TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                          59’uncu Birleşim

                                                                   20 Şubat 2020 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleşen saldırıyı lanetlediğine ve ırkçılığın dünyada yok edilmesi gereken bir kavram olduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinden Almanya’da gerçekleşen terör saldırısında 5 Türk vatandaşın hayatını kaybettiğinin öğrenildiğine ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması 

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Suriye’nin İdlib bölgesine düzenlenen hava saldırısında şehit olan 2 askere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, milletvekillerinin Meclisin işleyişine riayet etmeleri ve özenli bir dil kullanmaları gerektiğine ilişkin konuşması 

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bayburt Milletvekili Fetani Battal’ın, 21 Şubat Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, Çorum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde yaşanan tapu ve mülkiyet sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

 

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Almanya’da yaşanan ırkçı saldırıyı kınadığına ve saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, deprem bölgesinde yaşıyor olmamız nedeniyle bireysel sorumlulukların yanı sıra toplumsal ve kurumsal sorumlulukların da olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 15 Temmuz darbe girişiminin seyrini değiştiren, vatanın bütünlüğü için şehadet şerbetini içen Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir ve tüm şehitlere Cenab-ı Hak’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğünün yapısının değiştirilerek Millî Eğitim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının UKOME üyesi yapıldığına ve İstanbul halkının irade gasbı anlamına gelen bu yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Antalya Milletvekili Rafet Zeybek’in, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Gezi Parkı davasına beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatma kararını bağımsız şekilde mi verdiği yoksa sarayın hukuk tanımaz kurullarından gelen talimatla mı yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, TÜRK-İŞ’in açıkladığı rakamlara göre her 100 işsizden 21’inin üniversite mezunu olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 19 Şubat Çanakkale Savaşı’nın 105’inci yıl dönümü vesilesiyle tüm şehitleri rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Gezi Parkı davasında verilen beraat kararının vicdanları yaraladığına ilişkin açıklaması

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, akaryakıt dağıtım şirketlerinin benzin ve motorin fiyatlarına yaptığı zamlarla ilgili EPDK’nin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istediğine ve bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile EPDK’yi göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, İstanbul Havalimanı’nda işçi kıyımı yaşandığına ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının havaalanlarında ve Demiryollarına hizmet veren şirketlerde yaşanan gerekçesiz işten çıkarmalar konusunda önlem alması gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, ithalattaki artışın sebebinin girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle çiftçinin üretimden vazgeçmesi olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, sağlık emekçilerinin emeklerinin karşılığını alamadığına ilişkin açıklaması

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Kütanya ili Zafer Havalimanı’nın gerektiği gibi çalışmadığı Sayıştay raporlarına yansımışken garanti ödemeleri için hiçbir şey yapılmamasının hangi hukuka ve hangi vicdana sığdığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ili Aslanapa ve Altıntaş ilçeleri başta olmak üzere orman arazisi veya yaylalarındaki küçük ağıl, kışla ve ahırların müsadere gerekçesiyle yıkılmasına ilişkin tebligata ilişkin açıklaması

14.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Almanya’da yaşanan saldırıyı kınadığına ve hayatını kaybeden vatandaşlara Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine, Gezi ayaklanmasının “terörizm, Vandallık ve ihanet” demek olduğuna ilişkin açıklaması

15.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar’ın, Osman Kavala’nın kesinleşmiş mahkeme kararı yok sayılarak tekrar gözaltına alınmasının siyasi zayıflık olduğuna ilişkin açıklaması

16.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, başta Avusturya, Almanya ve Belçika olmak üzere artan ırkçılık ve İslamofobinin tüm dünyayı tehdit ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Rusya’ya domates ihracat kotasının dolduğunun duyurulmadığı, İhracatçılar Meclisi ve Nakliyeciler Derneği vasıtasıyla muhatap taraflar uyarılmadığı için mağduriyet yaşandığına ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, polis alımlarında gözetilen yaş, renk körlüğü, boy ve kilo şartlarının yeniden düzenlenmesinin birçok genç için müjdeli haber olacağına ilişkin açıklaması

19.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’un “Atıf Efendi’yi Türkiye ölçeğinde tanıtacağız. Atıf Efendi’ye yapılan anıt mezar kıyamete kadar anlatılmasına vesile olur.” ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu ölümünün 5’inci yıl dönümünde rahmetle andıklarına, Malatya ilinde yaşanan deprem nedeniyle kayısı üreticilerine faizsiz kredi imkânı tanınması, önceden çekilen kredilerde sıfır faiz uygulanarak yapılandırmaya gidilmesi ve sicil affı sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Muğla ili Bodrum ilçesi Turgutreis beldesine askerî sahil güvenlik limanı ve komuta merkezi yapılmasının doğaya, çevreye ve sosyal yaşama telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği düşüncesiyle bu projenin şehrin dışına yapılması konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanı, Millî Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, her sabah bir felaket haberiyle güne başlandığına ilişkin açıklaması

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde iline gerekli yatırımların yapılmadığı, üreticinin ürünlerinin değer bulmadığı ve iş alanlarının daraldığına ilişkin açıklaması

24.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin ilinde sağlık alanında yaşanılan sorunlara ilişkin açıklaması

25.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 21 Şubat Londra Konferansı’nın 99’uncu yıl dönümü vesilesiyle kurtuluş mücadelesindeki Türk devlet adamlığına yaraşır onurlu duruşun örnek alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun, değerli sanatçı Bozkurt İlham Gencer’e “Devlet Sanatçısı” unvanının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Eğitim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının UKOME üyesi yapılmasındaki amacın Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri işlevsiz kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın, Mersin ili Finike, Demre ve Kaş ilçelerini birbirine bağlayacak olan duble yol projesine ilişkin açıklaması

29.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, şehadetinin 5’inci yılında Fırat Yılmaz Çakıroğlu ile kutlu davanın ülkücü şehitlerini rahmet ve minnetle andığına ilişkin açıklaması

30.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili Efeler ilçesi Kuyucular Mahallesi’nde yapılmak istenen jeotermal elektrik santraline tepki gösteren hemşehrileri ile JES şirketinin güvenlik elemanları arasında yaşanılan hadiseye ilişkin açıklaması

31.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya ili Serik İlçesi Belek ve Kadriye sahillerindeki günübirlik ve kamping alanlarda yapılacak imar planı değişikliğine ilişkin açıklaması

32.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’ın, Almanya’da yaşanan katliamı lanetlediğine, Gezi Parkı davasında verilen beraat kararının vicdanları sızlattığına ilişkin açıklaması

33.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerli ilaç sanayisini desteklediklerine ve bilinçli ilaç kullanımının önemli olduğuna ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşanan terör saldırısıyla ilgili tüm partilerin ortak açıklama yapmasının uluslararası arenada etkili olacağına ilişkin açıklaması

35.- Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın, Millet Kütüphanesinin bütün vatandaşların yirmi dört saat istifade edebileceği önemli bir merkez olacağına ilişkin açıklaması

36.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Almanya’da yaşanan saldırıyı kınadığına, tarihte ve günümüzde ırkçılık yüzünden nice katliamlar işlendiğine ilişkin açıklaması

37.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Almanya’da gerçekleşen ırkçı saldırıyı kınadığına ve hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu ölümünün 5’inci yıl dönümünde rahmetle yâd ettiğine, İdlib’den kötü haberler geldiğine ve konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilendirilmesi gerektiğine, İran Sağlık Bakanlığı tarafından 2 İran vatandaşının corona virüsü nedeniyle yaşamını yitirdiğinin açıklandığına, coronavirüs tehlikesiyle ilgili alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdikleri araştırma önergesinin iktidar tarafından reddedildiğine ilişkin açıklaması

38.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 20 Şubat PKK’lı teröristlerce katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin 5’inci seneidevriyesi vesilesiyle vatan, millet ve ülkü uğruna canından geçmiş bütün şehitlere şükran ve minnet duygularını ifade etmek istediğine, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinden yapılan açıklamadan Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşanan saldırının ırkçı bir terör eylemi olduğunun anlaşıldığına ve Alman makamlarınca soruşturmanın bu minvalde yürütülmesi gerektiğine, ırkçılığa ve aşırılığa karşı dünya çapında tedbirler alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşamını yitirenler arasında Türkiye vatandaşlarının da olduğu saldırıyı nefretle kınadığına ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, ırkçılığın lanetlenmesi gerektiğine, açıklanan Uluslararası Af Örgütü yıllık raporuna, Türkiye’nin Suriye’de desteklediği kimi güçler eliyle savaş suçu işlemeye devam ettiğine, Gezi davasından çıkan beraat kararı sonrasında hakkında tahliye kararı verilen Osman Kavala’nın yeniden tutuklanmasıyla bir hukuk garabeti yaşandığına ve benzer durumların daha önce de görüldüğüne, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmasının yargının bağımlı olduğunu gözler önüne serdiğine, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’ne ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleştirilen ırkçı saldırıyı nefretle kınadıklarına ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, ırkçılığın bir insanlık suçu olduğuna, gayriaskerî statüde olduğu hâlde Yunanistan tarafından silahlandırılan 16 adanın isimlerinin ne olduğunu, bu durumun ne zaman fark edildiğini ve fark edildiği günden bugüne kadar neler yapıldığını, saray kabinesinin bütün üyelerinin bu durumdan haberinin olup olmadığını Millî Savunma Bakanından öğrenmek istediğine, Türk Silahlı Kuvvetleri destekli ÖSO unsurlarının Saragib ve Neyrab kasabalarına taarruz başlattığına ilişkin haberlere, Türkiye’nin İdlib’de Mehmetçik’imizin can güvenliğinin sağlanması için askerî ve diplomatik girişimlere hız vermesi, Eylül 2018’de imzalan Soçi Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini revize etmesi, bölgesel ve uluslararası diplomasiyi öncelemesi, İdlib’den Türkiye’ye gelmesi kuvvetle muhtemel 1 milyon sığınmacının yükünün bölge ülkeleriyle paylaşılması noktasında hazırlık yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleşen ve yabancı düşmanlığından kaynaklandığı anlaşılan ırkçı saldırıda yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, Alman Hükûmetinin Türklere yönelik saldırılara karşı gerekli tedbirleri alması yönünde her türlü girişimin yapıldığına, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 5’inci seneidevriyesinde rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Miletvekili Mehmet Muş’un, Mardin Milletvekili Ebrü Günay’ın HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ilinde yaşayan 600 bin Suriyelinin yük olmaya başladığına ancak AKP’nin Hataylıların taleplerini görmezden geldiğine ilişkin açıklaması

45.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sonrasında yaşanan tartışmaya ilişkin açıklaması

47.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, yaşanan tartışmada uygun görmedikleri, tasvip etmedikleri bazı ifadelerin tutanaklarda yer aldığını gördüklerine ve itham edici ifadeleri tasvip etmediklerine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasına müdahale edilmemesi, saygıyla dinlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

53.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, ordunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin ordusu olduğuna ve sınırlar dışında sıcak çatışma hâlindeyken durumu hakkında Meclise kapalı oturumda bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

56.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Suriye’nin İdlib kentinde rejim güçlerinin hain saldırısı sonucu şehit düşen hemşehrisi Er Mustafa Ertürk’e ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

58.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

59.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Ekonomi, Maliye, Plan ve Bütçe Komitesi üyelerinden oluşan heyete "Hoş geldiniz." denilmesi.

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ ve 20 milletvekili tarafından, geçici koruma altındaki Suriyelilerin gelecek yirmi yıl içerisinde ülkeye etkilerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 7/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2498) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve 19 milletvekili tarafından, ana dilde eğitim alamayan çocukların eğitim hayatında yaşadıkları sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/174) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki artışın incelenerek millî bir enerji politikası oluşturmak için mevcut politikalarda yapılacak revizyonların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/2489) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176)

 

20 Şubat 2020 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleşen saldırıyı lanetlediğine ve ırkçılığın dünyada yok edilmesi gereken bir kavram olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim ancak ifade etmek istediğim bir husus var, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleşen saldırıda 9 kişinin öldüğünü öğrendik. Ayrı ayrı 3 kafeye yapılan bu saldırıların, özellikle Türk yurttaşlarımızın, Türk kökenli yurttaşlarımızın yaşadığı bu kasabada gerçekleşen bu saldırının ırkçı bir saldırı olduğu yönünde gerek Alman makamlarının gerekse diğer yetkililerin değerlendirmelerini alıyoruz.

Şu anda resmî bir açıklama yapılmamasına karşın, ölenler arasında Türk yurttaşlarımızın olabileceği de ifade edilmektedir. Bu konuda dikkatli bir dil kullanıyorum çünkü ölenlerin kimlikleriyle ilgili resmî bir açıklamayı da henüz görmedik ama saldırı yapılan kafelerden bazılarının sahiplerinin Türk olması ve Türk yurttaşlarımızın yaşadığı bir kasaba olması bu ihtimali güçlendiriyor.

Değerli arkadaşlarım, ırkçılık, dünyada yok edilmesi gereken bir kavramdır, bir düşünce sistemidir. Irkçılık kavramıyla ilgili olarak kendisini o alana hapseden yurttaşların, başka ülke vatandaşlarını bir yurttaş, bir insan olarak değerlendirmeyen bir anlayışın, bugün, özellikle Batı dünyasında da giderek arttığına tanık oluyoruz. Bu konuyla ilgili olarak, özellikle Türk yurttaşlarımızın da her yerde korunması ve bu konuda çok daha dikkatli olunması gerektiği ortaya çıkıyor. Bununla büyük bir mücadelenin içerisinde olmalıyız ve ırkçılık gibi, artık böylesine çağ dışı kalmış bir zihniyetin dünya ölçeğinden silinmesi açısından, Türk vatandaşları olsun başka vatandaşlar olsun, ırkçılık üzerinden yapılan bu saldırılarla ilgili olarak dünya ölçeğinde önemli bir mücadelenin yürütülmesi gerektiğine inanıyorum ve -bu saldırıyı yapan kişinin de intihar ettiği anlaşılıyor- saldırıyı lanetliyorum ve kınıyorum.

Dünyanın neresinde olursa olsun, Türk yurttaşları olarak bizler, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve herkesin insan olmasından kaynaklanan, doğuştan gelen hakları olduğunu kabul ederek herkesi bir birey olarak kabul ediyoruz ve böylesine davranışları kınıyoruz ve lanetliyoruz. (Alkışlar)

Resmî açıklamalar yapıldıktan sonraki düşüncelerimizi ifade etme hakkımızı da saklı tutarak bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, gündem dışı sözlere geçeceğiz.

Gündem dışı ilk söz, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekilimiz Sayın Fetani Battal’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Battal, süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bayburt Milletvekili Fetani Battal’ın, 21 Şubat Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

FETANİ BATTAL (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün Almanya’da gerçekleştirilen ırkçı saldırıyı bütün yüreğimle kınıyorum, lanet gönderiyorum.

Yarın 21 Şubat 2020. Bundan yüz iki yıl önce gerçekleşen bir kurtuluş gününün idraki içerisindeyiz. Meramım bunu sizlerle paylaşmaya çalışmak. Ama bunun da ötesinde, 1916-1918 yılları arasında yaşanan bölgemizdeki işgallerin arka planını anlamaya, onları hakkıyla okumaya, bugün için idrak etmemiz gereken konuları idrak etmeye ve yarınlarımızı inşa ederken bu donanımdan faydalanmaya önemli bir şekilde ihtiyacımız olduğunun altını çiziyorum. Çünkü 1916-1918 yılları arasında yaşanan bölgemizdeki işgal hareketi Ardahan, Erzurum, Kars, Trabzon, Bayburt ve Erzincan illerimizi kapsayan büyük bir hareketti. Ruslar çok anlamlı bir ortamda gelmiş, 1915-1916 ortamında, Çanakkale Savaşı bitmiş, orada bir destan yazılmış, ocak ayında düşman Çanakkale’den çekilmiş, Ruslar şubat ayında Erzurum’a girmişti, 200 bin kişilik bir orduyla; hedefleri altı ay içerisinde İstanbul önlerine varmaktı. Bir taraftan İstanbul işgal altındaydı, bir taraftan İngilizler, Fransızlar Çanakkale’yi denemiş ama politik atraksiyonlarla İstanbul’u işgal etmişlerdi. İşte böyle bir ortamda Ruslar fırsatı kollamış ve Erzurum’dan giriş yapmışlardı. Aslında bu, topraklarımıza Rusların ilk gelişi değildi. Onlar daha önce de gelmişlerdi; 1916’dan otuz dokuz yıl önce, 1877-1879 yılları arasında da bölgemize gelmişlerdi ve bizim “93 Harbi” dediğimiz bu günlerde büyük acılar ve büyük ızdıraplar yaşanmıştı. Ondan elli yıl önce Ruslar bir daha gelmişlerdi, 1828-1829 yıllarında; hem Kafkaslardan hem de Balkanlardan Osmanlı topraklarına hücum ettiklerinde yine işgaller, yine can almalar, yine insan cesetleri, yine kan, yine gözyaşı… Biz şunu biliyoruz ki gözyaşının ırkı, dili, dini yok. Bütün çocuklar dünyanın her tarafında aynı dille ağlıyorlar ve bütün anneler dünyanın her tarafında aynı dille gülüyorlar, aynı dille ağlıyorlar. Gözyaşının dili, dini, ırkı olmaz. Dolayısıyla tarihimizin derinliklerinde yaşanan bu işgallerin arka planında yaşanan hâletiruhiyeyi, devletler arası büyük mücadeleyi hissetmezsek bugün yaşananları anlayamayız. Tıpkı 1918’de Suriye’den, Irak’tan çekilip de yüz yıl sonra o bölgeye gelen devletlerin, hedefleri, idealleri ve amaçları için ve onların arka planında taşıdıkları niyetleri ve idealleri için ortaya koydukları bu acı tablo, bugün insanlığın başında bela olmaya aynı şekilde devam etmektedir. Dolayısıyla bölgemizde yaşanan mücadelenin anlamı o kadar derin ve o kadar anlamlıdır. Çünkü Rusya’nın hedefleri doğrultusunda, altı ay içerisinde İstanbul önlerine gelmeyi hedeflediği bir ortamda, Osmanlı’nın en zayıf anında, bölgeden toplanan yerel milis güçlerle büyük bir mücadele verilmesi tarihî bir Plevne hadisesi gibidir. Dolayısıyla, o mücadele sonrasında Ruslar altı ay orada tutunmuş, bu, Rusya’ya bir devrim olarak geri dönmüş, bunu kaldıramamış; çünkü, Rusların 100 bin kayıp verdiklerini tarihî kayıtlar bize anlatıyor. 100 bin kaybın Rusya ortamında ortaya çıkardığı karmaşa Ekim Devrimi’nin yollarını açarken Osmanlı’nın doğu bölgesinde yaptığı bu mücadele, bir yıl sonra Erzurum Kongresi’nin yapılabileceği bir zemini ortaya çıkarmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Battal.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Dolayısıyla, tarih bana şunu öğretti: Ruslar kendilerini hiç hissettirmiyorlar; bekliyorlar, bekliyorlar, bekliyorlar, en zayıf anınızda tepenizden, tepenizden biniyorlar. İngilizler, hiç hissettirmiyorlar; hep yanınızdalar, içinizden karıştırıp, karıştırıp, karıştırıp, hiç ummadığınız bir yerde tepenizde dikiliyorlar ve Amerika’yı ve İsrail fanatizmini göz önüne aldığımızda, bugün yaşadığımız hadiselerin yüz yıllık hadiselerin finali şeklinde dizayn edildiğini müşahede etmek bize ayrı bir sorumluluk yüklüyor.

Onun için, bu duygu ve bu düşüncelerle, bu meselenin arka planını hakkıyla idrak edebilme duygusuyla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de yüz iki yıl önce düşman işgalinden kurtulan Bayburtlu yurttaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Çorum ilinin sorunları hakkında söz isteyen Sayın Şenol Sunat’a aittir.

Buyurun Sayın Sunat. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, Çorum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çorum ilimizin sorunlarını dile getirmek üzere gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, biraz önce de Başkanın ifade ettiği gibi, Almanya’da meydana gelen ırkçı saldırıda hayatını kaybeden kişilere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum ve bu ırkçı saldırıyı kınıyorum.

Evet, sayın milletvekilleri, Çorum, son elli yılda kendi imkânlarıyla sanayileşmesini gerçekleştirmiş ve zamanın gereklerine uygun olarak sektörel dönüşüme ayak uydurmaya çalışan, girişimci, yenilikçi ve çalışkan insanların yaşadığı bir Anadolu kentidir. Tarihiyle, kültürüyle, ekonomiye olan katkısıyla ve ihracat performansıyla önde gelen bir şehrimizdir Çorum. Çorum ilimizin 2019 yılı ihracat tutarı 423 milyon dolar civarındadır. Çorum, ihracatı ithalatının üstünde olup dış ticaret fazlası olan ve ülkemize bu konuda katkı sağlayan ender illerden bir tanesidir.

Sayın milletvekilleri, Çorum aynı zamanda bir kültür başkentidir. On beş bin yıllık geçmişi ve merkezî ticaret yollarına olan yakınlığıyla tarihin her döneminde önemini korumuş olan Çorum ilimiz, tarihî, kültürel ve doğal değerleriyle turizm yatırımları için de cazip imkânlar sunmaktadır. Turizm açısından Çorum’un tarihî değerlerinin daha iyi tanıtılması ve gerekli yatırımların bir an önce yapılması gerekmektedir.

Evet, sayın milletvekilleri, Çorum ilimizin ihracatının ve kültürel cazibesinin artırılabilmesinin önündeki en büyük engel lojistikte ve ulaşımdaki zorluklardır. Lojistik merkezi kurulması sanayi, yatırım, ekonomi, istihdam ve kalkınmaya da büyük oranda katkı sağlayacaktır. “Sanayisini kendi imkânlarıyla geliştiren, ihracatı yarım milyar dolara yaklaşmış, binlerce yıllık bir kadim tarihe ev sahipliği yapan bu şehirde -yıllar önce söz verildiği hâlde- nasıl havalimanı ve demir yolu yapılmaz?” diye ilgili bakanlığa soru önergesi verdim. İktidarın bir Çorum milletvekili, bize hak vereceği yerde, basın aracılığıyla bize akıl vermeye çalıştı “Siz Ankara Vekilisiniz, size ne Çorum’dan!” dedi. Bilmiyorlar ki bu sayın vekiller, bizim için her karış vatan toprağı aynı derecede kıymetlidir. Daha sonra, Bakanlık önergemize cevap verdi ve dedi ki: “Çorum’a havalimanı yapmayacağız. Demir yolunun etüdü de daha 2020 yılının sonunda bitecek.” Yani özetle “Çorumlular, havalimanını unutun, demir yolunu da daha çok beklersiniz…” Değerli milletvekilleri, bu cevaptan sonra bu kürsüye çıkmak ve konuşmak şart olmuştu.

Çorum bu kadar önemli bir şehir ama Çorum’a sahip çıkan yok. Çorumlular AK PARTİ iktidara geldiğinden beri büyük bir teveccüh gösterdiler. Bu şartlarda bile 4 milletvekilinin 3’ü AK PARTİ’li. İktidarın bir Çorum milletvekili çıkıp da “Bu şehre bu reva mıdır?” diye sormuyor. İşte bu yüzden ben soruyorum, işte bu yüzden ben takip ediyorum ve sonuna kadar da dile getireceğim.

Sayın milletvekilleri, geçen aylarda Çorum Osmancık’ta kız öğrenci yurdunda doğal gazdan 105 öğrencinin zehirlendiği basına intikal etti. Valiyi arıyorum, Vali Bey telefonlara çıkmıyor hatta geri dönme nezaketinde bile bulunmuyor. Çorum Valisi Mustafa Çiftçi’ye buradan sesleniyorum: Eski Meclis Başkanı Sayın Kahraman’ın Özel Kalem Müdürlüğünden sonra Vali yapıldın. Siyaset yapamazsın Sayın Vali, kimsenin adamı, kimsenin tarafı değilsin, olmamalısın. Devlet terbiyesi bunu gerektirir.

Çorum peş peşe intiharlarla sarsıldı. Son bir ay içinde gencecik 3 kişi, 2’si kendini asarak, 1’i bileklerini keserek intihar etti, ekonomik sıkıntılardan sayın milletvekilleri.

Soğan ihracatı kısıtlandı, soğan üreticileri yollara döküldü; dışarıdan ithal edilen soğanlar yüzünden ellerindeki soğanlar çürümeye bırakıldı. Hani, hatırlarsınız, geçen sene terörist ilan edilmişlerdi soğan üreticileri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Sunat.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Sağ olun.

Ülkemizin kiremit tüketiminin yüzde 40’ını, tuğla tüketiminin yüzde 10’unu karşılayan Çorum’da artık kiremit fabrikaları kapatılıyor; çoğu kapandı, kalanlar da kapatılıyor.

Evet, ceviz üreticileri, çeltik üreticileri birçok sıkıntıyla boğuşuyor. Bizler, İYİ PARTİ olarak Çorum’dan milletvekili çıkaramadık ama Çorum ilimizin her türlü mağduriyetinin giderilmesi noktasında var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Belki bu gayretimiz birilerine ders olur, ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri şehre olan borçlarını ödemek için rantın değil, Çorumluların yanında olurlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, İstanbul Sultanbeyli’de yıllardır çözülemeyen tapu ve mülkiyet sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Hamzaçebi (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde yaşanan tapu ve mülkiyet sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin, çıkarılan yasalara, atılan adımlara rağmen, hâlâ tümüyle çözülememiş tapu ve mülkiyet sorunları vardır. Bir kısım vatandaşlarımız tapularını alabiliyor ama bir kısım vatandaşlarımız da belediyenin takdir etmiş olduğu bedellerin yüksek olması nedeniyle tapularını alamıyor. İşte bu tapularını alamayan vatandaşlarımız geçen hafta cuma günü, 14 Şubat Cuma günü Sultanbeyli’de bir eylem yaptı. Sultanbeyli’de mülkiyet konusunda ilk kez bir eylem yapılıyor ve bu vatandaşlarımız belediyenin takdir etmiş olduğu bu bedellerin kendi bütçelerinin ödeme güçlerinin çok üzerinde olduğunu belirterek yıllardır emek verdikleri, çilesini çektikleri o arsanın kendileri tarafından satın alınmasının imkânsız olduğunu ifade ettiler, seslerini duyurmak istediler. İşte, ben bu kürsüde Sultanbeylili bu vatandaşlarımızın sesi olarak bulunuyorum, onların derdini Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmak için bu kürsüdeyim. Bu sese herkesin kulak vermesi lazım değerli arkadaşlar.

Sultanbeyli’nin 15 mahallesi vardır: Abdurrahmangazi, Adil, Ahmet Yesevi, Akşemsettin, Battalgazi, Fatih, Hamidiye, Hasanpaşa, Mecidiye, Mehmet Akif, Mimar Sinan, Necip Fazıl, Orhangazi, Turgut Reis, Yavuz Selim Mahalleleri. İşte bu mahallelerin hemen hepsinde az veya çok bir mülkiyet sorunu vardır, bir tapu meselesi vardır. 2/B meselesi vardı, 2012 yılında bununla ilgili bir yasa çıktı, ona değinmeyeceğim. Hazine arazileri üzerindeki yapılar var; bununla ilgili, imar barışı düzenlemesinde bir hüküm yer aldı, buna değinmeyeceğim. Orman arazileri meselesi var; Sultanbeyli’de bu var, Sultanbeyli’nin Hasanpaşa Mahallesi’nde var, aslında, sadece orayla sınırlı değil, Beykoz’un Tokatköy’ünde var, Yenimahalle’sinde var, Ümraniye’nin bazı mahallelerinde var. 2018 yılında Orman Kanunu’na ek 16’ncı madde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek yasalaştı, onunla bir adım atıldı. Bu araziler orman sınırı dışına çıkarılmakla birlikte vatandaşlar hâlâ tapularını alabilmiş değil; Sultanbeyli Hasanpaşa Mahallesi, Beykoz Tokatköy, Yenimahalle. Arkadaşlar, bu önemli ama bugün asıl konuşacağım konu, Sultanbeyli’deki hisseli tapular.

Vatandaşımız Anadolu’dan İstanbul’a göç etmiş, çiftini çubuğunu, harmandaki ürününü satmış, gelmiş; Sultanbeyli’ye yerleşecek, emlakçıya gitmiş, bir para vermiş, bir yer göstermişler, almış. Burası hazine arazisi değil, orman arazisi değil, üçüncü kişilerin arazisi “hisseli tapular” dediğimiz arazi. Aşağı yukarı 9 bin dönüme yakın böyle bir arazi var Sultanbeyli’de. Yeri almış, arazi üçüncü şahsın. Zamanla bazı şirketler bu arazileri toplamış.

Bu mülkiyet sorununun çözümü için Meclisten 2 yasa çıktı; birincisi 2015 yılında, ikincisi de 2018 yılında. Bu şirketlerin üzerindeki araziyi hazineye, hazineden belediyeye aktarmak, belediyeden de vatandaşlara bedeli mukabilinde satarak mülkiyet sorununu çözmek amaçlandı ama gel gelelim, bedel takdirinde problem var değerli arkadaşlar. Bir kısım vatandaşlarımızın bütçelerine uygun olabilir ama takdir edersiniz ki bir yasa eğer vatandaşın büyük çoğunluğunu mutlu etmiyorsa, mağdur kesimler varsa bu yasada bir sorun var demektir veya yasada sorun yok, uygulamada sorun var demektir. Bunu çözmek hepimizin görevidir değerli arkadaşlar.

Vatandaşlara tebligatlar yapılıyor. Canlı örnekleri: Bir kısmı internette var, videoları internette var. Vatandaşlar eylem yaptı. Cemile Özgür kardeşimiz -internette, kendisiyle görüşmüş değilim- çırpınıyor -bir bilgi aldım, Hamidiye Mahallesi’nde, Sure Sokak’ta oturuyor; eşinin 1.600 lira emekli maaşı var, gelen rakam 189 bin lira; arazisi, arsası 410 metrekare- “Ben bunu nasıl ödeyeceğim?” diyor. Bir başka örnek, Mehmet Akif Mahallesi, İsmet Mavzer, 113.550 lira gelmiş, 1.800 lira emekli maaşı var, “Ben bunu nasıl ödeyeyim?” diyor. Akşemsettin Mahallesi, Huriye Çakır, benzer bir örnek; çoğaltabilirim. Burada kıymet takdirleri de var. Burada şöyle bir yanlışlık var arkadaşlar. Bir kere, belediye diyor ki: “Ben size yüzde 50 indirim yaptım.” Hayır, yüzde 50 indirim sadece Sultanbeyli için değil 2/B arazisi olan bütün vatandaşlar için de; Sultanbeyli’ye özel bir indirim yapılmış değil. Peşin ödeme indirimi 2/B’de de var, burada da var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, bence burada şöyle bir yanlışlık yapıldı, Sultanbeyli’yle ilgili; kanun diyor ki: Bedel takdirinde 2/B’yle ilgili yasadaki değerler esas alınır. Bana gelen bilgi, aldığım bilgi, Sultanbeyli Belediyesi 2/B yasasındaki bu değeri alıp o günden bugüne TÜFE’yle bunu güncelledi. Arkadaşlar, bu yöntem yanlış; iki sene önce, 2017 sonunda 100 lira olan bir malın değeri bugün, enflasyonu da dikkate aldığınızda, 70 liraya inmiş durumdadır. Gayrimenkulde fiyatlar yükselmiyor; gayrimenkulde fiyatlar üç sene öncesinin altındadır arkadaşlar. Gayrimenkulde 2012’deki fiyatı alıp bugüne endeksleyerek getirirseniz yanlış yapılmış olur. Sultanbeyli Belediyesinin bu değer takdirlerini yeniden yapması ve bu vatandaşların sorununu çözmesi gerekir.

Teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren değerli arkadaşlarımıza söz vereceğiz.

Sayın Şeker…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Almanya’da yaşanan ırkçı saldırıyı kınadığına ve saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, deprem bölgesinde yaşıyor olmamız nedeniyle bireysel sorumlulukların yanı sıra toplumsal ve kurumsal sorumlulukların da olduğuna ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Almanya’da yaşanan ırkçı saldırıyı şiddetle kınıyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, deprem bölgesinde yaşıyoruz. Bireysel sorumluluk yanında toplumsal ve kurumsal sorumluluklarımız da vardır. Bireysel ve toplumsal olarak sorumluluklarımızı yerine getirmediğimizde, bizden kaynaklanan kasıt, ihmal, kusur, para hırsı, ahlaki zafiyet ve benzeri eylemlerden dolayı insanların ölümüne sebebiyet verilmekte. Toplumu oluşturan bireylerin deprem konusunda bilinçlenmesi eğitim kurumlarından geçer. İlköğretimden yükseköğretime kadar her kademede, yapacağımız, sorumlu olacağımız iş ve işlemlerde, örneğin bir binanın yapımında, bireye, çalışana, müteahhide, mühendise, sorumlu kuruma etik kurallara uygun görev yapma eğitimi ve öğretimi verilmeli, etik kurallara aykırı hareket edenler asla ve asla affedilmemeli diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN  - Sayın Ödünç…

2.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 15 Temmuz darbe girişiminin seyrini değiştiren, vatanın bütünlüğü için şehadet şerbetini içen Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir ve tüm şehitlere Cenab-ı Hak’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yapılan 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında, darbe yanlısı sözde general Semih Terzi’yi durdurarak büyük bir kahramanlığa imza atan Şehit Ömer Halisdemir, yapmış olduğu bu fedakârlıkla aziz milletimizin gönlünü kazanmıştır. Kahramanlığıyla darbenin seyrini değiştiren Ömer Halisdemir’in bugün doğum günü. 15 Temmuzda vatanın bütünlüğü, ülkemizin bölünmemesi için şehadet şerbetini içen Koruma Astsubay Ömer Halisdemir, 15 Temmuzun âdeta simgesi hâline gelmiş ve yaptığı kahramanlıkla zihinlerimize kazınmıştır. Bu vesileyle, Ömer Halisdemir’i dünyaya getiren anne babaya aziz milletimiz adına teşekkür ediyor, tüm şehitlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Doğum günün kutlu olsun büyük kahraman.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğünün yapısının değiştirilerek Millî Eğitim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının UKOME üyesi yapıldığına ve İstanbul halkının irade gasbı anlamına gelen bu yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı olan ve büyükşehir içindeki kara, deniz, demir yolu gibi tüm hatlar üzerindeki taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesinden sorumlu Ulaşım Koordinasyon Merkezinin (UKOME) yapısı dün Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmelikle değiştirildi. UKOME’deki kamu görevlisi sayısı 15’e çıkarılırken İstanbul Büyükşehir Belediyesi görevlisi sayısı 11’de kaldı. Millî Eğitim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlıklarının ulaşımda nasıl bir uzmanlıkları var ki UKOME’ye alındılar. Aslında yapılan bu siyasi değişiklik seçim sonucunu hazmedemeyenlerin yerel yönetimlerin halkın sorunlarının çözümü ve beklediği hizmetleri yapmasına engel olmaya devam ettiklerini göstermektedir. İstanbul halkının irade gasbı anlamına gelen, yetki gasbı olan kanuna aykırı bu yönetmelik bir an önce iptal edilmelidir.

Teşekkürler Sayın Başkan.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Ekonomi, Maliye, Plan ve Bütçe Komitesi üyelerinden oluşan heyete "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Ekonomi, Maliye, Plan ve Bütçe Komitesi üyelerinden oluşan bir heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiştir, kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

Devam ediyoruz değerli milletvekillerimizle.

Sayın Zeybek…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Antalya Milletvekili Rafet Zeybek’in, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Gezi Parkı davasına beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatma kararını bağımsız şekilde mi verdiği yoksa sarayın hukuk tanımaz kurullarından gelen talimatla mı yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

RAFET ZEYBEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gezi Parkı davasına bakan mahkeme heyetine Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından inceleme başlatılıyor. Bu, açıkça yargıyı tehdittir ve anlamı “AK PARTİ’nin beğenmediği hiçbir karar verilmemelidir.” demektir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, inceleme kararını bağımsız bir şekilde mi vermiştir yoksa sarayın hukuk tanımaz kurullarından gelen talimatla mı yapmıştır? Hukuk devletinin vazgeçilmezi bağımsız yargıdır. Bunun için, iktidarın yargının üzerindeki elini çekmesi zorunludur. Aksi takdirde, hukuk devletini yok eden bir iktidar olarak tarihe geçecektir.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

5.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, TÜRK-İŞ’in açıkladığı rakamlara göre her 100 işsizden 21’inin üniversite mezunu olduğuna ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ocak ayında TÜRK-İŞ’in açıkladığı rakamlara göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.219 TL, yoksulluk sınırıysa 7.229 TL’dir. İlaveten, ülkemizdeki işsizlik her geçen gün artmaktadır. TÜİK verilerine göre, istihdam edilebilir nüfusun yüzde 14’ü işsizdir; bu, 4 milyon 650 bin kişi demektir. İşsizlerin yarısından fazlası 15-34 yaş grubu arasındadır. Her 100 işsizden 21’i üniversite mezunudur. Bu oran, ülke nüfusundaki artışın çok üzerinde olup işsizlik yakın gelecek için alarm vermektedir.

Sanayinin özellikle ihtiyaç duyduğu alanlarda mesleki ve teknik eğitimin cazip hâle getirilmesi gençlerimize istihdam imkânı sağlayarak genç işsiz sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 19 Şubat Çanakkale Savaşı’nın 105’inci yıl dönümü vesilesiyle tüm şehitleri rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

19 Şubat 1915, Çanakkale efsanesinin başlangıcı. Çanakkale öyle bir mücadeledir ki asırlardır yorgun düşmüş bir milletin varlığını, bağımsızlığını devam ettirme savaşıdır. Kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden tüm insanlarımız bu savaşta bir şekilde rol almış ve vatanımızı can pahasına savunmuştur. Çanakkale’de bir asır önce neler yaşandığını bilmeyen, Çanakkale’de verilen mücadeleyi anlamayan, kavrayamayan hiç kimseye bu ülkenin havası da suyu da ekmeği de helal olmaz. Çanakkale’yi ruhunun derinliklerinde yaşatmayan hiç kimsenin bu ülkeyle ve bu milletle ilgili tek bir cümle dahi kurmaya hakkı yoktur.

Yaşadığımız bu toprakları bizlere vatan yapan tüm şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, gazilerimize acil şifalar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

7.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Gezi Parkı davasında verilen beraat kararının vicdanları yaraladığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gezi Parkı davasında verilen beraat kararı vicdanları yaralamıştır. Ülkeyi yangın yerine çevirmenin, seçilmiş Hükûmeti devirmeye çalışmanın en küçük bir masum tarafı yoktur. Bu olaylarda 46 kamu binası, 231 polis aracı ve 44 ambulans kullanılamaz hâle getirilmiştir; vatandaşlarımıza ait 326 iş yeri, 201 araç tahrip edilmiş, yağmalanmıştır; 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağı yakılmıştır; 697 güvenlik görevlimiz yaralanmış ve 1 polisimiz de şehit olmuştur. Gezi olaylarının Türkiye’ye doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolar iken dolaylı maliyeti ise yüzlerce milyar doları bulmuştur.

Hukuk karar verirken şiddetten başka söyleyecek sözü olmayan terör odaklarını ve hainleri cesaretlendirmemeli, aksine vergisini veren sıradan vatandaşın ve kamunun Gezi olayları sebebiyle uğradığı zararın hesabını sormasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Akın…

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, akaryakıt dağıtım şirketlerinin benzin ve motorin fiyatlarına yaptığı zamlarla ilgili EPDK’nin görüşünün ne olduğunu öğrenmek istediğine ve bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile EPDK’yi göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Son on yılda benzin fiyatları 3 lira 66 kuruştan 7 liranın üzerine çıktı yani tam 2 kat arttı. İktidarın eli vatandaşın cebinde olmaya devam ediyor. Bu yetmezmiş gibi bir de akaryakıt dağıtım şirketleri elini vatandaşın cebine sokuyor. Bazı akaryakıt dağıtım şirketleri birkaç aydır benzin ve motorine 1’er ya da 2’şer kuruşluk zamlar yapıyor. Bu zamlar kamuoyuyla paylaşılmıyor, gizli gizli zamlar ortaya konuyor. Görevi, dağıtım şirketlerinin fiyatlarını anlık olarak takip etmek olan EPDK’nin konuyla ilgili görüşü nedir? Vatandaşın cebindeki 1 kuruşa dahi göz diken fırsatçılara karşı gereken önlemler alınıyor mu? Sessiz sedasız yapılan bu zamlara karşı EPDK neden sessiz kalıyor ve göz yumuyor? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını ve EPDK’yi göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, İstanbul Havalimanı’nda işçi kıyımı yaşandığına ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının havaalanlarında ve Demiryollarına hizmet veren şirketlerde yaşanan gerekçesiz işten çıkarmalar konusunda önlem alması gerektiğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir taraftan milyonlarca işsiz yurttaşımız kendilerine bir istihdam kapısı ararken, hâlâ bir işte çalışanların ise işsiz kalma korkusu günden güne artıyor. İş cinayetleriyle gündeme gelen İstanbul Havalimanı’nda şimdi büyük bir işçi kıyımı yaşanıyor. Bizlere gelen bilgilere göre, havalimanını işleten şirket yüzlerce işçinin işine son verdi ve vermeye devam ediyor, hiçbir haklı sebep bildirmeden işlerine son veriyor. Türkiye’de işsizlik korkusu öyle bir boyuta ulaştı ki işçiler “Belki ileride yine aynı şirkette işe girebilirim.” derdiyle mahkemelere bile gitmekten çekiniyor. Özel şirketler tarafından işletilen havaalanlarında bu sorunlar sıkça yaşanıyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının, özellikle havaalanlarında ve Demiryollarına hizmet veren şirketlerde sıklıkla yaşanan bu gerekçesiz işten çıkarmaların önlemini almasını diliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Göker…

10.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, ithalattaki artışın sebebinin girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle çiftçinin üretimden vazgeçmesi olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, tarım sektöründe 2019 yılındaki devasa ithalat artışına Bakanlık, ayçiçeği için Konya ve Adana’da hasadın yapılamayışını, mısır için kanatlı ve büyükbaş hayvan sayısındaki artışı, pamuk sektöründeki artış içinse tekstil sektöründeki gelişmeyi sebep olarak göstermekte ve hayatın gerçeklerinden uzak olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Oysaki ithalattaki artışın tek sebebi, girdi maliyetlerinin yüksek oluşu sebebiyle çiftçimizin üretimden vazgeçmiş oluşudur. Bakanlığı, komik mazeretler üretmek yerine, çiftçilerimizin sorunları için acil ve gerçekçi çözüm üretmeye davet ediyorum; zira çiftçi biterse Türkiye biter.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

11.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, sağlık emekçilerinin emeklerinin karşılığını alamadığına ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yirmi dört saat esasıyla vatandaşa hizmet veren sağlık emekçileri emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Adana’da sağlık çalışanları geçen yıl olduğu gibi bu yıl da döner sermaye ödemelerinde hayal kırıklığına uğramıştır. Bilindiği gibi hazinenin yüzde 15, Bakanlığın yüzde 5, Sosyal Hizmetlerin yüzde 1 pay aldığı döner sermayeden sadece yüzde 39 ile 46 arası personele dağıtılmaktadır. Ayrıca ek ödemeler ve performans vergisi kesilmekte  ve emekli keseneğine gelir olarak kaydedilmemektedir. Bu da sağlık emekçilerine emeklilik yıllarında yine düşük ikramiye ve en düşük emekli maaşı olarak dönmektedir. Acil önlem alınmazsa bundan sonra hekimler dâhil tüm sağlık çalışanları sadece sabit ek ödemeye mahkûm kalacaktır. Sabit döner sermaye tutar ve oranının artırılması, emekten ve emeklilikten sayılması, genel bütçeden ödenmesi ve sağlık çalışanlarına hak verilmesini talep ediyoruz. 

BAŞKAN – Sayın Köksal...

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Kütanya ili Zafer Havalimanı’nın gerektiği gibi çalışmadığı Sayıştay raporlarına yansımışken garanti ödemeleri için hiçbir şey yapılmamasının hangi hukuka ve hangi vicdana sığdığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Başkanım.

“Afyonkarahisar’a havaalanı açacağız.” deyip Afyonkarahisarlı hemşehrilerimi kandıran, sonrasında yer seçimi konusunda kimseyi dinlemeyip dönemin Kütahyalı olan ancak Afyonkarahisar’dan milletvekili seçilen AKP’li Sait Açba’nın köyü olan Aykırıkçı köyünün yakınlarına yapılan Kütahya Zafer Havalimanı’nda 2012-2017 yıllarında beş yıllık garantili yolcu sayısına ulaşılamadığı için şirkete toplam 26 milyon 892 bin euro ödenmiştir ve daha önümüzdeki yirmi dokuz yılda toplam 205 milyon 281 bin euro garanti bedeli taahhüt edilmiştir. Zafer Havalimanı’nın gerektiği gibi çalışmadığı Sayıştay raporlarına dahi yansımışken hâlâ bu garanti ödemeleri için hiçbir şey yapılmaması ve göz göre göre milletin parasının çarçur edilmesi, garanti ödemelere resmen peşkeş çekilmesi hangi hukuka, hangi ahlaka, hangi vicdana ve hangi hakkaniyete sığar?

BAŞKAN – Sayın Kasap...

13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ili Aslanapa ve Altıntaş ilçeleri başta olmak üzere orman arazisi veya yaylalarındaki küçük ağıl, kışla ve ahırların müsadere gerekçesiyle yıkılmasına ilişkin tebligata ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Orman Genel Müdürlüğü, Kütahya Orman Bölge Müdürlüğü, Aslanapa, Altıntaş ilçelerimiz başta olmak üzere Kütahya’da orman arazisi veya yaylalarda küçük ağıl, kışla ve ahırların, müsadere gerekçesiyle, işgal diye yıkılmasıyla ilgili yüzlerce tebligat gönderdi. Ve hayvancılığı bitirmek üzeresiniz, tarımı zaten bitirdiniz. Bu kafa neyin kafasıdır? Bu küçük ağıllardan, kışlaklardan ne alıp veremediğiniz var? Bu kafa Türkiye'yi de bitirmek üzere. Bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmesi gerekiyor. 2011’deki gibi küçük çiftçiye bunların kiralanması daha uygun olur kanaatindeyim çok geç kalmadan.

Çok teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

14.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Almanya’da yaşanan saldırıyı kınadığına ve hayatını kaybeden vatandaşlara Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine, Gezi ayaklanmasının “terörizm, Vandallık ve ihanet” demek olduğuna ilişkin açıklaması

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Almanya’da yaşanan alçak saldırıyı kınıyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugünlerde yine gündeme gelen Gezi olaylarıyla ilgili Gezi davasından çekilenlerin, Gezi’yle gurur duyanların, “Gezi onurumuzdur, Gezi’yi savunuyoruz.” diyenlerin, şanlı bayrağımızı yakanları masum görenler ve göstermeye çalışanların bilmesi gereken şudur: Gezi ayaklanması “terörizm” “Vandallık” ve “ihanet” demektir. Seçilmiş Hükûmete karşı yapılan ve ülke ekonomisine büyük zarar veren Gezi, Türkiye'de gerçekleşmiş en büyük ayaklanmalardan biridir. Şimdi “Bizlere yapılanları hafızanızdan silin, unutun, yaşanmamış kabul edin, yok sayın.” diyorsunuz. Sandığı değil, sokaktaki mücadeleyi meşru görenler bilsinler ki biz dâhil milyonlarca insan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındadır. Yaşanan Vandalizmi, saldırganlığı ve terörü unutmadık, unutturmayacağız diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sancar…

15.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar’ın, Osman Kavala’nın kesinleşmiş mahkeme kararı yok sayılarak tekrar gözaltına alınmasının siyasi zayıflık olduğuna ilişkin açıklaması

HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Sayın Başkan, birkaç gündür yaşadığımız hukuk trajedisi ülkemizde sağ sol gözetmeksizin herkesi zedelemiştir. Bugün Osman Kavala’nın beraat ederek, tahliye edilerek ardından tekrar acilen gözaltına alınması ve tutuklanması ve yine kesinlenmiş bir mahkeme kararını hâlâ yok saymak bir siyasi zayıflıktır. Buradaki duruş, adaletin zedelenmesi, sadece Türkiye'yi değil, dünyanın Türkiye'ye bakışını çok ağır bir şekilde zedelemiştir. Yeniden tutuklama kararını verenler, verdirtenler Türkiye Cumhuriyeti’ni içeride ve dışarıda bir hak mahrumiyetine, siyasi bir zayıflığa uğratmışlardır. Bu facianın artık bir an evvel önlenmesi ve hukukun, adaletin yerine gelmesi gerekmektedir. Mahkemelere baskıyı acilen bırakmalı ve Hükûmet hukuku özgür olarak uygulamaya ve uygulatmaya bir olanak sağlamalıdır. Bunun da en büyük temeli devletin hukuk anlayışıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

16.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, başta Avusturya, Almanya ve Belçika olmak üzere artan ırkçılık ve İslamofobinin tüm dünyayı tehdit ettiğine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa’da artan yabancı düşmanlığı, İslamofobi yani ırkçılık bugün yine çirkin yüzünü göstermiştir. Almanya’nın Frankfurt şehri yakınındaki Hanau kasabasında ırkçı bir Nazi önce, çoğunlukla Türklerin ve Müslümanların  gittiği bir kafeye, sonra da bir Türk’ün işlettiği markete silahlı baskın düzenleyerek 11 kişiyi katletmiş, 1’i ağır olmak üzere 6 kişiyi de yaralamıştır.

Son yıllarda başta Avusturya, Almanya ve Belçika’da olmak üzere artan ırkçılık ve İslamofobi, Avrupa’yı ve tüm dünyayı tehdit etmektedir. Dünyayı ve kendilerini demokrasi ve insan hakları sözleriyle kandırmaya çalışan Avrupa izlediği göçmen politikasını değiştirmediği sürece daha vahim olaylarla karşı karşıya kalmaya mahkûmuz. Avrupa Birliği ilkelerini sadece bir inanç kulübü olarak oluşturan, ekonomi sistemini emperyalist sömürü temellerine oturtan ülkelerin dünyayı da eninde sonunda getireceği nokta vahimdir.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

17.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Rusya’ya domates ihracat kotasının dolduğunun duyurulmadığı, İhracatçılar Meclisi ve Nakliyeciler Derneği vasıtasıyla muhatap taraflar uyarılmadığı için mağduriyet yaşandığına ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, Rusya’ya domates ihracatında yıllık 150 bin ton kota var. Bu ihracatın çoğu da Hatay’ın özverili ihracatçıları tarafından yapılıyor. Önceki yıllarda bu kota dolduktan sonra yapılan girişimlerle arttırılır, ihracatçı, üretici, nakliyeci mağdur edilmezdi. Şimdi Rusya’yla yaşanan siyasi gerginlik nedeniyle bu gerçekleştirilemiyor. Ticaret Bakanlığı gümrükler vasıtasıyla kotanın dolduğunu duyurmamış, ne İhracatçılar Meclisi ne de Nakliyeciler Derneği vasıtasıyla muhatap taraflar uyarılmamış; gelinen noktada yüzlerce tır ve şoförümüz, tonlarca domates sınırda tıkanıp kalmış durumda. Kısaca, Rusya’yla yaşanan gerginlik, sorumluların gereğini yapmaması, ihracatçıyı, üreticiyi, nakliyeciyi, çalışanı mağdur ediyor.

Buradan Ticaret Bakanlığına sesleniyorum: Kotanın arttırılmasını bir an önce sağlayın, bunu sağlayamıyorsanız en azından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, polis alımlarında gözetilen yaş, renk körlüğü, boy ve kilo şartlarının yeniden düzenlenmesinin birçok genç için müjdeli haber olacağına ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Vatanımıza ve milletimize hizmet düsturuyla polis olmak isteyen on binlerce gencimiz kısmi renk körlüğü, boy ve yaş şartı gibi sebeplerle hayallerine kavuşamamakta ve bunalıma sürüklenmektedir. Kısmi renk körlüğü probleminin polislik mesleğine engel olmayacağı düşüncesiyle, bu şartın yeniden düzenlenmesi binlerce gencimizin beklentisidir. Boy şartı ise kadın ve erkeklerde ülkemiz boy standartları göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmeli ve yaş şartı da polis alımlarında ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Yaş konusunun esnetilmesi birçok gencimizi rahatlatacaktır. Gençlerimizi müjdeli haberle buluşturalım ve hepsini rahatlatalım.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

19.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’un “Atıf Efendi’yi Türkiye ölçeğinde tanıtacağız. Atıf Efendi’ye yapılan anıt mezar kıyamete kadar anlatılmasına vesile olur.” ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Gün geçmiyor ki bir AKP’li yetkili bir Millî Mücadele düşmanını, vatan hainini takdim ve taltif etmesin. Fesli Kadir ve Mustafa Sabri gibi örneklerden sonra geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş yaptığı konuşmada İskilipli Atıf Efendi’yi yâd etmiş, onun üzerinden cumhuriyete skandal ifadeler kullanmıştır. Kimdir bu Atıf Efendi? Başında bulunduğu Teali İslam Cemiyetiyle İngiliz ve Yunanlılarla iş birliği yapan, Anadolu’da cumhuriyete karşı isyanları destekleyen bir şahıs. Bu şahsın hazırladığı bildirilerde, Mustafa Kemal “eşkıya” Kuvayımilliye “alçaklar, kudurmuş haydutlar” olarak tanımlanıyor ve halkı, Mustafa Kemal’i ortadan kaldırmak için yemin etmeye davet ediyor. Bu bildiri, 30 Ağustos 1920’de Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılıyor.

Numan Kurtulmuş diyor ki: “Atıf Efendi’yi Türkiye ölçeğinde tanıtacağız.” Tanıtın, iyi tanıtın, biz de vatan hainlerini taltif edenleri millete tanıtalım. “Atıf Efendi’ye yapılan anıt mezar, kıyamete kadar anlatılmasına vesile olur.” demiş, siz Atıf’la kıyamete kadar değil, gitseniz gitseniz ancak ihanete kadar gidersiniz.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

20.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu ölümünün 5’inci yıl dönümünde rahmetle andıklarına, Malatya ilinde yaşanan deprem nedeniyle kayısı üreticilerine faizsiz kredi imkânı tanınması, önceden çekilen kredilerde sıfır faiz uygulanarak yapılandırmaya gidilmesi ve sicil affı sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Tarih okurken tarih yazan şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu rahmet, minnet ve dualarla anıyoruz. Allah rahmet eylesin.

