TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           52’nci Birleşim

                                                                                   5 Şubat 2020 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, ülke tarımının ve Yozgat çiftçisinin sorunları ile çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen “Avrupa’da Kayıp, Mülteci ve Göçmen Çocuklar” başlıklı rapora ilişkin gündem dışı konuşması

 

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Suriye’nin İdlib kentinde şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Uğur Katran ile Türkiye’de toprağa verilen bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili Kuşadası, Didim, Söke, Çine, Karpuzlu, Karacasu, Bozdoğan ve Köşk ilçelerinde maden araması ve işletmesi yapılmak üzere toplam 4.783 hektarlık alanın ihaleye açılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Uğur Katran ile 7 şehidimize Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

4.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehirli hemşehrilerinin doktor ihtiyacı ile donanımlı hastane ihtiyacının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, Çağdaş Hukukçular Derneğinin tutuklu Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile üye avukatlar Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Ayşegül Çağatay ve Oya Aslan’ın adil yargılanma ve Grup Yorum’un konser yasaklarının kaldırılması talebiyle cezaevinde başlattıkları açlık grevine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Dünya Ticaret Örgütünün 2019 yılı verilerine göre Türkiye’nin dünyada ihracatını en fazla artıran 7’nci ülke konumunda olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, ilaçların perakende fiyatlandırılmasında 2015 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Bakanlar Kurulu Kararı’na göre uygulanılan rakamların yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

8.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, yol işleticisi firmalar ile navigasyon hizmeti sağlayıcıları arasında herhangi bir iş birliği anlaşmasının olup olmadığını ve bunların hangi usul ve esaslar çerçevesinde denetlendiğini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 5 Şubat laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, BAŞKENTGAZ, Kızılay ve Ensar Vakfı arasındaki para trafiğinin gün yüzüne çıkmasıyla Kızılay Başkanının “Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır.” ifadesiyle yüz elli yıllık geçmişi olan Hilal-i Ahmeri şaibe altında bırakarak halkımızın güvenini sarstığına, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 5 Şubat Mustafa Kemal Atatürk’ün Niğde’ye ilk resmî ziyarette bulunuşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir ilinin İstanbul ilinden daha fazla deprem riski taşıdığına ve risk altında bulunan 51 okul için yıkım kararı alındığına, Millî Eğitim Bakanlığınca bunca yıldır sistematik bir planlamanın neden yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, merkez üssü Elâzığ ili Sivrice ilçesi olan 6,8 şiddetindeki depremden Adıyaman ilindeki birçok yerleşim biriminin yanı sıra Adıyaman Kapalı Cezaevinin de etkilendiğine ve hakkında 2013 yılında alınmış yıkım kararı bulunan cezaevinin tutuklu ve hükümlülerinin komşu illere nakledilmesiyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

14.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, “BirGün” ve “evrensel” gazetelerine Basın İlan Kurumu tarafından hukuksuz uygulanan ilan ambargosunun kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

15.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Suriye’nin İdlib kentinde Esad rejimine bağlı unsurlar tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehadete erişen 8 kahramanımıza Allah’tan rahmet dilediğine, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Türkiye dostluğu değerli, düşmanlığı tehlikeli bir ülkedir. Barış ve huzur arayan mazlumların arkasında Türk milleti vardır.” ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, Cumhuriyet Savcısı Taner Temur hakkında Hâkimler Savcılar Kurulunda yürütülen soruşturmaya ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Şubat laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne ve yüksek hızlı tren aylık abonman fiyatlarına yapılan zammın yeniden düzenlenerek makul bir seviyeye çekilmesi gerektiğine, yüzde 51 hissesi Çinlilere satılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü için özel inşaat firmalarına birinci yıl araç geçiş taahhüdü gereği 3 milyar lira ödenmesinin yarattığı israfa ve Hükûmeti bu konuda duyarlı davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

 

18.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara, 3 Şubatta Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Halil Demir ile 7 şehidimize Allah’tan rahmet dilediklerine, 5 Şubat Gulca katliamının 23’üncü yıl dönümü vesilesiyle bu coğrafyada devam eden baskıların bir an önce son bulmasını temenni ettiklerine ve İdlib meselesine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine, depremden sonra en fazla can kaybının çığ felaketlerinde yaşandığına,  Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşma sonrası Yüksekova Belediye Eş Başkanı Remziye Yaşar hakkında verilen tahliye kararının savcılığın itirazı üzerine reddedilmesine ilişkin Adalet Bakanlığının mı yoksa İçişleri Bakanlığının mı müdahalesinin söz konusu olduğunu öğrenmek istediklerine, Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurularak hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin açılan davanın duruşmasına, Karaman ili Kazımkarabekir ilçesi Karalgazi ve Mesudiye köylerinde açılan taş ocakları ile mermer ocaklarının doğayı ve doğal yaşamı tahrip etmesiyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümü ile laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne, laiklik ilkesinden uzaklaşmanın sonuçlarının 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte ağır biçimde yaşandığına, Gaziantep ili Islâhiye ilçesindeki çadır kentin kapatılmasıyla çalışanların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

21.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümüne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanılan olayın yargıya intikal ettiğine, “Hiç kimseyi işten atmayacağız, bu bizim namus borcumuzdur.” diyenleri verdiği bu sözleri yerine getirmeye davet ettiğine, ilk yerli ve millî uçak gemimiz TCG Anadolu’nun denize indirildiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ grup toplantısında birçok konuda önemli mesajlar verdiğine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanılan olaya ilişkin açıklaması

23.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." sözünü geri alması gerektiğine ve bu sözlerin burada sarf edilmesinden hicap duyduğuna ilişkin açıklaması

24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu vatandaşların hayatını kaybettiğine ve olayın daha vahim bir hâl alabileceğine ilişkin açıklaması

25.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” ifadesinin Ziya Paşa tarafından söylenilmiş özlü bir söz olduğuna, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanan ve yargıya intikal eden olayın takipçisi olacaklarına, “Hiçbirinizi işten çıkarmayacağız.” sözü verildiği hâlde hem İstanbul Büyükşehir Belediyesinden hem de iştiraklerinden işten çıkarmaların yaşandığına ilişkin açıklaması

26.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, “Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” lafını hiçbir milletvekilinin kullanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, ailesi ve yakınlarını ziyaret için Batman’dan İstanbul’a gelen ve on üç gündür haber alınamayan 56 yaşındaki hemşehrisi Mehmet Bal’ın nasıl kaybolduğunu öğrenmek istediğine ve İçişleri Bakanlığını bu konuda göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Başkanlık Divanının takdirinde olmak üzere Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketiyle ilgili sağlıklı bilginin Parlamentoya verilmesinden memnuniyet duyacaklarına ilişkin açıklaması

29.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Elâzığ Cezaevindeki sorunların ağır bir hâl aldığına ve AKP Grubunu bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

30.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Suriye’nin İdlib kentinde şehit düşen hemşehrisi Gökhan Orhan ile diğer şehitlerimize, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilediğine, Afyonkarahisar ili merkez ilçe Dörtyol Mahallesi ile İscehisar ilçesindeki TOKİ konutlarında yaşayan vatandaşların mağduriyetine ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu hayatını kaybeden şehitlerimizle yüreklerin yandığına, Ukrayna meselesinde nerede durduğumuzun net olarak ifade edildiğine ancak son on yedi yılda bambaşka bir dış politika izlendiğine ve Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın (3/1065) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in ve İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

39.- Malatya Miletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde çığ felaketleri nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, yaşanılan deprem nedeniyle vergileri, SSK, BAĞ-KUR primleri ile elektrik ve doğal gaz faturaları üç ay süreyle ertelenen Malatya ve Elâzığ illerindeki esnaf ve sanatkârların üç ay sonra ödemelerini nasıl yapacağı konusunun netlik kazanmadığına, SSK ve BAĞ-KUR primlerinin altı ay süreyle devlet tarafından ödenerek Malatya ile Elâzığ illerinin tamamının afet etkinlik alanı içine dâhil edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

40.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, acı haberlerin üst üste geldiği bir günde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini sürdürmesini uygun ve yerinde  görmediklerine ilişkin açıklaması

42.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketlerinin ardından İzmir-İstanbul seferini yapan uçağın Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişi sırasında pistten çıkarak parçalanması olayının ardından Meclisin gündemine devam etmemesinin doğru bir yaklaşım olduğuna ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketleri ile Sabiha Gökçen Havalimanı’nda cereyan eden uçak kazası nedeniyle Meclis çalışmalarının sürdürülmesinin uygun olmadığına ilişkin açıklaması

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ faciaları nedeniyle Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinden oluşan bir heyetin olay yerine intikal ettiğine, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda cereyan eden uçak kazası nedeniyle Mecliste müzakerelere devam edilmesinin uygun olmadığına ilişkin açıklaması

45.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ facialarının ardından özel bir hava yolu şirketine ait uçağın Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pisten çıkması sonucu meydana gelen kaza nedeniyle grup başkan vekillerinin istişaresi neticesinde Meclis çalışmalarını nihayetlendirme kararını aldıklarına ilişkin açıklaması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065)

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 4 Şubat 2020 Salı günü Van ili Bahçesaray ilçesinde seyir hâlindeki minibüsün üzerine çığ düşmesi nedeniyle 5 Şubat 2020 Çarşamba günü arama ve kurtarma çalışmalarına katılan Jandarma asayiş komando timi ve personeli, Jandarma iç güvenlik timi personeli,  geçici koruma, COBRA aracı personeli, AFAD köpekli arama kurtarma timi ve UMKE personelinin de üzerine çığ düştüğüne, an itibarıyla Van Jandarma Komutanlığından edinilen bilgiye göre yaşanılan çığ felaketlerinde 23 kişinin hayatını kaybettiğine, 28 yaralının tedavilerinin devam ettiğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Türk milletinin yaşanılan olaylar karşısında birlik ve beraberlik içerisinde irade oluşturabilen dünyanın örnek milletlerinden biri olduğuna ilişkin konuşması

 

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, işsizliğin vatandaşlar üzerindeki psikolojik ve sosyal etkilerinin araştırılması amacıyla 31/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2436) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 5 Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161)

2.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)

5 Şubat 2020 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 8 Şubatta Gaziantep’e “Gazi” unvanı verilişiyle ilgili söz isteyen Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’e aittir.

Buyurun Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 8 Şubat Gaziantep’e “gazi” unvanı verilişinin 99’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Madalyalı, dünyada “Gazi” unvanına sahip ilk ve tek şehir olan Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Gazi” unvanının verilişinin 99’uncu yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından kısa bir süre sonra, Antep, 15 Ocak 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Fransa’yla aralarındaki anlaşmazlık üzerine Ekim 1919 sonunda İngilizler Antep’i Fransızlara bırakmışlar ve 5 Kasım 1919’da tamamı Ermeni gönüllülerinden kurulu Fransız birlikleri Antep’e girmiştir.

Bir Ermeni tercüman eşliğinde Fransızların Akyol Karakolu’ndaki Türk Bayrağı'nı indirmesi ve Mehmet Kamil’in, annesini Fransız askerlerinin alçakça tacizlerinden korumak adına tepki göstermesi sonucunda şehit edilmesi üzerine Antep halkı olaylara büyük tepki göstermiş ve bu tepki dalga dalga yayılmıştır.

Fransız kuvvetlerinin üzerine kâbus gibi çöküp kahramanca savaşan Karayılan ve arkadaşları, 1920 yılının Ocak ayında Fransızların bir süvari birliğini pusuya düşürmüş, büyük zayiat verdirmiştir. Bu durum karşısında, Fransızlar ek kuvvet istemişler, onları da Antep-Kilis hattında karşılamak üzere Şahinbey görevlendirilmiştir.

Şahinbey Fransız kuvvetlerine Kertil’de oldukça büyük zayiat verdirerek geri çekilmiş, ikinci hattı Elmalı Köprüsü’nde kurmuştur.

Günlerden 28 Mart 1920, hava soğuk ve yağmurlu, siperler kazılmış, sabah uyanır Şahinbey, arkadaşlarının çoğu gitmiş, 19 kişi kalmışlar, onlar da derler ki: “Şahin Ağam, çekilelim, koca orduya karşı ne yapabiliriz?” Şahinbey kabul etmez ve “Cesedimi çiğnemeden Fransızlar Antep’e giremez.” der. Şahinbey tek başınadır, son kurşununa kadar savaşır ve süngü takarak köprünün üzerine çıkar, sağ elini kaldırarak “Dur!” diye bağırır. İşte, o sırada bir ses yükselir semaya, Yavuz Bülent Bâkiler’in kaleminden sunuyorum o sesi:

“Ben Antepliyim, Şahin'im ağam,

Mavzer omzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim,

Yumruklarım memleket kadar büyük.

 

Hey, hey!

