TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

97’nci Birleşim

10 Haziran 2020 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nimetullah Erdoğmuş’un, Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasi karakterinin her bir milletvekili için ortak payda olduğuna, Meclis Başkan Vekili vasfıyla yürüttüğü çalışmalar esnasında demokrasinin karakterine halel getirebilecek tutum ve davranışlarından dolayı özür dilediğine ilişkin konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde zaman zaman şartların ağırlığından ve uzun süren müzakerelerden kaynaklı tartışmalar yaşandığına ilişkin açıklaması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, parti gruplarının ve milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını Meclisin mehabetine uygun, İç Tüzük kuralları çerçevesinde götürme mecburiyetinin olduğuna, fiilî ve fiziki hadiseleri asla tasvip etmediklerine ilişkin açıklaması

 

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Meclis çalışmalarının topluma verilecek önemli mesajları içermesi gerektiğine ve Meclisin temel yaklaşımının demokratik politik kültürü geliştirmek olduğuna, siyasi parti gruplarının, vekillerin kötü söze ve fiziki saldırıya asla tevessül etmemeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’deki politik gelişmelerin Genel Kurul çalışmalarını etkilediğine, milletvekillerine yönelik herhangi bir fiilî müdahaleyi kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, demokrasinin yüceliğinin yönetenlerin sabır ve hoşgörüsüyle doğru orantılı olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinde zıt görüşlerin tartışılmasının demokrasinin varlığına işaret ettiğine, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde Grup Başkan Vekili Özgür Özel’e ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’na yönelik saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Covid-19 salgınından etkilenen toplumsal kesimleri korumak için ekonomi yönetiminin tek formülünün borçlandırma olduğuna, 2020 bütçesinin sorunlara çözüm getirme vasfını kaybetmesi nedeniyle yeni bir bütçe planının Meclise getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Muğla ilinde yaşanan çöl sıcakları nedeniyle narenciye üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek’in Afyonkarahisar ilinde asansörlerin bakım ve denetiminin Makine Mühendisleri Odasından alınmasıyla yaşanılan mağduriyetlerin giderileceğine yönelik sözünü tutmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

10.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin zarar eden çiftçinin olmadığı ve hayvan ithalatını bitirmede kararlı oldukları yönündeki ifadelerine karşılık canlı hayvan ithalatının sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

11.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’e yönelik saldırıyı lanetlediğine, hak, hukuk ve adalet mücadelelerini sürdüreceklerine, 2 Haziran tarihinde yaşanan dolu yağışı nedeniyle Kayseri ili Felahiye ilçesi Kuruhüyük, Darılı ve İsabey Mahallelerindeki çiftçilerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, hayvan yemi olarak kullanılmak üzere pelet ayçiçeği kabuğu ithal edileceğine, pandemi sürecinde Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve çiftçilerin Ziraat Bankasındaki kredilerinde herhangi bir indirimin yapılmamasının Türk tarımının gelmiş olduğu noktayı gözler önüne serdiğine ilişkin açıklaması

13.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, pandemi nedeniyle Hatay ili çiftçisinin uğradığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Türkiye’nin salgın sürecinde sanayisi, teknolojisi, tarımı, ticareti, hizmet altyapısı ve insani duruşuyla büyük bir devlet olduğunun tüm dünyaya gösterildiğine ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 11 Haziran Kızılayın kuruluşunun 152’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, sosyal çalışmacıların mağduriyetlerinin giderilmesi için 2018 KPSS puanlarıyla ek atamalarının yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

17.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, 46 ilde çöl sıcaklarından kaynaklı afetten dolayı narenciye üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, ülkenin dünyayı sarsan salgında başarılı bir sınav verdiğine, Erzincan ilinde kronik hâle gelmiş sulama birliklerinin sorunlarının çözülmesine desteklerinden dolayı son Başbakan Binali Yıldırım’a, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye ve dönemin Erzincan Valisi Ali Arslantaş’a teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, Hükûmetin yaşanan pandemi sürecinde sağlık alanında gösterdiği başarılarının yanı sıra ekonomi alanında da milletin yanında olduğuna ilişkin açıklaması

20.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir ili Mucur ilçesi Aydoğmuş, Avcı, Büyükkayapa, Kurugöl, Küçükkayapa ve Pınarkaya köylerinde yoğun dolu yağışı nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, üretenin ve tüketenin zarar ettiği sistemin değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, öğrencilerin mağduriyetlerinin önlenebilmesi için LGS ve YKS sınavlarının ileri bir tarihe ertelenmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

23.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Mardin ili Kızıltepe ve Derik ilçelerindeki elektrik kesintileri nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin giderilmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve iktidara çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

24.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ili Arsuz ilçesinde hastane olmaması nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, ülkenin salgınla mücadelenin yanı sıra ekonomi ve dış politikada da pek çok başarıya imza attığına ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin ilinin eşsiz tabiatı, tarihî ve kültürel zenginlikleriyle önemli bir turizm merkezi olduğuna ilişkin açıklaması

27.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, pandemi sürecinde YKS sınav tarihinin öne alınmasıyla gençlerin ve ailelerinin yaşadıkları mağduriyetin önlenebilmesi için İYİ PARTİ Grubu olarak hukuki mücadele başlattıklarına, Hükûmetin ekonomi politikalarının ekonomi alanında yaşanan problemlere çare üretemediğine ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 10 Haziran Cengiz Aytmatov’un vefatının 12’nci yıl dönümüne, ABD’nin materyalist, Darwinist, ırkçı ve sömürgeci bakış açısının Atlantik’le sınırlı olmadığına, coronavirüsle mücadelede ABD ve Avrupa sınıfta kalırken varlığını insanımıza hizmetkâr kılan Türkiye Cumhuriyeti’yle övünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

 

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu’nun TÜİK’in resmî işsizlik verilerinin gerçeği yansıtmadığını gösterdiğine, işçilerin kimi yerlerde kölelik koşullarında çalıştırıldığına, Diyarbakır, Mardin ve Siirt Valilerinin merkeze çekildiğine ve kayyum olarak atanan bu valilerin yaptıklarının hesabını hukuk önünde sormaktan vazgeçmeyeceklerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde yaşanılan fiziki şiddetin içinde yer almaktan üzüntü duyduğuna, kurumsal ilişkilerde empati yeteneğinin geliştirilmesinin önemli olduğuna, 15 Temmuz şehit yakınları ve gaziler için toplanan paranın amacı doğrultusunda kullanılması gerektiğine, Yassıada yargılamalarını geçersiz kılan bir kanun teklifi yerine tüm siyasi idamları geçersiz kılacak bir kararın daha anlamlı olacağına ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 15 Temmuz şehit aileleri ve gazileri için kanunların belirttiği şekilde yapılması gerekenlerin yerine getirildiğine, partilerin meşru zeminde politikalarıyla, fikirleriyle Türkiye’ye katkıda bulunabileceğine, Parlamentoda şiddetin yaşanmasını tasvip etmediklerine, eleştirilerinin milletvekillerinin şahsına değil fikirlerine yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İçişleri Komisyonu Başkanı Celalettin Güvenç’in, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde yaşanan olayla ilgili üzüntülerini belirtmek istediğine ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ve İstanbul illerinde sağlık çalışanlarına yönelik saldırıları kınadıklarına ve gerekli cezaların uygulanmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, polis memurlarına verilen 3600 ek gösterge sözünün yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

45.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Kemal Peköz’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

56.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

58.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

59.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

60.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

61.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

63.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

64.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

65.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

66.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilliğine Türkiye rekoru kırarak bütün üyelerinin oyuyla geldiğine ilişkin açıklaması

67.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

68.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

69.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin aleyhinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne katkı sunan Başkanlık Divanına, milletvekillerine ve bürokratlara teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması

70.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bekçilere hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

 

VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Kemal Peköz’ün, tarım üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Türkiye ekonomisine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, coronavirüs salgınıyla mücadelede Kocaeli ili Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinin yaptığı çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 9/6/2020 tarihinde Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından, Yükseköğretim Kurumları Sınavına girecek olan gençlerimizin sınav kaygılarını en aza indirgemek için gerekli çalışmaların yapılması ve 2020 YKS tarihinin temmuz ayı sonrasına ertelenmesi kararının ivedilikle alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 10 Haziran 2020 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, borçlandırmaya dayalı tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 4/6/2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşları tarafından, salgın sürecinde yaşamını kaybeden ve bulaşa maruz kalan sağlık çalışanlarının durumlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174)

2.- Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci ve 110 Milletvekilinin Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2875) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 215)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, koronavirüs salgını sürecinde aktif çalışamayan ve ticari faaliyet gösteren araçların çeşitli ödeme yükümlülüklerinin kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/29610)

10 Haziran 2020 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelere geçmeden önce, izninizle, hülasanın hülasası diyebileceğim bir hususu sizinle paylaşmak istiyorum.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nimetullah Erdoğmuş’un, Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasi karakterinin her bir milletvekili için ortak payda olduğuna, Meclis Başkan Vekili vasfıyla yürüttüğü çalışmalar esnasında demokrasinin karakterine halel getirebilecek tutum ve davranışlarından dolayı özür dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasi karakteri her birimiz için ortak bir paydadır. Bütün farklı düşüncelerimize, fikirlerimize, tarzısiyasetimize rağmen bu ortak paydada bir araya gelmenin hem Meclise karşı hem sayın üyelere karşı, başta Divan olarak sorumluluğunu taşıyoruz. Buna binaen, Divan adına ve Meclis Başkan Vekili vasfıyla dünden bugüne yürüttüğümüz çalışmalar esnasında, elde olan veya olmayan sebeplerle, hassasiyet konusunda, gerekli tutum ve davranışta dikkatli veya dikkatsiz olma konusunda, şahsım adına meydana gelmiş olan eksikliklerden, yetmezliklerden ve demokrasinin karakterine halel getirebilecek, zerreyimiskal kadar halel getirebilecek tutum ve davranışlarımdan dolayı ben, tüm sayın üyelerden çok net, açık, sözü evirip çevirmeden özür diliyorum. (Alkışlar) Bundan sonraki çalışmalarımızın, ihtilaf, muhalefet hakkını kullanacağımız doğrultuda yürürken tefrikaya, asla ve asla nefrete, husumete sebebiyet vermeyeceğine dair de yine yüce huzurunuzda şahsım adına diyorum ki: Vadolsun, vadolsun, vadolsun. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu minvalde Sayın Dervişoğlu’ndan başlayarak, İYİ PARTİ Grubu adına kendilerinin bize tavsiyeleri olacak. Söz sırası kendilerinde.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde zaman zaman şartların ağırlığından ve uzun süren müzakerelerden kaynaklı tartışmalar yaşandığına ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Tavsiye” dediniz, estağfurullah. Ben, görüş ve düşüncelerimi yüce Meclisle paylaşacağım.

Dün yaşanmış birtakım olaylara istinaden zatıaliniz bir açıklama yaptınız, parti grubum adına çok teşekkür ederim.

Dün olup bitenleri çok fazla büyütmemek ama küçümsememek de lazım. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, adı üstünde Meclis, buranın meseleleri oturularak tartışılıyor ama zaman zaman şartların ağırlığından kaynaklı, uzun süren müzakerelerden kaynaklı, uzun çalışma saatlerinden kaynaklı, görüşmelerin gerginliğinden kaynaklı birtakım tartışmalar da oluyor. Bu tartışmaların zarafet içinde geçmesini temin etmek bizim vazifemiz, İç Tüzük de buna zaten imkân tanıyor.

Dün, Sayıştayla ilgili seçimlerin yapılması esnasında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bir önceki hafta içinde yaşadığı olaylara bağlı olarak bizim açımızdan “iş yavaşlatmak” diye tarif edilebilen ama bu İç Tüzük’e istinat eden bir uygulamada bulundu. Dolayısıyla bir protesto vardı ama içinde bir de zarafet gizliydi. Dolayısıyla ben o uzun süren oylamaya vicdanen katılamamakla birlikte demokrasiye inanmış bir arkadaşınız olarak zarafeti nedeniyle itibar ettim, teşekkür ediyorum.

Daha sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi buna mukabele etti. O da önergelerin Komisyon tarafından kabulünü temin etti ve dolayısıyla muhalefet partilerine “Mademki işi yavaşlatıyorsunuz, biz de o zaman size karşı İç Tüzük’ten kaynaklı haklarımızı kullanıyoruz.” dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bana kalırsa, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı da İç Tüzük’e istinat etmesi bakımından fevkalade zarif bir karşı duruştu. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna da teşekkür ediyorum.

Şimdi, işi bu kadar zarafet içerisinde gerçekleştirmemiz mümkünken hiç yaşanmaması icap eden bir olayın muhatabı oldu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Buradaki siyasi parti gruplarının elbette ki birbirlerinden bekledikleri bir özür vardır; doğrudur, haklıdır ama asıl özür dilenmesi gereken aziz milletimizdir çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine bizleri meseleleri oturalım, konuşalım, tartışalım diye gönderdiler; ayağa kalkıp birbirimizi itelim kakalım diye göndermediler. Böyle bir sahneyle karşılaşmaları hâlinde de pek tabiidir ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Saldırı var saldırı.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Arkada bir şey mi var şu anda görmediğim? (CHP sıralarından “Saldırı var.” sesleri) İşte, onun üzerinde konuşuyoruz ki mümkün mertebe de zarafetle çözelim diye.

Şimdi, bu tartışmayı neye dayandırıyoruz? Uzun çalışma şartlarına. Buradan baktığımızda, demek ki Meclisin çalışma koşullarını dikkate alarak program yapacağız parti grupları olarak. Bu, uzun çalışma esnasındaki tartışmaların biçiminden kaynaklanıyor. O zaman, yine, tedbir alacağız tartışmaları doğru bir biçimde şekillendirmek adına.

Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili de parti grubunun bütün mensupları da bizim kardeşimiz; Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin mensupları ve Grup Başkan Vekilleri de. Bu lafları söylerken HDP’yi de ayırmıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabeti neyi gerektiriyorsa onu yapmakla ve öyle davranmakla kendimi mükellef hissediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ben dünü unuttum Sayın Başkanım. İnanıyorum ki arkadaşlarımız da unutma feraseti sergilerler. Mevlâna’nın bir sözüyle bitiriyorum: “Dün dünde kaldı cancağızım, artık başka şeyler söylemek lazım.”

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay.

Buyursunlar Sayın Akçay.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, parti gruplarının ve milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını Meclisin mehabetine uygun, İç Tüzük kuralları çerçevesinde götürme mecburiyetinin olduğuna, fiilî ve fiziki hadiseleri asla tasvip etmediklerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2020 yılında, 23 Nisanda bu Gazi Meclisin, yüce Meclisin 100’üncü kuruluş yıl dönümünü idrak ettik ve bu 100’üncü kuruluş yıl dönümünü, üstelik bu corona salgını ortamı içerisinde, iddia edebilirim ki son yılların en iyi manevi atmosferi ve derinliği içerisinde idrak ettik. Bütün parti grupları, milletvekilleri olarak bunun şuuru içerisinde olduğumuzu düşünüyoruz. Bu yüz yılda ülkemiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi acı ve tatlı günleri gördü,-birlikte yaşadık- zaman oldu darbelere maruz kaldı. Ve konuşmama başlarken, aslında 15 Temmuz gecesi bu hain FETÖ saldırısında Meclisin mehabetinin, dayanışmasının, sevgi ve saygısının, birliğinin ve bu duyguların derinliğinin şuurunu şu anda hissederek ve heyecan duyarak konuştuğumu ifade etmek istiyorum.

Tabii, bu yüz yıllık Meclis tarihimizde zaman zaman önemli ve çeşitli hadiseler de yaşandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başkanım, devam edin, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Siyaseti demokratik bir rekabet ve yarış ortamının dışında gördüğümüz, bu şekilde mütalaa edemeyeceğimiz hadiselere de maalesef tanık olduk. Sebebi her ne olursa olsun bütün milletvekilleri ve parti grupları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını ve görüşmeleri Meclisin mehabetine uygun, İç Tüzük kuralları çerçevesinde, sevgi ve saygı içerisinde götürme mecburiyetimiz vardır.

Öyle düşünüyorum ki, sevgide serbestiyet, saygıda mecburiyet vardır ve bu hepimiz için geçerli olan bir durumdur. Yine mecbur olduğumuz bir tutum daha vardır, o da birbirimize karşı göstereceğimiz sabır ve tahammüldür, bütün milletvekilleri ve parti grupları olarak biz buna mecburuz. Gerilim istemiyoruz çünkü gerilim oldukça bunun neye, hangi tür davranışlara, söz ve tutumlara evrileceğini kestirmek çoğu zaman mümkün olmayabiliyor ve kontrol dışı davranışlara da sebep oluyor ve neticede üzücü hadiseleri yaşıyoruz. Dünkü yaşanan hadiseleri de birleşimin başından sonuna kadar birlikte mütalaa ettiğimizde ben inanıyorum ki hepimizin -başta ben şahsım olarak ifade edeyim ama bütün parti grupları ve milletvekili arkadaşlar olarak ifade etmek istiyorum- herkesin hissesine düşeni alması ve muhasebemizi yapmamız gerekiyor. Yani empatiyi mutlaka diri tutma mecburiyetimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bütün milletvekilleri ve parti grupları, İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullanacaktır ve bu haklar kullanılırken de mutlaka ölçülü olmak ve sabır ve tahammül göstermek mecburiyetimizin olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki biz bu Mecliste sadece birbirimizle, kendi kendimizle baş başa değiliz; milletimize, topluma, ülkemize karşı ciddi sorumluluklarımız var. Türkiye Büyük Millet Meclisi de âdeta Türkiye'nin laboratuvarı olarak görülen bir yerdir ve aziz milletimizin aziz oylarıyla seçerek gönderdiği temsilciler olduğumuz şuuruyla hareket ediyoruz ve ifade ettiğim gibi medeni hukukun da bir kuralı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Medeni hukukun temel ilkesine göre, herkesin, hepimizin kanuni haklarımızı -ki İç Tüzük hakları olarak da ifade edebiliriz- bu İç Tüzük’ten kaynaklanan hakları kullanırken iyi niyet kurallarına uymak ve ölçülü olmak mecburiyetimiz var. Fiilî ve fiziki hadiseleri asla tasvip etmiyoruz ve bugüne kadar etmediğimiz gibi bundan sonra da yine muhasebesini yapmak suretiyle üzücü davranışları, tutumları, hele hele fiziki birtakım saldırıları asla tasvip etmediğimizi ve etmeyeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Dünkü yaşanan hadiseleri, yaşanan gerilimleri bir daha yaşamamayı temenni ediyorum ve son derece üzgün olduğumuzu da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından “Özür yok mu, özür?” sesleri)

Tekrar, birbirimizi sevelim… Sevmekte serbestiyet vardır, saygıda mecburiyet vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Birbirimizi germeden, tahrik etmeden -dediğim gibi- hepimiz kendi muhasebemizi de yapmak suretiyle, bundan sonra bu tür hadiselere de meydan vermemek için başta Grup Başkan Vekilleri olarak hepimizin ve bütün milletvekillerimizin sorumlu davranacağına inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne oldu şimdi?

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurunuz Sayın Oluç.

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Meclis çalışmalarının topluma verilecek önemli mesajları içermesi gerektiğine ve Meclisin temel yaklaşımının demokratik politik kültürü geliştirmek olduğuna, siyasi parti gruplarının, vekillerin kötü söze ve fiziki saldırıya asla tevessül etmemeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; Meclis çalışmaları aslında topluma vereceğimiz önemli mesajları içermelidir her seferinde ve Meclisin temel yaklaşımı demokratik politik kültürü geliştirmektir. Eğer biz, bir demokrasi hedefinden, demokratik hak ve özgürlüklerden, hukukun üstünlüğünden söz ediyorsak ki ediyoruz, o zaman olması gereken şey, bu Meclisin bütün topluma, hem Türkiye’de hem de dünya kamuoyu açısından baktığımızda bütün dünyaya bu söylediklerinin gerçekleşmesi için uğraşan bir kurum olduğu mesajını ve görüntüsünü vermesidir. Yani hedef, demokratik politik kültürü geliştirmek olmalıdır.

“Demokratik politik kültür” dediğimiz zaman bunun en temel öğeleri elbette ki konuşmak, karşılıklı diyalog, konuları müzakere etmek, tartışmak; zaman zaman sert tartışmalar da yapmak, birbirimizi anlamadığımız zamanlarda belki öfkelenmek hepimizin başına gelen şeyler ama bütün bunları bir demokratik müzakere anlayışı çerçevesinde konuşarak gerçekleştirmemiz gerekiyor, aksi takdirde bu Meclisin topluma ve bütün dünyaya verdiği mesaj hiç de iyi bir mesaj olmuyor. Evet, bizi bağlayan şey İç Tüzük’tür, bizi bağlayan şey anayasal hükümlerdir, bizi bağlayan şey birtakım demokratik teamüllerdir, içtihatlardır.

Şimdi, bu açıdan konulara bakmamız ve bunları uygulamamız gerekiyor esas itibarıyla.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Asla başvurulmaması gereken şey, vekillerin, bu tartışmalar sırasında, bu müzakereler sırasında hiç anlaşamadıkları konularda bile, hiç anlaşamadıkları konularda bile asla başvurmamaları gereken şey, birbirlerine karşı kötü söz, hakaretamiz söz kullanmaları ya da şiddet kullanmaları, fiziki saldırıda bulunmalarıdır. Bunlar kesinlikle olmaması gereken ve kabul edilemez şeylerdir. Maalesef Meclis çalışmaları içinde zaman zaman bu durumla karşı karşıya kalınıyor; fiziki şiddet uygulanıyor, zaman zaman fiziki saldırılarda bulunuluyor, zaman zaman da hakaretamiz sözler sarf ediliyor. Bunlar yaşandığı zaman ortaya çıkan sonuç hiçbirimiz için iyi bir sonuç olmuyor, bunu bilmemiz gerekiyor. Yani öfkemizi kontrol edememek aslında Türkiye’de demokrasi mücadelesi açısından, insan hak ve özgürlükleri açısından baktığımızda iyi bir sonuç doğurmuş olmuyor. Ne görüyor toplum buraya baktığında? Birbirinin üstüne yürüyen, küfreden, hakaret eden, saldıran vekiller görüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Örnek bu oluyor toplum açısından baktığımızda. Bu iyi bir örnek mi? Yani biz burada bu mesajı verdiğimizde toplumda anlaşamayan farklı kesimlerin birbirine yönelik aynı usulü uygulamasını mı önermiş oluyoruz? Maalesef bunu önermiş oluyoruz. Onun için bu tür şeylerden uzak durmak gerekiyor.

Ben dün yaşanmış olanlardan dolayı öncelikle CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’e tekrar geçmiş olsun diyorum ve -dün yaşananlar için de- şiddet görmüş bütün vekillere geçmiş olsun diyorum. Bunun bir daha yaşanmaması için bütün parti gruplarının hem Grup Başkan Vekillerinin hem de vekillerin azami hassasiyeti göstermesi gerekiyor. Anlaşamasak bile bir uzlaşma kültürünü geliştirmek zorundayız, anlaşamasak bile bir müzakere kültürünü geliştirmek zorundayız; başka türlü demokratik siyaset alanını genişletmemiz mümkün olmaz.

Meclisin geleneği çok eskidir, işte yüz yılı geçtiğimiz aylarda aştık. Evet, darbeler nedeniyle zaman zaman kesintiye uğramış da olsa demokratik politik kültürün geliştirilmesi açısından önemli bir geleneğe ve birikime sahiptir. Dolayısıyla Meclisteki bütün siyasi parti gruplarının, grubu olmayan siyasi partilerin, Grup Başkan Vekillerinin -elbette ki Başkanlık Divanı zaten işin başında- ve bütün vekillerin bu hassasiyetle davranmaları, hakarete, kötü söze ve fiziki saldırıya asla ama asla tevessül etmemeleri gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin Altay.

Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Biz müşteki sayılırız Başkanım, önce Mehmet Bey konuşsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sizin ne dediğinizi duymak istiyoruz Başkanım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Normal teamül sırayladır da…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Neyse, bu seferlik böyle olsun.

BAŞKAN – Sayın Muş, buyursunlar efendim.

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’deki politik gelişmelerin Genel Kurul çalışmalarını etkilediğine, milletvekillerine yönelik herhangi bir fiilî müdahaleyi kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurul çalışmaları, hepinizin malumları, bazen yoğun oluyor, bazen daha rahat gündemimiz oluyor, Türkiye'deki politik gelişmeler de bazen burayı etkileyebiliyor; bunu her zaman anlayışla karşılayabiliyoruz, anlayışla karşılıyoruz ve burada İç Tüzük noktasında muhalefet partilerinin atması gereken adımlar konusunda da inanın biz samimiyetle bekliyoruz, o hakların kullanılması konusunda en küçük bir itirazda bulunmuyoruz. Dolayısıyla burada her siyasi partinin karşı tarafı anlayarak hareket etmesi yasama faaliyetlerini çok daha rahat hâlde yürütmemizi sağlayacaktır. Biz hiçbir şekilde herhangi bir milletvekiline yönelik fiziki bir müdahaleyi kabul etmeyiz; sözle tartışırız, konuşuruz, kanaatlerimizi ortaya koyarız; politikalarımızı ortaya koyarız; nihai değerlendirmeyi halkımız yapar. O değerlendirmeler neticesinde de kim ne hak ediyorsa sandıktan o reyle beraber çıkar. Temel meselelere, Parlamento çalışmalarına ya da politikaya yaklaşımımız aslında bundan ibarettir. Bir şeyi yüz kere tekrarlamak ile bir mesele karşısında bir pozisyon alma arasında pek bir fark yok; pozisyonunuzu aldıktan sonra aynı şeyi yüz kere tekrarlamanın bir katkısı yok, bir manası yok; sizin orada aldığınız pozisyon toplum tarafından takdir ediliyor. Dolayısıyla dün burada, muhalefet, doğrudur, İç Tüzük’ten kaynaklı bir yavaşlatma yapmıştır; biz de, çeşitli aralıklarla, sizlere İç Tüzük’ü uygulama konusunda taleplerde bulunduk ve biz, grubumuz olarak bu süreci bütün sakinliğimizle bekledik; akabinde biz de İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızı kullandık. Burada, muhalefet İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullanabildiği kadar aynı zamanda 1’inci grup ya da iktidar -hangi ismi kullanıyorsanız kullanın- o da İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullanma salahiyetine sahiptir. Nihayetinde bizim 291 kişiden oluşan bir grubumuz söz konusu ve Parlamentonun, uzak ara, hemen hemen yarısını oluşturan bir grubumuz söz konusu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dolayısıyla, biz, bu grubumuzun da yasama faaliyetlerinin hukukunu koruyarak hareket etmek durumundayız.

Az önce ifade ettiğim gibi, daha önce, burada, bizim Genel Başkan Yardımcımızın burnu kırıldı, farklı yerlerde farklı arkadaşların başına başka, maalesef, tasvip etmediğimiz durumlar geldi. Bunların hiçbirini tasvip etmedik. Siyasi mücadeleyi politikalarla, fikirlerle yapmanın hep yanında olduk, bunu her zaman destekledik.

Dediğim gibi, biz, bu ilkelerimizi koruyarak çalışmaların sükûnetle yürütülebilmesi için elimizden geleni yapacağız ve hiçbir milletvekiline -iktidar olsun muhalefet olsun- herhangi bir fiilî müdahaleyi kabul etmediğimizi, kabul etmeyeceğimizi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altay…

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, demokrasinin yüceliğinin yönetenlerin sabır ve hoşgörüsüyle doğru orantılı olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinde zıt görüşlerin tartışılmasının demokrasinin varlığına işaret ettiğine, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde Grup Başkan Vekili Özgür Özel’e ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’na yönelik saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, dün, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel’e ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu’ya yönelik saldırgan ve tasvibi mümkün olmayan tutum, başta MHP Grup Başkan Vekilleri olmak üzere tüm siyasi partilerin Grup Başkan Vekillerini oldukça rahatsız etmiştir; konuşmalarında da bunu kısmen dile getirdiler. Tüm Genel Kurulun da bu konuda çok üzgün olduğunu biliyorum.

Şüphesiz siz de bu yaşananlardan dolayı oldukça üzüldünüz. Nitekim bu sabah, nöbetçi Meclis Başkan Vekili sıfatıyla Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel’in makamına gerçekleştirdiğiniz ziyaret bizim için kıymetlidir ve anlamlıdır. Bu yönüyle size de teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, Parlamento tecrübesi oldukça kadim olan birisi olarak bu Mecliste çok münakaşalara, çok müzakerelere tanık olduk. Ancak zaman zaman çok farklı fikirlerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün her partiye verdiği haktan kaynaklı olarak kullanılmasındaki gerilimin fiziki şiddete ve saldırıya dönüştüğü anlar geçmişte hiç olmadı değil. Dün akşam da burada böyle bir hâl yaşandı ve bu hâl, bu fiziki saldırı çok direkt, amasız, fakatsız kınanması gereken bir hâldir.

Sayın Erkan Akçay’ın konuşmasını dikkatle dinledim. Bu durumu tasvip etmediğini ve olaydan sebep üzgün olduğunu beyan etmesinden dolayı kendisine teşekkür ederim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Nitekim siyasi parti Grup Başkan Vekilleriyle şahsınızın riyasetinde kürsü arkasında yaptığımız toplantıda da Milliyetçi Hareket Partisinin her 2 Sayın Grup Başkan Vekilinin de dün yaşanan olumsuz olaylardan dolayı oldukça üzgün olduklarını da müşahede ettim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokrasinin yüceliği yönetenlerin sabır ve hoşgörüsüyle doğru orantılıdır. Demokrasi, münakaşa ve müzakereleri içerisinde şiddeti asla hoş görmez ve içinde barındırmaz. Şiddetin girdiği yerde, gücü gücüne yetenin devrinin başladığı yerde demokrasiden söz de edilemez. Birbirine çok ama çok zıt görüşlerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması demokrasinin varlığının işaretidir, en büyük işaretidir. Tabii, çok zıt görüşlerin, sadece Mecliste değil, sokakta, meydanlarda da rahat ve özgürce tartışılması hepimizin dileğidir.

Sayın Başkan, şu unutulmamalıdır: Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tansiyonun iz düşümü 83 milyonun tansiyonudur, ülkenin her metrekaresine yansır. Sayın Genel Başkanımızın müteaddit defalar kamuoyuyla paylaştığı gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin milletin refahı, huzuru ve mutluluğundan başka bir derdi yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin, Türkiye’nin barışı ve birliğinden başka bir derdi yoktur. Eminim ve umarım, bütün partiler için de bu böyledir. Siyasette hoşgörü, Meclislerde iktidar kanadının hoşgörüsü de işin olmazsa olmazıdır. Ben, bu bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, her milletvekilinin aynı kıymette olduğu yerde, burada sadece grup başkan vekillerinin -bizlerin- değil, parti yöneticilerinin, milletvekillerimizin aynı kıymette olduğu yerde… Bu tür arbedelerde, itiş kakışlarda, o ona vurdu, şu şuna vurdu, bunlar… Hani, Anadolu tabiriyle, kavgada yumruk sayılmaz. Lakin Grup Başkan Vekilleri direksiyondadırlar, Grup Başkan Vekiline fiziki bir müdahale otobüsün devrilmesine yol açar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Direksiyondaki bir şoföre fiziki saldırıda bulunursanız o saldırı bütün otobüse yapılmış sayılır. Bunun ayrıca bir hassasiyeti de vardır.

Şunu belirtmek isterim ki geçmişte Sayın Özgür Özel’in de benim de -şimdi teferruatına girmeyeceğim, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarım çok iyi bilir- “ama”sız ve “fakat”sız özürlerimiz olmuştur. Özür bir erdemdir. Sayın Erkan Akçay’ın “Bu fiziki saldırıyı tasvip etmiyoruz ve üzgünüm.” cümlesini de ben bir özür olarak görüyor, kabul ediyor ve algılıyorum ve bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, vatandaşların da tasvip etmediği bu görüntülerin yaşanmaması için zatıaliniz başta olmak üzere her birimizin üstüne düşen sorumluluğu azami gayretle ve hassasiyetle yerine getireceğini de umuyor ve diliyorum.

Tekrar ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi münakaşa edilen, müzakere edilen yerdir. Her ne sebeple olursa olsun, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde saldırı, fiziki şiddet asla ve asla kabul edilemez. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak son olmasını temenni ederken, bir daha tekrar edilmemesini -kimden kime karşı gelirse gelsin- dilerken dün yaşanan, gerek Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel’e gerekse İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu’na yapılan bu fiziki saldırıları kınadığımızı da belirtiyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasinin Kâbesi olduğunu ve buna tahammül etmeyenin de buna riayet etmeyenin de Mecliste yeri olmaması gerektiğini düşündüğümü ifade ediyorum.

Tekrar, dünkü olaylardan dolayı üzüntülerini gerek kürsü arkasında gerek Genel Kurulda belirten Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekillerine ve diğer siyasi partilerin -AK PARTİ, HDP ve İYİ PARTİ- Grup Başkan Vekillerine ve şahıslarında gruplarına teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, tarım üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Kemal Peköz’e aittir.

Buyurunuz Sayın Peköz. (HDP sıralarından alkışlar)

VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Kemal Peköz’ün, tarım üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım üreticilerinin sorunları hakkında grubum adına söz aldım. Birkaç başlıkta sizlere bunu sunmaya çalışacağım.

2019 yılı verilerine göre Çiftçi Kayıt Sistemi’ne 2 milyon 260 bin çiftçi kayıtlı. Bunların, 119 milyar lirası bankalara, 10 milyar lirası da kooperatiflere olmak üzere 130 milyar lira borcu bulunmaktadır. Bunun yanı sıra tohum, gübre, elektrik, su ve benzeri giderler de hesaba katıldığında 150 ila 160 milyar lira civarında bir borç çiftçilerin sırtında durmaya devam ediyor.

Türkiye Ziraat Odaları Birliğiyle yaptığımız görüşmelerde, mayıs ayı içerisinde 46 ilde aşırı sıcaklık, yağış, don, dolu ve benzeri afetlerden kaynaklanan çok ciddi olumsuzluklar yaşandığını tespit ettik. Bu konuyla ilgili geçen hafta Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir önerge maalesef reddedilmiş, değerlendirmeye tabi tutulmamıştır.

Mayıs ayında, uzun süren poyrazdan sonra gelen çöl sıcakları ve fırtına nedeniyle meyve üreticilerinin önemli ölçüde zarara uğradıkları, meyvelerin yaklaşık olarak yüzde 95’inin döküldüğü, dolayısıyla ciddi bir mağduriyet yaşadıkları ve bu nedenle de önümüzdeki sene bahçelerini yeniden işleyemeyecekleri, yeniden üretime hazırlayamayacakları bir durumla karşı karşıyayız.

TARSİM, Tarım Sigortası da, maalesef, bu tür afetleri garanti kapsamına almıyor ve bu anlamda çiftçiye herhangi bir destekte bulunmuyor çünkü poyraz, TARSİM’in listesinde yer almıyor.

Ülkenin narenciye üretiminin üçte 1’ini karşılayan, vekili olduğum Adana’da, yüzde 80-90 civarında bir ürün kaybı beklenmektedir. Belki şu anda bunu çok hissetmeyiz ama beş altı ay sonra bunu çok derinden hissetmeye başlayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Tarım üreticilerinin yaşadığı bu sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bunun için de öncelikle, tarıma bakış açısının değiştirilmesi gerekiyor. İthalatçı rejimden vazgeçip, üretime destek olup, tarım alanında faaliyet yürüten insanlara destek olunması, bunun için de ciddi bir zihniyet değişimi gerekiyor.

“Bu konuda neler yapılmalı?” diye düşündüğümüz zaman da şunları ifade etmek istiyorum: Corona süreci ve sonrasında yaşanacak kayıpları önlemek için ülkemizde derhâl ülke ve bölgeler düzeyinde yapılacak somut desteklemeler gerçekleştirilmeli, tarımsal üretim planlamasıyla yerli üretim artırılmalıdır. Çiftçilerin üretim için kullanmak zorunda oldukları gübre, tohum, ilaç, benzeri şeyler için vergiler kaldırılmalı, bu anlamda destek verilmeli ve teşvik edilmelidir. Çiftçilere tarım danışmanlığı yapılmalı, ürünlerle ilgili her yıl için özel bir planlama yapılmalıdır.

2006’da çıkartılan Tohumculuk Yasası başta olmak üzere tarımı düzenleyen bütün yasalar, üreticinin aleyhine, büyük şirketlerin ve büyük çiftliklerin lehine sonuçlar veriyor. Bunların mutlaka en kısa zamanda değiştirilmesi gerekiyor. Tarım Sigortaları Kanunu değiştirilmeli, yoksul çiftçilerin sigorta primleri devlet tarafından karşılanmalıdır. Çiftçilere destekleme ödemesi yapılmalı, afet yaşanan bölgelerdeki çiftçilerimizin SGK primleri ödemeleri, sulama ve elektrik borçları hemen silinmeli, ertelemeden vazgeçilmelidir.

5488 sayılı Tarım Kanunu gereği bütçeden tarıma ayrılan pay 2021 yılı ve daha sonraki yıllar için en az yüzde 1 oranında gerçekleştirilmelidir. Tarımsal desteklerin, sübvansiyon veya ayni desteklemeler hariç, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olmaması gerekir. Söz konusu desteklemelere hiçbir koşulda bloke konulmamalı, borçlara mahsup edilmemelidir. 2019 yılı destekleme döneminin ödemelerinin tamamı derhâl ödenmelidir. 2020 yılı desteklemeleri tebliği hemen yayınlanmalı, destekleme ödemelerinin yarısının avans olarak ödenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Çiftçilerin bankalara, kamuya olan tüm borçları silinmeli ve çiftçilere sıfır faizli kredi verilmelidir. Sulama yatırımları artırılmalı ve tasarruflu su sistemlerine geçilmesi için çiftçilere destek olunmalıdır.

Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak üreticinin gelir artışı yanında vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal gıdaları tüketmesi için kalıcı, özel önlemler alınmalıdır.

Küçük çiftçiler ve aile işletmeciliği mutlaka özel olarak desteklenmelidir. Kırsaldan kentlere yaşanan yoğun ve dengesiz göçün yarattığı sorunlar için kalıcı çözümler bulunmalıdır. Yaklaşık 3,5 milyon hektarlık bir alanı ekmekten vazgeçen çiftçilere yeniden tarım alanına dönmeleri için bir yol önerilmeli, destek verilmelidir.

Son olarak, mütevazı bir şekilde de olsa iki belediyenin yapmak istedikleri şeyleri sizlere anlatmak istiyorum. Silopi Belediyesi, 9 dönümlük arazide, Kadın Politikaları Müdürlüğünün öncülüğünde, sebze ekimi çalışmalarıyla kolektif ekolojik gıda politikası gerçekleştirmeye başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Bunun yanı sıra Kars Belediyesi “Tohumu toprakla, alın terini dayanışmayla buluşturuyoruz.” sloganıyla Kars’taki ekilemeyen tarım arazilerini ekmeye ve çiftçilere atalık tohum desteği vermeye başladı. Örnek olarak, bahçesi olana fidan, tarlası olana tohum, arı yetiştiricilerine kovan, kaz hayvancılığı yapanlara ise kümes dağıtımı gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

Sözlerime son verirken Mardin’de 40’a yakın mahallede yirmi sekiz gündür elektriksiz, susuz tarım arazilerinin hepsi kurudu; bu konu da en kısa zamanda mutlaka çözülmelidir.

Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Türkiye ekonomisi hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Türkiye ekonomisine ilişkin gündem dışı konuşması

 

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Değerli Divan, Sayın Başkanım; Parlamentodaki tüm değerli arkadaşlarımıza ve bizi izleyen tüm vatandaşlarımıza saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Evet, ilk önce size Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün bir fotoğrafını göstermek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii ki bu yakasında bulunan, göğsünde bulunan o İstiklal Madalyası’na, Şeref Madalyası’na da özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ilk önce, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ülkemizi, hepimizi kurtardı; bu güzel topraklarda yaşıyoruz. Bununla birlikte cumhuriyetimizi kurdu, özgürlüğümüzü kazandı ve de bu madalyayı hak etti. Akabinde, ölünceye kadar, 1938’e kadar neler yaptı? Tüm vatandaşlarımızın dikkatine: Yaklaşık on beş yıllık iktidarı döneminde 46 adet ağır sanayi yatırımı yaptı. Bunlar, Gölcük Tersanesi, Eskişehir Hava Tamirhanesi, Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası, Bünyan Dokuma Fabrikası, Eskişehir Kiremit Fabrikası, Kırıkkale Elektrik Santrali, bunun yanında Ankara Çimento. Bu şekilde devam ediyor. Yani toplam 46 adet. On beş yıllık iktidar ömründe 46 adet çok önemli ağır sanayi yatırımı yaptı ve en son yaptığı yatırım Sivas Çimento Fabrikası. Maalesef, 1938 yılında vefat etti. Allah rahmet eylesin diyoruz tekrar; mekânı zaten cennet, bundan eminiz. Yaptığı bu yatırımlardan dolayı, bakın, bu fabrikalar sayesinde yani Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün on beş yıllık iktidarı boyunca yaptığı 46 ağır sanayi yatırımı sayesinde 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi yüzde 152 artarken toplam sanayi üretimi yüzde 80 artmıştır; kömürde yüzde 100, kromda yüzde 600, diğer madenlerde yüzde 200 artış olurken demir üretimi -dikkatinizi çekerim- sıfırdan 180 bin tona çıkmıştır, şeker üretimi 200 misli artmıştır. 1926’da başlayan bu yatırımlarla birlikte, sıfırdan, ülkemizin bütün ihtiyaçları için gerekli ağır sanayi yatırımlarını tamamen yapmıştır ve de ülkemize 46 adet çok önemli yatırımı kazandırmıştır. Ta ki 2002 yılına kadar, bu dönemlerde toplam 3.917 adet ağır sanayi yatırımı yapılmıştır. Ancak 2002’de ne oldu? 2002’de AK PARTİ iktidara geldi. AK PARTİ Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, farklı bir yöntemle, farklı şeyler yapmaya başladı. Atatürk’ümüzün ve ondan sonraki tüm liderlerimizin kurduğu fabrikalar, devletin toplam 3.917 adet mal varlığı satılmaya başlandı 2002 senesinden itibaren. 2002’den itibaren şeker fabrikaları, liman ve tersaneler, enerji santralleri, banka hisseleri, Gübre ve Sanayi işletmeleri, TEKEL işletmeleri, elektrik dağıtım şirketleri, TÜRK TELEKOM, PETKİM, Tank Fabrikası, TÜPRAŞ, kömür madenleri, araç muayene istasyonları, demir çelik, alüminyum ve krom fabrikaları; buna benzer toplam 3.917 tane en önemli ağır sanayi hamlelerimizi sattınız. Sattınız; bunu da satan, ipi çeken Recep Tayyip Erdoğan. Ancak, bunları kime sattı? Bunu da özellikle belirtmek istiyorum: Bunları özellikle -Yahudi lobisinin ağırlıklı olduğu- İsraillilere sattı yani Yahudilere sattı. Bunları sattığından dolayı çok para kazandı Yahudiler ve bir gün Amerika’ya gittiğinde ne yaptılar? Recep Tayyip Erdoğan’a bir şeref madalyası verdiler onlara göre. İşte, Yahudi lobisinin vermiş olduğu madalya, vermiş olduğu şilt. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, burada dikkat edilecek olan, hassasiyet budur. Birisi memleketimiz için kazandırırken birisi maalesef yok ediyor. Köprü yapıyor ama milletin parasıyla, 10 kat daha pahalıya getiriyor.

Burada sözümü şuna getireceğim: Bakın, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk vefatında bize çok önemli bir miras bıraktı, Türk milletine önemli bir miras bıraktı. Nedir? Bu, kendi el yazısıyla vasiyetidir ve bunlardan en önemlilerinden biri de Türkiye İş Bankası. Bakın, zaman zaman Sayın Recep Tayyip Erdoğan diyor ki: “İş Bankasını Cumhuriyet Halk Partisinin elinden alacağız.” Cumhuriyet Halk Partisi, İş Bankasında sadece gözlemcilik yapıyor. İş Bankasından Cumhuriyet Halk Partisinin en ufak, 1 TL’lik geliri yok. İş Bankasının doğru gittiğini, doğru yönetildiğini kontrol eden 4 önemli arkadaşımızla birlikte sadece gözlemcilik yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Biz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bıraktığı emaneti sonuna kadar savunacağız. Bu mirası korumak, bizim hepimizin boynumuzun borcudur; bu miras, yüce Türk milletinindir. İş Bankasını kimseye sattırmayacağız, kimseye peşkeş çektirmeyeceğiz, bunu da herkes böyle bile; bunun özellikle altını çiziyorum.

Diğer bir konu: Özellikle 2018 Haziran ayı öncesi tüm vatandaşlarımıza bir söz verildi, dediler ki: “Doksan gün içerisinde polisimize, öğretmenimize, din görevlilerimize, sağlık personelimize 3600’ü vereceğiz.” Buradan söz veriyoruz, ilk seçimlerde, 2020’de, 2021’de, 2022’de, en geç 2023’te, ilk iktidara geldiğimizde, Millet İttifakı olarak biz 3600’ü çıkaracağız; bunu herkes böyle bile. Akabinde en önemli, ciddi derecede hak kaybı olan EYT’liler… Buradan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum: Siz EYT’li arkadaşlarımızın, tüm vatandaşlarımızın EYT sorununu da çözeceğiz. Bu milletin hakkını kesinlikle başkalarına peşkeş çektirmeyeceğiz. 3,5 milyon Suriyeliye 40 milyar dolar para yedirilirken maalesef sizlerin hakkı verilmedi. Biz, bu hakları kesinlikle size geri vereceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım efendim.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tekrar ediyorum: 3,5 milyon Suriyeliye 40 milyar dolar para harcadılar ama maalesef, bizim emeklilikte yaşa takılan 6-7 milyon EYT’limize haklarını vermediler. Millet İttifakı’nın ilk iktidarında tüm EYT’lilerin haklarını geri vereceğiz, geri kazandıracağız, mağduriyetlerini sona erdireceğiz diyorum.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yerimden kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genelde pek usulümüz değildir fakat konuşma içerisinde cevap verme gereği hasıl olmuştur. Sadece AK PARTİ Genel Başkanı değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin seçilmiş Cumhurbaşkanı sıfatı da var; bunu özellikle belirtmek isterim.

Bir diğer mesele: Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sermaye söz konusu değil, özel girişim yok. O dönemde yatırımların pek çoğu devlet eliyle yapılıyor ve Türkiye’nin temel ihtiyaçlarını, gıda ihtiyaçlarını, giyinme ihtiyaçlarını karşılayacak bu yatırımlar devlet eliyle yapılıyor. O günden bu güne geldiğimiz zaman, her iktidar döneminde kademeli olarak özel sektör güçlendirilmiş, bir noktaya kadar gelmiş. Bizim dönemimizde de özel sektör çok ciddi yatırımlara ulaşmış, çok ciddi yatırımlar yapmış; şu anda da çok ciddi yatırımlar yapıyor, savunma sanayisinden tutun da -özellikle üretim anlamında- demir çeliğe kadar. Bugün özel sektör, o dönemde devletin ürettiği demir çeliğin çok daha fazlasını üretme kapasitesine ve kabiliyetine ulaşmış durumda. Dolayısıyla, 1920’lerin Türkiyesini alıp, o dönemki sermaye yapısını alıp, bugünle mukayese edip buradan farklı bir mana çıkarmanın bir anlamı yok. AK PARTİ’nin özelleştirmeyle alakalı politikaları, ekonomiye dair politikaları ortadadır. Millet bu politikaları, şimdiye kadar atmış olduğu adımları takdir ettiği için de AK PARTİ’yi iktidarda tutmuştur.

Bir diğer mesele de şudur, özellikle altını çizerek belirtmek isterim: Orada bir fotoğraf, bir tablo gösteriliyor. Değerli arkadaşlar, şimdi, bir şey yaptığınız zaman bir araştırırsınız bunun ne olduğunu, ondan sonra bununla alakalı çıkar kürsüde bir şeyler söylersiniz. Bu, ta Osmanlı Dönemi’nden bu zamana kadar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o dönemde farklı yerlerden kaçan Yahudilere açmış olduğu alandan dolayı… Yani o dönemde Yahudiler zulüm altında, oradan kaçmışlar, Osmanlı Devleti’ne sığınmışlar. Türkiye’nin soykırımlara dair duruşu, konuşması, tavrı net olduğu için bu, Türkiye Cumhuriyeti devletine verilmiş, Recep Tayyip Erdoğan’a değil. Bir kere, bunun altının çizilmesini özellikle istirham ediyorum. Recep Tayyip Erdoğan olmayıp başka bir Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olmuş olsaydı… Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletine, ta Osmanlı’dan başlayıp bugüne kadar savaştan kaçanlara kucak açmasından dolayı verilen bir nişan veya bir tablo; ismine ne diyorsanız deyin. Bunun da Genel Kurul ve kamuoyu tarafından özellikle bilinmesini arzu ettik, bu yanlış alanları da düzeltmek istedik.

Teşekkür ederiz.

VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, coronavirüs salgınıyla mücadelede Kocaeli ili Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinin yaptığı çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, coronavirüsle etkin mücadele için Kocaeli’de yerel yönetimlerin yaptığı çalışmalar hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker’e aittir.

Buyurunuz Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, coronavirüsle mücadelede seçim bölgem Kocaeli’de belediyelerimizin yapmış olduğu çalışmalar hakkında söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, Çin’de ortaya çıkan, dünyayı tehdit eden coronavirüs salgınına karşı ilk savaş açan ülkelerden oldu. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında, Sağlık Bakanlığımızın koordinasyonunda ilk andan itibaren Covid-19’la etkin mücadele çalışmaları başlatıldı. İlk vaka görüldüğü andan itibaren Avrupa ülkeleri ortalama kırk beş gün sonra tedbir almaya başlarken ülkemiz iki üç gün içerisinde tedbirler alarak Avrupa’ya göre çok çok daha önceden tedbir alan ülke oldu. 2002’de AK PARTİ iktidarıyla başlatılan ve devrim niteliğinde olan sağlık reformu, sağlık altyapı yatırımları ve şehir hastaneleri, verilen hizmetin kalitesini, ölüm hızının yavaşlamasını ve iyileşme oranının da hızla artmasını sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, devletimiz, Hükûmetimiz bu çalışmaları yaparken AK PARTİ’li belediyelerimizde de coronavirüsle mücadelede önemli hizmetler yapıldı. Kocaeli’de özellikle Büyükşehir ve ilçe belediyelerimiz “Salgın Küresel, Mücadele Yerel” diyerek gece gündüz demeden, şov ve reklam yapmadan, mazeret uydurmadan, kendi bütçeleriyle vatandaşımıza gıda yardımından sağlık malzemesi desteğine, çevre temizliğinden kurumların ihtiyaçlarına kadar her alanda hizmet verdiler. Büyükşehir Belediyemiz, bu kapsamda en önemli çalışmaları yaptı. Örneğin, değişik periyotlarla kapalı ve açık alanların dezenfeksiyonu, her ilçede muhtelif yerlere dezenfektan stantlarının kurulması, 2 milyonun üzerinde cerrahi maske üretiminin yapılması, vatandaşa ücretsiz dağıtılması, sağlık çalışanlarının akşam konaklama yerlerinin sağlanması ve ihtiyaçlarının karşılanması, İl Pandemi Kurulunun kararıyla evde karantinada olanların yurtlara yerleştirilmesi ve bunların ihtiyaçlarının karşılanması, Gönül Kazan Projesi’yle kendi ihtiyaçlarını gideremeyenlere günlük sıcak yemek hizmetinin verilmesi, 65 yaş üzeri kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması, işini kaybeden ihtiyaç sahibi ailelere, esnafa gıda yardımının yapılması, su faturasını ödeyemeyenlere destek olunması, evde kalan vatandaşlarımıza e-kütüphane hizmetinin sunulması, Büyükşehir Belediyesinin tiyatro ekibinin oyunlarını e-tiyatroyla izleme imkânlarının sunulması, Kocaeli’de okuyan üniversite öğrencilerimize ücretsiz internet hizmetinin sunulması, aç kalan sokak hayvanlarına mama dağıtılması ve son olarak Covid-19 sürecinde görev yapmış olan sağlık personeline ve ailelerine ödül olarak birer haftalık kamp tatili yaptırılması gibi hizmetleri, şov ve reklama kaçmadan özveriyle yapan, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Doçent Doktor Tahir Büyükakın olmak üzere Gebze, Darıca, Çayırova, Dilovası, Körfez, Derince, Karamürsel, Gölcük, Başiskele, Kartepe ve Kandıra ilçe belediye başkanlarımıza ve ekiplerine teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Şeker, İzmit’i unuttunuz. O ilçe değil mi?

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Covid-19 bütün dünyayı neredeyse teslim almışken ülkemizde bu süreçte, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, Covid-19’la ilgili tüm masrafların devlet tarafından karşılanması, açıklanan sosyal ve ekonomik paketler, 114 ülkedeki 70 binin üzerindeki vatandaşımızın ülkeye getirilmesi, süper güçlerin de içinde olduğu 100’ün üzerinde ülkeye sağlık malzemesi yardımının yapılması gibi hizmetlerin sunulması, ülkemizin gücünü, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin başarısını göstermektedir. Ne yazık ki bu başarıyı perdelemek isteyenler, dünde kalanlar, suni gündemlerle ülkeyi meşgul ediyorlar. Mevlâna’nın dediği gibi: “Bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylemek lazım.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama İzmit’i unuttunuz Sayın Şeker.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin bu süreci başarıyla yürütmesine vesile olan başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere, “Evde kal.” çağrısına uyup “Hayat eve sığar.” diyerek evde kalan vatandaşlarımıza, “Biz bize yeteriz Türkiye’m.” diyerek Millî Dayanışma Kampanyası’na destek verenlere, bu sürecin en fedakârı olan 65 yaş üstü büyüklerimize ve 20 yaş altı gençlerimize teşekkür ediyorum. Bu salgın hastalıkta hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Sümer…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Covid-19 salgınından etkilenen toplumsal kesimleri korumak için ekonomi yönetiminin tek formülünün borçlandırma olduğuna, 2020 bütçesinin sorunlara çözüm getirme vasfını kaybetmesi nedeniyle yeni bir bütçe planının Meclise getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Covid-19 salgınından etkilenen toplumsal kesimleri korumak için ekonomi yönetiminin bulduğu tek formül borçlandırma oldu. Vatandaşların, esnafın ve KOBİ’lerin, başta bankalara olmak üzere, borçları giderek artıyor. Özellikle nisan ayında borçlanmada tam bir patlama yaşandı. KOBİ’lerin bankalara olan kredi borçları nisan ayında bir önceki aya göre 95,7 milyar lira yani yüzde 14,4 oranında arttı; 758,2 milyar lira gibi rekor bir seviyeye yükseldi. KOBİ’lerin borcu geçen yılın aynı ayına göre yüzde 19 oranında yani 121 milyar lira arttı. Bu yılbaşına göre ise 142,9 milyar lirayla yüzde 23,2 oranında artmış oldu. Şu an bankaların donuk alacaklarına ilişkin doksan gün olan asgari gecikme süresi salgına karşı alınan önlemler kapsamında 31 Aralık 2020 tarihine kadar yüz seksen güne çıkarıldı. Bu sürenin sona ermesiyle birlikte KOBİ’leri bir borç yükü bekliyor. 2020 için onaylanan bütçe, sorunlara çözüm getirme vasfını kaybetmiş oldu. Yeni bir bütçe planı Meclise getirilmeli önerimizi bir kez daha buradan tekrarlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbay…

8.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Muğla ilinde yaşanan çöl sıcakları nedeniyle narenciye üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BURAK ERBAY (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muğla’mızda geçtiğimiz yıl yaklaşık 400 bin ton narenciye ve 100 bin ton nar üretilmişti. Ancak bu sene bu üretimin yüzde 90’a yakını olmayacaktır çünkü mayıs ayında Muğla ilimiz tarihinde daha önce yaşanmamış çöl sıcaklarıyla karşı karşıya kalmıştır. Arkasından, şiddetli esen poyrazla birlikte çiçekten meyveye yeni dönen ürün yere dökülmüştür. Muğla’da Köyceğiz, Ortaca, Dalaman, Fethiye ve Seydikemer’de narenciye üreticisi tarihin en büyük mağduriyetini yaşamaktadır. Tarım Bakanı ve yetkililere sesleniyorum: Zamansız bir şekilde yaşanan bu çöl sıcakları öngörülemeyen bir afettir. Yıllardır üreterek ülkemize büyük miktarda döviz girdisi sağlayan narenciye üreticimiz devletimizden destek beklemektedir. Bölgemiz acilen afet bölgesi ilan edilmelidir. Narenciye üreticimizin bu zararı TARSİM kapsamında değerlendirilmelidir. Üreticilerimizin kredi borçları faizsiz şekilde en az bir yıl ertelenmeli ve nakdî yardım yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek’in Afyonkarahisar ilinde asansörlerin bakım ve denetiminin Makine Mühendisleri Odasından alınmasıyla yaşanılan mağduriyetlerin giderileceğine yönelik sözünü tutmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Afyonkarahisar merkezde Makine Mühendisleri Odasının bakım ve denetimi altında olan asansörlerin bakım ve denetimi odanın elinden alınıp yaklaşık üç yıl önce AYK adlı bir şirkete verilmiştir. Söz konusu şirketin asansör kontrollerinde adil davranmadığı, bazı yerlerde daha sık, bazı yerlerde ise daha seyrek denetim yaptığı gelen şikâyetler arasındadır. Bu konuda özellikle apartman yöneticileri ve kat malikleri mağdur olmuştur. Konuyu çözeceğini ve Afyonkarahisarlı hemşehrilerimin asansörlerinin bakım ve denetim işini yeniden Makine Mühendisleri Odasına vereceğinin sözünü veren Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek’ten yaşanan bu mağduriyetin acilen çözülmesini ve seçim öncesi vermiş olduğu sözün tutulmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakırlıoğlu…

10.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin zarar eden çiftçinin olmadığı ve hayvan ithalatını bitirmede kararlı oldukları yönündeki ifadelerine karşılık canlı hayvan ithalatının sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarım Bakanı geçtiğimiz gün “Bu ülkede yalan kolay satılıyor; zarar eden çiftçimiz yok.” diyerek zarar ettiğini söyleyen çiftçimize yalancı demiştir. Aynı Bakan, daha önce de hayvan ithalatını bitirme konusunda son derece kararlı olduklarını, kimsenin besicinin ekmeğiyle oynamasına izin vermeyeceklerini, 26 Ekim 2019 tarihinden itibaren yeni başvuru almayacaklarını da söylemiş “Canlı hayvan ithalatına izin yok.” demişti. On yılda 8,5 milyar dolar canlı hayvan ithalatına kaynak ayıran bir ülkenin bakanı için söylemesi gereken kelimeler bunlar aslında ancak bugün, Hayvancılık Genel Müdürlüğünün açıklamasından canlı hayvan ithalatının son sürat sürdüğünü, 2020 yılında 350 bin hayvan ithal edileceğini, ithalatın ancak 2022’de biteceğini öğrendik. Tarım Bakanı “Yalan kolay satılıyor.” diyor fakat yalan bu kadar da ucuz olmamalı.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

11.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’e yönelik saldırıyı lanetlediğine, hak, hukuk ve adalet mücadelelerini sürdüreceklerine, 2 Haziran tarihinde yaşanan dolu yağışı nedeniyle Kayseri ili Felahiye ilçesi Kuruhüyük, Darılı ve İsabey Mahallelerindeki çiftçilerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkın haklı sesi Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel’e yönelik çirkin saldırıyı lanetliyorum. Hak, hukuk, adalet mücadelemiz devam edecek. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da halkın sesi olmaya devam edeceğiz.

Felahiye ilçemizin Kuruhüyük, Darlı ve İsabey Mahallelerinde 2 Haziran tarihinde yaşanan dolu yağışı çiftçilerimizi zor duruma soktu. Başta buğday ve arpa olmak üzere, şeker pancarı, nohut gibi ürünlerde büyük zararlar görüldü. Ektiği ürünler mazot, gübre, elektrik gibi temel girdi maliyetlerini bile karşılayamayan çiftçilerimizin mağduriyetlerini giderin yoksa seneye ne ekili bir tarla ne de ekecek bir çiftçi bulabilirsiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

12.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, hayvan yemi olarak kullanılmak üzere pelet ayçiçeği kabuğu ithal edileceğine, pandemi sürecinde Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve çiftçilerin Ziraat Bankasındaki kredilerinde herhangi bir indirimin yapılmamasının Türk tarımının gelmiş olduğu noktayı gözler önüne serdiğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Saman ithalatını biliyor idik ama şimdi, ithal pelet ayçiçeği kabuğunu da AK PARTİ iktidarında gördük. Rusya’dan ithal edilen ve tonu 670 liradan satılan ayçiçeği kabuğunun hayvanlarımıza yem olarak kullanılması, geldiğimiz âcizliği ortaya koymaktadır. Geçmişte kalorifer yakıtı olarak kullanılan pelet ayçiçeği kabuklarının şimdi ise hayvanlarımıza yem olarak kullanılması, ülke tarımının geldiği noktayı ortaya koymaktadır. Yabancıların ürünlerinden sonra çöplerini de ithal eder duruma gelmemiz, Türk tarımının bittiğini gözler önüne sermektedir. Millîlikten, yerlilikten bahseden AK PARTİ iktidarında Türk çiftçisinin gelmiş olduğu, Türk tarımının gelmiş olduğu nokta işte budur.