Malatya’mızda 50 bine yakın ailenin geçim kaynağı, 110 ülkeye ihraç edilen, Türkiye’nin Avrupa Birliği nezdinde coğrafi işaret tesciline sahip olan ve ülkemizin ekonomisine 250-300 milyon dolar her yıl ihracat sağlayan kayısı, Malatya ekonomisinin can kaynağıdır.

Doğanyol, Pütürge, Kale, Battalgazi ilçelerimizin yoğun etkilendiği bir deprem yaşadık. Bu bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın çoğu çiftçi ve kayısı üreticisidir. Çiftçilerimiz mazot, gübre, zirai araç ve birçok girdiyle mücadele ederken üzerine depremde de can kaybı yaşamış, köydeki evini yitirmiş, bahçesi zarar görmüştür. Bölgemizdeki kayısı üreticisi olan çiftçilerimize, yaklaşan hasat döneminde can suyu olacak faizsiz kredi imkânı acilen sağlanmalıdır. Yine, çiftçilerimizin önceden çekmiş oldukları kredilerde sıfır faiz uygulamasıyla yapılandırmaya gidilmeli ve sicil affı sağlanmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erbay...

21.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, Muğla ili Bodrum ilçesi Turgutreis beldesine askerî sahil güvenlik limanı ve komuta merkezi yapılmasının doğaya, çevreye ve sosyal yaşama telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği düşüncesiyle bu projenin şehrin dışına yapılması konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanı, Millî Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

BURAK ERBAY (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dünya cenneti Bodrum Turgutreis’te askerî sahil güvenlik limanı ve komuta merkezi yapılmak istenmektedir. Proje, 150 bin metrekarelik inşaat alanı ve 750 metre uzunluğunda dalgakıran ile idari ve lojistik binaları kapsamaktadır. Projenin yapımı için sahil şeridi yaklaşık 1 milyon metreküp hafriyatla doldurulacaktır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin geldiği 7 bin yatak kapasiteli bölgede bu büyüklükte bir askerî limanın yapılması doğamıza, çevremize ve sosyal yaşama telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir. Bu projeyle sahil şeridi kesintiye uğrayacak -yürüyüş ve bisiklet yolları- vatandaşlarımızın denize ulaşımı kısıtlanacaktır. Güvenlik gerekçesiyle böyle bir projenin yapılması doğru olsa da bu projenin yeri doğru değildir. Çevre ve Şehircilik Bakanına, Millî Savunma Bakanına ve İçişleri Bakanına sesleniyorum: Bodrum halkının beklentisi bu projenin şehrin dışında, turizmi ve doğal çevreyi olumsuz yönde etkilemeyecek uygun bir yere taşınmasıdır.

BAŞKAN – Sayın Serter...

22.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, her sabah bir felaket haberiyle güne başlandığına ilişkin açıklaması

BEDRİ SERTER (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Her sabah bir felaket haberiyle gözümüzü açıyoruz, ya bir işsiz vatandaşımız intihar ediyor, ya bir kadın cinayeti, ya toplu katliam yapan şizofrenleri duyuyoruz, ya tren kazalarını, ya çığdan insanlarımız ölüyor, ya Suriye’ye gönderilen yiğitlerimizden şehit haberleri geliyor, ya deprem, ya enkaz ve hep ölüm, ölüm, ölüm; ya  ABD veya Rusya’dan bir nota ve tek adam rejiminin kapalı kapılar ardında ne konuştuğunu, nerelere söz verildiğini ve nelerin vadedildiğini bilmediğimiz pek çok nokta, merakla ve hayretle izlediğimiz olaylar... Allah aşkına kendimize soralım: Biz nereye gidiyoruz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer...

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde iline gerekli yatırımların yapılmadığı, üreticinin ürünlerinin değer bulmadığı ve iş alanlarının daraldığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

TÜİK verilerine göre Niğde ilinde göç devam etmektedir. Niğde’ye gerekli yatırımlar yapılmamaktadır. Üreticinin ürettiği ürün değer bulmamaktadır. Niğde-Bor Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi,  beş yıl geçmiş, hâlen ihale edilmemiştir. YEKA kapsamında söz verilen yatırımlar yapılmamıştır, temel olarak kalmıştır. BİRKO gibi dev tesis ne yazık ki destek alamayıp kapanmıştır.

Niğde merkez ile Çiftlik ilçesi arasındaki 35 kilometre yol beş yıldır bitirilememiştir. Söz verilen havaalanı yirmi yıldır temel olarak durmaktadır. Yüksek hızlı tren projesinde Niğde il merkezi yoktur. Ankara-Niğde Otobanı bir türlü tamamlanmamaktadır. Niğde-Bor arasındaki Akkaya Barajı çevre felaketi olarak yirmi yıldır temizlenmemektedir. AKP’nin her seçimde “Petrol bulduk.” dediği Niğde’den yirmi yıldır bir türlü petrol çıkmamaktadır. Hastanede yeterli branş doktorları yoktur. İş alanları daralmaktadır. Suriyeliler Niğde’de iş yeri açarken Niğdeli esnaf ise iş yerini kapatmaktadır. Niğde’de son dönemde 816 iş yeri kapanmıştır.

BAŞKAN – Sayın Gökçel...

24.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Mersin ilinde sağlık alanında yaşanılan sorunlara ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üç ay önce “Mersinliler şehir hastanesinden randevu alamıyor, bu çile son bulsun.” demiştim ama hâlâ hastalar randevu alamıyor. Hematoloji hastaları girişlerini dâhiliyeden yapıyorlar, dâhiliye hastayı hematolojiye sevk ediyor. Ancak bunun için vatandaşın 182’yi arayarak yeniden randevu oluşturması isteniyor. O kadar yoğun talep var ki hastalara on beş gün içinde randevu verilemiyor. Büyüklüğüyle övünülen şehir hastanesinde yalnızca 1 hematoloji uzmanı var. Mersin hastanelerine bir an önce yeterli sayıda uzman atanmalı, Mersinli hemşehrilerimin sağlık çilesi sona ermelidir. Unutmayalım ki sağlık anayasal bir haktır.

BAŞKAN – Sayın Kabukcuoğlu...

25.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 21 Şubat Londra Konferansı’nın 99’uncu yıl dönümü vesilesiyle kurtuluş mücadelesindeki Türk devlet adamlığına yaraşır onurlu duruşun örnek alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci İnönü Savaşı kazanılınca itilaf devletleri Sevr Antlaşması’nda değişiklikler yaparak bunları Türk milletine dayatma arzusuyla 21 Şubat 1921’de Londra Konferansı yapılmasına karar vermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisini tanımayan itilaf devletleri Osmanlı Hükûmetini davet etmiş, Ankara Hükûmetine ise 1 temsilci yollayabileceğini söylemişlerdir. Ankara Hükûmeti buna karşı çıkınca, bu duruş sonucunda, İtalya aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti konferansa resmî olarak davet edilmiştir. Konferansta Sevr’deki değişikliklere karşı çıkan Ankara Hükûmetinin tutumu üzerine itilaf devletleri istediklerini alamamış, onlar için konferans sonuç vermemiştir. Ankara Hükûmeti ise bir diplomasi başarısı kazanmıştır. Kurtuluş mücadelesindeki Türk devlet adamlığına yaraşır bu onurlu duruş akıllardan asla çıkartılmamalı ve daima örnek alınmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Nuhoğlu…

26.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun, değerli sanatçı Bozkurt İlham Gencer’e “Devlet Sanatçısı” unvanının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Türk müziğinin asırlık çınarı, büyük müzik insanı Bozkurt İlham Gencer bugün 96 yaşındadır. Bu büyük Türk milliyetçisi, devlet sanatçıları arasında yer alamamaktadır. Bir asırlık ömründe Türkçe sözlü ilk pop müziğini seslendiren, Türk diline yaptığı katkılar ile Türkçe yazılmış şiir ve şarkılara müzikal girişimleriyle katkı sağlayan ve hepsinden önemlisi marşçı bir müzisyen olarak tanınan Sami Sefer Coşkun’un yazdığı sözlerle son “Türk Marşı”nı anonim olarak uyarlayan Bozkurt İlham Gencer olmuştur. Bugüne kadar çok sayıda ünlü müzik insanı yetiştiren ve çok sayıda ödül almış olan değerli sanatçı Bozkurt İlham Gencer’in bundan sonraki hayatında “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı” unvanıyla anılması için gereğinin yapılmasını bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

27.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Eğitim, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının UKOME üyesi yapılmasındaki amacın Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri işlevsiz kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de yapılan mahallî seçimlerde büyük illerdeki tüm belediye başkanlıklarını Cumhuriyet Halk Partisi kazanmıştır. Ancak, bu seçimlerden sonra bakanlığın yapmış olduğu yönetmelik değişikliğiyle büyükşehirlerde UKOME’ye üye veren AK PARTİ’li bakanlıkların sayısının artması nedeniyle şehirlerdeki ulaşım ve benzeri zamların hepsinden bakanlıklar sorumludur. Buradaki amaç, Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri işlevsiz kılmak, halkın mağduriyetini CHP’ye mal etmek. Aslında bunların hepsinin mağduriyetine bu yönetmelik değişikliğiyle AK PARTİ Hükûmeti sebep olmuştur. Kamuoyunun bilgisine arz olunur.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Turan…

28.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın, Mersin ili Finike, Demre ve Kaş ilçelerini birbirine bağlayacak olan duble yol projesine ilişkin açıklaması

RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Finike, Demre, Kaş ilçelerinin birbirine bağlanması amacıyla yeni bir duble yol projesinin hazırlandığını öğrenmiş bulunuyoruz. Tamamı verimli ve dikili 3 bin dönüm narenciye bahçesi geri döndürülemez bir şekilde yok edilecektir. Planlanan yol, soğuk aylarda rüzgârı belirli nispette önleyeceği için don tehlikesine karşı meyveleri daha korunaksız bırakacaktır. Finike portakalına kendine has tat ve aromayı veren makroklimanın bozulacağından endişe duyulmaktadır. Ayrıca, yol çevresindeki tarım arazilerinin imara açılma ihtimali de söz konusudur. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Finike portakalını 450 ürün içerisinden seçerek çalışma yapılacak 5 stratejik üründen 1’i olarak ilan etmiştir.

Finike sahili boyunca geçen D400 yolu yakın zaman içerisinde yenilenmiş, duble yol olup yan yolları ve bisiklet yolu da uluslararası standarttadır, yeni bir yolun yapılmasına gerek yoktur.

BAŞKAN – Sayın Erel…

29.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, şehadetinin 5’inci yılında Fırat Yılmaz Çakıroğlu ile kutlu davanın ülkücü şehitlerini rahmet ve minnetle andığına ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Hani bazı yaralar vardır bir türlü kapanmaz, aklınıza geldikçe kanar, hep kanar, acısı bir türlü dinmez; katran karası vicdanlar uyansın diye Ege’de bir yiğit düştü yere, tarih okurken tarih yazan yiğidimiz. Öğrenim gördüğü Ege Üniversitesinde eli kanlı, hain, alçak PKK’lı teröristlerce şehit edilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu, Anadolu’daki bozkurtların şanıydı, duruşuyla bu ülkenin yarınıydı, Alparslan ve Melikşah’ın torunuydu. Canlarını adadıkları kutlu davamızın ilk şehidi Ruhi Kılıçkıran’dan… Şehadetinin 5’inci yılında kahramanımız, yiğidimiz, vatan gülüşlü son şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve kutlu davanın ülkücü şehitlerini rahmet, minnet, özlem ve dualarla anıyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

30.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili Efeler ilçesi Kuyucular Mahallesi’nde yapılmak istenen jeotermal elektrik santraline tepki gösteren hemşehrileri ile JES şirketinin güvenlik elemanları arasında yaşanılan hadiseye ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Aydın’ın Efeler ilçesi Kuyucular Mahallesi’nde zeytin ağaçlarına ve su kaynaklarına çok yakın bir yerde, yasaya aykırı bir şekilde yapılmak istenen jeotermal elektrik santraline tepki gösteren ve çalışmaların durdurulmasını isteyen hemşehrilerimize JES şirketinin güvenlik elemanları tarafından müdahale edilmiş, müdahale esnasında bir köylü vatandaşımız yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Ayrıca, iddiaya göre, bölgeye gelen silahlı bazı kişiler havasını, suyunu, toprağını JES’lerden korumak isteyen, yaşam hakkını savunan vatandaşlara tehditlerde bulunmuştur. İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Bu ciddi bir iddiadır, bu iddialar araştırılmış mıdır? Silahlı oldukları öne sürülen kişiler hakkında işlem başlatılmış mıdır? Devletin görevi yaşam hakkını savunan vatandaşını korumak değil midir?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Budak…

31.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya ili Serik İlçesi Belek ve Kadriye sahillerindeki günübirlik ve kamping alanlarda yapılacak imar planı değişikliğine ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kültür ve Turizm Bakanlığının planlama yetkisinde olan ancak halkın kullanımı için AK PARTİ’li Serik belediyesine tahsis edilen Belek ve Kadriye sahillerindeki 2 adet günübirlik ve 1 adet kamping alanında yapılacak imar plan değişikliğiyle halkın zaten denize sınırlı eriştiği bir bölgede 2 yeni otel yapılmaya çalışılmaktadır. Belek’teki yaklaşık 400 dönüm olan günübirlik tesisten 80 dönüm ve Kadriye sahilimizde 160 dönüm olan günübirlik tesisten sadece 90 dönüm yer bırakılması, yaz nüfusu 150 bini geçen Serik’i ve Seriklileri cezalandırmak demektir. Kuş uçuşu 22 kilometre sahil şeridi olan Serik’te halkın denize erişiminin Belek’te 280 metreye, Kadriye sahilinde ise 260 metreye düşürülmeye çalışılması tek kelimeyle insafsızlıktır. Buradan AK PARTİ’li milletvekillerini verdikleri sözlere sahip çıkmaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın…

32.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’ın, Almanya’da yaşanan katliamı lanetlediğine, Gezi Parkı davasında verilen beraat kararının vicdanları sızlattığına ilişkin açıklaması

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Almanya’da meydana gelen, vatandaşlarımızın da içinde bulunduğu katliamı lanetliyorum. Avrupa’daki ırkçılığın geldiği noktayı ibretle seyrediyoruz. Dünyada insanlık dışı yapılan bütün muamelelere seyirci kalan Almanya’nın özellikle de Suriye’de 1 milyon insanın ölümüne bugüne kadar seyirci kalması ve oradan göç ederek Almanya’ya, Avrupa’ya gitmek isteyenlere yaptığı muameleleri de doğrusu unutmuyoruz, hafızalarımızda sağlam ve canlı bir şekilde kalıyor.

Gezi Parkı davasında verilen beraat kararı vicdanlarımızı sızlatmıştır. Gezi olaylarının Türkiye’ye maliyeti 1,5 milyar dolar. Dolaylı maliyet ise yüzlerce milyar doları bulmuştur. Hukuk, karar verirken terör odaklarını ve hainleri cesaretlendirmemeli; vergisini veren sıradan vatandaşın da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – …kamunun da Gezi olayları sebebiyle uğradığı zararın hesabını sormalıdır diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

33.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerli ilaç sanayisini desteklediklerine ve bilinçli ilaç kullanımının önemli olduğuna ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ilaç fiyatlarına yüzde 12 zam yapıldı. İlaç stratejik bir üründür ve tamamen dışa bağımlı olduğumuz bir alandır. Sağlık harcamalarımız hızla artmaktadır. 2019 yılında 110 milyar sağlık harcamamız oldu. Bunun yüzde 30’u ilaç harcamasıdır. İlaç harcamalarımız diğer Avrupa ülkelerine göre daha yüksektir ve bu ilaca yapılan harcamaların yüzde 90’ı SGK tarafından karşılanmaktadır. Bu veriler fazla ilaç kullandığımızı göstermektedir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerli ilaç sanayisini destekliyoruz. Yerli ilaç çalışmaları teşvik edilmelidir. Kişilerin daha bilinçli, daha tutumlu ilaç kullanması önemlidir. İlaç israfı, SGK ve millî ekonomi için yüktür, para hepimizin parasıdır. “Bilinçli ilaç kullanmalıyız.” diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeneroğlu…

34.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşanan terör saldırısıyla ilgili tüm partilerin ortak açıklama yapmasının uluslararası arenada etkili olacağına ilişkin açıklaması

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; dün akşam Hanau’da gerçekleştirilen terör saldırısıyla 11 kişinin öldüğü bir ortamda en az 5 yurttaşımız da katledilmiştir. Tabii, Almanya Şansölyesi Sayın Merkel bu konuyla ilgili “Irkçılık bir zehirdir ve toplumumuzda bu zehir mevcuttur.” şeklinde bir açıklama yaparak olayı kınamıştır. Ancak bunun ötesinde de bu meselelerin son zamanlarda Almanya’da ciddi manada arttığını biliyoruz ve bu çerçevede de özellikle şunu istirham etmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizler de, bireysel kınamaların ötesinde, özel bir oturum yapabilmeliyiz. Grup Başkan Vekillerimiz konuyla ilgili ortak bir açıklama mümkünse, değilse ayrı ayrı grupları adına açıklama yapmak durumundalar. Tüm partilerin ortak bir açıklama yapması ise uluslararası arenada çok daha fazla dikkate alınacaktır diye düşünüyorum ve özellikle Almanya’da yaşayan 3 milyon insanımızın yanında olduğumuzu ve Almanya’nın çok daha ciddi manada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinden Almanya’da gerçekleşen terör saldırısında 5 Türk vatandaşın hayatını kaybettiğinin öğrenildiğine ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu Almanya’daki terör saldırısında Berlin Büyükelçiliğimiz, 5 Türk vatandaşımızın hayatını kaybettiğini açıkladı. Ben konuşmamın başında da belirttim, bu olayı lanetliyoruz, kınıyoruz. Hayatını kaybeden hem Türk vatandaşlarımıza hem de diğer vatandaşlara Allah’tan rahmet diliyorum. Umuyor ve diliyorum ki bu konuda Almanya-Türkiye arasında yapılacak görüşmelerle, bu olayların bir daha tekrarlanmaması ve buna teşebbüs edeceklerin, bundan sonra etmeyi düşünenlerin bir daha cesaret edemeyecekleri bir ortamın yaratılması konusunda her türlü tedbirin alınması gerektiği görüşümü tekrar paylaşıyorum ve ölen bütün yurttaşlara, gerek Türk yurttaşlarımıza gerekse diğer yurttaşların hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, son olarak 2 arkadaşımız kaldı, onlara da söz verip Grup Başkan Vekillerimize geçelim. 

Sayın Erdoğan…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın, Millet Kütüphanesinin bütün vatandaşların yirmi dört saat istifade edebileceği önemli bir merkez olacağına ilişkin açıklaması

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Teşekkürler Başkan.

Kubbesinde “O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” ayetikerimesi yazılı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla inşasına başlanan, kültür ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla ve beşeriyetin hafızasını, bilgi ve birikimini yeni nesillere aktarma idealiyle yapılan muazzam eser Millet Kütüphanemiz eşsiz mimarisiyle bugün açılıyor. Bir Ankara Milletvekili olarak, şehrimize kazandırılan bu değer için ayrıca çok mutlu ve heyecanlıyım. Araştırma, çocuk, gençlik, nadir eserler, süreli yayınlar, ses ve görüntü kütüphaneleri, eğitim merkezi, konferans salonu, atölyeleri ve sosyal mekânlarıyla bütün vatandaşlarımızın istifade edeceği önemli bir merkez olacak. Yirmi dört saat açık olacak. 5 bin kişilik kapasiteyle, 134 farklı dilde yayınla medeniyetimize yakışır bu güzel eseri ziyarete tüm milletvekillerimizi davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

36.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Almanya’da yaşanan saldırıyı kınadığına, tarihte ve günümüzde ırkçılık yüzünden nice katliamlar işlendiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Almanya’da aralarında vatandaşlarımızın da bulunduğu, çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı silahlı saldırıyı kınıyorum. Irkçılık, insanlığın baş belası müzmin bir hastalıktır; ırkçılık, bazı ırkların ötekilerden üstün olduğunu savunan görüş ya da ön yargıdır. Bu görüşler, insanları derilerinin rengine göre beyaz, siyah, sarı, esmer ve kızıl olarak ayıran sınıflandırmaları temel almıştır. Irkçılar, kendi ırklarını üstün, diğer ırklardan olanları aşağı görüp ayrımcılık uygular, onlara hak ve fırsat eşitliği tanımazlar. Tarihte ve günümüzde ırkçılık yüzünden nice cinayetler ve katliamlar işlenmiş ve işlenmektedir. Hâlbuki insanlar asaletlerinin değil, kabiliyet ve işlerinin çocuklarıdır. "En büyük düşmanıdır ruh-u Nebi tefrikanın/ Adı batsın onu aramıza sokan kaltabanın."

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi değerli Grup Başkan Vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Dervişoğlu’nda.

Buyurun Sayın Dervişoğlu.

37.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Almanya’da gerçekleşen ırkçı saldırıyı kınadığına ve hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu ölümünün 5’inci yıl dönümünde rahmetle yâd ettiğine, İdlib’den kötü haberler geldiğine ve konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilendirilmesi gerektiğine, İran Sağlık Bakanlığı tarafından 2 İran vatandaşının corona virüsü nedeniyle yaşamını yitirdiğinin açıklandığına, coronavirüs tehlikesiyle ilgili alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdikleri araştırma önergesinin iktidar tarafından reddedildiğine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Almanya’daki ırkçı saldırıyı şiddetle kınıyor ve hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum; bu kabîl saldırıların da bir daha yaşanmaması temennisini ifade ediyorum.

Beş yıl önce Ege Üniversitesinde bölücü terör örgütü sempatizanları ve militanları tarafından katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimi rahmetle yâd ediyorum. 2015 yılında, iktidarın sözde çözüm süreci sayesinde alan ve hâkimiyet kazanan örgüt mensupları üniversitelere hâkim olma çabası içine girerken kendilerine karşı çıkan milliyetçi, vatansever gençlere saldırmaya başlamışlardı. Ege Üniversitesinde PKK propagandasına karşı çıktığı için açıkça hedef gösterilen ve devlet kapısında terör örgütünün eylemlerine karşı çare aramasına rağmen beklentisine karşılık bulamayan kardeşimi Cenab-ı Allah Peygamber’e komşu eylesin.

“Ten fanidir, can ölmez/Çün gitti, geri gelmez/Ölür ise ten ölür/Canlar ölesi değil.” Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

İdlib’den kötü haberler alıyoruz. Tabii, spekülatif de olabilir. Dolayısıyla iktidar kanadını, konuyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkilendirmeye davet ediyorum.

Ayrıca, dün İran Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Kum kentinde solunum yetmezliği şikâyetiyle gözetim altında tutulan ve coronavirüs sonuçları pozitif çıkan 2 İran vatandaşının yaşamını yitirdiği ifade edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Coronavirüs tehlikesi sınırımıza kadar gelmiştir. Bununla ilgili alınacak tedbirler için verdiğimiz araştırma önergesi de iktidar tarafından reddedilmiştir. Siyasi bir konu olmamasına rağmen, tamamen sağlık baz alınarak verilmesine rağmen önergemizin reddedilmesini doğrusunu isterseniz anlamış değiliz. Virüs on beş gün içinde tespit edilirken, havaalanlarına termal kamera yerleştirmekle tedbir alınamayacağının bilinmesi gerekir. Sağlık Bakanlığımızın bu konuda kapsamlı tedbirleri kamuoyunu aydınlatacak bir şekilde açıklaması hem partimizin hem de kamuoyumuzun bir beklentisidir. Allah milletimize güç kuvvet versin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim.

Diler ve umarım ki karşı karşıya bulunduğumuz sorunlar bir felakete dönüşmez. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve sorumluluk duygusu içerisinde hareket edeceğine olan inancımı tekrarlıyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

Buyurun Sayın Bülbül.

38.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 20 Şubat PKK’lı teröristlerce katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin 5’inci seneidevriyesi vesilesiyle vatan, millet ve ülkü uğruna canından geçmiş bütün şehitlere şükran ve minnet duygularını ifade etmek istediğine, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinden yapılan açıklamadan Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşanan saldırının ırkçı bir terör eylemi olduğunun anlaşıldığına ve Alman makamlarınca soruşturmanın bu minvalde yürütülmesi gerektiğine, ırkçılığa ve aşırılığa karşı dünya çapında tedbirler alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 20 Şubat 2015’te, öğrenim gördüğü Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde, hain PKK’lı teröristlerce katledilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin şehadetinin 5’inci seneidevriyesidir. Fırat, tahsil hayatındaki üstün başarısının yanında güzel ahlakı yüzüne yansımış bir kardeşimizdi. Türk milletini canı, Türk vatanını da mabedi bilen Fırat, milletimize ve değerlerimize, bırakın düşmanlığı, yan gözle bakılmasını dahi kabullenemeyen her ülkü eri gibi sinmemiş, yılmamış, son nefesine kadar bu şuurla yaşamış ve bu değerler uğruna canını feda etmiştir. Allah bu memleketten Fıratları eksik etmesin, sayılarını çoğaltsın. Bu vesileyle, ilk ülkü şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar, vatan, millet ve ülkü uğruna canından geçmiş bütün şehitlerimize şükran ve minnet duygularımızı ifade etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, son iki gün Meclis Genel Kurulunda, sırasıyla, Belçika’da yaşanan bir olay üzerinden ve Fransa’da bizzat Fransa Cumhurbaşkanının beyanları üzerinden, Avrupa’da Türkofobik ve İslamofobik uygulamalarla ırkçılığa, Türk düşmanlığına ve İslam düşmanlığına sağ parti-sol parti demeden nasıl geçit verildiğini ve bu duyguların ne şekilde körüklendiğini ifade etmiştik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bugün Almanya’nın Hanau kentinden gelen haber yüreğimizi yakmıştır. Alman makamlarından henüz resmî olarak ayrıntılı bir açıklama yapılmadığını bilmekteyiz fakat Büyükelçiliğimiz tarafından yapılan açıklamadan, saldırının ırkçı, Türk düşmanı bir terör eylemi olduğu anlaşılmakta. Vefat eden 9 kişi içerisinde 5 Türk vatandaşımızın olduğu açıklanmıştır. Almanya’da, bazı haber sitelerinde, saldırıyı gerçekleştiren şahsın psikolojik sorunları olan biri gibi gösterilmeye çalışıldığına, bu sayede saldırının bireysel bir eylem olduğu yönünde bir zemin hazırlanmaya çalışıldığına da şahitlik etmekteyiz. Bu, bizzat, kafalarımızı kuma gömmekten başka bir şey olmaz. Bu hadise, ırkçı, Türk düşmanı bir terör eylemidir ve soruşturma, Alman makamlarınca öncelikle bu minvalde yürütülmelidir.

Bugüne kadar, Avrupa tarihi, dünyada emperyalizmin ve ırkçılığın ne kadar büyük acılara, kana, gözyaşına sebep olduğunu, nasıl kıyımlara sebep olduğunu en çarpıcı şekilde gösteren bir tarihtir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Eğer ırkçılığın yaşattığı veya yaşatacağı acıları konuşacaksak Avrupa’nın kendi tarihine baktığımızda yeterli delil, emare burada fazlasıyla mevcuttur. Bunca acı, kan ve gözyaşından sonra, geçmişte yaşanan bu kadar acıdan sonra, 21’inci yüzyılda bu fikirlerin, bu düşüncelerin yeniden Batı’da hortlamış olması son derece vahim bir durumdur. Bugün katledilenler, bugün hayatını kaybedenler Müslüman’dır, Türk’tür. Batı, bundan dolayı belki bir eza, cefa içerisinde hissetmiyor olabilir fakat bu bela mutlaka onların başlarına dolanacaktır diyorum.

Bu noktada, bütün dünya çapında ırkçılığa, aşırılığa karşı gereken bütün tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Kurtulan’da.

Buyurun Sayın Kurtulan.

39.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında yaşamını yitirenler arasında Türkiye vatandaşlarının da olduğu saldırıyı nefretle kınadığına ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, ırkçılığın lanetlenmesi gerektiğine, açıklanan Uluslararası Af Örgütü yıllık raporuna, Türkiye’nin Suriye’de desteklediği kimi güçler eliyle savaş suçu işlemeye devam ettiğine, Gezi davasından çıkan beraat kararı sonrasında hakkında tahliye kararı verilen Osman Kavala’nın yeniden tutuklanmasıyla bir hukuk garabeti yaşandığına ve benzer durumların daha önce de görüldüğüne, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmasının yargının bağımlı olduğunu gözler önüne serdiğine, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’ne ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de Almanya’nın Hanau kentinde, aralarında Türkiye vatandaşlarımızın da olduğu 9 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyı nefretle kınıyorum. Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kimi haber kaynaklarına göre, saldırganın bıraktığı bir mektupta, Almanya’dan sınır dışı edilmesi mümkün olmayan kişilere yöneldiği görülüyor. Bu, aslında, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, üstün ırk algısına hapsolmanın yarattığı bir sonuçtur. Her yerde ırkçılık kötüdür. Irkçılığı her zaman lanetlemek, uzak durmak gerekiyor diye belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Uluslararası Af Örgütü yıllık raporunu açıkladı. Raporunda, Türkiye’nin 9 Ekimde Rojava’nın Serekaniye ve Gire Spi  kentlerine yönelik saldırısında 180 sivilin yaşamını yitirdiğine yer verdi. Yine, Türkiye’nin de desteklediği kimi paramiliter güçlerle birlikte,  kamu alanları, okullar, ekmek fırınları ve sivil yerleşim yerlerine dahi hedef gözetmeksizin saldırılar gerçekleştirdiği raporda yer aldı. Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Halef’in yaşamını yitirdiği saldırıyı burada dile getirdiğimizde yer yer gergin ortamlara neden olmuştu. Bu raporda Hevrin Halef’in saldırıya uğradığına “Kaçırmalar ve Yargısız İnfaz Olayları” bölümünde, başlığında yer verildiği görülüyor. Ayrıca, raporda, Türkiye'nin, 20 Ocak 2018 tarihinde Özgür Suriye Ordusu gibi Selefi gruplarca denetimine aldığı Afrin’de de, Selefi gruplara yetki verilerek, sivillerin evlerine geçmesini engellediği, sivillere ait evlere el konulduğu ve kimi evlerin askerî üs olarak kullanıldığı belirtildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sonuç olarak, orada yaşanan -uzunca bir zamandır burada dile getirdiğimiz gibi, bu raporda da tekrar altı çizilmiş- bir savaş suçudur. Türkiye, orada desteklediği kimi güçler eliyle de savaş suçu işlemeye devam ediyor. Oradan bir an önce çıkmak Türkiye'nin ortak çıkarıdır diyorum.

Yine, değinmek istediğim bir başlık, bir durum, Osman Kavala’nın durumu. Dün yine bir hukuk garabetine tanıklık ettik. İnsan hakları savunucusu ve iş insanı Osman Kavala maalesef yeniden tutuklandı. Önceki gün Gezi davasından çıkan beraat kararı sonrasında hakkında tahliye kararı verilen, ancak aradan sadece altı saat geçtikten sonra savcılık tarafından 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle gözaltı kararı verilen Kavala ne yazık ki dün akşam saatlerinde yeniden tutuklandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Buna benzer durumları biz daha önce de yaşamıştık. Örneğin, önceki dönem Eş Başkanlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklu iken tekrar, gece yarısı oluşturulan bir mahkemeyle yeniden tutuklanması gibi bir durumu, bir hukuk katliamını burada yaşamıştık; şimdi de Osman Kavala şahsında yaşanan, biraz bu durum. Sormak lâzım: Ne oldu o altı saatte? Üstelik, beraat kararı veren, Gezi davasında beraat kararı veren hâkimlerin soruşturmaya alınması, sorgulanması sürecini de biraz sormak lâzım. Özellikle AKP Genel Başkanının beyanından sonra bu durumların yaşanmasının da oldukça tartışılması gereken, yargının ne kadar bağımlı olduğunu gözler önüne seren bir durum olduğunu vurgulamak isterim.

Son olarak, yarın 21 Şubat yani Dünya Ana Dili Günü’dür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Tabii ki.

Dil, bir yandan bütün insanlığın deneyimlerini kendinden sonraki nesillere aktardığı canlı bir varlıkken, bir yandan da farklı kültürlerin, kimliklerin yaşamına devam etmesini sağlar. Özellikle de ana dilde eğitim, kimlik, kültür aktarımının en önemli ayaklarındandır. Türkiye de çok çeşitli dillerin varlık gösterdiği ülkelerden biridir ancak bu dillerin anayasal güvenceye alınmaması, kamu alanında hizmet alınıp verilmemesi ve eğitim dili olmaması nedeniyle kimi diller yok olmuştur, kimileri de yok olmayla yüz yüze kalmıştır. Türkiye’de, çeşitli kaynaklara göre 25 milyona yakın nüfusu oluşturan Kürt halkının konuştuğu Kürtçe diline karşı -her zaman dediğimiz gibi- anayasal güvence olmaması… Hatta yer yer ırkçılığa bile neden olan yaklaşımlara da maruz kalınmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitirelim lütfen.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Türkiye’de kardeşliğin gerçek anlamda tesisi için mutlaka Kürtçenin ana dilde eğitimde olması, kamu alanında hizmet alınmasının ve verilmesinin sağlanması gerekiyor diyorum, “…”(x) diyorum.

Teşekkürler ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Altay’da.

Buyurun Sayın Altay.

40.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleştirilen ırkçı saldırıyı nefretle kınadıklarına ve ölenlere Allah’tan rahmet dilediğine, ırkçılığın bir insanlık suçu olduğuna, gayriaskerî statüde olduğu hâlde Yunanistan tarafından silahlandırılan 16 adanın isimlerinin ne olduğunu, bu durumun ne zaman fark edildiğini ve fark edildiği günden bugüne kadar neler yapıldığını, saray kabinesinin bütün üyelerinin bu durumdan haberinin olup olmadığını Millî Savunma Bakanından öğrenmek istediğine, Türk Silahlı Kuvvetleri destekli ÖSO unsurlarının Saragib ve Neyrab kasabalarına taarruz başlattığına ilişkin haberlere, Türkiye’nin İdlib’de Mehmetçik’imizin can güvenliğinin sağlanması için askerî ve diplomatik girişimlere hız vermesi, Eylül 2018’de imzalan Soçi Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini revize etmesi, bölgesel ve uluslararası diplomasiyi öncelemesi, İdlib’den Türkiye’ye gelmesi kuvvetle muhtemel 1 milyon sığınmacının yükünün bölge ülkeleriyle paylaşılması noktasında hazırlık yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Almanya’da gerçekleştirilen ırkçı saldırıdan dolayı üzgünüz. Ölenlerin 5’inin vatandaşımız olması ayrıca bizi üzen bir durum ama hiçbiri vatandaşımız olmasa gene çok üzülürdük. Irkçılık bir insanlık suçudur, umarım bu son olur. Biz, bütün dünyada insanlığın barış ve kardeşlik içinde yaşaması hayaliyle yaşıyor ve siyaset yapıyoruz. Tekrar, ölenlere rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun ve bu tür saldırıları nereden gelirse gelsin şiddetle ve nefretle kınadığımızı belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, Millî Savunma Bakanımıza -kendisi burayı izlemiyordur ama herhâlde Bakanlıkta birileri izliyordur diye- 4 soruyu yinelemek istiyorum, şunun için istiyorum: Bölgede çok sıcak bir süreç yaşanıyor. Millî Savunma Bakanı 23 Ocak Perşembe günü bir değerlendirme yaptı ve Ege’de uluslararası anlaşmalarla belirlenen gayriaskerî statüdeki 23 adanın 16’sının Yunanistan tarafından silahlandırıldığını, asker konuşlandırıldığını ifade etti. Bu tablo karşısında Türkiye’nin o günden bugüne ne yapıp ne yapmadığı Meclisin bilmesi gereken bir husustur. Bu sebeple, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bir siyasi partinin Grup Başkan Vekili olarak, 82 milyon vatandaşımızın temsilcisi olarak Sayın Bakanın şu sorulara cevap vermesini istiyorum, Mecliste vermesini istiyorum:

1) Bu 16 adanın isimleri nelerdir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 2) Bu durumu ne zaman fark ettiniz? Zira, Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu iki yıl önce -isim de vererek- Bulamaç Adası’nın -üstelik bize ait olduğu hâlde- Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, asker konuşlandırıldığını söylemiş ve Hükûmeti göreve davet etmiş idi. Sayın Bakanın bu durumu ne zaman fark ettiğini de Meclisle paylaşmasını istiyorum.

3) O fark ettiği günden, andan ya da 23 Ocak 2020 tarihinden bugüne kadar Türkiye’nin bu konuda neler yaptığını, hangi adımları attığını Meclisin bilmeye hakkı vardır diye düşünüyorum.

4) Bu konuyu saray Kabinesinde konuşabildi mi Sayın Bakan, konuştu mu? Saray Kabinesinin bütün üyelerinin bu durumdan haberi var mı -ayrıntılardan tabii- adaların isimlerinden haberi var mı? Bunu da soruyorum. Bu sorularla Millî Savunma Bakanlığı yerleşkesinde bizi dinleyen yöneticilere de sesleniyorum: Bu konuda Sayın Bakanı bu talebimizle ilgili haberdar etsinler ve bunlara cevap bulmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bakan, öte yandan, El Cezire ve diğer haber kaynaklarına bir haber düştü, Türk Silahlı Kuvvetleri destekli ÖSO unsurlarının Saragib ve Neyrab kasabalarına bir saldırı, taarruz başlattıkları, bu taarruzda da Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup tank ve ağır silahların kullanıldığıyla ilgili.

Şimdi, karşılığında da Suriye Merkezî Hükûmeti Ordusunun ve Rus uçaklarının da ÖSO mevzilerine hava saldırısı ve ağır tank saldırıları yaptığına, birtakım tankların da imha edildiğine dair El Cezire dâhil birçok uluslararası haber kaynağında haber var.

Şimdi, biz, İdlib’le ilgili, başından beri, yapıcı, samimi uyarılarımızı her vesileyle dile getirdik. Hükûmetin, bölgede atacağı adımlarda, öncelikle Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumayı öncelemesini; ikincisi de Türkiye’nin Orta Doğu’daki ağırlığının, Amerika ve Rusya’ya havale edilmeden… Suriye sınırımızın bir kısmında Rusya’yla, bir kısmında Amerika’yla güvenlik sağlama sevdasının çok doğru olmadığını da belirttik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi buradan, bu vesileyle tekrar etmek isterim ki İdlib’de gözlem misyonunu sürdüren Mehmetçik’imizin can güvenliğinin sağlanması için Türkiye’nin askerî ve diplomatik girişimlere sağlıklı bir şekilde hız vermesi gerekir ve Türkiye’nin derhâl, Eylül 2018’de imzaladığı Soçi Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini revize etmesi gerekir. Bunu etmediği vakit, hem Rusya hem Amerika Türkiye’den çok farklı ve olması, gerçekleşmesi imkânsız beklentiler içine girmektedirler.

Sayın Başkan, üçüncü olarak, Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden rejim değişikliğine odaklanmak yerine, cihatçı gruplarla ilişkiyi kesmesinde bizce fayda vardır. Bu noktada, Türkiye’nin, bölgesel ve uluslararası diplomasiyi öncelemesi gerekir. En mühimi ve vahimi, zaten 4 milyon sığınmacı Türkiye’nin başında bir sorundur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitirelim efendim.

İdlib’den Türkiye’ye gelmesi kuvvetle muhtemel 1 milyon sığınmacının -ki bunun içinde 10 bini aşkın cihatçı teröristin olduğu da, olacağı da bir gerçek- yükünün bölge ülkeleriyle -Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’yla- paylaşılması noktasında şimdiden Türkiye’nin hazırlık yapması ve adım atması gerektiğinin altını çiziyoruz.

Allah, Mehmetçik’imizin burnunu kanatmasın diyoruz. Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir ama Türkiye, bölgedeki hak ve menfaatleri için nerede durması gerekiyorsa orada da şüphesiz duracaktır. Anlayış ve yaklaşımımızın bu olduğunu bir kere daha teyit ediyorum.

Genel Kurulu ve sizi saygıyla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Muş’ta.

Buyurun Sayın Muş.

41.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Hanau kasabasında gerçekleşen ve yabancı düşmanlığından kaynaklandığı anlaşılan ırkçı saldırıda yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, Alman Hükûmetinin Türklere yönelik saldırılara karşı gerekli tedbirleri alması yönünde her türlü girişimin yapıldığına, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 5’inci seneidevriyesinde rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Almanya’nın Hessen eyaletine bağlı Hanau kentinde gerçekleşen ve yabancı düşmanlığından kaynaklandığı anlaşılan ırkçı saldırıda yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Son yıllarda Avrupa’da giderek artan ırkçı eğilimlerin sonucu olarak yapılan bu tip saldırıları net bir şekilde kınadığımızı ifade etmek isteriz. Elbette Alman adli makamları bu soruşturmayı yürütecektir fakat Alman Hükûmetinin de Türklere yönelik bu tip saldırılara karşı gerekli tedbirleri alması gerektiğini özellikle ifade etmek istiyoruz. Almanya’daki vatandaşlarımızın güvenliği Türkiye açısından önemlidir. Oradaki Türklerin hukukunu korumak için her türlü girişimi yapmaktayız ve yapmaya da devam edeceğiz.

Bundan birkaç yıl evvel İzmir’de üniversite öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu katledildi, şehit edildi. Onu öldüren PKK’lı teröristleri lanetliyorum. Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu da rahmetle anıyoruz, acılı ailesine bir kere daha başsağlığı dileklerimizi ve taziyelerimizi iletiyoruz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ ve 20 milletvekili tarafından, geçici koruma altındaki Suriyelilerin gelecek yirmi yıl içerisinde ülkeye etkilerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 7/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2498) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/2/2020 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                      Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                            İzmir

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ ve 20 milletvekili tarafından, geçici koruma altındaki Suriyelilerin gelecek yirmi yıl içerisindeki ülkeye etkilerinin tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 7/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 20/2/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ümit Özdağ. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Özdağ.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Orta Doğu’da, nüfus, yer isimleri, sınırlar ve siyasi otoriteler gözümüzün önünde değişiyor, değiştiriliyor. Suriye’de de 2011 yılında başlayan iç savaş öncesi 22 milyon olan Suriye nüfusu, Şam’ın banliyöleri ve kırsalı, Hama ve Humus kırsalı, Halep, İdlib gibi erleşim yerleri, ağırlıklı olarak Sünni Arap yoğunluklu idi.

İç savaş sonrası, milyonlarca insan ülkeyi terk etmiş ya da ülke sınırları içerisinde yer değiştirmiştir. Milyonlarca Suriyeli de ülkelerini terk ederken istikamet olarak ülkemizi seçmişler, Türkiye’ye gelmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, Suriye’nin kuzey kısmı Arap nüfus yoğunluklu olmakla beraber, Arapların yanı sıra, bölgede Türkmen ve Kürt nüfus da mevcuttur. Bölgesel olarak, tarihsel olarak Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra demografi de, yönetim de Türklerden Suriye devletine, Osmanlı-Türk Devleti’nden Suriye devletine, iç savaş sürecinde de PKK/YPG’nin eline geçmiştir. Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde PKK/YPG, Arap ve Türkmen nüfusu zorla göç ettirmiştir.

İç savaş öncesi 22 milyon olan Suriye nüfusunun 6 milyonu, özellikle İdlib ile Suriye’nin kuzeyi arasında ülke içerisinde yer değiştirmiştir.  Şimdi de nüfusu 3 milyonu aşmış bulunan İdlib’e yapılan yoğun saldırılar sonucunda burada bulunan Arap nüfus kuzeye, Türkiye’ye doğru hareket hâlindedir.

Türk milletinin intihar vakalarıyla hatırlayacağı ekonomik kriz döneminde milletimiz ekonomik problemlerle boğuşurken Suriyeli sığınmacılar politikası Türk milletine daha şimdiden 80 milyar doları aşan bir maliyet ödetmiştir. AKP iktidarının Suriye’de Beşar Esad rejiminin yıkılmasını hedefleyen politikasının sonucunda da Türkiye’ye, kayıtlı 3,8 milyon, kayıtsız 1,5 milyon olmak üzere toplam 5,3 milyon Suriyeli sığınmıştır. Türkiye’de hâlen bazı Avrupa ülkelerinin nüfusundan daha fazla Suriyeli olduğunu biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Suriye’den Türkiye’ye yönelik özellikle 2003 sonrasında kitleler hâlinde gelen göç dalgası Türkiye’yi siyasi, ekonomik, kültürel ve güvenlik açılarından önemli ölçüde olumsuz etkileyecektir. Tüm bunların yanı sıra, tıpkı Suriye’nin içerisinde uygulanan demografi mühendisliği gibi, Türkiye’ye yönelik bir stratejik göç mühendisliği yoluyla demografik değişim gerçekleştirilmektedir ve Türkiye’nin demografisi değişmektedir. Eğer Türkiye’de kayıtlı olan bu 3,8 milyon Suriyeli kalır ve vatandaşlık alırlarsa 2040 yılında, yirmi sene sonra 11,3 milyon Suriye kökenli insan Türkiye’de yaşayacaktır. Özellikle Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, Kilis, Adana ve Mersin gibi bölgelerde nüfus, kaldırılmaz ölçülere varacaktır. Bugün Şanlıurfa’da kayıtlı ve kayıtsız 680 bin civarında Suriyeli var, 2040 yılında bu nüfus 1 milyon 958 bin olacak. Gaziantep’te 600 bin civarında -kayıtsızlarla birlikte tam, kesin rakam 653 bin civarında- Suriyeli var, bu rakam 1 milyon 884 bin 558’e ulaşacak; Kilis’te 481 bine çıkacak; Hatay’da 1 milyon 847 bine ulaşacak bir nüfustan bahsediyoruz. Keza, Adana’da kayıtlı, kayıtsız 352 bin Suriyeli var, bu rakam 1 milyon 15 bine ulaşacak ve Mersin’de de rakamın 1 milyon 174 bine ulaşacağını görüyoruz. Az önce verdiğim Türk şehirlerinin demografik yapıları 2040 yılında değişecek ve bu iller Türk şehri olmaktan çok Arap nüfusun hâkim olduğu iller hâline dönecek.

Değerli milletvekilleri, sadece demografi değişmiyor, daha şimdiden işsizlik sayısında da büyük artışlar var. Mesela Hatay’da, Kahramanmaraş’ta ve Osmaniye’de Suriyelilerin henüz gelmediği 2012 senesinde işsiz sayısı 107 bin iken 2018’de bu rakam 158 bine, 2019’da 200 bine çıkıyor. 15-64 yaş arası istihdama katılabilecek toplam Suriyeli sayısı Kasım 2019 itibarıyla -kayıtlılar üzerinden- 2 milyon 161 bin civarında ve tabii, Suriyeliler istihdamda da yer alıyorlar ama kayıtsız olarak; maliyet, şu ana kadar 48,5 milyar Türk lirası.

Sağlık sistemi üzerinde oluşturdukları yükü biliyoruz. İç savaştan geçmiş, travmatik, uyumlu yaşama konusunda sıkıntılı, gettolaşan bu büyük Suriyeli sığınmacı kitlesinin güney sınırımızda yoğunlaşması geleceğe yönelik çok büyük tehditler içeriyor çünkü arada bir sınır olsa bile, bu insanlar hâlen Suriye’deki hayat tarzlarını, değerlerini koruyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) – Tamamlayacağım.

Bu durumun önümüzdeki yirmi yıl içerisinde devam etmesi hâlinde kültürel ve ekonomik hak talepleriyle birlikte siyasal hak taleplerinde de bulunmaları kaçınılmazdır ve bu da Türkiye için ciddi bir güvenlik sorunu hâline gelecektir. Daha şimdiden Türk halkıyla sürtüşmelere ve yer yer gerginliklere sebep olan bu nüfusun ileride ne gibi tehditlere yol açacağı bir millî güvenlik konusudur ve Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılarak konunun incelenmesi gerekir.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Toğrul. 

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben de Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Almanya’nın Hanau kasabasında yapılan ırkçı saldırıda yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Suriyeli mülteci meselesi, gerçekten, Türkiye’de önemli bir mesele işin doğrusu çünkü Suriye iç savaşı başladıktan sonra, Türkiye, o zamanki siyasi iktidar, Suriye'deki rejimi bir an önce devirmek adına Suriye iç savaşına müdahil oldu ve önemli sayıda Suriyelinin topraklarını terk etmesine neden oldu. Tabii, o dönemde açık sınır politikası izlendi, hiçbir kayıt tutulmadı, kim geliyor, kim geçiyor; ciddi herhangi bir denetim dahi yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, şu anda, neticede, ülkemizde ciddi sayıda bir Suriyeli var ve maalesef, bu Suriye, mülteci meselesi hem iç politikada hem dış politikada iktidar tarafından bir araç olarak kullanılıyor ve politika geliştirmenin bir aracı olarak sunuluyor; kamuoyunda da Suriyelilerle ilgili çok ciddi, yanlış birtakım bilgilerin el altından yayılmasına neden olunuyor. Hatta, daha da ötesi, bugün ülkemizde yaşanan işsizlik, ekonomik yoksulluk, yoksunluk neredeyse Suriyeli mültecilere bağlanır dereceye getiriliyor.

Bakın, kamuoyunda yer alan birtakım bilgilere göre, Suriyeliler ne haklara sahipmiş? İşte, “mülteciler.org” sitesindeki bu yanlışlardan birkaç tanesini sizinle paylaşacağım: “Suriyeliler su, elektrik, doğal gaz parası ödemiyor.” Değerli arkadaşlar, bu, yanlış bir bilgi. Yine, “Suriyeliler devletten maaş alıyor.” “Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor.” gibi özellikle toplumda yaşanan ekonomik sorunların kaynağını başka bir yöne yansıtarak Türkiye'de ciddi anlamda toplumsal bir meselenin de zemini hazırlanıyor.

Şimdi, doğrudur, Türkiye'de, bir defa mültecilerin çok ciddi sorunları var, yarattığı sorunlar da var tabii ki; hesapsız, plansız almanın getirdiği sorunlar var. Aslında, sorunlar iki yönlü: Bir, Suriyelilerin, bu mültecilerin Türkiye'ye girmesiyle beraber yarattığı sorunlar; iki, gelen mültecilerin de yaşadığı ciddi sorunlar var. Bakın, yarattığı sorunlar: Dediğim gibi, plansız programsız içeriye dâhil edilmeleri, ucuz iş gücü kullanımına gidilmesi sonucunda birçok yurttaşımızın işsiz kaldığı doğrudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

İşte, kiraların arttığı vesaire gibi bilgiler, esnafın çeşitli zararlara uğradığı bilgileri doğrudur ama aynı şekilde, Suriyelilerin de çok ciddi sorunlar yaşadığı, özellikle en kırılgan kesim olan Suriyeli kadınlar ve çocukların birçok sorun yaşadığı, ucuz iş gücü olarak kullanıldığı ve bunun için çoğunun binbir zorluğu göze alarak Avrupa’ya gitmeye çalıştığı da bir gerçektir. Bunun neticesinde, her gün, özellikle Ege’de birçok cinayetin, birçok ölümün yaşandığını da biliyoruz. Suriyeli meselesinin bu şekilde manipüle edilerek toplumun karşı karşıya getirilmesinin doğru olmadığını düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Tüzün.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış oldum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Almanya’da yaşanan bu ırkçı saldırıda ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, grup önerisinin içeriğine baktığımızda, yüce Meclisimizin, mutlak surette, böyle önemli bir konuyu denetlemesi, böylesine önemli bir konuda komisyon kurulması ve Türkiye’ye böylesine maddi ve manevi maliyeti olan bu konuyu araştırmasında fayda var. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu bu grup önerisinin lehinde olacağımızı belirtmek istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, özellikle 2011 yılından bugüne kadar, Türkiye’de 3 milyon 571 bin Suriyeli bulunmaktadır. Bu sayı, diğer kayıtlı olmayanlarla birlikte 5 milyon 300 bine çıkmaktadır. Ülkemizde bunca işsizlik sorunu varken, bunca ekonomik sıkıntı varken buralara yapılan masrafların 40 milyar dolar olduğu söyleniyor ama bununla ilgili elimizde resmî bir tespit, resmî bir kayıt yok. Türkiye Büyük Millet Meclisine, bugüne kadar, bunun araştırılması noktasında verilen tüm öneriler, maalesef, AKP Grubu tarafından onaylanmamıştır, AKP Grubu tarafından desteklenmemiştir dolayısıyla böylesine bir komisyon kurulamamıştır.

Sevgili arkadaşlar, bakınız, eğer bu şartlar bu şekilde devam eder ise Suriyelilerin ülkemizdeki yaş ortalaması 22, Türkiye'nin yaş ortalaması 32. Bugün Kilis’te yaşayan Suriyelilerin nüfus oranı yüzde 81. Şanlıurfa’mızın Akçakale ilçesinde 115 bin yerli nüfus var, buna karşılık 140 bin Suriyeli nüfus bulunmaktadır. Beş yıl sonra 100 kişiden 5’i Suriyeli olacak, maalesef -burası da çok önemli- elli yıl sonra 4 kişiden 1’i Suriyeli olacak bu artış oranı bu şekilde devam ettiği müddetçe. Gerçekten, böyle bir nüfus oranının gelecekte ülkemizi nereye taşıyacağı büyük kaygı veriyor.

Sevgili arkadaşlarım, o nedenle, 40 milyar dolar harcandığı söylenen ve bugüne kadar komisyon kurulmadığı için bunun ne noktada olduğunu bilmeyen parlamenterler ve Parlamento durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Gelin, bunu araştıralım, bu karma eğitimde ilköğretim okullarında çocuklar hangi seviyede ders alıyorlar. Türkiye'de karma eğitim olduğu için, bu çocuklar, sınıflarda, Türk öğrencilerin ortalamasını, derecesini düşürüyorlar. Sağlık noktasında hangi sorunlar yaşanıyor, Suriyelilere sağlık noktasında hangi öncelikler veriliyor; bunların araştırılmasında bir sakınca yok.

Biz, İçişleri Komisyonu olarak, geçtiğimiz ay yapmış olduğumuz toplantıda “Suriyelilerin kamplarını inceleyelim, burayı bir araştırma komisyonu olarak değil de Komisyon üyeleri olarak ziyaret edelim, onların durumlarını bir gözden geçirelim.” diye karar aldığımızda, maalesef, yukarıdan bir el dokundu, bu ziyaret de iptal oldu.