Yine de hey hey!

Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım,

Düşman kurşunlarına inat köprü başında,

Memleket türküleri çağıracağım.

 

Bu dağlarda biz yaşarız, bu dağlar bizim dağımız,

Namusumuz temiz, bayrağımız hür,

Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız,

Burada erkekçe dövüşür.

 

Bir bayrak dalgalanır Antep Kalesi üstünde,

Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak,

Bayraklar içinde en güzel bayrak,

Düşüncem senden yanadır.

 

Hep senden yanadır çektiğim kahır,

Bu senin ülkende, senin gölgende,

Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesın duvaklar,

Korkum yok ölümden, kâfirden yana,

Alacaksa alsın beni şafaklar.

 

Hey, hey!

Yine de hey hey!

Al bayraklar altında kara bir kartal gibi

Yaşamak ne güzel şey.

 

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa,

Çıkmış bir eski savaştan,

Türk’ün bir karış toprak parçası için,

Destanlar yazacağız yeni baştan.

 

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini,

Çıktı karşıma biri,

Çıktıkça çektim tetiği bismillahlarla beraber,

Vurdum alnından kâfiri.

 

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillah,

Bu kaçıncı ölüdür?

Bir türkü söylenir siperlerde her sabah,

Vurun Antepliler, namus günüdür!

 

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam,

Mavzer omzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim,

Yumruklarım memleket kadar büyük.”

Şahin şehit olmuştur ama Antep’i mücadele ateşi sarar. Silahsızdılar, müdafaasızdılar; azdılar, bir avuçtular ama yılmadılar. On ay sekiz gün süren “Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum.” inancıyla yapılan mücadele sonunda 6.317 evladını şehit vererek Antep teslim olur ama Fransa’ya değil, açlığa teslim olurlar.

Kahraman Gaziantepliler, Gaziantep, dünyada bir tek Türk kaldıkça senin ismin, mukaddes tanınacak; dünya durdukça senin Gazi kalen, Türklüğün ebedî bir timsali olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Kendi gücüyle işgale on ay sekiz gün dayanan ve düşmana geçit vermeyen Antep için, Bakanlar Kurulu Başkanı ve Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 Şubat 1921 tarihli 147’nci Toplantısı’nda Meclis Başkanlığına, “Antep” isminin “Gaziantep” olarak değiştirilmesini kapsayan bir kanun teklifi sunar. 3 maddeden oluşan bu kanun teklifinin metni şöyledir:

“Madde 1- Ayıntap livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap’a tahvil olunmuştur.

Madde 2- Bu kanunun icrasına Dahiliye Vekili memurdur.

Madde 3- İş bu kanun tarih-i neşrinden itibaren mer’idir.”

Oy birliğiyle kabul gören kanun teklifi 8 Şubat 1921 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

26 Ocak 1933 tarihinde 2 Gazi bir araya gelir. Atatürk’ün Gaziantep’i ziyaretinde, Kent Meclisince hemşehrilik beratı verilir ve nüfusa bağlı olduğu yer olarak “Gaziantep Bey Mahallesi, 41’inci hane” olarak yazılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok güzel konuşuyor, çok güzel konuşuyor hatip.

BAŞKAN – Gaziantep için...

Buyurun.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Antep savunması hakkında “Bu tek Türk şehri, hiçbir yerden maddi yardım görmeksizin, kendi kahramanlığıyla kendini kurtardı ve ‘Gazi’ unvanına bihakkın liyakat kesbetti. ‘Türk’üm.’ diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler. Ben Anteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki? Onlar sadece Antep’i değil, Türkiye’yi de kurtardılar.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, 6.317 şehidimizi ve ebediyete irtihal eden tüm gazilerimizi rahmet, minnet ve duayla anıyorum.

Gaziantep’in “Gazi”lik unvanını alışının 99’uncu yıl dönümünü Gazi Meclisimizin çatısı altında kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gaziantep’i herkes alkışlıyor, hayırlı olsun.

Gündem dışı ikinci söz, tarım ve Yozgat hakkında söz isteyen Yozgat Milletvekili Ali Keven’e aittir.

Buyurun Sayın Keven. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, ülke tarımının ve Yozgat çiftçisinin sorunları ile çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke tarımının sorunlarını ve çözüm önerilerini defalarca gündeme getirmemize rağmen çiftçilerin ve ülke tarımının sorunları ne yazık ki her geçen gün artarak devam ediyor. Kapısında “Çiftçinin kara gün dostu” yazan Toprak Mahsulleri Ofisi son yıllarda çiftçilerden adım adım uzaklaşarak görevini özel sektöre devrediyor, Toprak Mahsulleri Ofisi tasfiye ediliyor, Toprak Mahsulleri Ofisine ait şubelerin kapısına kilit vuruluyor.

Yozgat’ta Şefaatli ve Doğankent Ajans Amirlikleri 1 Ocak itibarıyla kapatılıp “sezonluk tesis” statüsüne indirildi. Bölgenin en büyük silolarına sahip Yerköy Şube Müdürlüğü ise işlevsiz bir konuma getirildi. Yerköy’de devlete ait silolar bomboş dururken çiftçiler iki yıldır özel bir şirkete ait lisanslı depoya yönlendiriliyor. Bu örnekler sadece Yozgat’a ait. Türkiye’nin her tarafında buna benzer örnekler mevcut.

Lisanslı depoculuk şirketlerinin girdiği bölgelerde TMO şubeleri tasfiye ediliyor. Tarımı ve çiftçimizi bu duruma düşürenlerin son umudu lisanslı depoculuk. Tarım Bakanlığı nedense lisanslı depoculuk sisteminin çok faydalı bir uygulama olduğunu şiddetle savunuyor. Bugüne kadar savunduğunuz hiçbir şey çiftçimizi bir adım ileriye taşımadı. Acaba Sayın Bakan bunun farkında mı?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerin üretimden kopması, ekonomik zorluk içinde olması, geçinememesi, iktidar tarafından, Bakanlık tarafından, herkes tarafından görülüyor, biliniyor ama nedense Bakanlığın lisanslı depoculuktan başka bir çözüm önerisi yok.

Rakamlara baktığımız zaman, çiftçinin sahipsizliği ve üretimden kopuşu açıkça görülüyor. TÜİK tarafından yayımlanan bazı üretim bilgilerini sizinle paylaşmak istiyorum: Ülkemizde buğday üretimi 2000 yılında 94 milyon dekar alanda yapılırken, her yıl azalarak 2018 yılında 73 milyon dekara düşüyor. Arpa üretimi ise 36 milyon dekar alanda yapılırken 2018 yılında 26 milyon dekara düşüyor. Buğday üretimi yirmi yıldır hiç değişmiyor ve 19-20 milyon ton arasında devam ediyor. Arpa üretimi de yine yirmi yıldır hiç değişmiyor, 7-8 milyon ton arasında devam ediyor; oysa nüfusumuz sürekli artıyor. AKP iktidara geldiğinde ülkemizin nüfusu 65 milyondu. Peki, şu an kaç? 82 milyon. Nüfusumuz bunca artarken tarımsal üretim yerinde sayıyor. Aradaki ihtiyacı gidermek için tercih ettiğiniz yöntem ise üretim değil, ne yazık ki ithalat.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde üretim yapılmayan ve imara açılan alanlarla birlikte tarımsal üretim alanları eriyor ve 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriliyor. Çiftçi sayısı ise 2 milyon 760 binden 2 milyona geriliyor. Karşımızdaki üretim tablosu bu yani çiftçilerimiz geçinemediği için üretimi terk ediyor, büyük kentlere göç ediyor.

Artık herkes biliyor ki ülkemiz bir ithalat cenneti. Bakınız “tarım ülkesi” dediğimiz ülkemizde 2018 yılında 5 milyon 800 bin ton, 2019 yılında 7 milyon ton buğday ithal edildi. Türk çiftçisi perişan ama ithalat yapılan ülkelerin çiftçileri gayet memnun. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün izin verdiği ithalat rakamlarına ise hiç girmeye gerek yok. Bu tabloya karşı, Toprak Mahsulleri Ofisi bugüne kadar ne yaptı, ithalat rakamlarını düşürmek için ne yapıldı; çıkın açıklayın, biz de öğrenelim diyorum. Bu veriler, devletin kurumu TÜİK’in verileri. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü ve Sayın Bakan bu tablo karşısında ne yapıyor, merak ediyoruz.

Çiftçilerimiz artık kaderlerine terk ediliyor, seslerini duyuramıyorlar. Defalarca talep ettiğimiz borç ertelemesi yönündeki taleplerimizi dikkate almadınız ve şu an yüz binlerce çiftçi icra dosyalarıyla uğraşıyor. Sayenizde, borçlarından dolayı, Atatürk’ün köylüsü, milletin efendisi çiftçilerimiz cezaevlerinden bize mektup gönderiyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yozgat’ta ekilen tarım alanları on sekiz yılda 5,5 milyon dekardan 4,5 milyon dekara geriledi, 1 milyon dekar tarım alanı eridi. Ağırlıklı kuru tarım yapıldığı için, bunun 3,5 milyon dekarında arpa ve buğday ekimi yapılıyor. Çiftçi 1 liraya buğday satıyor; 6,5 liraya mazot alıyor. Mazotta KDV ve ÖTV derhâl kaldırılmalıdır. Yatta, kotrada vergi nasıl kaldırıldıysa, traktöre, biçerdövere verilen mazotta da öyle kaldırılmalıdır.

Biliyorsunuz, Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun sık sık vurguladığı gibi, Yozgat’ın kokulu mercimeği meşhurdur. Yeşil mercimek üretim alanı Yozgat’ta on sekiz yılda 200 bin dekardan 105 bin dekara geriledi, üretimi ise 17.500 ton iken 14 bin tona geriledi. Mercimek üreticileri destek bekliyor. Gelin, ihtiyaç sahibi çiftçilere ücretsiz tohum verelim ve üretimi yeniden artıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ALİ KEVEN (Devamla) – Ayrıca, Aydıncık’ta, Kazankaya’da ve Yerköy ilçemizde soğan üreticileri, ihracat yasağınızdan dolayı ürünlerini çürümeye terk ettiler. İhracat yasağı acilen kaldırılmalıdır, ithalat yasaklanmalıdır.

Şeker pancarı üretiminde 2’nci olan Yozgat’ta, şeker pancarı üreticileri, özelleştirme sonrası yapılan değişikliklerden dertliler. Özelleştirilen Çorum Şeker Fabrikası Yerköy ilçemize de hizmet veriyor. Yerköylü şeker pancarı üreticileri fabrikanın yeni yönetiminin sözleşme şartlarını yerine getirmediğinden yana şikâyetçiler. Ayrıca, fabrikanın verdiği tohum ve gübreden kaynaklı büyük oranda verim düşüşü yaşandı. Ancak şirket bunun faturasını, şimdi, kotayı tutturamayan üreticilere kesiyor. Üreticiler büyük miktarda cezalarla karşı karşıyalar. Bunlar sadece Yozgat’a ait veriler ancak tüm Türkiye’de durum aynı. İnsanlar tarımdan geçinemiyor ve göç ediyor. Bunlar dikkate alınmazsa, başka bir geçim kaynağı olmayan, sanayisi olmayan Yozgat’ta gençlerimiz büyük şehirlere göç etmeye devam edecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımın daha fazla desteklenmeye ihtiyacı var. Girdi maliyetlerini düşürecek çözüm önerilerini gelin tartışalım, bulalım. Cumhuriyetimizin üreten köylüye, çiftçilere miras bıraktığı Toprak Mahsulleri Ofisini tasfiye etmeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEVEN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha rica edebilir miyim.

BAŞKAN – Kapsamlı bir çalışma yapmışsınız Sayın Milletvekilim.

Buyurun.

ALİ KEVEN (Devamla) – Gelin, hep birlikte bu kurumu güçlendirelim, şube sayısını, kapasitesini artıralım. Örneğin, Toprak Mahsulleri Ofisi bulunan bazı ilçelerimiz -Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Yenifakılı- şu an Kayseri’ye bağlı. Yozgat’ta kurulacak bir bölge müdürlüğü çatısı altında bu tesislerin hepsini birleştirelim. Çiftçimizin ürün fiyatlarında adil bir fiyat belirleyelim. Mazotu çiftçiye vergisiz verelim. Sulamada kullanılan elektrikte yüzde 18 olan KDV’yi acilen yüzde 1’e indirelim. Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi, millî gelirin en az yüzde 1’ini eksiksiz tarımsal desteklemeye aktaralım. Üretimi teşvik edelim. Tarımı ithalata mahkûm etmeyelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunlar, sadece şahsımın değil, buğday ve arpa üretiminde ilk 5’te olan, şeker pancarında 2’nci olan, yeşil mercimekte 1’inci olan Yozgatlı çiftçilerimizin talebidir. Eğer bu taleplere kulak vermezseniz yakında buğday ekecek, soğan ekecek, pancar yetiştirecek çiftçi bulamayacağız.

