TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           58’inci Birleşim

                                                                                  19 Şubat 2020 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Karabük Milletvekili Niyazi Güneş’in, Karabük ili Karaağaç köyü Keltepe Kayak Merkezi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, Kırıkkale ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ekonomik kriz nedeniyle borç batağına saplanan kesimin hesaplarına bloke uygulamasından vazgeçilmesi, sicil affı çıkarılması, borçların yeniden yapılandırılması ile esnaf, sanayici ve çiftçilere destek verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, taşımalı eğitim sisteminde çocukların ve velilerin yaşadığı mağduriyeti gidermek için herhangi bir çalışmanın yapılıp yapılmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında yer alacak olan Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nin 7/24 hizmet vereceğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, ülkenin yükselmesinin önüne geçmek isteyen şer odaklarının Taksim Gezi Parkı’nda kaos ortamı oluşturmak istediğine ilişkin açıklaması

6.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ve Elâzığ illerinde yaşanan deprem nedeniyle zor durumda olan esnafa Halk Bankası ve Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi aracılığıyla kredilerin kullandırılabilmesi için bankaların bir yıllık maliye kaydı şartını üç aya indirmesi, ipotek taleplerini ertelemesi, kredileri doğrudan kullandırması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya ili Serik ilçesi Kadriye ve Belek beldelerindeki günübirlik ve kamping olarak kullanılan alanların halktan alınıp yandaşlara verilmek istendiğine ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak 21 Şubat Cuma günü Serik Belediyesi önünde basın açıklaması yapacaklarına ilişkin açıklaması

8.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar Tarım İl Müdürlüğüne verilen 176 projeden 73’ünün hibe almaya hak kazandığına, Afyonkarahisar iline niçin bu kadar az hibe desteği verildiğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60’ıncı maddesinde “Tüm yüksek gerilim tesislerinde en az bir teknik işlerden sorumlu elektrik mühendisi bulunmalıdır.” ifadesinin yer almasına rağmen uygulamada denetleme olmaması nedeniyle trafo tesislerinin güvensiz şekilde kullanıldığına, bu hususta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

10.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne ili İpsala ilçesinde yapılan 30 yataklı hastanenin uzman doktor olmadan halka hizmet vermesinin nasıl beklendiğini Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Mersin Büyükşehir Belediyesi Mersin Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından uygulanan 2020 ücret tarifesinin mağduriyet yarattığına ilişkin açıklaması

12.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, 2011 yılında uygulanmaya başlanan sözleşmeli erbaşlardan en az yedi yıl hizmet süresi dolmuş olanların Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nda belirtilen hakları gereği kamu kurumlarına atamalarının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, BAŞKENTGAZ, Kızılay ve Ensar Vakfı arasındaki para trafiğine, KYK kredi borçlarını ödeyemeyen milyonlarca öğrenci varken Amerika’daki 200 öğrenci için sözde transfer edilen paraların hesabının neden sorulmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sarp Sınır Kapısı’nın yanında alternatif olarak açılması gündemde olan Muratlı Sınır Kapısı’na ilişkin belirsizliğin devam ettiğine ve bölge halkının taleplerine rağmen Batum Havaalanı’ndan Ankara’ya uçuşlarla alakalı Türk Hava Yolları tarafından herhangi bir işlemin gerçekleştirilmediğine ilişkin açıklaması

15.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, deniz kaplumbağaları hastanesinin İztuzu Plajı’na yapılmak istenmesinin amacının ne olduğunu ve hastane için Dalyan merkezde bir alanın belirlenmesi yönünde çalışmanın olup olmadığını Çevre ve Şehircilik Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Kanal D’de yayınlanan “Hekimoğlu” dizisinin tıbbi tanıtım mümessilleriyle ilgili talihsiz, etik değerlerden yoksun bölümüyle ilgili RTÜK’ü gerekli mevzuatı işletmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Sağlık Bakanlığının açıkladığı gıda denetim sonuçlarının Türkiye’deki sağlıksız gıda sorununu açık şekilde ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Rusya’nın Türkiye’den domates alımını durdurmasıyla yaşanılan mağduriyetin önlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, maruz kalınan ekonomik saldırılar nedeniyle BAĞ-KUR primlerini ödeyemeyen esnafın 2020 yılı sonuna kadar sağlık hizmetlerinden yararlanmasının sağlanmasının yanı sıra ilaçlarını da alabilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, parlamenter sistemin siyasi krizler ve yaşanan bu siyasi krizlere bağlı ekonomik belirsizliklere neden olmasına karşın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bürokratik oligarşi ve tüm belirsizlikleri ortadan kaldırmada büyük bir adım olduğuna ilişkin açıklaması

21.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gümüşhane ili Şiran ilçesinde gerçekleştirilen madencilik faaliyetleriyle daha ne kadar doğanın, çevrenin katledilip halkın sağlığının yok sayılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, ülkenin tek ücretli tüneli olan Göcek Tüneli’nden geçişlerin ücretsiz hâle getirilmesini Muğlalı hemşehrileri adına Ulaştırma ve Altyapı Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

23.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman ilindeki yatırımlara yeterli ödeneğin neden ayrılmadığı ve kamu yatırımlarına kaynak almak için daha ne kadar beklenileceğini Cumhurbaşkanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

24.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın, Grup Yorum üyelerine konser yasaklarının kaldırılması ve adil yargılanma hakkının tanınması için yetkilileri göreve, halkı da duyarlı olmaya çağırdığına, Gezi davalarının bitmediğine, tahliye edilen Osman Kavala’nın cezaevinden çıkmadan gözaltına alınmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

25.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Kayseri-Malatya kara yolunun yatırım programına alınarak vatandaşların can ve mal kaybına uğradığı kazaların önüne geçilmesinin elzem olduğu konusunda Ulaştırma ve Altyapı Bakanına seslendiğine ilişkin açıklaması

26.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, elektrik fiyatlarının üreticilerin maliyet sorunlarının başında geldiğine, tarımdan başka geliri bulunmayan Oğuzeli, Yavuzeli, Araban, Nurdağı, İslahiye, Karkamış ve Nizip ilçelerindeki çiftçilerin aylık elektrik faturalarını ödeyemediğine ilişkin açıklaması

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engellilerin sadaka değil iş istediğine, kamuda engelli istihdamının yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkarılması konusunda kanun teklifi verdiğine, engellilerin sadece Dünya Engelliler Günü’nde değil yıl boyunca sorunlarıyla ilgilenilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, 2011 yılından beri ülkede yaşanılan mülteci akınlarının salgın hastalıkların yayılmasında etkili olduğuna ve İdlib’den gelmesi muhtemel 1 milyon mülteci düşünüldüğünde büyük sorunlar yaşamamak adına ciddi adımlar atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

29.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, AKP’li Bergama Belediye Başkanının 3 kadın çalışana sendikalarını değiştirmeleri konusunda baskı uygulayıp işten çıkarmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve işçilerin yanında olduklarına ilişkin açıklaması

30.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, Kastamonu ilinin hastane ve doktor açığının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

31.- Konya Milletvekili Gülay Samancı’nın, küresel ekonomideki zayıf seyre rağmen Türkiye ekonomisinin canlanmasının yükselerek devam ettiğine ilişkin açıklaması

 

32.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, söz isteyen tüm milletvekillerinin taleplerini karşılama konusunda gösterdiği duyarlılıktan ötürü Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e teşekkür ettiğine, Burdur Gölü’ndeki çekilmenin boyutları konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını duyarlılığa ve çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

33.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonominin kötü gittiği bir dönemde İş Bankasını olumsuz ithamlarla gündeme getirmesinin borsada manipülasyona sebep olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Atatürk’ün vasiyetine sahip çıkma görev ve sorumluluğu bulunduğuna ve İYİ PARTİ olarak konunun takipçisi olacaklarını kamuoyuna ilan ettiklerine, Türk Eczacıları Birliğinin birçok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılması ve muadil ilaçlarda geri ödeme payının düşürülmesinin vatandaşların ilaca erişimini zorlaştıracağı yönündeki açıklamasını yerinde bir tespit olarak gördüklerine, tıbbi ilaçlara yapılan yüzde 12 zammın vatandaşların sırtına yüklenen yeni bir külfet olduğuna ve Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması

34.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İdlib’de yaşanan son saldırılardan sonra milyonların Türkiye sınırına doğru harekete geçmesiyle Türkiye’nin sıkıntılı sonuçlara gebe olduğuna ve Türkiye’nin Soçi ve Astana Mutabakatlarında tek taraflı olarak yükümlülük altına girdiğine, stratejik bir mesele hâline gelen İdlib krizinde ciddiyetin daha fazla sınanmasının muhataplar açısından hayırlı sonuçlar vermeyeceğine, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı baskıları, asimilasyon politikalarını ve fişleme faaliyetlerini ortaya çıkaran Çin devlet belgelerinin oldukça vahim hususları ihtiva ettiğine, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Eylül 2020 itibarıyla Fransa genelinde okullarda yabancı dil ve kültür derslerinin iptal edileceği yönündeki açıklamasına ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, ilaçlara yapılacak yüzde 12 zammın hem hastalar hem de emekçiler açısından son derece vahim bir durum olduğuna, Türk Eczacıları Birliğinin birçok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılacağı ve muadil ilaçlarda geri ödeme payının düşürüleceği yönündeki açıklamasına, hastalarını ve yurttaşlarını müşteri olarak gören sağlık anlayışının vardığı bu noktanın kabul edilemez olduğuna, Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum olarak atanan Mustafa Yaman’ın yaptıklarının saymakla bitmeyeceğine ve Giresun, Kırklareli, Balıkesir Valiliği yaptığı dönemde de ciddi sorunlar yaşandığına, beraat eden Osman Kavala’nın gözaltına alındığına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bir manevrayla beraat ettirmeye çalıştılar.” ifadesinin yargıya müdahale olduğuna, kuvvetler ayrılığının kalmadığına ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Büyük Atatürk’ün vasiyetinin çiğnendiği dönemlerin ya darbe dönemleri ya da tek adam yönetimlerinin yaşandığı dönemler olduğuna, İş Bankası hisselerinden gelen kâr payının Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna aktarıldığına, Cumhurbaşkanının İş Bankasına yönelik olumsuz ithamlarından Türk ekonomisi, Türk finans çevreleri ve finans yaşamının etkileneceğine, yaşanılan ekonomik buhrana bağlı olarak Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası üzerinden çiftçilere gelen hacizlerin kabul edilemez olduğuna, çiftçilerin finansal sorunlarının araştırılarak bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla hazırladıkları Meclis araştırması önergesini Genel Kurul gündemine getireceklerine, AK PARTİ grup toplantılarının Çarşamba gününe alınmasına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla Meclise gelmesi hâlinde TBMM Koruma Müdürlüğünün devre dışı bırakılarak Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğünün Meclisin güvenliğine el koymasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’un Batı Trakya’daki Türklere yönelik “Müslüman Yunan azınlık” ifadesini kınadıklarına, Türkiye’nin azınlıklara Lozan Antlaşması’na uygun şekilde statü tanımışken Yunanistan’ın Türklere yönelik baskıcı tutumunu kabul etmediklerine ve Batı Trakya Türklerinin haklarının gasbedilmesine yönelik her türlü eylemin karşısında olduklarına ilişkin açıklaması

38.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, AKP’nin yüksek faiz uygulayan Ziraat Bankasına müdahale etmeyerek çiftçiyi yabancı sermayenin kucağına atmasının beka sorunu olduğuna, Türkiye topraklarının yabancıların eline geçmesinin engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, süt üreticilerinin zor durumda olması nedeniyle yem başta olmak üzere girdi maliyetlerini azaltacak tedbirlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Tarım Kredi Kooperatiflerince çiftçilere verilmiş olan kredilerdeki yapılandırmaların düşük faiz oranlarıyla gerçekleştirilmesine ilişkin açıklaması

42.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ili Çardak ilçesi Gemiş Mahallesi’nde mermer ocağına izin verilmesinin ardıç ormanına kıymak anlamına geldiğine ve bu projeden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla Meclis bünyesine alınan personelin bankamatik memuru olarak çalıştırılması konusuna Meclis Başkanının göz yummasını kabul etmediğine ilişkin açıklaması

44.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 19 Şubat Çanakkale Savaşı’nın 105’inci yıl dönümü vesilesiyle vatan için mücadele eden tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması

45.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, iflas eden özel okulların öğrencileri ile öğretmenlerinin durumunun ne olacağını ve konuya ilişkin mevzuat çalışmalarının ne zaman sona erdirileceğini Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

46.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, rehabilitasyon öğretmenlerinin mağduriyetinin giderilmesi için Millî Eğitim Bakanlığını harekete geçmeye davet ettiklerine ilişkin açıklaması

47.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kırk altı yıldır kapalı olan Maraş’ın yeniden turizme açılmasının tüm insanlık için büyük bir kazanım olacağına ilişkin açıklaması

48.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, en fazla beyin göçü veren ülkelerden birisi olan Türkiye’de tersine beyin göçünün sağlanamabilmesi için faiz affının getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

49.- Giresun Milletvekili Necati Tığlı’nın, Türkiye Hentbol Federasyonu Kadınlar Süper Lig’inde Mardin Büyükşehir Başak Spor Kulübü ile Görele Belediyesi Spor Kulübü arasında oynanan maçta yaşananlara ilişkin İçişleri Bakanı ile Gençlik ve Spor Bakanından açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

50.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Ticaret Bakanlığının attığı adımlarla önemli bir ivme yakalayan ihracatla birlikte ekonominin canlanarak güçlenmeye devam ettiğine ilişkin açıklaması

51.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, Hatay ili Amanos Tüneli Projesi’nin tamamlanarak hem bölgeye hem de ülkeye yeni yatırım heyecanı yaşatacağını umduğuna ilişkin açıklaması

52.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “81 ilde altı gün boyunca gıda denetimi yapacağız.” ifadesine ilişkin açıklaması

53.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, seçim vaadi olarak söz verilen 3600 ek göstergenin tüm kamu personelini kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi ve emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

54.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 24 mahpusun Bandırma Cezaevinden Afyon Cezaevine darpla sevk edilmesinin, telefon haklarının kullandırılmamasının ve hücre cezasına maruz bırakılmalarının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

55.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili İncirliova ilçesinde ihale edilecek alanı da kapsayan bölgede 2016 yılı Temmuz ayında çıkan yangın sonrası neden ağaçlandırma çalışmasının yapılmadığını ve yargının ardından bölgenin maden işletmesine açılmasının tesadüf olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

56.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Gezi davasının sonuçlanmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Manevralarla beraat ettirdiler.” ifadesine, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairenin beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmasına ve Parlamentonun bu tür gelişmeleri seyretmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

57.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, hakkında beraat kararı verilen Osman Kavala’nın cezaevinden çıkamadan gözaltına alındığına, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairenin beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatması olayına Meclisin el atması gerektiğine ilişkin açıklaması

58.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, meseleye yaklaşımlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yargının vereceği her türlü karara da saygılıyız.” ifadesi yönünde olduğuna ilişkin açıklaması

59.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

60.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

61.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

63.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mahir Polat’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

64.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

65.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

66.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

67.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa ilinde mevcut bina envanterleri ile yorgun bina stokları çıkarılmamışken ve hasarlı binalarda eğitime göz yumulurken Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığının “Bursa depreme hazır.” açıklamasının dehşete düşürdüğüne ilişkin açıklaması

68.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Türkiye’nin birçok bölgesinde görülen uyuz vakalarının halk sağlığını tehdit ettiğine ve uyuz salgınıyla mücadele için ulusal ölçekli bir plan hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

69.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, depreme dayanıksızlığı nedeniyle yıkılan Zonguldak ili Gazi Ortaokulu öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi için Millî Eğitim Bakanlığını verdiği sözü tutmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 20 milletvekili tarafından, çiftçilerin ekonomik sorunlarının tespiti ve yüksek faizli borçlarının neden olduğu sıkıntıların çözümlerinin belirlenmesi amacıyla 12/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2520) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, son yıllarda ülkemizde artış gösteren çocuk istismarının engellenmesi, caydırıcı hukuki düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, çiftçilerin finansal sorunlarının araştırılarak bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2470) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Kuzey Doğu Anadolu Bölgesinde coğrafi ve iktisadi şartlar nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi önerisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24157)

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Artvin'de bir içme suyu kaynağının bulanıklaşmasına ve bir şirkete tahsis edilen içme suyu kaynağı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24158)

3.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel'in, son on yılda ithal edilen atıklar ile bu atıkların denetimine ve plastik çöp miktarına dair çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24159)

4.- İzmir Milletvekili Bedri Serter'in, İzmir'den son iki yılda yurtdışına göç edenlere ve göçü önlemek amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24160)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, demiryolu yolcu taşımacılığının özel sektöre devredileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24161)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Cemevi'ne yapılan saldırıya ve faillerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24162)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2019 yılı Aralık ayında İŞKUR aracılığıyla istihdam edildiği iddia edilen kişilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24163)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kanal İstanbul Projesine ayrılacak finansman ile yapılabilecek kamu hizmetlerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24164)

9.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya'nın, çiftçilerin tarımsal kredi kullanımının kolaylaştırılmasına ve kredi borçlarının yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24165)

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen bir davaya ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24368)

11.- Batman Milletvekili Feleknas Uca'nın, 9 Ocak 2013 tarihinde Paris'te 3 kişinin öldürüldüğü olayın soruşturulmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24369)

12.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, KHK ile ihraç edilen kişilerin pasaportlarına konan tahditlerin kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24372)

13.- Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz'ın, Munzur Üniversitesi öğrencisi bir kadının kaybolmasıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24373)

14.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy'un, DİSKİ'nin borç miktarı ile su fiyatlarına yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24374)

15.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, 2002-2019 yılları arasında buğday, un, maya ve ekmek fiyatlarındaki yıllık değişimler ile iflas eden fırın sayısına ve tüketilen ekmek miktarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24376)

16.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, tarımda girdi yükünün hafifletilmesi amacıyla elektrik alımı hizmetinin indirimli uygulanmasına,

Çamardı'da yetişen Amasya elmasının coğrafi işaret ve tescilinin yapılmasına,

Sulama amaçlı kuyu açılmasına ve ruhsatı dondurulan kuyuların ruhsatının ailede toprağı işleyene devredilmesine yönelik çalışmaların bulunup bulunmadığına,

Niğde ilinde patates siğili nedeniyle uygulanan tarımsal karantinaya,

Kaba yem üretimi ve sulu tarım yapan üreticilere elektrik enerjisinde indirim uygulanması talebine,

Niğde ilindeki kaya oyma depolarının artırılmasına,

Çiftçilerin bankalara olan kredi borçlarının yapılandırılması talebine,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24377), (7/24384), (7/24386), (7/24387), (7/24388), (7/24389), (7/24390)

 

 

17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Nevşehir-Niğde yolunda bulunan Yeşilgölcük çevre yolunun bitümlü sıcak kaplama olarak yapılması projesinin durumuna,

Niğde-Tepeköy-Çiftlik yolunun yapımına,

Kayseri-Niğde Devlet Yolu yapım çalışmalarına,

Ankara-Niğde otoyol çalışmasının akıbetine,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24378), (7/24380), (7/24381), (7/24382)

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, doğalgaz fiyatlarına gizli zam yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24383)

19.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, tarımsal üreticilerin elektrik faturalarının aylık düzenlenmesi uygulamasından vazgeçilmesi talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24385)

20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine yönelik vergi muafiyeti ve çalışan maaşlarında iyileştirme önerilerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24392)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TÜİK tarafından kullanılmak üzere yapılan ek hizmet binasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24393)

22.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kocaeli 1 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bazı yayın ve kitapların mahkûmlara verilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24394)

23.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Üsküdar Devlet Hastanesinde asansörlerin bozuk olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/24396)

19 Şubat 2020 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce 3 değerli milletvekilimize gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü nedeniyle söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki’ye aittir.

Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

Salondaki uğultuyu da bir keselim değerli arkadaşlarım.

Sayın Tiryaki, sizden önce bir açıklamam olacak.

Değerli arkadaşlarım, sisteme giren arkadaşlarımızın sistemin aldığı kadarıyla tümüne söz vereceğim; kimse ayrılmasın yerinden.

Buyurun Sayın Tiryaki.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü nedeniyle gündem dışı söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, 2000 yılında, 21 Şubat gününü Dünya Ana Dili Günü olarak kabul etti. UNESCO, yirmi yıldır, dünyada dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek için 21 Şubat günü bir dizi etkinlik düzenliyor, Dünya Ana Dili Günü’nü kutluyor.

UNESCO, Dünya Ana Dili Günü’nü her yıl farklı bir temayla kutluyor. Örneğin geçen yıl Dünya Ana Dili Günü “dünya yerli dilleri” temasıyla kutlanmıştı, bu yıl da “sınır tanımayan diller” temasıyla kutlamalar yapılacak.

UNESCO, haklı olarak, çok dilliliği ve dilsel çeşitliliği sürdürülebilir bir kalkınma ve kalıcı bir barış için vazgeçilmez görüyor. Bakınız, dünya üzerinde konuşulan dillerin yüzde 40’ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 7 binin üzerinde dil konuşuluyor ve bunun yüzde 40’ının önümüzdeki yüz yıl içerisinde kaybolup, yok olup gideceği varsayılıyor.

“Etnoloji” adlı internet sitesi, Türkiye’de konuşulmakta olan 39 dilden söz ediyor. UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre –daha önce bu Atlas’ın ismi Dünya Tehlike Altındaki Diller Kırmızı Kitabı’ydı- Türkiye’de yok olmuş veya yok olma tehlikesi altında olan 18 tane dil var arkadaşlar. 3’ü tamamen yok olmuş durumda, Ubıhça, Mlahso ve Kapadokya Yunancası; Hertevin diliyse yok olmayla karşı karşıya. Hertevin ve Mlahso, Süryani dilleri arasında. Bir diğer Süryani dili olan Turoyo da UNESCO listesinde tehlike altında görülüyor.

UNESCO, tehlike altındaki dillerle ilgili olarak bir ayrım yapıyor. Önce, ülkemizde konuşulmakta olan son derece tehlike altında olan diller: Hertevin bu kategoride, Siirt kökenli Kuzeydoğu Arami dillerinden biri. 1999 yılı verilerine göre bu dili konuşan yalnızca bin kişi var. Ciddi anlamda tehlike altında olan diller var ülkemizde: Gagavuzca, Türkiyeli Yahudilerin konuştuğu Ladino ve biraz önce söylediğim gibi Süryani dili olan Turoyo. Kesinlikle tehlike altında olan diller var: Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Çingene dilleri –Atlas’a göre Romanice- Süryani dil ailesinde yer alan Suret dili; yine Atlas’a göre Türkiye’de artık bu dili konuşan kimse yok, en son konuşanlar da bu ülkeyi terk etti. Güvencesiz durumda olan diller ise Abhazca, Adigece, Kabar-Çerkez dilleri ve Zazaca.

UNESCO birçok ülkede tehlike altındaki dilleri korumak için bir dizi girişimde bulunuyor, yalnız Türkiye’de uyguladığı hiçbir program yok UNESCO’nun. Kanımca bunun bir tek nedeni var: Ya Türkiye’nin yok olmakta olan dillerle ilgili herhangi bir kaygı hissetmediğini düşünüyor ya da Türkiye’de böyle bir program yürütemeyeceğini düşünüyor.

UNESCO yayımladığı Atlas’la birlikte bir de kılavuz yayınlıyor. Bu kılavuzda da bir dilin yok olmaktan nasıl korunabileceği söyleniyor. Şimdi ben bu kılavuzdan bir iki cümle okuyacağım. Diyor ki bu kılavuz: “Bir dili yok olmaktan koruyabilmek için yapılabilecek en önemli şey, insanların o dili konuşabilmesi ve çocuklarına öğretebilmesi için uygun koşulları yaratmaktır. Bu, genellikle tehlike altındaki dilleri, azınlık dillerini tanıyan ve koruyan ulusal politikaların, ana dili eğitimini destekleyen eğitim sistemlerinin, o dili konuşan topluluk ile dil bilimciler arasında bir yazı sistemi ve biçimsel bir yapı kazandırmak için yaratıcı bir iş birliğinin var olması gerekir. En belirleyici etken dili konuşan topluluğun dile yönelik tutumu olduğundan, çok dilliliği ve azınlık dillerine saygıyı yüreklendiren bir dili konuşmanın ödev değil, zenginlik olduğunu hissettiren toplumsal ve siyasi bir ortam yaratmaktır.” Evet, UNESCO’ya göre tehlike altında olan dilleri korumak için yapılması gerekenler bunlar.

Hükûmetiniz döneminde, farklı dönemlerde, farklı dil ve lehçeler konusunda farklı politikalar uygulandı. Ana dilin korunması, geliştirilmesi, öğrenilmesi ve ana dilde eğitim çoğu zaman bu ülkede güvenlik sorunu olarak algılandı, temel bir insan hakkı olarak algılanmadı. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerini tek başına suçlamak istemem çünkü bu politika, önceki hükûmetler döneminde de yine bir güvenlik bakışıyla değerlendiriliyordu. Fakat son dönemde Kürt diline bir saldırı olduğunu ben size birkaç örnekle söyleyeceğim.

Bakın, sadece OHAL döneminden sonra OHAL KHK’leriyle birçok kurumu kapattınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - 676 sayılı KHK’yle, Türkiye’de günlük Kürtçe yayın yapan tek gazete olan Azadiya Welat gazetesini kapattınız. Evrensel gazetesine bağlı Kürtçe yayın yapan bir dergi vardı, Tiroj dergisi, OHAL KHK’siyle kapattınız. Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği vardı (Kurdi-Der) kapattınız. İstanbul’da Kürt Enstitüsü vardı, kapattınız.

DBP’li belediyelere bağlı çok dilli eğitim veren, başta 850 öğrencili Ferzad Kemanger Okulu olmak üzere, 18 okul ve kreşi kapattınız. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine bağlı Zarokistan ve Xalxalok kreşlerindeki öğretmenlerin sözleşmesini feshettiniz ve bu kreşlerde tek dile geçtiniz. Yine, DBP’li belediyelere bağlı çok dilli eğitim veren Aram Tigran Konservatuvarını kapattınız. Cegerxwin ve Nuda başta olmak üzere pek çok sanat kurumundaki çok dilli eğitime son verdiniz.

Şimdi sorsak diyeceksiniz ki: “Kardeşiz, et ve tırnak gibiyiz.” Böyle kardeşlik olmaz. Kardeş kardeşin dilini inkâr etmez, kardeş kardeşin diline sahip çıkması için destek sunar, dolayısıyla buna “kardeşlik” denmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - İki cümle ekleyeceğim Sayın Başkanım müsaade edersiniz.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Kardeşinize bunu yapıyorsunuz da, kendi dilinize mi sahip çıkıyorsunuz? Ona da sahip çıkmıyorsunuz.

Ben bu yabancı dille eğitim veren okullardan bahsetmeyeceğim ama hepimizin yakından tanıdığı bir lise var, Kartal İmam Hatip Lisesi. Kartal İmam Hatip Lisesinde Millî Eğitim Bakanlığının desteği ve himayesinde 5’incisi düzenlenecek “Model Birleşmiş Milletler Simülasyonu” kapsamında konferanslar varmış. Bu konferansların dilleri sizce ne olabilir? Ben söyleyeyim mi? İngilizce, Arapça ve Osmanlı Türkçesi. İyi mi? Daha ne diyeyim, bilemedim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Muş, söz talebiniz oldu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmacıyı dikkatle dinledim. Burada bizim ne Kürtçeye ne de başka bir dile, asla ve asla hasmane bir tutum içerisinde olmamız söz konusu olamaz. Kürtçe de bizim ülkemizin dili, Türkçe de ve diğer konuşulan diller de; bunların hepsi bu ülkenin zenginlikleri. Burada verilen örneklerle alakalı “Bunlar Kürtçe olduğu için kapatıldı.” yaklaşımına katılmadığımızı ifade etmek isterim. Türkçe faaliyette bulunan başka pek çok dernek de farklı sebeplerden dolayı kapatıldı. Burada bahsedilen bu derneklerle veya kuruluşlarla alakalı, sırf Kürtçe faaliyet gösterdiği için kapatıldığını iddia etmek bizim yaklaşımımız açısından doğru değildir, parti olarak da böyle bir yaklaşımımız olmamıştır. Kaldı ki bizim iktidarlarımız döneminde, şu anda özel okul açabilirsiniz, kurs açabilirsiniz; millî eğitimde bununla alakalı hukuki düzenlemeler yapıldı; Televizyon yayınları var. Bununla alakalı ciddi bir serbestliği zaten AK PARTİ iktidarları kazandırmıştır ülkeye. Asla ve asla hasmane bir tutum içerisinde olmamız söz konusu değildir. Kürtçe de bizim dilimizdir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Oluç.

Talebiniz nedir?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu tartışmayı şimdi sürdürmek istemiyorum çok fazla ama kayıtlara geçmesi için…

Sayın Muş’un bu söylediklerinden şöyle bir şey çıkarmış oluyorum ben: Yani atanmış olan kayyumların Kürtçe diline karşı yürüttükleri hasmane tutumları benimsemiyorlar. Benimsemiyorsanız o zaman önce bu kayyumları atamış olan İçişleri Bakanlığına bunu anlatacaksınız, sonra da o kayyumların bunu yapmasını iktidar olarak engelleyeceksiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Karabük Milletvekili Niyazi Güneş’in, Karabük ili Karaağaç köyü Keltepe Kayak Merkezi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Karabük Kayak Merkezi hakkında söz isteyen Karabük Milletvekilimiz Sayın Niyazi Güneş’e aittir.

Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sonunda da herhâlde bir davet bekleyeceğiz sizden, değil mi Sayın Güneş?

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) – İnşallah Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 yılı sonunda hizmete alınan Karaağaç Keltepe Kayak Merkezi’yle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken; Elâzığ depreminde, İdlib’de, Van’da ve uçak kazasında yaşamlarını kaybeden vatandaşlarımıza ve askerlerimize Yüce Rabb’imden rahmet diliyorum, yaralılarımıza şifalar diliyorum. Ayrıca dün akşam da Manisa’da bir deprem oldu, Manisalı kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimi buradan iletmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, günümüzde turizm, deniz, güneş, kum, kamp ve ören yerleri gibi yaz mevsimi temelli yapıdan alternatif turizm türlerini kapsayan bir anlayışa dönüşmektedir. Özellikle yaz turizmine alternatif olarak tüm dünyada kış turizm noktaları önemli bir cazibe merkezi hâline gelmektedir. Kış turizm merkezleri, kayak, kızak, teleferik, doğa yürüyüşü ve tırmanış gibi birçok turizm faaliyetini bünyesinde bulundurmanın yanı sıra günübirlik ziyaret, konaklama ve dinlenme gibi hizmetleri de sunmaktadır. Her yaşa hitap eden kayak merkezleri, taşıdığı coğrafi özellikler bakımından da âdeta bir sağlık ve spor merkezi hâline dönüşmüştür. Dünyada kış turizmine ilginin artması bu turizme yönelik elverişli alanları değerlendirme durumunu da beraberinde getirmiştir. Ülkemizde AK PARTİ hükûmetleri döneminde kış turizmine ve kış sporlarına özel önem verilmiştir. Bu sayede ülkemizin turizm çeşitliliği daha da zenginleşmiş, kış aylarında insanlarımıza hem turizmin hem de istihdamın yolu açılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Karabük’ümüzde de uzun süredir gündemde olan Kayak Merkezi Projesi, 2019 yılının son günlerinde ülkemizin 53’üncü kayak merkezi olarak nihayete kavuşmuştur. Temeli 2015 yılında atılan kayak merkezimizin bulunduğu yer, doğası, coğrafyası, manzarası, blok ormanları, gölleri, temiz havası ve suyuyla nadide bir vatan köşesidir. Karabük il merkezine 29 kilometre mesafede bulunan kayak merkezimiz, Karaağaç köyü sınırlarında, 2 binli rakımda ve 172 bin metrekarelik alanda inşa edilmiştir. Tesisin bulunduğu noktada karın yerde kalma süresi yaklaşık yüz yirmi gündür. Bu süre, kış turizmi ve kayakseverler açısından oldukça iyi bir potansiyeldir. Ayrıca kar kalitesi de Uludağ, Kartalkaya ve Ilgaz’la eş değere sahiptir. Bu hususlar da bize tesisimizin geleceği hakkında umut vermektedir. Kayak merkezimizin, özellikle Kuzey Anadolu kış turizmi koridorunda yer alan Kartepe, Kartalkaya, Esentepe, Ilgaz Kayak Merkezlerine de iddialı bir alternatif olacağına inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, kayak merkezimiz şimdilik günübirlik olarak hizmet vermekte ise de konaklama tesislerinin yapılmasının akabinde sadece kış aylarında değil, kongre, fuar, futbol ve gençlik kampları, dağ ve yayla turizmi gibi faaliyetler çerçevesinde 4 mevsim birçok turizm kolunda hizmet verecek ve katkı sunacak potansiyele sahiptir. Kayak merkezimizin Karabük’ümüzün turizmine, ekonomisine ve istihdamına da artı değer katacağı muhakkaktır. Yöre halkımızın beklentisi de bu doğrultudadır. Açıldığı günden itibaren geçen sürede Karabüklü hemşehrilerimiz kayak merkezine sahip çıkmış ve her gün yüzlerce insan bölgeye akın etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kayak merkezimizi dünya miras kenti Safranbolu’muzun sahip olduğu turizm potansiyeliyle birlikte değerlendirdiğimizde önemi daha da artacaktır. Konaklama tesisleriyle ilgili çalışmalarımız ve görüşmelerimiz sürmektedir. Bunun yanı sıra, ihtiyaçlarımızı ve eksikliklerimizi de en kısa sürede tamamlayıp kayak merkezimizi dünya standartlarında bir tesis hâline getirmek öncelikli görevlerimiz arasındadır.

AK PARTİ iktidarında yöremize böyle nitelikli ve nezih bir tesisi kazandırmış olmanın gururunu ve ayrıca mutluluğunu yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl yolunu sıcak asfaltla tamamladığımız Karaağaç Keltepe Kayak Merkezi’ne siz değerli milletvekillerini ve kayakseverleri davet etmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözünüzü.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Son olarak, kayak merkezi fikrinin oluşumundan tamamlanmasına kadar emeği geçen başta önceki milletvekillerimiz olmak üzere bakanlarımıza, valilerimize, sivil toplum örgütlerimize ve kamu görevlilerine teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güneş.

Değerli milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, Kırıkkale’nin sorunları hakkında söz isteyen Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ahmet Önal’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Önal, süreniz beş dakika.

3.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, Kırıkkale ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırıkkale’mizin sorunları hakkında parti grubum adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, başta hemşehrilerim olmak üzere ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı ayrı ayrı selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.

Sözlerime başlarken, vatan savunmasında canlarını feda eden kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum.

Anadolu’nun tam ortasında yer alan, 42 vilayeti birbirine bağlayan, cumhuriyetle birlikte kurulan ve gelişen Kırıkkale’miz maalesef eski günlerinden çok uzakta. 2000’li yıllarda nüfusunun 1 milyonu bulacağı öngörülen Kırıkkale’miz maalesef her gün küçülüyor, göç veriyor.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi Kırıkkale’mizin de en önemli sorunu işsizlik ve yoksulluk. İş bulamayan hemşehrilerimiz Ankara’ya, İstanbul’a göç ediyor. Sadece Ankara’da yaşayan Kırıkkalelilerin sayısı 200 bini aşmış durumda. 2019 yılında Kırıkkale’nin nüfusu yüzde 1,25 oranında azalmıştır yani sadece geçen yıl 3.500 Kırıkkaleli Kırıkkale’yi terk etmiştir.

Yıllarca Kırıkkale’nin istihdam yükünü tek başına karşılayan Makina Kimya Fabrikaları küçülmüş, bu fabrikalara bağlı birçok atölye ve entegre tesis kapanmıştır. MKE’nin “özelleşme” ya da “özerkleşme” adı altında işletme devrinin yapılacağı söylentileri şehrimizde ciddi endişe doğuruyor. Bunun yanında, MKE’de çalışan kadrolu işçilerin maaşlarında iyileştirme yapılmamış, ağır işçilik tazminatları verilmemiş, neredeyse yılın tamamında “yüksek vergi dilimi” adı altında yaşadıkları haksızlıklar giderilmemiştir. Daha önce yayımlanan 2 tane kanun hükmünde kararname olmasına rağmen MKE taşeron işçileri kadroya geçememiştir. Kadro alamayan bazı MKE taşeron işçileri kış günü işten çıkarılmıştır. Makina Kimyayla ilgili verilen sözlerin hiçbiri tutulmamıştır.

280 bin nüfuslu Kırıkkale’de emekli sayısı 55 bin, işsiz sayısı 12 bindir, icra dairelerindeki dosya sayısı 50 bindir. İŞKUR önünde bir umut iş bekleyen Kırıkkaleliler umutlarını yitirmeye başlamıştır. Çocuğunun okul masraflarını karşılayamayan, evine erzak alamayan hemşehrilerimiz perişan hâldedir.

Bakın, size Kırıkkale’den birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Merkeze bağlı Karşıyaka Mahallemizde 3+1 müstakil bir eve gelen doğal gaz faturası 750 TL’dir. Yine, bunun yanında, merkeze bağlı Gürler Mahallemizde ortalama bir eve gelen elektrik faturası 267 liradır. Dar gelirli yurttaşlarımızın yaşadığı bu mahallelerde hemşehrilerimizin çoğu ya asgari ücretle çalışmakta ya da evi sadece bir emeklinin emekli maaşı geçindirmektedir. Değerli milletvekilleri, soruyorum: Bu elektrik ve doğal gaz faturasını Kırıkkaleliler nasıl ödeyecek?

Yine, değerli milletvekilleri, size Kırıkkale’den bir tablo daha göstermek istiyorum. Bu fotoğraf, Kırıkkale’de bir yediemin otoparkında çekilmiştir. Fotoğrafta, borcunu ödeyemeyen nakliyecinin kamyonunu, esnafın tırını, icralık çiftçinin traktörünü hep birlikte görüyoruz. Bu fotoğraf, üreticinin, esnafın, çiftçinin perişan hâlini tek başına ortaya koymaya yetiyor. Bu fotoğrafın başka bir söze gerek bırakmadığını düşünüyorum. Uyguladığınız yanlış ekonomi politikaları Kırıkkale’yi ve Türkiye'yi bu hâle getirdi.

Değerli milletvekilleri, hemen her gün kapımızı iş bekleyen insanlar çalıyor, iş istiyor. Bu insanların büyük çoğunluğu üniversite mezunu. İçlerinde ziraat mühendisleri, makine mühendisleri, öğretmenler, hemşireler, işletme mezunları var. Pırıl pırıl gençlerimiz kapı kapı iş arıyor.

Kırıkkale’mizin sorunları bununla da bitmiyor. Bir süre önce merkeze bağlı Yuva Mahallemizde TOKİ tarafından evi olmayan emeklilerimiz için 927 adet konut yapıldı ancak ekonomik kriz gerekçe gösterilerek bu evlerin peşinat, ön ödeme ve taksit sayıları neredeyse 2 kat artırıldı. Birçok emeklimiz bu zamlardan sonra ev sahibi olmaktan vazgeçti yani Kırıkkale’de emeklilerin ev hayali başka bahara kaldı.

Değerli milletvekilleri, 17 ve 18 Ocak tarihlerinde Kırıkkale’de meydana gelen bir olayda Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Polikliniğinde birçok vatandaşımıza “Altuzan” adı verilen ilaçla enjekte tedavi yapıldı. Yapılan tedavi sonucu birçok vatandaşımızın görme duyularını yitirdiği basına yansımıştır, bu konu ulusal basında da yer almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ÖNAL (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AHMET ÖNAL (Devamla) – Yaşanan bu olaydan sonra Kırıkkaleli hemşehrilerimiz Ankara’da tedavi altına alınmıştır. Aslında bu iğne bağırsak kanserinde kullanılan ancak göz içi hastalıklarda da kullanılmasına müsaade edilen, fiyat olarak da endikasyonlu diğer 2 ilaca göre maliyeti düşük olan bir iğnedir. “Altuzan” adı verilen bu ilacın kısa ürün bilgilerinde daha önce göz içi kullanımlara uygun olmadığı yazılıyken bu yazı Bakanlıkça kaldırılmıştır. Aynı ilacın yurt dışı versiyonunda bu ilacın göz içi rahatsızlıklarında kullanılamayacağı yazılıdır. 2 tane ruhsatlı ürün varken, maalesef, Sağlık Bakanlığı, hekimlerimizi ruhsatsız ilaç kullanmaya zorlamıştır. Yani maliyet, hastaların sağlığına tercih edilmiş; vatandaşlarımız, Sağlık Bakanlığının bu dayatması yüzünden gözlerini kaybetmiştir. Bu konuda, başta hastalarımız ile hekimlerimizin mağduriyetini önleyecek gerekli tedbirlerin acilen alınması, yeni yaşanacak vakaların önüne geçilmesi gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, işsizliğin ve yoksulluğun olmadığı, gençlerimizin geleceğe umutla baktığı bir Kırıkkale ve Türkiye diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme giren değerli milletvekili arkadaşlarımıza söz vereceğim.

Sayın Barut…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ekonomik kriz nedeniyle borç batağına saplanan kesimin hesaplarına bloke uygulamasından vazgeçilmesi, sicil affı çıkarılması, borçların yeniden yapılandırılması ile esnaf, sanayici ve çiftçilere destek verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, ekonomik krizin darbe vurduğu ülkemizde herkes borç batağına saplandı, vatandaşlarımız ve esnaflarımız kullandıkları kredileri, kredi kartlarını, ticari kredileri ve konut kredilerini ödeyemiyor. Sanayici, iş insanı ve esnaflarımız çekini yazdırdı, yüksek faize maruz kalıp temerrüde düşenlerin kredi sicilleri bozulmuş oldu. Vatandaşın bankalara ve finans şirketlerine kredi ve kredi kartı borcu 611 milyarı buldu. Geçen yıl borcunu ödeyemeyen 1 milyon 403 bin kişi icra takibine takılırken aynı dönemde borcunu ödeyemeyen 3 milyon 687 bin kişi var. 16 Şubat itibarıyla 1 milyon 180 bin yeni icra dosyası açıldı. İcra dairelerinde 20 milyon 520 bin dosya derdest bulunuyor. Bu krize çözüm üretemeyenler şimdi “Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış.” misali e-haciz sistemiyle esnafından sanayicisine borçlu her kesimin hesaplarına bloke koyuyor. Bloke uygulamasından vazgeçilmesini, sicil affı çıkarılmasını, borçların yeniden yapılandırılmasını; esnaf, sanayici, çiftçi ve yurttaşlarımıza destek verilmesini istiyoruz

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karasu…

3.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, taşımalı eğitim sisteminde çocukların ve velilerin yaşadığı mağduriyeti gidermek için herhangi bir çalışmanın yapılıp yapılmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ULAŞ KARASU (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Taşımalı eğitim sistemi, öğrencilerimizi ve ailelerini mağdur etmeye devam etmekte. Sivas’ın birçok ilçesinde taşımalı sistemle eğitimlerine devam etmeye çalışan çocuklarımız, mevcut koşullar karşısında zorlanmaktadır. Özellikle kış aylarında yolların kapalı olduğu, hava muhalefeti nedeniyle okula gidiş-gelişlerin tehlikeli olduğu ilçelerde eğitime sık sık ara verilmekte, eğitimde süreklilik ortadan kalkmaktadır. Köylerine 25-30 kilometre uzaklıktaki okullarına ulaşmaya çalışan öğrencilerimiz gibi velilerimiz de bu sistemden nasibini almakta, evlatlarını okullara endişe içerisinde göndermektedir. Zorunlu öğrenim kapsamında ilkokul çağındaki çocuklarımızın taşınması, eğitim sisteminin en önemli sorunudur.

Bu bağlamda, Millî Eğitim Bakanına sormak istiyorum: Taşımalı eğitim sistemiyle çocuklarımızın ve velilerimizin yaşadığı mağduriyeti gidermek için herhangi bir çalışma yapacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Özkan…

4.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında yer alacak olan Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nin 7/24 hizmet vereceğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yarın açılacak olan Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi 7/24 hizmet verecek. 125 bin metrekare kapalı alana sahip, aynı anda 5 bin kişiye hizmet verebilecek kapasitede. 4 milyon basılı, 120 milyon elektronik yayın, 550 bin e-kitap ve nadir birçok eser bünyesinde bulunuyor.

Dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında yer alacak böylesine muhteşem bir eserin ülkemize kazandırılmasında öncülük eden başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, yapımında emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor, milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, ülkenin yükselmesinin önüne geçmek isteyen şer odaklarının Taksim Gezi Parkı’nda kaos ortamı oluşturmak istediğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2013 yılı Mayıs ayında, ülkemizin yükselmesinin önüne geçmek isteyen şer odakları, Taksim Gezi Parkı’nda yaklaşık üç ay sürecek bir kalkışmanın fitilini ateşleyerek ülkemizde bir kaos ortamı oluşturmak istemişlerdir. Kamu binaları, MOBESE kameraları, parti binaları ve iş yerleri tahrip edilmiştir; belediye otobüsleri, özel araçlar, polis araçları ve ambulanslar ise kullanılmaz hâle getirilmiştir. Gezi olaylarının doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolarken dolaylı maliyeti ise yüzlerce milyar doları bulmuştur.

Gezi olaylarında, kendilerinin ifadesiyle “Mesele ağaç değildi.” Hedef, askerî darbelerde, muhtıralarda, FETÖ’nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinde olduğu gibi devletimizdi, milletimizdi. Gezi olayları bizim gözümüzde Vandalizmdir, bu konuda durduğumuz yer nettir.

Gezi olaylarının aziz milletimizin vicdanındaki yeri mahkûmiyettir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

6.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ve Elâzığ illerinde yaşanan deprem nedeniyle zor durumda olan esnafa Halk Bankası ve Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi aracılığıyla kredilerin kullandırılabilmesi için bankaların bir yıllık maliye kaydı şartını üç aya indirmesi, ipotek taleplerini ertelemesi, kredileri doğrudan kullandırması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkürler Başkanım.

Malatya ve Elâzığ’da yaşanan deprem nedeniyle, esnaflarımıza, doğrudan Halkbank ve Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi aracılığıyla 50 bin TL faizsiz, beş yıl ödemeli kredi imkânı sağlanmıştır ancak Malatya’da bulunan Halkbank şubeleri, esnaflarımızdan bir yıllık Maliye kaydı şartı ve ipotek istemektedir. Kredi alamayanlar esnaf kooperatiflerine yönlenmektedir. Malatya’da bulunan 20 bine yakın kayıtlı esnafımıza, iki ay içerisinde, sadece kooperatifler aracılığıyla bu kredinin kullandırılması mümkün değildir.

Bankaların bir yıllık Maliye kaydı şartını üç aya indirmesi, ipotek taleplerini ertelemesi ve kredileri doğrudan kullandırması esnaflarımızın ve esnaf odalarımızın talebidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özer…

7.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya ili Serik ilçesi Kadriye ve Belek beldelerindeki günübirlik ve kamping olarak kullanılan alanların halktan alınıp yandaşlara verilmek istendiğine ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak 21 Şubat Cuma günü Serik Belediyesi önünde basın açıklaması yapacaklarına ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya Serik’teki turizm merkezimiz Belek’te günübirlik ve kamping olarak kullanılan 180 bin metrekarelik alan ile Kadriye’deki 125 bin metrekarelik alan halktan alınıp yandaşlara peşkeş çekilmek istenmektedir. Kuş uçuşu 22 kilometrelik sahil şeridi Belek’te 880 metreden 280 metreye, Kadriye’de 500 metreden 260 metreye düşürülüyor. Bölgedeki bin yataklı orta ölçekli bir otel bile 200, 300 metre sahil şeridi kullanırken halkın uğradığı haksızlığın boyutu ortadadır. Anayasal hak olan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı halkın ellerinden alınamaz. 9 Martta söz konusu plan askıdan indirilecek. Bu iş için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 21 Şubat Cuma günü saat on birde Serik Belediyesi önünde basın açıklaması yapacağız.

Tüm halkımızı bu konuya duyarlı olmaya ve hep beraber mücadele etmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

8.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar Tarım İl Müdürlüğüne verilen 176 projeden 73’ünün hibe almaya hak kazandığına, Afyonkarahisar iline niçin bu kadar az hibe desteği verildiğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Başkanım.

Afyonkarahisar Tarım İl Müdürlüğüne verilen 176 projeden sadece 73 proje hibe almaya hak kazanmıştır. Bu 73 proje de çoğunlukla 2 danışmanlık şirketine ait projedir. Afyonkarahisar’daki tüm danışmanlık şirketlerinin projelerine onay verilmesinde maalesef objektif kriterlerin baz alınmadığı, siyasi kriterler ve ahbap çavuş ilişkilerinin esas alındığı iddiaları ortada dolaşmaktadır. Projelerin onay almamasından dolayı en çok zararı Afyonkarahisarlı hemşehrim, Afyonkarahisar’a yatırım yapmak isteyen yatırımcı ve danışmanlık şirketleri görmektedir.

Buradan Bakana bir kez daha soruyoruz: Sunulan projelerin yarısı bile onay alamayan Afyonkarahisar’ımıza niçin bu kadar az hibe desteği verilmektedir? Yıllardır iktidara hatırı sayılır destek veren Afyonkarahisarlı hemşehrim Adalet ve Kalkınma Partisi için üvey evlat mıdır?

BAŞKAN – Sayın Sarıaslan…

9.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nin 60’ıncı maddesinde “Tüm yüksek gerilim tesislerinde en az bir teknik işlerden sorumlu elektrik mühendisi bulunmalıdır.” ifadesinin yer almasına rağmen uygulamada denetleme olmaması nedeniyle trafo tesislerinin güvensiz şekilde kullanıldığına, bu hususta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği madde 60 uyarınca “Tüm yüksek gerilim tesislerinde en az bir teknik işlerden sorumlu elektrik mühendisi bulunmalıdır.” denilmektedir. Ancak ilimiz Nevşehir genelinde yaklaşık 7 bin trafo tesisi bulunmakta olup bu trafo tesislerinin 1.200 tanesi dağıtım şirketi sorumluluğunda, geriye kalan kısım ise özel trafo tesislerindedir. Elektrik mühendisleri odasından çıkan yüksek gerilim işletme sorumluluğu tescil belgesi sayısı 2020 yılı itibarıyla 57 adettir. TEDAŞ, MEDAŞ gibi resmî kurum ve tescillerin görev ihmali yaptığı görülmektedir. Uygulamada denetleme olmadığı için trafo tesisleri güvensiz bir şekilde kullanılmaktadır. Bu durum ilimiz genelinde yerel elektrik kesintilerine, tarım arazilerinde yangınlara, elektrikte kazalara ve hatta ölümle sonuçlanan vakalara neden olmaktadır. Enerji Bakanlığını bu konuyla ilgili göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

10.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne ili İpsala ilçesinde yapılan 30 yataklı hastanenin uzman doktor olmadan halka hizmet vermesinin nasıl beklendiğini Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanına buradan bir şey hatırlatmak istiyorum. Pirinciyle meşhur, 28 bin nüfuslu İpsala ilçemizde Bakanlığınız 30 yataklı yeni bir hastane yaptı; bu çok güzel. Hastanede bir tane bile uzman doktor yok, sadece haftanın değişik günlerinde Keşan ilçemizden gününe göre uzman doktor geliyor. İlçemiz hastanesi yaklaşık beş altı yıl öncesine kadar kadın doğum ünitesi ameliyathanesiyle insanlarımıza hizmet etmekteyken şu an tahliller Keşan’a gönderilerek yapılmaktadır. AKP, bina yapmış ama hastane yapamamış. İçinde uzman doktor olmayan hastaneden halkımıza hizmet yapmasını nasıl beklersiniz? Hastaneleriniz de adalet saraylarına benzedi. Doktorsuz hastane, adaletsiz adalet sarayları tam AKP işi.

Sağlık Bakanına buradan soruyorum: Eğer kendi hastanelerinizden zaman bulabilirseniz İpsala’ya ne zaman uzman doktor ataması yapacaksınız? Uzman doktor göndermeyecektiniz niye hastane yaptınız? Uzman doktorları olmayan bir hastanenin sağlık ocağından, aile hekimliğinden farkı nedir?

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

11.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Mersin Büyükşehir Belediyesi Mersin Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından uygulanan 2020 ücret tarifesinin mağduriyet yarattığına ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkanım, Mersin Büyükşehir Belediyesi MESKİ Genel Müdürlüğü tarafından güncellenerek uygulanan 2020 ücret tarifesi büyük bir mağduriyet yaratmıştır. İlk defa meskenine su bağlatmak isteyen abonelerden 1 defaya mahsus alınan abonelik ücretlerinde fahiş bir zam uygulamasına gidilmiş ve vatandaşlarımız bu zamla mağdur edilmiştir.

Yine bazı ilçelerde su zammı aşırı miktarda olup kademeli artışlar çok fazla olmuştur. “Katılım payı” adı altında üst limit olarak meskenin emlak vergi değerinin yüzde 2’si oranında talep edilen bu miktar, çok yüksek rakamlara tekabül etmektedir. Hemşehrilerimiz ödemeyi yapamamakta, hanesine su bağlatamamaktadır. Bakım, depozito ve tesisat ücretleri, su ve kanalizasyon katılım bedelleri makul seviyelere indirilmeli, zamlı tarife bir an önce geri çekilmelidir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Keven…

12.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, 2011 yılında uygulanmaya başlanan sözleşmeli erbaşlardan en az yedi yıl hizmet süresi dolmuş olanların Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nda belirtilen hakları gereği kamu kurumlarına atamalarının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Sayın Başkan, 2011 yılında uygulanmaya başlanan sözleşmeli erbaş uygulamasında görev süresi yedi yılı dolup ayrılanlar kanunda belirtilen hakları olan kamu kurumlarına atamalarının yapılmasını bekliyorlar. Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ek madde 1’de en az yedi yıl hizmet süresi dolmuş olanlardan nitelik belgesi olumlu olanların kamu kurumlarına atanmasının yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Sözleşmeli erbaşlarımızın terör bölgelerindeki yoğun mesailerinin sonrası görevlerini tamamladılar ve şimdi kamu kurumlarına atamalarının yapılmasını beklemektedirler. Binlerce sözleşmeli erbaş bu doğrultuda kanunda belirtilen hususlara göre atamalarının ne zaman yapılacağıyla ilgili acil bir duyuru bekliyorlar.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Kasap…

13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, BAŞKENTGAZ, Kızılay ve Ensar Vakfı arasındaki para trafiğine, KYK kredi borçlarını ödeyemeyen milyonlarca öğrenci varken Amerika’daki 200 öğrenci için sözde transfer edilen paraların hesabının neden sorulmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kızılayı da arpalık yaptılar. Başkent Doğalgaz, 8 milyon doları, kurumlar vergisi muafiyeti ve stopaj istinasıyla, hile ve hülle yolunu da kullanarak Amerika’da Ensar uzantısı bir vakfa transfer etti. Manhattan’da sözde öğrenci odaklı gökdelenler yapılıyor. Bu etik olmayan hile ve hülle yollarıyla Kızılayın ismi de karalanmış ve lekelenmiştir, Kızılayı da bu işe alet ettiniz. KYK kredi borçlarını ödeyemeyen milyonlarca öğrenci varken Amerika’daki 200 öğrenci için sözde transfer edilen bu paraların hesabını neden sormuyorsunuz, zeytinyağı gibi sürekli üste çıkıyorsunuz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

14.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sarp Sınır Kapısı’nın yanında alternatif olarak açılması gündemde olan Muratlı Sınır Kapısı’na ilişkin belirsizliğin devam ettiğine ve bölge halkının taleplerine rağmen Batum Havaalanı’ndan Ankara’ya uçuşlarla alakalı Türk Hava Yolları tarafından herhangi bir işlemin gerçekleştirilmediğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye’yi Gürcistan’a bağlayan Sarp Sınır Kapısı’nın yanında alternatif olarak açılması gündemde olan Muratlı sınır kapısına ilişkin olarak belirsizlik devam etmektedir. Her iki parlamento arasında milletlerarası anlaşma olarak kabul edilen ama bugüne kadar herhangi bir çivi çakılmayan bu kapının açılmasına ilişkin her iki ülke halkının da beklentisi vardır. Bu konuda ilgililerin, Dışişleri Bakanlığının gerekli duyarlılığı göstermesini istiyorum.

Ayrıca Batum Havaalanı bilindiği üzere her iki ülkenin ortak kullanımındadır. Yıllardır dile getirmiş olmamıza rağmen ne yazık ki Batum Havaalanı’ndan Ankara’ya uçuşlarla alakalı Türk Hava Yolları tarafından herhangi bir işlem gerçekleştirilmemiştir. Bölge halkı, İstanbul’un tarifeli uçak seferleri olmasına rağmen başkent ile Batum arasında uçak seferlerinin yapılmasıyla alakalı talep ve beklenti içerisindedir. Bu konuda Ulaştırma Bakanlığının ve Türk Hava Yolları yetkililerinin bölge halkının talepleri doğrultusunda gerekli işlemleri yapmaları konusunda, bu talepleri yerine getirme doğrultusunda gerekeni yapmaları için bu sorunu bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirdim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin...

15.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, deniz kaplumbağaları hastanesinin İztuzu Plajı’na yapılmak istenmesinin amacının ne olduğunu ve hastane için Dalyan merkezde bir alanın belirlenmesi yönünde çalışmanın olup olmadığını Çevre ve Şehircilik Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Başkan.

Sorum Çevre ve Şehircilik Bakanına: Deniz kaplumbağaları yuvalama alanı olarak belirlen Dalyan İztuzu Sahili, özel çevre koruma bölgesidir; doğal hayatın çeşitliliği ve Muğla turizmi için önemli bir zenginliktir. Dalyan İztuzu Plajı’nda “DEKAMER” adlı, deniz kaplumbağalarına yönelik kurtarma ve rehabilitasyon hizmeti veren bir merkez bulunmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve DEKAMER, mevcut deniz kaplumbağa hastanesini yenilemek amacıyla Dalyan İztuzu Plajı’na yeni tesisler yapmayı planlamaktadır. Bölgenin doğal dokusuna zarar verebileceği, Kıyı Kanunu’na aykırı olacağı, sahilde başka yapılaşmaların da önünü açacağı gibi sebeplerle hastanenin plaja yapılmasının uygun olmayacağı şeklinde yaygın bir görüş vardır. Hastanenin ısrarla İztuzu Plajı’na yapılmasının amacı nedir? Hastane için İztuzu Plajı yerine Dalyan şehir merkezinde bir alan belirleme yönünde bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel...

16.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Kanal D’de yayınlanan “Hekimoğlu” dizisinin tıbbi tanıtım mümessilleriyle ilgili talihsiz, etik değerlerden yoksun bölümüyle ilgili RTÜK’ü gerekli mevzuatı işletmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan, dün akşam Kanal D’de yayınlanan “Hekimoğlu” isimli dizide tıbbi tanıtım mümessilleriyle ilgili talihsiz, etik değerlerden yoksun bir bölüm sahnelenmiştir. Bu durum hem tıbbi mümessil, “represent” mesleğini bir aşağılama hem de kadın hakları açısından sorunlu bir yaklaşımdır. Dizideki bu sahnede bir kadın mümessil, mesleğini yaparken bedenini kullanıyor şeklinde resmedildiği için binlerce tıbbi kadın mümessilin onuru kırılmıştır. Ayrıca tüm tıp camiasında da yoğun üzüntüye sebep olmuştur. Bu durumu telafi etme adına ilgili kanalı bu camiadan özür dilemeye ve RTÜK’ü de bu konuda gerekli mevzuatı işletmeye davet ediyorum.

Ana akım medya ekranlarında hakarete uğramayan muhalefet siyasetçisi kalmadı. Kan gövdeyi götürüyor, kırılmayan kol, bacak, parmak kalmadı, ceza verilmedi; bari tıbbi mümessillerin bu kırılan onurunu tamir edin.

BAŞKAN – Sayın Aycan...

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Sağlık Bakanlığının açıkladığı gıda denetim sonuçlarının Türkiye’deki sağlıksız gıda sorununu açık şekilde ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Bakanlık gıda denetimlerinin sonuçlarını açıkladı. Sonuçlar, Türkiye’de hileli gıda, sağlıksız gıda sorununu açık bir şekilde göstermektedir.

Gıda, insan sağlığını direkt etkiler. Gıdanın yetersizliği sorun olduğu gibi, sağlıksız olması da sorundur. Fakat Türkiye’de gıda güvenliğinde sorun devam etmektedir. Bu nedenle, denetimler artırılmalıdır. Sadece şikâyete dayalı denetim yetersizdir, düzenli denetimler yapılmalıdır, merdiven altı üretim önlenmelidir. Üretilen her seriden örnek alınmalı, ayrıca piyasa denetimi yapılmalıdır. Gıda analiz sonuçları açıklanmalı, hileli gıda üretenlere en ağır cezalar verilmelidir, tekrar gıda üretim işine girmesine izin verilmemelidir. Gıda üretimi, satışı ve kullanımı sırasında gıda güvenliğine özen göstermeliyiz; böylece, gıdaya bağlı hastalıkları önleyebiliriz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

18.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Rusya’nın Türkiye’den domates alımını durdurmasıyla yaşanılan mağduriyetin önlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ocak, şubat ayları özellikle seracılık yapan çiftçilerimiz için en zor aylardır, binbir zorlukla o seralarda soba yakarak, seraları ısıtarak yüksek maliyette sebze yetiştirmektedirler. Yalnız, Rusya’yla yaşanan sorunlardan dolayı Rusya şu anda domates ithalatına kota koymuş, gemiyle gönderilen domatesleri geri göndermiş, şu anda yüzlerce tır domates de gümrük kapılarında bekletilmektedir. Çağrım Ticaret Bakanınadır: İvedilikle bu soruna bir çözüm üretilmeli, gümrük kapılarında bekletilen, en azından şu anda oraya kadar gitmiş olan tırların Rusya’ya girişi mutlaka sağlanmalıdır. Bazı tırlar da oraya girmek üzere Ukrayna üzerinden yönlendirilmişler, şu anda onları da almıyorlar. Bu hem iç piyasadaki domates fiyatlarını etkiliyor hem çiftçiyi perişan ediyor. Bu konuda acil bir çözüm üretilmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaşıkçı… Yok.