Dolayısıyla yüce Parlamentonun bu yönde bir komisyon kurup araştırmasında bir sakınca olmadığını belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ahmet Berat Çonkar’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Çonkar.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ’nin grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, geçtiğimiz günlerde İdlib’de şehit olan 14 vatan evladımız da dâhil olmak üzere, vatanımız ve kutsal değerlerimiz için can veren tüm şehitlerimizi rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum. Ayrıca, dün gece Almanya’da gerçekleşen ırkçı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Almanya Hükûmetini ırkçı, İslam ve Türk düşmanı terör eylemlerine karşı çok ciddi ve kararlı bir mücadele yürütmeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne, dünyanın belki de en dramatik mülteci hareketiyle karşı karşıya. Yüz binlerce insanın ölümü ve milyonlarca insanın da evlerini terk etmesine sebep olan Suriye savaşının ürettiği insani bir kriz var; bizi de ilgilendiriyor, aynı zamanda çok boyutlu olarak da etkiliyor. Batılı ülkeler dikenli tel örgüleriyle sorumluluktan kaçmaya devam ederken Türkiye olarak, bulunduğumuz zor şartlara rağmen 4 milyona yakın Suriyeli göçmene ev sahipliği yapmaya devam ediyoruz. Bu süreçte Türkiye'nin sergilediği insani kriz yönetimi, uluslararası toplum için örnek mahiyetindedir. Türkiye olarak, kendimizi bölgemizden soyutlama imkânına sahip olmadığımız ortadır. Böylesine çalkantılı bir ortamda dış politikamızı doğru vizyona ve manevra yeteneğine sahip, hedef ve ilkelerine bağlı nitelikte yürütmek için büyük bir çaba göstermekteyiz. Diplomasi alanında Türkiye olarak üzerimize düşen bütün görevleri layıkıyla yerine getirmenin gayreti içerisindeyiz. Sahada da varız ve var olacağız. Ne insani sorumluluklarımızdan ve değerlerimizden ödün vereceğiz ne de menfaatlerimizden taviz vereceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi, İdlib başta olmak üzere Suriye halkının hayatta kalma ve onurunu koruma mücadelesine destek vermek hem tarihî hem ahlaki hem de insani sorumluluğumuzdur.

Bugün Suriye’de mücadeleden imtina edersek yarın çok daha çetin mücadeleleri kendi topraklarımızda yürütmek zorunda kalacağız. Suriye ve Libya halkının özgürlük mücadelesi 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının beka mücadelesinden ayrı değildir. Elbette, içerisinde bulunduğumuz bu durumun ülkemize ve milletimize, ekonomik, güvenlik, eğitim, kültür başta olmak üzere birçok alanda etkileri vardır ve olacaktır. Ancak devletimizin bütün birimleri geçici koruma altındaki Suriyelilerle yakından ilgileniyor, olumsuzluklara mahal verilmemesi için gereken tedbirleri alıyor; bu noktada milletimiz de hoşgörü ve büyük bir yardımseverlikle hareket ediyor.

Şunu ifade etmeliyim: Bu mesele siyaseten rant devşirilecek bir mesele değildir. Böyle millî bir meselede tüm siyasiler olarak bizlerin, sorumlu davranmak, provokatif tutumlardan uzak durmak, ülkemiz üzerinde, bulunduğumuz coğrafyada birtakım hayaller kuranları sevindirmemek, onların her türlü insan hakkını çiğneyerek hayata geçirmeye çalıştıkları kirli planlarına karşı durmak gibi bir görevimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AHMET BERAT ÇONKAR (Devamla) – Muhalefet kanadındaki bazı yöneticilerimizin de bu konularda dikkatli davranması ülkemizin ve milletimizin menfaatinedir. Hükûmetimiz bu hususta yapıcı ve iyi niyetli olan her türlü katkıya açıktır. Malumunuz, Türkiye olarak, özellikle siyasi sürecin neticeye ulaştırılması noktasında çok önemli çabalar gösteriyoruz. Güvenli bölge uygulamalarımız, özellikle ABD ve Rusya’yla yaptığımız anlaşmalar bu anlamdaki… Son dönemde, özellikle Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesine ve Afrin’de yaptığımız Zeytin Dalı Harekâtı bölgesine 350 binden fazla sığınmacının geri dönüş yaptığını biliyoruz. Bu süreci inşallah, İdlib’de ve uluslararası toplumun desteğiyle diğer bölgelerde de hayata geçirmek için çabalarımıza devam edeceğiz ve göçmen hususlarıyla alakalı da tüm kurumlarımız olarak duyarlı bir şekilde hareket etmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve 19 milletvekili tarafından, ana dilde eğitim alamayan çocukların eğitim hayatında yaşadıkları sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/174) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

20/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/2/2020 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Fatma Kurtulan

                                                                                           Mersin

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

8 Ekim 2018 tarihinde Van Milletvekili Sayın Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından ana dilinde eğitim alamayan çocukların okullarda yaşadığı psikolojik sorunların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (10/174) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/2/2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekilimiz Sayın Ebrü Günay konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Günay.

HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimin ana dilde eğitim önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Türkiye kültür ve dil çeşitliliği bakımından zengin olmasına rağmen, farkları tehlike gören politikalar nedeniyle birçok otokton halk tarih sahnesinden silinmiş gitmiştir. Mevcut dillerin varlığının korunup sürdürülmesinin dolayısıyla sonraki kuşaklara aktarılmasının yolu ana dilin eğitim dili olarak kullanılmasına bağlıdır. Ancak Türkiye’de ana dilde eğitimin önünde anayasal ve politik engeller hâlâ devam etmektedir. Ana dilde eğitim üzerindeki yasaklamalarla Türkiye, uluslararası hukuku ağır bir biçimde çiğnemektedir.

Bugün Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülke içerisinde 113 ülke 1’den çok resmî dili kullanmaktadır. İngiltere, İspanya, Almanya, İsveç gibi birçok ülkenin ana dilde eğitime yer vermesi bilimsel, çağdaş ve demokratik değerler üzerine inşa edilmiş bir eğitim sisteminin sonucudur.

Türkiye’de bugün canlılığını koruyan tek kimlik esasına dayalı politikalara karşı ana dilde eğitim hakkı, başta Kürtlerin olmak üzere, Lazların, Çerkezlerin, Asurilerin, Süryanilerin, Keldanilerin ve Mıhellemilerin siyasal ve toplumsal alandaki en temel talepleridir.

Değerli arkadaşlar, çocukların ana dilleriyle eğitim yapmalarının yasaklanmasıyla, çocuğun eğitim çağına erişinceye kadar doğal çevresinden öğrendikleriyle oluşturduğu iç dil yıkıma uğrar; çocuğun o ana kadarki kelime dağarcığı, duygu, düşünce, kavram ve imgelem dünyası, soyutlama becerisi tümüyle silinmiş olur. Bu durum, çocuğun zihinsel gelişimine olduğu kadar, öğrenme yeteneğine de ciddi anlamda zarar verir. Çocuğun kendi ana dilinde karşılığını bulan fikrî kapasitesi, zihinsel birikimi ve evren tasavvuru yok edilip bilmediği bir dilde eğitime tabi tutulması, onun bütün alanlarla olan ilişkisini koparmak demektir. Hiç bilmediği ya da çok az bildiği, bilgi sahibi olduğu, yeni öğrenmeye çalıştığı yabancı bir dille eğitime tabi tutulan bir çocuğun, istenilen düzeyde bir eğitim alması ve başarı göstermesi maalesef mümkün değildir.

Nitekim, dil bilimciler, eğitimciler, psikologlar ve pedagoglar tarafından gerçekleştirilen güncel araştırmalar ile bu alana ilişkin ulusal ve ulusal üstü ölçekte hazırlanan raporlar, ana dil dışındaki bir dille yapılan eğitimin zorluklarını ve öğrenciler üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları ortaya koymakta ve ana dilinde eğitimin çocuklar üzerindeki pozitif etkisine vurgu yapmaktadır. Ana dili öğrenme ve ana dilinde eğitim görme hakkı, kültürel haklardandır. Bir dilin yok olmaması ve yeni nesiller tarafından etkin şekilde kullanılması, ana dilin eğitim hayatında yer almasıyla mümkündür.

Türkiye’de 20 milyon nüfusa sahip bir halkın ana dili olan Kürt dilinin yalnızca ortaokul seviyesinde, haftada sadece iki saat, seçmeli ders olarak okutulması, ana dilde eğitim hakkına bir alternatif değildir ve bizim ana dil talebimizi karşılamaktan uzaktır. Kaldı ki Kürtlerin ana dilde eğitim taleplerini karşılamamakla birlikte, bu iki saatlik Kürtçe seçmeli ders dahi okullarda fiilî olarak kaldırılmaya çalışılıyor. Okul idaresi yeteri bilgilendirmede bulunmadığı için veliler yanlış yönlendiriliyor. Bunun dışında, okul müdürlerinin öğrencilere Kürtçe seçmeli dersi seçtirmemesi, yine Bakanlık tarafından Kürtçe öğretmenlerinin atamalarının yapılmaması ve ataması yapılan bir avuç Kürtçe öğretmeninin de okullarda başka derslere girmeye zorlanması, Kürtçenin seçmeli ders olarak verilmesi politikasının sonuçlarını ortaya koymaktadır. Kürtçe öğretmenlerine sembolik olarak bazı yıllarda 2 veya 3 kişilik kontenjan verilmesi ve bazı atama yıllarında ise hiç kontenjan ayrılmaması iktidarın Kürtçeye olan yaklaşımını gösteren bir durumdur.

Değerli arkadaşlar, on yılda sadece 80 Kürtçe öğretmen atamasının yapılması, iktidarın Kürt diline karşı yasakçı uygulamalarından vazgeçmediği ve yüz yıllık yok sayma ve asimilasyon politikalarını devam ettirdiğinin kanıtıdır. Oysa Türkiye’de 20-25 milyon nüfusa sahip bir halkın ana dili olan Kürt dili, Türkiye demokrasisinin turnusol kâğıdı durumundadır ve demokrasisinin eşiğidir.

Ben, bitirirken buradan, bu kürsüden -yarın 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü- tüm dünya halklarının Ana Dili Günü’nü kutluyorum ve aynısının Kürtçesini de buradan ifade etmek istiyorum: “…”(x) (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ya, Kürtçe bir de tercüman getirsinler Sayın Başkan. Ne dedi? Türkçesini anlayalım bari.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Söyledi ya!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, ikisini ayrı dilde söyledim zaten; Türkçesini de Kürtçesini de.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Türkçesini söylesin bari. Ne güzel ya!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Türkçesini de söyledim.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Zoruna mı gitti?

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ya, bırak bu işleri! Türkçe konuşun.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Türkçe konuşsunlar Başkanım. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

Buyurun Sayın Muş.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Türkiye’de Kürtler de yaşıyor.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ya, Kürtler varsa gidin Kürdistan’da kurun meclisi.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt, lütfen…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Hayır, ben Türkçe de söyledim, dinleseydin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen… Tamam.

Buyurun Sayın Muş.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Olabilir.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Gelme o zaman!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Halkların Meclisi…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Gelmeyin o zaman!

BAŞKAN – Sayın Enginyurt… Lütfen…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sana mı soracağız!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayın lütfen.

Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- İstanbul Miletvekili Mehmet Muş’un, Mardin Milletvekili Ebrü Günay’ın HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün diller bizimdir, hepsi bizim için kıymetli. Dolayısıyla bizim, dillere karşı hiçbir dönemde bir ön yargımız veya yasakçı bir yaklaşımımız olmamıştır, bunu da yaptığımız uygulamalarda görmek mümkündür. Dolayısıyla diller toplumlarda doğarlar ve yaşarlar, bunun önüne hiçbir zaman set koymak gibi bir anlayışa sahip olmadık, bundan sonra da olmayacağız.

Şunu kabul etmediğimizi ifade etmek isterim: Hatip, konuşmasında iktidarın asimilasyon politikalarını sürdürmek istediği ya da sürdürdüğü gibi bir şeyler söyledi; bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Hem bu ülkede konuşulan bütün dilleri bizim dillerimiz olarak görürüz hem de bu ülkenin kültürlerinin tamamı Türkiye’yi ortaya çıkarır, bir tanesi eksik olsa Türkiye olmaz, başka bir şey olur bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dolayısıyla “asimilasyon” “inkâr” “ret” gibi kavramların bizim parti politikalarımızda da siyaset kültürümüzde de insan olarak inancımızda da anlayışımızda da yer bulması mümkün değildir diyorum. Zaten, bununla alakalı bizim hatibimiz de konuşma yapacaktır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve 19 milletvekili tarafından, ana dilde eğitim alamayan çocukların eğitim hayatında yaşadıkları sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla 8/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/174) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Nazizm iş başında. Dün yeni bir ırkçı saldırıyla maalesef, 11 kişi hayatını kaybetti. Şu bir gerçek: Irkçılığa karşı tüm uluslar, bütün toplumlar ortak hareket etmediği sürece maalesef, bu tür saldırılar herhâlde yeryüzünde ilanihaye sürecektir.

Önergeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamak istiyorum. Bu ülkenin resmî dili Türkçedir, anayasal güvence altına alınmıştır ve tartışılmayacak bir gerçektir. Bir başka gerçeklik de şudur ki eşit yurttaşlık ilkesi sosyal devletin vazgeçilmezidir. Her yurttaş kimliğini, inancını, yaşam tarzını, dilini özgürce kullanabilmelidir. Zaten, toplumsal zenginlik buradan beslenir; ayrıştırmayla, ötekileştirmeyle toplumlar asla zenginleşemez, farklılıklarla zenginleşir. Her vatandaşın en temel eylemi kimliğini ve farklılığını ortaya koyabilmesidir. Bu önemli bir haktır.

Ülkemizde 3 üniversitede Kürt dili ve edebiyatı bölümü açılmıştır. Güzel. Peki, buradan mezun olanlarla ilgili nasıl istihdam olanakları düşünülmüş de mezun olanların mezuniyetten sonra nerelerde çalışacağıyla ilgili somut bir belirti var mıdır? Yok. Peki, ne oluyor bu yüzlerce genç? O bölümleri bitiriyorlar ama hiçbirisi iş bulamıyor. Deniyor ki: “Kürtçe seçmeli ders olursa bu öğretmenler orada istihdam edilir.” Böyle bir şey yok. Ana dil bir haktır ama bunun da tartışılması meşru zeminde mutlaka ama mutlaka olmalıdır. Bu tartışılmadığı zaman, sorun her zaman karşınıza çıkacaktır. Ana dil eğitimi, ana dilde eğitim; bu farklılıkları da ortaya koymak gerekir. İşte bu Parlamentonun asli görevlerinden bir tanesi de budur.

Bakın değerli arkadaşlar, Konfüçyüs’e soruyorlar: “Seni bir ülkeyi yönetmek üzere çağırırlarsa ne yaparsın, ilk işin ne olur?”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Süre verecek misiniz?

BAŞKAN – Devam edin.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Konfüçyüs’ün cevabı çok ilginçtir, Konfüçyüs diyor ki: “İlk işim, önce dili düzeltirim çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılamazsa yapılması gereken işler yapılmaz, görevler gereği gibi yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun için de hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Herkesin en doğal hakkı olan o dili… O nedenle, kimliği ne olursa olsun; Kürt, Arap, Çerkez, Laz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gürcü de var.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – …Gürcü ve onlarca etnik gruba mensup yurttaşlarımız -baş tacı yurttaşlarımız- mutlaka dil konusunda özgürleştirilmeliler.

Bakın, değerli arkadaşlar, dil yok edilirse kültürler yok ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Kültürel zenginlik yok edildiğinde bu kadim toprakların en önemli, en büyük zenginliği olan halkların bir arada, özgürce, barış içinde yaşamaları da ortadan kalkmış oluyor.

Onun için, bu araştırma önergesinin kabul edilmesinde hiçbir beis görmüyorum. Parlamento tartışsın, ayrıntılar ortaya konulsun. Bu işin sosyolojik boyutu, pedagojik boyutu ortaya çıkarsa çok net bir şekilde konu anlaşılır bir hâle gelir diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Hacı Ahmet Özdemir’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Özdemir.

AK PARTİ GRUBU ADINA HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Meclisi, Genel Kurulumuzu, milletvekillerimizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Engin Bey’in de Gürcü kökenli olduğunu öğrenmiş olduk. Bu vesileyle ona da ayrıca saygılar sunuyorum.

Çok değerli milletvekillerimiz, bu, dil meselesine geldiğimizde: Biz, Osmanlı Devleti’nin bakiyesi bir milletiz ve devletiz, bir imparatorluktan bir ulus devlete dönüşmüşüz. Onun için, ülkede, Kurmancilerin olması, Zazaların olması, Arnavutların olması, Arapların olması yani Türk unsuru dışında diğer unsurların olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Fatih’in kendisini Roma İmparatoru olarak filan kabul etmesi de bu imparatorluk anlayışını pekiştiren bir husustur. Bu bakımdan, bizim ana dillere saygısızlık gibi, hele hele Türk kültürü açısından baktığımızda, İslam medeniyeti açısından baktığımızda böyle bir saygısızlık içinde olmamız asla düşünülemez. Herkesin ana dilini öğrenmesi, ana dilini konuşması en doğal hakkıdır, buna kimsenin itirazı olmadığı da bir gerçektir. Fakat eğitim dilinin böyle imparatorluk bakiyesi toplumlarda tek bir dil olarak belirlenmesi de yine doğal bir sonuçtur, tabii bir sonuçtur. Kaldı ki AK PARTİ’nin bu kültür kodlarıyla, medeniyet kodlarıyla barışık siyasetinin sonucu, biz, bugün ana dilde eğitim isteyen özellikle Kürtlere, Kurmancilere ve Zazalara ama bakın onların dışındaki diğer dillere de birtakım iyileştirmeler yapmışız; enstitüler kurulmuş, Doğu dilleri enstitüleri. Düne kadar aramızdaydı -buradan kendisine saygılarımızı, selamlarımızı iletiyoruz- Kadri Yıldırım Bey; kendisiyle ben o enstitüde görüştüm de, bu enstitü faaliyette. Şu anda Kürtçe kurslarının önü açılmıştır.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Enstitüleri kapatıyorsunuz. Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü kapatılıyor.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – İzninizle tamamlayayım.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü şu an kapatılıyor.

BAŞKAN – Sayın Günay, rica ederim…

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Sadece Kürtçe değil -izninizle- Zazacanın, Kurmancinin yanında Lazcanın, Gürcücenin, Çerkezcenin -hatta Çerkezcenin Adigecesi ve Abhazcası ayrı olmak üzere- Arnavutçanın, efendim Boşnakçanın önü de açılmıştır; AK PARTİ bu noktada pek çok iyileştirmeler yapmıştır. Düne kadar Kürt müziği dinlemek suç olarak kabul edilirken bugün rahatlıkla dinlenebilmektedir. Hatta, biz bugün TRT Kürdî kanalının da resmî olarak yayında olduğunu biliyoruz. Fakat böylesine çok dillerin konuşulduğu çok kültürlü bir ortamda tek bir dilde eğitim yapılması kaçınılmaz bir sonuçtur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Tamamlıyorum.

Dolayısıyla önergenin kabul edilebilir bir tarafı olmadığı kanaatiyle tekrar sizleri saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki artışın incelenerek millî bir enerji politikası oluşturmak için mevcut politikalarda yapılacak revizyonların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/2489) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2020 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/2/2020 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki artışın incelenerek millî bir enerji politikası oluşturmak için mevcut politikalarda yapılacak revizyonların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/2489) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 20/2/2020 Perşembe günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Ünal Demirtaş konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Demirtaş.

CHP GRUBU ADINA ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Öncelikli olarak Almanya’da vatandaşlarımıza yapılan ırkçı saldırıyı da nefretle kınadığımı ifade etmek istiyorum. Saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi Türkiye büyük bir ekonomik krizin içinden geçiyor ve bu ekonomik kriz, sarayda yaşayan kayınpeder ve damadın yanlış politikaları sonucu derinleşerek devam ediyor. Bu krizin ağır faturasını da maalesef dar gelirliler ödemektedirler; emekliler, asgari ücretliler, esnaflar, memurlar, çiftçiler ve daha da önemlisi işi olmayanlar ve özellikle de genç işsizler.

Değerli milletvekilleri, neden faturalardaki fahiş artışın araştırılmasını istiyoruz? Çünkü vatandaşlarımız mağdur olmuşlardır çünkü vatandaşlarımız fahiş zamların altında ezilmişlerdir çünkü faturalardaki artışlar maalesef soyguna dönmüştür. Vatandaşlarımız bu soğuk kış gününde ısınamamaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, 31 Mart seçiminden önce AK PARTİ’li yetkililer, başta Enerji Bakanı olmak üzere, elektrik ve doğal gaz faturalarında artış yapmayacaklarını ifade etmişlerdir. Seçim bitti, sözler unutuldu ve vatandaşlarsa maalesef zam yağmuruna tutulmuşlardır, üst üste insafsızca hem elektriğe hem de doğal gaza zamlar yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, son iki yılda doğal gaza yüzde 62, elektriğe ise yüzde 71 oranında zam yapılmıştır. Bakıyoruz, emekliye ne kadar zam gelmiştir? Yüzde 5. Memura yüzde 5 ve asgari ücretliye de yüzde 15 zam yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, kandırılan, mağdur olan yine vatandaşlarımız olmuştur. Doğal gaz faturaları ortalama 600-800 lira gibi rakamlara fırlamıştır, elektrik faturaları da 200-300 lira gibi rakamlara fırlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, halk ise çözümü başka şekillerde bulmaya çalışmıştır. Ne yapmıştır? Vatandaşlarımız, çareyi doğal gaz peteklerini kapatmakta bulmuştur; sadece bir odadaki doğal gaz peteğini açmakta, en düşük ısıda ve çoğu zaman da geceleri açarak ısınmaya çalışmaktadırlar. Vatandaşlarımız elektrik faturalarını değişik tasarruf tedbirleriyle düşürmeye çalışmaktadırlar çünkü fahiş doğal gaz ve elektrik faturaları vatandaşlarımızın ellerini ve ceplerini yakmaktadır.

Bugün, milyonlarca dar gelirli vatandaşımız açlık sınırının altında ücretlerle geçinmeye çalışmaktadır. Ama asgari ücretlinin maaşının yüzde 25’i, emeklinin maaşının yüzde 30’u, öğretmenin maaşının ise yüzde 13’ü doğal gaz ve elektrik faturalarına gitmektedir. Peki, bu insanlar kirayı nasıl ödeyecekler, karınlarını nasıl doyuracaklar ve diğer giderlerini nasıl karşılayacaklar, faturalarını nasıl ödeyecekler? Ödeyemiyorlar da zaten.

Değerli arkadaşlarım, Enerji Bakanının yapmış olduğu açıklamaya göre, 2019’un ilk dokuz ayında 3,5 milyon vatandaşımızın elektriği kesilmiş, 710 bin vatandaşımızınsa doğal gazı kesilmiştir yani milyonlarca vatandaşımız, aile doğal gaz ve elektrik faturalarını ödeyememektedir.

Değerli milletvekilleri, zam yapıldıkça da doğal gaz tüketimi düşmektedir. Yine, Enerji Bakanlığının verilerine göre, 2019’un Kasım ayında doğal gaz ithalatı yüzde 17 azalmıştır, konutlardaki tüketim yüzde 29,4 düşmüştür ama doğal gaz tüketimi düşmesine rağmen faturalar yine ödenememektedir. Doğal gaz kullanmak Türkiye’de âdeta lükse kaçmıştır, lüks tüketime dönüşmüştür. İşte, bütün bunları araştırmamız gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde maalesef enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlıyız, doğal gazda ise rakam yüzde 99,5’tir. Doğal gaz Rusya, Azerbaycan ve İran gibi ülkelerden gelmektedir. Bu ülkelerle hem uzun süreli hem de yüksek bedelli doğal gaz alım kontratları yapılmıştır. Oysa Avrupa’ya satılan gazın bin metreküpü 110-120 dolarlara düşmüşken bize satılan bin metreküp doğal gazın fiyatıysa 250-280 dolar civarındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) – Avrupa son on yılın en ucuz doğal gazını kullanırken maalesef Türkiye Avrupa’nın en pahalı doğal gazını kullanan ülkelerden biri hâline gelmiştir. Bu sebeple doğal gaz kontratlarının lehimize güncellenmesi gerekmektedir, aksi takdirde bu yapılan yanlışların faturasını bütün Türkiye daha uzun yıllar ödemeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, tabii, doğal gaz faturaları kış aylarında daha fazla artmaktadır çünkü doğal gaz şirketleri vatandaşlarımıza tüketmedikleri doğal gazın bedelini yansıtmaktadırlar. BOTAŞ, sıcak günlerde 0,9 katsayısıyla faturalandırma yapılması talimatı vermiş iken soğuk günlerde 1,21 katsayısıyla faturalandırma yapılması talimatını vermiştir; bu da vatandaşımıza yansıtılmaktadır. Yani vatandaşlarımız, kullanmadıkları doğal gazın faturalarını ödemek zorunda bırakılmaktadırlar. Tabii ki bunu da kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bir başka konu da BAŞKENTGAZ’dır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) – Son kez toparlayayım.

BAŞKAN – Lütfen, bir dakikada toparlayalım.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) – Kartlı abonelere geriye yönelik olarak fiyat farkı çıkarılmaktadır, bu da kabul edilemez bir durumdur. Bakın, Kızılay paravan olarak kullanılarak Ensar Vakfına 8 milyon dolarlık bir bağış karşılığında yönetmelik değiştirilmiştir ve ayrıca, bu 8 milyon dolarlık bağış önce Kızılaya yapılarak vergi kaçırılmıştır. Kızılay gibi kuruluşundan beri gurur duyduğumuz bir millî dernek, maalesef vergi kaçırmak için paravan olarak kullanılmıştır. Bugün Ankaralılar BAŞKENTGAZ’ın önüne gitti ve geriye yönelik olarak çıkartılan bu faturalarla ilgili eylem yaptı. Değerli arkadaşlarım, bunu da kabul etmemiz mümkün değildir.

Yanlış ekonomi ve enerji politikaları halkımızı perişan etmiştir. Gelin, bu yanlıştan dönün ve bu şekilde, vatandaşlarımızın daha ucuz doğal gaz kullanması için bu önerimizi kabul edin.

Saygılarımızı sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Yaşar.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, Almanya’da ırkçı saldırı sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve bu saldırıyı şiddetle, nefretle kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kullanılan doğal gazın neredeyse tamamı, petrolün de yüzde 93’ü ithal ediliyor yani enerjide neredeyse yüzde 100 oranında dışa bağımlıyız. Son dönemde, özellikle boru hatlarıyla beraber Türkiye, enerji koridorları üzerinde yer aldı; biz de bundan mutluluk duyduk. Mavi Akım Projesi olsun, TürkAkım Projesi olsun, bu projelerle enerji koridorları üzerinde ciddi manada yerimizi aldık ama bunları alırken biz ümit ettik, bekledik ki hiç olmazsa bu hizmetlerin karşılığında kullandığımız doğal gazda da bir miktar indirim olur, daha uygun şartlarda doğal gaz tedarik ederiz. Maalesef, bugün bizim üzerimizden kullanılan, geçen doğal gazın bin metreküpünü Avrupa 110 ile 120 dolar mertebesinde kullanırken bizim kullandığımız değer 250 ile 280 dolar civarında. Dolayısıyla bu aşamada hep fiyatlardan şikâyet ediyoruz. Bu rakamları düşürmek mümkün. Bugün gaz tüketiminin, gaz arzının önemli bir kısmını sadece Rusya’dan sağlıyoruz, belki bunu farklı alternatiflerle de zenginleştirmemizde fayda var. Yoksa bu şartlar altında bizler pahalı enerji tüketmeye devam edeceğiz.

Özellikle, Türkiye’de 7-8 milyon kişi asgari ücretle çalışıyor. Tabii, enerji fiyatları artınca, bunların faturalarına baktığınız zaman doğal gaz faturası yaklaşık 450-500 lira mertebesinde, elektrik faturası 200 lira, su faturası 100 lira; bunların hepsini topladığınız zaman 800 lira. Bunun 2.324 lira olan asgari ücretteki payına baktığınız zaman insanların neredeyse yaşama hakkı ortadan kalkıyor. İşte, rakamlara bakıyoruz, 2020 yılında Türkiye’de kullanılan doğal gaz miktarı düştü. Neden düştü biliyor musunuz? Bu faturalar ödenemediği için. İnsanlar bulundukları ortamda sadece tek odayı ısıtmak suretiyle asgari şartları sağlayarak bu imkânlarda yaşamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla belli rakamların üzerindeki miktarın devlet tarafından finanse edilmesi lazım yani bu da bir destektir. Bunların üzerindeki vergi yükleri en azından kaldırılabilir. Dar gelirlilerin geçim standartları neyi gerektiriyorsa o miktar doğal gaz, aynı şekilde kullandığı enerji miktarı kadar da devlet tarafından finanse edilmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Tamamlayalım, buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Suda bir miktar bu finanse ediliyor; gazda ve elektrikte de bu kesinlikle finanse edilmeli.

Dolayısıyla biz bu önergeyi destekliyoruz. Bu, toplumun 7 milyonunu, 8 milyonunu ilgilendiriyor. Her gün sokaklarda elinde elektrik faturası, doğal gaz faturası gördüğümüz binlerce, neredeyse milyonlarca hemşehrimiz var, vatandaşımız var. Bunların dertlerine çare olmak da Parlamentonun birinci görevi.

Bu vesileyle tabii, bugün Şiran Akademispor, Voleybol 2. Ligi’nde şampiyon oldu. Ben buradan da onları tebrik ediyorum. Belki sizler için çok anlamlı değil ama nüfusu 6 bin civarında olan Gümüşhane’nin küçük bir ilçesi için, 65-70 yaşında voleybol izleyicisi olan bir ilçe için bu çok önemli. Ben buradan tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.

Aynı şekilde, Samsunspor da şampiyonluk yolunda emin adımlarla gidiyor. İnşallah, Samsunspor’un şampiyonluğunu da bu kürsüden kutlamak hepimize nasip olur diyorum.

Öneriye olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Katırcıoğlu.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Değerli Başkan, saygıdeğer vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, baştan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun enerji fiyatlarıyla ilgili olarak vermiş olduğu önergeyi desteklediğimi söyleyerek konuşmak istiyorum ama eksik olduğunu düşünüyorum, eksikliği de konuşmamda belirtmiş olacağım.

Şimdi, arkadaşlar, gerek elektrik fiyatlarının yüksekliği gerekse doğal gaz fiyatlarının yüksekliği bir sonuçtur esas itibarıyla yani Türkiye’de bu, mal ve hizmetleri üreten sektörlerdeki yapının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Şimdi, arkadaşlar, biliyorsunuz, biz elektrik piyasasını bir vakitler özelleştirdik fakat bu özelleştirme bütün itirazlara rağmen istediğimiz gibi olmadı. Şimdi, bakın, elektrik piyasası, doğal tekel dediğimiz bir niteliğe sahiptir, doğal gaz da aynı şekilde. Şimdi, bu türden sektörleri özelleştirmeye kalktığınız zaman parçalamanız lazım, ayırmanız lazım. Neyle neyi? Üretim ile dağıtımı, dağıtım ile perakendeyi ayırmanız lazım ancak öyle özelleştirilebilirdi. Bunlar söylendi fakat elektrik piyasası özelleştirilirken hatırladığım kadarıyla Rekabet Kurumunun bütün itirazlarına rağmen, özellikle dağıtım ile perakende arasındaki ilişkiye dokunulmadı hatta teşvik edildi. Yani bugün Türkiye 21 tane bölgeye ayrılmıştır, 21 tane dağıtım firması vardır fakat bu dağıtım firmaları aynı zamanda perakende satışını da yapmaktadır. Dolayısıyla da bu yükselmiş olan elektrik fiyatları, doğal olarak, tekelleşmiş olan bu yapının bir sonucudur, aldığımız ithal fiyatlarıyla falan ilgisi yoktur; burada şişirilmiş fiyatlar vardır ve bunun sonucunda elektrik fiyatları yükselmiştir. Baktığımızda da zaten bunu görmeniz mümkün arkadaşlar. Bu sektöre biraz yakından bakın, göreceksiniz ki hemen hemen 3-4 şirket elektrik fiyatlarını belirler hâle gelmiştir.

Doğal gaz piyasasıyla ilgili olarak da birkaç şey söyleyeyim, zamanım zaten çok sınırlı. Doğal gaz piyasası da benzer bir durumdadır; BOTAŞ vardır. BOTAŞ, yüzde 85 civarında doğal gaz üretmektedir. O arada SOCAR vardır; biliyorsunuz o da piyasaya girip piyasada özellikle devlet desteğiyle önemli bir tekelci olmaya yönelmiştir. Dolayısıyla da doğal gaz fiyatları da devletin özellikle BOTAŞ üzerinden oluşturduğu bu fiyatlar üzerinden şişmektedir.

Dolayısıyla da arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi -bana çok komik geliyor- ara ara serbest piyasadan yana olduğunu söylüyor ama serbest piyasanın ne olduğuyla ilgili olarak bir tartışmayı da kabul etmiyor; onun ötesinde, verdiği kararlarla, benim görebildiğim kadarıyla, dünyayı da şaşırtacak kadar çarpık bir piyasa mekanizmasını kabul etmiş oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Özetle, bugün eğer elektrik fiyatları artmışsa, doğal gaz fiyatları artmışsa bu, doğrudan doğruya elektrik piyasasındaki ve doğal gaz piyasasındaki tekelci yapının bir sonucudur arkadaşlar. Dolayısıyla da bu tekelci yapıyı çözmeden herhangi bir şekilde halkımızın enerji ihtiyacını karşılamak, anlamlı bir biçimde karşılamak mümkün değildir. Dolayısıyla da eğer bir şey yapılacaksa, araştırma önergesi kabul edilecekse -ki edilmeyeceğini adım gibi biliyorum ve boşuna konuştuğumuzu da adım gibi biliyorum ama insanoğlu işte konuşmadan da edemiyor- sıra bana geldiği için de ben bunları size söylemek istedim. Yapılan yanlıştır. Yanlışlıktan da iktidar sorumludur. Dolayısıyla eğer sorunu çözmek gibi bir derdi varsa bu önergeye destek vermek gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nevzat Şatıroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Şatıroğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT ŞATIROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken Almanya’daki ırkçı saldırıyı kınadığımı ve hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilediğimi belirtmek istiyorum.

Ülkemiz için enerji ve doğal kaynaklar alanında artan enerji ihtiyacının karşılanması noktasında; yerli ve yenilenebilir kaynaklardan maksimum faydanın sağlanması noktasında enerjimizin millî ve yerli teknolojilerle üretilmesi için yapılan çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bu doğrultuda ortaya konan millî enerji ve maden politikası kapsamında gerekli olan tüm adımlar hızla atılmakta, öncelikli stratejiler hayata geçirilmektedir. Kararlılıkla yürütülen bu çalışmaların amacı rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu öngörülebilir bir piyasa modelinin ortaya çıkarılmasını sağlamaktır.

Millî enerji ve maden politikası doğrultusunda, başta yerli kömür olmak üzere, rüzgâr, güneş, hidrolik, jeotermal gibi yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın enerji portföyünde payının arttırılması yönünde çabalarımız çevreci bir anlayışla devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu politikalarımız çerçevesinde 2019 yılında enerji ithalatımız bir önceki yıla göre yüzde 4,2 oranında azalarak 41,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Pahalı olduğu için kullanan kalmadı.

NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) – Elektrik üretimindeyse yerli ve yenilenebilir kaynaklar açısından çok başarılı bir yılı geride bıraktık. Yerli kaynaklarımızın payı yüzde 62, yenilenebilir kaynaklarımızın payı yüzde 44 olarak gerçekleştirilmiştir. Elektrik üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretmenin sonucu olarak 37 milyar kilovatsaat ilave yerli kaynakla enerji üretilmiş ve bunun karşılığında da 2 milyar dolar civarında doğal gaz ithalatının önüne geçilmiştir.

Yine, 2002 yılında 12.305 megavat olan yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu güç kapasitesi, 2019 sonu itibarıyla 44.700 megavata ulaşmıştır. Bu da bu politikalarımızın ne kadar yenilenebilir olduğunu göstermektedir. Kurulu güçte yerlilik oranımız yüzde 61’i, yenilenebilir oranımız ise yüzde 49’u aşmıştır.

2002 yılından günümüze kadar hidrolik kaynaklarda 16.262 megavat, rüzgâr enerjisinde 7.572 megavat, güneş enerjisinde 5.995 megavat, jeotermal ve biokütlede 2.633 megavat kapasite olmak üzere, toplam 32.462 megavat ilave yenilenebilir kaynağı işletmeye almış bir Hükûmetiz.

Yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızı ekonomiye kazandırmak adına çalışmalarımız hızla devam ederken 2017-2027 döneminde ilave 10 bin megavat rüzgâr, 10 bin megavat güneş enerjisi kapasitemizi artırmayı hedeflemekteyiz.

Dar gelirli ve sosyal yardım alan 2,5 milyon aileye katkı olması anlamında elektrik faturalarında  ayda 150 kilovata yakın elektrik bedeli -ayda yaklaşık 100 lira civarına denk gelmektedir- katkı olarak sağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şatıroğlu.

NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) – Burada doğal gaz tüketiminin düştüğünü ifade etti sayın milletvekilleri, şu bilgiyi vermek isterim: 2020 yılı Ocak ayı, 6,7 milyar metreküp doğal gaz tüketimiyle ülkemizde aylık bazda en yüksek doğal gaz tüketilen ay olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır ve bu konuda da doğal gaz hizmeti veren bütün kuruluşlarımız kesinti ve kısıntı yapmaksızın bu hizmeti sağlamaya devam etmektedir.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Konutlarda düştü, konutlarda.

NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) – Vatandaşlarımızın 2002 yılında asgari ücret içerisinde yüzde 32 olan doğal gaz payı 2020’de yüzde 9,2’ye; yine, yüzde 15 olan elektrik faturası oranı da yüzde 4,5’e gerilemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak milletimizin dertlerini çözmeye devam ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, grup önerimizin oylanmasında karar yeter sayısı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (´)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlayacağız.

İkinci bölüm 22 ila 40’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, ikinci bölüm üzerinde söz isteyen gruplarımızın değerli sözcülerine söz vereceğim.

Değerli arkadaşlar, bu arada bir hatırlatma da yapalım.

Bildiğiniz gibi, ben tüm arkadaşlarımın konuşmalarını mümkün olduğunca tamamlamaya gayret ediyorum ama çok sayıda konuşmacı olduğunu dikkate alarak, yaklaşık 20 maddenin ve bir bölümün de görüşüleceğini dikkate alarak arkadaşlarımızın süre konusunda titiz davranmalarını ve bu hoşgörü içerisinde diğer arkadaşların da haklarına, hukuklarına riayet etmelerini rica edeceğim çünkü mümkün olduğu kadar arkadaşımızı televizyon yayın saati içerisinde konuşturmak istiyoruz, dolayısıyla arkadaşlarımız bu çerçevede davranırlarsa iyi olur.

Şimdi ikinci bölüm üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın İsmail Tatlıoğlu’na aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Tatlıoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer mensupları; ilgili kanun teklifinin ikinci kısmıyla ilgili genel bir değerlendirme yapmak üzere İYİ PARTİ’nin görüşlerini paylaşmak amacıyla huzurlarınızdayım.

Kanun teklifinin 22’nci ile 40’ıncı maddeleri arasındaki düzenlemeler, genellikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Sermaye Piyasası Kurulunun alanı içerisine girmekte ve finansal piyasada bir düzenleme ve yeni aktörlerin biçimlenmesi şeklinde tanımlayabileceğimiz bir teklifler dizisi. Ama bunun evvelinde belirtmek gerekir ki finansal piyasaların etkin çalışabilmesi, ekonominin etkin hedeflere ulaşabilmesi için temel unsur güvenin sağlanmasıdır. Ekonomide esas yönetici güvendir ve siyasi atmosferin bunu sağlayıcı nitelikte olması gerekir. Bu bağlamda, esas olan, sistemin şeffaflık içerisinde ve hukuku önceleyen bir şekilde yürümesidir. Bu nedenle, talimatla adalet nasıl olmazsa hukuksuz bir zeminde metinler ne kadar iyi düzenlense de metinler ne kadar masum ve çağdaş olsa da bunların işlerliğinden beklenen sonuç alınmaz. Bu bağlamda, temel olarak hukuk altyapısını inşa etmeden veya yeniden revize etmeden, Türkiye finansal yapıda da istediği amaçlara ulaşamaz.

Bu teklifin 22’nci, 23’üncü ve 24’üncü maddeleri factoringle ilgili, factoring şirketlerinin sermayelerini ve ihlalleriyle ilgili sınırlamaları düzenliyor ve bizim tarafımızdan da olumlu bulunmaktadır. 20 milyon liralık sermayenin 50 milyon liraya çıkartılması olumlu bir gelişmedir ve factoring piyasalarındaki sınır aşımlarının cezalandırılması da olumludur.

25’inci ve 27’nci maddeler gayet teknik, yine de olumlu bulduğumuz maddelerdir. Esas olarak 28’inci ve 29’uncu maddelerde altyapısı düzenlenen ve 30’uncu maddeyle beraber finansal piyasaya giren kitle fonlaması önemli bir konudur. Bu kitle fonlaması, esasında 2017 yılında kanunlaşmış ve Ekim 2019’da da tebliğle yayınlanmış bir enstrümandır. Dünyada da çok kullanılan bir enstrümandır. Bugün itibarıyla dünyada aşağı yukarı kitle fonlaması 15 milyar dolar seviyesinde bir hacme ulaşmıştır. 2025 yılı hedefi -Dünya Bankasının raporuna göre- 90 milyar dolarlık bir yapıya, çizgiye ulaşacağı şeklindedir ve burada kitle fonlaması konusunda temel olarak öncül ülkeler Çin, Orta Avrupa ve Doğu Asya gibi ülkelerdir. Bunların gelişmekte olan ülkeler olması, Türkiye’de de böyle bir potansiyelin varlığına ve bu düzenlemenin Türkiye için de olumlu olduğuna delalettir.

Nedir kitle fonlaması? Bir ürün, organizasyon ya da projenin dijital platformlar aracılığıyla tanıtılması ve gerçekleştirilmesi için gerekli fonun doğrudan bu platformlar üzerinden sağlanmasıdır. Zamanın ruhuna çok uygundur ve bu, bankalardan beklentilerin biraz daha sermaye piyasasına aktarılması, daha ucuz ve daha kolay bir fonlama alanının yakalanmasıdır. Esasında bununla ilgili düzenlemeler yapılmış ama bu sistemde 3 önemli aktör var: 1’incisi proje sahibi, 2’ncisi projeyi fonlayanlar, 3’üncüsü de bunu organize eden dijital platform.

Tabii, burada ürün bazlı kitlesel fonlama var, hisse bazlı kitlesel fonlama var ve borçlanma bazlı kitlesel fonlama söz konusu. Esas olarak, daha önceki düzenleme kitlesel fonlama çerçevesinde ürün bazlı kitlesel fonlama, şimdi borçlanma bazlı kitlesel fonlamada yeni bir düzenleme getirilerek bunun işlerlik kazanmasının sağlanması arzu ediliyor çünkü kanun çıkmasından itibaren kitlesel fonlamayla ilgili bir gelişme ve bir ilerleme yok. Aslında bu kitlesel fonlama, Türkiye’de istismarı da söz konusu olan finansal olmayan fonlama yani deprem, afet ve benzeri durumlar için yardım toplama, kampanyalar yapma süreçlerini de organize edebilir ve bunların da sermaye piyasasının kontrolünde gerçekleşmesini sağlayabilir. Bu nedenle, vicdan yolsuzluğunun ve vicdan sömürüsünün önüne esasında geçilebilir ve insanları, bu anlamda, vicdanları koruma ve ahlakın aşınmasını önleme konusunda da gerçekten faydalı bir gelişme olarak bunu da tanımlıyoruz.

Bir başka önemli konu proje finansmanı, 31’inci ve 34’üncü maddelerde. Bu proje finansmanıyla ilgili konu kamuoyunda da tartışıldı ve özellikle de Kanal İstanbul paralelinde tartışılan bir finansman modeli. Tabii ki bu proje finansman modeli esasında Batı’da uygulanan ve teminata bağlı olmadan, fizibiliteye dayalı kredi ve fon sağlama sistemi üzerine kurulan bir süreçtir ve bulunduğu her yapıda çok ciddi bir fayda sağlar çünkü normalde bu, para piyasaları üzerindeki baskıları kaldırır ve daha düşük maliyetli bir fonlamayı getirir. Tabii ki foncular açısından riskler de barındırır.

Burada da bu sistemin de faydalı olduğunu ve doğru bir düzenleme olduğunu söylememiz gerekiyor. Fakat burada belirsizliklerin de varlığından söz etmemiz gerekiyor. Aynı zamanda birçok belirsizliğin de beraberinde taşındığını görmekteyiz. Mesela, fon için alınacak projenin hangi şartlarda alınacağı, fonlara kaynak sağlanmasının nasıl yapılacağı, nitelikli yatırımcıya mı yoksa küçük yatırımcıya mı menkul kıymetleştirme gibi bir satış şeklinde yolun belirlenmesi gerekmektedir? Bu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir. Burada, eğer fonlar menkul kıymetleştirilip küçük yatırımcıya satılacaksa proje finansmanının sürelerinin ve gelirlerinin uzun dönemli olması ve bu sebeple bu fonları alanların ne tür haklara sahip olacağı, fon paylarını satıp satmayacağı, bu kapsamda bir al-sat pazarı olup olmayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Bu çerçevede, ekonomik krizde gelir akışlarının nasıl garanti altına alınacağı, projeye başlangıçta müteahhit riskinin nasıl aşılacağı, proje sahibi eğer fon ve ona yatırım yapan yatırımcı olacaksa projenin işletmecisini belirleme yetkisinin olup olmayacağı, eğer projeyi sponsor müteahhit alırsa daha sonra müteahhidin devletten alacağı hakların tamamının projede yeni ortaklara aynen devredilip devredilmeyeceği bir belirsizlik içerisindedir. Bu belirsizliklerin açıklıkla tanımlanması ve anlatılması, açıklıkla vurgulanması gerekmektedir.

Bu teklifle ilgili birinci bölümde genel değerlendirme yaparken de vurguladım; metinler masumdur, önemli olan uygulamadır. Gerçekten bu metinlerin uygulanması,  doğru ve şeffaf uygulanması ülke ekonomisine ciddi katkılar yapacaktır. Ancak referanslara baktığımızda ileriye çok da olumlu bakma imkânımız kalmıyor çünkü geriye doğru olumlu bir referans yok. Özellikle yolsuzluk iddiasının bulunduğu hiçbir yere bir denetim gelmemesi ve bu alanda çok ciddi de yolsuzluk iddialarının olması, bu tür yeni projelerin başarılı olmasının önünde en büyük engel. Ben, bu sorunun da aşılacağını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Tatlıoğlu.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Bu düzenlemeyi, teklifi getirenlerin beraberinde arkasından gelecek adalet ve hukuk reformuyla beraber adalete bir adalet kazandırmamız gerekir ve bu sistem bu şekilde yürür. Aksi takdirde hiçbir güzel projenin, hiçbir güzel kanunun hedefini bulması mümkün değil.

Biz, dolayısıyla, bu düzenlemeleri metin olarak olumlu buluyoruz. Belirsizliklerin giderilmesini ve şeffaflığın vurgulanmasını ve tesis edilmesini temenni ediyoruz.

Teşekkür ederim. Saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Garo Paylan’da. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Paylan.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yarın Ana Dili Günü, bir de ana dilimde selamlayayım hepinizi. “…”(x)

Değerli arkadaşlar, bir torba yasayla daha karşı karşıyayız ve ben yaklaşık beş yıldır milletvekiliyim; maalesef henüz “reform” diyebileceğimiz herhangi bir yasa Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmedi. Hep günlük arkadaşlar, palyatif, duruma göre vaziyet alan yasalar. Bu yasaların bir kötü özelliği daha var arkadaşlar; hep yüzde 1’in yasaları oldular arkadaşlar, yüzde 1; sarayın, sarayın yandaşlarının ve sermayenin yasaları oldular. Maalesef, halkın yararına, yoksulların yararına, işsizlerin yararına yasalar görüşemedik; varsa yoksa saray ve yandaşları.

Değerli arkadaşlar, bakın, torba yasa önünüzde. 40 madde var torba yasada değil mi? Hani, ne görüşüyoruz? Bankacılık alanını düzenliyoruz değil mi? Bankalar var, elbette olmalı; onlarla ilgili düzenlemeler yapılabilir. Memlekette 55 tane banka var, bu bankaların patronları var ve saray var; bunların talepleri var, bunlar bu torbaya yansımalı, doğaldır ama bu bankaların bir de müşterileri var değil mi? O bankalara borçlu olan milyonlarca vatandaşımız var değil mi? 32 milyon vatandaşımızın bireysel kredi borcu var, kredi kartı borcu var; bunların 1,5 milyonu icrayla karşı karşıya, milyonlarcası borcunu ödeyemiyor, yalnızca borcunu çeviriyor ve faizlerle bu borçlar kat kat katlanıyor. Vatandaşlarımız buhran içinde, geleceğini göremiyor.

Şimdi, vicdanlı bir meclisin vicdanlı milletvekilleri böyle bir durumda ne yaparlar? Ya, der ki: “Vatandaşlarımız borçlu ya, zor durumda.” Her gün intihar ediyor vatandaşlarımız, bakın, her gün, borç altında intihar ediyorlar. Böyle bir durumda vicdanlı bir meclis ne yapar, vicdanlı milletvekilleri ne yapar? “Ya, önce şu borç altında olan, intihar eden vatandaşlarımızla ilgili düzenlemeleri bu torbaya koyalım.” der. Var mı? Yok arkadaşlar. 40 maddede, bu borç altında inim inim inleyen, intihar eden vatandaşlarımızı rahatlatacak 1 madde dahi yok maalesef; bundan dolayı utanç duyuyorum, maalesef yok.

Bakın, arkadaşlar, ne yapmamız lazımdı? Ya, elbette bankacılık alanını düzenleyelim ama şu borç altında olan vatandaşlarımızın da icralarını durduracak, faizlerini silecek, anaparayı da uzun vadeli, onu rahatlatacak şekilde yapılandıracak bir düzenlemeyi neden bu torbaya koyamıyoruz ya, neden? Neden bunu öne alamıyoruz? Size nedenini söyleyeyim: Çünkü saray, sarayın yandaşları başka dertlerde. Ne istiyor? Sarayını büyütmek istiyor. “Ahlat’a saray yapayım; yazlık saray, kışlık saray yapayım.” Başka ne istiyor? Patronları rahatlatmak istiyor. Başka ne istiyor? Suriye’de savaş çıkarmak istiyor, bütün kaynakları silaha yatırmak istiyor. Başka ne istiyor? 5 yandaşını ihya etmek istiyor. Vatandaşın hâlinden uzaklar, saraylarda başka bir dünyada yaşıyorlar. Vatandaş başka âlemde, artık vatandaşımızın sesini duyma zamanı.

Gelelim bu 40 maddeye. Ne içeriyor? Hükûmet getirmiş, bazı vekillerimiz imzalamış. Sayın Bakan Yardımcımız Komisyona geldi; tutanaklardan söylüyorum, aynen şunu söyledi arkadaşlar: “Biz, bankacılık düzenini, sistemini zapturapt altına almak istiyoruz.” Aynen böyle söyledi. “Biz, bankacılık düzenini, bankaları zapturapt altına almak istiyoruz.” dedi. Ha, bir orası kalmıştı; memleketi zapturapt altına aldılar, şimdi de bankaları zapturapt altına alacaklar. Neden? Çünkü bankalar kendi talimatlarını yerine getirmiyor. Diyorlar ki: “Kredi ver.” Bazı bankalar diyor ki: “Arkadaş, piyasada kriz var, şirketler batıyor; ben nasıl kredi vereyim?” Diyelim ki şirketin kredisini ödememiş, bankaya telefon açılıyor “Yapılandır.” diye. Banka yapılandırmıyor. Şimdi eğer bu torba geçerse arkadaşlar, telefonlar gidecek, Demokles’in kılıcı havada, zapturapt yasası devrede; bundan sonra cezalar devreye girecek “Eğer benim telefon açtığım şirketin borcunu yapılandırmazsan sana bu zapturapt yasasıyla her türlü müeyyideyi yaparım.” denilecek arkadaşlar.

“Bakın, bu düzenlemeler başka ülkelerde de var.” diyeceksiniz. “Avrupa’da da var.” Evet, var ama orada bir demokratik gelenek var. Hiçbir cumhurbaşkanı, hiçbir başbakan, hiçbir partili yetkili, o ülkede bir bankayı arayıp da “Şu şirkete borç ver, bu şirkete verme.” demez ama burada öyle olacaktır maalesef, o sistem de zapturapt altına alınacaktır. Ama sonucu ne olacaktır? Maalesef o sistem daha da çökmeye mahkûm hâle gelecektir. Bakın, HSBC Bank terk etme kararı aldı. Başka yabancı sermayeli kuruluşlar da terk etme kararı alacaklar ve sermaye kaçmaya devam edecek. Arkadaşlar, sermaye piyasası, finansal piyasalar güven üzerine kuruludur; eğer bir ülkeye, bir sisteme, bir hükûmete, o ülkenin kurumlarına güveniyorsa gelir. Şimdi, BDDK’miz burada, SPK’miz burada. Allah’ınızı severseniz, SPK ve BDDK bağımsız mı ya! Çıksın bir AK PARTİ’li vekil, desin ki: “Onlar bağımsız. Onlar regülasyon görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar; siyasetin, vesayetin üzerinden de değil.” Yani gerçekten bunu derseniz ben kendimi inkâr edeceğim çünkü o durumda değil; arkadaşlar, vesayet altındalar, görevlerini yapamıyorlar, regülasyon görevlerini yapamıyorlar.

