TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

67’nci Birleşim

11 Mart 2020 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadelesi konusunda Türkiye’nin üstlenmesi gereken yükümlülüklere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Müşerref Pervin Tuba Durgut’un, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Manisa ili Salihli ilçesi Hacıbektaşlı köyünde kurulmak istenen jeotermal enerji santraline karşı verilen hukuk mücadelesinin kazanıldığına, aynı mücadelenin Çaldağı’nda yapılmak istenen nikel madenciliği ve Çıkrıkçı Barajı ile Irlamaz, Çepnidere, Çepnibektaş köyleri için risk teşkil edecek biyogaz santrali için de verileceğine ilişkin açıklaması

 

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesileyle kadınların sorunlarının gündeme getirildiğine ama bu sorunların çözümüne yönelik hâlihazırda kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde beklediğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, dünyada ilk coronavirüs vakasının ortaya çıktığından bu yana Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşların gereken tedbirleri aldığına ve uyguladığına, ulusal mücadeleyle sorunun aşılacağına ilişkin açıklaması

4.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, corona virüsüne karşı alınan önlemlerin büyük takdir gördüğüne, hastalığın tespitine ilişkin ne kadar çaba gösterildiğini, tüm sınır kapılarının kapatılması gerekirse nereden ne ithal edileceğini, üretimi azaltan yanlış politikaların hangi virüsle mücadele edebileceğini ve yarın daha tehlikeli bir salgının olmayacağına kimin garanti verebileceğini öğrenmek istediğine, üretimi artırmaya yönelik politikalara geçilmediği takdirde ülkenin açlığa mahkûm edileceğine ilişkin açıklaması

5.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, esnafın en büyük derdi hâline gelen SSK ve BAĞ-KUR primlerinin desteklenmesi, AVM’lerin çalışma saatleriyle ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, Çanakkale ilindeki küçük pansiyon ve otellerin konaklama vergisinden muaf tutulması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman ili Göç İdaresi bünyesinde güvenlik kadrosunda çalışan işçilerin İçişleri Bakanlığının yanlış uygulamaları nedeniyle mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Sağlık Bakanı tarafından Türkiye’de 1 coronavirüs vakasının pozitif çıktığının açıklandığına, bazı gazete ve medya yayınlarında ifade edildiği gibi bu vakanın Kayseri ilinde olmadığına ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, fabrikaların boşalttığı kimyasal atıklar nedeniyle Kahramanmaraş ili Aksu Çayı’ndan zehir akmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, İstanbul Milletvekili Serap Yaşar tarafından yazılan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen ve karara dönüştürülen “Avrupa’da Kayıp Mülteci ve Göçmen Çocuklar” konulu rapora ilişkin açıklaması

10.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- Muğla Milletvekili Suat Özcan’ın, 26 Aralık 2019 tarihinde sonuçları açıklanan Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevde yükselme sınavında yaşanan adaletsizliğe ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, egemen olan üstünler hukukunu yıkacak olanın tarafsız ve bağımsız yargı olduğuna, tarafsız ve bağımsız yargının pusulasının da hak, hukuk ve adalet olması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Çin’de başlayan ve dünyanın birçok ülkesine yayılan coronavirüsten 4.284 kişinin yaşamını yitirdiğine, Sağlık Bakanının yaptığı açıklamaya göre ülkede 1 kişide rastlandığına, özellikle virüse karşı yüksek risk grubunda bulunan çocukların korunmasının önem arz ettiğine ilişkin açıklaması

 

 

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, belediyelerde performans düşüklüğü gibi bahanelerle işten çıkarılanların mağduriyetlerinin giderilmesi ve sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

17.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Ordu ili Fatsa ilçesi Yukarıbahçeler köyünde siyanürle altın madeni işletilmesi nedeniyle yaşanılan mağduriyete ve Karadeniz Sahil Yolu’nda yaşanılan trafik kazaları nedeniyle Fatsa Çevre Yolu’nun faaliyete geçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, Amasya Gençlik Spor İl Müdürlüğü aracılığıyla 2019 yılında gerçekleştirilen projelere ilişkin açıklaması

19.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, corona virüsü nedeniyle tedirginlik yaşandığına, okullardaki öğrenci sayısının çokluğuna karşılık hizmetli sayısının azlığı ve temizlik malzemelerinin yetersizliğine çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, TÜİK verilerine göre işsiz sayısının 4 milyon 394 bin olduğuna ve Hacı Bayram Veli Üniversitesinin sürekli işçi alımı ilanında 8 temizlik işçisi için üniversite mezunu olma şartı aranmasına, asgari ücretin 2.324 TL olduğu ülkede 4 kişilik bir ailenin yemek masrafının 3.240 TL olmasının vatandaşların içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının boyutu ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

21.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

24.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin ili Tarsus Organize Sanayi Bölgesi otoban bağlantı sorununun devam ettiğine ilişkin açıklaması

25.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, TÜİK verilerine göre 2019 yılı evlenmelerinin azalmasına karşılık boşanma sayısının artmasının üzerinde konuşulması gereken sosyolojik bir hadise olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, AK PARTİ Genel Başkanı, bakanları ve birçok milletvekilinin 24 Haziran 2018 seçimleri öncesi öğretmenlere, polislere, hemşirelere ve din görevlilerine verdikleri 3600 ek gösterge sözünün arkasında durması gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, tarih boyunca salgın hastalıkların insanlığın en büyük korkularından olduğuna ve 24 büyük salgın yaşandığına ilişkin açıklaması

28.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Katar ile Türkiye arasında imzalanan ve 5 Martta Resmî Gazete’de yayımlanan anlaşmayla devlete ait taşınmazların satışının mümkün olabileceği ve kentsel dönüşüm projelerinin yapılabileceğine ilişkin açıklaması

29.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

30.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Türkiye’deki tek coronavirüs vakasının Sağlık Bakanı tarafından açıklandığına, Bilim Kurulunun alacağı önlemlere ve gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu dünyada gerçekleşen coronovirüs salgınının gösterdiğine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, KHK’ler eliyle binlerce kadının işsiz kaldığına ilişkin açıklaması

32.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, bütün dünyayı etkisi altına alan coronavirüsün toplum sağlığının yanı sıra ekonomik dengeleri de etkilediğine ve en çok darbe alan turizm sektörünü rahatlatacak önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

33.- Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık’ın, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanan çığ nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, çığ altında kalan Mehmetcan Taşdemir’e hâlâ ulaşılamadığına, çığ bölgesine yapılacak tünel ihalesindeki yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla verdikleri önergeye destek beklediklerine ilişkin açıklaması

34.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

35.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

36.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

37.- İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Sağlık Bakanının ilk coronavirüs vakasının ülkede tespit edildiğini açıklamasıyla asıl mücadelenin başladığına, konunun ciddi ve siyasetüstü olduğuna, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrası için de gerekli tedbirlerin ivedilikle alınmasını beklediklerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ grup toplantısında İdlib’le ilgili açıklamalarına, ülkeyi tehdit edenlere karşı ordunun kararlı mücadelesini desteklediklerine ancak bu vatanın artık ne daha fazla verecek şehidi ne de akacak gözyaşı olduğuna, bölgede daha önce yaşanılanlardan ders çıkararak, kararlı politikalar izleyerek daha fazla Mehmetçik’imizin şehit olmamasını umut ettiklerine, Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı işsizlik rakamlarına, her 4 gençten 1’inin işsiz olmasının beyin göçü sorununu beraberinde getirdiğine, Türk ekonomisinin kan kaybetmeye devam ettiğine, 4 kişilik bir ailenin aylık asgari gıda ihtiyacı 3.240 lirayken asgari ücretli bir vatandaşın gıda, ulaşım, barınma, ısınma gibi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını öğrenmek istediğine, Meclisi ziyarete gelen izleyici localarındaki harita mühendislerine “Hoş geldiniz.” dediğine ilişkin açıklaması

39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 21’inci yüzyılın Avrupa Birliğinin mülteciler ve göçmenler meselesinde yanlış ve başarısız politikalarına sahne olduğuna, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ile 1967 Protokolü’nün mülteci haklarını belirleyen en temel hukuki belgeler olduğuna, 2011 yılından bu yana Suriye’nin, Esad rejimi, terör örgütleri ve emperyal aktörler tarafından kaos ortamına dönüştürüldüğüne, Türkiye’nin geçici koruma statüsü dâhilinde Suriye vatandaşlarına kapılarını açtığına ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri doğrultusunda insanlık onuruna yakışır imkânlar sunduğuna, Avrupa Birliğinin mülteci meselesine sadece ekonomik açıdan bakmayı bırakması gerektiğine, dünyada en fazla mülteciyi misafir eden tek ülkenin Türkiye olduğuna, Yunan Hükûmetinin mültecilere yönelik insanlık dışı tutumu nedeniyle mağdur olan sivillere sınır bölgesindeki vatandaşlar ile kolluk kuvvetleri tarafından yardım edildiğine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin talimatları uyarınca bölgeye giysi ve gıda yardımı yapılarak çocuklar için kreş açıldığına ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 11 Mart Gezi Parkı eylemlerinde Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan Berkin Elvan’ın ölümünün 6’ncı yıl dönümü vesilesiyle Berkin Elvan’ı katletmiş olanlardan yargı alanında hesap sorulamadığına, Batman’dan İstanbul’a cezaevindeki oğlunu ziyarete gelen Mehmet Bal’dan 24 Ocaktan bugüne haber alınamadığına ve bu konuda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının hukuka uygun olmadığına, emniyete, İçişleri Bakanlığına ve savcılığa Mehmet Bal’ın nerede olduğunu sormak istediklerine, açlık grevini sürdüren Grup Yorum üyelerinin evlerine baskın yapılarak zorla hastaneye götürüldüğüne, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Armutlu Cemevi’ne kapısını kırarak giren kolluk güçlerini ve onlara emir verenleri kınadıklarına, bir taraftan işsizlik artarken diğer taraftan İşsizlik Fonu’na el uzatılmasının uygun olmadığına ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, corona virüsü tehdidiyle karşı karşıya olunduğuna, Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yürüttüğü çalışma ve çabalara olumlu baktıklarına, virüsün tıbbi etkisinin dışında ekonomik ve sosyolojik etkilerinin de olacağı konusunda Millî Eğitim Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı ile Ticaret Bakanını göreve ve duyarlılığa davet ettiklerine, TBMM’de alınması gereken tedbirler konusunda Meclis Genel Sekreterliğine öneri ve tavsiyelerde bulunduklarına, virüsten daha tehlikeli bir durumun da virüs paniği olduğuna, CHP Grubuna mensup doktor milletvekilleri ile eczacı milletvekillerinin alınması gereken tedbirlerle ilgili çalışmalarını Hükûmet ve Sağlık Bakanlığıyla paylaşacağına, Rusya’nın resmî devlet televizyonu marifetiyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının güya küçük düşürülmeye çalışılmış olmasının kabul edilemeyeceğine ve bu konuda yürütme tarafından ne yapıldığını merak ettiğine ilişkin açıklaması

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin coronavirüsle ilgili mücadelede tüm dünyaya örnek olduğuna ve 26 ülkenin bilgi paylaşımı talebinde bulunduğuna, coronavirüs konusunda aynı hassasiyetle çalışmalarını sürdüreceklerine, sosyal medya paylaşımlarına itibar edilmemesi, ilgili makamların açıklamalarına göre hareket edilmesi gerektiğine, özverili çalışmaları sebebiyle Sağlık Bakanlığı mensuplarını tebrik ettiğine, Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik uygulamalarının Batı medeniyetinin iflasının ilanı olduğuna, bir tarafta sınır güvenliğiyle ilgili tedbirler alınırken diğer taraftan da İdlib’de askerî harekât gerçekleştirildiğine ve bu çerçevede millî harp sanayisinin nereden nereye geldiğinin tüm dünyaya gösterildiğine, son on sekiz yılda yapılan hizmetlerin seksen yılda yapılan hizmetlerle mukayese edildiğinde katbekat daha fazla olduğunun ortaya çıkacağına, 1915 Çanakkale Köprüsü’nün 18 Mart 2022’de tamamlanarak hizmete açılacağına, Cumhurbaşkanının önderliğinde büyük ve güçlü Türkiye’yi, adil ve merhametli yeni bir dünya kurma azmini sonuna kadar muhafaza edeceklerine ilişkin açıklaması

43.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suudi Arabistan’da çalışan vatandaşların imzalattırılan taahhütname nedeniyle mağdur olmaması için Dışişleri Bakanlığının tedbir alması, sınırlardan ülkeye giren ve karantinaya alınan tır şoförlerinin ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiğine, Çin’den gelen ve PTT tarafından dağıtılan kargoların imha edilip edilmediğini öğrenmek istediğine ve PTT çalışanlarının kontrolden geçirilmesi konusunu Hükûmetin dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

44.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Gezi Parkı eylemleri sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan Berkin Elvan’ın ölümünün 6’ncı yıl dönümü vesilesiyle Gezi’de yaşamını yitirenleri saygıyla andığına ilişkin açıklaması

45.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, adaletsizliğin her alanda olduğu gibi yeşil sahalarda da var olmaya devam ettiğine, hiçbir takımın hakkının yenilmediği, futbolcuların alın terinin heba edilmediği adil mücadele ortamının tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

46.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, 25 Şubatta geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren ve Muş ili Varto ilçesinde toprağa verilen Kürt siyasetçi Zeynel Abidin Han’ın, cenazesine yönelik saygısızlığın defin işlemleri sırasında da devam ettiğine, bu muamelelerin Kürt halkına ve Kürt halkının tanınmış şahsiyetlerine yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

47.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Maden Kanunu kapsamında redevans sözleşmesiyle yer altı maden işletmeciliği yapan şirketlerde çalışan işçilerin kıdem tazminatı ve diğer alacakları konusunda yaşadıkları mağduriyetlerin önlenebilmesi için 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinde düzenleme yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

48.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, açlık grevini sürdüren Grup Yorum üyelerinin evlerine baskın yapılarak ambulansla zorla hastaneye götürüldüğüne, yaşama hakkının en temel hak olduğuna, sanatçıların zorla müdahaleye tabi tutulmadan taleplerinin karşılanmasıyla sorunun çözülebileceğine ilişkin açıklaması

49.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, yasama ekonomisi bakımından 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına konuşma yapmadıklarına ve demokrasinin tahammül rejimi olduğuna ilişkin açıklaması

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından corona virüsünün kontrol edilemeyen salgın hastalık olarak ilan edildiğine, Venedik Festivali’nin iptal edilmemesi nedeniyle virüsün İtalya’da hızlı yayıldığına, Türkiye’de de okulların tatil edilmesinden başlayarak bir arada bulunmayı gerektiren organizasyonların iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

56.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 11/3/2020 tarihinde İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bünyesinde görevlerini kahramanca ifa eden sözleşmeli askerî personele yapılan adaletsizliğin önüne geçilebilmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması ve bu çerçevede yapılacak özlük haklarındaki iyileştirmeler ile sorunlarının giderilmesi için araştırma komisyonu kurulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 6/3/2020 tarihinde Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve arkadaşları tarafından, kadına dönük şiddet ve ayrımcılığa karşı alınacak her türlü yasal önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 11/3/2020 tarihinde Bursa Milletvekili Lale Karabıyık ve arkadaşları tarafından, kadın istihdamını artıracak yöntemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VI.- SEÇİMLER

A) Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna Üye Seçimi

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalan üyeliklere seçim

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196)

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, Gaziantep ilindeki misafirhane ve sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25041)

2.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, ülke genelindeki misafirhane ve sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25042)

3.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Eskişehir iline sulama barajı yapılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25046)

4.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, hayvanlara uygulanan aşı fiyatlarının yüksekliğine ve veteriner hekimlerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25049)

5.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, soğan ve patates ihracatının ön izne bağlanmasının etkilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25183)

6.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, orman köylülerinin sayısında yaşanan değişim ile bu köylülerin gelirlerine ve Bakanlık tarafından planlanan desteklere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25329)

7.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, TİGEM işletmelerinin hayvan ölümleri ve mecburi kesim nedeniyle uğradığı zarara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25330)

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TMO tarafından yapılan alımlara ve lisanslı depoculuk verilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25334)

9.- Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin’in, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki sulama projelerinden kaynaklanan sorunlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25341)

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, şeker pancarı üreticilerinin kamu bankalarına olan borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25476)

11.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, 2017, 2018 ve 2019 yıllarında Bakanlık ve bağlı kuruluşlarında temsil ve tanıtım giderleri için yapılan harcama miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25477)

12.- Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin’in, Şanlıurfa ilinin Suruç ilçesindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/25480)

13.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kanun teklifleri ile ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in cevabı (7/25770)

11 Mart 2020 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce 3 değerli milletvekilimize gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Şenol Sunat’a aittir.

Buyurun Sayın Sunat. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla gündem dışı söz aldım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlarım.

Bu arada, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök Beyefendi’ye de burada, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum bu haftayı bu gün dolayısıyla hanım milletvekillerine verdikleri için.

Sayın milletvekilleri, tarihimizin her döneminde, devlete ve toplum yaşantısına egemen olan siyasal düşünme şekilleri, yönetim biçimleri, dinler, ideolojiler, kadınların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hayattaki rolünü belirlemiştir. Türk toplumunun içinde, değişik tarihî dönemlerde kadın konusunda farklı dönemler yaşanmıştır. Tanzimat’la başlayan cumhuriyetin ilanıyla hızlanan kadınla ilgili süreçte Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu sosyal reformlarla birlikte büyük bir dönüşüm başlamıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte kadınlar, Türk toplumunu çağdaş medeniyet düzeyine çıkarma projesinin taşıyıcıları olarak formüle edildi. Bu gelişme, fırsat eşitsizlikleri, ön yargılar, bazen bağnaz zihniyet yüzünden sonraki dönemlerde maalesef yeterince korunamamıştır.

Son yıllarda kadın konusu, hem Türk kültürü hem de İslam medeniyet tarihinin teamüllerine uygun olarak maalesef değerlendirilmemektedir. Bazı cemaat ve tarikat söylemlerine ve ne yazık ki bazı Diyanet görevlilerinin münferit açıklamalarına bakıldığında, kadını itibarsızlaştıran, hem toplumsal hem de bireysel alt sınıfa aitmiş hissi, âcizmiş hissi uyandıran yani değersizleştiren söylemleri, yine kapitalist düzenin kadının bir obje, âdeta bir meta olarak algılanmasına sebep olacak uygulamaları Türk kültürü ve İslam medeniyetiyle asla açıklanamaz, bağdaşamaz.

Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyor ki: “Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yok, noksanlık ile çirkinlik senin görüşlerinde.” Sormuşlar Hacı Bektaş Veli’ye: “Kadıncık Ana eşiniz midir?” “Eşim değil, eşitimdir.” diyor.

Yine, büyük Türkçü, büyük sosyolog Ziya Gökalp: “Kadın yükselmezse, alçalır vatan.” diyor.

“Türklerde kadın, toplumun direğidir. Türklerde kadın; töredir, öğretendir, kadını da erkeği de yetiştirendir. Türklerde kadın; akıldır, sağduyudur, toplumsal hafızadır. Türklerde kadın, devlettir.” diyor Sayın Meral Akşener.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin sürdürülebilir kalkınması için, siyasal yaşam dâhil, toplumun ekonomik, sosyal, kültürel yapısına kadın ve erkeğin dengeli katılımı, kadın ve erkek arasında etkin bir fırsat eşitliğinin aile ve çalışma hayatını da kapsayacak şekilde yerleşmesi demokratik toplumun vazgeçilmez koşuludur.

Ben bu kürsüden Türk kadınlarına sesleniyorum: Toplumsal düzenin temeli olan ailenin, milletin ve devletin geleceğinin sürdürücüsü sizlersiniz. Toplumun eşit ve özgür bireyleri ve demokratik katılımın vazgeçilmez aktif ögelerisiniz. Cumhuriyetten bugüne kazanmış olduğumuz haklara sahip çıkmalısınız. Cumhuriyetimizin ilke ve ülkülerine sahip çıkmalısınız. Bilmelisiniz ki bir ülkede hukuk güvenliği bitmişse adalet yoktur; adaletin olmadığı yerde demokrasi asla olamaz; demokrasinin olmadığı yerde otokrasi vardır, insan haklarından asla söz edilemez, kadın haklarının esamesi bile okunmaz. Hakka ve hukuka, adalete sahip çıkmalıyız.

Sayın milletvekilleri, ekonomik kriz en çok kadınlarımızı vurdu. İstihdam edilen kadınların oranı giderek düşüyor. Genç kadın işsizliği yüzde 34’lerde. Kadınlar, kendilerine iş istemekten vazgeçti, çocuklarını ve eşlerini önceliyorlar artık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ŞENOL SUNAT (Devamla) - Kadına yönelik şiddet giderek atıyor. Sadece 2019 yılında 474 kadın katledildi. Cinsel şiddet ve çocuk istismarının artışı büyük bir toplumsal yara. Kadına yönelik şiddeti önleyici ve koruyucu tedbirlerde, kanunlardaki eksikliklerden değil, uygulamada sıkıntı yaşıyoruz. Zihinsel ön yargıların değişmesi gerekiyor. Bu bir toplumsal sorun.

İYİ PARTİ olarak kadınlarımızın her türlü toplumsal dayatmadan kurtulmuş, güçlü, özgür ve mutlu olduğu bir Türkiye'yi kurana kadar yılmadan çalışacağız.

Hepinizi saygılarımla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele konusunda Türkiye'nin üstlenmesi gereken yükümlülükler hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Candan Yüceer’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yüceer.

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadelesi konusunda Türkiye’nin üstlenmesi gereken yükümlülüklere ilişkin gündem dışı konuşması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin dört bir yanında farklı toplumsal kesimler adalet talep ediyor ancak adalet ve eşitlik talep eden bir kesim var ki toplumun yarısını oluşturuyor. Adaleti arayan, adaleti aramak zorunda bırakılmış, her gün adaletsizliği iliğinde hisseden; toplumsal yaşamda, eğitimde, istihdamda, ekonomide, aklınıza gelen her alanda eşitsizliklerle boğuşan biz kadınlar ama yılmayan, şiddete, engellemelere, yasaklamalara rağmen boyun eğmeden meydanları dolduran; meydanlarda eşitlik, adalet, özgürlük taleplerini dile getiren; “Hem fıtratta eşitiz hem hayatta eşitiz.” diyen, “Yoksulluk, kriz, şiddet değil, yaşamak istiyoruz.” diyen kadınlar. Tarladan fabrikalara, sokaklardan evlere kadar her yerde, her koşulda “eşitlik” diyen, “mücadele” diyen, “özgürlük” diyen kadınları yürekten selamlıyorum.

Hepimiz biliyoruz ki ekonomik bağımsızlık olmadan elde edilen tüm bağımsızlıklar nihayetinde yok olur gider; bu, ülkeler için de geçerlidir, bireyler için de geçerlidir. Kadının iş yaşamında olması, para kazanıyor olması gerçekten çok değerlidir.

Dünya Kadınlar Günü’nün fikir annesi Clara Zetkin’in “Kadının özgürlüğü, tüm insanların özgürlüğü gibi, emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.” sözündeki gibi, aslında 8 Martta meydanları dolduran kadınlar başka bir eşitlik mücadelesi verebilirlerdi; “eşit işe eşit ücret” diyebilirlerdi, “insan onuruna yarışır bir iş” diyebilirlerdi; bizler, burada kadına yönelik şiddeti konuşmuyor olurduk, kadınların çalışma hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını, eşit ve adil bir ücreti, bunları konuşuyor olabilirdik ama Türkiye'de kadınlar şiddet cenderesine öyle kıstırılmış durumdalar ki hâlâ can mücadelesi veriyorlar ve bizler “Yaşamak istiyoruz, kadına şiddet son bulsun.” diyen kadınlara polis saldırılarını konuşuyoruz, çocuk istismarcılarını cesaretlendirecek af düzenlemelerini konuşuyoruz, sanki Türkiye’de kadınlar her alanda eşitmiş gibi, her türlü sorun bitmiş gibi, nafaka hakkının budanmasını konuşuyoruz. Utanç verici bir durum. Oysaki elimizde kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair yol gösterici özelliği olan bir belge var, İstanbul Sözleşmesi var. Şiddetle mücadele için pratikte, uygulamada gerçekten çok güçlü bir yasamız var, 6284 sayılı Yasa’mız var. Bunlara rağmen kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri hız kesmeden, can yakıcı bir boyutta devam ediyor. Niye böyle? Çünkü kadına yönelik ayrımcılık ve çağ dışı anlayış hâlâ devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi izleme mekanizması organı olan GREVIO, bu durumu, oturdu, ciddi anlamda değerlendirdi ve 15 Ekim 2018’de ilk Türkiye değerlendirme raporunu açıkladı. Aslında sözleşmeye taraf devletler GREVIO raporlarını kendi ulusal parlamentolarına sunmakla mükellefler; sadece sunmak değil, basmak, dağıtmak, ilgili kurumlara, sivil toplum kuruluşlarına göndermekle mükellefler ama o günden bugüne, bir buçuk yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ bu rapor konuşulmadı, resmî çevirisi yapılmadı, görüşülmedi. Anlaşılan o ki kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda, kadın sorunları konusunda bir arpa boyu yol katedemediğimiz görmezden gelinmeye çalışılıyor, görünmez yapılmaya çalışılıyor. Oysaki GREVIO, Türkiye Raporu’nda, olumlu adımlarımızda, ŞÖNİM’ler konusunda olsun, sözleşmenin kanunlarla desteklenmesi, uyumlu hâle getirilmesi noktasında olsun hakkımızı teslim etmişti ama eksikleri, yapılmayanları, önerileri de sunmuştu. Bunların içinden 23 tanesinin ilk üç yıl içinde acil yapılması gerekiyordu. Ne diyordu GREVIO? “Toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren söylemlerle mücadele edilmesi gerekiyor.” Sanki bunu dememiş gibi, iktidarın en tepesinden “kadın ile erkeğin eşit olmayacağı” “olmadığı” sürekli, ısrarla tekrarlanıyor. İktidara yakın medya 6284’ün, İstanbul Sözleşmesi’nin aile yıktığı propagandasını yapıyor. Bu da yetmiyor, Ombudsmanından İnsan Hakları Eşitlik Kurumuna kadar devletin bürokratları da bu koroya katılıyor. Ne diyorlar? “Kadını değil aileyi korumamız lazım.” diyorlar. Ne diyorlar? “Bu sözleşmeler, bu kanunlar örf, âdet, geleneklerimize uygun değil.” diyorlar. Ne diyorlar ev içi şiddet için? “Aile içinde tolere edilebilecek şeyler.” diyorlar. Kadınla ilgili her meseleyi dönüp dönüp “aile” kavramının içine sokmaya çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

CANDAR YÜCEER (Devamla) – Bu düşünce, kadını evin içinde, aile parantezinde görme anlayışının bir yansıması.

Bakın, GREVIO diyor ki: “Şiddet, toplumsal cinsiyet eşitliği olmadığı için var. Bunun için eğitimden, müfredattan ve ders kitaplarından cinsiyetçi cümlelerin, içeriklerin ayıklanması lazım.” Sanki bunu dememiş gibi, önce YÖK sonra Millî Eğitim Bakanlığı toplumsal cinsiyet eşitliği hedeflerinden vazgeçiyor.

GREVIO diyor ki kolluk güçlerine: “Kadını koru.” Kolluk güçleri gidiyor “Şiddet bitsin.” diyen kadınlara ters kelepçe takıyor.

GREVIO diyor ki: “Kadınlara duyarlı bütçeleme yapın.” Sanki bunu dememiş gibi On Birinci Kalkınma Planı’ndan biz toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi kaldırıyoruz. Yani GREVIO ne diyorsa biz tersini yapıyoruz. Bu anlayışla, kadına yönelik şiddeti önlememiz mümkün değil. Raporun uyarıları doğrultusunda muhakkak gerekli adımları atmamız gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284’ü eksiksiz ve etkin bir şekilde uygulamamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yüceer.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - İstanbul Sözleşmesi “aile” mefhumuna karşı değildir değerli milletvekilleri, karşı oldu şiddettir; bunu anlamamız gerekir.

Biz kadınlar eşitliğin ve adaletin sağlandığı, ekmek ve hürriyet günleri için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz diyor, eşit ve özgür bir dünya için “Yaşasın kadınlar!” diyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Müşerref Pervin Tuba Durgut’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Durgut.

3.- İstanbul Milletvekili Müşerref Pervin Tuba Durgut’un, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin gündem dışı konuşması

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her 3 kadından 1’inin fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı, 750 milyon kız çocuğunun daha reşit olmadan evlendirildiği, insan kaçakçılığı kurbanlarının yüzde 71’ini kadın ve kız çocuklarının teşkil ettiği bir dünyada kadına şiddetle mücadele konusunda iyimser bir tablo çizmek ne yazık ki hiç mümkün görünmüyor.

Dünya Sağlık Örgütü kadına yönelik şiddeti, cinsiyete dayanan, kadını inciten ve ona fiziksel, cinsel, psikolojik zarar veren, sosyal veya özel hayatta kadını baskı altına alan ve özgürlüklerini keyfî olarak kısıtlayan her türlü davranış olarak tanımlıyor. Dünya Sağlık Örgütü 2012 verilerine göre, dünya genelinde öldürülen her 2 kadından 1’i eşi veya ailesi tarafından öldürülürken bu oranın erkeklerde yirmide 1 olması çok acı bir gerçeği haykırıyor. Bu kadınlar ne yazık ki kadın oldukları için öldürülüyor. Evet, kadına şiddet, hayat döngüsü içinde, daha kız çocuğu dünyaya gelmeden, doğacak çocuğun cinsiyetiyle ilgili, kız çocuğu aleyhine bir tutum belirlemekle başlar; kız çocuklarının istismarı, erken evlendirilmesi, zorla evlendirilmesi, namus cinayetleri, eşinden şiddet ve psikolojik baskı görme, iş yerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalma ve yaşlılık döneminde saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde, kadını hayatının her safhasında etkileyebilir.

Sayın milletvekilleri, kadına şiddetle mücadeleden bahis açıldığında bazen “Neden kadına şiddetle mücadele? Şiddetin her türlüsüne karşı olmalıyız.” şeklinde itirazlarla karşılaşabiliyoruz. Halk sağlığı açısından bakıldığında bu itiraz, temelsiz bir itirazdır. Çünkü farklı şiddet türlerinin kişisel, sosyal, kültürel farklı risk faktörleri ve müdahale alanları vardır. Kadına şiddet önemli bir halk sağlığı sorunudur ve tanımlanmış risk faktörlerine yönelik etkili politikalar ve düzenlemelerle tavizsiz bir mücadeleyi gerektirir.

Türkiye son yıllarda, kadına şiddetle mücadele kapsamında reform niteliğinde yasal düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Bu düzenlemelerden biri, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dur. Bir diğer önemli düzenleme de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda şiddet mağduru lehine yapılan iyileştirmelerdir. Bu düzenlemeyle, töre cinayeti olarak adlandırılan suçlarda, yetmiş sekiz yıl boyunca uygulanmış, haksız tahrik indirimi uygulamasına son verilmiştir.

Aslında töremizde kadına şiddete asla yer olmamasına rağmen “töre saikiyle öldürme, töre cinayeti” gibi kavramların nasıl olup da dilimize girdiği üzerinde düşünmeliyiz çünkü Türk medeniyet ve kültüründe kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. İlk Müslüman Türk topluluklarının sosyal hayatlarına dair değerleri yansıtan Dede Korkut hikâyelerine, eski kaynaklara ve Türk destanlarına baktığımızda, sosyal hayatın içinde, akıl öğreten, ilham veren, devlet işlerinde en az erkekler kadar etkin konumda olan, siyasi kararlar veren, verdiği kararları uygulayan bir kadın figürüne rastlarız. Aile, fertlerin birbirine sadakat, sevgi ve saygı gösterdikleri sağlam bir kurum olarak tasvir edilir. Bizi biz yapan medeniyet değerleri ve gelenek böyleyken töre saikiyle işlenen cinayetler törenin değil, ancak töresizliğin, yozlaşmanın, köksüzleşmenin bir tezahürü olabilir.

Sayın milletvekilleri, kadına şiddet gibi çok yönlü müdahaleler gerektiren toplumsal problemler ancak güçlü bir siyasi irade, politik liderlik ve duruşla çözülebilir. İşte, bu yüzden, bu alanda Cumhurbaşkanımızın sahiplenici ve kararlı tutumu çok değerlidir. Önleme, koruma, erken müdahale, rehabilitasyon ve güvenlik prensiplerini temel alan yasal reformlar, şiddet karşıtı kültür oluşturmaya yönelik eğitim, şiddet mağdurlarına yönelik hizmetler, risk altındaki aileleri erken saptama ve denetleme programları, ilgili bakanlıkların koordineli çalışmalarıyla devam etmektedir. Bütün bunlara rağmen hâlâ pek çok kadının cinsiyete dayalı şiddete maruz kaldığını görmek çok üzücü olsa da mücadele azmimizi asla kırmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, hiçbir kadına inancından, giyiminden, fikirlerinden dolayı had bildirilmediği; hiçbir kadının cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa ve adaletsizliğe uğramadığı; kız çocuklarının sömürülmediği, istismar edilmediği, terör örgütlerince kaçırılmadığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

Buyurun.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (Devamla) – …ve hiçbir annenin terör örgütünün ağına düşürülmüş çocukları için evlat nöbeti tutmak zorunda kalmadığı; kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve politik alanlarda eşit temsilini ve başarılarını konuştuğumuz bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edebiliriz.

Bu inançla 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekillerimize teşekkür ederiz.

Şimdi, sisteme giren değerli milletvekillerimize sırayla söz vereceğim.

Sayın Başevirgen…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Manisa ili Salihli ilçesi Hacıbektaşlı köyünde kurulmak istenen jeotermal enerji santraline karşı verilen hukuk mücadelesinin kazanıldığına, aynı mücadelenin Çaldağı’nda yapılmak istenen nikel madenciliği ve Çıkrıkçı Barajı ile Irlamaz, Çepnidere, Çepnibektaş köyleri için risk teşkil edecek biyogaz santrali için de verileceğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Toprağını, geleceğini, sağlığını savunan Hacıbektaşlılılar haklı mücadelelerini kazandı. Köylülerimiz, Manisa’mızın Salihli ilçesine bağlı Hacıbektaşlı’da kurulmak istenen jeotermal enerji santraline karşı büyük bir mücadele vererek “ÇED Gerekli Değildir” kararına karşı dava açmıştı. Mahkeme, işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar meydana geleceğinden yürütmenin durdurulması kararı verdi ve itiraz yolunu da kapattı. Bu başarı mücadeleden asla vazgeçmeyen Hacıbektaşlılılarındır. Şimdi aynı mücadeleyi Çal Dağı’ndaki nikel madeni; fay hattı üzerinden geçen, çevredeki yerleşim yerlerinin içme suyunu karşılaması için yapılması planlanan Çıkrıkçı Barajı ile Irlamaz, Çepnidere ve Çepnibektaş köylerimiz için büyük risk teşkil edecek biyogaz santrali için vermeye devam edeceğiz. Toprağımıza, suyumuza ve sağlığımıza sahip çıkmak adına bu büyük mücadeleyi bizimle birlikte omuz omuza yürüten bütün bölge halkımıza teşekkürlerimi sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürer…

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesileyle kadınların sorunlarının gündeme getirildiğine ama bu sorunların çözümüne yönelik hâlihazırda kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde beklediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nden dolayı, kadınlarımızın sorunlarını gündeme getiren çok sayıda konuşma yapıldı ama bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda hâlihazırda bekleyen, çok kısa sürede de halledilebilecek kanun tekliflerimiz var. Örneğin, Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı olarak çalışmadan önce kadının doğum yaptığı süreç ne yazık ki emeklilik için sayılmıyor. Erkeklerde askerlik için böyle bir uygulama var, emekliliğe sayılıyor ama kadınların Sosyal Güvenlik Kurumuna kaydolmadan önceki annelik sürecinin emekliliğe sayılması talebi karşılanmıyor. Oysa bir gün Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı olarak çalışıp da anne olan o haktan yararlanabiliyor; bu ayrım ortadan kaldırılmalı. Ayrıca, kadınlarımız fazla mesaiyle çalıştırılıyor ama bu mesai ücretleri verilmiyor. Keza, örgütlü ve güvenceli çalışma hakları yok. Tarım işinde çok sayıda kadınımız güvencesiz ve sigortasız çalıştırılıyor. Hijyen olmayan koşullarda onların emekleri sömürülüyor. Ayrıca, kadınların doğum sonrasında işsiz kalma riskleri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, dünyada ilk coronavirüs vakasının ortaya çıktığından bu yana Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşların gereken tedbirleri aldığına ve uyguladığına, ulusal mücadeleyle sorunun aşılacağına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dünyada ilk coronavirüs vakası başladığından bu yana, Sağlık Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımız gereken tedbirleri azami derecede almış ve uygulamıştır. İnsanların ülkeden ülkeye her an hareket hâlinde olduğu bir dünyada, direnç hangi düzeyde, tedbirler hangi keskinlikte olursa olsun bazı sonuçları önlemek maalesef mümkün olmuyor. Üzücü ama korkutucu olmayan haberi dün gece hepimiz aldık, coronavirüs şüphesi olan bir vatandaşımızın test sonucu maalesef pozitif çıktı.

Vatandaşlarımızdan beklediğimiz, Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı tüm kurallara uyarak bu mücadeleye güç vermesidir. Şimdi yapmamız gereken, hayatımızı tedbirler doğrultusunda bir düzene sokmaktır. Bu küresel soruna karşı ulusal bir mücadele vererek sorunu aşacağımıza inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özer…

4.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, corona virüsüne karşı alınan önlemlerin büyük takdir gördüğüne, hastalığın tespitine ilişkin ne kadar çaba gösterildiğini, tüm sınır kapılarının kapatılması gerekirse nereden ne ithal edileceğini, üretimi azaltan yanlış politikaların hangi virüsle mücadele edebileceğini ve yarın daha tehlikeli bir salgının olmayacağına kimin garanti verebileceğini öğrenmek istediğine, üretimi artırmaya yönelik politikalara geçilmediği takdirde ülkenin açlığa mahkûm edileceğine ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şeffaflık etiğine sahip olan Sağlık Bakanı gece yarısından sonra açıkladı: “Türkiye'de corona var.” Dört bir yanımız virüsle çevriliyken alınan önlemler büyük takdir gördü ancak hastalığın tespitine ilişkin ne kadar çaba gösterildiğiyle ilgili sorular kafamızda dönüp duruyor. Bunlar bir yana, ben “Paramız var ki ithalat yapıyoruz.” diyenlere sormak istiyorum: Karantinayla tüm kapılarımızı kapatmanız gerekirse nereden, ne ithal edeceksiniz?

Bakın, 2002’den bu yana ekili alan miktarı 3,5 milyon hektar azalmış, nüfus 18 milyon artmış. Üretimi azaltan bu yanlış politikanız hangi virüsle mücadele edebilir? Şu bir gerçek ki: Parayı yiyemezsiniz, başka bir ülkeye giderek virüsten kaçamazsınız. Üstelik, yarın daha tehlikeli bir salgın olmayacağını kim garanti edebilir? Kısacası, bugün üretimi artırmaya yönelik politikalara geçmezseniz yarın ülkeyi açlığa mahkûm edersiniz.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

5.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, esnafın en büyük derdi hâline gelen SSK ve BAĞ-KUR primlerinin desteklenmesi, AVM’lerin çalışma saatleriyle ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, Çanakkale ilindeki küçük pansiyon ve otellerin konaklama vergisinden muaf tutulması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, SSK ve BAĞ-KUR primleri esnafımızın en büyük derdi hâline gelmiştir. Yüksek primler dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar, bırakın yeni istihdam yaratmayı, kendi primlerini dahi ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Kriz ortamında, esnaf ve sanatkârlarımızın ödediği BAĞ-KUR ve SSK primlerinin kamu tarafından hissedilebilir şekilde desteklenmesi gerekmektedir.

Esnafımızın en büyük sorunlarından biri de kent merkezlerinde uzun çalışma saatleriyle hizmet veren AVM’lerle rekabet edememeleridir. AVM’lerin hafta içi ve hafta sonu açılış-kapanış saatleriyle ilgili yasal düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır.

Öte yandan, sarayın, kaynak arayışına çare bulmak için türettiği konaklama vergisi Çanakkale ilimizdeki küçük pansiyon ve otelleri olumsuz etkileyecek bir düzenlemedir. Küçük pansiyon ve otellerin bu vergiden muaf tutulmasına yönelik bir düzenlemeye daha şimdiden ihtiyaç vardır.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman ili Göç İdaresi bünyesinde güvenlik kadrosunda çalışan işçilerin İçişleri Bakanlığının yanlış uygulamaları nedeniyle mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Adıyaman’ımızda Göç İdaresi bünyesinde güvenlik kadrosunda çalışan işçilerimiz İçişleri Bakanlığının yanlış uygulamaları nedeniyle mağdur olmaya devam ediyorlar. İçişleri Bakanlığınca 3 Mart 2020 tarihinde çıkarılan görevlendirme yazılarıyla birlikte bu işçilerimiz Adıyaman dışında, Erzurum başta olmak üzere, Türkiye’nin diğer illerinde geçici olarak görevlendirildiler. Bu işçilerimizin görevlendirmeleri, aile durumları, çocuk durumları, bakmakla yükümlü oldukları insanların durumları, sosyal kimlikleri nazara alınmaksızın yapılmıştır. Büyük bir mağduriyet yaratmıştır bu görevlendirmeler.