Sayın Yılmaz…

19.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, maruz kalınan ekonomik saldırılar nedeniyle BAĞ-KUR primlerini ödeyemeyen esnafın 2020 yılı sonuna kadar sağlık hizmetlerinden yararlanmasının sağlanmasının yanı sıra ilaçlarını da alabilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2018 Ağustosundan itibaren maruz kaldığımız ekonomik saldırılar nedeniyle BAĞ-KUR primlerini ödemeyen esnafımız sağlık hizmetlerinden yararlanamamışlardır. Esnafımızın sesini duyan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Selçuk önce prim borcu olanların 2019 yılı sonuna kadar muayene ve tetkiklerini yaptırabileceklerini açıklamış, sonra 8 Ocak 2020 tarihinde bu süreyi 2020 yılı sonuna kadar uzattığını söylemiştir. Bu yapılan uygulamayı desteklemekle beraber eksik bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Zira prim borcu olan esnafımız her ne kadar muayene oluyorsa da altmış günün üzerinde prim borcu olan esnafımız ilaçlarını alamamaktadır. Hastanın muayene olup ilaçlarını alamaması hastaya hiçbir fayda sağlayamayacağı göz önünde bulundurularak en azından yıl sonuna kadar prim borçlu esnafımızın ilaçlarını alabilmesi sağlanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Etyemez…

20.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, parlamenter sistemin siyasi krizler ve yaşanan bu siyasi krizlere bağlı ekonomik belirsizliklere neden olmasına karşın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bürokratik oligarşi ve tüm belirsizlikleri ortadan kaldırmada büyük bir adım olduğuna ilişkin açıklaması

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, bugün 19 Şubat. 19 Şubat 2001 tarihinde, bundan tam on dokuz yıl önce Millî Güvenlik Kurulunda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in elindeki Anayasa kitapçığını dönemin Başbakanı olan rahmetli Bülent Ecevit’in önüne fırlatmasıyla ülkenin, tarihimizin en büyük siyasi ve ekonomik krizlerinden biri başlamıştır. Yakın geçmişte uygulanan parlamenter sistemin, koalisyon hükûmetleri, bitmeyen siyasi krizler ve yaşanan bu siyasi krizlere bağlı ekonomik belirsizliklere neden olması hepimizin hafızalarında tazeliğini korumaktadır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bürokratik oligarşi ve tüm belirsizlikleri ortadan kaldırmada çok büyük bir adım olmuştur. Yeni sistemle birlikte, ekonomi yönetiminde çok başlılık ve kurumlar arasındaki uyumsuzluk ortadan kaldırılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi değişikliğiyle “millî iradenin üstünlüğü” ilkesini demokrasimizin tam merkezine yerleştirdik. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye’nin kayıplarla geçen yılları tarih olmuştur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

21.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gümüşhane ili Şiran ilçesinde gerçekleştirilen madencilik faaliyetleriyle daha ne kadar doğanın, çevrenin katledilip halkın sağlığının yok sayılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde gerçekleştirilen madencilik faaliyetlerinde tehlike geliyorum diyor, bölge halkı sesini duyurmaya çalışıyor. Temmuz 2019’da Gümüşhane’nin Karamustafa köyünde bulunan altın işletmelerinin atık su borularının patlaması sonucu Midi Deresi’ne siyanür karıştığı ve bu duruma bağlı olarak bölgede ölüme varan ciddi sağlık sorunları yaşandığı görüldü. Şimdi, yine, Şiran’ın Kırıntı köyünde maden ocağı için sondaj çalışmaları yapılıyor. Bölge halkı ve çevre örgütleri siyanür tehlikesi nedeniyle endişeli.

Sormak istiyorum: Daha ne kadar doğayı, çevreyi katledip halkın sağlığını yok saymaya devam edilecek?

BAŞKAN – Sayın Erbay…

22.- Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın, ülkenin tek ücretli tüneli olan Göcek Tüneli’nden geçişlerin ücretsiz hâle getirilmesini Muğlalı hemşehrileri adına Ulaştırma ve Altyapı Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

BURAK ERBAY (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Muğla’mızda Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerini birbirine bağlayan 950 metre uzunluğundaki Göcek Tüneli âdeta bir soygun tüneli hâline dönüşmüştür. Bu tünel, Türkiye’deki 242 tünel içerisinde ilk ve tek ücretli tüneldir. Muğla halkı devlete tünel yapılsın diye vergi veriyor ama devlet kendisi tünel yapmak yerine özel şirkete tünel yaptırıyor ve bu şirketlerin de fahiş geçiş ücretleri uygulayarak vatandaşı soymasına göz yumuyor. Şubat ayında yapılan son zamla birlikte Göcek Tüneli’nden arabaların geçişi 7 TL’den 9 TL’ye, otobüs ve kamyonların geçişi 14 TL’den 20 TL’ye, tırların geçişi ise 22 TL’den 30 TL’ye yükseltilmiştir. Çift taraflı olarak alınan bu ücretler her gün bu tünelden geçen vatandaşlara, tur otobüslerine ve nakliyeci esnafımıza ağır yük getirmektedir. Buradan Ulaştırma Bakanına Muğlalı hemşehrilerim adına çağrı yapıyorum: Türkiye’nin tek ücretli tüneli olan Göcek Tüneli’nden geçişlerin bir an önce ücretsiz hâle getirilmesini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

23.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman ilindeki yatırımlara yeterli ödeneğin neden ayrılmadığı ve kamu yatırımlarına kaynak almak için daha ne kadar beklenileceğini Cumhurbaşkanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2020 Yılı Yatırım Programı 12 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı. Cumhurbaşkanlığı yatırım programına baktığımızda, Adıyaman’ımızın hak ettiği ödenekleri alamadığını görmekteyiz. Ayrıca, yatırım programında yer alan, Adıyaman’daki kamu yatırımları için ayrılan ödeneklerin, projelerin tamamlanması için yetersiz olduğu açıktır. Ayrılan kaynaklarla, yapımı devam eden kamu yatırımlarının, sulama projelerinin, barajların, yapılması gereken diğer yatırımların zamanında, süresinde gerçekleşmesi imkânsızdır. Ayrıca, Adıyaman halkının yapılmasını beklediği yeni projelerin hayata geçmesi de imkânsızdır. Adıyaman halkı adına Cumhurbaşkanına sormak istiyorum: Adıyaman’daki yatırımlara hak ettikleri ödenekleri neden ayırmadınız? Adıyaman’ı neden ihmal ediyorsunuz? Adıyaman kamu yatırımları için, kaynak almak için daha ne kadar bekleyecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Turan…

24.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın, Grup Yorum üyelerine konser yasaklarının kaldırılması ve adil yargılanma hakkının tanınması için yetkilileri göreve, halkı da duyarlı olmaya çağırdığına, Gezi davalarının bitmediğine, tahliye edilen Osman Kavala’nın cezaevinden çıkmadan gözaltına alınmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Grup Yorum defalarca albümleri satış rekoru kıran, ülkemizin en köklü, devrimci müzik gruplarından biridir. Adil yargılanma hakkı ihlali ve keyfî konser yasakları sebebiyle iki yüz elli gündür açlık grevinde ve ölüm orucundadır. Zaman daralmıştır, tıbbi komplikasyonlar başlamıştır; ölüm oruçlarının geri dönülmez sonuçlar üretmesi an meselesidir. Bu cinayete ortak olmamak için konser yasaklarının kaldırılması ve adil yargılanma hakkının tanınması için yetkilileri göreve, halkımızı duyarlı olmaya çağırıyorum.

Yine, dün Gezi davası sonuçlandı; bu davada Osman Kavala dâhil tüm sanıklar beraat etti ancak Gezi davaları bitmedi, hâlâ çok sayıda insan somut herhangi bir delil olmaksızın Gezi davasından yargılanmaktadır. Diğer davaların da hızla düşürülmesi elzemdir.

Diğer yandan, dün tahliye edilen Kavala’nın, cezaevinden çıkmadan, 15 Temmuz gerekçe gösterilerek gözaltına alınması kabul edilemez. Bu “Gezi olmadı, darbeden verelim.” yargısı, adaletten nasip almamış, mafyatik bir teşkilatın yargı içindeki etkisini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Osman Kavala’ya düşman hukuku uygulanmaktadır. Osman Kavala derhâl serbest bırakılmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç… Yok.

Sayın Ataş…

25.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Kayseri-Malatya kara yolunun yatırım programına alınarak vatandaşların can ve mal kaybına uğradığı kazaların önüne geçilmesinin elzem olduğu konusunda Ulaştırma ve Altyapı Bakanına seslendiğine ilişkin açıklaması

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kayseri-Malatya kara yolunda özellikle Pınarbaşı-Göksun arasında sık sık kazalar olmaktadır; özellikle kış aylarının bölgede sert geçmesi nedeniyle kazalarda artış yaşanmaktadır. Birçok can ve mal kaybına yol açan kazaların sıklığı konusunda Hükûmeti uyarmamıza, ilgili Bakana defalarca sormamıza rağmen herhangi bir adım atılmamıştır.

Dün, yine, saat 23.00 sularında Kayseri-Malatya kara yolunun 120’nci kilometresi olan Olukkaya mevkisinde kaza meydana gelmiş, 14 kişi yaralanmıştır. Bu son üç ay içerisinde gerçekleşen 5’inci büyük otobüs kazası oldu. Sayın Ulaştırma Bakanına bir kez daha sesleniyorum: Batıyı doğuya bağlayan bu önemli ve işlek kara yolunun proje aşamaları tamamlanmış olup Kayseri-Malatya kara yolunun artık yatırım programına alınması ve vatandaşlarımızın can ve mal kaybına uğradığı kazaların önüne geçilmesi elzemdir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

26.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, elektrik fiyatlarının üreticilerin maliyet sorunlarının başında geldiğine, tarımdan başka geliri bulunmayan Oğuzeli, Yavuzeli, Araban, Nurdağı, İslahiye, Karkamış ve Nizip ilçelerindeki çiftçilerin aylık elektrik faturalarını ödeyemediğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarımsal ve hayvansal üretimde, sulamada, seralarda elektrik önemli bir girdi olduğundan elektrik fiyatları üreticilerimizin maliyet sorunlarının başında gelmektedir. Ocak 2018-Ocak 2020 döneminde fiyat artışları yüzde 108’e ulaşmıştır. Girdi yükünün hafifletilmesi ve üretimin sürdürülebilir kılınması bakımından tarımda kullanılan elektrikte birim fiyatlar düşürülmeli; yüzde 1 Enerji Fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV kaldırılmalıdır. Seçim bölgemde tarımdan başka geliri bulunmayan Oğuzeli, Yavuzeli, Araban, Nurdağı, İslâhiye, Karkamış ve Nizip ilçelerimizde çiftçilerimiz aylık faturaları ödeyememektedirler. Gerekli düzenlemeler yapılarak tarımsal sulama abone grubundan elektrik alan üreticilerimiz için aylık tahakkuk uygulamasından vazgeçilmeli, hasat dönemleri dikkate alınarak yılda 1 ya da 2 kez ödeme olacak şekilde tahsilat yapılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engellilerin sadaka değil iş istediğine, kamuda engelli istihdamının yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkarılması konusunda kanun teklifi verdiğine, engellilerin sadece Dünya Engelliler Günü’nde değil yıl boyunca sorunlarıyla ilgilenilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Engelli yurttaşlarımızdan mail ve posta yoluyla mektuplar alıyorum. Cesur kardeşimiz “Engelliyim, ikiz çocuklarım var, bir buçuk yıldır iş bulamıyorum, evimin geçimini sağlamakta zorlanıyorum. Hiçbir gelirim yok.” diyor. Mert kardeşimiz zihinsel ve gözden engelli, annesiyle birlikte geçim sıkıntısını çektiklerini ifade ediyor. Sinan kardeşimiz ortopedik engelli, babasından kalan engelli maaşıyla geçinemediklerini, annesinin yatalak olduğunu, vefatı hâlinde ne yapacağını bilemediğini belirtiyor. Levent kardeşimiz görme engelli olduğunu, yaşamını çok zor şartlarda sürdürdüğünü belirtiyor; örnekler çok. Engelliler sadaka değil, iş istiyorlar, devletteki boş olan kadroların bir an önce engellilerle ilgili doldurulmasını talep ediyorlar. Kanun teklifi de verdim. Kamuda engellilerin istihdamı yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkarılmalıdır. Engellilerin sadece Dünya Engelliler Günü’nde değil yıl boyunca sorunlarıyla ilgilenilmelidir. Engelliler evde yaşamaya mahkûm kılınmamalı, sosyal yaşamın içine katılmaları için de onlara kamuda mutlaka iş olanağı yaratılmalıdır. Şu anda engellilerin sorunlarına iktidar ne yazık ki çözüm üretmiyor. Engellilerin sorunları dikkate alınmalıdır.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

28.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, 2011 yılından beri ülkede yaşanılan mülteci akınlarının salgın hastalıkların yayılmasında etkili olduğuna ve İdlib’den gelmesi muhtemel 1 milyon mülteci düşünüldüğünde büyük sorunlar yaşamamak adına ciddi adımlar atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemize 2011 yılından beri gerçekleşen mülteci akınlarının salgın hastalıkların yayılmasında etkisi olduğu tüm kamuoyunca bilinen bir gerçektir. Mevcut savaş mağduru mültecilerin üçte 1’inin çocuklardan oluştuğu düşünüldüğünde, Sağlık Bakanlığının bu çocukların başta aşı olmak üzere, diğer sağlık durumlarını kontrol ve takibinde büyük eksiklikleri bulunduğu ortadadır. Ülkemizde neredeyse sıfırlanan birçok çocuk hastalığının tekrar ortaya çıkmasında takibi yapılamayan mülteciler ve değişime uğrayan aşı politikaları birincil sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Suçiçeği, kızamık, uyuz, menenjit, el ayak hastalığı gibi Türkiye'de sıfıra yakın oranda olan hastalıkların görülme sıklığı muazzam ölçüde artmaktadır. Bu konuda maalesef Hükûmetten tatmin edici adımlar henüz atılmış değildir çünkü Bakanlık verilerine bakıldığında her şey yolunda gitmektedir. Önümüzde İdlib’den gelmesi beklenen 1 milyon mülteci düşünüldüğünde bir an önce bu konuda gereken özen gösterilip ileride çok büyük sorunlar yaşamamak adına ciddi adımlar atılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Beko…

29.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, AKP’li Bergama Belediye Başkanının 3 kadın çalışana sendikalarını değiştirmeleri konusunda baskı uygulayıp işten çıkarmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve işçilerin yanında olduklarına ilişkin açıklaması

KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm çalışanlar için sendikalaşma hakkı anayasal ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış sosyal bir haktır ancak İzmir’in Bergama ilçesinde, yine bir AKP belediyesinde işçilerin, emekçilerin sendikalaşma hakkının engellendiğini görüyoruz. AKP’li Bergama Belediye Başkanı DİSK GENEL-İŞ Sendikasına üye oldukları için 3 kadın çalışana mobbing uygulamış, sendikalarını değiştirmelerini istemiştir, bu yönde baskılar uygulamıştır; işçileri önce farklı birimlere sürmüş, ardından da işçileri işten atmıştır. Bu, sosyal bir cinayettir ve Anayasa’ya aykırıdır. Yaşanan baskılara karşı işçi arkadaşlarımın yanında olduğumu, sorunun derhâl çözülmesi adına gerekli adımların atılması için çabaladığımızı bir kez de buradan vurgulamak istiyorum. Alev, Gonca ve Nazlı işçilerimiz yalnız değildir. Atılan işçiler geri alınsın.

BAŞKAN – Sayın Baltacı…

30.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, Kastamonu ilinin hastane ve doktor açığının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre Kastamonu’da ayda ortalama 2.011, günde ise ortalama 67 hasta il dışına sevk edilmektedir. Sevk edilen illerin başında da Karabük ve Ankara gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde Karabük AKP Milletvekili Niyazi Güneş bir açıklama yapmış, Kastamonu’dan gelen hastalar nedeniyle Karabüklülerin mağdur olduğunu ve yeni bir hastane çalışması başlattıklarını kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu açıklama, hastane ve doktor yetersizliği nedeniyle aylar sonrasında tedavi sırası alabilen, bu seçeneği tercih etmemesi hâlinde cebindeki 3 kuruşu sevk yollarında harcamaya mahkûm bırakılan Kastamonululara AKP’nin değer vermediğinin itirafıdır. Kastamonu kaderine terk edilemeyecek kadar değerlidir. Kastamonu’nun hastane ve doktor açığı acilen karşılanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Samancı…

31.- Konya Milletvekili Gülay Samancı’nın, küresel ekonomideki zayıf seyre rağmen Türkiye ekonomisinin canlanmasının yükselerek devam ettiğine ilişkin açıklaması

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Küresel ekonomideki zayıf seyre rağmen Türkiye ekonomisinin canlanması yükselerek devam ediyor. Ekonomiye güvenin artması ve finansman maliyetinin düşmesiyle beraber yatırım iklimi de yeniden canlanmaya başladı; otomobilden konuta kadar her sektörde bunun işaretini görüyoruz. Sanayi üretimimiz yirmi bir ay sonra yüzde 8,6’lık bir artışla rekora imza attı, imalat sanayisinde siparişler artıyor, iç talep güçleniyor.

Buradan tüm iş dünyamıza seslenerek diyorum ki: Zaman yatırım zamanıdır. Yatırım olacak ki üretim ve istihdam olsun, ihracat artsın. AK PARTİ Hükûmeti olarak yatırım, üretim, AR-GE ve istihdam desteklerimiz artarak devam etmektedir, faizler ciddi manada gerilemiş vaziyette. Açıkça görülmektedir ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki ekonomi yönetiminin almış olduğu kararların olumlu sonuçlarını görüyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Göker…

32.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, söz isteyen tüm milletvekillerinin taleplerini karşılama konusunda gösterdiği duyarlılıktan ötürü Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e teşekkür ettiğine, Burdur Gölü’ndeki çekilmenin boyutları konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını duyarlılığa ve çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, öncelikle, söz isteyen milletvekillerinin tümünün talebini karşılamak konusunda gösterdiğiniz duyarlılık için size şahsım adına teşekkür ediyorum.

Bilindiği üzere, çevre bizim değil, çocuklarımızdan devraldığımız bir mirastır ve bunun siyaset üstü bir konu olduğu gerçekliği üzerinde konuşmak istiyorum. Bizler Salda Gölü’nü korumaya çalışırken Burdur Gölü’nü kurtarmayı maalesef göz ardı ettik çünkü göldeki çekilme ciddi boyutlara ulaşmış ve geri dönüşümü mümkün olmayan bir boyuta girmek üzeredir. Belediyemizin ve yerel yönetimlerin bu konuda yapabileceği çabalar bizi aşmaktadır ve etrafta, kuruyan alanlarda biriken ağır metallerin sağlıkta oluşturduğu sorun ekstra bir sorun olarak gündemimize yansımaktadır.

Bu konuda Çevre Bakanlığını duyarlılığa ve çözüm üretmeye davet ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Peki.

Değerli milletvekilleri, teşekkür ediyorum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın Başkan, söz talebimiz karşılanmayacak mı?

BAŞKAN - Söz almak isteyen diğer arkadaşlarımıza gündemimiz ilerledikten sonra söz vereceğim.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşlarından önce grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

İYİ PARTİ Grup Başkan Vekilimiz Sayın Dervişoğlu.

Buyurun efendim.

33.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonominin kötü gittiği bir dönemde İş Bankasını olumsuz ithamlarla gündeme getirmesinin borsada manipülasyona sebep olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Atatürk’ün vasiyetine sahip çıkma görev ve sorumluluğu bulunduğuna ve İYİ PARTİ olarak konunun takipçisi olacaklarını kamuoyuna ilan ettiklerine, Türk Eczacıları Birliğinin birçok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılması ve muadil ilaçlarda geri ödeme payının düşürülmesinin vatandaşların ilaca erişimini zorlaştıracağı yönündeki açıklamasını yerinde bir tespit olarak gördüklerine, tıbbi ilaçlara yapılan yüzde 12 zammın vatandaşların sırtına yüklenen yeni bir külfet olduğuna ve Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İş Bankası hisselerinin hazineye devredilmesini bugün tekrar gündeme getirdi. İş Bankasıyla ilgili söylediklerinden sonra bu hafta İş Bankası borsa hisseleri değer kaybetti. Sayın Cumhurbaşkanı, ekonominin kötü gittiği bir dönemde İş Bankasını sürekli olumsuz ithamlarla gündeme getirerek bilerek ya da bilmeyerek borsada bir manipülasyona sebep olmaktadır. Bu durumdan en büyük zararı da ekonomimiz görmektedir. Piyasaların rahatlamaya ve güvenceye ihtiyacı olduğu önemli günlerden geçerken Sayın Cumhurbaşkanının, sözlerine daha da özen göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Konuyla ilgili İYİ PARTİ olarak bu tartışmada gözden kaçtığını düşündüğümüz ve dikkat çekmek istediğimiz en önemli husus şudur: Devredilmesi gündemde olan bu hisseler Atatürk’ün Türk Dil Kurumuna ve Tarih Kurumuna bıraktığı mirastır. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Atatürk’ün vasiyetine sahip çıkmak gibi bir görev ve sorumluluğu vardır. İYİ PARTİ olarak bu konunun takipçisi olacağımızı kamuoyuna ilan ediyoruz.

Ayrıca, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun 14 Şubat 2020 tarihli Fiyat Değerlendirme Komisyonunda tıbbi ilaçlara yüzde 12,10 zam yapılmıştır. Zamlı tarife bugünden itibaren geçerli olacak. Memura, işçiye, emekliye yüzde 5 ila 6 oranında zam verilirken en temel ve en acil ihtiyaç malzemesi olarak kabul edilen ilaçlara yüzde 12 zam yapılması vatandaşın sırtına yüklenen yeni bir külfettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Diğer yandan, Türk Eczacıları Birliğinin, birçok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılacağına ve muadil ilaçlarda da geri ödeme payının düşürüleceğine ilişkin bir açıklaması vardır. Yapılan bu açıklama, bu uygulamanın vatandaşın ilaca erişimini zorlaştıracağı ve yerli ilaca da bir darbe vuracağı şeklindedir. Türk Eczacıları Birliğinin bu açıklamasını yerinde ve haklı bir tespit olarak görüyoruz. Artan tıbbi malzeme fiyatları yüzünden üniversite hastanelerinde yapılacak ameliyatlar için aylar sonrasına randevu veriliyor, kanser hastalarına bile altı ay sonrası için ameliyat sırası veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Üstelik belli bir fiyatın üzerinde olan, üniversite hastanelerinin alım listesinde bulunmayan bazı sarf malzemeleri yüzünden ameliyatlar için gerekli tıbbi malzemenin çoğu hastalardan isteniyor. “Sağlıkta devrim yaptık.” demekle devrim yapılmış olmuyor, işte rakamlar ve işte gerçekler. Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

34.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İdlib’de yaşanan son saldırılardan sonra milyonların Türkiye sınırına doğru harekete geçmesiyle Türkiye’nin sıkıntılı sonuçlara gebe olduğuna ve Türkiye’nin Soçi ve Astana Mutabakatlarında tek taraflı olarak yükümlülük altına girdiğine, stratejik bir mesele hâline gelen İdlib krizinde ciddiyetin daha fazla sınanmasının muhataplar açısından hayırlı sonuçlar vermeyeceğine, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı baskıları, asimilasyon politikalarını ve fişleme faaliyetlerini ortaya çıkaran Çin devlet belgelerinin oldukça vahim hususları ihtiva ettiğine, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Eylül 2020 itibarıyla Fransa genelinde okullarda yabancı dil ve kültür derslerinin iptal edileceği yönündeki açıklamasına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, rejim güçlerine, İdlib gerginliği azaltma bölgesinde bulunan gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesine dair vermiş olduğu süre sona ermek üzeredir. Bu süreçte Rusya’yla yürütülmüş olan heyetler arası görüşmelerden herhangi bir sonuç çıkmadığı gibi, Türkiye’nin ortaya koyduğu hassasiyetlerin hilafına, sahada Suriye rejim güçleriyle birlikte milyonlarca sivili hedef alan bir imha harekâtı yürütülmektedir. İdlib’de yapılan bombardımanlarda, helikopterle atılan varil bombalarında terörist-sivil ayrımı gözetilmediği herkesçe malumdur. Son saldırılardan sonra İdlib’de yaşayan milyonlar Türkiye sınırına doğru harekete geçmiştir. Bu durum Türkiye adına son derece sıkıntılı sonuçlara gebedir. Türkiye, Soçi ve Astana Mutabakatlarında tek taraflı olarak yükümlülük altına girmemiştir; burada Rusya ve İran da belli yükümlülükler altındadır. Bu yükümlülüklerden biri de rejim güçlerinin İdlib’de belirlenen sınırların içerisinde müdahale etmemesidir. Bu şart, bizzat Rusya’nın teşvikiyle çiğnenmektedir. Rusya’nın kurnazca yürüttüğü bu siyaset, şartları oldukça zora sokmaktadır. Türkiye adına taktik bir mesele olmaktan çıkıp stratejik bir mesele hâline gelen İdlib krizinde ciddiyetimizin daha fazla sınanması muhataplarımız açısından hayırlı sonuçlar vermeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi ülkemizin bu meselede atacağı adımların yanındadır; milletimizin duası Mehmetçik’imizle beraberdir.

Sayın Başkan, geçtiğimiz gün uluslararası haber ajansları tarafından duyurulan, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı baskıları, asimilasyon politikalarını, fişleme faaliyetlerini ortaya çıkaran Çin devlet belgeleri oldukça vahim hususları ihtiva etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sözde eğitim kamplarında binlerce Uygur Türkünün ve ailelerinin nasıl bir baskı ve zulüm uygulamalarına muhatap olduğunun bir kez daha ortaya çıktığı yeni bilgiler ışığında, Çin devletinin bu uygulamaya son vermesini ve Uygur Türklerine yaptığı baskı ve zulümden vazgeçmesi gerektiğini bir defa daha dile getirirken, Türkiye’de bu kampları köy enstitülerine benzetip masum göstermeye çalışan Çin muhibi gönüllü ajanları milletimizin takdirine sunuyorum.

Sayın Başkan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yapmış olduğu açıklamada, Eylül 2020 itibarıyla Fransa genelinde okullarda yabancı dil ve kültür derslerinin iptal edileceğini açıklamıştır. Macron yaptığı açıklamada, yeni bir düzenleme yapılacağını, bununla dersleri veren öğretmenlerin kontrole tabi tutulacağını, Fransızca konuşabilen öğretmenlerin bu hususta görevlendirileceğini ve ders müfredatının kontrol altına alınacağını ifade ederken bu konuda Türkiye’yle anlaşamadıklarını beyan etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Eğer anlaşma sağlanmazsa da bu derslerin toptan iptal edileceğini ifade etmişlerdir. Anlaşılan Macron, Türkiye’ye “Kırk katır mı, kırk satır mı?” demektedir.

Fransa’nın toptan bir şekilde İslam’ı ve Türkleri hedef alan, antidemokratik ve temel hak ve özgürlüklere aykırı uygulamalarının sebebini bizler bilmekteyiz. Biz biliyoruz ki bu uygulamaların kaynağı, Fransa devletinin Türkiye’yle arasında ortaya çıkan menfaat uyuşmazlığı ve Türkiye’ye karşı hasmane tutumlarıdır. Fakat ne yazık ki muhatap olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti değil, Fransa’nın içerisinde yaşayan bizim soydaşlarımız ve vatandaşlarımız burada muhatap alınmaktadır. Bu, büyük bir haksızlıktır. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Oluç’ta.

Buyurun Sayın Oluç.

35.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, ilaçlara yapılacak yüzde 12 zammın hem hastalar hem de emekçiler açısından son derece vahim bir durum olduğuna, Türk Eczacıları Birliğinin birçok ilacın geri ödeme listesinden çıkarılacağı ve muadil ilaçlarda geri ödeme payının düşürüleceği yönündeki açıklamasına, hastalarını ve yurttaşlarını müşteri olarak gören sağlık anlayışının vardığı bu noktanın kabul edilemez olduğuna, Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum olarak atanan Mustafa Yaman’ın yaptıklarının saymakla bitmeyeceğine ve Giresun, Kırklareli, Balıkesir Valiliği yaptığı dönemde de ciddi sorunlar yaşandığına, beraat eden Osman Kavala’nın gözaltına alındığına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bir manevrayla beraat ettirmeye çalıştılar.” ifadesinin yargıya müdahale olduğuna, kuvvetler ayrılığının kalmadığına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; önce, sağlık politikası ve buna bağlı olarak ilaç sektöründeki gelişmelerle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Biliyorsunuz, bugünden itibaren ilaçlara yüzde 12 zam yapılacak ve bu, son derece vahim bir durum yani hem hastalar açısından hem emekliler, emekçiler açısından son derece vahim bir durumla karşı karşıyayız.

Türk Eczacıları Birliği geçen hafta bir açıklama yapmıştı, o açıklamasında da Sosyal Güvenlik Kurumunun yaklaşık 130 ilacı geri ödeme listesinden çıkarmayı düşündüğünü ifade etmişti; ayrıca, eş değer ilaca Sosyal Güvenlik Kurumunun ödediği farkın da yüzde 10’dan yüzde 5’e çekileceğini belirtmişti. Bir ilacın geri ödeme listesinden çıkarılması demek, sosyal güvencesi olan hastaların bile ilaç parasını cebinden ödemesi anlamına geliyor. Özellikle ücretli çalışanlar açısından, emekçiler, işçiler açısından, emekliler açısından bu son derece vahim bir durumu gösteriyor. Hangi ilaçlar geri ödeme kapsamında olduğu, hangilerinin olmadığı bile tam olarak bilinmiyor çünkü listeler Sağlık Bakanlığı tarafından sürekli olarak keyfî bir biçimde değiştiriliyor. Bu konuda sıkıntılar çok büyük ve özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı başladığından beri finansman sıkıntısı yaşandıkça bazı ilaçlar ödeme kapsamından çıkarılıyor. İşte, hastalarını ve yurttaşlarını müşteri olarak gören sağlık anlayışının varacağı nokta budur. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir, bir kere bunu vurgulamış olalım.

İkinci değinmek istediğim konu şu: Efendim, biliyorsunuz, Mardin'de bir kayyum var, Mustafa Yaman, vakaları saymakla bitmeyen bir kişi. En son, Mardin Büyükşehir Başakspor ve Giresun’dan gelen Görele Belediye Spor takımlarının geçen pazar günü Mardin’de karşılaşmalarını izlerken bir olay yarattı; sahaya indi, rakip takım oyuncularının, hakemlerin ve teknik ekibin üzerine yürüdü, hakaretler yağdırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – İşte tabii, oyuna kısa bir süre ara verildi. İlginç olan, rakip takımın teknik direktörü ve eşinin Yaman’ın talimatıyla gözaltına alınması. Eşinin gözaltına alınma nedeni de kendisinin sahaya indiği sırada yaptıklarını telefonuyla çekmiş olması esas itibarıyla, görüntüleri silmesi için kendisine baskı yapıldı.

Tabii, burada teknik direktörün ifade ettiği bir cümle var, ona da değinmek istiyorum. Teknik direktör diyor ki: “Biz, güvenli olduğu için eşimi tribünde, Valinin hemen arka sırasına oturttuk.” Tabii, Giresun’dan gelince belki bilememiş olabilir arkadaşlar; Mardin’de valinin arkası değil, halkın içi güvenli olandır. Çünkü bu Mardin Valisi olan ve kayyum olarak atanmış olan Mustafa Yaman’ın yaptıkları gerçekten saymakla bitmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – En son, Kent AŞ’nin başına yeğeni Yunus Emre Akça’yı getirdi ama Yunus Emre Akça nerede yaşıyor? İzmir’de yaşıyor, "home office" çalışması yapıyormuş. Daha evvel de aynı kişi Belediyede görevlendirilmişti ve Belediyenin Destek Hizmetleri Daire Başkan Vekili olarak atanmıştı. Bu bir istismar, bunu bir kenara bırakalım. Şimdi, bu savunulan ve “Çok önemlidir.” diye ikinci defa atadığınız kayyumdan söz ediyorum, İçişleri Bakanının atadığı kayyumdan.

Bakın, bunun yaptıklarını tekrar hatırlatmak istiyorum; iktidar bunu savunuyor, bu kişiyi savunuyor iktidar: Bu kişi 2009’da Dersim’de beyaz eşya ve mobilya dağıttı seçim rüşveti olarak, ceza aldı. Bu kişi Giresun’da Valilik yaptığı sırada, şu anda FETÖ’den hapiste olan Mehmet Baransu’nun yayınladığı “Mösyö” kitabını satın alarak halka dağıttı ve çok ciddi tepki topladı. Bu kişi Kırklareli’de Valiliğe atandı, çok ciddi sorunlar yaşadı. Balıkesir’de Valilik yaptı, o zaman Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Adalet ve Kalkınma Partili Edip Uğur’la sorun yaşadı ve Edip Uğur -bu kişi Balıkesir Valiliği yaptığı sırada- bu kişi hakkında dedi ki: “Nitelikli dolandırıcılık yapan ve yatırımları sabote eden bir kişidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum efendim.

Aynı kişi Ankara'da bir ev satın aldı, büyük bir rezalet ortaya çıkardı; detayları bende var, istenirse onları da anlatırım. Yani neden bunları söylüyorum? En son da İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve diğer bazı siyasetçilerle ilgili faturalar düzenlediği ortaya çıktı, hediye aldığı yüz binlerce liralık faturalar ortaya çıktı, fotoğraflar ortaya çıktı ve bu fotoğrafların ve faturaların karşılığında bu kişi hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. Yani yolsuzluk, usulsüzlük, yanlış harcama, hırsızlık, her türlü şey Mardin Belediyesi içinde geçerli hâle geldi. Bunu bir kez daha dile getirmiş olalım.

Efendim, son olarak bir konuya değinmek istiyorum, hukukla ilgili olduğu için bunu konuşmadan yapamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oluç, bir dakika daha ilave ediyorum, toparlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamam, teşekkür ederim.

Osman Kavala, biliyorsunuz, dün beraat etti ve tahliyesi bekleniyordu ama tahliye edilmedi, şu anda gözaltında, sorgusu sürüyor. Bunun sonucunu bekleyeceğiz fakat ben Osman Kavala’nın tahliyesiyle ilgili, söylemekten öte, bir noktaya değinmek istiyorum. Şimdi, bakın, Cumhurbaşkanı bugün konuşmasında “Bir manevrayla beraat ettirmeye çalıştılar.” dedi. Yargıya müdahale... Daha önce demişti ki: “Yargıya gerekli talimatları verdik.” Yine Cumhurbaşkanı bunu söylemişti. Yargıya müdahale... Daha önce Selahattin Demirtaş konusu olduğunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı gelince demiştir ki: “Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” Yargıya müdahale... Yine Selahattin Demirtaş hakkında dedi ki: “Bırakamayız.” Yargıya müdahale...

Şimdi, Cumhurbaşkanı, yürütmenin başı, her an, her gün, her saat yargıya direktif veriyor ve müdahale ediyor. Kuvvetler ayrılığı kalmamıştır. İşte, tek kişi yönetimi budur. Bunu da bir kez daha vurguluyoruz.

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Altay’da.

Buyurun Sayın Altay.

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Büyük Atatürk’ün vasiyetinin çiğnendiği dönemlerin ya darbe dönemleri ya da tek adam yönetimlerinin yaşandığı dönemler olduğuna, İş Bankası hisselerinden gelen kâr payının Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna aktarıldığına, Cumhurbaşkanının İş Bankasına yönelik olumsuz ithamlarından Türk ekonomisi, Türk finans çevreleri ve finans yaşamının etkileneceğine, yaşanılan ekonomik buhrana bağlı olarak Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası üzerinden çiftçilere gelen hacizlerin kabul edilemez olduğuna, çiftçilerin finansal sorunlarının araştırılarak bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla hazırladıkları Meclis araştırması önergesini Genel Kurul gündemine getireceklerine, AK PARTİ grup toplantılarının Çarşamba gününe alınmasına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla Meclise gelmesi hâlinde TBMM Koruma Müdürlüğünün devre dışı bırakılarak Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğünün Meclisin güvenliğine el koymasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında değinmeyecektim ama Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun değinmesi üzerine ben de kamuoyundaki bu İş Bankası tartışmalarıyla ilgili belki ilk ve son defa bir iki cümle etmek istiyorum.

Sayın Başkan, Büyük Atatürk’ün vasiyetinin çiğnendiği dönemler ya darbe dönemleridir ya katı tek adam yönetimleri dönemidir. İki defa buna tevessül edilmiş, 1953’te ve 12 Eylül 1980’de. Her ikisinde de Türkiye’de demokrasi normları yükseldiğinde Büyük Atatürk’ün vasiyetine uygun bir yasal düzenleme, birinde Anayasa Mahkemesi marifetiyle, birinde Ankara 3. Ticaret Mahkemesi marifetiyle sağlanmış ve Büyük Atatürk’e karşı, onun vasiyetine karşı yapılan bu saygısızlık ve hadsizlik hukuk yoluyla düzeltilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak hiç şüphe duymuyoruz ki böyle bir duruma tevessül edilmesi hâlinde biz, Türkiye’de hukuk devletinin ortadan kalktığı bir dönem yaşadığımızı düşüneceğiz ve bir an önce Türkiye’de demokrasi standartlarının yükselmesi ve hukuk devletinin egemen olması için çaba ve gayretimize şüphesiz devam edeceğiz.

Özetle şunu demek istiyorum: Bu yaklaşımın Cumhuriyet Halk Partisine maddi bir zararı hiç olmaz. Bu yaklaşımın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi şahsiyetine ve Anayasa’mızda da öngörülen miras hukukuna ağır, açık bir darbe olduğu gerçeğiyle toplum da yüzleşir. Bu da bir yana, gerek dış gerek iç finans çevrelerinde yeni bir panik ve kaos ortamı kendiliğinden oluşur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim…

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Özetle, bu hisselerden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine bu vasiyetten itibaren beş kuruş, beş kör kuruş girmemiştir. Vasiyetin gereği olarak Cumhuriyet Halk Partisinin tayin ve tespit ettiği 4 yönetim kurulu üyesi, sembolik olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün hisseleri adına orada görev yapmaktadırlar ve bu hisselerin kâr payları da bilindiği gibi Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarına aktarılmaktadır.

Şimdi, buradan Sayın Erdoğan ne murat ediyor, ben onu bilmem. Bu, Cumhuriyet Halk Partisine aba altından sopa göstermekse Cumhuriyet Halk Partisine böyle numaralar sökmez. Ama Türk ekonomisinin, Türk finans çevrelerinin, finans yaşamının bundan çok etkileneceği açıktır. 82 milyonun da vicdanının kanayacağı çok açıktır.

Ben böyle bir olayın gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyorum. Böyle bir olay ancak ve ancak bir darbe döneminde ya da katı tek adam yönetimlerinde olabilecek şeylerdir. Sayın Erdoğan’ın da hukuk devletine ve Anayasa’ya sadakatiyle ilgili önemli bir sınavı, hep beraber göreceğiz.

Sayın Başkan, benim bugün Grup Başkan Vekillerinin kullandığı bu hakta asıl bahsetmek istediğim husus, çok unuttuğumuz, çok unutulan hem yürütme organının hem yasama organının bir parça unuttuğu Türk köylüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türk köylüsünün, çiftçimizin içinde yaşadığı ekonomik buhran ve buna bağlı olarak Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası üzerinden çiftçimize gelen hacizler kabul edilebilir sınırların çok üstüne çıkmıştır, sadece Kastamonu ilinin Araç ilçesinde yüzlerce çiftçinin traktörü haczedilmiştir. Bu sebeple Cumhuriyet Halk Partimiz -İYİ PARTİ de bu yaklaşımla, tesadüfen böyle denk gelmiş, bence çok da iyi olmuş- bugün Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Akın’ın Türk çiftçisinin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankasıyla ilgili borçlarından kaynaklı sorunları içeren Meclis araştırması önergesini Genel Kurul gündemine getirecek. İYİ PARTİ’mizin grup önerisi de benzer mahiyettedir. Burada da Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Hasan Baltacı, benim de biraz önce değindiğim, Kastamonu’nun başta Araç ilçesi olmak üzere birçok ilçesinde ve Türkiye’nin birçok ilinde, ilçesinde, köyünde yaşanan, Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçimiz üzerindeki icra ve haciz baskılarını gündeme getirecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Pek kısa, bir hususa da değinmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanının AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip grup toplantıları yapmaları çok doğaldır, tabiidir; buna bir laf edecek hâlim yok. Grup toplantılarının çarşamba gününe alınmasını da –tabii, kendi takdirleridir- şöyle yorumluyorum: Eskiden biz Sayın Erdoğan’a cevap yetiştiriyorduk, cevap veriyorduk, belli ki şimdi Sayın Erdoğan muhalefete cevap yetiştirmek gibi bir zorunluluk hissetmiş. Bu bir sorumluluk ve güven kaybı işaretidir. Kendisini defans ve savunmaya çekme noktasına gelmesi, iktidar bakımından uygulamalarının kamu vicdanında, kamuoyunda çok olumlu karşılanmadığının işaretidir diye yorumlarız. Mesele kendi takdirleridir ama bir şey bizi rahatsız ediyor, o da şu: Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir Koruma Müdürlüğü var bildiğim kadarıyla, Meclisin güvenliğinden de bu Koruma Müdürlüğü sorumlu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çok önemli Sayın Başkan, müsamahanıza sığınıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yalnız, Sayın Cumhurbaşkanı “AK PARTİ Genel Başkanı” sıfatıyla Meclise geldiği vakit Türkiye Büyük Millet Meclisi Koruma Müdürlüğü devre dışına çıkarılıyor, Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü Meclisin her metrekaresinde, bizim odalarımızın bulunduğu salonlar dâhil, koruma ve güvenliğe el koyuyor. Sayın Başkan, bu, asla kabul edilemez. Bu konuda Meclis Başkanlığına yönelik ayrıca girişimlerimiz olacak. Elbette Sayın Erdoğan’ın koruması en iyi şekilde yapılmalıdır, buna bir itirazımız olmaz ama Sayın Erdoğan, partisinin 1’inci parti olduğu Meclise yüzlerce polisle niye girer, ben bunu anlamam. Biz Sayın Erdoğan’ı koruruz, kılına halel getirtmeyiz, hiç merak etmesin. Sayın Erdoğan’ın Mecliste olduğu süre içinde Meclisin tepesinde helikopter gezdirilmesi kadar komik ve saçma bir şey olamaz, ayıp bir şeydir. Yani “Erdoğan yokken Meclise bir şey olursa mesele değil, Erdoğan varken olmasın.” gibi bir mantıktır. Bu, Meclisi küçümsemektir; bu, Meclisi aşağılamaktır; bu, Meclise yapılabilecek bir saygısızlıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

Evet, Sayın Erdoğan’ın korumaları Erdoğan’ın güvenliğini en iyi şekilde sağlıyor ama Meclis Koruma Müdürlüğü devreden çıktığı için 600 milletvekilinin güvenliği tehdit altına giriyor ve hoş olmayan durumlar gelişiyor. Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğündekiler, tanımadıkları için, bazen kimi –parti ayrımı yapmıyorum, AK PARTİ milletvekillerine de olduğunu biliyorum- milletvekillerimize çok saygısız, çok hadsiz, çok kaba ve çok küstah davranışlar içine giriyorlar. Bu, benim meselem değil; bu, Meclisteki 10 siyasi partinin de meselesidir, 5 büyük grubun da meselesidir. Bu konuyu Genel Kurulun ve zatıalinizin dikkatlerine sunmayı da bir görev sayıyorum.

Tekrar ediyorum: Erdoğan’ın Meclise yüzlerce korumayla gelmesi, hem kendisi için hem Meclis için bir utanç ve ayıptır.

Teşekkürler. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Muş’ta.

Buyurun Sayın Muş.

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’un Batı Trakya’daki Türklere yönelik “Müslüman Yunan azınlık” ifadesini kınadıklarına, Türkiye’nin azınlıklara Lozan Antlaşması’na uygun şekilde statü tanımışken Yunanistan’ın Türklere yönelik baskıcı tutumunu kabul etmediklerine ve Batı Trakya Türklerinin haklarının gasbedilmesine yönelik her türlü eylemin karşısında olduklarına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunanistan Cumhurbaşkanının Batı Trakya’yı ziyaretinde Müslüman Türk kardeşlerimizin kimliğinin önünde kullandığı “Müslüman Yunan azınlık” ifadesini kınıyoruz. Batı Trakya’daki Müslüman azınlık Yunan değil, Türk’tür. Batı Trakya Türklerinin millî kimliği asla tartışma konusu yapılamaz, Yunan Hükûmeti Türk kimliğini reddedemez. Hiç kimse unutmasın ki Batı Trakya Türkleri altı yüzyılı aşkın bir süredir Balkanlarda bulunan Türk varlığının bir parçasıdır. Yunanistan Cumhurbaşkanının “Türk” kelimesini ifade etmekten imtina göstermesi, bu tarihî gerçeği değiştirmez. İnsan hakları konusunda koca koca sözler söyleyen, iddialı ilkeler ortaya koyan Avrupa Birliğinin bir üyesi olan Yunanistan’ın Türklerin millî kimliklerini inkâr etmesi, aslında bu değerlerden nasiplerini almadıklarının ispatı olmuştur. Yunanistan Cumhurbaşkanının İstanbul Rum azınlığını “Yunan azınlık” olarak nitelendirirken Batı Trakya’daki Türkleri “Yunan Müslüman azınlık” olarak nitelendirmesi çifte standartlı bakış açısının ikrarı olmuştur. Türkiye, ülkesinde bulunan azınlıklara Lozan Antlaşması’na uygun şekilde statü tanımışken Yunanistan’ın Türklere yönelik bu baskıcı tutumunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Türkiye olarak, Batı Trakya Türklerinin yanındayız ve onların haklarının gasbedilmesine yönelik her türlü eylemin karşısındayız. Bu minvalde, Yunanistan Cumhurbaşkanının sözlerini bir kez daha en sert şekilde kınadığımızı ifade etmek isterim.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şahin, bir söz talebiniz olmuş, buyurun.

38.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, AKP’nin yüksek faiz uygulayan Ziraat Bankasına müdahale etmeyerek çiftçiyi yabancı sermayenin kucağına atmasının beka sorunu olduğuna, Türkiye topraklarının yabancıların eline geçmesinin engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye'de tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 15’i ipotekli ve tapusunun üzerine ipotek konulan çiftçi sayısı 2 milyona dayanmış durumda. AKP’nin çöken ekonomi politikaları sonucu, bugün, geliri düşen çiftçinin yatırımının ve ekim alanının azaldığı, kooperatiflerin de çiftçiye fayda sağlamakta yetersiz kaldığı raporlara yansımıştır. Çiftçiye kredi vermek üzere görev yapan Ziraat Bankasının yüksek faiz uygulamasıyla, daha düşük faiz veren yabancı sermayenin elinde olan özel bankalara yönlenmiş olan yerli çiftçimiz topraklarını yabancılara kaptırdı ve daha fazlasını da kaptırmak üzere. AKP, yüksek faiz uygulayan Ziraat Bankasına müdahale etmemiş, bilerek veya bilmeyerek yerli çiftçiyi yabancı sermayenin kucağına atmıştır. Bu bir beka sorunudur. Ziraat Bankası derhâl çiftçimize uzun vadeli ve düşük faizli kredi sağlayarak yabancı sermayeli bankalara olan borçlarının kapanmasını sağlamalı, Türkiye topraklarının yabancıların eline geçmesini engellemelidir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Antmen, size de söz verelim, bekletmeyelim sizleri de.

39.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce Sayın Mersin Milletvekilimiz Mersin’deki MESKİ abonelik ücretlerinden dem vurarak yüzde 2 katılım payının fahiş olduğunu belirttiler. Ancak burada bir yanlış bilgilendirme var, bu oran Belediye Gelirleri Kanunu’ndan doğmakta ve Sayıştayın 2018 Raporu’nda eleştirilerde yer almaktadır. Belediye Kanunu’nun 87, 88 ve 89’uncu maddelerine göre bu para alınmaktadır ve hatta belediyeler, altyapı masraflarının tamamını aslında kullanıcılara yüklemeleri gerekirken bu oran yüzde 2’nin üzerinde olduğu için kanun üst limitten alınmasını istemektedir. Yüzde 25 peşin uygulamasıyla bu oran yüzde 1,5 olarak Mersin’de tahsil edilmektedir, isteyen de iki yıl vadeyle ödeyebilmektedir.

Mersin hizmete açtır. Mersin Büyükşehir Belediyesi çalışmaktadır. Bu nedenle, bu konuda bir fahiş uygulama olmadığını saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Gökçel, size de söz verelim.

Değerli arkadaşlar, diğer arkadaşlarıma grup önerileri bittikten sonra söz vereceğim.

Buyurun.

40.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, süt üreticilerinin zor durumda olması nedeniyle yem başta olmak üzere girdi maliyetlerini azaltacak tedbirlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt üreticileri perişan. Sektördeki büyük şirketler bir bir iflas ederken küçük ölçekli aile işletmeleri üretimde kalmak için direniyor. Ülkemizin içinden geçtiği en derin ekonomik krizde üretimde kalan küçük üreticiler maalesef hak ettikleri şekilde desteklenmiyor. Süte gelen zam yemdeki artışı karşılamıyor. Süt üreticisi 3 bin euroya aldığı ithal düveleri çaresizlikten kesime gönderiyor. Bu nedenle, üretim fazlası olması gereken dönemde süt talebi karşılanamıyor. Krizde bile üretimde kalan küçük aile işletmeleri doğru bir şekilde desteklenmiyor.

Destekleme modelleri değişmeli, yatırım desteklemelerine geçilmelidir. Yem başta olmak üzere, girdi maliyetlerini azaltacak tedbirler alınmalıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 20 milletvekili tarafından, çiftçilerin ekonomik sorunlarının tespiti ve yüksek faizli borçlarının neden olduğu sıkıntıların çözümlerinin belirlenmesi amacıyla 12/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2520) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/2/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasına saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                                                                          İzmir

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 20 milletvekili tarafından, çiftçilerin ve tarım emekçilerinin ekonomik sorunlarının kaynaklarının tespiti, tarım üreticilerinin Ziraat Bankası, özel bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan yüksek faizli borçlarının yarattığı sorunların çözümü amacıyla 12/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 19/2/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim Halil Oral konuşacak. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Oral.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu önerisi olarak verdiğimiz, görüşülmesini istediğimiz, çiftçilerin ve tarım emekçilerinin ekonomik sorunlarının kaynaklarının tespiti, tarım üreticilerinin Ziraat Bankası, özel bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan yüksek faizli borçlarının yarattığı sorunların çözümü hakkındaki araştırma önergesinin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre 23,7 milyar hektarla Avrupa’da en büyük tarım arazisine sahip ülkedir. 1980 yılından bu yana pek çok hatalı politika üretilmiş ve elimizdeki tarım alanları 5 milyon hektar daralmıştır, tarım ürünlerindeyse ülkemizin ithalatı almış başını gitmektedir. Yalnızca 5 bitkisel ürün yani buğday, mısır, soya, ayçiçeği, pamuk, canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için ödenen bedel, yaklaşık 6,6 milyar dolar yani yaklaşık 30 milyar Türk lirasıdır. Yapılan pek çok uluslararası anlaşmayla da ülkemize tarım ürünü girişlerindeki gümrük bedelleri ve vergiler son derece düşürülmektedir. Tohum, ilaç, mazot, elektrik ve gübre fiyatlarındaki yüzde 100’ü bulan artışlarsa yerli üreticiyi büyük zorluğa sokmaktadır. Son yedi yılda 3,4 milyon hektarlık alan, çiftçilerimiz tarafından terk edilmiştir.

Kısacası, ülkemiz, tarımda çok büyük potansiyellere sahipken şu an gittikçe kaybeden bir ülke hâline gelmektedir. Bizim gençlik yıllarımızda, çocuklarımızın ilkokula başladığı yıllarda okullarda hep şu öğretilirdi: “Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen 7 ülkeden birisidir.” Bugün geldiğimiz noktadaysa Türkiye, tarımda bazı ürünlerde yüzde 50’lere varan ithalatla yeterlilik sağlayabilmektedir. Bu çıkmazdan kurtulmanın yoluysa tarım üreticilerini desteklemek, tarım üretimini artırmak ve modernleştirmektir.

Kıymetli milletvekilleri, geçtiğimiz ay Türkiye Ziraat Odaları Birliğine bağlı pek çok oda başkanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisine âdeta çıkartma yaptı. Biz de Ankara’daki ziraat odaları başkanlarımızı ağırladık. Bize sorunlarından bahsettiler ve çeşitli raporlar ilettiler. Ben, bugün bu kürsüden aslında partim adına olmaktan çok, Ankara’daki ziraat odaları başkanları adına söz almış bulunuyorum diyebilirim. Hiç kendim yorum yapmadan, ziraat odası başkanlarımızın taleplerini ve şikâyetlerini yüce heyetinize aktarmak istiyorum. Çünkü, bu mesele, siyasi rant elde edilebilecek bir mesele değildir. Bir an önce çözüme kavuşturulması gereken gerçek bir beka meselesidir.

Sayın milletvekilleri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre 2019 Eylül ayı itibarıyla son bir yılda tarım ve balıkçılık sektöründe kullandırılan kredi miktarı, 101,2 milyar Türk lirasından 104,6 milyar Türk lirasına ulaşmıştır. Bu dönemde Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye kullandırdığı kredi miktarı da yüzde 5,6 artışla 8,5 milyar Türk lirasına erişmiştir. Özellikle Tarım Kredi Kooperatiflerinde yüzde 30’lara, 40’lara varan faizler oluşmuştur.

Bunlarda bazı indirimlere gidilse de borçların çevrilmesindeki büyük zorluklar devam etmektedir çünkü çiftçiler bu noktada elektrik fiyatlarından da muzdariptir. Özellikle tarımsal sulamada elektrikli motorların kullanılması ve sulama sistemlerinin elektrikle çalışıyor olması, sulama noktasında ciddi sorunlar yaratmaktadır. Bu konuda Sayın Gaziantep Milletvekilimiz İmam Hüseyin Filiz Bey detaylı açıklamalar yaptı, kendisine teşekkür ederim.

Ocak 2018 ve Ocak 2020 döneminde yapılan zamlarla fiyat artışları 108,2’ye ulaşmıştır. Elektrik firmaları ise biriken borçlar sebebiyle çiftçilerin elektriklerini kesmekte, yeni aboneliklerde veya açtırmalarda yüksek meblağlı teminatlar istemektedirler. Ziyaret ettiğimiz köylerde, kasabalarda çiftçilerimiz açıkça şunu söylemektedirler: “Biz köyümüzü satsak dahi bu borçları asla ödeyemeyiz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim, tamamlayalım.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Buradan İYİ PARTİ Grubu adına çağrıda bulunuyorum: Gelin, bu konuyla alakalı kalıcı çözümler üretecek bir araştırma komisyonu kuralım. Türk çiftçisi, Türkiye’nin geleceğidir, geleceğimizi karartmayalım. Grup önerimize olumlu oy kullanmanız noktasında görüşlerimi iletiyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan’da. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Turan.

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Tarım Komisyonu olarak bu ay içerisinde çiftçi borçlarıyla ilgili bir çalışma yaptık, gerçekten ulaştığımız veriler son derece dikkat çekici. Sadece konu başlıklarından bahsedeyim: AKP döneminde çiftçi borçları 64 kat arttı. Takipteki kredi miktarı 4,3 milyar lira. 8 bine yakın çiftçi, icralık durumda. Tarımla geçinen 2 milyon işsiz var. 700 bin çiftçi, toprağını terk etti. Son yirmi yılda tarım alanları yüzde 12 azaldı.

Şimdi, genel olarak bakıldığında bu tür eleştirilere AKP cenahından verilen cevap hep şudur: “Tarımsal gayrisafi millî hasılada Avrupa 1’incisiyiz.” denir. Gerçi, bu sene, biliyorsunuz Fransa 1’inci oldu ama bu hesaplama yöntemi, doğru bir hesaplama yöntemi değildir. Avrupa’daki 10 tane ülkenin toplam tarım alanı, Türkiye kadar değil, düşünün yani eşit olmayanları birbiriyle mukayese etmek, doğru bir sonuca bizi götürmez. Ayrıca, doğru hesaplama yöntemi bu değildir. Doğru hesaplama yöntemi, toplamda ihracatın ithalatı karşılama oranıdır. Meseleye buradan bakıldığında ne yazık ki Türkiye’deki tarım manzaralarının hiç anlatıldığı gibi ya da arzu ettiğimiz gibi olmadığını görüyoruz.

Temel mesele şudur sevgili arkadaşlar: Evet, girdi fiyatları yüksek, mazot pahalı, zehir pahalı -ne bileyim- diğer girdiler, tohum pahalı, şu pahalı, bu pahalı ama çiftçimizin temel sorunu, örgütsüzlüğü meselesidir. Uluslararası tarım tekellerinin karşısında ve onların Türkiye’deki yerli iş birlikçilerinin ya da ortaklarının karşısında kırsal kesim, yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm edilmiş durumdadır.

Kooperatifler ya da çiftçi sendikalarıyla örgütlenmiş çiftçinin olmadığı yerlerde piyasayı belirleyecek olan, her zaman uluslararası tarım tekelleri olur. Bunun karşısında çiftçinin caydırıcı bir gücünün olması, ancak ve ancak çiftçilerin çiftçi sendikalarında ya da kooperatiflerde örgütlenmesiyle mümkün olur ama 80’den beri gelinen noktada ve AKP’yle şahikasına erişmiş olan noktada görülen şey, bu kesimlerin örgütlenmesi değil, tam tersine, sermayeye ucuz girdi sağlaması açısından örgütsüzleştirilmesi olmuştur. Yetmiyormuş gibi, Birleşmiş Milletlerin karar altına aldığı kırsalda çalışanların haklarına ilişkin karara Türkiye, çekimser oy kullanmış durumda. Dolayısıyla, meseleye buradan bakıldığında, tarım sektörünün gelişmesi değil, “Niye sorunları var?” değil, “Nasıl ayakta duruyor, hâlâ insanlar nasıl üretim yapıyor?” sorusunu sormak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Türkiye tarımının çok boyutlu sorunları kuşkusuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bunları ortadan kaldırmanın yöntemi, özellikle tarımı, mücavir bir sektör olarak değil, sanayiyi destekleyecek bir sektör olarak tek başına bu şekilde görerek değil; tam tersine, tarımı, kırsal kalkınmanın anahtarı olarak görmek ve ülkenin stratejik bir meselesi olarak görmekle işe başlamak lazım. Böyle bakıldığında kaçınılmaz olarak kırsal kalkınma için adımlar atılacaktır, çiftçinin yerinde üretmesi ve doyması için ivedi tedbirler alınacaktır, böylece de Türkiye tarımının içine düşmüş olduğu derin buhrandan kurtulması için imkân sağlanmış olacaktır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Hasan Baltacı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, basit bir temel gerçeği hatırlatmakla başlamak istiyorum. Dünya üzerinde tarıma ve tarıma bağlı sanayiye yatırım yapmadan gelişen, büyüyen, kalkınan tek bir ülke yok, bunun tek bir örneği yok. Olsa olsa bu alana yatırım yapmayanlar, bu alana yatırım yapan gelişmiş ülkelerin sadece pazarı olabiliyorlar değerli arkadaşlar; Türkiye’nin de bugün içinde bulunduğu durum bundan farklı değil.

Az önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay bahsetti, “Çiftçinin icra takip ve ithalat baskısı olmadan üretmesini güvence altına almalıyız.” dedi. Bu grup önerisi üzerine de sözü ben aldım çünkü Türkiye’de kırsal nüfusun yüzde 44’le en fazla olduğu bölgelerden birisi de Kastamonu değerli arkadaşlar. Kastamonu’daki çiftçilerimizden partimize gelen en önemli taleplerden bir tanesi de bu Tarım Krediye olan borçlar ve Tarım Kredinin yapmış olduğu icra ve takipler. Bu bakımdan, öncelikle şundan bahsetmek istiyorum: Tarım Kredi Kooperatiflerinin sitesine girdiğinizde kuruluş amacıyla ilgili “Misyon” bölümünde şöyle bir şey yazıyor: “Tarım Kredi Kooperatiflerinin misyonu şudur: Türk çiftçisinin her türlü ihtiyacını karşılamaya dönük mal ve hizmetleri zamanında, güvenilir, kaliteli ve uygun şartlarda sağlamayı amaç edinir.” “Vizyon” kısmında da şöyle bir şey söylüyor: “Çiftçilerimizin sosyoekonomik güvencesi…” diyor, devam ediyor. Peki, durum böyle mi gerçekten? Bir çiftçi, Tarım Kredi Kooperatifine gittiğinde gerçekten bu misyona uygun bir tabloyla karşılaşıyor mu? Hayır, karşılaşmıyor. Neyle karşılaşıyor? Mesela gübre almaya gidecek, torbasını 95 liradan alıyor. Hâlbuki piyasada gübrenin torbası 80 lira. Süt yemi almak için Tarım Kredi Kooperatifine gittiğinde yemin torbasını 85 liradan alıyor hâlbuki piyasada torbası 70 lira değerli arkadaşlar.

Sayın hatipler bahsetti, ben de söylemekte yarar olduğunu düşünüyorum: Son bir yılda Tarım Kredi Kooperatiflerinden çekilen kredi, yüzde 5,1 artmış, 8,5 milyar liraya yaklaşmış. Değerli arkadaşlar, geçen yıl şubat ayında bir kanun çıktı, denildi ki: “Bu kredi borçlarının yüzde 10’unu çiftçi karşılasın, yüzde 5’ini biz karşılayalım, Hazine karşılasın, beş yıl vadeli olarak biz bunu yapılandıralım.” Fakat şöyle bir sorun var: Yapılandırmaya gittiğinizde çiftçiden ipotek isteniyor. Şimdi düşünün, çiftçi, bu kadar borç batağı içerisindeyken tarlasını, traktörünü ipotek vermişken daha bu krediyi yapılandırmak için hangi ipoteği verebilir? Elinde bir tane canı kalmış, değerli arkadaşlar. Onun için şöyle bir şeye ihtiyacımız var… Bakın, özellikle Tarım Kredi Kooperatiflerinde kredi çekmek için kefil isteniyor. Bir kredi için 4 kefil isteniyor. Kastamonu’nun Ağlı ilçesinde 77 kişi icraya verilmiş. 77 kişinin 4 kefilinden hesap ettiğinizde küçücük bir ilçede 308 kişi borçlu, değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Baltacı.

HASAN BALTACI (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Bunun gibi Türkiye'de yüzlerce örnek var. Hâlbuki bugün yediğimiz ekmeği, içtiğimiz sütü, eti, sebzeyi, meyveyi üretenlere karşı borçluyuz; hem onları ayakta tutmak adına borçluyuz hem de yasal olarak borçluyuz. Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre, ödenmesi gereken 177 milyar lira borç var. Hâlbuki, çiftçinin borcu, yaklaşık 115 milyar civarında, özel bankalara olan borcunu da sayarsak belki bunun daha da fazlası. Şimdi, bize düşen görev, bu borçları ödemek değerli arkadaşlar.

Şunu iktidar partisine hatırlatmayı da kendime borç biliyorum: Bugüne kadar, on yedi yıldır iktidarda olmanızın sebeplerinden bir tanesi de kırsal nüfustan almış olduğunuz oy oranlarıdır. Şimdi, kırsal nüfustan bu kadar oy alıp iktidarda tutunurken on yedi yılda çiftçinin yaşadığı yıkımı ve hayal kırıklığını görmek zorundasınız. “Bu borçları biz değil, siz ödeyin.” derseniz, en kısa zamanda, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında bu borçları ödemeyi de taahhüt ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Tamer Dağlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Dağlı.

AK PARTİ GRUBU ADINA TAMER DAĞLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hükûmetlerimiz dönemlerinden önce ülkemizde yüzde 59 seviyelerinde olan tarımsal kredi faiz oranları, yüzde sıfır ile yüzde 9 aralığına düşürülmüştür. Birçok tarımsal faaliyet, faiz indirimli kredi kapsamına alınmış, çiftimiz, yüksek faiz yükü altında ezdirilmemiştir.

Üretimin önü açılmış, hayvancılık, sulama, sertifikalı tohumluk üretiminde faizsiz finansman dönemi başlatılmış, kredi faizleri sıfırlanmıştır. 3 Ocak 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan karara göre, tarımsal faaliyette bulunan çiftçilerimizin 31 Aralık 2019 tarihine kadar olan borçları beş yıla kadar vadelendirilecek, çiftçilerimizin ödemedikleri ya da ödeyemedikleri tarımsal borçları yapılandırılacak ve refinansman sağlanarak kapatılıp beş yıl vade ve yüzde 9 faiz oranı uygulanacaktır. Böylece, doğal afetlerden etkilenen veya ekonomik sebeplerden dolayı kredi geri ödemelerinde sorun yaşayan tüm tarımsal faaliyetleri devam eden üreticilerimiz, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi rahatlayacak ve mevcut borçlarını bir sezonda aldığı tarımsal gelirlerle ödeme yükünden kurtulacak ve böylece de Ziraat Bankası çiftçilerimizin kredi borç yükünü üstlenmiş olacaktır.