Saygılarımla. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kılavuz, şehitle ilgili bir söz talebiniz vardı.

Şehidimize rahmet diliyorum.

Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Suriye’nin İdlib kentinde şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Uğur Katran ile Türkiye’de toprağa verilen bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İdlib’de şehit olan Mersinli hemşehrimize, çok kıymetli kardeşimiz şehidimize ve Türkiye’de toprağa verdiğimiz bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, acılı ailelerinin acılarını gönülden paylaşıyorum. Cenab-ı Allah ailelerine ve milletimize sabırlar versin, milletimizin başı sağ olsun.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen “Avrupa’da Kayıp, Mülteci ve Göçmen Çocuklar” başlıklı rapora ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde kabul edilen “Avrupa’da Kayıp Mülteci ve Göçmen Çocuklar” başlıklı rapor hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’a ait.

Buyurun Sayın Yaşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, İdlib şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet diliyorum.

Ayrıca, bugün Bahçesaray’da çığ düşmesi sonucu meydana gelen felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet; yaralılara, hâlen çığ altında olanlara da acil şifalar diliyorum.

İki buçuk yıldır Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi bünyesinde raportörü olduğum “Avrupa’da Kayıp Mülteci ve Göçmen Çocuklar” başlıklı raporumuz, geçtiğimiz hafta Strazburg’da gerçekleşen Kış Oturumunda yüksek bir oyla kabul edildi.

Avrupa Polis Örgütü, 2016 yılında yayınladığı bir raporda, 2015 ve 2016 Ocak ayı itibarıyla 10 binin üzerinde mülteci çocuğun Avrupa Birliği ülkelerine geldikten sonra kaybolduğunu belirtmiş; ardından, Alman yetkililer, 9 bin göçmen küçüğün Almanya’da kayıp olduğunu ifade etmişlerdi. Ancak kayıplara yönelik bu sayılar, Europol ve Alman Polis Teşkilatı tarafından tespit edilebilenlere ilişkindi sadece yani buz dağının yalnızca görünen kısmıydı. Diğer bir ifadeyle, bunlar Avrupa’ya geçişi kayıt altına alınmış fakat sonrasına dair kayıtları olmayan çocuklar yani akıbetini hâlen bilmediğimiz çocuklardı. Aradan geçen zamana karşın gerçek rakamları ise ne yazık ki hâlen kimse bilmiyor. Bunun cevabını bulmak ve çocukların kaybolmalarının önüne geçmek için, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi bünyesinde bir rapor hazırlama düşüncemiz oluştu çünkü burada rakam olarak bile ifade edilemeyen aslında hayatlardı, üstelik istismara en açık ve en savunmasız olanların hayatları. Bir söz vardır “İstatistikler, gözyaşları silinmiş insanlardır.” diye.

Raporumuzu hazırlarken Missing Children Europe, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, İnsan Ticaretine Karşı Eyleme İlişkin Uzmanlar Grubu (GRETA), Çocukların Cinsel İstismar ve Sömürüye Karşı Korunmasına İlişkin Uzmanlar Komitesi (Lanzarote), INTERPOL gibi pek çok uluslararası kuruluştan ve üniversitelerden uzmanlarla görüş alışverişinde bulunduk.

Avrupa Parlamento Araştırma ve Belge Merkezi aracılığıyla 54 ülkeye, ülkelerindeki kayıp ve mülteci çocuklar, bunların kayıt sistemleri ve uygulamalarına ilişkin anketler gönderdik. Gördük ki sarf edilen çabalar ile ihtiyaçlar arasında büyük boşluklar var ve kayıpları engellemek aslında onları bulmaktan daha kolay. Bunun için her zamankinden daha fazla uluslararası iş birliğine, pratik, etkili eylemlere ve öncelikle de farkındalığa ihtiyaç var. Tek bir cümleyle ifade etmek istersek: Boyutları çok büyük ancak farkındalığı çok küçük bir konu karşımızda olan. Boyutları o kadar büyük ve durum o kadar vahim ki, 2014 ve 2018 yılları arasında, dünya çapında her gün 1 kayıtlı göçmen çocuğun kaybolduğu veya ölü olarak bildirildiği kayıt altına alındı. Çocuklar, göçmenler ve sığınmacıların en savunmasız grubu; onlar belki de nedenini bile bilmedikleri savaş ve çatışmalar sebebiyle evlerinden, yurtlarından, ailelerinden ayrı ve çoğu zaman bu tehlikeli yolculukta yapayalnızlar. Başlarına gelebilecekler ise korkunç; yolculukları boyunca şiddet, cinsel istismar, insan kaçakçılığı ve sömürü gibi birçok tehlikeyle karşı karşıyalar. Tüm bu nedenlerle özel korunmaya da ayrıca ihtiyaçları var. Belgesiz olanların durumu ise daha da vahim; böyle bir çocuğun varlığından ve ülkeye giriş yaptığından kimsenin haberi yok, yasalardan ve onun korumasından da tamamen yoksunlar. Bu durumda, yetkililerle ilk temaslarında, etkin ve uygun bir yöntemle, çocuğun üstün yararı gözetilerek kayıtlarının yapılmasına ilişkin öneriler getirdik.

Raporu yazarken, suç örgütlerinin elinde yok olup ortadan kaybolmalarına engel olmak ve her şeyden önce çocuk, daha sonra göçmen ve mülteci olarak hak ettikleri koruma ve bakımdan yararlanmalarını sağlamak önceliğimiz oldu. Bu sebeple, ulusal parlamentolara ve üye ülkelerin hükûmetlerine, göçmen ve mülteci çocukların kaybını önlemek için, çocuğun üstün yararı neyi gerektiriyorsa onu yapmaları konusunda çağrıda bulunduk. Raporumuzla, farkındalığı oldukça az olan kayıp çocuklar konusunu bir sorun olarak ilk defa ortaya koyduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

SERAP YAŞAR (Devamla) - Kayıpların önüne geçmek ve kaybolduysa bulmak, hatta çocuk kayıp mı, yoksa hayatını mı kaybetmiş, bunun tespitini yapmak için ülkeler arasında karşılıklı yardıma, bilgi paylaşımının geliştirilmesine ve tüm ülkelerce INTERPOL bültenlerinin ve Schengen Bilgi Sistemi’nin sistematik hâle getirilmesine ilişkin tavsiyelerde bulunduk.

Oy kullanarak rapora destek veren çok değerli heyet başkanımıza, Türkiye heyeti üyesi milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Sadece, Konseyde olduğu hâlde oy kullanmayan CHP Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ü bu teşekkürün dışında tutuyorum ve sizlerle de bu durumu paylaşmak istiyorum.

Diliyorum ve ümit ediyorum ki raporumuz, bu yaralı konuda tüm devletlerin, toplumun her kesiminin farkındalığının artmasına, kayıpların önlenmesine ve kaybolmuş göçmen ve mülteci yavruların bulunmasına vesile olur.

Sözlerime son verirken milletvekillerimize ve Parlamentomuza bir çağrıda bulunmak istiyorum: Kayıp çocuklar sorununun temelinde farkındalığın yeterli olmaması yatıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERAP YAŞAR (Devamla) – Bir cümle. Başkanım, çok özür diliyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

SERAP YAŞAR (Devamla) – Farkındalığın artmasına yapacağımız her türlü katkı bir minik yavrunun hayatını kurtarmaya yardımcı olacaktır.

Teşekkür ediyor; aziz milletimizi ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şöyle bir şey için… Sayın hatip Sayın Genel Başkan Yardımcımız hakkında bir iddiada bulundu ve kendi yargısını aktardı.

Sayın Genel Başkan Yardımcımız yaklaşık yirmi dakika sonra burada olacak. Ben de tutanak talep ettim. Cevap hakkımızı o durumda kullanalım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Bülbül…

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ili Kuşadası, Didim, Söke, Çine, Karpuzlu, Karacasu, Bozdoğan ve Köşk ilçelerinde maden araması ve işletmesi yapılmak üzere toplam 4.783 hektarlık alanın ihaleye açılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aydın’da Kuşadası, Didim, Söke, Çine, Karpuzlu, Karacasu, Bozdoğan ve Köşk ilçelerinde olmak üzere toplam 4.783 hektarlık alan maden işletmesi ve araması yapılmak üzere ihaleye açıldı. İhale 20 Şubat 2020 tarihinde yapılacak.

İhaleye açılan araziler içerisinde yerleşim yerleri, sit alanları, kültür alanları ve ormanlık alanlar var. Karacasu ilçesinde ikinci derece sit alanı olan bölge ve Çine ilçesinde kültür mirası içeriği taşıyan, geçmişi milattan önce 6000’e dayanan Tepecik Höyüğü’ne çok yakın yerler ve 4 köy yerleşim alanları içinde. İhale edilecek alanların içerisinde Kuşadası Millî Parkı’na komşu ormanlık alan da var. Kısaca, Aydın’da büyük tahribat ve yağma olacak. Aydın, JES’lerden sonra maden ihaleleriyle mi cezalandırılmaktadır? Bu karardan bir an önce dönülmelidir; Aydın’ın havası, suyu, toprağı kirletilmemelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

3.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Uğur Katran ile 7 şehidimize Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İdlib’de çatışmaların önlenmesi maksadıyla bölgeye takviye olarak gönderilen unsurlarımıza, bulunacakları yerler önceden koordine edilmesine rağmen rejim unsurları tarafından yapılan topçu atışı neticesinde 7’si asker olmak üzere 8 kardeşimiz şehit düşmüştür. Bölgede tespit edilen hedefler derhâl ateş destek vasıtalarımızla yoğun şekilde ateş altına alınarak gerekli karşılık verilmiş ve hedefler tahrip edilmiştir. Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu olayda şehit olan Mersin Gülnarlı hemşehrimiz Jandarma Uzman Çavuş Uğur Katran kardeşimizi binlerce hemşehrimizin dualarıyla dün Hakk’a uğurladık. Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır, asil milletimize başsağlığı, yaralı kardeşimize acil şifalar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

4.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehirli hemşehrilerinin doktor ihtiyacı ile donanımlı hastane ihtiyacının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2020 yılı Ocak dönemi isteğe bağlı, iller arası yer değiştirme sonuçlarına göre Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinden, maalesef, 5 doktorumuz daha ayrılmıştır. Kırşehirliler Bakanlıktan yeni uzman doktor ataması beklerken mevcut doktor sayısındaki azalma yaklaşık 300 bin kişiye hizmet veren hastaneyi ve büyük fedakârlıkla çalışan sağlık emekçilerini de zor durumda bırakmaktadır. Kırşehir’in acil olarak, boş duran eski hastanesinin yerine donanımlı bir hastaneye ihtiyacı vardır. Bu konuda Sayın Bakandan Kırşehirliler adına rica ediyorum, lütfen, biraz önce gerçekten de çok elzem bir ihtiyaç olan yeni hastane konusunu çözün. Zira vatandaş sabah karanlıkta hastane önünde beklemekten ve tedavi için il dışına gitmekten bıktı.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

5.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, Çağdaş Hukukçular Derneğinin tutuklu Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile üye avukatlar Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Ayşegül Çağatay ve Oya Aslan’ın adil yargılanma ve Grup Yorum’un konser yasaklarının kaldırılması talebiyle cezaevinde başlattıkları açlık grevine ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Çağdaş Hukukçular Derneğinin tutuklu Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile üye avukatlar Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Ayşegül Çağatay ve Oya Aslan cezaevinde açlık grevine başladılar. İki yıldır cezaevinde olan avukatların tek suçu, sermayenin, sarayın çıkarlarını değil, halkın çıkarlarını savunmuş olmalarıdır. Talepleri, Grup Yorum üyeleri hâlen ölüm orucunda olan Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in talepleridir, adil yargılanma ve Grup Yorum’un konser yasaklarının kaldırılmasıdır. Sözde yargılamalarla, gizli tanık komplolarıyla yüz elli dokuz yıldan fazla ceza verilen ÇHD’li avukatların talepleri kabul edilmelidir.