Bakın, yasa ne diyor, biliyor musunuz arkadaşlar? Yasa, aynen şöyle söylüyor: Diyelim ki bir banka analisti gelecek yıl doların yükseleceğini öngördü, “Ben doların 7 lira olacağını öngörüyorum.” dedi. Şimdi, madde vatandaşları ve yatırımcıları gerçeğe aykırı yönlendirmek diye bir ceza ortaya koyuyor. Şimdi, eğer ki gerçek dediğimiz şey Tayyip Bey’in kafasındaki “Dolar yükselmeyecek.” ve Berat Bey’in kafasındaki  “Dolar yükselmeyecek.”se ve Tayyip Bey’in önerdiği “Faiz neden, enflasyon sonuçtur arkadaş.” göndermesine karşı “Hayır, faiz neden değildir, enflasyon sonuç değildir.” gibi bir ifade, bir yönlendirme olursa -ki benim iktisat bilgim onu gerektiriyor; faiz neden, enflasyon sonuç değildir ama- bir analist bunu söylerse, Tayyip Bey’in belirlediği gerçek de buna aykırıysa arkadaşlar, vay o bankanın hâline, o bankacının hâline; cezalar yağacak.

Bakın, arkadaşlar, siyasette eleştirilemiyorsunuz çünkü medya göstermiyor, medya sizi eleştiremiyor. Ne oluyor? Daha çok hata yapıyorsunuz, daha çok hata yapıyorsunuz eleştirilemedikçe. Eleştirilmekten değil, eleştirilmemekten korkun. Şimdi, finansal sistemde  de kimse eleştiri yazamayacak. Herkes diyecek ki: “Güllük gülistanlık, her şey muhteşem.” Hani Berat Bey diyor ya -Alice Harikalar Diyarı’nda- “Her şey çok güzel, Türkiye uçuyor.” Vatandaş da diyor ya: “Türkiye nereye uçuyor acaba? Ben açım arkadaş, faturamı ödeyemiyorum.” Hani böyle bir gerçeklik ayrışması var ya, şimdi bir bankacı eğer ki çıkıp da o gerçeğe aykırı analiz yazarsa hemen cezalar devreye geçecek. İşte sorun burada arkadaşlar; sorun yasalarda değil, sorun uygulamacıda.

Bakın, arkadaşlar, olumlu rüzgârlar var. ABD, Avrupa Merkez Bankası bol para dönemini yaşattı; bundan faydalandık ama bu böyle devam etmeyecek. Rüzgâr tersine döndüğünde, maalesef ayazda kalacağız. Bunun için bir an önce çatımızı sağlam hâle getirmemiz gerekiyor.

Torbada ne var arkadaşlar? Varlık Fonu düzenlemesi var değil mi? Varlık Fonu düzenlemeleri niçin var biliyor musunuz? Kanal İstanbul için var arkadaşlar. Bakın, bir Meclisin, vicdanlı bir Meclisin önceliği ne olur? İstanbul gibi depremi bekleyen bir şehri depreme hazırlamak olur değil mi? Ama orada rant yok, orada yandaşlara akıtılacak kaynak yok. Kanal İstanbul’un çevresindeki araziler kapatılmış, Kanal İstanbul yapılmak zorunda çünkü angajman var ve kaynaklar oraya aktarılacak. Varlık Fonuyla ilgili iki düzenleme var, diyor ki: Bir, Varlık Fonuna sınırsız borçlanma yetkisi vereceğiz. Hani varlık olacaktı ya, Norveç torunlarına Varlık Fonuyla varlık bırakacak. Biz ne bırakacağız çocuklarımıza, torunlarımıza Varlık Fonuyla? Sınırsız borçlanmayla borç bırakacağız arkadaşlar. Başka ne yapacağız? Büyük bir risk altına giriyoruz. Hani evimizde annemizin son bilezikleri vardı ya, onlar saklanırdı kara gün için, bizim de son bileziklerimiz kaldı artık. Her şeyi sattınız, her şeyi özelleştirdiniz, geriye kaldı Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ, Türk Hava Yolları. Şimdi ne yapacaklar biliyor musunuz sınırsız borçlanmayla? İşte, bu altın bilezikleri, evde kalan son bilezikleri satmayacaklar, teminat gösterecekler ve kredi alacaklar. Kredi batacak çünkü Kanal İstanbul batacak eğer girerlerse, yapabilirlerse, yapmamaları için mücadele edeceğiz ama batarsa bu altın bilezikler de gidecek.

Bakın, arkadaşlar, bu yeni rejim maalesef kendi etini yiyen bir canavara dönüşmüş durumda. Kendi etini yiyor artık çünkü dışarıdan kaynak gelmiyor, kendi etini yiyor. Aynı zamanda, evlatlarını yiyen bir canavara dönüşmüş durumda, evlatlarımız intihar ediyor. Bir an önce vatandaşlarımızın çıkarına düzenlemeler yapmazsak bu canavar etini yemeye, evlatlarını yemeye devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, adrese teslim bir düzenleme var biliyor musunuz burada? Ne diyor biliyor musunuz Mustafa Bey getirdiği teklifte? “Yatırımcının genel riskine az maruz kalması için Proje Finansman Fonu’nu getirdik.” diyor. Kime yapılmış bu biliyor musunuz? Cengiz, Kolin, Limak, Kalyon. Cengiz, Kolin, Limak, Kalyon, İstanbul Havalimanı’ndan dolayı borçlarını ödeyemiyorlar biliyor musunuz? Hep erteliyorlar. Başka borçları da var. Şimdi, bu ihale onlara adrese teslim verilecek, bu projeye girecekler; diğer borçlarından dolayı, İstanbul Havalimanı borçlarından dolayı Kanal İstanbul Projesi’ndeki borçları haczedilemeyecek.

Değerli arkadaşlar, işte böyle bir vahim düzenlemeyle karşı karşıyayız. Eğer buna dur demezsek arkadaşlar, emin olun altın bilezikler de gidecek, evlatlarımız da intihar etmeye devam edecek.

Sayın Başkan, müsaadeniz olursa bir dakika daha alabilir miyim?

BAŞKAN – Kısa bir şey, bir dakika değil de siz tamamlayın, ben bitireyim hemen çünkü süre sıkıntımız var.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, gerçeğe aykırı yönlendirmeyle ilgili size bir örnek vermek istiyorum. Dün Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? “Soros’un Türkiye ayağı içerideydi, onu bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, ben size bir fotoğraf gösteriyorum burada. Bu kim? Recep Tayyip Erdoğan. Bu kim? Egemen Bağış. Bu kim? Ömer Çelik. Karşısındaki kim? George Soros. 2003 yılında “Bana destek olun.” diye George Soros’tan ricacı olan Tayyip Erdoğan, geldi Osman Kavala’yı Soros’un Türkiye ayağı olmakla önce Gezi’den mahkûm etmeye kalktı, şimdi de -oradan beraat etti arkadaşlar- 15 Temmuz darbesini planlamaktan dolayı yargılamaya kalkıyor. İşte böyle bir ülkeye hiç kimse yatırım yapmaz arkadaşlar. Hukuk devleti olmadığımız sürece, anayasal düzeni savunmadığımız sürece bankacılık düzeni de kendi kendini yemeye devam eder, hem huzurumuz kaçar hem de refahımız kaçar arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunla ilgili, konuşmacıları dikkatle dinliyoruz. Burada dün de yaptığım konuşmalarda şunu söyledim: Her partinin bankacılık sektörüne, ekonomik aktivitelere, ekonomik politikalara yönelik farklı bakışları olabilir, bu doğal bir şeydir. Dolayısıyla, her parti aynı baksa farklı partiler olmazdı. Bu anlamdaki bakış açılarına bir itirazımız olmaz. Fakat burada “Buna sipariş yasa yapılıyor, şuna peşkeş çekiliyor, fon özel olarak bunun için kuruluyor…” bunlara katılmadığımızı ifade etmek isterim. Bunlar doğru değildir. Yapılan düzenleme, sermaye piyasalarının genişletilmesi, derinleştirilmesiyle alakalı olan bir çalışmadır. Arzu eden vatandaşlar proje finansmanına katılırlar, arzu etmezlerse katılmazlar. Bu, onların takdir edeceği bir şeydir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim, savaş falan çıkarmak gibi bir isteğimiz, bir arzumuz söz konusu olamaz. Türkiye’de savunma sanayisinin, yerli sanayinin geliştirilmesi konusunda zaten çabamız, çalışmalarımız var. Bunu savaşla ilişkilendirmek, savaşla bağdaştırmak doğru değildir. Bizim, Suriye’de ya da diğer bölgelerde, ülkemizin etrafındaki gelişmelere karşı yaklaşımımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliğini sağlamak maksadıyladır, başka hiçbir niyetimiz söz konusu değildir.

Hiç kimsenin iradesiyle buralara gelmedik; milletimizin desteği, milletimizin gücüyle geldik. Şimdiye kadar milletimizden aldığımız güçle buralara kadar geldik, bundan sonra da millet yetki verdiği müddetçe buralardayız. İktidarı başka alanlarda, başka yerlerde hiçbir dönemde aramadık, bundan sonra da aramayız.

Genel Kurula saygılarla sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Süleyman Girgin’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Girgin.

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, bu yasa teklifi, iktidarın ekonomi üzerinde yorum yapanlar için tahakküm kurduğu bir yasadır. Biliyorsunuz, bekçilerle ilgili yeni düzenleme Komisyondan geçti. Pazartesi günü de yine bir torba yasa -Dernekler Yasası- Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulacak. Üzerinde konuştuğumuz bankacılık düzenlemesiyle birlikte bekçiler düzenlemesi ve torba yasadaki dernekler düzenlemesi bir bütündür arkadaşlar. Bu düzenlemeler fiilî bir OHAL rejiminin kalıcılaştırılmak istenmesinin bir ürünüdür. Yaşamın bütün alanları üzerinde bir kontrol kurulmaya çalışılıyor, lütfen bunu görelim.

Bugün tartıştığımız Bankacılık Yasası, iktidarın yumuşak karnı ekonomiyi eleştirenleri hedef alıyor. Bekçilerle ilgili yeni düzenleme, bekçilerin mahalle mahalle görevlendirilmesi, iktidarın, günlük hayatın bütün gözeneklerine girmesi amacını açık ediyor. Bekçiler âdeta bir monitör gibi yerelin bilgisini iktidara aktaran araçlar olarak düşünülüyor.

Torba teklifteki -pazartesi günü görüşülecek olan- dernekler düzenlemesi ise vatandaşlarımızı fişleyerek örgütlenme hakkını gasbediyor. Bütün bunlar iktidarın üzerinde yükseldiği zeminin kaydığını göstermektedir. İktidarın buna olan tepkisi ise halkın her yaptığını kontrol altına alarak kendisine tehdit gördüğü bütün demokratik örgütlenmeleri ve eleştirel fikirleri yok etmek.

Değerli arkadaşlar, elimizdeki bankacılık teklifi, hiçbir kurumun görüşü alınmadan saray koridorlarında talimatla hazırlanmıştır. Sayın Albayrak “Ekonomi kötü diyenlerin, terör eylemlerinkinden farkı yok.” diyerek zaten bu yasanın sinyallerini 2019 Kasım ayında vermişti. Bu kanun teklifi iktidarın, düşürülemeyen işsizlik, yoksulluk yüzünden yaşanan intiharlar, bir türlü belini doğrultamayan ülke ekonomisi, kamu bankalarının yandaş şirketleri kurtarma operasyonları ve Varlık Fonunun gizlenen işlemleri gibi devasa sorunlar hakkında gerçeklerin söylenmesinin önüne geçmesi içindir.

Teklif, çok açıktır ki bir yağma düzeni öngörüyor. Neden mi? Çünkü Varlık Fonuna tabi olan bankalara sınırsız kredi kullanma yetkisi veriliyor. Oysa, bankacılık sorunlarını konuşmaya, banka çalışanlarının dertlerinden, bankalara borcu olan milyonlarca kredi borçlusundan, batık kredisi olan esnaf ve çiftçiden başlamalıydık. Emekçinin mutfağının böyle bir düzenlemeye ihtiyacı yok; üreten, hakça bölüşen, vergi vereni koruyan bir ekonomiye ihtiyacı var.

Değerli arkadaşlar, Komisyonda söyledim, bu kürsüden bir kez daha söylüyorum, Varlık Fonuna sınırsız borçlanma hakkı getiren bu düzenlemenin anlamı şudur: Bir, yağmaya sınır yok. İki, sınırsız borçlanacağız. Vatandaş açısından ise bu ne demek? Varlık Fonu, öde öde bitmez borcu. Varlık Fonu bütçe fazlası olan ülkelerde olur. Bu ülkelerde bütçe fazlası, kamu yararına olan çeşitli yatırımlara yönlendirilir. Türkiye gibi bütçe fazlası olmayan ülkelerde Varlık Fonu olmaz; olursa, kaynaklarını peşkeş çekip gelecek nesilleri borçlandırma fonu olur. Bunun adı vatandaş için “yokluk fonudur” iktidar içinse Varlık Fonu, borcu gizlemek için iyi bir araçtır, denetimi zayıf, hazine dışı borçlanma kanalıdır yani paralel bir bütçedir. Hazinenin bile 4749 sayılı Kanun’la borçlanması sınırlandırılmıştır arkadaşlar. Yaptığı işlemleri kamuoyuna açıklamayan Varlık Fonuna hiçbir sınırlama getirmeksizin borçlanma yetkisi verilmesi hukuka aykırıdır. Bu düzenleme yerine ne yapmalıydık? Önce, ekonomiyi yabancı sermayeye bağımlı, kırılgan hâlden kurtarmalıydık; üreten, hakça bölüşen, vergi vereni koruyan bir düzen kurmalıydık ancak bu şekilde ekonomi vatandaşın penceresinden geçer not alırdı. Bunu da adaletine güvendiğimiz halkımızın teveccühüyle Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bizler gerçekleştireceğiz dostlar.

Değerli arkadaşlar, madde 31’e ve madde 34’e bakalım: Kamunun yaptığı bazı projelerde yeni bir fon toplama yöntemi getiriliyor. İktidar yandaşlara ödeme garantili projeler dağıtmıştı, o zaman nedense böyle bir fonlama yöntemi aklına gelmemişti muhtemelen. Unutmayalım, sadece 2020 yılında garantili ödemeler için bütçeden 18 milyar liradan fazla para aktarıldı; şimdiyse, Kanal İstanbul gibi akıl ve bilimle çelişen ve aynı zamanda ekonomik getirisi olmayan projeler gündemde. Bu projelere finansman bulunamadığı ve yandaşlara verilecek geçiş garantisi ve kaynak olmadığı da ortada, o yüzden zorlama bir finansman yöntemi icat ediliyor. Bu yöntemle bu projelere doğrudan vatandaşı ortak ederek muhtemel yüksek zararlar toplumun sırtına yıkılmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, madde 32’yle getirilen düzenlemeyse şunu öngörmektedir: Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları aracılığıyla bazı şirketleri fonlar üzerinden kurtarmak. Nasıl mı? Ziraat Bankasının görevi, öncelikle çiftçiye, üreticiye destek olmaktır. Oysa ne olmuştu hatırlayalım: Bu banka, batık Simit Sarayını kurtarmak için yüz milyonlarca dolar kamu kaynağını kullanmaya çalışmıştı, halkımızın tepkileri üzerine vazgeçtiğini de hepimiz biliyoruz. Yapılan bu düzenlemeyle, zor durumdaki yandaş şirketler girişim sermayesi yoluyla kurtarılmaya çalışılıyor arkadaşlar, Simit Sarayı örneğinde olduğu gibi. Ziraata üç kuruş borcu olan çiftçi bile hacze uğrasın, siz gidin, Simit Sarayını kurtarın, el insaf!

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyle yargı sopa gibi kullanılmak isteniyor. Ekonominin gidişatı hakkında yapılacak her türlü olumsuz yorum, suç kapsamına alınmak isteniyor. Ekonomik krizden bahseden vatandaşlar, fiilî OHAL kıskacına alınmak isteniyor. Kanun teklifinde yer alan hususlar yoruma açık ve muğlaktır. Böylelikle, Hükûmetin ve Sayın Bakanın hoşuna gitmeyen her yorum “gerçeğe aykırı bilgi ve manipülasyon” olarak görülecektir. Hangi işlemlerin manipülatif olduğu, yanıltıcı işlemin ne olduğu, bankacılık sistemini tehlikeye düşüren işlemleri yapmanın ne anlama geldiği nasıl belirlenecek arkadaşlar? Bunlar, ucu açık bırakılarak iktidara fikirlere doğrudan müdahale etme şansı tanımakta, bir otosansür mekanizması canlı tutulmak istenmektedir. Yasalarımızda, örneğin, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107’inci maddesinde, Bankacılık Kanunu’nun 74’üncü maddesinde manipülasyonu engelleyici düzenlemeler zaten mevcuttur. Yürürlükte olan bu yasalar neyi engellemiyor da şimdi, karşımıza böyle ucu açık, belirsiz, muğlak bir düzenleme getiriliyor?

Tabii ki gerçek anlamıyla manipülasyon suçtur. Farz edelim ki bir grup borsadaki bir şirketin değerini yüksek göstermek için bu şirketin hayalî bir yabancı şirketi satın alacağı haberini yayıyor. Bu şekilde, yapay yolla hisselerin değerini yükselterek haksız bir şekilde kazanç elde ediyor. İşte bu, manipülasyondur. Peki, gelelim size, gelelim iktidar yetkililerine, onlara sormak isterim: İşsizliğin kapsamını değiştirip işsizlik rakamlarıyla oynarken, enflasyon sepetindeki ürünleri değiştirerek enflasyonu düşük gösterirken, kamu kurumlarının verileri birbiriyle tutarsızken, istihdam hedefleri açıklanırken, bahsedilen projelerin hiçbiri hayata geçirilmezken, ekonomiye ilişkin gerçek dışı verilerle bir dediği diğerini tutmayan ve ekonomiyi yanlış yorumlayan iktidar yetkililerinin açıklamalarını da manipülasyon kapsamına alacak mıyız? Manipülasyon suçtur ve cezası vardır ama ekonomi iyi olmadığı hâlde “İyidir.” demek suç değil, manipülasyon değil, “Kötüdür.” demek manipülasyon, öyle mi?

Değerli arkadaşlar, ceza tehdidiyle ekonomiyi iyi göstererek vatandaşlarımızın hukuk devletine olan güveninin biraz daha yaralanmasına yol açıyorsunuz. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu yasadaki muğlaklık ilerleyen dönemlerde iktidar tarafından istismar edilecektir. Bu yasayla “Yaşasın kral!” demenin serbest, “Kral çıplak!” demenin yasak edildiği bir düzene bir çivi daha çakılacaktır.

Değerli milletvekilleri, iktidar istiyor ki ekonomik kriz konuşulmasın, Kızılayı paravan şirket olarak kullananlar konuşulmasın, deprem paralarının, şehitler için toplanan paraların nereye harcandığı konuşulmasın, TÜİK’in rakamlarla oynayıp işsizliği, enflasyonu düşük göstermesi konuşulmasın, son iki yılda 2 bin şirketin konkordato ilan etmesi, 25 bin şirketin kapanması konuşulmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Girgin.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Tamamlayacağım Başkanım.

Avrupa’da gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu 2’nci ülke olduğumuz konuşulmasın, kapanan kepenkler, tarlada kalan ürünler, artan icra sayıları, kabaran faturalar, kaynamayan tencereler konuşulmasın, “Çocuklarım aç!” diye kendini yakan baba, borcu varken iş bulamadığı için intihar eden üniversite öğrencisi konuşulmasın. Yani ekonomi kötü ama “kötü” denmesin yani aç gezmek serbest, dile getirmek yasak; ne diyeyim arkadaşlar, kötülüğün de bir dozu olmalı diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekilimiz Sayın Mustafa Baki Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ersoy, şahsınız adına da söz talebiniz var; sürenizi on beş dakika olarak belirliyoruz.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz hakkı almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk Milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Teklifle, kamu kurum ve kuruluşlarımızın ihtiyaçları ile son dönemlerde vatandaşlarımızdan gelen taleplerin karşılanması amacıyla çeşitli kanunlarda kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu teklifin ikinci kısmında Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nda yer alan idari para cezalarının güncellenmesi söz konusudur. Böylece, idari para cezası tutarlarının güncellenmesi ve aykırılığın birden fazla işlenmiş olması veya idari para cezasının uygulanmasından itibaren iki yıl içerisinde tekrarlanması durumlarında cezanın 2 katına kadar artırılması öngörülmektedir. Özellikle de son dönemlerde insanların kredi kartlarını bilinçsiz bir şekilde kullanması ve bunun nihayetinde kendilerinin ve ailelerinin mağdur olması göz önünde bulundurulduğunda uygulamanın caydırıcı olabileceği ve olası mağduriyetlerin önüne geçebileceği kanaatindeyiz.

Bir diğer düzenleme, factoring şirketleriyle ilgili. Kanunda yapılan düzenlemeyle factoring şirketlerinin kuruluşunda sermaye artışının aranması öngörülmektedir. Böylece, factoring şirketlerinin kuruluşunda nakden ödenecek sermaye tutarı 20 milyon Türk lirasından 50 milyon Türk lirasına çıkartılacaktır. Ayrıca, teklifle Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nda yer alan idari para cezaları güncellenecektir. İdari para ceza tutarlarının güncellemesi ve aykırılığın birden fazla işlenmiş olması veya idari para cezasının uygulanmasından itibaren iki yıl içerisinde tekrarlanması durumunda cezaların 2 katına kadar artırılması öngörülmektedir.

Bir diğer düzenleme ise factoring şirketlerinin sermaye artırmaları için verilecek süreyle ilgilidir. Bu süre bir yıldır. Söz konusu teklifle, halka açık ortaklıkların önemli nitelikte işlemlerinin yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir. Yapılacak düzenlemelerle, halka açık ortaklıkların birleşme, bölünme işlemlerine taraf olması, tür değiştirmesi, imtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi gibi yatırımcıların yatırım kararlarının değişmesine yol açacak ortaklığın yapısına ilişkin temel işlemler, önemli nitelikte işlem sayılacaktır. Mal varlığının devredilmesi, faaliyet konusunun değiştirilmesi ve borsa kotundan çıkılması, önemli nitelikteki değişiklik kapsamından çıkarılmaktadır. Görüşülen teklifle, önemli nitelikteki değişim sonucu pay sahiplerinin ayrılma hakkına ilişkin esasların yeniden belirlenmesi söz konusudur. Mevcut düzenlemede, önemli nitelikteki değişim sonucu pay sahipleri ayrılma hakkını kullanmak istediklerinde, ortaklık, işlemin kamuya açıklandığı tarihten önceki otuz gün içindeki ortalama fiyat üzerinden payları almakla yükümlüydü; öngörülen düzenlemeyle, halka açık ortaklığın satılacak payları, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenecek esaslara göre adil bir bedel üzerinden satın alması öngörülmektedir.

Bir diğer düzenleme ise halka açık anonim ortaklıklarla ilgili. Teklifle, halka açık anonim ortaklıklarda hâkim ortağın değişmesi durumunda gerçekleşen pay alım teklifi zorunluluğunun, payın ya da oy hakkının iktisabına ilişkin bilginin kamuya açıklandığı tarihte pay sahibi olan yatırımcılara tanınması sağlanmaktadır.

Teklifle, borçlanma aracı sahipleri kurulu müessesesinin oluşturulması amaçlanmaktadır. Böylece, ihraççının tedavülde bulunan borçlanma araçlarının sahiplerinden müteşekkil bir borçlanma aracı sahipleri kurulu oluşturulmaktadır. Kurul kararlarını, borçlanma araçlarının nominal bedelleri toplamının en az yarısını temsil eden borçlanma aracı sahiplerinin veya tedavülde bulunan tüm borçlanma araçlarının nominal tutarının en az yarısını temsil eden borçlanma aracı sahiplerinin olumlu oyuyla alabilecektir. Ayrıca, borçlanma araçlarının ödenmesinde temerrüde düşülmesi durumunda yatırımcılar ve ihraççının yeniden yapılandırma konusunda mutabakata varmaları hâlinde, daha önce başlatılmış takiplerin durması, zaman aşımı ve hak düşürücü sürelerin işlememesi ve borçlanma araçlarının ifasıyla takiplerin düşmesi öngörülmektedir. Ayrıca, teklifle Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenecek sermaye piyasası araçları teminat altına alınabilecek ve teminata konu varlıkların mülkiyeti teminaten ve teminat yönetim sözleşmesi kapsamında teminat yöneticisine devredilecektir. Düzenlemede, teminat yöneticisi tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmesi, teminat yönetim sözleşmesine aykırılık durumunda Serbest Piyasa Kurulu tarafından alınabilecek tedbirler ve teminata konu varlıkların amaç dışı kullanımının cezai yaptırıma bağlanması yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu teklifle kitle fonlamasının borçlanmaya dayalı yapılabilmesi öngörülmektedir. Düzenlemeyle kitle fonlama platformları üzerinden yürütülecek kitle fonlaması faaliyetlerinin ortaklığa veya borçlanmaya dayalı olarak halktan para toplanması suretiyle yapılması konusunda Serbest Piyasa Kuruluna yetki verilmesi ve borçlanmaya dayalı kitle fonlaması faaliyetlerine bankacılık mevzuatı hükümlerinin uygulanması sağlanacaktır. Ayrıca, payları kayden izlenen girişim şirketlerinin genel kurullarına elektronik ortamda katılma imkânı tanınmakta ve kitle fonlaması işlemlerine ilişkin hazırlanan bilgi formunu imzalayan gerçek ve tüzel kişilerin bilgi formunda yer alan yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan sorumlu olması düzenlenmektedir. Teklifle yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketleri tarafından proje finansmanı faaliyetleri kapsamında kredi veya ödünç verilmesi ya da döviz hizmeti sunulması yan hizmet olarak belirlenmektedir. Bununla birlikte, tüzel kişiliği bulunmayan yatırım fonları, tapu, ticaret sicili ve diğer resmî sicillerde tescil, değişiklik, terkin ve düzeltme talepleri dâhil olmak üzere her türlü sicil işlemlerinde tüzel kişiliği haiz sayılacaktır. Ayrıca, yatırım fonlarının tapu işlemlerinin bu kuruluşları temsil eden birer yetkilinin müşterek imzalarıyla gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, tüzel kişiliği bulunmayan konut finansmanı fonları ve varlık finansmanı fonlarının her türlü sicil işleminde tüzel kişiliği haiz sayılması ve sicillerde fon adına yapılacak olan bu işlemlerin, fon kurucusu ve fon kurulunu temsilen birer yetkilinin müşterek imzasıyla gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.

Proje finansmanı fonu kurulmakta ve bu yolla, uzun vadeli büyük kredi gerektiren altyapı, enerji, sanayi, teknoloji yatırımları ve buna benzer projelere münhasıran, proje bazında fon sağlanması amacıyla projeye dayalı menkul kıymet ihraç imkânı sağlanacaktır.

Yapılan düzenlemelerle, izahname, ihraç belgesi ve kamuyu aydınlatma belgelerinde belirtilen taahhütleri zamanında yerine getirmeyen, bu aykırılık için Sermaye Piyasası Kurulunun belirttiği süre içerisinde geçerli bir ekonomik ya da finansal neden göstermeyen ilgililerin ihraçtan elde ettikleri gelirlere Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz isteme yetkisi ile aykırı işlemin iptali için dava açma yetkisi verilmektedir.

Kanunda belirtilen emredici hükümlere aykırı hareket eden tüzel kişilere, brüt satış hasılatının yüzde 1’i ile vergi öncesi kârının yüzde 20’si arasında yüksek olanına kadar idari para cezası öngörülmektedir.

Denetim personelinin talep ettiği her türlü bilgi ve belgenin verilmesi zorunluluğunu yerine getirmeyen kişi ve kurumlara, gerçeğe aykırı bilgiler vermek suretiyle denetime başlanmasına neden olan kişilere idari para cezası getirilmektedir.

Sermaye piyasası araçları ya da ihraççılar hakkında ilgili sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek nitelikteki ve henüz kamuya duyurulmamış bilgilere dayalı olarak sermaye piyasası araçları için alım ya da satım emri veren, verdiği emri değiştiren veya iptal eden, bu suretle kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişilere verilen hapis cezasının alt sınırı iki yıldan üç yıla çıkarılmakta, üst sınır olan beş yıl ise değiştirilmemektedir.

Son olarak, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarına, fiyat değişimlerine, arz ve taleplerine ilişkin olarak yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırmak amacıyla alım veya satım yapan, emir veren, emir iptal eden, emir değiştiren veya hesap hareketleri gerçekleştiren kişilere hapis cezasının alt sınırı iki yıldan üç yıla çıkarılmakta, üst sınır olan beş yıl ise değiştirilmemektedir.

Kanun teklifinin ikinci bölümüne değindikten sonra değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Kayseri’mizin çok önemli bir sorunundan bahsetmek istiyorum. Kayseri, İç Anadolu Bölgesi’nin ticaret ve sanayi merkezidir. Kayseri’mizde 3 merkez, 13 taşra olmak üzere toplam 16 ilçemiz bulunmaktadır. Özellikle de Akkışla, Bünyan, Develi, Felâhiye, Hacılar, İncesu, Özvatan, Pınarbaşı, Sarız, Sarıoğlan, Tomarza, Yahyalı ve Yeşilhisar ilçelerimizde son yıllarda taşradan büyük şehre göç probleminin yaşandığı, merkezlere büyük bir göç akımının olduğu bir gerçektir. Ülkemizin cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kalkınmasında büyük rolü olan tarım sektörünün temel iş gücü rolü oynadığı bu ilçelerde tarımsal üretimin zayıflaması ve özellikle de genç nüfusun işsizlikle mücadele edememesi, göç vermenin en büyük sebebidir. Üretken ve genç nüfusun topraklarını terk etmesi, tüm sektörlerde sıkıntıların artacağına yönelik öngörüleri kuvvetlendirmektedir. Nüfus dengesinin sağlanması, yerli üretimin devamlılığı, şehir merkezlerindeki hava kirliliğinin ve trafik probleminin önüne geçilmesi başta olmak üzere birçok problemin önlenmesi için taşradan merkeze göçün önüne geçmek gerekmektedir. Bunun için ise öncelikle temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan ilçelerimizin bu alanlarda desteklenmesi, sağlıklı ve ihtiyaç merkezli devlet desteklerinin uygulanması gerekmektedir. Gerekli teşvik ve desteklerin sağlanması durumunda yeni iş arayışına yönelmeye gerek kalmayacak, özellikle de maddi sıkıntılar sebebiyle atıl ve terk edilmiş topraklar yeniden değerlenecek ve üretim artacaktır, göç probleminin bir nebze olsun önüne geçilmiş olacaktır.

Taşra ilçelerden bahsetmişken Kayseri’mizde çözülmesinin öncelikli olduğunu düşündüğüm bir diğer problemimiz ise özellikle de Sarız ve Pınarbaşı ilçelerimizdeki yayla problemidir. Bu ilçeler, coğrafi yapısı ve mera varlığı nedeniyle hayvancılığa elverişli konumdadır. İklimin elverişli olması bu bölgede hayvancılığı geliştirmiştir. Öyle ki bu ilçelerin temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Burada yaşayan besicilerimiz, yaz aylarında hayvanlarını otlatmak ve üretim faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere, ortalama üç aylık sürelerle Pınarbaşı ve Sarız ilçeleri sınırlarımızdaki yaylalara çıkmaktadırlar. Bu süre zarfında temel ihtiyaçlarını karşılamak için kulübeler ve hayvanların barınması amacıyla küçük ahırlar yapmışlardır fakat bu yapılara yıkım emri çıkmıştır. Neredeyse tek geçim kaynağı hayvancılık olan, buralardan kesinlikle hiçbir rant elde etmeyen yöre halkı mağduriyet yaşamaktadır. Söz konusu yıkımların gerçekleşmesi, yörede hayvancılık sektörünün büyük oranda gerilemesine, dolayısıyla da zorunlu göçe sebep olacaktır.

Benzer bir durum, Develi ilçemizin Sindelhöyük Mahallesi’nde de söz konusudur. Yetkililerden aldığımız bilgiye göre, bölgede 25 adet bina mera arazisine yapılmış olup bu binalardan 3 tanesi yıkılmış, kalan 22 binanın da yıkılması için çalışmalar başlatılmıştır. Mera vasfındaki bu arsaların hazine arazisine dönüştürülüp üzerindeki maliklerine rayiç bedelleri üzerinden satışının yapılması bu problemi çözecektir diye düşünüyorum.

Benim, bu konuda, konunun muhatabı olan yetkililerden talebim, buralardaki yıkım emirlerinin kaldırılması ve zaten ekonomik olarak zor dönemler geçiren çiftçilerimizin ve besicilerimizin mağduriyetlerinin önüne geçilmesidir.

Üzerinde durmadan geçemeyeceğim bir diğer husus ise Cumhurbaşkanlığı 2020 yılı yatırım planıyla ilgili. Yatırım planında Kayseri’mize ayrılan bütçe için, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm ilgililere, yetkililere teşekkür ediyorum. Fakat yatırım programında genel tabloya baktığımız zaman, Kayseri ilimize ayrılan miktarın toplamda 460 milyon TL olduğunu görüyoruz. Bu meblağ, özellikle de diğer illere kıyasla Kayseri’mizin potansiyelini de düşündüğümüz zaman beklentilerimizi maalesef tam anlamıyla karşılayamamıştır. Özellikle de yüksek hızlı tren hattının bir an önce faaliyete geçebilmesi için yeterli ödenek maalesef bu sene de sağlanmamıştır. Bu konuda Kayserililer olarak beklentimiz ve ısrarımız oldukça fazladır. Ben de tüm Kayserililer adına bir kez daha buradan dile getirmek istiyorum: Yüksek hızlı tren Kayserililere verilmiş bir sözdür, bir an önce bu sözün yerine getirilmesi Kayseri halkının en büyük arzusudur.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl şubat ayında kaybettiğimiz, Kayseri’de ülkücü camianın sevilen isimlerinden, dava ve yol arkadaşlarımız Cuma Uluçay ve Mehmet Özet’e Cenab-ı Allah’tan tekrar rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum, ruhları şad olsun diyorum.

Evet, bugün ise 20 Şubat; Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin, yiğidimizin şehadet şerbetini içtiği gün. Kendisini şu sözlerle anmak istiyorum:

“Mustafalar ölür belki onurla,

‘Allah davası ölmez.’ dedi gururla,

Önkuzu misali aynı şuurla,

Ege’de bir yiğit şehidim Yılmaz,

Hainler yılar da Fırat’ım yılmaz.” (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle teklifimizin milletimize ve devletimize hayırlı sonuçlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Genel Kurulumuzu ve ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde şahıslar adına son söz Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel’e aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika Sayın Erel.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin ikinci bölümünde yer alan Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu’nda yapılan değişiklikleri kısmen olumlu bulmakla beraber, bununla alternatif finansman kaynaklarına ulaşılması, yatırımcıların tasarruf yapmaya teşvik edilmeleri, yatırım getirilerinin artırılması ve yatırım maliyetlerinin düşürülmesi hedeflenmektedir. Örneğin, 28 ve 29’uncu maddelerde önerilen değişiklikle yurt dışında bulunan tröst benzeri yapılanmaların borçlanma aracı sahipleri kurulu kapsamında oluşturulmasının yasal dayanağı oluşturulmakta olup sermaye piyasalarının etkin olmasının önü açılmak istenmektedir. Keza, 31’inci maddede Sermaye Piyasası Kurulu kapsamında olan yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketlerinin hisse senedi işlemleriyle sınırlı tutulmuş olan kredi ve borç verme alanları genişletilmektedir. Böylelikle yine, bankacılık kesiminin üstüne binmiş olan finansman yükü yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketlerine kaydırılabilecek, başta proje finansmanı olmak üzere uzun süreli kredi finansman ihtiyacı gerektiren yatırımların finansmanının sermaye piyasalarından sağlanmasının önü açılacaktır.

34’üncü maddede önerilen en önemli olumlu değişiklik, bu maddenin devreye girmesiyle projelere özel fonlar oluşturmak ve bu fonları yatırımcılara sunmak olanaklı hâle gelecektir. Böylelikle hem alternatif finansman kaynakları yaratılmak suretiyle, bankacılık sisteminin üstündeki finansman yükü azaltılacak, yatırımcılara yeni yatırım araçlarına yatırım olanağı sağlanacak, faiz hassasiyeti olan kimselere daha fazla yatırım ve getiri elde etme imkânı sunulacaktır. Dolayısıyla Sermaye Piyasası Kanunu’nda önerilen değişikliklerle hem yatırımcılar kâr faizinden daha yüksek getiri elde edecekler hem de finansman ihtiyacı olan kurum, kuruluş ve proje sahipleri daha kolay, daha ucuz fonlamaya ulaşma olanağına sahip olacaklardır.

Teklifte yer alan düzenlemelerin bazılarına, sebeplerini yukarıda açıkladığımız şekilde lehte yaklaşmaktayız. Fakat 40 maddeden oluşan teklifin ruhuna baktığımızda, şeffaflık ilkesini ihlal edecek, finans piyasasındaki rekabeti olumsuz etkileyecek ve yeni dengesizlikler yaratacak düzenlemelerin de öne çıktığı ortadadır. Bu kanun teklifi Komisyonda görüşülürken iktidar, burnundan kıl aldırmama konumundan vazgeçip bu alanda deneyimi, bilgisi, birikimi Türkiye tarafından bilinen muhalefet milletvekillerinin görüş ve düşüncelerini dikkate alarak metne şeklini vermiş olsaydı bu kanun teklifi daha verimli, daha uygun olacaktı diye düşünüyoruz.

Tabii ki konu banka ve para olunca da Türkiye’de yaşayan insanlarımızın bu alanda, ekonomik alanda, parasal alanda, bankaların uyguladığı düzlemsel alanlarda ne kadar sıkıntıda olduğu hepimizce bilinmektedir. İhtiyaç kredisindeki ve diğer kredilerdeki borçlu kişi sayısı günümüzde 25 milyonu aşmıştır. Buna bağlı olarak da son beş yıl içerisinde icraya verilen vatandaş sayısı da bu alanda 4 milyonu aşmıştır. Yine, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları artık çiftçiler tarafından ödenemez hâle gelmiştir. Dolayısıyla, bugüne kadar borcunu ödeyemeyen vatandaşlarımız -varsa elinde- taşınmazlarını, motorlu taşıtlarını satmak zorunda kalmaktadır, bundan mahrum olanlar ise borcu borçla kapatma yoluna gitmektedirler.

Dolayısıyla, ekonomik sıkıntılar Türkiye’de yaşayan insanlarımızı artık canından bezdirir hâle gelmiştir. Keşke bu teknik kanunlar arasına vatandaşlarımızın nefes almasını sağlayacak, onların yarınlarından endişe etmelerini ortadan kaldıracak düzenlemeleri de koyabilseydik diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şahin, sisteme girmişsiniz, size bir söz vereyim, ondan sonra devam edelim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ilinde yaşayan 600 bin Suriyelinin yük olmaya başladığına ancak AKP’nin Hataylıların taleplerini görmezden geldiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay’da yaşayan 600 bin Suriyeli, misafir olmaktan çıktı, vatandaşın omuzlarına yük olmaya başladı. Kapımıza yine binler dayandı, birini kaldıracak maddi ve manevi gücümüz yok. Birlikte yaşıyoruz, ekmeğimizi bölüşüyoruz ancak Hatay’a ne ek ödenek veriliyor ne de beşinci teşvik bölgesine alınıyor. Ne hastane talepleri ne lojistik köy ne Amanos Tüneli ne narenciyeye soğuk hava deposu ne hızlı tren ne turizm yatırımı; bir buçuk yılda bir arpa boyu yol alınmadı. Halkın çığlığını yüce Meclise taşıyoruz ancak nafile; AKP, Hataylının çığlığını duymuyor. Hatay halkı bu görmezden gelinmeyi, ilgisizliği, cezalandırılmayı hak etmiyor. Üç beş yandaşı zengin ettiğiniz mega projelerinizden istemiyoruz; sadece huzur, refah, istihdam alanları istiyoruz. En yüksek vergiyi veren Hatay’dan al ama yatırımı yapma. AKP, Hatay’a üvey evlat muamelesi yapmakta. Artık yeter, millet aç, kendini yakıyor.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemi bulunmadığından ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Suriye’nin İdlib bölgesine düzenlenen hava saldırısında şehit olan 2 askere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şu anda aldığımız bir habere göre, Millî Savunma Bakanlığının yaptığı bir açıklamada İdlib’de hava saldırısı sonucu 2 askerimizin şehit olduğunu, 5 askerimizin de yaralandığını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Hayatını kaybeden kahraman askerlerimize, şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve Türk ulusuna başsağlığı diliyorum. Yaralanan diğer asker kardeşlerimizin hepsine de acil şifalar diliyorum. Ulusumuzun başı sağ olsun.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

22’nci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 22- 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununun 5 inci maddesine birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

“(2) Birinci fıkranın (e) bendinde öngörülen tutar faktoring şirketleri için elli milyon Türk Lirası olarak uygulanır.”

   Dursun Müsavat Dervişoğlu                  Ayhan Altıntaş            Yasin Öztürk

             İzmir                                      Ankara                              Denizli

       Feridun Bahşi                    Ahmet Kamil Erozan                  Şenol Sunat

           Antalya                                  Bursa                                  Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Şenol Sunat. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İdlib’te şehit düşen 2 vatan evladına Allah’tan rahmet diliyor, kederli ailelerine başsağlığı diliyor ve milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Evet, teklifin 22’nci maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım, Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ekonomimiz günübirlik, günü kurtarmaya yönelik saray bürokratlarının hazırladığı yasalarla krizden çıkarılmaya çalışılıyor. Yaptığınız kanunlara bile uymayıp yenisini yapıyorsunuz. Banka kredileriyle yandaş müteahhitlerin borçlarını kapatanlar, karşımıza geçmiş “Bankacılık sektörünü ayağa kaldırmak istiyoruz.” diyorlar. Tuz koktu sayın milletvekilleri. Bu topraklarda yıllarca milletimizin kötü gün dostu olmuş, yüz elli yıllık Hilal-i Ahmer’i yani Kızılayı naylon şirkete dönüştürüp yandaş vakıflara para aklatanlar “Her şey yolunda.” diyorlar. Evet, bir de yüzleri kızarmadan çıkıp “Her şey yolunda.” diyorlar sayın milletvekilleri. Kriz nedeniyle güzel memleketimizde her gün insanlarımız yokluktan, yoksulluktan intihar ediyor ve gençlerimiz bunalımda.

Evet, sayın milletvekilleri, “Varlık fonu nedir?” diye sorulduğunda, yabancı ülkelerde bu fon, aşırı üretimden ve kazanç fazlasından biriken gelirin toplandığı ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanması için biriktirilen bir fondur yani gelecek nesillerin teminat altına alınmasıdır. Varlık fonlarına sahip olan ülkeler petrol, doğal kaynaklar, dış ticaret fazlası ve finansal işlemlerden sağlanan gelirlerle fonlarına kaynak sağlarlar. Bizde ise durum tam tersi. Bizde petrol yok, dış ticaret fazlası yok, üretim yok. Bu iktidarın, cumhuriyetin kazanımlarını, sata sata bitiremedikleri elde kalan kamuya ait kurum ve kuruluşlarını Varlık Fonu altında paralel bir hazine gibi elde topladıkları bir fon. Özetle, bizim ülkemizin elde kalan kurumlarını aldılar, saraya bağladılar, denetimi kaldırdılar, aile şirketi yaptılar. Garip gurebanın hakkını yediler, yetmedi, hâlâ daha da fazla borçlanma yetkisi istiyorlar. Doğmamış çocuklarımızın, evlatlarımızın haklarını da gasbetmenin peşindeler. Yakında Hazineyi de fona bağlar, memleketi açık artırmayla satışa sunarlarsa hiç şaşırmayacağız.

Sayın milletvekilleri, biz böyle konuştuğumuz zaman bazı vekiller kızıyor, celalleniyor “Biz burada neciyiz, izin vermeyiz.” diyorlar. Biz, sizlerin görmek istemediği acı gerçekleri söylüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bizim, milletvekilleri olarak, bu ucube Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde ne bir ağırlığımız ne de bir yetkimiz kaldı. Gazi Meclisin itibarı zedelendi, yerle bir edildi. Denetim Hak getire, sorularımıza bile cevap verilmiyor. İktidar grubu, saray bürokratları tarafından ellerine tutuşturulan kanun tekliflerinin altında “İmzalarımız var.” diye yasama faaliyeti yaptığını zannediyor. Saray tarafından belirlenen gündem dışına çıkmadan yaptığınız konuşmalarla sayın milletvekilleri, bazen de boşa düştüğünüz konuşmalarla milletin sesi olduğunuzu mu zannediyorsunuz? Yasama ve denetleme görevlerinin göstermelik hâle geldiği Gazi Meclisin sıralarında otururken hiç mi vicdanınız sızlamıyor diye sormak istiyorum. Keşke size muhalefet edenler olmasa sayın milletvekilleri, tüm muhalefeti istediğiniz gibi dizayn edebilseniz ama bunun mümkün olmadığını buradan hatırlatmak istiyorum.

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu Meclis, yedi düvele meydan okuyan kahramanların kurduğu Meclistir. Bu Meclis, yandaş müteahhitlere para aktaran, hazineyi soyanların değil, canını da malını da ülkesi için feda edenlerin kurduğu Meclistir. Bu Meclis, İngiliz’inden Rus’una, yobazından ajanına her türlü hainin oyununu bozmuş, düşmanı bu topraklardan kovmuş ecdadımızın Meclisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Sunat.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Bu Meclis “Padişahım çok yaşa.” diyenlerin değil, Türk milletinin istiklali ve istikbali için padişaha boyun eğmeyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının kurduğu Meclistir.

Bizlere düşen görev sayın milletvekilleri, tarihi şan ve şerefle dolu olan Gazi Meclisimize tekrar eski itibarını kazandırmaktır. Bunun yolu ise iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemden geçmektedir. Bu, bizim ecdadımıza olan borcumuz, gelecek nesillerimize olan sorumluluğumuzdur. Böyle giderse tek adamın her şeye karar verdiği, demokrasinin olmadığı, hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliğinin yaşandığı bu ülkenin geleceği yok. Bir gün çıkardığınız bu yasalar sizleri de vuracak. Bir gün adalet size de lazım olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 22 - 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 5inci maddesine  birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ilave edilmiş ve mevcut ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

"(2) Birinci fıkranın (e) bendinde yer alan tutar faktoring şirketleri için elli milyon Türk Lirası olarak uygulanır."

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener           Neslihan Hancıoğlu

           Antalya                                 Konya                                 Samsun

       Mahmut Tanal                        Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           İstanbul                                İstanbul                                  İzmir

Emine Gülizar Emecan                Burhanettin Bulut

           İstanbul                                 Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Burhanettin Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İdlib’de şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ülkemizin başı sağ olsun. Yine, aynı şekilde, Almanya’da yaşanan şiddetle ilgili gerek vatandaşlarımızın gerekse orada yaşayanların hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Bu tür ırkçı saldırıları kınıyoruz.

Değerli arkadaşlar, dönemin özelliğine uygun yine bir torba yasayla karşı karşıyayız, sarayın torba yasası. Yine yeni vergiler, yine yeni borçlanmalar, yine yeni güç talepleri üzerine kurulu bir torba yasa; halkın gündemi yok burada. “Halkın gündemi nedir?” diye sorarsanız halkın gündemi boş tenceredir, halkın gündemi boş cüzdandır, halkın gündemi algı değildir en azından. Algıyla halk yönetilemiyor. Halk pazara gittiğinde cebinde ne kadar var, onunla hayatını devam ettiriyor. Bununla ilgili daha bugün Berat Albayrak, Sevgili Bakan şöyle bir ifade kullanmış Antep’te: “Enflasyonda, kurda, faizde başarının devamını sağlıyoruz.” Bu nasıl bir yönetim şeklidir, bu nasıl bir ifadedir, anlamakta zorluk çekiyoruz. Sadece bir şey söyleyeyim: Bakan olduğunda kur 4,61; şimdi dolar kuru 6,10.

Tabii, bu algı yönetimleriyle ülkeyi yönetmeye çalışıyorlarsa da biz de rakamlarla bunun gerçekliğini ifade etmeye çalışıyoruz. Örneğin, son beş yılda kredi kartı ve tüketici kredisi kullananlardan 3 milyon 687 bin kişi icra takibine uğramış. Son yılda, 2019 yılında kredi kartı ve tüketici kredisi borcundan dolayı icra takibine uğrayan kişi sayısı 1 milyon 403 yani bunu 5’le çarptığınızda geçmiş dönemin neredeyse 2 katı kadar 2019’da icra takibine uğrayan vatandaşımız var.

Yine, tüketici kredisi ve tüketici borçlarına baktığımızda, 2002 ile bu yılı mukayese ettiğimizde tam 93 katına çıkmış. Bu oran 2002’de 6,6 milyarken şimdi 611 milyar lira.

Yine, bu rakamlar yetmiyor ise başka rakamlar da verelim: Örneğin, Türkiye’deki resmî işsiz sayısı 4 milyon 308 bin, resmî olmayan işsiz sayısı ise 8 milyonlara yaklaşıyor. Tabii, bu oran sadece rakamlardan ibaret değil; bu oran cumhuriyet tarihinin en yüksek oranı, en yüksek işsizlik oranı. Neredeyse savaş dönemlerindeki işsizlik oranlarını yaşıyoruz şu anda Türkiye’de. Örneğin genç işsizlerde oran yüzde 25 yani genç nüfusun neredeyse dörtte 1’i işsiz durumda.

Yine, bir başka rakam: Son üç yılda elektriği kesilen abone sayısı 18 milyon.

Tüm bu rakamlar belki yetmeyebilir, size bir başka rakam daha vereyim: Son bir haftada, geçim sıkıntısı nedeniyle intihar girişiminde bulunanlar, intihar edenler Şırnak’ta, Konya’da, Hatay’da, İstanbul’da… Bunların 2018 sonrası TÜİK verileri yok ama 2002 ile 2018 arasındaki yani on yedi yıldaki rakamları var: 50 bin. Yine bu dönemde günde 8 kişi intihar ediyor; daha nasıl bir ifade lazım, daha nasıl bir gösterge lazım, açıkçası anlamak da mümkün değil.

Ekonomiye ilişkin bu veriler varken bu tedbirleri alması gereken kurumlar var; işte, bir tanesi elbette yürütme ama diğeri de yasama yani bizler. Ama yasamaya baktığınızda, maalesef halkın gündemine ilişkin değil, biraz önce ifade ettiğim gibi, sarayın ihtiyaçlarına ilişkin yasa çıkartıyor. Burada bu görev, bunları ifade etmek sadece bize düşmüyor, 2’nci partiye, 3’üncü partiye düşmüyor, 5’inci partiye düşmüyor; iktidar partisine de düşüyor çünkü bu yeni sistem, iktidar partisine yani 1’inci partiye de denetleme görevi veriyor. Burada, yasama, hüviyetini sadece yürütmenin ihtiyacına göre karşılamaz; vatandaşın ihtiyacına göre de karşılaması gerektiğini ifade ediyoruz çünkü bu sistemin amacı, gayesi, vatandaşın ihtiyaçlarına göre yasama hizmetlerinin yapılması, yasama görevinin yerine getirilmesi ama bakıyoruz, yürütmede Tayyip Erdoğan; hukukta, yargıda Tayyip Erdoğan. Bari yürütmeyi de Tayyip Erdoğan’a bırakalım, vatandaşın ihtiyaçlarını karşılayan yasalar çıkartalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bulut.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce ifade ettiğim gibi bugünkü iktidara ilişkin birçok söz söylenebilir, ama ekonominin temeli güvendir. Eğer güven o ülkede yoksa ekonomi dip yapar; yabancı yatırımcılar gelmez, insanlar birbirine güvenmez, ekonomik olarak da herhangi bir yatırıma girmez. Güven için de ne gerekir? Birincisi, adalet gerekir; ikincisi, şeffaflık gerekir; üçüncüsü, denetleme gerekir; bireysel özgürlük gerekir, bağımsız yargı gerekir, kaliteli yasama gerekir, özgür basın gerekir ama bakıyorsunuz, bunların hiçbiri bu ülkede yok. O nedenle ekonominin dip yapması kadar da doğal bir şey yok.

Son söz olarak, yürütmeye ve Meclisin 1’inci partisine önerim, yirmi aydır ne yapıyorsanız onu yapmayın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifi, müzakerelerini yaptığımız teklif Bankacılık Kanunu ile Sermaye Piyasası Kanunu’nda bazı değişiklikleri öngörüyor. Amacımız ne? Amacımız, Türkiye'deki finansal piyasaların genişlemesini, derinleşmesini sağlamak, işletmelerin finansmana rahat ulaşımını sağlamak. Amacımız bunu içeriyor. Bu neyi getirecektir? Bu, ekonomik aktivitelerin finansmanında firmaların daha ucuz maliyetli bu kaynağa ulaşma imkânını getirecektir ki bunlar ekonomik büyümeye katkı sağlayabilsin. Bu düzenleme içerisinde yeni bir vergi söz konusu değildir, burada bir vergi maddesi yok. Sarayın ihtiyaçlarını karşılamak için bu kanun çıkmamaktadır, burada Külliyeyle alakalı herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bunların altını özellikle çizmek isterim.

Bir de eleştirileri anlayabiliyoruz fakat burada “Kul hakkı yiyorsunuz.” “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorsunuz.” diyorsunuz, bunlar hoş ifadeler değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada iktidar ya da muhalefet, 1’inci parti ya da 5’inci parti, burada hiçbir partinin milletvekillerinin ya da millî iradeyle seçilmiş olan arkadaşların böyle bir şeye müsaade edeceğine biz inanmıyoruz. Biz müsaade etmedik. Şimdiye kadar en hassas olduğumuz konulardandır. Ama bu ifadeleri kullanıyorken bunlar, “Kullandık gitti. Konuşma yaptık gitti.” olmuyor. Bunlar ağır izler bırakan ifadeler. O açıdan herkes kullandığı kelimeleri özenle seçerse daha iyi olur. Bu hak yeniyorsa, böyle bir durum olmuş olsa o zaman en büyük tokadı zaten millet bu iktidara atar. Şimdiye kadar da iktidarları bu nedenle değiştirmiştir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, hatibimizin konuşmasını maksadı dışına çıkartmıştır, yerinden bir dakikalık söz istiyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böle bir usul yok Sayın Başkanım ya!

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Bir kelimeyle...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne demek “dışına” Sayın Başkan? Siz Meclis Başkan Vekilliği yaptınız.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kendi fikrimizi söyleyemeyecek miyiz ya?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Hatibimize bir dakika yerinden söz istiyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir şey var mı ya?

