotla anlatayım, kendi yaşadığım bir örnekten anlatayım, ne kadar derin bir mesele olduğunu tüm Türkiye toplumu anlasın. 1990 yılında doktor olarak, hekim olarak Iğdır’ın bir köyüne gitmiştim, Tacirli köyüne. Muayene yapıyorum sağlık ocağında; bir tane Kürt teyze geldi, yanında kızı var. Tabii, Kürt teyze Türkçe konuşmayı bilmiyor, ben de Kürtçe konuşmayı bilmiyorum. Yaşın kaç diyeceğim, çat pat da öğrenmişim Kürtçeyi.(x) Yani “Anne yaşın kaç?” dedim.

Şimdi, tabii, arkadaşlar herhâlde bunu giremiyordur, böyle “x” olarak giriyordur. Buraya Kürtçe bilen bir arkadaş almak sanırım çok zor bir konu olacaktır.

Neyse, ben anneye bunu sordum, bana ne dedi biliyor musunuz? Çok tarihî bir cevap verdi bakın, Kürt meselesi neden derin bir mesele, işte o cevapta ben onu anladım. Anne bana dedi ki: “Doktor Bey, ben yaşımı bilmiyorum ama ben Zilan’da Kürtleri kestikleri yıl doğmuşum. Ben bunu bilirim Doktor Bey, yaşımı bilmiyorum.” Yani bakın, öylesine bir tarihsel hafıza, öylesine bir toplumsal hafıza var ki teyze yaşını bilmiyor ama çok önemli bir tarihsel hadiseyi, Zilan katliamını biliyor. Bakın, Zilan katliamı 13 Temmuz 1930’da olmuş.

Osman İleri 105 yaşında, hâlâ yaşıyor, ne diyor biliyor musunuz Zilan için? “Kıyametti, zulümdü, makineli tüfeklerle binlerce kişinin üstü tarandı, hayvanların üstüne bombalar atıldı, binlerce kişi tarandı, 15 bin kişi öldürüldü. Zilan Deresi lebalep cesetle dolmuştu o gün.” diyor. Bunu sadece köylüler demiyor, Cumhuriyet gazetesi diyor bakın, o günün Cumhuriyet gazetesi.

İsmet İnönü 1930’da Başbakan, tarihî bir söz var burada, ne demiş bu olay üstüne: “Sadece Türk ulusu etnik haklar talep edebilir, başka kimsenin böyle hakkı yoktur. Aslı olmayan propagandaya kanmış, yolunu şaşırmış Doğu Türkleridir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Kürt’ün adı bile yok arkadaşlar. Bakın, Cumhuriyet gazetesi yine nasıl tarif ediyor o olayı: “Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimî olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.” Arkadaşlar, öldürülenlerin içinde hamile kadınlar vardır, çocuklar vardır, anlatımlar korkunçtur. Makineli tüfekle tarandığında çocukların havalara fırladığı anlatılmaktadır.

İşte, böyle bir gerçek vardır ortada ve olması gereken bakın, bugün, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ arkadaşlarımız, eski eş başkanlarımız cezaevinde, zulmen cezaevinde, neden? Bu iki yüz yıllık sorun halledilmediği için. Ben, çok net bir şey söylüyorum: Bu devlet Kürtlerden özür dilemelidir, başka bir yolu yoktur. Bütün bu katliamlardan, cinayetlerden sonra bu meseleyi burada tartışarak bitiremiyoruz: Özür dilemelidir diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, sadece zabıtlara geçsin.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinin hiçbir döneminde etnik ve mezhepsel olarak bir saldırıda, kendi vatandaşlarına, kendi insanına karşı böyle bir katliam veyahut da bir saldırıda bulunmamıştır. Bu noktada ifade edilenlerin tamamı iftiradır. Varsa geçmişinde, devlete karşı, memlekete karşı, ülkenin birliği, bütünlüğü ve anayasal düzenine karşı bir başkaldırı varsa devlet bunun gereğini kendi imkânları dâhilinde yapmıştır ve yapmaya devam edecektir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buna cevap mı vereceksiniz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Benimki de kayıtlara geçmesi adına.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kayıtlara geçsin.