Tarım Kredi Kooperatiflerince 2019 yılında yaklaşık 400 bin üreticiye 8,5 milyar TL tutarında kredi kullandırılmıştır. TKK tarafından kullandırılan kredilerin yüzde 75’i, üreticilere ayni olarak kullandırılmakta yani üreticilerimizin tohum, gübre, zirai ilaç, motorin ve benzeri girdileri, doğrudan Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından kredilendirilmektedir. Tarım Kredi Kooperatiflerince 2019 yılı Ekim ayı itibarıyla tohum, gübre ve yem gibi girdilerin finansmanında sabit faizli kredi uygulamasına geçilmiştir. Örnek vermek gerekirse, hâlihazırda, sabit faizli kredi uygulaması kapsamında kredi kullanan bir çiftçinin, 10 bin TL tutarında gübre alan bir üreticinin bir yılın sonunda ödeyeceği tutar 10.550 TL olmaktadır. Sabit faizli kredinin Tarım Kredi Kooperatifleri ortaklarına yıllık maliyet oranı, bugün itibarıyla yüzde 5,5’tir.

Ayrıca, 7166 sayılı Kanun kapsamında Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından, ödeme güçlüğü içindeki 19.663 çiftçinin 883 milyon TL tutarındaki borcu yapılandırılmıştır. Bu kapsamda, üreticilere yaklaşık 61 milyon TL faiz indirimi sağlanmış ve üreticilerimizin borçları 5 takside bölünerek yapılandırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

TAMER DAĞLI (Devamla) - Ekonomimiz üzerinde dış odakların “Gerekirse ekonominizi mahvederim.” ifadesinden sonra, biliyorsunuz, ülkemizde faiz oranları yükselmiş ve döviz kurlarında bir yükselme görülmüştü. O dönemde faiz oranları, yüzde 30 seviyelerine gelmişti. Bugün ise bu oran, tekrar yüzde 5,5 seviyelerine düşürülmüştür. Bu tür dış mihraklı güçler ve Gezi Parkı gibi, 15 Temmuz süreci gibi vesayet odaklı veya darbe niyetli girişimlerin Türkiye'nin büyümesine engel olamayacağını bir kez daha burada ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül’ün bir söz talebi var.

Buyurun Sayın Bülbül.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Tarım Kredi Kooperatiflerince çiftçilere verilmiş olan kredilerdeki yapılandırmaların düşük faiz oranlarıyla gerçekleştirilmesine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak Cumhur İttifakı’nın içerisinde bulunmadığı grup önerilerine karşı herhangi bir şekilde söz talebimiz olmuyor, kürsüden bu konuda söz almıyoruz ve siyasi kararımız gereğince hiçbir şekilde de bu grup önerilerini desteklemiyoruz. Bu meselesinin önemine binaen bizde yerimizden birtakım düşüncelerimizi ifade etme gereği hasıl olmuştur.

Gerek bütçe görüşmeleri döneminde, gerekse özellikle şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin tümü üzerine yapılan görüşmelerde konuşmacımız tarafından da özellikle Tarım Kredi Kooperatiflerince çiftçimize verilmiş olan kredilerdeki yapılandırmaların çok daha doğru bir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - …daha düşük faiz oranlarıyla gerçekleşmesini ve aynı zamanda kamu ve özel bankalarında çiftçimize yük olan ve şu an itibarıyla ödeme güçlüğü içerisine düştükleri kredilerde de bir yeniden yapılandırma imkânının tanınması noktasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak da görüşlerimizi ifade etmek istiyor, teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 20 milletvekili tarafından, çiftçilerin ekonomik sorunlarının tespiti ve yüksek faizli borçlarının neden olduğu sıkıntıların çözümlerinin belirlenmesi amacıyla 12/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2520) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisinin Meclis İçtüzüğü’müzün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, son yıllarda ülkemizde artış gösteren çocuk istismarının engellenmesi, caydırıcı hukuki düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/2/2020 Çarşamba günü –bugün- toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                              Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

18 Şubat 2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Sayın Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, son yıllarda ülkemizde artış gösteren çocuk istismarının engellenmesi, caydırıcı hukuki düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 5390 sıra numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 19/2/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Dersim Dağ. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Dağ.

HDP GRUBU ADINA DERSİM DAĞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde yaşanan hak ihlallerinde en büyük mağduriyeti yaşayan, çocuklar olmaktadır. Kanunlarımız, yasalarımız, çocukları korumayı bir kenara bırakın, onlara karşı işlenen suçlarda caydırıcılık barındırmadığı için daha çok teşvik etmekte ve çocukları hedef hâline getirmektedir. Yaşadığımız ülke, öyle bir hâle gelmiş bulunmaktadır ki her gün çocuklar katledilmekte, yoksulluk ve açlıkla cebelleşmekte veya istismara uğramaktadır; AKP Hükûmetinin iktidara geldiği günden bu yana gençler, kadınlar ve çocuklar için yaşanılamaz bir hâle gelmiştir. Her kesimin yaşam alanına, düşüncesine müdahaleyi bir hak olarak gören Hükûmetin ülkeyi getirdiği nokta, saray rejimi ve talan edilmiş bir toplumsallıktır. Yıllardır emrinizdeki yargı, size yaranmaya çalışan yandaş medya, içini boşalttığınız eğitim sistemi ve izlediğiniz politikalarla ülkeyi ve toplumu bir çöküntüye götürmektesiniz.

İstanbul Esenyurt’ta Belma Barut İlkokulunda yaşanan istismar olayını haberleştirmeye çalışan muhabir, polis şiddetine maruz kalarak gözaltına alınmaya çalışılmıştır. Aynı ilkokulda son yedi yılda dört istismar olayının yaşandığını da bilmekteyiz. Yaşanılan bu olay, istismar vakalarını nasıl örtmeye çalıştığınızın en açık örneğidir.

Bu toplumu ahlaki bir çöküntüye sürüklemenizi birkaç veriyle belirtmek istiyorum: 2006’dan 2019’a kadar olan süreçte cinsel istismar suçlarında 10 kat artış olmuştur. TÜİK verilerine göre, son altı yılda 142.298 çocuk, çocuk yaşta anne olmuştur. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı, 15.937 olarak kayıtlara geçmiştir.

Türkiye, çocuğun cinsel istismarında dünya listesinde 3’üncü sıradadır. İşte, Hükûmetinizin, dünya listelerinde bize kazandırdığı dereceler bunlar; istismar, yoksulluk, adaletsizlik, işsizlik. Utanç tablosu resmen. Bu rakamlar, bu ülkede yarattığınız ahlaki çöküntünün resmi niteliğindedir.

Cinsel istismar konusunda ülkenin durumu bu iken, bölge illerinde durum çok daha vahimdir. Birkaç örnekle oradaki durumu da sizlere aktarmak istiyorum. Diyarbakır’da, 2018-2019 tarihleri arasında 1.116 çocuk, cinsel istismara maruz kalmıştır. Bu istismara uğrayan 1.116 çocuktan 513’ü, 15 yaşından küçük çocuklardır. Şanlıurfa’da 2019 yılında 842 çocuk istismara uğramıştır. Bölgedeki illerde sadece kayıtlara girmiş istismar vakalarının bu denli çok olması bile korkutucu ve bir an önce acil önlemler alınması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Belirttiğim gibi, bu vakalar, adli mercilere ve karakollara yansımış vakalardır, asıl, gerçek sayının katbekat fazla olduğunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Ailelerin toplumsal baskı nedeniyle yansıtmadığı vakalar, bölgede devam eden çatışmalı ortamdan kaynaklı açığa çıkmayan veya çıkartılmayan istismar vakaları, ülkemizde bulunan binlerce mülteci çocuğun maruz kaldığı istismarlar ve daha birçok vaka, kayıt altına alınmamıştır. Bu utanç tablosunun mimarı, AKP Hükûmetidir. Yıllardır izlediğiniz politikaların ülkeyi getirdiği son nokta işte budur; cinsel istismarda dünya sıralamasında 3’üncü olmak.

Üniversiteleri pedofiliyi savunan akademisyenlerle doldurdunuz. Eğitim sistemini laik, bilimsel, demokratik değerlerden uzaklaştırıp tekçi bir anlayışı hâkim kıldınız. Eğitim kurumlarını ve yurtları tarikatlara ve dinî vakıflara peşkeş çekmek durumundasınız. Neredeyse her gün eğitim kurumlarında ve yurtlarda çocuklar istismara uğramaktadır. Diyanete bağlı müftülükler, açık bir şekilde fetvalar vermekte, çocuk yaşta evliliği savunmaktan çekinmemektedir. Zaten Hükûmet, önümüzdeki günlerde Meclise getireceği ikinci yargı paketiyle çocuk yaşta evliliği yasallaştırmayı planlamaktadır.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Kandil’dekilerden de bahset.

BAŞKAN – Hatibi dinleyelim değerli arkadaşlar.

DERSİM DAĞ (Devamla) – İstismara uğrayan çocuğun, istismarcısıyla evlendirilmesine yönelik çalışmalarınızın olduğunu bilmekteyiz. Her geçen gün artarak devam eden istismar vakalarının sonlanması için caydırıcı cezalar verilmesi yerine, yargıya intikal eden vakalar neredeyse cezasızlıkla sonuçlandırılmaktadır.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Şehitlerden bahset.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Cevap vermenize gerek yok, rol yapıyorlar zaten.

BAŞKAN – Arkadaşlar sessiz olalım lütfen, hatibi dinleyelim.

DERSİM DAĞ (Devamla) – Bu uygulamalara bir an önce son verilmelidir. Türkiye, tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmelidir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Gitsin bunları Diyarbakır Annelerine anlatsın.

DERSİM DAĞ (Devamla) – Çocuk istismarını dinî ve yasal kılıflarla meşru bir hâle getirmek yerine, ciddi, caydırıcı önlemler alınmalıdır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Bir dinle, bir dinle, bir dinlemeyi öğren.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Yaranız var, değil mi bu konuda?

BAŞKAN – Lütfen…

DERSİM DAĞ (Devamla) – Cezasızlık durumuna son verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, tamamlayalım.

DERSİM DAĞ (Devamla) – Bizlerin temel sorumluluğu, çocuklarımıza, gençlerimize yaşanılabilir, güzel, mutlu yarınlar yaratmaktır. Bu Meclis, mevcut utanç tablosunu düzeltmek zorundadır. Yoksa bu acı gerçek, vicdanlarınızı ömrünüzün sonuna kadar sızlatacaktır; tabii, hâlâ bir vicdanınız varsa. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye… Her partinin konuşmacıları var değerli arkadaşlarım. Rica ediyorum… Yerlerinizden niye sataşıyorsunuz?

İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen, Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Arslan Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Kabukcuoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Cinsel istismar, başkalarınca cinsel olarak kötüye kullanılmaktır. Kişi istemediği hâlde başkalarının cinsel yönelimlerine hedef olmaktadır. Cinsel istismarın çocuklar üzerinde görülen belli başlı etkileri, stres bozukluğu, aşırı alınganlık, panik, unutkanlık, kendine zarar verme, benliğinin zedelenmesi, depresyon, korku, kızgınlık ve bazen de intihar girişimleridir. Hedef obje, aciz içinde veya toplumsal baskıyla zedelenmiş kimlikteyse toplumda yer bulamayacağını düşünerek karşı tarafın saldırısını reddedememekte veya bu saldırıyı topluma anlatamayacağını düşünüyorsa söyleyememektedir. Cinsel istismar, aile içinde, iş yerinde, okulda, öğrenci yurtlarında ve arkadaş çevrelerinde daha sık olarak karşımıza çıkıyor.

İstismar, tanımadığı çevrelerden veya kişilerden gelince kişinin bunu açığa çıkartması, ifşa etmesi daha kolayken; tanıdığı kişiden ya da çevrelerden gelirse bunları açığa çıkartmakta, ifşa etmekte kişi zorlanmaktadır.

Çocuklar, cinsel saldırıyla yetişkinlere göre daha zor baş etmektedir. Eğitim ve kişisel hakların gelişmediği toplumlarda istismar, hem gizli kapaklı kalmakta hem de bunların açığa çıkması engellenmektedir. Bu durumdaki mağdurlara desteğin sağlanması, daha büyük zorluklar içermektedir.

2017 UNICEF verilerine göre, dünyada 1-19 yaş arasındaki 15 milyon kadar kız çocuğu ömürlerinde en az bir kez cinsel ilişkiye zorlanmışlar ya da saldırıya maruz kalmışlar. Cinsel şiddete maruz kalan ergen kızların yalnızca yüzde 1’i, profesyonel yardım alabilmiş. TÜİK verilerine göre, ülkemizde 2017 yılında 18.623 çocuk, cinsel istismara maruz kalmıştır.

Cinsel istismarı önlemek için neler yapılmaktadır? UNICEF’in önerileri şöyledir: Çocuk istismarını engelleyecek eğitim, sosyal refah, adalet ve sağlık sistemleri, toplumla ve çocuklarla iş birliği yapılarak programlanmalıdır. Yetişkin davranışlarını değiştirecek ekonomik, toplumsal eşitsizlik ile şiddeti mazur gösterecek toplumsal kültürel normlar düzeltilmeli, yetersiz yasal düzenlemeler gözden geçirilmeli, şiddetin rahatlıkla dile getirilebileceği ve tespit edilebileceği eğitimler verilmelidir.

Arkadaşlar, bizim Anayasamızın 41’inci maddesinde “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” denilmektedir. Aynı şekilde, Ceza Kanunu’muzun 103’üncü maddesinde çocuğu cinsel yönden istismar eden kişilere sekiz ila on beş yıl arasında ceza, çocuğun vücuduna bir organ veya sair cisimlerin sokulması durumunda on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası, “Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, on sekiz yıldan az olamaz.” gibi şartlar konulmuştur. Tüm bunlarla görülmektedir ki son on dört yılda bu suçların 10 misli arttığı dikkate alınırsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Kabukcuoğlu.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Ben, sayın milletvekillerine şöyle seslenmek istiyorum: Çok azınız ebe, dededir; çok azınız da anne baba değildir ama herkes haladır, dayıdır, teyzedir, amcadır ve bir şekilde, yeğenleriniz vardır, akrabalarınız vardır. Arkadaşlar, bu suç gittikçe artıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bununla baş edilemiyor. Büyük Millet Meclisinde kurulacak bir araştırma komisyonu, araştırma müessesesi, yılda 1 çocuğu, 1 ruhu bu saldırıdan kurtarırsa eğer, değil 1 tane, 10 tane daha, 20 tane daha araştırma komisyonunun kurulması yerinde olur.

Saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Alpay Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Antmen.

CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, cinsel istismar suçlarına dair bilgiler baroların CMK servisleri tarafından, mağdurlara atanan müdafi sayısı ve daha da acısı, adli tıp verileriyle vahim bir şekilde karşımıza çıkmakta ve maalesef, her geçen gün, ülkemizde cinsel istismar suçları ve çocuklara karşı istismar vakaları büyük artış göstermektedir.

Özellikle çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının giderek arttığı günümüzde, çocukların cinsel istismarı tanımlayabilmesi ve tanıması, vücuduna kendisinden habersiz kimsenin dokunamayacağı konusunda bilinçlenmesi, karşısındaki kişi büyük de olsa istemediği durumlarda “Hayır.” diyebileceğini öğrenmesi, tehdit bile edilse anne babasından saklanacak sırlarının olmaması gerektiğini öğrenmesi, iyi dokunma ve kötü dokunma arasındaki farkı anlayabilmesi ile kendini bu eylemlere karşı koruyabilmesi konusunda eğitmek istismar vakaları için son derece büyük önem taşımaktadır.

Öncelikle, esas görevlerinden biri de insan haklarını korumak ve kollamak olan barolarımızın çocuğa karşı işlenen bu tip suçlarda davalara müdahale taleplerinin kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak bazı siyasilerin söylemleri, medyada kullanılan dil ve laiklikten geri adım atılması çocuk istismarını artırmaktadır. Kız çocuklarının eve kapatılması, ailelere ve çocuklara yeterli eğitim verilememesi ve her gün bir adaletsizliğin ortaya çıkması da masumları sindirirken tacizcileri cesaretlendirmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede, 14 yaşındayken 12 kişinin tecavüzüne uğrayan çocuklara şahit olduk. 13 yaşındaki bir kız çocuğu aralarında kaymakamlık yazı işleri müdürü, yüzbaşı, muhtar ve korucuların da bulunduğu 28 kişinin cinsel istismar ve tecavüzüne maruz kaldı, ardından sanıklara rıza indirimi yapıldı yani neredeyse tecavüze uğrayan kızcağızımızı suçlu çıkaracaklardı. 12 yaşındaki bir evladımız tecavüze uğradı “Rızası var.” denildi, mahkeme tecavüzcüyü serbest bıraktı.

Değerli milletvekilleri, bebekler, evet, bebekler, 3 yaşında, 5 yaşında çocuklarımız istismara uğruyor. Bu örnekler o kadar çok ki inanın dava dosyalarını okumaya yüreğiniz yetmez, yüreğiniz kaldırmaz. Çocuklar hepimizin. Çocuklarda siyaset, din, ırk, mezhep aranmaz, yoktur, onların hepsi masumdur. İstismara uğrayan her çocuk hepimizin evladıdır. Çocuk istismarı politiktir, bu nedenle çocuk istismarını önlemenin yolu da politiktir, politikadan geçer.

Bakın değerli milletvekilleri, yapılması gereken iş, devlet politikası olarak aile içi şiddet başta olmak üzere kadına ve çocuklara karşı her türlü istismarı önleyici tedbirleri en doğru ve en hızlı şekilde almaktır. Bu işin siyaseti ve önlem alınmazsa geri dönüşü yoktur.

Değerli milletvekilleri, gelin, bu öneriyi kabul ederek çocuklarımız için neler yapabileceğimizi birlikte araştırıp birlikte çözelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALPAY ANTMEN (Devamla) - Tamamlayayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın.

ALPAY ANTMEN (Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri, gelin bu öneriyi kabul edin. Çocuklarımız için neler yapabileceğimizi birlikte araştıralım, birlikte çözüm önerileri getirelim, bu sorunu birlikte çözelim ve çocuklarımıza hep birlikte güzel yarınlar hazırlayalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Tunç.

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Çocukların cinsel, fiziksel, duygusal istismarı ve çocuk ihmali sadece ülkemizde değil, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, bütün dünyanın önemli bir sorunu. Çocuklar, çevresinden gelecek olan tehlikelere karşı en savunmasız toplum kesimi. O nedenle, çocuklarımızı korumak, başta anne babaların ama en önemlisi de devletin asli görevi. Bu nedenle çocukların korunması konusunda ülkemizde başta uluslararası sözleşmeler olmak üzere, yasal mevzuatımızda uygulamaya yönelik önemli adımlar atıldığını yıllar içerisinde görmüş bulunuyoruz. 1990 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerdeniz. Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni 2007’de imzaladık. Yine, 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nda çocukların cinsel istismarı suçu düzenlendi ve suçun cezasında Avrupa ülkelerindeki üst sınır bizim ülkemizde alt sınır. Hatta 2014 yılında cezalardaki artış nedeniyle bu çocuk istismarına yönelik suçlarda verilecek cezaların oldukça yüksek olduğunu da akademisyenlerimiz belirtiyorlar.

Tabii, sadece cezaların artırılması bu olayların sona erdirilmesine yetmiyor. Evet, tek bir çocuğun istismara uğraması bile hepimizi derinden yaralıyor. O nedenle, bu tür hoş olmayan durumları ülkemiz gündeminden kaldırmak için aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi de çalışma yaptı. Yani bu konuda biz komisyon kurduk, işte komisyon raporu, 2016 yılında, ben de başkanlığını yapmıştım, güzel de bir çalışma oldu. Burada 11 profesör, çocuk istismarı alanında çalışan 8 sivil toplum kuruluşu, 13 kurum, 22 uzmanın hazırladığı -hem barolardan hem de üniversitelerden- 52 adet rapor bu komisyon raporumuza yansıdı. Bu raporda da 88 tane acil somut öneri var. 2016’daki rapordan bu yana hayata geçirilen çok önemli hususlar var. Bu önerilerden büyük bir kısmı: Yurtların denetimi, ruhsatlandırılması -özel, kamu- hepsinin Millî Eğitim Bakanlığına verilmesi gibi. Türk Ceza Kanunu’ndaki 103’üncü maddenin yeniden düzenlenmesi gibi. Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığının çocuk istismarı alanında hem çocuklara yönelik hem de anne babalara yönelik eğitimler vermesi gibi. BTK’nin internette getirdiği sınırlandırmalarla ilgili çok önemli ilerlemeler gibi. Çocuk izlem merkezlerinin kurulması gibi. Bunlar, bu uygulamadaki tedbirler alınmaya devam ediyor, daha alınacak birçok tedbir var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Tunç.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve bu Komisyon raporumuz, aslında çocuk istismarı alanında, ülkemizde iktidarıyla muhalefetiyle milletvekillerimizin de önemli katkısıyla önemli bir kaynak.

Şurada şunu düzeltmemiz lazım: Çocuk istismarı, evet, hepimizi derinden sarsar, önlensin, çocuk istismarının her türüne karşıyız; cinsel istismara da karşıyız, duygusalına da fiziksel istismarına da karşıyız; çocukların ihmaline de karşıyız ama dağa kaçırılan kız çocuklarının istismarına da açıkça buradan karşı koymamız gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İstatistiklerle ilgili de yanlış bilgiler veriliyor, burada yanıltıcı rakamlar veriliyor: İşte “yüzde bin” diyen var, “yüzde 400” diyen var, bir milletvekilimiz “10 kat arttı.” dedi. Adalet Bakanlığının resmî istatistikleri. 2002 yılında açılan dava sayısı 4.988 -gönül isterdi ki hiç olmasın- 2002’den 2008’e baktığımızda 4.988’den 4.061’e düşüyor, 4.061.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tunç.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bağlıyorum.

2009’da UYAP sistemine geçiyoruz ve istatistik yöntemi değişiyor. Burada dava sayısı değil; karar sayısı, suç sayısı, birtakım değişiklikler nedeniyle istatistiğin bir anda 2008’de 4.061 iken 2010’da 16.135’e çıktığını görüyoruz. Bu mümkün mü, 4 kat artar mı? Yüzde 400?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Evet.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Artar mı?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Evet.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bir yılda?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Evet.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – 4 binden 16.135’e? Bu, UYAP sisteminden kaynaklanıyor ve 2010’da 16.135; 2018, en son istatistik 15.560.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – UYAP neyi ölçüyor?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tabii, hepimiz bu rakamın daha da aşağıya düşmesi için çalışmalıyız, hiçbir çocuğumuzun istismara uğramaması için çalışmalıyız. Bu noktada Hükûmetimizin de çalışmaları devam ediyor. Bu nedenle, bu kurulan Komisyonun raporunu iyi bir inceleyelim, 88 somut öneriyi de takip edelim.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, çiftçilerin finansal sorunlarının araştırılarak bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2470) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/2/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, çiftçilerin finansal sorunlarının araştırılarak bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2470) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 19/2/2020 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Akın konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Akın.

CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerimiz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi değerli arkadaşlar, “Köylü milletin efendisidir.” Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk… Bir kere bunu üstüne basa basa söylemek istiyorum. Neden söylemiş? Bu cümleyi neden bizim çok iyi anlamamız gerekiyor? Şimdi, düşünün, köylü ekmeden, üretmeden kalkınma olabilir mi? Olamaz. Köylümüz, çiftçimiz, hayvancımız üretecek ki, kazanacak ki memleket kalkınsın.

Şimdi geldiğimiz noktada durum nasıl? İktidarınız bırakın çiftçiyi ürettirmek, bitirmek için mücadele ediyor. Şimdi bunu söylerken şunu düşünüyor olabilirsiniz: “Çiftçimiz bitse de olur, biz ithal edelim. Nasılsa biz ithalatı seviyoruz, ithal ederiz, çiftçimiz de rahat rahat köyünde oturur.” Ama maalesef, köylerimiz de bomboş duruma geldi. Size bir tavsiyem var değerli arkadaşlarım. Bakın, Balıkesir Milletvekiliyim. Lütfen, gelin Balıkesir’e gidelim, Balıkesir’in köylerini bir dolaşın; gelin görün ki oradaki insanlarımız ne yapıyorlar. Şimdi, tarımla, hayvancılıkla uğraşan insanlarımıza gidin bir dokunun ama şunu da bilin ki: Bir dokunacaksınız, bin ah işiteceksiniz çünkü şu anda köylümüz, çiftçimiz bu durumda. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, çiftçimiz kazanamıyor. Kazanamayınca ne yapıyor? Ekemiyor. O zaman ne yapıyor? Tarımdan vazgeçiyor yani toprağını terk ediyor. Örnek olarak: 2002 yılında 93 milyon dönüm buğday ekilirken bugün 68,5 milyon hektara düşmüş durumda. Şimdi size soruyorum: Bu çiftçimiz bunu keyfinden mi bıraktı, keyfinden mi ekmiyor? Ne oluyor sonra? Demin de söyledim, “ithalat” en sevdiğiniz kelime. İthalata hizmet ediyorsunuz ama maalesef, bizim çiftçimize hizmet etmiyorsunuz. Bakın, 2018’de 5,6 milyon ton, 2019’da 9,8 milyon ton sadece buğday ithal ettik. 2019’da da ithalatta şampiyon olduk. Ne şampiyonu olduk? Türk çiftçisini bitirme, ithal çiftçiyi kazandırma şampiyonu olduk; sizleri tebrik ediyorum(!) İktidarınız, maalesef, Türk çiftçisine değil, bakın, Amerika, Rusya, Polonya vesaire ülkelerin çiftçilerine çalışıyor. Hatta, hatırlayınız, bir bakanınız Fransız çiftçisine destek olduğundan dolayı madalyayla ödüllendirildi. Ama hiç merak etmeyin, önümüzdeki ilk seçimde Türk çiftçisi sizin yakanıza madalyayı takacak “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.” diyecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, politikalarınız gerçek anlamda halktan koptuğu için bitmiş durumda. Tarımda da aynı şekilde, baştan aşağı yanlış. Balıkesir’den yine bir örnek: Bakın, başta Bigadiç olmak üzere, Kepsut’ta, Sındırgı’da geçen yıla kadar tam 14 bin dönüm arazide haşhaş ekiliyordu ki o bölgenin haşhaşı afyon değeri en yüksek olan haşhaş. Şimdi TMO “14 bin değil, biz bunu satamıyoruz, ihraç edemiyoruz, 3 bin 500 dönüm ekeceğiz.” dedi ve kota getirdi. Ne oldu? Orada bunu eken çiftçilerimiz zor duruma düştü. Şimdi, ithalatı, maşallah, çok iyi beceriyorsunuz ama Türk milletinin, Türk çiftçisinin ürününe gelince bizim çiftçimize diyorsunuz ki: “Ekmeyin, biz satamıyoruz.” Arkadaşlar, o zaman, satacak insanlara yerinizi bırakın. Alın, burada Cumhuriyet Halk Partisi, Türk milletinin çiftçisine sonuna kadar sahip çıkar. Hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

İktidarınız, çiftçinin dilinden anlamıyor, sözünden anlamıyor. Değerli arkadaşlar, çok basit -halktan koptunuz- gidin çiftçiye, hayvancıya bir bakın, şu anda size anlatacaklardır dertlerini. Mazotu, gübreyi, ilacı yabancı şirketlerin belirlediği fiyatlardan sattırıyorsunuz. Yani ne yapıyorsunuz? Bizim çiftçimizi, maalesef, yabancı şirketlerin sömürüsüne bırakıyorsunuz.

Ziraat odası başkanları ve ekipleri geçen ay Meclisimize ziyarete geldiler, tüm nezaketleriyle misafir oldular ve tüm milletvekillerini dolaştılar, bana da geldiler, sizlere de geldiler. Burada nezaketle tepkilerini ortaya koydular, para istemediler “Borçlarımızı silin.” demediler; istedikleri, çözüm önerilerini ortaya getirmek. Ama ne yaptınız? Çözüm ürettiniz mi? Hayır. Aksine, o gün, arkadaşlarımız buradayken bir kararnameyle 45 bin ton çeltik ithalatı için izin verdiniz. Buna da ancak şu denir: Ayıptır, yazıktır, günahtır!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Akın.

AHMET AKIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, doğrular maalesef acı. Cumhuriyet tarihinin -gelmiş geçmiş- çiftçisine en çok eziyet eden iktidarı sizsiniz. İktidar, çiftçisini hiçbir dönemde bu kadar ezmedi, bu kadar yok saymadı. Gerçekten ayıp, yazık, günah!

Üstüne üstlük tarım sulama ücretleri var, orada elektrik fiyatları var. İki yılda elektrik fiyatları yüzde 108 arttı. Elektrikte, mazotta, gübrede, ilaçta, hepsinde birim fiyatlarını düşürmeniz lazım. Çiftçimizin 1 kuruş ama 1 kuruş borcu olduğu zaman desteklemelerine el koyuyorsunuz. Bunu da sizin vicdanınıza bırakıyorum.

Bakın, hayvancımız, sütçümüz, besicimiz zor durumda. Ya, süt inekleri mezbahaya gidiyor. Sütçülükle ilgili hiçbir şey bilmiyorsanız, 1 kilo süt 1,5 kilo yem satın alsın, geri kalanını bizim Türk çiftçisi halleder.

Değerli arkadaşlar, bakın, çiftçilerimizin sırtındaki yükü almak zorundayız. Bizim çiftçilerimiz borçlu, tüccara borçlu, herkese borçlu, bankaya borçlu, sizden destek bekliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın ve selamlayalım.

AHMET AKIN (Devamla) – Sadece Balıkesir için değil, tüm Türkiye’deki çiftçilerimiz adına diyorum ki: “Gelin birlik olalım, beraber olalım, bu Türk çiftçisine destek olalım.” Eğer bu işi beceremiyorsanız gidin, zaten en yakın zamanda iktidardayız, biz gerekli çalışmayı yaparız.

Hepinize saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Yokuş… Yok.

Değerli arkadaşlar, devam edelim, siz de bir haber verin arkadaşımıza.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu’na aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Katırcıoğlu.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Şimdi, artık sanırım krizi bir şekilde konuşuyoruz. En azından, krizden çıkma ihtimali üzerine Sayın Bakan bazı açıklamalarda bulunuyor ki bir krizde olduğumuzu anlıyoruz, onların da kabul ettiği bir durum olduğunu düşünüyoruz artık.

Fakat arkadaşlar, krizler herkesi eşit ve aynı şekilde etkilemezler. Özellikle son yıllarda, 2018 krizinden sonra iktisatçılar gelir dağılımıyla krizler arasındaki ilişkiyi araştırıyorlar ve buradan çıkan şey şu, diyorlar ki: “Krizlerde gelir dağılımının üstünde olanlar yani -tırnak içinde söylüyorum- varlıklılar, varlıklı kesim, tasarruf edebilen kesim tasarruf yapar ve bankalara tasarruflarını verirler, böylelikle faiz geliri elde etmeye devam ederler.” Fakat gelir dağılımında belli bir gelir seviyesinin altında olan insanlar aksine borçlanırlar arkadaşlar.

Bakın, bence, bu, önümüzdeki dönemin en önemli kelimesi ya da kavramı “borçlanmak”. Özetle, Türkiye en azından üç yıldır ciddi bir kriz altında ve dolayısıyla da bu kriz, gelir dağılımının altında olan çiftçilerimizi… Ki, bugünkü araştırma önergesinin konusu bu olduğu için “çiftçiler” diyorum, çiftçilerin dışında tabii ki toplumun çok çeşitli kesimleri, gelir dağılımının altında olan kesimleri, yani gelir dağılımında belli bir düzeyin altında olan kesimleri esasında bu krizden yukarıdakilerden daha fazla etkilenmiş oluyorlar. Şimdi, çiftçilerin durumuna baktığımızda… Arkadaşlar, “çiftçi” dediğiniz, tarımdan söz ediyoruz ve geçen sene soğanın peşinde koştuk, patatesin peşinde koştuk ve iktidarın tarım konusunu özellikle dikkate alması gerektiğini bu Mecliste de çok kişi ifade etti. Şimdi arkadaşlar, böyle baktığımızda, çiftçilerimiz gerçekten zor durumda. Bakın, aşağı yukarı 160 milyar Türk lirası borçları var ve bu borçları herhangi bir yılın hasadıyla ödeyebilecek durumda değiller ve tarım yapan insanların arazilerinin önemli bir kısmı bankalarca ipotek altında. Yani, bizim arkadaşlarımızın yaptığı hesaba göre 40 milyon dönüm ipotek altında özel bankalarla ilgili olarak veya Trakya’da bir özel banka, binlerce, yüz binlerce diyebilirim, alanı ipotek altına almış durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla da arkadaşlar, önümüzdeki dönemin krizden çıkmakla ilgili olarak bir anlamı varsa sizler için de, o zaman tarımda güç durumda olan çiftçilerimizin durumunu iyileştirmeye yönelik bir şeyler yapmamız lazım ve bu araştırma önerisi bu anlamıyla önemli bir fırsat olabilir arkadaşlar çünkü çok açık bir şey var, nasıl iktidar sanayicilerin borçlarını silebiliyorsa, bence yapılması gereken şeylerin başında çiftçilerimizin borçlarının silinmesi gelmektedir. Dolayısıyla da çiftçilerimizi rahatlatmaya ve önümüzdeki dönemde de tarımsal üretimin artmasına yönelik olmak üzere bir inisiyatifi yerleştirmiş oluruz diye düşünüyorum. O sebeple de Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu öneriye olumlu baktığımızı ve destekleyeceğimizi söylüyorum.

Hepinize iyi günler diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Yokuş’ta. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Yokuş.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çiftçilerimizin içinde bulunduğu sorunlar defalarca bu kürsüde anlatıldı. Zaman zaman biz de anlattık. Hafta sonu Konya’da çiftçilerimizle yaptığım görüşmelerde gördüm ki Konya’da özellikle elektrik parasını ödeyemeyen 4 binin üzerinde çiftçi icralık olmuş. Konya bazında bu kadar çiftçimiz sadece kuyulardan su çekmek için kullandığı elektrik borcundan dolayı icralık olduysa, bu çok önemli bir gösterge olarak ortaya çıkıyor. Yine, çiftçilerimizin en yoğun olduğu köy ve kasabalara gittiğimizde gördük ki köy ve kasabalarımız ören yerine dönmüş; artık köylerimizde kala kala 50 yaş üstü çiftçilerimiz kalmış, birçok köy boşalmış.

Şimdi, bu gerçekleri buradan zaman zaman ifade ettiğimizde, “Çiftçiyi ihmal ettiniz.” dediğimiz zaman, icralardan bahsettiğimiz zaman şöyle bir savunma oluyor: “Efendim, biz, çiftçimize hak ettiğini verdik.” Efendim, eğer çiftçimize hak ettiğini vermiş iseniz gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini hangi yıl verdiniz, 2006’dan bu yana? Vermediğinizi, hatta yarısını verdiğinizi buradan defalarca anlattık. Eğer zaten o kanun gereği vermeniz gereken hibe ve destekleri verseydiniz bugün çiftçilerin ne icra meselesini konuşurduk ne Tarım Krediyi konuşurduk ne Ziraat Bankasını konuşurduk ne de köylerden göçü konuşurduk ama vermediğiniz haklar yüzünden, zamanında vermediğiniz teşvikler yüzünden, zamanında vermediğiniz hibeler yüzünden köylerimiz artık boşalmış, çiftçimiz üretemez olmuş ve sonuçta toprağa küsen çiftçi göç ederek şehirlerde amele olmaya başlamıştır.

Buradan defalarca söyledik; eğer Türkiye bir yerlere varacaksa tarımı ihmal etmememiz gerektiğini defalarca anlattık; çiftçimizin, hayvancılıkla uğraşanlarımızın mutlaka ciddi manada gözetilmesi gerektiğini söyledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Hatta dedik ki: Köylerde hâlen yaşayan, çiftçilik yapan, besicilik yapan insanlarımızı -inanın, samimiyetle burada ifade ettik- birer altın madalya takarak ödüllendirseniz -hem de cumhuriyet altını- “Siz bizim için kıymetlisiniz, siz var olduğunuz sürece Türk milleti, bu millet var olur. Aman köyünüzü, toprağınızı terk etmeyin, yıllarca biz sizi ihmal ettik ama bundan sonra etmeyeceğiz, size bakacağız, sizi köylerde huzur içinde yaşatacağız, mutlu yaşatacağız, hak ettiğiniz değeri vereceğiz.” deseniz inanın köylü mutlu olur, çiftçi mutlu olur ve artık köyden şehre değil, şehirden köye göçün yolu açılır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekilimiz Sayın Yunus Kılıç’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Kılıç.

AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmacılarımızın da ifade ettiği gibi, çiftçi sermaye yeterliliği en az olan kesim. Elbette ülkede birtakım sıkıntılar olduğu zaman çiftçi de, zaten meşakkatli bir iş yapmakta olan üretici de ne yazık ki buradan payına düşeni almak durumunda kalıyor. Hatırlarsanız konuştuklarımız son bir buçuk yıla ait meseleler. Burada ülkemizin içerisine sokulmaya, çekilmeye çalışıldığı bu kaos ortamında faiz oranlarının yükselmesi, dövizin artması, girdi fiyatlarının artmasıyla beraber tabii ki çiftçinin de bizim hükûmetlerimiz zamanında ulaşımını kolaylaştırdığımız krediye daha yüksek faiz oranlarıyla ulaşmasına sebep oldu, bu doğru. Yalnız şimdi 31 Ocak 2019 itibarıyla borçlarını çeşitli sebeplerle ödemekte sıkıntı çeken çiftçilerimizin üzerindeki bu yükü hafifletmek, azaltmak, tekrar üretimde kalabilmelerini sağlamak adına da çok önemli adımlar atmaya başladık.

Bunlardan bir tanesi, Ziraat Bankası, ödemesi gelmiş olan, ödemekte sıkıntı çekilen borçlarla alakalı beş yıl süreyle yeniden yapılandırma yaptı ve şu anda çiftçilerimiz bu borçlarını yılda yüzde 9 gibi düşük bir faiz oranıyla beş yıla yayarak yapılandırma imkânına kavuştu.

Yine, en fazla çiftçimize nakdi ve ayni kredi kullandırmakta olan Tarım Kredi Kooperatifi de -ki 800 binin üzerinde üyesi var- yine aynı şekilde Ziraat Bankasını takip ederek borçlarını üç yıl vadeyle yapılandırma kararı aldı. Hatta çok ileri bir karar daha aldı, geçen yıl, evvelsi yıl yüksek faiz oranlarıyla almış oldukları kredileri ödeme zorluğuna girmiş olan üreticilerinin, ortaklarının bu kredilerini reel düşük faiz oranlarıyla yeniden yapılandırma kararı aldı ve bunun Tarım Kredi Kooperatifine yıllık maliyeti 33 milyon liranın üzerinde. Bu şekilde yararlandırmayı düşündükleri üye sayısı 50 binin, yeniden kredilendirecekleri rakamsa 500 milyon liranın üzerinde.

Saygıdeğer milletvekilleri -konuşmacıları dinlerken tabii bazı şeylere de duyarsız kalmamız mümkün değil- bizim, tarımda ithalatçı bir ülke olduğumuzu her çıkan konuşmacı ısrarla vurguladı. Arkadaşlar, istatistiklere güvenmemiz lazım. Biz, tarımda, özellikle son on sekiz yıldır, açık ara ihracatçı bir ülke konumundayız; her yıl ortalama 4,5 milyar dolar ihracatımız ithalatımızdan fazla yani cari dengeye katkısı olan bir sektör tarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Kılıç.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, konuşmacıların, Ahmet Akın Bey’in ısrarla söylediği buğday ithalatı… Keşke bu şekilde daha fazla ithalat yapabilsek. Neden biliyor musunuz? Dâhilde işleme rejimiyle biz bu buğdayı ithal ediyoruz ve bunu katma değerli ürünlere dönüştürdükten sonra satmamızdan kaynaklı yılda aşağı yukarı en az 800 milyon dolar ülkemizin ilave bir geliri var. On sekiz yılda Türkiye'ye bu yolla kazandırılmış döviz miktarı toplam 12 milyar doların üzerindedir. Yani Türkiye aslında buğdayda rahatlıkla kendine yeten bir ülkedir, hatta 1 milyon ton fazla üretimi vardır ama almış olduğu buğdayı makarna, bisküvi, irmik gibi katma değeri daha yüksek ürünlere dönüştürerek dünyaya satmaktadır ve ülkesine ilave döviz kazandırmaktır.

Şunu söylemek gerekirse, biz, çiftçimizin üzerindeki bu yükü azaltmak için on sekiz yıldır yaptığımızı yapmaya devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, tamamlayın.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çiftçimizin üzerindeki bu yükü azaltmak için dünya ve Avrupa ortalamalarının üzerinde -yaklaşık yüzde 1’in üzerinde- yapmış olduğumuz desteklemelerle çiftçimizin üretimde kalmasını, üretimini sürdürmesini, yükünün hafiflemesini sağlamaya devam edeceğiz. 2020 yılı da bunun açık bir göstergesi olsa gerek; Tarım Bakanlığının bütçesi 33 milyardan 40 milyara yükseltilmiş ve Bakanlık bütçesi içerisindeki çiftçiye verilecek destekleme oranı da yüzde 48’den yüzde 55’lere yükselmiştir. Bu, çiftçimizin ne kadar yanında olduğumuzu gösteren bir tablodur.

Yine, konuşmacılardan “Sizin iktidarınız çiftçiyi anlamıyor.” diye bize bir eleştiri geldi ama hiç merak etmeyin, on sekiz yıldır bizi en iyi anlayan çiftçidir. Biz çiftçiyi, çiftçi bizi anlamaya devam edecektir diyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sisteme giren arkadaşlarımızdan bir kısmına söz vereceğim. Sonra kısa bir ara vereceğiz.

Sayın Girgin… Yok.

Sayın Serter… Yok.

Sayın Karaca…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ili Çardak ilçesi Gemiş Mahallesi’nde mermer ocağına izin verilmesinin ardıç ormanına kıymak anlamına geldiğine ve bu projeden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Denizli ili Çardak ilçesi Gemiş Mahallesi’nde yaklaşık 105 bin metrekarelik bir alanda maden ocağı işletmesi için işletme izinleri alınmaya başlamıştır. Proje tanıtım dosyasına baktık, faaliyet sahasının tamamı orman arazisidir ancak proje tanıtım dosyasını hazırlayan ekipte bir orman mühendisi dahi bulunmamaktadır. Bahsi geçen alan da 700 yaşından genç olmayan ardıç ağaçlarından oluşan bir ardıç ormanı durumundadır. Denizli Orman Bölge Müdürlüğü inceleme için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünden ve DSİ’den görüş alınmasını istemiştir ancak dosyada herhangi bir görüş de bulunmamaktadır. Bu hâliyle bu güzel ormana, ardıç ormanına kıymak ihanettir ve aymazlıktır diyorum ve bu projeden bir an önce vazgeçilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

43.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla Meclis bünyesine alınan personelin bankamatik memuru olarak çalıştırılması konusuna Meclis Başkanının göz yummasını kabul etmediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sizin vasıtanızla Meclis Başkanlığına soruyorum Değerli Başkanım. Millî Saraylar Cumhurbaşkanlığı makamına devredildi, Millî Saraylarda çalışan personel ise Meclisin kadrosunda kaldı ancak Millî Saraylarda bu personel şimdi çalıştırılmıyor. Bu çalıştırılmayan personelin sayısı takriben 300 kişi. Bunların çalışacak herhangi bir işleri olmadığı için evlerinde yatıp kalkıyorlar, işe gitmiyorlar. Bunlar bankamatik kartlı ve bu bankamatik kartlılar işe gitmediği gibi aynı şekilde Millî Saraylarda bunların yerine de yeniden personel alınıyor. Yani bu devlet politikası nasıl bir politika? Ya bu insanlar tekrar orada çalıştırılsın veyahut da bunlar değerlendirilmeyecekse başka kurumlara gönderilsin. Bu kadar insan boşta gezerken, insanlarımız açılıktan, yoksulluktan, sefaletten kıvranırken -bankamatik kartla- Meclis Başkanının buna göz yummasını kabul etmiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Ödünç…

44.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 19 Şubat Çanakkale Savaşı’nın 105’inci yıl dönümü vesilesiyle vatan için mücadele eden tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Çanakkale, aziz milletimizin dirilişi, özgürlük mücadelemizin destanlaşmış hâlidir. Bu nedenle, Çanakkale, nesillerimize iyi anlatılmalı ve iyi anlaşılmalıdır. Çanakkale üzerinden İstanbul’u ele geçirmek isteyen itilaf devletleri, boğazların kontrolünü de elinde tutmayı amaçlamış ve 19 Şubat 1915 tarihinde Çanakkale Savaşı başlamıştır. Çanakkale cephesinin Anadolu halkına verdiği azim, umut ve kararlılık Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini ateşlemiştir. Çanakkale, Türk milletinin bağımsızlık ve hürriyeti söz konusu olduğunda ne denli kararlı ve kahraman olduğunu sonsuza dek anımsatacak büyük bir vesikadır. Çanakkale ruhu bizi bir, iri ve diri kılacaktır. Bu vesileyle, vatan için mücadele eden tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, rahmetle ve minnetle anıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

45.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, iflas eden özel okulların öğrencileri ile öğretmenlerinin durumunun ne olacağını ve konuya ilişkin mevzuat çalışmalarının ne zaman sona erdirileceğini Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye genelinde faaliyet gösteren bir özel okulda öğretmenler aylarca maaşını alamamış, eğitime ara verilmiş ve binlerce öğrenci büyük bir mağduriyet yaşamıştı; bu sorun ancak okulun satılmasıyla çözülebilmişti. Bir daha böyle bir sorun yaşanmaması, çocukların mağdur olmaması için neler yapıldığını Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’a sorduk, bize “Mevzuat çalışmaları devam ediyor.” diye cevap verdi.

Dün de seçim bölgem Adana’da bir özel okul iflas ettiğini açıkladı. Öğretmenlerin yaklaşık bir yıldır maaş alamadıkları ortaya çıktı. Yaşananlar, okulları bir eğitim kurumu olarak değil, ticarethane olarak görmenin bir sonucu. Öğrencilerin durumunun ne olacağı belli değil. Velilerden peşin olarak alınan ücretin geri ödenip ödenmeyeceği belli değil. Öğretmenlerin ödenmeyen maaşlarının ne olacağı belli değil.

Buradan yetkililere soruyoruz: Sayın Bakanın konuyla ilgili bahsettiği mevzuat çalışmaları ne zaman sona erecek? Öğrencilerin ve öğretmenlerin durumu ne olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

46.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, rehabilitasyon öğretmenlerinin mağduriyetinin giderilmesi için Millî Eğitim Bakanlığını harekete geçmeye davet ettiklerine ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok sayıda sınıf, özel eğitim, okul öncesi, çocuk gelişimi bölümü mezunu gibi öğretmenler, sertifika programıyla özel rehabilitasyon merkezlerinde görev yapıyor. Ancak gerek yasal statü gerekse ekonomik kaygılarından ötürü, maalesef mesleki itibarlarını kaybeden öğretmenler, şoför, hizmetli, temizlik görevlisi, aşçı ve ortaöğretim diplomasına sahip usta öğretici gibi değerlendiriliyor. Devlet okullarında öğretmenler birçok sorunla boğuşurken rehabilitasyon öğretmenleri kamuda görevli olan meslektaşlarından daha çok sorunla karşılaşıyor. Rehabilitasyon merkezlerince hazırlanan sözleşmelerin bir yıl gibi süreyle yenilenmesi nedeniyle kıdem tazminatı hakkı yok sayılabiliyor. Buna benzer onlarca sorundan bahsetmek mümkün. Eğitim ideali uğruna yıllarını veren rehabilitasyon öğretmenlerimizin statü, özlük hakları ve çalışma koşulları sorunlarına kulak verilmesini talep ediyoruz, Millî Eğitim Bakanlığını bu konuda harekete geçmeye davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

47.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kırk altı yıldır kapalı olan Maraş’ın yeniden turizme açılmasının tüm insanlık için büyük bir kazanım olacağına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kahramanmaraş’ımızla adaş olan Kapalı Maraş, Kıbrıs’ın en önemli bölgesiydi. Yapılan anlaşmalar sonrası büyük bir kısmı iskâna kapatılmıştır. Çoğu kişinin tatil amacıyla gittiği bölge, Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra birçok önemli olaya ev sahipliği yapmak durumunda kalmıştır. Maraş, İkinci Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kurtarılmıştır. Maraş, şu sıralar BM tarafından denetlenen ve adayı ikiye ayıran Yeşil Hat tampon bölgesindedir. Şu anda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerinin açıklamaları doğrultusunda, Maraş’ta öncelikle bir envanter çalışması yürütüleceği ve ardından, şehrin tekrardan turizme açılacağı bildirilmiştir. Bunun gerçekleşmesi tüm insanlık için büyük bir kazanım olacaktır.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

48.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, en fazla beyin göçü veren ülkelerden birisi olan Türkiye’de tersine beyin göçünün sağlanamabilmesi için faiz affının getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, ekonomik kriz, gelecek kaygısı, özgürlüklerin daralması gibi nedenler iyi eğitimli, nitelikli kesimde beyin göçü vermemize neden oluyor. Türkiye en fazla beyin göçü veren ülkelerden biri. Amerika, Almanya gibi gelişmiş ülkeler tersine beyin göçüne teşvik ederken biz yüksek faizlerle âdeta beyin göçüne yol açıyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı… 1416 sayılı Kanun’la, yurt dışına yüksek lisans ve doktora yapmaya giden, öğrenimini başarıyla tamamladıktan sonra kişisel, ailevi ve diğer nedenlerle yurt dışında kalan bilim insanlarımıza haksız ve adaletsiz faiz oranları uygulanıyor. Tersine beyin göçü için bu insanlara daha önce 2006, 2011 ve 2014 yıllarında uygulanan faiz affının getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tığlı…

49.- Giresun Milletvekili Necati Tığlı’nın, Türkiye Hentbol Federasyonu Kadınlar Süper Lig’inde Mardin Büyükşehir Başak Spor Kulübü ile Görele Belediyesi Spor Kulübü arasında oynanan maçta yaşananlara ilişkin İçişleri Bakanı ile Gençlik ve Spor Bakanından açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

NECATİ TIĞLI (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye Kadınlar Hentbol Süper Lig’inde mücadele eden Mardin Büyükşehir Başakspor ile Görele Belediyespor hentbol takımları arasında oynanan maçta yaşananlara ilişkin iddialar çok vahim. Müsabaka devam ederken Mardin Valisinin 10-15 polisle sahaya indiği, oyuna ara verildiği, Görele Belediyesporlu kadın oyuncuların, teknik ekibin, hakemlerin ve gözlemcinin üzerine yürüdüğü, tehdit ve hakaretler yağdırdığı; teknik direktör ve eşinin Vali talimatıyla gözaltına alındığı, telefonuna el konulan çiftin çektiği görüntülerin zorla silinmesiyle serbest bırakıldığı belirtilmektedir. Rakip takımın sıcak suyunu kapattırıp soğuk suyla duş aldırmaksa ayrı bir işkence.

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un devleti temsil eden makamların eliyle ihlal edilmesi ve şikeden kadına yönelik şiddete kadar dehşete düşüren iddialarla ilgili olarak İçişleri ile Spor Bakanından acil bir açıklama bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

50.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Ticaret Bakanlığının attığı adımlarla önemli bir ivme yakalayan ihracatla birlikte ekonominin canlanarak güçlenmeye devam ettiğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ticaret Bakanlığımızın attığı adımlarla ihracatımız önemli bir ivme yakalamış olup ekonomimiz canlanarak güçlenmeye devam etmektedir. 2020 yılına, cumhuriyet tarihimizin en yüksek ocak ayı ihracatını gerçekleştirmenin gururu ve sevinciyle başladık. 2019 yılında ihracatta yakalanan başarılı yükselişin 2020 Ocak ayında da hızlanarak devam ettiği görülmektedir. Bu yılın ocak ayında ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,1 artarak 14,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. On iki aylık ihracatta ise 181,6 milyar dolara ulaştık. Seçim bölgem Osmaniye, 2019 yılında gerçekleştirdiği 307 milyon dolar ihracatla iller arasında 31’inci sırada yer alarak önemli bir başarı göstermiştir. Ülkemizin büyümesine ve güçlenmesine doğrudan katkı sağlayan tüm üretici ve ihracatçılarımızı bu vesileyle tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tokdemir…

51.- Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir’in, Hatay ili Amanos Tüneli Projesi’nin tamamlanarak hem bölgeye hem de ülkeye yeni yatırım heyecanı yaşatacağını umduğuna ilişkin açıklaması

İSMET TOKDEMİR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem olan Hatay ilimizde projesi onaylanan ama bir türlü ihalesi ve inşaatı başlatılmayan Amanos Tüneli Projesi için bugüne kadar verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilememiştir. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini İskenderun Körfezi’ne bağlayacak olan bu proje, ülkemizin ve bölgemizin ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır; Hassa Organize Sanayi Bölgesi’nin yapımıyla entegre olacak şekilde planlanması büyük önem arz etmektedir. Görünen o ki Amanos Tüneli, OSB’ye, bölgeye gerçekten derin bir nefes aldırmakla kalmayacak, bölgenin geleceğini de şekillendirecek. Umarım, ağırdan alınan yatırım kararı hız kazanarak hem bölgeye hem de ülkemize son dönemde ihtiyacımız olan yeni yatırım heyecanını yaşatacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Serter…

52.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “81 ilde altı gün boyunca gıda denetimi yapacağız.” ifadesine ilişkin açıklaması

BEDRİ SERTER (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’ye “81 ilde altı gün boyunca gıda denetimi yapacağız.” dediği açıklamasını sormak istiyorum: Bugüne kadar aklınız neredeydi? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin, 82 milyonun gıda denetim işini on yedi yılda çözemeyip de altı günde mi çözmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Yoksa halkımıza kötü ve hijyenik olmayan zehirleri satan ve üreten bu türlü firmalara altı günlük bir zaman mı tanıyorsunuz ya da firmalara “Elindeki kötü ürünleri bir yerlere depola, altı gün sonra tekrar piyasaya sürebilirsin.” diye mesaj mı veriyorsunuz? Yaptığınız bu işlem kümülatif yanlıştır. Tarım Bakanlığına bağlı bulunan, bu tür gıda ve ilgili kontrolleri ve tespitleri yapmakla mükellef olmasına rağmen bugüne kadar bu işlemleri yapmayan tüm personelinizin işine son verin. Yepyeni, dinamik, akılcı ve gıda güvenliğinin ve sağlığının ne demek olduğunun farkında olan işsiz 15 bin gıda mühendisine iş imkânı yaratın. Sadece…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin…

53.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, seçim vaadi olarak söz verilen 3600 ek göstergenin tüm kamu personelini kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi ve emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP ve MHP Genel Başkanları bir buçuk yıl önce meydanlarda seçim vaadi olarak 4 meslek grubunun ek göstergelerini 3600’e yükselteceklerini söylemişti. 3600 ek gösterge vaadi 4 meslek grubuyla sınırlı kalmamalıdır. 3600 ek gösterge meselesinin daha fazla uzatılmaması, adaletli ve herkesin üzerinde anlaşma sağlayabileceği, tüm kamu personelini kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Bir diğer sorun ise emeklilikte yaşa takılanlardır. EYT’lilerin kazanılmış hakları ellerinden alınmıştır; emekli olamadıkları gibi, başta sağlık olmak üzere, hiçbir haktan yararlanamamaktadırlar. Emeklilik yaşını beklerken çalışamayanlar, sağlık hizmetinden faydalanabilmek için her ay genel sağlık sigortası primi ödemek zorunda kalmakta, EYT’lilerin mağduriyeti daha da artmaktadır. Çığlıklarını duyun artık. AKP, kendini, yandaşlarını zengin etmek uğruna, hayalini kurduğu kanallara, inşaatlara değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, 2 arkadaşım kaldı, lütfen sisteme girmeyelim; ben daha sonra, günün ilerleyen saatlerinde değerlendirmeler yaparım.

Sayın Beştaş…

54.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 24 mahpusun Bandırma Cezaevinden Afyon Cezaevine darpla sevk edilmesinin, telefon haklarının kullandırılmamasının ve hücre cezasına maruz bırakılmalarının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bandırma Cezaevinden 24 mahpus Afyon Cezaevine, işkence eşliğinde, ters kelepçeyle ve gerçekten ciddi bir darpla sevk edildi. Aileler aralıksız bir şekilde bizi arıyorlar. Şu anda hepsi tek kişilik hücrelere konulmuş durumda ve on altı gündür telefon açmadıkları için aileleri ciddi kaygı içindeler. Özellikle iktidar partisinin bu konuda gerekli açıklamaları yapmasını ve neden telefon haklarının kullandırılmadığını, sevklerin bu şekilde neden işkenceyle, baskıyla, zorla yaptırıldığını ve hücre cezasının gerekçesini öğrenmek isteriz. Tabii ki bunları kabul edilemez bulduğumuzu, ceza infaz sistemi açısından ve anayasal açıdan reddettiğimizi de beyan etmek istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

55.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili İncirliova ilçesinde ihale edilecek alanı da kapsayan bölgede 2016 yılı Temmuz ayında çıkan yangın sonrası neden ağaçlandırma çalışmasının yapılmadığını ve yargının ardından bölgenin maden işletmesine açılmasının tesadüf olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aydın’da geçen ay açıklanan 3.783 hektarlık maden arama ve işletme ihalesinden sonra yine, 3 ayrı ilçede yapılacak 110 hektarlık bir ihale de var. İhaleye çıkarılan 110 hektarlık arazinin birinci sınıf tarım arazisi kapsamında olup olmadığı konusunda şüpheler var. Orman arazisi var mıdır, yok mudur; bu konuda da şüphelerimiz var. Aydın, çevre katliamı ve doğa katliamı açısından maden arama ve işletme ihalelerinin olduğu bir yer hâline geldi. JES’lerden sonra artık Aydın madenlerle anılan bir şehir hâline geldi.

Bu nedenle Sayın Bakana sormak istiyorum: İncirliova ilçesinde ihale edilecek alanı da kapsayan bir bölgede 2016 yılı Temmuz ayında bir yangın çıkmış ve yaklaşık 80 dekarlık bir alan söz konusu yangından zarar görmüştür. Zarar gören alanda neden ağaçlandırma çalışması yapılmamıştır? Yangının ardından bölgenin maden işletmesine açılması bir tesadüf müdür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.47

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 170 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 1’inci maddenin önerge işleminde kalınmıştı.

Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde aynı mahiyette 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasının arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                             Mehmet Ruştu Tiryaki                  Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                        Batman                                                       Bitlis

                                     Kemal Bülbül                                                                                                   Meral Danış Beştaş

                                         Antalya                                                                                                                         Siirt

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                       Atila Sertel                                             Sibel Özdemir                                         Mahmut Tanal

                                           İzmir                                                       İstanbul                                                     İstanbul

                                                                                              Emine Gülizar Emecan

                                                                                                          İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                  Şenol Sunat

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Ankara

                                      Ümit Beyaz                                             Feridun Bahşi                                        Ayhan Altıntaş

                                         İstanbul                                                     Antalya                                                     Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’nci maddesiyle ilgili eleştirilerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başka konularda söz aldığımda da elimden geldiğince dile getirmeye çalıştım, tekrar edeceğim. Şimdi, insanoğlunun son iki yüz yıllık, üç yüz yıllık serüveninde bu kadar büyük bir atılım gerçekleştirmesinin temel nedeni şu: İnsanoğlu üç yüz yıldır bilmediğini biliyor, bilmediği konularda araştırma yapıyor ve elbette bunun yanında düşüncesini özgürce ifade edebiliyor. Bütün bunlar bizim iki yüz yıllık, üç yüz yıllık hikâyemizin bu kadar gelişkin olmasını sağladı.

Şimdi, yalnız, Türkiye’de durum böyle mi? Türkiye’de düşünce, ifade özgürlüğü tehdit altında. Gerçekten temel hak ve özgürlükler bir bütün olarak tehdit altında ama en önemlisi de düşünce ve ifade özgürlüğü tehdit altında. Daha önce de söyledim, tekrar edeyim yine: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yakın tarihli kararlarında yaşam hakkından sonra gördüğü en önemli temel hak düşünce ve ifade özgürlüğü. Neden? Nedeni şu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Eğer bir yerde düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa orada esasen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yoktur çünkü toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı dediğiniz şey insanların kolektif olarak ortaklaşa düşüncelerini ifade etmesidir.” Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Eğer bir ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa esasen orada örgütlenme ve dernek kurma hakkı da yoktur. Neden? Çünkü örgütlenme özgürlüğü dediğimiz şey, dernek kurma hakkı dediğimiz şey aynı düşünceye sahip insanların ortaklaşa bir örgüt kurmasıdır. Eğer düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa o ülkede örgütlenme özgürlüğü de yoktur, dernek kurma özgürlüğü de yoktur.” Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Eğer bir ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa esasen orada din ve vicdan özgürlüğü de yoktur, çünkü insanlar ne dinlerini özgürce yaşayabilirler ne de vicdani kanaatlerini açıkça dile getirebilirler.” Tabii, “Türkiye’de düşünce ifade özgürlüğü tehdit altındadır.” derken esasen kastettiğim şey iktidarı rahatsız eden düşüncelerdir. Yoksa, iktidarın hoşuna giden düşünceleri dile getirdiğiniz zaman tam tersine muteber bir vatandaş oluyorsunuz ve taltif ediliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse: Bakın, barış istediği için bu ülkede insanlar, akademisyenler yargılandılar, cezaevlerine atıldılar, işlerinden oldular ama barış isteyenleri “Kanlarında yüzeceğiz.” diye tehdit edenler bu ülkede aklandılar, savcılar bu kişiler hakkında takipsizlik kararı verdi, mahkemeler de bunu düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Şimdi, iktidar kendisine muhalif olan herkesi teröristlikle suçluyor. Biz burada bunun çok canlı tanığıyız. Hangi konuda konuşursak konuşalım iktidar adına, birinci parti adına birisi cevap verirse iki cümlesinden biri mutlaka bizi terörist olarak suçlamak.

Dündü sanırım, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüsü bir açıklama yaptı, dedi ki: “Seçilmiş makamlarda olanları, seçilmiş organları teröristlikle suçlarsanız büyük bir haksızlık yapmış olursunuz.” Yani sanki biz seçimle gelmedik de bu Meclise gelmek için tombala çektiler, biz de oradan milletvekili olduk. İktidarı teröristlikle suçlamak, seçme ve seçilme hakkına saygısızlık, bu kurumlara saygısızlık ama muhalefet milletvekillerine gece gündüz “terörist” demek serbest; iktidar açısından bunun ismi de düşünce ve ifade özgürlüğü.

Şimdi, niye bunu söylüyorum? Teklifin 1’inci maddesiyle, Bankacılık Kanunu’nun 26’ncı maddesinde bir değişiklik yapıyorsunuz. Bankacılık Kanunu’nun 26’ncı maddesi şöyle bir sınırlama getiriyor, diyor ki yasa: “Kanunun 8’inci maddesinde sayılan koşulları taşımayanlar, bankalarda genel müdür, genel müdür yardımcısı veya imzaya yetkili kişi olamazlar. Eğer olursa bu koşulları taşımayanlar, derhâl görevden alınır ve imza yetkileri iptal edilir.” ya da “Denetim sonucunda bu kanunu veya diğer kanunları ihlal ettiği tespit edilenler, bankanın güvenilir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdüğü tespit edilenler ve bir de hakkında kovuşturma başlatılanlar da görevden alınır ve bunların imza yetkisi iptal edilir.”