Yine, bakınız, pandemi sürecinde birçok sektörde, konutta, taşıtta ve diğer kredilerde faiz indirimi yapılmasına rağmen, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve çiftçilerin Ziraat Bankasındaki kredilerinde herhangi bir indirim yapılmaması, Türk tarımının ve dünyadaki tarımın gelmiş olduğu noktayı gözler önüne sermiştir. Türk çiftçisinin AKP iktidarında geldiği nokta maalesef budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

13.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, pandemi nedeniyle Hatay ili çiftçisinin uğradığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yıllardır büyük bir ekonomik kayıp yaşayan Hatay ilimizde ayakta kalan sektörlerden biri de tarımsal üretimdir. Pandemi nedeniyle şimdi tarım sektörü de büyük bir sıkıntının içine girdi. Hataylı çiftçilerimiz ekonomik sıkıntıdan hasat yapamaz hâle geldi. Çiftçilerimiz ne yazık ki şimdi iflasın eşiğindeler. Hükûmet bir an önce çiftçimize destek vermelidir; bunun için: Çiftçilerimizin ürettiği tüm ürünler devlet desteği kapsamına alınmalıdır; tarımsal girdilerde fahiş fiyat artışının önüne geçilmelidir; tarımda kullanılan enerji devlet desteği kapsamına alınmalı, çiftçi elektrik şirketlerine mahkûm edilmemelidir; çiftçinin ürettiği tarımsal ürünlerin fark ödemeleri ve desteklemeler acilen ödenmelidir; çiftçi kredileri en az bir yıl ötelenmeli ve yeniden yapılandırılarak düşük faizle uzun vadeye yayılmalıdır. Hükûmet çiftçimizin sesini duymalı ve bir an önce sorunlarını çözmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Türkiye’nin salgın sürecinde sanayisi, teknolojisi, tarımı, ticareti, hizmet altyapısı ve insani duruşuyla büyük bir devlet olduğunun tüm dünyaya gösterildiğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemize hizmet yolunda attığımız her adım, sarf ettiğimiz her kelam, geçirdiğimiz her an bizim için şereflerin en büyüğüdür. Türkiye’nin büyüklüğü nüfusumuzun çokluğundan, ekonomimizin rakamlarından, silahlarımızın menzilinden, şehirlerimizin şatafatından ibaret değildir asla ve olmayacaktır. Türkiye sanayisi, teknolojisi, tarımı, ticareti, hizmet altyapısı yanında asıl insani duruşuyla büyük bir devlet olduğunu salgın sürecinde tüm dünyaya göstermiştir, göstermeyi de sürdürecektir. En önemli gücümüz olan birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıktığımız müddetçe Allah’ın izniyle bizi yolumuzdan alıkoyacak hiçbir engel görmüyoruz.

Büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşmaya dünden daha yakın ve daha kararlı olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 11 Haziran Kızılayın kuruluşunun 152’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugünler Kızılay, Hilâl-i Ahmerin kuruluş yıl dönümüdür. Kan verme, insan hayatına verilen değere uygun olarak teşvik edilen bir uygulamadır. Yapılan iş, bir muhtacın ihtiyacını karşılamak olduğu için kan verme ücretle değil, bağış şeklinde olmalıdır. Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur, kim bir başkasının kederini giderirse Allah da onun kederini giderir ve ona kolaylık kapılarını açar.

İnsanlar yardımlaşarak ayakta dururlar, dolayısıyla kan bağışı, salih bir amel olarak sadaka hükmündedir. Ülkemizde her dört saniyede 1 ünite kana ihtiyaç vardır, her bir kan bağışı 3 kişinin hayatını kurtarmaktadır. Dolayısıyla kan acil değil sürekli bir ihtiyaçtır. Kan bağışı nice canlara hayat verir, nice umutları yeşertir.

BAŞKAN – Sayın Erel…

16.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, sosyal çalışmacıların mağduriyetlerinin giderilmesi için 2018 KPSS puanlarıyla ek atamalarının yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, üniversitelerin sosyal hizmet bölümünden mezun olan sosyal çalışmacılar için 2019 yılında personel alımına çıkmış ve tercih sonuçlarını 6 aralıkta açıklamıştı. Ancak aralık ayından bu yana ataması gerçekleştirilen personelin tamamına tebligat gelmediği için göreve başlayamamışlardır. Altı aydan fazladır bekleyen adaylar, tebligat bekledikleri süreçte başka bakanlıkların alımlarına başvurup mükerrer atamaya sebep olmuşlardır. Bu nedenle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bine yakın kadrosu boş kalmış durumdadır. Sosyal çalışmacılarımız mağduriyetlerinin giderilmesi için bir an önce 2018 KPSS puanlarıyla ek atamalarının yapılmasını heyecanla ve sabırsızlıkla beklemektedirler.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

17.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, 46 ilde çöl sıcaklarından kaynaklı afetten dolayı narenciye üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

46 ilimizde narenciye ürünleri çöl sıcaklarından kaynaklı afetten dolayı zarar görmüştür, ürünler telef olmuştur. Bu durum, masrafları 2 kat artan çiftçilerin borç yükünü artırarak maliyetleri yükseltmiş, belini bükmüştür. Bölgemizde Erzin, Dörtyol, Payas, Samandağ, Defne, Arsuz en çok zarar gören ilçelerdir. Erzin’in tek geçim kaynağı narenciyedir.

Çiftçilerin doğal afetlerden dolayı yaşadığı zararlarının tamamının karşılanması ve tarımsal sigortanın kapsamının genişletilmesi gerekmektedir.

Tarımsal ürünlerin canlı cansız üretim araçları ve tesisleri dâhil tüm tarımsal varlığın toplam parasal değerinin belirlendiği miktar yüzde 40’tan en az yüzde 10’a düşürülmelidir.

Tarım sigortalarının kapsamına aşırı sıcak etkili su kaybına bağlı meyve dökümü durumu eklenmeli, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olma şartı kaldırılmalıdır.

Sigorta şartları her çiftçinin ulaşabileceği hâle getirilmelidir.

Çiftçinin borçları faizsiz en az iki yıl ertelenmeli, üretimin önü açılmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Karaman…

18.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, ülkenin dünyayı sarsan salgında başarılı bir sınav verdiğine, Erzincan ilinde kronik hâle gelmiş sulama birliklerinin sorunlarının çözülmesine desteklerinden dolayı son Başbakan Binali Yıldırım’a, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye ve dönemin Erzincan Valisi Ali Arslantaş’a teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizin de içinde bulunduğu salgın nedeniyle alınan tedbirler ve kararlar doğrultusunda -geçirmiş olduğumuz son iki aydan sonra- ara verilmiş olan Meclis çalışmalarının hayırlı ve başarılı olmasını diliyorum. Ara verilen bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükûmet yetkililerinin ülke ve dünya genelinde takdire şayan hizmetlerinden dolayı kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Süreç çok iyi idare edilmiş, millet olarak dünyayı sarsan salgında ülkemiz çok başarılı sınav vermiştir. Devlet milletinin, millet de devletinin yanında olmuştur.

Değerli milletvekilleri, “Ekilemeyen yer kalmasın.” sloganıyla çıktığımız bu yolda çiftçilerimizin hep yanında olduk, olacağız da. Bu süreçte çiftçilerimizin yüzünü güldürecek birçok uygulamalarımız oldu.

Seçim bölgem Erzincan’da kronik hâle gelmiş sulama birliklerinin sorunlarını çözüp il özel idaresine devrini sağladığımız an itibarıyla sulama kanallarımız toprağı yeşertmeye başlamıştır.

Sulamayla ilgili desteklerinden dolayı son Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a, Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli’ye ve bugün Burdur Valiliğine atanan Erzincan Valimiz Sayın Arslantaş’a teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demir…

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, Hükûmetin yaşanan pandemi sürecinde sağlık alanında gösterdiği başarılarının yanı sıra ekonomi alanında da milletin yanında olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Hükûmetimiz, yaşanan pandemi sürecinde sağlık alanındaki başarılarının yanında, özellikle ekonomi alanında milletimizin yanında olmaya devam etmiştir.

Tüm dünyanın yaşadığı ekonomik daralmaya karşın, ülkemizin gösterdiği proaktif ekonomi yönetimi sayesinde süreci en az hasarla atlatıyoruz. Bu süreçte 2 milyondan fazla mükellefin prim borçları altı ay ertelendi. Sosyal koruma kalkanı çerçevesinde kısa çalışma ödeneği, işsizlik ödeneği verildi. 5,5 milyon aileye bin TL destek verildi. 192 bin firmamıza kefaletli İşe Devam Desteği finansmanı sağlandı.

Bugüne kadar atılan adımların tutarı 260 milyar TL; böylece bu kapsamda yapılan çalışmaların büyüklüğü çarpan etkisiyle 600 milyar TL’yi aşmıştır. Bu başarılı ve milletimizi önceleyen ekonomi yönetimi için başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak’a teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

20.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir ili Mucur ilçesi Aydoğmuş, Avcı, Büyükkayapa, Kurugöl, Küçükkayapa ve Pınarkaya köylerinde yoğun dolu yağışı nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kırşehir ilimizde geçen hafta meydana gelen dolu yağışı nedeniyle Mucur ilçemize bağlı birçok köyde ve bölge civarında maddi hasar meydana gelmiştir.

Yoğun dolu yağışı, Mucur ilçemizdeki köylerde tarımla uğraşan çiftçilerimizin arazilerinde ciddi zarar ve hasara yol açarak olumsuz yönde etkilemiştir. Son aylarda yaşanan salgınla mücadele süreci de düşünüldüğünde, yerli üretimin en büyük emekçileri çiftçilerimiz için her türlü desteğin sağlanması önem arz etmektedir.

Mucur ilçemizde, Aydoğmuş, Avcı, Büyükkayapa, Kurugöl, Küçükkayapa, Pınarkaya köyleri ile Rışvan Karakuyu bölgesi ciddi hasar alan yerler arasındadır. Çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesi ve zararlarının karşılanması yönünde gerekli yardım ve desteğin yapılmasına ilişkin olarak ivedilikle harekete geçilmesi adına buradan başta Tarım ve Orman Bakanımız olmak üzere tüm yetkililere sesleniyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Barut...

21.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, üretenin ve tüketenin zarar ettiği sistemin değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, son on yılda, üretici ürününü üretirken elektrikten mazota, gübreden tohuma kadar tüm girdiler en az 3-4 kat arttı. Üreten çiftçi kazanamıyor, tüketici de pahalıya almak zorunda kalıyor. Bu sistem böyle yürümez, bu sistem sıkıntılı. Hem Hal Yasası değişmeli hem de üretici desteklenmelidir. Hasat zamanı yapılan ithalat hem tarımı ve üretimi hem de hal esnafını olumsuz etkiliyor. Üreticiye darbe vuran, tarımsal üretimi çok olumsuz etkileyen ithalatın kesinlikle yasaklanması gerekiyor. Salgın nedeniyle arz ve talep dengesi bozulduğu için yaz meyve ve sebzeleri halde kaldı. İthalat yasaklanırken ihracatın da önünün açılması gerekiyor. Çiftçinin ürünü maliyetinin altında çok ucuza gidiyor veya satamıyor, esnaflarımız ise pazarlayamıyor ama ne hikmetse tüketiciye ürünler 5-6 kat fiyatla satılıyor. Üreten ve tüketenin zarar ettiği bu sistemin artık değişmesi gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen...

22.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, öğrencilerin mağduriyetlerinin önlenebilmesi için LGS ve YKS sınavlarının ileri bir tarihe ertelenmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pandemi süreci devam ederken yapılmak istenen LGS ve YKS sınavlarının ertelenmesi hakkındaki teklifimiz geçen hafta AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Bu sene LGS’ye 1,8 milyon, YKS’ye ise 2,5 milyon öğrenci girecek. Millî Eğitim Bakanlığı kendi bünyesinde yaptığı sınavları ertelerken bu sınavların ertelenmemesi demek, 4,3 milyon öğrencinin ve ailelerinin hayatının riske atılması demek. Gelecekleri bir sınava bağlı olan çocuklarımızın şimdi, o sınav yüzünden hayatlarını riske atmak vicdanlara sığmaz. Bu sınavların daha uygun bir tarihe ertelenmesi hâlen bütün öğrencilerimizin ortak talebidir. Bakanlığın sınavda uygulanacak tedbirleri açıklamak yerine, öğrencilerimizin bu haklı çağrısını dikkate almasını ve sınavların ileri bir tarihe ertelenmesini tekrar talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın Tutdere...

23.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Mardin ili Kızıltepe ve Derik ilçelerindeki elektrik kesintileri nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin giderilmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve iktidara çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçen hafta Genel Başkanımızın görevlendirmesi üzerine Mardin ilindeydik. Mardin ilinde, Derik ve Kızıltepe ilçelerinde özellikle elektrik kesintileri nedeniyle vatandaşlarımız çok ciddi anlamda mağdur durumdadır. Ekonomik krizle, coronayla mücadele eden yurttaşlarımızın elektrik dağıtım şirketinin gerçekten hukuk dışı, ölçülülük ilkesine uymayan uygulamaları nedeniyle mağduriyetleri katbekat artmıştır. Derik ilçesinde 43 köy, Kızıltepe ilçesinde yaklaşık 20 köyün içme suları dahi kesilmiş durumdadır. Köyler içme sularını elektrik şebekesinden aldığı için, şu anda orada bulunan yurttaşlarımız temiz suya dahi ulaşamamaktadırlar. Türkiye’de, 2020 yılında 60 köyde insanlar içme suyu bulamıyorlar. Ben buradan iktidara ve Sayın Cumhurbaşkanına çağrıda bulunuyorum: Sizin yönetmiş olduğunuz Türkiye’de, insanların en temel insan hakkı olan temiz suya ulaşma hakkı ihlal edilmektedir, bu mağduriyeti bir an evvel giderin, insanlarımızın bir an evvel temiz içme suyuna ve tarımda kullanılan suya ulaşmalarını sağlayın diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

24.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ili Arsuz ilçesinde hastane olmaması nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Arsuz, çok geniş bir alana dağınık olarak yayılan ve normalde 93 bin olan nüfusu, yazın 300 bine erişen bir turizm merkezi olarak Hatay’ın en büyük ilçelerindendir. Arsuz’da bir hastane yoktur, en yakın hastane 70 kilometre mesafededir ve hızlı müdahale yapılmadığı için birçok vatandaşımız hayatını kaybetmektedir. 2018’de yer tahsisi yapılmasına karşın, iki yıldır ihale yapılmadığından Arsuzlu kan kaybından yitip gitmektedir. Son bir haftada gerçekleşen trafik kazalarında yine 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden hemşehrilerim Samet Öcal ve Adil Gökmeydan’a rahmet diliyorum. Halk isyan noktasına gelmiştir; ilçeyi “Dikkat! Bu ilçede hastane yoktur, hastalanmamaya özen gösterin.” pankartlarıyla donatmış, oturma eylemleri ve imza kampanyalarıyla sesini duyurmaya çalışmaktadır. Hükûmet, halkın bu haklı isyanını duymalıdır, ihaleyi bir an önce yapmalıdır; bir an önce, Arsuz hastanesine kavuşmalıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

25.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, ülkenin salgınla mücadelenin yanı sıra ekonomi ve dış politikada da pek çok başarıya imza attığına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemiz, son dönemde, salgınla mücadelenin yanı sıra, ekonomi ve dış politikada da pek çok başarıya imza atmıştır. Geçmişte, kriz dönemlerinde dünyadan yardım isteyen Türkiye, bugün sağlık yardımı ve ihracat talebinde bulunan 125 ülkeye olumlu karşılık vererek dünyaya yardım eder duruma gelmiştir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde çalışma hayatında da normalleşme sürecimiz hızla devam etmektedir. Bu kapsamda, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlarımızın kolay şekilde istihdam edilmesi sağlanacak, kısmi ya da esnek çalışma alanında iş gücü piyasamızı daha da verimli hâle getirecek düzenlemeler hayata geçirilecektir. Allah’ın izniyle, 2023 hedeflerimize ulaşmaya en yakın olduğumuz bu dönemde, evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını gerçekleştirebilmeleri için emanet edeceğimiz büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasında durmadan, yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

26.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin ilinin eşsiz tabiatı, tarihî ve kültürel zenginlikleriyle önemli bir turizm merkezi olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her bakımdan gelişen ve büyüyen Türkiye’nin güneyinde parlayan yıldızı, Akdeniz’in incisi Mersin, tarihî, kültürel zenginlikleri ve eşsiz tabiatıyla önemli bir turizm merkezidir. Türkiye’nin en uzun sahillerinden birine sahip olan Mersin, Tarsus’tan Anamur’a kadar ziyaretçilerine birçok alternatifler sunar. Deniz, kum ve güneş turizminin yanında, inanç ve kültür turizmi açısından da çok zengin bir potansiyele sahiptir. Tarsus’ta bulunan Ashab-ı Kehf Mağarası, Makam-ı Şerif Camisi, Ulu Camisi, Gülnar’da bulunan Zeyne Türbesi önemli ziyaret yerleri olduğu gibi Hristiyanlara da önemli ziyaret makamları olduğu için ev sahipliği yapmaktadır. Anlatmakla bitiremeyeceğimiz güzellikleri görmek ve bir gastronomi şehri Mersin’e ait lezzetleri tatmak için, Covid-19 salgınıyla mücadelede normale geçtiğimiz şu günlerde, ruhen ve bedenen dinlenmek isteyen herkesi Mersin’e davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Dervişoğlu, buyursunlar.

27.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, pandemi sürecinde YKS sınav tarihinin öne alınmasıyla gençlerin ve ailelerinin yaşadıkları mağduriyetin önlenebilmesi için İYİ PARTİ Grubu olarak hukuki mücadele başlattıklarına, Hükûmetin ekonomi politikalarının ekonomi alanında yaşanan problemlere çare üretemediğine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu tekrar saygılarımla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi Yükseköğretim Kurumları Sınavı yaklaşmaktadır, “YKS” diye tarif ediliyor. Bu alanda ciddi belirsizlikler söz konusudur. İktidar, maalesef, gençlere karşı olan görev ve sorumluluğunu yerine getirememiş gibi görünmektedir. Bugünkü iktidar, 2002 yılından itibaren eğitim sisteminde büyük bir ciddiyetsizlikle, neredeyse işi yazboz tahtasına çevirmeye götürmüştür. Eğitim sistemindeki değişikliklerden hepimizin başı dönmüştür. Bu karmaşık, geride bıraktığımız günlerde, Türkiye’yi yönetenler, gençler için bu süreci kolaylaştırmak, endişelerini azaltmak için bizim de desteklediğimiz bir karar vermişti ve YKS sınav tarihleri ileri alınmıştı ama sonradan ne olduysa ani bir kararla, YKS tarihi sorumsuzca tekrar öne alındı. Gençlerin hangi şartlar altında sınava çalıştığı da bu süreçte umursanmadı. Ailelerin çocuklarına ne zorluklarla imkân sağlamaya çalıştığını herhâlde görüp bilmiyorsunuz ya da merak etmiyorsunuz. Bu büyük yanlışı düzeltebilmek, sizin ve ailelerinizin mağduriyetlerine son verebilmek için, geri dönüşü olmayan zararların oluşmasına engel olmak bakımından, hiçbir siyasi amaç gözetmeksizin sınav takviminin gençlerin planlarına uygun hâle getirilmesi için İYİ PARTİ adına bir hukuk mücadelesi başlattık, bu hafta karar verilmesini bekliyoruz.

Ayrıca, ekonomi alanında da ciddi problemler yaşanıyor. TÜRK-İŞ’in 2020 için açıkladığı son rakamlara göre açlık sınırı 2.438 lira, yoksulluk sınırı ise 7.942 liradır. Türkiye’de 2020 yılı için belirlenen net asgari ücret ise 2.324 lira olup 10 milyona yakın olduğu tahmin edilen asgari ücretliler açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – TÜİK’in açıkladığı son istihdam verilerine göre ise 26 milyon 753 bin çalışanımız bulunmaktadır. Yani çalışanlarımızın yüzde 40’a yakını açlık sınırının altında kalmaktadır.

Diğer yandan, SGK’nin açıkladığı verilere göre ise sadece son bir yılda, genel sağlık sigortası primini kendi ödeyemeyecek duruma düşen vatandaş sayısı 500 bini aşmıştır. Bu, işsizler ordusuna katılan 500 binden fazla vatandaşımız daha oldu demektir.

Ekonomi her geçen gün daha da yara almaya devam ediyor. Vatandaşlarımız asgari veya düşük ücretlerle geçim mücadelesi vermekte. İşsizlik ki bilhassa genç işsizliği çığ gibi büyümektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Tüm bunlara karşın, Hükûmetin ekonomi politikaları da artık çare üretememektedir. Çare vardır, Türk milleti mecbur ve mahkûm değildir ama gün gelecek, gerçekler gün ışığına çıkacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Başkanım, Erkan Akçay, buyursunlar.

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 10 Haziran Cengiz Aytmatov’un vefatının 12’nci yıl dönümüne, ABD’nin materyalist, Darwinist, ırkçı ve sömürgeci bakış açısının Atlantik’le sınırlı olmadığına, coronavirüsle mücadelede ABD ve Avrupa sınıfta kalırken varlığını insanımıza hizmetkâr kılan Türkiye Cumhuriyeti’yle övünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Türk dünyasının ve dünya edebiyatının büyük ismi Cengiz Aytmatov’un vefatının yıl dönümü. Bu vesileyle Cengiz Aytmatov’u rahmetle yâd ediyorum.

Türk dünyasının kültürel zenginliğini eserleriyle bütün dünyaya tanıtan Aytmatov, dünya edebiyatına mal olmuş en önemli kalemlerden birisidir; “Cengiz Han’a Küsen Bulut” “Cemile” “Dişi Kurdun Rüyaları” gibi eserleriyle, insanın tarih içinde kazandığı değerlerini destansı anlatımıyla Türk ve dünya edebiyatında eşsiz bir başarıyı yakalamıştır. Milletinin değerlerini ve insani erdemleri unutan, toplumuna yabancılaşan karakterleri “Gün Olur Asra Bedel” adlı eseriyle mankurt olarak niteleyen ve “mankurtlaşma” deyimini dünya literatürüne kazandıran Aytmatov’u vefatının yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri’nde Anma Günü olarak kutlanan 25 Mayıs 2020 tarihinde, Minnesota eyaletinde George Floyd isimli siyahi vatandaş gözaltı işlemi sırasında polislerin orantısız güç kullanarak, boğarak öldürmeleri sonucunda hayatını kaybetmişti. Irkçılık karşıtı gösteriler mevzubahis eyaletle sınırlı kalmamış ve ABD’nin birçok eyaletine sıçramıştır. Her toplumsal olayın geri planında tarihsel bir gerçeklik vardır. Floyd’un “Nefes alamıyorum.” sözü ABD’nin ırkçı bilinçaltının ve politikalarının delili olmuştur. Floyd olayı, köle ticaretiyle başlayan, siyahi halkın asırlar süren dramını ve günümüzde polis şiddeti şeklinde nükseden Batı sisteminin yapısındaki ırkçılık hastalığını tekrar gün yüzüne çıkarmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 17 Temmuz 2014 tarihinde Garner, 9 Ağustos 2014 tarihinde Brown adlı siyahi bir vatandaş “Nefes alamıyorum.” sözleriyle Batının ırkçı, Darwinist, materyalist ve sömürgeci zihniyetini gözler önüne sermiştir. ABD’nin bu materyalist, Darwinist, ırkçı ve sömürgeci bakış açısı sadece Atlantik’le sınırlı değildir. ABD, emperyal hedefleri doğrultusunda Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de illegal birçok operasyon düzenlemiş ve kıyımlara neden olmuştur.

Sayın Genel Başkanımız ülkemizde ve bölgemizde sinsi oyunlar peşinde olan ABD’nin gizli emellerini çoğu kez vurgulamıştır. Oyun kuranın bir gün kendi oyununa kurban gideceğini, 16 Eylül 2017 tarihinde Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli şu sözlerle ifade etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyursunlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “ABD ve İngiltere öncelikle kendi işine bakmalı. Haksız, hukuksuz ve hadsiz politik tasavvur ve tavırlardan acilen ve derhâl geri dönmelidir. Bölgemizde fitneye mihmandarlık yapan ABD, gelecekte kendi eyaletlerinde baş gösterebilecek bağımsızlık arayışına ne diyecektir? Mesela, Kaliforniya’nın içten içe büyüyen, devamlı zemin tutan ayrılma talepleri iyice somutlaşır, gün yüzüne çıkarsa ABD ne yapacaktır?”

Değerli milletvekilleri, Amerikan rüyası denilen spekülasyonun iç yüzü çoktan ortaya çıkmıştır. ABD, coronavirüsle mücadelede kurumlarıyla ve organizasyonuyla sınıfta kalmış fakat bu başarısızlık ABD’yle sınırlı kalmamıştır. Sözde insan haklarının beşiği olan Avrupa, yaşlılarını ve çocuklarını hastanelere almamış, yağmacı bir zihniyetle yardım gemilerine el koymuştur. Bu hususta varlığını insanımıza hizmetkâr kılan Türkiye Cumhuriyeti’yle ne kadar övünsek azdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Batı, vatandaşının nefesini keserken Türkiye tüm kurum ve kuruluşlarıyla insanlığa nefes olmuştur. Ayırt etmeksizin her insanına el uzatan devletimiz, tüm dünyaya cihanşümul devlet olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, tıbbi yardımlarıyla, hiçbir talebi boş çevirmemiş ve her kıtaya Türkiye’nin, Türk milletinin merhamet mührünü vurmuştur. Tarih, hafızası şaşmayan beşerî bir ilimdir, ve yine aynı tarih, dünya nefes alamazken insanlığa ve elinin ulaştığı her kıtaya nefes olmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’ni altın harflerle nakşedecektir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.

Buyursunlar, Sayın Oluç.

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu’nun TÜİK’in resmî işsizlik verilerinin gerçeği yansıtmadığını gösterdiğine, işçilerin kimi yerlerde kölelik koşullarında çalıştırıldığına, Diyarbakır, Mardin ve Siirt Valilerinin merkeze çekildiğine ve kayyum olarak atanan bu valilerin yaptıklarının hesabını hukuk önünde sormaktan vazgeçmeyeceklerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARIHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim, Sayın Başkan.

Sayın vekiller, işsizlik verileri, manipüle edilmiş ve gerçekleri yansıtmayan işsizlik verileri açıklandı ve ilginç bir şekilde, bütün dünyada pandemi döneminde, coronovirüs döneminde işsiz sayısı artarken Türkiye’de ne hikmetse -manipüle edildiği için rakamlar, tabii ki biliyoruz- işsiz sayısı artmamış.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, bugün açıklanan işsizlik rakamları karşısında bir rapor çıkardı hemen. “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” başlığını taşıyor rapor ve yaptıkları bütün araştırmalarla bu raporda, sayısal dökümlerle birlikte, TÜİK’in resmî işsizlik verilerinin gerçeği yansıtmadığını çok net olarak göstermiş durumdalar. DİSK “Covid-19 en az 6 milyon istihdam kaybına yol açmıştır. Covid-19 etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik 13 milyonu aşmıştır. Revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 39 olarak görünmektedir” diyor. Raporlarında çok detaylı bir araştırma yapılmış vaziyette ve iddiaları, çok açık bir biçimde istihdamın düştüğü, işbaşında olanların sayısının ve çalışma sürelerinin düştüğü ve ümitsiz işsizlerin sayısının patladığı doğrultusunda. Yani iş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısında ve ümitsiz işçilerin sayısında, bir patlama yaşandığı doğrultusunda bir rapor olmuş, önemli veriler taşıyor. Elbette ki TÜİK’in manipüle edilmiş rakamlarıyla karşılaştırdığımızda çok daha gerçekçi verilerin ortaya konduğunu görüyoruz.

Dün de söylemiştim, TÜİK rakamları manipüle etmek için sadece TÜİK Başkanını ve Başkan Yardımcısını değil, bölge müdürlerini de değiştirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yakında TÜİK’i, Hazine ve Maliye Bakanının yanındaki odaya taşıyıp aslında onun istediği verileri yayınlamasını sağlayacaklar gibi görünüyor.

Şimdi, işsizlik bu durumdayken kimi yerlerde de gerçekten kölelik koşullarında insanların çalıştırıldığını görüyoruz. Hatay Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu pamuk tarlalarında çalışacak tarım işçilerinin günlük yevmiyelerini 52 lira olarak belirlemiş, işçilere yemek ücreti verilmemesi kararı alınmış ve bir ay boyunca çalışan işçiler asgari ücretin altında çalışacaklar, her türlü haktan ve hijyenden yoksun çalıştırılacaklar. Gerçekten vahim bir durum; baktığımızda yemek parasının verilmemesi ve sabah saat 06.30’da başlayıp akşam 16.30’da iş bırakma kuralının işleyeceği, 16.30’dan önce iş bırakılsa da saat başına 7 lira yevmiyeden düşürüleceği sanki çok matah bir yevmiye veriliyormuş gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – En son TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırı 2.492 liraydı, net asgari ücret biliyoruz 2.324 lira; pamuk işçilerine reva görülen ücret günlük 52 liradan 1.560 lira oluyor, o da eğer otuz gün çalışacak olurlarsa. Gerçekten mevsimlik işçiler kölelik koşullarında çalıştırılıyor, sigorta kapsamında çalıştırılmıyorlar. İşçilerin bu koşullarda çalıştırılmasının insanlık dışı olduğunu özellikle bir kez daha vurgulamak istiyoruz ve bu konunun Meclis açısından da ciddi bir konu olduğunun bütün gruplar tarafından görülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

Son olarak değinmek istediğim konu, bir valiler kararnamesi yayınlandı ve bu valiler kararnamesine göre Diyarbakır, Mardin ve Siirt Valileri merkeze çekildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum efendim.

Diyarbakır, Mardin ve Siirt Valileri bizi niye ilgilendiriyor? Bunlar aynı zamanda kayyum olarak atanmış olan Valilerdi. Biliyorsunuz, kayyumlar meselesini biz her hafta birkaç kez konuşmak durumunda kalıyoruz. Bu valilerden kayyum olarak atanmış olan valilerden Mardin Valisi Mustafa Yaman, daha evvel çeşitli devlet görevlerinde de bulunmuş olan bir kişiydi; Dersim’de, Giresun’da, Kırklareli’de, Balıkesir’de çalışmalar yapmış ve her çalıştığı yerde mutlaka hakkında usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık gibi soruşturmalar yapılmış olan, bazılarında mahkûm olmuş olan ama mahkûmiyeti ertelenmiş olan bir kişiydi; Mardin’e 2 kere Vali olarak atandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Sayıştay raporları ortaya çıktı, faturalar vardı biliyorsunuz, İçişleri Bakanına ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına çeşitli hediyeler verdi, hediyeler verdiğini iddia etti; o faturaları da ortaya koyduk. Bütün raporlarda aslında hırsızlık, yolsuzluk ve usulsüz harcama konusunda birinci sırada yer alan bir kişiydi Mardin Valisi ve sonra kayyum olarak atanmış olan Mustafa Yaman. Şimdi, merkeze alınmış kendisi. Söyleyelim; merkeze alındı diye hukuk önünde hesap vermekten kurtulabileceğini sanmasın. Onu kayyum olarak atamış olup da bu yaptığı hukuksuzluklara, usulsüzlüklere ve hırsızlıklara çanak tutmuş olanlar da dâhil olmak üzere, bu yapılanların hesabı mutlaka hukuk önünde sorulacak.

Tabii ki Diyarbakır Valisi de kayyum olarak atandı, pandemi döneminde sahte dezenfektan dağıtan bir kişiydi, unutmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Siirt kayyumu yeni atandı, onun da ilk yaptığı işin Kürtçe kütüphaneyi yıktırmak ve tabelalara musallat olmak olduğunu elbette ki unutmuyoruz.

Şunu söylemek istiyorum, son cümle: Kayyum olarak atanmış olan 3 Valinin -şimdi merkeze alındılar ama- yaptıklarını unutmayacağız ve onların yaptıklarının hesabını hukuk önünde sormaktan da asla vazgeçmeyeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özel.

Buyurunuz Sayın Özel.

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde yaşanılan fiziki şiddetin içinde yer almaktan üzüntü duyduğuna, kurumsal ilişkilerde empati yeteneğinin geliştirilmesinin önemli olduğuna, 15 Temmuz şehit yakınları ve gaziler için toplanan paranın amacı doğrultusunda kullanılması gerektiğine, Yassıada yargılamalarını geçersiz kılan bir kanun teklifi yerine tüm siyasi idamları geçersiz kılacak bir kararın daha anlamlı olacağına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Kapanmış bir konuyu açmak adına değil ama herhâlde bir saate yakın üzerinde konuşulan bir konuda olayın taraflarından biri olarak birkaç cümle sarf etmem de beklenir.

Şimdi, öncelikle, dün yaşanan olayların belli bir yerinden sonraki kısmında yani işin içine şiddet karıştıktan sonraki kısmının içinde yer almaktan büyük bir üzüntü duyuyorum. Bana yapılanı elbette tasvip etmiyorum. Bana o girişimde bulunan arkadaşın daha sonra başına gelenler veya bugün içinde bulunduğu durum benim de yüreğimi eziyor. Bu iş, gerçekten Mecliste bir tek olmaması gereken bence de bu var. Tüm partilerin Grup Başkan Vekillerinden önemli şeyler duyduk.

Tabii bu arada Sayın Sezgin Tanrıkulu’na yapılan ve hiçbirimizin kabullenmediği, sizin de kabullenmediğiniz bir girişimin Milliyetçi Hareket Partisi tarafından kurumsal olarak sahiplenilmemiş olmasını ve kendisine bir telefon açılarak durumdan duyulan üzüntünün iletilmiş olmasını da çok önemsiyoruz; gerisinin çok fazla önemi yok ama bu önemlidir Türkiye için.

Sizin ziyaretiniz çok kıymetlidir; şereflendirdiniz, duygularınızı paylaştınız, o açıdan teşekkür ediyoruz. Dün o olaylar yaşanırken zaten en büyük özrü... Kim, neyi ne kadar söyleyebiliyor, ne yapıyor çok önemli değil -gözümde gözlüğüm de yoktu- en büyük özür, o olayı gerçekleştiren arkadaşa “Bu, bizim töremizde yok.” diye yapılan eleştiridir; benim için en büyük özürdür o.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Her siyasi partiden, Başkanlık Divanından arayan soran, odaya uğrayan, telefon eden herkese teşekkür ediyoruz.

Meselenin, en sert şekilde müzakerelerin bile hiç bir zaman kaba kuvvete dönüşmemesine ilişkin burada oluşan ortak kanaat ve tekrarlanan kıymetli ifadelerin bir vücut bulmasını önemsiyoruz. Çünkü bu Meclis, on yedi ay hiçbir tartışmanın kavgaya dönüşmediği bir dönem de geçirmişti. Dünkü tatsızlığın böyle bir sürecin kapısını aralaması umudu yüreğimdeki ağrıyı hafifleteceği gibi bambaşka bir sevince de dönüştürür, keşke böyle bir kazanımımız olsa!

Sayın Başkan, meselenin diğer kısmıyla ilgili yani dün İç Tüzük’ün verdiği bir hak kullanılırken tarafımızdan yapılan engelleme, uzatma ve kabinlere girip de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir arkadaşımızın milletvekili iken ertesi gün hapse konulması ve bir diğer siyasi partiden 2 arkadaşımızın da aynı hukuksuzlukla, kanun tanımazlıkla karşılaşması bizim içimizi yakıyordu. Biz oraya girdik “Arkadaşımızı düşünüyoruz.” dedik, çok kişinin de canını sıktık; bunun farkındayız ama şunu söyleyelim: Bir empati kurmak gerekirse dün, o üç saatlik sürede sıkılan hiçbir can, örneğin, Adana Yüreğir’de kamera görüntüleriyle hiçbir suçunun olmadığının ispatlandığı gencecik bir çocuğun bayram dâhil on gününü karantina dolayısıyla cezaevinde bir hücrede geçirirken sıkılan canı kadar sıkılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dün sıkılan hiçbir can, İzmir’de bir provokasyonu paylaştı diye -provokasyonu yapanlar yakalanmıyorken- çocuğundan, ailesinden ayrılan, yaşlı anne babasından ayrılan ve bayramı Aliağa Kadın Cezaevinde geçiren bir can kadar sıkılmamıştır ve hiçbirinizin canı bir milletvekili arkadaşınız, hem de Meclis Başkanı “O kanaatte değilim, ben bunu okutmam. Mahkemenin yargılamayı sürdürmesi doğru değil.” diye Komisyonda da aynısını söylemişken bir şekilde tutum değiştirip okuttuğunda arkadaşınız yanı başınızdan alınıp da Maltepe Cezaevine konduğunda bizim canımızın sıkıldığı kadar sıkılmamıştır. Bizim dün yapmaya çalıştığımız mesele, bu can sıkılmasına hiç olmazsa bir küçük zerrecik kadar sizi ortaklaştırabilmekti ve bu konuşmayı yapacaktım sonrasında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O yüzden kişisel ilişkilerde, beşerî ilişkilerde o daha kolay ama kurumsal ilişkilerde de bir empati yeteneğini geliştirmek lazım. Öyle ki güç elinizde olduğunda sizin yaptıklarınızın geçmişte birilerinin elinde güç varken size yapılanlarla mukayesesi noktasında baktığınızda güç aldığınız, temel aldığınız, kaynak aldığınız bazı mağduriyetlerin beterleri bazı kişilere yaşatılırken belki de farkında olmadan bir siyasi unutkanlık, siyasi Alzheimer hâlinin bu ülkeye çok şey kaybettirdiğini de görmek lazım.

Çok fazla başka konulara değinmek durumunda değilim ama inanılmaz telefon var. Lütfen, bir çığlık yanıt bekliyor. Dün 15 Temmuz gazileri bir toplantı yaptılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hepimizi arıyorlar, onları dinleyin; onlar size ulaşmaya çalışıyorlar, mutlaka da ulaşıyorlar; onların sesi olun ve şöyle düşünün: 15 Temmuzda o insanlar şehit olduklarında onların aileleriyle ve gazilerle dayanışma isteyen herkes, yardım hesaplarına o parayı onlara varacak diye gönderdi. Bunu Sayın Hocam, bir dakikalık konuşmalarından çok zaman feyzaldığımız Sayın Müftüm de herhâlde takdir eder ki o insanlar o bağışı yaparken o insanlara ulaşsın diye verdiyse… “Biz bir vakıf kuracağız.” “Kurduk.” uğraş uğraş üç yılda zor kurdurduk. Para nerede? Para yok. Para nerede? Bankada. Nemalandı, 309 milyonken 308 milyon oldu; en kötü yatırım aracıyla 496 milyon TL’si olmalıydı bu insanların ve bu, o insanlara verilmeliyken “Biz vakfa koyacağız. Heykel yapacağız.” bilmem ne, o insanların içini serinletmiyor. Bunlar 1’di, 3’tü, 5’ti; dün kaç kişi oldular, gördünüz. Bir dinleyin, onlarla bir empati kurun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir de son sözüm yine Sayın Şentop’a; hep yaptıklarını eleştiriyoruz, bu sefer yapmakta olduğu bir şeye destek vereceğiz, diyeceğiz ki: Yassıada yargılamalarını geçersiz kılan bir kanun teklifi hazırlığı varmış; doğrudur, hiçbir itirazımız olmaz ve destekleriz. Sayın Şentop’un bunu tüm partilerle istişare ederek, bizim açımızdan ilk adını anmamız gereken Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ama her siyasi partinin siyasi idamlarla sözde itibarsızlaştırıp ortadan kaldırdıkları ya da uyguladıkları ya da uygulamadıkları siyasi idam kararlarının tamamının hükümsüz kılınacağı bir çaba çok daha anlamlı olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tek başına Yassıada’ya da “Evet.” diyeceğiz ama çok daha anlamlısı, bu Parlamentonun siyasi idamları geçersiz kılacak bir çabası olur. O zaman da otuz dokuz yıl önce bugün 12 Eylül cuntasının idam ettiği Veysel Güney’in de içinde bulunduğu -bugün idam edildiği için söylüyoruz- tüm siyasi idamları, tüm siyasi partilerle görüşerek geçersiz kılacak bir karar çok daha anlamlı olur. Bu da Sayın Şentop’a, canımızı çok sıkan, canımızı çok üzen, bizi kahreden, kendisiyle çelişen Şentop’a herhâlde bir nazar boncuğu gibi bir tane de desteğimiz olsun.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Muş.

Buyurunuz Sayın Muş.

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 15 Temmuz şehit aileleri ve gazileri için kanunların belirttiği şekilde yapılması gerekenlerin yerine getirildiğine, partilerin meşru zeminde politikalarıyla, fikirleriyle Türkiye’ye katkıda bulunabileceğine, Parlamentoda şiddetin yaşanmasını tasvip etmediklerine, eleştirilerinin milletvekillerinin şahsına değil fikirlerine yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz hem şehitlerimizin ailelerine, geride kalanlarına hem de 15 Temmuzdaki gazilerimize, Hükûmetimizce, devletimizce ilgili kanunlarımızda belirtilen şekilde yapılması gereken neyse yapılmıştır; bundan sonra da yapılmaya devam edilecektir. Burada bahsedilen konunun ne olduğuna ben de detaylıca, ayrıca bir daha bakacağım. Ama bizim mevzuatımız noktasında ne yapılması lazımsa hepsi yapılmıştır; bunu özellikle ifade etmek isterim.

Bir diğer konu da: Değerli arkadaşlar, biz siyasi rekabete sonuna kadar varız, buna hiçbir zaman itiraz etmeyiz; bunu da her zaman Türkiye’de destekleriz. Partiler meşru zeminde politikalarıyla, fikirleriyle, kanaatleriyle mücadele ederek Türkiye’ye katkıda bulunabilirler; bunun alanı bellidir. Fakat bizim geçmişte geldiğimiz gelenek bellidir, yaşadıklarımız bellidir, şiir okumaktan aldığımız cezalar bellidir. O dönem yaşadıklarımızın bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meselelerde bizim demokratik standartların geliştirilmesi için attığımız adımlar da bellidir, yapılan Anayasa değişiklikleri ile hukuki düzenlemelerimiz de ortadadır, mevcuttur. Meşru anlamda siyaset yapan hiç kimsenin önünün kesilmemesi için bugün Türkiye’de ortaya attığımız, ortaya koyduğumuz düzenlemeler mevcuttur herkes kanaatini, fikrini bu Parlamento çatısı altında özgür bir şekilde ifade edebilsin diye, kanaatlerini ortaya koyabilsin diye. Nereye kadar? Burada ilgili mevzuatımızda suç teşkil edebilecek durumlar ortaya çıkıncaya kadar. Onun haricinde biz hiç kimseyi görüşünden, fikrinden, zikrinden, politikasından dolayı eleştirmedik. Türkiye’nin hassasiyetleri mevcuttur, Türkiye’nin hassasiyetleri ortadadır. Bu noktada mevcut, bu Parlamentoda 600 milletvekilimiz var, bu hassasiyetler konusunda kiminle konuşursanız çok büyük bir kısmı bugün bizim ortaya koyduğumuz anlayışı destekleyecektir, milletimize de sorsanız bunu destekleyecektir diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoda şiddetin, milletvekilleri arasında bu tip olayların olmasını asla tasvip etmeyiz, kabul etmeyiz ama şunu unutmayalım: Değerli arkadaşlar; Her parti kendi politikasını, kendi fikirlerini Parlamentoda dile getirecektir, buna hakkı var ama bir partiye veya birden fazla partiye ne kadar muhalefet görevi verildiyse bir başka partiye de iktidar görevi verilmiştir. “Ben muhalefetim demokratik sistem içerisinde ben konuşurum, eleştiririm ama bana kimse bir şey diyemez. Ben bu meşru haklardan faydalanırım ama iktidar bu noktada İç Tüzük’ten kaynaklı haklarını kullanamaz.” diyemeyiz. Bu sistem içerisinde muhalefet her ne kadar kendi fikirlerini, kanaatlerini özgürce ortaya koyabilme ve İç Tüzük hükümlerinden faydalanma hakkına sahipse bir o kadar da iktidar grubu ya da birinci grup, birinci parti grubu aynı haklara sahiptir diyoruz, yaklaşımımız budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bütün milletvekili arkadaşlarımız bizim için kıymetlidir. Bizim burada eleştirilerimiz hep fikirleri olmuştur; milletvekillerinin şahsına, milletvekillerinin ailesine, milletvekillerinin geldiği yere, etnik kökenine, rengine, tenine, inancına bir eleştirimiz hiçbir zaman, hiçbir dönemde olmamıştır. Fikirleri sonuna kadar eleştiririz, tasvip etmediklerimizi dile getiririz, kanaatlerimizi ortaya koyarız ama her bir milletvekili bizim için kıymetlidir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 9/6/2020 tarihinde Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından, Yükseköğretim Kurumları Sınavına girecek olan gençlerimizin sınav kaygılarını en aza indirgemek için gerekli çalışmaların yapılması ve 2020 YKS tarihinin temmuz ayı sonrasına ertelenmesi kararının ivedilikle alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/6/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/6/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                                                                          İzmir

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na girecek olan gençlerimizin sınav kaygılarını en aza indirgemek için gerekli çalışmaların yapılması ve 2020 YKS tarihinin temmuz ayı sonrasına ertelenmesi kararının ivedilikle alınması amacıyla 9/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/6/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın İmam Hüseyin Filiz.

Buyursunlar Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 YKS tarihinin temmuz ayı sonuna ertelenmesiyle ilgili İYİ PARTİ Grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mart ayından beri Covid-19 kaynaklı endişelerin yanı sıra Yükseköğretim Kurumları Sınavı tarihinin 2 kez değiştirilmiş olması, gençlerimizin sınava hazırlık sürecini son derece olumsuz etkilemiştir. İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde, gençlerimiz aylardır evde kapalı kalarak motivasyon kaybı yaşamış ve her akşam test, vaka, entübe ve ölüm sayıları gibi konuları takip ederek bir yandan da sınava çalışmak zorunda kalmışlardır. YKS için ÖSYM’nin ilk açıkladığı tarih 20-21 Haziran iken 26 Mart tarihinde YÖK Başkanının YKS’nin 25-26 Temmuzda yapılacağını açıklaması gençlerimizi biraz olsun rahatlatmıştı. Ancak daha sonra, 5 Mayıs tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından YKS tarihinin bir ay önceye alınarak 27-28 Haziran tarihine geri çekilmesi sınava girecek olan 2,5 milyon öğrencinin moral ve motivasyonunu bozmuş ve sınava hazırlanmak için yeteri kadar zamanları olmayacağı endişesine kapılmalarına neden olmuştur; sınav stresine bir de zaman stresi ilave edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu değişikliğe karşılık barajın 180 puandan 170 puana çekilmesi ve sınav süresinin 35 dakika uzatılması yani her soru başına düşen sürenin 1,25 dakikadan 1,5 dakikaya çıkarılmış olması bir avantaj gibi düşünülse de sınava yeteri kadar hazırlık yapamamış olan gençlerimizin sıkıntılarını ortadan kaldırmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, asıl sorun, gençlerimizin arzu ettikleri bölümlere girip giremeyecekleri yani istikbal sorunudur. Niçin böyle, bunu açıklamak istiyorum; sınav sonuçlarında 1 puanlık bir fark öğrenci sıralamasını nasıl değiştiriyor, bunu izah etmek istiyorum. İlk 10 bine girmiş bir öğrencinin 1 puan düşük alması, örneğin 2 bininci sıradayken 3 bininci sıraya gelmesi demektir. Bu sıralama ilk 50 binde 5 bin kişilik bir sıralama atlaması meydana getirmekte, ilk 100 binde de 20 ila 30 bin kişinin sıralamasında değişikliğe neden olmaktadır. Ayrıca, yeni uygulamada bölümlere ve fakültelere girebilmek için başarı sıralaması önemlidir. Programlara göre başarı sıralaması, mesela tıp programlarında sayısalda en düşük 50 bininci olmak gerektiği düşünüldüğünde, 1 puanın öğrencinin gireceği fakülte ve bölümü nasıl etkilediği iyice görülecektir.

Değerli milletvekilleri; bu bakımdan YKS tarihinin temmuz sonuna ertelenmesi bir ay süre kazandıracağından gençlerimizin gelecekleri açısından önemlidir. Bu yapılmadığı takdirde gençler bugünleri hep hatırlayacak ve “Biraz daha zaman olsaydı şimdi şu bölümde okuyor olacaktım.” diye iç geçirecekler ve hayıflanacaklardır. Ayrıca gözden kaçırmamamız gereken bir önemli nokta daha var, o da gençlerimizin geleceklerini ilgilendiren konularda sık sık yapılan değişikliklerin onların ileriye yönelik endişelerinin de artmasına sebep olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin geleceği gençlerimize sahip çıkmak ve onların seslerini duymak zorundayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın gençlerin sesini duyacağını ve bu vebalin altında kalmayacağını ümit ederek partimizin vermiş olduğu araştırma önergesine “evet” demenizi bekliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Kemal Bülbül.

Buyursunlar Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 10 Haziran 1981 tarihinde, 12 Eylül faşist rejimi tarafından hunharca katledilen, idam edilen Veysel Güney’i ve 12 Eylül faşizmi tarafından katledilen tüm insanları sevgiyle saygıyla anıyorum.

Dün, Sayın Özel’e ve Sayın Tanrıkulu’na yapılan saldırıyı da kınıyorum. Burada yüz yüze bakan, ortak mekânda bulunan insanlar olarak şiddeti bir yöntem olarak seçmenin bir hastalık hâli olduğunu ve bunun bir an önce giderilmesi, erdemli bir tutum sergilenmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Bu sınav konusu, hemen bu sıralarda oturan herkesin gelip geçtiği bir süreçtir. Sınavların tarihini değiştirmek, sınavlara dair her türlü olumsuzluk direkt sosyal, kültürel yaşamı etkileyen bir şeydir. Sınava giren öğrenci, sınava girmiş olmak için girmiyor; yaşam söz konusu, yaşam. Öğrenci yaşam derdinde, Bakanlık tarih derdinde; gel de çık işin içinden. Böyle bir şey olabilir mi? Zaten coronavirüs psikolojisi, zaten yoksulluk psikolojisi, zaten şiddet psikolojisi, zaten sistematik otoriter, totaliter, inkârcı, retçi bir psikoloji de işin içerisindeyken bir de sınavların tarihiyle oynamak gençlerimizin, giderek ailelerinin, giderek toplumun direkt etkilendiği bir şey. Milyonlarca genç giriyor sınava, on-on beş kişinin dâhil olduğu bir şey değil; kaldı ki burada söz konusu olan rakam da değil. Dolayısıyla bu konuda yapılacak her şeyin ölçülerek, biçilerek yapılması lazım.

Bizim bildiğimiz -biz Ziya Selçuk’u tanıyoruz- Sayın Selçuk bu konularda hassastır; bir eğitim bilimcidir, eğitim psikolojisini de çok iyi bilir ama Millî Eğitim Bakanlığını Sayın Selçuk mu yönetiyor, başka birileri mi yönetiyor, onu bilmiyoruz. Sayın Selçuk bu tür hatalara, bu tür gaflara, bu tür hak ihlallerine gelmemesi gereken bir eğitim bilimci. Nasıl oluyor da böyle şeyler yaşanıyor, bunu anlamak mümkün değil.

Veli Baba diyor ki: “Gel gönül giyin hırkayı/ Fakirlerin üstü olmaz/ Bir meydanda mey olmazsa/ O meydanın mesti olmaz./ Yeşil olmaz yanan kömür/ Gevher olmaz kara demir/ Yüz bir defa etsen çamur/ Derya kumu desti olmaz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani, sevgili dostlar, değerli arkadaşlar; burada biz, gevher, topluma yararlı bir şey yapmak istiyor isek ölçüp biçerek, tartarak, anlayarak, hakkaniyetle ve içinde bulunduğumuz tüm koşulların neye tekabül ettiğini anlayarak yapmak durumundayız; öyle tesadüfen, öyle çalakalem, öyle “Zaten YKS yapacağım efendim, bugün de yapsam, yarın da yapsam olur.” gibi bir mantıkla olmaz. İnsanların, ailelerin, toplumun ve buradan çıkacak bilim insanlarının üreteceği bir yaşam ve Türkiye’nin geleceği söz konusu. Bu geleceği iyi ölçüp biçmek bakımından bu önergenin gereğinin yapılması gerektiği kanısındayım.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Kaya.

Buyursunlar Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında heyecanla bizi bekleyen sevgili öğrenciler; biraz önce, İYİ PARTİ’nin araştırma önergesi duyulduğunda gençlerden mesaj aldım, umarım sizler de almışsınızdır. Diyorlar ki: “Yıldırım amca, Yıldırım ağabey, Yıldırım Öğretmenim, bırakın sınavın ertelenip ertelenmemesini, Meclis Genel Sekreterliğinde bir çalışanda corona testi pozitif çıkmış; sağlığınıza dikkat edin, siz bizim için önemlisiniz.”

Çocuklar, sevgili öğrenciler, siz bizim her şeyimizsiniz, siz bu ülkenin geleceğisiniz; bizim bir önemimiz yok, önemli olan sizsiniz ama ne yazık ki sizin geleceğinizi, kaygılarınızı düşünebilen ve bunun gereğini yerine getirebilen bir çalışma yapamıyoruz; bunun için üzgünüz. Bizim canımız, bu ülke için, bu ülkenin geleceği olan gençler için feda olsun.

Mecliste tüm önlemlere rağmen, kapıdan çıkıyoruz, maskeyi değiştirip yeni bir maskeyle geliyoruz, her türlü tedbir alınıyor ama burada bile corona çıktığına göre, el insaf, biraz düşünmemiz gerekmiyor mu? Bu çocukların kaygılarını, kuşkularını hep birlikte anlamamız gerekiyor. Daha önce, geçen hafta Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir araştırma önergesi verdik, Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin ortak kararıyla reddedildi. O tarihte şu çağrıyı yaptık, artık çocuklarımıza şunu söylüyoruz: Siz bu sınava girecekseniz, belli ki bu karardan bunlar vazgeçmeyecekler. Sevgili öğrenciler, -o zaman yapılması gereken- sizden bir öğretmen olarak, bir ağabeyiniz olarak, bir kardeşiniz olarak şunu istiyorum: Sınava girin, sınavda başarı elde edin. Bize en büyük yanıtı o zaman vermiş olacaksınız. Hazırlık için günde 300 soru çözüyorsanız, soru çözme sayısını 400’e çıkarın.

“Türkiye Akademi” diye bir akademi kuruldu. Sizin Hakkâri’deki çocuklarınıza da Edirne’deki çocuklarımıza da katkı sunuyor. 12 Haziranda LGS’ye girecek çocuklarımız için, 13 Haziranda da iki aşamalı YKS’ye girecek çocuklarımız için ücretsiz deneme sınavı yapılacak.

Bu saatten sonra İYİ PARTİ’nin önerisi kabul edilir ve Bilim Kurulunun kararı doğrultusunda adım atılırsa amenna. Artık, öğrencilerimiz bu çalışmayı dört elle yürütüyorlar. Öğrencilerin sırtından, okulların sırtından, öğretmenlerin sırtından çok siyaset yapıldı. Artık, öğretmenlerin sırtından, öğrencilerin sırtından siyaset yapmaktan vazgeçelim. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Öğretmenlere 3600 ek gösterge sözü verenler bu sözlerini unuttular. Burada, öğretmen meslektaşlarıma da bir çağrım var: Sakın ola sınavda görev almaktan imtina etmeyin. Sağlık çalışanlarının o cesaretli ve kararlı tutumunu siz de çocuklarınıza sahip çıkarak sınavda gözetin.

Millî Eğitim Bakanına da buradan bir çağrım var: Sayın Ziya Selçuk, bu okulların dezenfektan işlemlerini çöz. Bu çocukların maske sorununu çöz. Bu çocuklar tedbirli olarak sınava gidebilme cesaretini göstersinler. Bunu yapamıyorsanız, Millet İttifakı’nın belediyeleri sonuna kadar tüm hizmeti sunmaya hazırdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Son olarak şunu söylüyorum: Biz öğrencilerimize iyi örnek olmak zorundayız; dün yaşanan, öğrencilerimize kötü bir örnektir, şiddetle kınıyorum. Bu Parlamentoda şiddete asla hiç kimse yönelmemelidir. Sokaklar da özgürleşecek Parlamento da özgürleşecek. Bunu gençlerimiz gerçekleştirecek, gençlerimizin yolu açık olsun diyorum.

Onlara da başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Orhan Erdem…

Buyurunuz Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri izleyen öğrencilerimiz, izleyiciler; öncelikle hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubunun önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Geçen hafta da aynı konuda konuşmuştuk CHP’nin önerisinde.

Bir kere, bu sınav durup dururken ertelenmedi. Seyri belli olmayan bir salgınla dünya karşılaştı, sokaklarda yerlere düşerek ölen insanları gördük, ülkelerin sağlık sistemleri çöktü. Türkiye’de LGS ve YKS’de 4 milyon çocuğumuzu korumak için Bilim Kurulunun kararıyla sınavlar ertelendi. Bu erteleme tarihi kesin değildi, kesin olsa ÖSYM, sınav sorularını hazırlama grubunun kapalı ortama girme tarihini de açıklardı. Bu bir tedbir tarihiydi ve sonradan, sağlık sistemi dünyada çok örnek bir şekilde Türkiye tarafından yürütüldü, bu işi götürülebileceğimiz anlaşılınca tekrar bir hafta sonrasına tarih açıklandı. Bunların hepsi Bilim Kurulunun kararıyla yapıldı. Bu sınav bir başka sınava benzemiyor. Sınavın öncesinde hazırlık için kırk beş gün kapalı ortama giren heyet var. Arkasından bir ayda sınav sonuçları açıklanıyor. Tercihler, kayıtlar, ek yerleştirmeler; kırk beş gün-iki ay da böyle bir süreç var, eylülün ikinci yarısında bitiyor. Eylülde, temmuz sonunda yapacağınız bir sınav; yeni dönemin, okulların üç ay sonra açılması demek. Tabii ki bir tehdit varsa bunların hepsi dikkate alınır ama kontrol altına aldıysanız -Allah göstermesin- yeni bir salgın gelmediği takdirde, büyümediği takdirde bu sınavlar tarihinde yapılacak.

İYİ PARTİ “çocukların sınav kaygısı, yoğun endişe” diyor, geçen hafta da aynı şeyi konuştuk, biz iki haftadır üst üste bu yoğun endişeyi, bu kaygıyı artırıyoruz. Çocukların üzerinden bu kaygıyı alalım, bu sınav tarihinde yapılacak, bu iş bitmiştir, bunun kararını Bilim Kuruluna dayanarak yetkililer vermiştir ve çocuklarımıza da hiçbir dönemde olmayan avantajlarla. Bir, hem 8’inci sınıfın hem 12’nci sınıfın ikinci dönem müfredatı sınava konulmuyor, çocukları büyük bir sınav konusuna çalışmaktan kurtarıyor. İki, yine ilk defa bu yıl 135 dakikalık TYT’ye 30 dakika ek ve en önemlilerinden biri 180’den 175’e çekilerek de 200 bine yakın öğrenciye merkezî yerleştirmede tekrar bir avantaj sağlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunları gördüğümüzde bütün dünyada sınavlar defalarca ertelenmiş, öne alınmışken bunu gündemde tutmak yanlış. Yavrularımız hiç kaygı içinde olmasın. Benim kızım Aleyna da sınava girecek, biz de bu şeyleri yaşadık; ertelendi, geldi. Keyfî olmadı ki bunlar, hepsini anlatıyoruz. O bakımdan, Hükûmetimiz bütün tedbirleri aldı, Sayın Yıldırım’ın bir şeyi hatırlatmasına gerek yok, 3 katına varan sınıflar hazırlandı, sınıfların hepsi dezenfekte ediliyor, 2 katına yakın sınav görevlisi, 900 bin sınav görevlisi var. Kısacası, dünyada bu Covid-19’u başarıyla götürmüş ülkemiz bu konuda da bütün tedbirlerini alıyor, yavrularımız merak etmesin, bir sorun olursa gerekeni yine Hükûmetimiz yapacaktır. Biz onların bu kaygısını bugün burada bitirelim, bir daha gündemde tutmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ERDEM (Devamla) – Hepsine başarılar diliyorum, Allah onların yardımcısı olsun, gönüllerine göre inşallah emeklerinin karşılığını alsınlar diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 10 Haziran 2020 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, borçlandırmaya dayalı tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/6/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/6/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                              Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

10 Haziran 2020 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından -(7647) grup numaralı- borçlandırmaya dayalı tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/6/2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Garo Paylan konuşacak.