Milliyetçi Hareket Partisi bu devletin sahibi değildir, Türkiye'nin de sahibi değildir, yurttaşların da sahibi değildir. Biz tarih anlatıyoruz, vekilimiz kendi yaşadığı bir tarihi anlattı. Zilan katliamını azıcık tarihi bilenler gayet iyi bilir. Sadece Zilan değil daha yüzlerce katliamın kayıtları ve canlı tanıkları aramızda dolaşıyor, iftiradır demekle iftira olmuyor.

Ayrıca biraz önce not almıştım, ona da cevap vereyim. Sayın Bülbül’ün sözüne katılacağımı hiç düşünmezdim, asla, nedense öyle bir duygum var; fiilî yani gerçek, reel sebepler de var. Dedi ki: “Çakıcı kim, Demirtaş kim…” Vallahi katılıyorum. Çakıcı kim, Demirtaş kim… (HDP sıralarından alkışlar) Böyle bir kıyas olabilir mi yani, hakikaten katılıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 35’inci maddesiyle değiştirilen 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14’üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (g) bendindeki “kaynaklarına dayalı” ibaresinin “kaynakları temelli” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Tahsin Tarhan                          Müzeyyen Şevkin    Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

                                Kocaeli                                        Adana                                         Manisa

                         Kadim Durmaz                     Abdurrahman Tutdere         Çetin Osman Budak

                                 Tokat                                       Adıyaman                                     Antalya

                                                                              Tacettin Bayır

                                                                                     İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere.

Buyurun Sayın Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesiyle ilgili önerge üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş olan bütün öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun. Günümüzde Türkiye’nin her tarafında çok zor şartlarda, büyük özveriyle çalışan bütün öğretmenlerimize saygılarımızı, sevgilerimizi iletiyoruz; onların da günlerini kutluyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii, yine bir Öğretmenler Günü’nü, öğretmenlerin sorunlarını konuşuyoruz, tartışıyoruz. Öğretmenlerimiz, maalesef, on sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde sorunlarını çözemediler, sorunları katlanarak büyüdü ve bu iktidar, öğretmenlerin sorunlarını sürekli görmezden geldi.

Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye’de kamuda ve özelde –toplamda- yaklaşık 1 milyon 200 bin öğretmenimiz çalışmaktadır. Bu öğretmenlerimiz özellikle hayat pahalılığı ve ekonomik şartlar nedeniyle çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Türkiye’nin her tarafındaki öğretmenlerimiz iktidarınızdan çözüm beklemektedir. Ancak bütün taleplerine rağmen, bugüne kadar AK PARTİ iktidarı tarafından öğretmenlerimizin sorunları çözülemedi ve öğretmenlerimiz mağdur edilmeye devam ediliyor. Türkiye’nin her tarafında özellikle öğretmenlerimiz mağdur durumdadırlar. EĞİTİM SEN tarafından yapılan bir ankete baktığımızda, Türkiye’de çalışan öğretmenlerimizin yüzde 63’ü çocuklarının gıda ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yüzde 59’u gelecekten umutsuz, yüzde 86’sı da çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor. Dolayısıyla bu anket ve bu sonuç, Türkiye’deki öğretmenlerin şu andaki ruh hâlini ortaya koyuyor.

Bir de siz her kürsüye çıktığınızda sürekli 2002 ile 2020’yi kıyaslıyorsunuz “Türkiye nereden nereye geldi.” diyorsunuz. Türkiye’nin nereden nereye geldiğini bir de öğretmen maaşlarına bakarak değerlendirelim. Değerli arkadaşlar, 2002 yılında 1’inci derecenin 4’üncü kademesindeki bir öğretmenin aldığı maaş 630 TL. Bu 630 TL’yle bir öğretmen 420 dolar alıyordu, 22 tane de çeyrek altın alıyordu. Yıl 2020; 1’inci derece 4’üncü kademedeki bir öğretmenimizin maaşı yaklaşık 5 bin TL. Bu 5 bin TL’yle bu öğretmenimiz 625 dolar alabiliyor; 6,5 çeyrek alabiliyor. İşte, nereden nereye getirdiniz öğretmenleri. Öğretmenler ekonomik anlamda ciddi bir sıkıntıyla boğuşmaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, sizler seçimlerde öğretmenlerimize 3600 ek göstergeyi getireceğinizin sözünü verdiniz ancak bu saate kadar bu sözünüzü tutmadınız. İktidar olarak ve Türkiye olarak aslında öğretmenler ciddi anlamda mağdur ediliyor. “Milletin namusu” dediğimiz sandığı teslim ettiğimiz, kanımız, canımız dediğimiz çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenlerimize maalesef ülke olarak sahip çıkamıyoruz, iktidar olarak da siz sahip çıkamıyorsunuz. Öğretmenlerin bugün yaşadığı sorunları çözme sorumluluğu, görevi iktidardadır, AK PARTİ’dedir. Buradan bütün öğretmenler adına size çağrıda bulunuyoruz. Bugün Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da grup toplantısında söyledi: “Eğer siz öğretmenlerin sorunlarını çözmek istiyorsanız yol belli, tarif belli; öğretmenlere 3600 ek göstergeyi verin, atanmamış öğretmenleri atayın, köy okullarını açın ve bu öğretmenlerimizin de bu çilesine son verin.”