Tüm kamuoyunu da duyarlı olmaya, halkın avukatlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Dünya Ticaret Örgütünün 2019 yılı verilerine göre Türkiye’nin dünyada ihracatını en fazla artıran 7’nci ülke konumunda olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2002’de 36 milyar dolar olan toplam ihracatımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİ hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik politikalar sonucunda 2019 yılında 180 milyar 468 milyon dolar gibi rekor bir rakama ulaştı. İthalatımız yüzde 8,99 azalışla 210 milyar 394 milyon dolar oldu. 2018’de 54 milyar 323 milyon dolar olan dış ticaret açığımız yüzde 44,9 oranında düşüşle 2019 yılı sonunda 29 milyar 926 milyon dolara geriledi. Dünya Ticaret Örgütünün 2019 yılı verilerine göre, dünyada ihracatını en fazla artıran 7’nci ülke olduk. Küresel ticaretteki tüm zorluklara rağmen bu tarihî rekorları kıran ülkemiz 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat rakamını Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde inşallah yakalayacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

7.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, ilaçların perakende fiyatlandırılmasında 2015 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Bakanlar Kurulu Kararı’na göre uygulanılan rakamların yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

10 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanan Resmî Gazete’de Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Bakanlar Kurulu Kararı’na göre ilaçların perakende fiyatlandırılmasında uygulanan rakamlar -özellikle 2018 yılında maruz kaldığımız ekonomik sıkıntılar nedeniyle- günümüzde çok yetersiz kalmaktadır. 2015 yılında ortalama euro kuru 3 TL, ilaçta uygulanan kur ise 1,95 TL’dir. 2020 yılına geldiğimizde euro kuru 6,59 TL ve ilaçta uygulanan kur ise 3,40 TL’dir. Yani reelde kur artışı yüzde 145, ilaçtaysa yüzde 75 oranında olmuştur. Bu oranlara baktığımızda, yeni bir ilaç fiyat kararnamesi çıkarılması ve özellikle 100 TL ve 200 TL’ye kadar olan ilaçların güncellenmesi gerekmektedir. Sayın Sağlık Bakanımızdan tüm eczacılarımızın beklentisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım...

8.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, yol işleticisi firmalar ile navigasyon hizmeti sağlayıcıları arasında herhangi bir iş birliği anlaşmasının olup olmadığını ve bunların hangi usul ve esaslar çerçevesinde denetlendiğini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Ulaştırma Bakanı, ülkemizde ve özellikle İstanbul’da vatandaşlarımız gitmek istediği yere ulaşmak için otomobillerinde ve akıllı telefonlarında yer alan navigasyon hizmeti sağlayıcılarından faydalanmaktadırlar. Bulunulan noktadan hedeflenen yere ulaşım yolları sorulduğunda otomatik olarak, ücretli olan otoyol, köprü ve tünelleri içeren bir rota önerildiği yönünde tespitler mevcuttur. Genellikle, geçiş garantisi verilmiş olan yüksek ücretli yol, köprü ve tünellerden geçişlerin bulunduğu rotalara yönlendirilmektedirler. Bu bağlamda, Sayın Bakan, yol işleten firmalar ile navigasyon hizmeti sağlayıcıları Bakanlığınızca hangi usul ve esaslar çerçevesinde denetlenmektedir? Yol işleticisi olan firmalar ile navigasyon hizmeti sağlayıcıları arasında herhangi bir iş birliği anlaşması var mıdır? Milleti soydurmaya devam ediyorsunuz. Milleti soydurmayınız diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir...

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 5 Şubat laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 5 Şubat, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olma ilkesinin Anayasa’mızda yerini almasının 83’üncü yıl dönümündeyiz. Özellikle son dönemlerde, eğitim başta olmak üzere, devlet yapısı içinde birçok alanda laiklik ilkesinden uzaklaşmanın sebep olduğu tahribat ve tehlikelere hepimiz şahit olduk. Atatürk’ün laiklik tanımındaki tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü vurgusu, bugün ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunlar ve bölgemizin içinde bulunduğu krizler açısından bu kazanıma sahip çıkmamızın ne kadar önemli, vazgeçilmez olduğunu göstermektedir. Yüce Meclisimizin 100’üncü yılını kutladığımız bu dönemde görev yapan bizlerin, hiçbir düzenleme ve uygulamada laik, demokratik hukuk devleti olma güvencemizden asla taviz vermememiz gerektiğini tekrar vurgulamak isterim.

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Filiz...

10.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, BAŞKENTGAZ, Kızılay ve Ensar Vakfı arasındaki para trafiğinin gün yüzüne çıkmasıyla Kızılay Başkanının “Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır.” ifadesiyle yüz elli yıllık geçmişi olan Hilal-i Ahmeri şaibe altında bırakarak halkımızın güvenini sarstığına, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

27 Aralık 2017 tarihinde BAŞKENTGAZ tarafından Türk Kızılayına yapılan 8 milyon dolarlık bağışın 7 milyon 925 milyon dolarlık kısmının Ensar Vakfına aktarılmasını şart koşan dilekçenin gün yüzüne çıkması üzerine Kızılay Başkanı, BAŞKENTGAZ’ın vergi kaçırdığı iddialarına karşı “Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır.” diyerek literatürümüze yeni bir kavram sokmuştur. Bu bir aldatmacadır. Yöneticilerin yaptıkları bu yanlışlar, yüz elli yıllık geçmişi olan Hilal-i Ahmeri şaibe altında bırakarak halkımızın güvenini sarsmaktadır. Yöneticiler taşıdıkları sorumluluğun farkında olsunlar diyorum.

Ayrıca, bundan yirmi yedi yıl önce, 5 Şubat 1993 tarihinde Bolu Gerede yakınlarında geçirdikleri trafik kazası sonucu ölen Adnan Kahveci ve ailesini rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 5 Şubat Mustafa Kemal Atatürk’ün Niğde’ye ilk resmî ziyarette bulunuşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bugün, Mustafa Kemal Atatürk’ün Niğde’mize ilk resmî ziyaret yaptığı gündür; 5 Şubat 1934 tarihinde, 1932 yılında yapılan Kayseri-Ulukışla demir yolunu kullanarak trenle Niğde’mize gelmiştir, büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Halkevlerinde konuşan Atatürk, halkevlerinin kültürümüz üzerindeki etkilerini anlatmış, Niğde ili ve mübadeleyle gelen yurttaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmiştir; ertesi gün Çiftehan Kaplıcalarına giderek gereken düzenlemeler için talimatlar vermiştir. Atatürk’ümüzün “Benim Niğde’ye karşı alakam büyüktür. Niğdelileri her zaman sevmişimdir.” sözleri Niğdeliler için büyük bir onurdur. İşgal görmeyen Niğdeliler, Millî Mücadele başladığı andan itibaren Atatürk’ün yanında olmuş, gösterdiği hedeflere doğru yürümede hiç tereddütsüz yanında durmuşlardır. Her cephede Niğdeli şehitlerimiz vardır. Her 5 Şubat günü, Niğde’de törenlerle Atatürk’ün Niğde’ye gelişi kutlanmaktadır. Cumhuriyeti ilk top atışlarıyla kutlayan Niğdeliler, Atatürk’ün ülkemize ve Niğde’mize yaptıkları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın…

12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir ilinin İstanbul ilinden daha fazla deprem riski taşıdığına ve risk altında bulunan 51 okul için yıkım kararı alındığına, Millî Eğitim Bakanlığınca bunca yıldır sistematik bir planlamanın neden yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Millî Eğitim Bakanlığının kararıyla Balıkesirli hemşehrilerim evlatlarını bugün okula endişe içinde gönderdiler. Çünkü hemşehrilerim 51 okulun deprem riski taşıdığı için yıkılması kararı alındığını bugün, bu sabah öğrendiler. Balıkesir’deki 184 bin öğrencimizin, 15 bin öğretmenimizin canı için yıllardır buradan uyarıyorum. Bilim insanlarına göre, Balıkesir İstanbul’dan daha fazla deprem riski taşıyor, son zamanlarda da beşik gibi sallanıyor. Evlatlarımızın canı için bu kararı almakta geç kalmadınız mı? Allah aşkına, ne planınız var ne programınız var; kararı alıyorsunuz, kafanıza göre takılıyorsunuz. Bu kadar mı? Bunca yıldır sistematik bir planlama neden yapmadınız? Şimdi, bu geç almış olduğunuz karar bir şova yöneliktir. Millî Eğitim Bakanlığında şovmenler mi var? Çocuklarımızın canını şovmenlere mi emanet ediyoruz? Yazıktır.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

13.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, merkez üssü Elâzığ ili Sivrice ilçesi olan 6,8 şiddetindeki depremden Adıyaman ilindeki birçok yerleşim biriminin yanı sıra Adıyaman Kapalı Cezaevinin de etkilendiğine ve hakkında 2013 yılında alınmış yıkım kararı bulunan cezaevinin tutuklu ve hükümlülerinin komşu illere nakledilmesiyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Merkez üssü Elâzığ Sivrice olan 6,8 şiddetindeki depremden Gerger, Sincik, Yaylakonak başta olmak üzere, Adıyaman’ımızdaki birçok yerleşim birimi de etkilenmiştir ve bu yerleşim birimlerinde bulunan çok sayıda konut hasar görmüştür.

Ayrıca, 1970 yılında yapılan, 2013 yılında hakkında yıkım kararı bulunan Adıyaman Kapalı Cezaevi de aynı depremden etkilenmiştir. Adıyaman Kapalı Cezaevinde bulunan 311 tutuklu, 503 hükümlü komşu illere nakledilmiştir.

Buradan Adalet Bakanlığına çağrıda bulunmak istiyorum: Bu nakil işlemlerinden dolayı bütün tutuklu ve hükümlü yakınları ve aileleri mağdur durumdadır. Bu mağduriyetin bir an evvel giderilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, Kapalı Cezaevinde çalışan yaklaşık 300 gardiyan ve cezaevi personeli hakkındaki belirsizlik de devam etmektedir. Bu çalışanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

14.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, “BirGün” ve “evrensel” gazetelerine Basın İlan Kurumu tarafından hukuksuz uygulanan ilan ambargosunun kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Basın İlan Kurumu, halkın haber alma hakkı için gazetecilik yapan Birgün ve Evrensel gazetelerine uyguladığı hukuksuz ilan ambargosunu hâlâ sürdürmekte. Daha önce, neredeyse her başlığı, her sözcüğü sorgulanan haberlerden ceza üretilmiş, gazetelerin toplam gelirlerinin üçte 1’ini oluşturan kamu ilanları durdurulmuştu; şimdi bu gazeteler ilan alma haklarını tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakılmış durumda. Böyle bir durumda, bu 2 köklü gazetemiz yeni birer yayın organı gibi yeniden başvuru yapmak zorunda kalacak ve ilan alma süreci üç yıla kadar uzayacaktır. Basın İlan Kurumunun basın özgürlüğünü ihlal eden bu tutumu kabul edilemez. Basın İlan Kurumu, elindeki yetkiyi cezalandırma aracı olarak kullanmaktan vazgeçmelidir. Gazetelerden ve kamuoyundan gelen taleplere kulak vermeye ve Birgün ile Evrensel’e yönelik bu hukuksuz tutumundan vazgeçmeye Basın İlan Kurumunu çağırıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

15.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Suriye’nin İdlib kentinde Esad rejimine bağlı unsurlar tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehadete erişen 8 kahramanımıza Allah’tan rahmet dilediğine, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Türkiye dostluğu değerli, düşmanlığı tehlikeli bir ülkedir. Barış ve huzur arayan mazlumların arkasında Türk milleti vardır.” ifadelerine ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İdlib’de bulunan Türk gözlem noktasında zalim Esat rejimine bağlı unsurlar tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehadete erişen 8 kahramanımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve yüce Türk milletine sabırlar diliyorum.

Rusya ve İran destekli Esat rejiminin Astana Mutabakatı’nı hiçe saydığı, İdlib’deki insanlık dramını derinleştirmeye çalıştırdığı muhakkaktır. Bilinmelidir ki Türk devleti, Türk milletinden ve yüzünü Türkiye'ye dönmüş mazlum milletlerden aldığı güçle zalimin elini kıracak kudrette, zulme “dur” diyecek güçte, vahşilerin kökünü kurutacak kararlılıkta büyük bir ülkedir. Liderimizin de dediği gibi: “Türkiye, dostluğu değerli, düşmanlığı ise tehlikeli bir ülkedir. Barış ve huzur arayan mazlumların arkasında Türk milleti vardır.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

16.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, Cumhuriyet Savcısı Taner Temur hakkında Hâkimler Savcılar Kurulunda yürütülen soruşturmaya ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; önceden HSYK yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olan, sonradan “yüksek”i kaldırılan, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu” olarak isimlendirilen Kurulda yürütülen bir soruşturmaya dikkat çekmek istiyorum.