Buradan İçişleri Bakanlığına çağrıda bulunuyor, Adıyamanlı işçiler adına sesleniyorum: Adıyaman’daki işçilere uyguladığınız bu sürgün anlayışından vazgeçin, işçilerimize Adıyaman’da, kendi aileleriyle birlikte, çalışacakları ortamı yaratın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tamer…

7.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Sağlık Bakanı tarafından Türkiye’de 1 coronavirüs vakasının pozitif çıktığının açıklandığına, bazı gazete ve medya yayınlarında ifade edildiği gibi bu vakanın Kayseri ilinde olmadığına ilişkin açıklaması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Coronavirüsle ilgili ilk vaka 31 Aralıkta Çin’de, Wuhan kentinde belirlendi ve orada ifade edildi. Geçen zaman zarfında tüm dünyadaki ülkelere bu bulaşmasına rağmen, Türkiye’de, geç de olsa, dün gece itibarıyla 1 coronavirüs vakası olduğu ve pozitif çıktığı Sağlık Bakanımız tarafından söylendi. Bu zaman zarfında almış olduğu tedbirlerden dolayı Sağlık Bakanının kendisini tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca, dün itibarıyla, bazı gazeteler ve medya yayınlarında bu vakanın Kayseri’de olduğu ifade edildi. Zaten sıkı takibimizde, hem Sağlık Müdürümüz hem Valimiz hem başhekimlerimizle birlikte; böyle bir vakanın olmadığı, sadece, geçen hafta itibarıyla umreden gelen hastaların havaalanlarında enfeksiyon hastalıkları uzmanları tarafından kontrol edilirken böyle bir görüntünün servis edildiği anlaşılmaktadır.

O açıdan ifade etmek istedim, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, fabrikaların boşalttığı kimyasal atıklar nedeniyle Kahramanmaraş ili Aksu Çayı’ndan zehir akmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kahramanmaraş’ımızın Aksu Çayı maalesef zehir akıyor, zehir akmaya devam ediyor. Aksu Çayı çevresindeki fabrikalar kimyasal atıklarını bu çaya boşaltıyorlar. Yıllardır “Tedbir alın, temizleyin, burayı temiz tutalım.” diyoruz ama maalesef Hükûmet, AK PARTİ yönetimi bunu bir türlü dinlemiyor. Bakanlar geliyor Kahramanmaraş’a, her gelen bakan söz veriyor, “Aksu Çayı temizlenecek.” diyor, boş çıkıyor. Sayın Cumhurbaşkanı her Maraş’a geldiğinde “Edeler, Aksu temizlenecek.” diyor, boş çıkıyor. Yerel seçimlerde Belediye Başkanı adayınız, şimdiki Belediye Başkanınız “Bir yıl içerisinde temizleyeceğiz.” dedi, maalesef o söz de boş çıktı. “Artık yeter!” diyoruz, Aksu Çayı’nın temizlenmesi Kahramanmaraşlılara saygı ve sevginin ispatıdır. Eğer bu kadar çok oy aldığınız Kahramanmaraş’ı seviyorsanız Aksu Çayı’nı artık lütfen temizleyin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, İstanbul Milletvekili Serap Yaşar tarafından yazılan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen ve karara dönüştürülen “Avrupa’da Kayıp Mülteci ve Göçmen Çocuklar” konulu rapora ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bölgemizde, özellikle sınır komşumuz Suriye’de yaşanan iç savaş şiddetli bir mülteci akınını tetiklemiş ve Türkiye’nin kapılarını açmasından sonra Yunanistan sınırında yaşananlarsa bu krizi Avrupa için utanç verici bir boyuta dönüştürmüştür. Şüphesiz, bu durumdan en çok çocuklar ve kadınlar etkilenmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen ve karara dönüştürülen “Avrupa’da Kayıp Mülteci ve Göçmen Çocuklar” konulu raporu hazırlayan AK PARTİ İstanbul Milletvekilimiz Serap Yaşar’a göre kayıp mülteci ve göçmen çocuk sayısı 50 binleri bulmaktadır. Yine aynı rapora göre, çocukların kaybolmalarını engellemek, insan kaçakçılarının, suç örgütlerinin, fuhuş çetelerinin eline düşmelerinin önüne geçebilmek için çocuğun üstün yararı gereği ailelerinden koparılmamaları ve yüksek koruma sağlanması gerekmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erel…

10.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İstiklal Marşı’mızın kabul edilişinin 99’uncu yılı. Vatan ve millet sevgisinin, bağımsızlık ve hürriyet aşkının en güzel ifadesi olan İstiklal Marşı’mızı bize armağan eden millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u saygıyla anıyorum. Bayrağımız ve onun hürriyetini ölümsüzleştiren İstiklal Marşı’mız, milletimizin ruhunu, tarihini ve ideallerini aksettiren ölmez bir şaheserdir. Mehmet Akif kalemini cennetteki mürekkebe batırmış şairimiz; İstiklal Savaşı’mızın askerî ve siyasi alanda lideri ve başkomutanı Mustafa Kemal’dir, manevi alanda bu orduyu hazırlayansa Mehmet Akif’tir. “Bazen öyle oluyordu ki beynimden geçenlere kalemim yetişmiyordu.” diyor Akif. O, asırlardır yaşayan bir milleti tek bir cümleyle anlatan adam. “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet/ Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.”

Teşekkür ediyorum Başkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özcan…

11.- Muğla Milletvekili Suat Özcan’ın, 26 Aralık 2019 tarihinde sonuçları açıklanan Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevde yükselme sınavında yaşanan adaletsizliğe ilişkin açıklaması

SUAT ÖZCAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de her geçen gün adaletsiz bir olay gerçekleşmektedir. Bu seferki adaletsizlik, sonuçları 26 Aralık 2019’da açıklanan Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevde yükselme sınavında gerçekleşmiştir. Yazılı ve sözlü sınavdan oluşan ikili sınav sisteminde, yazılı sınavdan 100 puan ve yakın puanı alan adaylar sözlü sınavdan geçirilmezken, yazılı sınavdan 60 ve civarı alan adaylar sözlüden geçirilmiş ve isimleri müdürlük için asil olarak açıklanmıştır. Ayrıca diğer bir sorun da 350 kişinin mülakata çağrıldığı denetimli serbestlik müdür yardımcılığı için 75 kişilik kontenjan belirtilmesine rağmen sadece 41 kişi seçilmiştir. Sınavda kamera kullanılmamıştır, adaylara teknik değil, siyasi ve dinî sorular yöneltilmiştir. Bu hakkaniyetsizlik, adaletsizlik ve liyakatsizlik durumuna son verilmesini ve bunun soruşturulmasını istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

12.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, egemen olan üstünler hukukunu yıkacak olanın tarafsız ve bağımsız yargı olduğuna, tarafsız ve bağımsız yargının pusulasının da hak, hukuk ve adalet olması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Türkiye’de üstünlerin hukuku egemen olmuştur ancak bu üstünlerin hukuku anlayışını yıkacak olan tarafsız ve bağımsız yargıdır. Tarafsız ve bağımsız yargının pusulası hak, hukuk ve adalet olmalıdır. Tarafsız ve bağımsız yargı, gerek müşteki olanların gerek sanık veya şüpheli olanların siyasi kimliklerine, siyasi yakınlıklarına, soyadlarına göre herhangi bir karar ve hüküm tesis etmemelidir. Bu şekildeki gidişat, kötü bir gidişattır. Yargının kendisini bir sınavdan geçirmesi ve silkelenmesi, kendine dönmesi lazım. Türkiye’de yargının itibarsızlığına sebebiyet veren, yargının ta kendisidir. Yargı burada yargının itibarsızlaştırılmasından şikâyetçi, müşteki durumunda ancak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

13.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Çin’de başlayan ve dünyanın birçok ülkesine yayılan coronavirüsten 4.284 kişinin yaşamını yitirdiğine, Sağlık Bakanının yaptığı açıklamaya göre ülkede 1 kişide rastlandığına, özellikle virüse karşı yüksek risk grubunda bulunan çocukların korunmasının önem arz ettiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çin’de başlayan ve dünyanın birçok ülkesine çok hızlı bir şekilde yayılan coronavirüs 120 binin üzerinde kişiye enfekte olmuş, 4.284 kişinin ise yaşamını yitirmesine sebep olmuştur. Ülkemizde ise Sağlık Bakanının yaptığı açıklamaya göre 1 kişide coronavirüse rastlanmıştır.

Özellikle yüksek risk grubunda bulunan çocuklarımızın virüse karşı korunması önem arz etmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı coronavirüse karşı gerekli önlemlerin alındığını açıklamasına rağmen, okullarda çocuklarımızın sıkça girip çıktığı lavabolarda temizlik için oldukça önemli olan alkol bazlı el antiseptiği ile katı sıvı sabun ve tuvalet kağıdı bulunmamaktadır. Öğrencilerimiz kendi temizlik malzemelerini evlerinden getirmektedir.

Sayın Millî Eğitim Bakanı, okullarda virüse karşı bu koruma maddeleri mutlaka bulunmalıdır. Ayrıca virüs konusunda okullarda çocuklarımıza bilgilendirme mutlaka yapılmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tarım işçisi Kabire Atamaz 48 yaşındaydı, 3 çocuk annesiydi. Kabire, patronu tarafından defalarca kez taciz edilmişti. Reddedilen patronu ölüm tehditlerine başlayınca Kabire defalarca kez şikâyette bulundu,. 2 kere uzaklaştırma kararı istedi. Patronunun ifadesinde “Bir tabur ordu gelse de seni öldüreceğim.” dediği kayıt altına alınmasına rağmen uzaklaştırma kararı verilmedi.

Kabire, bu kişi tarafından evinin önünde öldürüldü. Katilinin “Ben Tayyip’in adamıyım ‘FETÖ’cü’ diye sizi ihbar ederim.” diye savcıları tehdit ettiği ortaya çıktı. Taciz ve tehditlerini savunmaktan geri durmayan patron değil Kabire dinlenseydi 3 çocuğu annesiz kalmayacaktı.

Ama biz kadınlar kararlıyız; cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

15.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, belediyelerde performans düşüklüğü gibi bahanelerle işten çıkarılanların mağduriyetlerinin giderilmesi ve sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Belediyeler “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” şiarıyla hareket etmesi gereken kurumlardır ama bugün ne hazindir ki performans düşüklüğü gibi sudan bahaneler ve ideolojik düşmanlıklarla çeşitli belediyelerde birçok insanımız işten çıkarılmıştır ve çıkarılmaya devam edilmektedir. Zulme dayalı ve insanlarımızın ekmeklerini ellerinden almaya yönelik olan bu kıyımlar binlerce aileyi mağdur etmiştir. Bu, eşi görülmemiş bir vicdansızlık örneğidir. Bu kıyımların bir an önce durdurulması ve insanlarımızın mağduriyetlerinin tez elden giderilmesi haklı beklentimizdir.

Bunun yanı sıra, belediyelerde ve kamu kurumlarında görev yapan ve sözleşmeli statüsünde bulunan vatandaşlarımızın da kadroya geçirilmesine yönelik çalışmaların bir an önce tamamlanmasını bekliyor ve yürekten temenni ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

16.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

3 çocuk annesi, 37 yaşındaki Tuba Erkol, şiddet uygulayan eşi hakkında şikâyetçi oldu, eşi hakkında tedbir kararı alınmasının ardından bir süre ailesinin yanında kaldı. Bir gün Tuba “Ben evime gidiyorum, haklıyken haksız olmayayım. Nasıl olsa uzaklaştırma kararı aldım, eve gelemez.” diyerek evine gitti. O, devletin onu koruyacağına inandı ama korunmadı, evinde çocuklarının gözleri önünde katledildi. Ne acı ki Tuba tek örnek değil, mahkemelerin verdiği kararlar kâğıt üstünde kalıyor, bir bir eksiliyoruz.

Ama biz kadınlar kararlıyız; cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

17.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Ordu ili Fatsa ilçesi Yukarıbahçeler köyünde siyanürle altın madeni işletilmesi nedeniyle yaşanılan mağduriyete ve Karadeniz Sahil Yolu’nda yaşanılan trafik kazaları nedeniyle Fatsa Çevre Yolu’nun faaliyete geçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan, Ordu Fatsa ilçemizin Yukarıbahçeler köyünde bir Kanadalı firma tarafından beş yıldır siyanürle altın madeni işletiliyor. Burada yığın liçi ve tank liçi yapılabilir ama ucuz olan yığın liçi kullanılıyor, çevre ve insan hiçe sayılıyor; hem de atık barajı yok. Zehirli atık su nereye gidiyor? Doğrudan Elekçi Irmağı’na ve Karadeniz’e gidiyor. Şimdi de on dört yıl daha uzatma alıp, bu alanı 3 katına çıkarıp 58 bin dönüm alanda 120 bin insanı 2 siyanür havuzu arasında bırakmak istiyorlar, Fatsa’nın etrafını bir hilal gibi saracak bir işletme yapmak istiyorlar. Devletin beş yılda bu madenden kazanacağı para 52 milyon lira, aynı havzada 25 bin ton fındık üretiminden devletin ve milletin kazancı beş yılda 6 milyar lira; bunu dikkatinize sunuyorum.

Ayrıca, Fatsa çevre yolu için on beş yıldır söz veriliyor, hâlâ ortada hiçbir şey yok. Sahil Yolu’nda onlarca insan trafik kazasında öldü, hayatını kaybetti, bunu da dikkatinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

18.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, Amasya Gençlik Spor İl Müdürlüğü aracılığıyla 2019 yılında gerçekleştirilen projelere ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – AK PARTİ olarak “Yapabileceğimizi söyleyip söylediğimizi yapacağız.” düsturuyla 2019 yılında Amasya Gençlik Spor İl Müdürlüğü aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz proje ve eylemler şöyledir: 44 kadrolu antrenör, 37.400 lisanslı, 4 bin faal sporcu ve 84 spor kulübüyle gayemiz Amasya’mızda bizleri uluslararası müsabakalarda en üst seviyelerde temsil edebilecek sporcu yetiştirmektir. Amasya Taşova, Suluova ve Gümüşhacıköy spor salonlarının ısıtma sistemleri yenilenmiş, doğal gaz dönüşümleri yapılmıştır. Suluova Gençlik Merkezimizin tefrişatı yapılarak hizmete sunulmuştur. Merzifon ilçemiz de futbol sahamızın iyileştirilmesi, çim sahamızın güçlendirilmesi ve bin kişilik kapalı tribün yapılması için Spor Totoyla sözleşme imzalanmıştır. Amasya’nın ev sahipliğinde 14 branşta 32 faaliyet gerçekleştirilmiştir. “Yüzme Bilmeyen Kalmasın” kampanyası kapsamında 747 öğrencimize kurs verilmiştir. Sayın Spor Bakanımızın Amasya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Barut…

19.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, corona virüsü nedeniyle tedirginlik yaşandığına, okullardaki öğrenci sayısının çokluğuna karşılık hizmetli sayısının azlığı ve temizlik malzemelerinin yetersizliğine çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Ülkemizde görülen corona virüsü nedeniyle büyük tedirginlik yaşanıyor. Alınacak tedbirler ve sağlık emekçilerimizin gayretiyle bu süreci zarar görmeden atlatmayı diliyoruz. Bu hususta en önemli konuların başında geleceğimiz olan çocuklarımız geliyor. Virüsle ilgili Millî Eğitim Bakanlığı çalışma yapıldığını duyuruyor ama okullarımızda ne yazık ki hijyen ve bununla ilgilenecek personel konusunda büyük sorun var. Öğrenci başına düşen kullanım alanı yetersiz kalırken lavabolarda sıvı-katı sabun ve tuvalet kâğıdı gibi temizlik malzemeleri bulunmuyor. Bakanlık, ellerin sık sık yıkanmasını, kişisel hijyene dikkat edilmesini istiyor ama bu temizlik malzemeleri okullarımızda yok; ne yapacak öğrenci ve öğretmenlerimiz? Okullardaki hizmetli sayısının azlığı, öğrenci sayısının çokluğu, temizlik malzemelerinin yetersizliği gibi gerçekler artık görülmeli, buna çözüm üretilmelidir. Tasarruf gerekçesiyle okullarımızda azaltılan hizmetli ve memur statüsünde çalışan emekçiler tekrar görevlendirilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

20.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, TÜİK verilerine göre işsiz sayısının 4 milyon 394 bin olduğuna ve Hacı Bayram Veli Üniversitesinin sürekli işçi alımı ilanında 8 temizlik işçisi için üniversite mezunu olma şartı aranmasına, asgari ücretin 2.324 TL olduğu ülkede 4 kişilik bir ailenin yemek masrafının 3.240 TL olmasının vatandaşların içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının boyutu ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜİK verilerine göre Aralık 2019 işsizlik oranı yüzde 13,7’ye çıkmış ve işsiz sayısı 4 milyon 394 bin olmuştur. Elektrik Mühendisleri Odasının yaptığı çalışmada her 3 mühendisimizden 1’inin işsiz olduğu belirtilmektedir. Yüksekokul ve fakülte mezunlarında işsizlik oranıysa yüzde 25’tir. Hacı Bayram Veli Üniversitesinin sürekli işçi alımı ilanında 8 temizlik işçisi için üniversite mezunu olma şartı aranmış olması gençlerimizin gelecekleri açısından oldukça düşündürücüdür.

Ayrıca, 2020 yılı için açıklanan fitre bedeli 27 TL olup 4 kişilik bir ailenin yemek masrafı 3.240 TL tutmaktadır. Asgari ücretin 2.324 TL olduğu ülkemizde, diğer giderler ilave edildiğinde, vatandaşlarımızın içinde bulundukları ekonomik sıkıntının boyutu daha iyi anlaşılacaktır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yüceer…

21.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Son sözleri “Ölmek istemiyorum.” oldu Emine Bulut’un. “Anne, lütfen ölme.” diyen kızının gözleri önünde eski eşi tarafından öldürüldü. Oysa daha birkaç saat önce karakola sığınarak takip edildiğini anlatmıştı. Ancak polise göre, Emine Bulut tehdit altında değildi. “Şikâyette bulunmadı, koruma talep etmedi.” denilerek, hiçbir önlem alınmadan âdeta ölüme yollandı. Oysa yasaya göre devlet, tehdit altındaki kadını, o tedbir kararı istese de istemese de korumakla yükümlüydü. İktidar sözcüleri, bürokrasinin en tepesindeki isimler kadınları korumaya yönelik yasal düzenlemelerin aleyhine açıklamalar yapmaya devam ettikçe, yasayı uygulamayarak cinayetlere davetiye çıkaranlar cezasız kaldıkça bu cinayetleri durduramayız.

Ama biz kadınlar kararlıyız, cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da mücadelemizle, kararlılığımızla kuracağız.

BAŞKAN - Sayın Şevkin…

22.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Gazi Üniversitesi öğrencisiydi Şule Çet. Ankara’daki bir plazanın 20’nci katından düşerek yaşamını yitirdi. Olay intihar olarak yansıtıldı. Ancak Şule Çet’in arkadaşları ve ailesi olayın cinayet yönünden araştırılmasını talep ettiler. Kamuoyundaki yoğun tepkilerin ardından, o gece yanında bulunan 2 erkek hakkında dava açıldı. Cinayet ve cinsel saldırıyla suçlanan, başından beri suçunu inkâr eden sanıklara iyi hâl indirimi uygulandı. Tepki gösterilmese “intihar” diye geçiştirilecek, cezasız kalacak bir suça iyi hâl indirimi verilmesini kabullenemiyoruz.

Ama biz kadınlar kararlıyız, cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

23.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî marşlar, milletlerin ve devletlerin sembollerinden bir tanesi, olmazsa olmazları arasındadır. Marşlar, milletlerin anılarından, acılarından ve zaferlerinden esinlenerek yazılırlar. Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra bin yıllık Türk vatanı olan Anadolu işgal edilmiş, düşman, kadim Türk topraklarındaki hâkimiyetimize darbe vurmaya kalkmıştır. Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde toplanan Kuvayımilliye güçleri Türk milletini Anadolu’dan söküp atmak isteyen düşmana karşı mücadele ederken merhum Mehmet Akif de İstiklal Marşı’nı yazar. İşgale karşı Millî Mücadele’nin yaşandığı günlerde düzenlenen yarışmada merhum Mehmet Akif’in kaleme aldığı şiir “İstiklal Marşı” adıyla millî marş olarak kabul edilmiştir. 12 Mart 1921’de millî marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı, Türk milletinin kavlükararıdır. İstiklal şairimizi rahmetle yâd ediyor, Akif gibi “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın” diyorum. Ne mutlu Türk’üm diyene!

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gökçel...

24.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin ili Tarsus Organize Sanayi Bölgesi otoban bağlantı sorununun devam ettiğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi’nin otoyol çilesi bitmiyor. Her seçim döneminde bitirileceği söylenen bağlantı yolu yine yetim kaldı. Mersin ekonomisinin can damarı OSB’nin bağlantı yoluna sadece 1 milyon lira bütçe ayrıldı. Açılış tarihi yine ertelendi. Mersin’in üretim kapasitesini artıracak, ekonomisini canlandıracak bu yatırım Mersinlilerden esirgeniyor. Peki, Mersinlilerden kısılan bu harcama kime yapılıyor? Askerlerimizin bulunduğu yeri bildiği hâlde bombalanmasına izin veren Ruslar için yapılıyor. Akkuyu Nükleer Santrali bağlantı yoluna Ruslar rahat rahat seyahat etsin diye 30 milyon lira bütçe ayrıldı. Mersin’e azar azar, Ruslara katar katar…

BAŞKAN – Sayın Aycan…

25.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, TÜİK verilerine göre 2019 yılı evlenmelerinin azalmasına karşılık boşanma sayısının artmasının üzerinde konuşulması gereken sosyolojik bir hadise olduğuna ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, TÜİK, 2019 yılında evlenmelerin yüzde 2,3 azalarak 541 bine indiği, boşanma sayısının ise yüzde 8 artarak 155 bin olarak gerçekleştiğini açıkladı. Evlenme sayılarına bakıldığında önemli bir sorun, yabancı gelin sayısının çok artmasıdır. Bu durum, üzerinde konuşulması gereken sosyolojik bir hadisedir. Esas sorun ise boşanmalardır. Boşanmalar artmaya devam etmektedir. Bu da yeni sorunlar, kavgalar demektir. Kavga, sadece boşanan kişiler arasında kalmamakta, ailelere yansımakta, aileler arasındaki kavgaya, toplumsal kavgaya hatta cinayetlere sebep olmaktadır. 2 milyon kişi arasında boşanma davaları olduğu ve bu davaların yıllarca sürdüğü belirtilmektedir. Boşanan çiftlerin çocukları varsa durum daha da karışık hâle gelmektedir, velayet, çocuk icrası kavgası daha da büyümektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım…

26.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, AK PARTİ Genel Başkanı, bakanları ve birçok milletvekilinin 24 Haziran 2018 seçimleri öncesi öğretmenlere, polislere, hemşirelere ve din görevlilerine verdikleri 3600 ek gösterge sözünün arkasında durması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

24 Haziran 2018 seçimleri öncesi AK PARTİ Genel Başkanı, bakanları ve birçok milletvekili “İlk yüz gün içinde öğretmenlerimize, polislerimize, hemşirelerimize ve din görevlilerimize 3600 ek gösterge uygulanacak.” sözünü vermişti. Birçok televizyon kanalında, gazetelerde, billboardlarda, her yerde milletin gözünün içine baka baka söz verdiler. Ben de diyorum ki: Verdiğiniz sözün arkasında durun, değil yüz gün, altı yüz gün oldu hâlâ 3600 ek göstergesi uygulanmadı. Sözünüzün arkasında durun. Tekrar tekrar hatırlatıyorum: Sözünüzün arkasında durun.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

27.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, tarih boyunca salgın hastalıkların insanlığın en büyük korkularından olduğuna ve 24 büyük salgın yaşandığına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Salgın hastalıklar, tarih boyunca insanlığın en büyük korkularından biri olmuş, insanlık, o gün bugün birçok tehlikeyle kuşatılmış, 24 büyük salgın yaşanmıştır. Atina veba salgını, Jüstinyen veba salgını, kara veba, Amerika yerlilerinin salgın hastalıkları, büyük Londra vebası; 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü, 5’inci, 6’ncı, 7’nci kolera pandemileri, Rus gribi, modern veba, İspanyol gribi, Asya gribi, HIV/AIDS, Hong Kong gribi, SARS salgını, domuz gribi, Batı Afrika menenjit salgını, Haiti kolera epidemisi, Kongo kızamık epidemisi, Batı Afrika Ebola epidemisi, coronavirüs salgını sayısız cana mal olmuştur ve olmaktadır. Tedbir almalı, aldık; tedbirli olmalıyız, olduk. Tüm ilgililere teşekkür ederim. “Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi asalet olmaz.”

BAŞKAN – Sayın Aydın…

28.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Katar ile Türkiye arasında imzalanan ve 5 Martta Resmî Gazete’de yayımlanan anlaşmayla devlete ait taşınmazların satışının mümkün olabileceği ve kentsel dönüşüm projelerinin yapılabileceğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde Katar ile Türkiye arasında imzalanan ve 5 Martta Resmî Gazete’de yayımlanan sessiz sedasız bir anlaşmayla devlete ait taşınmazların satışı mümkün olabilecek ve kentsel dönüşüm projeleri yapılabilecek. Anlaşmadaki hükme göre devlete ait taşınmazlar üzerindeki kamu ve özel yatırım olanaklarının yanı sıra devlete ait taşınmazların elden çıkarılması ve satışına ilişkin usuller konusunda da karar alınabilecek. Özellikle Katar bundan böyle devlet arazileri üzerinde söz sahibi olacak. Bunun perde arkasında ise Kanal İstanbul Projesi ve bölgedeki değerli araziler olduğunu düşünüyoruz.

Benim önerim şu: Madem iktidarın bu kadar Katar sevdası var, Kanal İstanbul Projesi’nin adı da “Katar İstanbul” diye değiştirilsin, olsun bitsin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hancıoğlu…

29.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Güleda Cankel daha 19 yaşındaydı, Isparta’da üniversite öğrencisiydi. Muğla’dan gelen eski erkek arkadaşı tarafından darp edildi. Saldırganla birlikte karakola götürüldü. Güleda’yı evine yollayan polis, peşinden saldırganı da şehirlerarası otobüs terminaline götürüp serbest bıraktı. Sözüm ona şehri terk edecekti, terk etmedi, Güleda’nın evine gitti ve bir canımızı daha hayattan kopardı. Oysa, yasalarımız, tehdit altındaki kadının korunmasının şikâyete bağlı olmadığını söylüyor ancak yasa uygulanmıyor çünkü kadını korumaya yönelik yasaların erkekleri mağdur ettiğine inanılıyor.

Ama biz kadınlar kararlıyız; cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

30.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Türkiye’deki tek coronavirüs vakasının Sağlık Bakanı tarafından açıklandığına, Bilim Kurulunun alacağı önlemlere ve gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu dünyada gerçekleşen coronovirüs salgınının gösterdiğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sağlık Bakanı tarafından Türkiye’deki ilk coronavirüs vakası açıklandı. Bu çerçevede, Bilim Kurulunun alacağı önlemler önemlidir. Salgın olmasını engellemek ve öncelikle çocuklarımızı korumak için tüm okulların dezenfekte edilmesi, tüm okullara sıvı deterjan ve antibakteriyel el jelleri konulması çok önemlidir. Bu önlemler kamu binaları, bankalar, metro, otobüs gibi toplu ulaşım araçları için de alınmalıdır.

Biliyorsunuz, ülkemiz için olmamasını diliyoruz ama bir salgın anında karantina durumunda stoklar önem kazanmaktadır. Gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu dünyada gerçekleşen coronovirüs salgını göstermiştir. Özellikle salgın ve kıtlık durumunda buğday anahtar yiyecektir. Türkiye’de 19 milyon ton buğday üretimimiz mevcuttur ama yetmiyor. 2018 yılında 5,8 milyon ton, 2019’da da 9,8 milyon ton ithalat yapmışız. İthalat giderek artıyor. En çok ithalatı Rusya’dan yapmışız. Diyelim ki sınırlar kapandı, ticaret olmadı, o zaman “Paramız var ki ithalat yapıyoruz.” söylemi hiçbir şey ifade etmez. Dünyadaki bu salgın, gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

31.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, KHK’ler eliyle binlerce kadının işsiz kaldığına ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – KHK’li kadınlardan söz etmek istiyorum.

KHK’ler eliyle binlerce kadın bir gecede sorgusuz sualsiz, hiçbir savunma hakkı tanınmadan işsiz bırakıldı. İlan edilen OHAL’le temel hak ve özgürlüklerin kullanılması durduruldu. Mahkeme kararları olmadan Bakanlar Kurulu kararlarıyla insanlar suçlu sayıldı. Maalesef kadınların -KHK’li olmaktan kaynaklı- hâlihazırda var olan, kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı sorunları daha da ağırlaştı. Kadınlar çalışma hayatlarından koparıldı, on yıllar boyunca bin bir güçlükle elde ettiği kazanılmış hakları gasbedildi. Hem KHK’li kadınlar hem de KHK’li yakınları işsizlik, yoksulluk ve sivil ölüme mahkûm edildi, erkek egemen sistemin dayattığı rollere hapsedilmeye çalışıldı. Yaklaşık 17 bin kadın tutuklandı, 850 kadın bebeğiyle birlikte hapse atıldı, hamile kadınlar yasaya aykırı olmasına rağmen cezaevlerine gönderildi. Bir an önce KHK’li kadınlara uygulanan bu zulmün son bulmasını, adaletin sağlanmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Budak…

32.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, bütün dünyayı etkisi altına alan coronavirüsün toplum sağlığının yanı sıra ekonomik dengeleri de etkilediğine ve en çok darbe alan turizm sektörünü rahatlatacak önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, bütün dünyayı etkisi altına alan coronavirüs toplum sağlığının yanında ekonomik dengeleri de derinden etkilemektedir. Coronavirüsten en çok darbe alan sektörlerin başında turizm sektörü gelmektedir. Küresel ölçekteki dev şirketler bile ayakta kalma mücadelesi verirken turizm faaliyetleri bütün dünyada neredeyse durma noktasına gelmiştir. Yaşanan global bir krizdir ve Türkiye’yi de etkilemiştir. Rezervasyon iptalleri şimdiden yüzde 70’i aşmış durumdadır. Dört ay sonra toparlanma umudu şimdilik hayaldir. Üstüne üstlük sektörün bankalara kredi borcu 2019 itibarıyla 96 milyar liradır. Durum böyleyken Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansına cirodan pay ödemeye başlayan sektör bir de nisan ayında konaklama vergisi ödemek durumundadır. Mevcut şartlarda her 2 ödemenin de bir an önce kaldırılması ve sektörü rahatlatacak önlemlerin acilen alınması gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Orhan…

33.- Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık’ın, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanan çığ nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, çığ altında kalan Mehmetcan Taşdemir’e hâlâ ulaşılamadığına, çığ bölgesine yapılacak tünel ihalesindeki yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla verdikleri önergeye destek beklediklerine ilişkin açıklaması

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

4-5 Şubatta Van’ın Bahçesaray ilçesinde çığ yaşanmıştı ve bu çığda yaşamını yitiren 41 yurttaşımıza tekrar Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Aradan bir aydan fazla süre geçmesine rağmen “Mehmetcan Taşdemir” isimli yurttaşa hâlâ ulaşılamamıştır. Ailesinin ve yakınlarının acılı bekleyişini anlatmamıza gerek yok. Bu konuda gereken çalışmalar, gerekli tedbirler alındıktan sonra derhâl başlatılmalıdır.

Maalesef, bu çığ vakasının altında da yine bir yolsuzluk iddiası bulunmaktadır. Bunun araştırılması için verdiğimiz önergeye Meclisten destek bekliyoruz. İki farklı noktada çığ tünelleri yapılması amacıyla 51 milyon 798 bin 300 TL’ye bir ihale yapıldığı -(2011/90268) sayılı ihale- ancak çığ düşmeyen bölgeye tek bir tünel yapıldığı ve 58 milyon TL ödendiği iddia edilmektedir. Bu iddialar araştırılmalı, sorumlulardan hesap sorulmalıdır; insan yaşamı bu kadar ucuz olmamalıdır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

34.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler Başkanım.

Şeyda Ayyıldız 33 yaşındaydı. Gördüğü şiddet nedeniyle çocuklarını alarak anne babasının yanına yerleşti. Eşi, barışmadığı için Şeyda’yı ve ailesini ölümle tehdit etti. Uzaklaştırma kararına rağmen tehditler, tacizler, takipler bitmek bilmedi. Şeyda bir gün işe giderken sokak ortasında eşi tarafından katledildi. 4 karanfille gömüldü Şeyda, her bir karanfil canından çok sevdiği çocukları içindi.

“Aile kurumunu yok ediyor.” dediğiniz 6284 sayılı Kanun gerektiği gibi uygulansaydı, koruma kararlarını dinlemeyen, kadını ısrarla takip eden, taciz ve tehdit eden eş hakkında yasanın gerekleri yerine getirilmiş olsaydı Şeyda 4 çocuğundan koparılmamış olacaktı.

Ama biz kadınlar kararlıyız, cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

BAŞKAN – Sayın Göker…

35.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, bundan doksan dokuz yıl önce Türk halkının Kurtuluş Savaşı’nda vermiş olduğu kahramanca mücadeleyi, hürriyet özlemlerini, kahramanlıklarını ve millet olarak yaşadığı coşkuyu Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’mızda anlatmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık savaşını destanlaştırmıştır. Birlik ve beraberlik ruhunun zirvesinde olan İstiklal Marşı’mıza herkesin sahip çıkması gerektiğine ve milletimiz özgür ve bağımsız yaşadığı sürece millî marşımızın aynı coşku ve heyecanla, herkes tarafından hep bir ağızdan söyleneceğine olan inancım tamdır.

Bu vesileyle, Burdur Milletvekilimiz Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere tüm şehitlerimizi saygıyla yâd ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Süllü…

36.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) – Eskişehirli hemşehrim Ayşe Tuba Arslan 2 çocuk annesiydi. Hakkında 23 kez suç duyurusunda bulunduğu eski eşi tarafından sokak ortasında saldırıya uğradı. Cebinde “Ölünce mi yardım edeceksiniz?” yazılı dilekçesi vardı. Ayşe korunmadığı gibi, İstanbul Sözleşmesi ve yasalara aykırı olmasına karşın, birçok kez şiddet gördüğü, ölüm tehdidi aldığı saldırganla uzlaşmaya zorlandı. 44 yaşındaki Ayşe, kırk dört gün verdiği yaşam mücadelesini kaybederek yaşama veda etti. İstanbul Sözleşmesi’nin gerekleri yerine getirilmiş, 6284 sayılı Kanun uygulanmış olsaydı Ayşe ölmeyecekti, Ayşeler ölmeyecekti.

Ama biz kadınlar kararlıyız; cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, buyurun.

37.- İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın, kadın cinayetlerini durdurma, eşit ve özgür yarınları dayanışma ve mücadeleyle kurma konusunda kadınların kararlı olduğuna ilişkin açıklaması

SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Şeyma Yıldız 17 yaşındaydı. Şeyma’yı hayattan kopartan babası kendisini “Erkek arkadaşı vardı, internette erkeklerle fotoğrafını görünce kendimi kaybettim.” diyerek savundu. Yapılan haberlerle, babasının Şeyma’yı çok sevdiği için öldürdüğüne ikna olmamız istendi. Çok acı ki kadınları öldüren eşlerin, sevgililerin, babaların, kardeşlerin gerekçesi eskiden örf, âdet, gelenekti, şimdi ise çok sevgileri oldu.

Biz kadınlar öldüren sevgi istemiyoruz, biz kadınlar öldüren gelenek istemiyoruz. Kadınların yaşamları, bedenleri, canları üstünde hak iddia eden her türlü anlayışa “Hayır.” diyoruz.

Biz kadınlar kararlıyız; cinayetleri de durduracağız, eşit ve özgür yarınları da dayanışmayla, mücadeleyle kuracağız.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teşekkür ederim.

Daha ilerleyen zamanlarda tüm talepleri karşılayacağız.

Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerimizin söz taleplerini karşılamak istiyorum.

İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Türkkan’da.

Buyurun Sayın Türkkan.

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Sağlık Bakanının ilk coronavirüs vakasının ülkede tespit edildiğini açıklamasıyla asıl mücadelenin başladığına, konunun ciddi ve siyasetüstü olduğuna, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrası için de gerekli tedbirlerin ivedilikle alınmasını beklediklerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ grup toplantısında İdlib’le ilgili açıklamalarına, ülkeyi tehdit edenlere karşı ordunun kararlı mücadelesini desteklediklerine ancak bu vatanın artık ne daha fazla verecek şehidi ne de akacak gözyaşı olduğuna, bölgede daha önce yaşanılanlardan ders çıkararak, kararlı politikalar izleyerek daha fazla Mehmetçik’imizin şehit olmamasını umut ettiklerine, Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı işsizlik rakamlarına, her 4 gençten 1’inin işsiz olmasının beyin göçü sorununu beraberinde getirdiğine, Türk ekonomisinin kan kaybetmeye devam ettiğine, 4 kişilik bir ailenin aylık asgari gıda ihtiyacı 3.240 lirayken asgari ücretli bir vatandaşın gıda, ulaşım, barınma, ısınma gibi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını öğrenmek istediğine, Meclisi ziyarete gelen izleyici localarındaki harita mühendislerine “Hoş geldiniz.” dediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gece saatlerinde Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca, ilk coronavirüs vakasının ülkemizde tespit edildiğini açıkladı. Sayın Bakanın bugüne kadar verdiği şeffaf bilgilendirmelerden ve durumu kontrolünden memnunuz, kendisine teşekkür ediyoruz fakat asıl mücadele şimdi başlıyor. Hükûmetin vakalar yayılmadan durumu erkenden kontrol altına almasını bekliyoruz. Virüsün ciddiyetini artık hepimiz kavradık. Bu noktada ben de bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Ülke olarak artık el temizliğine, birbirimizle temas konusunda mümkün olduğunca daha dikkatli olmaya, kalabalık yerlerden kendimizi korumaya dikkat etmemiz gerekiyor. Durum siyasetüstüdür ve ciddidir. Sağlık Bakanlığımızın bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonrası için de hızlı adımlarla gerekli tedbirleri ivedilikle almasını bekliyoruz. Virüsün bulaştığı birçok ülkede olduğu gibi, spor müsabakalarının seyircisiz oynanması veya oynanmaması, okulların bir süre tatil edilmesi gibi tedbirlerin bizde de uygulanması artık düşünülmelidir, yoksa her şey için çok geç olabilir.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugün AK PARTİ grup toplantısında İdlib’le ilgili bazı açıklamalarda bulundu. İdlib’de henüz kalıcı bir çözüm bulunmadığını ifade eden Sayın Cumhurbaşkanı “Rusya’yla vardığımız anlaşmaya uygun bir şekilde gelişmeleri paylaşıyoruz. Rejimi ve onu destekleyen milislerin ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Karşımızdakiler sözlerini tutmazsa bir öncekinden daha ağır bir şekilde üzerlerine gitmekten de asla kaçınmayız. Sadece karşılık vermekle kalmayacak, çok daha ağır mukabelede bulunacağız.” ifadelerini kullandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Elbette ki ülkemizi tehdit edenlere karşı her zaman ordumuzun kararlı mücadelesini destekliyoruz. Ancak bu vatanın, artık ne daha fazla verecek şehidi vardır ne de akacak gözyaşı kalmıştır. Umudumuz, bölgede daha önce yaşananlardan ders çıkararak, kararlı politikalar izleyerek daha fazla Mehmet’imizin şehit olmamasıdır.

Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK, dün işsizlik rakamlarını açıkladı. 2019 yılı Aralık döneminde işsiz sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 92 bin kişi artarak 4 milyon 394 bin kişiye yükseldi. İşsiz sayısı artarken ne yazık ki istihdamdaki düşüş de devam ediyor. İstihdam oranı, yüzde 45’in altına düştü. Rakamlar, ortada; ekonomi, her geçen gün kan kaybetmeye devam ediyor. İşsizlik, artıyor; istihdam, azalıyor; genç işsizlik ise özellikle dikkat çekiyor. Her 4 gencimizden 1’inin işsiz olması, gençlerin ülkeden kaçmasını yani beyin göçü sorununu da beraberinde getiriyor. Ülkenin yarınları olan gençlerin, gelecek umutları söndü artık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sadece gençlerin değil, ülkede iş arayan herkesin umudu söndü, beklentisi kalmadı. Bunun sebebi, ekonomiyi kötü yönetmenizdir. Türk ekonomisi, iyiye gitmemekte, gün geçtikçe de kan kaybetmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ramazan ayının yaklaşmasıyla 2020 fitre miktarı da belli oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu toplantısında bu yılki fitre bedeli, 27 lira olarak belirlendi. Yapılan değerlendirmeler neticesinde fitrenin, mevcut sosyoekonomik hayat şartları ve 1 kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulundurularak belirlendiği açıklanmıştır. O hâlde 4 kişilik ailenin günlük asgari gıda ihtiyacı, 108 lira olmaktadır; aylık asgari gıda ihtiyacı ise 3.240 liradır. Üstelik bu, sadece gıda ihtiyacı içindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani Diyanet, 4 kişilik bir ailenin aylık asgari gıda ihtiyacını 3.240 lira olarak hesaplamıştır. Ülkemizde asgari ücretin 2.324 lira olduğunu düşündüğümüzde, vatandaş; gıda, ulaşım, barınma, ısınma gibi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır? Bu hayat pahalılığında bu asgari ücret reva mıdır? Elinizi vicdanınıza koyarak düşünmenizi istiyorum.

Bu arada, Türkiye genelinden gelerek Meclisimizi ziyaret eden harita mühendisleri, izleyici locasındalarmış, onlara da hoş geldiniz diyoruz İYİ PARTİ olarak.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Akçay’da.

Buyurun Sayın Akçay.