Şimdi, yasa hükmü imza yetkisinin hangi hâllerde iptal edileceğini tek tek, açıkça ve anlaşılır bir şekilde düzenlemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tiryaki, bitirelim.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Peki, şimdi siz ne yapmak istiyorsunuz bu yasa değişikliğiyle? Diyorsunuz ki: “Yalnız bankayı değil, bankacılık sistemini tehlikeye düşürecek söylemde bulunan kişi de görevden uzaklaştırılır.” Bu “bankacılık sistemi” çok geniş bir kavram, bankanın herhangi bir imza yetkilisi -genel müdürü veya herhangi bir bankanın genel müdürü, genel müdür yardımcısı- bu sisteme ilişkin bundan sonra hiçbir eleştiride bulunamayacak.

Bir düzenleme daha yapıyorsunuz, yasa diyor ki: “Hakkında kovuşturma başlatılanlara görevden el çektirilebilir.” Diyorsunuz ki “Hakkında soruşturma başlatılanlar için de aynı hüküm uygulanır.” Bu ülkede savcıların ne kadar geniş bir soruşturma yetkisine sahip olduğunu buradaki herkes biliyor. Sırf soruşturma başlatıldı diye bir kimse bu görevlerden uzaklaştırılmamalı, imza yetkisi elinden alınmamalı diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerine söz isteyen, Antalya Milletvekilimiz Sayın Cavit Arı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Arı.

CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Genel Kurulu ve bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Düzenlemenin 1’inci maddesinde değerli arkadaşlar, birtakım değişiklikler yapılmakta, bazı hususlar maddeye ilave edilmekte ve bir husus da değiştirilmekte.

Şimdi “Bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdükleri tespit edilen ve haklarında kanuni kovuşturma talep edilen” denir iken aynı şekilde buraya “bankacılık sistemini” ilave edilmekte yani bu durumda “bankacılık sistemini ve bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşüren” olarak anlaşılacak bundan sonra. Burada bir değişiklik yapılarak “kanuni kovuşturma talep edilen” şeklinde bir düzenleme var iken “cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulan” olarak değişiklik talep edilmekte. Böyle bir kişi kimdir? Bunlar bankanın mensupları. İşte, Kurul tarafından bu durumda olanlar hakkında yani cumhuriyet başsavcılığına kendisi hakkında müracaatta bulunulan kişi Kurul kararıyla o görevden alınmakta, geçici olarak sözde. Bundan kim etkileniyor? Değerli arkadaşlar, bankaların personeli etkilenmekte. Bu durumda aslında, esas itibarıyla bankacılık sektörü içerisinde yer alan kişiler artık bankacılık sistemiyle ilgili en küçük eleştirisel bir değerlendirmede bulunmasının, sistemle ilgili en küçük eleştiri içerisinde bulunmasının önüne geçilen bir durum yaratılmakta yani esasen bir gözdağı verilmekte yargı aracı kullanarak.

Değerli arkadaşlar, bakın, daha önceki düzenlemede “kanuni kovuşturma talep edilen” denilmekte. Şimdi, “kanuni kovuşturma” nedir, “soruşturma” nedir? Değerli arkadaşlar, bakın, soruşturma, bir kişi hakkında cumhuriyet savcılığına şikâyette bulunulur ve cumhuriyet savcılığı o kişi hakkında gerek kendisi gerekse kolluk kuvvetleri tarafından değerlendirme, inceleme, yerine göre bilirkişi incelemesi yapar ve o kişi hakkında dava açmaya gerek görür ise iddianame tanzim eder; gerek görmezse takipsizlik kararı verir. Bugün ülkemizde cumhuriyet savcılıklarına yapılan şikâyetlere hemen hemen neredeyse yüzde 70 oranında takipsizlik kararı verilmekte; yüzde 30 dava açılmakta hemen hemen.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kişi hakkında iddianame düzenlenir ve o iddianame düzenlenmiş olsa dahi daha kovuşturma aşamasına geçilmez, o iddianamenin ilgili mahkeme tarafından kabulü gerekir. İşte, eğer bu aşamaya kadar gerçekleşmişse kovuşturma evresine geçilmiş olur.

Şimdi, bu düzenlemeyle siz ne yapmaya çalışmaktasınız? Bir kişi hakkında bir dilekçe cumhuriyet savcılığına verilsin yani ilgili hakkında müracaatta bulunulsun, hemen o kişinin tüm yetkileri, çalışma hayatı Kurul kararıyla askıya alınsın. “Geçici olarak.” denmekte. Değerli arkadaşlar, bakın, bugün bir cezai soruşturmanın gerek şikâyet aşaması gerek iddianame düzenlenme aşaması gerek ceza yargılama sürecinin devamı yıllar almakta. Yani siz bir kişinin çalışma hak ve özgürlüğünü yıllar sürebilecek bir yargılama süreci boyunca elinden alma tehdidi altında bırakmaktasınız. İşte, burada, sizin düzenlemeniz kanuna uygun olabilir yani siz bu kanunu bu şekilde düzenlersiniz “Kanuna uygun yaptık.” dersiniz ama evrensel hukuk kaidelerine uygun bir düzenleme olmuyor değerli arkadaşlar. Yani, bakın, bir kişiyi suçlu sayabilmemiz için hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olması gerekir. Önceki düzenlemede bu da yok yani bir mahkûmiyet kararı yok ancak en azından bir iddianamenin kabulü aşaması süreci var. Yani ilgili hakkında cumhuriyet savcılığı soruşturma açmış, inceleme yapmış, değerlendirme yapmış ve sonrasında bir iddianame hazırlamış ve bu iddianame mahkeme tarafından kabul edilmiş; aşamaları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen, toparlayın.

CAVİT ARI (Devamla) – Yani en azından bu aşamaları geçirmiş. Yani en azından hukuki olarak da birtakım belgeler ve deliller temin edilmiş. İşte, önceki düzenlemede, bu aşamada ilgili görevden alınabilmekte; şimdiyse, bir dilekçe ver, Kurul görevden alsın. Yani bu, çalışma hak ve özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran, meslek hayatını ve çalışma hayatını tehdit eden, Demokles’in kılıcı gibi bir tehdittir. Dolayısıyla, bu, genel hukuk kaidelerine uygun bir düzenleme kesinlikle değildir. Bu düzenlemeden vazgeçilmesi gerektiğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Ayhan Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Altıntaş.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu maddede, AK PARTİ’nin kanun tekliflerinde hep karşılaştığımız gibi bir belirsizlik, bir muğlaklık var. Belirsiz, muğlak ifadelerle kanun teklifleri yapıp yorumlama hakkını saklı tutarak, tehdit unsuru olarak kullanıyorsunuz. Keşke aynı başarıyı dış politikada da görebilseydik.

Bu madde ne içeriyor? Mevcut mevzuatta yer alan “Bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşüren ve haklarında kovuşturma talep edilen kişilerin imza yetkisinin kısıtlanması…” hükmüne eklemeler yapılıyor.

Birinci eklemeyle, imza yetkisinin kısıtlanmasına bankacılık sistemini tehlikeye düşürmek de gerekçe yapılmış yani artık bankacılar bankacılık sistemi hakkında konuşamayacaklar. Bakınız, olumlu da olsa konuşamayacaklar. Çünkü bankacılık sistemini neyin tehlikeye düşüreceğine dair somut ölçütler yok. İkinci eklemeyle de imza yetkisinin iptali için BDDK’nın cumhuriyet başsavcılığına müracaatı yeterli görülüyor. Bu değişiklikler bankacılara karşı ciddi bir baskı unsurudur.

Bu düzenlemeyle, BDDK’den cumhuriyet başsavcılığına yazılı bir başvuruyla, kovuşturma açılması bile beklenmeden banka yöneticilerinin imza yetkisi geçici olarak kaldırılabilecek. Bu ifadelerle özel bankaları ve serbest piyasayı zapturapt altına almayı amaçlamışsınız. Anlaşılıyor ki ekonomik tedbirleriniz krizi önlemekte yetersiz kalmış, işi tehditle hâlletme noktasına gelmişsiniz.

Bankacılar sistemin içindeki en önemli unsurlardır. Sistemdeki aksamaları görecek olan da olanlardır. Siz, yorum ve görüş beyanı yetkisini ellerinden alırsanız sağlıklı geri bildirim alamazsınız, aksamaları fark edemezsiniz. Sistem önce içindeki insanları korumalıdır, insanlar özgürlük içinde kanaatlerini ifade ettikçe sistem ve düzen gelişecektir.

Değerli arkadaşlar, “Devlet hayatında samimi eleştiri şarttır. Eleştirisiz devlet kısa zamanda çöker.” Bu sözler Sayın Cumhurbaşkanının sık sık alıntı yaptığı, konuşmalarında sık sık şiirlerini kullandığı değerli şairimiz Sezai Karakoç’a ait. Biz bu söze tamamen katılıyoruz ama siz söylenenleri işitmiyorsunuz, işittiklerinizden ders çıkarmıyorsunuz.

Bir türlü kabul etmediğiniz ekonomik kriz nedeniyle ülkede para kalmadı, insanlar yoksul ve işsiz. Siz ise ülkede artık para edecek ne varsa el koymaya bakıyorsunuz, en son İş Bankası aklınıza geldi.

Arkadaşlar, teşbihte hata olmaz, değerli bir köşkte yaşayan mirasyedi gibisiniz. Önce, köşkte para edecek ne var ne yok sattınız, ayrıca konu komşudan bol bol da borç aldınız. Aldığınız paranın çok azını ev halkına dağıtıp tabiri caizse ağızlarına bir parmak bal çaldınız. Ama paranın çoğunu hovarda arkadaşlarınıza yedirdiniz, maşallah onlar da çok sayıda, en bilinenleri 5 tane. Ama paralar yine bitti, son çare olarak köşkün kapısını, penceresini söküp satmaya çalışıyorsunuz.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Bahçelievler’de bir bina çöktü, Allah’tan bina daha öncesinde risk nedeniyle boşaltılmıştı, can kaybı yaşanmadı. İddialara göre, bu binanın çökmesinin esas nedeni kolonlardaki demirlerin satılmak için alınmasıydı. Binanın ayakta durmasını sağlayan kolonları keserek para kazanma ve günü kurtarma derdine düşmüşler. Türk ekonomisi de bu durumda, çökmek üzere, tedbir alınması gerekiyor. Biz binada güçlendirme beklerken resmen kolonlardaki demirler satılmaya başlandı. İş Bankasına el koymak budur, Türk ekonomisinin kolonlarındaki demirleri satmaktır.

CHP'nin İş Bankasına ortaklığı seksen yılı geçti, 1 kuruş gelir almıyorlar, neyi yanlış yaptılar da miras hukukunu hiçe sayarak el koymaya kalkıyorsunuz? Aksine, İş Bankası çok sayıda iştirakiyle bugün neredeyse 100 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaştı. Böyle güzel çalışan bir bankayı bozarsanız yabancılar Türkiye İş Bankasını İngilizce olarak “…”(x) olarak okuyacaklardır yani “Türkiye iflas etti.” diye okuyacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Bankacılık Kanunu’nda iyileştirmeler yapılmasına karşı değiliz ama bu iyileştirmelerin istişareyle yapılması, finansal sistemde istikrarın sağlanması hedeflenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Bankaların işlem masrafı, komisyon ve benzeri ücretlerinin sınırlandırılmasına, kredi ve diğer finansal enstrümanların maliyetlerinin azaltılmasına taraftarız ancak bu maddedeki gibi, serbest piyasayı tehdit eden, banka yöneticilerine baskı yapılmasını amaçlayan düzenlemelere karşıyız. Bu nedenle bu maddeye olumlu bakmadığımızı belirtir, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 1’inci madde görüşülürken diğer maddelere baktım konuşmacıların sayısını saptamak açısından, her maddede aşağı yukarı 3 ya da 4 arkadaşımızın önergesi ve konuşmaları var. Bu nedenle, bundan sonra konuşacak arkadaşlarımızın konuşmalarını beş dakika içerisinde toparlamalarını kendilerinden rica edeceğim çünkü çok sayıdaki konuşmacıyı da dinlemek gerekiyor. Zamanı ekonomik kullanalım.

Değerli arkadaşlarım, 2’nci madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                  Erol Katırcıoğlu                       Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                       İstanbul                                                       Bitlis

                                Meral Danış Beştaş                                       Kemal Bülbül                             Mehmet Ruştu Tiryaki

                                            Siirt                                                        Antalya                                                     Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Katırcıoğlu.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 2’nci maddesi, kalkınma ve yatırım bankaları ile katılım bankaları arasındaki farklılığı gidermek ve böylelikle, daha önce faizsiz bankacılık olarak kabul edilen katılım bankacılığına açık olan bazı yöntemlerin kalkınma ve yatırım bankaları tarafından da kullanılmasını temin etmek fakat buradaki sorun -aslında Bankacılık Yasası’nda bu tür işlemlerle ortaya çıkan varlıkların kredi olarak kabul edileceği yazıyor- bu teklifle getirilen farklılık, neyin kredi sayılacağıyla ilgili olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna bir yetki verilmiş olması. Yani bu yetkiyi nasıl kullanacak, nasıl bir yönetmelik, nasıl bir tüzük ortaya çıkacak, bilmiyoruz. Doğrusunu isterseniz, esasında bu teklifle ilgili olarak çok fazla bir şey bilmiyoruz, öyle söyleyeyim size. Çünkü bu teklif garip bir şekilde getirildi Plan ve Bütçe Komisyonuna, kırk sekiz saat önce olması gerekiyor ki bunu hafta sonuna getirdikleri için getirmiş gibi yapıyor Plan ve Bütçe Komisyonu fakat sonuç olarak, herhangi bir şekilde, ciddi bir şekilde inceleme imkânı vermiyor bizlere ve böylelikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda -işte, teklifi getiren o arkadaşlar en az üç ay çalışmış oluyorlar- bizler bir kere dahi yasayı okuma fırsatı bulmadan teklif üzerine konuşmak zorunda kalıyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, bu düzenlemeler önemli. Bu düzenlemeler neden önemli biliyor musunuz? Bunu açıklamaya çalışayım size: Şimdi, Türkiye'de var olan sistem bir ekonomik kriz yaşıyor ve bu krizi aşmanın yolu olarak da çeşitli yöntemler üretmeye çalışıyor iktidar; doğrusunu isterseniz biraz el yordamıyla bazı düzenlemeler yaparak, geçici de olsa bazı rahatlamalar sağlayarak yürümeye çalışıyor. Fakat bu yasayla getirilmiş olan tedbirleri, esas itibarıyla, biraz daha yapısala yönelik olan tedbirler diye düşünmek mümkün.

Şöyle ki daha önce bankaların… Ki biliyorsunuz, Bankacılık Yasası 2001 krizinden sonra bayağı ciddi bir düzenlemeyle belli limitler içinde iş yapar hâle getirildi. Bir anlamda kendi holding şirketlerine kredi verme imkânlarından yoksun hâle getirildi vesaire ve biraz daha kurallı çalışan bir bankacılık sektörümüz var. Fakat bu bankacılık sektörü benim anladığım kadarıyla iktidarın istediği gibi çalışmıyor. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı da zaman zaman kredi genişlemesi talebiyle yükseltirken sesini, bankalara da çatmaktan kendini alıkoyamıyor bir bakıma. Bunda belli haklılığı da olabilir ama sonuç olarak “bankacılık sistemi” denilen sistem, belli bir finansallaşmaya imkân veriyor. Onun ötesinde, iktidarın istediği, talep ettiği bir likiditeyi sağlamak, bir kredi genişlemesini sağlamaktan yoksun.

Şimdi, bu sebeple, benim anladığım kadarıyla bu tedbirler -bu yasayla getirilen tedbirler- bankacılık sektörü içinde kalkınma ve yatırım bankaları ile katılım bankalarının diğer bankalar karşısında güçlenmelerini sağlayarak yeni kredi imkânları oluşturabilecekleri düşüncesiyle gündeme getiriliyor.

Şimdi, sayın vekiller, şunu söyleyeyim: Deminki konuşmamda da esasında altını çizmeye çalıştım. Yaşadığımız iktisadi olaylar geçmişte bildiğimiz yöntemlerle, politik önlemlerle giderilebilecek gibi değil. Burada iktisat teorisi de çok yardımcı olmuyor, dolayısıyla da bir el yordamıyla gidiş hâli var.

Fakat çok kabaca da baktığımızda şunu söyleyebiliriz: Üretimin ima ettiği finansman imkânlarının ötesinde bir finansman tabii ki özellikle kriz anlarında ekonominin genişlemesi için gerekiyor fakat arkadaşlar, aynı şey, yani “finansallaşma” dediğimiz hadise, aynı şekilde, özellikle yoksulların, çalışanların daha fazla kredi kullanımına yol açıyor ve maalesef bu “kredi kullanımı” dediğimiz, özellikle yoksul kesimlerin geri ödeyememe hâli ortaya çıkıyor. Deminki maddeyi konuşurken, Cumhuriyet Halk Partisi önergesini konuşurken de söylemiştim; örneğin çiftçiler hakikaten bir kredi batağına girmiş durumdalar, 160 milyar Türk lirası kredileri var, bu kredilerin bir şekilde ödenmesi lazım ve o imkânlara sahip değiller ama tamamen tüketici kesimleriyle ilgili olarak baktığımızda da benzer bir hadiseyi, hatta aynı şeyi görmemiz mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Katırcıoğlu.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Bugün, kredi kartı borcu olan çok sayıda yurttaşımız var ve bu yurttaşların gerçekten var olan sorunlarını çözmek için de bu önerilen yasa herhangi bir şekilde yardımcı olmayacaktır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 2- 5411 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘bankalarının finansal kiralama yöntemiyle sağladığı finansmanlar’ ibaresi ‘bankaları’ şeklinde, ‘benzer’ ibaresi ‘Kurul tarafından belirlenecek diğer’ şeklinde değiştirilmiştir.”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                                  Ümit Beyaz                                            Feridun Bahşi

                                           İzmir                                                       İstanbul                                                     Antalya

                                      Şenol Sunat                                                                                        Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                          Ankara                                                                                                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Gezi davası sonucunda çıkan karar, adalet adına umut vermekle birlikte, cezaya dönüşen uzun tutuklulukların nasıl mağduriyet yarattığını ortaya çıkarması bakımından da ibret vericidir. Ayrıca, Osman Kavala’nın tekrar gözaltına alınmasını da anlamak mümkün değil. Evrensel ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi Anayasa ve yasalarımızda da garanti altına alınmıştır. Yargı bağımsızlığının sağlandığı, adalete güvenin yeniden tesis edildiği bir Türkiye özlemiyle, bu yönde atılmış bir adım olmasını diliyorum. Ancak umudum var mı? Tabii ki yok. Sayın Cumhurbaşkanı önce, verilen mahkeme kararıyla ilgili “Bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar.” deyip sonra, gözaltı kararıyla ilgiliyse “Bu karara saygı duymak lazım.” demiştir. Tanrı’m, aklıma mukayyet ol, diyorum; bu kadar çelişki…

Değerli milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesinde görüleceği üzere, faizsiz finansman yöntemlerinin çeşitlendirilmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna yetki verilmektedir. Sadece nakdî kredi kullanan müşteriler tarafından sağlanan fonlara ilave olarak, gayri nakdî kredi kullanmışsa eğer, onları da sağlamış olduğu fonların mevduat sayılmaması hüküm altına alınmak istenmektedir. Genelinde ise bankacılık sektöründe ve sermaye piyasalarında idari, hukuki ve cezai yaptırımlar söz konusudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankalarla ilgili olarak en çok tartışılan konulardan biri de malumlarınız, ücret ve komisyonlardır. Bankaların kâr zarar tablosuna bakıldığında, 2019 yılında toplam faiz gelirlerinde yüzde 14’lük bir artış olduğu görülmekte, kredilerden alınan ücret ve komisyonlardaki artış ise yüzde 34,4’tür. Bankacılık hizmetleri gelirlerinde dosya parası olarak bildiğimiz hususta ise yüzde 34,6’lık bir artış meydana gelmiştir. Vatandaşımızın çaresizce, mecbur bırakılarak ödemek zorunda kaldığı dosya ücretlerine ve komisyona bir standart getirilmeli. Evine ekmek götürmekte zorlanan dar gelirli işçi, memur, emekli, çiftçi ve esnaf için bu önemli, arkadaşlar.

Diğer bir husus da vatandaşlarımızın acil sicil affı beklentisi. Malumunuz, kredi taksitini, çekini ödeyemeyen bir kişi, risk merkezi kayıtlarında, diğer bir deyimle kara listede yer alıyor. Borcunu ödese bile beş yıl boyunca kredi kullanamıyor. KOBİ’lerde de çok sıkıntı var. KOBİ kredilerinde takipteki kredi oranı yüzde 10,14; genel ortalamanın 2 katı olmuş. Küçük ölçekli işletmeler borcunu ödeyemiyor, bunun için de takibe uğruyor. Bunun için finansal yapılandırmanın acil olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Küçük ve orta ölçekli esnaf ve işletmelerin durumu ortada, siftahsız kepenk kapatıyor, işçilerin maaşlarını ödeyemiyorlar. Çiftçimizin hâli perişan, sıkıntı içindeler. Ziraat Bankasının tarım kredi borçlarını uygun şartlarda ödeyebilecekleri miktarda ve uzun vadede yapılandırmasını bekliyorlar. Çiftçilerimiz nefes almak istiyor. Mevcut yapılandırmanın hiçbir cazibesi kalmadığı için çiftçilerimizi rahatlatacak acil bir yapılandırma modeline gidilmeli.

İşsizliğe, mutfaktaki yangına kulak tıkayan AK PARTİ’nin bu teklifteki proje finansmanını Kanal İstanbul için düzenlemek istediğini biliyoruz. Kanal İstanbul Projesi’nin bir devlet projesinden çok, yandaş yerli ve yabancı şahıslara ve firmalara rant kapısı olacağı aşikârdır.

Benim bölgem Antalya’daki EYT’lilerin beklentileri var. Kapanan fabrika ve iş yerlerindeki işsiz kalan vatandaşların iş beklentisi var, akşam olduğunda evlerinin kapısından ellerinde ekmekle girmek isteyen insanlarımız var. 3600 ek göstergeyi de unutmayalım. Hani “Yasa hazırlıyoruz.” diyorsunuz ya, ne oldu? Bizim hazırladığımız yasa tekliflerini Genel Kurula getirmiyorsunuz, önergelerimizi reddediyorsunuz. Hazırlayacağınız yasa teklifini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 2- 5411 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “bankalarının finansal kiralama yöntemiyle sağladığı finansmanlar” ifadesi "bankaları” şeklinde, "benzer” ifadesi "Kurulca belirlenecek diğer” şeklinde değiştirilmiştir.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Sibel Özdemir                                             Atila Sertel                              Emine Gülizar Emecan

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       İstanbul

                                                                                                     Mahmut Tanal

                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen, Samsun Milletvekilimiz Sayın Neslihan Hancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Hancıoğlu.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeye ilişkin söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teklifteki maddeyle, kalkınma ve yatırım bankalarının farklı yöntemlerle sağladıkları finansmanlar kredi olarak kabul edilir hâle getirilecek. Oysa şimdiye kadar bu tür finansman yöntemleri sadece isimlendirilen katılım bankaları için kredi olarak kabul edilmekteydi. Bu madde, teklifin 5’inci maddesiyle birlikte okunduğunda finans sektöründeki diğer aktörler arasındaki dengeleri bozma tehlikesi doğuracağı görüşündeyiz.

Değerli milletvekilleri, bankacılık ve finans sektöründe uzun yıllar çalışmış bir arkadaşınız olarak, ülkemizde bankacılık ve finans sektörünün yapısal anlamda büyük sorunlar yaşadığını, ilgili mevzuatın tepeden tırnağa yeniden kaleme alınması gerektiğini savunanlardan biriyim. Fakat şu an önümüze getirilen metin, bankacılık ve finans sektörünün değil, iktidarın acil siyasal ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmış bir tekliftir. İktidar, şu anda, kendi yarınını öngöremez durumdadır ve bugününü kurtarma telaşı içindedir ve çok daha vahimi, iktidar, kendi belirsizliğine Türkiye'nin tamamını da ortak etme gayreti içindedir.

Değerli milletvekilleri, yanlışa “yanlış” demek bizim görevimiz; aynı görev ve sorumluluğun, ekonomi eğitimi almış, bu alanda geçmişte devlet tecrübesi bulunan değerli bürokratlarımızın ve bilim insanlarımızın da sorumluluğunda olduğunu biliyoruz. Şimdi, önümüze getirilen bu teklif “Ekonomi yanlış yönetiliyor, şu yanlış işler yapılıyor, bunun sonu felakettir.” diyenleri de suçlu ilan etme telaşının bir ürünüdür. Miting meydanlarında kürsülerde vatandaşa “Dövizlerinizi satın.” deyip bir yandan da yandaşına piyasadan ucuz döviz toplama ortamı yaratanlar manipülasyon yapmamış sayılacak ama “Bu borçlanma politikası, Merkez Bankası üzerindeki siyasi baskılar, kamu bankalarına dayatılan politikalar ekonomide kaos yaratacak, kuru ve faizleri yükseltecek.” diyen finansal analistler, ekonomistler suçlu ilan edilecek. Yok böyle bir şey. Bu milletin iktidara verdiği yetki ülkeyi yönetme yetkisidir; vatandaşını Pollyanna masalıyla uyutma, uyutamadığını da cezalandırma yetkisi değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen sistemde yaklaşık iki yılımızı geride bıraktık. Biz, tek adam rejimi kaos yaratacak, devleti felç edecek, ekonomiyi belirsizliklere sürükleyecek, dedik ve şimdi bütün söylediklerimiz tek tek yaşanıyor. Özellikle ekonomideki tahribat çok daha ağır. Üretim darboğazında bulunan küçük ve orta ölçekli işletmeler, kredi darboğazındaki firmalar, ödeme güçlüğü çeken ve çarşı-pazar enflasyonu altında ezilen memur, küçük esnaf, işçi, çiftçi ve milyonlarca işsizimiz bu yıkıntının altında âdeta kendileri terk edilmiş durumdadır.

Bugün iktidardaki anlayış, gelir yaratacak, üretimi artıracak, istihdam yaratacak politikalara sırt çeviren bir yönetim anlayışıdır. Saray iktidarının tuttuğu yol; rantı kollamak ve öncelemek, tüketimi körüklemek, gelir yaratamadığı için çok borçlandırılan, aşırı finansallaşan bir ekonomi modeli yoludur. Ülkemizde yaşanan ekonomik felaketin en temel sebebi de budur. Bugün finansal piyasaların etkin işlememesi ve kaynakların verimli kullanılmamasının sebebi finansal araç eksikliği değildir; bunun nedeni kuralsızlıktır, keyfîlik düzenidir. Bu teklifin kuralsızlığı ve keyfîliği daha da artıracağını düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.46

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Samsun Milletvekili Sayın Neslihan Hancıoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesinde geçen “şeklinde” ibaresinin “olarak” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                              Ali Muhittin Taşdoğan                                      Baki Şimşek                                                Esin Kara

                                        Gaziantep                                                    Mersin                                                      Konya

                               İbrahim Ethem Sedef                                                                                                       Ümit Yılmaz

                                          Yozgat                                                                                                                        Düzce

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, salonda bir uğultu var; rica ediyorum arkadaşlarımıza, o uğultuyu bir keselim çünkü bir konuşmacıyı davet edeceğiz.

Önerge üzerinde söz isteyen, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Ali Muhittin Taşdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Taşdoğan.

Biraz sessiz olalım değerli arkadaşlarım.

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya genelinde yaşanan ve küresel ölçekte sorunlara neden olan çoğu ekonomik sıkıntıların gerekçesi bankacılık sisteminde ortaya çıkan eksiklikler olarak tanımlanmıştır. Küreselleşen dünya ekonomik sisteminin kaçınılmaz sonucu olarak sermaye hareketliliğinin artmasıyla birlikte bankalar klasik bankacılık yapısından uzaklaşmış ve operasyonel risk tanımları değişmiştir. Bu noktada, artık sorunlar ortaya çıkmadan tedbirlerin alınması gerektiğine dair genel bir uzlaşı oluşmuştur.

Malum olduğu üzere, bankacılık faaliyetleri arttıkça risk alanları da artmaktadır. Küresel ekonomik sistem, sürekli genişleyen kredi hacmine ve çeşitlenen finansal araçların oluşturduğu risklere karşı küresel ölçekte düzenlemeler oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda ilk olarak 1988 yılında Uluslararası Takas Bankası bünyesinde Basel Bankacılık Denetim Komitesi kurulmuştur. Basel 1 olarak bilinen ilk kriterler yayımlanmış ve devamında, yeni sorunların ortaya çıkmasıyla birlikte Basel 2 ve Basel 3 kriterleri ilan edilmiştir. Görüldüğü gibi, gelişen ekonomik sistem ve artan riskler karşısında elde edilen deneyimlere dayanılarak küresel ölçekte düzenlemeler yapılmaktadır. Hâl böyleyken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun bazı maddeleriyle ilgili değişiklikler gelişen piyasalar ve ortaya çıkan riskleri önleme bakımından önemli hususlar içermektedir.

Sayın milletvekilleri, görüşülen söz konusu düzenlemeyle bankaların “risk grubu” tanımının yeniden belirlenmesiyle kredi hacminin genişletilmesi, kalkınma ve yatırım bankalarının fon kaynaklarının genişletilmesi, bankaların mali sorunlarla karşılaşmadan önce önlem planı hazırlanması, finansal istikrarı sağlamak için spekülatif ataklara neden olan işlemlerin düzenlenmesi, kalkınma ve yatırım bankaları ile katılım bankalarının farklılığının dikkate alınarak mevduat bankalarına uygulanan sınırlamaların bunlara da uygulanmasının sakıncalarına vurgu yapılması gibi önemli değişiklikler yapılmaktadır. Bilindiği üzere, Türkiye’de katılım bankaları, esas itibarıyla, mevduat bankalarıyla benzer koşullarda rekabet etmektedirler. Faizsiz bankacılık sisteminin dahi kendi içinde ciddi farklılıklar içerdiği bir durum varken ticari bankalarla benzer kısıtlamalara tabi olmaları bu alternatif fon kaynağının gelişimini engellemektedir. Keza vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren bankaların uyguladıkları komisyon, ücret ve masrafların tek elden belirlenmesiyle ilgili yapılan değişiklik, bankacılık sistemindeki adil rekabetin sağlanmasını ve mudilerin bankacılık sistemine olan güvenini de artıracaktır. Ayrıca, bankacılık sisteminde güveni ortadan kaldıracak işlemler karşılığında uygulanacak para cezalarının güncellenmesinin sistemde ortaya çıkacak risklerin azaltılması bakımından yararlı olacağı düşünülmektedir. Ezcümle, yapılan değişikliklerle, ülkemizde ortaya çıkan ve çıkması muhtemel bankacılık sistemi risklerinin azaltılması hedeflenirken diğer taraftan da sistemin kredi genişlemesi yapabilmesine imkân tanınmaktadır.

Sayın milletvekilleri, küresel kaynakların azaldığı ve ülkelerin daha fazla fon elde edebilmek için rekabet ettiği bir ekonomik ortamda ülkemizin küresel fon arzından daha fazla faydalanmasının ve bunu sağlarken de kendi koşullarımıza bakarak riskleri minimize etme çabalarının yapılan değişikliklerin esasını oluşturduğunu düşünmekteyiz. Bankacılık sisteminde ortaya çıkacak problemlerin reel sektör de dâhil olmak üzere tüm ekonomi için büyük bir tehdit olduğunu belirtmek isterim. Reel sektörüyle göz dolduran, 180 ülkeye yaptığı ihracatla küresel bir şehre dönüşen Gaziantep’in Vekili olarak, bankacılık sistemindeki risklerin her sıkıntılı ortamda reel sektörü ve üretim potansiyelini erittiğini defalarca gördüğümüzü tekraren hatırlatmak isterim. Gaziantep’in üretim gücünün bankacılık sisteminden kaynaklanabilecek risklere karşı korunmasının Türkiye’nin üretim ve ihracat gücünün korunması olduğunun bilinmesini isterim.

Gaziantep’in adaşı olan Gazi Meclisimizi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, 60’a göre, pek kısa bir söz talebim vardır.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

56.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Gezi davasının sonuçlanmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Manevralarla beraat ettirdiler.” ifadesine, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairenin beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmasına ve Parlamentonun bu tür gelişmeleri seyretmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, biz şimdi “tek adam” deyince, “diktatör” deyince bu Tayyip Bey kızıyor; kızıyor da bunu söylememiz için de elinden geleni yapmaya devam ediyor. Dün sonuçlanan Gezi davasından sonra kendisi bugün “Manevralarla beraat ettirdiler.” diye bir açıklama yapmıştı. Üstelik dün danışmanı da “Bu bir mahkeme kararıdır, saygı duyuyoruz.” mealinde bir söz etmişti. Şimdi, biraz önce, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesi Gezi duruşmalarını yürüten mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmış. Şimdi, hakikaten, burada, gelip işte “Kuvvetler ayrılığı asıl bu sistemde var, yasama, yürütme, yargı…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir ülkede yürütmenin başı, işine gelmediği, onu mutlu etmeyen her karardan sonra o kararı veren mahkeme heyeti hakkında HSK yoluyla, Adalet Bakanlığı yoluyla inceleme başlatıp, soruşturma başlatıp onları sürgün ederse, görev yerlerini değiştirirse bu ne demek? Bu şu demek: Hitler’in adamı nasıl, gitmişti, mahkemelere, karar verirken “Bu kararı verirsem Hitler nasıl düşünür, nasıl sevinir, buna göre karar verin.” talimatı vermişti, şimdi Türkiye bunu yaşıyor. Beraat kararı verildi. Efendim, bu, bir manevraymış! Sana ne, ona ne? Yani Cumhurbaşkanı mısın, Anayasa Mahkemesi Başkanı mısın, Yargıtay Başkanı mısın? Bu, kabul edilemez Sayın Başkan. Bu Parlamentonun bu tür gelişmeleri seyretmesi de kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu, Parlamentonun varlık sebebini inkârdır, bunu şiddetle reddediyorum. “Bu konuda yürütmenin kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapmasını…” diyeceğim; hayır, yapamaz; yapamaz çünkü niyet belli. Yani kin bürümüş Sayın Erdoğan’ın gözünü. Bu Osman Kavala’yla bir husumet mi, ne var bilmiyorum. Bırak, mahkeme kararını versin.

Dün de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının beraat kararının hemen peşinden “Efendim, bunun 15 Temmuz davasında da adı vardı, ben buna şimdi gözaltı kararı veriyorum.” demesi… Türkiye’de artık, monokrasi var ama, bir monarşi var ama şöyle bir şey var: Sabah monarşi, öğleden sonra jüristokrasi, olmayan tek şey demokrasi. Biz Parlamentodayız, demokrasiyi savunmak zorundayız Sayın Başkan. Buna isyan ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

57.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, hakkında beraat kararı verilen Osman Kavala’nın cezaevinden çıkamadan gözaltına alındığına, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairenin beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatması olayına Meclisin el atması gerektiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biz de aynı konuda haberi şimdi okuduk, çok vahim bir gelişme gerçekten. Dünden bu yana, Gezi olayları olarak bilinen davada mahkeme heyeti Osman Kavala ve diğer yargılananlar hakkında beraat kararı verdi ve iki buçuk yıldır cezaevinde olan Kavala her nasılsa dün başsavcılığın aklına geldi ve cezaevinden dışarı çıkarılmadan, çıkamadan, açıkça bir hürriyeti tahdit suçu işlenerek gözaltına alındı ve Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğünde hâlâ tutuluyor ve dün en çok tartışılan mesele buydu tabii ki. İki buçuk yıl harekete geçmeyen savcılık neden tahliye olduğu gün gözaltı kararı verir? Zaten elinin altında, istediği zaman gidip onun ifadesini tespit edebilir, kovuşturma başlatır ya da takipsizlik kararı verir ama işlemi yürütebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama bugün grup toplantısında bunun sebebini öğrendik. AKP Genel Başkanı grup konuşmasının önemli bir bölümünü Gezi direnişine ayırarak ne kadar kötü olduğunu, görseller eşliğinde, ne kadar vahim olduğunu, bir kalkışma olduğunu anlatarak yargıya meydan okudu aslında, hukuk devletinin temellerine meydan okudu, tehdit etti, beraat kararı veren mahkeme heyetini tehdit etti ve gözaltı kararının kendisi tarafından verildiğini bütün dünyaya ilan etti. Hatta yanılmıyorsam şöyle bir cümle kurdu: “Beraat kararı vermeye kalkıştılar.” gibi, mealinde bir söz. Beraat kararını zaten cumhurbaşkanları vermez, beraat kararını Türkiye Büyük Millet Meclisi vermez, beraat kararını siyaset kurumu vermez, beraat kararını yargı makamı verir. Yargı, iki buçuk yıldır bir kovuşturma yaptı ve beraat kararı verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tamamlıyorum.

Şimdi, son gelen haberle, bu grup konuşmasından sonra HSK de üstüne düşeni yapmış, bu talimatı vazife kabul etmiş ve başsavcı, haksız yere gözaltı kararı veren başsavcılık yerine mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatmıştır. Bu, çok çok vahim bir gelişmedir, Türkiye’de yargı erkinin açıkça baskı, tehdit ve baskı tehdidiyle yönetildiğinin ilanıdır. Demirtaş kararında da bunu görmüştük; olmayan bir soruşturmadan tutuklama kararı verildi ve ertesi gün aynı Erdoğan “Biz onları bırakamayız.” dedi. Bu işe derhâl Meclisin el atması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

58.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, meseleye yaklaşımlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yargının vereceği her türlü karara da saygılıyız.” ifadesi yönünde olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Gezi meselesiyle alakalı değerlendirmelerimizi dün yaptık, aynı konuya girmeyeceğim. Dün bu karar açıklandığı zaman da biz yaklaşımımızı ortaya koyduk. Ha, biz, Gezi’ye nasıl baktığımızı söyledik ama mahkemenin verdiği karara da saygılı olduğumuzu söyledik. Ne karar verirse, yargı sistemiyle alakalı buradan bizim bir yönlendirme yapmamız söz konusu olamaz veya yargı kararlarıyla alakalı müdahale yapmamız söz konusu olamaz. Kendi içerisinde vereceği kararlarla alakalı ortaya çıkacak olan sonuçlara saygılıyız. Dün ne karar verdiyse bugün başka bir karar verir ama bizim burada müdahil olma gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Dün buradaki yaptığım konuşmada da biz bunu ifade ettik. Şimdi, sürekli bir tarafa çekiliyor, kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasının sonunda da “Yargının vereceği her türlü karara da saygılıyız.” dedi. Dolayısıyla meseleye yaklaşımımız budur, ben de bunun Genel Kurul tarafından bilinmesini istedim.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                         Serpil Kemalbay Pekgözegü              Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                          İzmir                                                         Bitlis

                                Meral Danış Beştaş                                       Kemal Bülbül                             Mehmet Ruştu Tiryaki

                                            Siirt                                                        Antalya                                                     Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kemalbay.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye halkları ağır bir ekonomik kriz içerisindeyken biz, bankaların ve sermayeye fon aktarmanın tartışmasını yapmak durumunda kalıyoruz. Varlık Fonu, kamusal fonların sarayın kişisel hesabına dönüştürülmesinin paravanıdır. Kamu bankaları -Ziraat, Vakıf ve Halk Bankası- Varlık Fonuna devredilerek keyfî işlemlerin daha kolay yapılmasının yolu açılmıştı; şimdi de bu yasa teklifiyle Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halk Bankasının risk grubunu genişleten düzenlemeler yapılmak isteniyor. Yani ne istiyorsunuz? Sınırsız borçlanabilmek istiyorsunuz.

Bu yasayla, halkın bütçe hakkının tamamen gasbedildiğine şahitlik ediyoruz. Kanal İstanbul gibi, doğmamış çocuklarımıza borç ve büyük bir ekolojik yıkım getirecek olan projeleri bu yetkilerle ihya etmek istiyorsunuz. Sınırsız bir borçlanma yetkisi getirmek, halkın bütçesine sınırsız bir soygun getirmektir. “Tüm görev zararlarımızı nasıl olsa hazine ödeyecek.” diyerek bu borçlanma haklarınızı, yetkilerinizi genişletmek istiyorsunuz. Yani, bu hazine ödemeleri nasıl olacak? Halk tarafından ödenecek.

Kamu-özel iş birliği anlaşmaları, halkın parasıyla, yandaş inşaat şirketlerine servet aktarma iş birliği hâline gelmiştir. Parası olmayan şirkete halkın parasını verip 5 liralık işi 25 liraya yaptırarak “Yol, köprü, baraj yaptırıyorum.” diyorsunuz ve halkımızı ömür boyu borçlandırıyorsunuz. Halkın alın terini, yoksulun, yetimin hakkını Cengize, Koline, Limaka peşkeş çekiyorsunuz. Açıkçası, sarayın Varlık Fonu halkın yokluk fonudur, işsiz gençlerin çalınan geleceğidir. Bakın, Türkiye’de saraylar, saltanatlar büyürken, hanedan peşinde koşulurken, yandaşlarınız, hısım akrabalarınız zenginleşirken halkın işi, ekmeği kalmadı.

İstanbul Üniversitesi öğrencisi Hakan Taşdemir iş arıyordu bir süredir, intihar etti. Bugün, İstanbul Üniversitesinden arkadaşları protesto ediyorlardı ekonomik krizi ve Hakan Taşdemir’in intiharına sebep olan tabloyu; intiharları değil öğrencileri durdurdunuz ve polis şiddeti uygulattınız.

Yine, Konya’da bir tır şoförü, Mevlüt Çankaya yaşamına son verdi, bankalara ve çevresine borcuyla biliniyordu ve tır şoförü olan Mevlüt Çankaya kamyonuna kendisini asarak yaşamına son verdi.

“Bütün bu sorunların hangisine çözüm arıyoruz?” diye baktığımızda, hiçbirine çözüm aramıyoruz; tam tersine, halkın sofrasından, geleceğinden çalan bu yasaları konuşuyoruz. Diyoruz ki halkın sofrasından, geleceğinden, hayatından, canından artık ellerinizi çekin; bu, sermayeye, yandaşa, para babalarına kıyak yasa tekliflerini geri çekin. Gelin, gençlerin işsizliğini konuşalım, intiharları konuşalım, ekonomik krizi konuşalım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi, bugüne kadar memleketin en büyük halka ait kârlı şirketlerini bünyesinde topladı; PTT’den ÇAYKUR’a kadar, bütün bu şirketler kâr ederken büyük zararlar edilmeye başlandı. Örneğin ÇAYKUR bir yıl önce kâr ederken 2019’da ve Varlık Fonuna devredildiğinden beri toplamda 1 milyara yakın zarar etti. Bankaların eş dost kapitalistlere şüpheli krediler vererek soyulduğuna tanıklık ediyoruz, sonra “Bunlar görev zararı.” deyip hazineden ödeniyor.

Değerli arkadaşlar, “Kaynak yok.” diyerek yap-işlet-devret adrese teslim ihaleler yapıyorsunuz ve yine hazineyi kefil yaparak buradan zenginlere, yandaşlara, sermayedarlara para aktarıyorsunuz. Sermayeye para aktarmak için girişilen bu işlemlerin tamamı toplumun yararına değildir, toplumun çıkarına değildir; sermayeye para aktarmak için girişilen bu işlemler halkın faydasına değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kemalbay lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Halkı bankalara şirketlere, şirketokrasiye kul köle yapan bu sisteme artık bir son vermeliyiz. Bu sistemi kabul etmiyoruz; bu yasayı kabul etmiyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 3 - 5411 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin ikinci, beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bir banka ile bankanın nitelikli pay sahipleri, banka yönetim kurulu üyeleri, genel müdürü, genel müdür yardımcıları ile başka unvanlarla istihdam edilseler dahi yetki ve görevleri itibarıyla bunlara denk veya daha üst konumlarda görev yapan yöneticileri ile bunların eş ve çocukları, birlikte veya tek başına, doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol ettikleri ya da sınırsız sorumlulukla katıldıkları veya yönetim kurulu üyesi ya da genel müdürü oldukları ortaklıklar, bankanın dahil olduğu risk grubunu oluşturur."

"Sermayesinin çoğunluğu ayrı ayrı veya birlikte Hazineye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, veya merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait bankaların her biri, doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettikleri ortaklıklar ile birlikte ayrı bir risk grubu oluşturur.

Kamu iktisadi teşebbüsleri ile hisselerinin çoğunluğu Özelleştirme İdaresi Başkanlığının elinde bulunan diğer kamu kurum ve kuruluşlarının her biri, sermaye, yönetim ve denetimlerine hâkim oldukları bağlı ortaklık, iştirak ve müesseseler ile birlikte ayrı bir risk grubu oluşturur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esasları belirlemeye Kurul yetkilidir.”

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Mahmut Tanal                                           Sibel Özdemir                                             Atila Sertel

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       İzmir

                             Emine Gülizar Emecan                                                                                              Selin Sayek Böke

                                         İstanbul                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Selin Sayek Böke.

Süreniz beş dakika Sayın Böke.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konular değişiyor, sorunlar büyüyor ama değişmeyen tek bir şey var, o da düzen. Değişmeyen bir şey daha var, o da düzenin ortaya çıkardığı kriz ve o krizi görmeyen iktidar. Bir kez daha, tam da böyle bir yasayla karşı karşıyayız.

Şimdi, bu krizi aşmanın bir tek yolu var artık, düzenin değiştirilmesi gerekiyor ama iktidarın varlığı bu düzene bağlı olduğu için iktidarın düzeni değiştirmesi mümkün değil. “Değiştiremez.” demiyorum “Değiştirmez.” diyorum çünkü bu düzen ancak, bu iktidarı ayakta tutar. Tam da bu nedenle, işte böyle, ancak günü kurtaran yasalar geliyor karşımıza ve üstelik de öyle yasalar ki Türkiye’nin bugününü de yarınını da ipotek altına alıyor, yani hepimizi hep beraber batıran yasalarla karşı karşıyayız; bu yasa da öyle bir yasa.

Bu kanun günü kurtarmak için getirilmiş ama krizi derinleştirmeyi vadediyor. “Neden?” derseniz, çok açık; şimdi, kanun şöyle bir iddia koyuyor, diyor ki: “İki şey yapacağım; finansal piyasaları derinleştireceğim, finansal piyasaları etkinleştireceğim.” O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Neden etkin değil de bir yasaya ihtiyaç var, neden derin değil de bir değişikliğe ihtiyaç var? Yanıtını verelim: Finansal piyasalar derin ve etkin değil çünkü artık Türkiye ekonomisine kimse güvenmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Güvenin olmadığı yerde finansal piyasaların derinleşmesi mümkün değil.

Hikâyeyi anlatalım: Kuralların yerine keyfîliği koyarsanız, kurumların yerine şahısları geçirirseniz güven ortadan kalkar. Güvenin olmadığı yerde herhangi bir ekonomik karar alınamaz; ne tüketebilirsiniz ne yatırabilirsiniz ne de finansal araçlarla herhangi bir işlem yaparsınız çünkü öngörü ortadan kalkar. Öngörünün olmadığı yerde de finansal piyasaların ne etkinliği ne derinliği ne de bir ciddiyeti kalır.

Güvenin olmadığını 2 veride çok net görüyoruz. CDS risk primimiz, Rusya’nın 4 katı, Meksika’nın 3 katı, Brezilya’nın 2 katı. İnsanlar Türkiye ekonomisine dışardan baktığında riskli görüyorlar. İkinci veri, mevduatların içerisinde yabancı para cinsinden olan mevduatların oranı, yüzde 52’ye ulaşmış vaziyette. Türkiye içerisinde parası olan kendi parasına yatırmaktan kaçınıyor, güven ortadan kalkmış vaziyette.

Şimdi, güvenin olmadığını tespit ediyorsak, o zaman “Bu yasa güveni sağlar mı, sağlamak için ne gerekiyor?” sorusunu sormak gerekiyor. Önce güvenilir olmak gerekiyor. Milyonlar ekonomik krizin pençesindeyken, insanlar intihar ederken bunlar yokmuş gibi davranmamak gerekiyor; krizin var olduğunu her şeyden önce kabul etmek gerekiyor. Gerçekleri yazana “terörist”, uyduruktan haber yazan yandaşa “gazeteci” dememek gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu dediğiniz zaman güven ve güvenirlilik ortadan kalkıyor. Mesela özgürlükleri sağlamak gerekiyor. Aynı şeye bakıp farklı bir şey görebilecek kadar özgür hissetmeli insanlar. Gerçeğin kantarını tekeline almaması gerekiyor iktidarın. Gerçeği gören gözlerin o gerçeği farklı yorumlamasına izin vermesi gerekiyor. Şimdi, bu yetkiyi kime veriyor, gerçeğin tekel kantarını? Dönüyor, BDDK’ye veriyor. O BDDK ki “Kriz var.” diyen gazeteciyi, sanatçıyı, ekonomisti mahkeme salonlarında süründürüyor.

Peki, başka ne gerekiyor? “Mali disiplin” deyip sonra denetimsiz, şeffaf olmayan, paranın üzerine konmak için kurulmuş olan paralel bir hazineyi yani Varlık Fonunu kapatmak gerekiyor. Düzenlemek değil, buradaki gibi yetki alanını genişletmek değil, Varlık Fonunu kapatmak gerekiyor. Kapatmadığınız zaman güven ortadan kalkıyor.

Şimdi, öyle adımlar atıyoruz ki hiçbir güvencesi olmayan, şeffaf olmayan, hiçbir denetime tabi olmayan, hazinenin zaten bütün kaynaklarına el koymuş olan ipotek fonu Varlık Fonuna bu sefer de sınırsız kredi alma, borçlanma yetkisi getiriyorsunuz. Hiç kimse denetleyemeyecek; ne için kullanıldığını hiç kimse görmeyecek. Ne için kullanılacak? İktidarı ayakta tutmak için kullanılacak. Bunu yapmamak gerekiyor. “Kanunla belirlenmiş risk gruplarını, ayrı ayrı alt fonlarının her birini ben ayrı sayarım, bunlara kredi imkânı sağlarım." diye cinliklerin peşinde koşmamak gerekiyor. Bunu yaptıktan sonra da dönüp Varlık Fonunun altında, istediğiniz zaman istediğiniz kadar alt fon açmamak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yani bu yasada yapıyor olduklarınızı yapmıyor olmak gerekiyor. Bunlar yapıldığı için kriz çıkıyor. Bu düzen sizin değiştirmeyeceğiniz bir düzen, tekrar ediyorum, değiştiremeyeceğiniz değil, değiştirmeyeceğiniz bir düzen ama biz mutlaka bir gün değiştireceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 3- 5411 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin ikinci, beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

‘Bir banka ile bankanın nitelikli pay sahipleri, banka yönetim kurulu üyeleri, genel müdürü, genel müdür yardımcıları ile başka unvanlarla istihdam edilseler dahi yetki ve görevleri itibarıyla bunlara denk veya daha üst konumlarda görev yapan yöneticileri ile bunların eş ve çocukları, birlikte veya tek başına, doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol ettikleri ya da sınırsız sorumlulukla katıldıkları veya yönetim kurulu üyesi ya da genel müdürü oldukları ortaklıklar, bankanın dâhil olduğu risk grubunu oluşturur.’

Sermayesinin çoğunluğu ayrı ayrı veya birlikte Hazineye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketine, Türkiye Varlık Fonuna veya bunların sahip olduğu fonlara veya merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait bankaların her biri, doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettikleri ortaklıklar ile birlikte ayrı bir risk grubu oluşturur.

Kamu iktisadi teşebbüsleri ile hisselerinin çoğunluğu Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin, Türkiye Varlık Fonunun veya bunların sahip olduğu fonların elinde bulunan diğer kamu kurum ve kuruluşlarının her biri, sermaye, yönetim ve denetimlerine hâkim oldukları bağlı ortaklık, iştirak ve müesseseler ile birlikte ayrı bir risk grubu oluşturur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.’”

                                      Şenol Sunat                                  Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Feridun Bahşi

                                          Ankara                                                      Adana                                                      Antalya

                                      Ümit Beyaz                                                                                       Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                         İstanbul                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Şenol Sunat. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sunat.

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, Merkez Bankası, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kredi sınırlanmasına tabi olmayan işlemler kapsamında yer almaktadır. Bu teklifle artık Türkiye Varlık Fonu ve bunlara bağlı alt fonlar da kredi sınırlanmasına tabi olmayacaktır.

Peki, sayın milletvekilleri, bu ne anlama geliyor? Hâlihazırda zaten denetlenemeyen, paralel bir hazine mantığıyla ve kayınbaba-damat ikilisi olarak aile şirketi gibi yönetilen Varlık Fonuna sınırsız bir finansman yetkisi veriliyor. Bu fondaki kurumlar ve gelirleri rehin gösterilerek dış borç almak kolaylaştırılıyor.

Peki, sakıncaları neler? Mali disiplin iyice bozulacaktır. Varlık Fonunun finansal denetimi ve kontrolü tamamen imkânsız hâle gelecektir. Var olan ekonomik kriz daha da derinleşecektir yani hoş geldin Düyun-ı Umumiye.

AK PARTİ iktidarı neden bu düzenlemede ısrar ediyor? İktidarın, Kanal İstanbul gibi akla ziyan, hayalî projeleri hayata geçirebilmesi ve rant düzenini devam ettirebilmesi için Varlık Fonuna ihtiyacı vardı ve Varlık Fonunu kurdu ama Varlık Fonuna para dayanmıyor, krediler yetmiyor. Bu düzenlemeyle hem bankaların kredi verme limitleri zor da olsa artırılacak hem de bankaların yasal bir bahane sunması engellenecektir. Sonuç olarak ne olacak sayın milletvekilleri? İktidar, akla ziyan projelerini yapmaya devam edecek; şehir hastanelerinde, üçüncü köprüde, yeni havalimanında ve birçok projede olduğu gibi yap-işlet-devret yöntemiyle doğal kaynaklarımız ve milletimizin hakkı hukuku yandaşlara peşkeş çekilecektir. Aynen “Deli Dumrul” hikâyesinde olduğu gibi, milletimiz hiç kullanmadığı köprülere, yollara, hastanelere ve birçok yeni projeye yıllarca vergi ödemeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, bugün milletimizin derdi çılgın projeler değil, her gün hızlı bir şekilde artan işsizliktir, milletimizin derdi hızla artan yoksulluktur. Vatandaşlarımız çaresizdir, içlerinde, eve ekmek götüremediği için tek çareyi intihar etmekte görenler vardır. Dün Cizre’de 4 çocuk babası vatandaşımız kendi canına kıydı, fark ettiniz mi sayın milletvekilleri? Hatay’da kendini yakan babayı gördünüz mü? Kendini kamyonuna asan babanın isyanını duydunuz mu? Mecliste intihara kalkışan kişinin derdini anladınız mı? İş bulamadığı için intihar eden 2 gencecik evladımızın isimlerini hatırlıyor musunuz sayın milletvekilleri? Evet, ülkeyi yönetenler bu manzarayı gördüklerinde üzülüyor ya da vicdanları sızlıyor mu? Sızlamıyor. Vicdanlar sızlasa her gün yoksulluktan intiharların yaşandığı bir ülkede Cumhurbaşkanı sarayının bahçesindeki inşaatlara 2 milyar 845 milyon lira, sarayların sadece bakım ve onarımına 610 milyon lira harcanmaz; milletini seven bir insan, vatandaşı açlıktan inim inim inlerken saraylarda yaşamaz, yeni saraylar yaptırmaz, milyonlarca lirayı şatafata harcamaz; bazı iktidar yöneticileri “Kimse açlıktan kendini yakmaz. Öyle olsaydı Afrika ülkelerinde insan kalmazdı.” diye hadsiz cümleler kuramaz.

Değerli milletvekilleri, öğrencilerimiz aldıkları öğrenim kredilerini dahi ödeyemiyorlar; vatandaşlarımız doğal gazını açamıyor, elektrikten tasarruf ediyor, karanlıkta oturuyor; esnaf kan ağlıyor; memur ay sonunu getiremiyor; emeklilerimiz Allah’a emanet yaşıyor; gençlerimiz işsiz, esnafımız mutsuz, çocuklarımız umutsuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Sunat.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” diyen Hazreti Ömer’i örnek aldıklarını iddia edenlere sesleniyorum: Saraydan dışarı çıkın, zırhlı araçlarınızdan inin, halkın içine girin ve görün gerçekleri; bakın bakalım kenar Dicle’de koyun mu kalmış, bu topraklarda adalet mi kalmış.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 3’üncü maddesiyle 5411 sayılı Kanun’un 49’uncu maddesinin değiştirilen beşinci fıkrasında yer alan "veya bunların sahip olduğu fonlara” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve değiştirilen altıncı fıkrasında yer alan “,Türkiye Varlık Fonunun veya bunların sahip olduğu fonların” ibaresinin "veya Türkiye Varlık Fonunun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                                  Mustafa Demir

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                            Muhammed Fatih Toprak                                    Recep Özel                                           Oğuzhan Kaya

                                       Adıyaman                                                    Isparta                                                       Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, Türkiye Varlık Fonuna ait alt fonların kontrol ettikleri ortaklıklarıyla ayrı bir risk grubu oluşturmasına ilişkin düzenlemenin madde metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde 3’ü aynı mahiyette olmak üzere 5 önerge bulunmaktadır, önergeleri okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                           Mahmut Celadet Gaydalı                                 Kemal Bülbül

                                            Muş                                                          Bitlis                                                       Antalya

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                                                                             Meral Danış Beştaş

                                         Batman                                                                                                                         Siirt

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                                        Sibel Özdemir

                                         Antalya                                                      Konya                                                      İstanbul

                                Neslihan Hancıoğlu                                         Atila Sertel                                           Mahmut Tanal

                                         Samsun                                                       İzmir                                                       İstanbul

                             Emine Gülizar Emecan                                                                                                  Bülent Kuşoğlu

                                         İstanbul                                                                                                                      Ankara

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                                  Şenol Sunat                                               Ümit Beyaz

                                           İzmir                                                       Ankara                                                     İstanbul

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                İsmail Koncuk                                          Feridun Bahşi

                                          Adana                                                       Adana                                                      Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Muş Milletvekilimiz Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yine bir torba kanunla karşı karşıyayız. Bu, AKP’nin geleneksel Meclisi çalıştırma yaklaşımının bir yansıması. Bunu sürekli yapıyorlar ve torba kanunlarla aslında getirip paket paket çıkarmaya çalışıyorlar.

Bugün üzerinde konuştuğumuz teklifin kendisi gerçekten bu ülke için ihtiyaç mıdır, gerçekten böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Buna iki açıdan bakmak gerekiyor. Eğer ezilenler cephesinden, halklar cephesinden, Türkiye işçi sınıfı cephesinden bakarsak, hayır, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur ama AKP’nin cephesinden bakarsak, evet, bu düzenlemeye çok fazla ihtiyaçları vardır ve bu düzenleme, şu anda onlar için neredeyse olmazsa olmaz minvalinde bir düzenlemedir. Neden? Çünkü 2001 krizinden sonra iktidara gelen AKP, Kemal Derviş programını devraldı, buradan hiçbir sapma aslında yaşamadı, özelleştirme, serbestleştirme, piyasalaştırma ve kuralsızlaştırma meselesinde oldukça ileri adımlar attı ve buna rağmen, aslında bütün o krizin yükünün halka ödetilmesine rağmen, sermaye lehine birçok düzenleme yapılmış olmasına rağmen, şimdi, biz, yeni bir ekonomik krizin içerisindeyiz. Neden? Çünkü bu ülkede demokrasi yok, bu ülkede bir siyasi kriz var, bu ülkede bir rejim krizi var, bu ülkede bir demokrasi krizi var, bu ülkede insan hakları krizi var ve bütün bu krizlerin müsebbibi de AKP iktidarından başkası değildir.

2002 yılında ileri demokrasi, Avrupa Birliği, Kopenhag Kriterleri diye yola çıkanlar, bu ülkedeki mazlumları ağlatmayacağını iddia edenler, bugün, her gün mazlumların göz yaşlarının üzerinde zevküsefa içerisinde yaşıyorlar. Bunu açık ve net bir şekilde söyleyelim.

Halkımız gerçekten, açlıktan ve yoksulluktan inim inim inlerken, insanlar yoksulluk nedeniyle yaşamlarına son verirken AKP neyin peşinde? AKP aslında “mega” “çılgın” “büyük” diye tariflediği Kanal İstanbul Projesi’nin finansmanı için arayışlara girmiş durumda.

Şimdi, biz şuna alışığız: İşte, biliyorsunuz, normalde, klasik anlamda baktığınızda, bir kapitalist düzenlemede, bir serbest piyasa düzenlemesinde aslında bu tarz uygulamalar olmaz ama AKP’nin derdi bu değil ki. AKP, kapitalizmi de kendisine uydurmak istiyor yani kendisi açısından da otoriter bir kapitalizmi, otoriter bir piyasa sistemini hayata geçirmek istiyor ve bugünkü düzenleme de aslında bunun yansıması değerli arkadaşlar. Şimdi, kamu fonlarını, kamunun bütçesini, kamu bankalarını -zaten yeterince içini boşalttılar- işlevsizleştirdiler ama yetmiyor çünkü gerçekten, açık çok büyük, çünkü AKP’nin zevküsefası için, çılgın projeleri için bu ülkenin kaynaklarını bırakın, bütün ülkelerin kaynaklarını toplasanız aslında yetişemeyecek. Bu da çok açık ve net.

Peki, aslında sadece bankacılık sisteminde mi bir otoriter eğilim beliriyor? Hayır, AKP bütün alanlarda bir otoriter konsolidasyon peşinde. Ne yapıyor? Bir taraftan bekçilik yasası getirerek kendisine bağlı yasallaşmış –tırnak içerisinde- bir güç oluşturmaya çalışıyor, bir taraftan bankacılık üzerindeki düzenlemelerle özel bankalar üzerinde sonuna kadar yetki kullanmaya çalışıyor ama bir taraftan da STK’leri, yargıyı, demokratik düzeni ve Parlamentoyu işlevsizleştirerek kendi otoriter konsolidasyonu için bir araç hâline getiriyor. Bunun yansımaları mı? İşte, dünden beri takip ettiğimiz Gezi duruşması bunun en tipik örneğidir. Osman Kavala niçin hâlâ gözaltındadır? AKP’nin bu sorunun cevabını vermesi gerekir. Bugün AKP’nin Genel Başkanının çıkıp “Birileri Gezi’yi beraat ettirmeye çalıştı.” demesi yargıya müdahale değil de nedir? Ya da birilerinin saraydaki görevlendirmeleri nedeniyle kendi nüfuzunu kullanıp İran’ın Escobarı’nı, bir cinayet zanlısını arayıp da serbest bırakmasını neyle ifade edeceğiz? Ya da eski dönem Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş’ın, Sayın Yüksekdağ’ın duruşmalarındaki tutumlarını, yaklaşımlarını neyle açıklayacağız? Her biri işte bu otoriter konsolidasyonun birer parçasıdır ve ne yazık ki yargı da bunun için araçsallaştırılmıştır.

Şimdi soruyoruz: Demokratik bir ülkede yargı kumpas kurar mı? Demokratik bir ülkede yargı şantaj yapar mı? Demokratik bir ülkede yargı aslında tuzak kurar mı? Hayır. Demokratik bir ülkede hiçbiri olmaz ve mahkemeler serbesttir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Mahkemeler özgür iradeleriyle, kanunlar, hukuk doğrultusunda karar verirler ve bu verdikleri karar neticesinde de bir soruşturmaya tabi tutulmazlar.