Buyurunuz Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, coronavirüs salgınına ciddi bir ekonomik krizle girmiştik, 8 milyon işsizimiz vardı. Değerli arkadaşlar, bu krizle birlikte, bizim tespitlerimize göre 8 milyon işsizimize 7 milyon işsiz daha eklendi ve işsiz sayısı 15 milyona yükseldi. Milyonlarca insanımız işsiz, aşsız kaldı, yüz binlerce işletme kepengini kapattı. Değerli arkadaşlar, böyle bir durumda sosyal bir devlete düşen nedir? Vatandaşının, esnafının, dar gelirlinin, işsizin yanında olmak. Değerli arkadaşlar, yaklaşık üç ay geçti coronavirüs salgınından beri; Tayyip Erdoğan ve Hükûmet ne verdi vatandaşlarımıza bu dönemde? IBAN numarası verdi arkadaşlar, “Bende kaynak yok, sen bana para gönder.” dedi ama Tayyip Erdoğan dün bir açıklama yaptı. Bakın, Berat Albayrak diyor ki: “Biz 260 milyar lira destek verdik, geniş tanımlı olarak 600 milyar lirayla piyasayı destekledik.” Ama Tayyip Erdoğan bir rakam verdi. Dar gelirli vatandaşımıza ne vermişler? 5,5 milyon vatandaşımıza biner lira vermişler bu dönemde. Bakın arkadaşlar, bu bin lira tek seferlik yapılmış bir ödeme. Üç ay için verildiğine göre aylık ne yapar? 333 lira yapar. Günlük ne yapar? 11 lira yapar. Bakın, günde 11 lira veriyor. Peki, bir öğünde ne yapar? Günde 3 öğün var ya; bir öğünde arkadaşlar, 3 lira 70 kuruş yapar. Peki, 4 kişilik bir aileye bunu verdiğini düşündüğümüzde, kişi başına ne yapar? Kişi başına, bir öğünde 90 kuruşu reva görüyor AKP iktidarı. Değerli arkadaşlar, önemli bir çay-simit hesabı vardı, hatırlarsınız. İşte, vatandaşımıza bir simidi bile reva görmedi bu vicdansızlar, bu corona döneminde maalesef arkadaşlar.

Biz dedik ki: “Gelin, bütçe tercihlerini değiştirin, saraylara, yandaşlara, silahlara akan kaynakları durduralım; gelin, vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarını güvence altına alalım.” Yapmadılar. Peki, gelir veremeyen bir iktidar ne yapar? Borç verir arkadaşlar. İşte, vicdansız iktidarlar veya sosyal devlet kuralını uygulamayan iktidarlar, vatandaşlarını borca boğarlar. Gelir veremediler, şimdi borcu şişiriyorlar. Bakın, neler yapıyorlar? Diyorlar ya: “0,69’dan ev kredisi, 0,79’dan araba kredisi.” Hadi gelin, gidelim şuradaki Ziraat Bankası şubesine, Halk Bankası Şubesine. “0,69’dan ev kredisi almak istiyorum.” desin bir vatandaş bakalım. “0,79’dan araba kredisi almak istiyorum.” desin bakalım. Alabiliyor mu? Hayır, alamıyor. Çünkü o şubelere bir milletvekili, bir AKP ilçe başkanı, il başkanı telefon açmadan o krediler verilmiyor. Yandaş müteahhitlerin batık kredileri, değerli arkadaşlar, 0,69’dan kamu bankaları tarafından finanse ediliyor. İşte, bu çerçevede destekler, krediler verilebiliyor ve bunun sonucunda da ne oldu arkadaşlar? Müteahhidin 400 bin liraya satamadığı ev, şimdi 600 bin liraya -neymiş- 0,69 kredileyle satılıyormuş vatandaşa. İşte, büyük tezgâh burada arkadaşlar, ciddi bir tezgâhla karşı karşıya vatandaşımız. 400 bin liraya peşin alacağı daireyi -efendim neymiş- 0,69’la 600 bin liraya satıyormuş. Büyük tezgâh var, batık yandaş kredilerinin kurtarılma hikâyesi var. Bir yandan başka ne var? Merkez Bankası da, şimdi, 20 milyarlık yatırım kredisi açıkladı.

Değerli arkadaşlar ya, yatırım kredisi verilsin, güzel. Merkez Bankası niye bu yatırım kredisini veriyor? Hangi kriterlere göre veriyor? Kimlere veriyor bu kamu kaynaklarını biz biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bakın, biz her şeyi bütçe üzerinden görüşürdük, bütçe dışı olarak bu harcamalar yapılıyor. Merkez Bankasından, saraydan gelen talimatlara göre yatırım kredileri verilecek. Kamu bankaları, AKP’den gelen talimatlara göre ev kredisi, araba kredisi, ticari krediler verecek. İşte, büyük delikler bu şekilde oluşuyor.

90’lı yıllarda, Merkez Bankası ve kamu bankaları, arkadaşlar, bu şekilde hortumlandı. Şimdi, yeni dönemde de piyasaya geçici olarak can vermek için Merkez Bankası ve kamu bankaları hortumlanıyor. Bu, geçici bir rahatlama yaratabilir, açıkça söyleyeyim. Biliyorsunuz, her ilaç, geçici olarak bünyeyi rahatlatır ama bünye kanserse, siz geçici olarak böyle kortizon veriyorsanız bir rahatlama yaratır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

GARO PAYLAN (Devamla) – 2018’de de bunu yaptınız, sonucu ne oldu? Büyük bir ekonomik krizle karşılaştık, dolar 7,20’ye fırladı.

Şimdi geçici olarak dünyada da bol para dönemi var. “Ne var efendim, biz de Türk lirası basalım, piyasaya verelim, piyasa rahatlasın.” diyorsunuz, yandaşlarınıza kaynaklar aktarıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bunun sonu karanlıktır. Bütçe dışı harcamalarla, kamu denetimi dışı harcamalarla yandaşlarınızı ihya edebilirsiniz ama bunun sonucu da büyük, daha büyük bir ekonomik krizdir. Eninde sonunda bu ekonomik kriz ateşi vurduğunda, bu sefer, 15 milyon işsize daha çok sayıda işsiz katılacaktır. Bu yoldan vazgeçmek için yapabileceğimiz şey, Meclisin devreye geçmesidir. Meclis, ekonomik krize karşı alınacak tedbirleri görüşmek üzere bir araştırma komisyonu kurmalıdır. Bu vicdansız ve adaletsiz yönetime karşı, vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını güvence altına alacak tedbirleri almalıdır. Bu açıdan önergemize desteklerinizi bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, pek kısa bir söz talebim var uygun görürseniz.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatibin ekonomiye yaklaşımına, ekonomiyle alakalı meselelere dair söylediklerine… Kendi programını açıklayabilir. Fakat burada ortaya attığı bir iddia vardır, bunu ispatlaması gerekir: “Vatandaş konut kredisine veya krediye müracaat ettiği zaman bir ilçe başkanı, bir AK PARTİ milletvekili ya da iktidar partisinden bir yönetici aramadığı müddetçe bu insanlar kredi alamıyorlar.” Şimdi, bu, ciddi bir iddiadır. Sayın Paylan bunu eğer ispat edemezse kendisini müfteri ilan ediyoruz, kendisini yalancı ilan ediyoruz çünkü bir iddiayı ortaya koyuyorsanız bunu da ispatlamak zorundasınız. Bu, birinci konu.

Bir diğer konu, Türkiye hem sağlık olarak hem ekonomik olarak bu süreci en iyi yöneten ülkelerdendir. Birazdan hatibimiz ekonomik anlamda ne kadar destek verdiğimizi açıklayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Burada gelir anlamında sıkıntısı olan vatandaşlarımıza, belli bir gelirin altında olan vatandaşlarımıza doğrudan bir yardım yapıldığı gibi, işletmelerin ayakta kalabilmesi ve istihdamlarını sürdürebilmesi, insanların işini kaybetmemesi, tedarik zincirinin kırılmaması için de çok ciddi teşvikler yapılmıştır. İşletmeleri ayakta tutacaksınız ki onlar çalışanlarını tezgâhın başında, mağazasında, işletmesinde tutabilsinler.

Ekonominin temel mantığıdır arz-talep dengesi. Eğer bir yerde konut fiyatları yükselmişse ona olan talep azalır. Eğer bir yerde konut fiyatları yükseliyorsa demek ki orada talepte bir artış söz konusudur. Bu arz-talep dengesi ekonomiye giriş sınavında verilen bir derstir.

Bir diğer mesele de bu kaynakların piyasaya etkisiyle beraber 600 milyarı geçen bir rakama tekabül ediyor. Bunu da Genel Kurulun bilgisine sunmak isterim.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum. “Eğer bunu ispat edemezse müfteri ilan ediyoruz.” dedi.

BAŞKAN – Buyursunlar Sayın Paylan.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Muş, biliyorsunuz, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank şube müdürleri kamu yöneticileridir. Onlar kamuya açık açıklama yapamazlar ama ben şahsen görüştüm. “Binlerce başvuru var.” diyor her şube. 0,69’la krediyi kim istemez? Mevduat faizinin altında sonuç olarak; binlerce başvuru var. Vatandaşımız gidiyor, başvurusunu yapıyor ve arkadaşlar, bu başvurunun sonucunda ne oluyor biliyor musunuz? Şube müdürleri vatandaşa “Kotamız yok.” diyor. Niye? O şubeye diyelim ki 100 vatandaşa kredi verme hakkı verilmiş, o şubeye 10 bin kişi başvurmuş, 100 kişiye verecek. Şimdi, şube müdürü bu 100 kişiyi nasıl seçecek? Hadi buyurun! Nasıl seçiyor biliyor musunuz? Aynen şube müdürünün ifadesi: “Efendim, gelen talepleri değerlendiriyoruz ve sonucunda AKP’den gelen telefonlara göre bu kredileri veriyoruz.” diyor. Aynen böyle.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne alakası var ya? Hangi şube kardeşim ya? Söyle.

GARO PAYLAN (Devamla) – Aynen böyle!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Söyle, ispat et.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, doğrusu bu.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – AKP öyle bir şey yapmaz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Söyle, hangi milletvekili aramış. İspatla Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, Sayın Muş, gidin bunu araştırın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Araştır.

GARO PAYLAN (Devamla) – Gidin bunu araştırın. Eğer bir krediyi 100 kişi alabiliyorsa, 10 bin kişi başvurmuşsa bu krediyi kim alır?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hangi milletvekili aramış?

GARO PAYLAN (Devamla) – HDP’liler mi alır, İYİ PARTİ’liler mi alır, CHP’liler mi alır, yoksa AK PARTİ’liler mi alır? Hadi, buyurun, değerlendirin. Biz telefon açsak “Bir vatandaşa verin.” diye, bizim sözümüz mü geçer, sizin sözünüz mü geçer? 90’lı yıllar da böyleydi. 90’lı yılların iktidarları bankalara telefon açardı, “Şu kişiye kredi verin, şu şirkete kredi verin.” derlerdi, o şirketler kurtarılırdı.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Aklında AK PARTİ mi kaldı?

GARO PAYLAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, yine o karanlık delik canlandırıldı. Şimdi, yine, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank şube müdürlerine, genel müdürlerine AKP’liler telefon açıyor: “Şu kişiye kredi ver, bu kişiye kredi verme, şu şirkete kredi ver, bu şirkete kredi verme.” diyor ve yeni bir karanlık delik yaratılıyor arkadaşlar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kim, kim? İsim ver.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, harcanan, kamu kaynağıdır; harcanan, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır ve arkadaşlar, bu hak adaletsiz bir şekilde dağıtılıyor. Bu konuda sizleri uyarıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) – Bu yolun sonu daha büyük bir ekonomik krizdir arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, iddiamızı tekrarlıyorum. İsim verip, banka şubesi verip hangi milletvekili olduğunu söylemediği müddetçe kendisi müfteridir, yalancıdır.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Yakayım mı o şube müdürünü?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İspatlamadığı müddetçe yalancıdır Garo Paylan, yalancı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – O şube müdürünü görevden mi alacaksın hemen?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İspatlamadığı müddetçe müfteridir.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Müfteri, yalancı!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Hemen onu görevden mi alacaksın?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Özel bankalar da veriyor. Hangi milletvekiliyse söyle.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – O şube müdürünü hemen görevden mi alacaksın?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Özel bankalar da veriyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ben ne olduğunu biliyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hangi milletvekiliyse söyle. Söylemediği müddetçe, ispatlamadığı müddetçe yalancıdır Garo Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ya, öbür türlü başını mı yakayım?

HÜDA KAYA (İstanbul) – Gidin de başını yakın o zaman, değil mi?

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 10 Haziran 2020 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, borçlandırmaya dayalı tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Bedri Yaşar…

Buyurunuz efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz hafta Samsun’dan 2 şehidimiz var. Birincisi, şehit Polis Memurumuz Atakan Arslan ve yine, geçtiğimiz hafta pazar günü defnettiğimiz şehit Onbaşımız Ercan Zengin’i rahmetle anıyorum. Tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin diyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, özellikle Covid-19 virüsünün piyasayı etkilemediğini söylemek, ekonominin rayında olduğunu söylemek biraz abesle iştigal gibi. Yani bulunduğunuz sokakta, caddede, çiftçide, köylüde, esnafta gerçekten çok ciddi sıkıntılar var. Tamam, belli kaynaklar aktarıldığını buradan ifade ediyorsunuz ama bu kaynaklar yeterli değil, bu kaynakların ekonominin çarklarının dönmesi konusunda çok da ciddi mesafe katedemediğini buradan ifade etmek istiyorum.

Yine, aynı şekilde, tabii, esnafımızın da bizden beklentileri var. Özellikle şu an yine Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeler var, vergi ve SGK borçları var. Biz şimdi bütün bu borçları özellikle haziran ayında -ki hazirana öteledik, haziran ayı da geldi çattı- sonuç itibarıyla aynen trafik lambası gibi, bir önceki lambadaki araçları bir sonraki kavşağa yığmış olduk. Yani şu an ekim ayı içerisinde tahakkuk edenleri, ötelenenleri de dikkate aldığınız takdirde bunların ödenmesi çok da mümkün görünmüyor. Bu mağduriyetler aynı şekilde devam edecek gibi duruyor. Dolayısıyla özellikle bu vergi, sigorta yapılandırması, kamuya ait olan borçların yapılandırılması konusunda ben buradan bir kez daha ifade ediyorum; şu an Plan ve Bütçe Komisyonunda bunların görüşmeleri devam ediyor. Bununla ilgili de biz bir önerge vereceğiz. Ümit ediyoruz ki dikkate alınır, bu borçların yapılandırılması konusunda bir mesafe katetmiş oluruz.

Yine, aynı şekilde, 1 Hazirandan itibaren normalleşme başladı. Yeni kredi paketleri açıklanıyor ama dediğimiz gibi, mümkün olduğunca bankalar bu kredileri şartları yerine getirenlere kullandırmaya gayret ettikleri sürece zaten ekonomisi bozulmuş, şartları bozulmuş esnafın bunun şartlarını yerine getirmesi de mümkün değil.

Ben bu kürsüden bir şey daha ifade etmek istiyorum: Özellikle vatandaşlarımızın mahalle bakkallarından, mahalledeki kasaptan, mahalledeki manavdan alışveriş yapmasını özellikle istirham ediyorum çünkü netice itibarıyla büyük marketlerden yapılan alışverişlerin şeklini, şemailini biliyoruz. Dolayısıyla kötü günde, zor günde yanınızda olan bakkalı, manavı, berberi, kasabı unutmayın; alışverişlerinizi oradan yapın ki onların da hiç olmazsa ekonomiye katkısı olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Tabii, bu arada işini tekrar oluşturamayan bir sürü esnaf var. Bu geçtiğimiz zaman dilimi içerisinde 500 bin iş yeri kepenk kapatmış. Bunların tekrar işine dönmesi mümkün değil. Tabii, dünyada ekonomide bu virüsten dolayı ciddi sıkıntılar var. Bütün ülkelerde ekonomi kötüye giderken -büyümeyi bir tarafa bırakın- hepsi eksi değerlerden bahsederken Sayın Ekonomi Bakanımız işte “Yılda, ilk çeyrekte yüzde 4,5 büyüdük, bundan sonra da büyümeye devam ediyoruz.” dediği sürece bizler bu problemlerin altından kalkamayız. Problemleri halının altına süpürdüğünüz sürece bunlara çözüm üretemezsiniz. Dolayısıyla bugün şartların ağırlığı ortada, dolayısıyla oturup, şapkamızı önümüze koyup, düşünüp bununla ilgili Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi “Hiç olmazsa bu önemli meselede memleket masası etrafında toplanalım, bir çözüm üretelim.” diyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Veli Ağbaba.

Sayın Ağbaba, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer ülkede geziyorsanız, şehirlerinize gidip ziyaret yapıyorsanız ülkenin çok ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu görmemek için kör olmanız lazım. Var olan ekonomik kriz, pandemi dönemiyle birlikte artarak etkisini hissettiriyor.

Değerli arkadaşlar, ülkede önemli bir kriz var. Bakın, bugün açıklanan rakamlara göre işsiz sayısı 14 milyona yaklaşmış, kayıt dışılık yüzde 35 seviyesinde, her 3 gençten 1’i iş bulamıyor, hem çalışanlar hem çalışamayanlar perişan durumda. Hani “Biz çok yardım yapıyoruz.” diyorsunuz ya, yardımı nasıl ölçebiliriz? Başka ülkelerin kendi yurttaşlarına ne kadar yardım yaptığına bakarak ölçebilirsiniz. Dünyada ekonomik paket açıklayan ülkelerin kendi yurttaşlarına yapmış olduğu yardım yüzde 18 civarında. Türkiye, 4,5 milyon çalışanına 6 milyar; 5,5 milyon yoksuluna 5,5 milyar para veriyor. Dünyada oran yüzde 18. Hazine ve Maliye Bakanının açıklamış olduğu ekonomik paket 500 milyar. Bu rakama baktığımız zaman, yüzde 2,2 vermişiz. Dünyayla karşılaştırın yüzde 2,2’yi. Her ulusa seslenişte “102 ülkeye yardım ettik.” diyor. Söylüyorum: İşçiye ve işsize yapılan yardım toplam 11 milyar lira yani dünyaya yardım etmiş ama kendi yoksulunu unutmuş. İşsiz böyle, esnaf nasıl bakalım.

Değerli arkadaşlar, toplam 1 milyon 800 bine yakın esnafımız var, bunun ancak üçte 1’ine kredi verilebilmiş. Örneğin, kararnameyle kapatılan esnaf iş yeri sayısı 252.600. 252.600 esnaf çalışmadan nasıl ödeyecek? Esnaf perişan, çalışamayan perişan, sokakta çalışan perişan; belki bilmezsiniz ama evinize gelen temizlikçiler perişan, aç durumda. Siz bu durumda ne yapıyorsunuz? Gerginlik üreterek, Türkiye’de demokrasiyi yok ederek bunu çözmeye çalışıyorsunuz. Topyekûn demokrasimiz bir saldırıyla karşı karşıya. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, bir taraftan, seçimle alamadığınız belediyelere kayyum atıyorsunuz; diğer taraftan, Anayasa’ya aykırı olduğunu adınız gibi bildiğiniz hâlde, milletvekillerinin milletvekilliklerini düşürüyorsunuz. Basın üzerinde olağanüstü baskı var. OdaTV çalışanlarını, Tele1 çalışanlarını tutukluyorsunuz. Ne? Casusluk.

Başka? Değerli arkadaşlar, korku dağları o kadar sarmış ki, demokrasiyi o kadar sallıyorsunuz ki İzmir’deki Banu Özdemir’i, -sizin yönettiğiniz Diyanetin hatası sonucunda- paylaşımı sonucunda tutukluyorsunuz. Eren Yıldırım’dan korkuyorsunuz, CHP’nin Gençlik Kolları Başkanından. Âdeta demokrasimiz bir saldırıyla karşı karşıya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Düşman yaratıyorsunuz. Düşman kim? Her toplantıda ne diyor? “Ce-Ha-Pe…” Utanmasalar “Coronayı bu ülkeye Ce-Ha-Pe getirdi.” diyebilirler. Derler mi derler. (CHP sıralarından alkışlar) “Ce-Ha-Pe’ye” saldırıyorlar, demokrasiye saldırıyorlar.

Değerli arkadaşlar, demokrasimiz bir saldırıyla karşı karşıya. Yapılması gereken şey -dünyada örnekleri var- Anayasa’ya sahip çıkacaksınız, hukuka, yargıya emir vermeyeceksiniz. Ancak bu şekilde ekonomik krizden çıkabiliriz. Yeni düşmanlar yaratarak, “Bay Kemal” diyerek bu krizden çıkamazsınız.

Bakın, bu ara sizin aranız çok iyi Maocularla, Maocularla maşallah aranız iyi. Aynı manşetleri atıyorsunuz, aynı konuşmaları yapıyorsunuz. Bakın, ben, size Mao’nun bir sözünü hatırlatmak isterim: “Bir çiçek açsın, bin fikir yarışsın.” (CHP sıralarından alkışlar) Bir çiçek açsın, bin fikir yarışsın. Ülkenin eğer ekonomik krizden çıkmasını istiyorsanız, şu anda dünyada örneği olmayan yapıcı muhalefet yapan, her krizde öneri sunan Cumhuriyet Halk Partisi ve onun Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu dinlersiniz.

Yoksulun yanında mısınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Başkanım, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, hep, bu ülkede her şeyi AKP yapıyor. Yanlışı kim yapıyor? Bazen faiz lobisi, bazen dolar lobisi, bazen üst akıl, bazen dış güçler… İyi şeyleri AKP yapıyor, kötü şeyleri bunlar yapıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Ya, on sekiz yıldan beri ülkeyi yöneten sizsiniz. Bak buradan bir şey söyleyeyim: Türkiye’ye gelmiş en büyük faiz lobisi kim biliyor musunuz? En büyük faiz lobisi saray, AKP. Çünkü en çok faiz ödeyen, kazancımızı, alın terimizi tefecilere, faizcilere teslim eden sizsiniz. Bu ülkenin de en büyük faiz lobisi sizsiniz ve en büyük dolar lobisi sizsiniz. Tarihimizin en yüksek dolar kurunu yaşıyoruz, 7 lira. Dolar lobisi de sizsiniz, faiz lobisi de sizsiniz.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre yerimden bir söz talebim olacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı devraldığı zaman Türkiye’de 100 liralık verginin 85 lirası faizlere gidiyordu, şu an topladığımız 100 liralık verginin 12 lirası faize gidiyor. Dolayısıyla bu önemli bir göstergedir; bağırarak, belli demokrasiden dem vurarak olmuyor arkadaşlar, resmî ve gerçek rakamlar bunlardır.

Bir diğeri: Türkiye'nin demokrasisi her geçen gün güçlenmektedir. Eğer “Türkiye’de demokrasi yok.” derseniz, şu an iktidara ağzınıza geleni saydınız, bunları yapamazsınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz yapabiliyor musunuz, yapabiliyor musunuz, milletvekilisiniz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yerel seçimlere girdiğiniz zaman seçim kazanamazsınız, hep kaybedersiniz. İstanbul’u, Ankara’yı kazanabildiğinize göre demek ki Türkiye’de demokratik bir standart ve bir hukuk sistemi işliyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Kayyum atıyorsunuz!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Demokrasinin olmadığı bir yerde sizin hiç iktidar ümidiniz olmaz ve konuştuğunuz gibi “Biz AK PARTİ’yi sandıkta yeneceğiz.” gibi bir cümleyi kullanma ihtiyacı duymaz ve hissetmezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Demek ki Türkiye’de bir demokrasi standardı var ki siz de sandık yoluyla iktidara gelmek için çalışıyorsunuz, çabalıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, siyasi partiler birbirleriyle mücadele ederler. Şimdi, muhalefet her ne kadar iktidarı eleştiriyorsa da iktidar da siyasi mücadele içerisinde muhalefeti eleştirecektir. Bu, siyasetin en temel kuralıdır.

Burada gazeteciler yok, basın yok. Şimdi, dün benim burada yaptığım bir konuşmayı bile muhalif bir gazeteci öyle çarpıtmış ki ağzına geleni… Yalanın bini bir paraya ekleyerek yazan onlarca gazeteci var. Şimdi, bunlar işlerine geldiği gibi yazarken hiç kimse bunlara ses çıkarmıyor ama bir taraftan da… Sadece gazetecilikten değil, ben o konulara da girmek istemiyorum, bir bakalım dosyasında ne çıkacak, hukuk ne karar verecek; peşinen bir insanı suçlu ilan etmiyoruz, neticeyi hep beraber bekleyip göreceğiz. Ama bir taraftan da böyle bir medya var, Türkiye’de bunu görmezden gelip tamamen iktidarı suçlama niyetindeki eleştirilere katılmadığımızı ifade etmek isterim.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Özel…

34.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tabii bir bütün hâlinde bu konuşmayı uzaya yollasanız, on sekiz yıldır dünyayla irtibatı olmayan bir astronot dinlese bir bütün hâlinde hakikaten kabul edilebilir bir konuşma. Ama bir gerçek var ki 31 Mart tarihinde bir seçim yapıldı. 31 Mart tarihinden önce AK PARTİ’nin bakanları Ankara’nın bütün ilçelerini gezdiler, seçerseniz de görevden alacağız iması yaptılar. Sayın Soylu’nun bu sözlerini en son Genel Başkanları ima etti seçilse de gereği yapılacak diye. Yani önceden seçmeni tehdit eden bir yönlendirme.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Seçmenden büyük bir demokrasi tokadı ve İstanbul’un şaşkınlığı! Kendi söylediği sözün zihninde yankılanmasına tahammül edemeyen AK PARTİ zihniyeti, AK PARTİ’yi yöneten akıl İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder, İstanbul’u verirsek Türkiye’yi veririz ve o meşhur YSK darbesi ve “Millete gittik millete, halka gittik.”

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Demokrasi yok, oraya gel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kendileri 13.600 farkı… “Hayır, böyle bir şey yok.” diyerek eldeki yargı gücüyle, yargıya baskıyla gittiler… Millet ne yaptı biliyor musunuz? Millet bunlara “Kardeşim, sana verilen oy millî irade, başkasına verilince kirli irade; “oylar murdar oldu” dediğinizde, sana oy verdiğimizde millî irade baş tacı, Ekrem İmamoğlu’na verilince alaşağı yaparsan…” dedi ve unutulmayacak bir ders daha verdi, 806 bin fark.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Demokrasi yok onu anlat. Anlat, anlat…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yapılmış, kazanılmış bir seçimi iptal ettirmeyi göze alacak kadar demokrasiden kopukluk ve milletin buna verdiği tarihî bir ders. Bunu kendine “Benim yönettiğim ülkede muhalefet seçim kazanabiliyor.” demek, bu cümleyi kurmaya ihtiyaç duyabilmek bile, o ülkede demokrasinin doğrudan tartışma hâlinde olduğunu, çıktığı sıklet terazisinde on sekiz yıl önceye karşı 100 kat eksik bastığını gösteriyor. Yoksa sizin buna niye ihtiyacınız var? “Seçimler yapılıyorsa, İstanbul’u, Ankara’yı ana muhalefet partisi kazanıyorsa demokrasi vardır.” Kardeşim, demokrasi zaten bunun için vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sen bu sonuca YSK’yle darbe yapıyorsan, sonra da milletten tokadı yiyince aklın başına ancak bir zerre geliyorsa ama hâlâ bu ülkede ana muhalefetin ve Meclisin 3’üncü çok sandalyesi olan partinin seçilmiş belediye başkanlarına kayyum atıyorsan, millet “Çek elini buradan.” diyor da sen çekmiyorsan size şu üçlemeyi mecburiyetten hatırlatıyorum. Bir Siirt üçlemesi var, Siirt’te okunan bir şiir: “Camiler kubbemiz, minareler süngümüz.” deyince, dediler ki: “Halkı kin ve düşmanlığa sevkten ceza, hapis, siyasetten men.” Siirt’te başlayan bir hikâye. Sonra, CHP dedi ki: “Bir parti seçiliyorsa, Meclise geliyorsa ama Genel Başkanı Başbakan olamıyorsa Anayasa’yı değiştirmeye biz varız.” Sonra, iki, Siirt’teki bütün milletvekilleri karşılıklı istifa ettirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bitiriyorum efendim.

Yapılan seçimle Recep Tayyip Erdoğan Siirt Milletvekili olarak geldi, yemin etti, Başbakan oldu; Siirt üç...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biliyoruz onları ya, biliyoruz, sen demokrasiyi anlat.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Meydanında şiir okuyup mağdur olduğunuz, ardından milletvekili seçip Genel Başkanınızı buraya taşıyan o Siirtliler, 31 Martta bir belediye başkanı seçtiler, siz oyla alamadığınız Siirt’e kayyum atamaya tenezzül ettiniz. On sekiz yılda demokrasinin sıklet terazisinde 100 kat daha hafif bastığınızın ispatıdır Siirt üçlemesi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş.

35.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Milletin verdiği her karara saygılıyız. On sekiz yıldır seçim kaybeden ana muhalefet yerel seçimlerde belli kentleri kazanınca demokrasi oluyor, kaybedince demokrasi olmuyor. On sekiz yıldır siz tokadı yemişsiniz, bu seçimlerde de belli alanda kazanmışsınız. Şimdi, ortaya bir hizmet koyacaksınız, ona göre değerlendirileceksiniz.

Kayyumların neden atandığı, Sayın Başkan, kayyumların neden atandığı toplum tarafından gayet iyi biliniyor.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Vallahi bilmiyoruz.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Darbe, darbe, darbe!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizden daha büyük darbeci yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Toplum, millet gayet iyi biliyor. Eğer devletin mali imkânları, merkezî hükûmetten giden vergiler bir şekilde farklı alanlarda kullanılıp orada millete hizmet yerine kamyonlar, iş makineleri terör için servis ediliyorsa biz buna müsaade etmeyeceğiz, bundan sonra da müsaade etmeyeceğiz. Kamu kaynakları millete hizmet için kullanıldığı müddetçe de hiç kimseyle alakalı ne Hükûmet olarak ne de parti olarak bizim bir eleştirimiz söz konusu olmaz diyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir cümle, aynı şekilde bitireceğim, müsaade edin.

BAŞKAN – Sayın Oluç’un sırası var ama.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Pardon, tamam.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Buyurun, buyurun…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir cümleyle bitireceğim. Diyor ki: “Siz on sekiz yıldır tokadı yemişsiniz.” Demokrasilerde seçim kaybedilir, düşersin, kalkarsın. Demokrasi varsa, demokrasiye inanıyorsan seçmenin her söylediği şey baş tacı ve düşersin kalkarsın, düşersin kalkarsın; demokrasiden nasibini almadıysan, ülkeyi diktayla yönetiyorsan seçmen bir kere vurur bir daha kalkamazsın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyursunlar Sayın Oluç.

37.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muş kayyumlarla ilgili bir şey söyleyince cevap verme ihtiyacı doğdu. Geçen hafta da burada konuşmuştuk. Şimdi bakın, sizin söylediğinizin gerçekten mesnedi yok çünkü şöyle mesnedi yok: Yani siz her bunu söylediğinizde… “Belediyenin kaynakları, imkânları halka hizmet için değil de başka yerlere usulsüz şekilde kullanıldı.” iddianız var ya, bu nedenle kayyum atıyorsunuz ya, buna dair biz diyoruz ki bir tane mahkeme kararı getirin, buna dair bir tane belediye başkanının bu suçlamayla hakkında dava açılmış olsun ve yargılanıyor olsun, bunu gösterin. Bakın, geçen hafta burada örnek verdik: Bekir Kaya, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı, geçmiş dönem, şu anda cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bekir Kaya şu anda cezaevinde, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı. Onda da aynı iddiaları ortaya sunmuştunuz, kayyum atanmasıyla ilgili. Sizin İçişleri Bakanlığınızın, ha sizin İçişleri Bakanlığınızın müfettişlerinin raporları ortaya çıktı ve Bekir Kaya hakkındaki bu iddiaların tamamının asılsız olduğu, karşılığı olmadığı bu müfettiş raporlarında ortaya çıktı. Biz, size geçen hafta geldik bunları gösterdik, siz hâlâ böyle diyorsunuz ama. Neden bu böyle biliyor musunuz değerli vekiller? Çünkü başka türlü kendinize ve halka anlatamıyorsunuz kayyum atanmasını. Yani bu mesnetsiz iddialar üzerinden ancak anlatabiliyorsunuz. Yok Ahmet Türk, Mardin… Biraz evvel Mardin kayyumunu konuşuyorduk. Ahmet Türk’ün yerine kayyum atandı. Ahmet Türk şimdi beraat etti o yargılandığı davadan, beraat etti, yok. Bunların hepsi mesnetsiz iddialar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum efendim.

Hiçbir belediye eş başkanı hakkında bu yönlü verilmiş bir mahkeme kararı yok, öyle bir yargılama yok. Sizin gönderdiğiniz müfettişlerin hazırladığı bu doğrultuda bir rapor yok. Olmayan bir şey üzerinden konuşuyorsunuz çünkü rahat değilsiniz rahat, vicdanınız rahat değil. Vicdanınız rahat olmadığı için halka da anlatamıyorsunuz bunu. Ancak bu tür uyduruk şeylerle halkı ikna etmeye çalışıyorsunuz, doğru değil. Ortada bir karar yok. Gösterin, çıkartın, getirin deyin ki “Şuraya şöyle bir harcama yapmış usulsüz olarak, şu kaynağı şöyle kullanmış şu belediye eş başkanı.” Yok efendim. Biz söylüyoruz, getirin, gösterin, varsa boynumuz kıldan ince diyoruz; yok.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 10 Haziran 2020 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, borçlandırmaya dayalı tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Nejat Koçer.

Buyurunuz Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kısaca, grup önerisinde, pandemi sürecinde alınan ekonomik tedbirlerin olumsuz etkilerinin araştırılması isteniyor. Önce bir hakkı teslim etmemiz gerekiyor: Türkiye başarılı bir salgın süreci yönetmiştir ve yönetmeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi bakın ne diyor: “Alınan tedbirler ve izlenen politika çok etkileyici. Türkiye, dünyaya örnek oluyor.” Bununla kalmıyor, Türkiye’de alınan tedbirlerin bir yayın hâline getirilerek Dünya Sağlık Örgütü içinde yayınlanması kararı aldıklarını söylüyor ve Türkiye’ye teşekkür ediyor. “Ankara, salgını birçok ülkeden daha iyi idare etti.” diyor The Economist ve Türkiye'nin pandemi süreci ve ekonomik tedbirlerine ilişkin yayınlanan değerlendirme yazısında şunları ifade ediyor: “Türkiye bütün ekonomiyi komaya sokmak yerine, gençlerin ve yaşlıların evde kalmalarını istedi. Tüketiciyle doğrudan muhatap olan işletmeler, çalışanlar hariç, herkesten işe gelmelerini istedi. Büyük şehirlerde hafta sonları ve tatillerde sokağa çıkma yasağı uyguladı.” Şöyle diyor The Economist: “Strateji işe yaramış görünüyor. Türkiye bu zorluğun üstesinden geldi. Son yirmi yıl içinde Sayın Erdoğan ve hükûmetleri sağlık hizmetleri için 10 milyarlarca dolar akıttı ve son olarak uluslararası havaalanları büyüklüğünde hastane ağını kurdu.” Bunu dünyaca meşhur, bilinen The Economist yazıyor. Bu yazının sonunda da şu deniliyor: “Muhalefet partilerinin iktidara gelebilmeleri için bu kadar sıkı çalışabilecekleri mümkün gözükmüyor.”

Sayın milletvekilleri, coronavirüs salgını küresel ticareti ve dünya ekonomisini sarsarken Türkiye ne yaptı? 5.5 milyon ailesine biner lira sosyal yardım desteği, asgari ücrete verdiği destek, kısa çalışma ödeneği desteği, vergi ötelemeleri ve her kesim için uygulanan ayrı ayrı destek paketi gibi uygulamaları devreye aldı. Türkiye ne yaptı? Türkiye tedarik zincirini hiç aksatmayarak üretti ve ihraç etti, gıda güvenliğini sağladı, medikal güvenliğini sağladı. Yatırım yapmaya ve proje üretmeye de bu süreçte devam etti. Avrupa Birliği, G20 ve OECD ülkeleri içerisinde birinci çeyrekte yüzde 4,5’lik bir büyümeyle 1’inci sıraya yerleşti. Pandemi sürecinde de, ikinci çeyrekte de OECD, AB ve dünya ülkeleri içerisinde yine iyi bir yere oturacağını ümit ediyorum. Nisan ayı ve mayıs ayı ihracatındaki düşüş de kısıtlı kaldı. Burada da önemli bir başarı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı.)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Banka kredisi başvurularında partizanlık yapıldığı iddiasını buradan reddetmek istiyorum. Vatandaşının, çalışanının, işvereninin devletimiz yanında oldu. Daha geçen temmuz ayı yüzde 24 olan faiz oranı bugün yüzde 8,25 noktasına gelmiştir ve bu çok önemli ve takdir edilecek bir şeydir.

Özellikle bu faiz puanları buraya geldi, bu puandan para bulunmuyor düşüncelerini de kabul etmek mümkün değil.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’de çarklar dönüyor, üretim büyümeye devam ediyor. Zamanında alınan akılcı tedbirler, ekonomik tedbirler ve önlemler sayesinde ekonomimiz hamdolsun iyi durumda, kontrol altında, çok kısa zamanda, çok daha iyi bir duruma geleceğine inancımız tamdır.

Bu düşüncelerle HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 4/6/2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşları tarafından, salgın sürecinde yaşamını kaybeden ve bulaşa maruz kalan sağlık çalışanlarının durumlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/6/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/6/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Özgür Özel

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşları tarafından salgın sürecinde yaşamını kaybeden ve bulaşa maruz kalan sağlık çalışanlarının durumlarının araştırılması amacıyla 4/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1819 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/6/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Emine Gülizar Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Emecan.

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; dünya, pandemi nedeniyle zor günlerden geçmektedir. Ülkemizde de Covid-19 nedeniyle birçok vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybedenler arasında sağlık çalışanlarımızla birlikte farklı iş kollarında çalışan vatandaşlarımızın da bulunduğu bir gerçektir. Kısaca, çalışanlarımız bu dönemde salgının yarattığı her türlü riskle karşı karşıyadır. Ayrıca, virüsün yakalanan kişiler üzerinde kalıcı bir sağlık sorunu bırakıp bırakmadığı konusunda ise bilimsel çalışmaların devam ettiğini görüyoruz.

Bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19’u bir salgın hastalık olarak ilan etmişken bu gerçek görmezden gelinmiş, virüse yakalanma oranları yüzde 6,5 gibi yüksek bir oran taşıyan sağlık emekçilerimiz başta olmak üzere çalışanların bu riskle ilgili haklarını koruması gereken SGK, daha önce salgın hastalığa yakalanan çalışanları iş kazası statüsüne sokan uygulamayı özel bir genelge yayınlayarak iş kazası statüsünden çıkarmıştır. SGK’nin yayınladığı genelgede 5510 sayılı Kanun’un 15’inci maddesindeki “sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğine neden olan rahatsızlıklar, hastalık hâlidir.” ibaresine atıf yapılarak “Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmeti sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir.” denilmektedir. Oysa 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (g) bendine göre iş kazası şöyle tanımlanmaktadır: “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay...” Yine, 5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı şöyle tanımlanıyor: “Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlleridir.” Bütün bu yasal gerçekliklerin bir genelgeyle görmezden gelinmesi mümkün değildir. Değerli vekiller, bu kanunlar iş kazasını ve meslek hastalığını açıkça tanımlamaktadır.

SGK bu genelgeyle ne demektedir?

1) Covid-19 sonucunda geçici olarak iş göremeyecek olan işçilere geçici iş göremezlik ödeneği ödenmeyecek.

2) Yaşamını kaybedenlerin ailelerine iş kazasından kaynaklanan ölüm geliri ödenmeyecek.

3) Kamu görevlilerine kanunda belirtilen vazife malullüğü aylığı ödenmeyecek.

Yukarıda açıkça belirttiğimiz gibi SGK’nin bu genelgesi 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na açıkça aykırılık taşımaktadır. Covid-19 salgını hastalığının iş kazası ve meslek hastalığı olarak değerlendirilmemesi milyonlarca çalışan açısından büyük hak kayıplarına neden olacaktır. Covid-19 tanısı almış sağlık çalışanı sayısının 7.428 kişi olduğu bilgisi 29 Nisan 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklanmıştır değerli vekiller. Bu süreçte maalesef 24 sağlık çalışanımız ise hayatını kaybetmiştir.

Ülkemizde milyonlarca ücretli çalışan, şartlar ve zorunluluk gereği pandemi sürecinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinden yoksun olarak çalışmak zorunda kalmıştır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin, sendikaların ve meslek odalarının rapor ve tespitlerine göre bugüne kadar en az 13 bin civarında çalışan da Covid-19 virüsüne yakalanmıştır. Yine, bu süreç içerisinde işçiler ve kamu görevlileri başta olmak üzere en az 145 çalışan Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Çalışanlar, bu hastalığa çalıştıkları süre içerisinde yakalanmışlardır.

CHP olarak bu konuyla ilgili kanun tekliflerimizi verdik. Bu salgın sürecinde yaşamını kaybeden ve bulaşa maruz kalan çalışanlarımızın durumlarının araştırılması, mağduriyetlerinin giderilmesi ve coronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası sayılmasının gerekçelerinin ortaya çıkarılması için acilen Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir komisyon kurulmalı ve çalışanlarımızın mağduriyetlerini giderme yönünde adımlar atılmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Aylin Cesur.

Buyurunuz Sayın Cesur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Covid-19 sürecini en baştan beri geç kalınarak alınmış veya eksik alınmış önlemlerle yürüttü. Bugün de üzülerek ifade ediyorum ki çok erken ve toplu normalleşme kararlarıyla bu sürecin yeni bir dönemini yaşıyoruz. Süreçte en yüksek risk grubu altındaki sağlık çalışanları ve bugüne kadar binlerce sağlık çalışanının enfekte olması, onlarcasının da hayatını kaybetmesi göz önünde…

Dünya Sağlık Örgütü, sağlık çalışanlarıyla ilgili bir rehber hazırladı ve bunun bir meslek hastalığı olarak kabul edilmesini istedi. Türkiye ne yaptı? Biz kanun teklifi verdik 8 tane, 110 tane önerge sunduk Covid sürecinde, iktidar partisi ve ortağı tarafından reddedildi. Sağlık çalışanları şehit sayılsınlar dedik, teklif ettik, 30 Martta reddedildi. Türk Tabipleri Birliği bizim gibi “Covid-19 meslek hastalığı kabul edilmeli” diye çalışmalarını yaparken SGK ne yaptı? Coronavirüsün bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirtip “Hastalık olarak provizyon alınması gerekir.” diye bir genelge yayınladı. Hangi hukuksal ve bilimsel veriler ölçüt alınarak bunu yaptı belli değil ama bir genelgeyle kanunların yok sayılması modasına Aile Bakanlığı da uymuş, buradan bunu anlıyoruz.

Bugün milyon kişiye düşen vaka sayısına baktığınızda Türkiye’de 2.042, bizden yetmiş beş gün önce bununla ilk karşılaşan ülke olan Çin’de 58, Japonya’da 136, Güney Kore’de 232. Hani çok iyiyiz deniyor ya, çok iyi yönettik süreci; deminden beri böyle bir efsane var, işte durumunuz ortada.

Milyon kişiye düşen ölüm sayısına bakalım. Ölüm sayımız az ya, Türkiye’de 56, Çin’de 3, Japonya’da 7, Güney Kore’de 5. Buna her şey iyi, artık normalleşebiliriz diyebilir miyiz? Diyorsunuz. Süreç geç ve yanlış kararlarla çok uzadığı için ve normalleşmek gerçekten de vatandaş bakımından artık dayanılamaz bir süreç olduğunda gerekli olduğu için riske atmadan bunu yapmanız gerekiyor.

Şimdi, 21 Martta AVM’leri kapattınız. Toplam 277 vakanız ve toplam 21 ölümünüz vardı. Bugün her gün 3 katı vaka ve her gün o kadar ölümünüz var ama açtık her şeyi, normalleşiyoruz. Şimdi bu hangi kafa? Yakın bir zamanda yeni piklerle karşılaşacağımızın maalesef haberini vererek bunun altını çizmek lazım ve mutlaka ve derhâl alınması gereken tedbirleri söylemek lazım.

Bir; test yapma kriterlerini değiştireceksiniz. Dünya Sağlık Örgütü, dünyaya günde 40 milyon test yapın diyor. Bu, Türkiye’de 400 bin test yapar. Sadece İstanbul’da 80 bin test yapmanız lazım. Her gelen hastaya tek bir semptom bile varsa test yapmalısınız. Özellikle sağlık çalışanları başta olmak üzere herkese tarama yapmalısınız. Amerika bunu yapıyor, dünya bunu yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

AYLİN CESUR (Devamla) – İki haftada bir Amerika ve dünyada diğer birçok ülke sağlık çalışanlarını tarıyor.

İki; ölüm kaydındaki kodlama tartışmalarına derhâl son vermeniz gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütünün önerdiğine geçmelisiniz. Çünkü eğer yapamazsanız filyasyonu tam yapamazsınız, onu yapamayınca da yeni vakaları ve yeni ölümleri göze alırsınız. Bunu yapacaksınız.

Üç; bulaştırıcılık katsayısı olan R0. Ben sordum, ilk çıktım, “R0 kaçtır?” diye. Sağlık Bakanımız çıktı, bir ortalama R0 verdi. 0,76 olmaz. İstanbul’da milyon kişi başına 180 vakanın olduğu ilde R0’ı 0,76 olarak kimseye yutturamazsınız. Her yerde bölgesel R0 hesaplayacaksınız, şeffaf olarak açıklayacaksınız ve çıkacaksınız normalleşmeyi ona göre yapacaksınız. Kuru alkışla olmuyor değerli milletvekilleri. Sağlıkçıları alkışlayarak riski azaltamazsınız, yeni ölümler ve yeni vakalar demektir ve yeni iflaslar demektir süreç uzadıkça. Türkiye bir an önce normal hayata dönmelidir, evet. CHP’nin önerisini destekliyoruz. Bu kararları, bilimsel gerçeklikleri esas alarak ve dünyanın kabul ettiği normlar ölçüsünde almanız gerekiyor, yoksa bugün yumuşak yaptığımız bu eleştiri veya önerilerimizin yarın, günü geldiğinde hesabını soracağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Semra Güzel.

Buyurunuz Sayın Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, CHP grup önerisi adına söz almış bulunmaktayım.

Evet, bugün tüm dünyada Covid-19 pandemisi var ve tüm dünya bu pandemiyle mücadele ediyor. Covid-19 pandemisinin başladığı ilk günden beri hem Dünya Sağlık Örgütünün hem de tüm sağlık örgütlerinin temel kaygılarından ve çağrılarından biri sağlık emekçilerinin yüksek risk altında olduğu ve virüsten korunmaları için en üst düzeyde önlemlerin alınması gerektiğine dairdi. Fakat ülkemizde gördük ki Türkiye’deki hastanelerde bile yeterince koruyucu sağlık ekipmanı yokken, birçok sağlık çalışanı virüse karşı korunmasız çalışıyorken Türkiye koruyucu ekipmanları dış ülkelere ihraç etti.

Değerli milletvekilleri, virüsle bire bir temas hâlinde olan ve yüksek risk grubunda olan sağlık çalışanlarının bu süreçte verdikleri yoğun emeğe karşılık iktidardan görebildikleri tek şey alkışlar ve kahramanlık söylemleri oldu. Oysa, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda açıkça belirtildiği gibi, iş yerlerinde ve işin yürütümü sırasında meydana gelen ve ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hâle getiren her türlü olay iş kazasıdır.

Toplumun birçok kesiminde “Evde kal.” çağrıları yapılırken sağlık emekçileri büyük bir özveriyle çalıştı. Fakat sağlık emekçileri halk sağlığı için, virüsün yaygınlaşmasını durdurmak için çalışırken, hem ruhen hem fiziki olarak normal şartların çok çok üstünde yıprandı ve en büyük riski göğüsledi ama bunun karşılığında 7 Mayıs günü SGK bir genelge yayımladı ve Covid-19’un “iş kazası ve meslek hastalığı” kapsamına alınamayacağını duyurdu. Sağlık örgütleri üç aydır ısrarla kaç sağlık çalışanının enfekte olduğunu ve kaçının yaşamını yitirdiğini Hükûmete soruyor fakat ısrarla açıklama yapılmıyor. Sayıların korkunç noktada olduğunu, 10 binden fazla sağlık emekçisinin bu süreçte enfekte olduğunu ve 43 sağlık emekçisinin hayatını kaybettiğini hem SES hem tabip odası kendi imkânlarıyla araştırarak duyurdu. Ayrıca, bu verilere sağlık emekçilerine düzenli test yapılmadığı için tanı konamayan vakaları da eklersek sayı çok daha fazla.

Değerli milletvekilleri, sağlık emekçisini koruyamayan ve haklarını gasbeden bir iktidarın halk sağlığını ne kadar önemsediği tartışmaya açıktır. Bu süreci büyük bir özveriyle göğüsleyen sağlık emekçilerinin bizlerden alacağı var, bizlerin onlardan değil. Sırf meslek hastalığı haklarını çalışanlara vermemek adına bir genelge yayımlayıp Covid-19’un “meslek hastalığı” kavramı içerisinden çıkarılması, halk tabiriyle “köylü kurnazlığı”dır. Bir an önce bu yanlıştan dönülmelidir ve Covid-19 “iş kazası ve meslek hastalığı” tanımı içerisinde yer almalıdır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Orhan Yegin.

Buyurunuz Sayın Yegin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu önergeden hareketle, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyor ve bu hastalığa yakalanmış ve tedavi altında olan vatandaşlarımıza da Yüce Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Kıymetli milletvekilleri, virüsün Çin’de ortaya çıkmasının ardından 20 Ocaktan itibaren tedbir almaya başlayan Hükûmetimiz, özellikle Türkiye'de ilk coronavirüs vakasının 10 Martta tespit edilmesinin ardından, bilimsel tavsiyeler çerçevesinde tedbirleri süratle hayata geçirerek, devletimiz ve milletimizle birlikte el ele vererek, hamdolsun, çok güzel bir süreci yürüttük ve süreç yönetimi devam etmektedir. Sadece bir veriyi burada paylaşmak isterim. Kötü yönettik, şöyle başladık, öldük, bittik, birçok şey anlatılıyor; belki bulunulan pozisyondan, daha önceki hatiplerin bulunduğu pozisyondan böyle söylemeleri gerektiğine dair bir kanaatleri, bir kaygıları olabilir. Sadece bir veri söyleyelim biz: Vaka/ölüm oranları kıyaslandığı zaman, hamdolsun, bu karşılaşılan pandemiyle mücadele sürecinde, Türkiye, vaka/ölüm kıyaslamasında dünyada ülkelerin sıralamasında en altlarda ki sıralamada 83’lerde, 84’lerde yerini almıştır.

AYLİN CESUR (Isparta) – Hiç öyle değil, Avrupa'da 3’üncüyüz hâlâ.

ORHAN YEGİN (Devamla) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde, on yedi yılda, sağlıkta hem altyapı hem hizmet sunumu noktasında yapılan olağanüstü işler, bu süreçte ne kadar güçlü ve ne kadar güzel bir mücadeleyi ortaya koymamız gerektiğinin de temelini oluşturmuş ve hamdolsun, hangi konuda kıyaslarsanız kıyaslayın, ilaca erişimden sağlık hizmetinin sunumuna kadar, yoğun bakımlardan tutun da üretilen ürünlere kadar, ilaçların erişimine kadar her konuda, Allah'a sonsuz şükürler olsun… Bu, hepimizin gururudur; muhalefetiyle iktidarıyla bu ülkenin başardığı, bu ülkede son on yedi yılda ortaya konulan ve bütün milletimizin istifadesine sunulan çok kıymetli bir başarıdır. Ülke olarak -iktidarı sevelim, sevmeyelim- bununla gurur duymalı ve bundan dolayı gerçekten bu iktidarın sahiplerine çok özel bir teşekkür etmemiz gerektiği kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kıymetli milletvekilleri, dünyanın süper güçleri maskeyle, maskeye erişimle, şununla bununla uğraşırken biz, hamdolsun, çok kısa sürelerde, İstanbul'daki havalimanları pistlerinde kırk beş elli günde sahra hastanelerin değil, daha gerçek hizmet sunacak, uzun dönemli hizmet sunacak hastanelerin inşaatlarını ortaya koymuşuz, solunum cihazları üretmişiz, bunu dünyaya ihraç etmişiz ve dünyanın süper güçlerine maskeden tutun da tuluma kadar, ilaca kadar birçok yardım malzemesini de göndererek bir krize düştüğünde sadece kendini düşünen değil…

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Maske dağıtamadınız ya, aylarca maske dağıtamadınız.

ORHAN YEGİN (Devamla) – …bir krize düştüğünde kendi imkânlarıyla o krizi başka coğrafyalarda yaşayan kim varsa elindeki imkânları mümkün olduğunca verimli kullanıp onlara da yardım etmeye çalışan yardımsever bir millet olma geçmişimizi yeniden tahkim etmiş, bu süreci bu anlamda da çok güzel bir şekilde atlatmış durumdayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) – Başkanım, müsaadenizle…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Aslında yapılan çok şey var. KGF kredilerinden tutun da esnafa açılan finansal imkânlara kadar, kısa çalışma ödeneklerinden yararlanma durumundan tutun da kısa çalışma ödeneğinden yararlanma şartlarını sağlayamayan çalışanlara aylık ödenen paralara kadar; 5,5 milyon aileye 1.000 TL’yi kapılarına, evlerine kadar götüren bir sürece kadar çok olağanüstü işleri hakikaten bu süreçte başardık.

Hükûmetimizi, bu çalışmayı ortaya koyan vatandaşımızı, bakanlıklarımızı, çalışanlarımızı, bürokratlarımızı, bu sürece destek veren, bu kanunların buradan çıkmasına omuz veren, gece gündüz çalışan bütün Meclisimizi hakikaten hep beraber gönül rahatlığıyla kutlamamız lazım çünkü bu süreci hep beraber çok güzel yönettik.

Şimdi şu genelgeyle ilgili tek bir cümle söyleyeceğim müsaadenizle. Buradaki genelge, Covid-19 hastalığına yakalananlarla ilgili olarak SGK’nin çıkardığı genelge. Covid hastalığıyla ilgili olarak gelen sigortalılara provizyon almaları gerektiğini belirten bir genelge olup hastalığa yakalanan sigortalıyı ne iş kazası kapsamına almakta ne de iş kazası kapsamının dışına çıkarmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) – Son cümlem…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Bir olayın SGK açısından iş kazası sayılabilmesi için sigortalının SGK’ye başvurması ve bu başvuru doğrultusunda da olayın müfettişlerce incelenmesi gerekmektedir ve bu yayınlanan genelge, Covid-19 hastalığına yakalananlar için de başkaları için de hepsi için de sınırlayıcı veya genişletici herhangi bir hüküm içermemektedir; çok net bir şekilde söylüyorum, bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Ayrıca, grup önerisinde bahsedildiği gibi benzer bir salgın hastalığa yakalanan çalışanları daha önce iş kazası statüsüne sokan başka bir genelge, biz aradık taradık bulamadık, varsa onu bize de ulaştırırsanız çok seviniriz.

Özetle şunu söyleyeyim: Eksikler, noksanlıklar olabilir. Dinamik bir süreç yaşıyoruz. Bu eksiklikler, bu noksanlıklar, bu Mecliste hepimizin katkılarıyla –varsa- tartışılır, konuşulur, tamamlanır.

Biz, Türkiye olarak, doğurduğu çocuğu ameliyat parasını ödeyemediği için hastanelerde rehin bırakan anne babaların; annesi, babası, bir yakını vefat ettiğinde parasını ödeyemediği için cenazesini hastanelerde rehin bırakan evlatların, çocukların olduğu Türkiye’den, bugün yurt dışından bir “tweet” attığında, babasını gidip evinden alıp, uçakla getirip Türkiye’de tedavi ettiren bir ülke konumuna, bir Türkiye konumuna geldik. Rahat olun, merak etmeyin bütün sorunlar hep beraber aşılır inşallah.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebi efendim.

BAŞKAN – Öneriyi oylayacağım ama yoklama talebi vardır.

Sayın Özel, Sayın Tanrıkulu, Sayın Zeybek, Sayın Yalım, Sayın Yavuzyılmaz, Sayın Emecan, Sayın Bankoğlu, Sayın Köksal, Sayın Kayışoğlu, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Özkan, Sayın Hakverdi, Sayın Kaplan, Sayın Keven, Sayın Kılıç, Sayın Karabıyık, Sayın Hancıoğlu, Sayın Şahin, Sayın Karaca, Sayın Erbay.

Teşekkür ediyorum.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren sayın milletvekillerimiz lütfen salondan çıkmasınlar.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati: 17.43

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 4/6/2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşları tarafından, salgın sürecinde yaşamını kaybeden ve bulaşa maruz kalan sağlık çalışanlarının durumlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü Birleşimde, İç Tüzük'ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici madde 1 dâhil 10 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerimizden önce Komisyonun bir söz talebi var, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- İçişleri Komisyonu Başkanı Celalettin Güvenç’in, Genel Kurulun 95’inci Birleşiminde yaşanan olayla ilgili üzüntülerini belirtmek istediğine ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikli olarak, dünkü yaşanan olaylarla ilgili üzüntülerimi belirtmek istiyorum.

Sayın Özgür Özel’e geçmiş olsun dileklerimi bir kere daha iletiyorum. Ayrıca Manisa’da yaptığımız görev sırasında, adaletle yönetim yaptığımız hakkındaki teşekkür ve takdirlerine özellikle teşekkür ediyorum. Bugünkü çalışmaların, Meclisimizin, Gazi Meclisimizin şanına yakışır, uyum içerisinde, verimli geçmesini içtenlikle temenni ediyorum. Hepinizi ayrı ayrı selamlıyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Behiç Çelik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi bu teklif 1966 tarihli çarşı ve mahalle bekçileri hakkındaki 772 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırıyor, onun yerine kendini ikame ediyor. Buna gerek var mı? Bu, tartışma konusu. Zannediyorum yeni bir kanun yapmaya da gerek yok ama ısrarla yeni bir kanun dayatılıyor.

Aslında her siyasi hareketin bir öncelikler listesi vardır. Milletin de bir öncelikler listesi vardır. Önemli olan, milletin öncelikleri ile partilerin önceliklerinin mümkün olduğunca örtüşmesidir. AK PARTİ için bu bir makas gibi oldukça farklılaşmış, AK PARTİ milletin gündeminden uzaklaşmıştır.

Millet “Açız.” diyor, “İşsiziz.” diyor. Millet hayat pahalılığından şikâyet ediyor, millet geçim sıkıntısına işaret ediyor. Millet kamu emvalinin toplu soygunundan şikâyet ediyor; gelir adaletsizliğinden, aşırı vergilemeden şikâyet ediyor, torpilden, rüşvetten, zimmetten, vurgun ve talandan dert yanıyor. Millet, kamusal yaşamda aşırı değer aşınmasından, yalan ve sahtekârlıktan şikâyet ediyor. İktidardan bu yakınmalara bir çözüm geliyor mu? Hayır. Bu bakış açısıyla meseleye yaklaşınca zannediyorum, Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin yasama listesinin son sıralarına dahi konması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu teklifle ilgili olarak İçişleri Komisyonunda da bulunarak birkaç söz alarak eleştirilerimizi izhar etmiştik ancak kabul edilen metin küçük değişikliklerle aynen Genel Kurula arz edilmiş oldu. Tabii bu, iktidarın tercihidir. Bu da gösteriyor ki iktidar, halkın gündeminden düşmüştür, esasen iktidar bütünüyle halkın gönlünden de düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, bekçilerin işe alınması, giriş sınavları, bu sınavları yapacak merci, atama kriterleri gibi düzenlemeler bütünüyle partizan iradenin tercihine terk edilmektedir. Halkın sükûn ve istirahatini temin, suç ve kabahatlerin işlenmesinin önüne geçmek, kişilerin görev mahallinde durdurulabilmesi ve makul sebep gerekçelerinin adaletli ve hakkaniyetli olarak nasıl uygulanacağı endişesi büyük bir güven bunalımını da beraberinde getirmektedir.

Ben, teklifin 9’uncu maddesinden başlamak isterim: Burada 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16’ncı maddesine atıf yapılıyor ve polise verilen zor kullanma ve gerektiğinde silah kullanma yetkisinin bekçilere de yayıldığını burada ifade ederken bu konuda çıkarılacak yönetmelikte, bekçilerin bu yetkiyi kullanırken tadat edilerek yönetmeliğin yapılmasını, kullanma yetkisini tadat ederek yönetmelikte yer verilmesi fevkalade önem arz etmektedir.

10’uncu madde genel kolluğa yardımcı bir güç olarak bekçilik kurumunu ifade ediyor. Gerçi bu söz konusu teklifin 2’nci maddesinde de “Genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak üzere, emniyet ve jandarma teşkilatı bünyesinde silahlı bir kolluk” şeklinde zaten ifade edilmişti.