39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 21’inci yüzyılın Avrupa Birliğinin mülteciler ve göçmenler meselesinde yanlış ve başarısız politikalarına sahne olduğuna, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ile 1967 Protokolü’nün mülteci haklarını belirleyen en temel hukuki belgeler olduğuna, 2011 yılından bu yana Suriye’nin, Esad rejimi, terör örgütleri ve emperyal aktörler tarafından kaos ortamına dönüştürüldüğüne, Türkiye’nin geçici koruma statüsü dâhilinde Suriye vatandaşlarına kapılarını açtığına ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri doğrultusunda insanlık onuruna yakışır imkânlar sunduğuna, Avrupa Birliğinin mülteci meselesine sadece ekonomik açıdan bakmayı bırakması gerektiğine, dünyada en fazla mülteciyi misafir eden tek ülkenin Türkiye olduğuna, Yunan Hükûmetinin mültecilere yönelik insanlık dışı tutumu nedeniyle mağdur olan sivillere sınır bölgesindeki vatandaşlar ile kolluk kuvvetleri tarafından yardım edildiğine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin talimatları uyarınca bölgeye giysi ve gıda yardımı yapılarak çocuklar için kreş açıldığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

21’inci yüzyıl, Avrupa Birliğinin mülteciler ve göçmenler meselesinde yanlış ve başarısız politikalarına sahne olmaktadır. Bir kez daha, Batı kültürünün ve Batı siyasetinin zihnî ve fikrî kodlarının materyalizm, Darvinizm, sömürgecilik ve ırkçılıkla özürlü olduğuna şahit oluyoruz. Türkiye'nin “sınır hattında güvenli bölge” vurgusunu kulak arkası edenler, kendi değerlerinin hukuki esaslarına uymaktan imtina etmektedirler. 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, mülteci haklarını belirleyen en temel hukuki belgedir.

Sayın Başkan, sükûneti sağlayabilirsek… Sesler geliyor, rahatsız oluyorum yani.

BAŞKAN – Sayın Akçay’ın konuşmasına birazcık izin verelim arkadaşlar.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu, önemli efendim.

Hâlâ devam ediyor, görüşme bitince ben devam edeceğim efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Özür dilerim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Efendim, insicamım bozuluyor.

BAŞKAN – Haklısınız, haklısınız Sayın Akçay, kusura bakmayın.

İstediğiniz noktadan başlayabilirsiniz.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Konuşmam bir bütünlük arz ettiği için, eğer izin verirseniz baştan almak istiyorum.

BAŞKAN – Nasıl uygun görürseniz.

Buyurun, rahat rahat konuşun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

21’inci yüzyıl, Avrupa Birliğinin mülteciler ve göçmenler meselesinde yanlış ve başarısız politikalarına sahne olmaktadır. Bir kez daha, Batı kültürünün ve Batı siyasetinin zihnî ve fikrî kodlarının materyalizm, Darvinizm, sömürgecilik ve ırkçılıkla özürlü olduğuna şahit oluyoruz. Türkiye'nin “sınır hattında güvenli bölge” vurgusunu kulak arkası edenler, kendi değerlerinin hukuki esaslarına uymaktan imtina etmektedirler. 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, mülteci haklarını belirleyen en temel hukuki belgedir.

İç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Suriye, Esad rejimi, terör örgütleri ve emperyal aktörler tarafından kaos ortamına dönüştürülmüştür. Suriye vatandaşları, Esad’ın bilinçli politikalarıyla Türkiye başta olmak üzere Ürdün, Lübnan, Irak gibi ülkelere göç ettirilmiştir. Türkiye’de 29 Nisan 2011 tarihinden bu yana geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 3,5-4 milyon civarındadır. İdlib bölgesinde, özellikle son iki ay içerisinde, rejim unsurları ve Rus birlikleri tarafından gerçekleştirilen hava ve kara saldırıları sonucunda milyonlarca Suriye vatandaşı göç etmeye mecbur bırakılmıştır. Türkiye, geçici koruma statüsü dâhilinde, Suriye vatandaşlarına kapılarını açmış ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri doğrultusunda, insanlık onuruna yakışır şekilde imkânlar sunmuştur.

27 Şubat 2020 tarihinde İdlib’de rejim unsurları tarafından askerlerimize düzenlenen hain saldırı sonrasında gerilim tırmandırılmış ve yeni bir göç dalgası meydana gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 18 Mart 2016 tarihinde mültecilere ilişkin ortak eylem planı oluşturulmuş ve Türkiye, bu kapsamda alınan 6 maddelik karara harfiyen riayet etmiştir fakat planın maddelerini oluşturan koşullarda kökten değişiklikler olmuş ve Türkiye, yoğun göç dalgası neticesinde, sınır kapılarını açma mecburiyetinde kalmıştır. Esad rejiminin zulmünden kaçan, içerisinde çok sayıda çocuğun da bulunduğu siviller, Yunan kolluk kuvvetlerince işkence ve zulme tabi tutulmaya devam edilmektedir. Yunanistan, Cenevre Sözleşmesi’ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesi kapsamında oluşturulan geri gönderme yasağını ihlal etmektedir. Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından yapılan açıklamalarda Türkiye, acımasız ve temelsiz eleştirilere maruz bırakılmakta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …2011’den bu yana Türkiye üzerinde ekonomik ve sosyolojik boyutta yüksek maliyetlere neden olan mülteci meselesi hafife alınmaktadır. Almanya’nın 9 Mart 2020 tarihinde 18 yaşından küçükleri ülkesine kabul edeceğini açıklaması ve mülteci krizini Türkiye’ye mündemiç yorumlaması, gayrisamimi ve art niyetlidir.

Avrupa Birliği, mülteci meselesine sadece ekonomik açıdan bakmayı bırakmalıdır. Türkiye, mültecileri zor kullanarak sınırlara göndermemiştir. Egemenliğinden gelen meşru yetkilerine dayanarak sınır kapılarını açmıştır. Türkiye, dünyada en fazla mülteciyi ülkesinde misafir eden tek ülkedir. Türkiye, mülteci meselesinde insani değerler açısından medeni bir tutum sergilerken Yunanistan ve Türkiye’deki uzantıları, insafsızlıklarını ayyuka çıkarmışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Öyle ki Avrupa Birliği ve Yunanistan’ı eleştirmek yerine Türkiye’nin sığınmacıları bir araç olarak kullandığını söyleyecek kadar vicdansızlaşmışlardır.

6 Mart 2020 tarihinde Yunanistan vatandaşları, kendi Hükûmetlerinin göçmen karşıtı eylemlerini protesto etmek için sokaklara dökülmüşken içimizdeki bazı odaklar göçmenlere “Bu, Afgandır; bu, Suriyelidir.” şeklinde âdeta ırk testi yapar olmuştur. Bu, ırkçılık değil de nedir? Yunan Hükûmetinin insanlık dışı tutumu nedeniyle mağdur olan sivillere sınır bölgesindeki vatandaşlarımız ve kolluk kuvvetlerimiz tarafından yardım edilmiştir.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, mültecilerin yaşadığı bu drama kayıtsız kalmamış ve 5 Mart 2020 tarihinde talimatları uyarınca bölgeye giysi ve gıda yardımı yapılarak sınırda zor şartlar altında bulunan çocuklar için kreş açılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Parti teşkilatlarımızın ve Ülkü Ocaklarının sınırdaki yardım faaliyetleri devam etmektedir. Türkiye’nin, mülteci meselesinde Türk-İslam medeniyetinin şuuru gereğince âlemşümul ve örnek bir tavır sergilediğine hiç şüphe yoktur.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Oluç’ta.

Buyurun Sayın Oluç.

40.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 11 Mart Gezi Parkı eylemlerinde Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan Berkin Elvan’ın ölümünün 6’ncı yıl dönümü vesilesiyle Berkin Elvan’ı katletmiş olanlardan yargı alanında hesap sorulamadığına, Batman’dan İstanbul’a cezaevindeki oğlunu ziyarete gelen Mehmet Bal’dan 24 Ocaktan bugüne haber alınamadığına ve bu konuda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının hukuka uygun olmadığına, emniyete, İçişleri Bakanlığına ve savcılığa Mehmet Bal’ın nerede olduğunu sormak istediklerine, açlık grevini sürdüren Grup Yorum üyelerinin evlerine baskın yapılarak zorla hastaneye götürüldüğüne, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Armutlu Cemevi’ne kapısını kırarak giren kolluk güçlerini ve onlara emir verenleri kınadıklarına, bir taraftan işsizlik artarken diğer taraftan İşsizlik Fonu’na el uzatılmasının uygun olmadığına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde, 16 Haziran 2013’te İstanbul Okmeydanı’nda ekmek almaya giderken polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle vurulan Berkin Elvan -14 yaşında- 269 gün yaşam mücadelesi vermişti ve 11 Mart 2014’te yani bundan altı yıl önce, 15 yaşındayken hayatını kaybetti. Soruşturma dosyası, 6 savcı değiştirdi; hâlen bir sonuca varılamadı yani Berkin Elvan’ı katletmiş olanlardan yargı alanında, hukuk alanında hesap sorulamadı. Bunu hatırlatmak istiyorum ve Berkin Elvan gibi çocuklarımızın ölmemesi, hiçbir çocuğun ölmemesi için bu konuda ne kadar hassas davranılması gerektiğinin farkına varmak gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.

Özellikle son günlerde, bazı iktidar sözcüleri “Gaz sıkmak barbarlıktır.” “Korumasız insanlara gaz sıkan ülkelerde ahlaktan söz edilemez.” gibi laflar sarf ediyorlar. Evet, bu lafların kendileri doğru gerçekten ama Türkiye’de de 14 yaşında bir çocuğun gaz kapsülüyle hayatını kaybettiğini unutmamak gerekiyor.

Burada, Mecliste daha önce dile getirdim, bugün bir kez daha dile getirmek istiyorum. Efendim, Mehmet Bal; Batman’dan İstanbul’a cezaevindeki oğlunu ziyarete giden, aynı gün akrabalarıyla görüşen Mehmet Bal’dan 24 Ocaktan bugüne kadar yani tam kırk yedi gündür haber alınamamaktadır. Bu konuda ailesi, savcılığa başvurmuştur. Çeşitli açıklamalar yapılmıştır ve savcılık, bu konuda bir girişimde bulunmuştur. Sinyal dökümlerinin ve MOBESE kayıtlarının bulunduğu ortaya çıkmıştır. En son, Kadıköy’de ve Dudullu’da sinyal ve MOBESE kayıtlarının olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat aradan bunca gün geçmesine rağmen Mehmet Bal bulunamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – En son, geçtiğimiz gün Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdi. Mehmet Bal’ı artık savcılık aramıyor fakat Mehmet Bal bulunamıyor, ailesi de bulamıyor, kimse bulamıyor, ulaşılamıyor. Tekrar soruyoruz: Mehmet Bal nerede? Aile arıyor, yakınları arıyor. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı, hukuka ve insanlığa uygun değildir. Bir kez daha hem Emniyete hem İçişleri Bakanlığına hem savcılığa soruyoruz “Mehmet Bal nerede?” diye.

Grup Yorum üyeleri, açlık grevi sürdürüyorlar -Helin Bölek ve İbrahim Gökçek- ve çok ilerlemiş bir aşamasındalar, sağlık açısından çok riskli bir dönemdeler, evleri basıldı gece yarısı ve hastaneye götürüldüler. Şimdi, bunun tıbbi açıdan ve tıp etiği açısından uygun olup olmadığı çok açık, bunu hiç tartışmıyoruz bile. Fakat bu baskının ötesinde ne oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Yani gece yarısı eve baskın yapmak işin bir başka yanı.

Şimdi, bir başka şey oldu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Armutlu Cemevinin kapısı kırılarak içeri girildi bugün ve “Grup Yorum’la birlikte hareket eden kişiler orada” diye ibadethanenin kapısı kırıldı. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Hüseyin Güzelgül’den bilgi aldım. Cem odasında oturuyor bu kişiler ve kapılar kırılarak bir ibadethanenin içine giriliyor; bu, görülmemiş bir şey. Yani bir camiye nasıl giriliyorsa bir cemevine de aynı saygıyla girmek gerekiyor. Bu konuda kapıyı kırmış olan kolluk güçlerini ve ona emir vermiş olanları gerçekten en sert biçimde kınıyoruz; ibadethaneye nasıl gireceklerini öğrenmeleri gerekiyor.

Şimdi, efendim, işsizlik rakamları açıklandı ve Türkiye’nin işsizlik kâbusunun devam ettiği ortaya çıktı. Bütün manipüle edilen rakamlara rağmen işsizlik hâlâ 2 hanede ve milyonlarca insan işsiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – 2019’da resmî işsiz sayısı 918 bin arttı, 4 milyon 400 bine yaklaştı. Özellikle gençlerdeki işsizlik, çok olağanüstü ölçülerde artmış vaziyette, her 4 gençten 1’i işsiz. Peki, mesela, biz bu durumda ne yapıyoruz Mecliste? Bugün, torba yasanın görüşmeleri devam edecek. İktidarın getirdiği teklifte ne var? İşsizlik Sigortası Fonu’na göz dikilmiş. İşsizlik Sigortası Fonu’nu ekonomideki boşluklara nasıl yamarız diye, sermayeye nasıl aktarabiliriz diye madde teklifleri karşımızda duruyor. Bir taraftan işsizlik artıyor, bir taraftan işsizlerin fonlarına el uzatılıyor. Bunun da hiç uygun bir şey olmadığını bir kez daha vurgulamış olalım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Altay’da.

Buyurun Sayın Altay

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, corona virüsü tehdidiyle karşı karşıya olunduğuna, Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yürüttüğü çalışma ve çabalara olumlu baktıklarına, virüsün tıbbi etkisinin dışında ekonomik ve sosyolojik etkilerinin de olacağı konusunda Millî Eğitim Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı ile Ticaret Bakanını göreve ve duyarlılığa davet ettiklerine, TBMM’de alınması gereken tedbirler konusunda Meclis Genel Sekreterliğine öneri ve tavsiyelerde bulunduklarına, virüsten daha tehlikeli bir durumun da virüs paniği olduğuna, CHP Grubuna mensup doktor milletvekilleri ile eczacı milletvekillerinin alınması gereken tedbirlerle ilgili çalışmalarını Hükûmet ve Sağlık Bakanlığıyla paylaşacağına, Rusya’nın resmî devlet televizyonu marifetiyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının güya küçük düşürülmeye çalışılmış olmasının kabul edilemeyeceğine ve bu konuda yürütme tarafından ne yapıldığını merak ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyoruz efendim.

Sayın Başkan, malumunuz olduğu üzere, tüm dünyada ve çevremizde bir corona virüsü tehdidi ile karşı karşıyayız. Öncelikle bu tehdidin bir an önce bertaraf edilmesi için dua ediyoruz tabii ama bu tıbbi işler duayla olmaz. Sağlık Bakanlığının da bir gayret içinde olduğunu görüyoruz yani olumlu bakıyoruz Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yürüttüğü çalışma ve çabalara. Ama bu virüsün tıbbi etkisinin dışında, doğal olarak tüm dünyada olduğu gibi, ekonomik etkileri de olacaktır, sosyolojik etkileri de olacaktır. Bu sebeple şimdiden biz yapıcı muhalefet anlayışı içerisinde Millî Eğitim Bakanını, Ekonomi Bakanını, Turizm Bakanını ve Ticaret Bakanını uyarıyoruz, göreve ve duyarlılığa davet ediyoruz. Bu virüs umarım bertaraf edilir, Türkiye en az hasarla buradan atlar. Böyle de umuyorum ama bunun yolu bellidir, hem tıbbi hem ekonomik sarsıntılarının en aza indirgenmesi için şimdiden alınması gereken tedbirler vardır. Bugün grubumuza mensup Antalya Milletvekilimiz Çetin Osman Budak’ın da işaret ettiği gibi, turizmde büyük rezervasyon iptalleri başladı bile. Bunun sadece turizm değil, ekonomik boyutunu, diğer ticari boyutunu, hepsini düşünmemiz lazım ve olaya bir bütün bakabilmemiz lazım.

Yine, öte yandan, sabah Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterini şahsen aramak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de alınması gereken tedbirler var ise bunların alınması konusunda öneri ve tavsiyelerimizi kendilerine ilettik. Bunu bu şekilde belirtmek istiyorum ve vatandaşlarımızın da tabii, çok tedbirli olmak kaydıyla, paniğe kapılmamalarında fayda var. Virüsten daha tehlikeli bir durum gelişiyor; Virüs paniği, corona paniği. Ben corona paniğini virüsün kendisinden daha tehlikeli görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu anlamda, böyle konularda, zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin tam bir uyum ve mutabakat içinde olacakları, güç ve iş birliği yapacakları konusunda da hiçbir tereddüt taşımıyorum. Ayrıca bizim grubumuza mensup doktor milletvekillerimizle, eczacı milletvekillerimizle şu anda, an itibarıyla bir toplantı devam ediyor grup salonumuzda, arkadaşlarımız da hem yapıcı katkı ve önerilerini hem alınması gereken tedbirlerle ilgili çalışmaları Hükûmetle ve Sağlık Bakanlığıyla paylaşacaklar. Bunu belirtmek istiyorum.

Sayın Başkanım, bir de çok üzüldüğüm bir durum var, ona da çok kısa değinmek istiyorum. Rusya… Ben Tayyip Erdoğan’a kızarım, iç politikada tartışırım, kavga ederim; bu, benim işim ama Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olarak Rusya’da bulunduğu anda, esnada Rusya’nın resmî devlet televizyonu marifetiyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının güya küçük düşürülmeye çalışılmış olmasını kabul etmem de mümkün değildir. Ama bir o kadar da kabul etmemin mümkün olmadığı bir şey, bu olayla ilgili olarak yürütme tarafından, Rusya nezdinde, Rusya Devlet Başkanlığı nezdinde, Rusya devlet televizyonunun bu edepsizliğiyle, bu sözde küçük düşürme operasyonuyla ilgili ne yapılıp ne yapılmadığını da doğrusunu isterseniz merak ediyorum.

BAŞKAN – Devam edin Sayın Altay.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ’nin Sayın Grup Başkan Vekili biraz sonra konuşacaktır. Herhâlde, ben rahatsız oluyorsam, AK PARTİ Grubunun da bundan rahatsız olması gerekir, buna refleks göstermesi gerekir. Bu yönüyle de bu durumu Meclisimizin takdirine ve milletimizin takdirine sunmayı bir görev addediyorum. Kaldı ki Sayın Devlet Bahçeli de bu durumun tavzih edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Hâl böyleyken, yürütmenin bu duruma sessiz kalması benim içime sinmiyor. Neticede, küçük düşürülen, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 83 milyonun Cumhurbaşkanıdır. Bunu da kabul etmediğimi peşinen beyan etmek istiyorum.

Sabrınızı zorlamak istemiyorum. Başka bir iki konu daha vardı ama bunlara şimdi girmeyelim, gün içerisinde gerekirse değerlendiririz.

Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Akbaşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin coronavirüsle ilgili mücadelede tüm dünyaya örnek olduğuna ve 26 ülkenin bilgi paylaşımı talebinde bulunduğuna, coronavirüs konusunda aynı hassasiyetle çalışmalarını sürdüreceklerine, sosyal medya paylaşımlarına itibar edilmemesi, ilgili makamların açıklamalarına göre hareket edilmesi gerektiğine, özverili çalışmaları sebebiyle Sağlık Bakanlığı mensuplarını tebrik ettiğine, Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik uygulamalarının Batı medeniyetinin iflasının ilanı olduğuna, bir tarafta sınır güvenliğiyle ilgili tedbirler alınırken diğer taraftan da İdlib’de askerî harekât gerçekleştirildiğine ve bu çerçevede millî harp sanayisinin nereden nereye geldiğinin tüm dünyaya gösterildiğine, son on sekiz yılda yapılan hizmetlerin seksen yılda yapılan hizmetlerle mukayese edildiğinde katbekat daha fazla olduğunun ortaya çıkacağına, 1915 Çanakkale Köprüsü’nün 18 Mart 2022’de tamamlanarak hizmete açılacağına, Cumhurbaşkanının önderliğinde büyük ve güçlü Türkiye’yi, adil ve merhametli yeni bir dünya kurma azmini sonuna kadar muhafaza edeceklerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, tüm dünyada ortaya çıkan coronavirüsle ilgili mücadelede Türkiye Cumhuriyeti devleti, tüm dünyaya örnek oldu. 26 ülke, Türkiye’nin başarısıyla ortaya çıkan bu durumla ilgili, bilgi paylaşımı noktasında talepte bulundu.

Coronavirüs tüm dünyayı etkilerken, Bakanlığımız tarafından alınan önlemler sayesinde düne kadar ülkemizde herhangi bir vakayla karşılaşılmadı. Dünyanın dört bir yanında on binlerce insan bu virüse yakalanırken, alınan tedbirler sayesinde, hakikaten, virüsün etkisi en aza indirildi. Yurt dışından gelen bir kardeşimizin virüse yakalandığı tespit edildi ve derhâl karantinaya alınmak suretiyle tedaviye başlandı; ailesi ve çevresindekiler de takip altında.

Sağlık Bakanlığımızın da ifade ettiği gibi: Virüs, aldığımız tedbirlerden daha büyük değil. Bu zamana kadar işi nasıl sıkı tuttuysak, tedbirler aldıysak bundan sonra da aynı hassasiyetle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Şu kısım da çok önemli ki birtakım sosyal medya mecralarında bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde üretilen yalan paylaşımlara itibar edilmemesi, ilgili makamların açıklamalarına göre hareket edilmesi önem arz etmektedir.

Gerçekleştirdikleri hassas ve özverili çalışma sebebiyle Sağlık Bakanlığımızın tüm mensuplarını, bu vesileyle, tebrik ediyor; sağlık ordumuza kolaylıklar diliyorum. Bu noktada, bizlere de sorumluluklar düşüyor. Bütün grupların da ifade ettiği gibi: Bu konuda yetkili mercilerin, makamların açıklamalarını hep beraber takip etmemiz gerektiğini, bu vesileyle, tekrar hatırlatıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, tamamlayalım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli milletvekilleri, sığınmacılar meselesi dünyanın gündeminde. Yunanistan’ın uygulamaları aslında Batı medeniyetinin, Avrupa medeniyetinin iflasının ilanıdır. İnsan hakları maskeli balo bitmiş; gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Batı medeniyetinden insanlığa bir hayır gelmeyeceği, tüm dünyaca net bir şekilde görülmüştür. Bu durumda tabii ki Türkiye’ye büyük iş düşüyor, zira Türkiye, insanlığın son umut adası. O nedenle herkesin başkalarının hesabına ve namına değil milletimizin, devletimizin, vatanımızın nam ve hesabına her noktada duruş sergilemesi gerekir. Bunu tekraren hatırlatmak isterim.

Değerli dostlar, değerli milletvekilleri; bir tarafta sınır güvenliğiyle ilgili de önemli tedbirler aldık ve bu konuyla ilgili İdlib’de de bir askerî harekât gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu çerçevede, tabii, millî harp sanayimizin nereden nereye geldiğini de tüm dünyaya, dosta güven, düşmana da hakikaten cesaretlerini kırıcı bir şekilde göstermiş olduk. Yüzde 20’lerden yüzde 70’lere gelen ve seyir füzeleriyle, helikopterleriyle, uçaklarıyla, SİHA’larıyla, İHA’larıyla, TİHA’larıyla hakikaten Türkiye’nin ne muazzam bir gelişme gösterdiğini, elektronik harp sistemlerinde ne noktaya geldiğini de tüm dünyaya gösterdik.

Bir taraftan bu önemli yatırımları, hizmetleri ve hakikaten teknoloji üretimini ortaya koyarken diğer taraftan da milletimizin hayatını kolaylaştırıcı yatırımlarımızı on sekiz yıldır aralıksız devam ettirerek milletimizin refah düzeyini artırmak için de gece gündüz çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, seksen yılda yapılan bütün hizmetleri bir noktada toplasak, son on sekiz yılda yapılan hizmetlerle mukayese etsek hakikaten katbekat daha fazla hizmetler yapıldığı ortaya çıkacaktır. On sekiz yıl önce 26 havalimanımız varken şimdi 56 havalimanımız var. 6.100 kilometre bölünmüş yol varken şimdi 27 bin kilometre bölünmüş yolumuz var. Dolayısıyla bütün bunlar, hepimizin göğsünü kabartan, milletçe ve devletçe yarınlara daha umutla bakmamızı ortaya koyan tablolar.

18 Mart Çanakkale Zaferi’mizi haftaya kutlayacağız. Bu vesileyle gerçekten çok büyük bir eser olacak, büyük bir hizmet olacak 1915 Çanakkale Köprüsü’yle ilgili de sözlerimi ifade ederek noktalamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alalım lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Çanakkale Boğazı’nın gerdanlığı olacak 1915 Çanakkale Köprüsü’nün deniz içerisindeki kulelerine 22’nci bloklar da konuldu. Toplam yüksekliği 318 metre olacak kuleler, 277 metreye ulaşmış oldu. Toplam 32 bloktan oluşacak köprü ayakları tamamlandığında 318 metrelik uzunluğuyla 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’ni simgeleyecek 1915 Çanakkale Köprüsü, 18 Mart 2022’de tamamlanarak hizmete açılacak. Çanakkale Boğazı, köprü sayesinde altı dakikada geçilebilecek. Her zorluğa ve engelleme girişimlerine rağmen dünyanın en büyük projeleri arasında gösterilen projelerimiz de devam ediyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Başkanım konuşmak serbestse biz de konuşacağız.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, lütfen…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde ve liderliğinde, aziz milletimizin hizmetinde büyük ve güçlü Türkiye'yi, adil ve merhametli yeni bir dünya kurma azmimizi sonuna kadar muhafaza edeceğimizden milletimizin şüphesi olmasın.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Reklamları dinlediniz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim sizden.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ya, efendim…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip, biraz önce Türk siyasi tarihini rencide edecek bir açıklama yaptı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Alakası yok efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Alakası yok; böyle bir usul yok, Grup Başkan Vekilimizin böyle bir üslubu yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bitiriyorum, bitiriyorum; kayıtlara geçsin.

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Tanal bir saniye… Ben tutanaklara bir bakayım, ne olduğuna bir bakayım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın Başkan, dedi ki: “Seksen yılda olanı on sekiz yılda yaptık.” Seksen yıl içerisinde emperyalist güçlerin yanında diz çöken hiçbir lider olmadı bugüne kadar.

BAŞKAN – Peki, Sayın Tanal.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu, terbiyesizlik!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu terbiyesizliği yapıyor!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu, terbiyesizlik!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi? Terbiyesizlik yapıyor!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hiçbir fabrika satılmadı.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, açık ve seçik şekilde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Seksen yılda hiçbir fabrika satılmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu, apaçık terbiyesizlik!

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir saniye lütfen…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ama böyle bir şey olabilir mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Seksen yılda hiçbir fabrika satılmadı.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen, rica ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, böyle bir usul yok, bakın böyle bir usul yok!

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen rica ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu, terbiyesizliktir!

BAŞKAN - Yani Grup Başkan Vekilimiz yok ortada.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sözünü geri almaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, Sayın Akbaşoğlu, lütfen…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sözünü geri almaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen bir oturun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sözünü geri almaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen bir oturun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet.

BAŞKAN – Rica ediyorum…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun orada!

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, Sayın Akbaşoğlu…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir de hakaret ediyorsun!

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İftiracısınız, müfterisiniz! Siz kendiniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bağır, bağır!

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, Sayın Tanal, lütfen…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Tanal, kendini tarif ediyor!

BAŞKAN - Sayın Tanal, lütfen, rica ediyorum…

Değerli arkadaşlarım, bir saniye…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biraz daha bağırsın!

BAŞKAN – Sayın Tanal lütfen, rica ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir şey anlaşılmıyor Başkanım!

BAŞKAN – Sayın Tanal, Sayın Tanal…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Provokatör mü bu? Provokasyon için özel mi geldi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hemen provoke etti!

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, bir sakin olun, rica ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Provokatörlük ancak güldürebilir, sorumsuzluk güldürebilir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biraz daha konuşsun; sesi alçaktan geliyor Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasi eleştiriler sert olabilir, herkes bunlara…

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, bunlara bir cevap…

BAŞKAN – Sayın Özel, Sayın Akbaşoğlu, rica ediyorum, rica ediyorum Sayın Özel.

Değerli arkadaşlarım, siyasi eleştiriler sert olabilir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Mesela?

BAŞKAN – Bir saniye…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yani siyasi eleştiri değil.

BAŞKAN - Bunların tümüne herkes yani siyasi eleştiri… Sayın Akbaşoğlu da kendi partisinin konumunu anlatıyor yani bunda ben bir beis de görmedim, siz de diyebilirsiniz karşı tarafa ama bunlar tartışmaya konu olacak konular değil.

Değerli arkadaşlarım, işimize bakalım daha dünya kadar gündem maddemiz var.

Değerli arkadaşlar, gündeme geçiyoruz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, söz almak istiyorum bu konuyla ilgili.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bence yeterli bu tartışma.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tamam Başkanım, şöyle yapın, bu konuyla ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani ben gerekli bir tartışmayı görmüyorum ortada.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır, ciddi bir suçlamada bulundu.

BAŞKAN – Ama siz de zaten onu iade ettiniz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuyla ilgili tutanaklara geçirmek üzere de bir…

BAŞKAN – Geçti; Sayın Akbaşoğlu, hepsi geçti tutanaklara.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi bu konuyla ilgili söz istiyorum efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de istiyorum doğal olarak.

BAŞKAN – Biz şöyle yapalım: Tutanaklara bir bakın; ben geçirttim tutanaklara, arkadaşlar geçirdi tutanaklara. Bir bakın, ondan sonra eğer geçmediyse ben size söz veririm ama sözlerinizin hepsi geçti tutanaklara. Rica ediyorum…

Değerli arkadaşlarım, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 11/3/2020 tarihinde İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bünyesinde görevlerini kahramanca ifa eden sözleşmeli askerî personele yapılan adaletsizliğin önüne geçilebilmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması ve bu çerçevede yapılacak özlük haklarındaki iyileştirmeler ile sorunlarının giderilmesi için araştırma komisyonu kurulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

11/3/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/3/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili ve İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bünyesinde görevlerini kahramanca ifa eden sözleşmeli askerî personellerimize yapılan adaletsizliğin önüne geçilebilmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması ve bu çerçevede yapılacak özlük haklarındaki iyileştirmeler ile sözleşmeli askerî personellerimizin sorunlarının giderilmesi için araştırma komisyonu kurulması amacıyla 11/3/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 11/3/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, İYİ PARTİ Grubunun önerisinin gerekçesini açıklamak üzere grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın Dursun Ataş’a söz veriyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ataş.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu olarak, görevini kahramanca ifa eden sözleşmeli askerî personelimize yapılan adaletsizliğin önüne geçilmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması ve bu çerçevede yapılacak özlük haklarındaki iyileştirmeler ile sözleşmeli askerî personelimizin sorunlarının giderilmesi amacıyla vermiş olduğumuz grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in dünkü grup toplantısında da dile getirdiği gibi, uzman çavuş, sözleşmeli er ve erbaşlarımızın pek çok sorunu bulunmaktadır. Uzmanlarımız, şehit olduklarında gördükleri ilgiyi yaşarken de görmek istemektedir. Uzman çavuş, uzman erbaş ve erler terörle mücadelenin belkemiğidir; Kuzey Irak’ta, Suriye’de, sınırlarımızda yapılan kritik operasyonlarda en önde mücadele etmektedir.

Ülke savunmasında kahramanca mücadele eden uzmanlarımız ne yazıktır ki birçok sorunla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” deyip görevlerini kahramanca en önde ifa eden uzmanlarımızın sorunlarını görmezden gelemeyiz. Bu nedenle sözleşmeli erbaş ve erlerimizin özlük haklarındaki iyileştirmeler, düzenleme yapılması gereken konular arasındadır. Nitekim özlük haklarında eşitsizlikler Türk Silahlı Kuvvetleri personeli arasında adaletsizliğe ve huzursuzluğa sebep olmaktadır. Terörle mücadelede yer alan uzman çavuşların derece, kademe ve ek göstergelerinin eşitlik ve adalet ilkesi çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Uzman erbaşlar, sözleşmeyle görev yapmakta ve herhangi bir iş güvenceleri bulunmamaktadır. Güvencesi olmayan, geleceklerini göremeyen askerlerimizin moral ve motivasyonları çok etkilenmekte, askerimiz ailesi ve geleceğiyle ilgili sürekli kaygı içinde yaşamak zorunda kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, böyle kritik görevlerdeki personelin sözleşmeli olması ulusal güvenlik açısından bir risktir. Ulusal güvenliğin ve vatan savunmasının sözleşmesi olmaz. Ayrıca, 52 yaşına gelen uzman erbaşlar sivil memurluğa geçmektedir ve uzman erbaş kadrosunda sahip oldukları haklardan da mahrum bırakılmaktadır. Ömrünün en güzel dönemini ülkemizin savunması için gözünü kırpmadan feda eden uzman erbaşlarımızı emekliliklerinde rahat ettirmek devletimizin hem borcu hem de görevidir. Yirmi beş yıl görev yapan bir uzman çavuşun yirmi iki yılı şarkta, evini dahi götüremediği üs bölgelerinde geçmektedir. Diğer askerî personelden, muvazzaf askerlerden farklı olarak sınırlı bir doğu görev süresi de bulunmamaktadır. Unutulmamalıdır ki uzman erbaşların da aileleri vardır. Bu nedenle şark görev süreleri ve tayin yönetmeliği düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, önemli bir konu da uzmanlarımızın orduevlerine girememesidir. Bu sorunu çözmek için uzman erbaş misafirhaneleri yapılmaya başlanmıştır ancak misafirhanelerin sayısı yeterli değildir, tüm illerde yapılmalıdır. Uzman erbaş misafirhanelerinin yapımına özellikle terör bölgesindeki illerde öncelik verilmelidir.

Bir yıllık uzman çavuş ile yirmi yıllık uzman çavuş aynı maaşı almaktadır. Ayrıca, sözleşmeli askerlerimizin 4/C kapsamında sigortalı gözükmesi, bu sigortalarının tek taraflı feshedilmesi en temel mağduriyetlerinden biridir. Öte yandan, sözleşme süreleri dolan sözleşmeli erlerden başarılı olanların uzman erbaşlığa geçirilmesi sağlanmalıdır.

Uzmanlarımızın izin ve tayin yönetmelikleri olmadığı gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yönetmeliği Hastalıklar Çizelgesi’nde de isimleri yoktur. Hastalananların meslekten atıldıklarını belirten uzmanlarımız var. Sözleşmeli olduklarından dolayı meslekten atılmayla ilgili sürekli baskı ve mobbinge maruz kaldıklarını belirten uzman çavuşlarımız var. Ülkemiz için kahramanca mücadele eden uzman çavuş, uzman erbaş ve erlerimiz geçici değil, kalıcı çözümler bekliyor. Kalıcı çözümleri getirmek için bir araştırma komisyonu kurulması teklifimize destek bekliyoruz. Her fırsatta “hakları ödenemez” dediğimiz ama haklarını bir türlü vermediğimiz kahramanlarımıza hak ettikleri hakları vermemiz gerekir.

Son zamanlarda ülkemizin güvenliği için yürütülen operasyonlarda şehit olan askerlerimizin büyük çoğunluğu uzman çavuş ve sözleşmeli er ve erbaşlardan oluşmaktadır. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu konuda biliyorum ki Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin birçok girişimleri, çabaları, kanun teklifleri var. Eğer bu konuda samimiysek, bu askerlerimize gerekli hakları vermek adına kuracağımız bu komisyona her partiden destek bekliyor, Genel Kurulu ve tüm Silahlı Kuvvetleri saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Samimiyet testi olamaz Sayın Başkan. Konuşmacı kürsüde bunu bir samimiyet gösterisi olarak söyledi. Parti grupları kendi o günkü gündemleri doğrultusunda grup önerilerini verirler, ondan sonra da Genel Kurulun takdirine bırakırlar.

BAŞKAN – Elbette.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aksi takdirde bu, bir dayatma ve zorlama olur. O bakımdan, bu ifadeler yanlıştır. Tutanaklara girmesini istiyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözleşmeli askerî personel dediğimizde Silahlı Kuvvetlerde görev yapan 3 kademe var: 1’incisi sözleşmeli erler, 2’ncisi uzman erbaşlar, 3’üncüsü de sözleşmeli subay ve astsubaylar. Bunların sorunlarına hızlı bir şekilde değinmek istiyorum.

Sözleşmeli erler yedi yıl boyunca 7/24 kışlada ikamet ediyorlar. Bu da aslında boşanma vakalarında artışı getiren bir faktör. Bu, tabii ki güvenliği de etkileyecek bir durumdur. Burada, özellikle güvenli birliklerde, vardiya sistemine geçilmesi önem arz etmektedir.

Aslında Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer personelinde olup da sözleşmeli erlerde olmayan birçok imkân var. Nedir onlar? Mesela, refakat izni yok, mehil izni yok, il dışı tayininde yol harcırahı yok, geçici görev ücreti yok, asgari geçim indirimi yok, aile yardımı ve çocuk yardımı yok, eş ataması yok, komando tazminatı yok, zatî tabanca alma hakları yok, derece ve kademe yok, emeklilik hakkı, kıdem tazminatı yok; diğer personellerde var ama sözleşmeli erlerde bunların hiçbiri yok. Mesela, Ocak 2018’de Türk Silahlı Kuvvetleri personeline iyileştirme zammı yapıldı 400 lira, sözleşmeli erlere bu verilmedi. “Yedi yıl sonunda size memuriyete geçiş kolaylığı sağlayacağız.” denildi, bununla ilgili hiçbir gelişme şu ana kadar yaşanmadı. Önümüzde bekçilerle ilgili bir yasa var. Aslında bekçi olmalarının önü açılsa çok faydalı olur çünkü özellikle gece silah kullanmak önemli; bekçiler bu konuda hata yapabilir, sözleşmeli erlerden buraya takviye yaparsak faydalı olabilir. Ayrıca, mesela, şehit olsalar bile şehit yakınlarına ve gazilere yapılan kira yardımı sözleşmeli er şehit olduğunda yapılmıyor; böyle bir fark da var, şehit olduklarında bile bir ayrımcılık var. Rütbe işaretleriyle ayrılmıyorlar bunlar.

Uzman erbaşlarımızın kadroyla ilgili ciddi sorunları var. Her zaman söylüyoruz, birçok partinin de teklifleri var aslında bu konuyla ilgili. Yine, 3600 ek gösterge alamıyorlar, geçici görevleri doğu hizmetinden sayılmıyor, doksan gün istirahat alsalar kadro dışı kalabiliyorlar. Okulları yok, lojman, orduevi imkânları yok. Bir de 6000 sayılı Kanun mağdurları var. Nedir bu? Yirmi yıl, yirmi beş yıl görev yapıyorlar, ardından yaş haddinden emekli ediliyorlar; sivil memurluğa geçiriliyorlar daha doğrusu, bir gün sivil memurluk yapıp sivil memur statüsünden, en düşük memur statüsünden emekli edilmeleri onlar için çok büyük kayıp oluyor. Bunun da düzeltilmesi gerekiyor.

Diğer bir başlık ise sözleşmeli subay ve astsubaylar. Bunlar 2003 yılından beri görevdeler. Yirmi bir yıl çalışıyorlar, 46 yaş hadleri var. Atama ve görev yönünden, diğer subaylardan farklı hiçbir görev yapmıyorlar, diğer subaylar ne yapıyorsa onu yapıyorlar, aynı sicillerle değerlendiriliyorlar fakat subaylar yüzbaşılığa, astsubaylar da üstçavuşluğa kadar yükselebiliyorlar ve her üç yılda bir de bunların sözleşmeleri yenileniyor ve bunların muvazzaf subay, astsubaylığa geçiş oranları çok düşük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika alabilir miyim.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çelebi.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Ayrıca, şöyle ciddi bir sıkıntıları var: Sözleşmeleri sona erdiğinde, mesela, yirmi yıl çalışsalar dokuz yıl üzerinden tazminat alıyorlar yani on bir yıllık tazminat haklarını alamıyorlar. Onların beklentisi şu: On yıl hizmet süresini dolduran, 85 ve üzerindeki sicil ortalamasına sahip olanların, güvenlik soruşturmalarından da geçerlerse aslında muvazzaf kadroya geçmeleri gerekir. Çünkü 15 Temmuzdan sonra da ciddi bir kadro açığı oluştu ve biz bir senede subay yetiştirmeye çalışıyoruz, hâlbuki elimizde on senelik sözleşmeli subay, astsubaylar var ve 2003 yılından beri görevde oldukları için çok ciddi tecrübeye de sahipler. Bunların muvazzaf kadroya geçirilmesi çok önemli diyorum.

Gazilerimizin özlük haklarıyla ilgili bugün gelecek bir madde var. Eğer bu 6’ncı madde geçerse çok ciddi mağduriyetlere yol açacak. Önceden on beş senede emekli olabiliyorlardı, şimdi yirmi senede emekli yapmaya çalışıyoruz ve artı, sigorta primleriyle ilgili de ciddi sorunlar var, onu da 6’ncı maddede sizlere arz edeceğim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Refik Özen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Özen.

AK PARTİ GRUBU ADINA REFİK ÖZEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, ülkemizin ve asil milletimizin egemenlik ve bağımsızlığı için canlarını feda eden tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize ve yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Yaşadığımız bu zor coğrafyada etrafımıza kurulan ateş çemberine karşı şanlı ordumuzun hem eğitim hem teçhizat anlamında daha etkin, daha verimli, daha caydırıcı bir güce sahip olabilmesi için, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Millî Savunma Bakanlığımız ve Genelkurmay Başkanlığımız, devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla, gecemizi gündüzümüze katarak çalışmalarımızı hep birlikte devam ettiriyoruz.

Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, barışa giden yolda İdlib’de siyasi çözümle ilgili önemli bir adım atıldı. Bu ateşkesle, rejimin ülkemizin ve bölgenin güvenliğini tehlikeye atan ve insanlık dramına sebep olan saldırılarının durdurulması sağlanmış oldu. Mutabakat kapsamında 15 Marttan itibaren M4 Kara Yolu’nda ortak devriyelere başlanmış olacak. Kara yolu boyunca tesis edilecek güvenli koridorun usul ve esasları kapsamında Millî Savunma Bakanlığımızca gerekli çalışmalar da başlatılmış durumdadır.

Beklentimiz, ateşkesin kalıcı olması, akan kanın bir an önce durdurulması ve yüzde 81’i kadın ve çocuk olmak üzere yerlerinden, yurtlarından edilen 1 milyonun üzerinde masum insanın dönüşleri için ortamın sağlanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde subay, astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erlerin özlük haklarında müştereken birçok iyileştirmeler yaptık. Yabancı ülkelere birlik hâlinde veya münferiden gönderilen subay, astsubay, sivil memur, işçi, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erlere 40000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayıyla çarpımı sonucunda bulunacak tutarı geçmemek üzere fiilen sınır ötesinde icra edilen görev süresince tazminat ödenmesine imkân tanınmıştır.

Yine bizim dönemimizde çıkarılan yan ödeme kararnameleriyle iş güçlüğü puanlarının artırılması sonucunda, subay, astsubay ve uzman erbaş aylıklarında yüzde 5 artış sağlanmıştır. 2018 Yılı Yan Ödeme Kararnamesi’yle subay, astsubay ve uzman erbaşların aylıklarında aylık net 400 lira iyileştirme yapılmıştır.

27 Nisan 2018 tarihli Başbakanlık oluruyla, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa illerinin Suriye hudut birliklerinde ve bu illerin Suriye hududunda bulunan ilçelerinde görev yapan personelimize 1.382 lira ilave, ek tazminat verilmesi sağlanmıştır.

2018 Yılı Konut Yönergesi değişikliğiyle uzman erbaşların devlet memurlarıyla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri konutlarından faydalanma oranı yüzde 5’ten yüzde 10’a çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özen.

REFİK ÖZEN (Devamla) – 1 Şubat 2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun’la, Millî Savunma Bakanlığınca temin edilen tabancaları zatî demirbaş silah olarak satın alabilmelerine imkân tanınmıştır.

24 Aralık 2019 tarihli ve 1905 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde görevli uzman erbaşların adada almakta oldukları tazminat, aylık derecelerine göre, 361 ila 425 lira arasında artırılmıştır.

Sözleşmeli erbaş ve erlerin sözleşmelerinin bitiminde verilmekte olan tazminat tutarları yüzde 33 oranında artırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş oldukları mücadeleleri hiçbir maddi karşılıkla ödemeyeceğimiz kahraman subay, astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erlere ait yapılan bu iyileştirmelere ilaveten Millî Savunma Bakanlığımızca hazırlanan ve önümüzdeki günlerde Komisyonumuza gelecek olan kanun teklifiyle özlük haklarında yeni iyileştirmeleri inşallah hep birlikte hayata geçirmiş olacağız.

Bu vesileyle, aziz vatanımız uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, öneriyi okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 6/3/2020 tarihinde Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve arkadaşları tarafından, kadına dönük şiddet ve ayrımcılığa karşı alınacak her türlü yasal önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

11/3/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/3/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

6 Mart 2020 tarihinde Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Dilan Taşdemir ve arkadaşları tarafından (5672 grup numaralı) kadına dönük şiddet ve ayrımcılığa karşı alınacak her türlü yasal önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 11/3/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Başaran, süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart dolayısıyla, kadınların yaşadığı her türlü şiddet, baskı, çok boyutlu ayrımcılık ve ötekileştirme politikalarına karşı etkin mücadele hattının oluşturulması, yaşamın tüm alanında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına dönük etkin politikaların belirlenmesi için bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, biz kendini bir “kadın partisi” olarak tanımlayan, kadınların yararına, kadınların hayatlarına dokunacak, kadınların mevcut ezilme ve sömürü koşullarını değiştirmeye dönük her türlü teklifi sunan, bu teklifleri destekleyen, “evet” diyen bir partiyiz. Buradan, özellikle bütün kadın arkadaşlarımızı, ideolojik düşüncelerimizi, parti kimliklerimizi bir tarafa bırakarak, kadın kimliğiyle, verdiğimiz bu öneriyi kabul etmeye davet ediyoruz. Son söyleyeceğimi başta söylemiş olayım.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi çok tartışıldı, çok başka bir biçimde manipüle edildi ama ben kısaca toplumsal cinsiyet eşitliğinin en basit tabirle ifadesini size okuyayım. Kadın ve erkeklerin toplumsal yaşamın her alanında eşit olmalarına, toplumsal yaşama eşit bir biçimde katılmalarına, eşit olanaklardan faydalanmalarına denir toplumsal cinsiyet eşitliği.

Değerli arkadaşlar, peki, biz Türkiye olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ne durumdayız? Biraz istatistiklere bakmak gerekiyor. Dünya Ekonomik Forumu her yıl yaptığı araştırmalardan bir tanesini daha yapmış ve maalesef, Türkiye’nin her geçen gün toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda geri sıralara düştüğünü ifade etmiş, tespit etmiş. Buna göre, geçen yıl 149, bu yıl 153 ülke arasında 130’uncu sırada olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda en geri sırada yer alan bir ülke hâline gelmişiz değerli arkadaşlar.

Şimdi, her yıl bu konuda benzer raporlar açıklanıyor ve bununla ilgili çalışmalar yapılıyor. Biz de bu kürsülerden toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çokça konuşmalar yaptık. Birkaç gündür, özellikle 8 Mart vesilesiyle CHP ve bizler tarafından -HDP Grubu olarak en fazla biz ama diğer partilerden de- kadınların uğramış olduğu ayrımcılıkla ilgili birçok şey söylendi.

Arkadaşlar, kadınlar nasıl ayrımcılığa uğruyor? Bir: Toplumun birçok alanından kadınlar maalesef izole ediliyor. Kadınlara bir kimlik belirlenmiş; bu kimliğe göre, anne, kız kardeş, kız çocuğu olabilirler ama kadınlar kendi kimlikleriyle, kadın olma kimlikleriyle toplum içerisinde maalesef var olamıyorlar.

Kadınlar, iş alanında sürekli bir biçimde ayrımcılığa uğruyorlar. 8 Martın yani “eşit işe eşit ücret” mücadelesinin verilmesinin üzerinden yaklaşık iki yüz yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ kadınlar iş yaşamında emeklerinin karşısında “eşit ücret” talepleriyle sokaklara dökülüyorlar. Maalesef, Türkiye’de cinsiyet eşitsizliğinin boyutu, sadece iş yaşamında değil, kadınların bire bir yaşamlarına dokunan bir durumda.

Değerli arkadaşlar, 2019 yılında, sadece bir yıl içerisinde, tespit edilen rakamlara göre, 474 kadın, erkek şiddeti sonucunda yaşamını yitirmiş yani erkekler tarafından katledilmiş; bunların 50’si sokak ortasında yani toplumun içerisinde katledilmiş ve maalesef, boğazları kesilerek, satırlarla, bıçaklarla, aslında, örgütlenen bu erkek şiddeti, IŞİD’vari yöntemlerle kadınları katletmiş. Yani toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin geldiği noktada kadınlara bir yaşam alanı bile yok.

Bunun, bu kadın cinayetlerinin, bu kadına eşitsiz yaklaşımların politik olduğunu sürekli bir biçimde ifade ediyoruz çünkü iktidarın en üst mekanizmalarında her defasında “Boşuna uğraşmayın, kadın-erkek eşit değil.” ifadeleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Yine, her alanda “Sen kadınsın, bir kadın olarak sus!” ifadeleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Maalesef, bu Meclisin kendisi bile erkek egemen bir Meclis, erkeklere göre dizayn edilmiş bir Meclis ve maalesef, büyük mücadelelerimiz sonucunda geldiğimiz noktada 600 milletvekilinden sadece 103’ü kadın milletvekili.

Yine, maalesef, kadınlar kadın mücadelesi yürüttükleri için, kadın mücadelesinde ön saflarda oldukları için şu anda kadın milletvekillerimiz cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Başkanım, bir dakikayla toparlayayım.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Aybüke Öğretmen nerede o önergede? Aybüke Öğretmen var mı orada?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Biz kadın ayrımı yapmıyoruz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşım, niye oradan bağırıyorsunuz?

Siz buyurun Sayın Başaran.

Sessiz olalım değerli arkadaşlar.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben en başta ifade etmiştim; bir defa daha ifade edeyim sevgili kadın arkadaşım: Biz, kadınlara yönelik her türlü şiddetin karşısındayız, keşke siz de kadınlara yönelik her türlü şiddetin karşısında olup bu önergemize “evet” diyebilseydiniz ama sizin bağımlı olduğunuz sistemin kendisi “erkek”, kendisi “tek adam” olarak inşa edilmiş bir sistem. Onun için siz buna “evet” diyemeyeceksiniz, onun için eş başkanlık sistemimize bu kadar yoğun bir biçimde saldırıyorsunuz, onun için bizim kurmuş olduğumuz bir sistemin karşısında kayyumlar atıyorsunuz. Kayyumların yaptığı ilk faaliyetler de kadın kurumlarını kapatmak, kadın çalışmalarını bir şekilde askıya almak oluyor.

İşte tam da bu nedenden, siz İstanbul Sözleşmesi’ni yani bu ülkede, kadınlara yönelik ayrımcı yaklaşımları önlemek için imzalanmış olan İstanbul Sözleşmesi’ni ilk defa bu yıl tartışmaya açtınız. İşte onun için bu Meclis çatısı altında, maalesef, kadınların boşandıktan sonra üç kuruşa mahkûm olduğu, mecbur olduğu bir dönemde kadınların nafaka hakkını tartışmaya açtınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Kusura bakmayın.

İşte bu yüzden kadınlar, kameraların önünde IŞİD’vari yöntemlerle boğazları kesilerek “Ben ölmek istemiyorum!” çığlıkları içerisinde katlediliyor. İşte tam da bu nedenden, kadınlara “Siz, sadece gündüz sokağa çıkabilirsiniz, eyleminiz bile gündüz olabilir.” yaklaşımınız nedeniyle, akşam İstiklal’e çıkan kadınları sizin erkek bakış açınız darbetti, saçlarından sürükleyerek gözaltına aldı.

Değerli kadın arkadaşlarım, özellikle size bir kez daha sesleniyorum: Kadına yönelik bu şiddetin ideolojisi yoktur; bu, kadın kimliğimize saldırıdır. Gelin, hep beraber kadına yönelik şiddetin engellenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin oturtulması için bu komisyonu kuralım; hep beraber araştıralım, çözüm mekanizmalarını hep beraber bulalım ve en nihayetinde, kadın özgürlükçü, eşitlikçi bir sistemi hep beraber kuralım diyorum.

Bütün kadın arkadaşlarımın 8 Martını buradan bir kez daha kutluyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Müzeyyen Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Şevkin.

CHP GRUBU ADINA MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, Türkiye’nin sorunlarına bir göz attığımızda, herhâlde, en can yakıcı sorunlardan biri işsizlik; diğeri de kadına uygulanan şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetler; bu da en baş sıralarda geliyor. Türkiye’de 15 yaş ve üzeri 30 milyon 695 bin kadının sadece 10 milyon 723 bini iş gücüne direkt katılabiliyor arkadaşlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, istihdam dışına iten politikalar, aile içi sorumluluklar, sosyal yaşamdan uzaklaştırılmak gibi pek çok etkenle mücadele eden kadınlar, Türkiye’de hem ekonomik hem de sosyal özgürlüklerden ne yazık ki yoksun olarak yaşıyor. Ülkemizde kadının karşısına en büyük sorun olarak şiddet çıkıyor, arkasından işsizlik, eğitimsizlik ve taciz geliyor; kadın şiddetinden sonra karşı karşıya kalınan işsizlik sorunu bir türlü önlenemiyor.

Türkiye’de her 10 kadından 7’si işsiz değerli milletvekilleri. Kadınların istihdama katılım oranı yüzde 29,3 civarında, Türkiye’de 20 milyon kadın iş yaşamının dışında kalıyor. Peki, siyasete baktığımızda çok mu farklı durum? 1.397 belediyemiz var arkadaşlar, 1.397 belediyeden sadece 44’ünün başkanı kadın. Yine, 32.005 mahalle muhtarlığı, 18.152 de köy muhtarlığı var yani toplamda 50.157 muhtarlığın içerisinde sadece ve sadece 1.071 kadın muhtar var. Kendi kentime de baktığımda, 826 muhtarlıktan sadece 17’sinde kadın muhtarlarımız temsiliyette yer alıyor. Ne yazık ki bu konuda da Türkiye sınıfta kalmış durumda.

Evet, değerli milletvekilleri, çalışan kadının görevi iş yerinde de bitmiyor elbette. Hem işte hem evde çalışmakla yükümlü kadın. Bütün bu zorluklarla ve ücret eşitsizliğiyle karşı karşıya kalıyor. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapmasına rağmen ücret dengesizliği var. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 13,2’yken kadınlarda bu oran yüzde 20 civarında. 15 yaş ve üzeri 30 milyon kadın nüfusunun sadece 10 milyon 723 bini iş gücüne katılabiliyor. 15-24 yaş arasındaki 5 milyon genç kadın nüfusunun 2 milyonu ne yazık ki ne okulda ne evde yani kayıtsız arkadaşlar; hiçbir yerde görünmediği için bunlar işsizlik rakamlarına yansımıyor ne yazık ki.

Dünya Ekonomik Forumunun küresel bazda yaptığı Eşitlik Raporu’na göre, bakıldığında, 149 ülke arasında Türkiye ne yazık ki 130’uncu sırada yer almakta arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hemen tamamlıyorum efendim.

Yine, Parlamentolararası Birlik verilerine göre, kadınların siyasette temsiliyeti açısından dünya ortalamasına bakıldığında yüzde, 14,5 iken bu temsiliyet, Avrupa ortalaması yüzde 16,5; Türkiye ortalaması ise -kadının siyasette temsiliyeti- yüzde 4,4. Yine, burada da sınıfta kalınmıştır.

Anayasanın 10’uncu maddesi, devletin, cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlü olduğunu söylüyor. Medeni Kanun, biliyorsunuz, kadın-erkek fırsat eşitliğini, resmî nikâh, tek eş, evlilik, miras, boşanma haklarını kadına tanımış; bütün bu haklarımızdan, bu kazanımlarımızdan asla geriye dönüş söz konusu olamaz; özellikle nafaka konusunda geriye dönüş söz konusu olamaz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim.

Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir dünya yaratmak için, adında da “İstanbul” olan İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye’de imzalamış olmamıza rağmen, ne yazık ki kadını şiddete karşı korumaya dönük ve ev içi şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi hâlâ hayata geçememiştir. Bu konuda da sadece rakamlarla ifade edilen kadın cinayetleri içimizi yakıyor. “Artık yeter!” diyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alalım Sayın Şevkin, son cümlenizi alıp selamlayalım.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Artık yeter! Kadın cinayetleri rakam olarak verilmesin, bunu kanıksamayalım. Gelin, hep beraber bu komisyona “Evet.” diyelim, araştırılsın, bu konu rakam olmaktan çıksın. Hiçbir parti ayrımı yapılmaksızın kadına şiddete, tacize, tecavüze, siyasi ayrıştırmaya ve her tür ayrıştırmaya karşı mücadele edelim diyorum, bütün kadın arkadaşlarımı desteğe bekliyorum.

Hepinizi çok seviyoruz. Çok teşekkür ediyorum, var olun. (CHP, HDP, İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Canan Kalsın.

Süreniz üç dakika Sayın Kalsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)

AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım. Kadına karşı şiddetin faturasının bir kültüre, bir dine, bir medeniyete çıkarılmayacağı ortadadır. Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi “Kadına karşı şiddet bir insan hakları ihlalidir.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Brezilya’da 1 milyon kadından 42 kadın cinayete kurban giderken ABD’de bu rakam 21, Hindistan’da 19, Arjantin’de 13, Kore’de 9, Belçika ve Avustralya’da 8, İsrail’de 7 olarak gerçekleşmiştir; Türkiye’yse Almanya, Finlandiya, İsviçre, Norveç ve Hollanda gibi ülkelerle birlikte 5-6 bandında yer almaktadır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz zamanında, 2011’de çekincesiz olarak imzalanan, 2014’te yürürlüğe giren kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la ilgili 14/11/2018 tarihinde -bu tarihin altını çizerek söylüyorum- İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açan değil, KEFEK bünyesinde, uygulamada ortaya çıkan sorunların tespitiyle alakalı 13 AK PARTİ’li, 6 CHP’li, 3 HDP’li, 2 MHP’li ve 2 İYİ PARTİ’li milletvekilinin ortak önerisiyle kurulan alt komisyonumuzda uygulamadaki sıkıntı ve sorunların tespitine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Toplumun tüm kesimleriyle, STK’lerle, öğretim görevlileriyle, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, hâkim ve savcılarla, konunun uzmanlarıyla yaptığımız görüşme ve sunumlarda uygulamanın bilgi eksikliğinden, tecrübe eksikliğinden, konuya vâkıf olmamadan, farklı mahkemelerin farklı kararlar vermesinden kaynaklanan bazı sorunlar olduğunu tespit ettik ve Komisyonumuz da çalışmalarını sonuçlandırmak üzere.

Tüm bu verilerin ışığında, Adalet Bakanlığı, uygulamaya geçirdiği Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasına yönelik genelgesini 17 Aralık 2019 tarihli 154/1 numaralı genelgeyle güncellemiştir. Bu bağlamda, eğitim, danışmanlık, psikolojik tedbirlerin teşvik edilmesi kararı alınmıştır. Şahsın psikolojik destek alması konusunda kolluk kuvvetleri -şahıs gönderildiği zaman- caydırıcı olmuştur. Tebligat, kolluk kuvvetleri tarafından yapılırken de tavsiye kararlarıyla birlikte verilmiştir.

Buradaki amaç cumhuriyet savcısıyla koordineli çalışılması, çeşitli mahkemelerde değil tek bir mahkeme üzerinden kararın alınmasının sağlanmasıdır. Yetkili mahkemeler artık, UYAP sistemi üzerinden “pop-up” açılması suretiyle daha önce şahısla ilgili şikâyet olup olmadığını, sabıka durumunu öğrenebiliyor. Ayrıca ŞÖNİM’ler, şiddet mağdurlarına ŞÖNİM destekli uzman, psikolog ve sosyolog desteği veriyor. Tebligat, kolluk destekleriyle yapılmaktadır. Bunların yanında, tekrarlanan şiddet vakalarının gözden kaçırılmamasına Aile Bakanlığı destek vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

CANAN KALSIN (Devamla) – Tutanak, artık matbu, tek bir hâlde değil, vakaya ve kişiye uygun hâlde düzenlenmekte ve detaylandırılmaktadır. Tedbir hâkimleri aynı zamanda vakayı takip eden hâkimlerdir.

Sayın Başkanım ve değerli milletvekilleri; alt komisyon çalışmalarında tespiti yapılan eğitim eksikliği ve diğer konularla ilgili Adalet Akademisinde ilgili kurumlar destek alacaktır ve burada eğitimler verilmektedir. Aile Bakanlığı başta olmak üzere, birçok Bakanlığımızın bir araya geldiği “Mercan Seferberliği” bu konuda atılmış en önemli örneklerden biridir. Ayrıca, On Birinci Kalkınma Planı’na -KEFEK Komisyonunda olan arkadaşlarımız da biliyor, basın açıklaması da yaptık- yerelden kadının kalkınmasıyla ilgili, hiçbir kalkınma maddesine konulmamış, Kalkınma Planı’na konulmamış maddeler konuldu. Biz, kadının yerelden kalkınmasını, internet üzerinden iş gücüne katılmasını destekliyoruz. Bizim hedefimiz 34,4 olan kadın katılımını 38,8’e çıkarmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlelerinizi de tamamlayın lütfen.

Buyurun.

CANAN KALSIN (Devamla) – İş dünyasında kadına ayrımcılığın her türlü karşısında olduğumuzu biliyorsunuz. Ceren Damar cinayetinin davasını arkadaşlarımızla, sizlerle izledik. Bire bir, biz bütün Dilekçe Komisyonumuzda önerimizi de verdik. Üç aylık bir dilekçe süresi değil, bire bir takip ederek konuları da sonuçlandırıyoruz ama siz de takdir edersiniz ki Aybüke Öğretmenlerin olmadığı bir önergeyi desteklememiz mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diyarbakır Annelerinden bahsetmeyen bir önergeyi desteklememiz mümkün değildir diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayalım efendim.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Başkanlık Divanındaki arkadaşlarım arasında bir aykırılık var; elektronik sistemle oylama yapalım.

Bir dakika süre veriyorum değerli arkadaşlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bir dakikada giremeyiz sisteme.

BAŞKAN – Girersiniz, herkes…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Giremeyiz.

BAŞKAN – Peki, peki. Bazı arkadaşlarımız giremiyorlar sisteme.

İki dakika veriyorum.

Başlatalım hadi bakalım.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Öneri reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bir saniye, bir sessiz olabilir miyiz lütfen.

Değerli arkadaşlarım, bir sessiz olalım ve oturalım lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, AK PARTİ Grubuna söyleyin, gürültü oradan geliyor.

BAŞKAN – Bütün herkese söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, herkes bir otursun ve sessiz olalım lütfen.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi görüşüldükten sonra on dakika bir ara vereceğim, ondan sonra RTÜK’le ilgili bir seçimimiz olacak. RTÜK’le ilgili seçimde toplantı ve karar yeter sayısı aranacağını Genel Kurulumuzun bilgilerine sunmak isterim.

Öneriyi okutuyorum:

3.- CHP Grubunun, 11/3/2020 tarihinde Bursa Milletvekili Lale Karabıyık ve arkadaşları tarafından, kadın istihdamını artıracak yöntemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Mart 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

11/3/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/3/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                         CHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bursa Milletvekili Lale Karabıyık ve arkadaşları tarafından, kadın istihdamını artıracak yöntemlerin belirlenmesi amacıyla 11/3/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (1693 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 11/3/2020 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Lale Karabıyık. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Karabıyık.

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin nüfusunun yüzde 49,8’i kadın ancak maalesef, kadınlar toplumsal haklardan erkeklerle eşit bir şekilde yararlanamıyorlar. Bu, istihdamda da böyle; bu, gelirde de böyle; bu, iş hayatında da böyle. Türkiye’de kadınların istihdama katılması, özellikle iş gücüne katılma oranı OECD ülkelerinin en gerisinde geliyor. Oysa biliyor musunuz, Türkiye’deki kadınların iş gücüne katılma oranı OECD ülkeleri ortalaması kadar olabilseydi eğer bugün, bu ülkede kişi başına millî gelir bile 3 bin-4 bin dolar daha fazla olabilecekti yani kadının çalışmasının, sadece kadına ya da ailesine değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisine de olumlu etkisi olacaktı.

Eğitime bakıyoruz, eğitimde oranlar yine hiç de güzel görünmüyor; Okuma yazma bilmeyen kadınların sayısı erkeklerden 5 kat daha fazla. Okuma yazma bilenlerin oranına baktığınızda yüzde 90’larda ama ilkokulu bitirme oranlarına baktığınızda yüzde 80’lere geriliyor, liseyi bitirme oranına baktığınızda yüzde 40’lara iniyor ve üniversiteyi bitirme oranına baktığınızda da yüzde 10’lara geriliyor. Bunlar, Avrupa Birliği ve OECD ortalamalarının hatta dünya ortalamalarının da gerisinde oranlar.

Yine, bu ülkede üniversite mezunu kadınların yüzde 62’si, lise mezunu kadınların yüzde 65’i, lise mezunu olmayan kadınların ise yüzde 54’ü, maalesef, istihdamda kendilerine yer bulamıyorlar. Bugün ülkemizde, çalışan kadınların yüzde 65,2’si ücretli ve yevmiyeli işlerde çalışıyorlar. Kadınların yüzde 24,1’i ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta, yüzde 9,3’ü ancak kendi işini kurarak çalışabiliyor ve yüzde 1,4’ü işveren ve maalesef, kadınların yüzde 92’si de sendikasız değerli milletvekilleri.

Çalışan kadınların en önemli sorunlarından bir tanesi, düşük ücret. Yine, işsizlik, işsiz kalma korkusu, işini kaybetme korkusu da en önemli korkularından bir tanesi ve sigortasız çalıştırılmak da kadınların, çalışan kadınların önemli sorunlarından bir tanesi.

Diğer taraftan baktığınızda, çalışma koşulları açısından da yine kadınların mağdur olduğunu her aşamada görmek mümkün. Mesela, haftalık kırk beş saatten fazla çalışan kadın sayısı ülkemizde 3 milyonu aşmış durumda. İşsizlik sigortasına başvuran kadın sayısı da erkeklerden kesinlikle daha fazla.

Yıllık kazançlara bakalım o zaman: Bakın, kadınların Türkiye'de ortalama yıllık brüt kazancı 62 bin lira ama erkeklerin ortalama kazancı 78 bin lira. Yani kadınlar sadece iş ararken değil, iş hayatında da gelir elde ederken de kesinlikle ayrımcılığa uğramakta.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği şu sözü lütfen anımsayalım: “Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır. Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlayabilmektir.”

Değerli milletvekilleri, kadının toplumdaki rolünün güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının yasal çerçevesinin genişletilmesi insani ve sosyal, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi açısından gerçekten çok önemlidir. Bunun için, öncelikli olarak Türkiye'de kadınların iş gücüne katılımının düşük olduğunun bilinmesi, bunun kabul edilmesi ve istihdam yaratacak alanlar üzerinde çalışma yapılması gerçekten önemlilik arz etmektedir. Bu nedenle, kadın alanında yapılacak bütün çalışmaların hedefinde Türkiye’yi, kendi hayatını belirleyebilen, özgür ve güçlü kadınların ülkesi hâline getirmek ve kadını güçlendirmek olmalıdır ve burada partilerüstü bir yaklaşımla hem istihdamdaki bu sorunların araştırılması hem çalışan kadınların sorunlarının giderilmesi önemlidir. Diğer taraftan da bunun partilerüstü bir çalışma ve hedef olarak görülmesi, Türkiye ekonomisi açısından da önemli olduğu bir kez daha vurgulanmaktadır. Sizlerden de beklentimiz, bu konudaki hedefe ulaşmak için bütün çalışmaları bu doğrultuya yöneltmenizdir.

Teşekkür ederim. ( CHP, HDP ve İYİ PARTİ, sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen, İYİ PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekilimiz Sayın Muhammet Naci Cinisli. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Cinisli.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlar, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.

İYİ PARTİ olarak bize göre, geleceğin mutlu, zengin ve güçlü Türkiyesi Türk kadınının yükselmesiyle mümkündür. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi’nin dedikleri gibi “Türklerde kadın, toplumun direğidir; Türklerde kadın, töredir, öğretendir, erkeği yetiştirendir; Türklerde kadın, akıldır, sağduyudur, toplumsal hafızadır; Türklerde kadın, devlettir. Türk devletleri kadını baş tacı yaptığı zaman yükselir, kadının değerini bilmediğinde yıkılır. Kadim tarihimiz buna şahittir.” Ben de Nene Hatun ve Kara Fatma gibi iki kahraman Türk kadınının yetiştiği memleketim Erzurum’un milletvekili olarak tüm bu sözlere şehadet ederim. Maalesef, belirtmem gerekir ki çalışma şartlarının en kötü olduğu tarım ve hayvancılık sektöründe kadınların yüzde 95’i kayıtsız, sigortasız olarak aile işçisi statüsünde, sosyal devletle bağı olmaksızın hayat mücadelesi vermektedirler. Toplam çalışma alanlarındaki kadınların ise yaklaşık yüzde 45’i sosyal güvenlik kapsamı dışındalar. Maalesef, ülkemizde yoksulluk AK PARTİ döneminde fukaralığa varan bir gerçekliğe dönüştü, TÜİK verilerine göre de bundan en çok kadınlarımız etkilenmekte. Tarımda ise “aile işçisi” denilerek kadının yaradılışından kaynaklı sahip olduğu duyguları sömüren, ailesi için gösterdiği karşılıksız emeğe göz koyup kayıt dışı istihdamın oluşmasına göz yuman anlayışla mücadele etmek hepimizin bir görevi olmalı.

Diğer yandan, tarım ve hayvancılık alanlarındaki üretimin düşmesine sebep olan etkenlerden bir tanesi de ailelerin sanayileşmiş yerlere göç etmeleri. Tarım bölgelerinden göç vermeyi engellemek için kadın istihdam sahaları genişletilmeli. “Aile işçiliği” kavramı yasal statüye dayandırılmalı, kayıt dışı çalışan kadınların çalışmaları ve emekleri güvence altına alınmalı.

(Uğultular)

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, kendimi duyamıyorum.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, defalarca uyarı yapıyorum. Yani rica ediyorum değerli arkadaşlarım, sayın hatibe saygı gösterin lütfen. Rica ediyorum değerli arkadaşlar, bütün salondan uğultu geliyor. Rica ediyorum…

Buyurun Sayın Cinisli.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu manada, kırsaldan göç vermeyi önleyebilmek adına kadınlara pozitif ayrımcılık yapılmasını teklif ediyorum. Geçtiğimiz yasama yılında hazırladığım kanun teklifimle, 5 büyükbaş veya 20 küçükbaş hayvan veya 5 dönüm tarladan az olmamak kaydıyla, tarımsal faaliyette bulunan kadınların SGK kapsamına alınmalarını önermiştim. Geçmişte kredi ve hibe destekleriyle benzer teşvikler yapılmaktaydı, günümüzde de kırsaldaki kadınların desteklerden yararlanmalarını verdiğim tür kanunlarla sağlayabiliriz. Böylece, üretimdeki emeklerine destek verilerek kendilerine ve ailelerine maddi ve manevi katkıda bulunulacak, vatandaş olduklarını, ailelerinin ana bireyleri olduklarını hissedeceklerdir. Millî ekonomi temelinin tarımsal üretim olduğunu lütfen unutmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Meclisimizin, kadını sosyal ve ekonomik her alanda destekleyici çalışmalar yapmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bakın, herkesin başına gelir, konuşmacılarımız uğultulardan etkileniyorlar. Rica ediyorum, buradaki, kürsüde konuşan arkadaşlarımıza, hep beraber aynı özeni gösterelim. Ben bu uyarıları defalarca yapmaktan hiç de hoşnut değilim ama bir uğultu geliyor değerli arkadaşlarım. Yani arkadaşlarımız belki kendi aralarında konuşurken sesin duyulmadığını zannediyorlar ama her yerden, Meclisin akustiği itibarıyla, sesler geliyor ve bu da önden duyuluyor değerli arkadaşlarım. Rica ediyorum…

Şimdi, öneri üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Kemalbay.

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Savunmasız çocuklara gaz bombası atan zihniyeti tanımlayacak tek kavram ‘barbarlık’tır.” sözünün altına imza atıyorum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın sözü.

Şunu söylemek isterim: Sayın Fuat Oktay, başkası olunca bol keseden konuşuyorsunuz da Berkin Elvan altı yıldır aramızda yok, bir gaz fişeğiyle -polisin attığı bir gaz fişeğiyle- yaşamını yitirdi. Berkin Elvan için hâlâ adalet gelmiş değil. Katili koruyan iktidar ve güdümlü yargı halkın nezdinde çoktan mahkûm oldular diye düşünüyorum ve Berkin Elvan’ı burada saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum.

TÜİK, mevsim etkisinden arındırılmış rakamlarını açıkladı. 2019 Aralık rakamlarına baktığımız zaman, gerçekten, Hükûmetin kapkara bir karnesi var. Türkiye’de kadın istihdamı, dünyada hiçbir yerde görülmedik ölçüde kadınların aleyhine. Kadınlar çalışma yaşamının dışına atılmış durumdalar ve bu konuyla ilgili HDP olarak da önergeler verdik. Ne yazık ki bu önergeler ciddiye alınmadı ve burada reddedildi iktidar oylarıyla.

Arkadaşlar, kadın nüfusu 31 milyonun üzerinde, erkek nüfusu 30 milyonun üzerinde. Kadının istihdama katılımına baktığımız zaman 10 milyonun üzerinde, erkek istihdamına baktığımız zaman 21 milyonun üzerinde ve kadının tarımda istihdam edildiğini ağırlıklı olarak düşündüğümüz zaman, kadınlar açık bir şekilde ayrımcılığa uğruyor, istihdamda yani çalışma hayatında kadınlar yer alamıyor.

“Kadınlar neden çalışma hayatında yer alamıyor?” diye baktığımız zaman şunu görüyoruz; kendileri cevap vermişler, yine TÜİK’in bir araştırmasına göre diyorlar ki: “Kadınların iş gücüne katılım sağlayamama nedenlerinde birinci sırada ev işleri; ikinci sırada emeklilik, engelli olma, iş aramama…” Bu ikincisi, bütünü yani hem erkek hem kadınları kapsıyor fakat birinci sırada ev işleri geliyor; 11 milyon kadın, ev işleri sebebiyle istihdama katılamadığını söylüyor. Bunun anlamı şu: Kadınların, evde bakım hizmeti yaptıkları için, çocuklara, yaşlılara, engellilere baktıkları için çalışma yaşamının dışına atıldıklarını görüyoruz. “OECD ülkeleri” dediğimiz ülkelerde -çoğu Avrupa ülkesi- kadının istihdama katılımı yüzde 70, Türkiye’de yüzde 30’larda. Bu, tamamen iktidarın politikaları sebebiyle, kadınları ev içine kapatan politikaları sebebiyle kadınların evde tutulduğunu gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Türkiye’de patriarkal bir tahakküm sistemi var. Erkek, devlet ve sermaye el ele vermiş bir şekilde kadınları eve mahkûm kılıyor ve kadınlar, yaşamını güvencesiz bir şekilde sürdürmek zorunda kalıyor. Kadınların, iş yaşamında da öyle aman aman işlerde olmadığını görüyoruz. Kadınlar, iyi işlere erişemiyorlar; cam tavanlar var, cam duvarlar var. Kadınlar hem iyi, yüksek ücretli ve yüksek pozisyonlu işlere gelemiyor hem de meslekler arasında da kadınlar, ev işlerinin uzantısı olan işlere yığılmış durumda. Bu erkek egemen zihniyeti bir an önce Türkiye'nin terk etmesi gerekiyor ve kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek açısından kreşler açılması gerekiyor. İş yerlerinde kreşler açılmalı, mahalle kreşleri 7/24 açık olmalı; kadınlar, eğitimde ve hayatın her alanında sunulan politikalarda hizmetlerden yararlanabilmeli, eğitime erişebilmeli, meslek sahibi olabilmeli ve kadınlar çalışma hayatına eşit bir şekilde katılabilmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın Sayın Kemalbay.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Aksi hâlde, kadınlar sittinsene çalışma yaşamına giremeyecekler.

Çalışma yaşamındaki ayrımcılığın en temel nedenlerinden bir tanesi de örgütsüzlüktür, sendikasızlıktır; kadınların çalışma yaşamında erkeklerle eşit bir şekilde yer almasını sağlayacak hukuki düzenlemelerden de yararlanamamalarıdır. Bu nedenle, sosyal güvenlik haklarına sahip olmaları açısından, kadınların mutlaka ve mutlaka çalışma yaşamına eşit bir şekilde katılmasını istiyoruz. Şu anda, hâlihazırda evde, ev kadını pozisyonunda olan kadınlar için de sigorta ve emeklilik hakkını bu Meclis sağlamalıdır. Verdiğimiz kanun teklifi burada kabul edilmelidir ve kadınlar, ev kadınları sigorta ve emeklilik hakkına kavuşmalıdır. Ne zamana kadar? Çalışma hayatına eşit bir şekilde katılıncaya kadar.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekilimiz Sayın Çiğdem Erdoğan Atabek’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kadınların ekonomik ve sosyal hayata etkin ve insan onuruna yaraşır bir şekilde katılımını hem bireysel bir kazanım hem de aile yapısının güçlenmesini sağlayan temel değer olarak görüyoruz. Bu bilinçle hareket eden iktidarımız, kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanmasına ve kadınların sosyal ve ekonomik statülerinin yükseltilmesine ilişkin gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Kadınların aile ve toplumdaki rollerinin, ekonomik, kamusal ve siyasal yaşama katılımlarının önünde engel oluşturmaması için kalkınma planları ve hükûmet programlarında kapsamlı tedbirler yer almaktadır. Ülkemizin en üst politika dokümanı olan On Birinci Kalkınma Planı’mızda, 2023 yılında kadınların iş gücüne katılım oranını yüzde 38,5’e yükseltmeyi ve kayıt dışı çalışma oranını ise yüzde 30’a düşürmeyi hedefliyoruz. Bu noktada, 2002 yılında yüzde 27,9 olan kadınların iş gücüne katılma oranı 2019 yılı itibarıyla yüzde 33,9’a yükselmiştir. Kadın istihdamının artırılması amacıyla yürütülen nitelikli çalışmalar neticesinde, 2002 yılıyla kıyaslandığında, yüzde 72,5’lik kayıt dışı çalışan kadın oranının 2019 yılı itibarıyla yüzde 42,1’e gerilemesi oldukça sevindirici bir gelişmedir. Bu noktada, 2010-2019 yılları arasında kadın girişimcilere hem geleneksel hem de modern sektörlerde yüzde 20 daha fazla kredi, hibe verilmiştir. 2007 yılından 2019 yılı sonuna kadar yaklaşık 216 bin kadın, girişimcilik eğitimi almıştır. Mesleki Yeterlilik Kurumumuzca 16 farklı sektörde toplamda 36 bin kadın uluslararası akredite Mesleki Yeterlilik Belgesi almaya hak kazanmış ve iş gücüne katılmıştır.

Ayrıca, ilgili birimlerin yaptığı protokollerle kadın kooperatiflerinin nicel ve nitel olarak kapasitelerini geliştiriyoruz. 2002 yılından bu yana Türkiye İş Kurumumuzca düzenlenen Aktif İş Gücü Programları ve eğitimlerinden yaklaşık 2 milyon kadın faydalanmıştır. Ülkemizde iş ve aile yaşamı arasındaki uyumu önceliyoruz. “Sosyal yardımlar ve istihdam” konulu, izin gibi aile odaklı uygulamalarla iş-yaşam dengesine daha kolay ulaşılacağına inanıyoruz.

AK PARTİ iktidarlarında kadın istihdamının ve girişimciliğinin artırılması için koyduğumuz hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için gösterdiğimiz nitelikli çalışmalar, Türk kadınını geleceğin güçlü iş insanları ve liderleri yapma yolunda attığımız önemli adımlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Devamla) – Grup önerisini Genel Kurulun takdirine sunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, birkaç arkadaşımıza 60’a göre söz vereceğim.

Sayın Topal...

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suudi Arabistan’da çalışan vatandaşların imzalattırılan taahhütname nedeniyle mağdur olmaması için Dışişleri Bakanlığının tedbir alması, sınırlardan ülkeye giren ve karantinaya alınan tır şoförlerinin ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiğine, Çin’den gelen ve PTT tarafından dağıtılan kargoların imha edilip edilmediğini öğrenmek istediğine ve PTT çalışanlarının kontrolden geçirilmesi konusunu Hükûmetin dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Suudi Arabistan’da iş yapan ciddi anlamda Türk vatandaşımız var. Özellikle seçim bölgem Hatay’dan çok sayıda yurttaşımız Suudi Arabistan’da çalışıyor. Şimdi, bu vatandaşlarımıza Suudi devleti “Eğer Türkiye’ye giderseniz bir daha dönemezsiniz.” diye taahhütname imzalatıyor. Vatandaşlarımızın mağdur olmaması için Dışişleri Bakanlığımız hükûmet yetkilileriyle bir an önce konuşmalıdır.

Yine, aynı şekilde, sınırlarımızda ülkeye giriş yapan tır şoförlerimiz karantinaya alınıyor ancak buralarda barınma, beslenme gibi ciddi sıkıntılar var. Bu şoförlerimiz karantinaya alınırken başka hastalıklara yakalanmasınlar diye bu sorunlar çözülmeli.

Çin’den kargo yoluyla gelen malları genelde PTT dağıtıyor. Bu kargo torbaları ve kolileri imha edildi mi? Burada çalışan personel çok tedirgin. Derhâl kontrolden geçirilmeleri gerekiyor.

Bu hususları Hükûmetin dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu...

44.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Gezi Parkı eylemleri sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan Berkin Elvan’ın ölümünün 6’ncı yıl dönümü vesilesiyle Gezi’de yaşamını yitirenleri saygıyla andığına ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Gezi direnişi sırasında 6 Haziran 2013’te Okmeydanı’nda polisin gaz fişeğiyle vurulan ve 11 Mart 2014’te Okmeydanı Hastanesinde yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın bugün ölüm yıl dönümü. Polislerin göstericiler üzerine hedef alarak attığı gaz fişeğinin başına gelmesiyle komaya giren ve iki yüz altmış dokuz gün sonra 15 yaşında yaşama veda eden Berkin Elvan’ı buradan bir kez daha saygıyla anıyorum.

Berkin Elvan’ı vuran polislerin yargılanması hâlen daha tamamlanmamış, altı yıldır oyalanarak devam eden 16 duruşma sonunda 18 Martta bir duruşma daha yapılacak. Umarız yargı bir kez olsun bizleri şaşırtır ve suçlular hak ettikleri cezayı alırlar. Elbette yitip giden canlarımızın geri gelmeyeceğini biliyoruz ancak hiç olmazsa bir çocuğun canına kıyanların bu ülkede cezasız kalmamasını önemsiyoruz çünkü cezasızlık yeni katliamların yolunu açıyor.

Berkin Elvan ve Gezi katliamında yaşamını yitiren tüm canları saygıyla anıyorum, onları unutmadığımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baltacı...