Peki, az önce arkadaşlarımızın ifade ettiği dünkü mahkeme kararını veren heyete HSK’nin soruşturma açmasını nereye koyacağız? Hani yargı bağımsızdı? Hani mahkemelerin kararları mahkemeleri bağlardı? Siz bütün iktidarınızı bugün yargı eliyle ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. Muhalifleri bastırmak için yargıyı araçsallaştırdınız ve bugün de işte bankaların içini boşaltmak, aslında özel bütün teşebbüsleri, bütün finans kaynaklarını toparlamak için yine Meclisi araçsallaştırmaya çalışıyoruz.

Biz bu Meclise halkın haklarını, ezilenlerin hakkını, işçinin hakkını savunmak için geldik. Sizler finanssınız, sizlerin rant politikalarınız için burada değiliz. Bunu da sonuna kadar ifade edeceğiz.

Bu uygulamaya da sonuna kadar karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasal düzenlemeyle alakalı eleştirileri takip ediyoruz biz de. Tabii, bunlar her siyasi partinin ekonomiye yaklaşımıyla alakalı eleştiriler olabilir, ona bir itirazımız olmaz. Fakat burada bazı ithamları kabul etmediğimizi ifade etmek isterim. Bu yasal düzenlemenin “bankaların içini boşaltmak için getirildiği” gibi bazı ithamlar ortaya atılıyor. Bunlar doğru değil, bunlara katılmıyoruz. Bankaların nasıl yönetileceği, ne şekilde faaliyet göstereceği Bankacılık Kanunu’nda mevcut. Bankalar kredi verecekleri zaman teminatsız, ipoteksiz kredi veremezler. Bu kurallar, Türkiye'nin 2001’de yaşadığı bankacılık krizinden sonra çok net şekilde, çok katı şekilde tayin edilmiş, belirlenmiş ve dolayısıyla buradaki yöneticilerin vermiş oldukları kredilerle alakalı zaten sorumlulukları var, kılı kırk yararak hareket etmek zorundalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdiye kadar da -yakında yine açıklayacaklardır- kamu bankaları bizim dönemlerimizde zarar yapmadılar yani kâr açıkladılar ve en son 2019’la alakalı yine kâr açıkladılar ve kârları da bankacılık sektöründeki diğer bankalarla mukayese edildiği zaman hayli yüksek. Demek ki kamu bankaları piyasaya uygun şekilde hareket edebiliyor. Yani bu kamu bankaları talimatla, emirle ya da rasyonel olmayan krediler vermiş olsalardı, bu oranda bir kârlılık açıklamaları mümkün olmazdı.

Dolayısıyla, biz halkımızın şundan emin olmasını özellikle istirham ediyoruz: Bu kuruluşlar, bu kamu bankaları piyasada piyasanın gereklerine göre hareket eden birer finansal kuruluştur. İlgili kanunlarımız da zaten bunu teyit etmektedir.

Teşekkür ederim.

Kanunumuz hayırlı olsun.

BAŞKAN – Peki, sağ olun.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Aynı maliyetteki önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğlu.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, biraz sessiz olabilir miyiz, yine salondan bir uğultu duyuyorum. Rica ediyorum değerli arkadaşlar, lütfen konuşmaları kulislerde yapalım.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımız; söz aldığım madde bu teklifin en önemli maddelerinden bir tanesi, 4’üncü madde.

4’üncü maddeyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Kredi sınırlamalarına tâbi olmayan işlemler” başlıklı maddesini düzenliyoruz. Burada, mevcut durumda, kredi sınırlamasına tabi olmayan işlemler 9 madde hâlinde sayılmış. Biz (b) fıkrasında sayılan Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığına ilaveten Türkiye Varlık Fonunu da kredi sınırlamasına tabi olmayan işlemleri yapan kurumlar arasında sayıyoruz.

Şimdi, Türkiye Varlık Fonu, kurulumu gereği bir Hazine Müsteşarlığı gibi ya da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı gibi, Toplu Konut İdaresi gibi bir kamu kurumu değil, özel hukuka tabi bir kurum da değil. Yani Varlık Fonu ne olduğu tam belli olmayan, farklı bir kamu kuruluşu -muhakkak öyle- ama kamu kuruluşlarının tabi olduğu esaslara tabi olmayan, daha farklı mahiyette bir kuruluş. Varlık Fonunu da buraya almakla biz… Sanırım biraz sonra verilecek bir önergeyle “bunlara ait fonlar” ibaresi çıkarılacak ama Varlık Fonu bu hüküm içerisinde yer alacak sınırlamalara tabi olmayan kuruluşlardan bir tanesi olacak ama biraz önce söylediğim gibi, Varlık Fonu kamu kuruluşu değil.

Varlık Fonu neden kuruldu? Varlık Fonu, kredi bulabilsin, finansman bulabilsin diye kuruldu, bu ülkeye kredi bulabilsin diye kuruldu. Varlık Fonu kamu bankalarının fonlarını kullanacaksa, kredilerini kullanacaksa -ki buna göre öyle- neden var, neden kuruldu? Ve “bunlara ait fonlarla” ibaresi vardı, şimdi onu çıkarttırıyoruz inşallah dediğim gibi verilecek önergeyle. Sınırsız bir şekilde olacaktı, şu anda da sınırlamaya tabi olmadan borçlanabilecek. Varlık Fonunu biz kredi bulsun diye, Türkiye’ye finansman sağlasın diye kurduysak –ki öyle oldu- bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Ne anlamı kaldı bunun kurulmasının, Varlık Fonunun kurulmasının? Yani bu Bankacılık Kanunu’na getirilen bu hükümlerle, Türkiye Varlık Fonunun buraya ilave edilmesiyle, hem 3’üncü maddeye hem de 4’üncü maddeye ilavesiyle aslında Varlık Fonunun kurulma amaçlarının ortadan kalktığını, Varlık Fonunun iflas ettiğini kabul etmiş oluyoruz. Varlık Fonu, kuruluş amaçlarına uygun hareket etmemiştir, iflas etmiş vaziyettedir.

Değerli arkadaşlarım, devlette kurallar var. 4749 sayılı Kanun’un 5’inci maddesine göre hazine yani devlet borçlanırken belli sınırlara tabi. Bütçenin başlangıç ödenekleri ile başlangıçta gösterilen giderler arasında yani bütçe açığı kadar en fazla, başlangıçtaki bütçe açığı kadar borçlanabilir devlet, hazine. İlave olarak bir yüzde 5, bir yüzde 5 de Cumhurbaşkanının iradesiyle borçlanabilir, ilave yüzde 10. Hazineye bile, devlete bile borçlanmada sınır getirirken Varlık Fonunu devreye sokup sınırsız borçlanma imkânı getirmemiz, Varlık Fonu gibi, kamu kurumu mudur, özel hukuka tabi bir kurum mudur, ne olduğu belli olmayan bir kurum yaratmamız, devleti altüst etmemiz, devlet varlığını altüst etmemiz doğru mudur, doğru olması mümkün müdür?

Bakın, Varlık Fonu 2016’nın ortasında kuruldu, 2016 ve 2017’yi zar zor denetledik, daha doğrusu 2 kere toplandık Plan ve Bütçe Komisyonunda, yapılan denetimleri gözden geçirdik. 2020’deyiz, 2018 yılı hâlâ denetlenmiş değil. Faaliyetleri bile doğru dürüst denetlenemeyen bir kuruma şimdi de borçlanma yetkisi veriyoruz. Nereye kadar ve niçin? Hani bu Fon Türkiye’ye finansman sağlayacaktı, kredi bulacaktı altında bulunan büyük varlıklı, kârlı kuruluşlarla? Ki en büyük, en varlıklı kuruluşları, kurumları Varlık Fonunun altına verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’ye hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan kredi getirecekti; hiçbir şekilde kredi getiremedi, hiçbir şekilde kredi temin edemedi -bir de o zamandan beri yapılan masrafları var, sıkıntıları var- tam tersine, götürdü. Yani ne olduğu belli olmayan bir kurum oluşturduk, devleti, devlet kurallarını, hiyerarşisini altüst ettik ve amacına da ulaşamadı, ulaşılamadı. Varlık Fonunun hakikaten kapatılması lazım, derhâl kapatılması lazım. Sadece götürüyor, getirdiği bir şeyi yok, amacına ulaşılamamıştır. Ülkenin finans penceresinden bakıldığında devlet yönetimi için Varlık Fonu bir sorundur artık. Bu konunun düzeltilmesi lazım. Bu vesileyle, bunları anlatmak istedim.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen, Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günün mana ve ehemmiyeti bakımından Türkiye’de adalet ve yargı bağımsızlığından biraz bahsedeceğim. “Demokrasi” kavramı yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki bir denge ve denetleme mekanizmasından ibarettir. Yasama, yürütme ve yargı her siyasi rejimde vardır ancak denge ve denetleme mekanizmaları sadece ve sadece demokrasilerde vardır. Bu denge ve denetim mekanizmalarıyla kuvvetler arasında -birbirleri arasında- bir uyum içerisinde gerçekleştirilen güçlerin denetlenmesi sadece yargı organı marifetiyle yapılmaktadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay rejimle, hukukun üstünlüğüyle ve hukuk devletiyle doğrudan bağlantılı ve günlük siyasi hayatımızı doğrudan etkileyen 3 önemli kurum hâline gelmektedir.

Yasama organını Anayasa Mahkemesi, yürütme organını ise Danıştay ve idare mahkemeleri dengeler ve denetlerken, tarihi içerisinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış Yargıtayı da ilave ettiğimiz zaman yargı sistemimiz bütünüyle sorunlar yumağı hâline dönüşmüştür ve Türkiye’nin önünde çözüm bekleyen en ciddi sorun olarak bulunmaktadır. Bu kapsam içerisinde değerlendirdiğimizde, AK PARTİ on sekiz yıl içerisinde temel sorunlara çözüm olacak yetki ve imkâna sahipken yargının sorunlarına çözüm bulmak yerine, yeni sorunlar eklemiştir.

Bilindiği gibi, 2002 yılından beri sayısını unuttuğum kadar yargı reform paketi açıklandı. Daha geçenlerde yeni bir paket daha açıklanmışken bir yenisinin de yolda olduğunu biliyoruz. İktidara geldiklerinde yüzde 80’lerde olan yargıya güven, onca reform paketine rağmen günümüzde yüzde 20’lere düşmüştür. Adliye sarayları inşa etmekle, yargı reform paketi çıkarmakla adalet ve adalete güven sağlanamazmış!

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yaşanan hukuksal sorunlar, atamalar, KHK’ler, torba yasalar, hukuksal dayanaktan yoksun seçim yenilemeleri, parlamenter sistemden ayrılarak bu ucube sisteme geçiş ve tek kişinin elinde bulunan güç, hukukun üstünlüğünü yok etmiştir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile insan hakları ancak kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulandığı yönetim sistemlerinde gerçek anlamına kavuşur. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını sorgular hâle getirmiştir. Yargıdan hep şikâyet ettik. Ben de bir yargı mensubu olarak bu şikâyetlere yakından şahidim ve zamanında ben de çok şikâyet ettim. Yargıdan öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi şikâyetçiydi ve yargıyı hedef hâline getirdi. Şimdi ise yargıya onlardan başka güvenen yok çünkü yargıyı siyasallaştırdılar. Siyasallaşan yargıyı silah olarak kullanmaya başladılar. İktidarları süresince yargı üzerine bu kadar titrememiz veya yargı üzerine bu kadar oynamanızın sebebi elbette vardı. On sekiz yıllık süre içerisinde yandaş sermaye yarattınız, yandaş basın yarattınız; yandaş olmayan basını korkuttunuz. On sekiz yıllık iktidarınızda yandaş bürokratlar devleti ele geçirdi. Yine bu süre içerisinde yargı yargıyla korkutuldu; hâkimler korkutuldu, Yargıtay üyeleri korkutuldu, savcılar korkutuldu, kâtipler korkutuldu, sanıklar korkutuldu, müdahiller korkutuldu, mübaşirine kadar yargının her kademesi korkunun esiri hâline getirildi. Sonuç itibarıyla Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devleti açısından en ciddi, en temel sorununu siz yarattınız.

Değerli milletvekilleri, bu çerçeve içerisinde, bu kadar, rejimle, demokrasiyle, hukuk devletiyle ilgili sorunlar yaratırken yargı mensuplarının çözüm bekleyen sorunlarının da hiçbirine çare getirmediniz. Yargının iş yükünü azaltacak, yargıya teknolojik destek sağlayacak, yargı personelini işe motive edecek… Yargı mensuplarının iş riski, adalet tazminatı, teknik hizmet tazminatı, fazla mesai ücreti, servis ve kreş hizmeti gibi sorunları dağ gibi büyüdü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, işsizlerin arttığı, fabrikaların kapandığı, kendi doğal kaynaklarımızın yabancılara peşkeş çekildiği, ormanlarımızın yok edildiği, doğanın katledildiği, çocukların, kadınların ve hayvanların maganda ve ruh hastaları tarafından tecavüz edilip öldürüldüğü, hukukun ve temel insan haklarının ihlal edildiği bir süreçten geçtiğimiz bugünlerde çözümsüz bırakılan sorunlar, sadece yargının sorunları değil yargıdan hizmet bekleyen vatandaşların da temel sorunları hâline geldi. Çünkü yargının sorunu, sadece yargı mekanizmasının değil yargı hizmetini bekleyen milletimizin de sorunudur yani tüm Türkiye’nin sorunudur.

Bir an önce bu sorunların çözüme kavuşturulmasını diliyor, Gazi Meclisi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde yer alan “Türkiye Varlık Fonu veya bunların sahip olduğu fonlarla” ibaresinin “Türkiye Varlık Fonu ya da bu Fonun sahip olduğu fonlar ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                      Sefer Aycan                                            Nevin Taşlıçay                             Metin Nurullah Sazak

                                   Kahramanmaraş                                               Ankara                                                    Eskişehir

                                     Ümit Yılmaz                                                                                                           Olcay Kılavuz

                                          Düzce                                                                                                                        Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Olcay Kılavuz.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam beş yıl önce, 20 Şubat 2015’te Ege Üniversitesinde bölücü terör örgütü mensuplarınca şehit edilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu’yla ilgili söz almış bulunmaktayım. Şehidimizi rahmetle, minnetle ve özlemle anıyorum. Cenab-ı Allah ruhunu şad, makamını cennet eylesin.

Fırat, ülkücü hareketin ve büyük Türk milletinin gönlünde bir bayrak olmuştur. Onun mübarek kanı tıpkı şehit dedeleri gibi vatan toprağına karışmış, aziz hatırası milletimizin hafızasındaki ve tarihten bugüne dek uzanan şehitler kervanındaki yerini almıştır. Fırat Yılmaz Çakıroğlu, merhum şairimiz Dilâver Cebeci’nin ifadesiyle “Oğuz mayasıyla gök ışığın eri, ülkü çağının bahadır meleği”ydi. “Dudaklarında soylu sevda türküleri ve saçlarında kurt nefesi rüzgârlar”la aramızdan ayrıldı.

Şimdi, onun ülkü edindiği, uğruna şehit olduğu yolda nice Fıratlar yetişmekte ve “Fırat Yılmaz Çakıroğlu” ismi dilden dile, gönülden gönüle, nesilden nesile bir bayrak gibi aktarılmaktadır. Ölümlü bedeni ebediyete intikal etmiş ama fikirleri, mücadelesi ve emanetleri ilelebet yaşayacaktır. Doğan her Türk çocuğunun göz bebeğinde, gençlerimizin Türklükle çarpan kalbinde, büyüklerimizin dualarında, evlatlarımızın dudaklarında bir destan gibi anlatılacak ve yaşatılacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkücü hareket, 4 Ocak 1968’de şehit olan Ruhi Kılıçkıran ağabeyden Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na binlerce şehidi ve gazisiyle Türklük yolunda, İslam uğruna, millet hizmetinde, vatan nöbetinde “Ezan dinmesin, bayrak inmesin.” diyerek toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duran, bir gül bahçesine girercesine kara toprağa girenlerin otağıdır.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu, yüksek ahlaka sahip, asil, dürüst, çalışkan ve eğitim hayatında başarılı bir Türk genciydi. Kardeşimiz Ege Üniversitesinde tarih öğrencisiydi. Eğer bölücü örgütün aşağılık militanlarınca katledilmiş olmasaydı bugün tarih öğretmeni olarak çok sevdiği memleketine ve milletine hizmet edecekti. Gülümseyen yüzü, umut saçan çehresiyle aramızda bulunacaktı. Ancak gözlerini kan bürümüş caniler, öğrenci kılıklı teröristler, barış, kardeşlik, özgürlük gibi kavramların arkasına sığınan, demokrasi, adalet, eşitlik gibi sözlerle kendini maskeleyen cinayet şebekeleri Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu şehit etmiştir.

Gençlerimiz, geleceğimizin teminatı, aydınlık yarınlarımızın mimarlarıdır. Onların güvenliğini sağlamak, huzur içerisinde eğitim almalarını temin etmek devletimizin öncelikli görevidir. Bu konuda son yıllarda gösterilen hassasiyetten dolayı memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Devletimiz bu konuda gereken iradeyi gösterecek kudrete, mücadele için gereken donanıma ve bilgiye fazlasıyla sahiptir. Milletimiz bu konuda devletimizin sonuna kadar yanında ve arkasındadır. Kaybedecek bir Fırat’ımız daha yoktur. Ercesine, yiğitçesine, mertçesine duruş sergileyen, vatan, millet, bayrak sevdalısı Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimiz sonsuza kadar kalbimizde yaşayacaktır. Bu vesileyle Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş, ülkücü şehitlerimiz ve Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Özlem annemiz, Fuat babamız ve camiamız başta olmak üzere sevenlerinin acılarını yürekten paylaşıyorum. Milliyetçi, ülkücü hareketin başı sağ olsun. Yolun, yolumuz; davan, davamız; kavgan, kavgamız; emanetlerin namusumuzdur.

Sözlerimi şu dizelerle bitirmek istiyorum:

“Buradan uğurlarken onu binlerce bozkurt,

Orada karşılayan binlerce alperen var.

O gün Tanrı Dağı'nda tan ağardığı çağda,

Dediler Oğuz Han’ın otağına giren var.

Töredir, konan göçer, doğan gün batar elbet,

Tanrı zeval vermesin; devlet, din ve Kur'an var.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 4’üncü maddesinde yer alan “, Türkiye Varlık Fonu veya bunların sahip olduğu fonlarla” ibaresinin “veya Türkiye Varlık Fonuyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                                    Ramazan Can

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                    Kırıkkale

                                    Mustafa Demir                                            Recep Özel                                           Oğuzhan Kaya

                                         İstanbul                                                      Isparta                                                       Çorum

                                                                                                Fehmi Alpay Özalan

                                                                                                            İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Başkan.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, kredi sınırlamalarına tabi olmayan işlemler arasında yer alması öngörülen Türkiye Varlık Fonuna ait alt fonlarla yapılan işlemlerin bu kapsamdan çıkarılması amaçlanmaktadır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, bu yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Altay, Sayın Şevkin, Sayın Hamzaçebi, Sayın Sancar, Sayın Karaca, Sayın Hancıoğlu, Sayın Arı, Sayın Girgin, Sayın Tığlı, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bülbül, Sayın Özkan, Sayın Karabat, Sayın Sümer, Sayın Barut, Sayın Köksal, Sayın Tokdemir, Sayın Zeybek, Sayın Kaya, Sayın Kaboğlu, Sayın Yüceer, Sayın Ünlü.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum değerli arkadaşlar.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.09

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

Değerli arkadaşlar, pusula gönderen arkadaşlarımız lütfen ayrılmasınlar, hepsine tek tek bakacağım.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Emine Yavuz Hanım burada mı? Burada.

Emine Zeybek Hanım burada mı? Burada.

Sayın Hacı Turan burada mı? Burada.

Sayın Yakup Taş burada mı? Burada.

Değerli milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Değerli milletvekilleri, 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin Kanun Teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                    Kemal Bülbül                         Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                        Antalya                                                       Bitlis

                                Meral Danış Beştaş                                                                                          Mehmet Ruştu Tiryaki

                                            Siirt                                                                                                                         Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Antalya Milletvekilimiz Sayın Kemal Bülbül.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bülbül.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; düzenlemeyle, kalkınma ve yatırım bankalarının, BDDK tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde, tüm kredi müşterilerinden sağlayacakları fonların da mevduat olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Düzenlemeyle, kalkınma ve yatırım bankaları, bankalara faizsiz fon kullandırabilecektir. Teklifin 5’inci maddesinde, kalkınma ve yatırım bankalarının BDDK tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde tüm kredi müşterilerinden sağlayacakları fonların mevduat olarak değerlendirilmesiyle ilgili değişiklik teklifinin etki analizi yapılmadığı için düzenlemeyle birlikte kalkınma ve yatırım bankalarının gelişmesinde pozitif bir etki oluşup oluşmayacağı öngörülememektedir. Aslında dünden beri yasanın tümü üzerinde ya da maddeler üzerinde yapılan konuşma, yorum ve önerilerde tıpkı eğitimde bağımlılık, ekonomide bağımlılık, yargıda bağımlılık arayışları gibi bankacılıkta da bir bağımlılık arayışı ve giderek bağımlılığı da ortadan kaldıran bir bağlılık, bir bağlama çalışması söz konusu. Bunu, bugün ve dün, en güzel, Gezi eylemleri üzerinden yapılan yorumlarda, Gezi eylemleri üzerinden yapılan grup konuşmalarında, Gezi eylemleri üzerinde yapılan çeşitli yargı kararı girişimlerinde gördük.

Gezi eylemi meşru, demokratik bir halk hareketi olup Türkiye'de demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarıyla yerleşmesini sağlayan ve bu amaçla meşru, demokratik hakkını kullanan bir halk hareketi iken, Gezi’de Berkin Elvanlar, Gezi’de Ali İsmail Korkmazlar katledilmişken, Gezi’de Berkin Elvanların anneleri meydanlarda yuhalatılmışken, bu duruma “Vandallık” tanımı getiren ama barbarlığı bir yana bırakmayana herhâlde Mahzuni baba olsaydı şöyle diyecekti: “Ey erenler gözüm yaşı/Gizli bir seyhana benzer/Hâli haktan ayrı kişi/Dil bilen hayvana benzer/Kamil söyler arif dinler/Kendini bilmez hainler/Yetim hakkını yiyenler/Gül yüzlü şeytana benzer.” Bu da yetmeyecekti; Reyhani babanın tabiriyle “Sırtıma verdiler sitem yükünü/Yel devirsin sebeplerin kökünü.” pozisyonu ortaya çıkacaktı.

Şimdi, meşru demokratik bir eylemi, ülkesinden, doğasından, ağacından, insanından, demokrasisinden, kamusal yaşamından, sosyal, kültürel, inançsal yaşamından sorumluluk duyan bir hareketi “Vandallık” diye tasvir etmek ve buna dair verilmiş yargı kararı üzerinde tahakküm oluşturup bağlı bir yargı oluşturmak, bununla da yetinmeyip talimat vermek ortadayken, hâlâ Gezi eylemleri sırasında katledilen çocuklarımız suçlu sayılırken, Gezi eylemleri sırasında katledilenler sanki kendi kendini katletmişler gibi bir vahamet söz konusuyken, bu saldırının, bu katliamın, bu faşizmin sebebini sorgulamak gibi ahlaki, insani, vicdani bir görev varken Gezi’yi “Vandallık” diye tabir etmek ve Osman Kavala hakkında bunları yapmak akılla açıklanacak bir şey değil.

Bir başka şey: Bakınız, önceki gün daha önce Parlamentoda da vekillik yapmış, burada bulunmuş Sevgili Mahmut Alınak arkadaşımıza barbarlığın da ötesine geçen, 68 yaşında, suçu sadece kitap yazmak olan ve hakkında yargı kararı yürütülürken halkın, ailesinin, çocuklarının önünde zorla kelepçelenmek suretiyle Vandallık uygulanan bir durum karşısında Gezi’yi güncellemek, Gezi’yi yeniden yapmak, yeniden alanlarda meşru, demokratik hakları savunmak, kamusal yaşamın yaşanabilir olmasını savunmak artık bir hak olmuştur ve bu hakkı oluşturabilmek için bir tek çare vardır: Bu hakka engel olan faşizmi itlaf etmek gerekir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 5 – 5411 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kalkınma ve yatırım bankalarının Kurulca finans sektöründeki diğer aktörler de dikkate alınarak belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kredi müşterileri, ortaklıkları ve ortaklarından sağlayacakları fonlar ile bankalardan, para piyasaları, sermaye piyasaları ve organize piyasalardan kullanacakları fonlar bu Kanun uygulamasında mevduat sayılmaz.”

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Sibel Özdemir                                             Atila Sertel                              Emine Gülizar Emecan

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       İstanbul

                                                                                                     Mahmut Tanal

                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sibel Özdemir.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben de görüştüğümüz kanun teklifinin 5’inci maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 5’inci maddesiyle Bankacılık Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde önerilen değişiklikle, aslında mevduat toplama yetkileri olmayan kalkınma ve yatırım bankalarının fon, bir tür mevduat toplayabilecekleri alan genişletilmektedir. Teklifteki bu düzenlemeyle, söz konusu bankalar BDDK’nin yapacağı düzenlemeye bağlı olmakla birlikte kredi müşterilerinin tüm fonlarını mevduat gibi kabul edebileceklerdir.

Değişiklik önergemizde de ifade ettiğimiz üzere, söz konusu düzenlemeyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmiş bulunan yetkinin finans sektöründeki diğer aktörler de dikkate alınarak dengeleri ve kurumlar arası rekabeti bozucu tarzda kullanılmaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, teklifin geneline baktığımızda bankacılık ve finans sektörüne kaynak yaratmak ve bazı ihtiyaç duyulan teknik düzenlemeler, düzenleyici ve denetleyici kurumların görev ve yetkilerine ilişkin bazı tartışmalı düzenlemeler dikkat çekmektedir.

Teklifin gerekçesinde ve teklif sahibince de ileri sürüldüğü gibi ekonomik büyümeyi sağlamaya yönelik düzenlemeler olduğuna ilişkin tez, ülkenin şu an içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan çıkması noktasında çözüm bekleyen yapısal sorunları çözmekten çok uzaktır. Ulusal ve uluslararası yatırımcılara güven ortamını tesis eden, ekonomi ve finans alanındaki belirsizlikleri ve kırılganlıkları ortadan kaldıran, özellikle de bunun için hukuk, adalet, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve en önemlisi, kurumsal yapıların özerk ve bağımsızlığının güvence altına alındığı yasal düzenlemeler ve uygulamalar asıl önceliğimiz olmalıdır. Bu temel yapısal sorunlar ortadayken finans sektörü ve Bankacılık Kanunu’nda yapılacak olan düzenlemeler gerekçenizde savunduğunuz gibi güçlü ve büyüyen bir ekonomi için yeterli olmayacaktır. Bu temel sorun alanlarına çözüm üretilmedikçe ekonomideki olumsuz gidişat maalesef daha da derinleşecektir. Bundan önce ve bu kanun teklifinde de görüldüğü üzere değerli milletvekilleri, günübirlik, kısa vadeli kaynak yaratmaya dönük çözümlerle enflasyon, döviz kuru, faiz sarmalı, işsizlik, geçim sıkıntısı, ekonomik darboğaz gibi temel sorunlara çözüm üretilmemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli konu olarak, bu kanun da hızlıca Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Sevk edilen tali komisyonların görüş ve değerlendirmelerine ilişkin bir rapor dahi Komisyona sunulmadı. Daha da önemlisi, açıkçası bu değişikliklere baktığımız zaman kanunun ilk çıkış noktası Avrupa Birliği normlarına uyum kapsamındaydı ve bu kanun teklifinde benim de üyesi olduğum ve gerçekten yasaların Avrupa Birliği müktesebatına uyumunu görüşmek olan Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun görüşü dahi alınmadı. Oysaki teklifin gerekçesinde uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinin dikkate alındığı belirtiliyor. Ancak son yayınlanan Avrupa Birliği Türkiye raporunda ekonomi ve finans alanında ciddi uyarılar var ve bu uyarıların hiçbiri dikkate alınmadı. Şöyle ki: Raporda, ülkemizin Kopenhag siyasi kriterlerindeki gerilemelerinin ardından ekonomik kriterlerde de ciddi gerilemeler yaşandığı ifade edilmektedir. Özellikle raporda, bu kanunun da kapsamında olan BDDK, Merkez Bankası, SPK gibi özerk ve bağımsız olması gereken düzenleyici ve denetleyici kurumlara yapılan atamalar, yönetimlerinin belirlenmesi, görev ve yetkileriyle ilgili düzenlemelerin güven vermediği tespiti yapılmaktadır ve Türkiye'de bu özerk kurumların yapısının yanında bağımsız işleyen piyasa ekonomisinde ciddi geriye gidişler yaşandığı belirtilmekte ve özellikle de yeni sistemle birlikte Cumhurbaşkanının özerk olması gereken düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerindeki etkisinin arttığı, kurumların ve kararlarının siyasallaştığı ve şahsileştiği uyarısı yapılmaktadır. Ama bu yasal düzenlemeyle bu uyarı ve önerilerin karşılanması mümkün olmadığı gibi, ekonomideki bu önemli kurumlar için yeni, muallak ve daha geniş yetki alanları yaratmakta, ekonomimizdeki belirsizlik ve güvensizliği daha da artırmaktadır.

Sonuç olarak, görüştüğümüz ve Meclisten geçirilen bu yasalarla, bu düzenlemelerle ekonomi başta olmak üzere, temel sorunlara kalıcı çözümler üretilmediği ortadadır. İşte, son açıklanan işsizlik rakamları: Resmî olmayan verilere göre 8 milyonu aşan işsizlik var ve giderek her geçen gün artan işsiz sayımız. Aylık geliri 673 liranın altında olan vatandaşımızın sayısı 8 milyonu aşmıştır. Enflasyon yüzde 15 seviyesine ulaşmıştır. Kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarını ödeyemeyen 1 milyon 400 bini aşan ve bankalar tarafından icra takibine alınan vatandaşlarımız vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ürettiğinin karşılığını alamayan çiftçinin borcunun on altı yılda 48 kat arttığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, bugün gençlere, üniversite mezunlarına, iş arayan milyonlara, emekliye, esnafa, çiftçiye bir gelecek sunamayan, üretimi, istihdamı teşvik etmeyen bu kanun teklifinin de ülkemizin ve halkımızın öncelikli sorunlarını çözmekten uzak olduğunu ben tekrar ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 5- 5411 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kalkınma ve yatırım bankalarının Kurul tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kredi müşterileri, ortaklıkları ve ortaklarından sağlayacakları fonlar ile bankalardan, para piyasaları, sermaye piyasaları ve organize piyasalardan kullanacakları fonlar bu Kanun uygulamasında mevduat sayılmaz.”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Feridun Bahşi

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                      Şenol Sunat                                               Ümit Beyaz                                 Arslan Kabukcuoğlu

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                    Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Arslan Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Kalkınma bankaları küçük ve büyük ölçekli firmalara uzun vadeli finansman sağlar. Yalnızca kâr getirebilecek fikirleri değil, aynı zamanda topluma yararlı olacak projelerin de gerçekleşmesine ve girişimciliğe de destek olur. Uzun vadede belirsizlikler karşısında yatırımların devamlılığını sağlar. Kalkınma bankaları, şirketlere pazar araştırması, yabancı ortaklık ve benzeri konularda teknik destek vererek hata payını minimuma indirmeyi hedefler. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsi kalkınma süreçleri boyunca kalkınma bankalarından yararlanmışlardır.

5’inci madde, finans aktörleri arasındaki dengeyi bozacak bir düzenlemedir. Bu kanun teklifinin asıl amacı ve bu amaca hizmet eden 5’inci madde Kanal İstanbul Projesi’ne finans sağlama çabasının bir parçasıdır. Rant modeline dayanan ekonomik anlayışın neticesinde bugün vatandaşlarımızın yaşadığı ağır bunalımlara Kanal İstanbul gibi yeni bir rant modeliyle çözüm aramak akla ve mantığa zarardır.

Türkiye, orta gelir tuzağına takılıp kalmıştır. Bu problemleri çözmek için, bu tuzaktan çıkmak için köklü yapısal değişikliklere ihtiyaç var; ahlaken, eğitim olarak, adalet olarak, fikir hürriyeti olarak, liyakat olarak yeniden tesis edilmelidir.

On sekiz yıllık AK PARTİ hükûmetlerinin ortadan kaldırdığı orta direk, her ülkenin eğitim, fikir hürriyeti, adalet, asayiş ve sağlık kaygılarını taşıyan ve bunları takip eden toplum katmanlarıdır. İkili bir toplumsal yapı oluşmuştur. Bir tarafta iktidarın kendisinin de yarattığı yüzde 5’lik bir eli yağda bir eli balda olan kesim, bir tarafta geçimle boğuşan, günlük sorunlardan kafasını kaldıramayan insanlar; dengeyi sağlayacak, ülke gelişimini yakından takip edecek orta direk ise yoktur.

Yoksulluk toplumun birinci sorunudur. Gençlerimizin yüzde 29’u çalışmıyor ve herhangi bir okula gitmiyor, yüzde 27’siyse iş arıyor. PISA ve üniversiteye giriş sınavlarında gençlerimizin eğitim açısından ne kadar donanımsız bırakıldığı ortadadır. Şirket CEO’larının yüzde 24’ü aradıkları nitelikte elaman bulamadıklarından şikâyetçidir. Bulunmasında zorluk gösteren meslek yazılımcı, tasarımcı değildir, işçi ve kalifiye işçi başta olmak üzere mühendislerdir. Bir tarafta iş arayanlar, bir tarafta işçi arayanlar… Bunlar, çözüm üretemeyen tek adam yönetiminin Türkiye'ye kazandırdıklarıdır.

İşsizlik, yoksulluk bizi toplumsal cinnetin eşiğine getirdi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden toplu intiharlar, “Evlatlarım aç.” diye kendini yakanlar, Cumhurbaşkanının kulağının dibinde “Ben işsizim.” diye bağıran insanlar var. 610 milyara ulaşan kredi borçları, 20 milyonu geçmiş icra dosyalarıyla çıkmaza girmiş insanların; mazotun, gübrenin pahalılığından tarlasını ekip işleyemeyen çiftçilerin; doğal gaz, elektrik, okul masraflarını nasıl öderim diye düşünen, günü kurtarmaya çalışan vatandaşlarımızın feryatları ülkemizin rutinlerindendir. Toplumsal sorunlar artık “iç, dış düşman” “beka sorunu” gibi mazeretlerle geçiştirilemeyecek boyutlara ulaşmıştır.

Kalkınma bankacılığı toplumun öncelikli sorunlarına çare aramalıdır, Kanal İstanbul tarzı rantlara değil.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.44

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Değerli milletvekilleri, 6’ncı maddeyi görüşeceğiz.

6’ncı madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                            Mehmet Ruştu Tiryaki                     Gülüstan Kılıç Koçyiğit

                                          Ankara                                                     Batman                                                        Muş

                            Mahmut Celadet Gaydalı                                                                                                   Kemal Bülbül

                                           Bitlis                                                                                                                        Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun Filiz Hanım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erdoğan’ın Gezi direnişiyle ilgili sözleri açıkça yargıya müdahale ve yargıyı baskı altında bırakarak cezalandırmaya teşviktir. Bakın, ne diyor Erdoğan? “Kimin ne olduğunu bilmeniz açısından bu çok önemli. Bakınız, bunlar masum bir ayaklanma hadisesi değildir. Ciddi anlamda, Soros türü, bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır; onun da Türkiye ayağı, malum, içerideydi. Bir manevrayla onu dün beraat ettirmeye kalktılar.” Evet “Bir manevrayla onu dün beraat ettirmeye kalktılar.” Bu sözler resmen Erdoğan yargılı infazdır. Devam ediyor: “Toplumumuzu bölmeyi amaçlayan Gezi olaylarını ülkemize yönelik her olay gibi milletimizle omuz omuza bitirdik. Gezi olaylarını milletimizle omuz omuza vererek bitirdik.” Milyonlarca insan millet değil miydi peki? Ve milletle omuz omuza filan değil; gazlarla, mermilerle, plastik mermilerle, ölümle bitirdiniz aslında Gezi’yi. Gezi zamanı 8 gencimiz hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı, plastik mermilerle gözlerini kaybetti. “Vandallık” diyorsunuz ya işte Vandallık budur aslında.

Ve tabii ki bir başka şey daha var. Diyor ki: “Her kim ‘masum çevre hareketi’ diyorsa ya gafildir ya da bu milletin düşmanıdır. Adaletin tecellisi için son ana kadar takip edeceğiz.” Şimdi, bunlar mı yargı kararına saygı? Yani “Adaletin tecellisi için son ana kadar takip edeceğiz.” diyor bir Cumhurbaşkanı ve “Bir manevrayla onu dün beraat ettirmeye kalktılar.” diyor. Ve bunun hemen arkasından bugün öğreniyoruz ki Gezi davasının mahkeme üyelerine HSK’den soruşturma izni veriliyor. Şimdi, hangi hâkim kendisini güvencede hissedebilir? Bu hâkimler ya sürülecekler ya başka bir şey gelecek başlarına ve ondan sonra siz beraat kararı vermesini bekleyeceksiniz hâkimlerden. Evet, Erdoğan yargıya müdahale edemez. Bu yaptıkları açıkça yargıya baskı ve müdahaledir. Türkiye, artık, bu kutuplaştırıcı, bu düşman ceza hukuku yüklü siyasetten yılmış ve usanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz konuya dönelim, dönebiliyorsak gerçekten. Mahmut Alınak 68 yaşında cezaevinde. 50 kişilik sanki bir savaş güçleri ordusu gibi kendisini almaya gidenler. Mahmut Alınak her gün ortalıkta dolaşan bir insanken -bir siyasetçi, Kürt siyasetçi- alınıyor ve şu anda cezaevinde. Osman Kavala tahliye oldu, aynı şekilde 15 Temmuz davasından tekrar gözaltında, şu anda Vatan Emniyet Müdürlüğünde ve biz isterseniz gündemimize devam edelim.

Evet, bankalardan konuşalım. Artık, parası olanın fabrika açması, istihdam yaratması yerine, para üzerinden para kazananların düzeninden konuşalım bakalım. Türkiye’de bu politikaların etkisini rakamlarla ele alalım. Bireysel kredi kullanan kişi sayısı son bir yılda 600 bin artarak 31,9 milyona çıktı. Aralık ayında 388 bin kişi ilk kez kredi kartı, 147 bin kişiyse ihtiyaç kredisi kullandı. Son altı ayda tüketici kredisi borcu 401,5 milyar liradan 483,9 milyar liraya tırmandı. Kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 1 milyona yaklaştı. Türkiye 82 milyon, nüfus artmaya devam ediyor fakat ülke ekonomisi istihdam yaratamıyor. Kış ayında ısınma giderlerinin de artmasıyla yoksulluk daha da derinleşti, özellikle faizlerin de düşmesiyle yurttaşlar ihtiyaçlarını dahi borçlanarak karşılıyorlar ve insanlar doğal gaz faturası ödemek için kredi çekiyorlar.

Peki, bu borçlar nasıl ödeniyor? Ödenemiyor. 2019 yılında 952.405 kişi bireysel kredi borcunu ödeyememiş durumda. Evet, 2019 yılında 952.405 kişi bireysel kredi borcunu ödeyememiş durumda. Bankalar ise insanların bu eğilimine yönelik her gün yeni ürünler üretiyor. Gelirlerinin büyük kısmını zaten bankalar kredi kartı ve ihtiyaç kredilerinden sağlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bugün, gencecik üniversite öğrencileri, iş isteyen insanlar yaşamlarına son verme noktasına gelmişken bu Meclisin istihdam yaratmayı, üretim ve dağıtım politikalarındaki adaletsizliği önlemeyi konuşması gerekirdi; tabii ki hepsinden önce de insan hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi çünkü onlar olmadan da üretim ve dağıtım politikalarındaki adaletsizliği gidermek, ekonomiyi düzeltmek mümkün değil. Fakat açık ki sizin gündeminizde bu sorunlar yok. Ancak halkın sorunlarına yanıt bulamayan, çözüm bulmayan iktidarların halkın ilgisine uzun süre mazhar olmayacağını bilmek için de sadece temel bir tarih bilgisi bilmek yeterli arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 6- 5411 sayılı Kanuna 66 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 66/A maddesi eklenmiştir.

‘Bankalarca hazırlanacak önlem planı

MADDE 66/A- Kurul tarafından sistemik önemli olarak belirlenen bankalar, Kanun ve Kanuna istinaden çıkarılan düzenlemelerde yer alan koruyucu hükümlere uyumsuzluk nedeniyle veya sair suretle mali bünyelerinde bozulma yaratacak hâllerden herhangi birinin görülmesi veya görülme ihtimalinin ortaya çıkması hâlinde alınacak tedbirlerin önceden belirlenmesi maksadıyla, Kurul tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde önlem planı hazırlamak ve Kuruma göndermekle yükümlüdür.

Bu bankalar, konsolide veya konsolide olmayan bazda yaptıkları değerlendirmeler sonucunda, mali bünyelerinde bozulma yaratacak hâllerden herhangi birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin ortaya çıkması durumlarında, önlem planında yer alan konsolide veya konsolide olmayan bazda uygulanacak tedbirleri almak ve ivedilikle Kuruma bilgi vermekle yükümlüdür.

Kurum tarafından konsolide veya konsolide olmayan bazda yapılan denetimler sonucunda mali bünyede bozulma meydana getirecek hâllerin gerçekleştiğinin veya gerçekleşme ihtimalinin tespit edilmesi hâlinde Kurum, bankadan önlem planında yer alan tedbirlerden birini veya birkaçını almasını isteyebilir. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir.’”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                                  Aylin Cesur                                         İsmail Tatlıoğlu

                                           İzmir                                                        Isparta                                                       Bursa

                                      Şenol Sunat                                               Ümit Beyaz                                            Feridun Bahşi

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                                                                           Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                                                                                           Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin Cesur.

Süreniz beş dakika Sayın Cesur.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 19 Şubat 2020. Yeni Türkiye'nin sorunlarının ilk defa tartışıldığı İzmir İktisat Kongresi’nin 97’nci yılını iki gün evvel geride bıraktık. Kongreyi anarak sözlerime başladım; Büyük Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün en önemli örneklerinden olduğu için ve savaşta bile ekonominin devletin can damarlarından biri olduğunun hatırlatılması için. Savaştan çıkmış, yanmış yıkılmış ve küllerinden doğan bir Türkiye. O dönemde dahi sorunlarını hızla idrak ederek, hızla çözüm önerilerini gündeme koyan bir yönetim. Bugünse içine düştüğümüz krizden çıkaramayan bir iktidar ve demokrasiyi, hakkı, hukuku boş vermiş bir yönetim. Piyasanın doğasında bulunan akılcı ve özgürlükçü ruh ise her fırsatta ihlal edilmiş.

Türkiye ekonomisinin büyük badirelerden geçtiği şu dönemde Bankacılık Kanunu’nun revize edilmesi çok yerinde ve gerekli. 2005 yılından kalma hükümlerin günümüz konjonktürüne uygun olarak yeniden düzenlenmesi, ekonomide iyileşmenin sağlanması, şeffaf ve kalıcı reformlarla ekonominin ayağa kaldırılması Hükûmetin önemli önceliklerinden biri olmalı, olmalı da bu teklif, maalesef bunu karşılamadığı gibi, zaman kaybı ve içinde “acaba”larla, bunların bolca yer almasıyla derinleşen kötüye gidişe ilaç da olamayacak.

Küreselleşen dünyada diğer devletler de acil önlem planları aramakta. 2011’deki Paris G20 Zirvesi’ne baktığımız zaman önlem programlarının hazırlanması önerileri var ve bunlar bankalar için tavsiye niteliğinde. Bu tavsiyelerin, Bankacılık Kanunu’na adaptasyonun hızla yapılması gerekli. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz acil durum planlarının gerekliliği için sinyal vermiyor, artık itfaiye sinyali veriyor. Yanlış ekonomi yönetimi ve israfla gelinen nokta, sıradanlaşan her şey gibi her gün artan ve artık maalesef sıradanlaşmaya yüz tutan, parasızlıktan intihar vakaları. Birilerinin her an atacağı bir “tweet”le, labilitesi yüksek iniş çıkış oynaklığına mahkûm edilmiş doların durumuyla bitmeyen depremler ülkesi hâline gelmiş ülkemizde, bu kanundaki gibi küçük reformlar yerine, köklü reformlara ihtiyaç var.

Dünyada, özellikle Suriye’de yaşanan gelişmelerden fazlasıyla etkilenen Türkiye, ekonomik darboğazını ancak akılcı adımlarla yok edebilir. Bu konuda kısıtlı hâle getirdiğiniz kaynaklarımızı en uygun şekilde kullanma konusunda Hükûmetin üstüne düşen görevler var: İsrafa son vermek, bir numaralı görev. Bu görevlerin yapılmadığı, enflasyon ve büyüme rakamlarıyla göz önünde maalesef.

Sizin ya da -size haksızlık etmeyeyim- sizin düşünmeden ellerinizi kaldırarak desteğinizi sunduğunuz ekonomi yönetimleriniz diyelim, şifreyi göremiyor değerli arkadaşlarım. Öyle dedim de siz de temize çıkmıyorsunuz, olanların vebaline ortaksınız, bunu da eklemem lazım.

Bizi buraya getiren milletimiz için şifreyi veriyorum, not edin. Bakarken göremediğiniz, duyarken artık tıkanmış kulaklarınızla duyamadığınız ve ellerinizi yardıma uzatmak gerekirken daha da derin krizler için kaldırdığınız hâlde, size oy veren ve sizin temsil ettiğiniz milletimizin de hakkı için şifreyi veriyorum: Şifre demokraside; demokrasinin, güvenliğin, şeffaflığın ve özgürlüğün yeniden kol kola dolaştığı bir Türkiye’de; milletin vekillerinin sözde değil, özde temsil ettiği bir parlamenter sistemde; laik ve demokratik yeni bir anayasanın oluşturulmasında ve hukuk devletinde; güvenlik ortamının sağlanmasında; ekonomimizin uzun zamandır aradığı istikrar ortamına tekrar geri dönmesini sağlayacak uygulamalarda yani. Sağlam bir demokrasi ve hukuk devletinin en büyük dayanağı, sağlam bir ekonomi olmalı. En başta da söylediğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıla yakın devlet geleneğinde de ekonomik bağımsızlık en önemli konularımızdan biri.

Burada söylenenlere arkanızı dönmeyiniz değerli arkadaşlarım. Bakınız, basketbolda Türkiye: THY Avrupa Ligi’nde Anadolu Efes deplasmanda Barcelona’yı 86-82 yendi. Oyun devam ederken 2 teknik faul alan koç Ergin Ataman diskalifiye edildi, sonra kulübün resmî internet sitesinde şunları söyledi: “Son çeyrekte oyuncularımız oyundan düştü, ben de 2 teknik faul aldım. Böylelikle onları motive ettim, bir şeyleri değiştirmek zorundaydım ve maçı kazandık.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

AYLİN CESUR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kendilerini tebrik ediyorum, doğru yapmışlar.

Değerli arkadaşlarım, siz hep teknik faul alıyorsunuz burada ve bu, bir basket maçı değil. Ergin Ataman’ın yaptığı taktik burada işe yaramıyor maalesef. Bu kanunla da aldınız ve sonunda siz temelli diskalifiye edileceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Hep maçı kazanacaksınız zannetmeyin, kaybedeceksiniz; kaybettiniz hatta, benden söylemesi. Bu hususta ben herkesi sağduyuya, cumhuriyetimizin gerçekten ihtiyacı olan köklü, siyasi ve ekonomik reformlara destek vermeye ve bunun için kenetlenmeye çağırıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 6 - 5411 sayılı Kanuna 66’ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 66/A maddesi ilave edilmiştir.

‘Bankalarca hazırlanacak önlem planı

MADDE 66/A - Kurulca sistemik önemli olarak belirlenen bankalar, Kanun ve Kanuna istinaden çıkarılan düzenlemelerde yer alan koruyucu hükümlere uyumsuzluk nedeniyle veya sair suretle mali bünyelerinde bozulma yaratacak hâllerden herhangi birinin görülmesi veya görülme ihtimalinin ortaya çıkması hâlinde alınacak tedbirlerin önceden belirlenmesi maksadıyla, Kurulca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde önlem planı hazırlamak ve Kuruma göndermekle yükümlüdür.

Bu bankalar, konsolide veya konsolide olmayan bazda yaptıkları değerlendirmeler sonucunda, mali bünyelerinde bozulma yaratacak hâllerden herhangi birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin ortaya çıkması durumlarında, önlem planında yer alan konsolide veya konsolide olmayan bazda uygulanacak tedbirleri almak ve ivedilikle Kuruma bilgi vermekle yükümlüdür.

Kurumca konsolide veya konsolide olmayan bazda yapılan denetimler sonucunda mali bünyede bozulma meydana getirecek hâllerin gerçekleştiğinin veya gerçekleşme ihtimalinin tespit edilmesi hâlinde Kurum, bankadan önlem planında yer alan tedbirlerden birini veya birkaçını almasını isteyebilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurulca belirlenir.’”

                                        Cavit Arı                                        Emine Gülizar Emecan                                  Mahmut Tanal

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                             İbrahim Özden Kaboğlu                                      Atila Sertel                                   Neslihan Hancıoğlu

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       Samsun

                                                                                                    Abdüllatif Şener

                                                                                                           Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın İbrahim Özden Kaboğlu.

Süreniz beş dakika Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 176 sayılı Yasa Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde konuşacağım ama konuşmam daha çok anayasallığı üzerine yoğunlaşacak. 6’ncı madde konusunda, örneğin, “Sistemik önemli banka nedir?” bunun bile tanımı yapılmamış bulunuyor. Tabii, bunun nedeni, torba yasa olması ve esasen işe İç Tüzük madde 38’e aykırı bir biçimde başlamış olmamızdan kaynaklanıyor. Bu nedenle, anayasasızlaştırma sürecine yasasızlaştırma da eklenmiş bulunuyor. Bunun sonucu, iktisadi düzen bakımından istikrarsızlık, bunalım ve belki de çöküş tehlikesi diyebiliriz.

Şimdi, bu yasa açısından iki önemli kurum öne çıkmakta: Birincisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu; ikincisi, Türkiye Varlık Fonu. Ama Anayasa maddeleri açısından özellikle çalışma ve sözleşme özgürlüğü, piyasaların denetimi, ifade özgürlüğü ve Cumhurbaşkanının statüsü öne çıkmaktadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bir bağımsız idari otorite olarak özerk ve uzman birim şeklinde 1999’da kurulmuş, 2005’te statüsü korunmuş, 2011’de geriletilmiş ama bu yasayla hemen hemen tamamen bağımsız bir birim hâline getirilmektedir.

Türkiye Varlık Fonuna gelince, Türkiye Varlık Fonu aslında sadece Anayasa’ya aykırı olmakla sınırlı kalmıyor, hukuk düzenini ve devlet yapısını sorgulayan bir fon veya kurum biçiminde düzenleniyor. “Bu bir anonim şirket, özel hukuk hükümlerine tabi.” deniliyor fakat hukukta -kamu hukukunda ve özel hukukta- böyle bir kategori yer almamaktadır. Şöyle ki: Devletin başı, Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, Başkomutan olan kişi bu şirketin başında yer alıyor. Ticaret Kanunu’ndan muaf, tescil bakımından, denetim bakımından tamamen ayrık ve kamufle edici hükümler getirilmiş bulunuyor. Bu bakımdan, Anayasa hukuku açısından olduğu gibi ticaret hukuku açısından da herhangi bir statüye sahip değildir.

Şimdi, devletin Başkanı, tüzel kişilerin tüzel kişisi, bir anonim şirketin başında; seçilmiş olan Devlet Başkanı fakat onun atadığı kişi en az 4 unvan kullanabiliyor: Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, devletin başı ve Başkomutan. Monokrasiye geçileli iki yıl oldu ama iki ay süreyle Türkiye’yi vekâleten bu kişi yönetti, bu da tabii ki derin bir çelişki.

Fakat esasen bir başka çelişki var ki bu çelişki de bankalar ve Varlık Fonu arasındaki ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkıyor. Biraz önce konuşuldu, risk grubu tanımlanmış; bankalarda akrabalık ilişkileri. Fakat bankalar bankası olan Varlık Fonunun Başkanı ile Başkan Vekili arasındaki ilişki kayınpeder ve damat ilişkisi. Şimdi, risk grubu bankalar için öngörülmüşse böyle bir ilişki üst kurul için öngörülebilir mi?

Bunun ötesinde, esasen, tabii bu bağımsız idari otoriteler olarak yapılandırılmış bulunan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, aslında bu uzman ve özerk kuruluşlar anayasa hukukunda dördüncü erk olarak nitelendiriliyor fakat bu, bağımlı hâle getirildiği gibi, esasen tek kişi yönetimi yani monokrasi, monokratik yönetim yasama, yürütme ve yargı üzerindeki etkisiyle birinci boyut; ikinci boyut, yerel yönetimler üzerindeki vesayet ve kayyum yetkisiyle; Türkiye'nin çevresel ve ülkesel doğal değerleri üzerindeki yetkisiyle üçüncü boyut ve şimdi finansal anlamda tek kişiye yönelik yetkilerin merkezîleştirilmesiyle bir tür dördüncü erk yerine iktidarın kişiselleştirilmesinin dördüncü boyutuna, dördüncü eşiğine ulaşmış bulunuyoruz. Bu açıdan, aslında düşünce ve ifade özgürlüğü açısından gerçeğe aykırı bilgiler yayma yoluyla, manipülasyon birincisi; ikincisi, Anayasa ve hukuk dışı yollarla merkezîleşme dikkate alındığı zaman devletin özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa madde 48’deki devletin, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlama ve para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlama ve geliştirme yükümlülüğüyle tamamen çelişmektedir. Yani bu 2 maddeyi bu düzenleme askıya almaktadır.

Özetle, ekonomik kamu hukukunun düzenleme, denetleme ve yaptırım mekanizmaları bu düzenlemeyle askıya alınmakta ve iktisadi liberalizmin yok olması bir yana, esasen bir tür iktisadi totalitarizmden söz edilebilir fakat tabii ki bundan daha çok bu düzenleme tarzı, Varlık Fonu’nun 15 Temmuz ürünü olduğunu dikkate alırsak, monokratik yönetimin yine 15 Temmuz ürünü olduğunu dikkate alırsak esasen Anayasa ve hukuk yerine kişisel tercihlerin öne çıktığı bir yönetim tarzı olarak tam da bu düzenlemede somutlaştırılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Bu bakımdan nedir tek kişi yönetimi? İşte monokrasi budur diyebiliriz. Bu yasa bunu teyit etmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman -ben özel hukuk uzmanlarına da ticaret hukuku uzmanlarına da sordum Türkiye Varlık Fonunu nasıl anlamlandırıyorsunuz diye- Türkiye Varlık Fonunun Anayasa hukukumuzda yeri olmadığı gibi özel hukukta da yeri bulunmamaktadır, tamamen bir muvazaa düzenlemesidir. Bu bakımdan, eğer biz Türkiye Cumhuriyeti’nin sürekliliğini savunuyorsak -Anayasa madde 1 ve 2- Varlık Fonuna derhâl son vermemiz gerekir. Varlık Fonu var olduğu sürece, bu tür korsan düzenlemeler için Meclis araçsallaştırıldığı sürece zannediyorum, biz saygınlığımızı daha çok kaybedeceğiz. Yasama, yürütme, yargı ayrılığını düzenlerken, ararken ülkemizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Devletimiz için, ülkemiz için, toplumumuz için bunları aşalım, geride bırakalım diyorum.

Teşekkür ederim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin son cümlesinde yer alan “Kurulca” ifadesinin “Kurul tarafından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   İsmail Özdemir                                          Erkan Haberal                                   Tamer Osmanoğlu

                                         Kayseri                                                     Ankara                                                       İzmir

                                   Ahmet Özyürek                                                                                                             Arzu Erdem

                                           Sivas                                                                                                                        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Kayseri, 1 milyon 400 binden fazla olan nüfusu ve 3 organize sanayi bölgesi, 4 üniversitesiyle Orta Anadolu’nun sanayi, ticaret, eğitim, sağlık, aynı zamanda turizm merkezidir. Bu potansiyeliyle Kayseri, etrafında bulunan komşu ve hatta civar illerimiz açısından da merkez konumundadır. Özellikle, ticaret mevzubahis olduğunda Kayseri’nin kendisine bakıp tahlil yapmak bölge illeri açısından da önemli olacaktır. Bu sebeple, Gazi Meclisimizin dikkatini Kayseri’de sektörel bazda kullanılan kredilere ve bu kredilerin takibe düşen oranlarına çekmek istiyorum. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun açıklamış olduğu verilere göre, Kayseri Aralık 2019 tarihi itibarıyla ziraat ve balıkçılık sektöründe 1 milyar 888 milyon 813 bin liralık kullanılan krediyle bu sektörde ilk sırada yer almaktadır. Gıda, meşrubat ve tütün sektörü ise 1 milyar 849 milyon 718 bin lirayla 2’nci sırada, toptan ticaret ve komisyonculuk sektörü ise 1 milyar 525 milyon 605 bin lirayla 3’üncü sırada yer almıştır. Aynı dönemde inşaat sektörü 245 milyon 592 bin liralık takipteki krediyle ilk sırada dikkatleri çekerken toptan ticaret ve komisyonculuk sektörü 177 milyon 283 bin liralık takipteki kredi oranıyla 2’nci sırada, ziraat ve balıkçılık sektörüyse 74 milyon 265 bin lirayla 3’üncü sıradaki yerini korumuştur. Yüzdelik olarak baktığımızda, bu takipteki kredi oranı verilerine göre inşaat sektörü yüzde 30,78’le ilk sırada bulunurken turizm sektörü yüzde 21,10’la 2’nci sırada, toptan ticaret ve komisyonculuk sektörüyse yüzde 11,62’yle 3’üncü sırada yer almıştır. Bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda, Kayseri’de inşaat, turizm ve toptan ticaret ile komisyonculuk anlamında faaliyet gösteren Kayserili iş insanlarımızın sorunlarının giderilmesi için hem genelde hem de yerel düzeyde önlemlerin acilen alınması gerekiyor.

Bu kapsamda, yakın bir zaman öncesinde yapılan düzenlemeyle bankalarca ticari müşterilerden alınabilecek ücretlere ilişkin usul ve esaslarda değişiklik yapılması pek tabii yerinde olmuştur. Böylelikle, ticari kredilerde hâlen yüzde 2 ila yüzde 6 aralığında belirlenen erken ödeme komisyonu yeni düzenlemeyle kalan vadesi iki yıla kadar olanlarda yüzde 1’e, vadesi iki yıldan uzun olanlardaysa yüzde 2’ye düşürülmüştür. Temennimiz, Kayseri örneğinde Gazi Meclisimizin dikkatine arz ettiğimiz gibi, acil çözüm bekleyen sektörler açısından da yine sektörel bazlı olmak üzere hassas yaklaşımların bundan sonra da sergilenmesidir. Bu durum sadece iç piyasamızı rahatlatmakla kalmayacak, aynı zamanda Kayseri gibi ihracatta öne çıkan illerimize katkı sağlayacağı için de yine ülkemizin küresel rekabetteki gücüne de katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevzubahis Kayseri olduğunda bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Kayseri’nin toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 70 ila 75’i merkezde yaşamaktadır. TÜİK tarafından açıklanan adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre Kayseri ilimizde İncesu, Talas, Melikgazi, Kocasinan ve Develi haricindeki diğer ilçelerimizde nüfus sürekli azalmakta, merkeze göç sürmektedir. Bu durum sorun arz eden iki sonucu da beraberinde doğurmaktadır. Birincisi: Merkezde yeteri kadar istihdam yaratamama, buna bağlı olarak yine kamu hizmetlerinin kalitesinin de sorgulanmasıdır. İkincisi ise bilhassa ilçelerimizde tarımsal faaliyetlerin azalmasıdır. Dolasıyla Kayseri örneği başta olmak üzere daha verimli bir ekonomi, tarım ve sosyal politikaların yürütülebilmesi için ülkemizin sürdürülebilir yerel kalkınma çalışmalarını tamamlayıp hayata geçirmesi gerekiyor. OECD tarafından açıklanan bir raporda 2050 yılında merkez illerin nüfusunun yüzde 70’i aşacağının beklendiği ifade edilmektedir. Henüz bu tarihe ulaşmadan, Kayseri’nin yaşamış olduğu bu sıkıntıya baktığımızda bu tarih gelmeden ve hatta yaklaşmışken bir an evvel kırsal kalkınmada model çözümlerin uygulamaya konulmasının elzem olduğu gerçeği de karşımızda bulunuyor.

Bu vesileyle sözlerime son verirken Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                           Mahmut Celadet Gaydalı                                  Kemal Bülbül

                                            Muş                                                          Bitlis                                                       Antalya

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                                                                             Meral Danış Beştaş

                                         Batman                                                                                                                         Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Bankacılık Kanunu üzerindeki görüşmelerimiz sürüyor. Aslında hiçbir gereği yokken, acelesi yokken, ülkenin gündemi çok daha farklıyken önümüze kondu. Biz de itirazlarımızı, muhalefetimizi tabii ki yapmaya devam edeceğiz.

Evet, bu düzenleme Genel Kuruldan geçerse ne olacak? Hani, iktidar partisi, çoğunluğuyla maalesef, bütün muhalefete rağmen, olumlu bütün önerilerimize rağmen, diğer bütün kanunlarda olduğu gibi, ısrarında devam ediyor. Bizde hani şu anki hâliyle bir hızlandırma baskısı, basıncı da var açıkçası. Ne olacak? Mesela bu gece çalışıyoruz, dışarıda çok farklı bir dünya devam ediyor; insanların, yurttaşların gündemi ayrı ama biz burada Bankacılık Kanunu’nu konuşuyoruz. Ne demiştik? Kriz kanunları konuşuyoruz, bu da bir kriz kanunu.

Ne olacak? Belli başlı bankalar -bu geçerse- yani iktidara yakın olan bankalar korunacak, iktidarın sevmediği sermayedarlar, bankalar risk altında olacak. Bu açık ama bundan daha önemli bir şey var: Daha yasa Genel Kurula gelmeden HSBC Bank Türkiye’den çekilme kararı aldı. Parasını kurtaran diğer bankaların, yabancı sermaye gruplarının da böylelikle Türkiye’den çekilmesi an meselesi, bu hiç de ihtimal dışı bir mesele değil. Peki, bunun sonucunda ne olacak? Ciddi bir finans krizi doğacak aslında ve bu finans krizi kimi vuracak? Tabii ki -tahmin edeceğiniz gibi- iktidarı ya da sarayı vuracak hâli yok. Kimi vuracak en çok? Hatırlarsınız, Demirören çok ileri tarihli bir kredi çekmişti ve Ziraat Bankasından çekmişti bu krediyi. Ne yapmıştı? Doğan grubunu almıştı. Tabii ki Demirören grubu da bu finans krizinden etkilenmeyecek. Yoksullar, emekçiler, işçiler, memurlar, orta sınıf hatta beyaz yakalılar yani kısacası ücretli çalışanlar bu krizden en çok etkilenen kesim olacak yine. Bu kriz, AKP’nin zenginlerini değil, tüm ülke halklarını çeşitli aşamalarda, çeşitli biçimlerde vuracak; bunu üzülerek tespit ediyoruz.