Yirmi beş yıllık Cumhuriyet Savcısı Taner Temur hakkında HSK’de soruşturma açıldı ve müfettiş, savcıya ceza verilmesini önerdi, ayrıca bu savcı Şanlıurfa’ya sürüldü. Soruşturma niye açıldı? Cumhuriyet değerlerine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e düşman bir şahıs var; kim o? Kadir Mısıroğlu. Bu kişi defalarca cumhuriyete ve Atatürk’e yönelik saldırılarıyla gündeme gelmiştir, hatta “Kurtuluş Savaşı’nda Yunan galip gelseydi...” diyen vatandaştır. Cumhuriyet Savcısı Taner Temur’a soruşturma açılmasının nedeni, bu şahsın cenazesine katılan bakan ve devlet yetkililerini eleştirmesidir. Yargının otuz yıllık doktoru olarak, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun ve yetkililerin bu yanlıştan dönmeleri gerektiğini hatırlatıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Dervişoğlu…

17.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Şubat laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne ve yüksek hızlı tren aylık abonman fiyatlarına yapılan zammın yeniden düzenlenerek makul bir seviyeye çekilmesi gerektiğine, yüzde 51 hissesi Çinlilere satılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü için özel inşaat firmalarına birinci yıl araç geçiş taahhüdü gereği 3 milyar lira ödenmesinin yarattığı israfa ve Hükûmeti bu konuda duyarlı davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Van-Bahçesaray kara yolunda çığ düşmesi sonucu karlar altında kalan minibüs ve iş makinesinden, gece boyu yapılan çalışmalarla şu ana kadar 12 kişiye ulaşılmıştır; 5 kişi hayatını kaybetmiş, 7 kişi ise yaralanmıştır. Şimdi, Genel Kurula girerken ikinci bir çığ haberi daha aldık. İkinci faciada ise hayatını kaybedenlerin sayısı 8 olarak açıklanmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

5 Şubat 1937, laikliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliği olarak Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri arasına girdiği tarihtir, bugünü anıyorum. Laiklik, din ve vicdan hürriyetinin teminatı, demokratik hukuk devletinin temelidir. Laikliğin inançlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasını kabul etmediğimiz gibi, “laik devlet” kavramından dinsizlik anlamı çıkarmaya çalışan fesat yaklaşımlara da izin vermeyeceğiz.

Yüksek hızlı tren aylık abonman fiyatlarına yüzde 300’den fazla zam yapılması, ekonomimizin ne kadar kötü yönetildiğini ve ne kadar zor durumda olduğunu gösteren bir delildir. Şimdi, siz “Bu, zam değil, abonman fiyatlarında iskonto düzenlemesi.” diyeceksiniz ama bu, doğrudan doğruya zamdır. Yapılan fahiş zamla birlikte, Ankara-Polatlı 220 liradan 877 liraya, Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya 480 liradan 1.687 liraya, Ankara-İstanbul ise 2.100 liradan 3.847 liraya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bazı yerlerde yüzde 357’e varan zamlara rağmen, açıklanan enflasyon oranı ise sadece yüzde 8’dir. Enflasyon madem yüzde 8 ise çoğunlukla memur, işçi ya da öğrencilerin kullandığı aylık tren biletlerine yüzde 300 zam neden yapılmıştır, anlayabilmek mümkün değildir. Sayın Cumhurbaşkanının ve Hükûmetin bu zamları yeniden düzenlemesini ve hiç değilse makul bir seviyeye çekmesini bekliyoruz.

Ayrıca, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün yüzde 51 hissesini Çinliler 4 milyar liraya satın almışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Araç geçiş garantisi verilen köprü için 2019 yılının ilk yarısında hazineden 1,4 milyar, ikinci yarısında ise 1,6 milyar lira ödenmiştir; köprüden geçmeyen araçlar için 2019 yılında toplamda devlet kasasından ödenen miktar 3 milyar liranın üzerindedir. Yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından hiç para çıkmayacağını savunanların tezi de bu vesileyle çökmüştür. Devlet, özel inşaat firmalarına sadece geçtiğimiz yıl içinde 3 milyar lira ödemiştir. Üstelik, bu yap-işlet-devret projesi yirmi yıllık bir projedir. Yirmi yıl boyunca devlet kasasından daha kaç milyar lira ödeyeceğimiz de meçhuldür. Oysa birinci köprünün maliyeti sadece 21 milyon dolar yani bugünkü kurla 126 milyon liradır. Birinci köprü 126 milyona yapılmışken üçüncü köprü için sadece birinci yıl araç geçiş taahhüdü yüzünden 3 milyar lira ödenmiştir. Bu israftır, haramdır. Bu fakir millet bunu hak etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Hükûmeti duyarlı davranmaya davet ediyorum. Milletin hak ve hukukunu korumakla mükellef olduğunu hatırlatıyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül...

18.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara, 3 Şubatta Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu şehit düşen hemşehrisi Uzman Çavuş Halil Demir ile 7 şehidimize Allah’tan rahmet dilediklerine, 5 Şubat Gulca katliamının 23’üncü yıl dönümü vesilesiyle bu coğrafyada devam eden baskıların bir an önce son bulmasını temenni ettiklerine ve İdlib meselesine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam saatlerinde Van’ın Bahçesaray ilçesinde meydana gelen çığ felaketinde 5 vatandaşımız çığ altında kalarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Minibüste bulunan ve mahsur kalan 2 vatandaşımızı kurtarma çalışmaları devam ederken maalesef, bugün ikinci bir çığ felaketi yaşanmıştır. Arama kurtarma çalışmalarını yürüten ekiplerimiz bugün çığ altında kalmıştır. Şu ana kadar, aldığımız bilgilere göre, ikinci çığ felaketinde 30 kişi çığın altından çıkarılmış ancak 8 vatandaşımızın cansız bedenine ulaşılmıştır. Arama kurtarma çalışmaları hâlâ devam etmektedir. İnşallah, çığ altında kalan diğer vatandaşlarımız da arama kurtarma ekiplerimiz de sağ salim kurtulur diyorum. Bu ana kadar bu çığ felaketlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, 5 Şubat, Doğu Türkistan Gulca Katliamı’nın yıl dönümüdür. 5 Şubat 1997 ile 5 Aralık 1997 tarihine kadar yani on ay süreyle, 100 binden fazla soydaşımız tutuklanmış ve çeşitli işkenceler altındaki binden fazla soydaşımız Çin Hükûmeti tarafından idam edilmiştir.

Türk yurdu olan Doğu Türkistan’da Çin mezalimi altında can veren tüm soydaşlarımızı dua ve minnetle yâd ediyorum. Bu coğrafyada hâlâ devam eden baskıların da bir an önce son bulmasını temenni ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu meselelerin de takipçisi olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, 3 Şubatta İdlib’te rejim unsurlarının ordumuza ait askerî konvoya topçu ateşiyle yapmış olduğu saldırıda 7 askerimiz ve 1 sivil personelimiz şehit olmuş, 10’dan fazla personelimiz yaralanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Dün Sakarya’da defnetmiş olduğumuz Uzman Çavuş Halil Demir kardeşimiz olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.

İdlib meselesi, bir defa daha görülmüştür ki Türkiye açısından son derece önemli ve hassas bir meseledir. Bugüne kadar sağlanan mutabakatlarla, Türkiye, İdlib’te gerginliğin azaltılması, çatışmanın önlenmesi için son derece önemli diplomatik çabalar sarf etmiştir ancak ne yazık ki Türkiye'nin de yer aldığı mutabakatlar, özellikle Rusya’nın güven ortamını sarsan ve rejime haksız, insanlık dışı saldırı yapma imkânı veren tutumu ve eylemleri neticesinde uygulanamaz hâle gelmiştir. Bu şartlar altında, Türkiye, öncelikle, kendi millî güvenliği için lazım gelen adımları atmakta kararlılık göstermelidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, rejimin İdlib’te oluşturduğumuz gözlem noktalarının gerisine çekilmesini, çekilmediği takdirde, tek başımıza da olsa buna müsaade etmeyeceğimizi vurgulaması son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İdlib’te gerçekleşen saldırının yeni bir milat olarak tarif edilmesi ve Türk askerinin kanının aktığı yerde hiçbir şeyin aynı şekilde devam etmeyeceğinin ifade edilmiş olması da son derece isabetlidir. Mevcut durumda, milletçe ordumuzun, devletimizin yanında saf tutmak ve öncelikle Türkiye'nin menfaatlerini merkeze koyarak, başka bir tavır içerisinde yer almadan, Ankara merkezli olarak yürütülecek çabaların ve mücadelelerin yanında yer almak herhâlde hepimiz açısından en önemli sorumluluk ve vazifedir diye değerlendiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

19.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine, depremden sonra en fazla can kaybının çığ felaketlerinde yaşandığına, Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşma sonrası Yüksekova Belediye Eş Başkanı Remziye Yaşar hakkında verilen tahliye kararının savcılığın itirazı üzerine reddedilmesine ilişkin Adalet Bakanlığının mı yoksa İçişleri Bakanlığının mı müdahalesinin söz konusu olduğunu öğrenmek istediklerine, Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurularak hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin açılan davanın duruşmasına, Karaman ili Kazımkarabekir ilçesi Karalgazi ve Mesudiye köylerinde açılan taş ocakları ile mermer ocaklarının doğayı ve doğal yaşamı tahrip etmesiyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; önce Van Bahçesaray’da yaşanan çığ felaketi hakkında konuşmak istiyorum. Dün, seyir hâlindeki bir minibüsün üzerine çığ düşmesi sonucunda 5 yurttaşımız hayatını kaybetti, 7 kişi yaralı olarak çığ altından çıkarıldı, 2 yurttaşımıza ise hâlen ulaşılamadı. Yine, birkaç saat önce de bu çalışmayı yapan kurtarma ekiplerinin üzerine çığ düştü. Ne yazık ki 8 kişinin öldüğü haberi geldi. Şu anda tam sayı bilinemese de 15 civarında insanımızın da çığ altında bulunduğuna dair bilgiler geliyor. Çalışmalar devam ediyor. Öncelikle, yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına ve halkımıza başsağlığı ve sabır diliyoruz ve elbette, hastanede tedavisi süren yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.

Çığ felaketleri Türkiye’de can almaya devam ediyor ve baktığımızda, aslında, depremden sonra en fazla can kaybının çığ felaketlerinde yaşanmakta olduğunu görüyoruz.

İkinci olarak değinmek istediğim konu, Yüksekova Belediye Eş Başkanımız hakkındadır. 15 Ekim 2019’da Ankara’da gözaltına alınarak tutuklanan Yüksekova Belediye Eş Başkanımız Remziye Yaşar’ın -biliyorsunuz kayyum atandı Yüksekova’da da- dün Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşma sonrası adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verildi fakat biz sevindik mi buna? Hayır, sevinmedik çünkü uygulamayı biliyoruz. Nitekim, aradan üç saat geçti, savcılık itiraz etti bu tahliyeye ve bu itirazı değerlendiren 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararında direndi. Kararında direnince ne oldu? Savcılık makamı, bir üst mahkeme olan ayarlanmış 2. Ağır Ceza Mahkemesine gitti aynı itirazla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - …ve gece yarısı apar topar toplanan mahkeme heyeti, savcılığın bu talebini değerlendirerek Remziye Yaşar’ın tahliyesine yapılan itirazı kabul etti ve Yüksekova Belediye Eş Başkanımız Remziye Yaşar’ın tahliye kararını reddetti. Bu ilk defa başımıza gelmiyor. Tahliye kararı veriyor mahkemeler, savcılık itiraz ediyor, savcılığın itirazından sonra bir üst mahkeme alelacele toplatılıyor, bir yerden bulunuyor getiriliyor insanlar ve bu savcılığın itiraz kararları kabul edilerek arkadaşlarımız yine cezaevinde tutuluyor. Bir usul, bir âdet hâline getirdiler bunu.

Bizim merak ettiğimiz ve vurgulamak istediğimiz konu esasen şudur: Savcılık ile tahliye kararı arasında geçen zaman süresince kim müdahale ediyor? Adalet Bakanlığı mı müdahale ediyor savcılıklara ve bu tahliye kararlarını durdurup tekrar insanların cezaevinde rehin tutulmasına karar verdiriyor yoksa İçişleri Bakanlığı mı müdahale ediyor kayyum atadığı yerlerdeki bu hukuksuz kayyum atamalarının ortaya çıkmaması için?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Aslında hukuksuz bir şekilde rehin tutulan belediye eş başkanlarının içeride rehin tutulmaya devam edilmesi için İçişleri Bakanlığı mı müdahale ediyor bu mahkemelere? Aslında bunu merak ediyoruz. Ortaya çok kolay çıkarılmayacağını biliyoruz elbette. Ama gün gelecek elbette ki birileri, bu hukuksuzlukları yapan birilerinin vicdanları sızlayacak ve konuşmaya başlayacaklar. O zaman, bu hukuksuzlukların arkasında kimlerin durduğunu hep beraber anlayacağız, öğreneceğiz.