11’inci madde, çarşı ve mahalle bekçilerinin kolluk hizmet ve görevlerinin dışında çalıştırılma yasağını ifade ediyor.

12’nci madde çalışma saatlerini düzenliyor. Burada da ciddi eleştiriler yapılmıştı. “Gün batımından gün doğumuna kadar”ın anlamının, nasıl olacağının yine keza yönetmelikte ayrıntılı düzenlenmesinde yarar olan bir madde.

Ayrıca 13’üncü madde disiplin, ödül ve performans değerlendirmelerini Emniyet ve Jandarmayla eşleştirerek düzenliyor.

Takip eden diğer maddeler zaten uyum maddeleridir ve yürütme ve yürürlük maddelerinden ibarettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ tarafının muhalif olan tüm parti ve yapılara karşı toptan, sürekli olarak “vatan haini” “iş birlikçi” “zelil” “yalancı” gibi suçlamalarla gerginlik yaratması, örneğin İYİ PARTİ’yi terör örgütleriyle iş birliği içinde gösterip karalama yapması Türk siyasetinin düşürüldüğü seviyenin de bir itirafıdır. Hâlbuki bunlarla beraber olanlar kuşkusuz kendileridir. Esasen her partinin, bu arada iktidar partisinin de bir anlamının olduğunu biliyoruz ancak “Ya bendensin ya da yoksun.” mantığı AK PARTİ’nin kendi varlığının da inkârıdır. Böyle bir husumet siyasetinin girdabı, bu siyaseti takip edenleri öncelikle yutar. Türk tarihi bu siyaset yüzünden siyasi mevta olan nice insanlardan bahseder. Dolayısıyla herkese demokrasi lazımdır, herkese hukuk lazımdır; adalet, insaniyet, eşitlik lazımdır. Evet, bu ilkeleri gözetiyorsanız varsınız.

Değerli milletvekilleri, balık baştan kokar. Eğer AK PARTİ yetmiş beş yılda kazandığımız çok partili siyasi hayatın teamüllerini, tecrübelerini terk ederek tek parti otokrasisine dayanmışsa Türk milletinin vicdanında mahkûm olmuş demektir. Demokrasi, bizzat iktidar eliyle fiilen tahrip ediliyorsa güven ortamı kalmamış demektir. Hâkim ve savcılar, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, diplomatlar, bürokratlar otokrasiye biat ettirilmişse kimse yarınından emin olamaz. Sermayeye, ekonomiye, şirketlere doğrudan müdahalelerle tasarrufa ilişkin emniyet sarsılmışsa, sermaye piyasası saraya endeksli hâle getirilmişse, borsa ve Merkez Bankasına güven bu sebeplerle ortadan kalkmışsa durum vahim demektir.

Değerli arkadaşlar, işte bu koşullarda, bekçi yasası teklifinin gelmesi ister istemez insanı kuşkulandırıyor. İktidara düşen, kuşkuyu ortadan kaldırmak, toplumu rahatlatmaktır. Bekçilerin partizan bir atama yöntemiyle işe alınması, herkeste şüphesiz kuşkulara yol açacaktır. Bu yıl sonunda 30 bine kadar çıkacak olan bekçi sayısından ziyade kimler, hangi kıstaslarla bekçileri işe alacak, bunu araştırmamız gerekiyor. Kariyer ve liyakat gözetilecek mi bekçi alımında? Bunlar bilinmemektedir. Dolayısıyla deniyor ki: “Acaba paramiliter bir örgüt mü oluşturuluyor?” veya “Bekçilik, yerel jurnalcilik olarak mı kuruluyor?” Bunu, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Türkkan da ifade etmişti. Acaba böyle bir bekçilik kurumu mu oluşturuluyor? İktidar, tüm bunları cevaplayarak kamuoyunu ikna etmelidir. Nitekim, bu konuda yapılan bekçi alımlarındaki partizan dayatmalardan dolayı bunu kısmen dinlemeyen birkaç valinin görevden alındığını da burada sizlerle paylaşmak isterim.

Evet, buradan, iktidarı özellikle ikaz ediyorum: Bekçilerin üzerinden elinizi çekin. Bir, bekçiler, vali ve kaymakamlarca objektif kriterlere uygun olarak sınavla işe alınabilir. İki, siyasi müdahale asla olmaz. Üç, partinin silahlı örgütü algısı yaratılmamalı, buna özellikle çok dikkat etmek gerekiyor. Bu şekilde oluşturulacak bir bekçilik kurumunun ülkemiz için fevkalade yararlı olacağına dair kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temennim odur ki bu eleştirilerimiz dikkate alınır, yapılacak yönetmeliklerde bu hususlar özellikle yönetmelik bünyesinde ifade edilir.

Konuşmama son verirken hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Özyürek.

Buyurunuz Sayın Özyürek. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bilsinler ki şehitlerimiz hiçbir zaman ölmez. Cennet vatanımızın her köşesinde, her karış toprağı için mücadele eden şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Bunu bir kez daha burada açıklamak istiyorum.

Yine, Covid-19 mücadelesinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve tedavi gören hastalarımıza acil şifalar diliyorum. Covid-19 mücadelesinde büyük başarı elde eden Sağlık Bakanlığımıza, sağlık çalışanlarımıza ve bu çalışmada emeği geçen bütün herkese yürekten teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çarşı ve mahalle bekçileri teşkilatı, yardımcı bir kolluk gücüdür ve diğer kolluk kuvvetleriyle karıştırılmamalıdır. Çarşı ve mahalle bekçileri, sokaklarda yaya olarak görev ifa etmekte olup devletin varlığını buralarda hissettirmektedirler. Bir hukuk devletinin görevi yalnızca, bir suç işlendiğinde faillerini yakalamak ve cezalandırmak değil, aynı zamanda, caydırıcı tedbirlerle suç işlenmeden suçu engellemektir.

1966 tarih ve 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu, değişen mevzuatla birlikte güncelliğini yitirmiş, hukuki ve sosyal şartları takipten çok uzakta kalmış ve ihtiyaçları karşılayamaz hâle gelmiştir. Bu amaçla çarşı ve mahalle bekçilerinin görev ve yetkileri, işe alınma, çalışma şartları, özlük haklarının güncel mevzuat çerçevesinde düzenlenmesi ve hukuki statünün tespit edilmesi amacıyla kanun teklifi hazırlanmıştır. Bu kanun teklifiyle çarşı ve mahalle bekçi adaylarında aranacak özel şartlar, yapılacak sınavın şekil ve usulleri, bekçilere verilecek hizmet içi eğitim ve yetişme esasları, kursların açılma zamanı, yerleri ve süreleri, bekçilerin görevleriyle ilgili olarak riayet etmeleri gereken hususlar ile bu kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenmektedir. Çarşı ve mahalle bekçilerinin halka yardım görevi kapsamında mahalle sakinlerinin istirahat, sağlık ve selametini sağlamaya yönelik görevleri şöyle sayılmıştır: Yolda kazaya uğrayan, hastalanan veya yardıma muhtaç vatandaşlarımıza yardım etmek; yardıma ihtiyaç duyduğu tespit edilen şiddet mağduru veya istismara uğrama riski taşıyan kadın, çocuk ve kimsesizleri, engelli ve aciz olanları en yakın kolluk birimine teslim etmek; bir semt veya sokak sormak için başvuran vatandaşa bilgi vermek; doğum, ölüm, hastalık, kaza, yangın ve afette yardım isteklerini karşılamak; toplum sağlığını tehdit eden hayvanı tespit ettiğinde engellemek veya kolluk birimine ve belediyeye haber vermek.

Çarşı ve mahalle bekçilerinin kamu düzeni ve kamu güvenliğini sağlama kapsamında önleyici, koruyucu ve bu amaçla yerine getireceği adli görev yetkileri sayılmaktadır. Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek; suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak; işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek; hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişilerin tespiti; kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla görev saatleri içerisinde, görev bölgelerinde kişileri ve araçları durdurabileceği, kimlik sorabileceği düzenlenmektedir.

Kamuoyunda kanuna muhalefet eden bazı çevrelerce, çarşı ve mahalle bekçileri teşkilatı sanki ayrı bir kollukmuş gibi yanlış bir algıya sebep olacak açıklamalar yapılmıştır. Çarşı ve mahalle bekçilerinin genel kolluk kuvvetlerine yardımcı bir kolluk gücü olacağı hususu açıkça, yeterince belirtilmiştir. Aynı zamanda, Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16’ncı maddesinde belirtilen hâllerde zor ve silah kullanma yetkisini haiz olacakları yer almaktadır. Aslen kolluk vazifesi ifa eden çarşı ve mahalle bekçilerinin her türlü suçla ve suçluyla olay mahallinde ani karşılaşmaları muhtemeldir. Acil müdahale gerektiren bir olay anında silah ve zor kullanması pek tabiidir. Buradaki silah ve zor kullanma yetkisi keyfî bir uygulama olmayıp çarşı ve mahalle bekçileri zaruret hâlinde kullanabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, son olarak da kendi seçim bölgem olan Sivas’ımızla ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kenevir çok önemlidir. Dünyada kenevir üretimi yaygın olarak yapılmakta ve ülke olarak bu sektörün içinde olmak bizim için önem teşkil etmektedir. Kenevir bitkisi, normal şartlarda yetişen bir ağaca göre çok kısa bir süre içinde yetişmektedir. Böylece 1 dönüm kadar kenevir ekilmesi hâlinde 25 ila 30 dönümlük orman alanınca oksijen üretimi sağlanabilmekte ve ortamda bulunan radyasyonu temizlemektedir.

Sağlık sektöründe kenevirin kanser, kalp hastalıkları, astım, sara, migren ve mide rahatsızlıklarının ilaç üretiminde kullanılması, üretiminin bizim için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, ağır sanayide kenevir işlendiği zaman çelikten daha güçlü hâle gelmektedir, bu da ortaya çıkan ürünün daha dayanıklı olmasını sağlamaktadır. Tekstil alanında kumaş ve ipliğin ham maddesi olduğu bilinmekle birlikte, gıda, içecek olmak üzere kozmetik, kişisel bakım, kâğıt ve yapı malzemesi, bina kaplaması, kiremit, mobilya ve sayabileceğimiz birçok ürünün kenevirden üretildiğini bilmekteyiz. Ama ülkemizde kenevir yetiştirilmesi kısıtlandığından dolayı maalesef bunu üretemiyoruz. Ama ne var ki kenevirden üretilen herhangi bir ürüne ihtiyaç olduğunda, bunu yurt dışından ithal edip ülkemizde bu ürünü kullanabiliyoruz. Eğer bunu ithal edip ülkemize getiriyor, ham maddesini imalatta kullanıyorsak… O zaman, Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi 20 ile verilmişti. Gerekiyorsa coğrafi olarak, konum olarak uygun illerimizde -buna ihtiyaç varsa- kenevir ekilmesini ben buradan şahsım olarak öneriyorum. Sivas’ımız da coğrafi olarak, konum olarak gerçekten -kenevire ihtiyaç var- kenevir ekimi için çok müsaittir.

Sayın Cumhurbaşkanımız bundan on beş ay önce, Sivas’ta gerçekten kenevir yetiştirilmesi gerektiğini söylemiş -coğrafi olarak, konum olarak uygun olduğundan ve çiftçilerimiz de buna ihtiyaç duyduğundan- “Evet, Sivas’a da 20’nci il olarak keneviri veriyorum.” demişti. Tarım ve Orman Bakanımızdan buradan rica ediyoruz: Sayın Cumhurbaşkanımızın Sivas’a 20’nci il olarak müjdelemiş olduğu kenevirin bir an önce Sivas’a verilmesini istiyoruz çünkü buradan beni dinleyen Sivas’ımızdaki çiftçilerimizin kulağı şu anda Meclistedir. Ben de Sivas’taki yiğit insanların ve çiftçilerimizin buradan bir sesi olarak diyorum ki: Tarım ve Orman Bakanımız, lütfen, Sayın Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu keneviri artık bir an önce Sivas’a verin.

İkinci önemli konuysa Sivas’ımızın ekonomik olarak gelişmesi için, sanayinin büyümesi için, işsizliğin azalabilmesi için, istihdamın büyümesi için olmazsa olmazlarımızdan bir tanesi de 6’ncı bölgedir. Sivas’ımızda organize sanayi bölgemiz vardır, 170 tane fabrikamız var hâlihazırda, yeni yapılan Demirağ Organize Sanayi Sitemiz var, altyapısı oluşturulmuş, lojistik anlamında kolay olsun diye de raylı sistem yapılmıştır. Yatırımcılar haber bekliyor, yatırımcılar hazır. Hem Sivaslı yatırımcılarımız hem de ülkemizde yaşayan iş adamları ve yurt dışından Sivas’a yatırım yapmak isteyen insanlar şunu bekliyorlar; hem Sivas Ticaret Odası Başkanımıza hem de biz milletvekillerine söyledikleri şu: “Sayın Vekilim, Sayın Ticaret Odası Başkanım; Sayın Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu 6’ncı bölge yani özel teşvik yasası tam olarak Sivas’a verilsin.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AHMET ÖZYÜREK (Devamla) – Sanayi Bakanımızla görüştüğümüzde Sayın Varank şunu söyledi: “Evet, Sayın Cumhurbaşkanımız kenevirle birlikte özel teşvik yasasını, 6’ncı bölgeyi Sivas’a verdi. Biz sözümüzdeyiz, bunu imzalayacağız.” Biz de diyoruz ki: Sayın Sanayi Bakanım, on altı ay oldu. Allah aşkına, Sivas’ın yiğidoları yatırım bekliyor, iş bekliyor, artık orada istihdamın açılmasını bekliyor çünkü üniversiteyi bitiren gençlerimiz yarın orada iş bulacak yani özel teşvikten faydalanmak isteyen yatırımcıların tek beklediği Sivas’ın 6’ncı bölgeyi alması, özel teşvikten faydalanmasıdır. Onun için, Sayın Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu keneviri ve 6’ncı bölgeyi 2 bakanımızdan istiyoruz.

Buradan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’ni Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak desteklediğimizi ifade ediyor ve bu kanun teklifinin hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Dirayet Dilan Taşdemir.

Buyurunuz Sayın Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta perşembe günü bu Mecliste halkın iradesine bir darbe gerçekleşti, Mecliste resmen bir darbe metni okundu ve bunun sonucunda ise DTK Eş Başkanı yine Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Leyla Güven, yine Diyarbakır Milletvekilimiz Musa Farisoğulları ve İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu tutuklandı. Meclis, talimatla milletvekilliği düşürdü ve bir noter görevini gördü. Aslında Meclis bu hâliyle kendi varlık gerekçesine gölge düşürmüştür. Dolayısıyla biz, öyle oldubittiye getirilecek, “Ben yaptım oldu.” denilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Biz bu darbeyi kabul etmiyoruz, her yerde de bunun karşısında mücadele edeceğiz. Kimse bize bu durumu hukukla izah etmeye kalkmasın, bunun hukuki bir mesele olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz çünkü bir hukuk sistemi yok, hukuk hileleri var. Bakın, Leyla Güven, Musa Farisoğulları 27’nci Dönemde milletvekili seçildi, aslında yargılandıkları dosyaların durdurulması gerekiyordu ama durdurulmadı, dokunulmazlıkları yokmuş gibi davranıldı, sizin de “kumpas” olarak tanımladığınız KCK ana davasında yargılandılar, ceza aldılar, milletvekillikleri düşürüldü ve akabinde de tutuklandılar.

Biz, bu darbeleri bu Mecliste ilk defa yaşamıyoruz. Bakın, 2 Mart 1994’te DEP milletvekilleri de bu Meclisin çatısı altından çıkarıldılar, gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Yine 4 Kasım 2016 tarihinde, içerisinde Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekillerimizin olduğu arkadaşlarımız tutuklandı, dokunulmazlıkları kaldırıldı. Yine bu 4 Haziranda yani geçen hafta perşembe günü yaşanan darbe bunların devamıdır. Bu yöntemler bize çok tanıdık, bildiğimiz yöntemler, aynı aklın ürünü olduğunu çok iyi biliyoruz ama şunu da bilmenizi istiyoruz: Siz saldırdıkça, bu darbelerle müdahale ettikçe bizler daha fazla büyüyoruz, daha fazla çoğalıyoruz. Bakın, Diclelerin, Zanaların vekilliğini düşürdünüz, ne oldu? Arkadaşlarımız demokratik siyaset mücadelesini her yerde vermeye devam ediyorlar. O dönem onları bu Mecliste alkışlarla protesto edip linç eden o muktedirleri hiç kimse tanımıyor. Sizleri de tanımayacak, onlar gibi siz de tarihe kara leke olarak geçeceksiniz, hatta geçtiniz. Yine, biz biliyoruz, bu saldırılarla, bu darbelerle niyetiniz demokratik siyaseti ortadan kaldırmak. Bunun için her yolu ama her yolu deniyorsunuz.

Bakın, biz, her gün partimize bir operasyonla uyanıyoruz. Daha dün Diyarbakır’da, Mersin’de, Bitlis’te partili arkadaşlarımız gözaltına alındı. Hatta, bunların içerisinde, 23 yaşındaki Şenay Hayme evinde -bakın, 23 yaşında genç bir kadın- cinsiyetçi küfürler eşliğinde iki saat “Sen terörist gibi bakıyorsun.” denilerek işkenceye uğradı. Bu zulmün, bu işkencenin nedenini biz çok iyi biliyoruz. Çünkü siz, muhalifiniz olarak gördüğünüz partimizi tasfiye etmek istiyorsunuz; bütün bu adımlar bunun sonucudur.

Bakın, partimizin fikriyatından gerçekten çok korkuyorsunuz. Çünkü siz de biliyorsunuz ki HDP’nin olduğu yerde hırsızlık, talan, emek sömürüsüne yer yok. Adalet, özgürlük ve demokrasi mücadelesi HDP’yle boy verir. İşte siz bu demokrasi mücadelesinden çok korkuyorsunuz, onun için demokrasiye savaş ilan ettiniz.

Bakın, kriz, kaos ve suni gündemlerle iktidarınızı sürdürme telaşındasınız. Bunun için de HDP’ye saldırarak aslında ülkeyi dizayn ediyorsunuz, şekillendirmeye çalışıyorsunuz. Böylece işsizliği, yoksulluğu, hırsızlığı örtbas edeceğinizi düşünüyorsunuz. Bunun için partimiz hedefte, bizler hedefteyiz, arkadaşlarımız hedefte. Unutmayın ki bunları yaparken bu ülkeye en büyük kötülüğü sizler yapıyorsunuz; kutuplaştırıyorsunuz, ayrıştırıyorsunuz, bölüyorsunuz, güçlünün haklı olduğu bir sistem inşa ediyorsunuz. Devleti devlet yapan bütün mekanizmaları çökerttiniz. Bunları size söylediğimiz için, işte bunun için, hedefteyiz.

Değerli arkadaşlar, bakın, partimize, vekillerimize, belediyelerimize yönelik her gün ama her gün istisnasız yalan söylüyorsunuz. Grup Başkan Vekilimiz de söyledi, bakın, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Bekir Kaya şu an cezaevinde tutuklu, tutuklandığı dönemde de bu kürsüde şunu söylüyordunuz, yani o yandaş medyanın da desteğiyle, diyordunuz ki: İşte, örgüte köprü yapmış, yok yeşil alanları örgütün talimatıyla yapmış, yok bilmem nerelere çuvallarla para göndermiş. Ama bakın, İçişleri Bakanlığının ve savcının raporlarında bu iddiaların yalan olduğu bir kez daha açığa çıktı.

Siz arkanıza bir trol ordusu almışsınız, hakikati ters yüz ediyorsunuz. Kim para verirse düdüğünü çalan bir rezil medya var. Gerçekten artık içerisinde oldukları durum budur, rezil bir medya. Bu medyanın 28 Şubatta sizin için neler söylediğini biz çok iyi biliyoruz, siz de çok iyi biliyorsunuz ama bugün bu medya sizin talimatınızla, 7/24, yalan makinesi gibi programlar yapıyor. “HDP şunu yapacak, HDP bunu yapacak, HDP bunu söylüyor, şunu söylüyor.” diye yalan ve iftiralara el atmış durumdalar. Resmen suç icat ediyorlar, suç. Emin olun ki HDP ve Kürt düşmanlığı size bir şey kazandırmaz, tarihte de bunun onlarca örneği var.

Bakın, tüm darbelerin arkasında olan o karanlık akıllarla bugün iş tutuyorsunuz. Yine geçmişte olduğu gibi “Vay yanıldık, kandırıldık.” demeyin diye sizi bir kez daha burada uyaralım: Bu gittiğiniz yol yol değil.

Değerli arkadaşlar, sizin yaptıklarınız saymakla bitmiyor maalesef. Yine, bu ülkede en başta adaleti öldürdünüz. Kürtlere, muhaliflere, kadınlara düşman hukuku uyguluyorsunuz. En bariz örneklerini corona sürecinde yaşadık. Bakın, coronadan kaynaklı onlarca kişiyi tahliye ettiniz. Peki, Musa Farisoğulları hem milletvekili hem kronik hasta, o neden coronadan kaynaklı tahliye edilemiyor, cezası ertelenemiyor? Coronaya karşı Kürtlerin bağışıklığı mı var? Hayır. Corona herkesi etkiliyor ama maalesef siz muhaliflere, Kürtlere düşmanlık konusunda bağışıklık kazanmışsınız, bu meselenin özü de budur.

Şimdi, kalkıp bize yasayla, kanunlarla izahatlarda bulunacaksınız ama biz biliyoruz ki bütün bu yaptıklarınız evrensel hukuk karşısında suçtur. Siz emirlerinizle, keyfî uygulamalarınızla bir hukuk yaratmışsınız. Bakın, biz burada onlarca defa söyledik, bir anneye koli içerisinde cenaze gönderdiniz. E, bu da hukuka uygundu sizin için. Yine İnfaz Yasası geçti, hırsızı, arsızı, çeteyi, mafyayı bıraktınız ama muhaliflerinizi, hasta, ölüm döşeğindeki muhalifi, tutukluyu bırakmadınız, yaşlı insanları bırakmadınız. Bunu söylediğimizde bu da hukuka uygundu sizin için. Yine, işkence seslerini dinlettiniz bütün Türkiye’ye, buna da dediniz ki: “Yasaya uygundur, hukuka uygundur.” Siz kendinize özel bir hukuk oluşturmuşsunuz, yaptığınız bütün suçları bununla, yarattığınız bütün suçları bu şekilde aklıyorsunuz.

Bakın, şu an görüşülmekte olan bekçiler yasa teklifi de bunun somut bir örneğidir. Bu yasaya neden ihtiyaç duyduğunuzu yani, kolluğun yapamadığı, polisin yapamadığı ne var ki siz bugün bu teklifi -bekçiler aracılığıyla- yasalaştırmak istiyorsunuz. Bu, açık ve net paramiliter güç oluşturma girişimidir. Muhaliflerinizi gözetme ve denetim altına alma, baskı uygulama rejiminin ön adımıdır, bunun girişimidir; her yerde insanlar denetlenecek, takip edilecek.

Bakın, bu yasa teklifiyle bekçilere, kimlik sorma, silah kullanma, üst araması yapma, gösteri ve yürüyüşleri önleme yetkisi veriliyor. Basın açıklaması yaptığınızda, demokratik hakkımızı kullandığımızda karşımızda bu sefer de bu sınırsız yetkiyle yetkilendirilmiş bekçileri göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, daha önce sayısı 4 bin civarında olan bekçi sayısı bugün 21 bin üstünde. Toplam polis ve bekçi sayısı 310 bin kişi. Bu hâliyle polis ve bekçi sayısı birçok ülkenin ordusundan daha fazla. Peki, buna neden ihtiyaç duyuluyor? Yani varsa bu kadar bol kaynak o zaman eğitime sağlığa, istihdama ayırın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) – Bu yasa daha çıkmadan bu bekçilerin karıştığı çok ciddi hak ihlalleri var. Bakın, bu yasa geçtikten sonra gerisini artık siz düşünün. Bundan sonra bu kürsüde bekçilerin karıştığı hak ihlallerini ve vahim durumları tartışır duruma geleceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, uygun görürseniz yerimden pek kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bekçilerin son sayısı 28 bindir. Bunu Genel Kurulda ifade etmek isterim.

Bir diğer mesele, bu milletvekilleriyle alakalı, hüküm giyildikten sonra, kesinleştikten sonra yapılan usuli işlemle milletvekillikleri düşürülmüştür.

Bakın, dün yine HDP sıralarından birisi “Enis Berberoğlu tahliye edildi, Leyla Güven tahliye edilmiyor, çünkü o Kürt denmişti.” Biz bu ayrımcı, bu faşist dili o zaman da lanetledik, şimdi de lanetliyoruz. Dün Leyla Güven de prosedürlerini tamamladıktan sonra -herkes hangi hukuka tabi ise- tahliye edildi.

Şimdi, bunu söyleyenler utanıyor mu? Utanmıyor.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Başta siz utanıyor musunuz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sürekli, Kürtlere yönelik böyle yapılıyor, Kürtlere yönelik şöyle yapılıyor... Ne oldu? Leyla Güven tahliye edildi, demek ki aynı hukuk ona da uygulandı. Bunu söyleyenler kızarıyor mu veya bu beyanlarını düzeltiyorlar mı? Düzeltmiyorlar. Dertleri şu: Nasıl olur da biz, Kürtleri buradan soğutur, koparırız da ayırırız ve Türkiye’yi böleriz. Bunun başka hiçbir izahı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Buradan Türkiye düşmanı HDP’ye şunu söylemek isterim: Bu milletvekilinizle alakalı hüküm sabittir, okunmuştur.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Türkiye düşmanı sizsiniz!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Şimdi, bakın, Leyla Güven “Gerillaya katılım da olacak, savaş da olacak, çatışmalar da...”

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Biz öyle demedik, sizin medyanız çarpıttı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Buna tek laf edemiyor. Siz burada varsanız, siyasi zemindeyseniz, meşru zeminde siyaset yapıyorsanız buyurun yapın ama bir tek şey var burada: Terörle aranıza mesafe koyacaksınız. Uluslararası sistemin bile terör örgütü olarak tanıdığı PKK’yı siz “gerilla” olarak nitelendiriyorsanız, terör örgütü olarak görmüyorsanız, kusura bakmayın, bunun hukuki müeyyideleriyle karşılaşırsınız.

Aynı şekilde, Musa Farisoğlulları, bakın, Eren Bülbül’ü şehit eden teröristin cenazesinde... Arkadaşlar, bu bir irade beyanıdır, diyor ki: “Ben ona sahip çıkıyorum.” Siz bunları yaptığınız müddetçe hukukun müeyyideleriyle de karşı karşıya kalacaksınız. Aranıza mesafe koyun, görüşlerinizi ifade edin, siyaset zemini herkese açıktır.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Musa Farisoğulları niye cezaevinde, hangi suçtan cezaevinde?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden söz alacaktım ama “Türkiye düşmanı HDP!” sözü basbayağı bir sataşmadır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Evet, Türkiye düşmanı HDP!

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sizden daha büyük düşman olur mu Türkiye’ye? Bırakın insanını, dağını, ormanını, her şeyini perişan ettiniz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gidiyorsunuz yani hezeyanınız bundan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Siz geliyorsunuz, öyle mi!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Siz istediğiniz kadar “Türkiye düşmanı!” deyin, doğuda da batıda da halklarımız bizi kucaklıyorlar.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Biz hiç kimsenin hayal kurma özgürlüğünü kısıtlamıyoruz. İstediğiniz kadar hayal kurabilirsiniz!

Türkiye karşıtlığına izin vermeyeceğiz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Gene aynı şekilde, göreceksiniz, en yakın bir seçimde HDP, bundan beş sene önce nasıl mücadele ederek bu Meclise Türkiye'nin bütün renkleriyle geldiyse ve ışıl ışıl geldiyse ve insanlar nasıl bundan büyük bir mutluluk duyduysa… Ama siz başkalarını suçlarken kalkıp içinizden siyasi darbe çıkarttığınız hâlde, kendiniz bir komisyonu bile doğru dürüst kurup yargılamadığınız hâlde, siyasi darbeci olduğunuz hâlde bugün de aynı sivil darbeye devam ediyorsunuz. Göreceksiniz, ilk seçimde gidiyorsunuz, hezeyanınız bundan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gayet rahatız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bu yüzden panik hâlindesiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gayet rahatız, gayet rahatız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bunu anketler de gösteriyor, her yer gösteriyor.

Biz yeni bir hamlenizin olduğunu hiç düşünmüyoruz, o kadar eskisiniz ki, o kadar eskisiniz, o kadar olur. Yani, Leylaların adı değişiyor. 90’larda Leyla Zana’ya ne yaptıysanız aynı akıl, aynı devlet aklı, bugün de Leyla Güven’e aynısını yapıyorsunuz.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – PKK’ya da terör örgütü der misiniz oradan?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Az önce söylediğiniz şey, Enis Berberoğlu dört gün önce bırakıldı, Leyla Güven ise daha salı günü bırakıldı.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Önce terör örgütünü tanımlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Leyla Güven’in zaten o kadar azıcık bir şeyi vardı ki devlet alacağından, aslında hiç girmeyebilirdi cezaevine ama “Utanmıyor mu bunu diyenler?” diyorsunuz ya, siz utanmıyorsunuz hiç, hiç utanmıyorsunuz. Kalkıp bunu marifetmiş gibi söyleyebiliyorsunuz. Burada yankılandı ya “Faşizme karşı omuz omuza!” sokaklarda da yankılanacak daha fazla ve bunun korkusunu yaşıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – O yüzden kalkıp yeni bir paramiliter güç oluşturmaya çalışıyorsunuz bekçilerle, başka kolluklarla.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kolluk, kolluk, bu vatanın evlatları!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Çünkü sizin ne televizyonlarda ne başka bir yerde bizimle bir araya gelip de ne beş senedir yaşadığımız süreci, neler yaptığınızı ya da Türkiye’de neler olduğunu, o bombaların nasıl patladığını, kimlerin patlattığını, bunları konuşmaya; Ceylânpınar’da polisleri kimin öldürdüğünü, neden o davaların kapandığını, burada araştırma önergelerimizi neden reddettiğinizi, Darbe Araştırma Komisyonunun başına neden Şaban Dişli’yi getirdiğinizi ve Gültan Kışanak’ı burada ifade verdikten sonra gerçekleri söylediği için ertesi gün Diyarbakır’da tutukladığınızı, bunları anlatacak ne CNN’de ne HABERTÜRK’de ne yandaş herhangi bir medyanızda yüzünüz yok. Gidiyorsunuz, hezeyanınız bundan.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen Türkiye düşmanı HDP sözcüsünün iddialarını reddediyoruz. Biz gayetde buradayız.(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Tekrar sataşmadan…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – On sekiz yıldır, “Gidiyorsunuz.” diyenler hiç gelemediler. Biz buradayız, yarın da burada olacağız. Biz bu ülkenin gerçeğiyiz. Mehmet olmaz Ahmet olur, Mustafa olur ama yine buradayız, merak etmeyin. Size burayı bırakmayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Devlet düşmanı sizsiniz! Devlete bu kadar zarar veren, sizden daha fazla devlet düşmanı yok! Kime “devlet düşmanı!” diyorsunuz siz?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Önce terör örgütüne, PKK’ya “terör örgütü” diyeceksiniz. Bunu öğreneceksiniz, ondan sonra konuşacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyursunlar.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, normalde yine bu lafı asla kabul etmediğimizi söyleyerek, düşmanlık yapanın on sekiz yıldır özellikle de son beş senede kimler olduğunu bildiğimizi ifade ederek sataşmadan söz almak isterim ama sizi zor durumda bırakmak istemiyorum, sadece tutanaklara geçsin diye buradan ifade ediyorum. Kimsenin elinde öyle mezuralar yok. İçinizden terör örgütü çıktı, içinizden ve bir tek siyasi ayak bulamadınız, bulmadınız çünkü.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Muharrem Erkek.

Buyurunuz Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, basın niçin vardır? Basın, yönetenlere hizmet etmek için değil yönetilenlere hizmet etmek için vardır. Özellikle iktidarı sorgulamak, araştırmak, denetlemek, eleştirmek için vardır basın. Bugün 100’e yakın gazeteci cezaevinde, 10 bine yakın gazeteci işsiz. İki gün önce 2 gazeteci daha sabaha karşı, erken saatlerde evlerinden gözaltına alındılar. Biri OdaTV’nin gazetecilerinden, Haber Müdürü Müyesser Yıldız. Müyesser Yıldız, FETÖ döneminde, FETÖ’nün Emniyette, yargıda hâkim olduğu dönemde OdaTV davasından yaklaşık on altı yıl cezaevinde yattı. Beraat etti, çıktı, avukatları dedi ki: “Hakkınızı kuvvetlendirmek için, tescil ettirmek için tazminat alın.” Çünkü haksız tutuklama karşısında vatandaşın devletten tazminat alma hakkı var. Müyesser Yıldız ne dedi biliyor musunuz? “Devletin yargıcı, polisi hata yapabilir, devleti yönetenler hata yapabilir ama ben devletime tazminat davası açmam.” dedi, açmadı Müyesser Yıldız, açmadı. FETÖ darbe teşebbüsü davalarının tamamını takip ediyordu, önemli yazılar yazıyordu, FETÖ’yle mücadele eden önemli gazetecilerden biri. Süleyman Soylu, kendisi hakkında, onu terörle ilişkilendirdiği için ağır ithamlarda bulundu, Süleyman Soylu’yu savcılığa şikâyet etti ve onun hakkında 1 liralık tazminat davası açtı. Millî Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar 250 bin liralık manevi tazminat davası açtı Müyesser Hanım hakkında. Değişik bir gazeteci ama Müyesser Yıldız’dan kesinlikle ve kesinlikle ne casus çıkar ne vatan haini çıkar, öyle bir gazeteci ama muhalif bir gazeteci. (CHP sıralarından alkışlar)

İsmail Dükel, Tele 1’in Ankara Temsilcisi. Sabah altı otuzda evine gidiliyor, evinde yok İsmail Dükel; o sabah erken çıkmış evinden çalışmak için. Bir evi daha var ve gazete de var, orada da çalışıyor, eşi biraz rahatsız olduğu için Covid sebebiyle her zaman evinde kalmıyor. Altı otuzda geliyorlar, İsmail Dükel evinde yok. Sonra telefon ediyor ailesi, yedi otuz gibi İsmail Dükel geliyor, komşusu, avukatı da ona yardımcı oluyor. Ya, İsmail Dükel evinde yokken, avukatı evinde yokken arama yapılır mı, bilgisayarlar, CD’ler alınır mı? Alıyorlar. Şimdi, bunlar hangi dönemde oluyordu? FETÖ’nün Emniyete, adliyeye hâkim olduğu dönemlerde oluyordu. Hukuka da aykırı, bakın hukuka da aykırı. Alıyorsanız imajını çıkartıp vermeniz lazım ilgilisine, değil mi?

Şimdi, avukatlarının dosya içeriği hakkında hiçbir bilgisi yok ama basın yazıyor, basın sürekli bir şey yazıyor. Çok ilginç bir şey söyleyeyim: Avukatları müvekkillerinin imzaladığı arama tutanaklarını istiyor -biliyorsunuz, müvekkilin imzaladığı o arama tutanağı gizliliğe tabi değildir- vermiyor savcılık biliyor musunuz. Ceza Muhakemesi Kanunu çok açık, arama tutanağını vermek zorundasınız. Neden? Neden hukuka uygun soruşturmalar yapılmıyor? Eskiye mi dönüyoruz, bir şeyler mi oluyor? Gazeteciler her yerden bilgi alabilir, araştırır. İktidar partisinin içinden de bilgi alıyor, muhalefet partilerinin içinden de bilgi alıyor, devletin içinden de ordunun içinden de alır; kamuoyunun, kamu yararına uygun bir şey görürse haberleştirir de. Halkın haber alma hakkı vardır. Devlet hukuka aykırı bir şey yapıyorsa onu da haberleştirebilir.

Şimdi, bu gazetecileri gözaltına aldınız, kim sevindi, ben çok merak ediyorum. Çünkü bunlar gerçekten FETÖ’yle, terörle mücadele eden gazetecilerdi. Acaba kim sevinmiş olabilir? Ya, bağımsız yargı istenmiyor; bağımsız, özgür basın istenmiyor; bağımsız, güçlü baro istenmiyor; bağımsız Merkez Bankası, RTÜK, TÜİK istenmiyor; bu doğru bir şey değil. Demokrasiyi yok ettiniz. Bakın, bunu çok samimi söylüyorum, siyaseten değil. Nasıl bu hâle geldik biz? Demokrasi bu mu? Demokraside denetleme, denge, muhalefet, eleştiri ne kadar güçlü olursa… İşte Meclis de denetleyecek yürütmeyi, bugün görüyoruz, yürütmenin vesayeti altında. Niye buna müsaade ediyorsunuz Cumhur İttifakı olarak, neden? Yürütmenin vesayeti, bu kadar ağır vesayeti, milletvekilliklerinin düşürülmesi… O konuya değinmek istiyorum, çok önemli. Anayasa Komisyonunda beraberdik. Sayın Şentop ne dedi? Geçici 20’nci maddeye dayanıyorsunuz siz. Geçici 20’nci madde ne diyor? Geçici 20’nci madde burada, lütfen açın okuyun. Geçici 20’nci madde yalnızca ve yalnızca 83’üncü maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesini istisna getiriyor. 83/3, 83/4 duruyor, onunla ilgili bir düzenleme yok. Geçici madde neyi getirdi 20 Mayıs 2016’da? Geçici maddeyi Meclis ekledi Anayasa’ya, 20 Mayıs 2016’da. Ne diyor geçici madde? Bakanlıkta, Meclis Başkanlığında, Karma Komisyonunda bekleyen bir dosya varsa ilgili mercilere, yargı mercilerine gönderin. Gönderdik, geçici maddenin işi bitti o anda, geçici madde görevini yaptı, siz bunu kalıcı hâle getiriyorsunuz. Sayın Şentop Anayasa Komisyonunda ne dedi? “Özellikle bunu belirtiyorum ki rapora geçsin, yanlış anlaşılmalara yer vermeyelim, bu milletvekilleri tekrar seçilirse yeniden dokunulmazlık kazanır.” Ben hukuki bir değerlendirme yapıyorum, siyasi değil, lütfen, özellikle de Cumhur İttifakı’na. Bakın, 83’üncü maddenin dördüncü fıkrası: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında -ki onu bir bütün değerlendirmeniz lazım öndeki fıkralarla- soruşturma ya da kovuşturma yeniden dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır.” diyor. Bakın, “Dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır.” demiyor, “Yeniden dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır.” diyor. Şimdi, siz 26’ncı Dönemde dokunulmazlığı kaldırdınız, dediniz ki…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben de bakıyorum.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Lütfen okuyun, beraber okuyalım.

Şimdi, siz dokunulmazlığı kaldırdınız, dediniz ki: “Bu milletvekili yargılanacak.” Tamam, sonra tekrar aday oldu, millet oy kullandı, onu tekrar seçti. Ne dedi seçmen, ne dedi millet? Demokrasi ya. “Sen bunu yargılama kardeşim, ben bunu milletvekili olarak seçiyorum tekrar, o Mecliste görev yapacak. Görev yapacak, durdur yargılamayı.” dedi. Millet bunu söylerken siz ne yaptınız? Dokunulmazlığı yeniden kaldırmadan devam ettirdiniz. Ya, Anayasa gasbedildi, seçme seçilme hakkı, siyasi faaliyette bulunma hakkı gasbedildi.

Bakın, değerli milletvekilleri, şunu samimiyetle arz etmek istiyorum: Bizim Meşrutiyet Dönemi’mizin de Cumhuriyet Dönemi’mizin de temeli Meclistir. Biz saltanattan, monarşiden cumhuriyete geçerken, tek parti sisteminden çok partili hayata geçerken, kuvvetler ayrılığına geçerken demokrasiye geçerken temel öznemiz hep Meclis oldu, siyasi güç merkezi Meclistir. Bizim cumhuriyetimizin, tarihimizin, kültürümüzün temelinde bu vardır. Siz Meclisi korumazsanız, Meclisi itibarsızlaştırırsanız, Meclisi işlevsizleştirirseniz, milletvekillerini hapse gönderirseniz, Anayasa’yı çiğnerseniz, Türkiye’ye en büyük kötülüğü yaparsınız, en büyük kötülüğü.

Yargı ele geçirildi, hukuk devleti yok edildi. Yargı nasıl ele geçirildi, hepimiz çok iyi biliyoruz. Ve maalesef, bugün yalnızca yargı silah olarak kullanılmıyor, yasama organı da silah olarak kullanılıyor; çok acı ama gerçek. Nasıl ele geçirildi yargı? 1995 ve 2001 Anayasa değişiklikleri demokratikleşme yönündeki Anayasa değişiklikleriydi ama 2010 ve 2017 tam tersiydi: Yargıyı ele geçirme operasyonları. Hâkimler ve Savcılar Kurulunu ele geçirirseniz yargıyı doğrudan ve dolaylı yönden ele geçiriyorsunuz, bu bir gerçek. Yargıtay üyelerinin tamamını Hâkimler ve Savcılar Kurulu belirliyor; Danıştay üyelerinin dörtte 3’ünü Hâkimler ve Savcılar Kurulu, dörtte 1’ini Cumhurbaşkanı belirliyor; YSK Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de Danıştay ve Yargıtaydan geliyor; Anayasa Mahkemesinin 13 üyesini Cumhurbaşkanı atıyor. Meclisin onayı var mı? Nitelikli çoğunlukla Meclis onaylıyor mu? Hayır.

Ben, özellikle Cumhur İttifakı’na seslenmek istiyorum: Böyle bir sistem doğru mu? Yürütme yargıyı dizayn ediyor, bu doğru mu? Parlamenter sistem yok artık. Siz ne diyordunuz: “Kuvvetler ayrılığı daha güçlenecek, Meclis daha güçlü olacak, yargı daha güçlü olacak.” O zaman neden yürütmenin vesayetine sokuyorsunuz yargıyla Meclisi? Cumhurbaşkanı bu sistemde yürütmeyi temsil ediyorsa, tek başına neden yargıya atamalar yapıyor? Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin bir kısmını Meclis seçmeli nitelikli çoğunlukla -ama her aşamada nitelikli çoğunlukla- diğer kısmını da birinci sınıfa ayrılmış hâkimler ve yüksek yargı mensupları seçmeli kendi içinden; o zaman yargı bağımsız olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Yargı bağımsız ve tarafsız değilse demokrasiyi de koruyamazsınız çünkü demokrasinin, Anayasa’daki hak ve özgürlüklerin güvencesi yargıdır. Onun için, hani, yargı reformu tartışıyoruz ya, gerçek anlamda bir yargı reformu istiyorsak, eğer samimiysek, bunları yapmalıyız, Hâkimler ve Savcılar Kurulu en başta. Çünkü tarihte de böyle, yargıyı ele geçiren iktidarlar demokrasiyi ve hukuku yok ediyor. Onun için işte, milletvekilleri bu durumda, milletvekilleri cezaevinde, akademisyenler, avukatlar, gazeteciler… Farklı düşüneni terörle iltisaklandırıyorsunuz. Çok doğru değil.

Bakın, Osman Kavala; üç yıla yakın tutukluluğu, üç yıla yakın. Hükümlü değil. Tutuklama olur mu üç yıla yakın? Kinle, intikamla devlet yönetilmez çünkü devletin dini adalettir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacıyı dinledim. Gazetecilerin muhalif olması… Tabii ki olmalı, olsun, daha fazla olsun, araştırsın, gazetecilik yapsın. Biz meseleye şöyle bakarız: Bu, iktidar için bir avantajdır. Neden bir avantajdır? Gazetecinin meselelere yaklaşması, toplumu aydınlatması iktidar için bir avantajdır. Bu bir anlamda da iktidarı daha çok çalışmaya motive eder. Fakat burada dosyanın içeriğiyle alakalı herhangi bir bilgimiz yok. Sayın Erkek’in söylediği bir mesele var tutanaklarla alakalı, bakacağım o konuya. Biz burada Müyesser Yıldız’ı peşinen suçlu ilan etmiyoruz, dosyasında ne var bilmiyoruz, içeriğinde ne var bilmiyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Tutukluyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Belki savcılık aşamasında serbest bırakılacak, tutuksuz yargılanacak, onu bilemiyorum. Dolayısıyla peşinen “Müyesser Yıldız casustur, suçludur.” diyemiyoruz, demiyoruz. Dolayısıyla, görmemiz lazım, dosyanın içerisinde ne olduğunu biz bilmiyoruz. Bildiğim kadarıyla, basından takip ettiğim, 1 asker de gözaltına alınmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, dolayısıyla biz peşinen bir hüküm vermiyoruz. Buradaki süreci bekleyeceğiz ve takip edeceğiz. İnsanların gazetecilik yapmasıyla alakalı en büyük teminat biziz. İnsanlar gazetecilik yapsınlar, araştırsınlar, doğruları araştırsınlar, doğruları kamuoyuna, topluma ulaştırsınlar. Burada bizim bir çekincemiz söz konusu değil.

Bakın, burada bir başka mesele, Sayın Erkek’in konuşmasını dinledim fakat bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum: Bu dokunulmazlıklar meselesi Anayasa’nın geçici 20’nci maddesine göre kaldırıldı, doğru. Bizim Cumhur İttifakı’yla sayımız yetiyor mu? Yetmiyor. Bu çıkışlar ilk CHP Genel Başkanı tarafından dile getirildi: “Yiğitsen kaldır kardeşim, benimkini de kaldır. Hadi, neredesiniz? Getirin Parlamentoya.” E, getirdik; bu sefer CHP buna destek verdi ve dokunulmazlıklar kaldırıldı, yargılamaların önü açıldı. Şimdi diyorsunuz ki: “Ama bu tekrar seçildi, dokunulmazlığı var.” E, hani siz dokunulmazlıklara karşıydınız? Değerli arkadaşlar, bakın, dokunulmazlıklar… Bizim hâlen meseleye yaklaşımımız odur; milletvekilinin dokunulmazlığı olmalı, meseleye yaklaşımımız budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Fakat burada öyle bir popülizm yapıldı ki sanki biz bu meseleden kaçan, sanki biz bu meseleden korkan bir tarafız gibi bir kamuoyu oluşturuldu toplumda. Bu, yanlıştı.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – FETÖ’cüleri ne yaptınız, FETÖ’cüleri? Onlar niye yargı önüne çıkmıyor?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir popülizm olmaz. Milletvekilinin dokunulmazlığı olur, doğru bir şeydir, bunu destekliyoruz ama bunun kaldırılması için girişimleri yapan ana muhalefettir, Cumhuriyet Halk Partisidir. Şimdi diyorlar ki: “Dokunulmazlık zırhına büründü, neden yargılandı?” Arkadaşlar, bakın “Soruşturma, kovuşturma olmaz.” diyor. Yargılaması yapılmış, üst mahkemeye gitmiş, yeni bir soruşturma yok, yargılamayla alakalı devam eden bir süreç var.

Sayın Erkek’e şunu hatırlatmak isterim: Bakın değerli arkadaşlar, bir şeyi konuşuyorken, bir şeyi söylüyorken önünü arkasını düşünerek hareket etmek durumundasınız. O gün popülizm yapıyorken bugünleri hesap edeceksiniz. Bunun önünü açtığınız zaman bu yargılamalar olur ve gelir, burada okunur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, niye bir FETÖ’cü fezlekesi gelmiyor bize ya? Bir FETÖ’cünün fezlekesi gelmedi ya! Size soru olarak soruyorum Sayın Başkan.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Hayır, Muammer Güler niye mahkûm olmuyor? Muammer Güler niye mahkûm olmuyor, neden davası görülmüyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Muharrem arkadaşımız söz istiyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Yerimden çok kısa…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erkek.

42.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Şimdi, tabii, ben özellikle çok başka bir şey anlattım. 26’ncı Dönemde kalkan dokunulmazlıklar… 27’nci Dönem farklı bir dönem; yeniden seçilmiş milletvekilleri, yeniden dokunulmazlık kazanmış.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yargılama devam ediyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – İşte, yargılama durur. Yargılamaya devam etmeniz için yeniden dokunulmazlığını kaldırmanız lazım. Salt çoğunluk yetiyor dokunulmazlığı kaldırmak için. Bizim amacımız… Siz Anayasa’yı niye açıkça çiğniyorsunuz? Üstelik, Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmış. Sayın Şentop dedi ki: “Bu konuda bize sunulmuş bir uzman görüşü yok.” Binali Yıldırım döneminde, bakın, 3 anayasa hukukçusunun raporu var, uzman görüşü. Biz şunu soruyoruz: Anayasa Mahkemesi yarın “Hak ihlali var, Anayasa’ya aykırılık var.” derse ne yapacaksınız? Niye beklemediniz Anayasa Mahkemesinin sonucunu neden?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bu beraat anlamına gelmiyor, siz bunu biliyorsunuz; tekrar yargılanıyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Siz, dokunulmazlığı olan bir milletvekilini yargıladınız, milletvekilliğini düşürdünüz, cezaevine gönderdiniz. Bu, demokrasiye bir darbedir; bizim anlattığımız bu.

Teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz de bunu anlatıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN - Şahıslar adına Sayın İbrahim Halil Oral.

Buyurunuz Sayın Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ismi dahi yanlış konulmuş bir kolluk kuvvetiyle alakalı düzenlemeyi burada görüşüyoruz. Biz, gerek geldiğimiz fikrî gelenek gerekse de İYİ PARTİ’nin duruşu gereği asla ve asla devletimizin polisini, askerini, bekçisini üzmek istemeyiz. Gece bekçilerinin kendi görevlerini yapmasında da bir sorun görmüyoruz, bekçilerimizin asayişi sağlamada çok önemli katkı sunacağına da gönülden inanıyoruz ancak özellikle bekçilerle alakalı, vatandaşımızda olumsuz bir algı yükselmektedir.

Bu teklif de tamamıyla adaletsizlikler ve sorunlar içermektedir. Bekçi alımlarından tutun, disiplin ve ödül sistemlerine kadar bu kanun suistimallere açıktır. Birkaç hafta önce İYİ PARTİ Ankara İl Başkanımız Sayın Yetkin Öztürk’ün sosyal medyada paylaşarak gündeme getirdiği, Etimesgut’ta bekçiler ile bir vatandaşımızın arasında yaşanmış olan son derece üzücü hadiseyi bir noktada ve bu noktada örnek verebiliriz. Bir vatandaşımız çöp atmaya çıktığında bekçiler tarafından durdurulmuş ve sonrasında ise darbedilmiştir. İl Emniyet Müdürlüğü ise vatandaşın değil bekçilerin darbedildiği mealinde garip bir açıklama yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, Emniyet görevlileri daha konuyla alakalı açıklama yapmadan, yandaş medya ve troller kıymetli İl Başkanımızı hedef almıştır. Bazı gazeteler ve yazarlar İl Başkanımıza “yalancı” diyecek kadar haddini aşmıştır. Beslendikleri iktidarın varlığını vatandaşın varlığından önemli gören bu hadsizlere gerekli cevabı Türk milleti ve İYİ PARTİ mutlaka ve mutlaka sandıkta verecektir. Devlet vatandaşın huzurunu korumak için bekçileri göreve getiriyorsa, bekçilerin içinden bir kesimin vatandaşın huzurunu bozduğu noktada gereğini yapmak zorundadır.

Kıymetli milletvekilleri, bekçilere gece görev yapan polis gibi yetkiler yüklemek, yeterli eğitim ve tecrübe sahibi olmayan personelinin hatalar yapmasına sebebiyet verecektir. Bu yetkiler bekçilerimizin de can güvenliğini tehlikeye atabilecek noktadadır. En çok, bekçilerin işe alım süreçlerini şeffaf olmayan, tamamen İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek düzenlemelerle yapmak toplumumuzda “AK PARTİ Gençlik Kollarından kolluk kuvveti kuruluyor.” algısını güçlendirmektedir. İktidar, asayişe katkı sağlayacak gece bekçilerini böyle ithamlara maruz bırakacak düzenlemelerden mutlaka kaçınmalıdır. Şeffaf işe alım süreçlerini ve kendine has disiplin, ödül düzenlemelerini içeren bir kanun çıkarmak daha uygun olacaktır.

Sayın milletvekilleri, milletimizin gündemi yaşanan ekonomik krizlerdir. Bu krizler de coronavirüs süreciyle başlamamıştır. Zaten kangren olmuş bir ekonomimiz vardı, maliyemiz ve hazinemiz çatlaklarla doluydu. Salgın bu çatlakların derinleşmesine ve yıkımlara yol açtı. Kırk sekiz gün aradan sonra açılan Mecliste bu kadar tartışmalı bir kanunu görüşmeyi diretmek akıl alacak iş değildir diye düşünüyorum. Geçen hafta ve dün yaşadığımız gerginlikten gördüğümüz üzere, hoşgörü, demokrasi ve adalet noktasında çok derin sorunlarımız vardır. Hukuk kararlarının siyasi atmosfere göre ortaya çıkması adalet duygusunu yaralamaktadır. Doğru işler yanlış yollarla yapılırsa doğruya halel gelir. Teröre bağlı kim olursa olsun cezasını görmelidir ancak bu ceza tam demokrasi ve adalet dairesi içinde verilmelidir. Demokrasi ve milliyetçilik ikiz kardeş gibidir. Ben bir Türk milliyetçisi olarak demokratik teamüllerin sonuna kadar işletilmediğini, istişarenin yapılmadığını ve her işin ülkemizin geleceğine zarar verdiğini ve vereceğini düşünüyorum. Bu nedenle iktidar, devlet sorumluluğu göstererek bu ve benzeri meseleleri yeniden değerlendirmeli, toplumun adalet duygusunu sarsmayacak düzenleme ve teamüller tekrar ele alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Son olarak ifade ediyorum ki şahsım da dâhil olmak üzere bu çatı altındaki sorumluluğumuzu daha iyi düşünmeli, her hareketimizle topluma örnek olduğumuzu unutmamalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına Sayın Cemal Enginyurt.

Buyurunuz Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Değerli milletvekilleri, çarşı bekçileriyle ilgili kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Kanunun hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.

Çarşı ya, hakikaten “Çarşı her şeye karşı” misali oldu. AK PARTİ ve MHP ne yaparsa yapsın her şeye karşı olma misali, elinizden geldiğince karşı çıkıyorsunuz.

Elli yıl önce bekçiler, bizim hayatımızda çok anlamlı -ki birçoğunuzun hayatında, benim yaşıtımda olanlar için- çok önemli, çok kıymete değer insanlardı. Bizim için, bekçi dedeydi, bekçi babaydı; mahallenin huzuruydu, mahallenin huzuruydu, mahallenin güveniydi. Esasında bekçileri kaldırmakla bu ülkede bir yanlış yapılmıştı ve yıllar sonra tekrar bekçilik müessesesi hayata geçirilerek bir yanlıştan -bana göre- dönülmüş oldu.

Bekçilerin hayatımıza girdiği şu çok kısa zaman diliminde, benim memleketim Ordu başta olmak üzere, eminim ki Türkiye'nin birçok yerinde artık çocuklarımızı çok rahat sokağa gönderebilir olduk; gelmediklerinde endişe etmez olduk; mahallede çakal takımı, ipsiz sapsızlar nara atıp kavga eder olmaktan uzaklaştılar, bir huzura ulaştık. Fakat her kesimde, her insan topluluğunda yanlışlar olabileceği gibi bekçi kardeşlerimiz -ki yaşları 20-25 arasında- yanlış yaptıklarından dolayı, hata ettiklerinden dolayı veya gün içerisindeki stresle karşılıklı sert bir tartışma… Ki biz milletvekili olmamıza rağmen, bu Mecliste seçilmişler olarak birbirimizle çoğu kere çok acımasız kavgalar edebiliyoruz. E, bu bekçi kardeşlerimiz de ister istemez –insan olmanın gereği- belki yanlış, belki haksız uygulamalar yapmıştır. Ama bu kin ve nefret ne? Bekçiye eşkıya muamelesi yapmak ne oluyor? Bekçiye âdeta terörist gibi davranmak ne oluyor? Bu memlekette terörist arıyorsanız, PKK’lı vatan hainleri var, FETÖ’cü şerefsizler var, Pensilvanya’daki sümüklünün itleri var! Öyleyse bekçiden ne istiyoruz ki böylesine acımasız davranıyoruz?

Onun için, bu yasayla çıkarılacak bekçi kardeşlerimizin hak ve hukukları doğrudur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok önemli bir kanun yerine getiriliyor. Ben bu kanunu hazırlayanlara çok teşekkür ediyorum. İnşallah bekçi kardeşlerimiz burada yapılan eleştirileri de dikkate alırlar, daha sıcak, daha sempatik bir tavır sergilerler.

Bunlar hiç kimsenin kolluk kuvveti değildir, hiç kimseyi tehdit için de kurulmadılar. Bu memlekette eğer birileri başkaldıracaksa, birileri bu ülkede isyan başlatacaksa veya darbe yapacaksa bekçiye de gerek yok, polise de gerek yok, 83 milyon Türk milleti darbeye karşı gelir. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, bu kanunun hayırlara vesile olmasını tekrar niyaz ediyor, hazırlayanlara teşekkür ediyorum.

Bu arada, infaz koruma memurlarıyla ilgili bir iki cümle sarf etmek istiyorum. Kırk beş günden bu tarafa hapishane hayatı yaşıyorlar. Cezaevlerinde büyük tehlikelere maruz kalıyorlar, daha iki gün önce Rize’de bir infaz koruma memuru acımasızca bıçaklandı. Bu kardeşlerimizin emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmesi gerekir. Bu yasa görüşülürken -İçişleri Bakan Yardımcımız da burada, Hükûmetimiz burada, Cumhur İttifakı olarak buradayız- söz verilen 3600 de yerine getirilmeli, infaz koruma memurlarıyla birlikte gümrük, orman muhafaza memurları ve polis kardeşlerimizin beklentileri gündeme taşınmalıdır.

Ayrıca -Sayın Mehmet Muş burada, AK PARTİ’liler burada- bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanımıza seslenmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız esnafımızın derdiyle dertlendi, birçok meseleyi çözdü. İnşallah en kısa zamanda -Sayın Doğan Kubat Sayın Cumhurbaşkanımıza iletilmek üzere- şu internet kafeleri de bir an önce hayata geçirelim, buralarda insanlar her geçen gün iflasa doğru gidiyor, internet kafeleri de açalım diyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi on beş dakika süreyle soru ve cevap işlemi yapacağız. Bu sürenin yarısı sorulara, yarısı da cevaplara ayrılacaktır.

Buyurunuz Sayın Altaca Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim Komisyona değil iktidara sorularım olacak.

15 Temmuz gazileri ve şehit yakınları için toplanan 309 milyon lira -ki bugün faiziyle hesaplandığında 470 milyon civarı oluyor- bu para nereye gitti?

Yine, Beşiktaş’taki terör saldırısında şehit olan 39’u polis 46 vatandaşımız için toplanan 52 milyon lira nereye gitti?

Yine, Kaddafi’den alınan ve gazi ve şehit yakınları derneğine verileceği açıklanan 250 bin dolar nereye gitti?

Katarlılara verilen Tank Palet Fabrikasına 50 milyon dolarlık yatırım yapılacaktı. Yapıldı mı? Ne zaman yapılacak?

Bu soruları millet adına soruyor ve cevabını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Barut…

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, salgınla mücadele dönemi ülkemizde akla karayı bir kez daha gösterdi. Zaten kriz içerisindeki ekonomi tamamen çöktü. İş bilmezlerin elindeki ülkemiz uçuruma sürükleniyor. Esnafından çiftçisine, işçisinden emeklisine herkes canının derdine düşmüş, ocaklar tütmez olmuş. Halka destek olacakları yerde, iyice borca sokuyorlar. Güya bizi kıskanan Almanya 127 milyar euro destek paketi verirken bizim ülkede ise IBAN istedikleri milletin aklıyla dalga geçiyorlar. İhtiyaç akçesine bile el koydukları Merkez Bankası, şimdi, yandaşlara dağıtmak için para basıyor. Yandaşın çarkı dönerken yurttaşın ocağı sönüyor.

Ülkemizde 21 milyon icra dosyası bekliyor. 8 milyonu aşkın işsiz perişan hâlde. Çiftçinin borcu 160 milyar lirayı aşmış durumda. Salgında işini kaybeden yurttaşlarımıza destek verin, aile destek sigortası kanununu çıkarın, milletimiz nefes alsın. Bu karışıklığı yaratan sizlersiniz.

BAŞKAN – Sayın Keven…

ALİ KEVEN (Yozgat ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yozgat Boğazlıyan ilçemizde dolu afetinde zarar gören çiftçilerimize buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Ovakent, Devecipınar, Belören, Yazıkışla, Müftükışla ve Oğulcuk köylerinde etkili olan dolu afetinde ne yazık ki 11 bin dekar tarım arazisi büyük ölçüde zarar gördü. TARSİM sigorta eksperleri, zarar gören tarlalarda tespit çalışmaları yapmaktadır. Ancak yüzde 10 ila 17 arasında zarar oranı yazılmaktadır. Bu oran, çiftçimizin gördüğü zararın çok çok altındadır. Ayrıca mülkiyet durumundan dolayı sigortası bulunmayan veya kiralama yoluyla ekim yapılan tarlalarda da çiftçimizin mağduriyeti giderilmelidir.