45.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, adaletsizliğin her alanda olduğu gibi yeşil sahalarda da var olmaya devam ettiğine, hiçbir takımın hakkının yenilmediği, futbolcuların alın terinin heba edilmediği adil mücadele ortamının tesis edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de adaletsizlik her alanda olduğu gibi yeşil sahalarda da ne yazık ki var olmaya devam ediyor. TFF 2. Lig Kırmızı Grup’ta mücadele eden ve Kastamonu’nun marka değeri olan Gün Medya Grubu Kastamonuspor’un, şampiyonluk düğümünün çözüleceği son haftalarda maruz kaldığı hakem hataları, maalesef, bardağı taşırmıştır. Futbol kuralları çerçevesinde değerlendirildiğinde, hakemlerce verilen bu kararların “Birkaç basit hata.” denilerek geçiştirilemeyecek kadar belirleyici olduğu dikkat çekmektedir. Bu hatalı kararlar puan kayıplarına ve sezonun tamamlanmasına sayılı haftalar kala Kastamonuspor’un şampiyonluk yolunda avantaj yitirmesine yol açmaktadır.

Federasyon ve ilgili kurumlara çağrımızdır: Hiçbir takımın hakkının yenilmediği, futbolcuların alın terinin heba edilmediği ve lobisi güçlü olanın değil, sahada güçlü olanın kazandığı adil mücadele ortamı acilen tesis edilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Koçyiğit…

46.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, 25 Şubatta geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren ve Muş ili Varto ilçesinde toprağa verilen Kürt siyasetçi Zeynel Abidin Han’ın, cenazesine yönelik saygısızlığın defin işlemleri sırasında da devam ettiğine, bu muamelelerin Kürt halkına ve Kürt halkının tanınmış şahsiyetlerine yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Teşekkür ederim.

Almanya’nın Berlin kentinde yaşayan ve Muş Varto nüfusuna kayıtlı Kürt siyasetçi, yazar, çevirmen ve şair Zeynel Abidin Han 25 Şubat gecesi geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir. Vasiyeti üzerine cenazesi Türkiye’ye getirilerek Muş’un Varto ilçesinde defnedilmiştir. Han’ın cenazesini Muş Havaalanı’nda karşılayan heyet, daha sonra Muş Belediyesine ait cenaze nakil aracıyla yola çıkmıştır fakat Mercimekkale civarında polis tarafından durdurulmuş, hiçbir gerekçe gösterilmeden yarım saatten fazla bekletilmiştir. Yine, cenaze nakil aracının Muş Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Avcı’nın talimatıyla geri dönmesi sağlanmış ve cenaze orada bulunan bir pikap vasıtasıyla Varto’ya ulaştırılmıştır. Bütün bu cenazeye yönelik saygısızlığın defin işlemleri sırasında da devam ettiğine hep beraber tanıklık ettik. Bu muamelelerin uzun süredir Kürt halkına ve Kürt halkının tanınmış şahsiyetlerine yönelik olduğunu söylüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Girgin…

47.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Maden Kanunu kapsamında redevans sözleşmesiyle yer altı maden işletmeciliği yapan şirketlerde çalışan işçilerin kıdem tazminatı ve diğer alacakları konusunda yaşadıkları mağduriyetlerin önlenebilmesi için 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinde düzenleme yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Maden Kanunu kapsamında, redevans sözleşmesiyle yer altı maden işletmeciliği yapan şirketlerde çalışan işçiler, kıdem tazminatı ve diğer alacakları konusunda mağduriyet yaşıyorlar. Redevans uygulamasının yarattığı sakıncalar, başta Soma faciası olmak üzere, meydana gelen iş kazaları nedeniyle açığa çıkmıştır. İşçiler, iş yeri ile devlet arasındaki hukuki ilişkinin hizmet alım sözleşmesi yoluyla mı, yoksa redevans sözleşmesi yoluyla mı kurulduğunu bilmeksizin ocaklarda beraber çalışıyorlar. Madenlerde çalışan ve kıdem tazminatını hak eden işçilerin alacaklarının ödenmesinde ilgili kamu kurumları asıl işveren sayılır ve şirketle birlikte sorumludur. Oysa işçiler, sözleşmenin türü gibi teknik bir konu yüzünden kıdem tazminatlarını alamıyorlar. Bu nedenle, Soma faciası öncesinde ve sonrasında sözleşme türünden dolayı tazminatını alamayan işçilerin ve benzer durumdaki tüm işçilerin mağduriyetlerinin önlenmesi için, görüşülmekte olan torba kanunun 15’inci maddesinde bir düzenleme yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Bu, maden işçilerinin talebidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız seçim işlemlerini tamamlamak üzere vereceğimiz arada hazırlık yapacaklar.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.36

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna Üye Seçimi

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyelik için 6112 Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.

Üst Kurulda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için aday gösterilmiştir. Adayların adları, oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde, aday listesinden en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.

Şimdi, adayların adlarını, soyadı sırasına göre okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Faruk Bildirici ve Okan Konuralp.

Oylamanın ne şekilde yapılacağını izah ediyorum: Sağımda yer alan Komisyon sıralarından birinci sıradaki kâtip üye Adana’dan başlayarak İstanbul’a kadar, ikinci sırada yer alan kâtip üye İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar adı okunan milletvekillerinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine birer mühürlü oy pusulası ile zarf verecektir. Adını ad defterine işaretlettiren ve mühürlü oy pusulası alan sayın üye, oy kabinine girerek aday listesinden bir adayın isminin karşısındaki kareyi çarpıyla işaretleyecek ve oy pusulasını zarfa koyarak Başkanlık Divanı kürsüsünün önünde yer alan oy kutusuna atacaktır. Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıkması hâlinde bu oy pusulasının tamamı veya daha önce açıklanan aday listesinden birden fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu husus, oy pusulalarında dipnot olarak belirtilmiştir.

Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.

Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Şimdi, oylamanın sayım ve dökümü için, ad çekmek suretiyle, 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız buradaysa lütfen, hemen işaret buyursunlar.

Gümüşhane Milletvekilimiz Sayın Hacı Osman Akgül? Burada.

Karaman Milletvekilimiz Recep Şeker? Yok.

Ankara Milletvekilimiz Durmuş Yılmaz? Burada.

Kocaeli Milletvekilimiz Saffet Sancaklı? Yok.

Şanlıurfa Milletvekilimiz Ahmet Akay? Yok.

Bursa Milletvekilimiz Zafer Işık? Burada.

Aksaray Milletvekilimiz İlknur İnceöz? Yok.

Isparta Milletvekilimiz Mehmet Uğur Gökgöz? Burada.

Samsun Milletvekilimiz Bedri Yaşar? Yok.

Kastamonu Milletvekilimiz Metin Çelik? Yok.

Adana Milletvekilimiz Tamer Dağlı? Yok.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Burdayım Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Sancaklı geldiğine göre tasnif komisyonu üyelerimiz tamamlanmıştır.

Tasnif komisyonuna seçilen üyelerimiz oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, oy kullanmada herhangi bir sıra görmediğim zaman beş on dakikalık kısa bir süre vereceğim, ondan sonra da oylama işlemini tamamlayacağız, kesintisiz devam edeceğiz.

Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üyemiz var mı? Yok.

Değerli milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutularını kaldıralım.

Az önce belirlediğimiz Tasnif Komisyonu üyelerimiz Sayın Saffet Sancaklı, Sayın Mehmet Uğur Gökgöz, Sayın Zafer Işık, Sayın Durmuş Yılmaz, Sayın Hacı Osman Akgül; lütfen Tasnif Komisyonu üyeleri olarak yerlerini alsınlar.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Gurubuna düşen 1 (bir) üyelik için yapılan seçime 426 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu

                     Üye                                     Üye                               Üye

             Saffet Sancaklı                   Mehmet Uğur Gökgöz              Zafer Işık

                  Kocaeli                                 Isparta                           Bursa

                     Üye                                     Üye

             Durmuş Yılmaz                     Hacı Osman Akgül

                   Ankara                              Gümüşhane

Kullanılan oy sayısı    : 426

Faruk Bildirici                                : 133

Okan Konuralp                               : 274

Geçersiz                                       : 19

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu şekilde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyeliğe Sayın Okan Konuralp seçilmiştir, hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.48

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlayacağız.

Birinci bölüm 1 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, açlık grevini sürdüren Grup Yorum üyelerinin evlerine baskın yapılarak ambulansla zorla hastaneye götürüldüğüne, yaşama hakkının en temel hak olduğuna, sanatçıların zorla müdahaleye tabi tutulmadan taleplerinin karşılanmasıyla sorunun çözülebileceğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu, Sayın Bostancı da buradayken bunu ifade etmek istedim: Dün gece yarısı, sabaha karşı Grup Yorum üyeleri -bilindiği üzere- evlerine baskın yapılarak hastaneye götürüldüler ambulansla. Aralıksız telefonlarımız çalıyor ve aileleri de evdeyken ters kelepçe yapılarak, yere yüzükoyun yatırılarak ailelerinden de ayrılmışlar ve şu anda Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesindeler; ambulansla götürülmüşler, zorla tutuluyorlar ve çevik kuvvet bütün hastaneyi kuşatmış durumda. Şu anda orada bulunan arkadaşlar, doktorlar, bilim insanları da mevcut tabloda o barikatı aşamıyorlar.

Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum açıkçası: Ortada devletin yaşatma sorumluluğu var ve yaşam hakkı en temel haktır, hakların en üstündedir. Grup Yorum üyeleriyse sonuçta, sanatçıdır. Grup Yorum, bu ülkede sanatlarını icra eden, hepimizin zaman zaman dinlediği, belki şarkılarına eşlik ettiği ve birçok kişi tarafından sevilen bir sanat grubudur ve bir talepleri var aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Talepleri şu: “Konserlerimiz yasaklanmasın, kasetlerimiz toplatılmasın, İdil Kültür Merkezi olduk olmadık basılmasın ve adil bir yargılanma.” Ben, Sayın Bostancı da buradayken özellikle iktidar grubuna şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten, yaşatma yöntemini bulalım, zorla müdahaleyle… Biz kesinlikle daha önceki acı deneyimlerimizden -Hayata Dönüş’ten, diğerlerinden- sakat kalmayı ya da yaşamın tehdit altında olabileceğini biliyoruz, yaşadık bugünleri. Biz, Grup Yorum üyelerini yaşatmak için hiç zaman kaybetmeden harekete geçelim. Meclisin de bu konuda inisiyatif almasını, barikatların kaldırılmasını… Sanatçıların zorla müdahaleye tabi tutulmadan taleplerinin karşılanmasıyla bu sorunun çözülebileceğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi, teklifin birinci bölümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın İsmail Tatlıoğlu’na aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Tatlıoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Sıra sayısı 196 olan Teklif’in birinci bölümüyle ilgili görüşlerimizi paylaşacağız. Sayın Nilgün Ök ve 46 arkadaşı bu teklifi Komisyona sundular ve Komisyon raporunu, bugün, Genel Kurul olarak ele alıyoruz.

Baktığımızda, 6 bakanlığı ve 9 ayrı kurumu kapsayan bir teklif. İçişleri Bakanlığı, 10 madde; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 7 madde; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 5 madde; Kültür ve Turizm Bakanlığı 3 madde; Hazine ve Maliye Bakanlığı, 5 madde ve Millî Savunma Bakanlığı, 1 madde. Tabii, bunların bazıları gerçekten ilgi çekici. Mesela, İçişleri Bakanlığıyla ilgili maddelerin -ki 10 madde- esasında İçişleri Komisyonunda görüşülmesi lazım. Mesela, Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmesi gereken, Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesinin adının İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi olarak değiştirilmesi…

Bu yasama döneminde, önce, biz geldiğimizde dediler ki: “Kanunların yüzde 45’i Plan ve Bütçe Komisyonundan geçer.” ama iki yılda gördük ki bunların oranı yüzde 75’in üzerine çıktı. Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber çok şey değişti yani bu yürüyen kamyonun üzerine çok ağır yük vuruluyor ve artık bu gitmiyor çünkü kanun yapma kalitesi de o kadar dibe vurdu.

Sayın Nilgün Ök’e çok teşekkür ederim -cansiparane ve gerçekten iki yıllık dönem içerisinde- çok başarılı sunum yaptı. Ama bu, artık, kişilerle alakalı bir şey değil, sistemle alakalı. Sayın Başkan da, Lütfi Bey de bu konu gündeme geldiğinde, Grup Başkan Vekilleriyle görüşüldüğünü ve İç Tüzük'ün değişmesi gerektiğini söylediler ama iki yıldır bir şey yok. Artık şunu düşünüyoruz ki herhâlde parlamenter yapıya dönülmesi konusunda da AK PARTİ’nin böyle bir kanaati var, onun için İç Tüzük'te böyle bir değişiklik arzusu yok. O nedenle de bir şeyi değiştirmeden tekrar parlamenter sisteme dönüşü arzu ediyor diye düşünüyoruz çünkü bunun başka bir açıklaması yok, aksi takdirde… Bugün yasama ve yürütme Nasrettin Hoca’nın türbesine döndü, başka bir izahla mümkün değil. Ve bu sistem yüzünden kamu erki savruldu ve çalışamıyor. Öyle ki kamu kurumları bile, artık, devletin yıllarca oluşturduğu birikimleri harcamış durumda ve gerçekten kamunun kurumları işlerliğini yitirmiş durumda ve buradaki temel neden de kamu kurumları, yürütmenin ve siyasal iktidarın eksikliklerini tamamlama derdiyle tamamen dağılma durumunda. İşte, TÜİK’te görüyoruz, son rakamlara bakın, hem işsizlik artıyor hem ekonomi büyüyor. Bu, şu demek: Hızlı koşuyoruz ama yol da uzuyor, bunun başka bir izah tarzı yok, koşuyoruz ama yol da uzuyor.

Çok değerli arkadaşlar -geldiğimiz yer herhâlde- Skolastik bir zihniyete sıkıştık. Yani “Aristo yanılmaz, o zaman at yanılıyor.”a geldik. Buradan hiç kimse çıkamadı. Türkiye'nin de bu sıkıntısını hep beraber aşmamız lazım ve burada gereğini yerine getirmek lazım.

Bakın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildi ama onun dışında hiçbir işlem yapılmadı. İşte Sayın Elvan da burada, Komisyon da burada ve Grup Başkan Vekilleri de burada. Bu bizi ciddi anlamda aşağıya doğru çekiyor. Artık parlamenterlerin ve milletvekillerinin, grup yöneticilerinin gayreti işe yaramaz durumda çünkü kanun teklifi getiren arkadaşlarımız, bütün iyi niyetlerine rağmen, hatta mutabık kalınan değişiklikleri de gerçekleştiremiyorlar. “Evet, bu doğru, bunu bu şekilde yapalım.” diyorlar, bir mutabakat sağlıyoruz. Grubu olan 5 parti mutabakat sağlıyor fakat bunu değiştirmeye güç yetmiyor; sistemsel bir tıkanma var, biz buna “yapısal tıkanma” diyoruz. Bugün Türkiye’nin savrulmasının temel nedenlerinden bir tanesi bu. Nasrettin Hoca’nın türbesine dönmüş bu sistemi acilen bize yakışan bir fotoğrafa çevirmek lazım.

Bu çerçevede, kanun teklifinin birinci bölümüyle ilgili birkaç noktaya vurgu yapmak istiyorum. Birincisi: Sayın Bakan -Enerji Bakan Yardımcısına da çok teşekkür ederiz- olağanüstü durumlarda elektrik ve doğal gaz faturalarının ertelenmesi ve gecikme zamlarının bütçeden karşılanmasına olumlu bakıyoruz ama burada gecikme zammına uygulanacak faizlerin Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da öngörülen tavanı geçmeyeceği şeklinde bir taahhüt var ve bu taahhüdün de burada tutanaklara geçmesini istiyoruz, takipçisi olacağız, bu anlamda söylüyorum.

İkincisi: Bu, silah kullanımıyla ilgili madde geçti Komisyondan. Bayilere reklam yasağı geliyor, çeşitli yasaklamalar geliyor ama silah kullanana caydırıcı bir ceza gelmiyor. Dolayısıyla, eğer bu sistemle gidersek -bugün Emniyet mensupları yok galiba burada, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı burada mı, bilmiyorum. Daha önce Genel Müdür Yardımcısı buradaydı, şu an yok galiba- bu sistem merdiven altı silah üretimini teşvik edecek bir sistem. Kurumsal silah üretimini değil, merdiven altı silah üretimini teşvik edecek bir sistem.

Bu dernek üyelikleri konusundaki bir başka düzenlemeyi endişe verici bulduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bugün Sayın Mustafa Yeneroğlu’nun yaptığı açıklamayı çok dikkatle okumak lazım. Gerçekten sivil toplumu daha da kapatıcı ve kısıcı bir işlem. Eğer özgürlük alanlarını daha da daraltırsak nefes alamayan bir Türkiye’de yukarıya yönelik hiçbir ekonomik gelişme söz konusu olmaz.

Bir başka önemli madde, bu vazife ve harp malulleriyle ilgili. Biz, bu TSE’yle ilgili personel istihdamı maddesine olumlu bakıyoruz. Vazife ve harp malulleriyle ilgili maddede birkaç ortak metinde mutabık kalmıştık fakat bu sonra hayata geçmedi. Vazife ve harp malullerinin, malullük olayı ile malullüğün tescil edildiği zaman arasındaki geçen sürenin önemini belirttik ve malullüğün ilk olayın olduğu tarihten itibaren geçerli sayılmasını arzu ettik. İkincisi de malullükten sonra emeklilik hakkı için 5000 iş günü ve yirmi yıl söz konusu ediliyor; bu, malullük oranına göre farklılaştırılsın istiyoruz. Yani yüzde 10 malullüğü olan birisi ile yüzde 80 malullüğü olan bir arkadaşın ikisinden de yirmi yıl ve 5000 gün çalışma şartı aranıyor; bunun doğru olmadığını, dolayısıyla burada bir farklılaşma olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bir başka önemli husus… Güncel olduğu için söylüyoruz. Bugün Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanıyla bir araya geldik; talep ettik; sağ olsun, kendileri çok ilgi gösterdiler. Bir başka önemli husus, Türkiye'nin, bu corona virüsüyle ilgili özellikle ekonomik ve ticari hayatımızda adımlar atması gerekiyor. Gerçekten, bugün baktığımızda, dünya kamuoyunda da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük global tehdit olarak görülüyor ama Türkiye’de de mart ayı ve nisan ayı vergi ayları. Bu corona virüsünün ekonomik etkilerinin dünyada ilk çeyrekte -2020’nin ilk çeyreğinde- ama Türkiye’de, biraz, ilk çeyreğin sonu ile ikinci çeyrekte etkili olacağı kanaati hâkim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tatlıoğlu.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Birincisi, vergi ödemelerinde bir ertelemenin, ikincisi, esnafın ve çiftçinin kredi ödemelerinde bir ertelemenin ve turizmde etkin bir alternatif çözüm bulmanın gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum ve son olarak da ihracatta ve lojistik sektöründe ciddi bir sıkıntı var. Yüklenmiş mallar sınırların bloke edilmesinden dolayı bekliyor ve gerçekten şu an itibarıyla bu işten olumsuz etkilenen en büyük sektör ihracat ve lojistik. Bu konularda yürütmenin hızla adım atması gerekiyor.

Hepinize saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın Mustafa Baki Ersoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Ersoy.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci kısmı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Son zamanlarda, ülke olarak, üst üste aldığımız deprem ve kaza haberleri, kayıp ve yaralılarımızla ve tabii ki hakkını ödeyemeyeceğimiz şehitlerimizin ve gazilerimizin üzücü haberleriyle zor günlerden geçtiğimiz aşikârdır. Bundan dolayı sivil toplum kuruluşlarımızdan, kamudan gelen talepler doğrultusunda yine vatandaşlarımızın, gurbetçilerimizin, esnafımızın, iş insanlarımızın ve gazilerimizin sorunlarını çözmek üzere bazı kanunlarda değişiklik yapılması gereği doğmuştur.

Görüşülmekte olan teklifle, afet ve acil durum hâllerinde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, 112 acil çağrı merkezleri ve ilgili valiliğin ihtiyaç duyduğu telefon, abone ve konum bilgilerinin, gecikmeksizin, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından karşılanması öngörülmektedir. Ayrıca, doğal afetler sebebiyle ortaya çıkan vatandaş mağduriyetlerinin bir nebze de olsa giderilmesine yönelik bir düzenlemeyle, afetler nedeniyle mağdur olan vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarının bir yıla kadar ertelenmesi söz konusu olacaktır. Elektrik ve doğal gaz dağıtım ve tedarik şirketlerinin söz konusu ertelemeden kaynaklanan, tahsil edilmeyen bedellere ilişkin finansman maliyetinin ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinden karşılanmasına Cumhurbaşkanı tarafından karar verilebilmesi öngörülmektedir.

Teklifle yeniden düzenlenecek bir diğer madde ise çalışmalarını yakından takip ettiğim Türk Standardları Enstitüsüyle ilgilidir. Enstitü, gerek kamu kurum ve kuruluşlarına gerekse özel sektöre proje bazlı ve süreyle sınırlı birçok hizmet sunmakta ve bu hizmetleri sunarken çoğu kez yabancı menşeli uygunluk değerlendirme kuruluşlarıyla yurt içinde ve yurt dışında ciddi anlamda rekabet etmektedir. Enstitü artık uluslararası arenada farklı ülkelerle iş birliği anlaşmaları da yaparak uluslararası standartlık sağlamaktadır. Tabii, durum böyle olunca Türk Standardları Enstitüsünün gerek yurt içinde gerekse yurt dışında alacağı özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde hem rekabetçiliğini artırmak için hem de hızlı davranabilmesini sağlamak amacıyla yurt içinde ve yurt dışında iş akdiyle Enstitü dışından inceleme elemanı ve uzmanı istihdam edilmesinin önünün açılması elzem olmuştur. Teklifle, Türk Standardları Enstitüsünün özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde geçici nitelikte dışarıdan inceleme elemanı çalıştırabilmesi ve İş Kanunu kapsamı dışındaki Türk Standardları Kurumunun personelinin, disiplin hükümleri açısından 657 sayılı Kanun’a tabi olması da öngörülmektedir.

Görüşülmekte olan teklifle, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımızın yani gurbetçi kardeşlerimizin de bireysel emeklilik sistemine dâhil olmaları sağlanacaktır. Ayrıca, gelir vergisi açısından, yabancı para cinsinden yapılan katkı payı ödemelerinin yatırıldığı, yabancı para cinsinden kurulan emeklilik yatırım fonlarından elde edilen gelirin tespitinde kur farkının dikkate alınmaması öngörülmektedir.

Diğer bir maddede yapılan düzenlemeyle, çalışanlara ve yurtlarda kalan öğrencilere ilişkin kimlik bilgilerinin muhtar onayı olmaksızın elektronik ortamda genel kolluk kuvvetlerine bildirilebileceği öngörülmektedir. Böylece bürokrasi açısından kolaylık sağlanacak ve zaman kayıplarının önüne geçilebilecektir.

Değerli milletvekilleri, teklifle düzenlenecek olan bir diğer madde ise gazilerimizle ilgili. Şüphesiz, bu vatan için çekinmeden canını ortaya koyan gazi vatandaşlarımız bizim ortak değerimiz ve onurumuzdur. Yapılacak olan düzenlemeyle, aylık bağlanan maluller ve harp malullerinden çalışmaya devam edenlere genel hükümler yerine, vazife malullüğü aylığı bağlanma tarihinden sonra geçen hizmetleri esas alınarak en az yirmi yıllık sigortalılık süresi ve 5000 gün prim ödenmiş olması şartıyla yaşlılık aylığı da bağlanacaktır.

Ayrıca, teklifle, faaliyet izin belgesi almadan yivsiz tüfek, spor ve nişan tüfek ve tabancaları imal edenlere karşı uygulanan hapis cezasının üç yıldan beş yıla kadar, adli para cezasının ise beş yüz günden beş bin güne kadar arttırılması; bu silahların herhangi bir mecrada yazılı, görsel, işitsel ve benzeri yollarla ticari reklamı veya tanıtımının yasaklanması öngörülmektedir. Bununla birlikte, izinsiz silah üretim ve satışına ilişkin yaptırımlar kapsamında, yivsiz tüfek satın alma belgesi olmayan kişiye, satış yapan satıcılara ilişkin ceza 5’inci maddeyle düzenlendiğinden, 2521 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan aynı mahiyetteki düzenlemenin yürürlükten kaldırılması öngörülmekte ve ruhsatsız yivsiz tüfeklerin satışına aracılık eden ve nakledenlere karşı öngörülen yaptırımlar 2521 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinde düzenlemesi nedeniyle Kanun’un 13’üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır.

Söz konusu teklifle, turizmi teşvik konusunda, kanun kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yatırımcılara tahsis edilen taşınmazlar üzerindeki irtifak haklarının, tahsisin iptali durumunda, daha hızlı terkin edilmesine imkân sağlanmaktadır.

Ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığına, turizm tesislerinin projelendirilmelerine ilişkin usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik yetki verilmesi de öngörülmektedir.

Teklifle genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde görev yapan kariyer meslek mensubu denetçi, müfettiş ve kontrolörlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı müfettiş ve başmüfettiş kadrolarına naklen atanması düzenlenmektedir, naklen atanacak personel sayısı 20 kişiyle sınırlandırılmaktadır. Zira, biliyorsunuz, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi birçok kurum ve kuruluşların katılmasıyla çalışan sayısı ve iş yükü artan Kültür ve Turizm Bakanlığının yükü epey artmıştır.

Teklifle öngörülen bir başka madde ise Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesinin adının “İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi” şeklinde değiştirilmesiyle ilgilidir. Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesinin adının “İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi” olarak değiştirilmesi bu teklifle öngörülmektedir. Böylece mevzuatta Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesine yapılan atıfların İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesine yapılmış sayılması hüküm altına alınmaktadır.

Bunun yanında, mücbir sebep hâllerinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 3213 sayılı Kanun kapsamındaki mali yükümlülüklerin ve beyanların ertelenmesi ile mali yükümlülüklerin taksitlendirilebilmesine karar verilebilmesi ve bu süre zarfında mali yükümlülüklere ilişkin zaman aşımının durması ve hak düşürücü sürelerin işlememesi öngörülmektedir. Mücbir sebep hâli ilan etme ve bu sürede mali yükümlülüklerden yerine getirilemeyecek olanları tespit etme hususunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına yetki verilmektedir.

Öngörülen düzenlemelerle mesleki yeterlilik belgesine ilişkin sınav ve belge ücretlerinin İşsizlik Fonu’ndan karşılanmasına yönelik uygulamanın 31/12/2021 tarihine kadar uzatılması öngörülmektedir.

Görüşülmekte olan teklifle finans imkânlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla kredi garanti kurumlarına aktarılabilecek azami nakit tutarı 25 milyar Türk lirasından 35 milyar Türk lirasına çıkarılmaktadır. Bu artışla birlikte piyasalara yaklaşık 143 milyar TL gibi bir kaynak aktarılacaktır. Bu kaynak özellikle de teminat problemi yaşayan KOBİ’lerimiz için çok önemlidir, piyasalarımızın rahatlaması için de oldukça önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama son vermeden önce, İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünün 99’uncu yıl dönümünde cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u, aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Var olsun İstiklal Marşı, var olsun yüce Türk Milleti. Allah, bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırtacak şartları oluşturtmasın, millî birliğimiz ve beraberliğimiz ebedî olsun diyor; söz konusu teklifin ülkemize, milletimize, devletimize hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki’ye aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır Sayın Tiryaki.

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bir torba yasayla daha karşı karşıyayız. Torba yasa, Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmetleri döneminde istisna olmaktan çıktı, genel kural hâline geldi. Uzak olmayan bir günde tarih olacaksınız, elbette hepimiz tarih olacağız ve o tarih yazıldığında, emin olun, sizin tarihinizin bir parçası olarak “torba yasacılar” olarak adınız anılacak.

Ha, bir de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra yasama faaliyetlerine kalite katılacağını söylüyordunuz ama ne gezer? Ne Anayasa’ya aykırılık işi ciddiye alınıyor ne ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmesi ciddiye alınıyor, her konuyu bir torbaya koyup Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getiriyorsunuz; varsa yoksa torba yasa. Çok matah bir şeymiş gibi genel gerekçenin girişinde de yazıyor, diyor ki: “Bu torba kanunla 21 kanunda değişiklik yapıyoruz.” Birbiriyle ilgili konular olsa gene Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri anlayışla karşılayacaklar ama öyle bir kaygınız da yok. Torbanın içerisinde yok yok; illegal bahis ve şans oyunları mı istersiniz, Dernekler Kanunu’nda değişiklik mi istersiniz, yabancı mahkeme kararlarının tanınmasını mı istersiniz, emekli maaşları kesilen malullerin durumunda değişiklik mi istersiniz, döviz cinsinden bireysel emeklilik sistemi mi istersiniz, mesleki yeterlilik belgesi ücretlerinin işsizlik sigortasından karşılanması mı istersiniz, dövizli askerlik mi istersiniz, Esnaf Ahilik Sandığı uygulanmasının ertelenmesi mi istersiniz, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili düzenleme mi istersiniz, TSE personelinin istihdamına ilişkin düzenleme mi istersiniz, torbada yok yok.

Peki, bu torba yasayla ne oluyor? Yasalar arasında uyum kalmıyor. Yalnız aynı yasalar değil, aynı yasanın aynı maddelerini birkaç ay içerisinde tekrar tekrar değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Bence çok daha önemli bir sorun ortaya çıkıyor, yasalar öngörülebilir ve bilinir olmaktan çıkıyor. Çok sanmıyorum ama umarım, bu torba son torba olur.

Teklifte, özellikle karşı çıktığımız bir bölüm var: Dernekler Kanunu’nda değişiklik. Örgütlenme özgürlüğünün açıkça ihlali anlamına gelen bir düzenleme yapıyorsunuz. 5253 sayılı Yasa’nın 23’üncü maddesi uyarınca dernekler, genel kurullarını yaptıktan sonra, organlara seçilenlerin isimlerini otuz gün içerisinde valiliklere bildiriyorlar. Siz diyorsunuz ki: “Bundan sonra üyeleri de bildireceksiniz.” Yine, cezai hükümde bir değişiklik yapıyorsunuz, 5253’e bir geçici madde ekliyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra bütün dernekler altı ay içerisinde bütün üyelerini bildirecek.” Ve buna da “Fişleme değil.” diyorsunuz. Şimdi, bu teklif sahipleri iki günlük tartışmalar içerisinde bir de şunu söylüyorlar, diyorlar ki: “Sendikalar da üyelerini bildiriyor, odalar da üyelerini bildiriyor, siyasi partiler de üyelerini bildiriyor.” Evet, doğru; sendikalar da, odalar da, siyasi partiler de Çalışma Bakanlığına, valiliklere üyelerini bildiriyorlar. Neden? Çünkü bunların tamamı organ seçimlerini yargı gözetimi altında gerçekleştiriyorlar; oysa dernekler, sadece iç denetime tabi, yargı gözetimi altında seçim yapmıyorlar. Siz, bu değişiklikle ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Tıpkı 1971 muhtıracıları gibi, tıpkı 12 Eylül darbecileri gibi aynı düzenlemeleri yapıyorsunuz. Neden mi? Bakın, önümde 561 sıra sayılı Dernekler Kanunu Tasarısı var, Nihat Erim imzalı; aynen bugün söylediğiniz gerekçelerle daha önceki dernekler kanununu değiştiriyorlar. 1980 darbesinden sonra da bugün savunduğunuz gerekçelerle Dernekler Kanunu bu şekilde düzenlenmişti. İlk düzenlemeler 1972 muhtıracıları döneminde bu yasaya girdi.

Şimdi çok önemli bir şey söyleyeceğim. Sizin döneminizde çıkarılan 5253 sayılı yani bugün yürürlükte olan Dernekler Kanunu’nun gerekçesinden bir bölüm okuyacağım, bu sizin imzanızı taşıyor. Diyorsunuz ki: “Tasarı, örgütlenme hakkının ve derneklerle ilgili düzenlemelerin Anayasa değişikliklerine ve ulusal programa uyumlaştırılması amacıyla hazırlanmıştır. Tasarıyla, Avrupa Birliğine aday ülke olarak dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaların azaltılması, dernek faaliyetlerine serbestlik sağlanması, derneklere uygulanan yaptırımların ve bürokrasinin azaltılması amaçlanmıştır. 2908 sayılı Dernekler Kanunu, genelde örgütlenme özürlüğüne, özelde ise dernek kurma hakkına bir güvenlik sorunu olarak yaklaştığı için devlet ve sivil toplum kuruluşları arasında derin bir güven bunalımına yol açmıştır. Bu tasarıyla, demokratik meşruiyetin bir gereği olarak devlet ile sivil toplum kuruluşları arasındaki güven ortamını tesis ediliyor.” Şimdi ne yapıyorsunuz? Bu güven ortamının altına bir dinamit yerleştiriyorsunuz. 12 Eylül darbecilerinin çıkardığı Dernekler Kanunu’nu değiştirirken bunu söylüyordunuz. Ne diyordunuz? “Dernek kurma hakkını artık bir güvenlik sorunu olarak görmüyoruz.” Ne diyordunuz? “Dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaları ortadan kaldırıyoruz.” Ne diyordunuz? “Derneklerin faaliyetlerine serbestlik getiriyoruz.” diyordunuz ve “Yaptırımları ortadan kaldırarak bürokrasiyi azaltacağız.” diyordunuz. Şimdi ne yapıyorsunuz? Baştan sona güvenlikçi politikalar Adalet ve Kalkınma Partisinin her sinir ucuna kadar sirayet etmiş durumda. Herkesi düşman olarak görüyorsunuz. Dernekler Yasası’nı değiştirmek istemenizin tek nedeni de bu. Bu yüzden, size diyoruz ki: “28 Şubatçılarla, 12 Eylülcülerle ve 12 Mart 1971 muhtıracılarıyla aynı pencereden dünyaya bakıyorsunuz.” Siyasi soykırım operasyonları yaparken de bunu yapıyorsunuz, kayyum atarken de aynı şeyi yapıyorsunuz.

Yasa teklifindeki özellikle birkaç maddeyle ilgili görüşlerimi de buradan sizinle paylaşmak isterim. Bir tanesi şu: Diyorsunuz ki: “Afet durumlarında telefon kayıtlarıyla ilgili bilgileri valiliklerle, 112’yle, afet acil yönetim merkezleriyle paylaşacağız.” Paylaşabilirsiniz, bunda bir sorun yok. Peki, afet geçtikten sonra ne olacak? Yasa teklifinde buna ilişkin bir hüküm yok. Bunların imha edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Yine, 3’üncü maddeyle bir değişiklik yapıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz, Türk Standartları Enstitüsüne belirli süreli, geçici nitelikte personel alacağız.” Yani “Sürekli çalışacak kişiler değil, ihtisasa göre geçici personel alacağız.” diyorsunuz. Açıkça söyleyelim “belirli süreli, geçici süreli” denilerek yapılacak her türlü istihdama, esnek istihdama her zaman karşı çıktık, bundan sonra da karşı çıkacağız çünkü esnek istihdam, vahşi kapitalizmin dik âlâsıdır. Kesintisiz bir şekilde bunu savunuyorsunuz. Zaten “Bizimle birlikte grevler sona erdi.” diyorsunuz, grevleri yasaklıyorsunuz ama vahşi kapitalizme sadece sözde karşı çıkıyorsunuz. Bütün uygulamalarınız kapitalizmi dik âlâsıyla yerleştirmek; onun ötesinde bir politikanız yok.

Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Yasa’da bir değişiklik yapıyorsunuz. Her zaman, her yerde HDP olarak şunu söyledik: Bireysel silahlanmaya baştan sona karşıyız. Yetkili kişiler dışında hiç kimseye silah ruhsatı, hiçbir biçimde verilmemelidir. Sadece, kadın cinayetlerine bakın, kadın cinayetlerinin yüzde 80’i ateşli silahlarla işlendi. Her yıl bireysel silahla işlenen 3.623 olayda 2.211 kişi yaşamını yitiriyor. Bu, sadece 2019 yılı verileridir. Silaha bakışınız o kadar sakat ki bakın, televizyon dizilerinde birinin elinde sigara varsa bunu bulutluyorsunuz, göstermiyorsunuz veya cinselliği çağrıştıracak bir şey varsa kesiyorsunuz ama aynı dizinin içerisinde bir kişi eline silah alıp 40 kişiyi öldürse hiçbir şey yapmıyorsunuz, bunu normalmiş gibi yayınlamaya devam ediyorsunuz ve sonra silahlarla ilgili güya değişiklik yapıyorsunuz. Bu, anlaşılır bir şey değil.

Şimdi, müfettişlerle ilgili bir şey yapıyorsunuz, 20 tane müfettişe kurumlar arası geçiş hakkı tanıyorsunuz. Bu, anlaşılır bir şey değil. Yani bir gün Maliye Bakanlığında maliyeyle ilgili ihtisas sahibi olmuş bir müfettiş ertesi gün nasıl Kültür Bakanlığında çalışabilir, biz anlayamıyoruz veya Millî Eğitim Bakanlığında bir ilköğretim müfettişi sadece kurumlar arası geçişle nasıl Kültür Bakanlığında gidip çalışabilir, biz bunu anlayamıyoruz. Bununla ilgili çok şey söyleyebilirim ama kısa keseceğim. Çok merak ediyorum, bu 20 tane müfettiş kim olacak, acaba hangi kadroları oraya taşıyacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayalım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Şimdi, önemli bir şey yapıyorsunuz. Bu torbanın 13 ve 14’üncü maddesinde değişiklik yapıyorsunuz, “Semerkand Bilim ve Medeniyet Üniversitesi” ibaresini –bakın, burası çok önemli çünkü aynen öyle yazıyor- değiştirip “İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi” yapıyorsunuz. Sizin için üniversitenin niteliği, ibareden ibaret. Sizin için adı “bilim ve medeniyet” olunca, bu ibareyle o, “bilim ve medeniyet üniversitesi” oluyor; ibareyi değiştiriyorsunuz, adını “sağlık ve teknoloji” yapıyorsunuz, bir anda üniversite, hop, “sağlık ve teknoloji üniversitesi” oldu. Ad değiştirerek bir üniversitenin niteliği değiştirilmez; içindeki programda, bölümlerde, akademik kadrolarda, uluslararası araştırmalarda hiçbir değişiklik yapmadan, sadece üniversitenin adını değiştirerek niteliğini değiştiremezsiniz. Semerkand meselesini de hiç tartışmıyorum, niye değiştirdiğinizi buradaki herkes biliyor, onu yinelemeyeceğim.

Eğer, Sayın Başkanım izin verirse İşsizlik Fonu’yla ilgili bir şey söylemek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen kısaca toparlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Toparlayacağım, bir dakika daha...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Başkan.

Şimdi, bu İşsizlik Fonu’ndan 2017 yılında işsizlere 4,8 milyar lira ödenek kullandırdınız, aynı yıl içerisinde işverene 2,5 milyar lira aktardınız. Ardından, ekonomik kriz çıktı 2018 yılında, İşsizlik Fonu'ndan işsizlere 5,8 milyar lira ayırdınız, aynı yıl içerisinde işverene tam 2 katı kadar, 10,8 milyar lira para aktardınız. 2019 yılında öyle bir artış oldu ki işsizlik nedeniyle işsizlere 9 milyar aktardınız ama bu süre içerisinde işverene aktardığınız fon tam 14,7 milyar lira oldu. İşsizlik Fonu’ndan işsiz kalan 10 işçiden yalnız 2’si yararlanabiliyor. Eğer bu İşsizlik Fonu’yla ilgili bir değişiklik yapacaksanız gerçekten mağdur olanlar, işsizler yararlansın. Her fona göz dikiyorsunuz, içini boşaltıp işverene aktarmaya çalışıyorsunuz. Umarım bundan vazgeçersiniz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir söz talebiniz oldu.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, hatibin konuşmalarına katılmıyoruz, birçok farklı suçlama var; siyasi soykırım, fişleme vesaire gibi birtakım hiç tasvip edilemeyecek, doğru olmayan kavramsallaştırmalar var bize göre.

Bu konuyla ilgili, özellikle bu fişleme konusuyla ilgili konuşulan hususlara bir açıklık getirmek istiyorum. Gerekçesi nedir bu düzenlemenin? Zaten hatip de söyledi, Siyasi Partiler Kanunu Yargıtaya, Sendikalar da Çalışma Bakanlığına bütün üyelerini, organlarıyla beraber üyelerini veriyorlar. Derneklerle ilgili durumda niçin buna ihtiyaç duyuldu? Bir ihtiyaçtan, uygulamadan… Uygulamada kişilerin rızası ve bilgisi dışında derneklere üye olarak kaydedildikleri veya dernek üyeliğinden istifa ettikleri hâlde üyelikten çıkarılmadığı ve kayıtlara işlenmediği durumlarla karşılaşılmaktadır. Vatandaşların bir derneğe bilgisi dışında üye olarak kaydedilip kaydedilmediği veya üyelikten ayrıldığı hâlde derneğin kayıtlarının düzeltilip düzeltilmediği mevcut durumda maalesef sorgulanamamaktadır. Özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum, kayıtlara geçmesi açısından.

BAŞKAN – Lütfen, kayıtlara geçirin artık çünkü konuşmacılarınız da var.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii.

Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun, Sigortacılık Kanunu, Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik gibi birçok mevzuattan kaynaklanan hususlarla ilgili temsilcinin bulunabilmesi, orada en fazla üyeye sahip olan derneğe ait olmak durumunda. Aynı şekilde, mahkeme kararıyla feshedilen derneklerin de aynı alanda iştigal eden derneğe geçmesi -mal ve haklarının- en fazla üyeye sahip olan derneğin bilinebilmesiyle ilgili; bu gibi durumlarda e-devlet sistemi içerisinden şeffaflığı, bilinebilirliği ortaya koyan bir düzenleme. Fişlemeyle falan uzaktan yakından bir alakası olmadığını belirtmek isterim.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şöyle yapalım değerli arkadaşlar: Bu tarz konuşmalardan sonra zaten bir soru-cevap işlemi yapacağız. Komisyon da bu gerekli açıklamaları yapsın, arkadaşlarımızın notlarını alsınlar yani özellikle Komisyonun bu konulara cevap vermesini temin etmeye çalışan bir yasama faaliyetini beraber yapalım.