Efendim, üçüncü değinmek istediğim konu, yine, bir duruşma, Berkin Elvan duruşması. Berkin Elvan, 2013’te Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan ve iki yüz altmış dokuz gün boyunca verdiği yaşam mücadelesini 11 Mart 2014’te kaybeden genç bir insan. 14 yaşında, evinden ekmek almak için çıkmıştı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Berkin Elvan’ın öldürülmesinin ardından altı yıl geçti ve altı yıldır bu davada Berkin Elvan’ın ailesi adalet arıyor ama hâlâ iş sürüncemede. O günden bu yana hiçbir kolluk mensubu tutuklanmadı. Mahkeme sanık polisin kusurunun araştırılmasını istedi ve Jandarma, Berkin’i kendi ölümünde tali kusurlu olarak buldu. Nasıl oluyorsa bu “tali kusurlu” olmak? 24 Ocak 2020’de mahkemeye gönderilen bilirkişi raporunda bu yazıldı ve bunu kabul eden, böyle bir bilirkişi raporunu kabul eden yargının ise hiçbir şekilde vicdan azabı çekmediğini de görüyoruz.

Şimdi, yargı sisteminin sorunuyla karşı karşıyayız. Mahkeme salonunda Gezi döneminde şiddet görmüş ve öldürülmüş Ali İsmail Korkmaz’ın ve Ethem Sarısülük’ün anneleri de mahkeme salonundaydı ve Berkin Elvan’ın annesiyle dayanışma içindeydiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Toparlıyorum.

Öyle duyarsız bir mahkeme heyetiyle karşı karşıyayız ki bir sonraki duruşmayı Berkin Elvan’ın ölüm tarihine erteliyor; böyle bir mahkeme heyeti, itirazlar üzerine tarihi değiştiriyor. Yani altı yıldır görülen bu davada adaletin sağlanmasını beklemiyoruz ama bir sonucun alınması gerekiyor artık bir an evvel. Bunu da vurgulamış olalım.

Son bir noktaya değinmek istiyorum: Karaman’dan yurttaşlarımız gelmişti, ziyaret ettiler ve köylerine yapılan taş ve mermer ocağının hem doğayı hem oradaki doğal yaşamı hem de kendilerinin tarımla ilgili attıkları adımları ne kadar tahrip ettiğine dair bilgi verdiler. Karaman ili Kazımkarabekir ilçesi Karalgazi ve Mesudiye köyleri ve civar köylerdeki taş ocaklarına ilişkin eleştirilerini ifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayınız.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Toparlıyorum efendim.

Adı geçen köylerde 10 binlerce dekar tarım arazisi var, son derece verimli araziler; orada elma, domates, arpa, buğday, mısır üretimi yapılabiliyor. Sadece Karalgazi köyünde bin adet küçükbaş hayvan bulunuyor ve bu hayvanlar köylerin meralarında, tepelerinde otlatılıyor. Bu yapılan taş ocakları ve mermer ocaklarıyla ilgili ÇED raporları alınamamış vaziyette ve bu arazi yolları, araziler aslında mermer ocakları ve taş ocaklarıyla beraber tahrip edilir durumda. Şikâyetlerini dile getirdiler, biz de bunu bir kez daha dile getiriyoruz ve bu alanda, Karaman’dan gelen köylülerin taleplerinin ciddiye alınması gerektiğini ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.

20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümü ile laikliğin kabulünün 83’üncü yıl dönümüne, laiklik ilkesinden uzaklaşmanın sonuçlarının 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte ağır biçimde yaşandığına, Gaziantep ili Islâhiye ilçesindeki çadır kentin kapatılmasıyla çalışanların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Van Bahçesaray’da meydana gelen çığ nedeniyle bir minibüsün çığ altında kalması sonucu 5 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği haberini dün geç saatlerde öğrenmiş ve üzüntülerimizi ifade etmiştik. Çığ altında kalan 2 vatandaşımızı kurtarma çalışmaları da sürüyordu. Bu sırada ekipler arama kurtarma çalışması yaparken ikinci bir çığ faciası gerçekleşti ve 8 kişinin daha yaşamını kaybettiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Çok sayıda vatandaşın da çığ altında olduğunu, rakamın da net olmadığını kaygıyla takip ediyoruz. Arama kurtarma çalışmasında bulunan ekiplere kolaylıklar diliyoruz; onları yeni facialardan Allah esirgesin diyoruz. Hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerken yaralı olarak kurtarılanların da sağlığını yakından takip ediyoruz ve kendilerine acil şifalar diliyoruz.

Sayın Başkan, 5 Şubat, Türkiye siyasetinin Anavatan Partili eski bakanlarından Adnan Kahveci’nin şüpheli bir trafik kazası sonucunda yaşamını yitirdiği bir gün olarak da tarihte yerini aldı. Kahveci ailesine, yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz. Çalışkan, siyasi etiğe önem veren, siyaseti dürüstlük ilkesiyle yapan ve kaybı sadece partisi açısından değil, tüm siyaset tarihimiz açısından da önemli bir kayıp olarak nitelendirilen Adnan Kahveci’yi bir kez daha rahmetle anmak isteriz.

5 Şubat 1937’de laiklik ilkesi Anayasa’ya eklenerek Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden biri hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Laiklik ilkesi, sadece din ve vicdan özgürlüğünü değil, ifade ve düşünce özgürlüğünü de garanti altına almaktadır ve bu topraklarda barış içinde, bir arada, huzur içinde yaşayabilme idealinin temelini oluşturmaktadır. 37 yılında Anayasa’mıza dâhil edilen laiklik ilkesi, yıllar içinde farklı kesimler tarafından idrak edilememiş, belli çevreler tarafından siyaseten karşıt durmaları gereken bir kavrammış gibi kullanılmıştır. Ancak, yakın tarihimiz ve yanı başımızdaki coğrafya, laiklik ilkesine duyduğumuz ihtiyacın her geçen gün anlaşılmasına neden olan kötü anılarla doludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ülkemiz, son olarak 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte, laiklik ilkesinden uzaklaşmanın sonuçlarını çok ağır biçimde yaşamıştır. Devlet kadrolarının liyakate göre değil, doğrudan siyasi otorite tarafından dinî bir gruba yakınlıkları gerekçe gösterilen bir gruba teslim edilmiş olmasının bedelini ülkemiz 251 yurttaşımızın şehit olduğu kanlı bir darbe girişimiyle ödemiştir.

Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, laiklik ilkesinden uzak duran siyasi kadroların dahi 15 Temmuz darbe girişiminin ardından sımsıkı sarıldığı bir ortamda laiklik ilkesinin önemini ısrarla anlatmaya; din, vicdan ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için çaba göstermeye, bizi bir arada tutan cumhuriyetimizin kurucu değerlerini ödünsüz olarak savunmaya devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, son olarak, dün Meclisteki makam odamda ağırladığım konukları ve onların ortaya koyduğu bir isyanı dile getirmek boynumun borcu. İslâhiye’de 2014’te bir çadır kent kurulur ve ilkokul, ortaokul, lise, üniversite mezunu toplam 654 kişi 20 bin kişilik bu İslâhiye çadır kentinde istihdam edilir. Bu çadır kent “Daha sonra tekrar buraya sığınmacılar gelecek.” denilerek 31 Temmuz 2017 tarihinde onarıma, bakıma alınır ve çalışanlarının işlerine son verilir. Burada çalışan kişilerin hiçbirine kıdem ve ihbar tazminatları ödenmezken, burada, dönemin Gaziantep Milletvekili, AK PARTİ İlçe Başkanı, İslâhiye Belediye Başkanı ve İl AFAD Müdürü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …bu kişilere ”Altmış yetmiş gün içinde çadır kent tekrar faaliyete geçecek, sizler işinize döneceksiniz; sakın mahkemeye başvurmayın.” demiş ve bu altmış günlük sürede işe iade davası açma imkânı kalmamıştır. Bu 654 kişi sıkıntılarını dile getirdiklerinde, 24 Haziran seçimleri öncesinde başta bugünkü Adalet Bakanı Abdulhamit Gül olmak üzere, genel seçimlerdeki dönemin İlçe Başkanı, İl Başkanı kendilerine sözler vermiş, ancak bu 654 kişi işe dönememiş ama daha sonra 138’i farklı yöntemlerle, birazdan ifade edeceğim şekilde, farklı yerlerde istihdam edilmiş; geriye kalan 516 kişi günlerce dertlerini dile getirdikleri hâlde derman bulamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 31 Mart seçimlerinde, isteyen herkese ulaştırabileceğim ses kayıtlarıyla AK PARTİ’nin İl Başkanı, İlçe Başkanı, Abdulhamit Gül, milletvekili adayları, milletvekilleri, belediye başkan adayları “Size bir önceki seçimde mahcup olduk ama bu sefer bu sorunu çözeceğiz.” demişler. Ben videolarını kendim izledim -geceleyin kahve konuşmaları, gündüz konuşmaları- her isteyene yollayabilirim.

Bu arkadaşlar bana oradaki 654 kişinin kaydını verdiler; isimleri, soy isimleri, T.C. numaraları var. Bir de bilgi verdiler, ben sormadım ama söylediler; tamamı bu göreve gelmek için AK PARTİ’ye üye olmuş. Hepsini sorgulayabilirsiniz; bunlar AK PARTİ üyesi yapılmışlar, Cumhurbaşkanının mitingine götürülmüşler, “Rabia” yapmışlar, tezahürat etmişler, oy vermişler ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET YILMAZ (Sivas) – Hepsi AK PARTİ’li.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Hepsi AK PARTİ’li.” diye Sayın Bakanımız İsmet Yılmaz da teyit ediyor.

Şimdi “AK PARTİ’ye gittiğimizde de şu anda kapılar yüzümüze kapanıyor.” diyorlar. Bir sayın milletvekili kovmaktan beter ediyor, “Yanlış anlaşılmış, size iş taahhüdümüz yok.” diyor. Ben, tabii, sayın milletvekilini itham edemem; ismini de verdiler. Kişinin adı belli, telefonu belli; takdim ederiz, hemen ararlar. Bu, İslâhiye’deki 654 kişiden 138’i nasıl iş buldu dedik, “Onlar ikinci bir kez doğrudan torpil buldular. Biz sadece AK PARTİ üyesi olduk, işe alındık, atıldık.” dediler.

En trajik tarafı şu Sayın Başkan: Bu kişilere, dava açmaları için avukat göstermişler. Avukat AK PARTİ’den İslâhiye Belediye Meclis üyesi seçilmiş. Başvurusu gününde yapılmadığı için birinci celsede mahkeme kaybedilmiş. Dünya kadar avukat parası çıkmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KAYA (Trabzon) – Tam Aziz Nesin’lik iş vallahi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Şimdi bu avukat parasını da bizden istiyorlar. Dünya kadar avukat parası var. Biz gariban insanlarız.” diyorlar.

Şimdi, bu konu: Avukat bir de Belediye Meclis üyesi seçilmiş, şimdi de avukat parası istiyor bunlardan. Bunların hepsinin listelerini isteyene vereceğim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Jet Fadıl’ı geçmişler.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vicdan sahibi AK PARTİ’li arkadaşlarımız bu kişileri arasınlar, bu kişilerin derdini sorsunlar. Ama dinledim ya, oy isterken “24 Haziranda söz verdik, mahcup olduk ama söz, 31 Martta verin oyu, biz bir daha sizi işe aldıracağız.” diyor; yine aynı durum. İçlerinde AK PARTİ üyesi olmayan bir kişi yok, sorgulamak bedava. Vicdanlarınıza havale ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

21.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Şubat Adnan Kahveci’nin ölümünün 27’nci yıl dönümüne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanılan olayın yargıya intikal ettiğine, “Hiç kimseyi işten atmayacağız, bu bizim namus borcumuzdur.” diyenleri verdiği bu sözleri yerine getirmeye davet ettiğine, ilk yerli ve millî uçak gemimiz TCG Anadolu’nun denize indirildiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ grup toplantısında birçok konuda önemli mesajlar verdiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, bugün ve dün itibarıyla Van’ın Bahçesaray ilçesinde, üzerlerine çığ düşmesi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Çığ altında kalan kardeşlerimize ulaşılması için çalışmalar yoğun kar yağışı altında yürütülüyor. Bir taraftan, yeni bir çığla karşı karşıya kalınmaması için önlem alınırken diğer taraftan da zor tabiat şartlarında çalışmalar gayretle yürütülüyor.

Bu vesileyle, orada bulunan bütün ekiplerimize kolaylıklar diliyor ve kendilerine yürekten teşekkür ediyorum.