Geçen yıl, Yozgat’ta gerçekleşen taşkın ve dolu afetini afet kapsamına almadınız ve 40 bin dekar arazide çiftçiler perişan edildi. Bu sefer de aynı hata tekrar edilmesin ve Boğazlıyanlı çiftçilerin zararı mutlaka karşılansın, borçlarına faizsiz erteleme yapılsın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pandemi sürecinde ekonomik krizle birlikte doğal yaşam ve tarımsal üretimin önemini herkes gördü. Sadece ekonomik değil, sağlık açısından da bu alanların öneminin kavranmasını ülkemiz için bir kazanca dönüştürebiliriz. Bu fırsatı doğru değerlendirebilirsek şehirlerdeki nüfus artışını da önleme imkânımız olabilir. Ziraat odalarının verilerine göre, 1994 krizinde tarımda istihdam 7,7 milyon kişiden 8,7 milyon kişiye; 2001 krizinde 7,8 milyon kişiden 8,1 milyon kişiye; 2008 krizinde 4,9 milyon kişiden 5,2 milyon kişiye yükselmişti. Bu krizle birlikte oluşabilecek tersine göçe hazırlıklı olmak ve teşvik edebilmek için öncelikle köylerin altyapı sorunları çözülmeli, tarımsal ve kırsal nüfusu gençleştirmek için ise internet, iletişim ve ulaşım gibi sorunlar halledilmeli, eğitim ve sağlık hizmetleri geliştirilmeli, özellikle küçük aile işletmelerinin uygulayabileceği projeler geliştirilmelidir. Projeler için teknik elemanlar ve danışmanlar görevlendirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim.

Geçen yıl 26 Ekimde hem AKP Genel Başkanı hem de Tarım ve Orman Bakanı ayrı ayrı “Besilik hayvan ithalatı zorunlu olmadıkça yapılmayacak.” demişti. Dün basına bakınca, Bakanın bu sefer “2021’den sonra yapılmayacak.” dediğini okuduk. Bu arada yüz binlerce hayvan geldi ülkemize. Gemilerle dünyanın her yanından besilik sığır ithal edip duruyoruz. Yabancı şirketler sizin ithal ettiğiniz hayvanları sosyal medya hesaplarına koyarak reklamlarını yapıyor artık. Sonuçta hayvan ithalatında durum tam AKP işi, dedikleri ile yaptıkları birbirine tamamen zıt. Demek ki siz ithalat yapmadan ülkemizi, halkımızı doyuramıyorsunuz. İnsanlarımıza verebileceğiniz bir şey kalmadı. On sekiz yıllık iktidarınızın sonunda ancak “-cek, -cak” diyebiliyorsunuz. Sizin izlediğiniz yanlış politikalar nedeniyle ülkemizin kaynakları yabancıların cebine akıyor. Çiftçimizden esirgediğiniz paraların katbekat fazlasını yabancı çiftçilere, ithalat yapan yandaşlara veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dünya Çevre Koruma Haftası’nı idrak ediyoruz. İnsan, canlılar içinde çevreyi en üst düzeyde algılayabilen varlıktır çünkü göklerde ve yerde olan her şey hizmetine verilmiş, yeryüzünde emaneti yüklenen varlık olması sebebiyle de sorumlu tutulmuştur. Ayrıca, içinde hayatın devam ettiği şu dünyada hava, toprak, güneş, su gibi doğal kaynaklar, yalnız insanın değil, yeryüzündeki tüm canlıların ortak malıdır.

Rûm suresi 41’inci ayette “İnsanların kendi işledikleri kötülükler sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını dünyada onlara tattıracaktır.” buyurulmuştur. Sorumsuzca davranış ve çevreyi bilinçsizce kullanıp tahrip etmenin acı sonuçlarını hep beraber yaşamaktayız. Çevreye bir emanet olarak bakmalı ve ortak bir duyarlılık oluşturmalıyız.

BAŞKAN – Sayın Kabukçuoğlu...

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hastalıklarla mücadelede görev yapanların başında aile hekimleri gelmektedir. Covid-19’la mücadelede büyük özveri gösteren sağlık ordusuna, Sağlık Bakanının vadettiği tavandan ek ödemenin yapılmaması bir yana, Covid-19 testi pozitif çıkıp ev izolasyonuna alınan aile hekimlerine maaşlarının yarısının ödenmemiş olması onların moral ve motivasyonunu bozmuştur. Hekimlerimizin, hayatlarını ortaya koyup görev yaparken virüse yakalandıkları için âdeta cezalandırılıyor olmaları kabul edilemez. Bu durumun Sağlık Bakanlığınca acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Aygun...

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 3600 ek gösterge sözü verdik Emniyet teşkilatına, öğretmenlerimize, sağlık hizmeti yapanlara. İmamlara ve uzman çavuşlara da vermeyi düşünüyor musunuz?

Yine, Tekirdağ’ın Saray, Çorlu, Ereğli, Süleymanpaşa ilçelerinde depremden sonra birçok okulumuz kapsam dışına alındı ve boşaltıldı. Ama o günden bugüne kadar herhangi bir bakım onarım veya işlem yapılmadı. Okul dönemi yaklaşıyor. Yine acaba “Biz yaptık, oldu.” mantığıyla mı gideceğiz? Bir an evvel, Saray’da ve diğer ilçelerdeki okulların bakım onarımını yapmamız gerekiyor.

Yine, bakınız, kadro yetersizliğinden dolayı Tekirdağ’daki Emniyet teşkilatında sıkıntılar yaşıyoruz. Metropol olan Çorlu’muzda, Çerkezköy’ümüzde ve Süleymanpaşa’da polis gücümüzün eksikliğinden dolayı gasp, uyuşturucu ve birçok alanda sıkıntılar yaşıyoruz. Acaba Tekirdağ’daki emniyet güçlerinin kadrosunu güçlendirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, 10’uncu maddede “Bekçiler genel kolluk kuvvetlerinin yardımcısıdır.” deniliyor. Komisyon Başkanından şunu öğrenmek istiyorum: “Genel kolluk” tanımının içerisine, bu birimin içerisine ne giriyor? Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik, orman muhafaza, trafik polisi, belediye zabıtası giriyor mu girmiyor mu? Ne giriyor, bunu bir açıklayıp iletin. Yani, sadece burada “polisin yardımcısı” diye ibare yanlış geliyor bana. Bunu bir açıklığa kavuşturmanızı istirham ediyorum, bir.

İki: 1995’ten 2016 yılına kadar alınan bekçilerin kaçı lise mezunu, kaçı üniversite mezunu, kaçı yüksekokul mezunu? 2016’dan sonra yani sizin devrihükûmetiniz döneminde alınan bekçilerin kaçı lise, kaçı yüksekokul, kaçı üniversite mezunu? Ayrıntılı bilgi verirseniz sevinirim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Komisyon…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sorular genellikle yasayla ilgili değil, dolayısıyla temas edip ilgili Bakanlıklara gönderileceğini belirtmem gerekiyor. Ama Sayın Tanal’ın soruları ve bir de Tekirdağ’da emniyet birimlerinin güçlendirilmesiyle ilgili sorular var; onlara da, Bakan Yardımcımız burada, gereğini yaparlar diye düşünüyorum.

Sayın Kayışoğlu bu 15 Temmuz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Böyle olmaz Başkan, ya “Yazılı cevap verecekler.” diyecekler veyahut da cevap verecekler. “Düşünüyorum.”la top taca atılmaz Sayın Başkan.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Topu taca atmıyorum. Sayın Bakan Yardımcısı burada, yanımda, dinliyor ve kayda alıyor şu anda.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anladım, yanında duruyor zaten. Yani yazılı cevap vereceklerse “Yazılı cevap verecekler.” deyin bize.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – “Düşünüyorum.” demek ne demek?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kayda aldı diye “Yapacağız.” diyor işte. Yapıldığını bildirecekler sonra.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İyi, teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce yapacaklar, sonra yapıldığını bildirecekler.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyoruz Sayın Grup Başkan Vekilim.

Evet, paralarla ilgili -gene Bakan Yardımcımızdan aldığımız bilgi- vakfın kurulduğunu ve yarın ilk toplantısını yapacağını Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum. Gene burada çok tekrar edildi, toplanan paralar hesapta duruyor, başına herhangi bir şey gelmiş değil.

Sayın Barut corona yardımlarıyla ilgili neler yapıldığını sordu. Bugün bu Mecliste Gaziantep Milletvekilimiz Nejat Bey’in güzel bir konuşması oldu. The Economist’ten alıntılar yaptı. Yani, o konuşmayı tekrar tavsiye ediyorum.

Yozgat Boğazlıyan’daki dolu zararıyla ilgili ve çiftçilerin desteklenmesiyle ilgili talebi Sayın Tarım Bakanına ileteceğiz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Tüm Türkiye’de oldu, 25 ilde var.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Her yerde değil, Manisa’da da var biraz. Onları Sayın Bakanımız değerlendirecektir diye düşünüyorum.

Sayın Sümer bu tarımsal üretimle ilgili yorum yaptı, izin verirseniz ben de kısa bir yorum yapmak isterim. Türkiye, şu anda tarımsal üretimde Avrupa’da 1’inci, dünyada 7’nci ülke konumundadır, tartışmasız.

Köylerin desteklenmesiyle ilgili gene hoşgörünüze sığınarak bir şey söylemem lazım: Bu ülkenin köyleri boşalmıştı çünkü köylerde yaşama şansı yoktu, köylerin içerisine girilmiyordu, ulaşım çok sıkıntılıydı ama 2005 yılında başlatılan KÖYDES programlarıyla köyler önce ulaşılır oldu, şu anda da büyük ölçüde köylerin altyapısı tamamlanarak yaşanabilir hâle geldi. Hatta sevindirici bir şeyi de paylaşmam lazım kayıtlara geçmesi adına: Birçok köyümüzde tersine göç başladı. Büyük şehrin yoğunluğundan bunalanlar, özellikle emekliler köylerde yer alıp dönüşe başladılar, birçok kentimizde bunu gözlemliyorum. Bunu da sizlerle paylaşmayı bir görev biliyorum.

Çevre Koruma Haftası’nı Sayın Kılıç dile getirdi, ben de kutluyorum. Daha yaşanabilir bir çevre için hepimizin duyarlı olmamız gerektiğini net bir şekilde ifade etmek gerekir.

3600 ek gösterge konusu çok konuşuluyor; bana göre çok doğru tartışılmıyor, çok önemli bir konu, kamu personeli bu konuda umuda sevk ediliyor, çözümü zor, herkes bekliyor, üzerinde çok çalışılması gereken bir konu diye belirtmek istiyorum.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sevk edenler kimler? Seçim meydanlarında kimler söz verdi Sayın Başkan?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Tanal, 10’uncu maddeyle ilgili bir şey söylüyorsunuz. Şimdi, burada Bakan Yardımcımız Sayın Ersoy’la da konuştum, kayıtlara girmesi adına bunu söylemem lazım, teşekkür ediyorum.

Çarşı ve mahalle bekçisi münhasıran geceleri çalışacak ve emniyet, asayiş hizmetlerinde kolluk hizmetlerine yardımcı olacaktır; görevleri gereği diğer işlerde kullanılmaları söz konusu olmayacaktır. Bunun burada tekrar kayda girmesi de iyi oldu diye düşünüyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Eksik ama…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hâlen süre var ama, o süreyi kullanabilir Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kemalbay Pekgözegü…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Eksik söylediniz. Hem geceleyin orman muhafızı da çalışıyor…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Hayır. Bak...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …geceleyin Millî İstihbarat da çalışıyor, geceleyin Sahil Güvenlik de çalışıyor, geceleyin Gümrük Muhafaza da çalışıyor. Yardımcı kuvvet yani genel emniyet hizmetleri dediğiniz zaman, Sayın Başkanım, yanınızda, sağınızda, solunuzda hukukçular var; girin internete genel kolluk kuvvetleri nedir diye, sözlük anlamı bile, idare hukukundaki anlamı bile, bunların hepsi giriyor. Siz bunu hangisi için alıyorsunuz, bize bunu anlatın.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Çok açık ve net. Anlamamakta direnebilirsin. Çarşı ve mahalle bekçileri, genel kolluk kuvvetleri olarak adlandırdığımız Jandarma ve Emniyetin asayiş hizmetlerine -kayıtlara girsin- geceleri yardımcı olmak üzere görevlendirilmişlerdir. Bu yasa bu amaçla çıkarılmaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yetersiz! Ya açık ve net değil. “Jandarma ve polis dışında görevlendirmeyeceğiz.” deyin veyahut da… Yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN –İzninizle, son soruyu alıyorum.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Şunu tamamlayayım Başkanım: 10’uncu maddeyi, 2’nci maddeyle birlikte değerlendireceksiniz. Bakın, bu çok açık. 2’nci maddenin (2)’nci fıkrası “Emniyet ve Jandarma teşkilatlarında istihdam edilen çarşı ve mahalle bekçilerinin…” Başka bir şey, Sahil Güvenlik vesaire yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O zaman, 10’uncu maddedeki “genel kolluk kuvveti” ibaresini kaldırın, 2’nci maddede…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Ya, 2’nci maddede özel düzenlenmiş zaten, açık yazıyor, burada.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yanlış! Yanlış!

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Yanlış değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bal gibi yanlış!

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Yanlışsa önerge verirsiniz. Bir yanlışlık yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Önerge veririz... Yapıcı muhalefet anlamında size bunu söylüyorum, yapın bunu. Yahu, bu bir şey değil ki…

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son soruyu alıyoruz. İzninizle efendim.

Sayın Pekgözegü…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyon şu konuyu tartışmıştır diye tahmin ediyorum. Emniyette kayıp silahların anormal düzeyde arttığı anormal düzeyde arttığı söyleniyor ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de 200 bine yakın silahın kayıp olduğu söyleniyor ve Türkiye’de bazı medya kuruluşlarında bazı insanlar listeler yaptıklarını söylüyorlar, yine bazı insanlar öldürmeye teşebbüs edecekleri listeler oluşturmuşlar, bazıları “Bir mangayı donatacak kadar silahım var.” diye açıklamalar yapıyor. Bu kayıp silahlar hakkında bilgi verebilir misiniz, kayıp silahlar nerededir?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Ben cevap vereyim.

BAŞKAN – Çok kısa Sayın Komisyon, lütfen.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Sayın Milletvekili, Değerli Milletvekili, bakın, sosyal medyadaki, vesairedeki birtakım teyitsiz bilgilerin aslı astarı yok. Bakanlık yetkilileri yanımda; Emniyetin, Bakanlığın gündeminde kayıp silah, vesaire diye bir şey yok kayıtlarda. Ha, bazıları haddi aşıyorsa, provokasyon yapıyorsa, şunu bunu diyorsa da bununla ilgili yapılacak iş, ilgili cumhuriyet savcılıklarına dilekçe vermek, hepimizin, hep beraber bu tür açıklamalara, provokasyonlara karşı bu Mecliste demokrasinin, hukukun yanında dimdik durmaktır. Bizim tavrımız ve tarzımız budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – 60’a göre Sayın Yılmazkaya’ya söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ve İstanbul illerinde sağlık çalışanlarına yönelik saldırıları kınadıklarına ve gerekli cezaların uygulanmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlıkta şiddet durmuyor, durmayacak. Daha bugün Gaziantep ve İstanbul’da doktor ve sağlık çalışanlarımıza yapılan hem sözel hem fiziksel saldırıları kınıyoruz. Kime olursa olsun fiziki ya da sözlü şiddetin her türlüsüne “Hayır.” diyoruz. Hayatlarını hiçe sayarak coronavirüs salgınıyla canla başla mücadele eden, tüm insanlığın minnettar olduğu, Türkiye’de de aylardır coronavirüs nedeniyle gece gündüz demeden; yer, zaman ve mekân kavramı gütmeden hastalar için fedakârca hizmet veren sağlık çalışanlarına yönelik bu saldırılar asla kabul edilemez.

Bugün, Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Hastanesinde covid hastasına bakan sağlık çalışanımızın burnu kırıldı. Toplumda yaygınlaşma eğilimi gösteren şiddet eylemleri sağlık kurumlarını da ciddi biçimde etkilemekte ve çalışanların tükenmişliğine ve verimsizliğine neden olmaktadır. Eğitim düzeyi ayırt etmeksizin toplumdaki bütün bireyleri etkileyen şiddet olgusu nerede ve kime uygulanırsa uygulansın kesinlikle kabul edilemez. Bu eylemde bulunanları kınıyoruz ve gerekli cezanın derhâl uygulanmasını bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır, ilk okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 10'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                                     Yaşar Tüzün                                            Mahmut Tanal                                       Faruk Sarıaslan

                                          Bilecik                                                     İstanbul                                                    Nevşehir

                                                                                                İlhami Özcan Aygun

                                                                                                          Tekirdağ

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                   Kemal Peköz                                          Ali Kenanoğlu

                                          Ankara                                                      Adana                                                      İstanbul

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                 Erol Katırcıoğlu

                                           Bitlis                                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Sayın Mahmut Tanal.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10’uncu madde aynen şu şekilde: Başlık “Genel kolluk kuvvetlerine yardım görevi” “Çarşı ve mahalle bekçileri mevzuatla genel kolluk kuvvetlerine tevdi edilen görevlerde genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olurlar.”

Şimdi, ben Sayın Komisyon Başkanına ve yanındayken İçişleri Bakan Yardımcısına sordum: Bu “genel kolluk” tanımından ne anlıyorsunuz? Genel kolluğun içeriği nedir? Yani burada bu mahalle ve çarşı bekçileri genel kolluğun yardımcısıysa… Şu anda Sayın Komisyon Başkanı yerine oturan görevli Komisyon üyesi arkadaşımız 1982 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde benimle birlikteydi, aynı dönemden arkadaşımdı. İdare hukukunu rahmetli Lütfi Duran Hocadan okumuştuk. Rahmetli Lütfi Duran Hocamızın kitaplarına bakıldığı zaman, genel kolluk kuvvetini açık ve net düzenliyor. Nedir bu genel kolluk kuvvetleri? Bir, Emniyet Genel Müdürlüğü; iki, Jandarma Genel Komutanlığı; üç, Sahil Güvenlik teşkilatı; dört, Gümrük Muhafaza Müdürlüğü; beş, Millî İstihbarat; altı, orman muhafaza; yedi, trafik polisi; sekiz, belediye zabıtası; dokuz, sonradan gelen, diğer hocaların eklediği özel güvenlik teşkilatı. Şimdi, burada soruyu soruyoruz, “Efendim, sadece Jandarma ve polis.” deniliyor. Bu, mevcut olan 10’uncu maddenin ruhuna külliyen aykırı, Sayın Komisyon Başkanının verdiği cevap. Yani Komisyon Başkanı bildiğim kadarıyla siyasal mezunu, eğer siyasalda Türkiye’nin yönetim hukukuyla ilgili böyle bir soru gelmiş olsaydı sınıfta bırakırdı hocalar, sınıfta kalırdı bu arkadaşımız; açık ve net. Şimdi, burada kamuoyuna yanlış bilgi vermeyelim yani burada aldığınız bekçi, bu 10’uncu maddeye göre genel kolluğun yardımcısıysa bahsettiğim hepsinin yardımcısı olması durumundadır.

İkinci bir konu, efendim deniliyor ki: “Bu bekçilere başka bir görev verilemez, görev de kabul edemez.” Şimdi, İçişleri Bakan Yardımcısı yerinde oturuyor, peki mevcut olan polis yasasına göre polisler başka bir amaç için başka bir görevde kullanılabilir mi? Kullanılamaz. Kanun öyle diyor. Peki, kullanılıyor mu? Bal gibi, polislere görevleri dışında işler veriliyor. Sabahtan akşama kadar tebligat görevini yapmıyor mu polisler? Yazık, günah değil mi ya? O polisler postacı mı, tebligat memuru mu yoksa gerçekten güvenliği sağlamakla mı görevli?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ateş ölçüyorlar, ateş.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani ateş ölçüyor. Bakın, işe bakın siz! Yani polislere kendi görevleriyle ilgili görev yaptırmıyorsunuz, sabahtan akşama kadar tebligat memuru, postacı gibi kullanıyorsunuz, “Efendim, biz, bekçilere görevlerinden başka bir iş vermeyeceğiz…” Lütfen, ilk önce, Emniyet mensuplarına görevleriyle ilgili olmayan başka işler vermeyin. Yazık, günah! Siz, Emniyet mensuplarını esas görevleriyle ilgili olmayan işlerde kullanıyorsanız bu, bekçilerle ilgili haydi haydi yapılır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkede istihdamın yaratılması için, insanların işe alınması için ne gerekiyorsa destek veriyoruz ancak şuna karşıyız: Burada, bekçiyi alırken bir, kariyer planlaması açısından; iki, liyakat açısından alıyor musunuz, almıyor musunuz? Sorun burada.

Şimdi, sorduğum soru: Arkadaş, 2016 öncesi bu ülkede bekçi var mıydı? Vardı. 95’ten itibaren alındı mı? Alındı. 95’ten bugüne kadar alınan bekçilerin içerisinde üniversite mezunu var, yüksekokul mezunu da var, lise mezunu da var. Peki, yeni aldığınız bu dönemde… Allah rızası için, çok mu zor bir soru ya? 2016’dan sonra kaç lise mezunu var, kaç üniversite mezunu var, kaç yüksekokul mezunu var diye soruyoruz, cevap veremiyorsunuz, “Yazılı cevap vereceğiz.” diyorsunuz. Çünkü cevap verilirse muhtemelen ne olacak? Boşluğa düşecek. Bunun kamuoyunda bilinmesi istenmiyor. Bu ne demek? Yapboz tahtasına dönüştürüyorsunuz. Yazık, günahtır! Emniyet mensuplarının bu durumuyla oynamayın.

Şimdi, ne diyoruz biz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Başkanım bitireceğim ben, özür dilerim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şunu söylüyoruz: Hangi yetkiler ortak? Bakın polisin durdurma yetkisi var mı? Var, bekçinin de var. Kimlik sorma yetkisi polisin var, bekçinin var. Yoklama, kontrol yetkisi polisin var, bekçinin var. Efendim, yoklama ve muhafaza altına alma yetkisi her ikisinin var, zor kullanma her ikisinin var, silah kullanma her ikisinin var, suça el koyma yetkisi her ikisinin var. Peki, arkadaş, zaten Türk Ceza Kanunu madde 98’de, yine Türk Ceza Kanunu madde 278’de suçu bildirmeme zaten suç; vatandaş olarak benim de görevim, sizlerin de görevi, dışarıdaki her vatandaşın görevi. Bu anlamda, peki, mademki polis onun amiri, o da polisin yardımcısıysa polis bekçiye talimat verebiliyor mu? Yardımcı ya, yardımcısıysa asilin yani üst rütbede bulunanın bekçiye görev vermesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Peki, arkadaşlar, bunun amiri gönderildiği karakolun komiseri değil ki veya Jandarmaysa o Jandarma komutanlığı ona o talimatı, o yetkiyi vermiyor ki. O bekçi hangi vali, hangi kaymakamın yetkisindeyse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Otuz saniyede bitireceğim Başkanım, özür diliyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, mevcut olan bekçi hangi karakoldaysa o karakolun komiseri veya amiri yetki veremiyor, görevlendiremiyor; ona görevlendirmeyi yapan, onun amiri, disiplin amiri o bölgedeki “ita amiri” dediğimiz kaymakam veya validir. Bu anlamda, Emniyet mensupları ile bekçiler arasında iki başlılık var. Bu iki başlılık Emniyete zarar verir. Bunu yapmayın. Mademki siz “Emniyet mensuplarının yardımcılarıdır.” diyorsunuz o zaman, hangi karakolda görev yapıyorsa o karakola da o yetkiyi verin.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir kısa söz talebim olabilir mi?

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, polis memurlarına verilen 3600 ek gösterge sözünün yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, hem Komisyon Başkanımızın 3600’le ilgili söylediğinden hem de Sayın Tanal’ın söylediklerinden esinlenerek şunu söylemem lazım: Şimdi, herkese 3600 ek gösterge sözü veriliyor ama herhâlde bu konuda beklentisi en yüksek olup en çok kandırılan, her seçimden önce “Kesin, bu sefer söz.” denilip mağdur olan polisler.

Şimdi, darbe olur, o çalışır; darbede hem çatışır, sonra önemli bir kısmı içeri atıldıktan sonra, darbe sonrası o çalışır; maç olur, herkes maça gider, o çalışır; seçim olur, o çalışır; lider gelir, miting olur, o çalışır; salgın olur, o çalışır, ateş ölçer, kontrol yapar; evde kalırız, o çalışır. Bu polis memurlarımıza bu 3600 ek gösterge artık analarının ak sütü gibi helaldir. Bu sözün tutulması lazımdır. Bu sözü en son, 24 Haziran seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan son mitinginde de tekrarlamıştır. Bu sözün tutulması lazım. Biz polisimizin 3600 ek göstergesinin zaman geçirilmeden verilmesini talep ediyoruz efendim.

Teşekkür ederiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Tanal’a bir cevap vermek istiyorum bir hususta.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Komisyon.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Tanal 2016 yılı sonrasında alınan bekçilerle ilgili, sayılarla ilgili bir soru sormuştu. Emniyet yetkililerimizden aldık, onu zabıtlara geçsin diye söylüyorum: Ortaokul mezunu 535, lise mezunu 16.217, yüksekokul mezunu 4.721, üniversite mezunu 5.473; toplam 27.006 ve yıl sonu itibarıyla toplam bekçimiz 28.479 kişi Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 1995-2016, hiç ortaokul mezunu yok. 1995 ile 2016 arasında ortaokul mezunu hiç yok.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Bekçi alımı da yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Evet bekçi... Ama 1995-2016 arasında alınan bekçilerin içinde ortaokul mezunu yok.

İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI MEHMET ERSOY – Hiç bekçi alınmamış, o yüzden.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O dönem yok ama. Ortaokul mezunu bekçi yok. Zaten söylemek istediğim bu, vurgulamak istediğim bu.

BAŞKAN – Diğer konuşmacımız, Sayın Kemal Peköz.

Buyurunuz efendim.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10’uncu madde üzerine söz almış bulunuyorum.

10’uncu maddeyle ilgili tartışmalar bir hayli yapıldı ama bir bütün olarak biz bu 10’uncu maddenin ve aynı zamanda kanunun bir bütününün, AKP tarafından kendisine sadece yeni bir güvenlik kuvveti oluşturmak üzere oluşturulduğunu dolayısıyla da her şeyi yozlaştırdığı gibi bunu da yozlaştırıp kendi çıkarına kullanmak için bir yol aradığını düşünüyoruz, onun için de bir bütün olarak bu kanuna karşıyız. Bu kanunu kabul etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, burada çeşitli tartışmalar yapılıyor. 70 yaşındayım, elli iki yıldır da siyasal mücadelenin içerisindeyim, yirmi altı yıldır da Kürt sorununun çözümünü programının göbeğine oturtmuş olan partiler silsilesinde mücadele ediyorum. Bu süre içerisinde 2 darbe, 3 muhtıra, 5 tane de darbe girişimi gördüm. Bunların her birisi ülkeyi önemli ölçüde geriye götürdü ama hiçbiri AKP iktidara geldikten sonraki uygulamaları kadar ülkeyi geriye götürmedi. On sekiz senelik bir iktidar döneminizde, ülkeyi özgürlükler açısından inkâr, baskı, yok etme, katletme, sindirme, asimile etme politikalarınız nedeniyle tam yüz on sekiz sene geriye götürdünüz. 2 Mart 1994’te darbe yapıldı. Daha sonra, iktidara geldiğiniz dönemde, bu darbelere karşı olduğunuzu söylediniz ama 4 Kasımda, kendiniz aynı darbeyi çok daha acı bir şekilde gerçekleştirmiş oldunuz.

Değerli arkadaşlar, son dönemlerde, özellikle AKP iktidarında her gün yeni bir şeyle uyanıyoruz. Bayramın ilk günü Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneğine yapılan bir baskınla uyandık ve yöneticileri göz altına alındı. Orada yönetici olan, aynı zamanda Bağlar Belediye Meclis Üyemiz olan Gönül Aslan, 3 yaşındaki tek böbrekli çocuğuyla birlikte göz altına alındı ve on iki gün cezaevinde kaldıktan sonra, dün tahliye oldu. Biz o zaman da dile getirdiğimizde, yine bunlar dikkate alınmadı ve üzerinde durulmadı. Şu anda 743 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde. Bu 743 çocuğun 543’ü sıfır-3 yaş grubunda, 200’ü 4-6 yaş grubunda. O sıfır-3 yaş grubunda olan bebeklerden 37’si 6 aylıktan daha küçük. Çocukların anneleriyle birlikte cezaevlerinde yaşamak zorunda kalmalarının, onların gelecekteki yaşamlarında çok ciddi psikolojik ve sosyal sorunlar yaratacağını herkes çok iyi bilebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim bu sorunları tartışmamız gerekirken, Türkiye’nin ekonomik sorunlarını tartışmamız gerekirken, Türkiye’de işsizliği tartışmamız gerekirken, bu pandemi döneminde milyonlarca insanın yeniden işsiz kaldığını tartışmamız gerekirken, dükkânını açamaz duruma gelen, iflasla karşı karşıya kalan esnafların durumunu tartışmamız gerekirken, tarımda yaşananlar nedeniyle iklim değişiklikleri ve fırtınalar, vesaireler nedeniyle yaşananların giderilmesi için tartışmamız gerekirken ve işsizliğe çözüm bulmamız gerekirken, özgürlük sorununa, basın özgürlüğü sorununa çözüm bulmak için tartışmamız gerekirken biz burada kendilerine yeni bir dayanak noktası, yeni bir mekanizma oluşturmak üzere getirdikleri bir kanunu tartışmak istiyoruz. Oysaki bu Meclisin görevleri bunlar olmamalı. Bu Meclisin görevleri, Türkiye'nin sorunlarını tartışmak üzere bir araya gelmek, Türkiye’nin sorunlarının çözümü için yollar aranmak, iktidarıyla, muhalefetiyle, yapıcı tavırlarla bu ülkenin sorunlarını çözmek olmalı. Oysaki AKP, her zaman olduğu gibi burada da yine sadece kendisinin işine geleni yapıyor; mesela “Darbelere karşıyız.” diyor ama aslında darbelere karşı olmadığını hep beraber biliyoruz. Sadece ve sadece başkasının, kendisi dışında başkasının darbe yapmasına karşı oysaki kendisi darbe yaptığı zaman bunları gayet rahat uygulayabiliyor ve ona rağmen “Darbecilere karşıyız.” diye söyleyebiliyor. Evet, siz darbecilere karşı değilsiniz, sadece sizden başkasının darbe yapmasına karşısınız. Bu tavrınızdan vazgeçmediğiniz sürece ülke huzura ermeyecektir, bu ülkeye ne huzur ne barış gelmeyecektir. Umarım, kısa sürede aklınızı başınıza toplar, bu yoldan vazgeçersiniz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, isterseniz oylamadan sonra verin, isterseniz şimdi verin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Kemal Peköz’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, hatibin konuşmasında “yok etme, sindirme, asimilasyon, baskı kurma” gibi itham ve iddiaları söz konusudur partimize yönelik. Bunları bir kere reddettiğimizi, kesinlikle kabul etmediğimizi ifade etmek isterim. Şunu belirteyim: Burada hatip şundan rahatsız olabilir: PKK esnafa kepenk kapattıramıyor, PKK insanlara eskisi gibi haraç kesemiyor, PKK orada, bölgede siyasi aktörleri katledemiyor, şehit edemiyor; bundan bir rahatsızlığı olabilir çünkü bu yöntemlerle bölge insanı, bölgede yaşayan insanlar, vatandaşlarımız hep baskı altında tutuldu ve bu beyefendiler de bunun üzerinde yüzerek bu koltuklarda oturdular. Dolayısıyla rahatsızlığınızın ve hazımsızlığınızın bu olduğunun farkındayım. Bunun Genel Kurul tarafından bilinmesini özellikle arzu ederim. Yok etme, sindirme, asimilasyon, baskı kurma; tamamına karşıyız.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Uzaylılar yapıyor sanki!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkiye 83 milyonla bir ve beraberdir diyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

46.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biz de aynı teraneleri dinlemekten yorulduk gerçekten. Hani HDP’yle HDP olarak konuşurlarsa biz de karşılık verebileceğiz, memnun oluruz bundan ama hani “Pe-Ke-Ke”yle konuşmak istiyorlarsa onu bilemeyeceğiz yani burada konuşabilecekleri herhangi bir kimse yok herhâlde oradan diye düşünüyorum.

Ayrıca, baktığınızda, mesela hepimiz için çok önemli bir değer olan Tahir Elçi’nin parkının adını herhâlde gelip “Pe-Ke-Ke” değiştirmemiştir değil mi? Yani onu kimin değiştirdiğini gayet iyi biliyoruz. Aynı şekilde, Ahmedi Hani Kültür Merkezinin ya da birçok yerde, atanan kayyumların, orada Kürtler yoğunluklu olarak yaşadığı hâlde, İngilizce tabela koyabildiğini, kalkıp da Kürtçe tabelayı kaldırdığını da biliyoruz. Bunları da herhâlde “Pe-Ke-Ke” yapmıyordur değil mi? Bunları da kimin yaptığını gayet iyi biliyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Pe-Ke-Ke” değil, “Pe-Ka-Ka” “Pe-Ka-Ka”!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - O yüzden ben ne diyeceğimi bilirim, siz ne diyeceğinizi bilirsiniz.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – “Ka” diye bir ses yok. Türkçe öğrenin, Türkçe!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Biz ne sizin mezuralarınızla mesafelerle konuşuruz ne sizin dilinizle konuşuruz. Kendi dilimizle konuşuruz, sizin o öfke dilinize de demokratik olmayan siyaset dilinize de hiç ihtiyacımız yok bizim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sevgi dilimiz var, sevgi. Kardeşlik dilimiz var.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Biz gerçekten, başka bir dille konuşuruz, onu da halkımız anlar diyorum.

Teşekkürler Sayın Başkan. (HDP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 10’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Çarşı ve mahalle bekçileri mevzuatla genel kolluk kuvvetlerine tevdi edilen görevlerde genel kolluk kuvvetlerine yardım ederler.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                            İmam Hüseyin Filiz Metin Ergun                                                                                                           Adana                                                    Gaziantep                                           Muğla

                                    Orhan Çakırlar                                           Hasan Subaşı

                                          Edirne                                                      Antalya

BAŞKAN – BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz, Sayın Hasan Subaşı’nın.

Buyurunuz Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Bu kanun teklifi görüşülmeye başlandığından beri, günlerdir “Paramiliter güç mü tesis etmek istiyorsunuz?” “Jurnalcilik mi yaptıracaksınız?” “Parti kolluğu mu, rejim muhafızlığı mı, paralel kolluk mu kurmak istiyorsunuz?” “Ahlak bekçiliği mi düşünüyorsunuz?” gibi iddia ve isnatlar hatipler tarafından sıkça dile getirildi. Bir de Sayın Cemal Enginyurt’un “Bu kanun teklifine, bekçi babalara muhalefet niye bu kadar karşı?” diye farklı bir çıkışı oldu.

Şunu ifade etmek isterim ki bekçi babaya karşı olan… Huzur ve güveni tesis etmek için bu konuda gayret veren bekçilerimize, çalışanlarımıza kimsenin bir itirazı yoktur fakat bu kanun teklifini hazırlayan iktidarın, biraz önce sıraladığım iddia ve isnatlardan kurtulabilmesinin iki yolu var bana göre: Birincisi; alınan, atanan bekçilerin sınav sistemi adil ve şeffaf bir sistemle yapılıyorsa ve bu bekçiler, AK PARTİ’nin referansı olmaksızın, vatan evlatları içinden, bu işi layıkıyla yapabilecek kişilerden seçiliyorsa itiraz olmayacaktır.

İkincisi, 25-30 yaşındaki gençlerin beline silahı verip de “Sen de yardımcı kolluk kuvveti gibi yakala, üst ara, durdur, tut.” diye yetki verirseniz ve bu insanlara 6 saat demokrasi ve adalet dersi, 6 saat halkla ilişkiler, 54 saat silah kullanma ve toplam 216 saat ders vererek kırk bir gün eğitimle ve bu yetkilerle mücehhez silahı beline takarsanız binlerce, on binlerce ciddi sorunu ülkenin içine bomba gibi koymuş olursunuz.

Bakın, yetişmiş bir polis ama insan haklarından ve adalet nosyonundan yoksun, insanlıktan yoksun yetişmiş ABD’li bir polis, George Floyd olayında bir siyahi yurttaşını yakaladı ve tuttu, dokuz dakika süre içinde ölümüne neden oldu; sadece Amerika değil, bütün dünya karıştı. Bu bir eğitimli polisti, belki de yıllarca tecrübe sahibi olan, eğitimli bir polis ama insan haklarından ve insanlıktan yeterince nasibini almamış bir polis.

Cahil cesareti demek istemiyorum ama gözü karalık AK PARTİ’nin gençlik kolları referansıyla, binlerce kişiyi, 20-30 yaşındaki gençleri, bu yetkilerle beline silahı… Tekrar ediyorum, onları saymak isterim: adalet ve demokrasi dersi 6 saat,, halkla ilişkiler 6 saat, trafik ve ilkyardım 6 saat, silah eğitimi 54 saat, temel hukuk eğitimi, idari yapı, mevzuat, mesleki yazışma dâhil 216 saat. Bununla bu yetkileri vermeniz çok ciddi gözü karalıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Bugün, bu George Floyd olayından sonra, adaletin, insan haklarının olmadığı, hukukun olmadığı bir yerde neler olabileceğini hem Amerika Birleşik Devletleri hem dünyanın bütün Batı medeniyetleri de dâhil öğrenmiş oldu. Bu olaydan sonra, ben inanıyorum ki insan hakları ve adalet çokça gündeme gelip sorgulanacaktır, bütün otoriter ve totaliter rejimler sorgulanacaktır. Trump da zaten komplo teorilerini sıralamaya başladığına göre çok şey değişecektir. “Yeni Türkiye” dediğiniz Türkiye’de de inanıyorum ki adalet, insan hakları ve hukuk ön plana çıkacak ve otoriter rejimler sorgulanmaya başlanacaktır.

Saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                    Ali Kenanoğlu                                  Filiz Kerestecioğlu Demir                              Erol Katırcıoğlu

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                     İstanbul

                                   Züleyha Gülüm                                 Mahmut Celadet Gaydalı

                                         İstanbul                                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurunuz Sayın Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bekçiler Kanunu’nun bir bütün olarak ülkenin güvenlik meselesi olduğunu daha önceki hatiplerimiz de bizler de söz aldığımızda dile getirdik; tabii, güvenlik meselesinin de sadece güvenlik güçlerinin sayısını artırmakla çözülemeyeceğini de ifade ettik.

Bir bütün olarak ülkedeki hak, adalet, demokrasi, bütün bu meseleler güvenlik sorununun ana kollarıdır. Şimdi, bunlarla ilgili olarak, son zamanlarda, özellikle HDP üzerinden bir kapatma furyası tartışılıyor; her gün televizyonlarda “HDP kapatılsın.” “HDP şunun için kapatılmalı, bunun için kapatılmalı.” diye yaygara kopartılıyor. Bunun organizasyonunu da Hükûmetin, iktidarın dışarıdan destekli yandaşı Doğu Perinçek yapıyor.

Şimdi, Doğu Perinçek kim? Solcular, sosyalistler Doğu Perinçek’in kim olduğunu iyi öğrenmişler, tespit etmişler ve bunu dışlamışlar, atmışlar. Şimdi, gitmiş kendisini iktidarın yanında bir yere konumlandırmış ve her gün televizyonlarda yaygara kopartıyor. Kendisi benim İstanbul 3’üncü bölgeden aldığım oy kadar Türkiye genelinden oy alamamış. Hepsi bu kadar yani bütün gücü de bu.

Şimdi, Perinçek gibiler, bu organizasyon ekibine katılanlar, bununla birlikte hareket edenler; hani mahallelerde kötü esnaflar vardır, kıskançtır, fesattır, çekemezdir, komşusunun yanındaki dükkânın kapanmasını ister, o esnafın kapatılmasını ister ki oradaki müşterilerin kendisine koşacağını düşünür. Kendisine geleceğini düşünür; bunlar HDP’yi bir market, HDP’ye oy verenleri de müşteri zannediyorlar yani HDP kapatılırsa oradaki müşteriler kendilerine koşar zannediyorlar. Ya akıllanmadınız mı? Yani hâlâ mı aklınız başınıza gelmedi? Yani HEP’i kapattınız, DEP’i kapattınız, ÖZDEP’ kapattınız, HADEP’i kapattınız, DTP’yi kapattınız ve her kapattığınız süreçte de bu siyaset güçlenerek buraya geldi. Bakın burada 3’üncü sırada oturuyor bu parti, 3’üncü sırada. Yani HDP’nin kapatılmasıyla sıranızı yükselteceğinizi filan düşünüyorsanız boşuna hayal kuruyorsunuz ya da birileri buralara oturacağını zannediyorsa, dışarıdan gazel okuyarak HDP’li 1 milletvekilinin aldığı oyu bile alamayanlar HDP kapatılınca bu sıralara geleceklerini zannediyorlarsa hayal kuruyorlar. Onlar fesattır, kötü niyetlidir; onların yaptıklarıyla HDP ve HDP siyaseti sadece güçlenir çünkü halk bunu çok iyi görüyor. Siz ne kadar iftira atarsanız, ne kadar yalan söylerseniz söyleyin, bunun karşılığını sandıkta alıyorsunuz.

Hani konuşuyorsunuz ya “Kürtler sizi şöyle sevmiyor, siz Kürtlere böyle düşmansınız.” diye, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde neyin nasıl olduğunu, hangi sonuçların alındığını, bütün baskı gücünüze, devletin bütün imkânlarına rağmen oralarda herhangi bir sonuç alamadığınızı ve halkın iradesini zorla nasıl gasbettiğinizi herkes çok açık bir şekilde görüyor.

Şimdi, Doğu Perinçek’ten bahsetmişken bir şeyi daha ilave etmek isterim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bize ne Doğu Perinçek’ten?

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Niye üzerinize alınıyorsunuz? Biz anlatıyoruz, niye üzerinize alınıyorsunuz?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bana ne, bana ne!

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Şimdi, 2 Temmuz 93 Madımak katliamında, Sivas Madımak katliamında bir gerekçe sunuldu yani o zaman ki yaygın genel medya şöyle bir gerekçe sundu, dedi ki: “Bu Madımak katliamı, Aziz Nesin’in provokasyonuyla olmuştur.” Neydi o provokasyon yani iddia ettikleri provokasyon neydi? Aziz Nesin’in Salman Rüşdi'nin yazdığı “Şeytan Ayetleri” kitabını yayınlamasıydı, bunu iddia ediyorlardı. Şimdi, peki, gerçek böyle miydi? Geçen gün Aziz Nesin’in oğlu bunu anlatıyor ve şu anda, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamında vefat edenlerin ailelerinin avukatları da mahkemeye dilekçe verdi Doğu Perinçek’in dinlenmesi için. Neden? Çünkü o gün yani 2 Temmuz 93’te, o tarihlerde Salman Rüşdi’nin kitabını, “Şeytan Ayetleri” kitabını yayınlayan Aziz Nesin değildi, Doğu Perinçek’ti, Aydınlık dergisiydi. Bu anlamıyla daha biz o tarihten Doğu Perinçek’in kimlere ve nelere hizmet ettiğini biliyoruz. Bugün Doğu Perinçek’in peşinden koşanlar, onun arkasından “HDP kapatılsın.” yaygarası kopartanlar da çok geç kalmadan onun kim olduğunu öğrenecekler.

Hepinize geçmiş olsun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, vallahi Doğu Perinçek bizim ortağımız değil, yandaşımız değil.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ortağınız, ortağınız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada siz nasıl siyaset yapıyorsanız o da siyaset yapan bir parti; bizimle bir birlikteliği yok, onunla bizim bir ortaklığımız yok.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sana söylemediler mi?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz ittifakımızı yaptığımız zaman kiminle ittifak yaptığımız ortada, gayet açık, seçik, resmî görünüyor; gayriresmî bir şey yok, gayriresmî bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani, Pervin Hanım’ın dediği gibi “Artık kapalı kapılar ardından ittifak yapmayacağız.” Biz açık yapıyoruz; bakın, ortağımız da burada.

Bir diğer mesele de şudur: Arkadaşlar, kimsenin kimseyi kapattığı yok. Parti kapatmalara biz, AK PARTİ olarak ilkesel olarak karşı olan bir partiyiz; hatırlatırım size.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Belediye kapatıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ve bunun için Anayasa değişikliği maddesi getirdik. O dönemde Anayasa değişikliği maalesef buradan geçmedi, geçemedi, düştü o madde ama biz bunu getirdik, biz bunu getirdik. Dolayısıyla biz ilkesel olarak parti kapatmalara karşıyız.

Bir başka mesele: Sayın Hatip, yalan söyleyen sizlersiniz, biz değil; bir yalanı söyleyip ondan sonra onu tekrarlayıp ona inanan sizlersiniz, biz değiliz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Hangi yalanı söylemişiz, onu söyleyin de cevap verelim o zaman, hangi yalanı söyledik?

Lütfen kayıtlara geçin Sayın Başkanım, ben o kürsüden hangi yalanı söylemişsem Sayın Muş söylesin, biz de cevabını verelim. Böyle “Yalan söylüyorsunuz.” ile olur mu bu işler?

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 11- (1) Çarşı ve mahalle bekçileri kolluk hizmet ve görevleri dışında her ne surette olursa olsun başka bir işte çalıştırılamaz ve başka görevler verilemez.”

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                               İlhami Özcan Aygun                                       Yaşar Tüzün                                         Faruk Sarıaslan

                                         Tekirdağ                                                     Bilecik                                                     Nevşehir

                                     Zeynel Emre

                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Zeynel Emre.

Buyurunuz Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, Türkiye'nin çok ciddi sorunları var; ekonomiye ilişkin sorunları var, işsizlik sorunu var, dış politika sorunu var, eğitimde onlarca problemi var ama biz, bir türlü Türkiye'nin gerçek sorunlarını gündeme getirmiyoruz, bunları konuşmuyoruz. Beş yıldır milletvekiliyim, beş yıldır sıklıkla bu kürsüde söz alıyorum, çoğu kez “Ya, yaptığınız yanlıştır, böyle olmaz, haksızlıktır, hukuksuzluktur, zulümdür.” demekle geçiyor. Şimdi bakın, maalesef, Türkiye sizin yüzünüzden yerinde sayıyor. Yasama dokunulmazlığı meselesinde açıkçası böyle alfabenin a’sını, b’sini, c’sini konuşmak istemiyorum; bu Parlamentoya gelen birinin bunları bilmesi, anlaması lazım. 1790 yılında Fransız İhtilali’nden sonra kurucu meclis yasama dokunulmazlığı meselesini ihdas etmiş o günden bugüne kadar tüm parlamentolarda böyle bir müessese var. Türkiye’de bunu bizim kullanmaya başlamamız 1876 Anayasası’na dayanır, o günden beridir mevzuatımızda var. Asıl çıkma nedeni muhalefet milletvekillerini iktidar baskısından korumak ve özgürce işlerini yapabilmelerini sağlamaktır. Ne zaman ki ülkelerde bağımsız ve tarafsız yargı inşa edilmiş, o zaman dokunulmazlık sınırlandırılmıştır. Biz, dönüyoruz dolaşıyoruz, bu meseledeki mantıksızlıklar üzerine konuşup duruyoruz.

Şimdi bakın, değerli arkadaşlar; ben milletvekili olarak ömür boyu dokunulmazlık sahibi miyim? Değilim. Sizler sahibi misiniz? Değilsiniz. Her seçildiğimizde geçici olarak bunu kazanıyoruz. Öyleyse, her dokunulmazlık kaldırılması da o döneme özgüdür. Ömür boyu dokunulmazlığım olmadığı için, ömür boyu da dokunulmazlığımı kaldıramazsınız. Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlığını 26’ncı Dönemde kaldırdınız, 27’nci Dönemde adam dokunulmazlığını elde etti, kaldırmadan vekilliğini düşürdünüz. Ya, bu Parlamentoya bunu nasıl yaptınız, bu kadar basit bir şey!

Hepimizin siyasi görüşleri var, partileri var, liderle ilişkileri var. Anlıyorum, milletvekillerinin kendi partilerinin genel başkanlarına karşı çıkması kolay bir şey değil ama bakın, bu kadar da olmaz. Allah kimseyi şöyle bir duruma düşürmesin… Bakın, kayda düşüyor, ben söylüyorum: Bir gün ki eğer ben sözümü yemek zorunda kalacaksam “Lanet olsun!” derim, siyaset yapmam arkadaş. Bugünkü Meclis Başkanı Anayasa Komisyonu Başkanıyken -tutanağı var ya, ifadesi var- soruyorlar kendisine, diyor ki: “Bu, 26’ncı Dönem için geçerlidir, 27’nci Dönemde seçilirse onunla ilgili işlem yapmak için tekrardan dokunulmazlığın kaldırılmasına bağlı.” Tutanak burada ya! Şimdi, bu insan bu sözünü yiyor. Niye? Talimat geliyor. Allah aşkına, sizin vicdanınız buna el veriyor mu yani? Bu mesele, Enis Berberoğlu meselesi ya da A, B, C meselesi değil; Parlamentonun hukukunu koruyun, kendi hukukunuzu koruyun.

Değerli arkadaşlar, dokunulmazlığa ilişkin söylenecek onlarca şey var, zamanı geldikçe konuşmak lazım, dünya örneklerini anlatmak lazım ama emin olun, Türkiye boşuna zaman kaybediyor. Ne yaptığınızı bilmiyorsunuz bence. Her gün uyanıyorsunuz -bir ülke düşünün- bakıyorsunuz, bir gazeteci “ajan” diye gözaltına alınmış. Haber değeri var mı? Var. Siyasetçiler araştırmalı mı, bakmalı mı? Araştırmalı. İnanın, artık kimse içeriğini merak etmiyor; ben o dosyaların çoğunu okuyan bir milletvekiliyim, hepsinde benzer durum, artık insanlar merak etmiyor. Ya, bir ülkede bu kadar ajan olur mu? Bu bütün ajanlar da size muhalifler içinden mi çıkıyor? Devlet sırları ortada geziyor da bu muhalif gazetecilerin elinde mi dolaşıyor bunlar? (CHP sıralarından alkışlar) Ya, bu mantıksızlık, mantıksızlık! Artık bu saçmalığa eyvallah demeyin ya! Rezil oluyorsunuz, bakın biz de sizin yüzünüzden dünyaya rezil oluyoruz. Dünyada basın özgürlüğünde rezil rüsva bir durumdayız, kimse bunlara inanmıyor artık. Bu ayıptan Türkiye’yi kurtarın, böyle bir veri yok.

Değerli arkadaşlar, yargıya ilişkin meseleleri düzeltmeden biz bir şeyi düzeltemiyoruz. Ve ne zamanki konuşulursa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ZEYNEL EMRE (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Konuşmamızın hepsi şunun üstüne geliyor: Yargı âdeta sizin oyuncağınız olmuş; konjonktüre göre, zamana göre nasıl, hangi şartlarda siz iktidarda kalabilirsiniz diye bir oyun planı yapıyorsunuz; yargı da onu yerine getirmek üzere hareket eden bir organ hâline gelmiş durumda. Bu, sürdürülebilir bir iş değil. Türkiye’ye çok büyük zarar veriyorsunuz. Emin olun bir doyum noktasına ulaştı bu kumpaslar; size siyaseten de faydası yok, eriyorsunuz. Bundan ötürü mutluyuz, Türkiye’ye zarar verdiğiniz için mutsuzuz; bunun için haykırıyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 60’a göre söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada cevap vermek istemezdim sayın hatibe. Bizim dokunulmazlıklar noktasındaki yaklaşımımız dün nasılsa bugün de aynı. Biz, milletvekilliğinin dokunulmazlığının olması gerektiğini savunuyoruz; biz baştan beri bunu savunuyoruz. Fakat her çıkan hatip konuşuyor, biz de her seferinde bu sürece nasıl gelindiğini hatırlatmak durumunda kalıyoruz, kayıtlara giriyor. 5 Ocak 2016, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “Dokunulmazlıklar kaldırılsın.” diyor, aradan zaman geçiyor -diğerlerini atlıyorum- 20 Nisan 2016 “Açık ve net söylüyoruz, kaldırılsın.” diyor. Aşağıya geliyoruz, yine başka partilerden var. Burada sanki dokunulmazlığı kaldırmak istemeyen, toplum nezdinde bundan kaçan biziz ve bizim Cumhur İttifakı olarak bakın, arkadaşlar, ikimizin oyu yetmiyor, kaldırılıyor. Nasıl kaldırılıyor?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Talimatla alıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Müsaade buyurun.

Bakın, değerli arkadaşlar, geçici 20’nci madde ekleniyor. Şimdi, söyleniyor, şu deniliyor: “Seçildiği için tekrar dokunulmazlık…” Bakın, ben bir hukukçuya bunu anlatmak istemezdim fakat “Seçildiği için tekrar dokunulmazlık zırhına bürünmüştür.” diyor. Doğru, seçildiği için dokunulmazlık kazanmıştır fakat Anayasa’nın geçici 20’nci maddesi şunu söylüyor: “…yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından…” Bakın “dönem” demiyor, “…bu dosyalar bakımından Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü -yani bu dokunulmazlık maddesi- uygulanmaz.” Demiyor ki: “26’ncı Dönem dokunulmazlığı kaldırılmıştır, 27’nci Dönem dokunulmazlığı kaldırılmıştır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – “Bu dosyalarla alakalı dokunulmazlık kaldırılmıştır ve yargılama devam eder.” Dolayısıyla bunun dönemlerle bir alakası yok, bunun bir kere altını çizmek isteriz.

Bir diğer konu: Az önce bir şey söyledi sayın hatip -katılıyorum Zeynel Bey’e- diyor ki: “Aslında muhalefeti korumak içindir dokunulmazlık.” Doğru, peki böyle bir şey varken niye rest çekip “Hodri meydan! Yiğitseniz gelin.” dediniz? Madem muhalefeti korumak içindi bu, o gün dokunulmazlığı kaldırmak için uğraştınız, bugün de diyorsunuz ki: “Seçildi, tekrar dokunulmazlık zırhına bürünür.” Siz buna karşı değil miydiniz? Burada ilkesel bir paradoks var, bir çelişki var.

İkincisi, şunu Genel Kurulun takdirine sunuyorum: Bu dokunulmazlıklar değerli arkadaşlarım, dönem için kaldırılmadı, dosyalar için kaldırıldı, bu dosyaların yargılamaları yıllar içerisinde devam etti. Bunun da kayıtlara geçmesini önemsediğimiz için özellikle ifade ettim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hatibimize cevaben söyledi, cevap hakkını grubumuz adına, yerinden olmak üzere, takdir ederseniz Zeynel Emre Bey kullanacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Emre.

49.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, meseleyi ısrarla anlamazlıktan gelmek istiyorlar. Bakın, ben sizin partiniz de dâhil olmak üzere, bu Parlamentodaki tüm siyasi partilerin seçim bildirgesini okudum, sizin de bildirgenizde var “dokunulmazlıkların kaldırılması, sınırlandırılması”, herkeste var bu. Bunu ilkesel olarak savunmak ayrı bir şey ancak şimdi tartıştığımız mesele o değil. Şimdi tartıştığımız mesele şu: 26’nci Dönemde kalkmış ve o zaman bir yasanın uygulanmasında ihtilaf varken o yasanın yasa yapım sürecindeki muhataplarının yani yasamanın iradesine bakılır. Bakın ne diyor Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Katılmıyoruz Başkanım.” diyor, Başkan söz alıyor, devam ediyor, diyor ki: “Bir konuyu aydınlatayım, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz. Bir de malumunuz 83’üncü maddenin dördüncü fıkrası var o da şudur: ‘Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.”

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Doğrudur.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – “Dolayısıyla bu hükme ilişkin bizim herhangi bir düzenlememiz olmadığı için burada bu hüküm yerinde durduğundan, dolayısıyla tekrar bir seçim olması hâlinde seçilenlerin dokunulmazlığını yeniden kazanacağını bu hüküm dolayısıyla burada ifade etmek istiyorum, burada yanlış anlaşılmaları gidermek için…”

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Doğrudur, Sayın Başkan, biz de bunu söylüyoruz zaten.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Burası çok açık, burada zaten yirmi aydır bunun okunmamasının sebebi dokunulmazlık kaldırılması konusunda yeniden bir işlem yapılmaması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok kısa, bitirsin efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Kaldı ki daha önce Bölge Adliye Mahkemesinin örnek kararları var; benzer durumda aynı şeye atıf yapmış. Şimdi “Biz dokunulmazlıkları kaldırmadık, bir kereye mahsus geçici düzenleme yaptık.” Bunu...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hayır, bir kereye mahsus kaldırmadık, dosyalar için kaldırdık, Zeynel Bey.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Şu anda dokunulmazlık var, Anayasa’da duruyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Var, duruyor; doğru.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – 83’üncü madde yani bir partinin ilkesel olarak yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını savunup dokunulmazlığının sınırlanmasını savunması ilkesel olarak doğrudur ama tutup da sadece bir kereye mahsus bunu kaldırıp sanki sürekli devam edecekmiş gibi işlem yapması da yanlıştır. Buna kimsenin hakkı yok.

Son bir not: Anayasa 14 kapsamındaki suçlarla ilgili zaten mevcut dokunulmazlık işlemez. Bakın somut olayda bu dahi yok, bu dahi yok. Bu kadar açık bir hukuksuzluk var. Bunun tartışılacak bir yanı yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

50.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sadece Genel Kurula buradaki hükmü uygulayacağım.

Zeynel Bey’in dediği “Milletvekili seçildiği zaman dokunulmazlığı kazanır.” doğru kazanır, buna bir itiraz yok. Bakın, Anayasa’nın geçici 20’nci maddesini okuyorum, kim ne anlıyor, şu Parlamentoda bakalım ne anlıyoruz? Bakın aynen okuyorum: “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında -bakın burası çok önemli- bu dosyalar bakımından, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.” Yani dokunulmazlık uygulanmaz. Şimdi, eğer seçilen milletvekili yeni bir soruşturmayla karşı karşıyaysa dokunulmazlık zırhını alıyor ama bu arkadaşların dokunulmazlıkları kaldırılan dosyalardan yargılamaları geldiği için… Anayasa’nın geçici 20’nci maddesi çok açık, seçildiği zaman tekrar dokunulmazlık kazanıyor, doğru; o dokunulmazlığı kazandıktan sonra yeni bir dosyaya işlem yapamıyorsunuz, açamıyorsunuz. Yani bunu burada okudum. Kim, ne anlıyorsa burada konuşalım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Anlaşılmayacak bir şey kalmadı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Zoraki bir durum var Sayın Başkan.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – 83 dördüncü fıkra çok açık.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Anlaşılmaması için muhalefet olmak lazım.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

51.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, tabii, Sayın Muş da hukukçu değil, ben de hukukçu değilim ama hepimizin hem okuduğunu anlama kabiliyeti var hem de yasaların nasıl uygulanacağı ve yargıya nasıl yön vereceği konusunda yerleşmiş kazanımlar var. Bir yasanın metni var -şimdiki yaptığımız gibi önerge işlemi- metni okuyorsunuz, eğer metinde bir çelişki varsa gerekçeye bakıyorsunuz, gerekçe de yeterli değilse mahkemeler dahi yasama sürecindeki tutanaklara bakıyorlar. Soru-cevap işleminin yapılmasından dahi murat budur; daha iyi anlaşılması ve yasayı yapanın niyetinin uygulayan tarafından açıklıkla kavranması. Şimdi, aynı şeyi okuyoruz. Biz anlıyoruz ki bundan, eğer bu milletvekili yeniden dokunulmazlık kazanırsa soruşturma, yürümekte olan dava duracak, Meclis yeniden dokunulmazlığını takdir ederse devam edecek. Biz öyle anlıyoruz, bizim gibi anlayan mahkeme var, yargılamaları durduran mahkemeler var; dün örnekleri anlatıldı. Sayın Mehmet Muş öbür türlü anlıyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hayır canım!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onun gibi anlayan mahkeme var, yargılamaya devam etmiş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bunlara yönelik itirazlar yapılmış, mahkeme kabul etmemiş bunları.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Burada çelişki varsa ne yapacağız? Gerekçeye bakacağız. Çelişki varsa ne yapacağız? Tutanağa bakacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Muş, iktisatçı; Özgür Özel, eczacı. Ama Anayasa Komisyonunun Başkanı, Anayasa tarihi profesörü, hukukçu soru-cevapta Komisyon adına diyor ki: Soru: “Bu kişiler yeniden seçildiklerinde bu hüküm olacak?” Mustafa Şentop da tutanak altında, tarihe not ve uygulamacıya kanıt olarak diyor ki: “Duracak, yeniden kaldırılırsa devam edecek.” Bu söylendiğinde Afyon Milletvekiliniz Ali Bey, buna inanmayıp Mustafa Şentop’a telefon açtı dün, sonra da kürsüde dedi ki: “Sayın Şentop’u aradım, böyle böyle diyorlar. O da dedi ki: ‘Ben hâlâ öyle düşünüyorum, ben hâlâ öyle düşünüyorum ve yeniden dokunulmazlık kazanılınca yargılamanın durması lazım.’ dedi.”