Şimdi söz sırası…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, biz de doğal olarak söz talep ediyoruz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Niye doğal olarak…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan...

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Evet. 12 Eylülcüler ve 12 Martçılar da böyle söylüyordu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir şey söylemedim. Sizin açıklamanıza bir açıklama getirdim. Yani bir şey yok burada.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Başkan, öyle söylüyordu, 12 Eylülcüler de aynen sizin gibi söylüyordu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

50.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, yani her konuşmacıdan sonra herhâlde bu ritüeli yapmayacağız ama şimdi biz de kayıtlara geçsin diye bir şey söylemek istiyoruz. Bakın…

BAŞKAN – Kısa tutalım Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tabii, tabii, çok kısa.

BAŞKAN – Ben özellikle Komisyonun bu tartışmalı konularda cevap vermesini temin edeceğim bugün.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tabii, tabii.

BAŞKAN – Yani o yüzden Sayın Akbaşoğlu’ndan da ricam o çünkü arkadaşlarımız soru-cevap işlemine de girecekler. Komisyon da cevaplandırsın.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Evet.

Ben sadece kayıtlara geçsin diye bunu söylüyorum çünkü tartışmaya devam edeceğiz bugün, yarın bu maddeyi.

Şimdi, şöyle bir şey var; bir konuşmacımız da bunu belirtti: Özellikle 12 Eylül ve 12 Mart darbecileri de aslında bu gerekçelerle fişlemeyi getirmişlerdi. Şimdi sizinki biraz daha teknolojiyi kullanarak yeni dönem, modern fişleme oluyor. Birincisi, onu belirtmek istiyorum.

İkincisi, burada hukuk meselesi var. Bakın, Anayasa’da, yasalarda Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelerde örgütlenme özgürlüğü maddeleri açıkça çiğneniyor bu fişlemeyle. Bunu da söyleyelim.

Üçüncüsü… Bir son cümle efendim.

BAŞKAN – Lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – 1966’da -Amerikalı bir psikoloji profesörü var- Abraham Maslow demiş ki: “Elinizde sadece çekiç varsa bütün sorunları çivi olarak görürsünüz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oluç, lütfen toparlayın, tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Bu tartışmaları uzatmak istemiyorum arkadaşlar, Komisyona söz vereceğiz çünkü.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tabii tabii… Haklısınız Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Şimdi, bunu niye söylüyorum? İçişleri Bakanının faaliyetlerine baktığımız zaman -hani ben biraz bu Maslow’un söylediğini geliştireyim- “Kendisini çekiç, karşısındaki herkesi de çivi görüyor.” Dolayısıyla sivil toplum örgütlerine, derneklere üye olacak kişileri “yerine çakılacak çivi olarak görme” anlayışı olduğu için de biz büyük endişe duyuyoruz bu fişleme adımından.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Altay, sizin de bir söz talebiniz oldu.

Buyurun.

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Ben de Sayın Akbaşoğlu’nun söylediklerine katılmıyorum. Böyle bir ritüel başlattık, artık her konuşmacıdan sonra Grup Başkan Vekilleri birer dakika konuşsun; bu doğru değil, önce onu söyleyeyim.

Şimdi, bir kanun teklifi var. Teklife müspet bakanlar olduğu gibi, doğal olarak menfi bakanlar olabilir. Maddelerle ilgili görüşlerini herkes sergiler. Burada söylenen, yapılan eleştiriler daha çok yürütmeye yönelik zaten, teklif sahibine veya teklife imza atanlara yönelik de bir eleştiri yok. Dolayısıyla bunlara birinci partinin çok tahammüllü olması lazım eğer Meclisin verimli… Siz zaman zaman diyorsunuz ya hani “Meclisi verimli çalıştıralım.” Bir kere, teklif sahibi partiye mensup Grup Başkan Vekillerimizin eleştirilerle ilgili her eleştiriden sonra bir savunma refleksi içinde söz almaları… Sizin de buyurduğunuz gibi, kaldı ki bu konunun muhatabı da Komisyon.

Ayrıca, bu derneklerle ilgili maddeye bakıldığı zaman şöyle düşünülebilir: Siyasi parti üyeleri zaten Yargıtayda var, sendika üyeleri var, derneklerde var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Siz de tamamlayın Sayın Altay, kanuna devam edelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Burada derneklerinki de olsun, ne mahzuru var?” mantığı, devletin, kimi konularda da istismar edilen bir husus olduğu için, bir refleksini anlayışla karşılamaya da çalışıyorum bazen ama AK PARTİ’nin genel olarak örgütlü toplumdan rahatsız olduğunu da bildiğim için -sanıyorum biraz önce konuşan hatip de bu kaygıdan dolayı- bu 21, 22, 23 ve 24’üncü maddelerle ilgili hepimiz biraz rezervliyiz.

Böyle bakıldığı zaman Sayın Akbaşoğlu’na haddim olmayarak tavsiyem: Bırakın Meclis konuşsun, Meclis çalışsın; neticede herkes görüşünü söyledikten sonra oylamayla kanun teklifi kabul edilir ya da reddedilir. Böyle bakabilmek lazım. Bırakın biraz eleştirelim, şüphesiz yürütmenin de eleştirilerden alacağı dersler olacaktır. Bu yolu açarsak her madde, her konuşmacıdan sonra ben de yorum yapmak için söz talep edeceğim.

Teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, şöyle yapalım Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak bir cümle, bir dakikalık bir şey ilave etmek istiyorum.

BAŞKAN – Ama bakın…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ama bakın, şöyle Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Akbaşoğlu, lütfen oturun.

Bakın, bir kanun teklifinin ilerlemesi açısından elbette eleştiriler olacak ve ben Komisyona bu saptadığı konularda söz hakkı tanıyacağım çünkü kanun teklifinin muhatabı şu anda Komisyonda yani o yüzden onlara tanıyacağım; soru-cevap işlemi yaparak da tanıyacağım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Komisyonla ilgili durum ayrı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir saniye lütfen.

Şimdi, doğal olarak kanun teklifiyle ilgili eleştirilerde alınan her sözün, ben, kanun teklifinin ilerlemesini gerileteceğini düşünüyorum. Haksız mıyım değerli arkadaşlar?

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Evet, refleksimizi yükseltiyor.

BAŞKAN - Bu nedenle birazcık, kanun teklifinin açıklanmasına, tartışılmasına zemin taşıyacak tartışmalara açığım ama polemik konusu olacak konulardan da kaçınmanızı ben size tavsiye ediyorum değerli arkadaşlar. Yani Meclis Başkan Vekili olarak ben, bu kanun teklifinin görüşülmesi konusunda zamanı ekonomik kullanmanızı hepinize öneriyorum. Böyle yapalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sırayla en az üçer defa söz isteriz Sayın Başkanım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir dakikalık bir söz rica ediyorum, bir dakikalık.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, biz de devam ediyoruz, biz de istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, ben size söz verirsem diğer Grup Başkan Vekillerine de vereceğim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben de istiyorum, sırayla hepimize söz verin, bütün Başkan Vekillerine; konuşalım.

BAŞKAN - Bakın, Sayın Türkkan da söz talep ediyor. Yani hiçbir partinin hukukunu da çiğnemek de istemiyorum ama tartışmaları makul bir yerde kesmeyi de bilmemiz gerekiyor.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli Başkanım, çok haklısınız. Ne yaşandığını şöyle bir hatırlarsak Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

Sayın Türkkan, siz de lütfen sisteme girin, size de söz vereceğim.

Sayın Altay, size de… Oturun lütfen…

Sayın Oluç, size de söz vereceğim.

52.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, yasama ekonomisi bakımından 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına konuşma yapmadıklarına ve demokrasinin tahammül rejimi olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi, bakınız, gruplar adına konuşma yapıldı, onar dakikalık konuşmalar yapıldı. Bizim grubumuz adına konuşmacı yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yapın, tutan yok ki ya!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, tamamlasın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yaparız, yapmayız; takdirimizdedir.

Yasama ekonomisi bakımından -biraz evvel söylediğiniz şekliyle- bizim, grup adına bir konuşmacı arkadaşımız huzura gelmeyecek. Gruplar ayrı ayrı konuşmalarını yaptılar. Ben sadece otuz dakikalık konuşma çerçevesinde, iki dakikalık, polemik olmayacak, net, kanunun amacına, gerekçesine -bu maddeyle ilgili- grubumuza yönelik fişleme, siyasi soykırım vesaire gibi birtakım bühtanlara yönelik…

BAŞKAN – Ben de ondan dolayı söz verdim size.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - …Grup Başkan Vekili olarak söz istedim İç Tüzük gereğince ve bunları sadece güzel bir üslupla kayda geçirdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Yasama ekonomisini boş verin.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, rica ediyorum, bakın, bir tartışmayı olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Yani takdir sizlerin, zamanı iyi kullanmak sizlerin elinde değerli arkadaşlar.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu kadar tabii olan bir durumu dahi istismar etmek kimseye yakışmaz.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Ben söz aldım diye illa Grup Başkan Vekillerinin söz alma talepleri kendilerine aittir. Ancak bunu, kendilerinin söz almasını benim söz almamın bahanesi olarak kılmamaları gerekmektedir, bir.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İkinci olarak, biraz evvel Sayın Oluç’un söylediği şeyi söylüyorum -bakın, mikrofon da açık değil, kayda geçsin, hakikat ortaya çıksın- o da nedir? Örgütlenme özgürlüğüne en ufak bir halel getirmiyor bu. Sendikaların örgütlenmesine, bir siyasi partinin örgütlenmesine bir halel mi geliyor üyeler Yargıtaya veya Çalışma Bakanlığına gittiği zaman? Yok. Demek ki derneklerle ilgili bu söz siyasi eleştiri olarak, kanaatler olarak… Siz kendi kanaatinizi söyleyebilirsiniz, biz kendi kanaatimizi söylediğimiz zaman diyorlar ki arkadaşlar: “Meclis konuşsun.” Ama iktidar grubu her zaman sussun istiyorlar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidar iş yapar ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yani iş de yapıyoruz, iş de yapıyoruz, sizin söylediğinize de cevap veriyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidarın konuştuğu nerede görülmüş ya?

BAŞKAN – Hep beraber tahammüllü olacağız değerli arkadaşlarım.

Sayın Akbaşoğlu, teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hakikaten tahammüllü olalım arkadaşlar ya!

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Demokrasi tahammül rejimi arkadaşlar. Demokratlığa davet ediyorum sizi.

Teşekkür ediyorum.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Tahammül ediyor musunuz ki? Kime tahammül ediyorsunuz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, aynı zamanda tepki ve protesto rejimidir.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bakın, zamanı ekonomik kullanma gerekliliğinin altını çiziyorum. Ben, konuşan Meclisten yanayım. Bunu hiçbir zaman da geriye düşmeden de savunmaya gayret ediyorum. Yani bazen arkadaşlarımız hatta fazla söz vermekten dolayı da şikâyet ediyorlar ama yani Meclis konuşulan bir yerdir, konuşulması da gerekir ama sonuçta siyasetin göğüsleneceği eleştiriler vardır ve özellikle kanun teklifleri görüşülürken Komisyona da söz vereceğimi açıkladım. Komisyonun bu saptamaları not alıp… Bölüm üzerindeki görüşmeler bittikten sonra zaten kendilerine bir cevap hakkı tanıyacağım, soru-cevap işlemini de yapacağız. Yani bu çerçevede, Komisyonun cevaplandıracağı sorulara girilmemesini ben rica ediyorum çünkü Komisyon zaten bir cevap verecek, Komisyonun zaten görevi de bu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tartışmaları fazla uzatmanın bir yararı yok. Ben, Sayın Akbaşoğlu size az önce söz verirken Sayın Tiryaki’nin “siyasi soykırım” sözüne atıfta bulunduğunuz için söz verdim ama kanun teklifiyle ilgili eleştirilere de Komisyonun cevap vermesinin yararlı olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonra eğer Sayın Grup Başkan Vekillerimiz söz isterse ben söz taleplerini karşılarım ama bir dakikadan fazla da süre vermem.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, istiyoruz buna rağmen.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay, bir dakika süreniz var.

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Biz Sayın Akbaşoğlu’nun konuşmasını bahane ederek söz alıyor değiliz, biz mütekabiliyet çerçevesinde söz alıyoruz, bir.

İkincisi: Meclis konuşma yeri -siz de söylediniz- konuşulanı beğenmeyebilirsiniz, adam istediğiniz gibi konuşmayabilir, ben istediğiniz gibi konuşmayabilirim -“adam” deyince kızıyor Meral Hanım; adam, kadın neyse- ama siz ayar veremezsiniz. Yani “Burada böyle diyorsun.” diyemezsiniz. Örnek: “‘Siyasi soykırım’ diyor." E, doğru söylüyor. AK PARTİ karşıtı herkesi terörist ilan ederseniz, Gezi olaylarına katılan herkesi yani dolayısıyla 40 milyon insanın gönlü Gezi’deyken siz Gezi’yi terörize ederseniz, bu, ayar vermek olur. Bu ayar verme girişimi olunca da… Hani demokrasi tahammül rejimi, çok doğru ama demokrasi aynı zamanda tepki ve protesto rejimi. Biz tahammüle razı olalım, siz de tepki ve protestoya razı olun.

Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, siz de bir dakika süreyle görüşünüzü ifade edin lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bizim daha kısa sürecek efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Lütfü Bey’in dört dakika hakkı var bence.

BAŞKAN – Yok, şimdi bu tartışmanın polemik olmaması için de herkesin tecrübeli olarak dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Buyurun Sayın Türkkan.

54.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Konuyu enfekte etmeden birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle, bizim hangi minvalde söz alacağımızı belirleyecek makam Sayın AK PARTİ Grup Başkan Vekili değil. Yani biz hangi minvalde konuşacağız, kendisine ait konuşmalara tepki göstermek için mi konuşacağız yoksa başka bir fikir mi öne süreceğiz; bunu kendisine sormak zorunda değiliz.

İkinci olarak başka bir şey daha söyleyeceğim. Bölüm üzerinde gruplar adına onar dakika konuşma hakkınız var, konuşmamanız bize lütuf değil. Bana ne! Arkadaş, bana ne! “Biz konuşmuyoruz ama.” Ne yapayım? Yani siz konuşmuyorsunuz diye, yerinizden istediğiniz zaman söz almak gibi bir hakkınız varsa aynı hakkı biz çok rahat bundan sonra da kullanabiliriz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakın, söz alacaksınız ve devam edeceğiz.

Teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir açıklık getireceğim, evet, evet.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.51

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Cavit Arı’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Arı.

CHP GRUBU ADINA CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinde 21 kanun üzerinde değişiklik düşünülmüş. 21 ayrı kanun, yani bir torba yasa ve 21 ayrı yasa teklifi, 21 ayrı kanunda değişiklik. Bunlardan bir tanesi, afet nedeniyle, yaşanılan yerlerde elektrik ve doğal gaz faturalarının bir yıla kadar ertelenmesi hâlinde gecikme zammının alacaklı şirkete Enerji ve Tabii Kaynaklar bütçesinden ödenmesi istenmekte.

Değerli arkadaşlar, bir deprem meydana geldiyse, böyle bir mağduriyet varsa elektrik ve doğal gazla ilgili ödemenin ertelenmesi normaldir, makuldür. Bu öneriyi destekliyoruz. Ancak, deprem dediğimizde sizler depremle ilgili ne yapmaktasınız, esasen bunun üzerine konuşmak lazım. Depremin öncesinde, bilimle ilgili bu hususlarda ne yapmaktasınız veya deprem sonrasında sadece bu faturaların ödenmesi yeterli mi?

Bakın, değerli arkadaşlar, sizler bu ülkede yakın tarihte “imar barışı” adı altında bir düzenleme getirdiniz. Yaklaşık 9 milyon 300 bin yapıda imar barışıyla ilgili müracaat yapıldı. Peki ben soruyorum: Bu yapıların depreme uygunluğu konusunda hiçbir düzenleme veya denetleme yaptınız mı? Hayır. Sadece “gelsin paralar” anlayışı, çünkü buradan gelecek olan paraları beklemekteydiniz. Yani, şimdi, bir şehrin yerleşimi veya en azından bundan sonraki süreçte bir şehirde yerleşim yapılırken bilimden yararlanarak fay hatları üzerine yerleşimin engellenmesi tarzı bir çalışma yapılıyor mu? Hayır. Örneğin, İstanbul’da afet toplanma alanları ilan edilmişti daha önce, 493 alandan 416’sı alışveriş merkezi, rezidans, gökdelen ve/veya otopark olarak işletilmekte.

Değerli arkadaşlar, deprem sonrasında toplanma alanı olarak daha önce belirlenmiş bu alanlara, şimdi gökdelenler dikildi. İşte, sizin depreme bakış anlayışınız bu, değerli arkadaşlar.

Yine, getirilmekte olan düzenlemelerden bir tanesinde gazilerimizle ilgili bir durum söz konusu: “Aylık bağlanan maluller ve harp malullerinden çalışmaya devam edenlere genel hükümler yerine, bu kapsamda aylık bağlananlara, bağlanma tarihinden sonra çalışmaları esas alındığında en az yirmi yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 5 bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmiş olmak şartıyla talepleri halinde ayrıca yaşlılık aylığı bağlanır.” diye bir düzenleme yapmaktayız.

Değerli arkadaşlar, bizler şehitlerimizin aileleri ve gazilerimiz lehine yapılacak olan her türlü düzenlemeyi sonuna kadar desteklemeye varız ve hazırız. Ancak, değerli arkadaşlar, bakın, burada, sizler yapboz değil “bozyap” anlayışını devamlı uygulamaktasınız. Zaten bu düzenleme mevcutta vardı değerli arkadaşlar. Ancak ne oldu? İşte, sürelerle ilgili sizlerin yapmış olduğu uygulamalarla yaklaşık dört aydır gazilerimiz maaşlarını alamamakta.

Değerli arkadaşlar, işte, yapmış olduğunuz uygulamadan mağdur olan gazilerimizin mağduriyetini hep birlikte gidermek için şimdi bu değişikliğe destek veriyoruz. Ancak yeterli değil değerli arkadaşlar çünkü gazilerimizin şu an yaşadığı başka sıkıntılar var. O sıkıntıların da çözülmesi konusunda bizim sonuna kadar gazilerimizin yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yine, avda, sporda kullanılan tüfekler, tabancalar, av bıçaklarının yapımı, satımı ve bulundurulmasıyla ilgili kanunun 11’inci maddesinde bir düzenleme yapılmakta. İzinsiz ya da izin belgesine aykırı üretim, satış ve reklam yasağına ilişkin birtakım cezalar ve cezaların artırılması düşünülmekte.

Değerli arkadaşlar, faaliyet izni almadan veya faaliyet izin belgesine aykırı olarak fabrikalar kuranlar, işletenler, imal edenler hakkında ceza sınırı “bir yıl” olarak ifade edilen kısım “üç yıl”a, “üç yıl”a kadar olan kısım “beş yıl”a kadar artırılmakta hapis cezası olarak, ayrıca adli para cezalarındaki miktarlar da artırılmakta.

Değerli arkadaşlar, yine burada izinsiz satanlara, belgesi olmadan alanlara da cezalar getirilmekte; bunların ticari reklamını veya tanıtımını engelleyen bazı hükümler yine bu düzenleme içerisinde yer almakta değerli arkadaşlar. “Faaliyet izin belgesi sahiplerine ait kurumsal internet siteleri ve sosyal medya hesapları, fuarlara katılım için hazırladıkları materyallerle avcılık ve atıcılık üzerine tematik yayın yapan televizyon kuruluşları ve süreli yayınlarda yapılan reklam veya tanıtım bu yayın dışında” denilmekte.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz esas itibarıyla silahlanmaya karşıyız. Bakın, burada bazı cezalar, hapis cezaları artırılmakta, para cezaları artırılmakta, reklam -internet üzerinden de dâhil- yasaklanmakta ama şöyle bir bakalım; televizyonlarda her akşam izlenilen dizi filmler var. Bu dizi filmlerde her gün değişik cinayetlerin işlendiği, silahların konuştuğu yayınlar aralıksız yapılmakta. Siz her akşam vatandaşın en yoğun izlediği dizilerde bu şekilde özendirmeye devam ederseniz buraya getirmeye çalıştığınız yasaklamanın hiçbir anlamı kalmayacaktır değerli arkadaşlar.

Yine, değerli arkadaşlar, bu maddelerden bir tanesinde bir üniversitenin ismini değiştiriyorsunuz. Olabilir, bir üniversitenin ismi değişebilir, mütevelli heyeti komple değişmiş, ismi de değişmekte. Ancak değerli arkadaşlar, bugüne kadar, özellikle son on yedi yıldır üniversitelerin eğitim kalitesinde ciddi bir düşme meydana geldiğini de hep beraber izliyoruz. Üniversitelerin kalitesinde sıkıntılar mevcut. Bugün Türkiye’de neredeyse dünyada ilk 500’e giren üniversite kalmadı. Apartman üniversiteciliğinden ülkemizi kurtarmak zorundayız. Yani sadece isim değiştirmekle bu işler olmuyor değerli arkadaşlar.

Yine, düzenlemelerin bir tanesinde, 5510 sayılı Kanun’daki Esnaf Ahilik Sandığına ilişkin hükümler 1/1/2021 tarihine kadar ertelenmekte. Şimdi, değerli arkadaşlar, Ahilik Sandığı hangi amaçla kurulmuş, önce ona bakalım: Esnafın ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeniyle iş yerini kapatması veya iflas etmesi durumunda oluşacak gelir kayıplarını telafi etmek amacıyla Esnaf Ahilik Sandığı kurulması amaçlanmış. Yani ne denmekte? Burada, esnaf sıkıntıya düşerse, esnaf borç içine düşerse, esnaf iflas ederse bu, Ahilik Sandığından ödensin istenilmiş. Peki, bugüne kadar niye kurulamamış? Bugüne kadar esnaf zaten ödemesi gereken primi ödeyemez durumda. Normal ödemesi gereken primi ödeyemeyen, sorumluluklarını yerine getiremeyen esnafa şimdi, bir de “Ahilik Sandığı” adı altında bir ödeme külfeti doğunca, bu ödemeleri yapamamış. İşte, bu maddenin getirilmesi yani ödemenin uzatılması esnaf ve sanatkâr birliklerinin talebiyle olmuş. Yani, değerli arkadaşlar, işte, siz esnafı bu kredilerini ödeyemez, bu primlerini ödeyemez hâle getirdiniz.

Bakın, ben size şöyle bir rakam vereyim: 2019 yılında yaklaşık 222 bine yakın esnafa toplamda 21,2 milyar lira kredi kullandırıldı. Kredi kullanan esnaf sayısıysa 560 bin ve toplam kullandırılan kredi 40 milyar lira dolayında. Yani, değerli arkadaşlar, Ticaret Bakanlığının verilerine göre, ülkemizde 1 milyon 800 bin esnaf var. Yani işi bırakmış olabilir, kayıtlarda gözüküyor olabilir ama biz 1 milyon 800 bini kabul edelim. 560 bin esnaf bugün kredilerle ayakta kalabilmekte. İşte, siz, esnafı bu hâle getirdiniz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) 560 bin esnaf krediyle ayakta kalabilme mücadelesi verir duruma düştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Arı.

CAVİT ARI (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, işte, esnafımız krediyle yaşar, can çekişir hâlde. O nedenle, şimdi, bu Ahilik Sandığına olan krediyi de ödeyemez durumda.

Bakın, yine bunun devamında bir Kredi Garanti Fonu meselesi var. Burada, finansman imkânlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren garanti kurumlarına 25 milyar olan nakit kaynak, 35 milyara çıkarılmakta.

Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonuyla özel bankalara Hazine kefalet limiti açılmış ve 25 milyara kadar gösterilen teminat karşılığında daha önce 250 milyar kredi verilmiş. Kimlere verildiğini tartışmak istemiyorum çünkü o kredilerin, seçim öncesinde seçim sonuçlarını etkileyebilmek amacıyla açılan krediler olduğunu hepimiz biliyoruz. Seçimler öncesinde verilen bu krediler, sonrasında bakın, bugüne kadar esasen 250 milyara kadar verilmesi gerekirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen son cümlenizi söyleyiniz ve selamlamanızı yapınız.

CAVİT ARI (Devamla) – Yani fren tutmamış ve 343,6 milyara kadar kredi vermişsiniz. Şimdi, siz, buradaki yüzde 10’luk teminat olan -esasen olması gereken miktarı artırarak- 25 milyarın üzerine 10 milyarla işin yasal kılıfını tutturmaya çalışmaktasınız.

Bakın, bu kredilerden, bugüne kadar 7,8 milyarı esasen batık. Komisyonda dendi ki: “Bu, tahsil edilememiş alacak.” Hâlihazırda tahsil edilememiş gözükse de -yine de biz öyle diyelim ama- bu, batma ihtimali çok yüksek tahsil edilemeyen bir alacak durumuna gelmiştir.

Kısa ve öz, ekonomiyi getirdiğiniz hâl ortadadır değerli arkadaşlar. İşte, vatandaş çektiği krediyi ödeyemez durumdadır. Dolayısıyla, ülkenin ekonomisi sayenizde böyle olmuştur değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Birinci bölüm üzerinde şahıslar adına söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yani çok konuşuldu, üzerine daha fazla konuşmayı da artık anlamsız buluyorum. Bu, bir torba; içinde bir sürü şey var ve biz maalesef o kadar konuşuyoruz ki “Bu türden torba yasaları getirmeyin.” diye hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem burada ama hiçbir şekilde tınmıyorsunuz ve herhangi bir şekilde bir değiştirme adımı da atmak istemiyorsunuz.

Şimdi, bu yasa maddeleri içinde benim en çok dikkatimi çeken birkaç madde var, onlar üzerinde esasında konuşmak istiyorum. Tabii ki, gazilerle ilgili bir düzenleme var, afetlerde elektrik meselesiyle ilgili bir düzenleme var, bunları konuşacağız. Tabii, asıl önemlisi -her ne kadar karşı argümanlarınız var ama ikna edici değilsiniz- Dernekler Yasası’yla ilgili yapmak istediğiniz değişiklikler var, bunlar üzerinde konuşacağız. Fakat 4 madde var ki onlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Bunlardan 2’si, daha doğrusu 4’ü de ekonomiyle ilgili ve ekonomide gerek döviz sorununu aşmakla ilgili olarak gerekse üretimi artırmaya yönelik olmak üzere maddeler var burada ve bu maddelerden, anlaşılan, medet umuyorsunuz.

Doğrusunu isterseniz, tabii, şöyle bir pozisyonda da olmayı hiç arzulamıyorum yani sürekli olarak negatif şeyler söylemek değil amacımız burada. Güzel şeyler yapsanız güzel yaptığınızı da söylerdik herhâlde ama doğrusunu isterseniz o kadar konuştuk yine Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada da konuştuk. Demeye çalıştık ki “Ya, arkadaşlar yani bu ekonomi politikasında yanlışlar yapıyorsunuz.” Dünyada önemli değişiklikler var ve siz bugüne kadarki iktisat politikalarınızla, ihtiyacımız olan şeyi yapmıyorsunuz. Nitekim o da sonuçları itibarıyla baktığımızda yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve düşük bir üretimle cereyan ediyor. Fakat son zamanlarda özellikle birkaç değişkende olumlu görülen iyileşmeleri referans vererek konuşuyorsunuz. İşte, geçenlerde Sayın Bakan da benzer şeyler söyledi: “Bakın, şurada bir iyileşme var, -efendim, işte, ne bileyim- Tüketici Güven Endeksi’nde bir iyileşme var, işte, Reel Sektör Endeksi’nde bir iyileşme var.” “Dibe vurduk ama dipten yükseliyoruz, çıkıyoruz krizden.” diye bir çabanız var, ikna etmeye çalışıyorsunuz. Ama doğrusunu isterseniz hadiseler öyle değil arkadaşlar, hele hele bu coronavirüs hikâyesi geldiğinden bu yana, doğrusunu isterseniz ben sizin yerinizde olsam yani iktidarda olsam şiddetli bir şekilde alarme olurdum. Çünkü gerçekten bu virüsün etkileri -ki küresel bir virüs bu- özellikle bizim gibi ekonomisi dibe çökmüş, oradan çıkmaya çalışan bir ekonomide önemli zararlar ortaya çıkarabilir diye düşünüyorum.

Mesela, son günlerde yine corona virüse rağmen petrol fiyatlarının düşmesiyle ilgili olarak “Gördünüz mü bakın, işte bu bir fırsat, efendim, enflasyonu da aşağı çekeceğiz.” diyorsunuz. Doğru yani petrol fiyatları düştüğünde enflasyonla ilgili olarak da bir baskılama yaratır; bu da doğru ama arkadaşlar, dövize bakıyorsunuz değil mi? Döviz de tam aksine yükselmeye devam ediyor. Dolayısıyla da bu tür tedbirler palyatiftir ve ciddiye almanız gereken tedbirler değildir.

Şimdi, bu 4 maddeden 1 tanesi, bu bireysel emeklilikle ilgili olan düzenleme; dövizle, katılımla ilgili bir düzenleme yapmaya çalışıyorsunuz. Doğrusunu isterseniz, bunun çok riskli olduğunu söylemem lazım yani özellikle devletin de bu yüzde 10 civarında bir katkı payı sunmak zorunda kalışının -özellikle dövizle yapılacak olmasından dolayı- zaten döviz sorunu çeken bir ekonomide, gelenin ve gidenin dengesi nedir? Doğrusunu isterseniz bunu tam olarak bilmiyoruz ama Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün sorularımıza rağmen de bir cevap alamadık.

Bunun dışında, yine dövizle ilgili olarak, çalışma şartı aranmaksızın artık, dövizle askerlik yapılmasının önünü açıyorsunuz. Bunun da yaratacağı komplikasyonlar var, en azından, daha önce çalışma şartı koyduğunuz insanlarla ilgili olarak büyük bir eşitsizlik üretmiş olacaksınız.

Asıl iki tane konu daha var ki tabii, sürem bitti…

Sayın Başkanım, bir dakika veriyorsunuz herhâlde değil mi?

BAŞKAN – Bir dakikada tamamlayalım lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.

Teşekkür ederim.

Bir tanesi, Kredi Garanti Fonu’ndan KOBİ’lere verilecek olan miktar 25 milyar değil, 35 milyar olsun istiyorsunuz, bir de işverenlere 75 lira asgari ücret desteği veriyorsunuz.

Şimdi, doğrusunu isterseniz, bu işveren yanlısı tutumunuz, hakikaten ölçüyü kaçırıyor arkadaşlar. Bir kere şunu görmek zorundasınız: Kredi Garanti Fonu’na verdiğiniz destekler, sonuçta bu insanların da sorununu çözmüyor. Niye çözmüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Bugün KOBİ’ler borçlanmak zorunda. Yani borçlanmak bir tercih meselesi değil, “Hadi bugün borçlanalım.” diyerek borçlanmak durumunda değiller bunlar; borçlanmak zorundalar bunlar. Dolayısıyla da verdiğiniz krediler doğrudan doğruya borçluluklarını gidermeye yönelik olarak kullanılacak ve üretime yansımasının çok sınırlı olacağını düşünüyorum.

Öte yandan, işverenlere 75 lira asgari ücret desteği veriyorsunuz. Yani doğrusunu isterseniz -yine bu maddeler üzerinde konuşacağız, daha sonra da bir söz alacağım- bu konudaki yaklaşımınızla da gerçekten ölçüsüz bir şekilde işveren yanlısı bir tutumu tercih ediyorsunuz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz talebi, Düzce Milletvekilimiz Sayın Ayşe Keşir’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Keşir.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli Milletvekilimiz Sayın Nilgün Ök ve arkadaşlarımız tarafından teklif edilen 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle tüm emekçi kadınları, özellikle canını, kanını bu toprakları bize vatan yapmak için veren şehit kadınlarımız başta olmak üzere tüm kadınları şükranla, minnetle anıyorum.

Bugün Genel Kurulda görüştüğümüz bu kanun teklifini daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda da değerlendirdik, tartıştık. 38 maddelik bu kanun teklifi, öncelikle vatandaşlarımızdan, sivil toplum kuruluşlarından sahadaki biz milletvekillerine gelen, hatta kamudaki uygulayıcılardan da gelen talepler doğrultusunda arkadaşlarımız tarafından çalışıldı ve akabinde Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışıldı.

Öncelikle şunu söylemem lazım: Ben bir deprem bölgesi milletvekiliyim. Düzce ilimizde, bölgede, biliyorsunuz, 1999 yılında çok büyük bir deprem yaşadık, can kayıpları yaşadık. Deprem görmüş bir ilin vatandaşı olmanın ya da deprem sonrası ayağa kalkmanın sıkıntılarını en çok yaşayanlardan biriyim.

Doğal afetler döneminde, özellikle o günlerde ne yazık ki Ankara depremden ertesi gün haberdar oluyordu. O günlerden bugünlere, yaklaşık yirmi yılda -bunun büyük bir kısmı da AK PARTİ iktidarında- artık anında müdahale eden, krizi anında yöneten, bir afetle karşılaşıldığında afetzedeye -ki yakın zamanda biz Düzce’de benzer bir şekilde bir sel felaketi yaşadık; bölgede, Karadeniz Bölgesi’nde sel felaketleri yaşandı; Van’da çığ felaketi yaşandı, Malatya ve Elâzığ’da deprem yaşadık- anında müdahale eden, tüm kurumlarıyla devletin varlığını hissettiren bir devlet hâline geldi artık Türkiye.

Burada, bu pakette, tabii, afetzedelerin, afetzede elektrik tüketicilerinin de sorunlarını çözmekle ilgili bir madde var; özellikle elektrik tüketimleriyle ilgili, önümüzdeki bir yıl içinde yani afetten sonraki bir yıl içinde bu ödemelerinin ertelenmesi, oluşan faizin de Bakanlık tarafından karşılanmasına yönelik bir düzenleme.

Bir de tabii, bu teklifte çok önemsediğim bir başka madde de gazilerimizle ilgili olan madde. 2011 yılında Aile Bakanlığı -o günkü adıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı- kurulduğunda şehit yakınları ve gazilerimize farklı kurum ve kuruluşlarca hizmet verilirken -o gün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde bir daire başkanlığı- bugün bir genel müdürlük olarak hizmet veriliyor. Burada amacımız, hem şehit yakınlarının yaralarını sarmak ve onlara olan borcumuzu bir şekilde ödemekle ilgili politikalar üretmek ve takip etmek, diğer yandan da gazilerimizle, onların sonraki yaşamlarıyla, onlara olan borcumuzu ödemeyle ilgili çalışmalar yapmak.

Tabii, ben bunları anlatırken, şehitlerimizi anlatırken, gazilerimizi anlatırken terörist cenazelerine omuz verenlerin bunları anlamasını beklemiyorum, anlamaları mümkün değil. Özellikle STK’lerden yani gazilerimizle ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarından gelen bir talep değerlendirildi bu kanun teklifi çalışmasında. Gazilerimizin, malullük emeklilikleri dışında, onlara verilen çalışma haklarını kullanmalarından kaynaklanan bir yaşlılık emeklilikleri yani ikinci bir emekli aylıkları söz konusuydu. Biliyorsunuz, mevcut çalışma yasamızda 7200 iş günü ve 65 yaş uygulaması var. Biz, bu teklifle, gazilerimiz için 65 yaş uygulamasını kaldırıyoruz ve 7200 iş gününü de 5000 iş gününe çekiyoruz.

Diğer yandan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın talepleri var hem bireysel emeklilikle ilgili hem askerlikle ilgili hem de orada olan boşanmaların tanınması ve tenfiziyle ilgili. Biliyorsunuz, geçmiş dönemde de ciddi sorunlardı; bu konuyla ilgili, bunların tanınmasıyla ilgili bir önceki Parlamento döneminde de bir kanun çıkarmıştık. Burada, orada yapılan boşanmaların Türk iç hukukunda tanınmasını kolaylaştıran düzenlemeleri ve az önce bahsettiğim düzenlemeleri getiriyoruz.

Aslında, anlatacağım çok şey var ama zaten maddelere geçtiğimizde tek tek üzerinde tartışacağız.

Az önce burada bir “soykırım” ifadesi kullanıldı. Ben, benim için soykırım ne demek, ondan bir cümleyle bahsetmek istiyorum. 2018 yılında henüz yaşını doldurmamış Bedirhan bebeğe ve annesine kıymaktır soykırım. 2016 yılında altı aylık hamile Şerife Özden Kalmış’a kıymaktır soykırım. Onlara sesini çıkarmayanlar, zımnen bu soykırımı onaylamaktadır ve soykırımın ortağı olmuştur.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, aziz Türk milletine saygılarımı iletiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Bu süreyi, milletvekillerimiz ve Sayın Komisyon yarı yarıya kullanacak.

Milletvekillerimizin sorularının kanun teklifinin işleyişine yönelik olmasını kendilerinden rica edeceğim çünkü Sayın Komisyon bu konuda soruları cevaplandırmaya hazır.

Sayın Şahin, buyurun.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Maalesef, kadınlar, uzun yıllar, aile içinde yoksulluğa, şiddete maruz kalmaktadır. Şiddetin mağdurunu değil de failini koruyan AKP politikaları, Hükûmetin kadına bakış açısını da özetlemektedir.

Bugün İstanbul Sözleşmesi’ne saldırarak “Tekrar gözden geçirilmeli.” mesajı veren zihniyet kadının kazanılmış haklarına da alenen saldırmaktadır. AKP Hükûmeti “Kadın ne yaşarsa yaşasın boşanmasın.” diyerek nafaka hakkına göz dikmiş durumdadır. Nafaka neden daha çok kadınlara bağlanıyor, düşünün çünkü kadınlar daha ihtiyaçlı. Her 4 kadından 3’ünün işsiz olduğu, işsizliğin zulmünde yaşayan kadınların eve hapsedildiği; kadınları anne, eş, çocuk ve yaşlıların bakıcısı, temizlikçisi, mutfak hizmetçisi ve namus rollerine sokan gerici ve erkek egemen zihniyetten vazgeçin.

Sanki süresiz nafaka varmış gibi bir algı oluşturarak -ki yok- nafakanın kaldırılmasıyla kadınlara “Ne yaşarsan yaşa boşanma, boşanırsan aç kalırsın.” tehdidi yapılmaktadır. Kadınların nafaka gibi kazanılmış haklarına göz dikmeye kalkışmayacağınızı ümit ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özen…

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – 1995 yılının 12 Martında İstanbul Gazi Mahallesi’nde kahvehane ve pastanelerin taranmasıyla başlayan ve farklı mahallelere yayılarak dört gün süren olaylarda 22 can katledildi. Katliamdaki kontrgerillanın görüntüleri ortada olmasına rağmen hiçbir şey yapılmadı. Hedef gözeterek birçok insanımızı katlettikleri görüntülerle ve adli tıp raporlarıyla açıkça kanıtlanan katil polislere göstermelik cezalar verildi. Bu Alevi katliamından sorumlu olan tüm yetkililer milletvekili ve bakan yapılarak ödüllendirildi. Yaşadığımız diğer katliamlarda olduğu gibi bu katliamda da devlet, katilleri koruyup kolladı. Ancak ne yapılırsa yapılsın bizler bu katliamın hesabını mutlaka soracağız, davanın bu şekilde üstünün kapatılıp unutulmasına izin vermeyeceğiz.

Gazi ve Ümraniye katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız.

Kaybettiğimiz canları saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Orhan…

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Teşekkürler.

AKP iktidarı kadın emeğini sermayenin isteği doğrultusunda, dinginsiz bir sömürü alanı olarak ev içine yönlendiriyor. Kadının ücretsiz ve görülmez yeniden üretim rollerini daha çok üstlenerek ev ve bakım işlerini yerine getirmesini, bir nüfus fabrikası olarak ucuz iş gücü ve savaşlara yeni kurbanlar doğurmasını bekliyor. Dolayısıyla kadın, hem ekonomi dışı kalmış hem de sermaye birikimine ücretsiz katkı sunmuş oluyor. AKP bir yandan da kısmi zamanlı çalışma, kendi hesabına çalışma, tele çalışma gibi farklı üretim ilişkileriyle esnekleştirilen kadın emeğini ev içinden ücretli üretim süreçlerine dâhil ediyor. Böylelikle yeniden üretim rollerinin aksamaması sağlanırken daha az maliyetli olarak güvencesiz, ucuz ve kayıt dışı kadın emeği de sermayenin hizmetine sunuluyor. Eve kaydırılan emek, kadınları daha fazla yoksullaştırarak erkeğe daha çok bağımlı kılmış oluyor. Soruyoruz: İnkâr ettiğiniz, yok saydığınız, kazanımlarına saldırdığınız kadınların emeğini sömürerek iktidarınızı ne kadar süre daha var etmeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk tarımı için sulama sistemlerinin ne kadar önemli olduğunu bilmeyen yoktur, hele hele yaşadığımız iklim değişikliği ve kuraklık dikkate alındığında daha da önem kazanmaktadır. Çiftçimize sulama sistemleri için 2016 yılından beri hibe desteği sağlanmaktadır. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığının bürokratik işlemlerinden mi yoksa para olmamasından ötürü mü bilinmez, 2020 yılı destekleri açılmamıştır. Kurak bir kış geçirdik ve bu desteklerin ocak ayında yapılması gerekiyordu. Bakanlık sulama sistemleri destekleri için yasal altyapıyı tam olarak oluşturamadığı, bu işi Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün mü, DSİ’nin mi yapacağına, bütçenin nereden karşılanacağına karar veremediği için çiftçimiz desteklerini alamamaktadır. Bu durumdan çiftçimiz kadar bu ürünleri üreten sanayicimiz de mağdur olmaktadır. Çiftçinin ve sanayicinin mağdur olduğu bir konuyu öncelikle çözmek, Tarım ve Orman Bakanlığının görevidir. Çiftçinin desteklerini ödeyin. Bu ödemeler için ne yapılması gerekiyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Sendikal faaliyetlerde bulunmak, Anayasa’nın güvence altına aldığı temel hak ve özgürlüklerden bir tanesidir. Ancak Gebze Darıca’da VİP Giyim Fabrikasında çalışan kadınlar, iş yerinde anayasal haklarını kullandıkları, sendikalaştıkları için işten çıkarıldılar. İş yerinde başlayan sendikal faaliyetlerin iş yeri yönetimi tarafından öğrenilmesiyle birlikte baskı ve gözdağlarının arkası kesilmedi, sadece sendikal faaliyetlere katıldıkları gerekçesiyle 10 kadın işçi işten çıkarıldı. İş yerinde sendika karşıtı tutum ve baskıların devam etmesi sonucunda ise 130 kadın işçi üye oldukları DERİTEKS sendikasından istifa etmek zorunda bırakıldılar. İki yüz seksen altı gün direniş çadırlarında kalan kadınlar, patronlar tarafından yönlendirilen kişilerce taciz ve tehdide maruz kaldı, yine de kadınlar vazgeçmedi, mücadelelerine devam ediyorlar, işlerine geri dönmek istiyorlar.