Bugün Adnan Kahveci’yle birlikte ailesinden Rahmetirahman’a kavuşanların ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle ben de dürüst, ilkeli ve ufuk açıcı siyaset yaklaşımıyla milletimize hakikaten büyük hizmetlere vesile olmuş bu devlet adamını, bu Bakanımızı rahmetle ve minnetle yâd ediyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde geçtiğimiz günlerde Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli’nin İSMEK’te çalışan kadın personele sarf ettiği sözleri, ben burada ifade etmekten hakikaten hicap ve haya duyuyorum. Çalışanların inançlarıyla, kılık kıyafetleriyle ve kişilikleriyle dalga geçmek hiç kimsenin haddi değildir. Bu ifadeler ve yaklaşım, halka rağmen halk için, faşist, jakoben anlayışının yansımalarıdır; asla kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLA SERTEL (İzmir) – O faşistlik size yakışır!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuçta, tabii, bu konuda bu ifadelere muhatap olan oradaki bütün kişiler gerekli suç duyurusunda bulunmuşlar ve iş yargıya intikal etmiştir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bırakın artık bunları ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bizler de bu süreci yakından takip edeceğiz ve mağdur edilen çalışanların ve işten çıkarılan çalışanların yanında olmayı sürdüreceğiz. İSMEK’teki olay münasebetiyle, daha önce “Çalışan hiç kimseyi işinden etmeyeceğiz.” diyerek 31 Martta iş başına gelen CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanının ve yöneticilerinin taahhütlerinin tam tersine bir şekilde binlerce kişinin İSMEK’ten çıkartıldığı, binlerce kişinin hem Büyükşehir Belediyesinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Partiye kaydolmayanı işe almıyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın Gürer, laf atmayalım.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Gerçekleri çarpıtıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …hem de bağlı şirketlerinden maalesef işten atıldığı gerçeğini tekrar hatırlatıyor ve “Hiç kimseyi işten atmayacağız; bu, bizim namus borcumuzdur.” diyenleri, bu sözlerini yerine getirmeye davet ediyorum.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sizden bekliyoruz Tekirdağ’da.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, savaş uçak gemimiz geçenlerde, iki gün önce denize indi ve test çalışmaları başladı. Türkiye’nin gururu, dosta güven veren, düşmana korku salan ilk yerli ve millî uçak gemimiz olan çok maksatlı amfibi hücum gemisi TCG Anadolu, elhamdülillah denizlere indi. AK PARTİ iktidarında yüzde 20’lerden yüzde 70’lere çıkarttığımız bu millî savunma sanayisiyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şu an millî savunma sanayisinde büyük projelere -700’ün üzerinde- hakikaten destek veriyoruz ve bu konuda Türkiye’nin gücüne güç katıyoruz.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Tam faşist oldunuz faşist, yeminle!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanımızın Ukrayna gezisi münasebetiyle grup toplantımızı bugün yaptık; bu grup toplantısında birçok konuda önemli mesajlar verdi, özellikle İdlib’le ilgili ve bölgeyle ilgili çok net mesajlar verdi. İlgili taraflar ve unsurlar gereğini yapmadığı takdirde Türkiye kendi güvenliği, bölge halkının selameti açısından ne gerekiyorsa onu yapacak kudrettedir ve kararlılıktadır. Tabii ki sulh hepimizin lehinedir ve arzumuzdur. Çünkü bizim hedefimiz yurtta sulh, cihanda sulhtur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bununla beraber, yurtta sulhun ve cihanda sulhun gerçekleşmesi için bunun mütemmim cüzü olan bir başka terkibimiz de vardır: “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Çok yeni bir söz, çok yeni bir söz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla, bu anlayış çerçevesi içerisinde biz her daim gereğini yapmaya muktedir olduğumuzu da…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 23 Haziranda zaten aldınız cevabınızı.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …bütün dünyaya yüce Meclisten tekrar ifade etmek suretiyle hepimizin duygularına ortak tercüman olduğumuzu ifade ediyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Ya, şiddet bir eğitim dili olabilir mi? Kötekle tehdit ediyorsun Muhammet Bey ya! Arkanızda İsmet Bey var. Sonra, şiddet iyi bir şey mi?

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Hakikaten özür dilemesi lazım.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili konuşamıyor arkadaşlar.

Buyurun Sayın Özel.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Anladık da “kötek” lafını geri alması gerekiyor. Bunu sizin uyarmanız lazım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Gerçekten ya! Millî Eğitim eski Bakanı arkanızda, hâlâ kötekten bahsediyorsunuz ya!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – “Hakkı kötektir.” ne demek Sayın Başkan ya?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Terbiye için kötekten bahsediyorsunuz. Çok çok eski bir sözdür. Tekrar etmeyin, size yakışmıyor.

BAŞKAN – Özgür Bey, başlayın, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Atasözü, ata.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Yanlış ama.

BAŞKAN – Filiz Hanım, söz vereyim, konuşun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Verin o zaman.

BAŞKAN – Müdahale etmeyin, bekleyin.

Özgür Bey, buyurun.

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanılan olaya ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, İslâhiye meselesi var; parti devleti yani bir asgari ücret verecekler çadır kentte, herkesi partiye üyeliğe zorluyorlar, sonra istihdamdan falan bahsediyorlar. O konulara hiç cevap vermek yok, “Merak ettik.” yok, “Öyle bir olay olmadı.” demek yok. Olay su gibi ortada ama geliyor, diyor ki: “İstanbul’da İSMEK.” İstanbul’daki İSMEK olayını bir anlatayım da ağzınız bir açık kalsın, bir dinleyin.

İSMEK ne biliyor musunuz, bu meslek edindirme kursları? Belediye bunu kendisi yapacağına ihaleye veriyor. İhalenin bir dosyası var. Sürekli aynı firma kazanıyor, sebebi şu: “Bu işi son üç yıl içinde en az bin çalışanla yapmış ve bu boyutta bir ihale kazanmış olma” gibi ihale dosyasına şart koymuş, aynı kişiyi tarif ediyor İstanbul Büyükşehirin bir önceki yönetimi. Bu işle ilgili çalışmalar başlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biraz önce, kendileri adına zaman zaman hakaret eden, iftira atan, bir kadına en ağza alınmayacak lafları manşetten söyleyen ve benim söylemekten, tekrar etmekten hicap duyacağım o manşeti atanlar diyorlar ki: “Yeşim Meltem Şişli başörtülü personele ağır hakaretlerde bulundu.”

O toplantının tarihi 19 Ağustos 2019, şikâyet tarihi 31 Ocak 2020, şikâyet edenler şikâyetten dört gün önce işten çıkarılmışlar. İşten çıkarılma gerekçeleri şu: Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine, CİMER’e kurs görenler tarafından “Parasız kursta bizden para topluyorlar, makbuz vermiyorlar.” şikâyeti üzerine yapılan çalışmada… Örneğin, Davutpaşa Pastacılık Kursunda pastacı yetiştirilmek üzere kursa gelen garibanlardan 500 lira kayıt dışı para toplanması gibi birçok örnek var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gruplara dağıtabiliriz, teker teker de okuyabiliriz. Kursiyerler Cumhurbaşkanlığına şikâyette bulunmuşlar, CİMER yazı yazmış, İSMEK Teftiş Kurulu değerlendirmiş, şikâyetçileri dinlemiş ve ücretsiz olan çayı 2,5 liraya satana, “Bu kurstan mezun olmak isteyen şuraya 200 lira koyacak.” diye topladıkları o paraları hiç kayda geçirmeden aralarında paylaşanlara yüz kızartıcı suçlarla ilgili 25’inci maddeden tazminatsız çıkış verilmiş ama hakkında böyle şikâyet olmayan dünya kadar başörtülü insan çalışmaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu kişiler, işten çıkarıldıktan dört gün sonra ama yapılan toplantıdan beş ay sonra gitmişler ve “Bize hakaret edildi.” demişler ve daha dava dilekçesinin mürekkebi kurumadan manşetler, matbaalar falan…

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu eğer işten çıkarılanların -şimdi bir de onlar mahkemeye de verildi- bu ayıplarına sahip çıkmayı sadece bir siyasi rekabet işi üzerinden çözümleyecekse… Vallaha biz Yeşim Meltem Şişli’nin kendi talebiyle Teftiş Kurulunu harekete geçirdik. Ekrem İmamoğlu dedi ki: “Benim yanımda çalışan hiç kimse böyle bir davranışta bulunamaz.” Ama kayıt cihazları var; o günkü toplantının çıkışında Yeşim Meltem Şişli ile kursiyer hanımefendilerin, daha doğrusu toplantıya katılanların ve sonradan şikâyetçi olanların gülüşerek sarmaş dolaş oradan ayrılmaları, toplantının pek huzurlu sona ermiş olması var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben Yeşim Meltem Şişli’yle bizzat da görüştüm, bizzat; dedim ki: Bu meselenin arkasından ne çıkacak, ne olacak, ne bitecek değil, bu başörtüsü meselesi temel istismar alanı CHP’ye karşı, o toplantıda ne oldu? “Biz o toplantıda kadın kadına konuştuk, söyleştik, dertleştik; kimseye hakaret etmedim. Bu konuda şahitlerim var, bu konuda kayıtlar var.” diyerek kendi güvenini ifade ediyor.

Ama Genel Başkanımızın Sayın Abdulkadir Selvi’nin bugünkü köşe yazısındaki tutumu, partimizin kurumsal tutumudur; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının tutumu, kurumsal tutumumuzdur; destek verdiğimiz Sayın Başkanın kişisel tutumu, kurumsal tutumumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir kişiye giyiminden kuşamından, tercihinden dolayı böyle bir davranışta bulunulduğu iddiasının, bu iddialarla ilgili CİMER’e yapılan yolsuzluk başvurusu üzerine tazminatsız işten çıkarılıp savcılığa suç duyurusunda bulunulmasından ve İSMEK’in kursiyerlerinin verdiği ifadelerden sonra yapılması meselesi, taktığı başörtüsü nedeniyle istismar yapıldığı iddiası bir başka yapılan yolsuzluğu gizlemeye dönerse onun arkasında duranları mahcup eder.

Biz net duruyoruz Sayın Başkan. Siz şahidimiz olun; bu konuda mahkeme, Teftiş Kurulu, her şey, bütün somut deliller çıktıktan sonra… Ha, Yeşim Meltem Şişli diyor ki: “2 başyardımcımdan 1’i başörtülü ve önceden beri görev yapıyor, aramız bu kadar iyi, benim hakkımda da bu konuda şahitlik yapabilecek kişilerden biri.” Dinleyeceğiz, göreceğiz; yargısız infaz, daha mahkemeye çıkmadan “bilmem ne kadın” -özür dilerim- manşetleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Son sözüm.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …o manşetlere sahip çıkan, o manşetin ayıbını paylaşan bir grup yönetim dili bizi ürkütür, korkutur, endişeye sevk eder.

Biz o manşetin onda 1’ine tahammül edemeyiz ama mesele, Cumhurbaşkanlığına giden bir ihbardan sonra fakir fukaraya iş bulmak için “Bedava iş kursu var.” diye usulsüz para toplamalardan iş akdinin feshinin devamına dönerse o da sizin bileceğiniz iş. Okurum bu tutanakları o gün utanırsınız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Filiz Hanım, buyurun.

Kısa değerlendirmeler yapalım, gündeme geçelim. Bütün arkadaşlara söylüyorum.

Buyurun.

23.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." sözünü geri alması gerektiğine ve bu sözlerin burada sarf edilmesinden hicap duyduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Zaten uzun söyleyecek bir şey yok.

Sadece burada, sürekli, böyle birbirine –tırnak içerisinde- “ayar verme” ya da “kitleleri coşturma” saikiyle hakikaten şiddet dili kullanılmasını onaylamamız gerekiyor. Bunu uyarmak istedim. Yıllardır ortadan kaldırmaya çalıştığımız bir söylem. “Tekdirle yani uyarıyla uslanmayanın hakkı kötek”miş. Bunu bir Grup Başkan Vekilinin söylemesi bence yakışıksız. O nedenle bu sözün geri alınması gerektiğini ve burada sarf edilmesinden de hicap duyduğumu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size sonra söz vereyim.

Sayın Bülbül, buyurun.

24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde önce seyir hâlindeki minibüsün daha sonra da arama çalışmalarına katılan kurtarma ekibinin üzerine çığ düşmesi sonucu vatandaşların hayatını kaybettiğine ve olayın daha vahim bir hâl alabileceğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, tabii, bu polemiğin dışında zikretmekte çok büyük önem arz eden bir mesele daha var.

Demin ifade ettiğimiz 8 vatandaşımızın çığ altında hayatını kaybettiği noktasındaki açıklamadan sonra İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama yüreğimizi -açıkçası- dağladı. Valinin açıklamasına göre, bu çığ faciasında yani bu 2 vatandaşımızı kurtarmak için çalışma yapan 300’e yakın personelin içerisinden şu an tespit edilen 8 jandarma, 3 güvenlik korucusu ve 1 itfaiye eri olmak üzere 12 güvenlik gücümüzü, personelimizi, askerimizi, güvenlik korucumuzu bu çığın altında kaybetmiş bulunuyoruz. Burada, çığ altında kalmış olabileceği düşünülen 50’ye yakın insan var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bunların ne görev yaptığı bilinmiyor fakat bunların UMKE ekipleri, AFAD ekipleri olma ihtimali yine yüksek. Burada durum, olaya müdahale eden bütün kamu görevlilerimiz, güvenlik güçlerimiz, bu noktadaki kurtarma personelimiz açısından daha vahim bir hâl de alabilir. Şu hâliyle dahi bu, ülkemiz ve milletimiz açısından çok büyük bir üzüntüdür.