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Ama bir itham var Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bulut, şuraya gelin, bir açıklama yapın, kayıtlara geçsin.

Buyurun.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Grup Başkan Vekili şu ifadeyi kullandı: “Bugünkü yasa maddelerinin içerisinde sarayla ilgili bir şey yok.” dedi ama biliyoruz ki bu maddelerin en önemli özelliği, Varlık Fonunun yeni borçlanma yetkisini alması ve bankacılık uygulamalarının da Varlık Fonuyla iliştirilmesi. Varlık Fonunun başındaki kişi de Sayın Cumhurbaşkanı, doğal olarak da bağlantısı buradan kuruluyor.

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

(İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve Adana Milletvekili Burhanettin Bulut arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın Bulut, Sayın Muş; bir konuşmacı davet edeceğim. İsterseniz dışarıda konuşmaya devam edin arkadaşlar. Bir sayın konuşmacıyı davet edeceğim. Sayın Bulut, Sayın Muş; bir konuşmacı davet edeceğim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinde bulunan “şirketleri için” ifadesinin “şirketlerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Meral Danış Beştaş                     Garo Paylan                        Dersim Dağ

              Siirt                                 Diyarbakır                          Diyarbakır

        Kemal Peköz                         Rıdvan Turan                     Kemal Bülbül

            Adana                                  Mersin                                 Antalya

Serpil Kemalbay Pekgözegü                 Tulay Hatımoğulları Oruç

             İzmir                                   Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş.(HDP sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Bankacılık Kanunu’yla ilgili görüşmelerimiz devam ediyor ve bu konudaki eleştirilerimizi, ekonomik krizin gelmiş olduğu aşama, dolar ve altının engellenemez bir yükselişte olduğunu ve bunun Türkiye’deki krizle, yoksullukla, açlıkla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, aslında siyasi perspektiften, ideolojik yaklaşımlardan, partisini koruma kaygısından hareket etmezse iktidar partisi milletvekilleri, bu realiteyi görecektir.

Evet, gerçekten şu anda on sekiz yılda damga vuran gelişmeler, Türkiye’de yaşanan tartışmalar... Daha dün gözümüzün önünde bir davaya Cumhurbaşkanı hâkimlik yaptı, beraat kararı veren hâkimler hakkında HSK soruşturma açtı. Daha önce tahliye olduğu bir davadan Osman Kavala, aynı soruşturmadan tekrar tutuklama kararıyla cezaevine gönderildi. Dediğim gibi, dolar ve altın yükselişte, İdlib’den kötü haberler geliyor, Türkiye’nin birçok yerinden kötü haberler geliyor ama bizim, hâlâ bu krizin yaşandığını nasıl örtebiliriz, bunun önündeki engelleri, bankacılığı nasıl bunun önüne set olarak çekeriz diye uzun yaptığımız tartışmalar var. Evet, gerçekten değişimin ve dönüşümün ellerimizde olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Biz, bu hafta sonu büyük kongremizi yapacağız, Ankara Arena’da. Halkların Demokratik Partisi olarak, şu anda gelecek günlere hazırlıkların da tartışılacağı ve çok güzel günlerin yakında olacağını bütün halklara, Türkiye yurttaşlarına müjdelemek istiyoruz. 23 Şubatta karanlıkların aydınlığa dönüşme umudunu büyük bir gururla ve inançla kongremizde göstereceğiz. Ve ne diyoruz her zaman? HDP barıştır, kardeşliktir, sevgidir ve her gün kendisini yeniden, yeniden yeşerten umuttur çünkü HDP, ben değil, bizdir. Emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin, kadınların, çocukların, öğrencilerin, gençlerin partisidir. HDP alın teridir, emektir ve içinde bulunduğumuz karanlığı yırtacak güçtür. Bu vesileyle herkesi kongremize davet ediyorum. 23 Şubatta Ankara Arena’da “Özgürlük halayında buluşalım.” diyorum.

Şimdi, başka bir mesele var. Yarın, Dünya Ana Dili Günü, 21 Şubat. Eşitliğin olmadığı bir yerde Ana Dili Günü’ne dair, biraz önce de tartışıldı, dillere saygıdan söz edildi. Tabii ki bu beyan önemli ama saygı yetmez, sözlü bir saygıdan söz etmiyoruz. Biz dillerin önündeki yasakların kaldırılmasını istiyoruz. Yani “saygı ve zenginlik” ifadesi ne demek? Bir dil var eğitimi yasak, kamuda konuşulması yasak, kamuda hizmet verilmesi yasak, uçakta anons edilmesi yasak, o dilde türkü söylenmesi yasak, o dilde afiş asılması yasak, o dilde ve ve ve her şey yasak ama ben bu dile saygı duyuyorum; böyle bir şey yok.

Dillerin kardeşliği ve eşitliğinden söz ediyorsak Kürtçenin de, Lazcanın da, Urducanın da, Süryanicenin de, Ermenicenin de, Zazacanın da aynı koşullarda değer görmesi lazım ve yasalarda, Anayasa’da önündeki engellerin kaldırılması lazım.

Şu anda kamu hizmeti verilirken ana dilinde verilmesi yasak. Ben bunu binlerce örnekten biliyorum. Türkçe bilmediği için sağlık sorununu anlatamayan annelerimiz var, kardeşlerimiz var. Doktor yanlış teşhis koyuyor. Bundan daha öte bir şey olabilir mi? Annemize tercümanlık yapıyoruz doktora giderken. Diyoruz ki: Neren ağrıyor? Nasıl anlatsın, o dili bilmiyor. Gidiyor bir devlet dairesine dilekçesini ya da talebini o dilde ifade edemiyor.

Kamu hizmetlerinin ana dilinde verilmesi için defalarca kanun teklifi verdik ama maalesef burada garip bir şekilde reddedildi. “Garip” diyorum çünkü “Dile saygı duyuyorum.” deyip buna ilişkin talepleri reddetmek de bir çifte standarttır, bir iki yüzlülüktür. Dili kullanım özgürlüğü, en geniş anlamda aynı zamanda ifade özgürlüğüdür. Fakat uluslararası hukukta kabul gören bu ilke, Türkiye’de maalesef yoktur. Örneğin, Kürtler vergi vermiyor mu, askere gitmiyor mu? Peki, neden ana dilinde hizmet alamıyor? Neden doktorlar ana dilini öğrenmiyor, öğretmenler neden bilmiyor? 20 milyon bir nüfustan söz ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir de şunu söyleyeyim: İstanbul Havalimanı’nda -önerge de verdim, cevap alamadım- dünyanın bütün dillerinde anons var, Urduca bile var ama Kürtçe yok. Her gün Kürtler biniyor o uçağa, o yok. Diller arasında eşitlik yok. Bu vesileyle Dünya Ana Dili Günü’nü kutluyorum. Kürtçede çevirisi şu, isteyenler için: “…”(x) diyorum.

Eşitsizliğin olduğu yerde ekonomik eşitlikten söz edilemez. İşte, önümüzdeki kanun da ekonomik eşitsizliği derinleştirecek bir ortamda, bir atmosferde ve bir arka planla yapılıyor. Sadece Ankara ve Gökova Okluk Koyu’ndaki yazlık saray için harcanan paranın 3 milyar 280 milyon lirayı bulduğunu halkımıza söylemek isterim. Evet, sizler açlık ve yoksulluk çekerken saraylara paralar harcanmaya devam ediyor.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 23’üncü madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır; önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 23’üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 23- 6361 sayılı Kanunun 44 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 44- (1) Kurul kararıyla ve gerekçesi belirtilmek suretiyle şirketlere bu Kanunun;

a) 8’inci maddesine aykırılık durumunda yirmi beş bin Türk Lirasından elli  bin Türk Lirasına kadar,

Dursun Müsavat Dervişoğlu              Yasin Öztürk            Aydın Adnan Sezgin

             İzmir                                  Denizli                                  Aydın

        Şenol Sunat                         Feridun Bahşi           Ahmet Kamil Erozan

            Ankara                                 Antalya                                  Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Aydın Milletvekilimiz Sayın Aydın Adnan Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sezgin.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Almanya’da gerçekleştirilen ırkçı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Evet, Batı Avrupa’da ırkçılık vardır. Milyonlarca vatandaşımızın yaşadığı bu ülkelerde o ülkeler yönetimleriyle ve ana akım partileriyle iş birliğine gitmeliyiz çünkü bu afet yok edilemiyor. Bunu, bu iş birliğini yeterli ölçüde düşünmüyoruz ve yeterli ölçüde gerçekleştirmiyoruz maalesef.

İdlib’de bugün şehit düşen Mehmetçiklerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, başımız sağ olsun. Suriye politikasının yanlışlığının, çarpıklığının acısını ve tehdidini yaşıyoruz milletçe.

Değerli arkadaşlar, bugün burada Aydın vilayeti açısından çok önemli, esasen ülkemizi de yakından ilgilendiren büyük bir soruna yeniden değinmek istiyorum: Jeotermal enerji santrallerinin zararları. Evet, bazı alanlarda yaptırımlar ağırlaştırılıyor, bankacılık sektöründe mesela. Ancak nedense Aydın’da insan sağlığı, çevre, tarımsal üretim, hayvancılık ve doğal kaynaklara çok ciddi zararlar vermekte olan denetimsiz JES’lere herhangi bir yaptırım uygulanmaktan imtina ediliyor. Denetimsiz JES’lerin yarattığı riskler giderek artarken Elâzığ depreminin ardından şimdi bir de JES’ler nedeniyle Aydın’da ortaya çıkan deprem riski daha kuvvetli şekilde hatırlanmalıdır. Uzmanlara göre, yer altı kaynaklarına yönelik endüstriyel girişimler, örneğin büyük barajlara su doldurma veya boşaltmanın yarattığı yük değişimi, derin maden kazıları ve jeotermal enerji üretimi gibi çalışmalar nedeniyle depremlerin tetiklenmesi mümkün hâle gelebilmektedir. Dünyada jeotermal alanlarda, büyük miktarda enerji üretimi yapılan ülkelerde çok sayıda deprem gözlendiği bilinmektedir.

Büyük Menderes havzası da tarihte hasar ve can kaybına neden olmuş depremler bakımından depremselliği yüksek bir alandır. Aydın’da da geçmişte yıkıcı depremler meydana gelmiştir. 1970 yılından sonra bölgede yaşanan deprem sarsıntısı sayısı hızla artmıştır. Uzmanlar, 70’lerde kurulmaya başlanan ve sayısı giderek artan JES’lerin depremleri tetiklediğini öne sürmektedir. Özellikle Germencik’te, yüz ölçümüne kıyasla dünyanın sayısal olarak en fazla sayıda jeotermal santrali, en fazla sayıda jeotermal kuyusu, en uzun ve derin jeotermal kuyuları bulunmaktadır. Aydın’da sayısal olarak en fazla depremin Germencik ilçesi ve etrafında meydana gelmesi de tesadüf değildir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bu konuyu ivedilikle ele almaya ve JES’lerin etkilerine ilişkin yapılan inceleme ve değerlendirmelere, JES’lerin deprem üzerindeki etkilerini de eklemeye davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin toplam sulak alan varlığı 2,5 milyon hektardır. Son kırk yılda tarım amaçlı kurutmalar, doldurmalar, sanayi kirliliği, büyük baraj inşaatları gibi müdahaleler nedeniyle yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alanımız, ekolojik ve ekonomik değerini yitirmiştir. Bir başka deyişle, Türkiye, kırk yıl gibi kısa bir sürede sulak alanlarının yarısını kaybetmiştir.

Menderes Nehri’nin durumu da maalesef vahimdir. Sulak alanlara yönelik diğer tehditlerle birlikte JES’ler, Menderes havzasında durumu daha da berbat hâle getirmektedir. JES’lerin denetimsizliği, bütün bu tehditlere ek olarak, ayrıca, yangın felaketi gibi riskleri ihtimal dâhiline sokmaktadır. Ülkemizde ve başka bazı ülkelerde kritik enerji ve sanayi tesisi yangınları yaşanmıştır. Maazallah, JES tesislerinde yangın felaketi başımıza gelse nasıl bir müdahale yapılacaktır? Ne tür tedbirler alınmıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlgili resmî makamların ve şirketlerin, böyle bir durumda hangi tedbirlerle kontrol sağlanacağını kamuoyuyla geniş şekilde paylaşması gerekmektedir. Felaketler yaşanmadan önlemlerin alınması ve bunların kamuoyuyla paylaşılması, çağdaş devletlerin ve sorumluların yükümlülüğüdür.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesiyle değiştirilen 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nun 44’üncü maddesine eklenen

“(4) Kurul, aykırılığın yaptırım kararı verilinceye kadar birden fazla işlenmiş olmasını veya idari para cezasının uygulanmasından itibaren iki yıl içerisinde aynı aykırılığın tekrarlanmasını dikkate alarak bu maddede yer alan tutarları iki katına kadar artırarak uygulamaya yetkilidir.”

ifadesini içeren fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener           Neslihan Hancıoğlu

           Antalya                                 Konya                                 Samsun

       Mahmut Tanal                        Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           İstanbul                                İstanbul                                  İzmir

Emine Gülizar Emecan                   Bedri Serter

           İstanbul                                  İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekilimiz Sayın Bedri Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BEDRİ SERTER (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bankacılık Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanuna ilişkin söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Memlekette adalet yok, hukuk yok, para yok, banka yok, iş yok ve bu “yok”ları dile getiren vatandaşa hapis çok; onlar için acı da çok.

Son bir hafta içinde, İzmir’de 2 kişi, kendini metro raylarına atarak canına kıydı. Memleketin dört bir yanından bu tür felaket haberlerinin gelmesi içimizi yakıyor, değil mi sayın milletvekilleri? Halk, açlıktan çöpten ekmek toplamakta. Emekli, marketin önünde avaz avaz bağırıyor, “Sadece gözümü doyuruyorum, cebimde beş kuruşum yok.” diyor. Bunun yanında, 800 bine yakın vatandaşım, iş bulamadığından, utancından evinden dışarı çıkamıyor; uyanın sayın milletvekillerim.

Yine, yeniden, bankacılıkla ilgili, adı “düzenleme” mi yoksa “değiştirme” mi, bilemediğimiz bir yasayı geçirmeye çalışıyoruz. Farkında mısınız, bu yasayla da “Varlık Fonuna bunları da dâhil edelim.” diye tepeden gelen talimatların peşinde koşuyorsunuz; uyanın sayın milletvekillerim.

2003’te “Halka hizmetkâr olmaya geldik.” dediniz, vatandaş inandı, oylarını verdi. Son düzlükte, 2018 yılında “Varlık Fonu AŞ” dediğiniz bir kuruluşla tüm milletimizin varlıklarını tek adam yetkisine getirip teslim ettiniz; uyanın sayın milletin vekilleri.

Büyük Atatürk’ün bu yüce Mecliste 1922’de yaptığı konuşmayı hatırlayalım: “Bugünkü uğraşımızın amacı tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlıkla gerçekleşir.” Biz bugün burada, bırakın mali bağımsızlığı, son kertede, tek adam düzeniyle; cumhuriyet kurulduğundan bu yana kurulan mali düzenin ortadan kaldırılması için Meclisin aracı yapıldığını maalesef acı bir gerçek olarak yaşıyoruz. Uyanın sayın milletvekilleri!

Şöyle bir yakın geçmişe uzandım, 2018’in Aralık ayında “Hazinenin anahtarını damada teslim ettiniz.” demiştim ama bugüne geldiğimde bakıyorum ki ne anahtar kalmış ne kapı. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Hazinenin önüne duvar örülmüş, duvar. Uyanın sayın milletin vekilleri!

“Nasıl?” diye sorarsanız, işte, bugün konuştuğumuz bankacılığın gerçek fotoğrafını sizlere sunayım: Şu anda ülkemizde 34 mevduat bankası var. Şaşkınım arkadaşlar, bunun sadece 3 tanesi kamu bankası, 9 tanesi yerli sermayeli özel banka ve -burada çok dikkat edin söyleyeceğim rakama- 21 tane banka yüzde 100 yabancı sermayeli, yüzde 50’den fazlasının sermayesi onların elinde. Uyanın sayın milletvekilleri!

Hakikaten büyük lidermiş Atatürk. İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında, bundan doksan yedi yıl öncesinde “Burayı yabancıların sermayesine mahkûm, esir ülkesi yaptırmayız.” demiş. Uyanın sayın milletin vekilleri!

Sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum: Biliyor musunuz Avrupa Birliği ülkelerinde banka kurmak isteyen yabancı sermaye sahiplerine ne yapıyorlar? Diyorlar ki: “Banka kurarsın ama sadece yüzde 20’sine sahip olursun.” Neden acaba? Ülkemizin millî sermayesiyle kurulmuş, ülkenin öz sermayesinden beslenen bankalar, bugün Türkiye’mizde yabancıların eline teslim edilmiştir. Bu bankalar ne yaptılar biliyor musunuz? Tarımla uğraşan köylümün arazilerini, traktörlerini, evlerini ipotek alıp kredi kullandırdılar. Şu an itibarıyla o köylü kardeşim, aldığı kredilerini ödeyemiyor ve icraya düşmüş durumda. Bunun sonucu ne demek biliyoruz, değil mi? Araziler ipotekten yabancı menşeli bankaların eline geçmekte yani cumhuriyet kurulmadan önceki kapitülasyonları biz yeniden canlı canlı yaşıyoruz. Topraklarımız da yabancı sermayenin eline geçmiş durumda. Uyanın sayın milletin vekilleri!

Cumhuriyet Halk Partisinin bütün milletvekilleri, üstatlarımız bu kürsüden yasayla ilgili teknik bilgileri tek tek anlattılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BEDRİ SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Benim o kadar derin teknik detaylara girmeye zamanım yetmeyecek maalesef ama size bir şey söyleyeyim: Ne BDDK bıraktınız, ne Merkez Bankası bıraktınız, ne de Bankalar Birliği; her şeyi Varlık Fonu AŞ’ye teslim ederek tek adam düzenine kamyon kamyon odun taşıdınız. Uyanın sayın milletin vekilleri!

Şunu da sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim: Hani var ya bir dönem bangır bangır bütün bankalar, KGF kredileri verdi; üretim artacaktı, fabrikalar yükselecekti, çoğalacaktı. Birçok yandaş ve tabela şirketine bu krediler verildi. Çok merak ediyorum, bu kredilerin dönüşü ne oldu? Bildiğim bir şey var ki bu kredilerin yüzde 80’e yakını, batık kredi olarak hazinenin elinde patladı. Şimdi, şöyle düşünüyorum: Bizim gibi düşünen milletvekili arkadaşlarım da “Evet, gerçek bu.” diyorlar ama maalesef ki düzene kendini teslim etmiş milletvekili, söylediklerimi cankulağıyla dinlemektedir. Çünkü fikirlere kurşun işlemez, gerçekler çok acıdır. Uyanın sayın milletin vekili arkadaşlarım!

Söyleyeceğim bu kadar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinde bulunan “Kurul kararıyla ve gerekçesiyle belirtilmek suretiyle” ifadesinin “Gerekçesi belirtilmek suretiyle kurul kararıyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dersim Dağ                          Kemal Peköz                      Garo Paylan

          Diyarbakır                               Adana                             Diyarbakır

Serpil Kemalbay Pekgözegü             Rıdvan Turan                     Kemal Bülbül

             İzmir                                  Mersin                                 Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Dersim Dağ.

Süreniz beş dakika Sayın Dağ. (HDP sıralarından alkışlar)

DERSİM DAĞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Hükûmetin önümüze apar topar getirdiği bir kanun teklifini görüşmekteyiz. Bu teklife baktığımızda tabii ki halkın çıkar ve refahına yönelik düzenlemeleri bulmak mümkün değil. İktidar, bu kanun teklifiyle sadece günü kurtarmaya ve finans piyasalarını dizayn etmeye çalışmaktadır. Üstelik bunu BDDK üzerinden yapması, ayrı bir tartışma konusudur.

Bu kanun teklifi, yine, sınırsız yetkiler, ucu açık ve her tarafa çekilebilecek, istismara ve her türlü hukuksuzluğa açık kavramlar ve maddeler içermektedir. Neredeyse “Kriz var.” diyen herkesin terörist ilan edildiği ülke hâline geldik.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Diplomat katilleri, terörist mi?

DERSİM DAĞ (Devamla) – Kendi politikalarınız ve siyasi vizyonsuzluğunuz nedeniyle yarattığınız bu krizi dillendiren kişi, kurum, parti ve STK’leri hain ilan etmekten başka yapabildiğiniz bir şey yok.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Diplomat katilleri, terörist mi?

BAŞKAN – Lütfen… Hatibi dinleyelim.

DERSİM DAĞ (Devamla) – Ancak bu çabalar, beyhude çabalardır. Ne yazık ki ekonomik kriz öyle bir hâl almış bulunmakta ki kanun değişikliğiyle düzelecek ya da görmezden gelerek, baskı kurarak aşılacak gibi değildir. Yıllardır izlediğiniz politikaların sonuçlarını bir bir yaşamaktayız. Bu krizin yaratıcısı, sorumlusu sizlersiniz. Bu gerçeği asla değiştiremezsiniz.

Çoğu arkadaşımız, intihar konularına değindi ama tekrar vurgulamakta fayda var çünkü siz ve sizin yandaş medyanız bu konuda üç maymunu oynamaktasınız. Bakın, daha dün, Manavgat’ta Halil Yılmaz adlı yurttaşımız, bankaya olan 26.450 TL borcunu ödeyemediği için yaşamına son verdi.

Gençler, geleceksizlik ve işsizlik yüzünden intihar ediyorlar. Sibel Ünlü, gencecik bir üniversite öğrencisi “1 liram var, 1 lirayla karnımı doyurabilir miyim?” dedikten sonra yaşamına son verdi. Hakan Taşdemir, İstanbul Üniversitesi 4’üncü sınıf öğrencisi, işsizlik ve yoksulluktan kaynaklı, gencecik yaşında yaşamına son verdi. Daha ismini sayamadığım onlarca yurttaşımız, ekonomik krizden kaynaklı intihar etmektedir.

Biliyoruz, şimdi sizler ve yandaş medyanız kalkıp bu intihar eden kişiler hakkında “Akli dengesi yerinde değil” “epilepsi hastası” “Zaten daha önce de intihar girişiminde bulunmuştu.” “Devleti küçük düşürmeye yönelik hareketler” “terörist” deyip algı yönetmeye çalışacaksınız. Gerçeklikten o denli kopup uzaklaşmışsınız ki insanların kriz nedeniyle kendilerinin ve çocuklarının yaşamına son vermesi gibi acı ve çarpıcı bir hakikati görmüyorsunuz veya görmek istemiyorsunuz. Bu yarattığınız krizden en çok etkilenenler kuşkusuz, gençlerdir. 3 milyon 516 genç ne istihdamda ne de eğitimde yer almaktadır. TÜİK 2019 verilerine göre 15-24 yaş grubundaki gençlerde işsizlik oranı yüzde 27,4’tür. Bu oran, cumhuriyet tarihinde rekor bir nitelik arz etmektedir.

İşsizlik ve düşük ücretlendirme nedeniyle öğrenci kredisini ödeyemeyen 5 milyona yakın üniversite mezunu genç bulunmaktadır. Kredi borçlarının silinmesi yerine bugüne kadar 250 bin gence e-haciz uygulanmıştır. Yandaş şirketlerin milyonluk vergi borcunu sildiren bu Hükûmet, başta gençlerin olmak üzere yoksul halkın cebindeki iki kuruşu gözünü kırpmadan almaktadır.

İşsizlik oranının ve rakamlarının her geçen gün arttığını görmekteyiz, ekonomik kriz ve işsizlik etkilerini her zaman olduğu gibi varlığını en ağır biçimde işçiler, emekçiler ve dar gelirli vatandaşlar üzerinde hissettirmektedir. İşsizliğin rekor seviyelerde seyretmesi, aşılamayan enflasyon sorunu, asgari ücretin yaşamaya elvermeyecek biçimde yetersiz oluşu ve milyonlarca kişinin açlık sınırında yaşamak zorunda bırakıldığı bir yaşamdan muzdarip vatandaşlarımız bir bir intihar etmektedir. 2020 yılı için brüt 2.943 TL olarak belirlenen asgari ücret, kesintiler sonunda emekçinin cebine net 2.324 TL olarak girmektedir. Türkiye'de açlık sınırı 2.017 TL, yoksulluk sınırı ise 6.976 TL’dir. Bu verilere bile baktığımızda milyonlarca yurttaşın açlığa mahkûm edildiğini açık bir şekilde görmekteyiz. İşte ülkenin hâli bu; bir tarafta açlık, yoksulluk, işsizlik ve intiharlar; bir tarafta da lüks, şatafat ve talan.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum: Gençlik meclislerimize yönelik baskılar ve tutuklamalar, her gün artarak devam etmektedir.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Önce elinizdeki, Erbil’deki kanı yıkayın ya!

BAŞKAN – Sayın Öçal, rica ediyoruz, hatibi dinleyelim lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Niye tepki gösteriyorsunuz?

DERSİM DAĞ (Devamla) – Gençlik meclisi üyemiz Hebun Sümeli on sekiz aydır hukuksuzca tutuklu bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

DERSİM DAĞ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Hebun Sümeli ve onunla birlikte tutuklanan 7 gencin iddianameleri on sekiz aydır hazırlanmadı. Hebun Sümeli ve onunla aynı dosyadan tutuklu bulunan tüm gençlerin yargı önüne çıkması için bir an önce iddianameleri hazırlanmalı ve adil bir yargılanmaya tabi tutulmalıdırlar. Yasal dayanağı olmayan suçlamalar sonucu tutuklu bulunan Hebun Sümeli ve tüm gençlik meclisi üyelerimiz derhâl serbest bırakılmalıdır.

21 Şubat Dünya Ana Dili Günü sebebiyle konuşmamı ana dilim olan Kürtçeyle bitirmek istiyorum: “…” (x) (HDP sıralarından alkışlar)

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Size bu özgürlüğü sağlayan bu Hükûmete teşekkür edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Neye itiraz ediyorsunuz, neye!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Dağdan gelip dağ kanunlarını burada uygulayamazsınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Neye itiraz ediyorsunuz ya, neye itiraz ediyorsunuz! Bir cümle Kürtçe konuştu ya! Çok ayıp gerçekten.

BAŞKAN – Sessiz olalım değerli arkadaşlar.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Katiller!

BAŞKAN – Kanunun üzerinde işlem yapıyoruz, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “Cani” diyor ya!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan…

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Katiller. Katilsiniz, katil!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, oradan bize “caniler” diyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, oradan bize “cani” diyor.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Katilsiniz tabii.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “Cani” diyor Başkan, “cani” dedi.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen… Lütfen susalım değerli arkadaşlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunu kabul etmiyoruz Sayın Başkan, böyle bir şey olamaz!

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Niye bağırıyorlar bize!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunu söyleyen özür dilesin!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, oradan “cani” dedi, tutanaklara bakın lütfen. “Cani” diyemez bize.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – “Cani” kendileridir o zaman.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kendisidir cani.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye, lütfen oturun…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Lütfen, bakar mısınız?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bir saniye…

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir kanun işlemi yürütüyoruz. Partilerinizin sözcüleri var. Yani kanun işlemini yürütürken de arkadaşlarımız özgürce burada düşüncelerini ifade edecekler. (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “Cani” diyemezsiniz burada, haddinizi bileceksiniz!

BAŞKAN – Sayın Beştaş, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Cani sizsiniz!

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Ne yapacaktınız!

BAŞKAN – Sayın Öçal, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne bağırıyorsun arkadan, çık kürsüden konuş! (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Muş, lütfen bir sükûneti temin edelim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Varsa bir sözünüz, çıkın kürsüye, oradan ne konuşuyorsunuz be!

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sözün varsa çık konuş!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Sayın Paylan…

Değerli arkadaşlarım, söz isteyen herkese söz veriyorum. Lütfen, yerinizden söz atmayınız. Buranın bir sükûnet içerisinde yürümesini temin etmeye çalışıyorum. Yani ne oluyor? Niçin laf atıyorsunuz birbirinize? Rica ediyorum arkadaşlar, birbirimizin hukukunu koruyarak burada bir işlem yapacağız. Bir kanun işlemi yürütüyoruz, Meclisi çalıştırmaya çalışıyoruz, burada atılan sözlerle birbirimizi incitmenin gereği yok ki. Lütfen, sükûnetli olalım ve teklifin görüşmelerine devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, devam edemezsiniz…

BAŞKAN - Diğer önergeyi okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan  176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin  ikinci fıkrasında  yer alan “Madde Görüşülmekte olan  44- (1) Kurul kararıyla ve gerekçesi belirtilmek suretiyle şirketlere bu kanunun” ifadesindeki “belirtilmek suretiyle” ibaresinin “belirtilerek“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Nevin Taşlıçay                        Halil Öztürk                        Arzu Erdem

            Ankara                                Kırıkkale                               İstanbul

      Saffet Sancaklı                        Sefer Aycan

            Kocaeli                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Arzu Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz Türk milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

İdlib’de ateşkesi sağlamak üzere bulunan askerlerimize düzenlenen hain hava saldırısı sonucu 2 kahraman evladımız şehit olmuştur, 5 kahraman evladımız ise yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Dualarımız kahraman Türk ordusuyla. Rabb’im ayaklarına taş, gözlerine yaş değdirmesin. Her kim ki vatanın bölünmez bütünlüğüne, bayrağımıza, ezanımıza kastediyorsa Rabb’im kahreylesin. (AK PARTİ sıralarından “Amin” sesleri) Rabb’im Türk ordumuzu muzaffer eylesin. (AK PARTİ sıralarından “Amin” sesleri)

Almanya’nın Hanau kentinde iki kafeye silahlı saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu ırkçı saldırıda 11 kişi yaşamını yitirmiştir, 5 kişi de ağır yaralanmıştır. Vefat edenler arasında Türk vatandaşlarımız da vardır. Allah’tan rahmet diliyorum ve orada bizi bayrak misali temsil eden tüm kardeşlerimize buradan selamlarımı gönderiyorum, dualarımı gönderiyorum.

Değerli milletvekilleri, 20 Şubat 2015 tarihinde, tam beş yıl önce Ege Üniversitesinde PKK’lı hainler tarafından şehit edilen Ege Üniversitesinde bayrak olup tüm ülküdaşlarına bir destan bırakan ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin seneidevriyesinde kıymetli kardeşimi rahmetle anıyorum, ruhu şad, mekânı cennet olsun. Başta yiğit evladımız Fırat Yılmaz Çakıroğlu olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu kanun teklifiyle ülkemizin finansal sektörünün denetim ve düzenleme çerçevesinin uluslararası ilkeler ve standartlarla tam uyumunun sağlanması, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması, bankacılık sisteminin etkili ve ihtiyatlı kurallarla düzenlenmesi ve mevzuata aykırılıkların caydırıcı cezalara tabi tutulması amaçlanmaktadır. Teklifin ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, düzenlemeler yapılırken bazen o düzenlemelerin sonucunda mağduriyetler ortaya çıkabilmektedir. İşte, bu konuyla ilgili e-haciz uygulamasına ilişkin bir açıklamada bulunmak istiyorum ve bu konuyla ilgili yapılacak olan iyileştirmeyi de gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Vergi ve SGK borcu olan yüz binlerce işletmeye elektronik haciz yani e-haciz işlemi uygulanmaktadır. Borcunu ödeyemeyen yaklaşık 2,5 milyon vergi mükellefiyle, SGK borcunu ödeyemeyen 800 bin civarındaki şirket veya kişilere e-haciz giderken, toplam mükellef sayısının 3,5 milyona ulaştığı belirtilmiştir. Elektronik haciz sebebiyle hesaplarına bloke konulan mükelleflerin mağduriyetlerini gidermek adına borcu kadarına bloke konulması ve hesabın kalanının kullanıma açılmasının mutlaka sağlanması gerekmektedir. Örneğin vergi borcu, SGK prim borcu, trafik cezası borçları gibi kamu borçları olanlara… Söz konusu borç örneğin 50 bin lira olsun. Hesabındaki parasının 50 bin liralık kısmına haciz konduğu vakit kalan kısmını kullanabilmektedir ve darboğaza düşmemektedir veya farklı bir mağduriyete yol açmamaktadır. Tüm parasına bloke konulan iş insanları ödemedeki aksaklığı daha kısa yoldan giderebilecekken böyle bir durumda hem ticari işlemleri sekteye uğramaktadır hem de daha fazla maddi kayıp yaşanabilmesi söz konusu olmaktadır. Ayrıca, art arda gelen e-hacizler sebebiyle çaresiz kalan esnafa e-haciz işlemi başlatmak yerine yapılandırma yolu açılarak esnaflarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi faydalı olacaktır. Herkesin gelir düzeyine uygun, milletimizin geçimini zora sokmayacak şekilde borçların geri ödenmesi hususunda alternatif bir değerlendirme, bir çözüm yolu bulunması gerekmektedir.

Son olarak özellikle şunun üzerinde durmak istiyorum: Malatya Milletvekilimiz Sayın Mehmet Fendoğlu Bey’in de altını çizerek üzerinde durduğu Malatya-Elâzığ depremi ve Malatya’daki kayıplardan sonra orada bulunan esnafımızla ilgili yapılması gereken kredi düzenlemesine ilişkin. Deprem sebebiyle Elâzığ ve Malatya’da yaklaşık 87 binanın yıkıldığı, 1.287 binada ağır hasar, 56 binada orta hasar ve 876 binada ise az hasar tespit edildiği belirtilmiştir. Depremden etkilenen iş yerlerinin kredi borçlarının bir yıl süreyle ertelenmesi ve mağdur iş yeri sahiplerinin faizsiz kredilerle desteklenmesi gerekmektedir. Bir Malatyalı olarak ben de buradan Malatyalı hemşehrilerime tekrar geçmiş olsun diyorum, Elâzığlı hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ARZU ERDEM (Devamla) – Yine, depremde kaybettiğimiz, vefat eden herkesi buradan rahmetle tekrar anıyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum.

Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, 23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın Oluç, bir talebiniz oldu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

46.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sonrasında yaşanan tartışmaya ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, biraz evvel yaşanmış olanlarla ilgili tutanakları istedik, sizin de tutanaklara bakmanızı rica ediyoruz Sayın Başkan. Onun için, kısa bir ara verelim lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Durum ciddi.

BAŞKAN – Nedir konu, anlamadım Sayın Oluç? Yaşanan tartışmada geçen birtakım sözlerle ilgili mi?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bizim kulaklarımızla duyduğumuz kadarıyla ağır hakaretler edildi.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Ne hakareti!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu hakaretlerin tutanaklara geçip geçmediğini de görmek istiyoruz. Siz de bakın, eğer böyleyse o konuda konuşmamız gerekiyor.

BAŞKAN – Peki. Tutanakların çıkması biraz zaman alıyor, bir madde daha görüşelim, o arada tutanaklar da çıkmış olur. Arkadaşlar, tutanakları ben de talep ediyorum, bana da getirin.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – 24’üncü madde üzerinde 5 önerge bulunmaktadır.

Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 24’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederim.

MADDE 24- 6361 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Faktoring şirketlerinin asgari ödenmiş sermayelerinin artırılması

GEÇİCİ MADDE 6- (1) Faktoring şirketleri asgari ödenmiş sermayelerini bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde 5 inci maddenin ikinci fıkrasında öngörülen tutar uyarınca zorundadır.

(2) Kurulca uygun görülmesi halinde birinci fıkrada öngörülen süre Kurulca iki yılı geçmemek üzere uzatılabilir.”

        Enez Kaplan                        Ayhan Altıntaş Dursun Müsavat Dervişoğlu

           Tekirdağ                                Ankara                                  İzmir

        Yasin Öztürk                         Feridun Bahşi           Ahmet Kamil Erozan

            Denizli                                 Antalya                                  Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Ayhan Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubu adına, Bankacılık Kanunu Teklifi’nin 24’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Dün Almanya’daki ırkçı saldırının ardından bugün de İdlib’de 2 şehidimiz olduğu haberini aldık. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Arkadaşlar, ekonomimiz şu an için kötü durumda. Tabii ki düzelir, Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlet fakat ekonomiyi düzeltmek mucizeyle olmaz, öncelikle yatırım ortamını iyileştirmek lazım. Yatırımcı güven ister, yatırımcı demokrasi ister, yatırımcı özgürlük ister.

Türk ekonomisine ve bugün geldiği noktaya baktıkça aklıma bir fıkra geliyor. Komik değil ama bence durumumuzu yansıtıyor.

Şöyle ki: Su kenarındaki bir kasabada bir papaz yaşıyormuş. Kasabaya yaklaşmakta olan sel ve fırtınaya karşı tüm kasabalı tedbir alırken, papaz “Tanrı bizi korur.” diyormuş. Sular yükselmeye başlamış, halk kasabayı terk ediyormuş. Bir komşusu papaza “Papaz efendi, gel seni de götürelim, arabamızda yer var.” demiş. Papaz efendi yardımı hâlâ Tanrı’dan bekliyormuş. Neyse, bir süre sonra kiliseyi su basmış, kayıkla gelenler olmuş “Papaz efendi, gel gidelim.” demişler. Israrlara rağmen papaz efendiyi ikna edememişler; aksine, papaz onları inançsız ilan etmiş “Ben her gün Tanrı’ya dua ediyorum, o beni kurtarır.” demiş. Su iyice yükselmiş, papaz çatıya çıkmış, sulardan uzakta Tanrı’nın yardımını beklemiş. En son helikopter gelmiş, merdiven sarkıtılmış “Papaz efendi, gel.” demişler. Papaz efendi orada da Tanrı’yı beklediğini belirtmiş ve neticede boğulmuş. Fıkra bu ya, Tanrı’yla buluşmuş ve ilk olarak “Ulu Tanrı’m, sana o kadar inandım, güvendim, eksiksiz ibadet ettim ama senin yaptığına bak, beni kurtarmadın.” demiş. Gür bir ses cevap vermiş: “Papaz efendi, önce haber yolladım, sonra araba, sonra da kayık yolladım; bunları kabul etmedin, çatıya çıktın; en son da helikopter yolladım, daha ne yapayım?”

İşte, Hükûmetimize de Allah muhalefeti gönderiyor, vatandaşları gönderiyor. İkazları ifade ediyoruz, şikâyetleri ifade ediyoruz ama ikazlara, şikâyetlere aldırmıyorsunuz; kendi bildiğinizin tek doğru olduğunu düşünüp size yardımcı olmaya çalışanları duymuyorsunuz, dinlemiyorsunuz.

Üretim olmayan ekonominin güçlenmesini nasıl beklersiniz? Fabrikaları kapatırsanız, dışarıya karşı ekonomik olarak asimetrik bir bağımlılık yaratırsanız, gençlere yeni iş sahaları açmazsanız ekonomi çökmeye başlar. Sonra “Nerede hata yaptık?” diye düşünür durursunuz ya da suçu dış güçlere atıp kurtulmaya çalışırsınız.

Örneğin, İngiltere’nin vazgeçtiği kamu-özel iş birliğiyle yapılan şehir hastaneleri. “Çok büyük, çok yeni, çok modern” diyerek vatandaşın semtine yakın hastaneleri kapatıp hastaları şehrin öteki ucundaki şehir hastanesine mahkûm ediyorsunuz. Madem çok büyük olunca çok iyi oluyor, o zaman size bir öneride bulunayım: Türkiye’deki tüm hastaneleri kapatın, Türkiye'nin merkezine yani Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine tek bir devasa hastane yapın -adına da “sağlık kent” mi dersiniz, “şehr-i şifa” mı dersiniz, ne derseniz deyin- tüm Türkiye’deki hastaları oraya getirip orada tedavi olmalarını bekleyin, Boğazlıyan’a da 16 şeritli yollar yapın. Büyük düşünün, şehir hastaneleri değil ülke hastanesi kurun. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, işin şakası bir yana “bilimde optimum” diye bir kavram vardır. Bir şeyin küçüğü verimli olmaz, büyüğü ise hantal olur, kullanışlı olmaz. Dolayısıyla uygun olan yani optimum olan bu ikisinin arasındadır. Hastaneler için de 200 ila 600 yatak büyüklüğünün optimum olduğuna dair bilimsel makaleler var ama maalesef bunlar yeterince dikkate alınmadı. Bankacılık Yasası’nı da uyarıları dikkate almadan, inatla, istediğiniz gibi Meclisten geçiriyorsunuz. Bununla bankacılıkla ilgili sorunların biteceğini düşünüyorsanız çok iyimsersiniz. Şu ana kadar pek çok konuda pek çok yasa geçirdik ama hâlâ halk yoksul; çiftçi, köylü, memur, esnaf perişan; gençler işsiz.

Söylenecek pek çok şey var ama tesiri yok. O nedenle sözü burada kesiyor, vatandaşlarımıza iyi dileklerimle Genel Kurulu selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ama karar yeter sayısı talep edildiği için karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 18.46

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş ve arkadaşlarının 24’üncü madde üzerindeki önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın Bostancı, bir söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, yaşanan tartışmada uygun görmedikleri, tasvip etmedikleri bazı ifadelerin tutanaklarda yer aldığını gördüklerine ve itham edici ifadeleri tasvip etmediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Biraz önce arkada tutanaklara baktık. Tutanaklarda uygun görmediğimiz, tasvip etmediğimiz bazı ifadeler olduğunu da gördük. Genelleştirilmiş, itham edici bu tür ifadelerin doğru olmadığı, Meclisin müzakere diline, tarzına, tavrına uygun düşmediği konusunda zaten Mecliste genel bir mutabakat olduğunu biliyoruz; bunu bir kez daha bu vesileyle ifade etmek isterim. Bizim, elbette siyasi eleştirilerimiz olacaktır. Bu eleştirileri yaparken kasıt, müzakere ortamını muhafaza ederek dil üzerinden gidebilmektir; karşılıklı, en azından birbirimizi anlayabildiğimiz bir zemin üzerinden gidebilmektir çünkü burası Meclistir. Dolayısıyla, bu tür itham edici ifadelerin doğru olmadığı kanaatindeyiz, bunları tasvip etmiyoruz; bunları bildirmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, oturabilir miyiz yerlerimize lütfen, görüşmelere devam edeceğiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ Meclisin ahengini bozuyor Sayın Başkanım, müdahale ederseniz... Şu hareketliliğe bak ya!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, yerlerimize oturalım.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, milletvekillerinin Meclisin işleyişine riayet etmeleri ve özenli bir dil kullanmaları gerektiğine ilişkin konuşması 

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben de birkaç söz söylemek istiyorum.

Bakın değerli arkadaşlarım, bu kanun tekliflerinin görüşmelerinde ya da Meclisteki görüşmelerde pek çok arkadaşımızın emeği var, konuşmaları var, Grup Başkan Vekillerinin birbirleriyle olan diyalogları var. Yerlerinde oturup konuşmaları izleyen arkadaşlarımızın, bir kere, Meclisin işleyişine, kendi Grup Başkan Vekillerine, Grup Başkanlarına riayet ederek konuşmaları izlemeyi sürdürmeleri en doğru yoldur. Onun dışındaki sataşmalar, söz atmalar, maksatları ve kastı aştığı gibi, Meclisin işleyişini de engelliyor.

Biz de burada Divan olarak, önümüzdeki kanun teklifinin görüşülmesine, bir işin bitirilmesine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Dün gece bire kadar çalıştık, bugün çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Yani, önemli olan, mümkün olduğu kadar nazik bir üslup içerisinde, kürsü özgürlüğünü de kullanarak konuşmaların sürdürülmesi. Dışarıdan laf atmalarla kimse işi zorlaştırmasın. Buna hep beraber dikkat edelim. Bütün herkes için söylüyorum.

Sonuçta, kanun teklifini sayın milletvekillerimizin büyük bir dikkatle izlemesinde sayısız yarar var. Burada herkesin katkılarını almak mümkün, bu hakkı tanıyoruz, konuşmak isteyen her arkadaşımıza da olabildiğince söz veriyoruz ama Meclisin işleyişini -gruplar arasında görüşülüp işlenmesine karar verilen konularda ve süreler konusunda da- bozucu davranışlar içerisinde bulunulmamasını ben herkesten rica ediyorum.

Sonuçta, bu Meclisin açılmasının büyük bir maddi bedeli de var, bu bedeli de Türk milleti olarak yurttaşlarımız ödüyor; onlara uygun davranmak durumundayız. Özenli bir dil kullanmak konusunda hepimizin çok dikkatli olması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum. Birbirimizi incitmeyelim.

Görüşmelerini sürdürdüğümüz bu kanun teklifini, bugün, inşallah, arkadaşlarımızın çabalarıyla bitirmeye çalışacağız. Bu gayret içerisinde olmanızı hepinizden rica ediyorum.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        Fikret Şahin                            Cavit Arı                    Abdüllatif Şener

           Balıkesir                               Antalya                                 Konya

    Neslihan Hancıoğlu                    Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           Samsun                                İstanbul                                  İzmir

       Mahmut Tanal                  Emine Gülizar Emecan

           İstanbul                                İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Fikret Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Şahin.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, şehit olan Mehmetçiklerimize ve ırkçı saldırı sonrası hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bankacılıkla ilgili bir yasayı konuşuyoruz ama vatandaşın gerçek gündemi keşke banka olsaydı; vatandaşın gerçek gündemi işsizlik, geçim sıkıntısı. Kötü yönetim nedeniyle cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini hep birlikte yaşıyoruz. Evine ekmek götüremeyen, çocuğuna harçlık veremeyen babalar; evinde, mutfağında tenceresini kaynatamayan analar, mevcut iktidardan çözüm bekliyorlar.

Ülkede üretim bitmiş. Eskiden dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden 1’i iken bugün neredeyse ithal etmediğimiz tarımsal ürün kalmamış. Çiftçi ürettiğinin, işçi alın terinin karşılığını alamıyor; esnaf günü siftahsız kapatıyor, emekli yaşamak için direniyor, sanayici onlarca yıllık tesisini elden çıkarıyor, kepenk kapatıyor.

İşsizlik cumhuriyet tarihinin en üst düzeyine ulaşmış, 8 milyonu aşmış. Gençlerde işsizlik yüzde 27 oranında, üniversite mezunu her 3 gençten 1’i maalesef işsiz. Gençlerin ülkelerinin geleceğine dair umutları kalmamış, geleceklerini yurt dışındaki başka ülkelerde arıyorlar, beyin göçü her geçen yıl artıyor. Herkes borç batağında, 17 milyon vatandaş yoksulluk içinde, açlık sınırının altında aylık ücretle yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.

Ekonomik koşulların ağırlaşması, vatandaşların yaşadığı geçim derdi ve gelecek kaygısı toplumun fiziksel ve ruhsal sağlığının da bozulmasına neden olmuş durumda. Bakınız, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana vatandaşlarımızın hastaneye başvuru oranı yüzde 376, kullanılan antidepresan ilaç oranı yüzde 393, kanserden ölüm oranı yüzde 75 oranında artmıştır. Yani özetle diyebiliriz ki AK PARTİ iktidarı -ileride muhtemelen tıp literatürüne de geçecek- depresyona ve kansere sebep olan faktörler arasında sayılabilir.

Yine AK PARTİ’nin iktidarda olduğu süre boyunca intihar sayılarında da her geçen yıl artma görüyoruz. On yedi yılda toplam 50.378 kişi intihar etmiş durumda. Üstelik AK PARTİ yönetiminde intiharlar bireysel olmaktan çıkmış, ailesel boyuta ulaşmış. Her geçen gün, her gün ortalama 9 kişinin intihar ettiği günümüzde, intiharlar âdeta politik cinayetler hâline gelmiştir. Peki “Vatandaş, sağlığını bozan bu ekonomik krizle baş etmeye çalışırken Sağlık Bakanlığı ne yapıyor?” derseniz, Sağlık Bakanlığı da bocalıyor, Sağlık Bakanlığının da sağlığı bozulmuş durumda.

Bakınız, Sayın Sağlık Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği 12 Kasım 2019 tarihinde şöyle bir ifade kullandı: “Biz artık şehir hastanelerinin nasıl yapıldığını öğrendik, bundan sonra genel bütçeden yapacağız hastaneleri.” dedi ve -verdiği sayı- 10 tane şehir hastanesinin genel bütçeden yapılacağını söyledi. Bir ay sonra, 14 Aralıkta Genel Kurula geldi, 10 dediği sayıyı 12’ye yükseltti. Sayın Bakana hangi 2 hastaneyi eklediğini sorduğumuz zaman cevap gelmedi. Geçen hafta, 12 Şubat 2020 tarihinde Cumhurbaşkanlığı 2020 Yılı Yatırım Programı’nı açıkladı; burada, yine, genel bütçeden yapılacak şehir hastanesinin sayısı 10 olarak ifade edildi. Yani Bakanlıkta gelgitler oluyor. Öyle anlaşılıyor ki Sağlık Bakanlığının da kafası çok karışmış, tutarsızlıklar içinde.

Bu konuda bir örnek daha vermek istiyorum: Bakınız, şu elimdeki, Sağlık Bakanlığının 2020 yılı bütçe teklifi; burada, hizmetteki 10 tane şehir hastanesinin kira ve hizmet bedelleri 10 milyar 415 milyon lira olarak açıklanmış. Yine, şu da geçen hafta Cumhurbaşkanlığının yayınlamış olduğu 2020 Yatırım Programı, yapılacak olan 10 şehir hastanesi için ayrılan bütçe de 10 milyar 95 milyon lira. Bakın, değerli milletvekilleri, 10 hastane için kira ve hizmet bedeli 10 milyar 415 milyon lira, aynı nitelikte 10 tane hastane yapıyorsunuz, yine 10 milyar 95 milyon lira. Şunu demek istiyorum: Hizmetteki her bir şehir hastanesi için her yıl ödediğiniz kira ve hizmet bedeliyle 1 hastane yapıyorsunuz ve bakın, yirmi beş yıl ödeme yapacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Tamamlamak üzereyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Elinizi vicdanınıza koyun; vatandaş perişan, açlık sınırında yaşamak zorunda kalıyor ama şehir hastaneleri üzerinden yabancılara döviz bazında, oluk oluk kaynak aktarıyorsunuz. Gelin, bu işten vazgeçin.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinde bulunan “artırmak” ifadesinin “arttırmak” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dersim Dağ                          Garo Paylan                     Rıdvan Turan

          Diyarbakır                            Diyarbakır                               Mersin

        Kemal Peköz                         Kemal Bülbül  Serpil Kemalbay Pekgözegü

            Adana                                 Antalya                                  İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Mersin Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Turan.

RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün daha yoğunluklu olmak üzere, iki günden beri Gezi’ye ilişkin birtakım değerlendirmeler yapılıyor. Değerli arkadaşlar, bu Gezi direnişi bizim açımızdan önemlidir. 15-16 Haziran büyük, şanlı işçi direnişi bu ülkede ne kadar bir yer edinmişse, bu ülkenin tarihine nasıl kazınmışsa Gezi direnişi de bizim açımızdan kıymetlidir. Bunu kriminalize etme çabalarının, “Oraya katılanlar teröristti, vatan hainiydi.” çabalarının siyaseten anlamı olmadığı gibi, kırıcı bir konuşmayı da tetiklediğini ifade etmek istiyorum. Bakın, ben, hiç kızmadan, bağırmadan, bu konuda AKP nerede duruyor, biz bu konuda nerede duruyoruz, bunları ifade etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, Gezi direnişi, aslına bakılırsa iktidarın o zamana kadarki siyasetine bir kitlesel karşı koyuştu, aslında, bir kamusal alan inşa çabasıydı. Savaşa karşı barışın savunulduğu, monarşiye karşı demokrasinin savunulduğu, erkek egemenliğine karşı toplumsal cinsiyet eşitliğinin savunulduğu ve AKP’nin başaramadığı bir yeni kamusal alan inşasıydı. Fakat iktidar bu kamusal alan inşası çabasına “otoriterizm” inşasıyla karşılık verdi çünkü iktidarın elinde bundan başka bir şey yoktu. Erdoğan’ın her televizyona çıktığında hakaret ettiği, aşağıladığı kitleler “Bu biçimde yaşamaya mecbur değiliz; başka bir kamusal alan, bizim kuracağımız bir kamusal alan, bizim demokratik olarak içinde var olabileceğimiz bir kamusal alan...” şiarıyla sokağa çıktılar.

Gezi, kurucu bir felsefeye dayanıyordu. Ancak, kurucu bir felsefeye dayanmayan fikirler, her zaman, kurucu olan ve yeniyi vadeden fikirler karşısında eğer fikrî hegemonya kuramıyorlarsa, zoru egemen kılmaya çalışırlar. İşte, hiç kimsenin burnunun kanamayacağı bir Gezi süreci, önce yakılan çadırlarla, ardından olağanüstü bir iktidar şiddetiyle bildiğimiz noktaya taşındı.

AKP Gezi’yi kavrayamadı; Gezi’yi kavrayacak entelektüel ve fikrî donanıma ne yazık ki sahip değildi. Bir “kutlu dava” söyleminin etrafında yığılmış, aile, tarikat, ticaret, cemaat zincirlerinden oluşan rejim, onun çekirdeği, âdeta AKP’yi var eden bütün entelektüel dimağı, camiayı kara bir delik gibi içerisine çekti. Cumhuriyetin kurulduğu zamandan bugüne kadar yıktığı hiçbir şeyin yerine alternatifini koyamadı. Kindar ve dindar nesil yetiştirmek için yola çıkan imamların her birinin aklında “Acaba nasıl Millî Eğitim müdürü olurum?” fikri yer aldı. Eğitim sistemi yıkıldı ama yerine alternatif konulamadı.

Bakın, Erdoğan rejimi alternatif bir entelektüel ideolojik hegemonyayı yaratacak hiçbir ama hiçbir kavram ve eser üretemedi. Mimari ortada, şehirlerin ne hâle geldiğini Sayın Cumhurbaşkanı söyledi. Sinemaya ilişkin, tiyatroya ilişkin, felsefeye ilişkin, müziğe ilişkin, AKP iktidarı, yeni bir kültürel iklim yaratmak noktasında, değerli arkadaşlar, sınıfta kaldı. Siyasal İslam önce kendi evlatlarını yedi, az sayıda Müslüman entelektüel ya iktidara yedeklendi ya da kendi içerisine kapandı ve sürecin dışına düştü. Padişah sofrasında yemek yiyen âlimlerse “âlim olma” sıfatlarını çoktan yitirdiler. Kanaat önderlerine dönüldü bakıldı; tarikat liderleri zaten çoktan iktidardan pay kapma, kamu ihaleleri alma, yurtlar açma, okullar kurma derdine ve sevdasına düşmüşlerdi. Türkiye’de gazeteler hep yalan yazardı, değil mi? Hep öyle söylerdiniz. Hep yalan yazardı ama sizin medyanız önceki yalancıların ruhuna rahmet okuttu. Kimdi? Şu Elif Çakır’ın Kabataş fantezisi, “Camide içki içtiler.” hikâyesi… Erdoğan demişti ya “Bu cuma çıkartıyorum.” diye. Yüzlerce haftadır kamuoyu bekliyor bunlar ne zaman çıkacak diye.