Bir de başka bir mesele var. Bu pencereye nereden baktığınıza bağlı yani bu ekonomik kriz, demokrasi ilişkisini çok güçlü kurmamız lazım. Başka bir vekil de galiba söyledi. Demokrasinin olmadığı yerde, güven ortamının bozulduğu bir ülkede tabii ki ekonomik kriz olur, dünyanın her yerinde bu bilinen bir gerçektir. Şimdi, insanlar neye güvenini yitirdi? Yargı en temel kurumlardan biri değil miydi? Yargıya güven yok artık. Vatandaşa soruyorsunuz, bütün anketlerde yargıya olan güven diplerde. Bugüne kadar yargı dışında en çok güven duyulan kurumlarda da -sayacak zamanım yok- yine sıfırlanıyor. İnsanlar düşüncelerini söyleyemiyor, şimdi, bu yasa teklifiyle bu sefer ekonomi konusunda da düşüncelerini söylemekten men edilecek, diyecek ki vatandaşa: “Sen ne yaşıyorsan yaşa, bunu söyleyemezsin çünkü sen manipülasyon yapabilirsin.” En büyük manipülasyonu zaten iktidar yapıyor.

Bir de halkın gündemine dair sadece bir rakamı vereceğim size. Demokrasi, ekonomi ilişkisini; hak, hukuk, adalet, özgürlük ilişkisini doğru kurmazsak bu ülke düze çıkmayacak ve bir yönetememe krizi de almış başını gidiyor. Şimdi, saraydan bakınca rakamlar çok janjanlı ama gelin, bir hesap yapalım: Evli ve 3 çocuklu bir işçi için asgari ücret neymiş? Geçim indirimi dâhil 2.479 lira ve 21 kuruşu da var. Doğal gaz faturası -bu gerçek hayattan aldım- en az 600 lira, elektrik en az 120 lira, su en az 80 lira, ev kiraları en az bin TL, dolmuş ücreti –gidiş geliş- en az günlük 6 TL. Bunu hesaplayalım, üstüne giyimi, mutfağı, çocuk eğitimini, çocuk kıyafetini koymadım. Vatandaş bunu yaşıyor, asgari ücretle karnını doyurmayı düşünüyor ve her gün ekmekle doyan aile sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Her gün bulgur yemek zorunda olan, çorba içmek zorunda olan milyonlarca yurttaş var bu ülkede ama bu iktidarın gündemi olamıyor. Bizim gündemimizle halkın gündemi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum zaten, uzatmayacaktım, hiç uzatmayayım.

BAŞKAN – Rica ederim, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Çok teşekkür ediyorum, zamanı almak istemiyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 7- 5411 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

h) 66/A maddesi kapsamında önlem planında öngörülen tedbirleri derhal almaması, alınan tedbirlere rağmen sorunların giderilemediğinin belirlenmesi veya tedbirlerin alınması durumunda dahi sonuç alınamayacağının belirlenmesi,”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Feridun Bahşi

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                      Şenol Sunat                                               Ümit Beyaz                                             Yasin Öztürk

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     Denizli

                                     Hasan Subaşı                                                                                                               Aylin Cesur

                                         Antalya                                                                                                                       Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Hasan Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

176 sıra sayılı Yasa Teklifi hakkında söz aldım. Yine, bir torba yasa ve bu torbanın içine ekonomik çöküşün sonucunda nasıl düzeltiriz… Hemen hemen her gün düşünülüp karşımıza bir torbayla çıkılıyor ama şu yaşadığımız süreçte, bu torbaların içine ne koyarsanız koyun ekonomide bir karşılığı olacağını sanmıyorum. Çünkü neden “yaşadığımız süreç” diyorum? Türkiye hukuk güvencesini kaybetmiştir. Bakın, ben 19 Aralık 2019 tarihinde şu konuşmayı yapmışım: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala hakkında derhâl salıverilmesine ilişkin kararı uygulanmadığı gibi, sanıyorum uymamak için bağlayıcı kararı dolanma yolları aranmaktadır.” Böyle demişim 2020 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Teklifi’nde. Bunu söylemişim ama ben diyorum ki: Dolanmak değil, bugün Cumhurbaşkanını dinledikten sonra, dolanmak ne kelime, tam bodoslama “Hukuk beni bağlamaz, ben ne dersem o.” denmiştir. Yani bugün Türkiye farklı bir dönemece girmiştir. “Hukuku tanımıyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımıyorum, Ağır Ceza Mahkemesinin Gezi süreciyle ilgili verdiği beraat kararını tanımıyorum.” diyebilmiştir ve bunu da bütün dünyanın gözü önünde yapmıştır. Gezi’yi sadece Cumhurbaşkanı tanımlamıştı, 2013 yılında, onun dışında da “Bu bir terör eylemidir, Hükûmeti devirmeye dönük bir eylemdir.” diyen olmamıştı. Bugün aynı sözleri hem İnsan Hakları Mahkemesinin hem de Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarına karşı diyebilmiştir, açıkça dünyaya da ilan etmiştir. Artık Türkiye’de hukuk güvencesini aramak son derece zordur, bu tür torba yasalarla da ekonomiyi düzeltmek neredeyse mümkün değildir. Vahim bir tabloyla bugün… Vahim tablo ilerliyordu ama bu kadar açık ve vahimini, yargı kararlarına karşı bodoslama “Beni bağlamaz.” dendiğini hiç duymamıştık; asla kabul edilemez ve şahsım adına şiddetle kınıyorum.

Gezi sosyal bir olay. Sosyal olaylarda, hele böyle geniş katılımlı olaylarda devlet, eğer yatıştırıcı önlemler alamazsa, süreci doğru yönetemezse bu ülkede terörist barındığını biliyoruz, anarşist barındığını da biliyoruz tam da onların aradığı iklim hâline gelir.

Osman Kavala çağırıldığında yurt dışından çıkıp gelmiş bir iş insanıdır; devletine güvenmiştir, “Mademki çağırıldım, ifademi vermeye geliyorum.” demiştir ama Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, ne otobüs yakmıştır, otobüs yakan barbarlar içindedir ne de kaldırım taşlarını sökerek saldıranlardandır. Hukuk bunlarla ilgili irtibat ve delil arar; yargı demek ki bulamamış ki beraat kararı vermiş. Bunları tekrarlayarak, ilan ederek bu vahim tabloyla karşılaşmamız gerçekten son derece yanlış olmuştur.

Geçenlerde hemşehrilerimiz Finike portakalı göndermişler, hep birlikte tattık. Finike portakalını gönderen Belediye Başkanımız Mustafa Geyikçi’ye hepimiz adına teşekkür ediyorum ama ayrıca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – İzin verirseniz, önemli olduğu için bir iki cümleyle toparlayayım.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – O portakal paketlerinin içinde, Finike Meyve Üreticileri Tarımsal Birliği Başkanı Fahrettin Çağlayan Bey’in ve Finike Ziraat Odası Başkanı Halil Sarıçobanoğlu’nun da bir mektubu ve bilgi notu var. “Finike gibi dünyanın portakal konusunda en iyi iklimine sahip, en leziz portakalını üreten bu ovanın ortasından geçirilecek yol çok ciddi tehlike arz etmekte.” Bunu koymuşlar mektup olarak ve haritalarıyla. Oysa bugün sahildeki yolun yıllar önce yapılmaması için çok direnilmişti “Bu kadar büyük yol yapılmasın.” diye. Binlerce dönüm narenciye bahçesi zayi olmuştu. Yine, bu ortadan giden yol iklimi de değiştirecek bir tehlike arz etmekte.

Vaktim bittiği için ben bu konuyu sonrasında da tekrar gündeme getireceğim.

Saygılar sunuyorum. İyi akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Madde 7- 5411 sayılı Kanun’un 67’nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent ilave edilmiştir.

“h) 66/A maddesi kapsamında önlem planında öngörülen tedbirleri derhal almaması, alınan tedbirlere rağmen sorunların giderilememesi veya tedbirlerin alınması durumunda dahi sonuç alınamayacağının belirlenmesi,”

                                        Cavit Arı                                               Mahmut Tanal                                         Sibel Özdemir

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                             Emine Gülizar Emecan                                       Atila Sertel                                        Abdüllatif Şener

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                        Konya

                                                                                                 Neslihan Hancıoğlu

                                                                                                          Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Genel Kurul, görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, Bankacılılık Kanunu’nu görüşüyoruz ancak kanun teklifine geçmeden önce içinde bulunduğumuz duruma şöyle bir göz atalım isterseniz: Evet, mevcut durum, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde her geçen gün artan, ağırlaşan bir krizle karşı karşıyayız. Krizden etkilenen iş insanları, esnaf, işçi, çiftçi, memur, herkes bir kredi borcu batağına batmış durumda, girmiş durumda. İşsizlik tarihî rekorlarını kırıyor, 8 milyona ulaşmış durumda işsiz sayısı ülkemizde ve enflasyon altında da tüm halkımız ezilmekte. Yaşanılan ağır ekonomik krizin artık toplumsal bunalımlara da sebep olduğunu görüyoruz. Her gün artık intihar haberleriyle, bu acı haberlerle basınımız bizleri bilgilendiriyor. Hangi birinden burada bahsetmeli, inanın şaşırıyorum. Tabii, bu krizin ana sebebine baktığımızda iktidarın üreten, istihdam yaratan politikalar yerine rantı önceleyen, gelir yaratmayan ve sürekli borçlanan, her gün daha fazla vergi ve zamlarla halkı daha da ağır bir yükün altına sokan bir politika izlediğini görüyoruz.

Şimdi, bankacılık sisteminde, finansal sistemde düzenlemeler yapılıyor. Elbette bu düzenlemelerin yapılması önemli. Bu kanun teklifinde de bazı düzenlemelerle iktidar bu krizi çözmek için daha çok kredi peşinde koşuyor, yeni kredi imkânları ve yeni kredi ortamları yaratmaya çalışıyor aslında. Peki, bunlar çözüm olabilir mi? Olamaz değerli arkadaşlar, ortamın hiç iyi olmadığı ortada. Bugün finansal piyasaların günlük işleyişine ve faiz ve döviz piyasalarına ciddi şekilde müdahale edilmekte ve durum baktığınızda çok daha kötüye gitmekte aslında. Devletin hazinesi artık her türlü kaynağa göz dikmiş durumda değerli arkadaşlar. En son, Merkez Bankası kârı ve ihtiyat akçesi, nisan ayında yapılması gereken kâr paylaşımının ocak ayına çekilmesiyle 35 milyar Türk lirası kârdan, 5,5 milyar lira da yedek akçeden olmak üzere toplam 40,5 milyar lira hazineye aktarılmıştır. Ne olmuştur? Evet, göstergeler düzelmiştir ama bu düzelme gerçeklerin üzerini örtememektedir. Türkiye'nin kredi risk primi de çok yüksek, bunu biliyorsunuz, her bulunduğumuz ortamda buna değiniyoruz. Hazine, çok yakın zamanda, bir hafta önce beş yıl vadede, yüzde 4,45 oranında, çok yüksek bir oranla faizle, dolar bazında borçlanmak zorunda kalmıştır değerli arkadaşlar.

Değerli vekiller, bir de BDDK yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu var, adı üstünde piyasada düzenleme ve denetleme yapması gereken bir kurum, bir üst kurul. Tabii, bu kurulun görevlerini gerektiği gibi yapabilmesi için ne olması gerekiyor? Hem piyasalardan hem de devletin etkisinden bağımsız yani özerk olması gerekiyor.

Peki, şu anda BDDK’nin içinde bulunduğu durum ne? Tamamen iktidarın altında, yönetimine girmiş, talimat alan, bakın altını çiziyorum, talimat alan bir kurum olmuş durumda ve bu kanun teklifinde de BDDK’ye birçok yetki veriliyor; tabii, bu, bizleri çok endişelendiriyor. Güven ortamının kaybolmasında kurumların iktidarın emri altına girmiş olmasının büyük payı vardır.

Evet, değerli vekiller; şimdi “Paranın döndüğü yer neresi?” dediğimizde, evet, geliyoruz bankacılık sektörü. Nedir? Bankacılık sektörü ve finansal piyasalarda bankalar ne yapar? Senden, benden mevduat toplar, sonra o mevduatı işler, kullanır, kredi olarak verir. Kredi olarak verdiği, piyasalara verdiği bu krediler piyasalarda yatırımlara dönüşür ve işte, böyle bir sistem; piyasa döner.

Peki, bu sistem şimdi işliyor mu bir de ona baktığımızda; bahsettiğimiz sistemin aktif büyüklüğü 4,5 trilyon lira olan bir sektör. Toplanan mevduatın krediye dönüşme oranına baktığımızda; 2017’de yüzde 123 iken bunun yüzde 106’ya düştüğünü görüyoruz.

Yine bir oran daha paylaşacağım değerli arkadaşlar, reel sektöre yani piyasalara verilen kredi 2017’de yüzde 65 iken 2019’da yüzde 59’a düşmüş, hazinenin bankacılık sisteminden aldığı kredilere baktığımızda, 2017’de yüzde 12, 2019’da yüzde 15’e çıkmış. Yani bir yandan sistemdeki parayı çeken bir hazine, diğer yandan da bankaları kredi vermeye zorlayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu durum kesinlikle çözüm olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Başkanım, bir tolerans istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Neden çözemezsiniz? Çünkü siz kaynakları yaratsanız da hep öncelediğiniz yandaş şirketleri kurtarmak oluyor. Çünkü siz fırsatları, kaynakları heba ediyorsunuz. Hazineye paralel bir yapı olarak oluşturulan Varlık Fonu da kamu bankalarından sınırsız kredi çekme imkânı sağlayacak olan bir düzenleme olduğu için ve küçük bir düzeltme yapılmasına rağmen, işte, aynı tehlike Varlık Fonu için de geçerlidir. Piyasanın kullanması gereken kaynakları çekecektir ve piyasa daha da darboğaza girecektir.

Şimdi, 7’nci madde de tabii, BDDK tarafından “sistemik önemli” diye tanımlanan bankalar hakkında bir madde. Bankalara, bozulma yaratacak hâllerden birinin ortaya çıkması hâlinde önlem planı hazırlama ve BDDK’ye gönderme zorunluluğu getiriyor. Basel Kriterlerine uyum, evet ama bugün aslında bankacılık sisteminin ne kadar zorluk altında olduğunu da gösteriyor bu düzenleme. Çünkü sistemik öneme sahip bu bankalar piyasanın yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan bankalar ve birine bir şey olsa piyasada ciddi bir kriz yaşanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Çok özür dileyerek toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, peki.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim, Sayın Başkan.

Evet, Sayın Başkanımın toleransını daha fazla zorlamak istemiyorum ama şunu da söylemek istiyorum: Çözüm, tek başına yasak getirmek değil; çözüm, denetim mekanizmalarının doğru işletilerek şeffaf ve hesap verebilen bir yönetim sergilemektir. Reçete çok basit değerli arkadaşlar; daha güçlü demokrasi, bağımsız kurumlar, bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü ile hak ve özgürlüklerdir. Bu kanun teklifi çare olmayacaktır ekonominin düzelmesine.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Engin Bey, ben alamadım talebinizi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Karar yeter sayısı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur değerli arkadaşlar.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:21.02

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylama işlemini tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Arkadaşlarım, biraz sessiz olabilir miyiz lütfen.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, uğultuyu keselim lütfen, rica ediyorum.

Bakın, önergeler üzerinde sürekli oylamalar yapacağız, salondan da arkadaşlarımızın ayrılmamasını rica ediyorum, kanunu hep beraber takip edelim.

8’inci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                     Ebrü Günay                                   Meral Danış Beştaş

                                            Muş                                                        Mardin                                                        Siirt

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                     Kemal Bülbül                         Mahmut Celadet Gaydalı

                                         Batman                                                     Antalya                                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekilimiz Sayın Ebrü Günay. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Günay, bir saniye lütfen...

Değerli arkadaşlarım, çok yoğun bir uğultu var. Sessizliği sağlayalım değerli arkadaşlarım. Bakın, vakit geçiyor ve bu uyarıları yaparken de vakit geçiyor. Değerli arkadaşlarım, lütfen, herkes kendi grubundaki arkadaşlarının durumuna bir baksınlar ve konuşanları da uyarsınlar. Ben sizlere karşı artık bu uyarıları yapmaktan da gerçekten üzüntü duyuyorum ama maalesef salondaki sessizliği, sükûtu da sağlamak durumundayız.

Sayın Günay, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 8’inci maddesi üzerine söz aldım.

Biz yine memleketin asıl ve esaslı sorunlarını değil de bir torba yasayı konuşuyoruz maalesef. Hükûmetin yaşanan ekonomik krize bağlı yeni bir finansal kriz yaşamamak için kriz korkusuyla hazırladığı bir teklifle karşı karşıyayız. Bu teklifle, tüm alanlara dayatılan merkezileşme, tekelleşme ve otoriteleşmeye bankacılık sektörü de eklenmiş oldu.

Bu kanun teklifinin halkın ihtiyaçlarına, sorunlarına ve beklentilerine cevap vermediğini açık bir şekilde görüyoruz. İktidarın ekonomi politikalarındaki rotası halkın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir doğrultuda değildir; tam tersine, kendi iktidarını ekonomik olarak sağlamlaştırma, iktidara yandaş olan bütün kuruluşlara yeni imkânlar sağlama çabasıdır. İktidar kamu bankalarına yaptırdığı işlemleri şimdi özel bankalara yaptırmanın önlemlerini almaya çalışıyor. Tam denetim altında olmayan özel bankaları ceza tehdidiyle, baskıyla kendi hâkimiyetine almayı hedefliyor.

İktidar, insanların yaşadığı sorunlara gözünü kulağını kapatmış durumda. İnsanlar faturalarını ödeyemiyor, evine doyunca ekmek götüremiyor. Öğrenciler geleceğe dair umutsuz ve mezun olduktan sonra iş bulamayacaklarını düşünüyorlar. Asgari ücretle günde on-on iki saat çalışmak zorunda kalan insanlara bir bakalım. Her defasında ekonomik krizi örtbas etmeye çalışmakla, ekonomi krize “kriz” diyenleri “terörist” diye yaftalamakla kriz ortadan kaldırılmış olmuyor, hatta daha çok derinleştirilmiş oluyor.

DİSK-AR Ocak 2020 İşsizlik Raporu’nda geniş tanımlı işsizliğin 7 milyonun üzerinde olduğunu açıkladı. Rapora göre, son bir yılda, bir yıldan fazla süredir iş arayanların oranı yüzde 37,9; on bir aydır iş arayanların oranı ise yüzde 68 arttı. İş bulma ümidi kalmayanların sayısı yüzde 38 artarak 668 bine yükseldi.

Sosyal olanaklardan yoksun, işsiz, ümidini kaybetmiş ve gelecek kaygısı yaşayan bireyler için sosyal ve ekonomik önlemler alıp istihdam ve sosyal politikalarda sorunları gidereceğine, öğrencilerin borçlarını azaltacağına, EYT’lilerin sorunlarını çözeceğine, çiftçilerin ve esnafın dertlerine çare olacağına, asgari ücretle açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayanların dertlerine çare üreteceğine, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumlarını iyileştireceğine, kadın istihdamını artıracağına, iktidar, Bankacılık Kanunu’yla uğraşıyor. Kalıcı önlemlerin alınmadığı, ekonomik kriz nedeniyle artan yoksulluk, geçim sıkıntısı, işsizlik ve borç insanları intihara sürüklüyor. Yüksek orandaki genç ve kadın işsizliği, iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısının artması, borçlar, geleceğe dair umudunu kaybetmek insanları intihar etme noktasına getiriyor. Hatay’da açlıktan ve yoksulluktan, çocuklarına yemek alamadığı için kendini yakan babayı hepimiz hatırlıyoruz. Konya’da kamyon şoförü intihar etti borçları nedeniyle. İstanbul Üniversitesi öğrencisi, gencecik, pırıl pırıl bir insan, Hakan Taşdemir ekonomik sorunlardan kaynaklı, yaşamına son verdi. Cizre Kaymakamlığına yaptığı iş başvurusu reddedilen vatandaş Kaymakamlığın penceresinden atladı. Burası Bankacılık Kanunu çıkarırken, banka borçları yüzünden bir vatandaş yaşamına son verdi Antalya’da. Ataması yapılmayan öğretmenler intihar etti. Son on iki günde 9 insan yaşamına son verdi. İktidar, bunların karşısında vicdan azabı çekeceğine, sorunu çözmek için uğraşacağına, insanlara aslında saygısızlık edip psikolojik ve kişisel sorunlarından kaynaklı intihar ettiklerini söylüyor. Yaşanan bu intiharların nedeni kişisel sorunlardan kaynaklı değil, ekonomik krizin toplumdaki etkilerinden kaynaklanmakta.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Mardin Valisi Mustafa Yaman -kayyum aynı zamanda- 16 Şubat günü Mardin Büyükşehir Başakspor ile Görele Belediye Spor’un kadın hentbol takımlarının Mardin’de oynanan maçı esnasında sahaya inerek takım oyuncuları ve hakemlerin üzerine yürüdü, hakaretler yağdırdı, bu da yetmezmiş gibi takımın teknik direktörünü ve orada bulunan eşini gözaltına aldırdı; telefonlarına aldıkları videoları da sildirdi, Emniyetten bilişim uzmanlarını çağırtarak sildirtti. Ben buradan sormak istiyorum: Mardin Valisi yetkisi olmadığı hâlde gözaltı kararını nasıl verdi? Büyük bir hızla ve süratle sevgili Osman Kavala hakkında bir an önce gözaltı kararı veren mahkemeler, aynı yargı sistemi neden Vali Mustafa Yaman hakkında teknik direktör ve eşinin hürriyetlerini tahdit ettiği için bir işlem başlatmıyor, bunu buradan sormak istiyorum. Esasında, tek adam rejiminin yereldeki en somut örneğidir. Kendisini sınırsız yetkilere, her şeye muktedir gören iktidarın yereldeki temsilcileri kayyum valiler gözaltı kararı da verebiliyor, insanların hürriyetlerini tahdit de edebiliyor, yeri geldiğinde sporculara da saldırabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EBRÜ GÜNAY (Devamla) – Toparlayacağım.

BAŞKAN – Tamamlayın.

EBRÜ GÜNAY (Devamla) – Buradan şunu da hatırlatmak isterim ki: Aslında, atadığınız kayyumun Türkiye toplumları için bir sonuç olacağını da buradan defalarca söyledik. Giresun’dan gelen sporculara yapılan, teknik direktör ve eşine yapılan bu uygulama aslında bunun çok somut, açık, net örneğidir. Bir an önce Vali Mustafa Yaman hakkında hürriyeti tahdit suçundan cezai işlemin başlatılması gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 8- 5411 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “(a), (b), (c) ve (d)” ibaresi “(a), (b), (c), (d) ve (h)” şeklinde, fıkrada yer alan “Kurumun” ibaresi “Kurum tarafından” şeklinde ve “plân” ibaresi “program” şeklinde değiştirilmiştir.”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                                  Şenol Sunat                                               Ümit Beyaz

                                           İzmir                                                       Ankara                                                     İstanbul

                                     Yasin Öztürk                                             Aylin Cesur                                            Feridun Bahşi

                                          Denizli                                                      Isparta                                                      Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Denizli Milletvekilimiz Sayın Yasin Öztürk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Öztürk.

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’sinin en önem verdiği konulardan biri olan paradan para kazanma üzerine verilen bir kanun teklifini görüşmek üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Parasız mutlu olabilmenin yolları konusunda formüller arayan vatandaşlarımızı ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milattan önce 390 yılında Galyalıların bir istilası sırasında, Capitol Tepesi’ndeki Tanrıça Judo Tapınağı’nda bir kaz sürüsü, çığlıklarıyla, Roma’yı savunan askerleri uyarmışlar ve onları yenilgiden kurtarmışlardır. Romalılar da askerlerini uyaran Tanrıça Moneta adına bir tapınak inşa edip burada önce bronz, sonra gümüş madenî para üreten ilk Roma darphanesini oluşturmuşlardır. Tabii, paralarının ön yüzüne de Moneta’nın başını resmetmişlerdi. İngilizce “money” kelimesi bu tanrıçanın isminden gelmektedir. Yine Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Necm suresi 20’nci ayetikerimesinde, Kâbe’de Allah’a ortak koşulan 3 putun ismi geçiyor. Bunlardan birisi de Menat; Moneta’nın Arapça söylem hâli. Bunu niye anlattım? Belki bazılarının parayı kutsamasının nedeni bu olabilir.

Para nedir? Para modern yaşamın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Para, bazı temel fonksiyonları yerine getiren özel bir maldır. İktisatçılar parayı “Değişim aracı, değer saklama aracı ve hesap birimidir.” ve “Para, paranın yaptığı şeydir.” diye tanımlarlar. Ülkeler, paralarını iyi veya kötü yönetmelerine göre başka ülkeler üzerinde hükümranlık kurabilirler ya da başka bir ülkenin boyunduruğu altında yaşamak zorunda kalırlar. Bu, paranın ülkeler üzerindeki oyunudur. Enflasyon da nihayetinde parasal bir olgudur. Enflasyon, paranın üzerindeki belirsiz, gizli bir vergidir ve paranın gariban, yoksul üzerindeki oyunudur. Kimi zaman da para insanın inandığı değerlerin dışına çıkıp çıkmayacağının imtihanı olur. İslam âlimi Burhanettin Asuki demiş ki: “İnsan emir ve tesiri altında olduğu şeyin kölesidir.” Dolayısıyla parayı amaç olmaktan çıkarıp helaline haramına, akına karasına, nereden ve ne şekilde geldiğine bakmaksızın amacınız hâline getirirseniz, Allah muhafaza, imtihanı kaybedersiniz. İmtihanı kaybeden parayı inandığına ortak koşar. Bu da paranın inanç üzerindeki oyunudur.

Genel Kurulumuzda bugün, para piyasalarının en önemli oyun kurucuları bankalar ve bankalara ilişkin düzenlemeleri görüşüyoruz. Tabii, enflasyonu, banka mağdurlarını, borçları, kartları, kredileri, sokaktan gelen çığlığa kulakları tıkayıp duvarların ardına bırakarak görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sektörü 2019 yılını son yılların en düşük kâr oranıyla kapattı. Bankacılar kâr etsin, vatandaşın üzerinden büyük paralar kazansın diye bir temennimiz yok ancak bankaların zarar etmesinin en büyük nedeni batık kredi oranlarının yükselişi yani vatandaşın aldığı kredinin borcunu kapatamaması, kart borcunu ödeyememesi; diğeri de vatandaşın Türk parasına güvenmeyip parasını dolarda bekletmesi. Gerçi bankalar 2020 hesaplarını düşen faizler, ticari kredilerdeki büyümeye yönelik teşvikler üzerine kursa da istikrarsız ekonomi ve Hükûmetin kendi finans kuruluşlarını oluşturmak üzerine yaptığı hesaplar Türk ekonomisinde yaşanacak soğuk rüzgârların esintisini şimdiden hissettiriyor.

Parası olmayanın zaten parayla işi yok da parası olanın da Türk parasıyla işi yok. Parası olan, bankaların döviz hesabında döviz yükselsin diye el ovuşturuyor. Merkez Bankası verilerine göre gerçek ve tüzel kişilerin yabancı para mevduatı katılım fonu dâhil 1 trilyon 327 milyar lira -eski parayla katrilyonun üzerinde- toplam mevduat ise 2,6 trilyon lira. Bu demek oluyor ki yabancı para mevduatının toplam mevduata oranı yüzde 50,9. İşte, bu yükseliş bankacılık sektörü için sıkıntı oluşturuyor ve bankalar da “Tamam, dövizin bizim bankamızda durması iyi de birden yükselirse ne olur?” diye kara kara düşünüyor. Piyasaları denetim altına alması gereken ekonomi patronu Damat Bey de Merkez Bankasına alternatif yeni bir oluşum hayalleri kuruyor. Ne TÜİK tarafından törpülenen uyduruk enflasyon rakamları ne banka faizlerine müdahale, parası olanı etkilemiyor.

Yine, Merkez Bankasının 2019 yılında açıkladığı 96,7 milyar liralık takipteki alacak miktarının 2019 Aralık ayında 147 milyara ulaşmasının aynen Hükûmeti etkilemediği gibi. Velhasıl zenginin parası züğürdün çenesini yormaya devam ediyor, vatandaş borcundan dolayı ailesiyle birlikte siyanür içip intihar ediyor, “Çocuklarım aç.” diye kendini yakıyor, kamyonuna kendini asıyor ama bu durumda bile AK PARTİ’si vicdanını acıtmak yerine psikiyatrik teşhislerle vatandaşı suçlamaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, hep diyorum ya, artık kanun teklifleri gelirken “Hazinedeki gedik ne kadar kapatılacak, kimin işine yarayacak, hangi inat için kanun çıkarılacak?” ona bakmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Öztürk.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Yine, önümüzde “ceza eşittir para” denkleminden yola çıkan Hükûmetin getirdiği parasal oranda düzenlemeler, Avrupa Birliğinin deklare ettiği düzenlemeler, Varlık Fonunun para kasalarını dolduracak düzenlemeler, yurt içinden umudunu kesen Hükûmetin yurt dışından sermaye getirmeye yönelik yaptığı düzenlemeler Hükûmet nezdinde bir kabul sağlasa da Anayasa’ya aykırılıklar, “Ben getirdim oldu.” şeklinde yaptırımlar ve palyatif önlemlerle sınırlı olması sebebiyle, Meclisin onayından geçse bile vicdanların onayından geçmeyen kanunlar. Bu nedenledir ki AK PARTİ’sinin, bir defa daha, günü kurtarma adına alelacele Meclise getirilmiş kanun teklifleri yerine ülkenin gerçek gündemine odaklanmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Muş bir talebiniz oldu herhâlde, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün müzakereler sırasında Mardin Valisiyle ilgili, Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum olarak görevlendirilen valiyle ilgili, bir yeğeninin İzmir’de oturuyorken valilikte, valiliğin bir şirketinde, büyükşehrin bir şirketinde genel müdür olarak görevlendirildiği iddiası dile getirildi. Ben bu konuyla alakalı bilgi istedim, bilgi talep ettim. Böyle bir şey olmadığı ifade edildi bize. Eğer HDP Grubu bu noktada, bunun doğru olduğu iddiasında ısrarcıysa, bu isim kimdir, bunun sigorta vesaire falan girişleri varsa bunları bizimle paylaşsınlar çünkü ben aldım, net bir şekilde böyle bir şey olmadığını ifade ettiler bize. Eğer bunlar varsa, bizimle paylaşırlarsa biz de ona göre tekrar durumu ileteceğiz ilgililere.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 8- 5411 sayılı Kanun’un 68’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde bulunan "(a), (b), (c) ve (d)” ibaresi "(a), (b), (c), (d) ve (h)” şeklinde ve fıkrada bulunan "plân” ibaresi "program” şeklinde değiştirilmiştir.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Sibel Özdemir                                             Atila Sertel                                           Mahmut Tanal

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       İstanbul

                             Emine Gülizar Emecan                                                                                                     Serkan Topal

                                         İstanbul                                                                                                                       Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) -Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Hatay milletvekilimiz Sayın Serkan Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Ocak ayı ekonomik verilerini bir kez daha sizinle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Enflasyon, TÜFE bazında maalesef yüzde 12,2’ye yükseldi. İşsizlikte resmî rakamlar: Tarım dışı işsizlik oranı yüzde 15,7’ye yükseldi, genç işsizlik oranı yüzde 25,3’e yükseldi, genel işsizlik oranı yüzde 13,7’ye yükseldi. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.219 lira, yoksulluk sınırı 7.229 lira değerli arkadaşlar. Bütün bunlara rağmen, manipülasyon yapılmasına rağmen, millet görmesin diye manipülasyon yapılmasına rağmen, yine de birçok vatandaşımız hayatına kıymaya devam ediyor.

Rakamlar gizlenmeye çalışılıyor, enflasyon sepeti değiştirilmeye çalışılıyor. Bütün bunlara rağmen halk pazara gidemiyor, halk bakkala gidemiyor, markete gidemiyor, hatta hastanelere bile gidemiyor çünkü her yerde para alınıyor. İnanın, doğan bebekten para alınıyor, ölenden bile para alınıyor. Ancak ne kadar para alınırsa alınsın, yine maalesef ekonomi düzelmiyor, ülkeye huzur gelmiyor, refah gelmiyor çünkü mevcut iktidar halkı değil, rantı düşünen bir anlayışla hareket ediyor. Tabii, bunun için hep diyoruz “Büyümek için üretmek gerek, büyümek için ekonomiye müdahale etmemek gerek.” ama maalesef AK PARTİ yine bildiğiniz AK PARTİ.

Değerli arkadaşlar, ülke kaynakları bir bir yok ediliyor, bir Varlık Fonu var, oraya aktarılmaya çalışılıyor ve şu anda yine bu kanunla bankacılığa müdahale etmeye çalışılıyor. Tabii, kamu bankalarını yandaş şirketlerin finansman açığını kapatmak için kullanıyor. Hatta kuruluş amacı çiftçiyi desteklemek olan Ziraat Bankası, müteahhitlerin elde kalan AVM’lerini satın almak için araç olarak kullanılıyor, hatta futbol takımlarının borcunu ödemek için de kullanılıyor. Keşke, keşke can çekişen ayakkabıcı esnafımıza yardımcı olabilselerdi.

Şimdi, tabii, son zamanlarda bankacılık sektörü iyi. Madem bankacılık sektörü iyi, bu kanun neden geldi arkadaşlar? Hadi, bir de “Ekonomik kriz yok.” deniliyor. Ekonomik kriz yoksa o zaman Varlık Fonunu niye borçlanma aracı olarak kullanıyorlar? Bir kez daha buradan sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, başkanlık sisteminden önce, AK PARTİ’li arkadaşlarımız “Ülkeyi şaha kaldıracağız.” dediler ama geldiğimiz yerde ne şahı, ne şahı, mat oldu arkadaşlar. Ekonomi çökmüş hatta işlemeyen, özürlü bir demokrasiyle karşı karşıyayız.

Şimdi, tabii, değerli arkadaşlar, elde ne var ne yok “Varlık Fonu” adıyla müzayedeye çıkarıldı her şey yani hazinemiz müzayede salonuna döndü. Devletin içinde, denetimden uzak, paralel bir ekonomik yapı kuruldu Varlık Fonuyla. Bin yıllık devlet geleneğimiz tek hissedarlı anonim şirkete çevrildi. Yönetimde tek adam, denetimde tek adam, hepsi tek adam, Cumhurbaşkanı tek adam, Genel Başkan tek adam, Varlık Fonu Başkanı da yine aynı adam. Şimdi, bunu gerçekten içinize sindirebiliyor musunuz değerli arkadaşlar?

Bakın, burada her fırsatta “beka sorunu” diyen arkadaşlara da buradan birkaç şey söylemek istiyorum: 82 milyonun bekasını, yetkiyi tek kişiye vererek mi düşünüyorsunuz? Bakın, bu beka kimin bekası; sarayın bekası mı, halkın bekası mı? Gerçekten otoriter bir rejime gidildiğinin farkında değil misiniz değerli arkadaşlar?

Tabii, şimdi, biz bunu burada söylediğimiz zaman oradan laf atan arkadaşlarımız… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Oradan laf atmayın, herhâlde bundan sonra da, sataşmalardan dolayı bakanlık kurulmayacak, o yüzden laf atmanıza gerek yok. Çıkın bu kürsüye, benim söylediklerimin doğru olmadığını söyleyin değerli arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bir çok siyaset bilimci demokrasi ile ekonominin doğru orantılı olduğunu örneklerle açıklıyorlar. Mesela tarihten Atina ve Sparta devletlerini, günümüzden de Güney Kore ve Kuzey Kore örneklerini veriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, bunu her zaman söylüyoruz: “Demokrasi güçlü olursa adalet güçlü olur; demokrasi güçlü olursa ekonomi güçlü olur, eğitim güçlü olur; demokrasi güçlü olursa üretim artar, güven artar, yatırım artar, huzur gelir, bereket gelir.” Ama tabii, maalesef şunu özellikle belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Önce AK PARTİ’nin yükselme dönemi vardı, gökdelenler vardı, o zaman dikey mimari; şimdi duraklama dönemi ve gerileme dönemi, yatay mimari; bir de arkadaşlar önümüzdeki süreçte parçalanma dönemi, o da düşey mimari olacak muhtemelen, önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.

Son olarak tarihten bir anekdotla kapatmak istiyorum cümlelerimi değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde dönemin padişahı IV. Murat devletin çöküşünü engellemek adına herkese diyor ki: “Bana bir rapor hazırlayın.” Tabii, kimse buna cesaret edemiyor. O dönem biri çıkıyor, cesurca, özgürce padişaha bir risale hazırlıyor. Devlet kurumlarının içerisindeki bütün aksaklıkları, çöküşü, rezaletleri cesaretli kalemiyle anlatıyor, “Koçi Bey Risalesi” diyoruz biz buna, “Koçi Bey Risalesi.” Şimdi, değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin bugüne kadarki, on sekiz yıllık, ekonomideki tahribatını, bırakın “Koçi Bey Risalesi”ni, burada 600 milletvekilinin risalesi bile düzeltemez. Evet, çözüm var mı? Çözüm var, bir tek çözüm var: AK PARTİ’nin parçalanma döneminde ve önümüzdeki ilk süreçte, Allah’ın izniyle de ilk seçimde Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye’yi şaha kaldıracağız, ekonomiyi düzelteceğiz ve Türkiye’yi dünyada istediği konuma getireceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                           Mahmut Celadet Gaydalı                         Meral Danış Beştaş

                                            Muş                                                          Bitlis                                                          Siirt

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                     Rıdvan Turan                                          Kemal Bülbül

                                         Batman                                                      Mersin                                                      Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan.

Süreniz beş dakika. (HDP sıralarından alkışlar)

RIDVAN TURAN (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yüksek cari açık ve dış borca dayalı sermaye birikim rejimi duvara tosladı. Önce uluslararası süreçlerin etkisiyle bir döviz krizi, ardından döviz kurundaki anormal dalgalanma sebebiyle reel sektörün, şirketlerin borcunu ödeyememesinden kaynaklı büyük bir borç krizi ve ardından da finansal kriz arzıendam etti.

Şimdi, bir finansal kriz süreci yaşanıyor, bankaların kâr marjları ciddi manada düşmüş durumda. 2009’un on birinci ayı itibarıyla bir önceki yıla göre yüzde 8’in üzerinde bu kâr payları azalmış durumda. Batık kredi miktarı bir önceki yıla göre yüzde 56 oranında artmış ve bankaların bütün bu kriz konjonktürü sebebiyle borçları hem artmış hem de var olan borç sebebiyle durumları ciddi sıkıntıya girmiş durumda.

Şimdi, AKP, banka zararlarının sebebi kendisi değilmiş gibi, bu zamana kadar yaptığı biçimde, geldiği yol ve yöntemlerle bu sorunu çözeceğini var sayıyor. Oysa düşük faizli kredi ve düşük kur politikası, AKP’nin siyasi zoruyla bankalara, finans piyasasına dikte ettirdiği bir şeydi. Amacı neydi? Konut stokunun azalması, kredilerin ucuzlaması ve insanların rahatlıkla konut almaya… Yani AKP’nin destek kıtası hâline dönmüş olan bu inşaat baronlarının cebini doldurmak için, balon hâline gelen emlak sektörünü yeniden üretim yapabilir hâle getirmekti. Şimdi, krize sebep olan bu merkeziyetçi, bu garnizonvari politikalarla krizden çıkacağını varsayan bir fasit dairenin içerisine yuvarlanmış durumda. Aynı dolaşmış orlonla oynayan kedi yavrusu gibi, orlonun başı nerede sonu nerede belli değil ama belli ki bu inzibati yol ve yöntemlerle, özellikle BDDK’nin etki alanının arttırılmasıyla, Varlık Fonuna sınırsız borçlanma hakkının tanınmasıyla beraber bunun içerisinden çıkılacağı ufukta görünmüyor.

Değerli arkadaşlar, her krizin iki cephesi vardır; bu cephelerden bir tanesi sermaye ve iktidar cephesidir, diğeri halk ve yoksullar cephesidir. AKP bu teklifiyle sermaye ve iktidar cephesine ilişkin bir çözüm sunduğunu varsayıyor. Aslında onun için dahi bir çözüm söz konusu değil çünkü bu verili yapıyla finansal sektörün, sermaye piyasalarının yapısal krizlerinin çözülmesi mümkün değil ama yoksullar cephesi, halk cephesi söz konusu olduğunda buraya ilişkin herhangi bir tedbir söz konusu değil.

Bütün krizlerde bölüşüm ilişkileri devlet eliyle yeniden tariflenir ve bütün krizlerdeki eğilim alt sınıflardan yukarıya doğru bir servet transferinin olması ve sermayenin merkezîleşmesidir. İşte, aslında AKP’nin getirmiş olduğu bankacılık düzenlemesiyle birlikte aşağıdan yukarıya doğru bir servet transferi olurken aynı zamanda bölüşüm ilişkileri de yeniden tarifleniyor.

Bakın, bu insanı tanıyor musunuz, bilmiyorum. Bankacılıkla çok yakın ilişkisi olan bir kişi, teklifin ilk elden muhatabı şu gördüğünüz; tanır mısınız, bilmiyorum; gerçi artık tanıyamazsınız, dün itibarıyla arkasında bir not bırakıp intihar etti banka borçları yüzünden ve parasal sorunlardan. “Denizbanka 26 bin, Fibabanka 450 lira borcum var, ödeyemedim. Kimseye kızgın değilim. Herkes hakkını helal etsin.” diyor Halit Yılmaz. “Son.” diye de altına yazmış.

Dedim ya, her krizin iki cephesi vardır; bir cephe sermaye ve zenginlere ait cephedir. İşte AKP, bankacılık sektöründeki düzenleme çabasıyla birlikte aslında hem bu sektörün, bu kesimin, bu cephenin ihtiyaçlarını karşılarken ve onların krizden çıkmasını sağlarken aynı zamanda bir başka şeyi daha yapıyor; o yaptığı şey de bu egemen blok içerisinde, daha sonra belki İş Bankasına çökmek suretiyle, BDDK’nin yetkilerini artırmak ve bu alanda finansal bir konfigürasyon değişikliğini yeniden sağlamak suretiyle kendisine ciddi bir sermaye kaynağı da oluşturmuş olacak ama az önce gösterdiğim resimdeki insana ve sayabileceğimiz daha binlerce insana ilişkin hiçbir çözüm önerisi sağlanmış değil, o da bankazede arkadaşlar, bankayla onun da ilişkisi var. Bankaların zarar etmesi, kâr marjlarının düşmesi, borç içerisinde, batık içerisinde olması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Turan.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…batmış olması sayenizde ve aslında bir taraftan da onları kurtarmaya çalışıyorsunuz hem de kendi sermaye sisteminizin sürerliğini sağlamaya çalışıyorsunuz ama diğer taraftan bankacılığın, finans sektörünün diğer yüzü, madalyonun diğer tarafı olan şu mektubun sahiplerine ilişkin yaptığınız şey üç kuruşluk asgari ücret zamlarının ötesinde bir şey değil. Dolayısıyla, bakın, banka için batık kredi batık kredidir ama böyle insanlar için batık kredi bir felakettir, bir toptan yok oluştur.

Değerli arkadaşlar, bir yandan sermaye gelsin diye uğraşan bir ticari zekâ, diğer taraftan, böyle inzibati tedbirlerle, her şeyi Erdoğan’a bağlayıp bütün finans piyasasını, bütün bankacılık sektörünü tek elde toplama aklıyla sermaye dışarıya kaçsın diye uğraşan bir başka ticari zekâ; siz hangisisiniz, vallahi işin içerisinden çıkmış değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayalım Sayın Turan.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.

Size sormak istiyorum değerli AKP’liler, siz kimsiniz, ne yapmaya çalışıyorsunuz ve bu konuda neye hizmet etmeye çalışıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkalığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 9- 5411 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan ‘Kurumca’ ibaresi ‘Kurum tarafından şeklinde, birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan ‘(a), (b), (c) ve (d)’ ibaresi ‘(a), (b), (c), (d) ve (h)’ şeklinde, (b) bendinde yer alan ‘, (g) bendi ile ilgili olarak’ ibaresi ‘veya’ şeklinde, ‘plân’ ibaresi ‘program’ şeklinde ve ‘plânın’ ibaresi ‘programın’ şeklinde değiştirilmiştir.”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                  Şenol Sunat

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Ankara

                                      Ümit Beyaz                                              Dursun Ataş                                           Feridun Bahşi

                                         İstanbul                                                     Kayseri                                                     Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Sayın Dursun Ataş.

Süreniz beş dakika Sayın Ataş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine İYİ PARTİ grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlgili maddeyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 67’nci maddesinde bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Bu yapılan düzenlemelerle finansal piyasalarda daha etkin ve verimli çalışma amaçlansa da yapılan bu düzenlemeler finansal piyasaların “şeffaflık” ilkesini ihlal edecek, finansal piyasalarda haksız rekabeti oluşturacaktır. Böylelikle, bu düzenlemeler finansal piyasalarda dengesizliğe yol açacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu torba kanuna baktığımızda, geneli üzerinde değerlendirdiğimizde -tabii ki birçok madde var; içinde katıldığımız maddeler var, katılamadığımız maddeler var ama- insan odaklı, şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik krizde insanlarımızı rahatlatacak bir tane bile madde yok. Maalesef ki bu kanunla beraber, her zaman olduğu gibi -daha önce de kanun tekliflerinde gördük ki- yandaşlara devamlı bir şeyler çıkarılmakta, kamu bankalarını yöneten yöneticiler ve aynı zamanda ailelerine farklı statüler veya farklı düzenlemeler getirilmektedir. Görüyoruz ki bu maddeyle de yine bu yandaşlar korunmaya devam edilecektir.

Değerli milletvekilleri, günlerdir söylüyoruz, vatandaşın sorununa çare olacak bir madde de bunun içerisine konulabilirdi. Borçları yüzünden günlerdir -buralarda dile getiriyoruz- insanlar intihar ediyor ve şu anda piyasalar tıkanmış durumda ve daha önce çıkardığımız birçok düzenleme de… Üst üste 2 taksidini ödeyemeyen birçok vatandaşımız mağdur durumda ve 4 milyon civarında vatandaşımız şu anda bizden bir kanun bekliyor. Yeniden, vergi, SGK, KYK borçları, trafik cezaları, bunlarla alakalı e-hacizler başladı, araç yakalamaları başladı, banka hesaplarına blokeler konulmaya başlandı; keşke bu maddeler içerisine böyle de bir madde konulup yeniden bir düzenleme yapılsaydı çünkü 4 milyon civarında vatandaşımız bu kanuni düzenlemeyi beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan 2020 Yılı Yatırım Programı 13 Şubat tarihinde açıklandı. Kayseri’mize yine tatmin edici bir ödenek çıkmamıştır. 12 başlık altında düzenleme yapılan bu programda toplam 77,1 milyar Türk lirası yatırım öngörülmektedir. Maalesef ki Kayseri’ye düşen yatırım miktarının toplamı 460 milyon Türk lirasıdır. Bu 460 milyon Türk lirasının içerisine belediyelerin 102 milyonluk borçlandırılması da dâhildir ve bunu da düştüğümüzde Kayseri’ye merkezî Hükûmetten toplam yatırım miktarı 358 milyona düşmektedir. Kayseri’ye ne yapıldıysa 2020 yılında da aynı şey devam etmektedir ve toplam bütçeden Kayseri’ye ayrılan pay, maalesef ki 0,49’dur, yüzde 1 bile değildir. Kayseri Büyükşehrin bütçesi 1,3 milyar olup yatırım bütçesi Kayseri bütçesinin üçte 1’ine bile tekabül etmemektedir. Melikgazi Belediyemizin 480 milyon bütçesi var. Kayseri’ye ayrılan toplam yatırımın miktarı bir ilçe belediyemizin bütçesi kadar bile değildir. Peki, bu 358 milyonun içerisinde neler var? 3 tane üniversitemiz… Tıp fakültesine ayrılan ödenek 96 milyon yani üçte 1’i. Şehirler arası kara yollarına -ki kara yolu ağı en büyük illerden biridir- sadece 36 milyon. Bahçecik Barajı on sekiz yıldır devam ediyor, sulamalarıyla alakalı kanallar bir türlü bitirilemedi, yine 38 milyon ayrılmış. Proje tutarı 2,2 milyar olan Develi II. Merhale Barajı’na ayrılan ödenek dalga geçer gibi sadece bin lira. Değerli milletvekilleri, proje tutarı 140 milyon lira olan Yeşilhisar Kovalı Sulama Projesi’ne sadece 500 bin lira ödenek ayrılmış. Şehir içi ulaşıma 166 milyon lira ödenek ayrılmış. Develi Şehir Hastanesine 12 milyon lira ödenek ayrılmış ve diğer tarafı da ufak tefek yatırımlar. Bu yatırım planında yüksek hızlı tren -yılan hikayesine dönen, her geldiklerinde müjdesini verdikleri- projemiz maalesef ki yok. Havaalanı için 326 milyon TL ödenek istenmiş, karşılığında sadece bin TL gibi bir ödenek ayrılmış. Tramvay aracı için 135 milyon Türk liralık ödenek istenmiş, maalesef ki 10 bin lira ödenek ayrılmış. Turizm kenti diye baktığımız, ticaret kenti olan Kayseri’ye turizmle alakalı en ufak bir yatırım öngörülmemiş. Şehrimize ivme katacak, istihdam yaratacak herhangi bir yatırım maalesef ki planlanmamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Burada -tabii ki yetiştiremeyeceğim, daha sonraki konuşmalarımda dile getireceğim- Kayseri’ye ayrılan bu ödenek dışında, örnek vereceğim 3 tane şehrimiz var. Sakın bunlar alınmasınlar, tabii ki her şehrimize ödenek ayrılması, yatırım yapılması lazım, sadece karşılaştırmak için veriyorum: Konya’ya tramvay hattı için, sadece 2 proje için 2,3 milyar dolar; Mersin’e tramvay hattı için tek kalemde 1,5 milyar Türk lirası; Kocaeli’ye tramvay için 600 milyar ayrılmış. Şimdi, buradan baktığımızda, bizim Kayseri’ye toplam ayrılan ödeneğin 3 katı, 5 katı, 7 katı sadece projelere ayrılmış.

Konuşacağım bu konuda çok şey var. Kayseri maalesef ki her seçimde Reise rekor oylar vermiştir ama Reis Kayseri’yi her zaman hiçe saymaktadır.

Bunun dışında, havaalanına 10 bin lira gibi bir ödenek ayrılırken Rize’ye 460 milyon, Yozgat’a 100 milyon, Elazığ’a 45 milyon, Bayburt-Gümüşhane’ye 140 milyon, Hakkâri’ye 100 milyon ayrılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Evet, bu, yıllardır, maalesef ki böyle süregelmektedir. Milletvekillerimiz de “137 proje” “139 proje” adı altında açılışlar yapmaktadır ve kamuoyunda böyle bir algı yaratmaktadır.

Şimdi, bu ödenekleri de gördükten sonra -burada daha çok söyleyecek şeylerim var- sayın milletvekillerimiz, AK PARTİ’li milletvekillerimiz, Cumhur İttifakı milletvekillerimiz Kayseri’ye bunu nasıl anlatacak, Kayseri halkımıza bunu nasıl izah edecek? İlerleyen süreçte bunları da göreceğiz inşallah diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul Edenler… Kabul Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 9 - 5411 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde bulunan “(a), (b), (c) ve (d)” ibaresi “(a), (b), (c), (d) ve (h)” şeklinde, (b) bendinde bulunan “,(g) bendi ile ilgili olarak” ibaresi “veya” şeklinde, “plân” ibaresi “program” şeklinde ve “plânın” ibaresi “programın” şeklinde değiştirilmiştir.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Mahmut Tanal                                           Sibel Özdemir                                             Atila Sertel

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       İzmir

                             Emine Gülizar Emecan                                                                                                 Mustafa Tuncer

                                         İstanbul                                                                                                                      Amasya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Amasya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin gündemi finans olunca ben de Et ve Süt Kurumunun finansıyla ilgili bir konudan sizlere bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, KİT alt komisyonumuzca Et ve Süt Kurumunun 2017 ve 2018 yılları Sayıştay raporları görüşmeleri yapılmıştır. Bu görüşmeler esnasında, Kurumun en önemli gider kalemlerinden bir tanesinin de kira giderleri olduğu görülmüştür, şöyle ki: Et ve Süt Kurumu Yönetim Kurulu, 20 Mart 2006 tarih ve 32 sayılı Kararı’yla genel müdürlük hizmet binası kiralamak üzere Genel Müdürlüğe yetki vermiştir. Bu karar uyarınca Genel Müdürlük tarafından Ankara Çankaya Balgat’ta 3.886 metrekare kullanım alanı olan iş yeri beş yıllık kira sözleşmesiyle kiralanmıştır. Sözleşmenin bitim tarihi olan 1 Haziran 2014 tarihinden sonra da kira sözleşmesi, sözleşmenin “hususi şartlar” bölümünün 19’uncu maddesi gereği her yıl uzatılmıştır. Bu binanın yetersiz kalması üzerine de Kurum Yönetim Kurulunun 20 Mart 2013 tarihli kararıyla ek hizmet binası olarak kullanılmak üzere yeni bir bina daha üç yıllık kira sözleşmesiyle kiralanmıştır. Genel Müdürlük ve ek hizmet binası olarak kullanılmak üzere kiralanan binalar için, kiralandıkları dönemden 2016 yılı sonuna kadar olan sürede toplam 8 milyon TL kira bedeli Kurum tarafından ödenmek zorunda kalınmıştır.

Sayıştay, 2011 yılı raporunda Kurumun kendi mülkiyetindeki bir binada hizmet vermesini ve kira ödemekten kurtulması gerektiğini önermiş, bu öneri doğrultusunda, Kurumca yapılan yazışmalar sonunda, Ankara Yenimahalle’de bulunan 16.816 metrekare yüz ölçümlü hazineye ait taşınmaz tahsis edilmiş ve bu arsa üzerindeki pürüzler giderilmiş, 25/9/2014 tarihi itibarıyla imar tadilatı da kesinleşmiştir.

Kurum, kendi mülklerine yapacakları hizmet binaları için gerekli olan avan projesini, uygulama projesini ve yaklaşık maliyet hesabını 5 Mart 2015 tarihinde yaptırmış ve bu işin 2016 yılı yatırım programına alınması için Kalkınma Bakanlığına, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Strateji Daire Başkanlığına başvuruda bulunmuştur ancak ödenek verilmediği için 2016 yılında hizmet binası inşaatına başlanılamamıştır. Kurum, inşaata başlanılması için 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında başvurularını yinelemiş ancak tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek yine programa alınmamıştır. Tüm bu işlemler yapılırken Kurum da kirada oturmaya ve epeyce yekûn tutan kira bedellerini ödemeye devam etmiş ve hâlen de etmektedir. Hatta, Et ve Süt Kurumu Yönetim Kurulunun 25/1/2017 tarihli Kararı’yla, mevcut kiralık binaların hizmete elverişli olmadığı gerekçesiyle, daha elverişli olan başka bir bina aylık 185 bin TL artı KDV’yle kiralanmıştır. Hâlen bu yerde kiracı olan Et ve Süt Kurumu 2020 yılında bu yere aylık 248 bin TL artı KDV kira bedeli ödemektedir -yani 292.640 lira her ay kira bedeli olarak ödemekte- on beş yıllık ödenen kira miktarını da varın siz hesaplayın.

AK PARTİ iktidarı, Et ve Süt Kurumunun kendi mülkiyeti olan hizmet binasının yapımını sürekli ertelemesi nedeniyle bina yapımı için harcanacak paradan kat kat daha fazlasının kiraya ödenmesine sebebiyet vererek Kurumu ekstra zarara uğratmaktadır. Görevi, canlı hayvan, et ve süt piyasasının fiyatlarındaki dengenin üretici ve tüketici aleyhine bozulmasını önlemek olan ve bu amaçla görev yapan Kurumun kendisine ayrılan bütçeden 3,5 milyon lira parayı kira bedeline ayırması da üretici ve tüketicinin haklarını korumak için yapılacak harcamanın eksik yapılmasına sebebiyet vermektedir.

Yine, saray için her türlü harcamanın tasarruf tedbirlerine bakılmaksızın yapıldığı, Beştepe’deki saray yetmezmiş gibi ayrıca yazlık ve kışlık saray yapılmasına devam edildiği, uçan ve yüzen saraylar alındığı dikkate alındığında, tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek milletin yararına çalışan Et ve Süt Kurumu hizmet binasının yapılmayarak Kurumu yüksek ve sürekli kira ödemeye mahkum etmenin ne tasarruf tedbirleriyle ne de samimiyetle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bir örnek vermek gerekirse, Kurum 2017 yılında 250 bin büyükbaş hayvan ithal etmiştir. Bu hayvanların 205 bin adedi Avustralya’dan ithal edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlayayım.

BAŞKAN – Tamamlayın.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Avustralya Hükûmeti kendi hayvanlarının “ESCAS” isimli güvenlik belgesi olan kombinalarda kesilmesini şart koşmuş, Et ve Süt Kurumu bu belgeye uygun kombinası olmadığı için 205 bin baş hayvanı özel sektörde kestirmek zorunda kalmış ve fazladan kesim ücreti ödemiştir. Şayet Kurum, kira için yıllık 3,5 milyon lira ödememiş olsa, çok rahat, aranan standartlarda kombinaları da kendisi kurabilecektir. Bir an önce Et ve Süt Kurumu hizmet binasının yapılarak Kurumun kira için ödediği paraların da üretici ve tüketici menfaatleri için ödenmesinin sağlanması kaçınılmazdır diyor, Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 10’uncu madde üzerine 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin Kanun Teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                    Kemal Bülbül                         Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                        Antalya                                                       Bitlis

                                Meral Danış Beştaş                                 Mehmet Ruştu Tiryaki                 Tulay Hatımoğulları Oruç

                                            Siirt                                                        Batman                                                      Adana

                                                                                                       Garo Paylan

                                                                                                        Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Garo Paylan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben dün Gezi davası için Silivri’deydim. Defalarca Silivri’ye gidiyoruz, biliyorsunuz. Dün, Türkiye’nin bir vatandaşı ve milletvekili olarak yaşadıklarımdan utanç duydum arkadaşlar, utanç. Bakın, Türkiye tarihinin en meşru ve en haklı direnişini biz hep beraber yaptık, milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyla birlikte.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - 30 milyon…

GARO PAYLAN (Devamla) - Ve ben, Gezi’de olmaktan her zaman onur duydum.

Arkadaşlar, Gezi’de bir şiddet vardı ama şiddet, polisin şiddetiydi; o dönemde sizlerin atadığı, “FETÖ’cü” dediğiniz valinin, “FETÖ’cü” dediğiniz Emniyet müdürlerinin şiddeti vardı ve çocuklarımızı kaybettik, gençlerimizi kaybettik, insanlarımızın gözleri çıktı.

SALİH CORA (Trabzon) – Belediye otobüslerini yaktılar orada.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – 185 tane polis arabasını kim yaktı?

GARO PAYLAN (Devamla) – Buna karşı, yalnızca bizler orada bir arada durmayı başardık. Orada AKP’liler de vardı, CHP’liler de vardı, HDP’liler de vardı, MHP’liler de vardı. O zaman İYİ PARTİ yoktu, eminim ki onlar da vardı, onların da gençleri vardı. Hep beraberdik, hep beraber tek bir itirazımız vardı: Tek adama, tek adamın her şeye karar vereceği bir düzene itiraz ediyorduk “Her şeye tek adam karar vermesin.” diyorduk “Hep beraber karar verelim.” diyorduk.

KADİR AYDIN (Giresun) – AKP’liler vardır ama AK PARTİ’liler yoktur.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Gezi’ye karşı maalesef dört yıl sonra -bakın, Gezi 2013 yılında oldu- 2017 yılında kurgu bir soruşturma hazırlandı çünkü toplumu kutuplaştırmaya ihtiyaç vardı, Gezi’deki ruhu yok etmeye ihtiyaç vardı. Gezi’ye karşı kurgu bir soruşturma tezgâhlandı ve bunun sonucunda Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu tutuklandı, pek çok arkadaşımız da yargılandı arkadaşlar. İddianame bile bir buçuk sene beklendi, bir buçuk sene sonra kurgu bir iddianame önümüze konuldu. Neymiş? Bizim hep beraber ortaya koyduğumuz bu direnişi Osman Kavala organize etmiş. Efendim, Soros’la ilişkisi varmış, şuymuş buymuş diye tezgâh, kurgu, iğrenç bir iddianame önümüze kondu ve dedik ki arkadaşlar: Yapmayın, bu yolda yürümeyin. Ancak bakın, yargılama sürecinde pek çok itirazımız oldu. Arkadaşlar, mahkeme başkanı Osman Kavala’ya tahliye verdi biliyor musunuz? Ne yapıldı? HSK, mahkeme başkanını hemen görevden aldı, hemen görevden aldı, üç ay önce oldu bu olay. Başka bir mahkeme başkanı atadı HSK. Sonra ne oldu? AİHM tahliye kararı verdi. AİHM kararına uymadınız “Uymak zorunda değiliz.” dediniz, AİHM kararını da çiğnediniz.

Değerli arkadaşlar, “Mahkûm et.” talimatını almıştı yeni mahkeme başkanı, demişlerdi ki: “Mahkûm et Osman Kavala’yı.” Savunmanın bütün taleplerini yok saydı mahkeme başkanı ve mahkûmiyete doğru yürüyordu. Değerli arkadaşlar, dün bir şey oldu, hani diyordunuz ya, hiçbir şey olmadıysa dün bir şeyler oldu. Mahkeme başkanına gelen talimat değişmişti, bir an önce karara yürümeye çalışıyordu dün mahkemede biliyor musunuz? Savunma diyordu ki: “Elimde deliller var, sunmak istiyorum.” Reddetti. Ne yapmak istiyordu? Karara yürümek istiyordu mahkeme başkanı. Arkadaşlar, sonucunda mahkeme başkanı bütün arkadaşlarımızı saat üçte beraat ettirdi biliyor musunuz? Saat onda başladık, saat üçte bütün arkadaşlarımızı beraat ettirdi hem de bütün hâkimlerin oy birliğiyle beraat ettirdi. Ne oldu biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye’yi normalleştirmek isteyenler bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanına ulaşmışlar ve onu ikna etmişler. “Sen talimat verdin, Osman Kavala tutuklandı ama dünyada bu bizi zor duruma düşürüyor. Batı’yla normalleşmek için gel bu arkadaşları serbest bırakalım, bu talimatını kaldır.” dediler herhâlde, Cumhurbaşkanını ikna ettiler ve sonucunda Osman Kavala ve bütün arkadaşlarımız beraat etti. Ama arkadaşlar, saat üçten saat sekize kadar ne olduğunu hep beraber sormamız lazım. Bakın, saat üçte beraat verildi; saat sekizde, Osman Kavala’nın 15 Temmuzu yönetmekten dolayı veya sorumlu olmasından dolayı tutuklanmasına kadar, gözaltı kararına kadar ne olduğunu hep beraber sormamız lazım. O beş saatte neler değişti? Türkiye’yi normalleştirmeye çalışan dinamik devre dışı kaldı, Türkiye’yi daha derinlere, daha karanlığa itmek isteyen dinamik devreye geçti. Pelikancılar devreye geçti arkadaşlar, pelikancılar. Pelikancılar operasyonu başlattılar trolleriyle birlikte medya üzerinden.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Kim bu pelikancılar?

GARO PAYLAN (Devamla) – Sonra yargı ayağı devreye geçti, sonra siyasi ayak devreye geçti ve bu sefer Osman Kavala’yı tekrar tutuklatmaya Cumhurbaşkanını ikna ettiler maalesef. Maalesef diyorum arkadaşlar, utanç duyuyorum çünkü bakın, Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 125 ülke içerisinde 109’uncu sırada. Bu kararla beraber 125’inci sıraya doğru gerileyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Yalan, yalan bilgi!