Şentop’un tarihî tutarsızlığı, tutanak ile bugün söylediği arasında değil, Şentop’un tarihî tutarsızlığı şudur: Hata yaptığını düşündüğü mahkemenin kararı gelince Anayasa’ya aykırı ve inadına yürütülmüş bu süreçte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …dönem sonuna bırakma teamülü de varken, kendisi de bunu yapacağını söylemişken ve böyle yapmaktayken nasıl olmuşsa olmuş, Sayın Şentop bir sabah kalkmış, bunu okutmaya karar vermiş ya da onun kararını bir başka etki değiştirmiş.

Söyleyeceğimiz bundan ibarettir efendim.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oluç…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın vekiller, sadece kayıtlara geçmesi için söz aldım. İki kısa konuya değineceğim. Birincisi, bu dokunulmazlığın kazanılması meselesi. Her yasama dönemi için ayrı ayrı olan dokunulmazlık meselesi var, bu net. Çünkü bu dokunulmazlık tartışması yani Türkiye’nin icat ettiği bir konu değil biliyorsunuz Sayın Muş. Yani biz bunu evrensel ilkelerden almışız taşımışız buraya yani günün birinde Türkiye’deki hukukçular bir dokunulmazlık icat edelim diye bunu bulmamışlar. Şimdi, uluslararası alanda bunun nasıl uygulandığı belli. Bunu hukukçular da biliyorlar zaten böyle olduğunu, burası tartışmasız bir konu. Kayıtlara geçmesini istediğim mesele şu: Bizim düşürülen 2 vekilimiz var ya, onlar da 2018 seçiminde yeniden seçilerek ve biri yeniden seçilerek -2015’te seçilmişti şimdi 2018’de yeniden seçildi- diğeri de ilk defa 2018’de vekil oldu; 2’si de yasama dokunulmazlığını kazandılar o seçim sonunda. Yani sizin dediğiniz 20’nci maddeyle, Anayasa’nın geçici 20’nci maddesiyle bu 2 vekilimizin hiçbir alakası yok. Yani, Anayasa’nın 20’nci geçici maddesi bu Mecliste çıkarıldığı zaman bu arkadaşlarımız vekil değildi zaten, vekil değillerdi…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 14’üncü madde...

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – …ne Musa Farisoğulları ne Leyla Güven. Dolayısıyla tartışmaya bu da kayıtlara girsin diye söylüyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Onlarınki Anayasa’nın 14’üncü maddesi Saruhan Bey.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, ismimiz geçtiği için kısa bir açıklama yapayım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ali Bey tamam, vasıl oldu.

Devam edelim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 11’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin kolluk hizmet ve görevleri dışında her ne suretle olursa olsun çalıştırılmaları yasaktır.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                 Hasan Subaşı                                         Orhan Çakırlar

                                          Adana                                                      Antalya                                                      Edirne

                                      Hüseyin Örs                                        İmam Hüseyin Filiz                                        Metin Ergun

                                         Trabzon                                                   Gaziantep                                                    Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Hüseyin Örs.

Buyurunuz Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 11’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ adına söz aldım, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddede “Çarşı ve mahalle bekçileri kolluk hizmet ve görevleri dışında her ne suretle olursa olsun çalıştırılamazlar.” denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde birçok kurumda personelin görevleri dışında çalıştırıldığı, yetkileri haricinde sorumluluk yüklendiği gerçeğini göz ardı etmeyelim diyorum. Bu kimi zaman herhangi bir baskı olmadan gerçekleşse de çoğu zaman da amir ya da müdürlerin makam gücünü kullanarak personelin rızası olmadan görevi dışında çalıştırılması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu noktada ilgili kanun teklifinde yer alan bu maddeye genel itibarıyla karşı olmadığımızı ancak bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu da ifade etmek isterim. Bekçi kardeşlerimiz ya görevleri dışında çalıştırılırsa bu duruma ilişkin herhangi bir yaptırım var mıdır? Herhangi bir cezai işlem uygulanacak mıdır? Madem bu personelin görev ve amaçları dışında çalıştırılmasına karşıyız, o hâlde görevi kötü kullanmaya mahal vermemek adına bu maddeye kesin ve net ifadelerle bununla ilgili yaptırımların da eklenmesi gerektiğini ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde bölgemle ilgili birkaç sorunu da dile getirmek istiyorum. Anayasa’mızın 56’ncı maddesine göre herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Hepimizin malumu zor bir dönemdeyiz. Dünyayı ve Türkiye’yi her anlamda olumsuz yönde etkileyen Covid-19 salgını sürecinden geçiyoruz. Bu küresel salgının, insan ve doğa ilişkisine insandan kaynaklı olumsuzlukların net olarak görülmesi ve bu ikili ilişkinin yeniden gözden geçirilmesi, doğanın üzerindeki baskının azaltılması için bir fırsat olmasını dileyerek hem bölgem Doğu Karadeniz’de hem de ülkemizin diğer bölgelerinde yaşamakta olan doğa katliamları ve çevre kirliliğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yaylaları, dereleri, ormanları ve eşsiz doğasıyla insanı büyüleyen Karadeniz Bölgemiz son yıllarda ekolojik yıkımın âdeta merkezi hâline gelmiştir. Yaylaları imara açmak için yapılan yollarda binlerce ağaç kesilmiş, HES’ler nedeniyle dereler kururken kırmızı benekli alabalıklarımızın da maalesef soyu kurutulmuştur. Bu da yetmemiş, siyanürlü maden aramalarıyla bölgenin geçim kaynağı olan fındık ve çay tarımına darbe indirilmiş, dereler çamur akar olmuş, su tutulmasının yapıldığı bölgelerde heyelanlar meydana gelmiş, dere yataklarının denizle buluştuğu Karadeniz kıyılarının rengi değişmiş, balık yuvalarımız tahrip olmuştur.

Bu konularla ilgili bu kürsüde defalarca konuştum, soru önergeleri verdim, araştırma önergeleri verdim. Bir Kamilet Vadisi, Artvin Cerattepe, Sürmene Çamburnu, Araklı Taşönü, Gümüşhane Dipsiz Göl, Amasra Termik Santrali, Çaykara Uzungöl, Akçaabat deniz dolgusuyla ilgili çevre tahribatlarını bu kürsüde dile getirmiştim. Son olarak da Giresun’da Çanakçı Deresi üzerinde yapılmak istenen 5’inci HES projesi, bölge halkını, orada yaşayan vatandaşlarımızı isyan noktasına getirmiştir. Aynı dere üzerinde 4 tane HES varken 5’inci HES’i yapmak tek kelimeyle bir doğa katliamıdır. Bu konuyu Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener öncülüğünde İYİ PARTİ olarak üç gün önce Türkiye gündemine taşıdık. Çanakçı halkının yanında olduk ve gördük ki Türkiye’nin dört bir yanında “iyi”lerden Çanakçı’ya büyük bir destek geldi ve o akşam verdiğimiz mesaj çok önemliydi. Nihayet bizim çağrımız ses getirdi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ertesi gün yani 8 Haziran günü Çanakçı’yla ilgili ÇED raporunu iade ettiğini duyurdu. Umarız bu bir daha gündeme gelmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Ben de hem Trabzon hem de bölgenin milletvekili olarak kendi seçim bölgemdeki ve Türkiye’nin dört bir tarafındaki bu çevre katliamlarının, çevre kirliliğiyle ilgili yapılan HES’ler, maden ocakları, taş ocaklarıyla ilgili konuların takipçisi olacağımı sizlere arz ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

12’nci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                     Semra Güzel                                             Kemal Peköz                         Filiz Kerestecioğlu Demir

                                       Diyarbakır                                                    Adana                                                      Ankara

                                    Ali Kenanoğlu                                         Erol Katırcıoğlu                       Mahmut Celadet Gaydalı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Sayın Semra Güzel.

Buyurunuz Sayın Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülen kanun teklifinin 12’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Maddeyle, bekçilerin gece gündüz, her vakit çalışabilecekleri öngörülmektedir. Maddenin içerisine sıkıştırılan ve asıl önemli olan ise Bakanlık uygun görürse güvenlik ve kamu düzeni durumunda da çalışabilecekleridir. Biz söyleyelim Bakanlık hangi durumları uygun görüyor; ekseriyetle ev baskınlarını ve demokratik hakların kullanımının engellenmesini. Bunun için bekçilere gerek yok aslında. Bölge illerinde neredeyse kişi başına 1 güvenlik görevlisi düşüyor ve öyle ki kimi zamanlar bir yurttaş, günde 4-5 defa GBT uygulamasına maruz kalıyor. Şehirde dolaşan zırhlı araçlar ise her yıl en az 8-9 kişinin yaşamına mal oluyor. Güvenlik adı altında topluma en büyük darbe olan militarizm koşulları dayatılıyor.

Değerli milletvekilleri, maalesef ki bu kürsüye her çıktığımızda, sorumluluğumuz muhalefet etmek olsa da muhalefeti yok sayan, sözün hükmünün kalmadığı, iktidarın muhalefete demokrasinin şartı olarak değil de düşman hukukuyla baktığı koşullarda konuşmanın ağırlığını taşıyoruz. Bu ağırlığa bir yenisi daha eklendi ve geçen hafta 3 milletvekilinin vekillikleri düşürüldü. Yurttaşlık hakkı olan ve Anayasa’da yer alan demokrasinin en temel direği olan seçme ve seçilme hakkına darbe yapıldı. Her zaman yaptığınız gibi inkâr etseniz de bu suçun adı darbedir ve faili de Hükûmettir. Diyarbakır ve Hakkâri milletvekillerimizin vekilliklerinin düşürülmesi ve aynı gece kaçma ihtimalleri yokken onlarca polis eşliğinde apar topar alınıp cezaevine gönderilmesi, sadece bir HDP’linin demokrasi hakkına değil tüm halkın iradesine bir saldırıdır.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Diyarbakır’da yaşayan ve her gün halkın içerisinde olan bir vekil olarak şunu dile getirmek istiyorum: Sadece HDP’liler değil, şehirde yaşayan birçok insan, bu darbeci zihniyetin ürünü olan kayyumlardan, vekilliklerin düşürülmesinden, ekonomik koşullardan ve şehirde her yerde panzer görmekten, sürekli GBT uygulaması yapılmasından ve iki günde bir yapılan ev baskınlarından bıkmış durumda.

Diyarbakır’da, haftada en az iki üç defa, demokratik siyaset yürüten insanların evlerine baskın yapılıyor. Bunu, iki hafta önce Rosa Kadın Derneğine ve TJA’ya yapılan baskında gördük. Dün sabah, yine Diyarbakır’da, Bitlis’te, Muş’ta, Mersin’de demokratik siyaset çalışması yürüten aktivistler, hukuksuz ev baskınlarıyla gözaltına alındılar. Bu baskınlar yüzlerce polisle, uzun namlulu silahlarla, sabah beşte kapılar kırılarak yapılıyor. Bütün mahalle sakinleri ayağa kaldırılıyor. Bir ev basıldığı zaman başta aile üyeleri olmak üzere tüm mahalleye psikolojik şiddet uygulanıyor ve bu, kişilerin adresleri belliyken, varsa bir soruşturma veya iddia ifadeye çağrılabilecekken, kapılar kırılarak yapılıyor.

Parti çalışanlarımızdan tutun da belediye eş başkanlarımıza, milletvekillerimize kadar, asılsız iddialarla, saraya bağımlı yargı tarafından verilen kararlar sonucu kriminalize etme durumu mevcut. Ama partimiz, halkın bağrından kopup gelen bir partidir ve yıllardır mücadele ede ede, bedel ödeye ödeye bu aşamaya gelmiştir. Öyle, AKP’nin üç beş yıllık faşist uygulamalarıyla pes edecek, bu halkın gerçekliğinin değişmesine pabuç bırakacak bir parti değildir.

Ankara’dan her şey güllük gülistanlık görülüyor olabilir. Diyarbakır’a gelin, sokaklarda gezin, halk size kan kusuyor; iki lafından biri “İktidardan ne zaman kurtulacağız?” oluyor.

Değerli milletvekilleri, kayyum atayınca, vekilliklere el konulunca bu halk AKP’li olmuyor. Hayaliniz bu ise söyleyelim: Bu, sadece bir hayal. Ben size realiteyi söyleyeyim: Bu ülkenin 16 bakanı var, Diyarbakır’a gelin sorun, halkın bildiği bir ikiyi geçmez ama sokaklarda Musa Farisoğulları’nı herkes tanır, Leyla Güven’i herkes tanır. Kayyumun adını kimse bilmez ama şu anda cezaevinde olan Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Selçuk Mızraklı’yı herkes tanır. Realite budur işte, HDP aslında budur işte. Siz, bu hakikati ev baskınlarıyla yok edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Sizler “Biz onların başını ezersek, başı ezilenin gövdesi hareketsiz kalır.” sanıyorsunuz. Ama HDP’nin başı biz değil bu halktır. Biz sadece bu halkın hizmetkârlarıyız ve size bir çift lafımız var: Elinizden geleni yapmaya devam edin. Bizim yolumuz da siyasetimiz de nettir, bizimle yürüyen halkımızın da nettir. Böylesi bir halk gerçekliği karşısında er ya da geç mahkûm edilecek olan, sizin faşist zihniyetiniz ve demokrasi düşmanlığınızdır. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, faşizm ve demokrasi düşmanlığı iddialarını kabul etmiyor, Meclisin en faşist partisine bunları iade ediyoruz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Dediğinize kendiniz de güldünüz farkındaysanız. Vallahi bravo!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz size güldük.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 12’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Mehmet Metanet Çulhaoğlu                              Hasan Subaşı                                         Orhan Çakırlar

                                             Adana                                                   Antalya                                                      Edirne

                                          Ayhan Erel                                      İmam Hüseyin Filiz                                        Metin Ergun

                                            Aksaray                                                Gaziantep                                                    Muğla

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tutanağa geçmesi açısından bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Mehmet Muş “Meclisin en faşist partisi” diye bir tanımlama kullandı. Bu tanımlama, Mecliste daha faşist partiler, daha az faşist partiler yani faşist partiler olduğu algısını yaratır ki tutanaklar açısından tarih önünde hepimizi mahcup eder. Bu konuyu CHP Grubu olarak reddettiğimizi ve bu ifadenin düzeltilmeye muhtaç olduğunu takdirlerine sunuyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zaten Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler kitabında faşizmin tanımını yapıyor.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ayhan Erel.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; görüşülmekte olan kanun teklifinin 12’nci maddesi üzerinde partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan için en zor şey her gün insan kalabilmektir. İnsan, iyiliği ancak başka bir insandan öğrenir. Türk dünyasının büyük edebiyatçısı, fikir ve dava adamı, bozkırın bilgesi, eserleriyle adını tüm dünyaya duyuran yazar ve devlet adamı Cengiz Aytmatov’u ölümünün 12’nci yılında saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içerisinde birlerce Türkistanlı kardeşimizin tutulduğu toplama kamplarında her gün daha da çileler, eziyetler, işkenceler çekilmez hâle gelmektedir. Bugün 3 milyondan fazla bizim kan kardeşimiz, din kardeşimiz olan Müslüman Türk kardeşlerimiz Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında tutsak edilmekte, işkencelere ve aşağılamalara maruz kalmaktadırlar. Kamplarda 20 kişi bir odada kalıyor. Yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını buradan karşılıyorlar. Aynı anda uyuyamadıkları için nöbetleşe uyumak zorundalar.

Kadın kardeşlerimizin bulunduğu hanelere Çinli erkek memurlar yerleştirilerek dünyada emsali görülmemiş soykırım, ahlaksızlık ve asimilasyon politikası uygulanmaktadır. 2 yaşından küçük çocukların çok büyük bir kısmı ailelerinden zorla alınarak sözde anaokullarına yerleştiriliyor ve bu oran neredeyse yüzde 90 civarında.

Çince dışında bir dille iletişim kurulmasının yasaklandığı ve ihlali durumunda, ağır cezalar uygulanan bu söz konusu eğitim kurumu görünümlü kamplarda alıkonulan çocuklar Çin devletini, liderlerini, ateist-komünist yaşam tarzını sevmek için yetiştirilmektedirler. Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü dünyaya duyuran ve Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütünün üyesi, Dünya Uygur Kongresinin lideri Dolkun İsa’nın Çin’in talebi üzerine ülkemize girişi yasaklanmıştır. 10 milyona yakın yabancı uyruklu vatandaşın yurdumuza girmesinde sakınca görmeyen devletimiz, siyasi irade; kan kardeşimiz, din kardeşimiz, soydaşımız Dolkun İsa Bey için sınırlarımıza niçin duvar çekmiştir, niçin kapatmıştır? Türk dünyası bu sorunun cevabını aramaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 12’nci maddesiyle çarşı ve mahalle bekçilerinin çalışma saatleri belirlenmektedir. Ancak maddenin 3’üncü fıkrasında bekçilere kamu düzeni ve güvenliğiyle alakalı yetkiler verilmektedir. Kamu düzeni ve güvenliği yetkisi hâlihazırda emniyet güçlerinde ve ilgili güvenlik birimlerinde iken bekçilere de bu yetkinin verilmesinin sakıncalı olacağını düşünmekteyiz. Kanunda belirtildiği gibi bekçiler genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olarak istihdam edilmektedir. Eğer Türkiye’de iç güvenlikte bir zafiyet varsa, iç güvenlikte bir problem varsa mevcut olan polis kadrolarını güçlendirerek, polis sayısını artırarak bu sorunun çözüleceğinin daha mantıklı ve uygun olacağı kanaatindeyiz.

Yine bekçilerin çalışma saatlerine baktığımızda kanun maddesinde “…güneşin batış saatinden doğuş saatine kadar olan zaman dilimi...” deniliyor. Kış aylarında özellikle 16.30’da güneşin battığını, sabah sekize doğru güneşin doğduğunu dikkate alırsanız demek ki bekçiler, üç gün veya iki buçuk gün çalışmak durumunda kalacaktır. Burada bir eksiklik vardır, bunun da düzenlenmesi gerekmektedir.

Yine bekçilerimizin çalışma şartlarıyla birlikte anlaşılmaktadır ki haftada yetmiş beş saate varan bir çalışma mesaisi içerisinde olacaklardır. Bunların günümüzde polisler gibi yaptığı mesainin karşılığını alamama gibi bir durumla karşı karşıya gelmeleri de söz konusudur. Bu nedenlerle maddenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN EREL (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Tekifi’nin 12’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin, üçüncü fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, ikinci fıkrasına “şekilde” ibaresinden sonra gelmek üzere “sekiz saati geçmemek üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                                     Yaşar Tüzün                                           Faruk Sarıaslan                              İlhami Özcan Aygun

                                          Bilecik                                                     Nevşehir                                                   Tekirdağ

                                  Uğur Bayraktutan

                                          Artvin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Uğur Bayraktutan…

Buyursunlar Sayın Bayraktutan. (HDP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Parlamento kürsüsünde özellikle polislerin özlük hakları ve 3600’le alakalı geçmiş dönemlerde çok konuşma yaptım. Bundan önce yapmış olduğum konuşmada -iyi hatırlıyorum- parlamenter demokrasi vardı, bu sıralarda Bakanlar Kurulunu temsil eden Millî Eğitim Bakanı oturuyordu. Önce şaşırmıştım -İçişleri Bakanlığına hitap etmem gerekirken- sonra demiştim ki: Atanamayan öğretmenlerin polis olduğu bu ülkede polislerin sorunlarını tartışırken Bakanlar Kurulu sıralarında da Millî Eğitim Bakanının oturması bu kadar doğaldır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bekçilerle alakalı düzenleme getiriliyor, muhtemelen şimdi, yasa hükümlerine baktığımız zaman önümüzdeki günlerde de bu bekçilerle alakalı sorunları tartışacağız, buna ilişkin gündeme bazı şeyler getireceğiz. Öncelikle, polislerle alakalı -biraz önce milletvekili arkadaşlarımız da ifade etti, sevgili Tanal da ısrarla vurguladı- 3600’le alakalı ciddi bir beklenti var, bu düzenlemenin bir an önce olması gerekiyor.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, bakın, polisi hatırlamamız için illa da al bayraklı tabutlar içerisinde, onun önünde konuşma yapmamıza gerek yok, o al bayraklı tabutların önünde “Sizin mekânınız cennet olsun, siz cennete gidiyorsunuz.” demeye gerek yok. Ne yazık ki AKP Hükûmeti -bunu söylerken üzülüyorum- polisin dirisini sevmiyor, ölüsünü seviyor değerli arkadaşlarım. Bununla alakalı mutlaka bir düzenlemenin yapılması gerekiyor.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Yanlış bir ifade.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bak, çok yanlış bir ifade kullanıyorsun, düzelt onu. Sayın Bayraktutan, “polisin ölüsünü sevmek” yanlış bir ifade, doğru değil, yanlış yapıyorsun. “Polisin ölüsünü seviyor.” ne demek ya?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Sayın Muş, ben ne dediğimi biliyorum. Bakın, 3600’le alakalı bu düzenlemenin bir an önce yapılması gerekiyor, önce onun ifade edilmesi gerekiyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yanlış yapıyorsun, yanlış. Doğru değil, yanlış yapıyorsun. Böyle ifade olmaz. Ana muhalefet milletvekilisin sen.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Bakın, sonra cevap verirsiniz. Bakın, ben ne dediğimi bilen insanım, buna cevap verirsiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, polisle alakalı, 3600’le alakalı bir düzenlemeyi bir an önce yapın, Parlamento gündemine getirin ve polise hak etmiş olduğu hakkı verin, öncelikle onu ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, çarşı ve mahalle bekçileriyle alakalı da 12’nci maddede çalışma saatleriyle alakalı bir düzenleme getiriyoruz. Çalışma saatlerinde ne yapıyoruz, önce onu ifade edelim. Diyoruz ki: Hafta içerisinde kırk saatlik bir çalışma süresi vardır. Buna ilişkin bir istisnada “Emniyet ve asayişin gerektirdiği durumlarda haftada bir gün izin vermek koşuluyla çalışma saatlerini artırabiliriz.” deniliyor.

Emniyet ve asayiş çok afaki, çok subjektif bir değerlendirme, değerli arkadaşlarım, bunu emniyet ve asayişe bağladığınız zaman bunun altından kalkamazsınız. Yarın öbür gün emniyet ve asayiş kılıfına uydurarak her türlü çalışma saatini ortaya koyabilirsiniz.

İkinci fıkrasında başka bir düzenleme getiriyorsunuz -ki o doğrudur- “Bekçiler güneşin batmasından güneşin doğuşuna kadar olan saatler içerisinde çalışabilir.” diyorsunuz ama hemen arkasından getirdiğiniz bir düzenlemede, güvenlik ve kamu düzeniyle alakalı bir durum ortaya çıktığı zaman, bunda da çalışma saatleriyle alakalı bir genişletme ortaya koyuyorsunuz, bunu da kabul etmek mümkün değil. Neden kabul etmek mümkün değil? Bu da yine subjektif bir düzenleme.

Bakın, değerli arkadaşlarım, kanunların Anayasa’ya uygunluğunun anayasal, yargısal denetimini yapan Anayasa Mahkemesi diye bir kurum var. Anayasa’da düzenlenen 50’nci madde gayet açık, çalışma hürriyeti ve saatleriyle alakalı diyor ki: Bununla alakalı bir düzenleme yaparsan eğer -ücretli izin de dâhildir buna- mutlaka bunu kanunla yapmak zorundasın. Şimdi, burada bir düzenleme getiriyorsunuz -buna ilişkin düzenlemeyi getirenler dikkate aldı mı bilmiyorum- bu düzenlemeyi, değerli arkadaşlarım, yönetmeliklerle yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu yönetmeliklerle yapmanız mümkün değildir. Yarın öbür gün eğer buna ilişkin bir yargısal denetim Anayasa Mahkemesinin önüne giderse altından kalkamayacağınız bir iptal gerekçesi ortaya çıkabilir, bunu da bir muhalefet milletvekili olarak sizlerin takdirlerine sunmak istiyorum.

Bir iki şeyle de sözlerimi bitirmek istiyorum, değerli arkadaşlarım. Bakın, özellikle, geçen hafta yaşadığımız Enis Berberoğlu olayından sonra, arkadaşlarımız 83/4’le alakalı düzenlemeleri ortaya koydular, yeni dönemde dokunulmazlığın nasıl olacağına ilişkin hükümleri ortaya koydular. Ben başka bir şey söyleyeceğim. Bakın, burada düşman ceza hukukuyla alakalı uygulamalar yapılıyor, değerli arkadaşlarım. Ceza İnfaz Kanunu’nun 18’inci maddesini hukukçu milletvekillerin hepsi bilirler. Burada, özellikle, taksirli suçlarda beş yılın üzerinde, kasıtlı suçlarda üç yılın üzerinde suçlarla alakalı yakalama çıkartılıyor. Biliyorsunuz, bunun altındaki suçlarda mutlaka bir davetname çıkartılır -hukukçular iyi bilirler- on gün içerisinde teslim olmazsa yakalama çıkartılır.

Şimdi, burada, arkadaşlar bakın, Sayın Berberoğlu, infazla alakalı beş yıl on ay ceza alıyor, geride kalan bir yıl sekiz aylık bir süre var değerli arkadaşlarım. Bu düzenlemeyi yapan savcı, başsavcılık bu yakalamayı o gece talimat verdiği zaman bilmiyor mu bunun açık cezaevine çıkıp ertesi gün tahliye olacağını? Benden, hepimizden daha iyi bildiğinden eminim. Bu kapalı kapılar ardında istişare yapılıyor, bunu bilmesine rağmen, bu gerçeği, ertesi gün tahliye olacağını bilmesine rağmen acele acele… Ki yirmi dört yıl avukatlık yapmışımdır -yargılamanın içinde bulunan arkadaşlar iyi bilirler- bu yakalamaların savcılığa nasıl verildiğini bilen arkadaşlarınızdan biriyim arkadaşlar; nasıl ötelendiğini, nasıl paket yapıldığını, kimlere nasıl VIP muamele yapıldığını uygulamanın içinden gelen bir arkadaşınız olarak iyi biliyorum.

Bunu şunun için anlatıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Başkanım, bağlayacağım, bir dakikanızı istirham ediyorum.

Burada düşman ceza hukukuyla alakalı, özellikle bu sürelerle alakalı, yakalamayla alakalı acele yapılması, Sayın Enis Berberoğlu’yla alakalı VIP uygulaması yapılması, değerli arkadaşlarım, düşman ceza hukukunun ve Anayasa’nın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrasındaki uygulamanın ne kadar subjektif olduğu, 16. Ceza Dairesinin de nasıl sınıfta kaldığını göstermesi açısından garabet içeren bir örnektir değerli arkadaşlarım.

Bakın, daha iki gün önce gazetecilerle alakalı bir yakalama kararı verildi. Arkadaşlar, bu ülkenin demokratik bir ülke olmasını istiyoruz. İnsanların sabah kapıları çalındığı zaman onun sütçü olduğunu beklediği bir ülke olmasını istiyoruz. Oğlu anlattı, İsmail Dükel’in oğlu anlattı, polisler gidiyorlar İsmail Dükel evde yok. Muhtemelen yarın öbür gün tutuklamaya sevk edildiği zaman diyecekler ki: “Kaçma şüphesi vardır.” İsmail Dükel’e telefonda polisler haber veriyorlar, oğlu haber veriyor; öyle geliyor tutuklama kararı var diye. Şimdi, yarın öbür gün bu gerekçeyle bir kaçma şüphesi olabilir mi değerli arkadaşlarım? Şu düşman ceza hukukunu, kin gütme saikini bir kenara bırakın, bu ülkeyi umudun ve özgürlüğün ülkesi yapalım değerli arkadaşlarım.

Beklentimiz ve talebimiz budur diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul)- Sayın Başkanım, kısa bir söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bayraktutan’ı dinledik. Yalnız Sayın Bayraktutan eleştireceğim derken kullandığı ifadenin nereye gittiğini anlamıyor herhâlde, ağzından çıkanı kulağı duymuyor. “AK PARTİ polisin ölüsünü sever.” diyor. Yazıklar olsun size ya! Vallahi billahi size yazıklar olsun! Bu nasıl bir ifadedir ya? Polisin ölüsünü sevmek ne demek ya? Siz belki seviyor olabilirsiniz ama biz bu kahraman vatan evlatlarının her zaman arkasındayız, her zaman yanlarındayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sen rahat uyu diye o kahramanlar mücadele ediyor. Bunu reddediyoruz, bu ifadeyi lanetliyoruz, yazıklar olsun diyorum. Yani bunun en hafif ifadesi budur. 3600 ek göstergenin vaadini bizzat verdik ve şimdiye kadar biz hangi vaadimizi vermişsek yapmışızdır, yerine getirmişizdir; rahat ol, çalışmalar bitince bunu da buraya getireceğiz. Bunu defaatle söyledik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, bir diğer mesele, burada hukuki eleştirme yaparsınız; Anayasa’nın 83’ünü anlatırsınız, 84’ünü anlatırsınız, “Geçici 20’sini ben böyle anlıyorum.” dersiniz, mahkemenin verdiği kararı eleştirirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin... Bakın, bayrakları var burada ve Parlamentosu, burada şunu demezsiniz: “Düşman ceza hukuku uygulanıyor.” Hangi hukuk mevzuatımızda “düşman ceza hukuku” yazıyor? Şimdi, zıvanadan çıkmış vaziyette. Eleştireceğim derken nerede durduğunu, nerede duracağını maalesef bilemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir şeyin kabul edilmesi mümkün değil. Eleştir kardeşim, sana göre hukuka aykırı olabilir. Hâkimler ona göre karar vermiştir, Parlamento düşürmüştür. Zaten bu eleştirilere bir itirazımız yok ama çıkıp da bunu… Ya arkadaşlar, bunlar hepsi gelip geçer, şu kayıtlarda konuştuğunuz ifadeler kalır. Otuz sene sonra “Bir CHP milletvekili düşman ceza hukukundan konuşuyor.” diye anılır. Yanlış şeyler bunlar, doğru şeyler değil, reddediyoruz, kabul etmiyoruz.

Genel Kurula saygıyla anlatmak istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel…

53.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, aslında öyle bir tutarsızlık ve öyle bir çelişkiyle karşı karşıyayız ki… Biraz önce, hem de Grup Başkan Vekili sıfatı taşındığı hâlde, bir siyasi partiyle polemiği sürdürürken diyor ki: “Bu Meclisin en faşist siyasi partisi sizsiniz.” Sanki bu Mecliste faşist, orta faşist, daha faşist siyasi partiler varmış gibi. Maksat ne? Maksat, karşısındakine karşı çarpıcı bir sözle polemik noktasında dikkati çekmek, herhâlde odur, herhâlde hepimize “faşist” diyecek hâli yok ama ben yine de tutanağa şerh düştüm.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sana ne! Sen “Faşist değilim.” de.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Değerli Milletvekilimiz Uğur Bayraktutan iyi bir hukukçu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tabii, gördüm hukukçuluğunu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Partimizin de çok önemli görevlerinde bulunuyor hukukçu kimliğiyle ve “Polise karşı, şehit cenazelerinde en güzel sözleri söyleyip de polisin görev yaptığı sırada onların bu fedakârlığını görmezden gelmeyi kabul etmiyoruz.” derken anlamı kuvvetlendiren çarpıcı, dikkat çekici bir eleştiride bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Öyle bir şey demedi ki.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, o polis ki… AK PARTİ’li siyasetçiler, vadediyorsunuz, sonra da Allah nasip ediyor, bu vaatleri yerine getirmek için buradasınız. Şimdi siz, siyasi hayatı imkân verenler, 7 Haziranda polise 3600 ek gösterge sözü vermediniz mi? 1 Kasımda vermediniz mi? 24 Haziran seçiminde Cumhurbaşkanınız -partinizin Genel Başkanı- o gün çıkıp da son mitinginde, o polisleri de şahit tutarak 3600 ek gösterge sözü vermedi mi? Maç olur, polis çalışır; darbe olur, önce çatışır, sonra gece gündüz çalışır; miting olur, öncesinde çalışır, sonrasında çalışır.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Şov yapma, şov yapıyorsun.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Senden daha iyi biliyoruz biz, sıkma canını.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Onu en iyi bilen biziz zaten.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Nasıl çalıştıklarını ben biliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Pandemi olur, ateş ölçer, kimlik bakar, ona bakar, çalışır. “Evde kal”, polis çalışır. 3600 ek göstergeye söz verirsiniz, bu sözü tutmazsınız, şimdi de hazırlıklar tamamlanınca…

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Onu da yaparız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İlk söz verdiğiniz polislerden emekli olalı yedi sene, sekiz sene, on sene olanlar var yahu! Birazcık korkun. Bazı kusurlar… İyi yaptığınızı düşündüğünüz bir şeyle övünmek varken eksiklikte de birazcık yerinin be kardeşim ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Pardon Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Onu da yaparız, bunu da yaparız.” Yapın, ondan sonra söyleyin. Bütün muhalefet partileri 50 kere hatırlattı. Artık burada da alttan mı alacağız ya? Allah aşkına birazcık insaf!

Ha, düşman ceza hukuku, hakkında dünya kadar kitaplar yazılan, doktora tezleri olan, dünya siyasi tarihinin de yargı tarihinin de bir gerçeği.

Arkadaşlar, bakın, sizin karşı tarafa nasıl hissettirdiğiniz değil, karşı tarafın sizin karşınızda, kudretiniz karşısında kendisini nasıl hissettiği önemli ve şunu söylüyoruz size: Aynen Hitler’in toplama kampındakilere, Sovyetler Berlin’e girince kapıları açıp “Aynı gemide…” demesinde o Yahudiler ne hissediyorsa, Türkiye’deki muhalifler, başınız sıkışınca “Aynı gemideyiz.” dediğinizde aynı şeyi hissediyorlar. Çünkü güç elinizdeyse, sıkıntı yoksa, elinizdeki kamu gücüyle karşınızdaki sizden olmayan herkesi un ufak etmeye çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Orantısızca, acımadan, vicdanlarınızın sesini hiç dinlemeden yapıyorsunuz bunu ve insanlar bize karşı bir düşman ceza hukuku uygulanıyor diye düşünüyor. Şöyle ki: Mahkemeler beraat veriyor, oradaydım “Beraat ettiniz.” dediler, alkışlarla sevinerek çıktılar, başka bir dosyadan tutuklama, o dosya tekrar çöktü, şimdi üçüncü dosyadan tutuklama çünkü Sayın Erdoğan diyor ki “Birisini beraat ettirmeye kalktı.” Türk milleti adına yemin altında karar okuyor adam. O ettirir, sen ettiremezsin ama Türk hukuk sisteminde olmayan bir şey var: Millet jürisinin sözcüsü sanıyor kendisini. Birisini zihninde, vicdanında mahkûm ettiyse, hiçbir mahkeme, hiçbir hâkim onu beraat ettirmeye gücü yetmiyor. Gerekirse açılması gereken kapıları açmayıp salınması gerekenleri salmayıp bir başka talimatla yeni tutuklamalar yaptırıyorsunuz. Bu düşman ceza hukuku değil de nedir? Bu gece yatmadan Allah aşkına iki dakika şu konuyu düşünün, başka bir şey istemiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Muş…

54.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu ifadeleri biz sürekli Sayın Özel’den dinliyoruz, bu yeni bir şey değil söyledikleri. Burada kullanılan ifade, değerli milletvekilleri, yanlıştır, doğru bir ifade değildir. Eğer siz bir düşman hukukundan bahsediyorsanız, devletin sahibi biz değiliz, devletin sahibi millet, o zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti sizin düşmanınız, siz Türkiye Cumhuriyeti devletini düşman olarak görüyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oha!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Arkadaşlar düşman olarak gördüğünüz bir yerde ne arıyorsunuz?

Burada olması gereken şudur: Bu ifadeyi, sağdan soldan demagoji yaparak etrafından dolanmanın manası yok. Arkadaşlar, ifadelerin ikisi de yanlıştır, doğru olmamıştır, şık kaçmamıştır. Bunların arkasında durup savunmanın manası yok. Siyasi eleştirilere zaten bir şey dediğimiz yok.

İkincisi, Sayın Özel, vallahi, sizin nasıl hissettiğiniz beni çok ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren, milletimizin kendisi. Siz kendinizi farklı hissedebilirsiniz, değişik hissedebilirsiniz ama bizi ilgilendiren, milletimizin ta kendisidir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok kısa…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

55.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, esas mesele şu: Demokrasilerde devletler herkese karşı aynı hukuku uygularlar ancak demokrasilerde devlet herkese karşı aynı hukuku uygularken karşınızdaki bir otoriter rejimse, o rejimi elinde tutan kişi, zümre ya da parti, aynı hukuku uygulama safhasında bazılarına karşı düşmanca, bazılarına karşı nötr, bazılarına karşı da lüzumsuz dostça uygular.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – O size göre!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir uyuşturucu baronunu partinizin kudretlisi serbest bıraktırabiliyorsa, ona hak etmediği dost hukuku, normal olarak kimsenin etkisi ve tepkisi olmayan yerde belki devlet hukuku ama karşınızdaki bir muhalif gazeteciyse, bir muhalif milletvekiliyse o zaman işte aynı kanun ona düşman hukuku… Bir terör tanımı yaparsınız, yemin etseniz başınız ağrımaz; hiçbir gazeteci gazetecilik suçundan içeride yatmaz çünkü gazetecinin haber yapmasını dahi terör faaliyetine sokarsınız. İşte, uygulamada dost hukuku ile düşman hukukunun, Zindaşti’yi salıveren zihniyet ile gazetecileri mahkûm eden zihniyetin, vekillerimizi hapse tıkan zihniyetin ta kendisi budur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, otoriter rejim değil, yeni sistemin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı; alışacaksınız, seçilmiş Cumhurbaşkanı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Her Cumhurbaşkanı seçilmiş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bak, bir daha söylüyorum, seçilmiş Cumhurbaşkanı. Halk tarafından seçilmiş, yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, Hitler de seçilmişti, Esad da seçilmişti.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Erol Katırcıoğlu                               Serpil Kemalbay Pekgözegü             Filiz Kerestecioğlu Demir

                                          İstanbul                                                      İzmir                                                       Ankara

                                    Ali Kenanoğlu                                  Mahmut Celadet Gaydalı                               Züleyha Gülüm

                                         İstanbul                                                       Bitlis                                                       İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Serpil Kemalbay Pekgözegü.

Buyurunuz Sayın Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Değerli Milletvekilimiz Musa Farisoğulları nezdinde zindanlardaki tüm siyasi tutsakları selamlıyorum.

Yaşam hakkı her şeyin üstündedir ve o yüzden şuradan başlamak isterim sözlerime: Aytaç Ünsal yüz yirmi dokuz gündür açlık grevinde, Ebru Timtik yüz altmış gündür açlık grevinde. 2 avukat yüz elli dokuz yıl hukuksuzca cezaya çarptırıldılar 2 avukat olarak. Adalet açlığında insanlar ölmesin istiyoruz çünkü insanları öldürüyorsunuz. Ağzınızda çok sık kullandığınız bir laf var “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diye, devleti bilemem ama insanları her gün öldürüyorsunuz.

Mustafa Koçak’ı öldürdünüz, İbrahim Gökçek’i öldürdünüz, Helin Bölek’i öldürdünüz; Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik yaşasın istiyoruz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Aybüke öğretmeni kim öldürdü? Eren’i kim öldürdü?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada bekçi yasasını konuşuyoruz. Türkiye’de bekçiye neden ihtiyaç var? Diyorsunuz ki: Asayiş için bekçiye ihtiyaç var. Peki, arkadaşlar, 1 doktora 500 hasta düşüyor, 1 hemşireye 415 hasta düşüyor, 1 polise 185 kişi düşüyor, 1 avukata 700 kişi düşüyor. Bu kadar çok güvenlikçi bir politika izliyorsunuz, bu kadar çok polis istihdam ediyorsunuz fakat size yetmiyor ve asayişin bozulduğunu söylüyorsunuz. Türkiye’yi yirmi yıldır yönetiyorsunuz, asayiş niye bozuk, Türkiye’de neden bu kadar çok şiddet var, bu kadar çok çatışma var, bu kadar çok sorun var, hesabını veremiyorsunuz. Daha çok bekçiyle bu sorunları çözemezsiniz. Türkiye’de insanlar her gün gelir uçurumunda en büyük şekilde adaletsizliğe maruz kalıyor. Zengini daha zengin yaptınız, yoksulu daha yoksul yaptınız; şimdi yoksulları susturmak için polis devletini güçlendirmek istiyorsunuz, bir de bekçileri çıkardınız.

Türkiye’de, evet, istihdama ihtiyaç var fakat mahalle bekçilerini istihdam etmenize ihtiyaç yok, mahallelerimizde bekçiye ihtiyaç yok. Mahallelerimizde neye ihtiyaç var biliyor musunuz? Mahallelerimizde mahalle kreşlerine ihtiyaç var. Eğer birilerini istihdam etmek istiyorsak o zaman kreşler açalım ve burada kadınları istihdam edelim, erkekleri istihdam edelim, yurttaşlarımızı istihdam edelim; kamusal hizmetleri artıralım, kamu hizmetlerinde işsizleri istihdam edelim. Ama Türkiye’de halka daha çok faşizm uygulamak için, paramiliter bir güç olarak AKP’nin arka bahçesini kollamak için bekçilere hiç ihtiyaç yok.

Türkiye’de güvenceli politikalarla her gün, gerçekten çok ağır demokratik suçlar işliyorsunuz, demokrasiyi tahrip ediyorsunuz. Oysa herkesin güvenceye ihtiyacı var, güvenceli bir toplumda yaşamaya ihtiyacı var. Örneğin herkesin işe ihtiyacı var, herkesin ekmeğe, aşa ihtiyacı var, herkesin yaşam korkusu görmeden, bütün kadınların can korkusu görmeden yaşamaya ihtiyacı var. Bunları sağlayabiliyor musunuz? Hayır, bunları sağlayamıyorsunuz. Çalışma yaşamında büyük bir terör var, büyük bir şiddet var, sömürü var. İnsanlar eve ekmek götürmek için iş yerlerinde ölüyorlar bu ülkede ve sizin döneminizde en ağır iş cinayetleri işleniyor. Soma’yı hatırlayın, 301 maden işçisi bir günde yaşamını yitirdi ve siz ancak ailelerine tekme atmaktan başka bir şey yapmadınız. İşçiler her gün ölüyor ve bunu durdurmuyorsunuz. Bunun için çare arayalım, bunun için müfettişler istihdam edelim. Yapmamız gereken bu.

Siz Kirazlıyayla köylülerine polisi, askeri, bekçiyi göndermek istiyorsunuz çünkü onların tarlalarına, bahçelerine şirketlerin el koymasını istiyorsunuz.

Yine, Kaz Dağları’nda, uluslararası şirketlerin Kaz Dağları’nın o güzelim doğasını yağmalamasını, zehirlemesini istiyorsunuz, oraya giden doğa savunucularına şiddet uygulamak için bekçiye, polise, askere ihtiyaç duyuyorsunuz yani şiddette ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani, güvenlik adı altında halkın toprağını, halkın tarlasını, bahçesini, halkın yaşam hakkını ihlal etmek istiyorsunuz, bunun için bekçiye ihtiyaç duyuyorsunuz.

Yine, Salihli Hacıbektaşlı köyünde jeotermal yapmak istiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Şirketlerle kaymakam eliyle, vali eliyle, kolluk eliyle el ele vermişsiniz, o tarlaları, onların yaşam alanlarını yağmalamaya gidiyorsunuz, halk sokağa çıktığı zaman, köylü sokağa çıktığı zaman faşizm uyguluyorsunuz, oraya polisleri ve ileride belki bekçileri yığmak istiyorsunuz. Bunlardan vazgeçmenizi istiyoruz.

Türkiye’de bekçilere ihtiyaç yok, Türkiye’de elektrik şirketlerinden, altın şirketlerinden ve jeotermal şirketlerinden, sömürü şirketlerinden kurtulmaya ihtiyaç var, Türkiye’nin eşitlikçi, özgür, adil bir yaşamı inşa etmeye ihtiyacı var. Ve Halkaların Demokratik Partisi olarak, bizim istediğimiz şey, güvenlikçi politikalardan uzak durmamız ve halklarımız için güvenceli bir Türkiye yaratmamız, herkesin kendini güvende hissettiği, hiçbir gün aç kalmayacağı, güvende hissedeceği bir Türkiye yaratmaktır, bunun için mücadeleye devam ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

56.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Az önce sayın hatip, grubumuza dönerek bazı isimler saydı ve “Bunları öldürdünüz.” dedi. Biz kimseyi öldürmedik ama sözcülüğünü ve savunuculuğunu yaptığınız PKK terör örgütü onlarca masum çocuğu katletti, onlarca genç kızı dağa kaçırdı ve ben size katlettiği 2 yavrumuzdan bahsedeyim.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Ne biçim konuşuyor bu ya! İyice haddinizi aştınız! Ne edep var ne ölçü var!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Nupelda ve Ayaz; biri 9, diğeri 4 yaşında. Bunların vebali sizin boynunuzdadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Oluç...

57.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilinin partimize yönelik söylediğini kendilerine aynen iade ediyorum. Yalnız iade ederken de bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Sizin maddi ve manevi anlamda sözcülüğünü ve destekçiliğini yaptığınız IŞİD, El Kaide türevi bütün örgütler, Ahrar-uş Şam...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Canı cehenneme hepsinin, sen de aynısını söyle Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – ...en son HTŞ dâhil olmak üzere ve devletin içine yerleştirerek büyütüp sonunda bir darbeye yol açtırdığınız...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hepsinin canı cehenneme, hepsini lanetliyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – ...FETÖ olmak üzere, bütün terör örgütleriyle ilgili çalışmalarınız, ilişkileriniz tarihe bütün kayıtlarıyla geçmiştir, bunu da size hatırlatmak istiyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hepsini lanetliyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu terör iktidarının yaptıklarının haddi hesabı yoktur. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Bitmiyor, Hükûmetinizin pratiği bu!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hepsini lanetliyorum Sayın Başkan. Sayın Oluç’un saydığı bütün terör örgütlerini lanetliyoruz, hepsi ayağımızın altındadır, hepsiyle de en çetin mücadeleyi veriyoruz, buna PKK dâhil.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi...

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Hakverdi, Sayın Tüzün, Sayın Kaya, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Ünsal, Sayın Şevkin, Sayın Bayraktutan, Sayın Yavuzyılmaz, Sayın Gökçel, Sayın Kılıç, Sayın Köksal, Sayın Gürer, Sayın Erdoğdu, Sayın Tığlı, Sayın Sümer, Sayın Bülbül, Sayın Şahin, Sayın Zeybek, Sayın Süllü.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.59

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Pusula veren sayın milletvekilleri, lütfen dışarı çıkmayalım.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 13- (1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin disiplin, ödüllendirme ve performans değerlendirme işlemlerinde uygulanacak hükümler kanunla düzenlenir.”

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                                     Yaşar Tüzün                                           Faruk Sarıaslan                              İlhami Özcan Aygun

                                          Bilecik                                                     Nevşehir                                                   Tekirdağ

                                    Cengiz Gökçel

                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Cengiz Gökçel.

Buyurunuz Sayın Gökçel. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde her şey bir adamın iki dudağı arasında. İnisiyatif alabilen idareci kalmadı. Tarım Bakanı derseniz hayal dünyasında, hiçbir çiftçi zarar etmiyormuş, herkes çok mutluymuş. Genel Kurulun olmadığı her gün sahadayım, mutlu olan bir çiftçi bile göremedim. Sayın Bakan belli ki tarım ürünlerini ithal ettiği ülkelerdeki çiftçilerden bahsediyor, Türk çiftçisi kan ağlıyor.

Arkadaşlar, dün TARSİM yöneticileri bir açıklama yaptı. “Aşırı sıcaklardan kaynaklanan zararları karşılayamayacağız.” dedi. Çalışmaları sürüyormuş, belki seneye sigorta kapsamına alınırmış; bu nasıl iştir, anlamadım. Çiftçinin bu yıl desteğe ihtiyacı var çünkü ürünleri yanmış, donmuş, dolu vurmuş, fırtınadan dökülmüş, doğal afetlerden zarar görmüş. Karşılayın kardeşim çiftçinin bu zararını. Çiftçi fahiş fiyatlara sulamış, ilaçlamış, gübrelemiş, bir afetle hepsini kaybetmiş ama iktidardan beklediği desteği göremiyor, sırtını yasladığı devlet arkasından çekiliyor. Çıkıyorsunuz “Çiftçi sigorta yaptırmıyor.” diyorsunuz. Sigortasını yaptırmış olan çiftçiyi bile korumayan sigortayı çiftçi niye yaptırsın? Sigorta yaptıranı korursan çiftçi sigorta yaptırmaya devam eder ve çiftçi -üretimini artırarak- üretimde kalır. Ancak, maalesef AKP iktidarı çiftçiyi yalnız bıraktı, kaderine terk etti. Değerli arkadaşlar, AKP sadece çiftçileri kaderine terk etmedi.

2002 yılında “Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklarla mücadele edeceğiz.” diyerek iktidara geldiler. Bugün, şehit aileleri için toplanan bağışlara bile göz diktiler. 15 Temmuz gazilerinin eylemi vardı. Şehit yakınları ve gaziler için vatandaş boğazından kıstı, para topladı, tam 309 milyon lira. Nerede bu para? Beşiktaş’taki hain saldırıda 39 polis, 7 sivil vatandaşımız şehit oldu. 52 milyon lira para toplandı, nerede bu para, bilen var mı arkadaşlar? AKP Genel Başkanı gitti, Kaddafi’den 250 bin dolar para aldı. “Şehit ve gazi derneklerine vereceğim.” dedi. Değerli arkadaşlar, ben sormaktan utanıyorum, bilen var mı, nerede bu paralar? Hamasete gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz, maşallah! Sahtekârlık konusu olunca Sülün Osman’a taş çıkarıyorsunuz. Satmadık köprü, peşkeş çekmedik arazi bırakmadınız, parsel parsel sattınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi gözünüz Mersin Marina’da. 2010 senesinde Mersin Marina’yı yandaşa verdiniz. Dediniz ki: “Sen burayı yüzde 5 yapı yoğunluğuyla yap, işletmek için de şu kadar sene sana.” Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şey soruyorum: Vatandaşlar mı kanuna uyarlar -hukukçular çok daha iyi bilir- kanunlar mı vatandaşlara uydurulur?

2013 yılında ne hikmetse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mersin Marina’nın 1/1000’lik imar planında küçük bir değişiklik yaptı. İhaleyi verdikten sonra yapı iznini 2 katına çıkardı, 2 kat fazla rant verdi. Peki, bunun karşılığında devletin kazancı oldu mu? İnsan ya sözleşme süresinin kısalmasını ya da şirketin devlete ödediği kiranın artmasını bekliyor değil mi? Arkadaşlar, bu konu hakkında soru önergesi verdim, Sayın Bakan da yanıtladı. Yanıtı özetliyorum: Yatırımcının kara kaşına, kara gözüne yapmışlar bu değişikliği. Ne sözleşme süresi kısalmış ne kirada bir artış olmuş. Ama yandaş müteahhit köşe olmuş, köşe. Sonra burası davalık oldu. İdare mahkemesi “Hop kardeşim! Alt ölçekli plan üst ölçekli plana uymak zorunda. Senin yaptığın değişiklik üst plana uymuyor.” dedi, yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu işi kendine görev bildi, 5 Haziranda ilana çıktı. Üst planı alt plana uydurmaya çalışıyorlar.

Şimdi size tekrar soruyorum: Vatandaş mı kanuna uyar, kanun mu vatandaşa uydurulur? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gökçel.

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Muz cumhuriyetine döndürdünüz ülkeyi, muz cumhuriyetine! İlla birilerine yardım mı etmek istiyorsunuz? Kardeşim, çiftçiye hakkı olan desteği verin, işçiye hakkı olan desteği verin, esnafa hakkı olan desteği verin. Üç ay işten çıkarmayı yasaklamakla iş bitmiyor. Bu esnaf işçisine maaşı neyle ödeyecek, nasıl ödeyecek, ona çare bulun. İşsizlik Fonu’ndaki 130 milyarı cebe indirmeyin, hakkı olana verin. İnsanlar eline geçen üç-beş kuruşu kiraya, faturaya yatırmak zorunda kalıyor. Üç ay dükkânını açamayan esnafın telefonunu kesti TÜRK TELEKOM. Bankalar, kapalı dükkândan POS cihazı parası alıyor. Esnaf kan ağlıyor, “Kirayı ödeyemiyorum, kira desteği istiyorum.” diyor.

Değerli arkadaşlar, ülkeyi ne hâle getirdiniz, biliyor musunuz? Bir kadınımızın akşam sokaklarda “Artık yemek var mı?” diye bağırdığı bir ülke hâline getirdiniz. Sizlerden utanıyorum! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalancının…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İddialarını kabul etmiyoruz. Eğer bir sahtekâr arıyorsa, büyük bir aynanın karşısına geçip kendisine bakabilir. Böyle bir konuşma yapmasından dolayı da biz kendisinden utanıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

58.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkanım, ben “ben” diye söz etmekten utanan bir insanım ama hayatını çiftçilikle kazanan, alın teriyle kazanan ve ayağının çarığıyla, şalvarıyla Cumhuriyet Halk Partisine, Parlamentoya gelmiş namuslu bir insanım. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hiç öyle görünmüyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Çarık nerede, çarık? Çarığın nerede? Çarığı ne zaman giydin sen? Çarık giydiğin yok ya! Yalan söylüyorlar.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Ama Marina’daki imar usulsüzlüğünü, yandaşa para kazandırmayı sahtekârlık olarak düşünmeyenlere de ben, ne diyeceğimi bilemediğimi söylüyorum. Aynı sözü kendisine iade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 13’üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin disiplin, ödüllendirme ve performans değerlendirme işlemlerinde istihdam edildikleri genel kolluk kuvvetine göre emniyet ya da jandarma hizmetleri sınıfı mensuplarına uygulanan hükümlerin aynısı uygulanır.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                  Metin Ergun                                            Hasan Subaşı

                                          Adana                                                       Muğla                                                      Antalya

                                    Orhan Çakırlar                                      İmam Hüseyin Filiz                               İbrahim Halil Oral

                                          Edirne                                                    Gaziantep                                                   Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın İbrahim Halil Oral.

Buyurunuz Sayın Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, Türk dünyasının dünyaca ünlü yazarı, büyük Kırgız romancı Cengiz Aytmatov’u anarak başlamak istiyorum. Mekânı cennet olsun, Allah rahmet eylesin.

Kıymetli milletvekilleri, Komisyon ve Genel Kurul sürecinde hem kamuoyundan gelen hem de Genel Kurulda dile getirdiğimiz çekincelerin tamamı iktidar tarafından göz ardı edildi. İçişleri Bakanlığının daha yasalaşmamış bir teklifi yasalaşmış gibi sosyal medya hesaplarından paylaşarak bekçi-polis yetki karşılaştırması yapması dahi toplumdaki tepkinin görüldüğünün bir itirafıdır. İçişleri Bakanlığı “Aslında, o iş öyle değil.” demeye çalışmıştır. Bütün bunlar, gelecekte yaşanacak en ufak olayları bile toplumsal travma hâline getirmenin önünü açmıştır. AK PARTİ yine ortak aklı değil, “Ben yaptım, oldu.” mantığını tercih etmiştir. Ne diyelim, Türk milleti ariftir, ferasetlidir, milletimiz neyin ne olduğunu açıkça görmektedir ve cevabını da inşallah en kısa sürede sandıkta verecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, çiftçilerimizden her gün telefonlar alıyoruz, çiftçilerimiz her gün feryat ediyor. Mazot, elektrik, gübre gibi artan girdi maliyetleri sebebiyle bugün çiftçilikle geçinen birçok ailemiz geçimini temin edemez bir hâlde iflasın eşiğine gelmiş durumdadır. Çiftçilerimiz bu kadar zor ekonomik şartlar altında iken geçtiğimiz 15 Mayıs ve 24 Mayıs tarihleri arasında Ege, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerimizde sıcaklık değerlerini mevsim normallerinin çok üstüne çıkartan çöl sıcakları yaşanmıştır. Ancak “TARSİM sigortası kapsamına sıcaklık ve fırtınanın yol açtığı zararlar girmemektedir.” denilmiştir. TARSİM sigorta mevzuatında değişiklik yapılarak aşırı sıcakların ve rüzgârların neden olduğu zararların da sigortalanacağı teminat altına alınmalıdır ve almalıdır. Zaten tarım sektörü zordadır. Bu gibi çözülebilir sorunları da çiftçimize yük olarak bindirmemek gerekir. Genel manada tarım sektörü borçlar sebebiyle mağdurdur. Bunu, bu kürsüden defalarca dile getirdik. Çiftçilerin Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları faizsiz bir yıl ertelenmeli, kredi limitleri de en az yüzde 25 artırılarak nakit girdisi sağlanmalıdır. Tarım olmazsa Türkiye’nin geleceği olmaz, bunu da çok iyi idrak etmek zorundayız değerli arkadaşlarım. Bu noktada coronavirüs süreci öncesinde şeker pancarı üreticisini rahatlatacak bir karar vererek avans ödemelerini gerçekleştiren Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine de teşekkürü bir borç biliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, son olarak Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızla alakalı bir öneride bulunmak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri’nde Senato ve Temsilciler Meclisinin onayıyla Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur Türklerinin yaşadıkları zulümleri ortaya koyan, oradaki insan hakları ihlallerini işaret eden ve bu sebeple Çin’e yönelik yaptırımlar içeren bir karar alındı. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak ve büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bundan şahsen utandım. Dini, dili, tarihi bizimle bir olan Uygurlar için böyle bir kararı ve yasayı çıkarması gereken bizler iken siyasi de olsa Amerika Birleşik Devletleri çıkarmıştır. Bu hususu ayrıntılı olarak gündeme taşıyacağım ancak şu çağrıda bulunmak istiyorum: Gelin, bütün parti grupları olarak ortak bir akılla bu meseleyi gündeme alalım ve Çin’i kınayan, Çin’e insan hakları noktasında tepki koyan ve yaptırımlar içeren bir karar alalım. 21’inci yüzyılda toplama kampları kurup canımız olan Uygur Türklerine buralarda zulmeden rejime “Dur!” diyelim.

Bu düşüncelerle teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde 4 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Züleyha Gülüm                                        Ali Kenanoğlu

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                   Erol Katırcıoğlu                                 Mahmut Celadet Gaydalı

                                         İstanbul                                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclis söze ve demokratik protesto hakkına karşı şiddetle karşılık veren bir yer midir? Maalesef öyledir. Ben buradaki deneyimlerimde birçok kez bunu gördüm. Ama bunun arkasından şöyle bir şey de oluyor: Aynı zamanda o şiddet görüntüleri içerisinde, genellikle böyle fotoğraflara baktığınızda bir grup erkeğin kümelendiğini, kadınların geride kaldığını görüyorsunuz ve aynı zamanda da ciddi olarak bu ara verildiği zaman olduğu için tutanaklara da geçmeyen ve burada aslında geçsin diye, evet, “anamıza avradımıza” diyerek küfrediliyor. Yani buna hiçbirinizin hakkı yok. Gerçekten bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ve ondan sonra da kendi adrenalinizi yükseltip, arkasından da sakinleyip hoşbeş etmenizi de kabul etmediğimizi buradan ifade etmek isterim. Yani biz kadınlar olarak da ayrıca o şiddet görüntülerinin dışında tekrar şiddete uğruyoruz, sizin ettiğiniz küfürler yüzünden.

İkinci bir konu: Dün akşam 9’uncu maddede konuşma hakkım vardı ve bu teklifin en önemli maddelerinden biri, bekçilere silah kullanma yetkisinin verilmesini düzenleyen madde ve bu hakkım gasbedildi burada. Bu incelikle yapılan bir şey değil bence çünkü protesto başka bir şeydir ama muhalefetin konuşmasını engellemek, o hakkı gasbetmek başka bir şeydir ve bunu bütün kamuoyunun bilmesini istiyorum. Bu nasıl yapıldı? Açıkça yalan beyanda bulunan bir İçişleri Komisyonu var burada, resmen yalan beyanda bulundunuz. Yani bizim bekçilere silah yetkisi verilmemesi üzerine önergemize katıldığınızı söylediniz, ondan sonrasında da oylamada o maddeye yani yetki verilmesine “evet” verdiniz. Böyle bir şey olmaz. Bunun adı incelik falan değil, bunun adı İç Tüzük’e uymak falan değil, gerçekten yalan beyanda bulunmak. Bunları belirtmek isterim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, salgın günlerinde toplumun Meclise ihtiyacı vardır; insanlar işlerini kaybediyor, maaşlarını alamıyor, tüm dünyayı etkileyen bir salgınla karşı karşıyayız. Meclisin çalışması gerekiyor dedik ve Meclis çalışmaya başladığında ilk görüştüğümüz şey ne oldu? Bekçilerle ilgili yasa teklifi. Şimdi, sormak istiyorum gerçekten: Salgın sırasında siz bir vatandaşın çıkıp da “Ülkede polis, asker yeterli değil, bize acil bekçi lazım.” dediğini duydunuz mu? Ya da bekçilerle ilgili bu yasanın işsizliğe faydası var mı sizce, bunun için mi getiriyorsunuz? Yurttaşlar geçim sıkıntısını, sağlıkları konusunda endişelerini konuşurlarken sizce bekçilere silah verilmesini mi konuşuyorlar? Hayır. Siz ülkenin gündeminden tamamen farklı bir yerdesiniz çünkü halkın değil, halka rağmen iktidarın selameti artık tek önemli meseleniz.