Deniliyor ki: “Ya mesele, ağaç meselesi değil.” Evet, arkadaşlar, mesele ağaç meselesi falan değil. Bakın, başörtüsü talebi de zaten sadece başörtüsü talebi değildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Turan.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Onun arkasında bir toplumsal ve siyasal nizam fikriyatı vardı ve bu doğaldır. Bütün siyasi talepler böyledir.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Benim adıma konuşma! Sen benim adıma konuşma! Ne münasebet!

RIDVAN TURAN (Devamla) – Ama MGK nasıl o zaman “Bunlar başörtüsü takmak değil, bunlar şeriat istiyor.” diyorsa, şu anda AKP ileri gelenleri MGK ağzıyla konuşuyor. Gezi de yalnızca ağaç meselesi değil, yeni bir kamusal, demokratik bir kamusal nizam yaratma çabasıydı.

Şimdi, gelinen noktada…

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Gezi ile başörtüsünü nasıl kıyaslayabiliyorsunuz?

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bakın, Marx “Üretim araçlarını elinde tutanlar, entelektüel üretim araçlarını da elinde tutarlar.” der. Siz hem maddi üretim araçlarını elinizde tuttunuz hem fikrî üretim araçlarını ama yeniye ilişkin ne yazık ki var olanı yemekten başka bir şey elde etmediniz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Önergeniz neydi?

RIDVAN TURAN (Devamla) – Anadolu Müslümanlığı ile AKP İslamcılığı arasındaki fark beş yıldızlı otellerde iftar açanlar ile zeytine, peynire talim edenler arasındaki fark kadar çoktur.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Hatip, önergeniz neydi?

BAŞKAN – Sakin olun değerli arkadaşlarım, sakin olun. Rica ediyorum. Grup Başkan Vekilimiz burada, rica ediyorum.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Arkadaşlar, Çav Bella’ya İslami sözler yazarak, Grup Yorum marşlarına İslami sözler yazarak yeni bir kültür oluşturulmuyor. Bunun için başka bir şey yapmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın lütfen.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bu sebeple, sizden Gezi’yi anlamanızı beklemiyoruz değerli arkadaşlar ve Gezi’ye ilişkin saldırgan tutumunuzun da bu entelektüel ufka sahip olmamaktan, bu entelektüel ufku hızla kaybetmiş olmaktan kaynaklı olarak bir kin davaları seti olduğunu düşünüyoruz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) -  Ne alakası var?

OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) – Gezi bir kalkışma.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Önergenizin ne olduğunu anlatın.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sataşmayalım lütfen. Hatibi dinleyin.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bu davalar, var olmanın tek koşulunu yalnızca kendi karşısındakini yok etme siyasetine dayandıran davalardır.

Türkiye’de siyasi davaların niteliği, artık onların “kin davası” olmasıdır. Demirtaş’ın içeride tutulmasının da, Osman Kavala’nın cezaevinde tutulmasının da esbabımucibesi bunların “kin davası” olmasıdır ve ne yazık ki yargı da bu kin davalarının aracıdır. Yargı, ne yazık ki Erdoğan ile muhalefet arasında kin davalarının silahı hâline gelmiştir.

Ben, tekrar, Gezi’ye katılan bütün arkadaşlarımı bu büyük demokratik hedef için kutluyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada kanunu müzakere ediyoruz. Biz burada herhangi bir şeyi dile getirince Genel Kurul geriliyor. Önergeyle hiçbir alakası yok konuşmanın, tamamen… Bizimle alakalı tanımlamayı bırakın da biz kendimiz yapalım; siz çıkın, fikriyatınızı anlatın.

AK PARTİ Müslümanlığı… Müslümanlık, bir parti Müslümanlığı olmaz. Müslümanlık vardır.

RIDVAN TURAN (Mersin) – Müslümanlık demiyorum ben, İslamiyet’i diyorum, İslamcılığı diyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Müslümanlık vardır. İslamiyet dini vardır, ona inananlara da Müslüman derler. Bunun A partisi, B partisi diye bir tanımı olmaz.

Biz bu Gezi darbesiyle alakalı kanaatlerimizin ne olduğunu söyledik. Siz öyle bakarsınız, biz böyle bakarız. Siz farklı bakarsınız sanata, biz farklı bakarız. Sizin yolunuz size, bizim yolumuz bize.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin son fıkrasında yer alan “Kurulca” ifadesinin “Kurul tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Sefer Aycan                          Halil Öztürk                   Saffet Sancaklı

      Kahramanmaraş                          Kırıkkale                               Kocaeli

     Ayşe Sibel Ersoy                       Arzu Erdem

            Adana                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Saffet Sancaklı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kanun görüşüyoruz ama hem biraz atmosferi dağıtayım hem de hafta sonu oynanacak olan 2 tane derbi maçı var, onunla ilgili bir sükûnet ve sağduyu çağrısı yapmak istiyorum buradan bütün futbolseverlere. Çünkü birileri bu işi fazla kaşımaya başladı; bilerek, bilmeyerek alet olanlar da var. Ülkemizin zor günler geçirdiği bu dönemde futbolun ve sporun ne manaya geldiğini bize unutturmaya çalışıp başka mecralara çekmek isteyenler var. O yüzden, buradan büyük Türk milletine ve spor camiasına, futbol camiasına hafta sonuyla ilgili bir sükûnet çağrısı yapmak istiyorum.

Bizler sporun ve futbolun ne manaya geldiğini kavramaktan uzaklaştık. Aslında biliyoruz ne olduğunu ama atmosfer ve bu gelişen olaylar öyle bir hâle geldi ki biz sporu ve futbolu tamamen mecrasından uzaklaştırdık. Spor ve futbol, insanları bir araya getiren, kaynaştıran, eğiten, bütünleştiren, güzel duygular yaşatan, içinde estetik ve her türlü güzellikleri olan bir sanattır ve bir kültürdür. Şimdi, bunu bizim böyle algılamamız gerekiyorken biz konuyu başka taraflara götürdük, bunda da yöneticilerin demeçlerinin, futbol yorumcularının, teknik direktörlerin, futbolcuların, biz siyasilerin -hepimizin- biraz payı var.

Tabii, sporda rekabet var fakat sadece rekabet yok. Neden yok? Siz tek başına bir ligde oynarsanız, eğer rakipleriniz olmazsa rekabet yapamazsınız. Aslında, bu futbol ligi ve bu futbol bir iş birliğidir. Rekabet var, evet, doğru ama rekabetin yanında bir iş birliği vardır. Nasıl? Bir tarafla yapmak zorundasın bunu, taraflarla yapmak zorundasın ki rekabet olsun. Yani, bugün eğer karşı taraf yoksa futbolda, siz de yoksunuz; tek başına bir ligde oynayamazsınız. Demek ki diğer kulüpleri de yaşatmamız ve bunlara da saygı göstermemiz ve beraber rekabet etmemiz gerekiyor. Bugün düşünün ki futbol kulüplerini birbirlerine düşman etmek isteyenler, halkı sokağa dökmek isteyenler, bu konuda, şunu bize unutturuyorlar: Bugün Galatasaray olmazsa o ligde Fenerbahçe ne yapacak, Fenerbahçe olmazsa Beşiktaş ne yapacak, Beşiktaş olmazsa Trabzonspor ne yapacak? Böyle bir lig düşünebiliyor musunuz? O zaman demek ki, bütün bunlar bizim olmazsa olmazlarımız. O yüzden de paydaşlarımıza, rakiplerimize biz saygı göstermek zorundayız.

Spor, futbol, aynı zamanda, kuralları olan, içinde adalet ve hakkaniyet barındıran eğlendirici bir oyundur. Tarifi böyle yapılıyor. İşte, Türkiye’de bu sarsıldı. Hem kamuoyu hem demeçler hem hepimizin ortak hareketleriyle bu adalet duygusu bizde sarsıldı. Yani ligin adaletli oynanmadığı, birilerinin kayrıldığı şeklinde kamuoyunda bir atmosfer… Doğruluk payı olanlar da var tabii; bu adaleti ve hakkaniyeti bozan, bozmak isteyen, bunun için çaba gösteren belli gruplar da var. E bunu gören halk, bunu gören taraftarlar bu sefer diyor ki: “Bu lig hakkaniyetli oynanmıyor, adaletli oynanmıyor.” Bu sefer karşı tarafa husumet ve düşmanlık oluşuyor. E peki, biz futbolu tarif ettik, sporu tarif ettik, bir eğlence olduğunu, bir sanat olduğunu söyledik; eğer bunu düşmanlık aracı olarak kullanacaksak bunun adı “spor” olmuyor, “futbol” olmuyor; keyif almıyorsak, seyrederken zevk almıyorsak bunun adı “spor” olmuyor.

Biliyorsunuz, evde anne baba var, çocuklar var; baba başka takımı tutuyor, anne başka takımı tutuyor, çocuklar başka takımı tutuyor. Maç seyrediliyor, eğleniyorlar, birbirlerini kızdırıyorlar, güzel bir zaman geçiriyorlar ama biz bundan uzaklaştık. Burada buna parmak basmak istiyorum.

Bütün kulüpler bizimdir. Hassas günler geçirdiğimiz bu dönemde, hangi takımı tutarsak tutalım, biz spor yoluyla bütünleşip tekrar birlikte, ortak hareket edebiliriz. Zaten sporun ve futbolun evrensel felsefesi de budur.

Şimdi, bir örnek vereyim: Elâzığ, Malatya depreminden  hemen sonra -tahmin ediyorum 3’üncü gün olması lazım- Malatyaspor-Trabzonspor maçı vardı. Federasyon da doğal olarak maçı erteledi. Neden erteledi? Enkazın altında insanlar var, Türkiye seferber olmuş, ülke seferber olmuş, hava soğuk; o insanları, canlı insanları kurtarmaya çalışıyoruz, ölülerimizi çıkarıp defnetmeye çalışıyoruz. Federasyon da maçı erteledi. Kıyamet koptu Türkiye’de “Bu maç niye ertelendi?” O kulüp demeç veriyor, öbürü demeç veriyor: “3 puan alacaktık, 5 puan verecektik, şampiyon olacaktık.”

Anlatmak istediğim şu: Enkazın altında yüzlerce insanımız var, ölülerimiz var, canlı çıkarmaya çalıştıklarımız var; burada 3 puanı, şampiyonluğu konuşuyorlar. Lanet olsun o 3 puan da o şampiyonluk da. Yani biz insani değerlerimizi kaybetmeye başladık. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

O yüzden, bir örnek vereceğim: Rahmetli Metin Oktay’ın, Galatasaray’ın ve Türk futbolunun efsanesinin jübile maçı var. Maçta ezelî rakibi ve dostu Fenerbahçe’yle oynuyor. İlk yarı maç oynanıyor, ikinci yarı rahmetli Can Bartu, Fenerbahçe’nin efsanesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sancaklı, ben size bir saat süre vereyim; bizi, Genel Kurulu iyice rahatlatın böyle.

Bir dakika daha ekleyelim.

Buyurun.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

Rahmetli Metin ağabey ilk yarı Galatasaray’da oynuyor, Can ağabey de Fenerbahçe’de oynuyor; 2’si de kendi takımlarının efsaneleri. Devre arasında Can Bartu ile Metin Oktay formaları değişiyor; Can Bartu Galatasaray’da oynuyor, Metin Oktay da Fenerbahçe’de oynuyor. Düşünün ki nezaketi, düşünün ki… İşte, burada biraz daha yaşça büyük ağabeylerimiz var; eskiden ortak seyrediliyordu maçlar, tribün ayrımı da yoktu, hep beraber maç seyredilip gidiliyordu. Şimdi, gelinen noktada ise büyük bir kaos var.

Hafta sonundan tedirgin olmayan kimse var mı? Benim burnuma kötü kokular geliyor, onun için bu konuşmayı yapmak istedim.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hocam, kim getirdi bu duruma?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Birileri kaşıyor, bilerek kaşıyanlar var ama büyük bölümümüz de bilmeden bu işe alet oluyoruz. Allah korusun, ben bir, bir buçuk sene önce bu kürsüden dedim ki: “Bu futbol işini düzeltmezsek; bu kulüpleri, bu anlayışı, bu sistemi kurmazsak futbol terörü geliyor.” Aslında söylemek istemediğim kelimeler bunlar. “Futbol terörü geliyor.” dedim, çok anlaşılmadı ama şu anda aldığımız duyumlar, kokular…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ben rahatsızım arkadaşlar; bir sporsever olarak, bir milletvekili olarak, bir vatansever olarak, ülkesini seven birisi olarak ben bu işten tedirginim ve rahatsızım.

Türkiye şu anda zor günler geçiriyor. Suriye’de, Libya’da, birçok coğrafyada beka mücadelesi veriyoruz; bunu verirken birileri futbol üstünden bu terörü kaşıyabilir ve bize sıkıntı yaratabilir. Onun için, herkes, kendi takımıyla ilgili olsun, rakip takımla ilgili olsun, konuşurken ederken biraz daha dikkatli olmalı.

Hafta sonu oynanacak olan hem Fenerbahçe-Galatasaray hem Beşiktaş-Trabzonspor maçlarında da bütün takımlarımıza başarılar diliyorum. Ek süre verdiğiniz için de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin  çerçeve 24’üncü maddesiyle 6361 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6’ncı maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Bu maddede öngörülen sürelerde asgari ödenmiş sermayelerini artırmayanların faaliyet izinleri iptal edilir.”

        Mehmet Muş                    Mehmet Doğan Kubat               Ramazan Can

           İstanbul                                İstanbul                              Kırıkkale

   Fehmi Alpay Özalan                    Oğuzhan Kaya                      Recep Özel

             İzmir                                   Çorum                                 Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Takdire bırakıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçeyi okutalım efendim.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, biraz sessiz olalım lütfen.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Şuna bak! Burası Kızılay Meydanı’na döndü Sayın Başkan. Bu ne yahu!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bazen sesler yükseliyor ve Meclisin de gerçekten düzenini bozuyor.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bu ses değil Sayın Başkanım. Bu, mutat bir ses değil yani.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi getirdiği önergeye saygısı yok yahu!

BAŞKAN – Arkadaşlarımızın dikkatli olmasını rica ediyorum. Sık sık uyarmaktan da büyük bir üzüntü duyuyorum değerli arkadaşlarım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede faktoring şirketlerinin asgari ödenmiş sermayelerinin 1 yıl içerisinde artırılması ve Kurula bu süreyi iki yıl geçmemek üzere uzatabilme yetkisi öngörülmüş olup önergeyle, bu süreler içerisinde sermaye artırımını gerçekleştirmeyen şirketlerin faaliyet izinlerinin iptal edilmesi düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 24’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 25’inci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin  25’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Gülüstan Kılıç Koçyiğit                   Dersim Dağ                       Garo Paylan

              Muş                                 Diyarbakır                          Diyarbakır

Serpil Kemalbay Pekgözegü             Kemal Peköz                     Kemal Bülbül

             İzmir                                   Adana                                 Antalya

        Rıdvan Turan

            Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Muş Milletvekilimiz Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün birkaç üzücü olaya tanıklık ettik. Bunların başında, Almanya’da yaşanan, insanın kanını donduran ırkçı saldırı geliyor. Almanya’nın ırkçılık üzerine yaşadığı bu kadar acıdan sonra, 21’inci yüzyılda buna tanıklık etmemiz gerçekten çok üzücü. Ama şunu iyi biliyoruz: Sonuçta, ırkçılık kendiliğinden ortaya çıkan bir şey değil, ırkçılığı sistemler yaratır, sistemler besler. Irkçılık karşısında etkin bir mücadele olmadığında da aslında hiç beklemediğiniz yerde, birden bire karşınıza çıkabilir.

Ülkemizde de aslında ırkçı yaklaşımlar oldukça yaygın ve ne yazık ki bu ırkçı yaklaşımlar, milliyetçilik kisvesi altında pazarlanıyor ve milliyetçilik olarak da topluma anlatılmaya, yedirilmeye, toplumun ana karakteri hâline getirilmeye çalışılıyor. Eğer toplumdaki farklılığı zenginlik olarak görmezseniz ve farklılıkları birbirinin karşısına konumlandırırsanız en nihayetinde, o zaman toplumsal barışı baltalar, ortak geleceği, ortak yaşam taahhüdünü de yok edersiniz.

Çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı ülkemizde hâlâ bu zenginliği kapsayacak bir demokratik yapının kurulmamış olması, demokratik bir rejimi inşa edememiş olmamız da trajik bir durumdur ve hepimizin bunda sorumluluğu olduğunu da ifade etmemiz gerekiyor.

Tabii, bu karşıtlaştırma politikası en fazla da AKP eliyle yürütülüyor çünkü AKP, 7 Haziran 2015’ten beri yüksek dozda karşıtlaştırma, toplumu karşıtlık üzerinden konsolide etme, seçmeni konsolide etme siyasetini birebir yürütüyor. Bu ayrıştırma politikasının ve toplumun bir kesimini, özel olarak da Kürtleri yok sayma politikasının bugün bizi getirdiği yer Suriye savaşındaki batak değerli arkadaşlar. Evet, sırf Kürtler Suriye’de bir statü sahibi olmasınlar diye, sırf Nusayri olan Esad iktidarda olmasın, onun yerine İhvancı bir iktidar gelsin diye ya da ortalık toz dumanken sınırları defakto olarak genişletelim diye Suriye savaşına girildi. Emevi Camisi’nde namaz kılma hülyası bugün için İdlib’de bizi bir batağa saplamış durumda. Evet, bu batağı daha da derin olarak görmemiz gerekiyor.

Şimdi, İdlib’ten haberler geldi. Rusya bir hava saldırısı gerçekleştirmiş, 2 asker yaşamını yitirmiş, 5 asker yaralı. Tabii, bunlar henüz teyit edilmiş rakamlar değil, belki de daha fazla. O zaman buradan bu Meclisin şunu sorma görevi yok mudur? Bu askerler niçin ölüyor? Kimin için ölüyor? Bu askerler İdlib’de niçin bulunuyor? Bu askerler İdlib’de neyi koruyor? Kimi koruyor? Bu soruları sormadan, bu sorulara yanıt oluşturmadan, sanırım sadece burada başsağlığı ve taziye dileklerinde bulunarak bu ülkenin sorunlarını çözemeyiz.

Meclisin en önemli görevi, ülkenin sorunlarını tartışarak bir uzlaşı kültürüyle çözmektir ama ne yazık ki şu anda adı konulmamış bir fiilî savaşın içerisinde olan Türkiye, bugün burada bankacılık düzenlemelerini konuşuyor ve AKP’nin finansını nasıl yapacağına dair bir tartışma yürütmek zorunda kalıyor. Sanırım, bunun herkes açısından çok üzücü bir durum olması gerekir, en azından Türkiye halkları ve bizim açımızdan gerçekten utanç duyulması gereken bir tablodur.

Bir de bu savaşın meşruluğuna dair bir tartışma yürütmemiz gerekir. Bakın, siz şu anda İdlib’de çıkardığınız sınır ötesi operasyon tezkeresiyle bulunuyorsunuz. Yani bu Meclis bir savaş kararı vermedi, bu Meclisten bir savaş tezkeresi geçmedi ve defakto olarak, fiilî olarak yürütülen bir savaş var. Bu, hem Anayasa’nın hiçe sayılmasıdır, hem de uluslararası sözleşmelerin hiçe sayılmasıdır. O zaman, bir savaş mı yürütmek istiyorsunuz, buraya gerekçeleriyle beraber getireceksiniz ve bütün Türkiye halkı sizin nasıl Suriye batağına girdiğinize, bütün ülkeyi nasıl kan gölüne çevirmek istediğinize bir kez daha tanıklık edecek.

Şimdi, Rusya sizin askerlerinizi, Türkiye'nin askerlerini vuruyor ama sizin buna karşı hiçbir savunma gücünüz yok. Şimdi, ne istiyorsunuz? NATO’dan Patriot’ları Hatay’a konuşlandırmasını istiyorsunuz. Peki, o zaman soralım: “Bir zamanlar Putin’e yaranmak için aldığınız S-400’lere ne oldu?” Sanırım, sarayın müze bölümünde sergilemeyi düşünüyorsunuz. Ya da Mersin Akkuyu’daki inşaatı, Akkuyu’daki tesisin yapım işini nasıl yapacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Yani en nihayetinde, günün sonunda karşılaştığımız tablo şudur: Bir taraftan siz ABD’nin, NATO’nun Rusya’yla olan çelişkilerini kullanıp kâh Rusya’ya yanaştınız, kâh ABD’ye, NATO’ya yanaştınız ama en sonunda bu ülkeyi bir savaşın içerisine çektiniz ve bu savaşın sahada durduğu gibi olmayacağını; bütün ülkeye, bütün bölgeye yıkım getireceğini, acı getireceğini, yeni göç dalgası getireceğini görmek için de kâhin olmaya gerek yok.

Son bir sözü de Ana Dili Günü için söyleyelim: Bu ülkede keşke bütün diller özgürce konuşulsaydı ve burada simultane tercümanlık sistemi olsaydı, hepimiz kendi ana dilimizle birbirimize derdimizi anlatsaydık. Ben bu anlamda “…”(x) diyorum yani Dünya Ana Dili Günü kutlu olsun diyorum ve 23 Şubat tarihinde yapacağımız 4’üncü Büyük Olağan Kongremize bütün halklarımızı davet ediyorum. Eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi; gelin, hep beraber yürütelim bu mücadeleyi, omuz omuz verelim ve Türkiye’yi aydınlık geleceğe çıkaralım diyorum.

Selamlar, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarında alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – O bir cümleyi de kâğıttan okuyorsun.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…. Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmalarda ayrıştırma üzerine bir politikamızın olduğundan bahsediliyor. Biz, Türkiye’de en fazla vilayetten milletvekili çıkaran bir partiyiz yani ülkenin sadece doğusunda, sadece batısında ya da sadece belli bir bölgesinde olan bir parti değiliz. Türkiye’de 79 ilden milletvekili çıkaran tek partiyiz. Dolayısıyla Türkiye’nin kuşatıcı partisidir Adalet ve Kalkınma Partisi.

İkinci konu: Kürt düşmanlığından bahsediliyor. Değerli arkadaşlar, bizim milletvekillerimiz de var, parti teşkilatlarımız var, akrabalıklarımız var. Bizim “Kürt düşmanlığı” diye bir tabiri kabul etmemiz asla mümkün değildir. Düşmanlığımız var; düşmanlığımız hem Kürtlerin hem de Türklerin azılı düşmanı PKK düşmanlığıdır, ona destek olanlara karşı olan hasmane tutumumuzdur. Bizim tavrımız çok nettir.

Bu ülkenin 83 milyon vatandaşının -Kürt olmuş, Türk olmuş veya başka bir etnik kökenden olmuş- bizim nazarımızda hiçbir ayrımı yoktur. Türkiye’nin yürüttüğü operasyonların tek bir amacı vardır; Türkiye’nin birlik, beraberlik ve bütünlüğünü muhafaza etmek, geleceğini, istikrarını ve güvenliğini sağlamak ve bu ülkede yaşayan 83 milyon insanın -sadece bir bölgenin değil, sadece bir şehrin değil, ülkenin tamamının- güven içinde yaşamasını temin etmek.

Bir de şu konu var: Sermaye piyasalarını bizim nasıl geliştireceğimizle alakalı bir teklif bu; eleştirilebilir. Tabii ki ben şunu arzu ederim, denir ki: “Öyle değil, siz bu şekilde geliştiremezsiniz, şöyle geliştirirsiniz.” Bunu beklerim.

Şimdi “Teklif, AK PARTİ’nin finansını nasıl yapacağıyla alakalı bir kanun teklifi.” Arkadaşlar, burada AK PARTİ’yle alakalı ya da başka bir partiyle alakalı en küçük bir kelime geçiyorsa biz bu teklifi geri çekeceğiz ve Meclis çalışmalarını sonlandıracağız.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki.

Sayın Bülbül, buyurun.

50.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, konuşmasını yapan HDP’li hatip, Almanya’da gerçekleşen ve 5 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olduğu menfur, ırkçı terör saldırısından dolayı üzüntülerini ifade ettikten sonra, ırkçılığın Türkiye’de de oldukça yaygın olduğunu ifade etmiş ve bunun milliyetçilik kılıfı altında yutturulmaya çalışıldığını dile getirmiştir.

Bu açıklamaları kesinlikle ve şiddetle reddediyoruz. Türkiye’de, Türk milletinde ırkçılık denilen hastalık Allah’a şükürler olsun bugüne kadar zuhur etmemiştir. Bu, önemli bir millî haslettir, millî bir özelliktir, bir vasıftır, yüksek bir özelliktir. Şimdi bunun altını çiziyorum.

Türkiye’de “Irkçılık nedir?” “Ötekileştirme nedir?” diye sorulursa herhâlde, Türkiye’nin belli bir bölümünü “kürdistan” olarak ifade etmektir; herhâlde, Türkiye’de 81 ilimizden hangilerinin olduğunun belli olmadığı hâlde, hangi iller olduğunu söylemeden “Kürt illeri” diye belli illeri ayırarak belli bir etnik yapıya, mezhepsel yapıya hasrederek Türkiye’yi parça parça, Türkiye’yi farklı bir yapıda göstermeye çalışmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Veyahut da toplumumuzun içerisinde herhangi bir düşmanlık olmadığı hâlde, kimin nereden, hangi etnik kökenden, hangi mezhepten olduğu konusu hiç önemli olmamasına rağmen, toplumumuzda sanki bunlar çok önemliymiş ve bu konuda ciddi bir ayrışma varmış gibi göstermeye çalışmaktır herhâlde Türkiye’de ırkçılık yapmak. Bunu şiddetle reddediyoruz.

Bizim milliyetçiliğimiz insan sevgisine dayanır, ortak geçmişe, ortak dile, kültür birlikteliğine ve mensubiyet şuuruna dayalıdır. Burada etnik, mezhepsel bir ayrım veya bu noktada bir önceleme söz konusu değildir. Kendimizi bir başkası üzerinden tarif etmeyiz, kendimize bir düşman yaratma hevesi içerisinde değiliz, biz kendimizin ne olduğunu biliriz, başkasını ötekileştirme veya ayrıştırma gibi bir tavır içerisinde olmayız. Türk milliyetçiliği, bu memlekette, Türk milleti açısından birleştiricidir, bütünleştiricidir, kucaklayıcıdır. Bunun böyle bilinmesini arzu ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sarfınazar ettim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Oluç, buyurun.

51.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu söyleyeyim; Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili bir konuşma yapılmadı hatibimiz tarafından.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Milliyetçilikle ilgili olduğu için…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamam. Yani önce onu tespit edeyim.

İkincisi: Evet, milliyetçi bir tek Milliyetçi Hareket Partisi değil Türkiye’de, kendilerine “milliyetçi” diyen başka gruplar da var. Dolayısıyla genel olarak bir eleştiri yapıldığı zaman ya da bu kavram kullanıldığı zaman bunu doğrudan doğruya üstünüze alınmanız gerekmiyor.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Siyasi program olarak bizde.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamam, siz öyle iddia ediyorsunuz ama sizin dışınızda olanlar da var.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Hiç kimse üstüne alınmasın mı?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Dolayısıyla Türkiye’de zaman zaman ırkçı galeyanlar ortaya çıkıyor, bu tür linç girişimleri oluyor, bunu hepimiz izliyoruz, görüyoruz, bunların olmaması için hep birlikte bir mücadele veriyoruz ve bunları sakinleştirmeye çalışıyoruz çünkü farklılıkların bir arada bulunmasının hepimiz için bir zenginlik olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu açıdan bakmak gerekiyor meseleye. Ona bir kez daha işaret edeyim.

Bir de polemiğini yapmak için değil ama kayıtlara geçsin diye son bir şey söylemek istiyorum: Biz, evet “kürdistan coğrafyası” lafını kullanıyoruz, bunun tarihsel, sosyolojik ve kültürel bir arka planının olduğunu düşünüyoruz ve kullanmaya devam da edeceğiz ama -bu, şimdi tartışarak aşabileceğimiz bir konu olmadığı için- Sayın Grup Başkan Vekili bunu bir ırkçılık kavramıyla birlikte ele aldı, bunu tabii ki kabul etmiyoruz, bunun tarihsel, sosyolojik ve kültürel bir arka planı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Oluç, ondan sonra devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum efendim.

Bunu da burada ya da bir komisyon kurarak da her yolla tartışmaya da hazırız sonuç itibarıyla ama bunu bir ırkçılıkla değerlendirmeyi biz de asla kabul etmiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 25’inci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 25- 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Halka açık ortaklıkların birleşme, bölünme işlemlerine taraf olması, tür değiştirmesi, imtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi gibi yatırımcıların yatırım kararlarının değişmesine neden olacak ortaklığın yapısına ilişkin temel işlemler bu Kanunun uygulanmasında önemli nitelikte işlem sayılır. Kurul, önemli nitelikteki işlemleri, önemlilik ölçüsü de dâhil olmak üzere bu nitelikteki işlemlerde bulunulabilmesi veya kararların alınabilmesi için uyulması zorunlu usul ve esasları, halka açık ortaklıkların niteliğine göre belirlemeye yetkilidir."

    İmam Hüseyin Filiz                     Yasin Öztürk                    Feridun Bahşi

          Gaziantep                               Denizli                                 Antalya

Dursun Müsavat Dervişoğlu        Ahmet Kamil Erozan

             İzmir                                   Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın İmam Hüseyin Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Filiz.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

25’inci maddeyle, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 23’üncü maddesinin birinci fıkrası değiştirilerek ortaklıkların önemli nitelikteki işlemlerini düzenleyen hüküm kapsamı daha sade ve anlaşılır hâle getirilmektedir, bu değişiklik uygundur.

Değerli milletvekilleri, bugün İdlib’de şehit düşen 2 yiğidimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı “Aile” dergisinde yer alan “Tasarruflu pazar alışverişi nasıl yapılır?” başlıklı yazıda “Ucuza almak için akşam saatlerini bekleyin.” tavsiyesinde bulunulmuş, dalga geçmiş gibi. Hiç pazara gitmemişler anlaşılan. Gitseler zaten, fakir fukaranın, emeklinin, dar gelirlinin, olabilecek indirim beklentisiyle akşam saatlerinde alışveriş yaptıklarını görür, yine de filelerini dolduramadan ancak tadımlık miktarda sebze meyve aldıklarına şahit olurlardı.

Değerli milletvekilleri, halkımız gerçekten zor durumda, yapılan zamların altında geçimini zor temin etmekte, maksimum tasarrufla yaşamaktadır. Diyanetin “Tasarruflu pazar alışverişi nasıl yapılır?” diye akşam saatlerini göstermesini, kıt kanaat geçinen halkımız açısından doğru bulmuyorum.

Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığının son zamanlardaki faizle ilgili çelişkili görüşleri de kurumun saygınlığına gölge düşürmektedir. Yüz yıllık bir geçmişe sahip bulunan bu kurumun, gereksiz ve çelişkili beyanlarla zayıflatılması yanlıştır.

Değerli milletvekilleri, “tasarruf” kavramı toplum hayatımızda, ülkemizin ekonomik hayatında çok fazla önemsenmesi gereken bir anlayıştır. Varlıklı olanlarımız ve kamudaki yöneticilerimiz bu kavrama, maalesef, fazla aşina olmasalar da tasarruflu yaşamak ya da tasarruf etmek ülke ekonomisi için önemlidir. Türkiye’de enerjide, meyve sebzede, ekmekte, suda israf öyle boyutlardadır ki Türkiye İsrafı Önleme Vakfının hazırladığı rapora göre, bir yılda millî gelirin yüzde 15’ine ulaşmaktadır.

Yine, rapora göre günde 6 milyon ekmek de çöpe gitmektedir. Bu, korkunç bir rakamdır.

Değerli milletvekilleri, ekonomisi gelişmiş, kişi başına düşen millî geliri çok yüksek sıralarda olan ülkelerde israftan bahsedemezsiniz. Örnek vermek gerekirse, kişi başına düşen millî geliri 54 bin dolar olan İsveç’te jileti bile çöpe atmıyorlar, geri dönüşüme gönderiyorlar. Ha, bu arada Ankara Büyükşehir Belediyesinin berberlere kullanılmış jiletleri toplamaları için kutu dağıttığını duydum; çok güzel bir teşebbüs, Sayın Başkan Mansur Yavaş’ı tebrik ediyorum, diğer belediyelerimize de örnek olmasını diliyorum. Tekrar İsveç’e dönersek, bazı üniversitelerin binaları İsveç’te kiralıktır. Öğretim üyelerinin odaları 1 masa, 2 sandalye ve 1 kitaplık sığar ölçüdedir.

Değerli milletvekilleri, bir de bize bakın, tam tersi. Ekonomik ömrü dolmadan yıkılan binalar, yöneticilerin zevklerine uymadığı için değiştirilen mefruşatlar, makam araçları, kiralanan lüks arabalar, özellikle taşrada yapılanlar; insan çileden çıkıyor. Soran yok tabii, “Sen bunu niye değiştirdin?” diyen de yok; Sayıştay vardı, artık onun raporlarını da değerlendiren yok. O kadar çok alanda israf ve tüketim yapmaktayız ki saymakla bitmez.

Gariban vatandaşlarımıza tasarrufun nasıl yapılacağını öğütleyen Diyanet başka konulara dokunsa, mesela sonuçları gerçekçi bir şekilde hesaplanmadan aceleyle hazırlattırılan projelerle araç geçiş garantisi verilen köprüler, yolcu garantili havalimanları ve hasta garantili şehir hastaneleri için hazineden milyarlar ödenmesine sebep olan ilgililer ve yetkililere bir tavsiyede bulunsa; devletin imkânlarını şahsi gelecekleri için kullananlara, yetim hakkını yani kamunun parasını sanki birinin parasını başka birine harcıyormuşçasına tüketen vurdumduymazlara bir tavsiyede bulunsa isabetli bir iş yapmış olur.

Değerli milletvekilleri, israfı önlemenin en önemli yolu eğitimdir. Eğitimin düzeyi ile israf ters orantılı olarak gitmektedir. “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir, düşünmek için aklın eğitilmesidir” diyor Einstein. Akıl, düşünmeye yönlendiremiyorsa yapacak bir şey yok demektir.

Değerli milletvekilleri, bir toplumda kamunun parasını harcarken hâkim olan anlayış, kendi paranızı kendinize harcamak şeklinde olmalıdır. Bunun için de liyakatli, ahlaklı ve dürüst olmak ve aynı zamanda liyakatli, ahlaklı ve dürüst kadroları iş başına getirmek şarttır; aksi takdirde, sorumluluktan kaçamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Filiz.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, “Küçük harcamalardan sakının, ufak bir delik koskoca bir gemiyi batırmaya yeter.” diyor Benjamin Franklin. Kur’an-ı Kerim’de Araf suresi 31’inci ayette “İsraf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez.” denilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sevgili Peygamber’imizin “Bir ırmaktan abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz.” sözüyle konuşmamı tamamlıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 25- 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 23 üncü maddesinde bulunan birinci fıkra aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Halka açık ortaklıkların birleşme, bölünme işlemlerine taraf olması, tür değiştirmesi, imtiyaz öngörmesi veya mevcut imtiyazların kapsam veya konusunu değiştirmesi gibi yatırımcıların yatırım kararlarının değişmesine yol açacak ortaklığın yapısına ilişkin temel işlemler bu Kanunun uygulanmasında önemli nitelikte işlem sayılır. Kurul, önemli nitelikteki işlemleri, önemlilik ölçüsü de dâhil olmak üzere bu nitelikteki işlemlerde bulunulabilmesi veya kararların alınabilmesi için uyulması zorunlu usul ve esasları, halka açık ortaklıkların niteliğine göre belirlemeye yetkilidir.”

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener      Emine Gülizar Emecan

           Antalya                                 Konya                                 İstanbul

    Neslihan Hancıoğlu                    Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           Samsun                                İstanbul                                  İzmir

       Mahmut Tanal                         Suzan Şahin

           İstanbul                                 Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Hatay Milletvekilimiz Sayın Suzan Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli üyeler; yine yüreğimiz dağlandı, şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Varlık Fonu, 2016’da, Türkiye’de ekonomik büyümeye katkı ve kaynak sağlamak amaçlarıyla kuruldu. Böylece, AKP Hükûmetinin Türkiye’ye dayattığı bilinmezlerine bir yenisi daha eklenmiş oldu. Yabancı ülkelerden borç alması çok zorlaşan Türkiye'de, Varlık Fonuyla Ziraat Bankası, ÇAYKUR gibi kamu kuruluşlarının varlıkları sermaye olarak gösterilecek ve yeni faizle borç alınacak, kamu kurumları ipotek sayılacaktı. Diğer ülkelerdeki varlık fonları, genellikle cari fazla üreten veya ticari mal geliri olan, petrol üreticisi ülkelerin sağladıkları döviz rezervindeki artışı değerlendirmek adına işlettikleri fonlardır, kamu birikimlerini daha korunaklı yerlerde değerlendirmek için kurulmuşlardır. Türkiye’de ise durum bunun tam tersidir. Gelişigüzel hayata geçirilen ve zarar eden projelere bu kamu kuruluşlarının sermayesini kullanıp batıracak yanlış fon politikanızla, Türkiye’ye yeni dış borç bulmak adına millî varlıklarımızı ve cumhuriyet kazanımlarımızı rehin bırakacaktınız.

Arkadaşlar, eğer ülkenin fazla kaynağı varsa, bu fazla kaynak Varlık Fonuyla geleceğe aktarılır. Oysaki Türkiye’de cari açık var, tasarruf zayıf, kuruluşların kârları ve vergileri bütçeye aktarılmayıp fona aktarılırsa bütçe açığımız daha da artar ki öyle de oluyor; bu da gösteriyor ki Varlık Fonunun yönetiminde ciddi sorunlar var. Bugün gelinen noktada, Varlık Fonuna devredilen şirketlerin açıkladığı yüksek zararlar gözler önündedir.

Sayıştay raporlarına göre, fondaki bazı şirketlerin hesaplarında usulsüzlükler tespit edilirken bazı ihalelerin ise adrese teslim yapıldığı ortaya çıktı. Varlık Fonu, amaçlandığı gibi ilave finansman yaratamadı. AKP’nin iş bilmez, başarısız dış politika hamleleri, ülkede bağımsız yargının kalmaması, totaliter baskıcı tek adam rejimi ve özgürlük alanlarının daraltılması, Türkiye ekonomisine kimsenin güvenmemesi sonucunu doğurdu. Yabancı yatırımcı Türkiye’den uzaklaştı. Varlık Fonunda olan çok kıymetli varlıklarımıza rağmen kredi bulamaz hâle geldik. Şimdi de kalkmış “Bari gidip bizim Ziraat Bankasından, Halk Bankasından Fona sınırsız kredi alalım.” diyorsunuz. Hani dış kaynaktan gelen krediler? ÇAYKUR, Fona devredildiğinden beri üst üste zarar etti. Hani Fondaki şirketlerin kârlılığı? Hani kamu yararı? Tüm bunlar yoksa Varlık Fonunun varlığına da gerek yok. Görüldüğü gibi, Varlık Fonu amacına ulaşamamıştır.

Kara delik hâline gelen bütçe açığını kapatmak için Merkez Bankasının, hazinenin kaynaklarına el uzatan politikalarınız artık sınıra dayandı. Yolsuzluk ve israflarınızla çıkardığınız ekonomik krizi çözmek yerine daha çok borç peşinde koşarak yol almaya çalışmanız bir çözüm değildir. Varlık Fonunun sınırsız borçlanmasını sağlamanız, bünyesindeki bankaları istediğiniz firmalara, yatırımlara veya projelere yasal sınırları aşan borç kaynağına çevirmeniz yeni iktisadi ve siyasi krizler doğuracaktır.

Değerli üyeler, Türkiye Cumhuriyeti, borçlanmalarını hazine üzerinden yapar ve belirlenmiş limitlere uymak zorundadır. “Ülkeyi ben yönetiyorum, istediğim gibi borçlanırım.” demek, Türkiye'nin bütün geleceğini ipotek altına almak demektir. Özel kanunla korunan Fon sınırsızca borçlanacak, Sayıştay dahi denetleme yapamayacak; bilanço yok, hesap verme yok, kâr-zarar veya harcadığı paralar gizlilik kapsamında; niçin? Kurulduğundan bu yana yayınlanan bir rapor yok, şeffaflığa da ihtiyaç duyulmuyor. Varlık Fonu değil, bildiğiniz örtülü ödenek. Boşuna adına “Varlık Fonu” demiyorsunuz, şu kesin ki birilerini illa varlıklı yapacaksınız. Borçlanacak, gelecek nesillere varlık yerine borç bırakacaksınız. Bunu da siyasi ikballeriniz ve doymazlığınız nedeniyle günü kurtarmak için yapacak, yarınları düşünmeyeceksiniz; yanlış ve yazık. Rant projeleriniz için Fondan tahvil çıkaracak, bankalara koyacak ve yüzde 25’lik borçlanma limitine takılmadan yüzde 100’üne kadar tahvil çıkarabileceksiniz. Bu düzenlemenin talan ve keyfîliğinize perde olacağını sanıyorsunuz. Her şey ortada, bu millet rant hırsınızı yönetemediğinizi de görüyor. Milleti kandırmaktan vazgeçin artık.

Sayın üyeler, Varlık Fonuna sınırsız kredi açabilir hâle getirilen kamu bankalarının da Varlık Fonunun da sahibi aynı yani hazine.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şahin.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Yönetim Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı, Başkan Vekili Hazine ve Maliye Bakanı damat. Ziraat Bankasının yüzde 100’üne sahip olan Varlık Fonu sanki saraya bağlı bir holding ve holdingin sahibi kendi bankasından sınırsız kredi alacak. Niçin? Kanal İstanbul gibi rant projelerini finanse etmek için. Varlık Fonunu büyük bir borç yükü altına sokmaya, ülkeyi yeni bir Düyun-ı Umumiye tehlikesi altına almaya kimsenin hakkı yoktur; artık yeter, kendinize gelin. Vatandaşın sırtına bindirdiğiniz zam ve vergilerle beslenen kaynakları babanızın malı gibi kullanamazsınız. Millet “açım” diye bağırıyor, kendini yakıyor; vatandaş işsiz, borçlu; torba yasada millete bir şey yok. Bankaları da emrinize alacaksınız; keyfî uygulamalarınıza dayanak yaratma peşinde olduğunuz gerçeğini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, selamlayayım.

BAŞKAN – Buyurun.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Kamu bankalarını örtülü olarak hortumlayan, varlıkları artıran değil varlıkları yağmalayan, mali disiplin ve güveni yok eden, şeffaflığı ortadan kaldıran bu yasa teklifinin siyasi ve ekonomik krizi daha da derinleştireceğini görüyoruz.

Hükûmeti bir kez daha uyarıyor ve vatandaşın vergilerini siyasi ikballeriniz uğruna hiç etmemeniz ümidiyle bu düzenlemeleri reddediyoruz.

Saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Önerge kabul edilmemiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… 25’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 26’ncı madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Kemal Bülbül                          Dersim Dağ                       Garo Paylan

           Antalya                              Diyarbakır                          Diyarbakır

Serpil Kemalbay Pekgözegü             Kemal Peköz                     Rıdvan Turan

             İzmir                                   Adana                                  Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Kemal Bülbül.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bülbül.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkese iyi akşamlar.

Öncelikle, Almanya’da gerçekleşen, ne yazık ki insanlarımızın katledilmesine yol açan ırkçı, faşist saldırıyı kınıyorum. Avrupa hükûmetlerinin eğitim politikası, erdem politikası, felsefe politikası üretememe politikası karşısında Avrupa’daki insan hakları kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini Erasmus’ların, Da Vinci’lerin, Giordano Bruno’ların, Jean-Paul Sartre’ların, Karl Marx’ların, Sokrates’lerin mirasına sahip çıkmaya ve Avrupa’yı, yeni bir Rönesans’a, yeni bir varoluşa ve bu kapitalist kuşatmadan kurtarmak için insan hakları ve özgürlükler mücadelesine davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, İdlib’de ortaya çıkan sonuç: İdlib’de bulunmanın yanlış olduğunu, Libya’da bulunmanın yanlış olduğunu… Ne yazık ki 2 eve yine ateş düştü, ne yazık ki 2 asker can gitti; bu, İdlib’de, Libya’da, yurdun dışında herhangi bir sebeple -hangi sebeple olursa olsun- bulunmanın meşru ve doğru olmadığını gösteren acı bir sonuçtur, oradan çekilmeyi gerektiriyor.

Bu arada bizimkilerin dikkatinden kaçan çok ilginç bir şey oldu, Diyanet İşleri Başkanlığının Fransa’daki Din Hizmetleri Ataşeliğiyle ilgili hesaplarının tamamı donduruldu. Bu niye oldu acaba? Bu sorunun üzerine de gitmek lazım. Biraz önceki bir milletvekili konuşmacımızın ifade ettiği şey çok önemli. Bakınız, Diyanet İşleri Başkanlığı fetva veriyor, diyor ki: “Pazara akşam gidin.” Şöyle bir fetva vermiyor: “Pahalılık kötüdür, yoksulluğa karşı mücadele edin, dayanışma içinde olun, millî geliri iyi paylaşın, ekonomiyi düzeltin.” fetvası vermiyor ya da açıklaması yapmıyor, pazara akşam gitme önerisinde bulunuyor.

Şimdi, dün burada sözleşmeli öğretmenlerle ilgili  konuştuk. Millî Eğitim Komisyonu üyesiyim; mesajlar geliyor, telefonum kilitleniyor, sözleşmeli öğretmenler ve rehabilitasyonlarda çalışan öğretmenler “İmdat!” diyorlar; bunu tekrar dile getirmek durumundayım.

Bankacılık Yasası’na gelince, Türkiye’de bir ekonomik model değişikliğine mi gidiliyor? Yeniden bir devlet kapitalizmi mi inşa ediliyor? Yeniden bir tek adam kapitalizmi mi inşa ediliyor? Vaktiyle Amerika’dan devşirilen ve ekonomist olduğu iddia edilen bir Başbakan, Türkiye’deki ekonomik modele “sosyalist model” demişti. Şimdi, Türkiye’de yeniden merkezî devlet eliyle yürütülen, devlette tekelleşmiş ve devlet şahsında da tek adamda tekelleşmiş bir bankacılık modeli ve bir ekonomik model mi uygulanmaktadır; bu mu amaçlanmaktadır? Bunun yanında, yargıda teklik, eğitimde teklik, basında teklik, inançta teklik, kamusal yaşamda teklik, yürütmede teklik, sarayda teklik, partide teklik ve sonuç itibarıyla ekonomi de teklikle taçlandırılacak gibi gözüküyor.

Şimdi, eskiden Türkiye’de zaman zaman ekonomik krizler olurdu, şimdi tüm zamanda ekonomik krizi yaşıyoruz. Tüm zaman, ekonomik krizin olduğu bir hâle dönüşmüş durumda. Kamusal yaşam, ekonomik iktisadi yaşam bunu kaldıracak dirençte değildir; bu, bir felç olmaya; bu, giderek bir çökmeye yol açacaktır. O nedenle bir an önce bu tutumun gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayız.

Şimdi, tabii, bu tekçiliklerden söz ederken yine ısrarla dile getirmemiz gereken bazı şeyler var. Bakın, dün söyledim, tekrar söylemek zorundayım: 68 yaşında sadece kitap yazmak suçu nedeniyle -kitap yazmak niye suç oluyorsa- derdest edilen ve adliye koridorunda tepesine çökülüp kelepçe takılan Mahmut Alınak’a karşı, yazarlara karşı, edebiyata karşı, sanata karşı suç işlenmiştir ve Gezi direnişi şahsında Gezi direnişine katılan -biraz önce Rıdvan Vekilimizin ifade ettiği gibi- kamusal yaşamı düzenlemek, adaleti ve demokrasiyi hâkim kılmak dışında hiçbir niyeti olmayan kesime yapılan saldırı ve hakaretler de bir suç unsuruna dönüşmüş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Bülbül.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakınız, bu suç unsurunun İslami literatürdeki adı “tağutilik”tir                        -lütfen, bu kavramı özellikle incelemenizi rica ederim- siyaset literatüründeki adı “faşistlik”tir, Alevi literatüründeki adı da “Yezidlik”tir. Bu tutumdan bir an önce vazgeçilmeli. Burası Meclistir, “meclis” kavramı “c-l-s” kökünden gelir, “celse” de “cülus” da oradan gelir; cülus “oturum” demektir, meclis “istişare etmek” demektir. Oturduktan sonra hepimizin, seçilmişlerin, halkın iradesiyle gelmiş olan bizlerin düşünce belirtme, tartışma, konuşma, eleştirme hakkımız vardır ve bu hak, hiçbir şekilde hiçbir kimse tarafından ihlal edilemez. Bu da bir insan hakları ihlaline girmektedir.

Osman Kavala’ya yapılan, Gezi direnişi üzerinden yapılan spekülasyon insan haklarını da aşan, uluslararası ölçekte evrensel bir insan hakları ihlaline dönüşmüş durumdadır. Bunun da bir an önce düzeltilmesi gerekir.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 26’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederim.

MADDE 26- 6362 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 24- (1) 23 üncü maddede belirtilen önemli nitelikteki işlemlere ilişkin genel kurul toplantısına katılıp da olumsuz oy veren ve bu muhalefeti tutanağa geçirten pay sahipleri, paylarını halka açık ortaklığa satarak ayrılma hakkına sahiptir. Kurul, halka açık ortaklığın niteliğine göre, ayrılma hakkını, ayrılma hakkına konu önemli nitelikteki işlemin kamuya açıklandığı tarihte sahip olunan paylar için kullanılabilmesine ilişkin esasları belirlemeye yetkilidir. Halka açık ortaklık bu payları pay sahibinin isteği üzerine, Kurulca belirlenecek esaslara göre adil bir bedel üzerinden satın almakla yükümlüdür. Kurul, ayrılma talebine ilişkin payların ortaklık tarafından satın alınmasından önce diğer pay sahiplerine veya yatırımcılara önerilmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyebilir.

(2) Pay sahibinin 23 üncü maddede belirtilen önemli nitelikteki işlemlere ilişkin genel kurul toplantısına katılmasına veya oy kullanmasına haksız bir biçimde izin verilmemesi, çağrının usulüne göre yapılmaması veya gündemin gereği gibi ilan edilmemesi hâllerinde, genel kurul kararlarına muhalif kalma ve muhalefet şerhini tutanağa geçirtme şartı aranmaksızın birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Ayrılma hakkının doğmadığı durumlar ile ortaklığa bu hakkın kullandırılması yükümlülüğünden muafiyet verilmesine, bu hakkın kullanılmasına ve adil bedelin hesaplanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir. Kurul ayrılma hakkının kullanılmasına ilişkin bu hususlarda ortaklıkların niteliğine göre farklı usul ve esaslar belirleyebilir.”

   Ahmet Kamil Erozan           Dursun Müsavat Dervişoğlu             Dursun Ataş

             Bursa                                   İzmir                                  Kayseri

        Yasin Öztürk                         Feridun Bahşi

            Denizli                                 Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kamil Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erozan.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifine ilişkin en uzun önergeyi ben vermişim ama bu konuda konuşmayacağım, sizi yormayacağım bu konuda.

Sözlerime şu şekilde devam etmek isterim: Biliyorsunuz, dün akşam bir ırkçı saldırıda 5 kardeşimizi kaybettik, bugün 2 şehit verdik İdlib’de. Bir defa, kaybettiklerimizin hepsine Allah’tan rahmet diler, ailelerine de sabır niyaz ederim.

Ben sizi şaşırtmayacağım, yine dış politikadan bahsedeceğim ve maalesef, bugün verdiğimiz 2 şehit sonrasında da “kes-yapıştır” modelinde diyebileceğim bir taziye mesajı duyduk. Ne diyor kes-yapıştır taziye mesajı? “Misliyle mukabele edilmiş, şehitlerimizin kanı yerde bırakılmamıştır ve…” O “ve”den sonrası bence önemli “…ileride de bırakılmayacaktır.” Hâlbuki ben başka bir şey duymak isterdim. “Artık orada, İdlib’de bir daha şehit vermemek üzere elimizden geleni yapacağız. Askerî yöntemlerden vazgeçeceğiz, konuyu siyasi arenaya taşıyacağız ve çözümü üreteceğiz.” demesini beklerdim iktidardan. Ama bize hâlâ bir felaket işareti geliyor “İleride de bırakılmayacaktır, ileride de şehitler vereceğiz.” demişçesine.

Soçi Mutabakatı’nın ayrıntısına girmeyeceğim, neleri yapmadığımızı hepiniz biliyorsunuz. Ama şunu hatırlatma gereğini duyuyorum: İdlib’de ne PKK var ne PYD var ne YPG var ne FETÖ var. “Bunların hiçbiri yokken biz ne uğruna oradayız?”ı bana kimse izah edemiyor maalesef, “Niye biz oradayız?”ı birisi söylesin bize. Buna mukabil, HTŞ ve şürekası dediğimiz, uluslararası terörizmin bayraktarlığını yapan, kendilerini ne uğruna olduğu meçhul bir savaş için oralara getirmiş insanlar var. Ama aradan geçen süre içinde, maalesef… Biraz evvel arkadaşlarımızdan “Bir İdlib bataklığına saplandık.” diyenler de oldu, bana sorarsanız biz bugün saplanmış durumda değiliz, gömülmüş durumdayız ve maalesef, nasıl çıkacağınızı da bilemiyorsunuz iktidar olarak.