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, normalleşmek istemeyen çete, yapılar, devlet içindeki yapılar devreye geçti ve maalesef Türkiye’yi daha da aşağıya çekmek istiyorlar, normalleşmeyelim istiyorlar. Erdoğan’ı Osman Kavala’yı tutuklatmaya ikna etmişlerdi, evet ve arkadaşlar, şimdi de tekrar tutuklama talebiyle Osman Kavala mahkemeye sevk edildi, biliyor musunuz? Şu saatlerde mahkemeye sevk edildi. Ne dediler biliyor musunuz dün serbest bırakan hâkimle de ilgili? “FETÖ’cü hâkimler” diyorlar bugünlerde. Bugün de diyorlar ki: “Daha HSK’nin iki ay önce atadığı hâkimler, yeni hâkimler FETÖ’cü hâkimler.” diye soruşturma açıldı. İşte, böyle bir yargı düzeninin içinden geçiyoruz.

Değerli arkadaşlar, ne oldu? Normalleşme isteyenler kaybetti, normalleşme istemeyenler kazandı “pelikancılar” kazandı ama Türkiye kaybetti.

Dün Silivri’de yaşadıklarım bir film olsaydı “Hadi canım oradan!” derdim “Böyle kurgu mu olur?” derdim “Böyle rezil bir film mi olur?” derdim ama maalesef bu rezil filmi hep beraber Türkiye’de yaşıyoruz ve hep beraber kaybediyoruz arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bülbül, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

61.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, konuşmasını yapan hatip Gezi Park’ında MHP’lilerin de olduğunu ifade etmiştir, başka siyasi… Bozkurt işaretini yapan herkes Milliyetçi Hareket Partilidir anlamı taşımaz. Bozkurt işareti, bir elin parmaklarıyla gerçekleştirilebilecek bir işarettir. Bu noktada provokatif maksatlarla da kullanıldığına çok kez şahit olmuşuzdur.

Milliyetçi Hareket Partisi başıboş insanların kendi kafasına göre hareket etiği, ülkücü hareket başıboş insanların kendi kafasına göre hareket ettiği bir hareket değildir. Ülkücü hareket teşkilatlıdır ve teşkilatının ortaya koyduğu tavır ve davranışlar doğrultusunda hareket eder. Nitekim Sayın Genel Başkanımız, 6 Haziranda yapmış olduğu MYK ve il başkanları toplantısının ardından Gezi Parkı hadiselerinin büyük bir provokasyon ve yıkım eylemi olduğuna çok net bir şekilde işaret etmiştir. O dönemde meselenin yönetilmesi veyahut da işte Cumhurbaşkanı olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bülbül, lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Cumhurbaşkanı ve Hükûmet arasındaki fikir ayrılıkları noktasında meseleyi ayrıca eleştirmesi başka bir şeydir, Gezi Parkı’na dair görüşlerimiz başka bir şeydir.

Biz Gezi Parkı’ndaki provokasyonu, bölücülüğü, hainliği net bir şekilde görmüş ve o zaman işaret etmiş bir partiyiz. Gençliği de sokakların karanlığından çıkarıp okul koridorlarına yöneltmiş, kütüphane masalarında Türkiye’nin geleceğinin şekillendirilmesine katkı sağlamasına yönlendirmeye çalışmışızdır. Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı budur, ülkücü hareket de böyle hareket etmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisinin…

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle eklenmesi öngörülen fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                        Cavit Arı                                               Mahmut Tanal                                         Sibel Özdemir

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                             Emine Gülizar Emecan                                       Atila Sertel                                        Abdüllatif Şener

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                        Konya

                                Neslihan Hancıoğlu                                                                                                 Selin Sayek Böke

                                         Samsun                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Selin Sayek Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu çağın en önemli sermayesi veri. “Veri” dediğimiz şey, esasında bilgi ve bu bilgiler bizim bütün kişisel bilgilerimizi içeriyor. Yani bugün metalaştırılmış olan, dijital dünya içerisinde artık en büyük sermaye olan “veri” dediğimiz şey içinde; ismimizi, adresimizi, fiziksel özelliklerimizi, kişisel özelliklerimizi hatta yapay zekânın makine öğrenmesi metodunu kullanarak ruhsal durumumuzu dahi değerlendirebilecek bir bilgi bütününden bahsediyoruz. Öyle bir veri ki başkasıyla paylaşılıp paylaşılmayacağına dair karar bizim olmalı çünkü veri, kişisel bir veri ve bu özel mülkiyetin özellikle bunca tekelleşen bir dünya düzeninde çokça da korunması gerekiyor, şüphesiz. Ama korunması gereken, nereden korunması gerektiğine dair tahlilin de çok açıklıkla yapılması gerekiyor. Verimizin, biz olan bilginin 2 temel güçten korunması gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, bu veriyi kullanarak bir tekel gücü oluşturan ve bu tekelleşen güç üzerinden bizim verimizi satarak, sattığı veri üzerinden bugün var olan eşitsizlikleri yeniden üreten ve o tekel gücü üzerinden rant elde eden piyasayı mutlaka düzenlememiz gerekiyor. Ama bir ikinci güç daha var, bu maddede hiç değinilmeyen, kişisel verilerimizin korunması gereken; o güç de otoriter rejimlerde devlet gücünü kullanarak kişisel veriyi kişiye karşı kullanabilecek kamu gücünün partileşiyor olması riskinden doğuyor. Yani veriyi, bizim bütün bilgimizi içeren bugünün o sermayesini sadece ve sadece tabana yaymak için tekelleşen piyasa güçlerine karşı korumamız yetmez, aynı zamanda, o veriyi halka ve kişiye karşı kullanma iradesini gösterecek olan kamu gücünü elde ettiği için kendisini tekelleşmiş gören o kamu gücünden de korumamız gerekiyor. Bu madde, bu ikinci korumayı tamamen göz ardı ediyor.

Birincisi için ihtiyaç şuradan doğuyor: Sayılı marka, elinizdeki cep telefonunu, bu cep telefonlarını üretiyor yani bir avuç şirketin elinde verilerimiz. O cep telefonunun içine giren yazılımlar sayılı markalar tarafından üretiliyor yani oradan giden veriler bir tekel gücün elinde birikiyor ama aynı zamanda şu da oluyor: Kamu gücünü eline geçirmiş olan otoriter anlayışlar o listelerden kişisel veri olan kürtaj verilerini elde edip terörist ilan etmeye gidecek kadar kamu gücünü suistimal edebiliyorlar. O zaman eğer kişisel verilerimizi ve halkı, gücü halka karşı kullananlara karşı bir korumayla donatacaksak bu koruma sadece bankalara karşı değil, gücü suistimal ediyor olan kamuya karşı da korumakla yükümlüyüz yani bir dengeye ihtiyacımız var. Kamu gücüne yaslanarak bireylerin veri güvenliğinin keyfî bir biçimde ihlal edilmemesini sağlamalıyız. Öte yandan “veri güvenliği” kavramına sığınarak da halkın ulaşma hakkı olan verilere ulaşabilmesinin önünde de engel oluşturmamalıyız. Bu denge bu maddede sağlanmıyor. Dolayısıyla bu madde kişiyi ve halkı koruyan değil, kamu gücünü suistimal edebilmek için veri güvenliğinin arkasına sığınan bir madde. Bu madde, bu düzeni var eden, esasında kamu gücünü kendi iktidarı için kullanan anlayışı tekrar eden bir madde. “Neden?” derseniz, yanıtı şurada yatıyor: Maddeye göre BDDK -tırnak içerisinde- “ekonomik güvenlik sorunu” görürse verilerin paylaşılmasına engel olabilir. Kimin ekonomik güvenliği? Bu BDDK “Burada bir kriz görüyorum, aman ha durduralım.” diyen vatandaşına “hain” “terörist” damgası vuran bir BDDK. Kimin ekonomik güvenliğini koruyacak? Ayrıca “ekonomik güvenlik” denen kavram, muğlak bir kavram, tanımı ne? Somut değil Anayasa’yı bile ihlal ediyor. Çünkü keyfîliğe kapı açan bir maddeyle karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Hemen toparlıyorum.

Hangi bilginin sır olması gerektiğine nasıl karar verildiğini birkaç örnekle vereyim. Partimizden değerli milletvekillerimiz sormuşlar: “TRT’ye 2 milyar lira ödüyor vatandaş, bu para nereye harcanmış?” Yanıt gelmiş: “Ticari sırdır.” Milletvekillerimiz sormuş: “Şehir hastaneleri... Müthiş bir yük altındayız. Para nereye gidiyor?” Cevap gelmiş: “Ticari sır.” Milletvekillerimiz sormuş: “Afrin’den kaçak getirilen zeytinyağlarının ne kadarı piyasaya sürüldü?” Yanıt gelmiş: “Ticari sır.” Burada yanıt çok belli: Her şeyi ticari sır yapıp halktan kaçırmayı düşünüyorsunuz.

Bu madde, bir kez daha düzende krizi çıkartmaya devam eden bir maddedir, mutlaka geri çekilmesi gerekir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle eklenmesi öngörülen fıkranın aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“Sır niteliğindeki bilgilerin, üçüncü ve dördüncü fıkralar uyarınca yapılacak paylaşım ve aktarımlarına ilişkin kapsam, şekil, usul ve esasları belirlemeye veya bunlara ilişkin sınırlamalar Kurul tarafından hazırlanan yönetmelikle belirlenir.”

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                                  Şenol Sunat                                            Feridun Bahşi

                                           İzmir                                                       Ankara                                                     Antalya

                                    İsmail Koncuk                                       Hayrettin Nuhoğlu                 Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                          Adana                                                      İstanbul                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Bankacılık Kanunu” başlıklı torba kanun teklifinin 10’uncu maddesi üzerine söz aldım. Selamlarımı sunarak başlıyorum.

Son yıllarda kanunlarda yapılan değişikliklerin büyük çoğunluğunda kısa süre sonra yeniden değişiklik yapma zarureti hasıl olmaktadır. Bunun esas sebebi, iktidarın uzun vadeli ve planlı düşünme ve çalışma yeteneğinin olmamasıdır. Çok bilinmeyenli denklemler karışışında bocalayan ve kısa vadeli çare arayanlar köklü çözümler getiremez. Artık kanun teklifleri Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanmıyor, Külliye’de hazırlanıp torba kanun tekliflerine doldurularak komisyona, oradan da Genel Kurula geliyor. Geliyor gelmesine de kanunlaşmadan önce, kanunlaşmış gibi de paylaşılıyor. İşte bu davranışlar devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz.

Diğer taraftan, 10’uncu madde, uygulamada keyfîliğe neden olabilecek nitelikte olup şayet Anayasa’ya aykırılık yönünden Anayasa Mahkemesine gidilirse iptal edilebilecektir. Günümüzde gelişen teknolojik ortamda kişisel verilerin önemi çok artmıştır. Kişileri ve toplumu veriler üzerinden sahtekârların tuzağına düşürmekten korumak devletin görevi olmalıdır. Tekelleşen piyasa koşulları ve iktidarı elinde tutanların verileri kullanma ihtimali vatandaşı korumasız bırakabilir. Bu sebeple, sır niteliğindeki bilgilere sınırlama getirme yetkisinin bir kurula verilmesi keyfîliğe yol açabilecektir. Biz, bu hâliyle maddeyi uygun görmüyoruz, sadece 10’uncu maddeye değil, kanunun tümüne “hayır” diyoruz.

Değerli milletvekilleri, son günlerde gene FETÖ’nün siyasi ayağı yoğun olarak konuşulmaya başlandı. Ben size siyasi ayakla ilgili bir örnek vermek istiyorum: Bir üniversitemizde FETÖ soruşturma komisyonu kurulmuş. Komisyon başkanı sanığa soruyor: “Cemaat toplantılarına gitmişsin, doğru mu?” “Evet, gittim efendim.” “Nasıl gittin?” “Bülent götürdü efendim.” “Bülent kim?” “Yanınızda oturuyor efendim.” Dönüyor Bülent’e “Bülent, bu adamı cemaat toplantılarına sen mi götürdün?” “Başkanım, birlikte götürmüştük ya.” diyor. Gerçek durum bu olaydaki gibidir. Defalarca tekrarladık, başkalarını suçlayanlar etraflarına veya aynaya bakarlarsa FETÖ’nün siyasi ayağını göreceklerdir.

Değerli milletvekilleri, siyasi ayak başka konularda da aranmalıdır. “Çözüm süreci” adını vererek terörle mücadeleyi askıya alan; güneydoğudaki önemli birçok yerleşim yerini hendeklerle, bombalarla kuşatan; 800’e yakın güvenlik görevlisinin şehit olmasına, 300’den fazla sivil yurttaşın hayatını kaybetmesine yol açan olayların arkasındaki siyasi ayak nerededir? Habur’da çadır mahkemeleri kurdurarak PKK’lı teröristleri -üstelik terörist kıyafetlerini çıkarmadan- törenlerle karşılayan, rahatsız olmasınlar diye Türk Bayrağı ve Atatürk posterlerinin bile kaldırılmasını sağlayan siyasi ayak kimdir, kimlerdir? İmralı’yla görüşen, Oslo’da müzakere eden, Dolmabahçe’de mutabakat metni yayınlayanların siyasi ayağı yok mudur? Bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü peşmerge kıyafetli PKK’lıları kaymakamlara, valilere ağırlatarak Kobani’ye geçmesini sağlayan; PYD-YPG’ye katılarak Afrin’de, Azez’de Türk askerlerini şehit edenleri oralara gönderen siyasi ayak nerededir? Suriye’nin kuzeyindeki PYD ve YPG’yi kuran, yöneten elebaşıları Ankara’ya getirip görüşenlerin ve pasaport verenlerin siyasi ayakları yok mudur? Ege Denizi’nde 18 Türk adasının Yunanistan tarafından işgal edilmesine göz yumulmasının arkasındaki siyasi ayak kimdir? Bugün Mustafa Akıncı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamını işgal ederek Türk milletini incitecek sözler sarf ediyorsa, onu Cumhurbaşkanlığına getiren süreçte Rauf Denktaş’ı “Ergenekoncu” diye tutuklamaya kalkışan, Annan Planı’nın kabul edilmesi için baskı yapan siyasi ayağı araştırmak gerekmez mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Sakallı emekli generalin bir ay önce İstanbul’daki bir toplantıda “Kurulacak ASRİKA devletinin başkenti İstanbul, resmî dili Arapça olsun.” demesine rağmen hakkında hiçbir cumhuriyet savcısının soruşturma başlattığını bugüne kadar duymadığımıza göre, dayandığı siyasi ayak yok mudur?

Kızılay gibi bir kuruluşun itibarını düşüren, kurban paralarını topladığı hâlde kurban kesmeyen “şartlı bağış” adı altında milyonları “Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır.” diyerek başka yerlere gönderen ve hâlâ orada pişkince oturmaya devam eden kişiye sahip çıkan siyasi ayak yok mudur?

Siyasi ayak konusunda İYİ PARTİ olarak verdiğimiz araştırma önergeleri reddedilse de Türk milletinin menfaatlerini korumaya devam edeceğimizi bildirir, saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Maddenin oylamasında karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, 10’uncu maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.23

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, oylama işlemini tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

10’uncu maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Değerli milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde 3’ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutup daha sonra birlikte işleme alacağım. İlk önce aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                           Ömer Faruk Gergerlioğlu                Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                        Kocaeli                                                       Bitlis

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                     Kemal Bülbül                                  Meral Danış Beştaş

                                         Batman                                                     Antalya                                                        Siirt

Diğer önergenin imza sahipleri:

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                  Ümit Beyaz

                                           İzmir                                                        Adana                                                      İstanbul

                                      Hüseyin Örs                                            İsmail Koncuk                                          Feridun Bahşi

                                         Trabzon                                                      Adana                                                      Antalya

                                                                                                       Şenol Sunat

                                                                                                          Ankara

Diğer önergenin imza sahipleri:

                                        Cavit Arı                                        Emine Gülizar Emecan                                  Mahmut Tanal

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                    Sibel Özdemir                                         Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         İstanbul                                                      Konya                                                      Samsun

                                                                                                        Atila Sertel

                                                                                                            İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, önergeler üzerinde söz isteyen arkadaşlarımıza söz vereceğim.

İlk söz Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL döneminde çok cinayetler işlendi, çok büyük hukuksuzluklar yapıldı iktidar tarafından. İnsanlar bir gece yarısı sorgusuz sualsiz işlerinden ihraç edildi ve bir köşeye sıkıştırıldı ve ardından insanlar bu hâlleriyle intihar etmeye başladı. En az 60 kişi intihar etti, binlerce kişi kanser oldu, kalp kriziyle hayatına veda etti. Bunların çoğu yetişkin insanlardı ama OHAL döneminin zulümleri sadece yetişkinleri bulmadı, çocukları da buldu maalesef.

Bugün, size çok önemli bir vakayı anlatacağım, lütfen dikkatle dinleyin. Bu vaka karşısında -siyasi parti ayırt etmeksizin- vicdanı sızlamayan bir vekil olacağını tahmin etmiyorum ve çözüm için gayret etmeyen bir vekil olacağını da tahmin etmiyorum.

Değerli arkadaşlar, şu gördüğünüz çocuk, Ahmet Burhan Ataç anne ve babasının şok bir şekilde gözaltına alındığı tarihte kemik kanserine yakalanıyor. Doktorlar tarih olarak bu gözaltı dönemini söylüyorlar. Büyük bir şok yaşıyor çocuk. İmmün direnci düşüyor ve kemik kanseri oluyor. Sol skapula kemiği alınıyor ve sol kolu işlemez hâle geliyor. Ameliyatlar, kemoterapiler, radyoterapiler… Bu arada, çocuğun babası cezaevinde, annesinin de yurt dışı yasağı var. Babasını ziyarete gittiğinde -ki babasını çok seven bir çocuk, saçları kemoterapiden dolayı dökülen bir çocuk- babası empati yapmak için “Oğlum bak, benim de saçlarım döküldü.” diyerek, usturaya vurarak onu karşılıyordu ve çocuğu teskin etmeye çalışıyordu. Çocuk, baba hasretiyle yanıp tutuşuyordu ve aile babanın tutuksuz yargılanması için bir çare arıyordu ama bir türlü olmuyordu. Aile beni de ziyaret etti Mecliste ve durumları için bir çare istediler, aradılar.

Saçları dökülmüş Ahmet Burhan Ataç’ı görüyorsunuz, inanın ki çok duygusal bir çocuktu. Yanında “baba” dediğimde gözyaşları dökülen, kendisine dokunduğumda ağlayan bir çocuktu; depresyonda, çok üzüntülü, sıkıntılı bir çocuktu ve çare bulunamıyordu, hastalık ilerliyordu. 4’üncü evre kemik kanseri oldu artık geçtiğimiz aylarda ve çocuğun durumu kötüleşiyordu. Ardından yeni bir tedavi umudu doğdu. KHK’li Profesör Haluk Savaş Almanya’da bir tedavi denemişti. Ölmek üzereydi Türkiye’deki tedaviler sonrası. “2-3 ay ancak yaşarsın.” denmişti ama Almanya’daki farklı bir teknolojik destekli kemoterapiyle şu anda hâlen yaşıyor ve âdeta dirildi, ömrü uzadı, çok iyi bir durumda. Bu çocuk için de aynı tedavi Almanya’da düşünüldü ve Almanya’ya gitmesi istendi ama baba cezaevindeydi, annenin yurt dışı yasağı vardı ve yurt dışına çıkışları büyük problemdi. Aylarca anne mahkemeye dilekçeler verdi, yurt dışı yasağı kaldırılmadı. En sonunda Almanya’ya gidişi babaannesiyle mecburen oldu ve bu arada, tabii, Almanya’daki kemoterapi için 50 bin euro gerekiyordu. Sosyal medya kampanyalarıyla tüm vicdanlı insanlar bu 50 bin euroyu topladı ve Almanya’ya ancak babaannesiyle gitti ama çocuk babaannesiyle giderken annesi ona pembe bir yalan attı, “Ardından ben de geleceğim.” dedi. Çocuk kemoterapiyi aldı ama sürekli ağlayarak ağrılar, acılar içindeyken “Annem nerede?” dedi ve onu ikinci kemoterapi kürüne kadar Almanya’da tutamadılar, mecburen Türkiye’ye döndü. Kemik kanseriydi ve metastaz yapmıştı, bacak kemiklerine sıçramıştı, bacak kemiklerinde kırıklar ortaya çıkmıştı, alçıya alınmak zorunda kaldı. Çocuk çok zor durumdaydı, tekrar Almanya’ya annesiz gitmek istemiyordu. Bunun üzerine mahkemeye baskı yapıldı ve sonunda Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi yurt dışı yasağını kaldırdı şu kararla. Anne pasaport için hemen müracaat etti ama karşısına ikinci bir soruşturma çıktı, hakkında bir soruşturma dolayısıyla Adana Savcılığı yurt dışı yasağı koymuştu. Tüm vicdanlı insanlar Twitter’da “hashtag” çalışmasıyla “Ahmet Almanya’ya annesiyle gitsin.” dedi. 270 bin “tweet” atıldı, Türkiye Twitter tarihinin rekoru kırıldı ve pazartesi günü Adana Savcılığı çocuğun sağlık nedenleri dolayısıyla “Bu yasağı kaldırıyoruz.” dedi. Herkes çok sevindi, bayram etti âdeta tüm insanlık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Ama ardından gelen gün bir şok haberle karşılaştık. 7 Şubatta yurt dışı yasağını kaldıran Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi Adana Cumhuriyet Savcılığının 16 Şubattaki kararı sonrası her nedense 17 Şubatta tekrar yurt dışı yasağı koydu. Değerli arkadaşlar, kulaklarımıza inanamıyoruz, gözlerimize inanamıyoruz, evraklar burada. Yani bir çocuğun yurt dışına gitmesini engellemek hangi anlayışla açıklanabilir, hangi devlet anlayışı bunu yapabilir?

Değerli arkadaşlar, yargı, hukuk ne için vardır, ben size sorarım? Hukuk, adalet için değil midir? Onu da geçelim, hukuk insan için değil midir? Bu annenin yurt dışı yasağı niye hâlen devam ediyor? Ben tüm Meclise sesleniyorum: Lütfen bu insanlık ayıbını gelin hep birlikte kaldıralım, bu çocuk 27 Şubatta ikinci kür için Almanya’ya gidecek ve onu tüm bir Türkiye toplumu olarak, parti ayırt etmeksizin lütfen gönderelim, hepimiz gayret edelim. Bu ayıbı insan olarak kabul etmiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerindeki konuşmacımız Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs.

Süreniz beş dakika Sayın Örs. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 11’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, etkin bir sermaye piyasasının oluşumunun temelinde güven ve fırsat eşitliği ilkeleri yer almaktadır. Ancak, zaman zaman piyasalarda bu ilkelere ters düşen işlem ve davranışların olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bazı piyasa katılımcılarının rasyonel olmayan davranışlarla hisse senedi fiyatlarında dayanağı olmayan beklenmedik dalgalanmalar yaratarak yatırımcıları yanlış yönlendirmeleri ve bundan haksız kazanç sağlamaya çalışmaları manipülasyon olarak nitelendirilmektedir. Özellikle, bireysel yatırımcının korunması açısından manipülasyon, yasal düzenlemelerle de önlenmeye çalışılmaktadır. Ekonomimizde halka açık şirket sayısı ve yerli, yabancı yatırımcı sayısı artmış gibi görünse de gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında yeterli seviyede olmadığı görülmektedir. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler ve piyasalardaki güven eksikliği, yaşanan olumsuzlukları da tetiklemektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle “piyasa dolandırıcılığı” olarak da nitelendirilen manipülasyonlar, ekonomik oyun kurallarının tam olarak netleşmediği ve uygulamada belirsizlik olan ortamlarda daha sık karşılaştığımız bir durumdur. Birçok kesimi ilgilendiren manipülasyon, ülke ekonomimizi etkilediği gibi yerli ve yabancı yatırımcıların piyasalardan uzaklaşmasına da sebep olmaktadır.

Hukuki açıdan suç sayılan manipülasyon tanımlanmakta zorlanılsa da bütün ülkelerde yasaklayıcı çeşitli düzenlemeler mevcuttur. Bizim ülkemizde de Sermaye Piyasası Kanunu manipülasyonu suç saymış ve yasal yaptırımlara tabi tutmuştur ama bizde de neyin manipülasyon sayılacağı konusu maalesef netleşmemiştir. Bu değişiklikle neyin manipülasyon sayılacağı konusu BDDK’ye bırakılmaktadır.

Günümüzde gelişen teknoloji, yaygın internet kullanımı, finansal bilgilere erişimin kolaylığı manipülasyon yapma şekillerini çoğaltmış ve çeşitlendirmiştir. Teknolojik imkânlarla farklı farklı yollar denenerek gerçekleşen manipülasyon suçunun takibi, bu çeşitlilik karşısında zaten yetersiz kalan yasal düzenlemelere bir de manipülasyon tanımının belirsizliği eklenince daha da zorlaşmaktadır. Dolayısıyla bilişim teknolojilerindeki gelişmeler gözlemlenerek, yeni yöntemler incelenerek ve gerektiği yerde uzmanlardan yardım alınarak manipülasyon suçuyla etkin bir şekilde mücadele edilmelidir.

Finansal piyasalarda “manipülasyon ve yanıltıcı işlemler” olarak kabul edilen işlem ve uygulamaları gerçekleştirenlere sağlanan menfaatin 2 katından az olmamak üzere, bir önceki yıl sonu finansal tablolarında yer alan faiz, kâr payı gelirleri, alınan ücret ve komisyonlar ile bankacılık hizmet gelirlerinin toplamının yüzde 5’i kadar idari para cezası uygulanmaktadır. Fakat menfaat sağlayıcıların bilinmesi mevcut durumda imkânsız gibi gözükmektedir. Manipülatör menfaat sağlamak için mutlaka bir aracı kurum üzerinden işlem yapmak zorundadır. Yapılan işlemler uzman kişilerin görev yaptığı bağımsız denetim kurum ya da kuruluşlarca denetlenmelidir. Bu denetim sonrası yanıltıcı işlem yaptıkları belirlenenler MASAK benzeri kuruma iletilmeli, bu kurum manipülatörleri takip ederek belli aşamalardan sonra yargı sürecini başlatmalıdır. Şunu da belirtmek zorundayım ki yapılan yapısal değişiklikler belirsiz manipülasyon tanımları nedeniyle manipülasyon yapılan süreçleri denetim altına almakta ve engellemekte çok yetersiz kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, manipülasyonların engellenmemesinin getirdiği zararlar sadece sermaye piyasası ve aracının fiyatı üzerinde sınırlı kalmayacak, bütün piyasayı ve ülke ekonomisini etkileyecektir. Manipülasyon suçunu işleyenlerin cezalandırılması kadar bu suçtan ötürü zarara uğrayanların zararının da tazmini gerekmektedir. Fakat bu zarara uğrayanların zararlarının nasıl karşılanacağına dair bir çözüm hâlâ getirilememiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Manipülasyon nedeniyle yatırımcılar yanıltılmakta, aldatılmakta, dolandırılmakta ve haksız kayıplara uğramaktadır. Bu durumun giderilmesi, ekonomik ortamlarda güvenin tesis edilmesi için gözetim ve denetim mekanizmalarının etkinliğine ihtiyaç vardır. Bu eksikliklerin giderileceği inancıyla yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerine söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Cavit Arı.

Buyurun. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Arı.

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Tüm Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, finansal piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemlerle ilgili Bankacılık Kanunu’nun 76’ncı maddesinin (a) bendinde düzenleme yapılmak istenilmekte. Bu düzenlemeyle “Bu Kanun kapsamındaki bankalar tarafından; 4 üncü maddede sayılan işlemler yoluyla finansal piyasalarda yapay arz, talep veya döviz kuru dahil fiyat oluşumunu sağlamak amaçlı işlem ve uygulamaların yapılması, internet ortamı dahil farklı araçlarla gerçeğe aykırı veya yanıltıcı bilgilerin yayılması, tasarruf sahiplerinin gerçeğe aykırı veya yanıltıcı şekilde yönlendirilmesi ya da bu amaçları sağlamaya yönelik benzer işlem ve uygulamaların yapılması finansal piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemler olarak kabul edilir. Hangi işlem ve uygulamaların bu madde kapsamına gireceği Kurul tarafından belirlenir ve Resmi Gazetede yayımlanır.” hükmü getirilmeye çalışılmakta.

Değerli arkadaşlar, hangi işlem ve uygulamaların bu madde kapsamına gireceğine burada kim karar veriyor? Değerli arkadaşlar, burada kararı Kurul vermekte yani bu kapsama hangi işlemlerin gireceğine dair yetki Kurulda, Kurul tarafından karar verilmekte.

Değerli arkadaşlarım, bu şekliyle Kurul, yasa koyucunun yerine geçmekte. Bu düzenleme Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin en temel özelliklerinden biri kanunsuz suç ve cezalandırmanın olamayacağıdır. Suç ve cezada kanunilik ilkesinin unsurlarını sayabilirsek eğer, suç konusunun ve suçu oluşturan eylemlerin kanunda tanımlanması gerekmekte, birinci ilke. Temel niteliklerinin belirlenmesi gerekir. Suç ve cezada kanunilik ilkesiyle ilgili Anayasa Mahkememizin çok sayıda kararı vardır değerli arkadaşlar. Yani öncelikle bir eylemin suç olabilmesi ve bunun karşılığında da bir ceza tayin edilebilmesinin temel yolu, öncelikle bunun kanunda yazılı olması gerekmektedir. Burada ise biz yetkiyi Kurula vermekteyiz. İşte bu düzenleme bu şekliyle açıkça Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir, hukuk devleti.

Yine hukuk devletinin bu temel ilkelerinden biri belirliliktir. Belirlilik ilkesi, yalnızca yasal belirlilik değil aynı zamanda hukuki belirliliği içermektedir. O nedenledir ki bir düzenlemeyi kanuna almak, bir düzenlemenin kanunda yer alması demek, bunun hukuka uygunluğu anlamına gelmeyecektir. İşte şu an yapılmakta olan bu düzenlemeyi “Kanuna uygun şekliyle düzenledik.” diye siz ifade edebilirsiniz ancak bu hukukun temel ilkelerine uygun değildir ve açıkça Anayasa’ya aykırıdır değerli arkadaşlar. Yani kısa özet, kanunla belirlenmemiş hiçbir eyleme ceza konulamaz. O nedenle Kurula yetki verilmesi doğru değildir. Burada hangi eylem ve işlemlerin suç teşkil edeceği açıkça ifade edilmelidir. Kanunlar öncelikle düzgün bir şekilde Anayasa’ya, evrensel hukuk kaidelerine uygun düzenlenmelidir. Ve sonrasında da yine, aynı şekilde, düzgün bir şekilde yargı tarafından uygulanabilmelidir.

Bugün Türkiye’de yargıyla ilgili sıkıntıların olduğunu hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayalım.

CAVİT ARI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bugün Türkiye’de en önemli konulardan birisinin yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı olduğunu biliyoruz. Bugün Türkiye’de yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda maalesef ki şu an yüzde 38’ler civarında bir güvenilirlik kalmıştır değerli arkadaşlar.

Ben, getirmeye çalıştığınız bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade etmek istiyorum ve bu düzenlemeden vazgeçilmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 11’inci maddesiyle 5411 sayılı Kanun’a eklenen 76/A maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu madde kapsamına giren işlem ve uygulamalar Kurul tarafından belirlenir ve Resmi Gazetede yayımlanır.”

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                                    Ramazan Can

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                    Kırıkkale

                               Fehmi Alpay Özalan                                        Recep Özel                                           Oğuzhan Kaya

                                           İzmir                                                        Isparta                                                       Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle 76/A maddesi kapsamına giren işlem ve uygulamaların Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, elbette gecenin ilerleyen saati oldu ama biraz sabırlı olursak ve konuşmacılarımız da süresinde tamamlarlarsa aşağı yukarı bir buçuk, iki saatlik bir süremiz kaldı. Bunu, bugünkü akışımızı bir tamamlayalım diye uğraşıyoruz, ben de gayret ediyorum Divan olarak. Sizlerden de ricam canlı, seviyeli ve düzeyli bir şekilde bugünkü konuşmalarımızı, her şeyi bitirerek bir çalışma gününü bitirmektir.

12’nci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır.

Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Feridun Bahşi

                                           İzmir                                                        Adana                                                      Antalya

                                      Şenol Sunat                                            İsmail Koncuk                                             Ayhan Erel

                                          Ankara                                                      Adana                                                     Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

20 Şubat 2015 tarihinde, bölücü terör örgütü hainlerinin saldırısı sonucu şehit olan ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin yarın 5’inci yıl dönümü, kendisini rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, bir torba yasayla karşı karşıyayız. Özal hükûmetleri döneminde başlayan ancak AK PARTİ hükûmetleri tarafından tamamen rutin hâline getirilen torba yasa yöntemine bu yasada da başvurulduğunu görüyoruz. Yasalar sorun çözmek için çıkarılır, yeni sorunlar çıkarsın diye değil. AK PARTİ’nin daha önce çıkardığı torba yasalarda unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı bulunmuş hususlar yeni torba yasalarla düzeltilmeye çalışılmakta ancak yeni torba yasalar yeni sakıncalar doğurmaktadır. Torba yasalar yapboz, dene yanıl, koy kaldır yasalarıdır. Alelacele, yangından mal kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunları daha önce defalarca söylememize rağmen iktidar yanılmaz olduğunu düşünüyor, yaptığı her işin de doğru olduğuna inanıyor.

Daha önce de yine defalarca dile getirdiğimiz gibi, Roma’da milattan önce 98 yılında kabul edilmiş bir kanunla yasa yapma tekniğinin ilkesi çizilmiştir. Bu ilke yasalarda konu birliği olması ilkesidir yani tek konu ya da sıkı bağlantı içindeki konuların bir yasa içerisinde düzenlenmesi zorunluluğu ilkesidir. İki bin yüz on sekiz yıl önce konulmuş evrensel hukuk ilkesine bizim Parlamentomuzda bugün bile uyulmamakta ısrar edilmekte, aralıksız torba yasalar çıkarılmasına devam edilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisini bu şekilde çalıştırmak doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, bugün ilk konuşmamdan itibaren Türk yargısına zaman zaman değindim, yine değineceğim. Türk yargısının durumu da yine içler acısı hâldedir, hukuk ve adalete güven sıfırlanmıştır. Konuşmalarımızda ilk günden beri vurgu yaptığımız husus, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığıdır. İktidar, Türk yargısını son on sekiz yıldır arka bahçesi hâline getirmek için çabalamış ve gelinen noktada bunu becermiştir. Başta Ergenekon kumpasları ve 15 Temmuz sonrası yaşananlar Türk yargısını bitirmiştir.

Şu unutulmamalıdır ki adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Geçmişte adaletsizliğe uğradıklarını iddia edenler, bir an önce bu adaletsiz uygulamadan vazgeçmelidir. Adalet, gün gelecek en büyük sığınağınız olacak ancak böyle giderse öyle bir günde sığınılacak bir adaletten söz etmek dahi mümkün olmayacaktır. Dün muktedirlerce tahsis edilen zırhlı arabalara binip kendilerini adaletin mutlak hâkimi gören ve bu güce güvenerek her türlü adalet katliamını yapan FETÖ terör örgütü mensubu hâkim ve savcıların bugünkü durumu, bugün adalet mekanizmasında görev yapıp hukuksuz ve adaletsiz davrananlara örnek olmalıdır. Çok geç olmadan yapılması gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil, evrensel ilkeler ve objektif kıstaslara göre tespit edilerek çözüme kavuşturulmasıdır.

Değerli milletvekilleri, yargı bağımsız olmak zorundadır. Tüm dünya ülkelerinde bu konuda kesin düzenlemeler vardır. Ülkemizde de yargı bağımsızlığı Anayasa hükümleriyle kesin kurallara bağlanmıştır. Nitekim Anayasa’mızın 9’uncu maddesinde “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”, 138’inci maddesinde ise “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar.” denmek suretiyle kurallara bağlanmıştır. Yani, hâkimlerin bağımsızlığı, kararlarını verirken hür olmalarını, hiçbir dış baskı ve tesir altında bulunmamalarını gerektirir. Baskı yapılması kadar, yapılabilme ihtimali de hâkimlerin bağımsızlığını zedeler. Ne var ki, 2017 Anayasa değişikliği referandumu yasama organının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organının bağımsızlığını da tamamen ortadan kaldırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Diğer bir ifadeyle, sadece yasama organını değil aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmuştur. Şunu özellikle belirtmek isterim ki, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur. Bu kişi, bir bilge kral veya halk tarafından yüksek oyla seçilmiş bir başkan olsa bile durum değişmez. Her gücün doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır. Yüz otuz yıl önce Lord Acton’ın söylediği gibi, “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır.” Türk yargısı bir an önce iktidarın egemenliğinden kurtarılmalıdır.

Bu vesileyle, yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Madde 12- 5411 sayılı Kanun’un 77’nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarına ilişkin hükümler

MADDE 77- Kalkınma ve yatırım bankaları, bu Kanunun 43 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 54, 55, 56, 57, 61, 63, 64, 106 ilâ 129 uncu maddeleri, 130 uncu maddesinin (a) bendi, 131 ilâ 142 nci maddeleri hariç olmak üzere diğer hükümlerine tâbidir.

Kurul, kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlerin uygulanmasını ve finans sektöründeki diğer aktörlerin durumunu da dikkate alarak, kalkınma ve yatırım bankalarından biri, bir grubu ya da tamamı için, belirlenen asgarî veya azamî standart oranlar ve sınırlardan farklı bir oran veya sınır tesis etmeye, hesaplama ve bildirim dönemlerini farklılaştırmaya veya genel olarak belirlenmemiş oran ve sınırlar tespit etmeye yetkilidir.

Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarınca faizsiz yöntemlerle gerçekleştirilebilecek faaliyetlere ilişkin usûl ve esasları belirlemeye Kurul yetkilidir.

Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarının faizsiz finansman sağlamak amacıyla katıldıkları ortaklıklar 49 uncu maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmez.

Katılım bankalarının, faizsiz yöntemlerle finansman sağlanması nedeniyle edindikleri ortaklık paylarının toplam tutarı katılım bankaları tarafından kabul edilen katılım fonlarının yüzde ellisini aşamaz ve 56 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen sınırların hesabında dikkate alınmaz. Katılım bankalarınca faizsiz yöntemlerle finansman sağlanması nedeniyle üstlenilen yükümlülüklerden dolayı gayrimenkul ve emtia üzerine yapılan işlemler 57 nci madde kapsamında değerlendirilmez.”

                                        Cavit Arı                                               Mahmut Tanal                                         Sibel Özdemir

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                             Emine Gülizar Emecan                                       Atila Sertel                                        Abdüllatif Şener

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                        Konya

                                                                                                 Neslihan Hancıoğlu

                                                                                                          Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bankacılık Kanunu’yla ilgili Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, madde 12’ye baktığımız zaman, bu maddedeki düzenlemeyle Bankacılık Kanunu’nun 77’nci maddesinde yapılan bir değişiklikten söz ediyoruz burada. Bu yapılan değişiklikle bankacılık sisteminin geneli için belirlenen standart oran ve sınırların kalkınma ve yatırım bankaları için farklı belirlenebilmesi konusunda BDDK’ye yetki verilmektedir. Yani burada “kalkınma ve yatırım bankaları” dediğimiz faizsiz bankalardan söz ediyoruz, faizsiz bankacılık yapan bankalardan söz ediyoruz. Yani BDDK, kalkınma ve yatırım bankaları için belirlenen asgari veya azami standart oranlardan ve sınırlardan farklı bir oran veya sınır tespit edebilecek bu maddeye göre. Sonuç olarak, bu düzenlemedeki risk, farklı imtiyazlar sağlanarak serbest piyasa ekonomisi içinde rekabetin bozulabilme riskidir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, konuşmalarımızda sürekli bahsediyoruz, daha önce de konuştuk. İşte, bu madde yine BDDK’ye yetki veren bir madde. BDDK nasıl bir üst kurul demiştik? Artık emir alan bir üst kurul yani özerkliğini kaybetmiş ve Hükûmet tarafından yönlendirilebilen, emir alan ve aldığı emirleri uygulayan bir kurul olarak görüyoruz. Şimdi, tabii, burada bu kurula bu yetki verildiği zaman piyasa ekonomisi içinde rekabetin bozulması yönünde kararlar alabilme riski de var. Bizim bu noktada uyarılarımız var. Dileriz ki bu noktada BDDK tedbirli davranır ve bankacılık sektöründe bozulmaya sebep olacak kararlar almaz.

Aslında bu kanun teklifinin tamamına baktığımızda, ne bu madde ne diğer maddelerin sorunlara hiçbir şekilde çözüm olmadığını da görüyoruz. Yaşanan daralma rakamlarla da ortada. Bugün kamu bankalarının kârları her geçen gün azalmakta. Size bir iki tane banka örneği vereceğim arkadaşlar. 2017 ve 2019 itibarıyla aktif büyüklüklerine göre birkaç bankanın net dönem kârlarına baktığımızda -Türkiye Bankalar Birliği verileri- örneğin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının 2017’de net dönem kârı 6 milyar 507 milyonken 2019’da bu 3 milyar 844 milyona düşmüş. Yine, bir örnek de Halk Bankasından verelim. Yine, 2017’de 3 milyar 10 milyonken baktığımızda 924 milyona düşmüş. Aslında daralma bu rakamlarla da -daha fazlasını vermeye gerek yok- görülüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, finans sektörünü bankacılık, sermaye piyasaları ve sigortacılık sektörü oluşturmakta. Şimdi, Türkiye'de baktığımızda finans piyasaları içerisinde, finans sektörü içinde bankacılığın oranı yüzde 80-90’larda yani sermaye piyasaları ve sigortacılık sektörünün bu finans sektörü içerisindeki payı çok küçük. Gelişmiş ülkelere baktığımızda ise bunun tam tersini görmekteyiz. Oralarda bankacılığın oranı çok daha düşük, sermaye piyasaları ve sigortacılık sektörü çok daha geniş anlamda yer buluyor.

Şimdi, bugün bu maddeyle neyi düzenliyoruz? Sektörün içinde küçük bir yer tutan kalkınma ve yatırım bankalarıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Hâlbuki gerçekten finansal piyasalarda bir gelişme istiyorsak bizim bunlardan ziyade sermaye piyasaları ve sigortacılık sektörünü geliştirecek düzenlemeler yapmamız lazım. Aslında hiçbir şeyi doğru yapamadığınız getirdiğiniz kanun tekliflerinden de belli çünkü aceleyle, günü kurtarmak için yapılan düzenlemeler hiçbir işe yaramıyor maalesef. Örneğin, İstanbul Borsasına baktığımızda, bir türlü büyüyemediğini görüyoruz, yeterli derinliğe sahip olamadığını görüyoruz. Hâlbuki borsanın rakamlarının büyümeye odaklı olması, büyümesi lazım. O zaman da onunla ilgili yeni girişimlerde bulunulması, yeni düzenlemeler yapılması gerekiyor değerli arkadaşlar.

Son olarak bir de 1’inci maddeyle ilgili bir düzenleme var, ona değinmek istiyorum. Bankacılık sisteminin emin bir şekilde işleyişini tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle bir bankacının, cumhuriyet savcılığına başvuruda bulunularak, imza yetkisi kaldırılabilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakikada toparlayın lütfen.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Örneğin, bir bankacı “Ekonomide gelecek yıla ilişkin beklentimiz pozitif büyüme değil negatif büyüme.” yani “Küçülme var.” şeklinde rapor yazarsa ne olacak? O zaman bu durumda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacak mı? Bu soruların netleşmesi gerekiyor. Bu düzenleme bankacılık sektöründe çalışan bankacıları baskı altına alacak bir düzenlemedir. Yani bu düzenlemelerin değiştirilmesi ve düzeltilmesi gerekiyor. Bu hâliyle bu kanun teklifini kabul etmiyoruz, reddediyoruz.

Teşekkür ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinde bulunan “Katılım bankaları ile” ibarelerinin “Katılım bankalarının yanı sıra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                   Erol Katırcıoğlu                                          Kemal Bülbül                             Mehmet Ruştu Tiryaki

                                         İstanbul                                                     Antalya                                                     Batman

                            Mahmut Celadet Gaydalı                           Gülüstan Kılıç Koçyiğit                          Meral Danış Beştaş

                                           Bitlis                                                          Muş                                                           Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Şimdi, bu madde bence düzenlemenin veya teklifin önemli maddelerinden bir tanesi ama bunu anlamlandırmak ve belli bir perspektifte değerlendirmek için birkaç şey söylemem gerekiyor daha önceden.

Biliyorsunuz 2008 krizi esasında iktisat politikaları bağlamında büyük bir çıkmaza soktu bütün dünyayı yani “Bu krizden nasıl çıkılması gerekir?” sorusunun cevabı bilinmiyordu çünkü bundan önceki krizler küreselleşmenin yaygınlaşmadığı dönemlere ait olduğu için daha çok “Keynesyen politikalar” dediğimiz politikalarla kontrol edilebiliyordu fakat arkadaşlar, bu krizle birlikte bir anlamda her ülke kendi çıkış stratejisini veya bu meseleyle uğraşmayla ilgili kendi tercihlerini belirledi. 2009 yılından itibaren, benim gördüğüm kadarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi bu bakımdan yolu kararların merkezî alınmasına ilişkin hâle getirmeyi amaçlamak noktasına geldi. Yani kısacası şunu demek istiyorum: “Serbest piyasa ekonomisi” falan deniyor, bu densin önemli değil, olup olmadığı da çok önemli değil ama “Temel kararları biz verelim.” diye bir çaba içine girdi Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti.

Şimdi, arkadaşlar, bunun sonucu öyle bir noktaya geldi ki –tabii, zaman değişiyor, toplum değişiyor, ekonomi değişiyor- ve bu geldiğimiz noktada, krizin derinleştiği noktada –atlayarak düşündüklerimi söyleyeceğim- her şeyi kontrol edebilen bir Hükûmet olmakla birlikte bankacılığa çok fazla el süremeyen bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Çünkü bunun bir sebebi var, biliyorsunuz, bankacılık sektöründe 2011 krizinden sonra kabul edilen düzenlemelerle uluslararası standartlar getirilmişti ve işin ilginç tarafı da bankalarımızın çoğu yabancıların eline geçmişti. Bakmayın siz, 50 küsür banka var diyoruz ama bankaların pazar paylarına bakarsanız çok sayıda olmadığını görürsünüz; 7-8 tane banka var ve bunların önemli bir kısmının da yabancı sermayeli olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla da Hükûmet şu anda likiditeyi artırmak, kredi vermek, bir genişleme yaratmak ve böylelikle krizden çıkmak gibi bir perspektifi benimsemişken kontrol edemediği veya hükmedemediği önemli bir değişken var, bankaların kredileri.

Şimdi, bakın, mevduatların kredilere dönme oranına baktığımızda, aşağı yukarı 1 olduğunu görürsünüz. 1 veya 1,07 gibi bir rakama tekabül eder bu. Yani bu, şu demektir: Bankalar, esasında topladıkları mevduatları aynen krediye geçirebiliyorlar fakat daha fazla krediye ihtiyaç var. Çünkü gerçekten de toplum, bu krizden çıkabilmek için, üretime yeniden dönebilmek için bir parasal genişleme ihtiyacı içinde ve bunun da… Faizleri zaten indiriyoruz ve bunun mekanizmaları şu andaki tartışmanın konusu değil ama sonuç olarak, baktığımızda bu bankacılık sektörünün yapısını değiştirmek gerektiğini hissetti ve bu önümüze gelen kanun teklifiyle de esasında bu yapıyı değiştirmek değil -dikkat edin, bakın- değiştirmek değil ama temel bankacılığı yani mevduat bankacılığını ve onların yarattığı kredileri baypas ederek başka alanlar üretmek zorunda hissetti kendini ve o sebeple de bu maddeyle şunu yapmak istiyor: Biliyorsunuz, üç tip banka vardır. Bunlardan bir tanesi “mevduat bankacılığı” dediğimiz mevduat kabul eden bankalardır. İkincisi, katılım kabul eden yani faizsiz bankacılık yapan katılım bankaları vardır. Bir de yatırım ve kalkınma bankaları vardır.

Şimdi, yatırım ve kalkınma bankaları mevduat kabul edemez kanunu itibarıyla, fon da kabul edemez; yapabileceği tek şey, kredi bulup kredi imkânları yaratmaktır. Şimdi, burada bu kanunun bu maddesiyle esasında bu çıkmazı değiştirmek istiyorlar, kalkınma ve yatırım bankalarını da faizsiz bankacılık yapar hâle getirmek istiyorlar. Şimdi, bu olabilir ama “Bunun olabilmesi için, daha doğrusu, bu kanunun çerçevesinde bunu sağlayabilecek mi?” diye sorduğumuzda onlar da bence karar veremedikleri için –benim anladığım kadarıyla- BDDK’ye bir görev olarak veriyorlar. Yani BDDK’ye diyorlar ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – “Bu bankaların uyumunu sağlamak yani yatırım ve kalkınma bankalarını faizsiz bankacılık yapan katılım bankaları hâline dönüştürmek için BDDK her türlü uyumu sağlayacak tedbirleri alır.” deniyor. Fakat arkadaşlar, bunun hakikaten, CHP’li arkadaşımın söylediği gibi, doğrusu kanunen Anayasa’ya aykırılık taşıyan bir yönünün olduğunu düşünüyorum.

İkincisi de, bankacılık sektörünün yapısını değiştirmek yerine onu baypas ederek bir çözüm yolu bulmaya çalışmayı düşünüyor olması Hükûmetin esasında krizle ilgili olarak yeteri kadar düşünemediğini söylüyor bana.

Son bir cümle: Arkadaşlar, Gezi olayı hepimizin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi gereken bir olaydır. Öyle bir iki cümleyle geçiştirilecek bir olay değildir, siyasi bir arka planı olan sosyolojik bir olaydır. Yani bununla ilgili konuşmaları dinliyorum, maalesef, bu konuda çok gayribilimsel bir bakış açısının olduğunu görüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                Meral Danış Beştaş                     Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                           Siirt                                                          Bitlis

                              Mehmet Ruştu Tiryaki                                                                                                     Kemal Bülbül

                                         Batman                                                                                                                      Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muş Milletvekilimiz Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, 13’üncü maddeyi konuşuyoruz ve üzerinde konuşacağımız madde aslında ilginç bir madde. Çünkü biz buradaki bütün tekliflerde ya da bütün düzenlemelerde Cumhurbaşkanlığına geniş yetkiler veren düzenlemeleri konuşurken burada aksi bir uygulama var. Yani bankaların ücret ve masraflarının belirlenmesi yetkisinin Cumhurbaşkanlığından alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına verilmesi amaçlanıyor. Sanırım burada Merkez Bankası Başkanlığında emrivaki bir şekilde görev değişikliği yapılması ve bunun da, aslında Merkez Bankası Başkanının da saraya uyumlu bir faiz politikası izlemesi de bu maddenin uygulanmasında önemli diye düşünüyorum, bunu bir jest olarak da değerlendirebiliriz.

Tabii, gecenin bu ilerleyen saatlerinde biz AKP’nin finansal krizini nasıl çözeceğini, yandaşlarına nasıl para aktaracağını konuşurken aslında bugün burada konuşmamız gereken şeyin ülkenin içinde bulunduğu vahim tablo olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.

Evet, biz burada şu anda konuşurken Türkiye Cumhuriyeti devletinin ordusu sınırımızdaki, yakınımızdaki Suriye devletiyle bir savaşın eşiğine gelmiş, hatta adı konulmamış bir savaşı yürütmek durumundadır. Sizin Kürtlere karşı yürüttüğünüz düşmanca politika nedeniyle, Kürt karşıtlığınız nedeniyle girdiğimiz Suriye topraklarının her bir tarafında yavaş yavaş, hezimeti yaşaya yaşaya da -ne yazık ki- buralardan çekilmeye başlıyorsunuz. Şimdi “İdlib’de Türkiye'nin ne işi var?” sorusunu hepimizin sorması gerekiyor. Evet, İdlib’de bizim ne işimiz var ve oradaki çeteleri nasıl oluyor da destekliyoruz? Ya da düne kadar “Dostum Putin” dediğiniz, her türlü iş birliğini gerçekleştirdiğiniz, Afrin operasyonunda icazet aldığınız, Gri Sipi ve Serekaniye’ye yönelik saldırılarda icazet aldığınız Putin nasıl oldu da şimdi bütün bu cihatçı çetelerinizi orada tutmak için size icazet vermiyor ve şimdi siz Suriye toprağında yeni bir batağı yaşıyorsunuz? Ama sadece yaşamıyorsunuz, bütün bu ülkeye yaşatıyorsunuz ve bu ülkenin kaynaklarını, şu anda yapacağınız düzenlemeyle elde edeceğiniz bütün gelirleri de işte bu cihatçıları fonlamak, onları Suriye topraklarında savaştırmak, onları Doğu Akdeniz’e göndermek üzerine kurguladığınız da çok açık ve net.

Şimdi, bütün bu savaş politikalarının yarattığı krizin kendisi ve bu krizi yönetme biçiminiz bu ülkeyi baş aşağı götürüyor; bu çok açık ve net. Bakın, bu ülkede on iki günde 9 yurttaş açlıktan, yoksulluktan, kredi borcundan dolayı yaşamına son vermiş. Şimdi, biz bu 9 insanın ölümünü, intiharını “intihar” diye değerlendirebilir miyiz? Hayır, değerlendiremeyiz; bunlar cinayettir. AKP’nin yoksulluk politikaları sonucu, AKP’nin bütün kaynakları talan eden anlayışı nedeniyle, kendisine kepçeyle alıp insanları aslında neredeyse ölüm sınırına getiren mali düzenlemeleri nedeniyle bunların her biri cinayettir ve bu cinayete azmettirenin de AKP’nin kendisi olduğunu, AKP’nin bu politikası olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.

Şimdi, siz, her şeyin üzerini kapatarak pembe tablolar çiziyorsunuz ve sanki bunlar hiç olmamış gibi davranıyorsunuz. Ama tabii burada işinizi kolaylaştıran şeyler de yok değil. Örneğin “Devletin Diyanet İşleri Başkanlığı gerçekten bu ülkede ne yapıyor?” diye sorduğunuzda, sizin bütün yanlış politikalarınıza dinî fetvalar yazmakla uğraştığını ifade edebiliriz. Örneğin, 8 icracı bakanlıktan fazla bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yoksul halkımıza nasıl bir fetva, nasıl bir yaşam biçimi öngörüyor? Diyor ki: “Günün geç saatlerinde, mümkünse akşam saatlerinde pazara gidin çünkü akşam saatlerinde pazarda fiyatlar ucuz olur.” Peki, soruyoruz Diyanet İşleri Başkanlığına: Siz nasıl oluyor da son model arabalara binerken, bu ülkedeki 8 icracı bakanlıktan çok daha fazla bütçeye sahipken, bu ülkedeki saraya her gün milyon eurolar harcanırken -ki birkaç tanesini söyleyeyim- bunlara bir söz etmeyip yoksulluktan, canından bezmiş halka pazarın geç saatleri tavsiyesinde bulunuyorsunuz? Yakında şunu duyarsak sanırım hiç şaşırmayacağız. Diyanet İşleri Başkanlığı “Aslında çöplerde o kadar da kötü şeyler yok, çöplerin yanından da beslenirsiniz.” dese inanın ki şaşırmayacağım çünkü bu kadar yüzsüz, bu kadar fütursuz politikaları kendiniz için düstur edinmişsiniz.

SALİH CORA (Trabzon) – Biraz da PKK’dan bahset.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Şimdi, bir iki rakam verelim, bu savaş kimi zenginleştiriyor? Bu savaş ve rant politikalarından kimler nemalanıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Örneğin, Kanal İstanbul’a nazır arazi satın alan Berat Albayrak’ın bütün bu arazi meselesine ilişkin haberlere mahkemeler erişim engeli getiriyor. Ya da şunu ifade edelim: Erdoğan’ın yazlık ve kışlık sarayına 488 milyon euro harcandı.

TAMER DAĞLI (Adana) – Milletin sarayı, milletin.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Hâlâ yazlık inşaatı devam eden sarayın bitmesi için 20 milyon euroluk ek bütçeye ihtiyaç var. Bu da değil sadece, yine bütün bu sarayların masraflarını karşılamak için 93 milyon euro da bütçeden pay ayrıldı. Siz bu kadar yerken içerken, saraylarda yaşarken halkımız canından oluyor, halkımız yoksulluktan inim inim inliyor; bunun müsebbibi sizsiniz. Şimdi yeni bir düzenlemeyle bu ülkenin kaynaklarını bir kez daha yandaşınıza peşkeş çekmek istiyorsunuz. Bunu kabul etmediğimizi bir kez daha buradan ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz talebimiz vardı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki konuşmaların teknik anlamdaki değerlendirmelerine bakıyoruz. Farklı olarak yaklaşmaları pek doğal partilerin fakat burada bizi Kürt düşmanlığıyla itham ediyor hatip. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bizim nazarımızda 83 milyon vatandaşımızın birinin diğerinden hiçbir farkı yoktur. Nazarımızda hepsi bizim için değerlidir, hepsi bizim için kıymetlidir, hepsi bizim için eşittir ve bu 83 milyon vatandaşımızdan toplanan vergiler, yapılan bütçelerle beraber tekrar 83 milyon vatandaşımıza geri aktarılmaktadır. Eğer bu mekanizmalarda problem olsa vatandaş kuyumcu hassasiyetiyle -dört yılda ya da beş yılda bir yapılan seçimlerde- değerlendirir, ona göre iktidarın ibresini değiştirir, başka bir iktidar getirirdi. Demek ki AK PARTİ’nin uygulamış olduğu politikalar yağmaymış, talanmış değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …zevküsefa politikaları değilmiş ki vatandaşımız Adalet ve Kalkınma Partisini ve Cumhurbaşkanımızı görevde tutmaya devam etmiş.

Bir diğer mesele… Bakın, bir Külliye yapıldı. Bunun içerisinde cami var, kongre merkezi var ve yarın açılışı yapılacak olan çok güzel bir kütüphane var. Bunların hepsi halkımıza açık, halkımızın kullanımına açılmış eserlerdir. Kütüphane, yirmi dört saat vatandaşlarımıza, öğrencilerimize hizmet verecektir. Oradaki ikramlar da ücretsiz olacaktır. Burada konuşma yapan, eleştirel yaklaşan, buraları lüks olarak tanımlayan milletvekillerini de yarınki açılışa ben de bir milletvekili olarak davet ediyorum. Oradaki kütüphaneyi, oradaki eseri, orada gençlere hizmet verecek olan güzelliği görmelerini tavsiye ederim ki milletimiz gördüğü için AK PARTİ’yi güçlendirerek yerinde tutmaktadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 13- 5411 sayılı Kanunun 144 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Cumhurbaşkanı” ibaresi “Kurul” şeklinde, “bu maddede belirtilen işlemlerde sağlanacak” ibaresi “her türlü işlemlerinden elde edecekleri ücret, masraf, komisyon ve” şeklinde değiştirilmiş ve ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                      Dursun Müsavat Dervişoğlu                             İsmail Koncuk

                                          Adana                                                        İzmir                                                        Adana

                                      Şenol Sunat                                             Feridun Bahşi                                             Bedri Yaşar

                                          Ankara                                                     Antalya                                                     Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZSÜCÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, teklifin 13’üncü maddesinde Bankacılık Kanunu’nda yapılan değişiklikle bankaların kredi, mevduat, dış ticaret, transfer, nakit yönetimi ve kredi kartı gibi tüm faaliyetlerden aldıkları ücret, masraf ve komisyonların belirlenmesi konusunda Cumhurbaşkanında bulunan yetki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına verilmektedir. Hepimiz biliyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımızın önünde bekleyen hakikaten binlerce imza var. Bu iş yükünün Sayın Cumhurbaşkanımızdan alınıp Merkez Bankasına verilmesini destekliyoruz.

Hatta, özellikle son dönemlerde, bu hidrolik santraller daha çok vadilerde kuruluyor, bu vadiler de daha çok orman arazileri içerisinde. Orman arazilerinden bu tahsislerin yapılması dahi Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasına tabi. Hatta bugün KİT Komisyonunun bir denetimindeydik. Bir havaalanına ismin verilmesi bile yine Sayın Cumhurbaşkanımızın yetkisinde; sırası gelmişken onu da burada analım. Son dönemlerde, Hatay’da “Hatay Tayfur Sökmen Havaalanı” isminin verilmesini biz Komisyonda benimsedik Hatay Milletvekili arkadaşımızın teklifiyle. Bunun isminin verilmesi bile Sayın Cumhurbaşkanımızın yetkisinde. Sayın Cumhurbaşkanımızı bu kadar yetkilerle donatıyoruz -itirazımız yok- ama bu iş yükünün altından kalkması da mümkün değil.

Şimdi, burada da bir bankanın çek tahsilatından, senet tahsilatından veya bir havaleden para almasının, ne kadar para alacağının yetkisinin Cumhurbaşkanlığından alınıp Merkez Bankasına verilmesi doğrudur, bunu destekliyoruz. Tabii, bankalar iş dünyasının da bir parçası. Bugün, özellikle bankalarda -ne kadar eskiye yönelik siciller silinse bile- bir kredi talebinde bulunduğunuz zaman, hangi bankaya giderseniz gidin ya “Bundan on sene önce bir kredi ödemeniz gecikti.” veya “Bir çekiniz yazıldı.” şeklinde ibareler önünüze geliyor, bugün bile kredi almanız imkânsız hâle geliyor. Hâlbuki, biz 3 tane yasa çıkardık bu sicillerin tamamen silinmesine yönelik. Bankalar Birliğinin, maşallah, kredi verirken bu konuda iş birlikleri fevkalade iyi. Bütün bankalar kendi aralarında buna baktığı anda “Sen falanca tarihte şu bankadan şu işlemi yapmışsın, bunda bir gecikme var, dolayısıyla kredi alamazsınız.” diyor.

Yeri gelmişken söyleyeyim: Bu, geri dönülemez bir şekilde nasıl yok edilir; 4’üncüsüyle mi yok edilir, 5’incisiyle mi yok edilir en pratik, Sayın Cumhurbaşkanımızın çıkaracağı bir kararnameyle mi yok edilir, bilemiyorum ama bu sicil önemli. Bugün, özellikle Hükûmet piyasayı kredi vererek canlandırmaya çalışıyor, piyasaya para arzı yapmaya çalışıyor. Bu doğrudur, kredidir, desteklenmelidir ama bazı kurum ve kuruluşların çok rahat aldığı kredileri, özellikle küçük ve orta boy esnaf alırken yedi sülalesinin sorgulandığını hepimiz biliyoruz; o da yetmiyor, memur kefilden tutun hatırlı kefile kadar bir sürü uygulamaları var.

Yine, bunun devamında, özellikle bankalarda bu çek meselesi var. Bakın, çekten dolayı şu an birçok insan ya hapiste ya da hapse girmeyi bekliyor, bunu daha önce de bu kürsüden dile getirdim. Değerli arkadaşlar, Çek Yasası’yla çeke getirdiğimiz hapis cezasıyla ben çok da fazla çeklerin ödendiğini düşünmüyorum çünkü bu ceza yokken yazılan çek miktarı ile bu ceza çıktıktan sonra yazılan çek miktarı arasında bir değişiklik yok. Bunlara denetimli serbestlik kapsamında bir uygulama yapalım; hiç olmazsa dışarıda kalsın, işlerine devam etsinler, hem de borçlarını ödemeye çalışsınlar.