Evet, biz bunu niye getirdiğinizi birçok kez ifade ettik. AKP, MHP kadrolarından oluşan maaşlı bir kitle yaratmak istiyorsunuz. Yurttaşların iktidardan duyduğu hoşnutsuzluk arttıkça her gün yeni bir baskı ve denetim mekanizması üretiyorsunuz ve AKP’nin güvenlik paradigması bütün yurttaşlar için en büyük güvenlik sorunlarından biri hâlini aldı; toplum açıkça militarize ediliyor ve karşıtlıklar, kutuplaşmalar yaratılıyor, silahlanma teşvik ediliyor ve bütün bunlar aslında bizlerin kamu kaynakları kullanılarak yapılıyor. Bugüne kadar izlenen güvenlik siyaseti toplumda gerçekten huzur hissinin oluşmasına katkı sağladı mı? Eğer öyle olsaydı herhâlde en güvenli bölgeler Kürtlerin yaşadığı yerler olurdu.

Diğer yandan, hâlen kadına yönelik şiddet konusunda uzmanlaşmış kolluk birimleri yok ve siz eğitimsiz bu kitleyi yeniden, belki de bir “ahlak zabıtası” şeklinde toplumun üzerine salacaksınız ve bu yetkiyi veriyorsunuz. Oysa bizim asıl konuşmamız gereken polisin yetkilerinin sınırlandırılması ve ısrarla başvurulan antidemokratik uygulamalara son verilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Evet, bu, yeni siyasi hamleniz olarak gözüküyor ama daha önce de dediğim gibi asla yeni değil. Ben buna yeni demenin gerçekten “yeni” sözcüğüne karşı ayıp olacağını düşünüyorum, tamamen eski bir anlayış.

Bu arada, sözlerime son verirken Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Yönetmeliği yayınlandı. Daha önce 9 kişilik bir kurul tarafından oy çokluğuyla verilen ödül kararı artık doğrudan Cumhurbaşkanının onayına sunularak verilecekmiş. Öyle bir noktaya geldiniz ki, hani bir yaşlı general vardı, hatırlarsınız; baş harfleri “K” ve “E” olan; kendisinin ressam olduğunu düşünüyordu ve Picasso’nun resimlerine bakıp “Ben ondan daha iyisini yaparım.” diyordu. Şimdi, sanıyorum artık sanata da el attınız; hayırlı olsun!

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 14’üncü maddesine “esaslar” ibaresinden sonra gelmek üzere “Adalet Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                               İlhami Özcan Aygun                                     Faruk Sarıaslan                                           Yaşar Tüzün

                                         Tekirdağ                                                   Nevşehir                                                     Bilecik

                             İbrahim Özden Kaboğlu

                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın İbrahim Özden Kaboğlu.

Buyursunlar Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 14’üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

14’üncü madde yönetmeliklere yollama yapıyor. Aslında, başlangıçtaki konuşmamda bu yasa önerisinin 3 ayağının olduğunu; birinin kendi maddeleri, diğerinin gönderme maddeler, 3’üncü ayağının ise yönetmelikler olduğunu belirtmiştim ve yönetmeliklerin neden sorunlu olduğunu da açıklamıştım. Çünkü bu kadar kritik bir yasada, kolluk yardımcılarına bu denli yoğun yetkiler tanıyan bir yasanın uygulanmasının çoğul bir biçimde yönetmeliklere bırakılmasının tehlikelerine ve Anayasa’ya uygun olup olmadığı sorununa dikkat çekmiştim. Bu açıdan bunu yeniden vurguluyorum. Tabii ki bu yasa ciddi olarak Anayasa’ya aykırı maddeleri nedeniyle değerlendirilecektir. Bu vurguyu yaptıktan sonra Anayasa’ya, anayasa hukukuna, anayasa uzmanlarına çok yollama yapıldı. Belki de burada ilkin anayasacılar konuşmalıydı fakat diğerlerinin konuşmaları da kuşkusuz çok değerli, dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine.

Burada hemen belirtmemiz gereken ilk husus şudur: Anayasa’nın kalıcı maddeleri ile geçici maddelerini birbirine karıştırmayalım. Geçici madde geçicidir, kalıcı maddeyse kalıcıdır. Geçici maddenin süresi belirli koşulların gerçekleşmesine bağlıdır ama kalıcı maddeler her zaman uygulanan maddelerdir. Nitekim, geçen perşembe günü burada tanık olduğumuz 3 vekilin milletvekilliklerinin düşürülmesine dair irade de Anayasa’nın kalıcı maddelerinin uygulanmasına bağlıdır; o çerçevede buraya getirildi ve o açıdan ben kısa bir değerlendirme yapacağım. Evet, çok konuşuldu geçici madde-kalıcı madde ilişkisi. Madde 83 çerçevesinde seçimle yeniden dokunulmazlığın kazanılacağı konusunda hiçbir kuşku yok ama esasen burada okunmakla kullanılan madde hükmü, “Milletvekilliğinin, kesin hüküm giyme…” durumu, işte madde 84/2.

Sayın vekiller, kuşkusuz bu Meclisin sadece dörtte 1’i hukukçudur ama hukukçu olmaya gerek yok bu maddeyi yorumlamak, anlamak için. Kesin hüküm, 1982’de yazılmış olan bu metne göre, o zamanın yüksek mahkemelerinden -en son başvurulan merci olarak- alınabilecek sonucu ifade etmekteydi. Fakat 2010 Anayasa değişikliğiyle yürürlüğe giren ve 2012’de uygulanmaya başlayan Anayasa Mahkemesi önündeki bireysel başvurudan itibaren buradaki kesin hüküm artık Anayasa Mahkemesinin de karar vermesi sonunda oluşan hüküm, hatta ondan sonra Avrupa Mahkemesi… Nitekim geçen yılın başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı, 3 anayasa hukuku uzmanından görüş istedi ve bu 3 anayasa hukuku uzmanının bildirdiği ayrı ayrı görüşe göre -gerek Engin Alan’ın dosyasını değerlendirdiler gerek Enis Berberoğlu’nun dosyasını- Anayasa’nın 36, 40, 83, 84, 148’inci maddeleri çerçevesinde henüz devam etmekte olan bir yargı süreci olduğunu beyan ettiler ve dolayısıyla sürecin beklenmesi gerektiği görüşünü ortaya koydular. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da bu görüşlere uygun olarak 4 Hazirana kadar bekletti ve bu bekletme Anayasa'ya uygundu. 4 Haziranda burada bunun okunması ise Anayasa'ya açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bunu ben bir partiye mensup vekil olarak söylemiyorum; bu vekiller, söz konusu vekiller A partisine veya bir başka partiye mensup olsalardı da benim görüşüm değişmeyecekti; dosyadaki görüşler zaten orada belirtiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Biz milletvekilliğinin düşürülmesine taraftar bulabiliriz, hiçbir vekilin olmaması gerekiyor, düşünülmez ama bununla yapılan işlemin anayasal olup olmadığı konusunda görüşümüz açıkça ortaya konulmalı, yoksa bir şeye taraftar olmak veya karşı olmak biçiminde olmamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kesin hüküm olarak Yargıtay kararını kullandı ama Türkiye Büyük Millet Meclisi şu anda devam etmekte olan, önünde dosyanın devam ettiği Anayasa Mahkemesini kullanmadı. Yani bir yandan “Yargı süreci kesinleşmiştir.” diyor, öbür yandan Anayasa madde 148’e göre devam etmekte olan yargı sürecini kullanmadı. Şimdi, bu konularda açık olmalıyız, burada partiler ötesi konuşabilmeliyiz çünkü bu hükümler, partiler ötesi hükümlerdir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, bu konuda tartışırız sizinle.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Dün ben bir öneride bulundum komisyon kurulması konusunda, aslında bu bir yapıcı muhalefet örneğiydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Anayasa madde 104 çerçevesinde gündemde olan uygulamanın Anayasa'ya uygun olup olmadığı konusunda bir komisyon yoluyla anayasal görevimizi yerine getirelim; bu, aslında, sizlerin savunduğu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sürdürülebilirliği açısından da çok önemliydi, esasen benim gibiler vermemeliydi ama sizlerin “evet” oyu vermesi gerekirdi tutarlılık açısından çünkü gerçekten bir kişinin Türkiye’yi hem yürütme olarak hem düzenleyici işlem sahibi olarak yönetip yönetemeyeceği noktasında düğümleniyor. Dolayısıyla buna yapıcı muhalefet örneğini sergiledik ama kabul görmedi tıpkı dokunulmazlıkta olduğu gibi veyahut da şimdi Ayasofya düşünülüyor, orada da yargı araçsallaştırılıyor.

Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı, hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, beş dakikaya beş dakika oldu.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Anayasa hukukçusunun kurallara uyması lazım yani, haktan hukuktan bahsediliyor.

BAŞKAN – Buyursunlar.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa’mız 63’üncü maddesinde bunu öngörüyor ve esasen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin evrensel değerleri benimsemesi açısından da bunlar dünya ölçeğinde mirastır.

Yargıyı kullanmayalım. Yargıyı kullanmayalım.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Kullanmıyoruz zaten.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Pekâlâ Cumhurbaşkanı kendi işlemiyle yapabilir ama siz bugünden “Danıştay karar verecek.” diye her gün konuşmaya başladığınız zaman Danıştay bağımsız olarak karar veremez. O nedenle, Anayasa’mız yasama, yürütme ve yargı… Biz kuralı burada Anayasa’ya uygun olarak koyalım, yürütme onları uygulasın, yargıya da dokunmayalım, bağımsız olarak karar versin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yargı bağımsız, bağımsız.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Biz şuna inanalım: Hepimiz Anayasa madde 81’e göre Anayasa’nın üstünlüğüne, hukukun üstünlüğüne ortak ant içmiş bulunuyoruz.

Hepinize saygılarımı sunarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Kaboğlu’nun eleştirilerine cevaplarımız kayıtlarda mevcuttur, tekrar bir cevap vermeyeceğiz.

Sayın Kaboğlu’na söyleyeceğim şudur: Kendileri iktidara geldiklerinde, yapabilirlerse, Sultanahmet’i müzeye çevirirler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tutanağa geçsin ki Sayın Kaboğlu’nun yargı bağımsızlığı konusunda Danıştaya sürekli göreceği bir mahkemenin tarihini hatırlatmak yargıya…

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkanım, Özgür Özel niye maske takmıyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Senin Grup Başkan Vekilin de konuşuyorken… Hayır sizinkiler de takmıyor, hepimiz öyleyiz ki. Kürsüde de takılmıyor, öyle anlaştık.

Sayın Başkan, Sayın Kaboğlu yargı bağımsızlığı ve…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kaboğlu konuştu, sen onu ne diye şey yapıyorsun, hoca konuştu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sana ne Recep Bey, sana ne? Takdir etti riyaset makamı, cevap veriyoruz. Grup Başkanın, Meclis Başkan Vekilin…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir usul var mı ya? Böyle bir usul var mı? Hocaya kim cevap verdi? Hocanın dediğini mi açıklayacaksın ya? Ya kardeşim hocanın konuştuğunu mu açıklayacaksın? Hadi oradan!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Meclis Başkan Vekili takdir etti, cevap veriyoruz. Sana takdir eder, sen de verirsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya kardeşim, hocanın konuştuğunu mu açıklayacaksın?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Recep Bey, sen YSK adına konuşuyorsun da ben hocam adına niye konuşamıyorum ya? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onun adına konuşmuyorum kardeşim. Hadi oradan! Hocayı anladık biz ya, hocayı anladık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) ­– Sayın Başkanım, Sayın Kaboğlu konuşması sırasında yargıya müdahaleleri eleştirmek için görülecek bir davanın tarihini…

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Ya ne yapıyorsunuz ya? Arkadaşlar oturalım, oturalım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir kez daha hızla tekrarlayacak olursam: Bir mahkeme tarihine sürekli atıf ve dikkat çekmenin mahkemeye vereceği karar üzerinde baskı yapmaktan…

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Sayın Grup Başkan Vekili “Maske tak.” dedim, nezaketle davrandım. Kötü bir şey söylemedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam. Bana da dediniz ama yanlış bir şey o. Grup Başkan Vekilleri olarak hafta başı konuştuk. Meclis Başkanı da konuşurken takmadı. Orada da açabiliyoruz, burada da açıyoruz. Bu konuyu da birbirimize sorun etmiyoruz, önümüz açık.

Sayın Başkanım, bir mahkeme tarihini ve o karara yürütmenin duyduğu ilgiyi sürekli anımsatmanın mahkemeye talimat yerine geçeceğini söyledi deneyimli bir hukukçu, bu dersi dünyanın dört bir yanında Türkçe, İngilizce, Fransızca veren bir profesör olarak; istifade eden eder, etmeyen etmez ama bir gerçek var ki Ayasofya konusunda mahkeme kararını bağımsızca verecek, siz de kendi kararınızı vereceksiniz. İYİ PARTİ dün bir önerge verdi, siz -mahkemeden beklediğiniz kararı- varıp da İYİ PARTİ’nin önergesine gönlünüzden geçen şekilde bir “evet” oyu vermeye cesaret edemiyorsunuz, sonra yargı üzerinde tahakküm kurarak sonuç almaya çalışıyorsunuz. İYİ PARTİ’nin samimiyet testinden Ayasofya konusunda da bir kere daha sınıfta kaldınız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

60.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, bununla alakalı açıklamalarımız mevcuttur. Sayın Özel’e tavsiyem, kayıtlardaki açıklamalarımızı okumasıdır. İYİ PARTİ’nin verdiği önerge araştırma önergesidir, bizim karşı olduğumuz. Araştırılacak mesele değil, işin daha farklı boyutta… Okursa buradan istifade edebilir.

Sayın milletvekilleri, burada dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum: Sayın Kaboğlu aslında bir zihniyeti ifade etti. “İmkân olsa, elimizden gelse Sultanahmet’i de müzeye çevireceğiz.” diyor, Ayasofya’yı yaptıkları gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ne var bunda? Sen Hacı Bektaş’ın dergâhını müze yapıyorsun da…

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “İçişleri Bakanlığınca” ibaresinin “İçişleri Bakanlığı tarafından” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                 Hasan Subaşı                                             Metin Ergun

                                          Adana                                                      Antalya                                                      Muğla

                                    Orhan Çakırlar                                      İmam Hüseyin Filiz                                        Hüseyin Örs

                                          Edirne                                                    Gaziantep                                                   Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Sayın Hüseyin Örs.

Buyursunlar Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 14’üncü maddesi üzerine söz aldım, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili maddeyle, bu kanunun uygulanmasına ilişkin hususların İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmeliklerle düzenlenmesi öngörülmektedir. Teklife genel itibarıyla baktığımızda bekçilerin hak ve görevlerinin uygun bir şekilde düzenlenmediğini de ifade etmek isterim. Bu maddede, bekçilerin haklarına, yükümlülüklerine ilişkin yasal düzenlemelerin kanunlardan ziyade yönetmeliklerle yapılmak istenmesi de ayrı bir tartışma konusudur, bunu da ayrıca vurgulamak isterim.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay sezonu başladı. Ben de bugün burada ÇAYKUR’u konuşmak, ÇAYKUR’un ekonomik durumunu ve nasıl yönetildiğini ya da yönetilmediğini yüce Meclise arz etmek istiyorum. Mevcut durumu özetleyen bir cümleyle sözlerime başlayacağım. Arkadaşlar, ÇAYKUR, AK PARTİ döneminde kötü idare edilmiş, zararı katlanarak artan bir kurum hâline getirilmiştir. ÇAYKUR, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında kâr eder durumdayken 2017 yılında Varlık Fonuna devredilmişti, bunu hepimiz biliyoruz. İşte ne olduysa da o tarihten sonra olmuştur. Az da olsa kâr eden ÇAYKUR, 2017 yılında -işte elimde Sayıştayın denetim raporu var- 267 milyon 742 bin 417 TL zarar etmiştir. Yine, 2018 Sayıştay raporuna baktığımız zaman, bu raporda da ÇAYKUR’un zararı 657 milyon 86 bin 397 TL’dir. Sonrasında, 2019 yılında –ÇAYKUR’un kendi web sitesinden 30 Mart tarihinde aldım, kendisinin bağımsız bir denetleme firmasına yaptırdığı belge bu- 1 Ocak-31 Aralık 2019 tarihleri arasında, bir yıllık zararının da 733 milyon 528 bin 821 TL oldu; bu , şu anda ÇAYKUR’un web sitesinde de yayınlanmaktadır.

Şimdi, baktığımız zaman, ÇAYKUR son üç yılda zarar eden bir kurum hâline gelmiştir ve üç yılda ÇAYKUR’un zararı 1,5 milyardan fazla durumdadır. Bu süreçte sanki pandemi Doğu Karadeniz’e uğramamış, bu Covid-19 çay üreticisini pas geçmiş gibi davranan ama spor kulüplerine, televizyonlara ve radyolara; çay, şemsiye, kupa gibi hediyeliklere milyonlarca lira para döken ÇAYKUR’un neden zarar ettiğini sormak, sorgulamak hepimizin sorumluluğundadır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, görünen köy kılavuz istemez, buradan söylüyorum. ÇAYKUR iyi idare edilmiyor, ÇAYKUR kötü idare ediliyor. Bakın, bir durumu daha arz etmek istiyorum sizlere. Yıllardan beri ÇAYKUR’da bir gelenek oluşmuş, ÇAYKUR’u illaki AK PARTİ’ye mensup biri yönetecek. Arkadaşlar, kısa bir kronolojik hatırlatmada bulunmak istiyorum. 2003’te ÇAYKUR Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı olan kişi 2011’de AK PARTİ’den milletvekili aday adayı oldu. E, olsun. Aday yapılmayınca DOKAP’a başkan olarak atandı, Yerine de eski bir milletvekili, AK PARTİ’li milletvekili getirilip Genel Müdür yapıldı. 2018’de bu AK PARTİ’li eski milletvekili Genel Müdür istifa ettirildi. İstifasıyla boşalan makama yine, daha önce AK PARTİ’den milletvekili aday adayı olan ama aday yapılmayan kişi tekrar atandı. E olsun. Getirildi ama -2018’de getirildi- daha bir yılı dolmadan istifa ettirilip 31 Mart yerel seçimlerinde AK PARTİ’nin Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı adayı yapıldı ve seçildi. Kendisine de başarılar dilerim. Onun yerine de AK PARTİ Rize İl Başkanının kardeşi vekâleten atandı ama AK PARTİ’den Sakarya’da Büyükşehir Belediye Başkanı olan kişi, eski Genel Müdür tekrar ÇAYKUR Yönetim Kuruluna atandı. Yav, hem Sakarya’da Büyükşehir Belediye Başkanı hem de ÇAYKUR’un Yönetim Kurulu hem de ÇAYKUR’un Yönetim Kurulu üyesi yaptınız bunu. Yani bu nasıl iştir.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Yiyin efendiler, yiyin!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doymadılar, doymadılar!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyursunlar.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Koca bir büyükşehri idare ederken ÇAYKUR Yönetim Kurulu üyeliğindeki ısrarınızın nedeni nedir, gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. İşte bu şekilde idare ettiğiniz ÇAYKUR, son üç yılda, geçmiş yirmi yılda ettiği zararların toplamının katbekat üstünde zarar eden bir kurum hâline gelmiştir.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: ÇAYKUR, AK PARTİ’li siyasetçilerin depo makamı olmaktan çıkarılmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) ÇAYKUR, liyakat sahibi kişilere emanet edilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Yönetmelik

MADDE 14- (1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin çalışma usul ve esasları, alacakları meslek içi eğitim, giyecekleri kıyafet ve görevde kullanacakları teçhizatlar ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

                                     Mehmet Muş                                  Muhammed Levent Bülbül                   Mehmet Doğan Kubat

                                         İstanbul                                                     Sakarya                                                     İstanbul

                                 Bekir Kuvvet Erim                                     Bahar Ayvazoğlu                                       Semiha Ekinci

                                           Aydın                                                      Trabzon                                                       Sivas

                                  Metin Gündoğdu                                          Orhan Yegin

                                           Ordu                                                       Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, çarşı ve mahalle bekçilerinin çalışma usul ve esasları, alacakları meslek içi eğitim, giyecekleri kıyafet ve görevde kullanacakları teçhizatlar ile bu kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususların İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 15’inci madde üzerinde 2 önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 15'inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                                     Yaşar Tüzün                                           Faruk Sarıaslan                              İlhami Özcan Aygun

                                          Bilecik                                                     Nevşehir                                                   Tekirdağ

                                                                                           Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                                                                                                            Bursa

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Züleyha Gülüm                                      Necdet İpekyüz

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     Batman

                                    Ali Kenanoğlu                                         Erol Katırcıoğlu                       Mahmut Celadet Gaydalı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu.

Buyurunuz Sayın Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugüne kadar buraya getirilen kanunlar üzerinde maalesef muhalefet partilerinin eleştirileri, önerileri dikkate alınmıyor. Hani hep bize diyorsunuz ya “Hep eleştiriyorsunuz.” Siz de yaptığımız katkıları, önerileri hiç dikkate almıyorsunuz. Bu kanundaki düzenlemeler, birçok madde hakikaten Anayasa’ya, insan haklarına aykırı olarak düzenleniyor. Bir örnek vereceğim somut bir şekilde ve geçeceğim: Şimdi, bu kanunda durdurma yetkisi veriyorsunuz bekçilere ve buradaki gerekçeyi “makul bir sebep” olarak açıklıyorsunuz. Yani sadece bu makul sebep kime göre, hangi somut durumlarda uygulanacak, bir açıklaması yok maalesef. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’na bakıyoruz, örneğin, daha geniş kapsamlı bir tanım var orada polisi daha çok sınırlandıran. Orada ne diyor? “Polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebep” diyor. Makul bir sebep ama somut bir durumdan bahsediyor, tecrübeden bahsediyor yani koşulları daha da sınırlandırıyor. Oysa bekçiye çok genel bir ifadeyle bu yetkiyi veriyorsunuz. Bunlar kabul edilebilir değil arkadaşlar.

Bakın, bir kanundaki tek bir kelimenin insanların özgürlüğünü, hayatlarını nasıl etkilediğini, kötü niyetli yorumcuların elinde geçen hafta uygulandığı gibi nasıl kötü bir şekilde uygulandığını gördük mü? Gördük. Ne diyorsunuz milletvekillerinin dokunulmazlığının düşürülmesiyle ilgili? “Geçici madde var, geçici 20’nci madde.”

Peki, geçici 20’nci maddede, o gün sadece o dosyalar belirtilirken amaç ne? O değişiklik yapıldıktan sonra Meclise gelen dosyaları kapsamadığını belirtmek için konulmuş o madde. Peki, soruyorum: O geçici maddede, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının o madde için uygulanmayacağı yazıyor mu? Hayır, yazmıyor. Yazmadığına göre, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin dördüncü fıkrası orada durduğuna göre uygulanacak mı? Evet, uygulanacak. Bakın, bu şuna benzer: Diyelim ki Seçim Kanunu’nda bir değişiklik yaptınız. Ne diyor Anayasa? “Yapılan değişiklikler, bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” diyor. Ama uygulanmasını istiyorsanız, o maddenin uygulanmayacağını geçici maddeye yazıyor musunuz? Yazıyorsunuz. Burada yazıyor mu? Yazmıyor. Demek ki her bir kelimeyi ölçerek, biçerek, tartarak, kötü niyetli uygulayıcılara böyle yorumları bırakmayacak şekilde, bu kanunu da bu şekilde düzenlemek gerekiyordu.

Şimdi, biz yine de milletin vekilleri olarak burada adaletsizlikleri dile getirebiliyoruz, buradan haykırabiliyoruz, size söyleyebiliyoruz ama ülkenin dört bir yanında adaletsizlikler yaşayıp sesini duyuramayan insanlar var. Fırat’ın kıyısında kaybolan kuzunun hesabını veren bir adalet anlayışından sonra, şimdi, köylülerin kuzularını kaybedenlerin adaletini savunanlarla karşı karşıyayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Nasıl karşı karşıyayız? Bakın, Kirazlıyayla’dan Emine, ağlıyor. Niye ağlıyor biliyor musunuz? Topraklarını savunuyor, suyunu savunuyor, merasını savunuyor ama her gün yoğun bir baskı altında çünkü Kirazlıyayla’da devletin bütün kamu gücü Lübnanlı şirketin çıkarına çalışsın diye resmen tahsis edilmiş. Köyün yolları kapatılıyor ve oraya çevrecilerin gitmesi, sadece bir basın açıklaması yapması dahi engelleniyor. Üstelik aynı şehirde farklı ilçelerde aynı kişiler aynı basın açıklamasını yapacakken birinde izin veriliyor, birinde izin verilmiyor çünkü burada siyasileri arkasına almış bir Lübnanlı şirket var ve bu kadınlar gözaltına alınıyorlar ve ağlıyorlar. Seslerini duyuramıyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Diyordu ki Sevgi teyze televizyonda: “Sayın Cumhurbaşkanım, ne istedin de vermedik, ne istedin de vermedik? Tek adam dedin, ona da evet dedik. Birisi gelsin, Allah aşkına, şurada ÇED raporu verdiğiniz yerleri bir görsün.” Dedi ama herkesin maalesef gözleri, kulakları, dilleri; kör, sağır, ve lal.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyursunlar.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Evet, arkadaşlar, bu adaletsizlik Mecliste, ülkenin dört bir yanında, her yerde yoğun bir şekilde yaşanırken bir yandan da çok ciddi bir şekilde, özellikle Covid salgını fırsata çevrilerek, ülkenin ırmakları, ülkenin meraları, toprakları, tarım alanları birilerine peşkeş çekiliyor ve maalesef, böyle giderse ırmağının akışına ölünecek bir Türkiye kalmayacak.

Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, cevaplarımız kayıtlarda mevcuttur. Hatibin diğer iddialarına cevap verme gereği hissetmiyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen diğer konuşmacımız Sayın Necdet İpekyüz.

Buyursunlar Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saraydan gelen bir talimatla Meclisin millet iradesine geçen hafta bir darbe yapıldı ve maalesef, geçen hafta tanıklık ettiğimiz sadece bir siyasi darbe değildi ve ilk darbe de değildi. Yaşanan neydi? Daha önce yaşanan olayların tekrarıydı. Ve buradan Leyla Güven, Musa Farisoğulları ve Enis Berberoğlu’nu da saygıyla selamlıyorum.

Bazen hafızalarımızı tazelememiz lazım, unutmamamız lazım. Yapılan uygulamalar bizi nereden nereye getiriyor? Son yirmi altı yılda 27 vekilin dokunulmazlığı ve vekilliği düşürülmüş. Bunlar ayakkabı kutularında para mı çalmışlar, bunlar yolsuzluk mu yapmışlar, hırsızlık mı yapmışlar, ne yapmışlar?

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – PKK terör örgütüne destek olmuşlar.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Türkiye’nin gerçeğini gündeme getirirken bu gerçekle karşı karşıya kalmışlar ve isimleri hâlâ unutulmuyor. Siz, rahmetle anacağımız “Orhan Doğan” dediğinizde her yerde saygıyla dile getiriliyor, “Leyla Zana” dediğinizde insanlar saygıyla dile getiriyor. Buna benzer birçok isim sayılıyor ve nereden nereye geldik? Dokunulmazlıklar kaldırılıyor, vekillikler düşürülüyor.

Arkadaşlar, son yıllarda, baktığımızda, insanlar özgürlük isteklerini ve fikirlerini dile getirdiğinde ya kayyum atanıyor ya engeller çıkartılıyor. İnsanlar depremden, yardımdan söz ettiğinde, ekonomideki krizden söz ettiğinde, pandemideki bir sıkıntıdan söz ettiğinde direkt yaftalanıp bir suç şekline dönüştürülüyor.

Bir başka örnek vereyim: Sağ olun, zaten sizler artık Türkiye’de literatüre yeni kavramlar getiriyorsunuz. Kayyuma kayyum atayan bir yönetime dönüştünüz. Siirt, Iğdır, Diyarbakır ve Mardin valilerini görevden alıyorsunuz, iki aylık sürelerle kayyum atamıştınız, şimdi, kayyumun yerine kayyum atıyorsunuz. Hukuksuz bir uygulamayı tümüyle keyfiyete dönüştürüyorsunuz. Ve bakın, burada bir isim söyleyeceğim: Sayın Ahmet Türk. Parti kapattınız, Genel Başkandı, vekilliği düştü. Ne yaptınız? Dokunulmazlığını düşürdünüz, kaldırdınız, vekilliği düştü. Ne oldu? Birçok tartışma oldu. Ahmet Türk hep Ahmet Türk’tü, Mardin’e Belediye Başkanı oldu. Ne oldu? Kayyum atadınız; tekrar aday oldu, tekrar seçildi, tekrar kayyum atadınız ve aynı kayyumu şimdi alıp çekiyorsunuz, yeni bir kayyum getiriyorsunuz. Arkadaşlar, bunlara “darbe” denir, “seçilmiş insanların getirdiği iradenin gasbedilmesi” denir, “özgürlüklerin kısıtlanması” denir ve geldiğimiz aşamada, şimdi, bu bekçi yasasıyla beraber aslında belki de şunu konuşmak lazım: Türkiye’de boyuna, içeride kolluk güçlerinin artırılması, cezaevlerinin artırılması, insanlar muhalefet ederken, sivil toplum örgütleri muhalefet ederken sivil toplumla ilgili yasaları değiştirmeye çalışmak, insanları basın açıklamasında mağdur etmek, insanları sokakta mağdur etmek… Cezaevlerinde düşünce ve ifade suçlularına -hiçbir şey yapmadan- pandemi sürecinde bile yapılan işkence gözle görülür bir hâlde ayyuka çıkmışken sizler hiçbir zaman demokrasiden söz edemezsiniz ve giderek iç güvenliği özgürlükleri kısıtlamak adına, düşünceyi kısıtlamak adına bir tehlikeye dönüştürürsünüz. Niçin? Çünkü gidiyorsunuz. Niçin? Çünkü artık bir hükmünüz kalmadı. Niçin? Çünkü siz ancak bir korkuyla bu süreci devam ettirebilirsiniz.

Bekçilerle ilgili yapılan düzenlemede artık fotoğraflar ve dile getirilen, bu kısıtlı imkânlara rağmen medyada çıkan fotoğraflar herkesi tehlikeye düşürmekte ve kaygılandırmakta.

Son iki günde Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, 1 Ocak 2020 ile 1 Haziran 2020 arasındaki beş aylık süreçte işkence, kötü muamele ve fiziki şiddet sebebiyle başvurmuş binden fazla insanın başvurularını bizlerle paylaştı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile İHD’ye başvuranlar zaten sınırlı sayıda insanlar ve bunların yaklaşık yüzde 30’u -ne zaman, biliyor musunuz- Covid-19 nedeniyle itirazları üzerine kötü muameleye tabi tutulmuşlar.

Siz bekçilerle ilgili düzenlemeyi böyle devam ettirirseniz, içeride sürekli polis devletine dönüştürürseniz, siz insanların güvenliğini değil, kendi güvenliğinizi sağlamış oluyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Arkadaşlar, buradan bir şey anımsatayım. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin koridorunda bazı kimseler özel korumalarla geziyorsa bu Meclisin ayıbıdır. İnsanları bu Meclise girerken bile, dikkat edin, yemekhane koridorlarında, dışarıda bile bu hâle getirmişsiniz. Bu Mecliste insanlar eğer bizlerin huzurunda kendilerine güvenemeyip korumalarla geziyorsa vay milletin hâline.

İlk bekçilerle ilgili düzenlemeyi düşündüğünüzde “Memlekette hırsızlık artmıştı.” diyordunuz, sonra peşinden getirdiniz, şimdi 5 katına kadar çıkacak sayıda bir sürece dönüştürdünüz. Türkiye’de, siz Hükûmete geldiğinizde, dışarıdaki silahlı güçlerin sayısı ile içerideki silahlı güçlerin sayısı arasında ters bir orantı gelişti. Sürekli içerideki güvenliği gündemde tutup -şu anda sayısı 600 bine varan bir kolluk gücü içeride var- herkese bir korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyorsunuz.

Bu düzen sürmez, güvenlik güçlerinin öncelikli görevi bir toplumda güveni sağlamaktır. Siz güveni sağlayamazsanız, güvenlik güçleriyle hiçbir zaman dünyada da başka yerde de güvenlik sağlanamamıştır.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Güvenlik güçleri güvenliği sağlamak için vardır Sayın Başkanım, halkın güvenliği için.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Önce güven.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Karabat, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Gürer, Sayın Kayan, Sayın Yavuzyılmaz, Sayın Zeybek, Sayın Şevkin, Sayın Köksal, Sayın Ünver, Sayın Bülbül, Sayın Gökçel, Sayın Durmaz, Sayın Kılıç, Sayın Şahin, Sayın Demirtaş, Sayın Tokdemir, Sayın Zeybek, Sayın Tanrıkulu, Sayın Tanal.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Erol Katırcıoğlu                                        Züleyha Gülüm                       Filiz Kerestecioğlu Demir

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Ankara

                                    Ali Kenanoğlu                                  Mahmut Celadet Gaydalı                        Dilşat Canbaz Kaya

                                         İstanbul                                                       Bitlis                                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Dilşat Canbaz Kaya.

Buyurunuz Sayın Kaya.

DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul üyeleri; Türkiye âdeta bir polis devletine dönüşmüş durumdadır. Son dönemde artan polis şiddeti ve buna bağlı olarak insan haklarına yönelik hak ihlalleri her geçen gün artmaktadır. En asgari demokratik taleplerimiz dahi iktidar direktifiyle polis şiddetine uğramaktadır. Emekçilerin, kadınların, gençlerin 12 Eylül darbecilerinin yaptığı ve oldukça yetersiz ve cılız olan anayasal hakları dâhil birçok alan da polisler tarafından tanınmamaktadır. Öyle ki birçok demokratik protesto ve etkinliklerde polis müdürleri ve amirleri bu hakları tanımadıklarını iktidardan aldıkları güçle çekinmeden ifade edebilmektedirler. Cezasızlık ve iktidarın sağladığı dokunulmazlık zırhı kolluk kuvvetlerini her geçen gün keyfî davranmaya yöneltmekte, buna bağlı olarak da polis şiddeti her geçen gün artmaktadır. Görev ve üslubun sınırlarını aşan kolluk güçlerinin bu tavır ve yönelimleri artık istisnai bir durum olmaktan ziyade genel ve yaygın bir tavra dönüşmüştür.

Geçmişten bugüne, iktidarın polis güçlerine sağladığı bu imtiyaz ülke tarihini kanlı sayfalarla doldurmuştur. Hatırlayalım 1992’de Cizre “Nevroz”unu, 1995’te Gazi Mahallesi’ni, 1 Mayıs Mahallesi’ni, Ali Korkmaz’ı, Ethem Sarısülük’ü, Berkin Elvan’ı, Uğur Kaymaz’ı, Dilek Doğan’ı ve burada ismini sayamayacağımız birçok kişiyi. Birçok insan polis şiddeti nedeniyle kitlesel veya tek tek yaşamlarını yitirmişlerdir. Bunun karşılığında ise birçoğunun ya uzun yargılamalar sonunda ya da zaman aşımından dosyaları kapatılmış; ya beraat ettirilmiş ya da göstermelik cezalar almıştır. Emniyet ve Jandarma içindeki ırkçı örgütlenmeler bugün artık kendisini gizleme gereği duymayacak kadar cüretkârdır. Birçok Emniyet mensubu ırkçı ve faşist örgütlenmelere sempatilerini saklama gereği duymamaktadır. Eğer iktidar, Emniyet ve Jandarma içindeki hukuk tanımaz bu grupları korumaya devam eder ve bunlara karşı hukuksal ve idari tedbirler almazsa ülkemizi oldukça zor günler beklemektedir.

“ABD’de ırkçı saldırılara karşı olduğunu” beyan eden AKP ve Genel Başkanı Tayyip Erdoğan öncelikli olarak kendi coğrafyasına bakmalı, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere ülkemizde el altından korunan kamu ve sivil ırkçı faşist örgütlenmelere karşı acil harekete geçmelidir.

Bugün bekçilere yönelik yeni yetkileri ve bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bugün bizler açısından nelerin getirileceğini ve bu yasa geçerse ne kadar hak ihlali olacağını önümüzdeki süreçlerde göreceğiz.

Kurulduğu günden beri AKP gençlik örgütleriyle doğrudan ilişkisi olduğu iddia edilen bekçilere yönelik bu yetki artırımı, yarın için oldukça sıkıntılı süreçlere neden olacak. Psikososyal değerlendirme yapmadan, siyasi referanslarla alınan bekçilerin ideolojik ve siyasal konumlanışı, demokratik toplumsal muhalefete yönelik konumlandırıldıkları yönünde haklı kaygılara neden olmaktadır. Daha yeni denilebilecek bekçiliğin kısa sürede birçok hak ihlali iddialarıyla gündeme gelmesi bu haklı kaygıları kuvvetlendirmektedir.

Gerçek bir demokrasinin kıstası, muhalefetin talep ve eleştirilerini ifade etme özgürlüğüdür. İktidarın muhalefete karşı konumlandırdığı yargı ve polis gücüne ek olarak bekçilerin yetkilerinin artırılması demokratik mücadele yöntemlerine ve muhalefete yönelik açık bir kuşatma girişimidir. AKP iktidarı her defasında kolluk güçlerini daha sınırsız yetkilerle donatırken muhalefeti, halkı polis ve bekçi şiddetine karşı koruyacak gerçekçi ve yaptırım gücü olan hiçbir yasal düzenlemede ve denetimde de bulunmamaktadır.

Bugün iktidar toplumsal muhalefetin talep ve önerilerine “terör” “hain” yaftası yapıştıradursun, polisleri, bekçileri sınırsız ve sorumsuz yetkilerle donatsın, hakikat olan ve haklı olan er ya da geç galip gelecektir. Erdoğan denetimindeki AKP iktidarı da emekçilere karşı patronları, doğaya karşı betonu, hakikate karşı yalanı kollayan, koruyan adaletsiz ve haksız yönetim biçiminden artık vazgeçmelidir. Bu yönetim anlayışının, ülkedeki sorunları çözmek bir yana dursun, olan sorunları boyutlandırdığını ve yeni sorunları ortaya çıkardığını göreceğiz ve görmekteyiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyursunlar Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kayıtlara girmesi açısından: Hatibin partimize yönelik iddialarını reddediyoruz.

İkincisi: Yetkililere sorduk, Emniyet ve Jandarma içindeki ırkçı örgütlenmeler nelerdir diye; yetkililerden böyle bir örgütlenme olmadığını… Sayın hatip -varsa- bu ırkçı örgütlenmelerin isimlerini kamuoyuyla ve Meclisle paylaşsın.

Teşekkür ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Amblemlerini takıyorlar, amblemleriyle fotoğrafları var.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 16’ncı maddesinin (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(2) Diğer kanunlarda 772 sayılı kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır.”

                                  Ömer Fethi Gürer                                        Ensar Aytekin                                             Ali Öztunç

                                           Niğde                                                      Balıkesir                                          Kahramanmaraş

                                     Yaşar Tüzün                                           Faruk Sarıaslan                              İlhami Özcan Aygun

                                          Bilecik                                                     Nevşehir                                                   Tekirdağ

                                     Rafet Zeybek

                                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Rafet Zeybek.

Buyursunlar Sayın Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)

RAFET ZEYBEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz çok ağır bir demokrasi ve adalet sorunu yaşıyor. Hepimiz biliriz, demokrasinin asla vazgeçilmezi olan kuvvetler ayrılığı, maalesef yok edilme noktasına gelmiştir. Yasama ve yargı, yürütmenin kontrolü altına sokulmuştur. Yine, hukuk devletinin olmazsa olmazı olan bağımsız yargı, maalesef bitirilmiş, yargı da yürütmenin kontrolü altına sokulmuştur. Artık Anayasa uygulanmıyor, yasalar uygulanmıyor; fiilî durumlara göre ülke yönetilir hâle gelmiştir. Bütün bunların yanında, çok vahim bir olaydan bahsedeceğim; kumpas. Dün uygulamaya sokulan kumpas, bugün aynı şekilde devam ettirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Ergenekon, Balyoz ve benzeri kumpas davalarını hepimiz biliyoruz. Biz o zaman “Bu davalar kumpastır hatta biz bu davaların avukatıyız.” dedik. Siz de “Bu davalar, bu olaylar gerçektir, biz de bu davaların savcısıyız.” dediniz. Sonra, kumpas olduğu ispatlandı, o zaman Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Biz yanıldık, biz aldatıldık.” dedi. Hatta “Allah’ım ve milletim bizi affetsin.” dedi. Tabii, Allah affeder mi etmez mi bilmeyiz ama bu millet Recep Tayyip Erdoğan’ı affetmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü o zaman o kumpas davalarını FETÖ’yle birlikte AK PARTİ iktidarı hazırladı. Onların kontrolü altında o davalar açıldı. Onca insan FETÖ ve AK PARTİ iktidarı tarafından yıllarca, aylarca cezaevinde yatırıldı; şimdi, FETÖ olayından sonra devam ediyor yine, asıl vahim olan da bu. Hadi, o zaman “Ya, bir terör örgütü, evet kumpas kurdu.” dedik, siz de kabul ettiniz. Aynı kumpaslar bugün yine devam ediyor. Bakın, gazeteciler kumpaslarla tutuklanıyor, siyasiler kumpaslarla tutuklanıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bir ülkede siz adaleti bitirirseniz, bilerek ve isteyerek kumpas kurarsa kendi vatanına, kendi milletine bir kumpas kurarsa yürütme, bu devletin geleceği tehlikededir. Bu devletin geleceğini tehlikeye atıyorsunuz siz. Hep kendiniz de söylüyorsunuz, eğer adalet yoksa devlet yoktur. Siz şimdi, bunca kumpastan sonra, Türkiye’de hâlâ bağımsız yargı var, adalet dağıtılıyor diyebiliyor musunuz? Vatandaş diyemiyor. Bakın, yüzde 20’lere düşmüş güven yargıya, siz hâlâ hiç sıkılmadan “Bağımsız yargının kararlarını uyguluyoruz.” diyorsunuz. Hangi yargı bağımsızlığı? Yargı, Cumhurbaşkanının gözüne bakıyor, sesine bakıyor, oradan gelen işarete bakıyor.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Sanki kendin anket mi yaptırdın, yüzde 20 bilmem ne diyorsun? Hangi ankete göre?

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Yaptırdım.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Yazıklar olsun! Kendi niyetine göre söylüyorsun.

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Sizin… Yargıtay Başkanınız dedi “Yüzde 30'lara düştü.” diye.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Hadi oradan!

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Sizden önce yüzde 70’lerdeydi, bitirdiniz yargıyı. (CHP sıralarından alkışlar) Devleti çökertiyorsunuz, devleti! Daha konuşuyorsunuz ya, Allah Allah! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Hani yargı bağımsızdı? Kendine göre konuşuyorsun, kendi beynindekine göre konuşuyorsun oraya çıkıp.

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Ben yıllarca o şeyde görev yapmıştım, o zaman diyordum: Bu FETÖ bu ülkenin geleceği için tehlike… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım efendim.

RAFET ZEYBEK (Devamla) – …ve tehdittir dediğimde, bana “vatan haini” dediniz “vatan haini” (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi kimmiş vatan haini, kimmiş? FETÖ’nün her istediğini yapan mı vatan haini, ona karşı gelenler mi vatan haini? Bunun önce hesabını verin, bunun hesabını verin. Batırdınız bu ülkenin yargısını, batırdınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Hatibin ifadelerini reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Kendi söyledikleriyle, kendi anlattıklarıyla hatibi baş başa bırakıyoruz. FETÖ’yle ilgili, nasıl etkin mücadele ettiğimiz ortadadır. FETÖ bir terör örgütüne dönüştüğü zaman kimlerin FETÖ’yle iş birliği yapıp AK PARTİ’ye karşı ortak hareket ettiği de mevcut, kayıtlarda, ifadelerimizde bulunmaktadır.

Saygıyla selamlıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Grup Başkan Vekilinin söylediklerinden ziyade, tutanaklar üzerindeki hassasiyetimden dolayı, Rafet Bey’in muhteşem konuşmasının alkışı uzun sürünce, tutanaklarda hem Sayın Grup Başkan Vekilinin konuşması hem “CHP sıralarından alkışlar” yazacak, sakın üstüne alınmasın, alkışımız Rafet Zeybek’edir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                 Erol Katırcıoğlu                                        Ali Kenanoğlu

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                            Mahmut Celadet Gaydalı                          Tulay Hatımoğulları Oruç

                                           Bitlis                                                        Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) –Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurunuz Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Aşağı yukarı, benden sonra konuşacak yok galiba, en son konuşmacı benim ve ben Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğum için buradaki toplantıya çok sık katılamadım, onun için de şu soruyu cevaplayamadım ya da belki cevaplamışlardır ama duymadım: Biz niçin bunu yapıyoruz? Niçin mahalle ve çarşı bekçileriyle ilgili bir kanun düzenlemesi yapıyoruz? Doğrusunu isterseniz, ben buna bir cevap buldum, sizlerle paylaşacağım fakat önce şu soruyu sormak lazım galiba: Bekçilik müessesesi nereden geliyor? diye baktığımızda, benim kabaca öğrendiğim, bildiğim kadarıyla, oldukça eskiye giden bir hikâyesi var. Yani İncil’de sözü ediliyor imiş, daha sonra, özellikle Mısır, Osmanlı İmparatorluğu, Yunanistan gibi ülkelerde kullanılmış mahalle bekçileri ama sadece bu coğrafyada değil, aynı zamanda Avrupa’da da kullanılmış. Örneğin İngiltere’de 12’nci, 13’üncü yüzyıldan itibaren kullanılmış, Amerika’da 16’ncı yüzyıldan sonra kullanılmış. Velhasıl eski bir müessese. Şimdi bazı arkadaşlarımızın “Ya, bu müessese, Osmanlı’dan kalmış bir müessesemiz bizim, dolayısıyla bir marka müessese, bunu yaşatalım, o sebeple bu kanunu getirdik.” dediklerini öğrendim. Arkadaşlar, ben size şunu önereyim: Eğer gerçekten Osmanlı’dan bir kurum alınacak ve marka değeri olan bir kurum alınacak ve bugün için bir kanunla geçerli hâle getirilecek gibi bir amacımız varsa ben size ahilik teşkilatını öneririm; günümüze de çok uygun doğrusunu isterseniz çünkü ahilik teşkilatı esas itibarıyla üretimle ilişkili hiç olmazsa, güvenlik gibi bir amaçla değil. Ama anladığım kadarıyla, bu değil tabii ki... Yani “Böyle bir marka kurum var; işte, bunu yeniden gündeme getirelim.” amacı -bence- benimsediğiniz amaç olamaz gibi geliyor bana.

Şimdi, bu sorunun cevabını ben aradığımda şöyle bir gerçekle karşılaştım, o da şu: Biliyorsunuz, bekçiler gece çalışırlar. Peki, niye gece çalışırlar, niye böyle bir ihtiyaç doğmuş? Çünkü değerli milletvekilleri, bu sorunun cevabını vermek için geriye gittiğimizde, geçmişte, elektriğin icat edilmediği dönemlerde, şehirleşme sürecinde, sokaklar meşale veya gaz lambalarıyla aydınlatılmak durumunda kalınırmış dolayısıyla da karanlıkların, bir anlamda, suç işleme eğiliminde olan insanlar için bir imkân olduğu gözlemi üzerine, bekçilik müessesesi, anladığım kadarıyla bütün dünyada da geçerli olmuş.

Şimdi, benim yine görebildiğim kadarıyla, bu müessese, aslında, bütün dünyada polis teşkilatıyla iç içe geçmiş ve iki ayrı müessese olmaktan çıkmış, tek bir polis teşkilatı içinde eritilmiş; bir tek Amerika’yla ilgili bir örneği var: Florida’da, bildiğim kadarıyla, anladığım kadarıyla bekçilik müessesesi devam ediyor ama diğer Batı ülkelerinin çoğunda, özellikle Amerika’da, artık gece bekçiliği diye bir müessese kalmamış.

Şimdi, arkadaşlar, bu sorular -tahmin edersiniz- beni tatmin etmedi ve şöyle bir yere geldim: Türkiye gerçekliği içinden baktığımızda, mahalle ve çarşılarda kimler yaşıyor? Arkadaşlar, Türkiye’de varlıklı kesim artık mahalle ve çarşılarda yaşamıyor. Bugünün Türkiyesinde, özellikle varlıklı kesimler açısından baktığımızda, varlıklı kesimler artık ya villalarda yaşıyorlar ya sitelerde yaşıyorlar ya da rezidanslarda yaşıyorlar. Dolayısıyla da çarşı ve mahallelerde yaşayanlar genellikle çalışanlar, esnaf ve zanaatkârlar. Peki, niye şimdi bu kanun teklifi geldi ve bu anlamda, çalışan kesime yönelik bir güvenlik tedbiri olarak düşünüldü?

Sayın Başkan, bana bir dakika daha verir misiniz?

BAŞKAN – Buyursunlar efendim.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Çünkü sayın vekiller, gerçek şu: Çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve bu kriz ne siteleri vuracak ne rezidansları vuracak ne de villaları vuracak; vuracak olduğu yer belli: Küçük esnaf, zanaatkârlar ve genel olarak, çalışan yoksul kesimler. Dolayısıyla da onların yaratabilecekleri güvenlik tehlikelerini zapturapta almak ihtiyacından dolayı, siz, bence, gündemde herhangi bir karşılığı olmayan bir konu olarak bekçiler kanununu buraya getirdiniz. Arkadaşlar, bu, özetle şudur bence: İktidarınız giderek daha fazla baskıcı bir iktidar olmaya doğru evriliyor. Bugün itibarıyla 300 milyonluk Amerika’daki güvenlik güçleri sayısına yakın bir güvenlik gücü var olan -polis teşkilatı, Jandarma teşkilatı anlamında söylüyorum- bir Türkiye’de bekçilik müessesesine ihtiyaç yoktur. Bekçilik müessesesine nerede ihtiyaç vardır? İşte söylediğim gibi, ekonomik sorunlara karşı isyan etme potansiyeli taşıyan çalışan kesimlerin baskı altında tutulması için düşünülmüş olan bir yasadır bence; o sebeple de bizim herhangi bir şekilde desteklememiz mümkün değildir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "altı” ibaresinin "bir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                         Ensar Aytekin                                        Faruk Sarıaslan

                                           Aydın                                                     Balıkesir                                                   Nevşehir

                                       Ali Öztunç                                        İlhami Özcan Aygun                               Ömer Fethi Gürer

                                   Kahramanmaraş                                              Tekirdağ                                                      Niğde

                                     Yaşar Tüzün

                                          Bilecik

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Süleyman Bülbül.

Buyurunuz Sayın Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; güvenlik ve özgürlük, demokratik ülkelerin arasında denge kurmak zorunda oldukları iki büyük unsurdur. Özgürlük dengesini ve güvenlik dengesini kuramayan ülkelerde demokratik yapıdan uzaklaşılır ve o ülke artık otokrasi hâline gelir. Otokrasinin bir anlamı da artık, korku imparatorluğu içerisinde kişilerin anayasadan doğan hak ve özgürlüklerini ortaya koyamadıkları, anayasal hak ve özgürlüklerini ortaya koydukları zaman cezaevi yollarına giden baskı ve sindirme politikalarının etkili olduğu bir devlet biçimi olmasıdır.

Güvenlik uygulamaları artırılarak özgürlükleri koruyabilir miyiz ya da özgürlüklerimizi genişleterek güvenliğimizi sağlayabilir miyiz? Dengeyi nerede sağlayacağız? Bu dengeyi şurada sağlayabiliriz: Denge denetlemenin var olduğu, tek kişinin karar vermediği, belirli grupların ötekileştirilmediği ve toplumsal, kitlesel eylemlere, özgürlüklere izin verildiği demokratik ülkelerde bunu sağlayabiliriz.

Bakınız arkadaşlar, ülkemizde açık ve net, parti devleti anlayışı var. Biraz önceki tartışmada Sayın AKP Grup Başkan Vekili “Söylenenler Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı söylenmiştir.” diyor. Artık özdeşleşmiş, demokrasi bir tarafta, özgürlükler bir tarafta, burada yapılan tüm eleştirileri, AKP’nin yapmış olduğu icraatlara karşı eleştirileri tam anlamıyla devlet iç güdüsüyle kendi sahipleniyor; parti devleti anlayışı. Parti devleti anlayışı, 2017’deki referandumdan sonra 2018’de -iki sene önce- yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen bu anlayış, tam anlamıyla kararların tek kişi tarafından verildiği ve bakanlık hiyerarşisinin bir kenara itildiği, sarayda bir hiyerarşinin oluştuğu, Hukuk Politikaları Kurulu, Kültür Kurulu, Eğitim Kurulu, turizm kurulu adı altında, sarayda belirlenen yasa teklifleriyle bakanlık bürokrasisinin bir kenara atıldığı, bakanların bile yapılacak işlerden haberinin olmadığı bir sistem. Bir bakıyorsunuz, sabah sokağa çıkma yasağı kararı veriliyor; bir bakıyorsunuz, on saat sonra “Sokağa çıkma yasağını ben kaldırdım.” diyebiliyor. Yukarıdaki iktidar her şeyi biliyor, sağlığı biliyor, hukuku biliyor, kültürü biliyor, eğitimi biliyor, danışmadan biliyor ve yasama yok, kuvvetler ayrılığı yok. Kuvvetler ayrılığı olmayınca yasama etkisiz hâlde, yürütme tam anlamıyla bütün kuvvetleri toplamış durumda. Bu durumda ne oluyor? Güvenlik kuvvetlerini artırmakla işsizliği, güvenlik kuvvetlerini artırmakla toplumsal muhalefeti susturma yoluna gidiliyor. 250 bin polis var, 190 bin jandarma var. Bu memlekette güvenlik politikalarını artırıp 21 bin bekçiyi getirmenin ve memlekette milletin tenceresi kaynamazken milletin talepleri varken iş, aş, işsizlik sorunu, varken aciliyet olarak bu yasa teklifini getirmenin amacı, acaba, işsizliği ve ekonomik buhranı bu tür güvenlik tedbirleriyle önlemek mi diye düşünüyorum. Hakkımız var bunu düşünmeye. Neden hakkımız var? Tavşanlı halkı, kapatıldığı hâlde deneme çalışmaları yapan termik santrale karşı isyan edip “Biz kül istemiyoruz, kirlilik istemiyoruz.” diye eylem yapıyor. Tavşanlı Kaymakamının dün, basın açıklaması yaptığı zaman “Ben oraya jandarma yığarım. Ben oraya sosyal mesafeden ceza yazarım.” diyebileceği kadar güvenlikçi politikalar!

Aydın’da Kuyucular’da, Beyköy’de yasaya aykırı yapılan jeotermale karşı çıkıp da orada eylem yapan köylü kadınlara -teyzelerimiz, analarımız- sosyal mesafe koyamadıklarından dolayı 3.150 lira ceza yazılan bir Türkiye burası arkadaşlar.

Aynı günlerde, sokağa çıkma yasağı varken o Vali Yardımcısı, JES’lerden sorumlu Vali Yardımcısı Didim’de, JES’cilerle beraber, sokağa çıkma yasağı kapsamına giren insanlarla beraber, yata binip geziye çıkıyor ama o köylülere 3.150 lira sosyal mesafe cezası yazılıyor, Tavşanlı’da yazılıyor, Aydın’da yazılıyor; güvenlikçi politikalarla yazılıyor. Bu ne demektir? Demokrasiden uzaklaşılan ülkelerde olur. Denge, denetleme olmaz. Ne olur? Parlamenter olmaz. Parlamenter rejimde konuşanlara parlamenter denir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) – Dün ne oldu arkadaşlar burada? Cumhuriyet Halk Partisi olarak oy kullanma hakkımızı yavaşlatarak burada milletvekilliği antidemokratik olarak düşürülen, Anayasa ihlal edilerek milletvekilliği düşürülen bir milletvekilimize destek olmak amacıyla yaptığımız eyleme karşı ne yaptılar? AKP Grubu ne yaptı? Komisyon, vermiş olduğumuz önergelere “Uyarız, katılıyoruz.” diyerek bizim konuşma hakkımızı engelledi. İşte bu da yasama hakkını, bizim, parlamenterlerin yasama hakkını engelleyen bir olay. Yürütme her şeyi biliyor, yasama yok, yargı yok, yargı bağımsızlığı yok, yargı tarafsızlığı yok. Hâkimlere, savcılara talimat veriliyor, ondan sonra çıkıp da “Vicdanlarınıza göre karar verin.” diyor. Kim diyor? Sayın AKP devlet başkanı diyor, parti devletinin başındaki diyor. Hangi savcı, hâkim vicdanına göre karar verecek? Kavala’yı üç yıldan beri vicdana göre karar verip de mi tahliye ettirmiyorsunuz? Barışları onun için mi tahliye ettirmiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, devletin dini adalettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) – Toparlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hukuk bir gün herkese yarar. Hiç unutmam, 2011’de, 2013’te Silivri davalarına giren o Silivri davalarında bulunan hâkim ve savcılar şu anda ya kaçak ya da cezaevinde. Hiç unutmam, Silivri mahkemelerinde söylenmiş olan bir söz vardı: Ey hâkim bey, yattığın zaman, yastığa başını koyduğun zaman rahat uyuyabiliyor musun? Bunların hesabı, yargısı, yargının hesabı, demokrasiye, özgürlüklere karşı yapılan ihlallerin hesapları bir gün sorulur ve sorulacaktır arkadaşlar.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

61.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri hatibi dikkatle dinledik. Türkiye’de, parti devleti kavramını toplumumuza öğreten, Türkiye kamuoyuna sokan CHP’dir.(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye’nin devlet partisi CHP’dir.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Devleti kuran partidir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - CHP, öyle bir partidir ki kendi parti ilkelerini Anayasaya dercetmiştir. Eğer bir parti devleti arıyorsanız, kendinize bakacaksınız. İl başkanlarını vali olarak belirlemiş bir partidir. Kendisi dışında hiçbir partiye müsaade etmemiştir.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, valiyi belediye başkanı yapıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Şimdi, bir diğer mesele de şudur değerli arkadaşlar: AK PARTİ seçimle, seçim kazanarak iktidara gelmiştir.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yalova’da mı!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 seçimleri -ki biliyorsunuz nasıl oy kullanıldığını; açık oy, kapalı tasnif-haricinde tek başına iktidara gelip kazanabildiği… (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, efendim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - …CHP’nin hiçbir seçim yoktur. Dolayısıyla “Bu, parti devleti, parti devletinin mantığı…” Bunları biz bilmeyiz, bunların kurucu, felsefi babaları sizlersiniz, sizlerin büyükleridir.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

62.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisinin tek başına siyasi parti olduğu dönemdeki süreci “parti devleti” diye nitelendiriyorlar. Ne mutludur ki savaş meydanlarından gelen ve Atatürk’ün “iki büyük eserimden biri” diye övgüler düzdüğü ve emanet ettiği Cumhuriyet Halk Partisi, iki tane başarısız denemeden sonra çok partili rejime geçilmiş, 1946 seçimlerinin yarattığı ortamdan sonra 12 Temmuz Beyannamesi’yle yani yargı denetiminde adil, şeffaf, gizli oy, açık tasnif ilkesinin taahhüt edildiği, altına Demokrat Partinin ve Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlarının ve dönemin Başbakanının rızasının ifade edildiği, her iki tarafın bu yeni seçim sistemine güveneceği ve dünyanın Türkiye'deki serbest seçimleri tanıyacağı taahhüdünün verilebildiği bir süreci yaşamış, yaşatmış bir partiyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 14 Mayıs 1950, İsmet Paşa’nın seçim mağlubiyetidir; yanına gelirler “Herhâlde yönetimi bunlara vermeyeceksin?” derler. İsmet Paşa der ki: “Bu, benim en büyük mağlubiyetim şüphesiz.” Paşa meydan muharebelerinden geliyor, yedi düveli yenen, Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı. “Ama şüphesiz, Türkiye demokrasisinin zaferi.” der. Kesin seçim sonuçları on gün sonra açıklanacak olmasına rağmen, yaverini Demokrat Parti Genel Merkezine yollar “Paşa devir teslime hazırdır.” der.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle “seçim sistemi” dediğinizde, Cumhuriyet Halk Partisinin tarihinde bu geçiş, bu gurur varken bir mağlubiyeti kendisine gurur görebilirken iktidara serbest seçimlerle gelip Anadolu Ajansını seçim gecesi yüzde 70’ten başlatıp üç gün önce araştırma şirketine yüzde 70’i duyurtup seçim akşamı manipülasyonlarıyla 31 Mart İstanbul zaferini YSK iptalleriyle ve geldiği zaman tarafsız Cumhurbaşkanı varken öncesinde, sırasında, sonrasındaki OHAL’in de yarattığı güvensizlik, baskı ve eşitsizlik ortamında küçük bir farkla ve bugün, bütün propagandanın altının boş çıktığı bir referandumla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bitiriyorum Başkanım. …değiştirilen bir sistemde, gece 33 erimizi Münbiç’te şehit verip yüreğimiz yanarken sabahleyin il başkanları toplantısını canlı yayında verip aynı dolma kalemle sabah Manisa’ya Vali, öğleden sonra il başkanı atayanların bize söyleyecek hiçbir sözü yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyursunlar Sayın Muş.