Değerli arkadaşlar, son günlerde kamuoyunda iktidarın, özellikle yargı reformundan, ekonomik anlamındaki reformlardan bahsettiğini görmekteyiz. Ben size buradan bir öneride bulunacağım: Değerli arkadaşlar, daha önce de “yargı reformu strateji belgesi” adı altında buraya çok paket getirdiniz. Bu Meclisi sabahlara kadar çalıştırdınız, hepimiz birlikte çalıştık, bu paketler çıktı. Ne oldu? Ekonomi mi düzeldi? Yargı mı düzeldi, yargıya olan güven mi düzeldi? Düzelmedi, demek ki burada bir sorun var. Kanunları değiştirmekle bu sorun çözülmüyor. O zaman oturup hep birlikte düşünmek zorundayız, özellikle sizler düşünmek zorundasınız. Bu memlekette bu sorunlar yaşanıyorsa en büyük sebebi, sizin bu ülkenin başına getirmiş olduğunuz bu ucube rejimdir, bu başkanlık rejimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Bunun dışında, yargıda reforma gerek yok değerli arkadaşlar; yargıda, Anayasa’mızda ve bütün kanunlarda aslında yeteri kadar düzenleme var. Yargının düzelmesi için sizin yapmanız gereken tek bir iş var, o da nedir biliyor musunuz? Şu yargıya talimat vermekten vazgeçeceksiniz. İnanın, talimat vermeyin, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan yargıçlar olmayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımayan yargıçlar olmayacak, hepimizin utandığı kararlara imza atan yargıçlar olmayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin tahliye kararlarına rağmen tutuklamanın devamına karar veren yargıçlar olmayacak. Yapmanız gereken tek bir şey var, yargı üzerindeki elinizi çekin, ondan sonra göreceksiniz ki yargı tıkır tıkır işleyecek ve milletimiz bu kadar sorun ve problemle de uğraşmak zorunda kalmayacak diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesinde geçen “eklenmiş” ibaresinin “ilave edilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Murat Sarısaç                              Zeynel Özen                        Züleyha Gülüm

                                   Van                                          İstanbul                                       İstanbul

                          Erdal Aydemir                              Murat Çepni                           Musa Piroğlu

                                Bingöl                                          İzmir                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Mahmut Tanal’a teşekkür etmek istiyorum, engellilerin önemli bir sorununu, atama ve kota meselesini gündeme getirdi. Bu dolayımla da “Bugün, Öğretmenler Günü.” diyorlar, ona dair de fikirlerimi anlatarak konuşmak istiyorum, zira ben emekli bir öğretmenim. 24 Kasımı Öğretmenler Günü olarak hiç görmedim çünkü bu ülkenin en değerli çocuklarını idam sehpalarına gönderen, yüz binlerce insanı işkenceden geçiren cuntacıların bize bahşedecek hiçbir şeyi yok, kabul etmiyoruz ama şunu söyleyerek devam etmek istiyorum: Engellilerin sadece kota sorunu yok. Ben, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesini 1986 yılında kazandım. Üniversitenin başvuru kitapçığında “Engelliler öğretmen olamaz.” diye bir ibare yok. 1988’de inşaattan düştüm, iş kazası geçirdim, tekerlekli sandalyede kaldım. Sekiz yılda bitirdim, bununla gurur duyarım, dört yılı disiplin cezalarıyla geçmiştir yani teröristim. (HDP sıralarından alkışlar) Bununla da gurur duyarım. Öğretmen olmak için sağlık kuruluna müracaat ettim. Bir doktor, başhekim yardımcısı yüzüme baktı, dedi ki: “Sen öğretmen olamazsın.” Şöyle baktım, “Neden?” dedim, “Nasıl yapacaksın?” dedi. “Sen öğretmen misin?” dedim, “Yok.” dedi “Doktorum.” “E, ben de öğretmenim.” dedim. Benim öğretmen olamayacağımda ısrar etti. Ben o raporu aldım, başka bir hastaneden aldım. Müracaat ettim, öğretmen oldum, on beş yıl yaptım ve alnımın akıyla yaptım.