İkincisi: Sıkıntılı şirketleri yöneten insanlar uluslararası arenada itibarlı insanlar. “Bunlar kriz yönettiler, krizde gemilerini iyi idare ettiler.” diyor ama bugün sıkıntıları yaşayan firma ve işletmeler, bunları yöneten idareci ve yöneticiler bankalarda hep ikinci sınıf insan muamelesi görmeye devam ediyor. Zaten bankacılık yapısı itibarıyla özelleştirmelerle beraber elimizde yerli banka sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. 53 tane banka var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Özellikle, zaten kredi kullanımında, konut kredilerinde -hepiniz görüyorsunuz- Hükûmet aşağı çekmeye çalışırken mevcut yabancı sermayeli bankaların bunlara uyum göstermediğini de hepimiz biliyoruz. Bunun dışında, diğer faaliyetleriyle ilgili elde ettikleri gelirler de Merkez Bankasına aktarılıyor. Hâlbuki, bunun, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun uhdesinde kalması lazım. Bağımsız denetim kuruluşları tarafından bu kurum ve kuruluşların kesinlikle denetlenmesi gerekiyor. Bu faslın, yani (b) faslının BDDK kapsamına aktarılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz; bunun Merkez Bankasında olmaması lazım, Merkez Bankasının yeterince iş yükü var. Dolayısıyla -özellikle bu bankacılık sektörüyle ilgili- bankacıların biraz daha üreticiye, esnafa daha uygun şartlarda kredi sağlaması da denetim altına alınırsa daha faydalı olacağını düşünüyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 13- 5411 sayılı Kanunun 144 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Cumhurbaşkanı” ifadesi “Merkez Bankası” şeklinde, “bu maddede belirtilen işlemlerde sağlanacak” ifadesi “her türlü işlemlerinden elde edecekleri ücret, masraf, komisyon ve” şeklinde değiştirilmiş ve ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

                                        Cavit Arı                                        Emine Gülizar Emecan                                  Mahmut Tanal

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                   Abdüllatif Şener                                     Neslihan Hancıoğlu                                         Atila Sertel

                                          Konya                                                      Samsun                                                       İzmir

                                                                                                İsmail Atakan Ünver

                                                                                                         Karaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Karaman Milletvekilimiz Sayın İsmail Atakan Ünver. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teklifle, bankaların, bankacılık faaliyetleriyle ilgili olarak çeşitli adlar altında aldığı ücretleri belirleme yetkisi Merkez Bankasına devrediliyor.

Tabii, Merkez Bankası denilince Merkez Bankası Başkanının değiştirilme sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Verilen talimatlara uymayan bu arkadaşımızın bir değişikliğe tabi tutulmasının gerektiğine inandık.” sözü hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Bu sözün bizim kulağımızda çınlaması önemli değil de Türkiye’de yatırım yapan ya da yatırım yapacak yatırımcıların kulağında da çınlıyor.

Piyasa ekonomisinin temel esaslarından biri, Merkez Bankasının, kararlarını bağımsız olarak ve ekonominin koşullarını göz önüne alarak vermesidir. Eğer siz Merkez Bankasına talimat vererek kararlar aldırıyorsanız, bu, yatırımcı güvenini sarsar. Üstelik, bir de ülkenizdeki hukuk kuralları öngörülebilir olmaktan çıkmışsa, yargıya müdahale edildiğine dair güçlü kanıtlar varsa ya da var olan hukuki metinlere, mesela anayasal güvencelere ve kanunlarla belirlenmiş yasaklara dahi uyulmuyorsa çok ihtiyaç duyduğunuz sermaye ülkenize gelmez.

Siz, tüm uyarılara rağmen, ülkedeki hukuksal metinleri ve uygulamaları öngörülebilir olmaktan çıkarıyorsunuz. Yargıya müdahale etmek isteyen, eden bir anlayış hâkim yürütmenin başında. Yargı makamları üzerine “Karar verirken bizim gibi düşüneceksiniz.” anlayışı bazen sessiz, bazen de bağıra çağıra pompalanıyor. Yargıya ve piyasa ekonomisine göre bağımsız, özerk olması gereken kurumlara yapılan müdahaleler sermayeyi ürkütüyor. Ürken sermaye de yatırım yapmaktan kaçınıyor, bu da son dönemlerde yaşadığımız ekonomik darboğazın derinleşmesine sebep oluyor. Mesela, sanayi üretimi 2019 yılında binde 6 daralmış durumda. Bu daralmaya çareniz, sanayi üretimini artıracak bir çözümünüz var mı? Yok. Aksine, yaptığınız düzenlemelerle ekonomiyi daha da açmaza sürüklüyorsunuz. Bugünlere, yarattığınız sanal bir ekonomik refah algısıyla geldiniz. Hep rakamlara yalan söylettiniz, kendiniz de bu yalanların tercümanlığını yaptınız. Bugüne kadar “Ekonomiyi 3 kat büyüttük.” söylemini kullandınız, bu söylemle halkımızın bir kesimini de inandırdınız. Bu dönemde, vatandaşın bankalara olan borcunu 90 kat, devletin borçlarını ise 5,5 kat artırdınız. 2002 yılında vatandaşın bankalara olan borcu 6 milyar 600 milyon lirayken bugün 596 milyar 200 milyon lira; artış tam 90 kat. İktidara geldiğiniz 2002’de devletin iç ve dış borçları toplam 243 milyar lirayken bugün 1 trilyon 86 milyar lira oldu.

Size bir soru: Borç niye artar? Tabii ki geliriniz giderinizden azdır ki borcunuz artar. Kurduğunuz düzen, ortada bir yiğit olmasa da “Borç yiğidin kamçısıdır.” atasözümüze dayanıyor yani sizin ekonomik düzeniniz kamçılı ekonomik düzen. Ekonomimiz üretime değil, tüketime dayanıyor. Rakamların ortaya koyduğu gerçek şu: Üretmeden, kazanmadan borçla tüketim yapıyoruz, tükettikçe kamçılanıyoruz, kamçılandıkça tüketiyoruz. Böyle bir ekonomik düzenin sürdürülebilmesi zaten mümkün değildi. Şimdi, kamçı bulmak da o kadar kolay değil, bulunsa da bedeli ağır oluyor. Hani bizi kıskanan Almanya var ya, otuz yıl vadeyle ve eksi faizle borçlanıyor. Ekonomisi size göre uçan, bize göre batan Türkiye ise yüzde 4’ler, 5’ler civarında borçlanıyor. Evet, “Almanya bizi kıskanıyor.” Nasıl kıskanmasın ki? Vatandaş yeni borç bulamaz olunca ve yeterli geliri olmadığı için eski borcunu da ödeyemeyince takibe alınan borçlarda patlama oldu. 2002’de takibe düşen tüketici kredisi ve kredi kartı borç miktarı 278 milyon lirayken bugün takibe düşen borç miktarı 20 milyar 800 milyon lira oldu. Ocak 2020 verilerine göre icra dairelerindeki derdest dosya sayısı 20 milyon 391 bine ulaşmış durumda. Sanayide üretim daraldığı için karşımıza çıkan kaçınılmaz bir gerçek ve trajedi de işsizlik. İşsizlik yüzde 13,3’e, işsiz sayısı da 4 milyon 308 bin kişiye ulaşmış durumda. Gençlerde ise durum daha vahim, her 4 gençten 1’i işsiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Ünver.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) – Bu tablonun anlattığı gerçek hiç de sizin anlattığınız gibi 3 kat büyüyen bir ekonomi gerçeği değil. Karşı karşıya kaldığımız gerçek: Evine ekmek götüremediği için “Çocuklarım aç.” diye bağıra bağıra kendisini yakan baba, elektrik borcunu ödeyemedikleri için birlikte siyanür içip ölen kardeşler, çocuklarını saç kurutma makinesiyle ısıtıp kendisini yan odada asan anne gerçeğidir.

Bu gerçekler karşısında yapmanız gereken aslında bırakıp gitmenizdir. Ancak sizin bırakıp gitmek gibi bir niyetiniz olmadığını biliyoruz. Umudumuz yurttaşlarımızda. Nasıl sizi 31 Martta yerel yönetimlerden attıysa, hatta bu ders yetmeyince 23 Haziranda bir de sağlamasını yaptıysa, yapılacak ilk seçimde sizi ülke yönetiminden gönderecek. Vatan millet için, geleceğimiz için, çocuklarımız için o günün her gün bir gün daha yaklaştığını görüyor, yurttaşlarımıza zor günlerin geçeceğinin müjdesini bugünden vermek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                      Ebrü Günay                                      Mehmet Ruştu Tiryaki                  Mahmut Celadet Gaydalı

                                          Mardin                                                     Batman                                                       Bitlis

                                     Kemal Bülbül                                                                                            Gülüstan Kılıç Koçyiğit

                                         Antalya                                                                                                                         Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Mardin Milletvekilimiz Sayın Ebrü Günay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Günay.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz kanunun 14’üncü maddesi üzerinde söz aldım.

Bu maddede, Bankacılık Kanunu’nda yer alan ceza tutarlarının güncellenmesi, finansal piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemlerde ceza uygulanması öngörülmekte. Yaptırım kararı verilinceye kadar aykırılığın 1’den fazla kez uygulanması ve idari para cezası verilmesi sonrasında iki yıl içerisinde tekrarlanması hâlinde BDDK’ye idari yaptırımı ağırlaştırma yetkisi veriyor. Söz konusu maddede, BDDK’nin kuruluşlara verdiği idari para cezalarının miktarlarını güncelliyor.

Teklifte yer alan ifadelerden hareketle, hangi işlemlerin manipülatif olduğu, yanıltıcı işlemin ne olduğu, bankacılık sistemini tehlikeye düşüren işlemler yapmanın ne anlama geldiği bilinmemektedir. Söz konusu ifadeler, tanımı yapılmamış, yoruma açık ve duruma göre değişebilecek işlem ve eylemlerdir ve böylesi yeni bir suç tanımı BDDK’ye yetki vererek değil ancak yeni bir yasayla yapılmalıdır. Dolayısıyla, madde hukuka uygun değildir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerinden önce “Gözlerinin yaşına bakmayız.” dediği bankaların manipülatif işlemlere imza attığı kanaati BDDK’de oluşursa söz konusu bankaların yıllık gelirinin yüzde 5’ine el konulacaktır. Düzenlemenin, yabancı ortaklı bankaların Türkiye’den çekilmesine neden olabileceği düşünülüyor. Nitekim, teklif TBMM’ye geldiğinde -sunulmadan bir süre önce- HSBC’nin bu yönde karar açıklaması dikkat çekici.

Uzmanlar, söz konusu teklif için, “2001 yılında yaşanan banka krizinin bir benzerini doğurabilir.” açıklamasını yapıyor ancak iktidar her zaman olduğu gibi uzman görüşünü es geçip kendi bildiğini okuyor ve ülkeyi yeni bir kriz içerisine doğru götürüyor.

Değerli arkadaşlar, çiftçi de esnaf da sabit gelirli de borçlu. Borçlar yüzünden tarımsal üretim durmuş, hayvancılık gerilemiş, ülkede üretim yapılmıyor. Siz, kalkmış, bankaları da tekelinize almak için ne kanunlar çıkarabileceğinizi düşünüyorsunuz.

Mısır ve buğday üretimine öncülük eden Mardin’de DEDAŞ yüzünden tarlalar kurumuş, bunu önleyecek teklifiniz var mı? Hayır, yok. Sadece kendi çıkarlarınız için hazırladığınız bu teklifler ve ülkede uyguladığınız tekçi politikalarla halklarımızı borçlandırdınız. Şimdi, borçluyu daha yüksek faizle borçlandırarak batağa sürüklüyorsunuz. Başta Meclis ve tüm kurumları tekeli altına alan tek adam rejimi, şimdi de bankaları siyasi baskıyla ehlîleştirmeye çalışıyorsunuz; bunu da iktidarın sopası hâline getirdiğiniz BDDK eliyle yapıyorsunuz. Önce kamu bankalarına, şimdi özel bankalara; amaç ne peki? Amaç, iktidarın bekası. Amaç, AKP iktidarının ülkeyi içerisine soktuğu ekonomik krize karşı önlemler almak ve iktidarın bu ekonomik enkaz altında kalmasını önlemek. Kısacası, bu kanun teklifi, bankacılık sektörünün sorunlarını çözmek için değil, ekonomiyi gün geçtikçe daha derin bir krize sokan AKP iktidarının bir yıl daha fazla yaşayabilmesi için sunulmuştur.

Devlet sistemleri öngörülebilirlikler üzerine kuruludur. Hukuk açık, net ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde düzenlenmelidir. Dolayısıyla, üzerinde söz almış bulunduğum 14’üncü madde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kuruluşlara verdiği idari para cezası miktarını düzenliyor. Peki, bunu neye göre yapıyor? Bilmiyoruz. Hangi işlemler manipülatif belli değil. “Yanıltıcı işlem” dediğimiz şey ne? Tam bir muamma. Bankacılık sistemini tehlikeye düşüren işlemler yapmanın anlamı ne? Onda da bir açıklık yok. Yasak koyuluyorsa neyin yasaklandığı tanımlanmak zorunda; yoruma açık, duruma göre değişebilecek işlem ve eylemleri kanun koyucu olarak Meclisimiz tanımlamak zorunda. Aksi; keyfî, hukuka aykırı işlemlerin önünü açmak demektir ki biz bir hukuk devletiyiz, buna izin vermemeliyiz. Manipülatif, yanıltıcı işlemlerin suçu, BDDK’ye yetki vererek değil, yasa içinde tanımlanarak yapılmalıdır. Yani bu bir yasama faaliyeti yetkisini herhangi bir kuruma devredemeyiz, kurumlar yasa koyucu yerine geçemez. Dolayısıyla, bu madde de hukuka aykırıdır ve çekilmesi gerekiyor.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle değiştirilen Bankacılık Kanunu’nun 146’ncı maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                              Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Mahmut Tanal                                           Sibel Özdemir                                             Atila Sertel

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       İzmir

                                                                                              Emine Gülizar Emecan

                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Anayasamızın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir.” der. Hukuk devletinde, yönetilenler kadar yönetenler de aynı zamanda, hukuka ve Anayasa’ya bağlı kalmak zorundadır. Eğer bir ülkede yönetenler, yönetilenler gibi kendini hukuka bağlı saymıyorlarsa o ülkede despotluk vardır; onun anayasasında ne yazarsa yazsın, o ülkenin turnusol kâğıdı yani demokratik olup olmadığı kanunlara bağlı kalmasına, kanunların uygulanmasına, yargının o ülkedeki tutumuna bağlıdır ve üzerindeki baskısına bağlıdır. Şimdi, eğer bir ülkede hukuk yoksa, hukuk güvenliği yoksa siz o ülkede banka düzenleme kanunu değil, hangi kanunu getirirseniz getirin, o ülkede istihdam olmaz, yatırım olmaz, işsizlik bitmez, adaletsizlik bitmez.

Şimdi, sıcak simit gibi “Ülkede gerçekten hukuk var mıdır, yok mudur?” sorusu… Osman Kavala davasını ne kadar bilirsiniz, bilemiyorum; ben size sürem içerisinde ayrıntılı olarak belirteyim: Osman Kavala, ilk tutuklandığı zaman iki soruşturma nedeniyle tutuklandı. Birincisi, FETÖ soruşturması nedeniyle 2017/96115 soruşturma numarasıyla soruşturma yapıldı ve buradaki tutuklama Türk Ceza Kanunu’nun 309’uncu maddesine göreydi. Gezi davasıyla ilgili tutuklama ise Türk Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesine göreydi. Tabii, sekiz yüz kırk gün tutuklu kaldıktan sonra beraat etti ve tahliye kararı… Ancak bu, FETÖ soruşturmasından dolayı yani 2017/96115 numaralı soruşturma dosyasında savcının istemi doğrultusunda tahliye kararı verilen bir davadır; bu davada bugüne kadar herhangi bir iddianame düzenlenmemiştir, herhangi bir dava açılmamıştır. O dosya gayet rahat cumhuriyet başsavcılığında bekletilmektedir. Geliyoruz… 312’nci maddesinden beraat ve tahliye kararıyla ilgili olarak peki şunu sormazlar mı: Bu iddianameyi kim düzenlemişti?

Bakın, değerli arkadaşlar, bugüne kadar beraat kararı verilen gerek Ergenekon’daki, Balyoz’daki ve gerekse Gezi davasındaki tüm davaların iddianamesini hazırlayan savcıların hepsi FETÖ’den ihraç edildi. Dün beraat edilen davanın iddianamesini de aynı şekilde FETÖ’den ihraç edilen bir savcı düzenlemişti. Şimdi, bu dosya bugüne kadar bekletilecek, bu hukuk devletinde yaşanan bir hadise değil. Tüm hukukçu arkadaşlarımız bilirler, eğer bu şekilde bir tahliye kararı verilmiş ise siz sil baştan alıp yeniden sorgu yapamazsınız; bu, yasak sorgu sistemine girer, ki Anayasa’mızın 38’inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca bunlar bir iddianamenin düzenlenmesine esas teşkil etmez değerli arkadaşlar. Yani doldur boşalt yöntemiyle “Ben senden istediğim ifadeyi alıncaya kadar seni tahliye ederim, tutuklarım; tahliye ederim, tutuklarım.” Bu, yasak sorgu yöntemidir, Ceza Muhakemesi Kanunu bu tür uygulamayı yasaklamıştır; bu, aynı zamanda Anayasa’mıza da aykırıdır.

Geliyoruz... Efendim, buradaki tutuklamaya sevk yazısında şu deniliyor: “Dışarıda bulunan filan filan kişilerle görüşülmüş.” “Görüşüldü.” dedikleri kişilerle bu telefonun içeriğinin ne olduğu belli değil. Yani her telefon görüşmesi, yabancı bir kişiyle telefon görüşmesinin yapılmış olması... Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, daha doğrusu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 154’üncü paragrafında “Bu bir tutuklama sebebi de olamaz.” deniliyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, eğer bir ülkede bu şekilde, sekiz yüz kırk günden beri keyfî bir şekilde herhangi bir iddianame düzenlenmiyor, herhangi bir delil araştırılmıyor... Buradaki tutuklamaya sevk yazısında sadece bulgulara dayalı olarak deniliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Özür dilerim, bitireceğim Başkanım.

Hepimiz, kim suç işlemişse mutlaka cezalandırılmalı. Biz, suç işleyen hiç kimsenin korunmasını, kayırılmasını istemiyoruz ama değerli arkadaşlar, siz bir insanla ilgili soruşturmayı sekiz yüz kırk gün önce başlatacaksınız yani 2017 yılının soruşturma numarasıyla başlatacaksınız, 19/2/2020, bugünkü tarihle de tutuklamaya sevk edeceksiniz; bunun adı keyfîliktir. Böyle bir ülkeye hiçbir yatırımcı gelip o ülkede yatırım yapmaz. Hepinizin başına gelebilir. Efendim, hatta burada deniliyor ki: “Darbe sürecinde karar mekanizmasına katılanlardan olduğu şüphesiyle...” O zaman demek ki ellerinde, bu darbe teşebbüsündeki karar mekanizmasına katılanların hepsini açıklamaları gerekiyor. Kimler bu karar mekanizmasına katıldı? Bugüne kadar karar mekanizmasına katılanların listesi açıklanmadı değerli arkadaşlar. Yani eğer biz gerçekten burada hukuk arıyorsak, adalet arıyorsak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım, çok özür dilerim.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada hâkimlerin pusulası Cumhurbaşkanının söylediği sözler olmamalı. Hâkimlerin pusulası adalet olmalı, hukuk devleti olmalı, hukukun üstünlüğü olmalı. Bakın, Türkiye, hukuk devleti sıralamasında 125 ülke arasında şu anda 109’uncu sırada, 125 ülke arasında biz 109’uncu sıradayız. Burada, bizim üzerimizde hangi ülkeler var değerli arkadaşlar? Üst sıralarda olanlar; Tunus bizim üzerimizde, 61’de, Gürcistan 41’de, Şili 25’te, Özbekistan 94’üncü sırada değerli arkadaşlar. Siz burada hangi yasayı yaparsanız yapın, fabrikalar kapanıyorsa bir ülkede, cezaevlerinin sayısı sürekli artıyorsa, o ülkede hukuk güvenliği yoksa yapacağımız bu şekildeki -sübvansiyon- düzenlemelerle bu ülke rahatlığa kavuşmaz.

Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunarım.

İyi çalışmalar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 15’inci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır.

Önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı “Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 15 – 5411 sayılı Kanunun 147 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde bulunan “beşbin Yeni” ibaresi “yüzbin” şeklinde, “onbeşbin Yeni” ibaresi “ikiyüz bin” şeklinde, (b) bendinde bulunan “beşbin Yeni” ibaresi “yüz bin” şeklinde, “yirmibin Yeni” ibaresi “ikiyüz bin” şeklinde, (c) bendinde bulunan “beşbin Yeni” ibaresi “elli bin” şeklinde, “yirmibin Yeni” ibaresi “ikiyüz bin” şeklinde değiştirilmiştir.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Mahmut Tanal                                           Sibel Özdemir                                             Atila Sertel

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                       İzmir

                             Emine Gülizar Emecan                                                                                                       Mahir Polat

                                         İstanbul                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Mahir Polat. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Polat.

MAHİR POLAT (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Getirilmeye çalışılan bu kanun değişikliğiyle idari para cezalarındaki miktar ve oransallık açısından bakıldığında Anayasa’yla güvence altına alınmış olan hukuk güvenliği ilkesi, hukuki belirlilik ilkesi ve ölçülülük ilkesine aykırıdır. Bankacılık Kanunu’nun günümüzün ekonomik şartlarına göre düzenlenmesi bir ihtiyaçtır. Genel Kurula gelen her yeni kanun teklifiyle birlikte ekonomik gerçeklerden ve iktidarın ülkenin ekonomik gerçeklerinden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha görmekteyiz.

Toplum, gizlenmeye çalışılan bir ekonomik buhranla karşı karşıyadır. Ne kadar gizlemeye çalışırsak çalışalım “Açım.” diyerek intihar eden insanlar, en acı şekilde kendini yakarak intihar eden insanlarımızla birlikte ekonomik buhranın boyutları da göz önüne serilmektedir. Siz “Gerekirse simit satar, onurumla yaşarım.” sözünü de yanlış anlamıştınız.

Ülkenin devlet bankası olan Ziraat Bankası, Simit Sarayını kurtarmak için 500 milyon lira kredi vermeye kalktığında, sosyal medya baskısı ve halkımızın tepkileri sonucunda geri adım atmak ve Ziraat Bankasını bu utançtan, Simit Sarayının sponsoru olmaktan vatandaşımız kurtarmıştı. Bunlar yaşanırken yerli üreticiler, çiftçiler tarlalarını ekemiyor, ekenlerse hasat edemiyor durumdaydılar. Tarım ve hayvancılığı desteklemek üzere kurulmuş olan Ziraat Bankası, maalesef sarayın yandaşlarına kredi vermekle yükümlü hâle getirilmiş durumdaydı. Üreten çiftçi, hayvan üreticisi, hayvanlarını ve tarlalarını, ata dede topraklarını satarak maalesef köyden kente göçmek zorunda kalmışlardı. Üreticimizin, çiftçimizin kredi taleplerini ucuz bir şekilde karşılamak üzere kurulmuş olan Ziraat Bankası üzülerek söylüyorum ki yandaşa altın tepside krediler sunmak durumundadır, Doğan medya grubunun Demirören grubuna satışı sırasındaki 700 milyon dolar verilen kredi gibi. Sahi, Ziraat Bankasının kuruluş amacı neydi?

Yine, bir devlet bankası olan Halkbankın var olma sebebi Türkiye’de kalıcı bir ekonomik kalkınma sağlamak, esnaf, sanatkâr ve küçük meslek sahiplerine uygun kredi temin etmekti ancak bu banka, yandaş medyayı beslemek, muhalefetin sesini kısmak için alet edilir durumdadır. Özel bankaların ve yabancı finans kuruluşlarının kredi vermediği Çalık Holdingin, Sabah ve ATV ihalesi için Halkbank ve Vakıflar Bankasından ciddi kredi aldığını biliyoruz. Bu krediler geri ödendi mi, bilinmez çünkü devlette “şeffaflık” ilkesi ortadan kaldırıldı, bu yasayla birlikte biraz daha karanlığa doğru sürdürülecek.

Kamu bankaları görev zararlarını açıklarlar. Bu açıklanan görev zararları Hazine tarafından kapatılıyor. Bu kurumların görev zararları için 3 milyar 821 milyon Türk lirası ödendi. Bu ödemenin yüzde 96’sı, yani 3 milyar 681 milyon Türk lirası Ziraat ve Halk Bankasının görev zararlarından oluşmaktadır. Vakıflar Bankası daha önce bir KİT’ken iktidar tarafından yapılan düzenlemeyle “özel banka” statüsüne kavuşturulmuş, Sayıştay denetiminden uzaklaştırılıp bir arpalığa dönüştürülmüş durumdadır.

Her gün onlarca şirket konkordato ilan ediyor, binlercesi iflas ediyor, ürettiğimiz tek şey vergi ve cezalardaki artışlar olmakta. Faiz düşürmekle enflasyonu düşürme planı da maalesef işlemiyor.

Türkiye’de geçen senenin en iyi sektörü 50 milyon turist sayısı ve 34 milyara ulaşan gelirle turizm sektörüyken, 2019 yılında bankacılık sektörünün turizme ödediği sorunlu kredi oranlarındaki artışa bakacak olursak 2019’un başında 4,88’ken 2 kat artarak 9,41’e yükselmiş, Türkiye’nin en iyi sektöründe batık krediler 150 milyar liranın üzerine çıkmış bulunmaktadır.

Sevgili arkadaşlar, “Sürekli aynı gemideyiz.” diyorsunuz. Evet, aynı gemide olabiliriz fakat siz o geminin lüks kamaralarındayken bu halkı kürek mahkûmu hâline dönüştürdünüz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, divandan bir istirhamım olacak.

BAŞKAN – Bir saniye… Maddeyi oylayalım, ondan sonra.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, istirhamımız şudur: Hatipler konuşmasını yaptıktan sonra -doğal olarak- mensubu bulundukları grupların kendilerini alkışlamak durumu var. Fakat, siz, hatip konuşmasını bitirir bitirmez, bizim alkışlamamıza fırsat vermeden oylamaya geçiyorsunuz ve böylece hatiplerin bu konudaki marifetlerine bağlı hak ettikleri iltifatlar yerine getirilemiyor. Bunu arz etmek istedim efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kısa bir söz talebimiz vardır.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

63.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mahir Polat’ın 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, 2001 krizinden sonra yapılan düzenlemelerle, eğer hükûmet kamu bankalarına bir görev yaptırmak isterse bunun kaynağını hazineden ödemek zorunda. Yani, 2001’den önce yapılan bu çalışmalarda, o dönemki hükûmetler “Çiftçiyi sübvanse et, şu oranda faiz ver.” demiş ve bu maliyetler bankaların üzerinde kaldığı için zaten 2001 krizi… Birikmiş, birikmiş, birikmiş, birikmiş; 2001’de bunlar patlamış. O günden sonra, o dönemde yapılan düzenlemelerle eğer siz, çiftçiye düşük faizli kredi verecekseniz o aradaki farkı hazineden buraya ödemek zorundasınız. Bu, kanun; bunu yapmak zorunda. Dolayısıyla, hazine bunun kaynağını koymak zorunda ki bunu yapabilsin. Dolayısıyla, böyle bir durum olduğu için, görev zararı bunların yapma imkânı yok. Ha, faizler yüzde 10’dur, hükûmet yüzde 5’le çiftçiye kredi verecektir; aradaki farkı verir bankaya, banka bunu yerine getirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğer konu şudur: Bankalar, Sayıştay denetimine tabidir; yani Vakıfbank da Sayıştay denetimine tabidir, diğer bankalar da Sayıştay denetimine tabidir. Oradaki denetimlerde kredilerle alakalı işte “Şu A şirketi kredi aldı; ödedi, ödemedi.” veya oradaki ödenmeyen kredi oranları, ne varsa bunlar değerlendirilir ve burada KİT Komisyonuna o raporlar gelir; dolayısıyla, orada bütün milletvekilleri bunları görür ve değerlendirir. Yani, milletin gözünden saklanan, gizlenen, şeffaflıktan uzaklaştırılmış gibi bir durum söz konusu değildir. Raporlar gelir, oturup incelemek isteyen inceleyip burada istediği bilgiye ulaşma imkânına sahiptir. Yine, KİT Komisyonuna raporlar gelecektir; burada ilgi duyan milletvekillerini ben davet edeyim, KİT Komisyonundaki çalışmalara katılsınlar, kamu şirketleriyle alakalı değerlendirmeleri görsünler orada.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Peki, ben de teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre söz talebim var efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

64.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu bankalarının tamamı KİT Komisyonu tarafından denetlenmiyor, önce bunu ifade edeyim. Ziraat Bankasının sermayesinin tamamı Türkiye Varlık Fonuna aittir. Türkiye Varlık Fonu da Sayıştay denetimine ve KİT Komisyonunun denetimine tabi değildir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bankanın kendisi geliyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, banka tabi değildir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Banka geliyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, bakın, Ziraat Bankasının tamamı Türkiye Varlık Fonu kapsamında, sermayesi Türkiye Varlık Fonuna ait olduğu için Sayıştay denetimine tabi değildir. Sayıştay denetimine tabi olmadığı için KİT Komisyonuna Sayıştay tarafından gönderilen herhangi bir rapor da yoktur.

İkincisi: Türkiye Varlık Fonunun kuruluş yasası incelendiğinde görülecektir ki Türkiye Varlık Fonu Sayın Cumhurbaşkanının görevlendireceği bağımsız denetim kurumları tarafından denetlenecek, bağımsız denetim kurumlarının raporu 3 müfettiş tarafından denetlenecek ve bu rapor da bilgi amaçlı olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Varlık Fonu üzerinde Sayıştay denetimi, dolaysıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminin hangi çerçevede olduğunu söyledim. Bu bilgi amaçlı gönderilen raporun Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesinden ibaret bir husustur. Burada örneğin Türkiye Varlık Fonunun Ziraat Bankasından sınırsız bir şekilde borçlanmasının önü açıldı 4’üncü madde aynen kabul edilmek suretiyle. Burada herhangi bir değişiklik yapılmadı. Yani Varlık Fonu kendi sahibi olduğu Ziraat Bankasından Bankacılık Kanunu’nun öngördüğü yüzde 25’lik sınırlamaya tabi olmaksızın sınırsız bir şekilde borçlanacak ve bu işlemler de hiçbir zaman Sayıştay tarafından denetlenmeyecektir. Bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir açıklama zarureti…

BAŞKAN – Buyurun siz de yapın, kısa bir açıklama olsun, devam edelim ondan sonra.

65.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, ben Sayın Hamzaçebi konuşuyorken bankaların genel müdürlerini teyit için tekrar aradım ve bunlar Sayıştay denetimine tabiler ve raporları geliyor.

Şimdi, şöyle bir durum var: Varlık Fonu, doğru, bağımsız denetime tabi. Bir bağımsız denetim raporu düzenleniyor ve bu bağımsız denetim raporu, bu rapor -Akif Bey’in de dediği gibi- denetçiler tarafından incelenmek suretiyle bir rapor hazırlanıyor ama bankanın kendisinin raporları -yani Ziraat Bankası Anonim Şirketi Sayıştaya tabii- her dönem Varlık Fonuna hisseleri devredilse dahi denetime giriyor; Vakıfbank da giriyor, Halk Bankası da giriyor. Yüzde 51’den fazlası kamuya… Varlık Fonu da aslında bir kamu yapısı, Varlık Fonu AŞ, Türkiye Varlık Fonu AŞ’nin kendisi bağımsız denetime tabi ama alttaki iştirakler Sayıştay denetimine tabiler. Bu bilgiyi özellikle ilgili bankaların genel müdürlerini arayarak tekrar teyit ettim ki kamuoyuna bu bilginin doğru gitmesi önemlidir. Dolayısıyla o Sayıştay raporlarında KİT Komisyonunda her şey görülebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bizim KİT Komisyonu üyelerimiz var, Cumhuriyet Halk Partisinin de KİT Komisyonu üyeleri var, onlar da bunu bilirler diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir ilave yapayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

66.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ziraat Bankasının sermayesinin tamamı Varlık Fonuna ait olduğu için -örnek veriyorum- bu yasa teklifinin 4’üncü maddesi uyarınca Varlık Fonu Ziraat Bankası kaynaklarından sınırsız bir şekilde borçlanabilecek ve bu borçlanma işlemi Varlık Fonu Sayıştay denetimine tabi olmadığı için Sayıştay tarafından denetlenmeyecektir. Ziraat Bankasının bir anonim şirket olması nedeniyle ayrıca KİT Komisyonuna raporlarının gelmesi hususu ayrı bir konudur ama 4’üncü madde uyarınca Varlık Fonu Ziraat Bankasından sınırsız bir şekilde borçlanacağı için, borçlanabileceği için bu asla ve asla Sayıştay ve dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu tarafından denetlenmeyecektir, denetim dışıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 16’ncı madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit                             Mehmet Ruştu Tiryaki                  Mahmut Celadet Gaydalı

                                            Muş                                                        Batman                                                       Bitlis

                                Meral Danış Beştaş                                                                                                       Kemal Bülbül

                                            Siirt                                                                                                                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.

Süreniz beş dakika Sayın Tiryaki.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesine ilişkin eleştirilerimizi sizinle paylaşacağım. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir kez daha hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasa Teklifi’nin 16’ncı maddesiyle 5411 sayılı Yasa’nın 148’inci maddesini değiştiriyorsunuz. 5411 sayılı Yasa’nın 148’inci maddesi neyi düzenliyor? Yasada düzenlenen sınırlamalara, kararlara ve düzenlemelere aykırı hareketler dolayısıyla idari para cezalarının miktarını ve oranlarını.

Peki, ne öneriyorsunuz? Diyorsunuz ki: “10 bin yeni Türk lirasını 500 bin Türk lirası yapacağız, binde 5 oranını yüzde 5’e çekeceğiz, 5 bin yeni Türk lirasını 50 bin Türk lirası yapacağız, bir de yasada düzenlenen sınırlamalara, kararlara ve düzenlemelere aykırılık birden fazla kez işlenirse bu mükerrerlikten dolayı cezayı 2 katına çıkaracağız.” Yani genel olarak ceza miktarlarını artıran bir düzenleme; dolayısıyla, bankacılık açısından çok büyük bir sorun oluşturmuyor. Ancak bir önerimiz var, her seferinde bu miktarların yeniden, yeniden düzenlenmesi yerine yasaya bir geçici madde ekleyin ve böylece her seferinde yasa değişikliği yerine yeniden değerleme oranlarıyla bu sorun çözülmüş olacak.

Binde 5 oranındaki cezanın yüzde 5 olarak düzenlenmesi ise çok adil gözükmüyor çünkü bu, yüzde 1.000 oranında artış anlamına geliyor bir seferde; binde 5’ten yüzde 5’e çıkarmanız bunu yüzde 1.000 oranında artırmanız anlamına geliyor ki bunun adil olmadığını düşünüyoruz.

Bir de idari para cezasının tekerrürü hâlinde diyorsunuz ki: “Bu durumda cezalar 2 kat uygulanacak.” Benim bildiğim kadarıyla, ilk kez bir idari para cezasının tekerrürü hâlinde cezayı 2 katına çıkarıyorsunuz. Bakın, mevzuatta çokça düzenleme var idari para cezasına ilişkin ve bu idari para cezalarının tekerrürü hâlinde bu cezanın 2 kat uygulanması basit gibi görünebilir ama umarım bunu yol yapmazsınız, umarım bunu başkaca yasalara da yedirmezsiniz. Teklifle ilgili bu görüşlerimi paylaştıktan sonra bir konu, bir sorun, bir hukuk cinayeti hakkında görüşlerimi sizinle paylaşacağım.

Evet, Mahmut Alınak, bir siyaset duayeni, 68 yaşında, eski bir milletvekili, Meclis tarihinin belki de gördüğü en çalışkan milletvekillerinden birisi. Her zaman demokrasi ve insan hakları mücadelesi vermiş bir ağabeyimiz. Daha önce hakkında onlarca dava açıldı, neredeyse tamamından beraat etti, 9 kez tutuklandı. Bir avukat, bir milletvekili olarak, değil Türkiye'nin herhangi bir yerinde dünyanın neresinde olursa olsun çağrıldığında ikiletmeden gelecek bir ağabeyimizdi ama ne yaptınız? Gecenin bir yarısında evini onlarca özel harekât polisiyle bastınız ve çok önemli suç delilleri elde ettiniz çünkü gözaltına alınma sürecinin tamamı kayıt altına alınmıştı ve bir polis memuru büyük bir gururla 21 tane kitap ele geçirildiğini söylüyor, yüzlerce kitap içerisinden 21 tane kitap. Günlerce gözaltında tutuldu, tutuklama talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edildi; çok çok büyük, çok önemli bir terörist Mahmut Alınak tutuklandı! Peki, suçlamalar neydi? Hangi silahlı eylemlerde bulunmuş bilmiyoruz ama polis tarafından, savcı tarafından, hâkim tarafından sadece yazdığı kitaplar, sadece okuduğu kitaplar, sadece konuşmaları, sadece yazıları ve barış için, aileleri barıştırmak için yaptığı girişimler soruldu. Evet, 2020 Türkiyesinde “Bunları yapanlar teröristtir, okuyanlar teröristtir, yazanlar teröristtir, eleştirenler teröristtir.” İşte, siz böyle bir Türkiye yarattınız.

Bir şey daha yaptınız. “Yaptınız.” diyorum çünkü İçişleri Bakanlığı sizin Hükûmetinizin bir Bakanı ve Emniyet Genel Müdürlüğü de İçişleri Bakanlığına bağlı. Tutuklama kararı verildikten sonra polisler zorla Mahmut Alınak’ı kelepçeledi. Bakın, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 93 ne diyor? “Yakalanan, tutuklanan kişinin kaçması veya kendisi ya da başkasının hayat ve beden bütünlüğü için tehlike oluşturması söz konusuysa kelepçe takılabilir.” Mahmut Alınak kaçmadı, hiç kimseye zarar vermedi, kendisine de zarar vermedi ama zorla kelepçe taktınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Çok özür dilerim Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Mahmut Alınak’a niye kelepçe taktınız biliyor musunuz, yasayı umursamadığınızı göstermek için, kanun benim demek için ve belki de Mahmut Alınak’ı esir aldığınızı göstermek için kelepçe taktınız.

Mahmut Alınak’ı bedenen esir alabilirsiniz ama asla fikirlerini esir alamazsınız çünkü fikirler tutsak edilemez diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 16- 5411 sayılı Kanunun 148 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “onbin Yeni” ibaresi “beşyüz bin” şeklinde, “binde beşine” ibaresi “yüzde beşine” şeklinde değiştirilmiş, (b) bendinde yer alan “alınan kararlara” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve verilen talimatlara” ibaresi eklenmiş, aynı bentte yer alan “beşbin Yeni” ibaresi “elli bin” şeklinde, “onbin Yeni” ibaresi “beşyüz bin” şeklinde değiştirilmiştir.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                    Sibel Özdemir                                             Atila Sertel                              Emine Gülizar Emecan

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       İstanbul

                                    Mahmut Tanal                                                                                                     Selin Sayek Böke

                                         İstanbul                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen, İzmir Milletvekilimiz Sayın Selin Sayek Böke.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Değerli milletvekilleri, bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de bugün 4 milyon 380 bin kişi işsiz, çalışabilir durumda, iş arıyor ama iş bulamıyor. Üstelik geçen seneye kıyasla yine çalışabilir durumda olup iş aradığı hâlde iş bulamayanların sayısı 850 bin kişi artmış. Gerçek, verilerle ortada. Dün, bugünden biraz daha iyiymiş; bugün, dünden çok daha kötü. Yani 4 milyon 380 bin kişi için gerçek böyle. Oysa iktidara bakarsanız, şubat ocaktan daha iyi; mart şubattan daha iyi; bu, böyle akıp gidebiliyor.

Şimdi, karşımızda olan soru şu: Bir banka analisti, bir ekonomist şu analizi yaparsa “Türkiye’de işsizlik artmıştır, işler iyi gitmemektedir.” Bu analizi yapan analistin durumu ne olacak? Bu kanunla karşımıza gelen soru bu. Gerçeğin kantarı iktidarın elinde, o karar veriyor neyin gerçek olduğuna. Ve iktidara göre işsizlik sorunu yok, işsizlikten intihar edenlerin ağır gerçekliği yok, çözülmesi gereken bir kriz yok. İktidara göre bunun aksini düşünen herkes gerçek dışı düşünmektedir, yanıltıcıdır, haindir ve bu kanuna göre cezalandırılmalıdır.

Türkiye’de bugün gençlerin yüzde 24,5’i işsiz. Geçen sene gençlerin yüzde 20’si işsizmiş. İşsizlik artmış. Gençler için hayat bugün dünden çok daha zor. Şimdi soru şu: Bir finansal analist “Türkiye’de gençler arasında işsizlik çok artmıştır. Türkiye ekonomisi açısından bu büyük bir üretim kapasitesi kaybıdır, derhâl telafi edilmelidir.” derse, bu raporu yazan finansal analiste ne olacak? Karşımızda olan soru bu. Gerçeğin kantarı iktidarın elinde. İktidara göre gençlerin işsizlik sorunu yok; iş değil, eş sorunu var. İktidara göre zaten gençlerin iş bulması sorunu olmadığı gibi, her üniversite mezununun da çalışma zorunluluğu da yok. Gerçeğin kantarı iktidarın elinde ama işsizlik gerçeğinin ağırlığını yaşıyor olan da gençler. Şimdi, iktidara göre bunu yazan finansal analist gerçek dışı bir yazı yazdığı için, yanıltıcı bilgi paylaştığı için cezalandırılacak. Karşımızda olan kanun bu.

Türkiye’de 2002’de vatandaşın bankalara borcu 6,6 milyar lira, bugün, en güncel veriye göre, 611 milyar lira; 93 kat artmış.

Bir banka analisti yazmış: “Türkiye'de vatandaşın borcu çok artmıştır. Bu borcun geri ödenememesi riski vardır, bankalar açısından durum tehlikeli olabilir.” Soru şu: Bu analizi yapmış olan ekonomiste ne olacak? Gerçeğin kantarı iktidarın elinde. İktidara göre bir borç sorunu falan yok, herhangi bir ekonomik sorun varsa iktidarın bulduğu tek çözüm var, daha çok kredi, daha çok borç, daha çok finansallaşma. Gerçeğin kantarı iktidarın elinde ve iktidarın gerçeğine göre böyle bir sıkıntımız yok. O zaman, iktidara göre aksini düşünen herkes gerçek dışıdır, yanıltıcıdır, haindir ve bu kanuna göre cezalandırılması gerekir. “Aman ha, bu yasa sorun çıkarır, gerçekler konuşulamaz; konuşulamazsa finansal piyasalar ölür, ekonomi için işler zor olur.” diyenlerimize Komisyonda dendi ki “Öküzün altında buzağı arıyorsunuz.” Ya, hiçbir yerde bir şey aramıyoruz, gerçekler apaçık ortada, ortada. Bu ülkede 38 kişi “Kriz var.” dediği için mahkemede, haklarında soruşturma açılmış. Bir şey aramıyoruz bir şeyin altında, açıkça yaşanıyor mahkeme salonlarında. Gerçeğin kantarını elinize almışsınız, alternatif düşünen herkes suçlu, herkes yanlış, herkes hain, herkes cezalandırılmalı. Şimdi, diyelim ki baskıyla, zorbalıkla, böyle kanunlarla herkesi tek tipleştirdiniz, hepimiz aynı finansal araca bakıp aynı değeri biçiyoruz yani analizlerimiz artık aynı, ihtiyaçlarımız aynı çünkü iktidarın gözlüğünden bakıyoruz. Şimdi, ihtiyaçlar farlı değilse, yaptığımız analiz farklı değilse, gerçeği yorumlamamızın farklı olmasına izin verilmiyorsa o zaman piyasada alım satım yapabilecek, arbitraj imkânı sağlayacak yani finansal piyasalarda herhangi bir ekonomik işlem yapmak için sebebi ortadan kaldırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Böke.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Neyle? Tek tipleştirerek. Yani bu yasayla… Nasıl ki bize her düzlemde tek tipleştirici bir baskı uyguluyorsanız, bu yasayla da ekonomide aynı şeyi yapıyorsunuz. Olacak şey: Nasıl ki her yerde özgürlükler ortadan kalkıyorsa ekonomide de finansal özgürlüklerle birlikte ekonomik özgürlükler ortadan kalkacak.

Şimdi, biz buzağı falan aramıyoruz; hukuk arıyoruz, adalet arıyoruz, özgürlük arıyoruz ve eşitlik arıyoruz, hepimiz eşit olalım istiyoruz. Siz yapmazsınız ama biz mutlaka yapacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16’ncı madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 17’nci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Dursun Müsavat Dervişoğlu                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                  Ümit Özdağ

                                           İzmir                                                        Adana                                                      İstanbul

                                    İsmail Koncuk                                           Feridun Bahşi                                             Şenol Sunat

                                          Adana                                                      Antalya                                                     Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ümit Özdağ. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Özdağ.

ÜMİT ÖZDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben yasanın 56’ncı maddesinin üçüncü fıkrası ve 57’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılmak istenen değişikliklerle ilgili İYİ PARTİ’nin itirazlarını ve tespitlerini paylaşacağım.

18’inci madde önerisinde yapılan değişiklikle Bankacılık Kanunu’nun 56’ncı maddesinin üçüncü fıkrası lağvedilerek bankaların reel sektöre ortak olmalarındaki sınırlar kaldırılmaktadır. Bu durum, bankacılık sistemi ile reel sektörün iç içe bir ortaklık yapısı içine girmesine ve önceki maddelerde yapılan değişikliklerle banka kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde, riski azaltacak çeşitlendirme yapmadan kullanılmasına neden olacaktır. Yine bu durum, 2001 öncesinde yaşadığımız gibi bankaların ilişkili taraflara kontrolsüz kredi açarak risklerin artmasına ve mali yapının bozulmasına neden olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, maddede yapılan ikinci değişiklik daha vahim görünmektedir. Daha önceki maddelerde olduğu gibi bu değişiklikle katılım bankalarına diğer ticari bankalarda olmayan imtiyazlar verilmekte; özellikle gayrimenkul gibi likit olmayan varlıkları bilançolarında bulundurmaları teşvik edilmektedir. Bu uygulama, katılım bankalarının, bilançolarının, gayrimenkul ve benzeri nakde dönmesi zor, esas bankacılık faaliyeti dışında kalan kıymetlere yoğunlaşmasına neden olacaktır. Yine, bu hakkın sadece bu katılım bankalarına sağlanması, piyasa ekonomisinin serbest rekabet koşullarına aykırı olarak bankacılık sistemi içinde dengesizlikler yaratacaktır.

Değerli milletvekilleri, biz bu yasa üzerinde konuşurken ve yasanın maddeleri burada tartışıldıktan sonra teker teker geçerken İdlib’de de gerilimin her geçen saat biraz daha arttığını ve dengelerin sürekli bir değişim içerisinde olduğunu görüyoruz. Rus ordusu bölgeye ağır bir takviye sürecini gerçekleştiriyor. Keza ordumuz da çok büyük bir güçle dar bir alanda konuşlanmış durumda. Burada en son yaptığım konuşmada ifade ettiğim gibi, Türk konuşlanması, bölgeden Türkiye’ye göçün durdurulmasını sağlamak anlamında olumlu ve etkili bir konuşlanma olmuştur ancak göçün Türkiye’ye gelmesini engellemek için konuşlanmak başka bir şeydir, bölgede büyük bir savaşa girmek için konuşlanmak başka bir şeydir. Hele hava savunması olmayan bir askerî birliğin Rusya gibi bir güçle bölgede savaşa girmesi, sadece ve sadece PKK’nın siyasi olarak kazanç sağlayacağı bir gelişme olacaktır. Türk ordusu her şart altında başarı kazanır ve böyle bir çalışmadan galip çıkar ama bu bir Pirus Zaferi olur; bunun siyasi getirisinden sadece bölgede devletleşme için elinden geleni yapmakta olan ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından da desteklenen PKK/YPG kazançlı çıkacaktır.

Bundan dolayı her türlü gerilimi kontrol altında tutarak diplomasi masasında kazanmayı hedefleyen bir yaklaşım, inşallah, sarayda Türkiye’yi yöneten akla hâkim olur; aksi takdirde Türkiye, Orta Doğu’da yeni bir büyük maceranın içerisine sürüklenir ve bu maceradan biz kazançlı çıkmayız. Siyasi kazancı, Suriye’yi bölmek ve Türkiye'nin güneyinde Türkiye için yaşamsal bir tehdit oluşturmayı hedefleyen bir terörist yapı elde eder.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde bir önerge bulunmamaktadır.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır. Önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 20- 23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye ve ilan etmeye yetkilidir.’”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                      Dursun Müsavat Dervişoğlu                              İsmail Koncuk

                                          Adana                                                        İzmir                                                        Adana

                                      Şenol Sunat                                             Feridun Bahşi                                       Fahrettin Yokuş

                                          Ankara                                                     Antalya                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Beş yıl önce Ege Üniversitesinde bölücü hainler tarafından katledilen Fırat Çakıroğlu’nu, onun şahsında bütün şehitlerimizi rahmetle bir kez daha anıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün AK PARTİ Konya milletvekillerimizden bir kardeşimiz gündem dışı söz alarak Konya’mızın yatırımlarından, yaptıkları büyük hizmetlerden bahsetti. “Âdeta Konya’yı uçurduk.” dedi. Yoldan tutunuz da okula, hastaneden barajlara, tarımdan hayvancılığa pek çok hizmetleri tek tek anlattı. Hele bir cümlesi vardı ki şöyle diyordu: “Osmanlı’dan bugüne uzanan asırlık rüya proje Mavi Tünel’i hayata geçirdik.” Evet, doğru, Mavi Tünel Projesi Konya’ya yıllık 400 milyon metreküp su getirdi; bunun bir kısmını içme suyunda kullandık, geri kalanını ovada ama Konya’nın yıllık 3 milyar metreküpten fazla suya ihtiyacı var. Eğer siz buna “Yüzyılın projesi, Konya’yı ihya ettik.” filan diyorsanız vallahi hayal satıyorsunuz. Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Gelin, Konya’yı susuzluktan kurtarmak istiyorsanız şu Kanal İstanbul’u bırakın da Kanal Konya yapalım. Dicle-Fırat’tan yılda 8-10 milyar metreküp su getirelim, hem her yıl tabandan çektiğimiz 3 milyar metreküp yerine bunu koyalım ve ihtiyacımız olan 3 milyarın daha fazlasıyla da Konya Ovası’nı, sadece Konya değil, doğru dürüst para ayırmadığınız KOP projesi içinde kalan 8 vilayeti ihya edelim. Hem de nasıl biliyor musunuz? Kanal İstanbul’un dörtte 1 fiyatına bunu yaparız ama yeter ki rant değil, halk deyin, millet deyin, vatandaş deyin.

Değerli milletvekilleri, Konya sürekli kan kaybediyor diyorum, göç veriyor diyorum anlatamıyorum. Şimdi bir daha anlatayım: Türkiye'nin nüfusu AK PARTİ iktidarı döneminde yüzde 27 artmış, Konya’nınsa yüzde 19 artmış. Hemen bize benzer vilayetleri söylüyorum: Kayseri yüzde 31, Eskişehir yüzde 30, Bursa -metropol kent- yüzde 34 artmış. Allah aşkına, Konya niye göç veriyor? Şimdi, Konya milletvekillerim -Allah razı olsun- Konya’nın neden Türkiye ortalamasından 8 puan geriye kaldığını, bu metropol kentin sürekli göç verdiğini bir anlatsınlar da duyalım, dinleyelim. Yatırım yaptık, uçurduk kaçırdık ama nüfusumuz da kaçtı, gitti.

Evet, Konya’nın öyle çok sorunları var ki… Bakın, Konya’yı Beyşehir üzerinden Antalya’ya bağlayacak olan Gembos yolu bitmedi, duruyor. Yunak-Akşehir bölünmüş yolu duruyor. Yoğun kazaların yaşandığı Seydişehir-Bozkır yolu duruyor. Konya çevre yolunun 2’nci etabı yeni bitirilmiş, 3’üncü etabın projesi de yeni yapılmış, daha ne zaman biteceği belli değil.

Konya’da –Konya hikâyesi anlatıyoruz ya, muhteşem Konya- borsa çiftçiyi soyuyor ama kimsenin haberi yok. Hamaliye parası alıyor getirdiklerinden yüzde 4, hamal filan kalmadı ama alıyor, soymaya devam ediyor. Ve borsada işlem gören çiftçinin malları maalesef tüccarlar tarafından taban fiyatın altında alınarak pazarlıkla, çiftçiler perişan ediliyor ama kimsenin haberi yok. Hani “Yollar yaptık, köprüler yaptık; efendim, okullar yaptık…”

Bakın, Çeltik bizim bir ilçemiz. Çeltik’te bir Anadolu lisesi, duvarları yıkık ve bunun gibi onlarca okul. 16/8/2018’de valiliğe, Millî Eğitim İl Müdürlüğüne yazı yazılmış. Bir buçuk yıldır daha Çeltik ilçemizin Anadolu lisesinin okul bahçesini bile yapmamışlar. Yani o kadar çok Konya sorunu var ki, bu üç beş dakikaya sığmaz, anlatmaya devam edeceğim ama bir şeyi daha söyleyeyim sizlere: Konya’nın Beyşehir Gölü için yedi yıl önce o dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan tarafından temizlenme sözü verilmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Düşünebiliyor musunuz, kirli göl ancak yedi yıl sonra, inşallah bu sene temizlenecek. Bakın, ne kadar hızlı çalışıyor iktidarımız, yedi yıl sonra(!) Daha buna benzer, kuruttukları gölleri mi anlatayım?

Ya, Konya çiftçisi, pancar üreticisi, Ilgın Fabrikasına şu anda mal veren 7 ilçemizin çiftçileri maalesef perişan. Neden? Çünkü taahhüt ettikleri ürünü alamadılar. Diyorlar ki: “Evet, biz pazarlık ettik fabrikayla ama Rabb’imizle pazarlık etmedik ki, o bize vermedi. İklim şartları kötüydü, vermedi ve biz mağduruz.” PANKOBİRLİK’in Konya Şeker Fabrikası, Çumra Şeker Fabrikası çiftçiyi cezalandırmaz ama iktidarımızın satamadığı, elinde kalan Ilgın Şeker Fabrikası vatandaşı cezalandırır.

Evet, sürem bitti, uzatmıyorum. İnşallah bir başka konuşmada güzel Konya manzaraları anlatmaya devam edeceğim(!)

Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 176 sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen fıkranın son cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                        Cavit Arı                                             Abdüllatif Şener                               Neslihan Hancıoğlu

                                         Antalya                                                      Konya                                                      Samsun

                                       Atila Sertel                                             Sibel Özdemir                                         Mahmut Tanal

                                           İzmir                                                       İstanbul                                                     İstanbul

                                                                                              Emine Gülizar Emecan

                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen, Konya Milletvekilimiz Sayın Abdüllatif Şener. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu geç saatinde idari para cezalarıyla ilgili 21’inci maddeye gelmiş bulunuyoruz.

5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 35’inci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu değişiklikle idari para cezası tutarları artırılmaktadır. Madde incelendiğinde şu görülmektedir: 2 bin lira olan cezalar 25 bin liraya çıkarılmaktadır yani 12,5 kat artırılmaktadır, başka bir ifadeyle yüzde 1.250 artış vardır. 10 bin lira tutarındaki cezalar ise 50 bin liraya çıkarılmaktadır yani 5 kat artırılmaktadır, başka bir ifadeyle yüzde 500 artış yapılmış olmaktadır. 50 bin lira tutarındaki cezalarsa yine aynı maddede 250 bin liraya çıkarılmakta, yine 5 kat artırılmakta yani yüzde 500 artış sağlanmış olmaktadır. İş bununla da kalmıyor, belli durumlarda bu cezaları 2 katına kadar artırmaya Kurul yetkili kılınıyor. Yani 12,5 kat olarak artırılan ceza 25 kata çıkarılıyor, 5 kat artırılan ceza 10 kata çıkarılıyor ve idari para cezalarında fahiş bir artış düzenleniyor. Vermiş olduğumuz önergede bu fahiş artışları 2 katına kadar çıkaran fıkranın kanun teklifi metninden çıkarılması gerektiği öngörülmektedir ama bu idari para cezaları vesilesiyle şunu ifade etmek isterim: 2020 bütçesine baktığımızda, bu Hükûmetin 2020 yılı için öngördüğü para cezaları tahsilatı miktarı 13 milyar 728 milyon liradır. 2020 yılında tahsil etmeyi öngördüğü trafik cezaları miktarıysa 5 milyar 654 milyon liradır. Yani değerli arkadaşlar, böylesine fahiş trafik cezalarıyla, para cezalarıyla bütçe açıklarını kapatmaya kalkmak bu Hükûmetin, bu iktidarın vergi toplama konusundaki acziyetini gösterir. Nitekim, 2019 yılına baktığımızda, vergilerin tahsil oranı tahakkuka göre çok düşük kalmıştır. Bu nedenle, bütçe açıkları çok yüksek düzeye ulaşmıştır. Merkez Bankasından, bir taraftan kârlarına, bir taraftan ihtiyat akçelerine el konulmuş olmasına rağmen 70 küsur milyar liralık Merkez Bankası kaynağı bütçeleştirilmiş olmakla birlikte 124 milyar lira açıkla 2019 bütçesi bağlanmıştır. 2020 bütçesinde de bu açığın 138 milyar lira olması öngörülmüştür. Hemen ocak ayında yine Merkez Bankasının ihtiyat akçesi ve kârı Hazineye devredilmiş, bütçeleştirilmiştir. Böylece 40,5 milyar liralık Merkez Bankası kaynağı aktarılmak suretiyle bütçe dengesi tutturulmaya çalışılmıştır. Sadece Merkez Bankası kaynaklarına başvurmuyor bütçenin deliğini, açığını, patlağını tamamlamak için Hükûmet, aynı zamanda para cezalarıyla, trafik cezalarıyla da vatandaşı yormaya devam ediyor.

Bu para cezalarının ve trafik cezalarının ne kadar ağır olduğunu bütçe gelirleri içerisindeki diğer kalemlere baktığımız zaman hemen görüyoruz. Bakın, beyana dayanan kurumlar vergisi miktarı 2020 yılı için 7 milyar 276 milyon liradır yani bütçede tahsili öngörülen para cezaları miktarının aşağı yukarı yarısı kadar, beyana dayanan kurumlar vergisinden yapılan tahsilat.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şener, tamamlayalım.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Böyle bir gelir politikası olmaz. Bu politika tamamıyla yanlıştır. Vatandaş özellikle bu trafik cezalarının fahiş görüntüsü nedeniyle feryat etmektedir.

Bugün bir arkadaşım vergi dairesinden geldi, birkaç sıra hâlinde vatandaşlar trafik cezalarını ödemek için kuyruğa girmişler ve Hükûmet aleyhine dünyanın lafını, resmî bir dairede hiç çekinmeden söylüyorlar. Bu trafik cezalarına devam ettiğiniz sürece, normal gelirlerden bütçeyi finanse edemediğiniz takdirde Adalet ve Kalkınma Partisinin sadece bu konu nedeniyle sandıkta durumunun hiç de iyi olmayacağını hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın Özkan, 60’a göre bir söz talebiniz vardı, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

67.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa ilinde mevcut bina envanterleri ile yorgun bina stokları çıkarılmamışken ve hasarlı binalarda eğitime göz yumulurken Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığının “Bursa depreme hazır.” açıklamasının dehşete düşürdüğüne ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 4 Şubat 2020’de buradan sormuştum “Bursa’da deprem tehlikesi nedeniyle yıkılan veya boşaltılan toplam 36 okulda hasar tespiti ne zaman yapıldı?” diye, cevabı da basından öğrendim. Hasar tespiti 2015 yılında yapılmış olmasına rağmen çocuklarımız beş yıl boyunca bu binalarda eğitim görmüştür.

Geçen yıl da “Marmara depreminin yıl dönümünde hasarlı bina sayısı nedir? Depreme hazır mıyız?” diye sordum, tabii ki yine cevap yok. Fakat geçenlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı “Bursa depreme hazır.” diye bir açıklama yaptı.

Daha mevcut bina envanteri, yorgun bina stokları çıkarılmamışken ayrıca “imar barışı” adı altında bu binalarda hiçbir teknik araştırma yapmadan sadece para toplamak için ruhsat dağıtılmışken, hasarlı binada eğitime göz yumulurken “Depreme hazırız.” açıklaması bizleri dehşete düşürdü. “Hazırız.” derken -Allah korusun- olası bir depremde cenazeleri çıkarmaya hazırız mı diyorsunuz, ilgili bakanlara tekrar ısrarla soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Barut…

68.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Türkiye’nin birçok bölgesinde görülen uyuz vakalarının halk sağlığını tehdit ettiğine ve uyuz salgınıyla mücadele için ulusal ölçekli bir plan hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye'nin birçok bölgesinde görülen uyuz vakaları toplumsal bir tedirginliğe yol açtığı gibi halk sağlığını da tehdit ediyor. Ülkemizin her yerinde, seçim bölgemiz Adana ve ilçelerinde de geçmiş yıllara oranla uyuz vakalarında çok ciddi artış yaşandığı dile getiriliyor. Sağlık kurumlarında salgın boyutuna ulaşan bu durumla mücadele edildiği, ancak yeterli ölçüde başarı sağlanamadığı ifade ediliyor. Kentimizdeki çeşitli okullarda öğrenim gören ve bazı yurtlarda kalan öğrencilerin uyuz salgını nedeniyle sağlık kurumlarına yönlendirildiği, tedavi süresince okul ve yurtlara gidemediği yönünde tarafımıza bilgi veriliyor. Bu soruna acilen çözüm üretilmesini, eczanelerde uyuz tedavisinde kullanılan ilaçların bulunmadığı yönündeki şikâyetlerin ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Toplumsal bir tedirginliğe yol açan ve halk sağlığını tehlikeye atan uyuz salgınıyla mücadele için ulusal ölçekli bir plan hazırlanmasını da talep ediyoruz.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Yavuzyılmaz…

69.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, depreme dayanıksızlığı nedeniyle yıkılan Zonguldak ili Gazi Ortaokulu öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi için Millî Eğitim Bakanlığını verdiği sözü tutmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayın Başkan, Zonguldak’ta bulunan Gazi Ortaokulu depreme dayanıksızlığı nedeniyle üç yıl önce yıkılmış, 210 öğrencisi geçici olarak bir ilkokula, Mithatpaşa İlkokuluna taşınmıştır. İl Millî Eğitim Müdürlüğü yetkilileri yeni okul inşaatı bittiğinde öğrencilerin tekrar okullarına döneceği sözünü vermiştir. Ancak inşaat tamamlandıktan sonra verilen sözler tutulmamış, yeni okullarına dönmeyi bekleyen öğrencilere binanın başka okullara tahsis edileceği söylenmiştir. Mağdur olan öğrenciler ve velileri on altı gündür Zonguldak Madenci Anıtında “Okulumuzu istiyoruz.” diyerek haykırmaktadır. Öğrencilerin eğitim ve öğretim motivasyonunu yok eden, devlet kurumlarına olan güvenlerini daha bu yaştan itibaren sarsan yetkilileri özür dilemeye, Millî Eğitim Bakanlığını da verdikleri sözü tutmaya davet ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu şekilde birinci bölümdeki maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.49

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 20 Şubat 2020 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.52



(x) 176 S. Sayılı Basmayazı 18/2/2020 tarihli 57’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan birtakım kelimeler ifade edildi.