63.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Uzatmadan, bir şeyi daha ifade edeceğim.

Sayın Başkanım, Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçmesi CHP’nin bir lütfu değildir, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi yanlısı güçler kazandığı için zoraki geçmiştir; CHP’ye kalsa elli sene daha çok partili hayata geçmeyecekti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ondan önce neden geçmemiştir? Var olan partileri neden kapatmıştır? Kendisine rakip olan herkesi kapatmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

Bir diğer konu şudur: Şimdi, Sayın Başkan ne demek istiyorsun? Yani Demokrat Parti seçimi kazanmış, yönetimi devretmeyecektin! Ne demek? Lütuf mu? Seçimi kazanmış adam, tabii ki yönetimi devredeceksin, tabii ki vereceksin yönetimi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, bir lütuf değil ki! Sen kazan seçimi, sen de yönetimi devral! (CHP sıralarından gürültüler)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Adamların kazandığı seçimi bile iptal ettiniz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

64.- Manisa Milletvekili Özgür Özel, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, demokrat olmak Mehmet Muş’a şeklen de olsa ne çok yakışıyor ya! Keşke...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim ruhumuzda demokrasi var, ruhumuzda.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçen 31 Mart seçimlerinde, kendi partisi içinde “Ya, İstanbul’u bize kim kaybettirdi?” muhasebesinde -Ekrem İmamoğlu kazanamaz ya- sayılan isimler vardı Berat Albayrak’la birlikte. O isimler: Bir sayın eski kadın bakan, bir çok değerli İstanbul’da siyaset yapan Grup Başkan Vekili. Onlar İsmet Paşa’ya gidildiği gibi gittiler, “İstanbul’u verirsek Türkiye’yi veririz.” dediler, razı ettiler, 31 Mart seçimini YSK’den iptal ettirdiler ve 806 binlik farkın müsebbibi oldular; şimdi de gülüyorlar. Ama Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı, AK PARTİ’nin şu anki Genel Başkanı gibi kazandığı seçime rağmen mazbatayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...iptal ettirme tenezzülüne girişmediği için Türkiye’ye demokrasi geldi, Türkiye’nin başarısı. Seçim, Demokrat Partinin başarısı. Bu demokratlık İsmet Paşa’nın ve partimizin onur nişanesidir. Sizin gibi kaybettiği seçimi iptal ettirenlerden olmadık, hiç bir zaman da olmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Bitiriyoruz efendim.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Dam başında saksağan, vur beline kazmayı. Ne alakası var ya?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

65.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, kendi partisinin kuruluş tarihini bilmeyen, kendi mahallesinden delege seçilemeyen Özgür Özel bana demokrasi dersi anlatmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Delege seçilsin, öyle gelsin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

66.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilliğine Türkiye rekoru kırarak bütün üyelerinin oyuyla geldiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok keyifli bir yere geldik. Ben diyorum ki “Bizde demokrasi var, sizde yok.”, kendisi de bana argüman sunuyor.

Ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilliğine ilinde Türkiye rekoru kırıp ön seçimde 13 bin oyun 11.650’sini alıp bütün üyelerinin oyuyla gelmiş, bu Grup Başkan Vekilliğine 5 seferdir grubunun yaptığı seçimlerde, çoklu yarışta seçilip gelmiş birisiyim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Geç onları geç!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama bizim mahallede 600 CHP üyesinin oy kullandığı bir seçimde -benim ismim yer almasına rağmen- bir listeye sırf Özgür Özel’in adını oraya koymuşlar diye seçim kazanılmasının garantisi yoktur.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi oradan!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu, CHP’nin farkıdır; bunu eksiklik olarak gösterenlerin parti içi demokraside benden alacak çok dersi var. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, uzatmayacağım. Çok değerli Genel Kurulun affına sığınarak…

ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) – Hadi yeter ya! Bırakın bu kayıkçı kavgasını.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mehmet Muş.

67.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın milletvekilleri, kendi mahallesinin bile tahammül edemediği Özgür Özel’e bizim ne kadar tahammül ettiğimizi görüyorsunuz; bu bizim hoşgörümüz, bu Türkiye’nin hoşgörüsü, mahallesi tahammül edememiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

68.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bu esprili konuşmalara da bu Meclisin ihtiyacı var. Özgür Özel, mahallesinde bütün üyelerin oy kullandığı yerde firesiz oy alır ama Özgür Özel’i yazdılar diye kırkar adaylı 2 listeden illa Özgür Özel’in yazılı olduğu taraf kazanmaz; CHP’nin farkı budur ama eğer kimin kime tahammülü konusunda bir iddia sahibiyse hodri meydan, ister gelsin bizim mahalleden ister onun mahalleden karşılıklı dar bölge seçime girelim, kim kimin alnını karışlıyor görelim! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gel, bekliyorum!

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin geçici madde 1’in birinci fıkrasında yer alan “altı ay” ibaresinin “üç ay” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                 Hasan Subaşı                                         Orhan Çakırlar

                                          Adana                                                      Antalya                                                      Edirne

                                      Metin Ergun                                        İmam Hüseyin Filiz                           Arslan Kabukcuoğlu

                                           Muğla                                                    Gaziantep                                                  Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurunuz Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bekçilik, kendi tarihimize bakarsak Osmanlılara kadar uzanmaktadır. Osmanlılarda “asesbaşılık” olarak adlandırılan bu meslek grubunun Fatih Sultan Mehmet döneminde hayata geçirildiği rivayet edilmektedir. Modern anlamda ise bekçilik ilk olarak 1914 yılında Çarşı ve Mahallât Bekçileri Hakkında Kanun’la düzenlenmiş, 772 sayılı Kanun’la yardımcı kolluk olarak varlığını sürdürmüş ve en son bekçi alımı 1974 yılında yapılmıştır ancak 1991 yılında mevcut bekçilerin tümü sokaklardan çekilip yardımcı hizmetlerde görevlendirilmiştir. 2007 Genel Seçimleri öncesinde görevde olan 8.152 bekçi ani bir kararla polis yapılmış ve dolayısıyla kökeni Osmanlı’ya dayanan ve “pazvant” adı verilen gece bekçiliği kaldırılmıştır. Belki de bekçiler hakkında verilmiş en hayırlı karar buydu. 18 Mart 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan kararnameyle bekçi alımı yapılacağı duyurulmuş ve 5 pilot ilden başlanmak suretiyle bekçi alımlarına tekrar başlanmıştır. 29 Ocak 2020 tarihinde bekçilere kimlik sorabilme ile adli görevler verilmesi gibi düzenlemeler içeren Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonunda kabul edilmiştir. Teklif incelendiğinde tanınan yetkilerin tamamı kamu güvenliği açısından kulağa hoş gelen tabirlerdir. Kim istemez ki bir suçlunun yakalanmasını veya kim istemez tehlikesiz bir mahallede güvenle yaşamayı? Gelgelelim kazın ayağı hiç de öyle değil. Bekçilere tanınan bu yetkiler hâlihazırda polis ve jandarmada zaten mevcut. Aynı yetkilere sahip üçüncü bir silahlı teşkilatı kurmanın neyin çabası olduğunu anlamak mümkün değil. Her iki teşkilatta da sayısal olarak yetersizlik var mı? Öyle bir durum yok. Eğer öyleyse daha fazla alım yaparak polis ve jandarmayla bu açığın kapatılması mümkündür.

Ayrıca, günümüzdeki teknolojinin getirdiği imkânlar, örneğin MOBESE kameraları, örneğin motorize polis teşkilatı pek çok açığı kapatmakta ve böyle bir gece bekçiliğine ihtiyaç göstermemektedir.

Değerli milletvekilleri, milletimiz yetkilerin kötüye kullanılmasından dolayı yeterince mağdur edilmiştir. Yeterli eğitim verilmeden bir insana zor ve silah kullanma, durdurup üst arama yetkisi vermek çok sıradan bir şey değildir.

Sizlere yakın zamanda meydana gelen olayları hatırlatmak istiyorum. Geçtiğimiz şubat ayında Antalya Konyaaltı ilçesinde bir bekçinin kaçan şüpheliyi ateş edip vurması, Malatya’da havaya ateş açan bir bekçinin meslektaşını yaralaması, 23-26 Mayıs tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasaklarında yaşanan kolluk şiddeti vakaları; Özellikle İstanbul Eyüp’te yaşanan olayda kolluk gücü olarak polislerin vatandaşı etkisiz hâle getirmesinden sonra yerdeki vatandaşı bekçinin tekmelemesi, İstanbul Kadıköy’de de bir polisin motosikletli kuryeyi darbedip hakaret etmesini iki bekçinin film izler gibi izlemesi.

Tüm bu olaylardan çıkan sonuç şudur: Üç aylık kursla birisine silah vermek, olaylara doğru müdahale edebileceğini, önleyip durdurabileceğini düşünmek çok geniş bir hayal dünyası gerektirir. Bekçilik müessesesi bahsi geçen sebeplerle ayrıntılı bir biçimde değerlendirilmelidir. Günümüzün teknolojik donanımı, bir yerleşim merkezini sokak sokak, cadde cadde gözlenebilir hâle getirmiştir.

Yapılması gereken bekçilik müessesinin kaldırılmasıdır. Var olan bekçilik kadrosunda bulunanlar da gerekli eğitime alındıktan sonra polis kadrosuna aktarılmaları uygun olacaktır.

Saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 17 - Bu kanun yayımı tarihinden on gün sonra yürürlüğe girer.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                Orhan Çakırlar Metin Ergun                                                                                                           Adana                                                       Edirne                                           Muğla                                                            Hasan Subaşı                                 İmam Hüseyin Filiz                                      Ayhan Altıntaş                                                                                              Antalya                                                   Gaziantep                                                   Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurunuz Sayın Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 17’nci maddesindeki önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu teklifte, Hükûmetin çıkardığı kanunlarda sık rastladığımız bir durum var: Hükûmet genellikle, önce fiilî durumu yaratıyor, arkasından kanun tekliflerini fiilî duruma uygun hâle getiriyor. "Fiilî durum nedir?” diye soracak olursak şu anda iç güvenliğimiz polis ve Jandarma teşkilatı üzerine kurulmuş ama şimdi, buna bir bekçilik müessesini ilave ediyoruz. Hâlihazırda birçok eşitsizlik içeren güvenlik hizmetlerinde işe alınma, eğitim seviyesi, görev tanımı, maaşlar açısından farklılıklara yol açan bir düzenlememiz var. Bari bu yasa teklifiyle de daha önce birkaç defa dile getirdiğiniz ve söz vermiş olduğunuz 3600 ek göstergeyi de polislere verseydiniz. Jandarma personelinde 3600 olan ek gösterge polislerimizde 1100, 1500 ve 3000 olarak uygulanmakta. Dolayısıyla, polislerimiz de bu eşitliği bekliyorlar. Keşke polis emeklilerimizin de mağduriyetini giderseydiniz. 2006 yılında verilen 100 liralık iyileştirmenin de bir an önce güncellenmesini bekliyorlar. Bunları da bari hayata geçirseydik.

Değerli milletvekilleri, bekçilerle ilgili gündeme gelen bazı haberler maalesef toplumun bekçiye olan bakışını olumsuz etkilemekte. Tabiidir ki her mesleğin iyisi kötüsü olur, onda şüphe yok fakat burada önemli olan, yöneticilerin yanlışlıkların üzerini örtmeye çalışmamasıdır. Amerika’daki olayların büyümesinin nedeni, polisin zanlıyı nefessiz bırakması değil, bundan daha çok, bu suçlu polise yaptırım uygulanmamasından kaynaklanıyor. Suçluları koruma durumu, zaten geçmişinde ırkçılık olan bir toplumda ırkçılığın hortlaması olarak görülmüştür.

Ben size yakın takip ettiğim bir örnek vereyim. Seçim bölgem olan Ankara Etimesgut’ta 17 Mayıs akşamı saat 22.00’de çöp dökmeye giden bir genç arkadaşımız bekçilerin tacizine maruz kalıyor. Nerede? Oturduğu apartmanın giriş kapısında. Olayı balkondan gören annesi, astım hastası babası ve 12 yaşındaki kardeşi de bu genci bekçilerin elinden almaya indiğinde bekçilere destek için gelen polis ekibince aileye biber gazlı, coplu müdahale yapılıyor. Daha sonra, yere yatırılıp ters kelepçeyle karakola götürülüyorlar. Olayın görüntülerini içeren yan apartmandaki kamera kayıtları polis tarafından sökülüyor. Ailenin en üzüldüğü nokta bekçilerin ve polislerin “terörist” diye hakaret etmeleri. Kaldı ki genç vatandaşımız Hakkari’de askerdeyken gazi olmuş, mayın patlaması sonucunda kulakları iyi işitemiyor. Biz, bunu gündeme getirdik. Sonra ne oldu? Ankara Emniyeti hiçbir dayanağı olmadan açıklama yaptı, açıklamada kısacası “Benim polisim, benim bekçim hata yapmaz.” dedi. Daha fazla detaya girmeyeceğim, bu konuda “tweet”ler attım. Ankara Emniyet Müdürlüğü bu kadar kesin konuşmadan önce kamera görüntülerini yayınlasa da gerçeği öğrensek.

Fakat her zaman da olumsuz örneklerle karşılaşmıyoruz. Örneğin, geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda Tekirdağ Çorlu’da ortaya çıkan görüntüler vardı, 2 vatandaş sokağa çıkma yasağını ihlal etmişti, bölgeye sevk edilen polis ekibi ile vatandaşlar arasında önce tartışma çıkmış, vatandaşlar -iddiaya göre- polisi tehdit etmişti, sonra olay polisin aşırı güç kullanmasıyla son buldu. Bu olayın sonucunda Tekirdağ Valiliği olayda aşırı güç kullandığı iddia edilen polisleri işten el çektirdi ve adli ve idari soruşturma başlattı. Sayın Vali “Benim polisim hata yapmaz, ne dediyse odur.” demedi. Bu durum aslında vatandaşa güven vermiştir, güvenlik güçlerinin içindeki iş bilmezlere de ders olmuştur. En azından, güvenlik güçlerinin, polis teşkilatının adı lekelenmemiştir.

Bundan sonra da güvenlik güçlerimizin adını lekeleyecek davranışlara müsamaha edilmeyeceğini umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 17- (1) Bu Kanun yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.”

                                  Ömer Fethi Gürer                                         Yaşar Tüzün                                           Ensar Aytekin

                                           Niğde                                                       Bilecik                                                     Balıkesir

                                   Faruk Sarıaslan                                     İlhami Özcan Aygun                                        Ali Öztunç

                                        Nevşehir                                                   Tekirdağ                                          Kahramanmaraş

                                                                                                       Veli Ağbaba

                                                                                                          Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR AYDIN (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Sayın Veli Ağbaba.

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi Mehmet Muş’u dinleyince hakikaten AKP’nin ne kadar ilginç bir parti olduğunu düşünmeden edemedim. Öyle ki ne zaman kime ne söyleyeceğini, kimi ne zaman ne yapacağını hiç bilemeyiz. Bakın, birkaç tane örnek vereceğim ben size.

TAMER DAĞLI (Adana) – İlginç görmek istiyorsan aynaya bak!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi size de geleceğim.

Öyle vekillersiniz ki bazen bir bakıyorsunuz birine “darbeci” diyorsunuz, bakıyorsunuz bazen birini kahraman yapıyorsunuz. Kimin ne zaman demokrasi kahramanı olacağını, kimin ne zaman darbeci olacağını veya ne zaman kimin terörist olup kimin vatansever olacağını bilemiyoruz. Bakın, bu gruptaki milletvekilleri, -muhtemelen sizler de- 2015’te, 2016’da “Ahmet Hoca” dediğiniz “derin adam” dediğiniz Ahmet Davutoğlu’nu burada ayakta alkışlıyordunuz. Değil mi Doğan Kubat? Ayakta alkışlıyordunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyleydi, doğru.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sonra adamı darbeyle görevden aldınız, selam vermez oldunuz. Daha önce sokaklarda, meydanlarda “Davutoğlu” diyordunuz; şimdi tu kaka oldu.

Değerli arkadaşlar, bakın, 12 Eylül 2010’a kadar devleti teslim ettiğiniz, önünde selam durduğunuz, gidip makamında ziyaret ettiğiniz, randevu almak için araya aracı koyduğunuz -tırnak içinde- Fetullah hoca efendi hazretleri ne hâle geldi, Türkiye’yi ne hâle getirdiniz bir düşünün.

Değerli arkadaşlar, yine, hele bu barış sürecini, çözüm sürecini bir hatırlayın; o zaman, MHP’ye -yeni ortağınız MHP’ye- neler söylediğinizi de bir hatırlayın, çok söyleyip de aranızı bozmak istemem ben sizin, neler söylediniz bir hatırlayın.

Şimdi, yine o zaman akil adamlar vardı, akil adamlar. Hatırlıyor musunuz yere göğe sığdıramadığınız akil adamları? Şimdi kapınızdan geçmiyorlar. Gazetecisi var, siyasetçisi var.

Hele hele değerli arkadaşlar, hatırlar mısınız bilmiyorum, yine bu - şimdi sürekli suçluyorsunuz ya- 16 Temmuz günü, darbeden bir gün sonra buraya biri geldi, sizler ayakta alkışladınız, şimdi ona “darbeci” diyorsunuz. Kim? Kemal Kılıçdaroğlu.

Şimdi, burada -bakarsanız utanır mısınız bilmiyorum- Özgür Özel oturuyor. Özgür Özel’i 15 Temmuz günü alnından öpüyordunuz, yüzünü yalıyordunuz, alkışlıyordunuz; buraya kürsüye çıktığı zaman -şurada hanımefendinin oturduğu yerde- elleriniz şişti alkışlamaktan Özgür Özel’i; şimdi Özgür Özel’e “darbeci” diyorsunuz. Yani, kimin ne zaman darbeci olduğuna, yarın kimin ne yapacağına karar veremezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, bir örnek vereyim, Yenikapı’da miting yapıyorlar: “Aman Kemal Kılıçdaroğlu gelsin”. Araya bakan mı girmedi, genel başkan yardımcıları mı girmedi, STK başkanları mı girmedi, sendika başkanları mı girmedi? Ne için? Kemal Kılıçdaroğlu’nu Yenikapı’da yanınızda tutmak için. Şimdi ne oldu, şimdi ne oldu? Allah aşkına Kemal Kılıçdaroğlu’na bu lafları söylerken hiç utanmıyor musunuz, hiç yüzünüz kızarmıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, o kadar ilginç bir partisiniz ki her şeyden bir darbe üretiyorsunuz. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama bakın bir afiş göstereceğim. Burada ne yazıyor? “1 Nisan geliyor, hesaplaşma zamanı yaklaşıyor.” Ne zaman? 2017. Ya bu gofretten darbeci ürettiniz, darbeci! Firma ne yaptı? Reklamı geri çekti, özür diledi. Kim yaptı? Trol ve troliçeler; onların içinde milletvekili var, siyasetçi var.

Yine değerli arkadaşlar, bakın, Rıza Sarraf’a Amerika dava açtı, ne dediniz? “Siyasi bir darbe yapılıyor.” dediniz. Arkadaşlar, aslında baktığımız zaman bu darbe konusuna, siyasi tarihimizde en çok darbeyi yapan kurumun ismi “AKP.” Bakın, örnek vererek anlatacağım size.

Arkadaşlar, bakın, darbeyi bazen kararnameyle yaptınız, bazen kalkan ellerle yaptınız. Şimdi, Kenan Evren uyansa der ki: “Yahu bu bizim çocuklar beni geçti. Ben silahla, postalla yapıyordum; bunlar bazen kalkan parmaklarla, bazen kararnamelerle yapıyorlar.” Örneğini anlatayım size, biraz önce söyledim: 5 Mayıs 2016; yüzde 49,5 oy alan, sizi de listesinde milletvekili yapan Ahmet Davutoğlu’nu bir akşam bir lafla, bir sözle görevden aldınız. Darbe ne? Seçilmişlerin görev yapmasını önlemek.

Başka örnek ister misiniz? 6 Mayısta -Beyefendi nerede, nerede Recep Özel?- Recep Özel’in de üyesi olduğu, kontrolünüz altına aldığınız YSK, 6 Mayısta İstanbulluların iradesine darbe yaptı.

Başka örnek var mı? Değerli arkadaşlar, ben size bir soru sorayım: Yüzde 70 mi büyük yüzde 30 mu? Yüzde 30’un yüzde 70’den büyük olduğunu siz öğrettiniz bu memlekete.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Diyarbakır Bağlar’da yüzde 70 oy alan adama mazbatayı vermediniz, yüzde 30 oy alan adama mazbata verdiniz. Tuşba’da da öyle…

Değerli arkadaşlar bakın, yine hatırlar mısınız bilmiyorum, bir de hani vardı ya Kadir ağabey, hatırlıyor musunuz? Kadir ağabeye ne oldu? Bir de Melih ağabeyiniz vardı, Melih ağabeyiniz; o ne oldu? Ya bunların hepsini, alkışladığınız adamları bir günde görevden aldınız. (CHP sıralarından alkışlar). Ya, insan düşünüyor, örneğin bunu CHP Grubundan biri yapsa yüz yıl sokağa çıkamayız. Mehmet Muş diyor ki: “1930’daki CHP, il başkanlarını vali yaptı.” Siz ne yaptınız? Valileri il başkanı yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın biz diyoruz ki: 20 Temmuz sivil darbe sürecini yaşıyoruz. Ne demek istiyorum? 12 Eylülden hiçbir farkı yok. 12 Eylül ne yaptı? Basını baskı altına aldı. Ne yaptı? Aydınları cezaevine attı. Ne yaptı? Siyasetçileri tutukladı. Onlar silahla yaptı, siz yargı eliyle yapıyorsunuz. Aynı korku iklimini yarattınız, aynı korku iklimiyle 16 Nisan referandumunu yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun

VELİ AĞBABA (Devamla) – 12 Eylül ne yaptı, darbe sürecinde korkutarak ne yaptı? Bir referandum yaptı, yüzde 92. Siz ne yaptınız? OHAL ilan ederek bir darbe sürecinde referandum yaptınız, yine bir darbe sürecinde 24 Haziran seçimlerini yaptınız. Peki, şimdi Kenan Evren’den ne farkınız var? Kenan Evren’den bir farkınız var: Kenan Evren 5 kişiydi, siz 1 kişisiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bilin ki hani diyor ya “Dünya 5’ten büyüktür.” Türkiye 1’den büyüktür. Bu darbenin hesabı sorulur arkadaşlar.

Bakın başka örnekler de var: Ya, şimdi İlker Başbuğ’u terör örgütünün lideri yaptınız, sonra “İlker Başbuğ’u biz yapmadık.” dediniz.

Ergenekon, Balyoz’a “darbe” dediniz, hâlâ 1930’u konuşuyorsunuz. Ya, gel bugünü konuşalım, bugünü! Bugün bir darbe dönemi yaşanıyor ve bu darbecinin ismi de “AKP.” (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ ( İstanbul) – Sayın Başkan, konuşma baştan aşağı partimize, grubumuza ve şahsıma olmak üzere sataşmalarla dolu bir konuşmadır. Dolayısıyla İç Tüzük 69’a göre bir söz talebimiz var sataşmadan dolayı, onu kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin kafasına vura, vura, vura, vura “Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52’yle bu ülkenin seçilmiş meşru Cumhurbaşkanıdır.” öğreteceğiz, bunu öğreneceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Seçilmiş, meşru Cumhurbaşkanı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Kafaya vura vura.”

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Aklın vurmakta. Kafa vurmakta.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Şimdi, tabii CHP bu darbe işlerine çok meraklı “Ahmet Hoca’yı şöyle gönderdiniz.” Ahmet Hoca, kongreyle gitti; kongre yapıldı, kongrede değişti, yerine Binali Yıldırım geldi.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yüzde 49,5 oy aldı.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ne kongresi be!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Fakat, bak siz ve Genel Başkanınız nasıl yönetime geldiniz? Kasetle, adi bir kasetle geldiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Önce Deniz Baykal’ı ziyaret ediyorlar “Genel Başkanım; arkandayım, yanındayım, aday olmam ne demek?” Sabahı günü Önder Sav’la birlikte Baykal’ı gönderdiler. Sonra, Kılıçdaroğlu geldikten sonra, oturduktan sonra Önder Sav’a da yol verdi, onu da gönderdi. (CHP sıralarından gürültüler) Şimdi CHP, meşru bir zeminde olsa o kaset kumpasının arkasından Genel Başkanının arkasında dimdik dururdu, dimdik dururdu; duramadınız. Genel Başkanınızı bir kaset için harcadınız o zaman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

17 Aralık sonrası… Bunu daha önce söyledim, kayıtlarda var, hafızayı beşer, nisyan ile maluldür, aslında üç ayda bir tekrar gerekir ama CHP’ye her gün tekrar etmeniz gerekiyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Üç saate bir, üç saatte.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Dolayısıyla belki üç saatte bir tekrar etmemiz lazım. Bakınız, CHP’nin yöneticileri, belli milletvekilleri Amerika’da FETÖ’nün ileri gelenleriyle bir görüşme yapıyorlar, buraya dönüyorlar ve “Recep Tayyip Erdoğan kaçacak. Recep Tayyip Erdoğan kaçacak.” diyorlar, mart seçimleri öncesi. Bunlar Amerika’dan dönüyorlar, 17-25 Aralık yargı darbesi oluyor. (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – FETÖ’yle siz görüştünüz, siz! Sıraya girdiniz icazet almak için.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Görüntü var mı?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – FETÖ’den icazet almak için sıraya girdiniz, sıraya!

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu “kumpasçı” dedikleri, “Ergenekon kumpasını yaptı.” dedikleri FETÖ, bunların eline ne tutuşturduysa, ne verdiyse onları bu Meclis kürsüsünden konuştular, bu koridorlarda konuştular, bu Gazi Meclisin bu güzel duvarlarına yansıttılar. Ve 17-25’ten sonra mart seçimlerine gidiyorken FETÖ’nün kanalına çıkıp Genel Başkanları diyor ki: “Yeminle, göreceksiniz, Recep Tayyip Erdoğan kaçacak, başka çaresi yok, yurt dışına çıkacak.” Kiminle yapıyor bunu? FETÖ’yle. (CHP sıralarından gürültüler)

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Beraber yürüdünüz onlarla.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Ajanlık yaptınız.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Siz FETÖ’nün sosyal bir tabanının olduğunu düşündünüz, bize karşı onlarla iş birliği yapıp AK PARTİ’yi devirmek için iş birliğinin içerisine girdiniz. Siz ilkeli olsaydınız baştaki duruşunuzu ortada da korurdunuz.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – “Kandırıldık.” dediniz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ne istediler de vermediniz siz? Kendiniz söylüyordunuz “Ne istediniz de vermedik?” diye.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimine önce “darbe” dediler, sonra “kontrollü darbe” dediler, sonra “tiyatro” dediler. Değerli milletvekilleri, bu ifadelerin tamamı CHP’nin yöneticilerine ait.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

Bakın, şimdi, bugün gün boyunca bu konuşmalar dile getirildi. 2016’da dokunulmazlıkların kalkması için “Hodri meydan, hodri meydan, hodri meydan!” dediler.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Efelendiler, efelendiler.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Genel Başkanları şunu söylüyor: “Bakın, arkadaşlar, bu düzenleme Anayasa’ya aykırı ama ‘evet’ vereceğiz.” Arkadaşlar, Anayasa’ya aykırı olan bir şeye nasıl “evet” verirsiniz ya, siz nasıl partisiniz; ben anlayabilmiş değilim. Hem Genel Başkanları “Bu Anayasa değişikliği Anayasa’ya aykırı.” diyor hem de “Destek vereceğiz.” diyor.

Değerli milletvekilleri, eğer bir tutarlılık arıyorsanız bir bakacaksınız kendinizde var mı, yok mu; ondan sonra başkalarını tutarsızlıkla eleştireceksiniz. Şimdi de “Neden dokunulmazlıklar yok?” “Seçildi, dokunulmazlık zırhı kazandı, onun arkasına sığınıyor.” laflarını ortaya atıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bakın, 20 Temmuz hadisesi önemlidir. O dönem devlet olağanüstü bir durumla karşı karşıya kalmış, Meclisten olağanüstü hâl kararname yetkisi alıyor ve bu karşı karşıya kaldığı durumla mücadele ediyor yani bir darbe girişimine karşı mücadele ediyor devlet.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın efendim.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, o 20 Temmuzda bu meşru Parlamentonun onaylayarak Hükûmete verdiği yetkiye “darbe” diyecek kadar millî iradeden uzaklaşan bir anlayışla karşı karşıyayız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tabii, şöyle yapmak lazım. Aslında, normalde bu kadar ağır hakaretler, iftiralar, ithamlar, bühtanlar olunca doğrudan söz talep etmem lazım ama usul olarak sorayım, tekrarlamama gerek var mı birkaçını? Yoksa bu ağır sataşmadan İç Tüzük 69’a göre kürsüden cevap hakkımızı kullandıracak mısınız?

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Grubumuz adına Sayın Veli Ağbaba efendim.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Mecliste teröristleri nasıl ağırladığını anlat.

4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gel, burada konuşsana. Gel de al cevabını. Gel, iftiracı, utanmaz, iftiracı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bak, ben size söyleyeyim, Mehmet Muş, sen eksik söyledin, ben size söyleyeyim: Davutoğlu’nun il başkanı atama yetkisini elinden aldınız, MYK’de aldınız, Davutoğlu’nu istifa ettirdiniz, hatırlayın. İl başkanı atama yetkisini aldınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sana ne! Bunlardan sana ne!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, gelelim bu FETÖ meselesine, kasete gelelim, kasete. Ya, kasetin yönetmeni FETÖ, kameramanı FETÖ, senaristi FETÖ, yapımcısı AKP, AKP! (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Oyuncusu kim, oyuncusu?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ne diyordun MHP’li vekillerin kaseti çıktığı zaman, Deniz Baykal’ın kaseti çıktığı zaman, tarafınızdan yayınlandığı zaman, ne yapıyordun? Gözlüğü takmış izliyor, “Bu, özel değil; genel, genel…” diyordu. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Deniz Baykal nerede? Deniz Baykal, bu partinin hâlâ milletvekili.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben size söylüyorum: Hem de isim vererek sataşayım. Ya kaç Grup Başkan Vekilisiniz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sana ne!

VELİ AĞBABA (Devamla) – 5 ya, 5. Bak, eski Grup Başkan Vekiliniz İlknur İnceöz -sataşıyorum daha- türban takmıyor, başını bağlamıyor; Fetullah’ın huzuruna gidiyor, türban takıyor. Ya o, şıh mı? Orası cami mi, mescit mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başka bir şey, bugün, şimdi, bıyık bırakmış ya bıyık. Kim? Cahit Özkan. Ya Cahit Özkan, FETÖ’de avukatların sözcüsü değil miydi? Şimdi kimin sözcüsü? (CHP sıralarından alkışlar) Cahit Özkan, Fetullah’ın sözcüsüydü. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başka bir şey söyleyeyim, ya resimler var, resimler; AKP’nin Danışma Kurulu üyelerinin, neredeyse MYK’sinin tamamının Fetullah Gülen’in önünde diz çöktüğü fotoğraflar var! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Gelin bulun bir tane! Gelin bulun bir tane CHP’li vekilin FETÖ’yle bir resmini bulun, ne diyorsanız yapacağım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; zorunuza gidiyor mu? Gitsin! Utanıyor musunuz? Utanın! Bunları hatırlatıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Ya, FETÖ diyor, 15 Temmuz diyor. 15 Temmuz darbesini kim yaptı? FETÖ yaptı. Ergenekon’da, Balyoz’da, askerî casuslukta o komutanları cezaevine kim attı? Siz attınız, siz, AKP attı. Savcısı kim? Recep Tayyip Erdoğan! (CHP sıralarından alkışlar) “Ben, buranın savcısıyım.” diyordu. Yurtsever, Atatürkçü subayları cezaevine attınız, yerine general yaptığınız, paşa yaptığınız insanlar 15 Temmuzda burayı bombaladı. Ne diyor Davutoğlu? (AK PARTİ sıralarından “O adamın adını ağzına alma!” sesleri) “MİT müsteşarıyla Mehmet Dişli’nin ihracını istedik, emekliliğini istedik, kabul etmediler.” diyor. Kim bombaladı? Mehmet Dişli. 250 şehidin kanında, bu Meclisin çatısına atılan bombada sizin ortaklığınız var, ortaklığınız! O şehitlerin kanında sizin eliniz var. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada grubumuza sataşma ortadadır. Dolayısıyla kürsüden söz hakkımızı kullanmak isterim.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Vallaha kürsüyü aslında değiştirmek lazım bu konuşmadan sonra.

METİN YAVUZ (Aydın) – Başkanım, çıkma oraya ya… Elini sürme, dokunma oraya.

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dokunmuyorum, tamam.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sükûneti sağlayalım lütfen. Şimdi, bakınız, burada önemli şeyler var aslında.

AHMET KAYA (Trabzon) – Zekeriya Öz’ü anlat!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bazen, konuşuyorken kendi kendinizi deşifre edersiniz. Şimdi, ben az önce bir kasetle geldiniz dedim, “Evet, bu kaseti FETÖ yaptı. Onun her şeyini FETÖ hazırladı.” dedi. Peki, FETÖ’nün hazırladığı bir kasetin arkasına sığınıp Sayın Baykal’ı niye harcadınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Niye harcadınız arkadaş? Bu kaseti FETÖ yapmış ve biliyorsunuz, bu kaseti FETÖ’nün yaptığını bile bile bunu yaptınız. Niçin yaptınız, neden yaptınız? Niçin yaptınız, neden yaptınız? (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Hâlâ telefonlarınızda.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, az önce Sayın Özel…

Değerli milletvekilleri, bakın, ben şunu yapmak istemezdim ama Veli Ağbaba burada milletvekillerimize yönelik bazı söylemlerde bulundu.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yalan mı söyledi?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yalan mı, yalan mı? Hepsi doğru.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ergenekon’dan bahsediyor… (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yalan mı?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yalan mı?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Rahat ol, rahat; geliyor bak, şimdi açıklayacağım, dur, rahat ol!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yalan mı?

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Yalan mı söyledi?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Rahat olun ya, hoplamayın, hoplamayın; sakin olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Hoplamıyoruz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – FETÖ’nün dizinin dibinde fotoğraf çektirmediniz mi? Yalan mı?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, burada Ergenekon, Balyoz darbeleriyle alakalı…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ergenekon’un savcısı değil miydiniz, yargıcı değil miydiniz?

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – “Ergenekon’un savcısıyım.” diyen kimdi?

MEHMET MUŞ (Devamla) - …o dönem oradaki insanlarla dalga geçen Hanım Büşra Erdal’ı Sayın CHP Genel Başkanı CHP’nin Oval Ofisi’nde ağırlıyor. Niye ağırlıyorsunuz? Ve oradaki Ergenekoncularla dalga geçen Hanım Büşra Erdal ve Zaman gazetesini 17-25’ten sonra sırf bize karşı, biz bunlarla mücadele ediyoruz diye Oval Ofis’te ağırladı arkadaşlar; bunların görüntüleri var. Şimdi, bir insanın ilkesi olur.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Zaman gazetesini siz okuyordunuz, siz aboneydiniz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, gelelim, madem milletvekillerinden dem vuruyorsunuz; bu insanlar, bu yapı suç işlemeye başladığından itibaren buna mesafe koydular.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ama eğer bizim Grup Başkan Vekilimizden bahsediyorsanız burada kısa bir anekdot, kısa bir paragraf okuyacağım; bakın, iyi dinleyin…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – “FG” plakalı araçla dolaşan kim? Onu bir söyleyin.

MEHMET MUŞ (Devamla) - “Kamuoyunda çeşitli isimlerle anılan, işte ‘FETÖ terör örgütü’ diye yetkililerin ifade ettikleri Manisa’daki bir inanç grubuna, bir cemaate, kendilerini ‘hizmet hareketi’ olarak ifade eden kişilere karşı yapılmış bir operasyondan sonra bugün Emniyet Müdürlüğünde bu tutukluları, gözaltında olanları ziyaret ediyoruz; 4 tanesiyle görüştüm.” Bilin bakalım bu kim? (AK PARTİ sıralarından “Özgür Özel” sesleri)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Özgür.

METİN YAVUZ (Aydın) – Özgür.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bilin, kim bu? Şimdi, eğer bir Grup Başkan Vekili arıyorsan, bak, öndeki Grup Başkan Vekiline bak. Biz meseleleri hiçbir zaman şahsileştirmedik. Hiçbir zaman şahsileştirmedik ve ben bugüne kadar bunu ifade etmedim, konuşmadım, dosyamda duruyordu. Ama ne zamanki bu işi şahsileştirip milletvekillerine bir şahsi suikasta girerseniz bizden karşılığını alırsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (Devamla) – Arkadaşlar, bunların gerçekliği de, dürüstlüğü de her şeyi de bu paragrafta yer alıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – FETÖ’yle etle tırnak gibiydiniz, FETÖ’yle etle tırnak gibiydiniz. “Ne istediniz de vermedik.” diyordunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şahsıma doğrudan sataştı. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalan de, yalan de.

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arkadaşlar, önce siyaset biraz rekabet ama biraz da nezaket işidir. Mesela… (AK PARTİ sıralarından “Ooo!” sesleri)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalan de, yalan de.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Atlamayın, dinlemeyi öğrenin, dinlemeyi öğrenin. Kes be kes! Saygısız, saygısız!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başka bir şey söyleyeceğim. Şimdi, Sayın Başkanım, bu arkadaşlar…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bu kadar korkmayın benden, benden bu kadar korkmayın. Bakın, bu hâliniz size şunu çağrıştırıyor, diyorsunuz ki: “Bu Özgür Özel konuştuğu zaman öyle şeyler söylüyor ki Mehmet Muş baş edemiyor, biz gürültü yapalım duyulmasın.” Yapmayın. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar.

RECEP ÖZEL ( Isparta) – Yalan de, yalan de sen, boşver.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ben yalan diyorum. Benim Mehmet Muş’un söylediğine cevap vermeden inecek hâlim yok. Benim başka bir uyarım olacak.

METİN YAVUZ (Aydın) - Önce cevap ver.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – O uyarım şu: Arkadaş, bakın şunu yapıyorlar, diyorlar ki: “Özgür Özel konuştuğunda benim Grup Başkan Vekilim cevap veremez, ben onu konuşturmayayım.” Vallahi de konuşurum billahi de konuşurum.

METİN YAVUZ (Aydın) - Mert ol mert!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Benim söyleyeceğim şu, şuradaki arkadaşa…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Doğru mu yalan mı? Doğru mu yalan mı sen onu söyle?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bu Meclisin hangi milletvekili olursa olsun, bu kürsüye bu corona şartlarında gelip de hepimizin sağlığı için bu kürsü dezenfekte edilirken bir hatip ayrılınca, -hangi partiden olursa olsun, gözünün içine bakarak söylüyorum- “Başkanım yaklaşma, orasını çok kirletti, çok virüslü.” Bu laflar nezakete yakışmaz. Bu laflar yakışmaz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Görüntüyü bir izle, bir izle ne yaptığını.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şimdi, “Görüntüyü izle.” dediğin şu: 500 kişi bağırıyorsun, buradaki insanın durumuyla alay edip o çağrışımı yaptırmak yakışık bir şey değil, sana tavsiye etmem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başkanım, bitirelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Şimdi gelelim Mehmet Muş’un dediğine… Hem vallahi de hem billahi de, yeminle söylüyorum ki o görüntüde, o görüntü dışında bu Özgür Özel’in bu FETÖ’yle ilgili…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gel, gel!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Dur, görüntüye geliyorum. İnsanda birazcık sabır, birazcık… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Anlatacağım, anlatmayayım mı? Bana mı yapıyorsun onu? Yazık ya! Uçakta gördüğünde böyle yapmıyorsun ama yazık, yapma.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Özgür Özel’in ömrühayatında bu FETÖ’yle ilgili bir tek cümlesi, bir tek olumlu sözü olmadığı gibi Ergenekon’un savcısından, 2011 yılında odasını basmak suçundan Özese tarafından mahkemeye verilmiş, şimdi muhakkikler bizim ifadelerimizle onu yargılıyor; Balyoz’u takip etmiş, askerî casusu söylemiş, bu konuda 3 tanesi resmî kitabı olan birine bunu diyorsunuz ya olanı söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kitap yazdı kitap!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Manisa’dan hepimize telefon geldi. Uygun görürse Erkan Akçay da o günleri anlatır. 2013 yılı mı 2014 yılı mı ne. Mevzu, kadınlara ters kelepçe takılma konusu. Manisa’da kadınlar, -daha sonradan birçoğunun da irtibatı, iltisakı ortaya çıktı- eşlerinin pozisyonlarından, o zaman bizim hâkim olmadığımız ama sizin çok hâkim olduğunuz terimlerle, “ablalar operasyonu” bilmem ne, ters kelepçeyle ve…

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Açıklamandan çok hâkim olduğun belli, açıklamandan her şey belli.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …devrin Adalet Bakanının da daha sonra üzüntülerini ifade ettiği, “Yanlış oldu.” dediği ters kelepçe uygulamasından… Ben de gittim, o günün MHP milletvekilleri de gitti;(x) o meseleye biz kadınlara karşı yapılan muameleden ötürü orada…(AK PARTİ sıralarından “Aa!” sesleri)

Arkadaş, arkadaş, bir tane…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Özgür Özel’e FETÖ’ye bir tane destek, bir tane yaklaşım, bir tane samimiyet… Ben size şunu söyleyeyim: İlknur İnceöz…

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Cevap veremedin, ona sataşıyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Neyine cevap veremedim? Samimiyetle açıklıyorum. Şunu yapmayı çok iyi bilirim: Her birinizin Fetullah Gülen hoca efendinin karşısında diz çöktüğünüz, ona “Hoca Efendi” dediğiniz, ona methiyeler düzdüğünüz, elinden lokma yiyip de dua etmek için, bir kaşık su içmek için yalvardığınız zamanlarda biz mücadele ediyorduk. Ben size şunu söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Özgür Özel bu FETÖ mücadelesinde sonuna kadar mücadele ederken… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Kalp krizi geçireceksin.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım, bunu bitirmeden inmem.

HASAN TURAN (İstanbul) – Başkanım, iki dakika daha!

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Arkadaş, içinizde yüz yüze kalınca…

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Sen de aynı şeyi yaptın.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …her biriniz dünyanın bu konudaki en samimi itiraflarıyla konuşurken bizim FETÖ meselesindeki yaklaşımımıza, bak, Mehmet Muş…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Kim, kim? Kim o, kim, söyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Çok net söylüyorum, çok net, çok net.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Geveleme, geveleme; söyle kim?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Konuşacağım arkadaş. Çok net. istediğiniz kadar engelleyin, konuşurum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yalan söyleme.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sabaha kadar konuşurum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Konuş.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Mehmet Muş! FETÖ darbesine Cumhuriyet Halk Partisi daha darbenin iması değil…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Laflarınızı dinliyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Dinleyeceksin tabii.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Dinliyoruz işte.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ağabey, dinlerseniz anlatacağım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bak, böyle olursa bu kürsüden inmem.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi inme, hadi.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – İnmem, sabaha kadar konuşurum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İndiririz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Hadi indir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İndiririz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Hadi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başkan, indirir ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinden Özgür Özel ve Cumhuriyet Halk Partisi FETÖ darbesinin, bir darbenin iması değil kendisi yapılırken koştular, geldiler. O darbeye “darbe” dedik.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Beraberdiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Siz 20 Temmuz günü kendi darbenizi ilan edip de askerlerin yapacağını sivil darbeyle yapmaya kalkınca, siz gidip de bütün partiler FETÖ’yle mücadele için dayanışma teklif ederken bu Meclis yerine yasama yetkisini Cumhurbaşkanı alınca o yetkiyle biraz önce Muş’un dediği gibi kafasına vura vura bütün muhalifleri sindirip bir tek adam rejimi kurmaya çalışınca da ve bütün bilgiler ve belgeler önceden haber alınan, önlenmeyen, sonuçlarından istifade edilen bir darbenin kusurunu taşıdığınız ortaya çıkınca teşhisi de koymuştur. Söyleyeceğimiz söz budur, altında kaldığınız da budur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bildiğiniz, önlemediğiniz, sonuçlarından yararlandığınız bir darbeyi yaptınız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’nin 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 18- Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından yürütülür.”

 

                                  Ömer Fethi Gürer                                         Yaşar Tüzün                                           Ensar Aytekin

                                           Niğde                                                       Bilecik                                                     Balıkesir

                                   Faruk Sarıaslan                                             Ali Öztunç                                  İlhami Özcan Aygun

                                        Nevşehir                                             Kahramanmaraş                                              Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklif metnindeki ifade bozukluğunun düzeltilmesi amacıyla teklif edilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre bir kişiye lehte, bir kişiye aleyhte söz vereceğim.

Lehte söz alan Sayın Adil Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADİL ÇELİK (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi hakkında şahsım adına ve lehte konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizin çok değerli üyelerini ve ekran başında bizi izleyen aziz milletimizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Çarşı ve mahalle bekçilerimizle -2018 yılı Eylül ayından itibaren veriyorum bu verileri- bugüne kadar geçen sürede 127.911 şahıs hakkında adli işlem yapılmış, 3.643 hırsızlık olayına müdahale edilmiş ve hırsızlık olaylarında yüzde 25 düşüş sağlanmış, 1.032 kayıp çocuk bulunmuş, 3.154 kayıp şahıs bulunmuş, 56.168 aranan şahıs hakkında işlem yapılmış, 237 kilogram esrar, eroin, kokain benzeri uyuşturucu ve 28.679 adet uyuşturucu hap ele geçirilmiş, ayrıca uzun namlulu silah, 2 bin adet tabanca, av tüfeği, el yapımı patlayıcı vesaire, muhtelif yasaya aykırı silah parçaları ele geçirilmiştir.

Ayrıca belirtmek istiyorum ki: İçinden geçtiğimiz zorlu salgın sürecinde, 22 Mart 2020 tarihinden itibaren Vefa Sosyal Destek Gruplarında 65 yaş ve üzeri ile kronik rahatsızlığı bulunan, ikametlerinden ayrılmalarına kısıtlama getirilen vatandaşlarımızın tüm temel ihtiyaçlarının karşılanması için diğer kurumlarla birlikte Emniyet Genel Müdürlüğünce de personel görevlendirmesi yapılmıştır. Vefa Sosyal Destek Gruplarında 11.020 polis, 6.343 çarşı ve mahalle bekçisi görevlendirilmiştir.

Bu kadar değerli verilere konu olan çarşı ve mahalle bekçiliği sistemi Hükûmetimiz döneminde 2016 yılı itibarıyla yeniden işlevsel hâle getirilmiş bulunmaktadır. Bekçiler geceleyin yaya devriye görevi ifa ederek suçu önlemekte, şüphelilerin yakalanmasında ve sorumluluk alanına giren bölgelerde asayişin sağlanmasında etkin bir şekilde görev almaktadır. Ancak mevcut kanun görev, yetki ve sorumluluk bakımından günümüzün ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Bu kapsamda çarşı ve mahalle bekçilerinin Emniyet ve Jandarma teşkilatlarında istihdam edilerek söz konusu teşkilatların kadroları içerisinde teşkilatın mevzuatına tabi olarak görev yapmaları, çarşı ve mahalle bekçilerinin uygulamada karşılaştıkları tereddütlerin giderilmesi, sınıflandırmanın yapılması, çalışma saatlerinin diğer devlet memurlarıyla uyumlu hâle getirilmesi -devlet memuru statüsü kazandıklarından- işe alınmalarına ilişkin şartların 657 sayılı Kanun’la uyumlu hâle getirilmesi hedeflenmektedir. Genel olarak kanun teklifimizle, çarşı ve mahalle bekçilerinin adli, önleyici, koruyucu görev ve yetkileri ile görevli oldukları mülki sınırlar içerisinde halkımızın huzuru ve güvenliğini sağlamaya yönelik görev ve yetki çerçevesi belirlenmektedir. Bu kapsamda, çarşı ve mahalle bekçilerinin, genel kolluk kuvvetlerimiz olan Emniyet ve Jandarma teşkilatları bünyesinde yardımcı olmak üzere istihdam edilen silahlı bir kolluk olarak düzenlenmesi ve sınav, atama ve çalışma şartlarının, hukuki statülerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır.

Önceki hatiplerin “Yepyeni silahlı bir kolluk kuvveti oluşturuluyor.” şeklinde ifadeleri olmuştur. Kökleri Osmanlı’ya dayanan çarşı ve mahalle bekçilerimiz, aynı zamanda cumhuriyet tarihimiz boyunca da varlıklarını sürdürmüştür. Zaten, mevcut kanunun 2’nci maddesine göre de silahlı bir kuruluştur, bu yeni bir durum değildir. Kaldı ki geçmiş yıllarda polise verilen yetkilerden rahatsız olan ve diline dolayan zihniyet, görüyoruz ki aynı şekilde devam ediyor. 657’ye göre devlet memuru olan çarşı ve mahalle bekçilerimize lüzumu hâlinde görevleriyle mütenasip yetkinin verilmesi elbette gereklidir. Sokak aralarında sadece gözetleme yapsın, devriye gezsin diye bekçi alınmaz. Olayların gelişimine göre kullanılması icap edecek basit yetkilerin de esirgenmemesi gerektiği kanaatindeyim. Asayiş olayları olurken bekçileri seyirci olmaktan çıkarmak gerektiği açıktır. Buradaki en önemli husus, bireysel özgürlükler ve kamu güvenliği arasındaki doğru dengeyi kurmaktır. Yoksa taşları bağlayıp köpekleri salmak herhâlde murat edilmemektedir.

Bir hatibin, çobanın almış olduğu eğitim süresi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika herhâlde, değil mi?

BAŞKAN – Buyurun.

ADİL ÇELİK (Devamla) – Burada çok değişik eleştiriler geldi eğitim süresine ilişkin. Biliyorsunuz, kanunda zaten adaylık süresi var, iki ay ile bir yıl arasında değişiyor ve bu, Bakanlık uhdesinde olan bir konu. Eğitimin süresi ileriye doğru düzeltilecektir. Mevcut, göreve başlatılan 7 bin civarındaki bekçiye de üç ay eğitim verilecektir. Burada süre yeterli olmadığı için eğitim seviyesini belirtemiyorum; 28 bin bekçimizin 5.484’ü üniversite, 4.844’ü yüksekokul mezunu. Ve yine olaylarla ilgili bir tarama yaptığımız zaman 2016 yılından bugüne dört buçuk yıllık sürede idari anlamda da yargı anlamında da çok az sayıda… Gönül ister elbette hiç olmamasını ancak bu olayların da bahsedildiği gibi kriminal düzeyde olmadığını münferit olduğunu görmekteyiz. Ben…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç kişi orta okul mezunu.

ADİL ÇELİK (Devamla) – Mahmut Bey, var burada veriler paylaşırım. Burada keyfîliğe asla müsamaha gösterilmediğini ve gösterilmeyeceğini de belirtiyorum. Bunun da bilinmesini istiyorum. Maksadımız vatandaşın huzurunu ve güvenliğini daha da etkin bir şekilde sağlamaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ADİL ÇELİK (Devamla) – İnşallah, görüşülen bu teklif bu amaca hizmet edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen kanunun başta çarşı ve mahalle bekçilerimiz olmak üzere devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aleyhte söz alan Sayın Yaşar Tüzün.

Buyurunuz Sayın Tüzün (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu ilerleyen saatinde kanunun son konuşmacısı olarak bir genel değerlendirme de yapmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, bugün çok sayıda hatip arkadaşımız, Türkiye’de gelinen noktadaki demokrasinin önemine değindi. Özellikle 27’nci Dönem AK PARTİ milletvekili arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.

Bakınız, 22’nci Dönemde kampanya sürecinde her iki partinin Genel Başkanları yani o günkü Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’la birlikte, AK PARTİ Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan televizyon kanallarına çıktığında, “Biz iktidar olduğumuzda, tek başına iktidar olduğumuzda dokunulmazlıkları kaldıracağız, kaldırmaya 80 milyonun huzurunda söz veriyoruz.” dediniz. Dediniz mi? Dediler mi? Hatta ve hatta Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili olan aday arkadaşlarım notere gidip bizzat taahhütname imzaladılar. “Bizim iktidarımızda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak kürsü dokunulmazlığı hariç, tüm dokunulmazlıklar kalkacak.” dediler. Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım, seçim bittikten sonra sözünde durmayan, sözünü yerine getirmeyen bir grupsunuz; öncelikle bu itirafı kabul ediniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, diğer bir yönüyle sizler inançlı, ibadetli arkadaşlarsınız, hepimiz öyleyiz, saygı duyuyoruz ama akşam yatağa yattığınızda, şöyle bir düşündüğünüzde bir ibadeti de Cumhuriyet Halk Partisi için gerçekleştiriniz. Bugün burada 27’nci Dönem milletvekili olarak sizler görev yapıyor iseniz Türkiye’de demokrasiye inanmış, demokrasinin varlığını sürdürmüş Cumhuriyet Halk Partisi sayesinde buradasınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İbadet mi yapacağız senin yüzünden! Sen nasıl konuştun böyle ya!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – O CHP’yle bu CHP’nin uzaktan yakından ilgisi yok!

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bir dakika, burada 22’nci Dönemden olan arkadaşlarım var, Sayın Recep Tayyip Erdoğan siyasi yasaklı olduğunda, milletvekili olmadığında biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak şöyle düşündük: “Bu ülkede halkın üçte 1 oyunu alan bir parti, Parlamentoda üçte 2 çoğunluk kurmuş ise o partinin Genel Başkanı aynı zamanda Başbakan olmalıdır.” diyerek 4 maddelik Anayasa değişikliğini yaptık, 8 defa oy kullandık. Niçin kullandık? Demokrasiye olan inancımızdan kullandık. Dolayısıyla, sadece “demokrasi” adı altında Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak hiçbir yere gelemezsiniz değerli arkadaşlar. Bu gerçekleri, tarihî dokuyu bir kez daha huzurunuzda söylemek istedim.

Sevgili arkadaşlarım, gelelim kanuna; biz İçişleri Komisyonunda zaten Komisyon üyeleri olarak gerekeni söyledik. Bakınız, 19 maddelik bir kanun teklifi görüşüyoruz, tamamı 19 madde ve bunu temel kanun olarak Meclisin gündemine getiriyorsunuz. Temel kanun nedir? Toplumun temelini ilgilendiren, toplumun tamamını ilgilendiren bir kanundur yani bir Medeni Kanun gibi 80 milyonu ilgilendiren bir kanundur ama öyle bir âdet, gelenek hâline getirdiniz ki maalesef 19 maddelik bir kanunu dahi temel kanun olarak Meclisin gündemine getiriyorsunuz. Bu doğru değil, bu yanlıştan vazgeçmeniz için bir kez daha uyarıyorum.

Sevgili arkadaşlar, biz bu teklifin tamamına karşı değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak “bekçilik” müessesesine karşı değiliz ama söylemek istediklerimizi ne Komisyonda ne de Genel Kurulda anladınız. 1966’da kanun yapanlar -bakınız bu kanun 27 Temmuz 1966’da çıkmış- bugün bizim yaptığımızdan daha iyi tasarı ve teklif hazırlamışlar. Diyoruz ki Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi. Çarşı neresidir, mahalle neresidir? Bunun adını koymaktan niye âciziz. Bu teklife desek ki “gece bekçileri kanunu teklifi.” Bunda ne sıkıntı var, ne sorun var?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sadece gece yapmayacaklar.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Yani, çarşı nedir, mahalle nedir? Bunu düzeltelim diyoruz, öneride bulunuyoruz, kabul etmiyorsunuz arkadaşlar.

Siz, aynı zamanda, bu teklifte en hassas bir bölümü kaçırıyorsunuz. Bakın, arkadaşlar, o da nedir biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Geçmişte, 1966’da bu kanunu hazırlayanlar “kolluk kuvvetinin yardımcı hizmet sınıfıdır” demişler. Yani, bir yardımcı hizmet. Şimdi, Jandarma gibi, Emniyet gibi yeni bir kolluk kuvveti kurmak istiyorsunuz ve bu teklife bu metni yerleştiriyorsunuz. Diyelim ki siz 30 bin bekçi aldınız, belki de bir 20 bin daha alacaksınız ama siz bu teklife “kolluk kuvveti” derseniz sizin belki de siyasi ömrünüz yetmeyecek ama yeni gelen hükûmet, yeni gelen partiler “kolluk kuvveti” adı altında belki de 500 bin bekçi alacak arkadaşlar. Dolayısıyla bu teklif metninde üçüncü bir kolluk kuvveti olarak geçmesinin son derece yanlış olduğunu belirtmek istiyorum. Yine Anayasa’ya aykırılıklarını arkadaşlarımız defalarca söyledi ama son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Burada İçişleri Bakanlığının çok değerli bürokratları var, Bakan yardımcısı var. Bakanı görmüyoruz işte, sadece bütçe görüşmelerinde görüyoruz, bir daha görme şansımız yok. Sevgili arkadaşlar, kamuoyunun gündeminde olan büyük bir toplumsal hareketlilik mi bekleniyor denilen bir konu var. Şimdi Bakanlığımızın açmış olduğu bir ihale var. İhalede, tarihleri de var, efendim 100 bin adet biber gazı, efendim 40 bin adet el bombası, 1 milyon adet plastik mermi… Bakanlığın 15 Haziran-25 Haziran arasında da böyle bir ihale ilanı var. Şimdi, gerçekten milletvekili olarak ve bir yurttaş olarak merak ediyorum: Böyle bir ihaleye niçin ihtiyaç duyulmuştur? “Yoksa önümüzdeki süreçte bu ülkede böyle bir toplumsal hareketlilik mi bekleniyor?” diye sormadan geçemeyeceğim.

Kanunun, özellikle bekçi kardeşlerimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

69.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün görüşülmekte olan 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin aleyhinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne katkı sunan Başkanlık Divanına, milletvekillerine ve bürokratlara teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Tüzün’ü dinlerken “Akşam eve gittiğiniz zaman CHP için ibadet yapın.” gibi bir ifade anladım ben.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok yahu!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Onu herhâlde dua maksadıyla söyledi diye düşünüyorum, bir dil sürçmesi diye düşünüyorum. İbadet Allah için yapılır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Dua edin." dedi, CHP için değil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dua içindir. Düzeltilmesi için ben söz aldım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Düzeltti, düzeltti.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dile getirdiği diğer meseleyi de ben Hükûmette ilgili bakanlığa soracağım, “Bu rutin bir süreç midir, nedir?” diye onu da soracağım.

Tüm katkı sunan milletvekillerine, Başkanlık Divanına, muhalefet partisinin Grup Başkan Vekillerine ve milletvekillerine, ilgili bürokratlara biz de AK PARTİ Grubu olarak çok teşekkür ediyoruz, Başkanlık Divanına saygılarımızı sunuyoruz.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanakta düzeltme var Başkanım, bir cümleyle düzeltsin.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – İnananlar olarak hepimiz dua ediyoruz; AK PARTİ’liler de ediyor, Cumhuriyet Halk Partililer de ediyor. Dolayısıyla, Allah için edilen dualar ama bugün burada, bu grupta, Parlamento’da görev alıyorsanız Cumhuriyet Halk Partisinin de desteğini unutmayın demek istedim; tutanaklara geçsin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bana da kısa bir söz verebilir misiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

70.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 174 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bekçilere hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir cevap hakkı için değil ama bir seslenme, bir hatırlatma için söz aldım, çok kısa söyleyeceğim; o da şu: Kanunları çıkıyor, hayırlı uğurlu olsun bekçi kardeşlerimize. Biz Türk toplumu olarak bekçileri seviyoruz. Biz bekçiyi Orhan Kemal’in Murtazasından tanıyoruz. Orhan Kemal’in Murtazası Türkiye’deki bütün insanların sempatiyle okuduğu, izlediği, kendi mahallesiyle özdeşleştirdiği bekçidir. Bütün bekçi arkadaşların Murtaza gibi, devletine sadık ve eşit görev yapan gerçek bekçiler olmasını, birilerinin onlardan istediği gibi tekçi olmamalarını bekliyoruz.

Teşekkür ederiz. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 174) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

2’nci sırada yer alan, Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci ve 110 Milletvekilinin Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci ve 110 Milletvekilinin Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2875) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 215)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu olmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 11 Haziran 2020 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 01.08



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(x) 174 S. Sayılı Basmayazı 2/6/2020 tarihli 93’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 11/6/2020 tarihli 98’inci Birleşim Tutanağı’nın 66’ncı sayfasında yer almaktadır.