Bundan bir buçuk sene evvel şöyle bir cümle sarf etti Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü: “Türkiye'nin İdlib’deki çabalarını aktif hâle getirmesini ve üstlendiği yükümlülükleri tamamen yerine getirmesini bekliyoruz.” bir buçuk sene evvel. Bu hafta başka bir açıklama yaptılar, dediler ki: “İdlib’de ne olup bitiyorsa bunun sebebi Türkiye'nin kronik yaklaşımlarıdır.” Bu akşam 2 şehit verdik. Rus uçakları geldi, vurdu. Bu, bizi hızla nereye götürüyor, biliyor musunuz? Rus uçağını düşürdüğümüz günlere gitmek üzereyiz biz şu anda. Bunun sonucunda… Vatandaş, genelde dış politika konusunda oy kullanmıyor “dış politika iyi” veya “kötü” diye bir oy kullanmıyor ama şu konularda oy kullanıyor: “Ben bu domatesleri kime satacağım?” “Bu turistler niye gelmiyorlar artık?” “Bu ihaleler niye bize verilmiyor?” Bunlar sokaktaki seçmeni, maalesef, A veya B partisi lehinde veyahut aleyhinde oy kullanmaya sevk eden hususlar.

Kaç tane gözlem noktamız kaldı? 12 taneydi, ilave 3 tane yaptınız, 15 oldu; bugün kala kala 4 tane kaldı. Ne oldu geri kalanlar? Hepimizin çocukluğunda duyduğumuz bir söylem vardı: “Orda bir köy var, uzakta; o köy bizim köyümüzdür.” Biz bugün İdlib’de ne diyoruz, biliyor musunuz? “Orada bir gözlem noktası var uzakta; o gözlem noktası bizim gözlem noktamızdır.” Ama nerede o gözlem noktası? Çatışma hattının 10, 15, 20, 30 kilometre gerisinde. Mehmeçik’i dağ başında bıraktınız, koruma yeteneğiniz bile yok. Niye yeteneğiniz yok? Hava desteğiniz yok.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yahu, Türk ordusu seferde, sen ne konuşuyorsun burada!

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Türk ordusu seferde, sen ne konuşuyorsun burada!

BAŞKAN – Sayın Bülbül, rica ediyorum...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Allah’tan korkun birazcık! Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Bülbül, rica ediyorum…

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) - Böyle bir şey yok ya!

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yazıklar olsun size!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, rica ediyorum…

Sayın konuşmacı konuşmasını yapıyor, itirazı olan konuşur daha sonra. Rica ediyorum...

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) - Olmaz ama böyle ya! Oradakiler kahraman evlatlarımız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Gayet yumuşak bir şekilde millet ile devleti aşağılıyorsun!

BAŞKAN – Rica ediyorum değerli arkadaşlar, rica ediyorum…

Buyurun Sayın Erozan.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Yaralılarımızı bile Rusya’nın izniyle taşıyabiliyoruz helikopterle. Bizim size söylediklerimiz belki sizi rahatsız ediyor olabilir ama…

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Her şeyin konuşulacağı bir yer, zaman var. Biraz vicdan, merhamet ya!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, sessiz, sakin olalım. Konuşmacı görüşlerini ifade ediyor, siz de ifade edersiniz.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Biz bu Mecliste, Genel Kurulda bir gizli oturum da istedik, reddettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın konuşmanızı.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – İstedik reddettiniz. Dolayısıyla bizim vazifemiz her zaman olduğu gibi... Biz iktidar değiliz, bizde yürütme yetkisi yok ama bizim görevimiz sizleri uyarmak, aklıselime davet etmek, İdlib’de ve Suriye’nin bütününde akılcı bir çözümü sağlamanız için çağrıda bulunmaktan ibarettir.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, müsaadenizle önergeye geçmeden önce bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Eski monşer!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasına müdahale edilmemesi, saygıyla dinlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Şimdi, ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, şu “monşer” laflarını falan bir tarafa bırakalım. Birbirimize de laf atmayalım, önce birbirimizi dinlemeye ve anlamaya çalışalım; bu üslup, doğru bir üslup değil. Yani muhataplarımız bir şey söyleyecek, biz önce onu bir dinleyeceğiz, kavrayacağız, yorumlayacağız; ona göre şey yapacağız; görüşlerimizi beyan edeceğiz.

Şimdi, sayın hatibimiz önergeyle ilgili söz talebinde zaten kendisinin önergeye dair bir şey konuşmayacağını ve Genel Kurula da sürpriz olmayacak şekilde dış politika anlatacağını ifade etti. Sevgili mevkidaşım da alınganlık gösterdi; doğrudur, hassasiyetini anlamlı bulurum. Türkiye orada bir felaket durumla karşı karşıyadır. Sayın hatibimizin de zaten ifade etmeye çalıştığı, orada girdiğimiz felaket ve bataklıktır, onu anlatmaya çalışıyor. Ama Türkiye, böyle bir durumla karşı karşıya olduğunda gerçekleri göz ardı edecek bir ülke de değildir. Orada karşı karşıya bulunduğumuz bir sıkıntı var ise o sıkıntının bertaraf edileceği yerdir Türkiye Büyük Millet Meclisi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Yani buna bu hususta özen gösterilmesini hassaten istirham ediyorum.

BAŞKAN – Devam ediyor musunuz?

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Müsaadenizle.

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Şimdi “Ya, Türkiye bu hâlde de sen ne konuşuyorsun!” E, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunu konuşmayacağız da neyi konuşacağız biz? Yani bunu konuşacağız tabii ki. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Bilgileri nereden alıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu, Genel Kurula hitap edin siz.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Efendim, ben Genel Kurula doğru hitap ediyorum. Siz konuşurken ben ağzımı açıp kimseye laf atmıyorum.

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Alışkın Başkanım onlar, ondan yapıyorlar.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bunu yapmayalım. Birbirimizi anlamaya çalışalım. Türkiye zor bir durumla karşı karşıya arkadaşlar. Ama Türkiye her zor durumla karşı karşıya kaldığında da “Büyük bir millî mesele var.” deyip hatalarınızın üzerini örtemeyiz. Siz de bunu pek tabiidir ki saygıyla dinlemeye gayret sarf edeceksiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, siz de söz istediniz ama toparlayalım. Yani az önce tepkinizi belirttiniz.

53.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yo, bu önemli Sayın Başkan.

Biz, şu an ordumuz seferdeyken ve Rus hava unsurları tarafından bombardımanla şehitlerimizin olduğunu öğrendiğimiz bir süreçte, meselenin her türlü ciddiyet kesbettiği bir anda sizli bizli konuşarak o bölgeyi tarif etmek… Türkiye’nin, Mehmetçik’in orada cansiparane bir mücadele verdiği bir anda Adalet ve Kalkınma Partisi mi var İdlib’de şu an? Şu an orada Türk ordusu var, Mehmetçik’imiz var. O zaman o Mehmetçik’e şu an itibarıyla yaptığı işin yanlış olduğunu veyahut da bu noktada zarar ve ziyan içerisinde olduğunu hatırlatmak bile dezenformasyondur bu memlekette. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki, teşekkürler.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bu, düşman beşinci kol faaliyetidir. Bunu asla ve asla kabul etmiyorum!

BAŞKAN – Sayın Bülbül, lütfen…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bu şuurda olacağız. Bu anlayışta olmak durumundayız.

BAŞKAN – Sakin bir dil… Sakin bir dille rica ediyorum, sakin bir dille…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Tezkere görüşmeleri varken Sayın Erozan bütün eleştirilerini dile getirmiştir. O dönemde de kalkıp çıt sesimizi çıkartmadık. Bu, İYİ PARTİ’nin görüşü olabilir fakat şu an ordumuz orada canhıraş bir mücadele veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Türk milleti olarak ona sahip çıkmak bizim için şeref borcudur, boyun borcudur! Başka bir şey yok. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Dervişoğlu, bir saniye…

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüde konuşmak isteyen herkesin kendisini ifade etme özgürlüğünün olduğunu hepimiz kabul edelim. Konuşan kişinin konuşmalarına katılınır, katılınmaz; o ayrı meseledir ama herkesin de grupların da ona bir cevap hakkı olduğunu ben zaten geniş imkân tanıyarak bildiriyorum. Ama konuşmaları sükûnet içerisinde dinleyerek cevap verme hakkınızı kullanmak isterseniz de kullanırsınız. Lütfen buna riayet ederek görüşmeleri götürelim.

Sayın Dervişoğlu, siz de toparlayın meseleyi, artık diğer önergeye geçelim.

54.- İzmir Milletekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bakın, genellikle hep toparlamak bana kalıyor da… Şimdi ben toparlamaya gayret sarf ederken ithamla karşı karşıya bulunmayı da istemiyorum.

Şimdi, orada olup bitenlerin içini kanattığı bir ruh hâlindeyim zaten ben. Yani İdlib’den gelen kötü haberlere bağlı olarak sorumlu bir anlayışla “Bu, spekülasyon da olabilir. Dolayısıyla iktidar grubu bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisini aydınlatıcı açıklamada bulunsun.” diyen kişiyim ben. Bir dezenformasyona falan niyetim olsaydı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, bitirelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şahsınıza yönelik değil.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Hayır, ben biliyorum benim şahsıma konuşmadığınızı. O konuyu gayet iyi biliyorum ama belki siz de bu hissiyat içerisinde…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Siz bizim hissiyatımızı anlamışsınızdır inşallah.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ben anladım; benden iyi kimse anlamaz Muhammed Başkan, elbette ki ben anlarım ama biz de birbirimizi anlamaya çalışalım. Ya burada bir Genel Kurul faaliyetinde bulunuyoruz, çalışmasında bulunuyoruz. O sebeple birbirimizi incitmeyelim, birbirimizi kırmayalım. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu her sorunda biz set oluruz sizlerle beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle beraber. Bunun bilinmesini istiyor, biraz da hoşgörü istiyoruz.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Peki, ben teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Altay, sizin de bir talebiniz oldu, buyurun.

55.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, ordunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin ordusu olduğuna ve sınırlar dışında sıcak çatışma hâlindeyken durumu hakkında Meclise kapalı oturumda bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konu önemli. Burada tartışan diğer 2 mevkidaşımın da iyi niyetli olduklarından şüphe etmem, konuşan hatibin de iyi niyetli olduğundan şüphe etmem.

Şimdi, yalnız, bir şeyi ortaya koymamız lazım; o şu: Ordu, Erdoğan’ın ordusu değil. Ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ordusu. Anayasa’mıza göre de bu böyle; bu, bir.

İkincisi: Elbette ordumuz sınırlarımızın dışında bir sıcak çatışma hâlindeyken Meclisin, kendisine ait olan ordunun hâlini -hani eski tabirle- hâlinin nice olduğunu, nasıl olduğunu bilmesi gerekir. Kurtuluş Savaşı’mız yapılırken bu Meclis, başkomutanlık yetkisi verdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Meclise çağırıp çağırıp hesap sormuştur. Elbette “çatışma esnasında Meclis bu konuları konuşamaz” düşüncesi doğru değil. Ama tabii şu da değil: O dönem, Birinci Meclis döneminde, evet, Meclis komutan olarak Mustafa Kemal’den hesap soruyordu, cephelerdeki zafiyetlerle, başarılarla, başarısızlıklarla ilgili ama o dönem böyle bir iletişim ağı yoktu. Yani Birinci Mecliste konuşulanlar askerimizin çatıştığı, savaştığı Yunan karargâhına intikal etmiyordu belki. Şimdi ne var? Şurada öksürüğümüz Rusya’nın, Amerika’nın bilgisi dâhilinde oluyor. Onun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz başından beri ne dedik? Hükûmet, yürütme, Meclis adına orduya başkomutanlık görevini üstlenmiş zat, Meclise bilgi vermeli dedik. Nasıl vermeli? Kapalı oturumda vermeli.

Şimdi, Allah için ya… Evet, ben Levent Bey’in hassasiyetine de katılıyorum, konuşan hatibin eleştirilerine da katılıyorum; manzara bu çünkü. Daha önce de ben, şehidimizi helikopterle alamadık demiştim ilk saldırıda. Yani Meclisin işi ne? Yaptığımız işe bak ya! Askerimiz ölüyor, gerekirse 80 milyon ölür deyip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Altay lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Askerimiz ölüyor; ordunun oradaki hâliyle ilgili sağlıklı bilgi Mecliste, milletvekillerinde, hiçbirimizde yok arkadaşlar; birbirimizi kandırmayalım, hiçbirimizde sağlıklı bilgi yok. Yabancı ajansların verdiği  bilgilerden fikir yürütüyoruz. Dolayısıyla bu konuların… Elbette Meclis, kendisine ait olan ordunun saçının kılına halel gelmesini istemez; istemiyoruz ama bilgi sahibi olmak istiyoruz kardeşim. Bunun da kapalı oturumlarda yapılmasını istiyoruz. Doğru olan budur, yakışan budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Muş, sizin de kısa bir söz talebiniz oldu, buyurun.

56.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul)  - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an Türkiye Cumhuriyeti devleti… Suriye konusu tartışıldı; farklı boyutları ortaya kondu, farklı yaklaşımlar ortaya kondu. Şunu demek bugün geldiğimiz noktada kolay: “Şöyle yapsaydınız böyle olurdu, bu şekilde yapsaydık farklı olurdu.” Bugün geldiğimiz noktada bunu söylemek tabii ki kolay ama şunu değerlendirmemiz lazım: Ordumuzun orada verdiği bir mücadele var ve ordunun bu mücadelesi 780 bin kilometrekarelik vatan toprağı için yapılıyor. Tabii ki ordu ne AK PARTİ’nin ordusudur ne başka bir partinin ordusudur. Ordu, Türk milletinin ordusudur; bu devletin, bu milletin ordusudur ve mücadeleyi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin geleceği için yapıyor, bu ülkenin gelecekteki güvenliği için yapıyor; bu ülke ileriki yıllarında, ilerleyen yıllarında daha büyük problemlerle karşılaşmasın diye bugünkü mücadeleler  veriliyor. Biz  başından beri bütün  samimiyetimizle, sorumluluk noktasında olan ilgili bakanlarımız, Hükûmet, Cumhurbaşkanımızla tek yaklaşımımız, ne Suriye’nin bir karış toprağında bir gözümüz var dedik ne de orada başka bir amaçla bulunuyoruz. Tek amacımız, ülkemizin birliğini, beraberliğini ve güvenliğini sağlamaktır. Eğer bugün o mücadeleyi orada vermezsek yarın daha farklı şekilde farklı bir mücadeleyle karşı karşıya kalacağımız aşikârdır.

O açıdan, ben şuna eminim: Parlamentomuzun tamamı Türk ordusunun arkasındadır, burada bir şüphe duymuyorum ve yaklaşımın da bu yönde olacağına dair en küçük bir kuşkum yok ama niyet budur. Tabii ki gelen haberlerle, yaklaşılan, ortaya çıkan bazı gelişmelerle ilgili hepimizin canı sıkılabiliyor, sinirlerimiz gerilebiliyor ama Türkiye bu haklı mücadelesinde buradan da kazanarak, bu mücadelesini haklı şekilde ortaya koyarak çıkacaktır.

Teşekkür ediyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.

BAŞKAN – Peki.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 6362 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının üçüncü cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

“Adil bedel hesaplanması ile ilgili genel esaslar kurul tarafından çıkartılacak bir yönetmelikle belirlenir.”

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener           Neslihan Hancıoğlu

           Antalya                                 Konya                                 Samsun

       Mahmut Tanal                        Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           İstanbul                                İstanbul                                  İzmir

Emine Gülizar Emecan             Abdurrahman Tutdere

           İstanbul                               Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Abdurrahman Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin gerekçesine baktığımızda, ekonomik sistemin iyi işlemesi, özellikle bankacılık sektörünün önündeki engellerin kaldırılması, ekonomik krizin etkilerinin azaltılması için bir yasa teklifinin geldiğini görmekteyiz. Ancak, iktidar sahipleri ve teklif sahiplerinin gözünden kaçan bir husus var; özellikle, iyi işleyen bir ekonomik sistem için iyi işleyen bir adalet sistemine ihtiyaç var.

Peki, ülkemizde adalet sistemi iyi işliyor mu? Son bir haftaya, şu anda içinde bulunduğumuz haftaya bakalım. İlkin, Silivri Mahkemesi, yıllardır adalet özlemi çeken Gezi sanıkları hakkında beraat kararı verdi ve bu beraat kararıyla Türkiye’de adalet özlemi çeken insanların umutları tekrar yeşerdi. Akabinde yaşananlara baktığımızda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hemen, talimatla harekete geçti ve bu sanıklardan biri hakkında yakalama kararı çıkararak alelacele sulh ceza mahkemesine sevk edip tutuklattı. Akabinde ne oldu? Hâkimler ve Savcılar Kurulu, bu kararı veren mahkeme hakkında soruşturma başlattı.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mız burada, açık, hukuk devleti. Anayasa’nın 138’inci maddesi açık, “Hiçbir makam, hiçbir merci mahkemelere talimat veremez, genelge gönderemez.” diyor. Aynı şekilde, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu düzenleyen Anayasa’mızın 159’uncu maddesi “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.” diyor. Peki, ben buradan soruyorum: Hâkimler ve Savcılar Kurulu, bu kararı veren mahkeme hakkında hangi gerekçeyle soruşturma başlatıyor? Siz, Hâkimler ve Savcılar Kurulu olarak Anayasa’nın bu hükmünü açıkça ihlal etmiyor musunuz? Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Başkanı kim? Adalet Bakanı. Adalet Bakanı, Hükûmetin bir üyesi. Nasıl oluyor bu iş? Bunu bütün dünyaya nasıl anlatacaksınız değerli arkadaşlar?

Siz, bankacılık sektörünü güçlendirmek adına ne kadar kanun çıkarırsanız çıkarın, ekonomiyi kurtarmak adına ne kadar mükemmel yasa getirirseniz getirin, Meclis gece yarılarına kadar ne kadar çalışırsa çalışsın… Ekonomiyi düzeltmek için Meclis çalışıyor, ekonomiyi batırmak için hâkimleriniz, savcılarınız maalesef, Türk yargı tarihine kara leke olarak geçen kararlar veriyorlar. Artık bu işi herkesin düşünmesi lazım. Bir ülkede hukuk yoksa, bir ülkede yargı bağımsızlığı yoksa ekonomik krizi çözme şansınız yoktur. En mükemmel kanunu da getirseniz hiçbir sermaye ülkenizde yatırım yapmaz, hiçbir sermaye buradaki piyasaya güvenmez. Bu milletin vekilleri olarak, bu Meclisin üyeleri olarak, hepimizin artık bu gerçeği görmesi gerekiyor. Birbirimizi kandırmaya gerek yok, gece yarılarına kadar buralarda yasaları tartışmaya da gerek yok. Yasada var, yazılı; CMK’de var, yazılı ama bunlar uygulanmadıktan sonra, kanun çıkarmanın da bir anlamı yok.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin her tarafından esnafımız, çiftçimiz, köylümüz, bütün halk kesimleri, yoksul insanlar ekonomik krizle boğuşuyor. Sizler, Varlık Fonunun önündeki engelleri kaldırmak, onu desteklemek adına kanun getiriyorsunuz. Halk sizden ne bekliyor biliyor musunuz? Esnaf, çiftçi, köylü, emekçi, dar gelirli bütün insanlar, ekonomik krizden kurtulmak adına, sizlerden bunları güçlendirecek yasa yapmanızı bekliyor. Getirin bu yasaları, halkımızı rahatlatacak, ekonomik krizden kurtaracak yasaları getirin; bunları konuşalım. Türkiye’nin gerçekleri bunlar. Vatandaş elektrik faturasını yatıramıyor, doğal gaz faturasını yatıramıyor, çocuklarına harçlık veremiyor değerli arkadaşlar. Bunlar Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi.

Bakınız, daha geçen hafta, seçim bölgem olan Adıyaman’da Esnaf Odasıyla bir toplantı gerçekleştirdik. Esnafın hiçbiri BAĞ-KUR primini yatıramıyor, kepenk kapatma aşamasına gelmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Adıyaman’daki esnaf neyse Türkiye’deki esnaf da odur. Esnaflarımız bir taraftan ekonomik krizle boğuşurken bir taraftan da Hükûmetinizin icadı olan bu zincir marketlerle boğuşuyor. Türkiye’nin her tarafını zincir marketler işgal etmiş durumda. Değerli milletvekilleri, artık esnaf zincir marketlerden çekiyor, ekonomik krizden çekiyor; insanların hepsi iflas aşamasına gelmiş. Buna da bir çözüm getirin, buna ilişkin de bir yasa teklifi getirin, ivedilikle getirin.

Milletin vekilleri olarak hep beraber bu sorunlara çözüm bulalım diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 26’ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın Filiz, sizin bir talebiniz oldu, önemli bir konu olduğu için söz veriyorum, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

57.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Suriye’nin İdlib kentinde rejim güçlerinin hain saldırısı sonucu şehit düşen hemşehrisi Er Mustafa Ertürk’e ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İdlib’de bugün rejim güçlerinin hain saldırısı sonucu hemşehrimiz Tankçı Sözleşmeli Er Mustafa Ertürk şehit olmuştur. Şehidimize ve şehit düşen bütün yiğitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk milletine sabır ve başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de tekrar, şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve ulusumuza tekrar başsağlığı dileklerimi iletiyorum. İnşallah askerlerimizin saçının bir tek kılına dahi zarar gelmez.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, 27’nci madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır. Önergelerini aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Dersim Dağ                         Mahmut Toğrul                    Kemal Peköz

          Diyarbakır                             Gaziantep                                Adana

        Garo Paylan                Serpil Kemalbay Pekgözegü           Rıdvan Turan

          Diyarbakır                                İzmir                                  Mersin

        Kemal Bülbül

           Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz isteyen Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP, yasama önceliğinden gerçekten bihaber. Emekçinin ve yoksulun sorunlarını çözmek yerine Bankacılık Kanunu’yla uğraşıyoruz. Oysa öncelik, sosyal politikalarda, istihdam politikalarında ve işsizlikte olmalı; öğrenci borçlarında olmalı; ataması yapılmayan öğretmenlerde, EYT’lilerde, çiftçilerin ve tarım çalışanlarının sorunlarında, esnafın derdinde, asgari ücretle açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayanların derdinde olmalıdır. Ancak AKP, tercihini yine halktan, emekçiden ve işçiden yana değil, kendilerinden yana kullanmaya çalışıyor. AKP’nin insanları açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettiği yanlış politikalarındaki ısrarı, artık halkın sofrasındaki lokmaya değil, canına göz diker noktaya gelmiştir. AKP politikaları, yaşatmaktan ziyade can almaya devam eden bir noktaya gelmiştir. İnsanların bugününe ipotek koyan iktidar artık yarınlarını da hayal edemeyecek noktaya getiriyor. Umut edemeyen yoksullar, işsizler çaresizlikle yaşamlarına son vermekte; aslolan yaşamak, yaşatmak olması gerekirken maalesef insanlar intiharların eşiğine getirilmiş durumda. Bu ülkede insanlar nasıl ölmekte ve ne şekilde gömülmektedir? Aslında Albert Camus’un daha önce söylediği gibi: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Bir ülkede yoksulluktan insanlar ölüyorsa o ülkede doyumsuz, açgözlü bir grup vardır ve bunların artık kim olduğunu herkes biliyor. İktidar, ülkenin yoksulluk sorunuyla ilgilenmek, ekonomiyi düzeltmek için adımlar atmak yerine suni gündemler yaratarak iktidarının biten ömrünü solunum cihazıyla uzatmaya çalışıyor. Bugünkü iktidar da bunun kendi iktidarının sonu olduğunu gayet artık görmeye başladı. Bugünlerde kendini intiharla açığa vuran açlık ve yoksulluğun, mücadele fikriyle birleştiğinde taşıyıcı ve yıkıcı potansiyelinin gayet farkındalar. Çaresizlik nedeniyle intiharın eşiğine gelen toplum, gün gelecek kendi hayatlarına değil, sizin iktidarınıza artık son verecektir.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede artık hukuk kalmamıştır maalesef. Dün Osman Kavala iki yılı aşkın bir süre boyunca, AİHM’nin hak ihlaline rağmen hukuksuzca cezaevinde tutulduktan sonra beraat etti. Tahliye edilmesi gerekirken, her ihtimale karşı yedekte bekletilen ve numarası dahi belli olmayan bir soruşturma nedeniyle tekrar tutuklandı. Bu bir hukuk katliamıdır. Bizler bunu, Türkiye’deki hukuk sistemini ortadan kaldıran bu nefret dolu yargı mühendisliğini, düşman hukuku uygulamasını, Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş hakkında tahliye kararı verilmesine rağmen kararın icrasını geciktirip yeniden bir soruşturma dosyasıyla suç uydurarak tutuklama kararı verilmesinden biliyoruz. Hukuku, adaleti ve insan haklarını her gün ayaklar altına alıp çiğneyen, demokratik siyasete kelepçe vurmak isteyen bu iktidar, daha önce 9 defa tutuklanan Mahmut Alınak’ı bir kez daha tutuklamıştır ve maalesef, o kelepçe görüntüleri aslında tarihe bir not düşmüştür AKP zulmü hakkında.

Türkiye’de Kürtlere ve tüm muhaliflere karşı çılgınca kin güden, intikam peşinde koşan bu iktidarın hukuksuzluklarının sonu yoktur. Bu iktidar, kamusal ve demokratik meşruiyetini tamamen yitirmiştir. Yargıyı kendilerine bağlayarak ve çeşitli komplolarla siyasetçileri rehin alarak ayakta tutmaya çalıştıkları düzenlerinin artık sonu görünmektedir. Hiç lafı eğip bükmeden söyleyelim: Bu bir diktatörlük uygulamasıdır ve literatürde bunun adı da faşizmdir.

Değerli arkadaşlar, söz konusu 27’nci madde, bilhassa halka arz oranı düşük olan şirketler için ortaklık yapısının değiştirilmesinde ayrılma, teklifte bulunma ve satın alma sürecinin hisse değerlendirmeleri bakımından spekülatif ve manipülatif bir biçimde işletilebileceği riskini göz ardı etmiş durumdadır. Halka arz oranı düşük olan şirketler, borsanın mevcut manipülatif etkisinden çok daha fazla etkilenebilir durumdadır. Bu bahisle, söz konusu şirketlerden pay almak isteyen yurttaşlar açısından mağduriyet yaratacak ihtimallerin ortadan kaldırılmasını ve manipülatif etkilerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak tedbirleri içermediği sürece adil fiyat ilkesini gerçek anlamda hayata geçirecek nitelikte de sayılmayacaktır. Sonuç olarak, AKP’nin toplumsal meşruiyet sorunu, aynı zamanda bir kamusal rıza krizine dönüşmüş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Gramsci’nin de vurguladığı gibi, iktidar sadece baskı ve zor yoluyla değil, aynı zamanda kamusal rıza mekanizmalarını üreterek de iktidar olup yönetme meşruiyetini sağlar ancak toplum artık AKP’nin pek çok icraat, eylem ve projesine destek vermemekte, rıza göstermemektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

58.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatip konuşmasında bizden Kürtlere ve tüm muhalefete kin güden bir iktidar, bir parti olarak bahsediyor. Bu, doğru değil. Biz ne Kürtlere karşı ne de bize karşı farklı siyaset anlayışında olanlara karşı hiçbir zaman kin gütmedik, böyle bir tavrımız olamaz. İnsanlar farklı görüşlerde olabilirler. Bakın, Parlamentoda grubu olan 5 tane siyasi parti var. Dolayısıyla insanlar farklı düşünebilirler ki bu, Türkiye’yi demokratik ülke yapan bir özelliktir.

İkincisi: Türkiye’de demokratik seçimler düzenli olarak yapılmaktadır. Daha birkaç ay evvel yerel seçimleri yaptık. Orada, sizin de içinde olduğunuz blok, İstanbul, Ankara seçimlerinde başkanlığı kazandı. Demek ki Türkiye’de demokratik mekanizmalar işliyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İşlemiyor, el koydunuz ama.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Eğer diktatörlük olsaydı, diktatörler hiçbir zaman seçim kaybetmezler, her zaman kazanırlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hukuksuz bir şekilde el koydunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ve siz bu kürsüden yaptığınız eleştirileri diktatörlüğün olduğu bir yerde yapamazsınız, size yaptırmazlar. Dolayısıyla, Türkiye demokratik bir ülkedir, bunun altını çizelim. Eleştirilerinizi yapacaksınız ama eleştirinizi yapıyorken bizimle ilgisi olmayan, alakası olmayan, hak etmediğimiz şeyleri bize atfedemezsiniz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Aynı davadan 2…

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Peki.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 27’nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 27- 6362 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına "iktisap edilmesi hâlinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "söz konusu payların veya oy haklarının iktisabının kamuya açıklandığı tarihte pay sahibi olduğu belirlenen" ibaresi eklenmiştir.

     Zeki Hakan Sıdalı            Dursun Müsavat Dervişoğlu            Yasin Öztürk

            Mersin                                   İzmir                                  Denizli

       Feridun Bahşi                    Ahmet Kamil Erozan   Muhammet Naci Cinisli

           Antalya                                  Bursa                                Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Mersin Milletvekilimiz Sayın Zeki Hakan Sıdalı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sıdalı.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İdlib’den kötü bir haber aldık, şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Almanya’nın Hanau kentinde gurbetçi vatandaşlarımızın işlettiği 2 kafeye gerçekleştirilen, tamamen ırkçı saiklerle yapılan saldırıları da lanetliyorum. Saldırılarda hayatını kaybeden 5 Türk vatandaşımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu saldırı maalesef ilk değil ve gerekli adımlar atılmadıkça son da olmayacak. Son yıllarda Avrupa’da yükselen popülizm ve ırkçılığın sonucu olan ve birtakım medya kuruluşları üzerinden siyasi partilerin de desteğiyle artarak devam eden bu saldırılar artık son bulmalıdır. Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan bir araştırmaya göre etnik kökene dayalı ayrımcılık bugünlerde yüzde 64’lerle birinci sırada yer alıyor. Avrupa Kıtası’na göçmen olarak gelen en kalabalık nüfusu teşkil eden gurbetçi Türk vatandaşlarımız, söz konusu saldırılarda ilk ve ana hedef oluyor. Önceki saldırılar inançlar üzerinden ibadethanelere, özel mülklere, şahsi araçlara yapılıyordu ancak son saldırılar artık doğrudan gurbetçi vatandaşlarımıza fiziki saldırılara dönüştü. Hanau’da yaşanan olaysa artık saldırıları münferit olmaktan çıkarttı, âdeta toplu katliama dönüştürdü. Artık Avrupa ülkelerinin güvenlik birimlerinin öncülüğünde, ilgili tüm devlet kurumlarının daha duyarlı ve çok daha kapsamlı çözümler üretmesi ve konunun Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu dâhil her noktada gündeme getirilmesi şarttır. Bu bağlamda, gurbetçilerimizin sorunlarının ilgili yabancı ülkede çözümü için, devlet olarak taleplerimizin ciddiye alınarak dinlenmesi gerekir. Bu yüzden güçlü ülke ve devlet olmalısınız. Güçlü devlet olmanın ilk ve temel şartı güçlü bir ekonomiye sahip olmaktır.

Sayın milletvekilleri, ekonomiyle ilgili olan bu kanun teklifinizde, işte, bahsettiğim güçlü ekonomiden eser yok. Şöyle ki: Eğer bir güç Türkiye’yi ekonomik olarak batırmak isteseydi ne yapardı? Önce devleti borçlandırırdı; sonra devletin elinde bulunan, ekonomik olarak katkı yapan üretim merkezlerini satardı; sonra da özel şirketleri aşırı borçlandırır, kura hassas hâle getirirdi; en son da en temel yetkinliğini, tarımını kendine bağımlı hâle getirirdi; sonra finans kuruluşlarının içini boşaltmaya başlar, ülkeyi tamamen ekonomik olarak ele geçirirdi. İşte, bahsettiğim bu kötü senaryo örneklerini şu anda tam anlamıyla yaşamıyor muyuz, takdirlerinize bırakıyorum. Bakın, yaklaşık yirmi yıllık iktidarınız döneminde mutlaka faydalı işler de yaptınız ancak yapılan iyilerin yanında telafisi mümkün olmayan o kadar adımlar attınız ki yaptıklarınızın anlamı kalmadı.

Dünyada varlık fonları neden kurulmuştur sayın milletvekilleri, amaçları nedir? Varlık fonları, bir ülkenin elindeki fazla tasarrufları, uzun dönemde istikrarı sağlamak, öngörülemeyen global krizlere karşı ülkeyi hazır tutmak, ülkenin gelecek nesillerinin refahını bugünkü tasarruflarla daha iyi planlamak adına yapılan, kısaca, ülke zenginliklerinin en iyi şekilde değerlendirilmesiyle tam bir devlet aklı hamlesidir. Mesela, Çin hazinesi döviz rezervi açısından o kadar zengindir ki varlık fonu hamleleriyle elindeki bu rezervi maksimum faydayla ve kârla yönetmeyi hedeflemektedir. Aynı şekilde, Norveç veya bazı Körfez ülkeleri de varlık fonu mantığının kurulduğu öncü ülkelerdir.

Peki, siz ne yaptınız? Olmayan varlığın fonunu kurdunuz, tasarrufu değerlendirmek için kurulması gerekirken daha çok borçlanmak adına varlıklarımızı ipoteklendirdiniz. Bu şekilde, Hazinenin kontrollü borçlanmasını ortadan kaldırarak, kontrolsüz borçlanma alanı yaratıyorsunuz. Kısaca, kamu Hazine üzerinden belirli limitlerle borçlanacak, Varlık Fonu borçlanmasıyla her kurum kendi başına sınırsız borçlanma yetkisine sahip olacak. Bu yüzden “Gelecek nesilleri ipotek altına alıyorsunuz.” diyoruz. Önce devlet borçlandırıldı, sonra özel sektör; üretmeden tüketen, borçlanmaya ve inşaat ekonomisine dayalı ekonomik modeliniz bugün tıkandı kaldı. Şimdi de vatandaşın birikimleriyle bu tıkanıklıktan kurtulmaya çalışmayın. Karneniz bu kadar zayıfken bırakın, vatandaşımızın birikimleri, kara gün akçesi ceplerinde kalsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HAKAN ZEKİ SIDALI (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 27 – 6362 sayılı Kanunun 26’ıncı maddesinin birinci fıkrasına “iktisap edilmesi hâlinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “söz konusu payların veya oy haklarının iktisabının  kamuya açıklandığı tarihte pay sahibi olan” ibaresi eklenmiştir.

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener           Neslihan Hancıoğlu

           Antalya                                 Konya                                 Samsun

       Sibel Özdemir                         Atila Sertel                     Mahmut Tanal

           İstanbul                                  İzmir                                 İstanbul

Emine Gülizar Emecan               Deniz Yavuzyılmaz

           İstanbul                              Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Deniz Yavuzyılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yavuzyılmaz.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle İdlib’de şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ayrıca, Almanya’daki ırkçı saldırıyı kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, size, KİT’lerde yapılan usulsüzlükleri ve yapılan yolsuzluklarla devletin ve dolayısıyla halkın nasıl soyulduğunu anlatacağım, KİT’lerle kurulan saadet zincirini açıklayacağım.

Öncelikle, KİT nedir? KİT, kamu iktisadi teşebbüslerinin kısaltılmış hâlidir. Ekonomik alanda faaliyet gösteren devlet kuruluşlarına verilen isimdir. Örnek vermek gerekirse, BOTAŞ, Devlet Demiryolları, Türkiye Kömür İşletmeleri, Eti Maden, PTT, TEDAŞ, TEMSAN gibi kurumlar KİT kuruluşlarıdır. Aynı zamanda KİT’lerin bir de iştirakleri vardır, bu iştirakler nedir? KİT kurumlarının ortak olduğu şirketlerdir. Kimine yüzde 16 ortaktır, kimine yüzde 48 ortaktır.

Peki, KİT’lerdeki ihale sistemi neden önemli? İhaleler, devlet kaynaklarının en verimli şekilde kullanılmasını ve devletin maksimum kâr elde etmesini amaçlayan ve ihaleye giren şirketlerin eşit rekabet koşullarında katılımını sağlayan bir sistemdir.

Evet, şimdi gelelim KİT’ler nasıl soyuluyor? Sistem şöyle çalışıyor: Önce, bir KİT kuruluşu diğer bir KİT kuruluşundan istisna kapsamında ihalesiz olarak bir işi alır. Aldığı bu işi yine ihalesiz olarak kendisinin küçük ortağı olduğu bir iştirake verir. Bu iştirak yine makam olurlarıyla ihalesiz bir şekilde işi yükleniciye, yüklenici de işi ihalesiz bir şekilde alt yükleniciye aktarır. Başından sonuna kadar bir komisyon sistemi çalışır, komisyonlar alınır. İştiraklerin ve onların alt yüklenicilerinin hiçbirinde ne çalışan vardır ne araç gereç vardır ne de bir emek vardır, tamamen bir sistem çalışır. Bir örnek vermek gerekirse, EÜAŞ’tan bir maden sahasını ihalesiz olarak, Kamu İhale Kanunu’na göre istisna olarak alan TKİ, kendi iştirakine yine ihalesiz olarak bu sahayı verir, iştiraki bir kâr payı alır, yüklenicisine işi verir; yüklenici bir kâr payı alır ama hiçbir şekilde emek üretmez, hizmet üretmez; o da alt yüklenicisine verir, o da hiçbir şey yapmaz, o da alt yüklenicisine verir. Yani aslında, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, işin başında ihale yapsa ve işi yapacak firmaya verse 100 birim kâr edecekken 40 birim kâra razı olur ve büyük bir gelir kaybına neden olur.

Şimdi, gelelim bu konunun ispatına: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu bakın ne diyor: “Kurum tarafından kömür üretim sahalarının çoğunlukla ihale yapılmaksızın, herhangi bir üretim faaliyeti bulunmayan ve Sayıştay denetimi dışında bulunan kurum iştiraklerine verildiği, iştiraklerin ise bu sahalarda üretimi başka şirketlere yaptırdığı, dolayısıyla bu işlemlerin dolaylı yoldan kömür üretim sahalarının ihalesiz, kritersiz olarak şirketlere verildiği tespit edilmiştir.” TKİ’de 2018 yılında 9 adet zincir var ve bunun yıllık maliyeti 700 milyon TL gelir kaybıdır.

Bitti mi? Bitmedi. TEMSAN’dan örnek verelim. 2017 Yılı Sayıştay Raporu’nda bir bulguda “Kamu kuruluşlarından ihalesiz alınan işlerin şirketin tabi olduğu KİT mevzuatı hükümlerine aykırı olduğu değerlendirilen doğrudan makam olurlarıyla yüklenici firmalara ihalesiz olarak verildiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 2017 yılında 17 adet işten 13 adedi makam olurlarıyla ihalesiz olarak yaptırılmıştır.” deniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – Yine TEMSAN, yıl 2018, yine Sayıştay Raporu. Sayıştay raporlarında en fazla geçen kelime “ihalesiz” kelimesi zaten. 2018 yılında EÜAŞ’tan alınan 19 adet işten 17 adedi yüklenicilerle sözleşme imzalanmak suretiyle ihalesiz olarak yaptırılmaktadır, burada da toplam 17 adet zincir var.

Yine, bir KİT kuruluşu PTT örnek gösterilebilir; o da iştirakleri üzerinden derin, kocaman bir delik açılmış bir KİT kuruluşudur, 2017 yılındaki kârı 641 milyon TL’dir. İştirakleri üzerinden iş yaptıra yaptıra, yoluna yoluna, komisyoncu şirketler oluştura oluştura geldiğimiz durum, 2019 yılı itibarıyla 1 milyar TL zarar eden PTT’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – Oysa bu komisyonculara giden paralarla yüzlerce okul, yüzlerce hastane yaptırılabilirdi, fabrikalar yaptırılabilirdi ve burada genç işsizliğe çözüm üretilebilirdi. Bu kaybedilen paralar, bu peşkeş çekilen paralar nedeniyle doğal gaz, elektrik, su faturalarına zam üzerine zam geliyor.

Sayın milletvekilleri, o nedenle, gelin, Kamu İhale Kanunu’nu hızlı ve etkin olacak şekilde değiştirelim. Gelin, denetimi artırın, bu suça ortak olmayın.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın milletvekilini dikkatle dinledim, KİT raporlarından bahsetti. Bizim bildiğimiz, bunlar KİT Komisyonunda müzakere edildi, cevapları verildi ama eğer sayın milletvekilinin bu konuda içi rahat değilse -ki bu kadar detaylı izahat yapıyor- bu detaylı izahatıyla birlikte ve anlattığına göre bunlar suç teşkil ediyor ve burada kamu zararı ortaya çıkıyorsa, kendisinden istirhamımız, aynı bu şekilde, o elindeki raporları da buna dayanak göstermek suretiyle cumhuriyet savcılığına ilgili kurumlarla alakalı suç duyurusunda bulunmasıdır ki oradaki savcılık da bunun gereğini yapsın, bununla alakalı tahkikat, soruşturma başlatsın.

Teşekkür ederim.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Kılıfına uydurmuşsunuz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinde yer alan “iktisap edilmesi hâlinde” ifadesinin “iktisap edilmesi durumunda” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Halil Öztürk                        Saffet Sancaklı                     Arzu Erdem

           Kırıkkale                               Kocaeli                                İstanbul

        Sefer Aycan                        Nevin Taşlıçay

      Kahramanmaraş                           Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan.

Buyurun Sayın Aycan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün şehit olan askerlerimize ve vatanı uğrunda şehit olan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Askerimizin İdlib’de ne aradığını soranlara en hafif ifadeyle diyorum ki: Şehitlerimize saygısızlık yapmayalım. Bizim İdlib’de ne aradığımız belli de Rusya’nın, Amerika’nın, Fransa’nın ne aradığını sormamız gerekmez mi? Biz orada ülkemizin güvenliği için bulunuyoruz. 900 kilometre sınır komşumuz Suriye’deki her olay Türkiye’yi ilgilendirir. Ülkenin güvenliği sınır içinde değil, sınır dışında başlar.

Tabii, bu arada Rusya’nın ikircikli davranışlarını da nefretle kınıyorum. Genel Başkanımızın dediği gibi, biz Rusya’yı biliyoruz, Rusya’nın Rusluğunu, kalleşliğini hep biliyoruz ama bu bir kez daha gösteriyor ki Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Onun için, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve bu milletin aylığını alan milletvekillerinin hepsinin en azından bugün için birlik ve beraberlik içerisinde olması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Ayrıca, Fırat Çakıroğlu şahsında, ülküleri uğruna şehit olan tüm ülkücü şehitlerimizi de rahmetle, minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün sermaye piyasasını konuşuyoruz, finansman konuşuyoruz, ben aslında bu kapsamda, sağlık hizmetleri finansmanındaki sıkıntılar üzerinde konuşmak için söz almıştım. Evet, bildiğiniz gibi ilaç fiyatlarına yüzde 12 zam yapıldı ve bu da tabii ki sağlık harcamalarını daha da artırdı. Türkiye’de yılda 110 milyar sağlık harcaması yapıyoruz ve bu harcamaların önemli bir kısmı aslında tedavi harcamasıdır; yüzde 50’si tedavi harcamasıdır, yüzde 30’u ise piyasadan alınan ilaç harcamalarıdır yani yüzde 80-85’i tedaviye gitmektedir. Bu harcamaların yüzde 80’i zaten SGK tarafından karşılanmaktadır veya kamu tarafından karşılanmaktadır. Şahıs adına yapılan harcama yüzde 20’dir. Bu şunu gösteriyor ki sağlık harcamalarında esas yük kamunun üzerindedir, SGK’nin üzerindedir. Fakat SGK’nin bu sağlık harcamalarını karşılamakta hakikaten ciddi bir sorunu vardır çünkü Türkiye’de prim toplamada bir sorun yaşıyoruz. Genel  sağlık sigortası prim esaslı bir sistemdir ama nüfusumuzun önemli bir kesimi, 20 milyon insanımız prim ödeyemiyor, bunu devlet sübvanse ediyor. Bu da tabii ki özellikle sağlık harcamalarında ciddi bir yük teşkil etmektedir; sorun vardır. Bu sorun kendini özellikle kamu hastanelerinde, devlet hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde göstermektedir. Yıllardır SUT fiyatlarında, Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki fiyatlarda artış olmuyor. Yani devlet burada ciddi bir fedakârlık yapıyor, özveride bulunuyor ve hakikaten çok düşük primlerle sağlık hizmetlerini finanse etmeye çalışıyoruz.

Dünyanın her yerinde sağlık hizmetleri pahalıdır, belki de en ucuz olan yerlerden biri Türkiye’dir. Fakat bu fiyatlarla sistem dönmüyor, özellikle devlet hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde ciddi bir sıkıntı vardır. Bütün üniversite hastanelerinde, şehrim Kahramanmaraş’taki üniversite hastanesinde de, kurum olarak çalıştığım Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde de, tüm hastanelerde de sorun vardır. Bundan şu yüzden kaygı duyuyorum: Bu, tabii ki bütün hastanelerde ciddi bir borç yükü olduğu için hastanenin hizmetlerini önemli bir şekilde etkilemektedir ve hizmet kalitesini etkilemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Aycan.

SEFER AYCAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Bu, gelecek açısından ciddi bir sorundur. Aynı zamanda tıp fakülteleri eğitim yapan kurumlardır. Evet, pahalı hizmettir tıp fakültesi hizmeti. Bunun sürekliliğini sağlamamız lazım, ülkemizin geleceği için, tıp eğitimi için geleceğimizi sağlamamız lazım. Burada şunu söylemek istiyorum: Bir şekilde sağlık hizmetlerinin finansmanını sağlamamız lazım. 82 milyon insan kamunun verdiği sağlık hizmetlerinden yararlanıyor ve sistemin dönmesi, sistemin devam etmesi lazım. Onun için de mutlaka SGK’nin ya prim toplayarak ya da başka kaynaklardan sağlık hizmetlerini sübvanse ederek bu işi sürdürmesi lazım. Vatandaş olarak da kaynağın hepimizin kaynağı olduğuna dikkat edip tasarruflu kullanmak gerekir diye düşünüyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Arkadaşlar, birazcık ellerimizi kaldıralım. Biz oturanlara göre saymıyoruz, kalkan ellere göre sayıyoruz.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27’nci madde kabul edilmiştir.

28’inci madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır, önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Serpil Kemalbay Pekgözegü              Dersim Dağ                       Garo Paylan

             İzmir                                Diyarbakır                          Diyarbakır

        Kemal Peköz                         Rıdvan Turan                     Kemal Bülbül

            Adana                                  Mersin                                 Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kemalbay.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli halklarımızı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün Almanya’nın Hanau kentinde iki ayrı mekâna yapılan ırkçı saldırıda yaşamını yitiren 9 kişiyi burada anmak istiyorum. Bunlardan 5’i Türkiye vatandaşı, Kürt, hepsine başsağlığı diliyorum ve ailelerine sabır diliyorum.

Almanya Sol Parti Eş Genel Başkanı Kipping, bu ırkçı saldırıyı kınarken 3 dilde bir kınama yaptı ve “Yas tutuyoruz.” cümlesini 3 dilde söyledi. Kendisine teşekkür etmek istiyorum. Ben de 3 dilde söylemek istiyorum: Yas tutuyoruz “…”(x)

Yine, yarın Dünya Ana Dili Günü, Dünya Ana Dili Günü kutlu olsun. “…”(x) Dil yaşamdır.

Değerli arkadaşlar, bu Meclisin ana dile saygı göstermesinin ve Türkiye’de ana dil sorununun bütün ana diller için çözülmesinin en büyük dileğimiz olduğunu söylemek istiyorum. Saygı, ana dilin hayatın her alanında hayata geçirilmesiyle, eğitimden sağlığa kadar kamusal alanlarda hayata geçirilmesiyle başlar. Saygı, burada, Mecliste “bilinmeyen dil ‘x’” olarak yazılan Kürtçenin, Kürtçeye karşı saygısızca ifadenin ortadan kaldırılması ve Kürtçenin bu Mecliste tanınmasıyla sağlanır. Yine, dünyanın pek çok ülkesinde 1’den fazla resmî dil vardır. Resmî diller ülkeleri, toplumları bölmezler. Nasıl başka ülkeler 1’den çok resmî dille yaşayabiliyorsa Türkiye de yaşayabilir. O yüzden resmî dil talep etmek de bölücülük değildir, tam tersine, yeni bir yaşamı, yeni bir Türkiye’yi var etmek için ana dilinde bir yaşamı herkes için sağlamalıyız diye düşünüyorum ve bir kez daha 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’nü kutluyorum.

28’inci maddeye dair birkaç şey söylemek isterim: 28’inci madde kanuna eklenmesi öngörülen 31/(A) maddesiyle borçlanma aracı sahipleri kurulu müessesini yaratmaya çalışıyor. Böyle bir kurul yaratılarak aslında şirketlere, ihracatçılara ve yatırımcılara bir imkân sağlanmak isteniyor. Herkes durduğu yerden konuşurmuş, ben de çalışanlar açısından, işçiler, emekçiler açısından bu yasa maddesine baktığım zaman şunu söylemek isterim: Eğer bir yerde -çünkü bu maddenin içerisinde var, temerrüde düşülmesi hâlinde yeniden yapılandırmayı öngörüyor- iflas varsa orada çalışanların haklarını korumak öncelikli olarak ele alınmalıdır diyorum. Şöyle: Diyelim ki bir fabrika eğer iflas ettiyse hemen o fabrikanın makinelerini, teçhizatlarını satıp fabrikayı ortadan kaldırmak, dağıtmak bir çözüm değildir; fabrikada çalışan işçilerin çalışmalarına devam edecekleri şekilde oradaki yaşamı düzenlemek gerekir ve işçilerin kolektif bir şekilde o fabrikanın işletilmesinde rol almaları için bir kamusal hizmet hayata geçirilebilir. Bu öncelikli olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda, işçi alacakları da yine bu yasa maddesinde öncelikli olmalıdır diye düşünüyorum çünkü genellikle, bu tür durumlarda bankalar sermayedarların, patronların, işverenlerin zararlarını kapatmak için orada inisiyatif alıyorlar fakat işçiler en sona bırakılıyorlar. Türkiye’de bugün büyük bir ekonomik kriz olduğunu düşündüğümüzde, ağır çalışma koşulları ve işsizliğin ne kadar büyük olduğunu düşündüğümüzde yasaları yaparken işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, halkın, ezilenlerin yanında durarak yasaları yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bugün eğer, Türkiye’de intihar vakaları arka arkaya yaşanıyorsa aslında, bunun anlamı şudur: İntiharlar var çünkü siz varsınız. Çünkü intiharları ortadan kaldıracak, ekonomik krizi ortadan kaldıracak, eşitsizlikleri, büyük gelir adaletsizliklerini ortadan kaldıracak bir yönetim anlayışı burada hayata geçirilmiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kemalbay.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – …tam tersine, nasıl sermaye biriktirilir, yandaşlar nasıl sermaye biriktirir, bunun üzerine temellendiriliyor; işte, Varlık Fonundan tutalım da bütün yasalar ve bütün kamu kaynakları buna göre düzenleniyor.

Son olarak... İdlib’de yaşanan bir savaştır ve İdlib’deki bu çatışmayı ve savaşı biz engellemeye çalıştık, burada tezkereye yönelik önergeler vererek, tezkereyi olumlamayarak herkesin tezkerenin karşısında olması gerektiğini söyledik çünkü bunun bir savaş tezkeresi olduğunu söyledik ama bunu dinlemediniz. Bugün, bu Genel Kurulda ordunun seferde olduğu söylendi yani bizim “Savaş tezkeresidir.” dediğimiz şey doğrulandı. Türkiye bugün İdlib’de operasyon için değil, savaş için bulunuyor ve oradan tabutlar geliyor. Bu kabul edilemez. Derhâl müzakere ve barış süreci işletilmeli; Suriye’de de, Türkiye’de de barış kazanılmalı diyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ayhan Erel                       Zeki Hakan Sıdalı         Arslan Kabukcuoğlu

           Aksaray                                Mersin                               Eskişehir

    İmam Hüseyin Filiz                    Ayhan Altıntaş

          Gaziantep                               Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; sözlerimin başında, İdlib’de şehit düşen askerlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum.

Yine, Almanya’daki ırkçı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah rahmet eylesin diyorum.

Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 28’inci maddesiyle, yatırımcıların değişen şartlara göre toplu bir şekilde hareket edebilmesine ve ihracatçılar ile yatırımcıların borçlanma araçlarının hüküm ve şartlarının değişmesi yönünde mutabakata varılabilmesine imkân sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca, yeniden yapılandırma hususunda mutabakata varılması hâlinde takiplerin durması, zaman aşımı ve hak düşürücü sürelerin işlememesi ve borçlanma araçlarının ifasıyla takiplerin düşmesi amaçlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, devlet, milletin siyasi teşkilatlanmış hâlidir. Devlet ne için vardır? Devlet, kendisinin siyasi teşkilatlanmasını sağlayan milletini mutlu etmek, huzur içinde yaşatmak, yarınlarında umut içerisinde olmasını sağlamak ve eğitimi, sağlığı, güvenliği sağlamak, onların her türlü talep ve isteklerine imkânlar dâhilinde cevap vermek için vardır. Ama günümüze baktığımızda, maalesef devletimiz, bırakın insanları mutlu etmeyi, onların mutsuz olması için elinden ne geliyorsa yapıyor. Yani kendi imkânlarıyla bile maalesef -üzülerek ifade etmek istiyorum ki- insanlarımızı mutsuz ediyoruz. Devlet memurları kadrosuna bakıyorsunuz, içerisinde çok çeşitli sınıflarda kadrolar var, “süresiz sözleşmeli” diye bir kadro var. Bu vatandaşların, bu kadroda bulunan insanların ne tayin hakkı var ne eşleriyle bir arada yaşama hakkı var ne çocuklarıyla aynı evde, aynı çatı altında yaşama hakkı var ne de mesleklerinde yükselme hakkı var. Mademki devletimizin bu memurlara ihtiyacı var, mademki bu memurlar devletimizin birçok görevini yerine getiriyor, bu ayrımı ortadan kaldıralım, bu şartlarda çalışan bütün memurlarımız aynı hakta, aynı, eşit statüde olsunlar. Yani devlet için bunu gerçekleştirmek çok mu zor? İnsanlarımızın bu şekilde bir nebze de olsa mutlu olmalarını, bu güzel insanlarımızdan, bu yüce milletimizden niçin esirgiyoruz? Devlet, eğer bu memurlarla misyonunu, işlevini yerine getirecekse memurlar arasındaki bu eşitsizliğe son vermelidir. “Süresiz sözleşmeli” diye bir kavram var. Bu vatandaşlar, bu memurlar her yıl sözleşme imzalamak durumunda. Sözleşme zamanı geldiğinde geceleri uykuları kaçıyor, rüyalarında “Acaba, sözleşmem yenilenir mi, yenilenmez mi?” şeklinde hafakanlar basıyor diyebiliriz. Mademki devletin bu insanlara ihtiyacı var, kaldırın bu süresiz sözleşmeyi, kadroya alın, bunların korkularına son verin.