Sendika haktır. İşten atılan kadın işçiler geri alınsın, baskılara son verilsin.

BAŞKAN – Sayın Koçyiğit…

Sayın Bülbül…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Berkin Elvan 16 Haziran 2013’te Gezi direnişi sırasında biber gazı fişeğiyle başından vuruldu, 15 yaşındaydı, iki yüz altmış dokuz gün komada kaldı, verdiği yaşam mücadelesini 11 Mart 2014’te kaybetti. Berkin Elvan aramızdan ayrıldı, tam altı yıl oldu. Adli soruşturmanın önüne hep engeller konuldu, adalet ise altı yılda hiç işlemedi, hukuk sustu, Berkin’in katil zanlısı hâlâ ceza almadı ama Berkin kendi ölümünden tali kusurlu bulundu.

Şimdi, buradan bir kere daha yüksek sesle Berkin için adalet talep ediyoruz, “Elimizden aldıkları evlatlarımızın adaletine açız.” diyen anne Gülsüm Elvan’ın adalet çığlığına cevap verilsin istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu teklifin 28’inci maddesinde Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 27/A maddesine değişiklik getirilmektedir. Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 27/A maddesi yurt dışındaki boşanma kararlarının Türkiye’de idare tarafından tanınmasıyla ilgilidir. “Katar’da veya Suudi Arabistan’da şeriat hükümleri uyarınca verilen bir boşanma kararında acaba Türk idaresinde nüfus memuru bu kararı tescil edecek mi, etmeyecek mi?” sorusu… Mevcut kanun teklifi bu şekliyle geçerse kabul etmek zorunda. Bunun düzenleme yeri burası değil. Bu, bu şekilde geçerse yabancı devletlerin idari kararları Türkiye’yi bağlar ve egemenlik yetkimizi ihlal etmiş oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Benim Komisyon Başkanından -ben bir teklif verdim zaten- istirhamım şudur: Bunun düzenleme yeri Milletlerarası Özel Hukuk Hakkında Kanun’dur, buradaki Nüfus Hizmetleri Kanunu değildir; bu, kamu düzeniyle ilgilidir. Bunun bir an önce toplanarak… Yani biz bu düzenlemeye karşı değiliz, buna ihtiyaç var ancak bunun düzenlenme yeri Nüfus Hizmetleri Kanunu değil; Milletlerarası Özel Hukuk Hakkında Kanun’un 58’inci maddesinde düzenlenmesi gerekir. Öneriyi de ben Sayın Komisyon Başkanına sundum, nazara almanızı istirham ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu geceden itibaren, benzinde 60 kuruş, motorinde 55 kuruş indirim uygulanmaya başlandı. Ham petrol fiyatı son iki haftada yüzde 40 düşerken iktidar benzinde ve mazotta yapılan bu indirimi 83 milyon vatandaşa müjdeliyor. Dünyada petrol fiyatı yüzde 40 düşmüş, sanki lütufta bulunuyormuş gibi basın açıklaması yapılıyor. Zaten 100 liralık benzin alan bir vatandaş, 65 lirasını vergi olarak ödüyor. Maalesef, başka ülkenin petrolü üzerinden ülke ekonomisini düzeltmenin hesapları yapılıyor. Devlet vatandaşın sırtından bu kadar büyük kâr elde ediyorken milletin sırtına bu kadar büyük yük vicdansızlıktır. Vatandaşın bununla yetinmesini ve şükretmesini istemek büyük bir hatadır. Artık, vatandaş iktidarın faturalarını ödemekten yoruldu; artık, vatandaş zamlardan bıktı; artık, vatandaş vergilerden usandı. Bu adaletsizliklere son verin diyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi sözü Sayın Komisyona vereceğim.

Size konuşmacıların kanunla ilgili yöneltilen sorularında ve daha önceki açıklamalarda saptadığınız konularda yapmak istediğiniz açıklamalar varsa buyurun Sayın Komisyon Başkanı.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz, afet anında, özellikle afete maruz kalan kişilerin, o kişilere ait bilgilerin ve konumunun ilgili kurumlardan alınmasına yönelik bir düzenleme yapıyoruz. “Afet sonrası ne olacak?” şeklinde bir soru gündeme geldi ve bu maddeye ilave bir hususa, daha doğrusu afet sonrası bu bilgilerin silinmesi yönünde bir madde veya bir cümle ilave edilmesine yönelik bir görüş beyan edilmişti. Aslında, 6698 sayılı Kanun’da bu çok açık ve net olarak ifade ediliyor. Dolayısıyla işlenmesini gerektiren sebepler ortadan kalktığı anda da bu bilgiler siliniyor. Dolayısıyla ilave bir düzenleme yapmaya bu noktada gerek yok.

Bir diğer husus, özellikle derneklere yönelik çok yoğun olarak eleştiriler gündeme geldi. Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası özellikle bu derneklere yönelik çok ciddi eleştiriler ve çok ciddi şikâyetlerle İçişleri Bakanlığımız karşı karşıya kaldı. Nedir bunlar? İşte, diyelim ki bir terör örgütüne mensup bir -o dönemdeki- dernek, “Üyesi değilim.” diyor vatandaş ama orada ismi var veyahut diyelim ki istifasını vermiş, o dernek üyeliğinden çıkma talebinde bulunmuş ama hâlen işleme konulmamış, hâlen üye görünüyor. Yani bir vatandaşın bireysel bir hakkı “Ben bu derneğe üye miyim, değil miyim?” bunu öğrenmek. Bir vatandaş, düşünün, üye olup olmadığı hakkında bile dernek yöneticilerinden bilgi alamıyor.

Şimdi, burada yapılan…

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Başkan, dernekle ilgili…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Arkadaşlar, şeffaflıktan korkmamamız lazım, korkmamamız lazım. Evet, sivil toplum kuruluşlarında faaliyet göstermek isteyen arkadaşlarımız varsa, elbette, giderler derneğe üye olurlar ve e-devlet üzerinden sadece kendileri görebiliyor bunları yani o derneğe üye olduğunu kendisi görebiliyor. Ve dernekle ilişkisi… Diyelim ki dilekçe verdi, o dernekten ayrılmak istiyor; dilekçesinin işleme konulup konulmadığını e-devlet üzerinden -kendisi takibini yapıp- öğrenebiliyor.

Derneklere yönelik bir başka husus: Şimdi, değerli arkadaşlar, özellikle en fazla üye sahibi olan derneğin bir üyesinin o kuruma veya kurula üye olarak atanmasını düzenleyen yasalarımız var. Nedir bunlar? Örneğin, Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun; burada diyor ki: “En fazla sarı basın kartlı üyeye sahip gazeteci derneklerinden 1’er temsilci bulundurulması…” Şimdi, en fazla üyeye sahip dernek hangisi? Üye sayısı kaç? Gerçek sayısı kaç? Yani şunu söyleyebilirler, diyebilirler ki: “Benim 500 üyem var.” “Benim 1.000 üyem var.” “Benim 1.500 üyem var.” Ama gerçekte 500 üyesi var mı, 1.000 üyesi var mı, 1.500 üyesi var mı; kimse bilmiyor. Bu düzenlemeyle, açık olarak, kaç üyesi varsa bunu görebilme imkânına kavuşacak İçişleri Bakanlığımız.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, bakın, bir başka şeyi söyleyeyim. Türk Gıda Kodeksi Hazırlama Yönetmeliği’nin 5’inci maddesine göre, Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonunda, gıda konusunda faaliyet gösteren ve en fazla üyeye sahip olan sivil toplum kuruluşlarından 1 üyenin bulunması zorunludur. Peki, en fazla üyeye sahip olan dernek hangisi?

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Size en yakın olan(!)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Bunu nasıl tespit edeceksiniz arkadaşlar?

Şimdi, burada bir başka husus: Siyasi Partiler Kanunu’na baktığımızda, siyasi partilere üye olanların bizatihi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirildiğini biliyoruz. Diğer taraftan, sendikalara üye olanların -kim üyeyse- Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bildirildiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu konuda, bence, rahatsız olmamamız gerekir. Açık, şeffaf olmamızda yarar var diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka husus: TSE’ye yönelik bir eleştiri geldi yine. Değerli arkadaşlar, TSE’nin süreklilik arz eden işleri kadrolu personel eliyle yürütülüyor ancak ihtisas gerektiren bir işte, gerçekten o alanda yetkin kişi olmaması hâlinde, diyelim ki bir üniversiteden o alanda çalışmış -diyelim nanoteknoloji alanında çalışmış- bir öğretim üyesini alıyorlar, bir ay, bir buçuk ay orada çalıştırıyorlar. Yani getirdiğimiz düzenleme bu.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – “Geçici görevlendirme” diyor Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Değerli arkadaşlar, yoksa süreklilik arz eden bir husus değil. Geçici görevli de olmayabilir, yurt dışında çalışıyor olabilir, özel kesimde çalışıyor olabilir. Dolayısıyla geçici görevle bu problemini çözmeniz de mümkün değil.

Bir başka husus: Dövizli bireysel emeklilikle ilgili olarak arkadaşlarımızın bazılarının kaygıları olduğu ifade edildi. Değerli arkadaşlar, burada bir tavan limit var. Nedir devletin ödeyeceği bu tavan limit? Yıllık brüt asgari ücret; yani bu tavanı geçmiyor. Dolayısıyla, evet, euroyla bile bir bireysel emeklilik başvurusunda bulunulsa, burada bir sınırımız var, dolayısıyla o sınırı geçmemiz söz konusu değil.

Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, yine arkadaşlarımızın yapmış olduğu bir çalışmada... Buna yönelik bir projeksiyon yaptılar. Yurt dışında aşağı yukarı 6,5 milyon vatandaşımız var. Bu 6,5 milyon vatandaşımızın ne kadarının bireysel emeklilik için başvurabilecekleri ve devlet katkısı üzerinde bir çalışma yaptılar. Aşağı yukarı yüzde 8’lik bir kısmının başvuru yapabileceğini değerlendirdiler arkadaşlarımız yine ve bu çerçevede, yüzde 25 olarak uygulanması hâlinde devletin 780 milyon euroluk bir katkısının yüzde 10 olarak uygulanması hâlinde 312 milyon euroluk bir devlet katkısının olacağını ortaya koydular.

Değerli arkadaşlar, son bir husus: Özellikle, tabii, doğrudan soru olmamakla birlikte, kadınlara yönelik bazı açıklamalarda bulunuldu burada. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk döneminde, yıl 1934, kadınlara yönelik ilk düzenleme yapılıyor seçme ve seçilme hakkına yönelik olarak; ta ki 2002 yılına kadar, AK PARTİ iktidara gelinceye kadar kadınlara yönelik bir tane düzenleme yok değerli arkadaşlarım. Ne zaman yapıldı bu düzenlemeler? AK PARTİ iktidara geldikten sonra kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık Anayasa’mıza kondu ve çok sayıda düzenleme yaptık; iş hayatında, sigorta primi işveren paylarının ödenmesinden tutun da -teker teker saymak istemiyorum- kamu çalışanlarına yönelik, kadınlarımıza yönelik, pozitif ayrımcılığa yönelik çok sayıda düzenleme yaptık. Dolayısıyla, kadınlarımız elbette bizim için son derece değerli.

Geçmiş olmakla birlikte, tüm vekillerimizin, kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum ben buradan. Elbette yine kadınlarımıza yönelik önerileriniz, öngörüleriniz olursa bunları da değerlendiririz diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir konu var arz etmek istediğim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, bir talebiniz mi oldu?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet efendim, mümkünse 60’a göre bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Süreniz bir dakika.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

55.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından corona virüsünün kontrol edilemeyen salgın hastalık olarak ilan edildiğine, Venedik Festivali’nin iptal edilmemesi nedeniyle virüsün İtalya’da hızlı yayıldığına, Türkiye’de de okulların tatil edilmesinden başlayarak bir arada bulunmayı gerektiren organizasyonların iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu “Covid-19” denilen corona virüsünü pandemik ilan etmiş. Yani bunun anlamı şu: “Kontrol edilemeyen salgın bir hastalık” olarak ilan etmiş. İtalya’da bu virüsün bu kadar yayılmasına sebep olarak Venedik Festivali’nin iptal edilmemesi gösteriliyor. Venedik Festivali’nde hiçbir önlem alınmadan çok insanın bir araya gelmesiyle beraber İtalya’da bu virüs çok hızlı yayılmış ve neredeyse Çin’e yakın bir ölüm oranıyla karşı karşıya İtalya; şu anda belki de Çin’den sonra dünyada en tehlikeli bölge.

Böyle sıkıntılı bir süreçte bugüne kadar bu süreci doğru idare eden Sağlık Bakanına buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Pandemik virüs ilan edilen bu virüse karşı Türkiye'de de okulların tatil edilmesinden başlamak üzere, hatta ve hatta toplu alanlarda bir arada bulunmayı gerektiren birtakım organizasyonların tatil edilmesine kadar, bu konuda hızlıca bir karar vermesi gerekiyor. Zira, bu iş hakikaten bizim tahmin ettiğimizden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - İlk başta benim de çok inanmadığım, ilk etapta çok ciddiye almadığımız “Ya, bu neticede bir virüs, çabucak geçer.” dediğimiz bir virüs bizim tahminimizden çok daha fazla salgın hâle geldi. Bu konunun dikkate alınmasını… Buradan, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, bütün devlet erkânını bu konuda bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (Devam)

BAŞKAN – Evet değerli arkadaşlarım, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler bu şekilde tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Züleyha Gülüm                 Mahmut Celadet Gaydalı Muazzez Orhan Işık

                  İstanbul                                 Bitlis                              Van

              Kemal Bülbül                        Erdal Aydemir             Abdullah Koç

                  Antalya                                 Bingöl                             Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekilimiz Sayın Muazzez Orhan Işık. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Değerli Başkan, değerli üyeler; gündemdeki torba yasanın 1’inci maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu kanun teklifi, kelimenin gerçek anlamıyla bir torba yasa. 20’den fazla farklı kanunda, birbiriyle alakası olmayan hususlarda değişiklik öngörülmektedir.

Şimdi, bu torba yasada neler var diye baktığımızda neler yok ki! İşsizlik sigortası var, dövizle askerlik var, bireysel emeklilik sistemi var, enerji sektörüyle ilgili kısımlar var, var da var. Bu torba yasalar, AKP iktidarının yasama kurnazlığına dönüşmüştür artık.

Deprem konusu, böyle bir torba yasanın bir maddesine iliştirilecek kadar önemsiz değildir. Deprem, bu ülkenin gerçeği ve temel sorunlarından biridir. Deprem tedbirleri için derhâl seferberlik ilan edilmelidir. Aslında bir gerçeği de ifade etmek gerekirse depremlerden daha çok sizin politikalarınız yüzünden insanlar zarar görmekte, yaşamını yitirmektedir.

Bugünden söylüyorum, metropollerde yaşanacak büyük bir depremde suçlu, tedbir almayan iktidarlardır. Deprem öldürmez, ihmal öldürür. Dünyanın birçok yerinde daha büyük depremler yaşanmasına rağmen daha az kayıp oluyorsa durup bir düşünmek gerekir.

Kendi savaş ve çatışma politikalarınızın ekonomik bir krize neden olduğunu görmeden, KOBİ’leri kurtarmaktan, istihdamdan, deprem tedbirlerinden söz ediyorsunuz.

Acı gerçek şu ki yoksulluk en büyük depremdir. Sizin yoksul bıraktığınız haneler depremlerde yıkılıyor. Saraylarınızın giderleri için daha çok vergi, daha çok borç toplayacaksınız. Toplumu daha çok borçlandırıyorsunuz, daha çok deprem yaşatacaksınız çünkü rant ve savaş politikalarınız için bütçede açtığınız delikler artık dikiş tutmuyor. Torba yasada depremlere yönelik kapsamlı bir önlem yok maalesef.

Önerge verdim, yanıt vermediniz. Neden depremlerde önce kamu binaları, hastaneler, okullar hasar görüyor? Tam tersi olması gerekmiyor mu? Buna yanıt vermediniz. Neymiş? Maddede, deprem olduktan sonra ilgili valiliğin ihtiyaç duyduğu telefon abone ve konum bilgilerinin gecikmeksizin karşılanacağı düzenleniyor.

Tekrar ediyorum, deprem olmadan önce tedbirini almak zorundayız. İstanbul gibi metropollerde milyonlarca insanın konum bilgilerini depremden sonra bilmemiz arama kurtarma için elbette ki elzemdir, yaşamsaldır ama deprem ve benzeri durumlar için olaydan önce yapılması gereken çok daha fazla şey var ve hâlâ bunları yapmıyorsunuz.

5 Kasım 2019’da deprem önlemleri için verdiğim Meclis araştırması önergesi ve kanun teklifi hâlâ Genel Kurula yönlendirilmiş değil. Bu arada Elâzığ ve Başkale depremleri yaşandı, onlarca yurttaş yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. 23 Şubatta yaşanan depremde Başkale ve Saray ilçelerimizde toplam 14 mahalle büyük zarar görmüştür ve acil bekleyen sorunları vardır.

Bu kış gününde yurttaşlar çadırlarda kalıyor. En temel geçim kaynakları olan hayvanların ise çoğu telef oldu, 700’den fazla ahır yıkıldı, 5 mahallede neredeyse oturulabilecek durumda tek bir ev bile kalmış değil. Elâzığ depreminde olduğu gibi, HDP’li belediyelerimizin, partimizin, halkımızın topladığı yardımların halka ulaştırılması yine sayenizde engellendi. Bunun vicdanla, yasayla, hukukla izahı olamaz.

Siyasi hamaset ve nutuklar, kalabalık heyet ziyaretleri, gece çadırda yaşayan çocukların üşümesini engellemiyor. Başkale’de 10 kişi yaşamını yitirdi, 64 kişi yaralandı. Depremzedeler, ağır kış koşullarına rağmen hâlâ yazlık çadırlarda kalmaktadır. Yardımlar vaktinde ulaşmadığı için çoğu göç etmek zorunda kaldı. Maalesef, on yedi gün geçmesine rağmen Başkale’de halkımızın depremden kaynaklı temel, acil sorunları çözülmüş değil.

Deprem vergileri halktan toplanıyor olmasına rağmen anında karşılanması gereken acil ihtiyaçların şu an bile kısmi düzeyde karşılanıyor olmasının gerekçesi nedir acaba? Bunun tek bir açıklaması var; o da afet durumlarında bile insanları çaresiz ve mağdur bırakarak siyasi çıkarlarınıza alet etmek. Halkın acılarını paylaşmaya, yaralarını sarmaya gittiğimizde bizi engelleyenler, halktan tepki gördüklerinde “Beğenmiyorsanız çekip gideriz.” diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) – Evet, çekip gideceğiniz günler yakındır elbette fakat bu koltukları işgal ettiğiniz, halktan vergi topladığınız sürece hizmet de sunmak zorundasınız; bu bir lütuf değildir.

Depremlerin üzerine, bir de nur topu gibi bir TOKİ sorunumuz var. Depremle her şeyini kaybetmiş yoksul halkımızın yıllarca borçlandırılarak TOKİ’yle ev sahibi yapılması mağduriyeti de ortaya çıkmaktadır. Devlet, gelir durumu iyi olmayan depremzedelere bedelsiz ev yapmalıdır. Depremzedelere TOKİ müşterisi mantığıyla yaklaşmaktan vazgeçin artık. Deprem bu ülkenin bir gerçeğidir. Maalesef, yoksullaştırma siyasetiniz milyonlarca hanede deprem felaketi kadar büyük krizleri yaşatmaktadır. Ülkeyi bir enkaza dönüştürdünüz; yurttaşları kimliğine, dinine, yaşam tarzına göre ayrıştırdınız. Ülkenin başına gelen en büyük felaket aslında sizsiniz, AKP iktidarıdır. Bu ülkede yaşayan halklar artık bu felaketin farkında ve mutlaka hesabını soracaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu madde uyarınca elde edilen verileri başka amaçlar için kullananlar hakkında kişisel verilere ilişkin suçlar bakımından 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 135 ila 140 ıncı madde hükümleri uygulanır.”

            Ayşe Sibel Ersoy                       Sefer Aycan             Saffet Sancaklı

                   Adana                            Kahramanmaraş                     Kocaeli

         Metin Nurullah Sazak                                                     Cemal Çetin

                 Eskişehir                                                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Aycan.

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1’inci madde üzerinde partimiz Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz 112 hizmetlerini çok önemsiyoruz. 112 acil hizmetleri, 2001 yılında Türkiye genelinde yaygınlaştı ve tüm illeri kapsar bir hâle geldi. O günden itibaren tabii ki 112 hizmetleri çok gelişme gösterdi, çok ilerleme gösterdi fakat bugün, bir taraftan bazı sorunlar da yaşıyor.

Bu maddede yapılan düzenlemeyi doğru buluyoruz, hatta çok daha geliştirilmesini ve daha kapsamlı hâle gelmesini de istiyoruz. Çünkü 112 acil hizmetlerinin etkinliği açısından ulaşım süresi çok önemlidir; on dakikada olay yerine ulaşmak ve yaralıyı, hastayı sağlık kuruluşuna getirmek gerekir. Bunun standart ölçüsü on dakikadır. On dakikadan daha hızlı bir şekilde bunu yapmak lazım, hayati bir fonksiyondur. Fakat ambulansların ulaşmasını etkileyen en önemli şeylerden bir tanesi, gereksiz bir şekilde 112 acil çağrı merkezlerinin aranması, meşgul edilmesi ve verilen bilgilerdeki yanlışlıktır. Bunun için, ihbarda bulunan, davette bulunan kişiye ulaşmak için doğru adres bildirilmesi çok önemlidir. Bir taraftan ambulans gidecek, onu alıp tekrar gelecek. O yüzden, adresi bulmakta çoğu zaman sıkıntı çekilir, çoğu zaman doğru bilgi verilmediği için yolda zaman kaybedilir. Başka bir şekilde yolda zaman kaybedilmesi özellikle trafikten kaynaklanır. Bu trafikten kaynaklanan hususu düzeltmek için hepimizin duyarlı olması lazım. Ambulanslara yol verme konusunda önemli bir kültürel eksikliğimiz var, bunu da gidermek lazım. Mutlaka herkesin ambulansa yol vermesi gerekiyor. Burada bir sorunumuz var, bunu halletmemiz gerekiyor.

Bir diğer konu da şu: 112 hizmetlerini daha da yaygınlaştırmamız gerekiyor. Özellikle kırsal alanda ambulansların ulaşmasında ciddi sorunlar yaşıyoruz. Daha fazla istasyon açarak, ulaşım mesafesini kısaltarak süreyi kısaltmak mümkündür; kırsal alanda bazen bir saati bulabiliyor. Tabii ki bir saat çok uzun bir süre, özellikle kış şartlarında ve yol şartlarının etkilenmesi nedeniyle ulaşım mesafesi arttıkça yaralının veya hastanın sağlık kuruluşuna getirilmesi gecikiyor. Bu gecikmeyi ortadan kaldırmak için özellikle kırsal alanda daha fazla istasyon açmak da çok önemli.

Diğer bir husus, burada çalışanlar konusu. Çok ciddi bir iş yapılıyor. Biliyorsunuz, 112 hizmetleri, ekipler yirmi dört saat çalışıyor, ekip hâlinde çalışılıyor. Ambulanslarda da genellikle üçer kişi olur; bunlar gece gündüz çalışırlar, yirmi dört saat çalışırlar ve çok önemli bir iş yapmaya çalışılır. O yüzden, burada çalışanların da sayısını artırmak ve özlük haklarını da iyileştirmek gerekiyor. Özellikle, 3 kişilik bir ekibin hem olaya müdahale etmesi hem de yaralı veya hastayı taşıması gerekiyor.

Görüyorsunuzdur, bu paramediklerin içerisinde kadın personel de var ve o kadın personeli destekleyen de çoğu zaman şoförlerdir. Bu, ambulanstaki şoförlerin bir kısmı aynı zamanda paramediktir fakat özlük hakları açısından bu kişilere şoför kadrosu veriliyor. Bu da bir haksızlık, bunun da düzeltilmesi gerekir. Burada çalışan, paramedik olan yani gerektiğinde hastaya da müdahale eden, gerektiğinde hastayı taşıyan kişilerin özlük hakları konusundaki kayıpların da giderilmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok önemsiyoruz. Bu çalışan ekibin daha motive olması, daha etkin olması sağlık hizmetlerindeki başarıyı artıracaktır. O yüzden, hem 112 istasyon sayısının artırılmasını hem burada çalışan personel sayısının artırılmasını bekliyoruz.

Yeteri kadar personelimiz vardır. Şu an 620 bin sağlık personeli var yani hem paramedik hem hemşire olarak da yeteri kadar elemanımız var, bekleyen elemanımız var. Bu kadroları artırırsak, burada çalışan paramedik sayısını artırdığımızda, istasyon sayısını artırdığımızda yaralılara ulaşma konusunda daha hızlı hareket edebiliriz. Bu 1’inci maddede düzenlenen olay yeriyle ilgili bu bilgilere de çok çabuk ulaşılırsa ambulansın gecikmesi böylece engellenmiş olur ve yaralının veya hastanın bir an önce sağlık kuruluşuna ulaşması da sağlanmış olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, selamlayın.

SEFER AYCAN (Devamla) – Onun için, 1’inci maddeyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz, 112 hizmetlerinin daha etkin bir şekilde yürütülmesi açısından daha faydalı olacaktır diye düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, salonda yine bir uğultu var, lütfen keselim. Bütün konuşmalar bizim kürsüye doğru geliyor değerli arkadaşlarım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Salonda uğultu var efendim, haklısınız,

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ sıralarından geliyor.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, şimdi, madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge bulunmakta.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

          Arslan Kabukcuoğlu                     Ahmet Çelik Ayhan Erel                                                           Eskişehir                        İstanbul                  Aksaray

              Feridun Bahşi                        Ayhan Altıntaş      İmam Hüseyin Filiz

                  Antalya                                 Ankara                       Gaziantep

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Gamze Taşcıer                      Müzeyyen Şevkin Emine Gülizar Emecan

                   Ankara                                  Adana                          İstanbul

       Saliha Sera Kadıgil Sütlü                    Cavit Arı            Onursal Adıgüzel

                  İstanbul                                Antalya                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacımız Antalya Milletvekili Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Torba Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşacak o kadar şey var ki mümkün olduğunca kısaltarak son günlerde yaşanan, tek adam rejiminin yarattığı hukuk skandallarından söz edeceğim. Bunlardan ilki Osman Kavala hadisesi. Gezi davası sebebiyle iki yıldan fazladır tutuklu bulunan Osman Kavala 20 Şubatta beraat ettirilip tahliye edildi ancak aynı gün, 2017 yılında açılan başka bir soruşturma sebebiyle de tekrar tutuklandı.

Mesleğin içinden gelen birisi olarak soruşturma ve kovuşturmanın nasıl yürütüldüğünü bilirim. Ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış, tutuklama gerektiren bir fiil nedeniyle soruşturma açılmışsa cumhuriyet savcısı, sulh ceza hâkimliğinden kişinin derhâl tutuklanmasını talep edebilir. 2017 yılında açılan bir soruşturmada da tutuklama, soruşturma açılmasının hemen sonrasında yani aynı günlerde istenmelidir. Üç yıl sonra çok önemli yeni bir delil elde edilmemişse tutuklama talep edilmez, edilemez. Böyle bir uygulama hukuki teamüllere aykırıdır. 2017 yılında Osman Kavala hakkında soruşturma açılmış, soruşturma sebebiyle de üç yıl sonra, hem de bir başka suçtan beraat ve tahliye edildiği gün tutuklama kararı verilmiştir.

Diğer hukuk skandallarıysa geçen hafta ve bu pazar tutuklanan araştırmacı gazetecilerin durumu. Dünya sıralamasında, tutuklu gazeteci sayısı bakımından Çin’den sonra 2’nci sıradayız arkadaşlar. Tutuklanan gazetecilerin durumuna bakıldığında, her 3’ünün de son dönemde AK PARTİ iktidarınca yapılan yolsuzluklar ile başta FETÖ olmak üzere tarikat ve cemaatlerle olan ilişkilerinin ortaya dökülmesi, bunlara sağlanan rantların belgeleriyle ortaya dökülmesi konusunda kitap yazmış olmalarıdır. Murat Ağırel, önceki kitabı “Şaki”de AK PARTİ’li belediyelerin yolsuzluklarını Sayıştay belgeleriyle ortaya koymuş ve bu kitabıyla birçok kesimi de rahatsız etmişti. Son kitabı “Sarmal”daysa yine, cumhuriyet karşıtı, Atatürk düşmanı tarikat, cemaat ve vakıfların nasıl korunup himaye edildiğini, kamu kaynaklarının özellikle TÜRGEV, TÜGVA, Ensar ve Okçular Vakfı gibi vakıflara nasıl peşkeş çekildiğinin delilleriyle ortaya konulması, kamuoyunda, bundan zarar görenler üzerinde rahatsızlık yarattı.

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’ysa yazdıkları “Metastaz” kitabıyla FETÖ’nün siyasi ayağı da dâhil, kimlerin nasıl iş tuttuğunu yine belgeleriyle ortaya koymuşlar, yine AK PARTİ’de büyük bir rahatsızlık yaratmışlardı. Her 3 gazetecinin tutuklanmasının görünen sebebi, Libya’da şehit olan MİT görevlisi askerlerin isimlerinin yayınlanmasıydı. 2937 sayılı MİT Kanunu’nun 27’nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında bu fiile öngörülen ceza, üç yıldan dokuz yıla kadardır. CMK hükümlerine göre, bu miktar ceza sebebiyle tutuklama yapılamaz. Gazetecilerin kaçma şüphesi yok, delil karartma ihtimalleri yok, konunun baskı yapılacak tarafı yok. Böyle bir soruşturmada zaten tutuklama yapılamayacağını söylemiştik. Üstelik, dönem arkadaşları da dâhil, birçok yerde şehitlerimizin isimleri de yayınlandı ama tutuklu gazeteciler dışında kimse hakkında soruşturma açılmadı. Tutuklamalar gösteriyor ki kitaplarda ortaya konulan belgeler muktedirleri rahatsız etmiş.

Bir başka konu da Murat Ağırel’in sorgu zaptındaki çelişik kararlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bahşi, tamamlayın lütfen.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bize gelen 11 sayfalık zaptın 9’uncu sayfasında serbest bırakma ve adli kontrol, 10’uncu sayfanın başında doğrudan serbest bırakma, sayfanın sonunda ise tutuklama kararı var. Eğer bu zabıt doğruysa bunun tek bir izahı olabilir; kararla ilgili bir talimat beklenmektedir. Hâkim, işi erken bitirebilmek için her 3 kararı da önceden zapta geçirir, talimat geldiğinde diğer 2 kararı silecektir. Talimat tutuklama yönünde gelince Murat tutuklanır, diğer 2 kararın ise silinmesi unutulur.

Bir diğer konu da şehit olan yani vefat eden MİT görevlisinin adının açıklanması bu maddede tarif edilen suçu oluşturur mu? Bizce maddede yazılı “MİT mensubu” sözünden kasıt, hâlâ yaşayıp görev başında olanlardır. Bu sebeple, vefat eden bir MİT görevlisinin adının açıklanması suç oluşturmaz.

Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, kısa bir talebiniz oldu.

Buyurun, bir dakika söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

56.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, tabii, hatibin konuşmasını biz doğru bulmuyoruz. Orada, MİT mensubunun ölü veya diri olmasıyla ilgili herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Bu, ölen MİT mensuplarımızla, şehit olan MİT mensuplarımızla, efendim, yaşayan MİT mensuplarımızla ilgili, hepsini kapsayıcı niteliktedir. Talimatla kararlar verildiğiyle ilgili o diğer bühtanı da biz kabul etmiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Onursal Adıgüzel.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Gezi direnişi sırasında polisin gaz kapsülüyle yaralanan ve bundan tam altı yıl önce aramızdan ayrılan Berkin Elvan’ı anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Berkin’in çocukluğunu, gençliğini çalanlar hâlâ hak ettikleri cezayı almadılar. Bugün, Berkin’in annesi Gülsüm Elvan, Gülsüm ana oğlunun mezarı başında “Biz adalete açız, evlatlarımızı elimizden aldılar; adalete açız, adalet istiyoruz...” Ben buradan, bu topraklardaki anaları adalet feryadına maruz bırakanlara, mecbur bırakanlara sormak istiyorum. Anaların acılarına ne zaman kulak vereceksiniz? İnsanları ayırmaktan, adaleti kendi siyasi hesaplarınıza alet etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? (CHP sıralarından alkışlar) “Biber gazı sıkan ülke ahlaktan bahsedemez." diyorsunuz. Peki, Berkin Elvan’ın 14 yaşında gaz kapsülüyle katledildiği gerçeğiyle ne zaman yüzleşeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, söz aldığım maddeyi özetleyecek olursak: Özellikle acil durumlarda ve afet anlarında çağrı merkezleriyle, valilikle kişisel abonelerin abonelik bilgilerinin ve konumlarının paylaşılması üzerine bir çalışma yapılmış. Bu çalışmayı incelediğimiz zaman net olarak şunu görüyoruz değerli arkadaşlar. Çalışmanın içeriğine baktığımızda, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan afetin, özellikle de beklenen depremin sadece bir torba yasaya sıkıştırıldığını görüyoruz. Ben buradan, milyonların hafızasını tazelemek istiyorum. Çünkü bu düzenleme, böyle alelacele yapılan ve torba yasaya sıkıştırılan düzenleme bize afet anında, özellikle bir deprem anında fayda sağlayamayacak, yine açığa düşecek. Hepinize hatırlatmak isterim: Altı ay önceki İstanbul depremi, orta büyüklükte, 5,8 büyüklüğündeydi. Bu salondaki bütün arkadaşlarımız akrabalarını, yakınlarını, ailelerini aramaya çalıştılar ama ulaşamadılar. Peki, neden ulaşamadılar? Çünkü bugün, bu düzenlemeyle yetki verdiğimiz BTK yeterli yatırımları yapmadığı için ulaşamadılar. Her fırsatta bu kürsüden anlatıyoruz, Türkiye’nin altyapı yatırımı yapması gerekiyor. Bununla birlikte, altyapıya yatırım yaparken, teknolojik anlamda gelişmelere yatırım yaparken dikkatli olunması gerekiyor. Sadece yola yapılan yatırımlar, teknolojiyi gözetmeyen yatırımlar bize bir fayda sağlamıyor dedik. Ne oldu o gün, ne oldu o gün? Bütün operatörler çöktü. TÜRK TELEKOM yirmi yedi saat hizmet veremedi değerli arkadaşlar, tam yirmi yedi saat hizmet veremedi TÜRK TELEKOM. Neden hizmet veremedi? Çünkü yeterli altyapı yoktu. On sekiz yıldır Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi yeterli altyapıyı oluşturmamıştı. BTK ne yaptı? Altı ay sonra çıktı, bu şirketlerin hepsine para cezası kesti ve Fuat Oktay da çıktı, şunu söyledi: “Emir verdik, daha çok yatırım yapacak şirketler.” dedi. Size soruyorum, mahallenizde bir fırın var, fırıncıya şunu der misiniz: “Yarın deprem olabilir, 2 kat ekmek üret.” Bu, tam bunu demek. “Yarın deprem olabilir, 2 kat ekmek üret.” demek. Bunu demek yerine, dünyadaki teknolojiyi takip etmek gerekiyor. Burada nasıl ilerlemeler sağlanabilir, buna dikkat etmek gerekiyor. BTK’nin, altı ay sonra, deprem olduktan sonra bu firmalara ceza keseceğine dönüp denetleme yapması gerekiyor ve bu denetlemeyi yaparken de enerjisini sadece muhalifleri fişlemeye harcamasın, muhalif siteleri engellemeye harcamasın; asıl işi olan, Türkiye’de bilgi teknolojilerinin geliştirilmesine harcasın. (CHP sıralarından alkışlar) İktidara gelmelerinden önce, 2000 yılında 4 yerli, millî mobil operatör vardı; soruyorum: Bugün 1 tane var mı? Ne yazık ki yok, bugün 1 tane yerli, millî operatör yok. Yani bu dediğimiz yatırımı yapacak, deprem anında iletişimin devam etmesini sağlayacak, bu arada teknolojik gelişmeleri takip ederek itfaiyenin, kolluk kuvvetlerinin, ambulansın ayrı bir sistemde çalışmasını sağlayacak bir altyapımız yok. Yarın yine bununla baş başa kalacağız; ceza keserek olmuyor, hele de böyle mega projeler anlatarak hiç olmuyor. Hesap yapmayı bilmiyorsunuz, bunu anladık; bütün mega projeleriniz çöktü, hesap yapmayı bilmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) – Bir dakika daha alabilir miyim Başkanım?

BAŞKAN – Tamamlayın.

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) – Ama işin diğer boyutuna bir daha baktığımızda, milletin cebinde bu mega projelere verecek 1 kuruşu da kalmadı.

Bu deprem gerçeğiyle, doğal afetler gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Bununla birlikte, bugün, Türkiye’de vatandaşımız işsizliği konuşuyor, yoksulluğu konuşuyor, corona virüsü konuşuyor, siz ne yapıyorsunuz? Yine, bu hafta gördük ki bir Kanal İstanbul’dur attınız ortaya. Ne var bu Kanal İstanbul’da? Kanal İstanbul’da yandaşa rant var ama ben şunu tekrar söylemek isterim size: Boş verin Kanal İstanbul’u, gelin, Türkiye'nin gerçek sorunlarıyla yüzleşelim ve bunlara çözüm üretelim çünkü siz, on sekiz yıldır milletin kaynaklarını yandaşınıza yedirdiniz, 5 müteahhidinize yedirdiniz, doyuramadınız; bundan sonra değil kanalı tüm Türkiye’yi verseniz doyuramazsınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Üstüne Tanal’ı verseniz de doyuramazsınız.

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) – Onun için gelin, hep birlikte sorunlara çözüm bulalım, Türkiye'nin gerçek gündemiyle yüzleşelim, çalışalım, bu sorunları çözelim diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Konuşmacı kendisini tarif etti. Kendisi yiyip doyamamış herhâlde.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Az bile söyledi.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

Değerli arkadaşlarım, herkes ellerini kaldırsın çünkü oturmak yetmiyor.

Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Faaliyetlere katılalım değerli arkadaşlarım, koltuklarda oturmak faaliyete katılmak anlamına gelmiyor. Ben, kalkan elleri görmek durumundayım, ona göre…

Değerli arkadaşlarım, biraz sessizlik, rica ederim.

1’inci maddeyi bu şekilde bitirdik, şimdi 2’nci maddede görüşmeler yapacağız.

2’nci madde üzerinde 3 önerge vardır. Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alıyorum.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle eklenmesi öngörülen ek madde 13’ün aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“EK MADDE 13 - 1 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen afetler nedeniyle afet yaşanılan yerlerde elektrik ve/veya doğalgaz tüketim bedellerinin tahakkuk ve/veya tahsilatlarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinden karşılanmasına Cumhurbaşkanınca karar verilebilir.”

             Züleyha Gülüm                 Erol Katırcıoğlu   Mahmut Celadet Gaydalı

                  İstanbul                           İstanbul                                Bitlis

              Erdal Aydemir                   Kemal Bülbül                   Abdullah Koç

                   Bingöl                            Antalya                                 Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu.

Süreniz beş dakika Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Esasında, bu 2’nci madde bir ek madde ve bu ek madde, yanılmıyorsam, 1959 tarihli, afetlerde ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir kanuna eklenecek olan bir madde. Ve bu madde, özellikle deprem gibi afetlerin olduğu bölgelerde elektrik ve doğal gaz borçlarını bir yıl süreyle ertelenmesini amaçlıyor ve bu erteleme süresi içinde de -ilginç olan burası- elektrik ve doğal gaz dağıtım şirketlerinin maliyetlerini Hazine ve Maliye Bakanlığı karşılıyor.

Demin, esasında, şahsım adına konuşurken ifade etmeye çalışmıştım. Yani bu, iktidarın olaylara bakışındaki tercihin daha çok işverenlerden yana olmasından kaynaklanan bir çarpıklığın bir örneği diye düşünüyorum.