Engelliler sadece devlette iş bulamamakla uğraşmıyorlar. Bir, diplomalarıyla ilgili hiçbir iş bulamıyorlar. İki, buldukları işlerde de zaten ötekileştirilmiş, sakat, yardıma muhtaç gözüyle bakıyorlar ve bu yüzden de engelliler bu toplumda görünmüyor. Öğretmenlik burada, burada ama bacakta değil. Ama doktora bırakırsanız bacakta ve hâlâ doktora bırakıyorsunuz, hâlâ işe girmek için rapor almaya zorluyorsunuz ve devletin kendi kadroları boş. Engelli sağlıkçılar var, üç yıldır biri atanmadı, biri atanmadı. Rehabilitasyon öğretmenleri var, özel çocuklara bakıyorlar, hepsi özel kursların iki dudağı arasına sıkışmış; Millî Eğitim kendi personeli sayıyor ama kadrosunda yok ve pandemi geliyor, işsiz kalıyorlar; o çocuklar sokakta.

İş bulmak, işte çalışmak, bir engellinin hayata girmesi için olmazsa olmaz meseledir çünkü engel orada kalkar; birilerine bağımlı kalmaktan, hayatını sürdürememekten hayatını sürdürür hâle gelir. Bu yüzden, devlet, birincisi, bu kotayı sınırsız hâle getirmelidir bence; ikincisi, özel sektörde cezaları artırmak falan değil, çok net yaptırımlar uygulamalıdır. Ancak bunları yaparsak engellilik meselesini aşmak yolunda adım atarız.

Önümüzdeki hafta 3 Aralık, ben biliyorum, herkes çıkıp konuşacak. Ben bugünden söyleyeyim, o gün de söyleyeceğim bunu: Somut önerilerle çıkın konuşun; vicdan yapmayın, yüce gönüllülük yapmayın, sevgi gösterilerinde bulunmayın; bunlara ihtiyacımız yok. Bizim, basit, somut bir kazanıma ihtiyacımız var: Kendi emeğimizle kendi hayatımızı sürdürmek istiyoruz ve bunun için önce devletin üstüne düşeni yapmasını bekliyoruz. Bunu yaparsak biz bu sorunların büyük bir kısmını buralarda konuşmak zorunda kalmayız. Bu yüzden, ben bunun bugünden gündeme getirilmiş olmasını gerçekten çok önemsiyorum çünkü sadece 3 Aralıktan 3 Aralığa değil, bu Meclisin temel gündemlerinden biridir bu. 13 milyon insan, 8 milyonu net fiziksel ya da zihinsel engelli; bunu aşalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Sözümü bitirirken… Sayın Selahattin Demirtaş’a “terörist” denmiş. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ yoldaşımızdır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hayırlı olsun!

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu ülkenin onurudur, bu ülke halkalarının barış umududur. Emekçilerin emeğini kazanmasının, özgürlüğün, bu sokaklarda dolaşmanın adıdır, umududur. Devran dönecek, duvarlar yıkılacak, bu ülkeye ördüğünüz karanlığın üstüne güneş doğacak. Siz o güneşin ışıkları altında kaybolurken bu ülkenin sokaklarında insanlar her dilden, kendi ana diliyle kendi türkülerini söyleyecek ve bu ülkeye barış o zaman gelecek. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü önerge geri çekilmiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.36

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Sibel ÖZDEMİR (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

238 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 48 Milletvekilinin Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3112) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 229)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

232 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Konya Milletvekili Selman Özboyacı ve Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğlu ile 60 Milletvekilinin Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3133) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 232)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2020 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.38



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(´) 238 S.Sayılı Basmayazı 17/11/2020 tarihli 16’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.