Yine, yurt dışında yıllarca çalışıp Türkiye Cumhuriyeti devletine, memleketimize döviz kazandıran insanlar, emekli olduktan sonra, yurt dışındaki özlük haklarını kaybetmemek adına birinci adresleri olarak yurt dışındaki adreslerini göstermek zorundalar, ikinci adresleri de Türkiye’de ikamet ettikleri yer. Ama günümüzde bu vatandaşlarımızı aile hekimliği sisteminden, birinci adresleri Türkiye olmadığı için, çıkarıyoruz. AK PARTİ’li arkadaşlarımızın baş tacı olan Suriyeli göçmen kardeşlerimize bedava sağlık hizmeti verirken kendi vatandaşlarımıza bu hizmeti niçin vermiyoruz? Niçin onların mutsuz olmasına sebep oluyoruz? Gelin yıllarca gurbet kahrı çeken, yaban ellerde memleketimizin ekonomisine katma değer sağlamak için çile çeken bu insanlarımızın bu derdine çözüm bularak kısmen de olsa onların mutsuzluğunu giderelim. Başta da söyledim, devletin amacı insanlarımızı mutlu etmektir ama maalesef son yirmi yıla yakındır insanlarımız mutlu değiller. Bakın, çarşıda, pazarda, sokakta, metroda, herhangi kalabalık yerlerde yüzü gülen insanı bulmak, neredeyse Sayısal Loto’da en büyük ikramiyeyi kazanmak gibi bir şey oldu.

Bu duygular içerisinde hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, 28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 28’inci madde kabul edilmiştir.

29’uncu madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ebrü Günay                           Dersim Dağ                       Garo Paylan

            Mardin                               Diyarbakır                          Diyarbakır

        Rıdvan Turan                         Kemal Bülbül                     Kemal Peköz

            Mersin                                 Antalya                                 Adana

Serpil Kemalbay Pekgözegü           Erol Katırcıoğlu

             İzmir                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Katırcıoğlu.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu 29’uncu madde üzerine konuşacağım.

29’uncu maddede esas itibarıyla bir kurum ihdas ediliyor, bu kuruma “teminat yöneticisi” deniyor. Niçin böyle bir kuruma ihtiyaç gösteriliyor? Komisyon orada, onlar tabii dinliyorlar mı emin değilim ama neyse. Çünkü biliyorsunuz halka açık şirketlerin dışında da şirketler tahvil çıkarabiliyorlar, borçlanabiliyorlar dışarıdan. Dolayısıyla da bunun karşılığında ipotek ve teminat ya da teminat mektubu gibi bir karşılık gösteriliyor. Nitekim 2019 yılı itibarıyla, aşağı yukarı, benim gördüğüm -rakam olarak söyleyeyim- 300 milyar Türk lirası civarında tahvil ihraç edilmiş ve burada aşağı yukarı 1 milyara yakın bir temerrüt gerçekleşmiş, söz konusu olmuş.

Şimdi dolayısıyla da bu maddeyle esasında şu yapılmaya çalışılıyor: Bu temerrütte düştüğü zaman bir şirket, onun alacakları ve sahipleriyle ilgili olumsuzlukları giderebilmek açısından bir teminat yöneticisi, bir tür “trusty” diyebileceğimiz bir kurum oluşturulmuş oluyor. Güzel, yani bunda bir sakınca yok doğrusu. Fakat Komisyona şöyle bir soruyu -maalesef Plan ve Bütçe Komisyonunda sorma şansımız olmadı- sormak lazım: Neden böyle bir kuruma ihtiyaç duyuyorsunuz? Sanırım bunun cevabı şu: Teminat gösterilmiş olan ipotekler, teminat mektupları, her neyse bunların nakde dönmesiyle ilgili bir yargı süreci ima ediyor bu ilişki ve bu uzun sürüyor, dolayısıyla da bunu kısaltmak gerekiyor, kısaltmak için de böyle bir kurum bir anlamda bir tür yediemin gibi, bir tür aracı bir kişi gibi devreye giriyor ve sorunu çözüyor. Fakat arkadaşlar, buradan şunu anlamamız lazım: Çünkü Türkiye’de yargı sistemi çok ağır çalışıyor, çok ağır çalıştığı için özellikle ipotek karşılığı alınan krediler veya tahvil ihracı gibi meselelerde nakde çevrilme imkânları son derece sınırlı oluyor veya çok maliyetli oluyor dolayısıyla da bu maddeyle bu maliyetleri aşmaya çalışmak gibi bir yol buluyoruz. Ama benim daha önceki konuşmalarımda söylediğim gibi, bu bir palyatif tedbirdir. Bu, Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözmekle ilgili olarak köklü bir anlayışı ifade etmiyor. Köklü bir anlayış için, açıkçası, ekonominin yanı sıra yargı sisteminin de etkin çalışır hâle getirilmesinin bir gereklilik olduğunu unutmamamız lazım geldiğini düşünüyorum. Dolayısıyla da bu vesileyle bunları söylemek ihtiyacı hissetim. Fakat kürsüye çıkmışken deminki tartışmalarla ilgili birkaç cümle de ben etmek istiyorum doğrusunu isterseniz.

Biliyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından, bizim arkadaşlardan biri konuşurken “cani” “katil” gibi laflarla bir saldırı oldu. Bir vekil arkadaşımız, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından, böyle bir çıkış yapmak ihtiyacı hissetti.

Şimdi, arkadaşlar, çok açıktır ki birinin diğerine “cani” “katil” demesi için onu bir tür düşman görmüş olması lazım. Eğer biz düşman değilsek niye birbirimizle ilgili olarak -öfkelenebiliriz belki, aynı şekilde düşünmeyebiliriz belki- “cani” “katil” ya da ona benzer cümlelerle bir ifade oluşturuyoruz, gerçekten kabul edilebilir değil. Nitekim Naci Bostancı arkadaşımız da bunu teyit eden bir konuşma yaptı.

O kadın arkadaşımızın bir özür dilemesi gerektiği düşüncesindeydim. Ama kendisi de yok galiba gördüğüm kadarıyla, burada göremedim, Maraş Milletvekili.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Buradayım.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Orada mıydınız? Peki.

Yani sizden böyle bir özür dilemeyi bekliyorum ben açıkçası. Çünkü parlamentolar…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Niye açıyorsunuz ki kapanmış konuyu?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Nasıl?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Grup Başkan Vekilimiz konuştu.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Üstünü örtelim, konuşmayalım öyle mi?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Biten bir tartışmayı devam ettirmeyelim.

Sayın Katırcıoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, şunu söylemeye çalışıyorum: Parlamentodaki partiler düşman partiler değildirler, sadece rakip partilerdir. Dolasıyla da birbirimize hitap ederken buna dikkat etmemiz lazım.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Niye üzerinize alındınız?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şimdi, benim bunu konuşmama itiraz ediyorsunuz oradan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Katırcıoğlu…

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Evet, neyse… Daha fazla konuşmama gerek yok, yeter.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, bir anlayış içerisinde götürüyoruz. Yani durup dururken bir anda elektriklenme olmasının gereği yok. Kanunu hızlı bir şekilde bitirmek durumuna geliyoruz. Rica ediyorum sizlerden…

Bakın, herkes önemli bir çaba sarf ediyor ki bu kanunun işleyişinde bir süreyi öne alalım diye.

Lütfen, konuşmacılara müdahale etmeyelim. Konuşmacılara cevap verecek olan Grup Başkan Vekillerimiz son derece yetkin arkadaşlarımız. Onların da söyleyecek sözleri olduğu zaman zaten ben her birine, ayrı ayrı söz veriyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 29’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 29- 6362 sayılı Kanuna, bu Kanunla eklenen 31/A maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

"Teminat yönetim sözleşmesi ve teminat yöneticisi

MADDE 31/B- (1) Kurulca belirlenecek sermaye piyasası araçları, bu araçlardan doğan yükümlülüklerin vadesinde yerine getirilmesini temin etmek amacıyla Kurulun uygun göreceği varlıklarla teminat altına alınabilir. Teminata konu varlıkların mülkiyeti teminaten genel saklama yetkisine sahip yatırım kuruluşu niteliğini haiz teminat yöneticisine devredilir veya bu varlıklar üzerinde teminat yöneticisi lehine sınırlı ayni hak tesis edilir. Teminata konu varlığın, teminaten devredildiği hususu ilgili sicilde beyanlar hanesine kaydedilir.

(2) Teminat yöneticisi, sermaye piyasası araçlarından doğan yükümlülüklerin teminatını teşkil etmek üzere mülkiyeti kendisine devredilen veya üzerinde lehine sınırlı ayni hak tesis edilen teminat konusu varlıkların sevk ve idaresinin sağlanması, korunması, muhafazası, hukuki yollara müracaat edilmesi, temerrüt hâlinde ya da kanun veya sözleşme hükümlerinde öngörülen sebeplerle, teminattan alacağın karşılanması söz konusu olduğunda; teminata konu varlığın paraya çevrilmesi, teminata konu varlıkların satış tutarının yatırımcılar arasında paylaştırılması, yatırımcıların alacağı karşılandıktan sonra arta kalan değer olursa bunun teminat verene iadesi, borcun sona ermesi ile birlikte teminat konusu varlıkların teminat verene iade edilmesi, yatırımcıların menfaatlerinin korunması da dâhil diğer her türlü iş ve muamelelerin yerine getirilmesi için ihraçtan önce, ihraççı ile yazılı olarak akdedilecek bir teminat yönetim sözleşmesi ile yetkilendirilir. Teminat yönetim sözleşmesinin tabi olduğu usul, esas ve asgari unsurları belirlemeye Kurul yetkilidir.

        Yasin Öztürk                Dursun Müsavat Dervişoğlu             Hüseyin Örs

            Denizli                                  İzmir                                 Trabzon

       Feridun Bahşi                    Ahmet Kamil Erozan

           Antalya                                  Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 29’uncu madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bugün acı haberler aldık. İdlib’de şehit olan kahramanlarımıza Cenab-ı Hakk’tan rahmet diliyorum.

Ayrıca, Almanya’daki ırkçı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2018 Ağustos ayında yaşanan kur şokunun ardından Türk ekonomisinde son on yıldır biriken yapısal problemler su üstüne çıkmış ve neredeyse tüm makro göstergelerde bu durum gözlenir hâle gelmiştir. Enflasyon ve dolayısıyla faizde yaşanan artışlar, krediye bağımlı hâle getirilen ekonomide daralmayla sonuçlanmıştır. Bu daralmanın hangi şartlar ve hangi politika uygulamalarına rağmen gerçekleştiğine baktığımızda önümüzdeki tablo daha da netleşmektedir. Daha önce başvurulmayan bir yol olarak Merkez Bankası ihtiyat akçesi 2019’da Hazineye aktarılmış, bu da yetmemiş gibi yine Merkez Bankası değerleme hesabı da Hazineye aktarılarak ek kaynak yaratılmaya çalışılmıştır. 2019 yılı, uzun zaman sonra ilk defa bütçenin faiz dışı açık verdiği bir yıl olmuştur. Tüm bunları alt alta koyduğumuzda şunu söyleyebiliriz ki Türk ekonomisinin uzun süredir içinde bulunduğu yapısal tıkanma daha da derinleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 29’uncu maddeye baktığımızda, bu maddeyle Türk sermaye piyasasına “teminat yönetim sözleşmesi” ve “teminat yöneticisi” kavramları getirilmektedir. Yani gerçek ve tüzel kişiliği haiz teminat yöneticileri oluşacaktır. Peki, bu kişiler ne yapacak ve piyasaya etkileri nasıl olacaktır? Ona da bakacak olursak şöyle Teminat yöneticisi, sermaye piyasası araçlarından doğan yükümlülüklerin teminatını teşkil etmek üzere mülkiyeti kendisine devredilen veya üzerinde lehine sınırlı ayni hak tesis edilen teminat konusu varlıkların sevk ve idaresinin sağlanması, korunması, muhafazası, hukuki yollara müracaat edilmesi, temerrüt hâlinde ya da kanun veya sözleşme hükümlerinde öngörülen sebeplerle, teminattan alacağın karşılanması söz konusu olduğunda; teminata konu varlığın paraya çevrilmesi, teminata konu varlıkların satış tutarının yatırımcılar arasında paylaştırılması, yatırımcıların alacağı karşılandıktan sonra arta kalan değer olursa bunun teminat verene iade edilmesi, borcun sona ermesiyle birlikte teminat konusu varlıkların teminat verene iade edilmesi, yatırımcıların menfaatlerinin korunması da dâhil diğer her türlü iş ve muamelelerin yerine getirilmesi için ihraçtan önce, ihraççıyla yazılı olarak akdedilecek bir teminat yönetim sözleşmesiyle yetkili olacaktır.

Peki, bu durum piyasalara ne getirecektir, bir de buna bakalım. Teminat yöneticileri, şirket ve firmaların varlıklarında, mamul ve yarı mamul stoklarında yediemin görevi yapacaklardır. Böylece, para ve sermaye piyasalarında kredi imkânı oluşturulacaktır. Ülkemizdeki şirket ve firmaların birçoğunun bilanço verileri olumsuz olduğu için, kullanacakları krediler için teminat sıkıntısı oluşmuştur. Bu nedenle, şirket ve firmaların varlıkları, mal stokları yeni teminat enstrümanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dünyada buna benzer stok finansmanı yöntemi uygulanmaktadır, doğrudur. Ülkemizde de uygulanması için bazı hukuki düzenlemelerin olması gerekmektedir, aksi hâlde sorunların oluşması kaçınılmazdır. Öncelikle, lisanslı depoculuk ve depo düzenlemeleri yapılmalı ve stokların güvenliği ve ürünlerin piyasa fiyatını bozmayacak şekilde yönetilmesi sağlanmalıdır. Eğer bu düzenlemeler yapılmazsa korkarım ki piyasa bozucu faaliyetlerin önüne de geçemeyiz. Bu düzenlemeler yapılmazsa sadece kamu bankalarının belirli kişi ya da şirketlere kredi aktarmasının yolu açılır ve yeni batak krediler oluşur endişesiyle sözlerime son veriyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kabul eden parmak daha fazlaydı.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, kanun teklifinin sahibi olan arkadaşlarımızın salon içerisinde biraz daha fazla olmalarını rica ediyorum. Hep beraber yakından izleyelim, yavaş yavaş sona doğru geliyoruz.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 29- 6362 Sayılı Kanuna, bu Kanunla ilave edilen 31/A maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde ilave edilmiştir.

“Teminat yönetim sözleşmesi ve teminat yöneticisi

MADDE 31/B- (1) Kurulca belirlenecek sermaye piyasası araçları, bu araçlardan doğan yükümlülüklerin vadesinde yerine getirilmesini teminen Kurulun uygun göreceği varlıklarla teminat altına alınabilir. Teminata konu varlıkların mülkiyeti teminaten genel saklama yetkisine sahip yatırım kuruluşu niteliğini haiz teminat yöneticisine devredilir veya bu varlıklar üzerinde teminat yöneticisi lehine sınırlı ayni hak tesis edilir. Teminata konu varlığın, teminaten devredildiği hususu ilgili sicilde beyanlar hanesine kaydedilir.

(2) Teminat yöneticisi, sermaye piyasası araçlarından doğan yükümlülüklerin teminatını teşkil etmek üzere mülkiyeti kendisine devredilen veya üzerinde lehine sınırlı ayni hak tesis edilen teminat konusu varlıkların sevk ve idaresinin sağlanması, korunması, muhafazası, hukuki yollara müracaat edilmesi, temerrüt hâlinde ya da kanun veya sözleşme hükümlerinde öngörülen sebeplerle, teminattan alacağın karşılanması söz konusu olduğunda; teminata konu varlığın paraya çevrilmesi, teminata konu varlıkların satış tutarının yatırımcılar arasında paylaştırılması, yatırımcıların alacağı karşılandıktan sonra arta kalan değer olursa bunun teminat verene iade edilmesi, borcun sona ermesi ile birlikte teminat konusu varlıkların teminat verene iade edilmesi, yatırımcıların menfaatlerinin korunması da dâhil diğer her türlü iş ve muamelelerin yerine getirilmesi için ihraçtan önce, ihraççı ile yazılı olarak akdedilecek bir teminat yönetim sözleşmesi ile yetkilendirilir. Teminat yönetim sözleşmesinin tabi olduğu usul, esas ve asgari unsurları belirlemeye Kurul yetkilidir.

(3) Teminat yöneticisi, teminatlara ilişkin tapuya tescil işlemleri, gemi sicili, araç sicili ve taşınır rehin sicili dâhil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere özel sicillerde yapılacak rehin, ipotek veya herhangi bir ayni hakkın, şerhin, takyidatın, hak ve alacağın tescili, kaydı ve bunlar için gerekli olan her türlü işlem dâhil olmak üzere teminatın tesisi, terkini, fekki, sona erdirilmesi konusundaki tüm iş ve muameleleri kendi adına ve yatırımcılar hesabına yerine getirmeye yetkilidir.

(4) Kurulun onayladığı her teminat yöneticisinin ticaret unvanı, hangi ihraçla ilgili olarak atandığı ve yetkileri, ihraççı tarafından ihraççının merkezinin bulunduğu yerin ticaret siciline ayırt edici şekilde tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan olunur.

(5) Temerrüt hâlinde ya da kanun veya sözleşme hükümlerinde öngörülen sebeplerle, teminattan alacağın karşılanması söz konusu olduğunda; herhangi bir ihbar veya ihtarda bulunma, süre verme, adli veya idari merciden izin ya da onay alma, teminatın açık artırma ya da başka bir yol ile nakde çevrilmesi gibi herhangi bir ön şartı yerine getirme yükümlülüğü olmaksızın, teminat yöneticisi teminata konu varlıkları satıp bedellerini yatırımcılar arasında paylaştırabilir.

(6) Teminat konusu varlıklar, teminat yöneticisinin malvarlığından ayrıdır ve ayrı izlenir. Teminat konusu varlıklar, teminat yöneticisinin borçları nedeniyle kamu alacakları için olsa dahi haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dâhil edilemez ve üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz.

(7) Teminata konu varlıkların türleri ve nitelikleri, sermaye piyasası araçları ile teminata konu varlıklar arasındaki teminat uyumu, teminata konu varlıklara ilişkin kayıtların tutulması, hak ve yükümlülükler, teminat yöneticisinin nitelikleri, ticaret siciline tescili, terkini ve teminat yöneticisine hizmetleri karşılığında ödeme yapılmasına ilişkin usul ve esaslar ile sermaye piyasası aracı ihracında teminat yapısına ilişkin diğer hususları belirlemeye Kurul yetkilidir.

(8) Teminat yöneticisinin sorumluluğunu hafifleten ya da kaldıran anlaşmalar, hüküm veya ifadeler geçersizdir.

(9) Sermaye piyasası kurumlarının teminat yöneticisi olarak atanması durumunda, bu maddenin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmeyen teminat yöneticilerine 96 ncı maddenin birinci fıkrası; bu maddenin altıncı fıkrasına aykırılık hâlinde ise 92 nci maddenin birinci ve üçüncü fıkraları uygulanır.

(10)     Teminat yöneticisinin teminaten mülkiyeti devredilen varlıkları tasarruf amacı dışında kullanması durumunda 5237 sayılı Kanunun 155 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre hükmedilecek ceza beş yıldan az olamaz.

(11)     Kurul, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener           Neslihan Hancıoğlu

           Antalya                                 Konya                                 Samsun

       Mahmut Tanal                        Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           İstanbul                                İstanbul                                  İzmir

        Burcu Köksal                  Emine Gülizar Emecan

      Afyonkarahisar                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Afyon Milletvekilimiz Sayın Burcu Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Köksal.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sevgili Divan, değerli milletvekilleri; öncelikli olarak Almanya’daki ırkçı saldırıda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. İdlib’de şehit olan askerlerimize de Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi diyor ki: “Biz sahada vatandaştan gelen talepleri ivedilikle Meclise getiriyoruz.” Allah aşkına, sevgili AKP’liler söyleyin: Şu an vatandaşın öncelikle bizden çözüm beklediği konulardan biri, Bankacılık Kanunu’nun daha çok sertleşmesi ve bir bankanın mali analisti “Önümüzdeki günlerde ekonomik kriz patlak verebilir.” şeklinde rapor sunduğunda “Bankacılık sistemini tehlikeye atıyor.” gerekçesiyle savcının karşısına çıkarabilecek bir teklif mi? Gerçekten merak ediyoruz. 1’inci maddede yaptığınız değişiklikle bankacıları, ekonomik değerlendirmeleri nedeniyle bankacılık sistemini tehlikeye sokuyor gerekçesiyle savcılığa şikâyet tehdidine maruz bırakıp bankacılık sektörünü, yargıyı tepelerinde âdeta bir kılıç gibi kullanarak tahakküm altına almak mı amacınız? Vatandaşın önceliği ve talepleri ile AKP’nin önceliği ve talepleri ne zaman uyuşacak? “Sahada bizden beklenen sorunlar…” diye getirdiğiniz sorunların kaçı vatandaşın önceliği? Yarın seçim olduğunda Meclise getirdiğiniz tekliflerle ilgili vatandaşa ne diyeceksiniz? Mesela, sürekli söz verip de sırtınızı döndüğünüz emeklilikte yaşa takılanlara ne cevap vereceksiniz? “100 Günlük Eylem Planı’na aldık.” deyip de yüzlerce gündür çözüm üretmediğiniz 3600 ek göstergeyle ilgili ne bahane üreteceksiniz? Atama bekleyen yüz binlerce öğretmene ve KPSS’ye girdiği hâlde hâlâ atanamayan engellilere, düşük ücretle, güvencesiz ve okul idarecilerinin keyfî tasarrufları altında çalıştırılan ücretli öğretmenlere, tayin hakkı tanımayıp aile bütünlüğünü âdeta yok ettiğiniz sözleşmeli öğretmenlere, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında bir maaşla çalıştırdığınız kadrolu öğretmenlerin yüzüne nasıl bakacaksınız? TÜİK verilerine göre 4 milyon 650 bin olan, ancak biliyoruz ki gerçekte sayıları 8 milyon civarında bulunan işsiz vatandaşlarımıza söyleyecek bir sözünüz kaldı mı? İcra dairelerinde 10 Şubat 2020 tarihi itibarıyla icra takibine düşmüş dosya sayısı 20 milyon 509 bin olmuşken yani ülkedeki her 4 vatandaştan 1’i icralıkken siz kime, ne umut vereceksiniz?

Bankacılık Kanunu’nu konuşuyorsunuz da vatandaşın bankalara olan borçlarını hiç ama hiç konuşmuyorsunuz. Vatandaşın takibe alınan kredi kartı ve tüketici kredisi borcu Ocak 2020 itibarıyla yaklaşık 21 milyar liraya dayanmış, umurunuzda mı peki? Küresel Emeklilik Endeksi’ne göre 37 ülkeyi kapsayan en iyi emeklilik araştırmasında sondan 3’üncü yaptığınız Türkiye’deki emeklilere, 100 milyarın üzerinde borca batırdığınız ve hak ettiği desteklemelerin yüzde 55’ini ödemediğiniz çiftçilere, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiğiniz asgari ücretlilere, kamuda esas işi yaptığı hâlde kadro dışı kalan taşeronlara, yıllardır kadro alamayan geçici ve mevsimlik işçilere, statü değişikliği bekleyen üniversiteli işçilere, üniversiteyle ilişiği kesilmiş ama hâlâ af bekleyen 470 bin öğrenciye, BAĞ-KUR primini ödeyemez hâle gelmiş esnafa, kredi sicil affı bekleyen vatandaşa, iflas etmiş veya bir umut konkordatoyla toparlanmaya çalışan iş insanına hâlâ mı vaat vereceksiniz?

Yapılacak birkaç değişiklikle gazilik hakkına kavuşacak olan ama sizin için nedense bir türlü önceliğe alınmayan 19 bin malul sayılmayan gaziye, haklarını gasbedip maaşını kestiğiniz 237 gaziye, sadece seçim döneminde hatırladığınız şehit yakınlarına, 669 sayılı KHK’yle okullarını kapatıp hayatlarını kararttığınız askerî öğrencilere ne deyip oy isteyeceksiniz? On sekiz yıllık “Üretiyoruz, büyüyoruz, kazanıyoruz.” klasik yalanınıza mı sığınacaksınız? İşçi, memur, emekli, esnaf, çiftçi büyümeden pay alamıyorsa büyümenin ne anlamı var Allah aşkına?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayalım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Gelecek nesillere varlık aktarırsan, borç azaltırsan, işsizliği çözersen sağlıklı büyüme olur. Yani aldığın parayı betona yatırmayacaksın, hırsızlıklarla çürütmeyeceksin, yeteneksiz yandaşlarına aktarmayacaksın, kamu bankalarını özel kasan olarak görmeyeceksin.

Gerçi, ekonominin bu kadar kötü olduğu, milletin maddi sıkıntılar yüzünden canına kıydığı ülkemizde berbat yönetiminiz gündemde konuşulmasın diye, sırf gündemi değiştirmek için bir yalan atıp yırtmaya çalışırsınız, tıpkı Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve ekibine “FETÖ’nün siyasi ayağı” iftirasını attığınız gibi. Ama artık vatandaş yemiyor çünkü herkes biliyor ki FETÖ’nün siyasi ayağı, Pensilvanya’ya gidip onunla boy boy fotoğraf çektirip icazet alanlardır, kürsülerde “Gel de bu hasret bitsin.” diye haykıranlardır, FETÖ’nün Türkçe Olimpiyatları’nda ona methiye düzenlerdir, yine o ağlak FETÖ’nün sümüklü mendilini bir şeref nişanesi gibi cebinde taşıyanlardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitirin artık, tamamlayalım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – …FETÖ’nün evlerinde maklubeye kaşık sallayanlardır. Biz o kaşıkları sallamadık ki karnımız ağrısın.

Genel Kurula saygılarımla. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, 29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, biraz daha sükûnetli olalım.

Sizlerin de önünüzü görmeniz açısından ne olacağıyla ilgili şöyle bir bilgi vereyim: Arkadaşlar, 2 maddede 4 konuşmacımız var, ondan sonra hızlı gideceğiz, ona göre yirmi-yirmi beş dakikalık bir zaman dilimini rica edeceğim. 32’nci maddeden sonra beş dakika zorunlu bir ara vereceğim, Grup Başkan Vekilleriyle bir görüşme yapmam gerekiyor. Ondan sonra hızlı hızlı bitireceğiz.

Değerli milletvekilleri, 30’uncu madde üzerinde, 2 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Tulay Hatımoğulları Oruç                 Garo Paylan                        Dersim Dağ

            Adana                               Diyarbakır                          Diyarbakır

        Kemal Peköz                         Rıdvan Turan                     Kemal Bülbül

            Adana                                  Mersin                                 Antalya

Serpil Kemalbay Pekgözegü                                   Filiz Kerestecioğlu Demir

             İzmir                                                                             Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30’uncu madde kitle fonlamasıyla ilgili. Böyle bir düzenleme elbette yapılabilir fakat Çiftlik Bank, Süt Bank gibi, binlerce yurttaşın mağdur olduğu örnekler ortadayken bu fonlama tipinin yasayla güvence altına alınmadan Sermaye Piyasası Kurulunun kontrolüne bırakılmasının başka mağduriyetlere yol açacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, yine, torba kanun biçiminde değil, ilgili komisyonlarda görüşülerek bu yatırım platformlarının düzenlenmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de en ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir alandan, hapishanelerden söz etmek istiyorum. Hapishaneler başından beri devletlerin yeni düzenlemeleri ve aslında yönetim tekniklerini denedikleri ve olgunlaştırdıkları yerler. Sömürgeci devletlerin sömürgelerde ilk inşa ettikleri yerlerden birinin ceza kampları olması bir tesadüf değildi. 20’nci yüzyılın totaliter ve faşist rejimleri kamplar ve hapishanelerde kuruldu. Bu hakikat bugün de geçerli. Dünyanın her yerinde faşist ve otoriter rejimler baskıcı güvenlik paradigmalarını hapishaneler yoluyla inşa ediyorlar. Dünyanın bir kısmında hapishaneler kapatılırken, hapsetme dışı infaz yöntemlerine yönelim artarken Türkiye’de 2005 yılında 55.870 olan mahpus sayısı bugün 280 bine ulaştı. Rejim otoriterleştikçe yeni hapishaneler yapılıyor ve yeni hapishane demek, mahpuslar üzerindeki izolasyonun artması, asgari ihtiyaçların dahi lüks görülmesi ve asgari sosyal ilişkilerin kurulmasının zorlaşması demek. Aslında bu iktidar başından beri 19 Aralık katliamının mirasını sahiplendi.

Dünyanın bir kısmında bunlar olurken -dediğim gibi- hapishaneler azaltılırken Türkiye’de keyfî, baskıcı rejimin en sert hüküm sürdüğü yerler yine hapishaneler. Örneğin, Türkiye’de 557’si ağır, 1.334 hasta mahpus var. Hastalıkların ciddi bir kısmı kötü hapishane koşullarından kaynaklanıyor ya da kötü koşullar nedeniyle hastalıklar artıyor. Hasta mahpuslar af falan değil, yalnızca infaz ertelemesi ya da infazın evde tamamlanması talebiyle başvuru yapıyor hem de birden fazla başvuru yapıyor, Adli Tıp raporlarıyla yapılıyor bu başvurular ama hepsi reddediliyor; gerekçe, güvenlik.

Geçtiğimiz yıl, ağır kanser hastası Koçer Özdal, yoğun bakımda iki ay kaldı, güvenlik gerekçesiyle serbest bırakılmadı, kolunda kelepçeyle yatağa bağlı hâlde öldü. Bunu güvenlikle nasıl izah edebilirsiniz? Bu, apaçık bir suçtur. Bu, işkenceyle kasten ölüme sebebiyet verme suçudur. Keyfiyetin, hukuksuzluğun, insan onurunu ve haklarını çiğnemenin, yok saymanın adı “güvenlik kaygısı” oldu. Tüm bunlara bir de gayriciddilik hâkim ki aslında ürkütücü olan da o.

Adalet Bakanlığı, geçen hafta hapishane kütüphanelerinden 2019 yılında 1 milyon 102 bin kitabın ödünç alınmasıyla övündü ancak hapishane idareleri mahpuslara gönderilen kitaplara el koyuyor, kitap sınırlaması getiriyor ve gazeteleri yasaklıyor.

OHAL uygulamalarının hepsi geri dönmüş durumda. Yakınlarla görüştürme engellenebiliyor, her şey soruşturma konusu olabiliyor kıyafetine ve yediğine kadar. Görüş, haberleşme yasakları ve uzun hücre cezalarıyla mahpusların tüm hakları ihlal ediliyor.

Sincan kadın hapishanesinde -yani burnumuzun dibindeki Sincan’da- örneğin iki yıldır kirli su sorunu tam olarak çözülmüyor arkadaşlar. Devlet olarak insanları bazı özgürlüklerinden mahrum bırakıyorsanız en azından, insanca bir yaşam için gerekli temel hakları kusursuz biçimde sağlamanız gerekiyor.

Yine Sincan’dan bir örnek, mahpuslar yemeklerin yetersiz olduğunu anlatıyor. Çocuklu kadınlar iaşe yetmediği için, süt almak zorunda kalıyor. Süt kantinde 5 liraya satılıyor. Mahpusların çoğu, dışarıdan gelecek bir maddi destek dışında kendileri bir imkâna sahip değiller ve bu 5 lirayı vererek süt alabilecek durumda değiller. Biz, bebekli kadın mahpuslar için hapsetme dışında bir ceza infaz yöntemini konuşmak yerine, erken ve zorla evliliklerin önünü açacak yasa tekliflerini konuşabiliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Size bir örnek vermek istiyorum bu korkunç gayriciddilik konusunda: Geçen hafta bir gazeteciyle bir röportaj için randevulaştım ve “Ankara İl Örgütü önünde buluşabiliriz, beş dakika orada yaparız, sonra başka bir toplantıya geçeceğim zaten.” dedim. Ankara İl Örgütümüzün önüne geldiğimiz zaman arkadaşlar dediler ki: “2 otobüs dolusu polis güvenlik şubeden buraya geldiler.” Ve sormuşlar “Neden buradasınız?” diye, onlar da demişler ki: “Vekil geliyormuş.” “Bir şey mi yapacaksınız, basın toplantısı mı var burada?” “Biz bilmiyoruz.” demiş arkadaşlar. Yani telefonlarımızı dinliyorsanız bari dinlediğinizi anlayın demek istiyorum. Bir röportaj için oraya geliyorum ve 2 otobüs dolusu güvenlik şubeden polis geliyor. Bu, kamu zararı aynı zamanda ve gerçekten bir suç, bir ihlal. Bunu buradan aynı zamanda suç duyurusu olarak da ifade etmek isterim.

Son olarak, sizleri 23 Şubattaki kongremize bekliyoruz, büyük bir coşkuyla orada olacağız. Geleceğimize yürüyoruz.

İyi akşamlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 30’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 30- 6362 sayılı Kanunun 35/A maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler, ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle ve maddeye aşağıdaki fıkra ilave edilmiştir.

"Kurul, kitle fonlama platformları üzerinden yürütülecek kitle fonlaması faaliyetlerinin; ortaklığa veya borçlanmaya dayalı olarak halktan para toplanması suretiyle yapılması konusunda belirleme yapabilir. Borçlanmaya dayalı kitle fonlaması faaliyetlerine bankacılık mevzuatı hükümleri uygulanmaz.”

"Payları kayden izlenen girişim şirketlerinin genel kurul toplantılarına 29 uncu madde ile 30 uncu maddenin ikinci ve beşinci fıkraları kıyasen Kurulun belirleyeceği esaslar çerçevesinde uygulanır.”

"(6) Kitle fonlaması işlemlerine ilişkin hazırlanan bilgi formunu imzalayan gerçek ve tüzel kişiler bilgi formunda yer alan yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerden kaynaklanan zararlardan müteselsilen sorumludur.”

           Cavit Arı                          Abdüllatif Şener      Emine Gülizar Emecan

           Antalya                                 Konya                                 İstanbul

    Neslihan Hancıoğlu                    Sibel Özdemir                       Atila Sertel

           Samsun                                İstanbul                                  İzmir

       Mahmut Tanal                     Selin Sayek Böke

           İstanbul                                  İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekilimiz Sayın Selin Sayek Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dünden beri görüşüyor olduğumuz bu kanunla, finansal piyasalara yeni araçlar ve bir kez daha yeni ve yine fonlar geliyor. Bu kanun, finansal piyasaları derinleştirmeyi ve etkinleştirmeyi amaçlıyor ama bunun için yapılması gerekeni yapmadığı gibi, ne yapılmaması gerekiyorsa da onu yapıyor. Çünkü esasında, finansal piyasaların derinleşmesi veya etkinleşmesi için yapılması gereken iş belli: Risklerin azaltılması gerekiyor yani hukuksuzluğa son vermek gerekiyor, yani kuralsızlığa son vermek gerekiyor, yani politika istikrarsızlığına son vermek gerekiyor. Şimdi, soru şu: Yarın, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ekonominin kurallarının değişmeyeceğinin garantisi var mı? Yok, yok; hiçbirimiz açısından yok. Peki, o kuralların piyasaların işleyişine ağır müdahaleler anlamına gelmeyeceğinin bir güvencesi var mı? O da yok. Dolayısıyla sorun buyken yeni finansal araçlarla piyasadaki bu sığlığın aşılması mümkün değil. Yani azıcık yakından baktığınızda bunun mümkün olmayacağı, bilakis, riski artıran bir unsura dönüşeceği çok açık.

Mesela bu maddede kitle fonlaması, sonraki maddelerde proje finansman fonu kurulması, sonrasında da o proje finansman fonunun projeye dayalı menkul kıymetler ihraç etmesi bekleniyor. Sormak gerekiyor: Peki, bugün hukuksuzluk, keyfîlik, istikrarsızlık nedeniyle öngörü yetisini kaybetmiş olan yatırımcılar açısından bu yeni araçlar ne ifade edecekler? Soru şu: Bu yeni araçlar, hukuku mu tesis edecek? Hayır. Bu yeni araçlar, tek adam rejiminin yol açtığı istikrarsızlığı mı giderecek? Hayır. Bu yeni araçlar, keyfîliği bitirip kurumsallığı mı getirecek? Hayır. Yanıt belli: Bu maddeyle getiriliyor olan sermaye ve borçlanma kitle fonlamasının riski, geleneksel finansman araçlarının riskinden yüksektir. Yüksek riskli bir araç getirmek için bu teklifte madde düzenlenmiş. Yüksek çünkü geleneksel finansman araçlarında, bankalarda bu işi bilenler aracılık yapıyor ve borçlanana gerekli noktalarda uyarıda bulunabilecekleri mekanizmalar tasarlanmış. Oysa, kitle fonlamalarında Çiftlik Bankın elinde yok edilmeye mahkûm bekliyorsunuz. Böyle bir garanti yok. Yani işletmeler açısından risk ve yatırımcı açısından risk çok daha yüksek. Kitle fonlamaları, internet üzerinde forumlarda ve sosyal medyada kullanılıyorlar, buradan işliyor. Yani siber saldırılara açık, yani sahtekârlığa çok açık bir sistem. Dolayısıyla, riski yüksek bir fonlama biçimi.

Esasında görüyoruz ki kedi, kuyruğunu kovalıyor. Diyoruz ki “Risk var, yatırımcı, piyasaya girmediği için sığlık var.” sonra, dönüyoruz diyoruz ki “Yaşasın, yüksek riskli yeni araçlar getirdik, şimdi bu sorunu çözeceğiz.” Kedi, kuyruğunu kovalıyor, yakalaması mümkün değil.

Şimdi, bu araçların riski azaltmayacağı açık, esasında, bilakis riski artıracaklar. Nereden biliyoruz? Çünkü bu araçlarda riski ortadan kaldıracak olan güvenceyi ve katı kuralları sağlayan bankaların altında değil, istisnaların olacağı esnek mevzuatlara tabi tutuluyor.

Bir diğer deyişle, diyorsunuz ki “Kurallı işleyen bir ekonomik düzeni ortadan kaldırdık, dolayısıyla bize borç verecek olanlara bir esneklik sağlamamız gerekiyor ki gelsinler de bize yatırım yapsınlar.”

Soru şu: Neyin eksikliğini gideriyoruz bu mevzuat esnekliğini sağlayarak? Eksikliğini gidermeye çalıştığınız şey, hukuksuzluğunuz; eksikliğini gidermeye çalıştığınız şey, keyfîliğiniz. Bunu mevzuat esnekliğiyle gidermeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, diyorsunuz ki “Bunu, özellikle mega projelere, enerjiye, otoyola, hastaneye -yani kara deliklere- biraz daha para aktarmak için kullanacağız.”

Şimdi, böyle bir mevzuat esnekliğine niye ihtiyaç var? Çünkü bu projeler, ancak ve ancak garantiler verilirse yatırımcının fonlamayı seçtiği projeler. Ne garantisi veriliyor? Yolcu. Ne garantisi? Hasta. Ne garantisi? Ödeme. Şimdi de mevzuat esnekliği garantisi veriliyor: “Dokunmayacağız, rahat olun, kurallara falan tabi olmayacaksınız.”

Bu projeler, bugüne kadar kamu-özel iş birliğiyle yapıldı ve bugün bütün dünya kamu-özel iş birliği projelerinden kaçıyor. Niye? Çünkü dünya, uluslararası bulgularla şunu gördü: Kamu-özel iş birliği projeleri, yolsuzluk projeleridir. Kamu-özel iş birliği projeleri, kamu yararına işlemezler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın. 

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Kamu-özel iş birliği projeleri, esasında halkın yararına işlemezler; bunu uluslararası bulgular söylüyor. Bu nedenle kamu-özel iş birliği projeleri modelinden dünya vazgeçiyor. Dünyanın vazgeçtiği modelden bizim bütçeye, halkın omzuna sadece bu sene 19 milyar lira yük geliyor. Şimdi soruyorum size: Henüz akademisyenlerin tam çalışmadığı, henüz işleyişi konusunda bir uygulamanın ve pratiğin olmadığı Proje Finansman Fonu’nun, kamu-özel iş birliğinin kara deliklerine dönüşmeyeceğinin garantisi var mı? Yok çünkü kimse bilmiyor bu sistemin nasıl işleyeceğini.

Bu kanuna göre, Proje Finansman Fonu bir de projeye dayalı menkul kıymet ihraç edecek. Hatırlayın, 2008-2009 küresel ekonomik krizinin çıkışı, varlığa dayalı menkul kıymetlerdendi. Şimdi diyorsunuz ki: “Bu krizdeki ekonomiye çare olarak varlığa dayalı menkul kıymet ihracı getiriyorum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Krizi büyüten, tek tipleştiren ve ülkeyi riske batıran bu kanun teklifi eğer geçerse yarınlarımız bugünden karanlık olacaktır. Bu yasa teklifinin bu hâliyle geçmemesi gerekmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde kabul edilmiştir.

31’inci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… 31’inci madde kabul edilmiştir.

32’nci maddede 1 önerge vardır, önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesinde bulunan “limited” ifadesinin “limitet” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tulay Hatımoğulları Oruç                  Dersim Dağ                       Garo Paylan

            Adana                               Diyarbakır                          Diyarbakır

        Kemal Peköz                         Rıdvan Turan                     Kemal Bülbül

            Adana                                  Mersin                                 Antalya

Serpil Kemalbay Pekgözegü

             İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekilimiz Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Oruç.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yarın Dünya Ana Dili Günü. (x)

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Hangi dilde konuşuyor Başkan?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ülke adım adım savaşa sürükleniyor dedik. Bugün gelen asker ölümleri ve haberlerle bunun haklılığımızın…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Şehit, şehit!

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – “Ölüm” değil, şehit!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, susalım lütfen. Değerli arkadaşlarım, hatibi dinleyin lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – …ne kadar doğru olduğunu ve bu konuda bütün söylediklerimizin haklılığının nasıl açığa çıktığını bugün bir kez daha gördük.

Bugün Mehmetçik’i seviyor olsaydınız o tezkereye evet demeyecektiniz. Bugün İdlib’de yaşananlar… Dostunuz Putin… Eğer bugün sizler “Biz burada Putin’i kınıyoruz.” diyorsanız ve Erdoğan’ı ve Hükûmeti Putin’le ilgili uyarmamışsanız, burada sizler herkes kadar sorumlusunuz. İdlib’e “yardım tırları” adı altında briketler gönderiyorsunuz. Şu soruyu biz artık bu Meclisten açık ve net sormak zorundayız: Siz orada, binlerce askerle, tankla, topla, tüfekle Suriye Hükûmetiyle mi savaşıyorsunuz, çetelerle mi savaşıyorsunuz? Orada kimi, niçin korumak için bu kadar asker ölümüne göz yuman bir siyasi çizgiye nasıl savruldunuz? Bu ülkeyi siz nasıl bu kadar uçurumun kenarına taşımayı başardınız? Burada, Mecliste bu sorulara yanıt vermek zorundasınız. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) - Askerler ölmez, şehit olur!

BAŞKAN – Arkadaşlar, sükûnetli olun lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Bugün buradan öyle kolay tezkere çıkarıp -tezkere ötesi bir yetkiyi- ülkeyi bir savaşa sürüklemenin hesabını bu Mecliste bu halklara vermek zorundasınız.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sana mı vereceğiz?

BAŞKAN – Sükûnetli olalım değerli arkadaşlar, rica ediyorum.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bankacılık sistemi, finans tartışılırken sadece şubat ayında yoksulluktan dolayı yaşamına son verenlerle ilgili kısa bir sunum yapmak istiyorum. 7 Şubatta Hatay Valiliği önünde “Çocuklarım aç, iş istiyorum, anlıyor musunuz?” diyen Adem Yarıcı, hayatına son verdi. 13 Şubatta Meclisin Çankaya kapısında “Açım, çocuklarım aç.” diyen bir yurttaş, intihar girişiminde bulundu. Ankara Batıkent’te on beş yıllık matematik öğretmeni, eğitimde yaşanan sıkıntıları protesto etmek için bir video çekiyor, sosyal medyada paylaşıyor ve ardından yaşamına son veriyor. Antalya Manavgat’ta “Borçlarımı ödeyemiyorum.” diye not bırakan Halit Yılmaz, yaşamına son veriyor. İstanbul Üniversitesinde bir öğrenci; 4’üncü sınıfta, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünde okuyan Hakan Taşdemir, yaşamına son veriyor. Kamyonunu tamir ettiremediği için kamyoncu Mevlüt Çankaya, kendini kamyonunda asarak yaşamına son veriyor ve buna karşın yapılan açıklamalar; bakın, Yarıcı için Ağrı Belediyesi AKP’li Meclis üyesi Selma Gökçen şunu diyor: “Kimse kendini aç olduğu için öldürmez. Nijerya’da, Çad’da hiçbir insan yaşamını sürdüremezdi ki.” diyor ve devam ediyor “Böyle ucuz siyasi manevraları millet yemez.” diyor. Hangi siyasi manevra ya? İnsan canına kıyıyor, hangi siyasi manevra? Sonra, o insan tekrar dirilip bunun muhasebesini, siyasi manevrasının sonuçlarını mı analiz edecek? Bu kadar vicdansızlık olamaz. Ama balık, baştan kokmuş. Bu ülkede eğer Cumhurbaşkanı ve damadı, Alice Harikalar Diyarında gibi bir ülke ve ekonomi sunuyorsa bu millete, bu halklara; canlarını vermiş, yoksulluktan dolayı yaşamlarına son vermiş insanların daha bedenleri toprakla buluşmamışken eğer insanlar bunun propagandasını, bu açıklamaları capcanlı, dipdiri yapabiliyorsa bu, vicdansızlığın ta kendisidir.

Özetle şunu söylüyoruz: Gerçekten yönetemiyorsunuz, yönetemediğiniz, her halinizle artık ortaya çıkmaktadır; dış siyasette çıkmaktadır, iç siyasette çıkmaktadır, ekonomiyi yönetmede çıkmaktadır. Ülke bu kadar uçurumdayken bankacılık sistemini daha fazla denetim altına almak için  yaptığınız girişimlerle bu, daha fazla açığa çıkmaktadır.

Biz şunu iyi biliyoruz ki: Bu sorunun çözüm kaynağı ancak ekonomik krizin işçilerle, yoksullarla ve tek adam rejimine hep beraber sesimizi çıkarmakla, doğru düzgün bir muhalefet örgütlemekle mümkün olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Ahmed Arif’in dediği gibi, binlerce yıldır sağılıyor bu ülke, korkunç atlılarıyla parçalanıyor nazlı seher sabah uykuları. Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, haraç salmışlar üstüne. Fırsatçının, zalimin, celladın karşısında Anadolu ve Mezopotamya topraklarının onurlu ve namuslu gençleri, insanları var. Onlar ne İskender taktı ne şah ne sultan, sarayı da, tek adam rejimini de takmayacaklar. Bu toplumsal sorunların çözümü için, bu siyasal sorunların çözümü için köklü bir reçeteye ihtiyacımız var. Köklü reçeteyi bu ülkenin Anadolu ve Mezopotamya topraklarının onurlu insanları üretecektir ve hayata geçirecektir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 32’nci madde kabul edilmiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hatibin iddialarını kabul etmediğimizi, bu iddialara yönelik cevaplarımızın Meclisin kayıtlarında mevcut olduğunu Genel Kurula hatırlatmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Altay, sizin de bir söz talebiniz oldu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tedbiren almıştım, gerek kalmadı.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 33’üncü madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.

36’ncı madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 36’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 36- 6362 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Tüzel kişilere, aykırılığın ağırlığı ve etkilediği mağdur sayısı dikkate alınarak bu fıkranın birinci cümlesinde yer alan asgari miktardan az olmamak üzere bağımsız denetimden geçmiş yıllık finansal tablolarında yer alan brüt satış hasılatının %1'i ile vergi öncesi kârının %20'sinden yüksek olanına kadar idari para cezası verilir.”

"(7) Kurul veya bu Kanuna göre görevlendirilenler tarafından ilgili gerçek ve tüze kişilerden bu Kanun ve ilgili diğer mevzuatın sermaye piyasasına ilişkin hükümleriyle ilgili olarak talep ettikleri bilgi, belge, açıklama ve kayıtları (elektronik ortamda tutulanlar dâhil) süresi içinde hiç veya istenen şekliyle vermeyen veya eksik, gerçeğe aykırı, yanıltıcı nitelikte veren veya açıklamalarda bulunan kişiler ve Kurul veya bu Kanuna göre görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarını engelleyen veya zorlaştıran kişilere birinci fıkranın birinci cümlesi uyarınca idari para cezası verilir.

“(8) Kurula gerçeğe aykırı, yanıltıcı nitelikte bilgi, belge vermek veya açıklamalarda bulunmak suretiyle gereksiz olarak Kanunun 88 inci maddesi uyarınca denetim yapılmasına neden olan kişiler hakkında bin Türk Lirasından yirmibeş bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.”

        Mehmet Muş                    Mehmet Doğan Kubat             Abdullah Güler

           İstanbul                                İstanbul                               İstanbul

       Oğuzhan Kaya                        Erol Kavuncu

            Çorum                                  Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Takdire bırakıyoruz efendim.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle 6362 sayılı Kanun’un 103’üncü maddesi uyarınca yükümlülüklerine aykırı hareket eden kişilere verilecek cezaların belirlenmesi hususuna açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.

37’nci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 37’nci madde kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 38’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sayın Grup Başkan Vekillerini beş dakikalığına odama bekliyorum. Lütfen, sizler de ayrılmayın. Beş dakika sonra, kanunu bitirmek için hep beraber burada olacağız.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.19

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Değerli milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önce, kısa bir açıklamam olacak bu konuyla ilgili olarak, ondan sonra işlemimize devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Mehmet Muş ve arkadaşlarının verdiği yeni madde ihdasına dair önerge, şu anda 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle görüştüğümüz maddelerin içeriklerini değiştiren bir teklif değildir. Başka bir kanuna atıfta bulunan, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’daki bir maddeyi değiştiren bir tekliftir. İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarını beraber değerlendirdiğinizde “Görüşülmekte olan teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz.

Görüşülmekte olan teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.” hükmünü haizdir.

Ben, yaptığım değerlendirmelerde şu anda görüştüğümüz kanun teklifinin yani 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin Komisyonda görüşülmesi sırasında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’daki bir yetkinin Merkez Bankasına devredilmesinin unutulduğu sonucunu çıkarıyorum. Görüştüğümüz kanun teklifinde BDDK’nin bir kısım yetkilerinin Merkez Bankasına devrini amir hükümler vardır. Bu hususun gerek kanun teklifinin hazırlanmasında ve gerek Komisyon tartışmaları sırasında unutulduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasama kalitemizin artırılması bakımından komisyon çalışmalarına özen gösterilmesinin öneminin bir kez daha altını çiziyorum. Daha sonra bir unutkanlık fark edilebiliyor ama o unutkanlığın telafisi de İç Tüzük’ün ne yazık ki zorlanmasıyla mümkün olabiliyor.

Ben, az önce, görüştüğümüz 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nde hiç yer almayan 6502 sayılı Kanun’da değişiklik getiren bu önergeyle ilgili olarak 5 siyasi parti grubunun görüşünü aldım, onların herhangi bir itirazı olup olmadığı konusunda kendilerinin görüşlerini aldım. Eğer bir tanesi dahi itiraz etseydi bu önergeyi işleme almayacaktım. Ancak, İç Tüzük’teki usule uygun olmamakla beraber, 5 siyasi parti grubumuzun itirazına uğramayan ve bir dahaki sefere de emsal teşkil etmemek kaydıyla bu önergeyi şu anda işleme alacağım; bunun özellikle kayıtlara, zabıtlara hepinizin huzurunda geçirilmesini arzu ediyorum.

Şimdi, bu ihtirazi kayıtla ve emsal teşkil etmemek kaydıyla, açıklamalarını yaptığım önergeyi işleme alıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla -16 üyesiyle- katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Eğer Komisyon salt çoğunlukla önergeye katılmaz ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 39 – 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu” ibaresi “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” şeklinde değiştirilmiştir.

        Mehmet Muş                    Mehmet Doğan Kubat               Ramazan Can

           İstanbul                                İstanbul                              Kırıkkale

   Fehmi Alpay Özalan                    Oğuzhan Kaya                      Recep Özel

             İzmir                                   Çorum                                 Isparta

      Rümeysa Kadak

           İstanbul

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır, önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Değerli arkadaşlarım, soru-cevap işlemi de bulunmadığından, Komisyonun salt çoğunlukla katılmış olduğu, söz talebinin bulunmadığı ve soru-cevap işleminin de bulunmadığı yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylelikle yeni bir madde kabul edilmiş ve teklife yeni bir madde eklenmiştir.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanunun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Değerli milletvekilleri, Başkanlık Divanımızın bu konulardaki titizliğinin, özellikle Meclisimizin yasama faaliyetleri konusunda ne kadar hassas olduğunun sergilenmesi açısından da bütün üyelerimiz tarafından bilinmesinde yarar vardır. Biz, her gelen önergeyi, kanun metnini kılı kırk yararak inceliyoruz ve özellikle İç Tüzük’ümüze, yasalarımıza, Anayasa’mıza uygun bir şekilde görüşmelerin yürütülmesine naçizane katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 39’uncu madde üzerinde önerge yoktur.

39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39’uncu madde kabul edilmiştir.

40’ıncı madde üzerinde önerge yoktur.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir talebiniz mi vardı Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, benim yorumuma göre, bu oylamanın açık oylamaya tabi iş olduğu kanaatindeyim ancak takdir yüce makamınızındır. Bunun tutanaklara geçmesinde fayda gördüm.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bütçeye ek yük getiren yani bütçenin mali külfetini artıran konular olduğu zaman açık oylamaya gidiyoruz. Bu getirilen kanun teklifinde kimi mali hükümler olmakla beraber bunların hiçbiri bütçe kanununa ek külfet getiren maddeler değildir.

İç Tüzük 86’ncı maddeye göre de talepte bulunan arkadaşımız olmadığından teklifin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 25 Şubat 2020 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.36



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(´) 176 S. Sayılı Basmayazı 18/2/2020 tarihli 57’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.