Şimdi, bakın, arkadaşlar, Hazine ve Maliye Bakanlığı dağıtım şirketlerinin finansal maliyetlerini, ödenmemekten dolayı finansal maliyetlerini neden karşılıyor? Çünkü açıkça bunun cevabı şu: Bunlar gelir kaybediyorlar, gelir kaybettiklerinden dolayı Hükûmet kendini sorumlu hissediyor, diyor ki: “Bu dağıtım şirketlerine destek vermek lazım. Bu bir yıl süreyle ertelemeyi biz yapıyoruz. Ama bu bir yıl süreyle yapılan ertelemenin sonucunda ortaya çıkacak olan maliyetlerin de bu şirketler tarafından ödenmesi doğru olmaz.” Fakat arkadaşlar, depremzedeler -Allah aşkına- gelir kaybına uğramıyor mu? Onların neden erteleniyor da onların affedilmiyor, tıpkı elektrik şirketlerinin maliyetlerinin affedilmesi gibi? Neden bu yapılamıyor? Çünkü arkadaşlar, demin de ifade ettiğim gibi, mevcut iktidar işverenden yana bir tavır alıyor ve işverenden yana aldığı tavrı da bir şekilde bir çerçeve içinde, bir algı operasyonuyla sanki olmamış gibi bir hâle getiriyor.

Şimdi, bakın, bugün Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşma yaptı. Konuşmasında -dikkatimi çekti- doğal afetlerden söz ediyor ve o sırada diyor ki: “Kentsel dönüşümün yükünü hep beraber paylaşmamız gerekir.” Çok doğru çünkü sonuç olarak bir deprem olmuş, bir afet olmuş, efendim, bir zarar ortaya çıkmış “Hepimiz paylaşalım.” diyor. Peki, bu yaklaşım neden depremzedelerle özellikle son Elâzığ ve Van depreminde zarara uğrayan insanlarla ilgili olarak düşünülemiyor, kurgulanamıyor? Bu, mesela sormamız gereken, sizin de özellikle sormanız gereken bir soru gibi geliyor bana.

Şimdi, arkadaşlar, bir başka yanını da söyleyeyim size. Zaman zaman bunu söylemeye çalışıyorum ama bu kadar kısa süreyle insan derdini de anlatamıyor yeteri kadar fakat Türkiye’de elektrik dağıtım işleri özelleştirilirken büyük bir hata yapıldı, dünyanın hiçbir ülkesinde olmadık bir biçimde, dağıtım şirketleri ile elektrik perakende şirketleri aynı mülkiyet yapısı içinde oluşturuldu. Bölgelerin verilmiş olduğundan giderseniz, bölgelere ait bir tekel hakkı verilmiş oldu ve dolayısıyla da bu şirketler zaten çok yüksek kâr marjlarıyla çalışıyor arkadaşlar ve maalesef, bu, Sanayi Bakanlığının konusuna giren bir mesele belki ama -defalarca, zaman zaman Plan ve Bütçe Komisyonu konuşmalarımda da söylediğim gibi- burada bir hata var ve bu hataya devam ediyoruz. Bugün tüketicilerin kullandıkları elektrik fiyatlarına karşılaştırmalı olarak bakarsanız çok daha yüksek fiyatlar ödemek durumunda kaldığımızı görürsünüz; doğal gaz da aşağı yukarı aynı şekilde, orada da BOTAŞ var; bütün dağıtım devlet tekeli olarak yapılmış oluyor.

Şimdi, dolayısıyla, bu tür sorunların olduğu bir yerde afetler gerçekten de paylaşılması gereken, özellikli olan hadiseler yani toplumun her kesiminin şu veya bu şekilde katılması gereken durumlar. Nitekim, bugün Cumhurbaşkanımız bunu söyledi fakat önümüze bu madde geldi. Ben, bunun gerçekten aynı mantığın parçaları olmadığını sizlere anlatmaya çalıştım -bilmiyorum ne kadar anlatabildim ama- bu, gerçekten de kabul edilebilir bir tutum, kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – O sebeple de yani bu saatten sonra herhâlde Komisyonun “Bunu tekrar düşünelim, konuşalım.” demeyeceğini bildiğime göre, esasında sadece bu lafı söylemiş oldum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde yer alan "eklenmiştir” ibaresinin "ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

          Arslan Kabukcuoğlu                     Ahmet Çelik       İmam Hüseyin Filiz

                 Eskişehir                               İstanbul                      Gaziantep

               Hasan Subaşı                        Ayhan Altıntaş

                  Antalya                                 Ankara

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Gamze Taşcıer                      Müzeyyen Şevkin Emine Gülizar Emecan

                   Ankara                                  Adana                          İstanbul

                 Cavit Arı                             Gürsel Erol Saliha Sera Kadıgil Sütlü

                  Antalya                                 Elâzığ                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk söz Antalya Milletvekilimiz Sayın Hasan Subaşı’nın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 196 sıra sayılı 21 kanununda değişiklik öngören torba yasanın 2’nci maddesi üzerine söz aldım.

Şunu ifade etmek istiyorum: Her torba yasada görülen Anayasa’ya aykırılıklar, hukuka aykırılıklar birçok hatip tarafından dile getirildi. O konulara girmiyorum ama şunu vurgulamak istiyorum: Giderek otoriterleşen yönetim, rejim her torba yasada irili ufaklı birçok yetkiyi merkezîleştirdiği gibi özgürlük alanlarında, toplumun yaşam alanına müdahalelerde de mutlaka kısıtlamaları görüyoruz ki bu, yetkilerin giderek merkezîleşmesi otoriterleşen rejimlerin bir üslubudur ve özgürlük alanlarının daraltılması, yaşama müdahale ve yaşamın kontrol altına alınmak istenmesi de onların genel düşünceleridir çünkü kaygıları vardır, çok seslilikten kaygı duyarlar, muhalefetten kaygılıdırlar, eylemlerden, sivil toplumun eylemlerinden kaygılıdırlar.

Benim söz aldığım 2’nci maddede, afet bölgelerinde -görüyoruz- enerji giderlerinin, elektrik ve doğal gaz giderlerinin bir yıla kadar ertelenmesinin ve şirketlerin gecikmeden doğan kayıplarının karşılanmasının karara bağlanması yetkisi yine Cumhurbaşkanı verilmiştir ki her torba yasada bunu görüyoruz. İrili ufaklı bütün yetkilerin merkezde ve Cumhurbaşkanlığında toplanma iradesini yine bu torba yasa teklifinde görüyoruz.

Yine, bu yasanın 22, 23 ve 24’üncü maddelerinde, dernekler vasıtasıyla toplumun örgütlenme hakkına ciddi bir müdahaleyi yine görüyoruz. Bunlardan şunu anlıyoruz: Bizler ne kadar kaygılıysak, muhalefet ne kadar kaygılıysa rejim de eleştirilerden, muhalefetten ve eylemden o kadar kaygı duymaktadır.

Hükûmet, ilk şoku Gezi eylemleriyle yaşamıştır. Gezi olaylarında gençlik cesaretle “Biz, yaşam hakkımıza müdahale istemiyoruz, çevreye müdahale istemiyoruz, yaşam alanı olarak seçtiğimiz Taksim’de yeşile ve çevreye müdahale istemiyoruz.” gibi ciddi bir çıkış yapmıştı ve Hükûmet ilk şokunu yaşadı. Bu eylemleri bastırabilmek için de şiddet kullandı, provoke etti ve nihayet Cumhurbaşkanının “Bu, bir terördür.” tanımına göre pozisyon almak suretiyle yargı ve savcılar yıllarca eziyet ettiler, tutuklananlar oldu fakat gelin görün ki İnsan Hakları Mahkemesinin ve davaya bakan ağır ceza mahkemesinin kararı sonucunda bunun terör olayı olmadığına ve beraat etmeleri gerektiğine karar verildi. Bu da bir şok yaşatmıştır ama bu şokun karşılığında da Cumhurbaşkanı, yeniden müdahalelerle, hiç değilse eldeki tek kişi Osman Kavala’ya ezasını, cefasını devam ettirmektedir çünkü o da beraat ettiği zaman yanılmış olacaktır, nazariyeleri çökmüş olacaktır, yine çok büyük bir yanılgının içinde dünyaya karşı bir mahcubiyeti olacaktır.

Rejim, 8 Martta kadınların sokağa çıkmasından ve şiddete karşı eylemde bulunmasından çok ciddi rahatsız olmuştur. Yine bu Hükûmetin aldığı pozisyon, ittifaka karşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – İzin verirseniz toparlayacağım.

BAŞKAN – Tamamlıyoruz.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Hükûmet, parlamenter demokrasiyi isteyenlerin bir araya gelmesinden, ittifak kurmasından çok ciddi rahatsızlık duymuştur ve özgür basının muhalefeti MİT Kanunu gerekçe gösterilerek Barış Terkoğlu’nu, Barış Pehlivan’ı, Murat Ağırel’i, Hülya Kılınç’ı, Ferhat Çelik’i ve Aydın Keser’i tutuklamak suretiyle tecrit etmiştir. Fakat bu şahısların yine de cesaretli çıkışları Hükûmeti ciddi kaygılandırmaktadır.

Ayrıca, AK PARTİ içinden -ki zaman içinde bu sıralardan da muhalefeti göreceğiz- Başbakanlık yapmış, Cumhurbaşkanlığı yapmış, Başbakan Yardımcılığı yapmış kişilerin “İyi gitmiyoruz, yanlış gidiyoruz. Otoriter bir rejim kurulmuştur. Özgürlük alanları daraltılmıştır. Hak ve hürriyetler kısıtlanmıştır. Kanunsuzluk, hukuksuzluk vardır.” şeklindeki çıkışları da Hükûmeti çok ciddi endişeye sevk etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen selamlayın Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Geldiğimiz noktada hukuk geriledi demeyeceğim, artık hukuksuz bir ortam vardır fakat ben, cesur insanların, muhalefet edenlerin bu cesur çıkışlarıyla bu rejimin sonunun geleceğine inanıyorum. Bu konuda hiç umutsuz olmaya gerek yok çünkü Gezi olayları, 8 Marttaki kadınların şiddete karşı duruşu ve eylemleri, AK PARTİ içindeki sağduyulu sesler ve ittifak arayışları gerçekten Hükûmeti kaygılandırmıştır.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Elâzığ Milletvekilimiz Sayın Gürsel Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erol.

GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Elâzığ halkı adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ben önce Elâzığ’la ilgili genel bir bilgi vermek isterim. Elâzığ, Türkiye'nin en milliyetçi ve muhafazakâr kentlerinden biri. Elâzığ milliyetçiliği kafatasçılıktan, muhafazakârlığı da radikal bir anlayıştan kaynaklı değildir; Elâzığ’ın muhafazakârlığı ve milliyetçiliği devletçilikten gelen bir anlayıştır ve devlet söz konusu olduğunda Elâzığ’da akan sular durur, etnik kökenine, siyasi kimliğine bakılmaksızın herkes devletine sahip çıkar.

Şimdi, burada Genel Kurula bu seslenişi yaptıktan sonra, AK PARTİ Grubuna seslenmek istiyorum: Elâzığ, AK PARTİ’nin kuruluşundan bugüne kadar istisnasız ve kesintisiz sürekli AK PARTİ’ye destek veren bir şehirdir, süreç içerisinde bütün milletvekillerini AK PARTİ’den seçmiştir. Şu anda 20 belediyemiz var, bu 20 belediyenin 15 belediyesi AK PARTİ’li, 3’ü Milliyetçi Hareket Partili, 1’i Saadet Partili, 1 belde de HDP’li. Yani bugün benim sizden talebim, Elâzığ halkının siyasi olarak size verdiği desteğinin vefasını ve sonuçlarını almak. (CHP sıralarından alkışlar) Elâzığ halkının AK PARTİ’den istekleri, talepleri, beklentileri var; ben de o ilden seçilmiş bir milletvekili olarak sizin o kente sahip çıkmanızla ilgili beklenti içinde olduğumuzu ve Elâzığ halkının beklenti içinde olduğunu söylemek isterim. Çünkü, bakın, on sekiz yıl içerisinde Elâzığ’ın çevresindeki bütün illerden bakan çıkmıştır; Bingöl’den, Diyarbakır’dan, Sivas’tan, Malatya’dan, Maraş’tan, Antep’ten, bütün illerden. On sekiz yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde bakan çıkmayan tek il Elâzığ’dır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cezadan dönüş yok.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Şimdi, geldik 24 Ocak depreminden sonraki süreçle ilgili Elâzığ halkının beklentilerine, sorunlarının çözülmesiyle ilgili taleplere.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Zülfü bakan olsun, Zülfü bakan olsun.

BAŞKAN – Sessiz olalım arkadaşlar.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bakın, sayın milletvekilleri, 24 Ocak günü Elâzığ’da 6,8 büyüklüğündeki deprem sonrası devlet Elâzığ’daydı ve kriz doğru yönetildi, oradaki krize doğru müdahale edildi; vatandaşın anlık beklentileri, talepleri karşılandı. Bu, devlet aklıydı. Çünkü niye? Orada yalnızca Hükûmet yoktu; orada Cumhurbaşkanı vardı, bakanlar vardı, Hükûmet vardı, siyasi partiler vardı, Türkiye’de siyasi parti ayrımı yapmaksızın bütün belediyeler vardı, kamu kuruluşları vardı, sivil toplum örgütleri vardı -devlet budur- ve Türkiye'nin 81 ilinin 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı vardı; devlet oradaydı. Şu anda ihtiyacımız olan -Elâzığ’ın ihtiyacı olan- ne? Elâzığ’ın Hükûmetin siyasi iradesine ihtiyacı var. Nedir bu? Sorunlarının çözümü. Neyle ilgili sorunlarının çözümü? Depremden kaynaklı hak kayıplarının, mal kayıplarının sorununun çözümüyle ilgili beklenti.

Bakın, şimdi bir kanun teklifi geldi. Biz, daha ilk gün, burada, Elâzığ depremiyle ilgili sürecin takip edilmesi, sorunların tespitiyle ilgili beklentilerin, taleplerin neler olabileceği konusunda bir araştırma önergesi verdik, bir komisyon kurulmasını talep ettik ve örnek verdik. Ne dedik? Dedik ki: Afet kapsamında olabilecek deprem, sel, yangın, zelzele, aklınıza ne gelirse bunlarla ilgili 1959 yılında hazırlanan 7269 sayılı Kanun bugün ne Elâzığ’ın ne de bu afetleri yaşayan başka bir kentin ihtiyaçlarına karşılık verecek içerikte değildir. Erzincan depreminde o günkü Hükûmet bunu yapmış. Ne yapmış? Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel afete maruz bölge ilan etmişler. Sonra, sorunların çözümüyle ilgili, 3838 sayılı Kanun’la geçici maddeler çıkarılarak Erzincan, Gümüşhane ve Tunceli kapsam içerisine alınmıştır. Bugün ne yapıyoruz? Bugün, 1959 yılındaki kanunlara göre, Elâzığ’ın sorunlarını çözecek değil orada insanlarımızın, yurttaşlarımızın, fakirin fukaranın, yetimin hakkını gasbedecek işlemler yapılmakta. Nedir bunlar? Bakın, elektrik işletmesi kimindi? Devletindi, değil mi? Türkiye’deki en büyük barajlardan biri Keban Barajı’dır, elektrik üretimi yapar. Keban Barajı nerededir? Elâzığ’dadır. Peki, siz şimdi bu halkın millî serveti olan işletmeyi özelleştireceksiniz, elektrik parasını şirkete ödemeyi garanti hâline getireceksiniz; bir deprem olmuş, vatandaşın mağduriyeti var, bir yıl ertelemek çözüm değil ki! Erteledin de bir yıl sonra vatandaş bunu nasıl ödeyecek? Sen faizini istediğin kadar öde, vatandaş nasıl ödeyecek? Bu gibi durumlarda faizleri devlet üstlenmemeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bu gibi durumlarda işletme sahipleri, kesinlikle, o bölgede yaşayan insanlardan ne elektrik ne doğal gaz parası almamalı. Bunu değiştirme gücünüz var mı şu anda? Yok. Ama benim bir önerim var, AK PARTİ Grup Başkan Vekiline sesleniyorum: Sayın Başkan, bir yıl erteleme varsa bile -Sayın Komisyon Başkanına da bunu iletmek isterim- en azından KDV’den ve diğer vergilerden muaf tutun. Yani sonuçta bunu devlet alacak. Siz bir tarafta “Vatandaşın mağduriyeti var.” diye erteleme getiriyorsanız o fatura üzerinden KDV ve vergi almayın, en azından vatandaşın lehine gelişecek bir sonuç olsun.

Buradan Elâzığ depremi sonuçlarıyla ilgili vatandaşın bana sorduğu ama benim cevap veremediğim soruları özellikle AK PARTİ Grup Başkan Vekiline ve AK PARTİ Grubundaki tüm milletvekillerine soruyorum. Bunun cevabını içinizden bir kişi verebilirse ben bir daha Elâzığ depreminin sonuçlarıyla ilgili bu kürsüde konuşma yapmayacağım. Çünkü ben veremedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRSEL EROL (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha rica edebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Bakın, şimdi, Elâzığ depreminde, otuz gün boyunca yalnızca ben değil, ilin 5 milletvekili, belediye başkanları, Vali, hepimiz günde yirmi saat sokak sokak gezerek devletin büyüklüğünü, devletin fakir fukarayı çaresiz bırakmayacağını ve vatandaşın da devlete olan güveninden asla şüpheye düşmemesini söyledik.

Sayın Grup Başkan Vekili dinler misiniz beni.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dinliyorum.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Vatandaşın birisi beni bir gün yakaladı sordu, dedi ki: “Ben evimi alırken banka kredisi kullandım. Şu anda bankaya borçluyum. Benim evim yıkıldı, devlet bana ev yapacak, bu sefer beni TOKİ’ye de borçlandıracak yani ben 1 ev için 2 kredi ödeyeceğim. Bir: Yıkılan evim için bir kredi ödüyorum, devam edecek. İki: Devlet bana yeni bir ev yapacak ve bunu da kredilendirecek, ben bunun da kredisini ödeyeceğim.” 1 eve 2 kredi; işte sorun, bunun çözümünü bana bir söyleyin. Hem AK PARTİ Grubundaki tüm milletvekillerine soruyorum hem Komisyon Başkanımıza soruyorum hem de AK PARTİ Grup Başkan Vekiline soruyorum. Elâzığ halkının beklentilerine cevap vermek için -elinizi vicdanınıza koyarak- siyasi iradenize göre değil, insani ve vicdani duygularınıza göre değerlendirme yapmanızı bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, isminiz geçti, Sayın Erol sizi zorunlu olarak bir konuşmaya davet etti. Bir dakikada, sanırım, toparlayıcı bir şey söyleyeceksiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

57.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, sayın milletvekili konuşmasında zaten Hükûmeti takdir etti, bakanlarımızı takdir etti ve dedi ki: “En hızlı şekilde oraya müdahale edildi.” Devlet oradaydı hakikaten.

GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Herkesi, devleti…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii, devlet, Hükûmet…

BAŞKAN – Bir saniye… Karşılıklı olmasın.

Sayın Akbaşoğlu, siz konuşmanızı bir dakikada tamamlayın, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Soru sorduğunuz için cevap veriyorum, isterseniz konuşmayabilirim.

BAŞKAN – Yok, yok; siz tamamlayın, adınız geçti, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ben tatlıya bağlayacağım işi ama illa sürüklüyorsunuz.

BAŞKAN – Yok, yok; aman, sakın sürüklenmeyin, siz bir dakikada toparlayın. Sakın… (Gülüşmeler)

Ben bir dakikanızı baştan başlatayım, bir dakikada bitirelim.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi, sayın milletvekili güzel bir konuşma yaptı. Konuşmanın yarısında tespitleri doğru bir şekilde ortaya koydu; birtakım sorunlarla ilgili de kendince birtakım teklifler, öneriler, sorular ortaya koydu. Hem kendileri hem de bütün milletimiz, Elâzığlılar, Malatyalılar, 81 vilayetimiz, 83 milyon insanımız şundan müsterih ve emin olmalı: Biz -hakikaten ne gerekiyorsa- milletimizin hizmetinde olmaya, en acil bir şekilde ihtiyaçların giderilmesine bugüne kadar imza attığımız gibi bundan sonra da imza atacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 196) (Devam)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, 3’üncü madde özerinde 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Züleyha Gülüm                        Abdullah Koç Mahmut Celadet Gaydalı

                  İstanbul                                  Ağrı                             Bitlis

              Erdal Aydemir                         Kemal Peköz

                   Bingöl                                  Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ağrı Milletvekilimiz Sayın Abdullah Koç. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Koç.

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de bir ekonomik kriz var ve bu krizin sebebi de -herkes tarafından bilindiği gibi- ciddi bir istikrarsızlık sorunudur. Ülkede toplumsal barış sorunludur, ülkede hukuk sorunludur, iktidar sorunludur, bilim dünyası sorunludur, eğitim sorunludur, haber alma hakkı sorunludur, bölgeler arası eşitlik ve fırsat eşitliğine yaklaşım sorunludur ve bütün bunların bileşkesi olan ekonomik yaşam da sorunludur. On sekiz yıllık AKP iktidarının Türkiye halklarına armağan etmiş olduğu yaşam standardı, ekonomik krizin yanında sosyal, siyasal ve toplumsal krizlerdir. Derinleşen bu krizleri bu iktidarın aşması mümkün değildir çünkü bu iktidarın kendisi bizzat krizin kendisidir. Bu iktidar kendi çöküşüne her gün biraz daha yaklaşmaktadır. Ticaret, sanayi ve hizmet sektörleri ağır vergi yükü altındadır. Bu orantısız vergi yükünün neredeyse tamamını yoksul halk ödemektedir; kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve yoksul halklar bunun yükünü çekmektedirler.

Sayın milletvekilleri, iktidarın yoksullaştırdığı halklar artık ağırlaşan bu yaşam koşulları ve ekonomik krizin yükünü taşıyamaz hâldedir. Tabii, bu ekonomik krizin en ağır yükünü ise Kürt coğrafyasında yaşayan halklar çekmektedir. Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezinin yapmış olduğu araştırmalara göre, bölge halkının yüzde 63,2’sinin geliri TÜİK’in açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı olarak kabul edilen 2 bin TL’nin altındadır. Peki, bu tabloya nasıl bir açıklama getirebiliriz? Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla çözmede ısrar etmenin sonucudur bu tablo. Bu politik yaklaşımın sonucunda bölgede ekonomik altyapı çökmüş, tarım ve hayvancılık bitmiştir. Bu, Hükûmetin yönetme anlayışından -tırnak içerisinde- her şeyi terörle mücadele kapsamında ele almasından kaynaklanmaktadır. İşte bu politikalardan dolayı halkımız yoksullaştırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2019 yılında Türkiye’de 84.102 yeni şirket kurulmuştur, bu şirketlerden 13.197’si kapatılmıştır. Ağrı Ticaret ve Sanayi Odasının verilerine göre, 2019’da sadece 150 şirket kurulmuş, 29 şirket ise kapatılmıştır. Odalar, ağır vergi yükü altındadır. Van Ticaret Odasının verilerine göre, 2019 yılında 517 şirket kurulmuş, kapanan şirket sayısı ise 265’tir. Toplam borçlu şirket sayısı ise 5.449 adettir. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının verilerine göre ise 2019 yılında açılan şirket sayısı 1.337’dir ve kapanan şirket sayısı ise 328’dir.

Değerli arkadaşlar, peki, ülkenin batısında neler yaşanıyor? İzmir Ticaret ve Sanayi Odasının verilerine göre, 2019 yılında 6.988 şirket açılmış, kapanan şirket sayısı 4.031’dir. 2020 yılının Ocak ayında 835 şirket açılmış fakat kapanan şirket sayısı ise 477’dir. Bu tablo, işsizlik demektir; bu tablo, yoksulluk demektir.

Değerli arkadaşlar, resmî rakamlara göre işsizlik oranı yüzde 13,7’dir yani 11 milyon insana tekabül etmektedir. Bu 11 milyon insan dünyadaki 166 ülkenin nüfusundan fazladır, 11 milyon kişi. İşte, Türkiye’nin gerçek ekonomik tablosu budur. Sizler bu tabloya saraydan baktığınız için hakikati göremiyorsunuz. Bu nedenle derhâl esnafın, odalara kayıtlı şirketlerin kamu borçlarının tamamında, SGK ve vergi borçlarında bir yapılandırmaya gidilmeli veya bu borçlara vergi affı getirilmelidir. Toplumsal barışımızın sağlanması için bu bir zarurettir. Kapanan iş yeri demek, işsizlik demek, yoksulluk demek ve acı demektir. Yükün tamamını emekçi ve yoksul halklar çekmektedir. Bu nedenle bu tür uygulamalara bir an önce son verilmelidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle 18/11/1960 tarihli ve 132 sayılı Türk Standardları Enstitüsü ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 10/A maddesine eklenen birinci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Enstitü, belirli süreli, geçici nitelikte ve özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde yurt içinde ve yurt dışında iş akdiyle Enstitü dışından inceleme elemanı çalıştırabilir. Bunlara ödenecek günlük inceleme ücreti, üst sınırı asgarî ücretin aylık brüt tutarının % 25'ini aşmamak ve diğer çalışanlara ödenen ücretler de dikkate alınarak T.S.E. ve Hazine ve Maliye Bakanlığı ile ortaklaşa düzenlenecek olan Yönetmelikle belirlenir.”

              Gamze Taşcıer                      Müzeyyen Şevkin Emine Gülizar Emecan

                   Ankara                                  Adana                          İstanbul

                 Cavit Arı                    Saliha Sera Kadıgil Sütlü              Bayram Yılmazkaya

                  Antalya                                İstanbul                      Gaziantep

                                                         Türabi Kayan

                                                           Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Türabi Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kayan.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum

Öncelikle, tüm dünyayı saran corona virüsüyle ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “Corona virüsü şüphesi olan vatandaşımızın yapılan testi pozitif çıktı.” demiştir. Bu açıklama sonrasında tüm vatandaşlarımızı ve ilgili tüm kurumlarımızı daha tedbirli olmaya davet ediyorum.

Irak’ta subaylarımızın kafasına çuval geçirilmesi, kozmik odaya girilip tüm devlet sırlarımızın ortaya saçılması, Süleyman Şah Türbesi’ne sahip çıkamamanız, 15 Temmuzda 251 şehidimiz, İdlib’de 59 şehidimiz… Tüm bu yaşanan olayları önemsemediğinizden bugün Rusya’da hak etmediğimiz bir davranışla karşı karşıya kaldık. Hak etmediğimiz bu muamele sonrası diğer dünya devletlerinin ülkemize karşı tavırları değişmiştir. Avrupa Birliğiyle ilişkiler, Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanının Cumhurbaşkanına densizliği, işte tüm bunların nedeni Atatürk’ün gösterdiği yoldan sapılmasının sonuçlarıdır.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah!

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Gündeme dönecek olacak olursak 21 kanunu ilgilendiren yine bir torba yasa teklifiyle karşı karşıyayız. “Torba” sözcüğünün dilimizdeki anlamı “İçindeki ayrı cinsten şeylerin saklandığı küçük çuval.” demektir. Torba yasaya “yasa çuvalı” denilmesi daha doğru olacaktır. Torba yasa demek, yasa kurnazlığı demektir. Dilimizde başka bir izahı da yoktur. Kurnazlık “Hak etmediğiniz bir şeye çeşitli hilelerle sahip olma.” demektir yani “hile” demektir.

Gelelim 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesine. Kamu görevlilerinin ücret ve diğer özlük haklarının kanunla belirlenmesi zorunludur. Ancak kanun teklifinin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle Türk Standartları Enstitüsünde iş akdiyle alınacak personelin günlük ücretinin denetlenmesinde yönetim kuruluna yetki verilmesi Anayasa’nın 128’inci maddesine aykırıdır. Yine söz konusu düzenleme, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde tanımlanan “Kanun önünde eşitlik” ilkesine de aykırıdır. İşte, ne pahasına olursa olsun yasama sürecini hızlandırmak için torba kanun çıkarma yoluna başvurmak çok ciddi sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Torba kanun, sadece yasama süreci açısından değil, tasarı ya da teklif açısından, sonra uygulama sürecinde de sorunlar doğurmaktadır. Kanun yapım sürecine sivil toplumun etkili bir şekilde katılması ve görüşlerini ifade etmesi torba kanun yönteminde sekteye uğramaktadır. Öte yandan, çok sayıda kanun çok sayıda bakanlığı ve kuruluşu ilgilendirdiğinden yasa yapım sürecinin teknik ilgilileri arasında gereken diyalog ve bilgi alışverişi imkânı çok zaman ortadan kalkmaktadır. Bu durum, yasama hatalarının artmasına yol açmaktadır. Kaldı ki her telden konuları kapsayabilen torba kanunların yürürlükteki mevzuata olan etkileri hakkında iktidar partisi üyesi milletvekilleri bile içerik hâkimiyeti bakımından sıkıntıya düşmektedirler. Uygulamada böyle bir zorunluluk olmadığı hâlde temel kanun kapsamında görüşülen torba kanunlar hızla yasalaştırılmaktadır. Bu yüzden, ortaya çıkan yasama hatalarını düzeltmek için kanun veya kanunlarda yeniden değişiklik yapılması mecburi hâle gelmektedir. Kısaca, ülkemizde torba kanunlarla değişen yasalarda yeni değişiklikler getirilmesi zorunlu kılınmaktadır.

Böyle itibar olmaz. ABD’den sopa gösterilecek, Merkel’den mal varlığı sorulacak ve Putin’den dışarıda bekletilecek.

Değerli arkadaşlar, sevgili AKP’li arkadaşlar; böyle yasa yapılmaz. Biz CHP olarak yüz yıldır bu Meclisteyiz, yüz yıldır Türkiye’yi çağdaşlaştırmak için uğraşıyoruz ve yüz yıldır da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden bu yana Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışıyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yüz yıldır da iktidar olamıyorsunuz ama.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Bu demokratikleştirme çabalarımız sizler sayesinde on yedi yıldan bu yana sekteye uğramaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kayan.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Bu şekilde yasalar yapmakla da bu sekteyi devam ettiriyorsunuz. Size soruyorum: Bu şekilde gitmekle ne kazanıyorsunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Siz ne kazandınız?

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Ne kazandığınız ortada, yüzde 30’ların altına düştünüz değerli arkadaşlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede ya! Seçimde göreceğiz.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Hâlâ anlamadınız mı, bu torba yasalar Türkiye’ye uymuyor, çağdaş ülkeye uymuyor, demokrasilere de hiç uymuyor. Onun için biz diyoruz ki: Yaşasın demokrasi, yaşasın çağdaş uygarlık.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Siz de hiç yüzde 30’un üzerine çıkamadınız ki; bu bir gerçek, sizinki hayal.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sessiz olalım, yerlerimize geçelim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde yer alan “brüt” ibaresinin “net” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Ayşe Sibel Ersoy                       Sefer Aycan             Saffet Sancaklı

                   Adana                            Kahramanmaraş                     Kocaeli

         Metin Nurullah Sazak                                                     Cemal Çetin

                 Eskişehir                                                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekilimiz Sayın Ayşe Sibel Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ersoy.

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Bu hafta konumuz kadın. Kadın, hepimizin bildiği gibi, çağdaş bir toplumun inşa edilmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Kadınların toplum içinde süregelen sıkıntıları, araştırılması, incelenmesi ve çözüm üretilmesi gereken önemli bir sorun alanıdır. İçinde yaşadığı toplumun şekillenmesinde çok büyük pay sahibi olan kadın, toplumun hem geçmişini hem şimdisini hem de geleceğini içinde taşır. Kadının sosyal yaşamdaki yeriyle ilgili sorunlar evrensel boyutta yaşanan sorunlardır.

Bir kadın olarak yaşadığımız zorlu süreçlerde farkında olmamız gereken olgu, bizim yaşadığımız sorunların bireysel değil toplumsal olduğu ve bizim de yalnız olmadığımız gerçeğidir. Bugün toplumda söz sahibi kadından geçmişe nazaran daha çok söz edebiliyorsak bunu geçmişte kadınlarımızın yaptığı mücadelelere borçlu olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Tarihe damgasını vuran ve bugün bizim kadın olarak duruşumuzda önemli payı olan kadınları bu vesileyle saygıyla anıyorum.

Bizim görevimiz, belki de sadece kendi duruşumuzla ilgili olmalı; bizim duruşumuz, hem yanı başımızdaki kadına hem genç kızlarımıza ve özellikle de kız çocuklarına örnek teşkil edecek sorumlulukta olmalı. Ne mutlu ki günümüzde başarıya imza atan ve fark yaratan birçok kadın var. Bunların birkaçını sizinle paylaşmak ve onların farkında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Neval Çam: Henüz 16 yaşında, işaret dilini tercüme eden bir yazılım geliştirdi. Geliştirdiği proje sayesinde Microsoft tarafından “Yılın En Başarılı Kadın Yazılım Girişimcisi” seçildi.

Ayşe Ören: Türkiye’nin ilk ve tek uzay mimarı. 2015 yılında Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından “Geleceğin Lideri” seçildi.

Yasemin Adar: Türkiye’nin dünya şampiyonu ilk kadın güreşçisi. Türkiye tarihinde kadınlarda ilk altın madalyanın sahibi oldu.

Dilara Fındıkoğlu: Son zamanların en yaratıcı ve ümit vadeden tasarımcıları arasında seçilmiş; Rihanna, Madonna gibi birçok ünlü isim tasarımlarını tercih etmiştir.

Dilek Livaneli: Dört sınıf bir arada olan köy okullarında tek öğretmen olarak eğitim öğretim veren on beş yıllık öğretmendir. Öğrencileri ve ailelerini ilk kez sinema, tiyatro, opera ve müzelerle tanıştırmış, dört yılda 11 farklı ülkeden köye gelen eğitmenlerle İngilizce kamplar düzenlemiş, köyde okuma yazma bilmeyen kadınlara gönüllü olarak okuma yazma öğretmiş, iki yılda köyde okuma yazma bilmeyen kadın kalmamıştır.

İletişim uzmanı ve program yapımcısı Nil Yıldızalp, Türkiye’nin en önemli yerli tohum ıslah çalışması yapıp ihracatlarıyla dikkat çeken Büşra Yapıcı, yerli propolisi üretip Anadolu propolisini dünyaya tanıtan Aslı Elif Tanuğur Samancı, yerli akıllı cep telefonu üretip ihraç eden Müşerref Sezen Saral Sungur, başarıya ulaşmış yaşam öykülerine sahip diğer kadınlarımızdır.

Güzel şehrim Adana’da da fark yaratan birçok kadın var. Örneğin Ümmiye Koçak; Türk oyuncu, çiftçi, yazar ve yönetmen. 1957 yılında Adana’da Çelemli köyünde doğdu. Okumayı çok istemesine rağmen 10 kardeş oldukları için ilkokuldan sonra okula gönderilemedi fakat bu onu durdurmadı. Okuduğu kitaplarla kendisini geliştirdi. İlk hikâyesini 13 yaşında iken yazdı. Evlendikten sonra Mersin’e giden Koçak, köy kadınlarının yaşadıkları sorunları tüm dünyaya göstermek için Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğunu kurdu. Kendi hikâyelerinden oluşan bir oyun derleyerek “Kadının Feryadı” adlı oyunu sahneye taşıdı. Ümmiye Koçak “Hasret Çiçekler” adlı oyunuyla Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’nde sahne aldı. Koçak, daha sonra tarlalarda çalışarak kazandığı paraları biriktirerek kadına karşı şiddet sorununu anlatan “Yün Bebek” filmini yazdı ve yönetti. 49’uncu Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ön gösterimi yapılan film, Ümmiye Koçak’a New York Avrasya Film Festivali’nde “Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü kazandırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlıyoruz.

AYŞE SİBEL ERSOY (Devamla) – Yine memleketim Adana’da, hobi olarak bebek örgüleri yapmaya başlayan Ecmel Çıngı, işine olan sevgisi ve azmiyle şu an yanında birçok kadına da istihdam sağlayarak ülke ekonomisine katkıda bulunan kadınlarımızdandır.

Son olarak, tüm kadınlarımıza ve Genel Kurulda bulunan kadın vekil arkadaşlarıma “İyi ki varsınız.” diyorum, saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 196 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Arslan Kabukcuoğlu                     Ahmet Çelik Ayhan Erel                                                           Eskişehir                        İstanbul                  Aksaray

             Fahrettin Yokuş                      Ayhan Altıntaş      İmam Hüseyin Filiz

                   Konya                                  Ankara                       Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz âdeta göçmenler ülkesine dönüşmüştür, ne giren belli ne çıkan belli. Milyonlarca insanımızın hayatı tehlikede ama ülkeyi yönetenlerin maalesef umurunda değil. Ülkemizde 4 milyonu aşkın Suriyeli, 1,5 milyondan fazla da diğer milletlerden göçmen var. Ülkeyi yönetenler, ülkemizdeki göçmen sayısıyla övünüyorlar; tam bir garabet. Suriye’deki iç savaşın ağır bedelini Suriyeli göçmenlerle birlikte Türk milleti ödüyor. Ülkemizde eli silah tutacak yaşta 1 milyondan fazla Suriyeli göçmen var, ekmek elden su gölden yaşıyorlar; Mehmetçik’imiz ise her gün Suriye’de şehadet şerbeti içiyor. Devlet aklı olsa, Libya’daki gibi bu 1 milyon eli silah tutan Suriyeliyi eğitir, peyderpey Suriye’ye gönderir ve “Özgür Suriye Ordusuyla birlikte vatanlarını savunsunlar.” der. Ama nerede, böyle bir devlet aklı yok.

Şimdi, İçişleri Bakanı Sayın Soylu Antalya’da turizmcilerle bir toplantı yapıyor. Bakın neler söylüyor: “Avrupa’nın can simidi Türkiye’dir. Sadece 2019 yılında 455 bin kaçak göçmen yakaladık. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir çalışma var? 192 ülkeden insan bugün benim ülkemde yaşıyor.” diyor. Ülkemizin İçişleri Bakanının övündüğü tabloya bir bakınız. Yılda 455 bin göçmen sınırlarımızdan elini kolunu sallaya sallaya içeri girmiş. Bu yakaladığımız. Ya yakalayamadığımız ne kadar? Bunun yüzde 10’unu yakalamamış olsak 45 bin eder. Yüzde 20 dersek 90 bin eder. Yani tam bir garabet. Şimdi, acaba bu sayıları bile bile, övüne övüne bunları nasıl konuşur bir bakan, gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz.

Şimdi soruyorum: Bu göçmenlerin corona virüsü getirmediğinin garantisi var mı? Kayıtlı değil, girdi-çıktı, nerede de dolaştığı belli değil. İki: Bu göçmenlerin içinde ne kadar terörist var, bilen var mı? O da meçhul. Sınırlarımız yolgeçen hanına dönmüş, âdeta kevgire dönmüş; Bakan Bey, yakaladıkları yarım milyon göçmen sayısıyla övünüyor. Size hatırlatmak isterim: 2013-2016 yılları arasında ülkemizi cehenneme döndüren IŞİD ve PKK terör örgütlerinin 9-10 merkezimizde yaptığı katliamlarda, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere toplam 470 küsur vatandaşımızı kaybettik, şehit verdik, 1.200 vatandaşımız gazi oldu, yaralandı. Allah aşkına, hiç mi ders çıkarmadınız? Çünkü o terör eylemlerini yapan hainlerin büyük bir bölümü Suriye sınırından göç ederek girmişti. İçlerinde maalesef Türk vatandaşları da vardı. Pasaportla, kimlikle girmediler, kaçak göçek, göçmen gibi gelip bu alçakça katliamları yaptılar.

Değerli milletvekilleri, başka bir konu: Bir felaketi hep beraber yaşıyoruz, kontrolsüz göç. Yunanistan sınırlarına dayanan göçmenlere Yunanistan’ın yaptığı zulmü kınıyoruz, ayıplıyoruz; bu insan hakları ihlalini kabullenmemiz elbette mümkün değildir. Ancak Hükûmetimizin yaptığına ya da ülkeyi yönetenlerin yaptığına bir bakın: Saldım çayıra, Mevla’m kayıra. Yolla. Kardeşim, sınır güvenliğimiz nerede? Yok. Şimdi, gönderdiğimiz bu insanların içinde terörist var mı, yok mu? Hain var mı, yok mu? Efendim, bölücülükten, FETÖ’cülükten yargılanıp da yurt dışı yasağı olan var mı, yok mu? Bilginiz var mı? Yok. Niye? Saldık çayıra, kim geçerse gitsin. Bizim Konyalı uyanık hemşehrim Uğur Akca, yedi yıldır Almanya’dan gelmeyen babasını özlemiş, o da demiş ki: “Bu karambolde ben de gideyim.” Vallahi geçmiş sınırı ama Yunan polisi kafasını gözünü kırıp iade etmiş. Şimdi, Allah aşkına ya, devlet aklı nerede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Neden bu göçü biz kontrollü bir şekilde… Yani giren belli değildi de şimdiye kadar bari çıkanlar belli olsun. Kim çıkan, kim bunlar? Ama siz bunu bile beceremediniz, belki de yüzlerce, binlerce FETÖ’cünün, bölücünün, hainlerin, adi suçluların kaçmasına sebep oldunuz. Ama devlet aklı olsaydı bu olmazdı.

Bunları size hep hatırlatmaya devam edeceğiz ve son söz olarak: “Devleti yönetemiyorsunuz.” diyoruz, alınıyorsunuz. “Tek adam yönetimiyle ülkeyi daha kötüye götürüyorsunuz.” diyoruz, bağırıyorsunuz. “Devletin çivisini çıkardınız.” diyoruz, itiraz ediyorsunuz. “Liyakatiniz yok, adaletiniz yok.” diyoruz, itiraz ediyorsunuz. Ama şu gerçekleri de Türk milletine maalesef yaşatıyorsunuz.

Efendim, iyi akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.17

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

196 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 12 Mart 2020 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar.

Kapanma Saati:21.22



(x) 196 S. Sayılı Basmayazı 10/3/2020 tarihli 66'ncı Birleşim Tutanağı'na eklidir.