Bu noktada, ben rahmetli olan, hayatını kaybeden bu güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına, bütün Türk milletine başsağlığı diliyorum; acımız büyüktür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz de ölenlere rahmet diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

25.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” ifadesinin Ziya Paşa tarafından söylenilmiş özlü bir söz olduğuna, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli ile İSMEK çalışanları arasında yaşanan ve yargıya intikal eden olayın takipçisi olacaklarına, “Hiçbirinizi işten çıkarmayacağız.” sözü verildiği hâlde hem İstanbul Büyükşehir Belediyesinden hem de iştiraklerinden işten çıkarmaların yaşandığına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Ziya Paşa’nın terkibibendidir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Hâlâ mı?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Özlü bir sözdür; bir sayfa, üç sayfa, beş sayfa anlatılacak meseleyi özetleyen bir terkibibenttir; bana ait değildir.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Yani siz şiddetle terbiye etmeyi savunuyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, ne diyorum: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Barış olmuyorsa savaşla kendi menfaatlerinizi ülke olarak koruyacaksınız, bundan daha doğal bir durum da söz konusu değildir. Bu kadar gerçekliği ve hakikati, hayatın içinde olan bir gerçekliği, uluslararası hukuku birtakım böyle yaklaşımlarla yok saymanızı hakikaten ben anlayamadım; onu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - O noktada yani özellikle terörle mücadele konusunda teröristlere, PKK/PYD, DAEŞ gibi terör örgütlerine bunları hatırlatırsanız daha isabet olur.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, bana bir sataşma var.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, İkinci olarak şunu ifade edeceğim: Biraz evvel bir konuşma içerisinde kamuoyunda gündeme gelen bir konuyla ilgili, Büyükşehir Belediyesinde İSMEK’le ilgili gündeme gelen konunun yargıya taşındığını, bunun da sonuna kadar takipçisi olacağımızı ifade ettik. Ve İSMEK başta olmak üzere, binlerce kişinin hem Büyükşehir Belediyesinden hem de iştiraklerinden, KİPTAŞ gibi, İGDAŞ gibi, İSKİ gibi, İETT gibi iştiraklerinden de maalesef “Hiçbirinizi işten çıkarmayacağız.” sözü verenlerin mobbing yapmak suretiyle işten çıkardıklarını ifade ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Tekirdağ’a da gelsene.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hırsızlık yapmışlar, hırsızlık!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Mesela KİPTAŞ’ta yaklaşık yirmi yıldır çalışan Şerife Tekel ve arkadaşlarının mobbing uygulanmak suretiyle işten çıkartılmasının nasıl bir izahı söz konusu olabilir?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bankamatik kartlılardır onların çoğunluğu Sayın Başkanım, bankamatik kartlılar.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuçta, Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; bakınız, kim yolsuzluk yaparsa yapsın, sıfatı ne olursa olsun, kıyafeti ne olursa olsun bunlardan bağımsız bir şekilde, hukuka aykırı bir iş, eylem ortaya koyanın hukuk yakasından yapışır ve gerekli işlemleri kendisine hukuk devleti çerçevesinde tarafsız ve bağımsız yargı münasebetiyle uygular.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz, sağ olun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bunun dışında da söylenecek hiçbir söz yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sağ olun.

Filiz Hanım söz istemişti. Yalnız, değerli milletvekilleri, affedersiniz sizin için söylemiyorum ama milletvekillerimizden bize mesajlar geliyor gündeme…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben çığla ilgili konuşacağım.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir şey demiyorum. Yani toparlıyoruz ve bu son konuşmalardan sonra gündeme döneceğiz.

Kayıpla ilgiliyse isterseniz söyleyin Filiz Hanım’a, o söylesin Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Ben söyleyeyim mi Başkanım?

BAŞKAN – Filiz Hanım, buyurun.

26.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, “Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” lafını hiçbir milletvekilinin kullanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ben aslında sataşmadan da söz alabilirdim Sayın Başkan çünkü her konunun teröre bağlanmasından sıkıntı geldi bize yani ne konuşuyorsak onu konuşalım. Biz burada şiddet dilinden bahsediyoruz. Ben buraya “Kadının karnını sıpasız, sırtını sopasız bırakmamak gerek derler.” diyen atasözlerinin boşanma ret gerekçelerine, kararlara geçtiği bir tarihten, kadın hakları mücadelesinden geliyorum. Öyle, bu lafları biz burada yemeyiz, “terör merör” diye bulamaç yaparak ortada… “…hakkı kötektir.” lafını burada hiçbir erkek milletvekili de kadın milletvekili de kullanmamalı. Bu bir şiddet dilidir, bundan bahsediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir kayıpla ilgili değil mi?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

27.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, ailesi ve yakınlarını ziyaret için Batman’dan İstanbul’a gelen ve on üç gündür haber alınamayan 56 yaşındaki hemşehrisi Mehmet Bal’ın nasıl kaybolduğunu öğrenmek istediğine ve İçişleri Bakanlığını bu konuda göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Mehmet Bal adlı hemşehrim önceki hafta ailesi ve yakınlarını ziyaret için Batman’dan İstanbul’a gelmiş, 24 Ocak 2020 tarihinde bir akrabasıyla Bağcılar Çınar Mahallesi’nde görüşmüş; oğluna, akşam da Gebze’de oturan bir arkadaşına gideceğini söylemiştir. Ancak 24 Ocak 2020 tarihinde arkadaşının evine gitmemiştir. Çocukları, arkadaşına gitmediğini öğrenmiş, telefonla da kendisine ulaşamamıştır. Dört gün boyunca kendisine ulaşılamaması üzerine oğlu 27 Ocak 2020 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Aradan geçen on üç günde soruşturmada hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Güvenlik birimleriyle bizzat yaptığım görüşmelerde, TİB‘le yapılan bir yazışmaya ancak on beş gün sonra yanıt alındığı ifade edilmiştir. 56 yaşında, daha önce İstanbul’a defalarca gelmiş bir yurttaş nasıl kaybolur? Biliyoruz ki İstanbul, baştan başa kameralarla donatılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Yurttaşların yirmi dört saati, yürüdüğü yollar, bindikleri toplu taşıma araçları, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının içi, dışı etrafının kameralarla izlendiği bir yerde on üç gün boyunca hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. İçişleri Bakanlığını bu konuda göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel, son sözü veriyorum ben, gündeme döneceğiz.

Buyurun.

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Başkanlık Divanının takdirinde olmak üzere Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketiyle ilgili sağlıklı bilginin Parlamentoya verilmesinden memnuniyet duyacaklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, zaten bu ikinci cevaptan sonra söyleyecek bir şey daha yok. Zaten canımız sıkkın, kayıp sayısı 20’yi geçmiş. Bu konuyla ilgili partimizden de bir heyeti görevlendirdik, bölgeye gidecek ve çalışmalar yapacak.

Tabii, burada önemli bir eksiklik de Parlamentoda hangimiz danışmanlarımızdan ya da basından öğrenirse bilgiyi o veriyor. Biraz önce de Sayın Grup Başkan Vekili bu son artışı söyledi, baktık. Esasen Hükûmetten bilgi alma… İsmet Yılmaz eski görevinde olsaydı hemen ilgili bakanla konuşacaktı, burada en sağlıklı bilgiyi verecekti ama bu imkânların da kaybedildiği bir Parlamentoda böyle biz bize oturup, biz bize üzülüp biz bize söyleniyoruz. Bu konuda artık Başkanlık Divanının takdirinde olmak üzere sağlıklı bilgi Parlamentoya verilirse de çok memnun oluruz.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065)

30/1/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı, 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı, 3/2/2015 tarihli ve 1082 sayılı, 9/2/2016 tarihli ve 1107 sayılı, 8/2/2017 tarihli ve 1136 sayılı, 7/2/2018 tarihli ve 1179 sayılı ve 5/2/2019 tarihli ve 1207 sayılı Kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafaza edilmesi, uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele harekâtlarına aktif katılımda bulunulması, anılan bölgelere yapılan insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının harekât etkinliğinin ve bölgeye ilişkin tecrübesinin artırılması sağlanmış, bu alanda ilgili ülkelerle iş birliğinin sürdürülmesine yönelik millî politikanın desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler sistemi içinde, bölgesel ve küresel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 4/12/2019 tarihli ve 2500 sayılı Karar’la on iki ay daha uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla verilen ve son olarak 5/2/2019 tarihli ve 1207 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10/2/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması; ayrıca, denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için izin verilmesi hususunda gereğini Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                  Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Şimdi Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplar ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar için yirmişer dakika ve şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okutuyorum:

İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Adnan Sezgin, Aydın Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kamil Aydın, Erzurum Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Tulay Hatımoğulları Oruç, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İsmet Yılmaz, Sivas Milletvekili; şahısları adına Yunus Emre, İstanbul Milletvekili; Ali Şahin, Gaziantep Milletvekili.

BAŞKAN – Şimdi, İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, son çığ faciasında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, başımız sağ olsun.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi ve civarında görevlendirilmesine ilişkin tezkere üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gücünü uluslararası meşruiyetten alan bu tür tezkereleri destekliyoruz. Aden Körfezi ve onu Kızıldeniz’e bağlayan Babülmendeb Boğazı hem uluslararası ticaretin hem de bölgenin güvenliği açısından stratejik öneme sahiptir. Özellikle Asya ve Orta Doğu pazarları ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetlerin büyük kısmı bu rota üzerinden gerçekleşmektedir, Afrika bağlantısı da çok önemlidir tabii. “Afrika Boynuzu” olarak da adlandırılan bölge, ekonomik, siyasi ve askerî olarak önemli bir ilgi odağıdır.

Yurt dışındaki en büyük askerî üssümüz Somali’dedir. Cibuti’de ABD, Fransa ve Çin başta olmak üzere birçok ülkenin askerî üsleri bulunmaktadır. Rusya da son dönemde, Eritre ve Somali’de askerî üsler kurma yönünde girişimlerini yoğunlaştırmıştır. Aden Körfezi’ni çevreleyen Yemen ve Somali’deki siyasi otorite ve güvenlik boşluğu bölgeyi istikrarsız ve kırılgan hâle getirmiştir 2008 itibarıyla bölgede baş gösteren istikrarsızlık, açık denizlerdeki korsanlık faaliyetlerinin artmasını da beraberinde getirmiştir. Ağır silahlara sahip deniz haydutları, büyük petrol tankerlerine, hatta silah taşıyan kargo gemilerine bile el koyabilmişlerdir. 2009 yılının Ocak ayında, Birleşmiş Milletler öncülüğünde, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nda korsanlıkla mücadele için “Birleşik Görev Kuvveti-151” adıyla uluslararası bir deniz gücü kurulmuştur. Ülkemiz de 2008 yılının sonlarından itibaren, bölgedeki NATO deniz güçlerine ve Birleşmiş Milletler Birleşik Görev Kuvveti-151’e katkı yapmaktadır.

Türkiye'nin dış ticaret hacminin yüzde 20’si Aden Körfezi üzerinden gerçekleştirilmektedir, burada kendi ticari gemilerimizin korunması önemlidir. Ayrıca, uluslararası seyrüsefer serbestisine katkıda bulunmak, denizlerde huzur, barış ve istikrarın teminine uluslararası meşruiyet çerçevesinde yardımcı olmak da Türkiye’ye yakışan bir görevdir. Uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunmak, cumhuriyetin geleneksel dış politikası ve Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” anlayışıyla da uyumlu bir tutumdur.

Aden Körfezi’ndeki ülkelerden Yemen’de yaşanan insani kriz çok ciddi boyutlara ulaşmıştır, gerçek bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır. Uluslararası camia, maalesef, Yemen krizine bir çözüm ortaya koyamamıştır. Bu trajedide doğrudan ya da dolaylı yoldan rol alan tüm ülkeler ağır suç işlemektedir. Krizin başlangıcından bugüne AK PARTİ iktidarının yaklaşımı, diğer dış politika meselelerinde olduğu gibi hatalarla ve yanlış hesaplarla maluldür.

2015 yılında Yemen’e Suudi Arabistan öncülüğünde bombardıman başladığında, Sayın Erdoğan “Durumun gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi düşünebiliriz.” şeklinde açıklama yapmıştı. Geçtiğimiz eylül ayında yaptığı bir konuşmada ise “Yemen’de bu süreç nasıl başladı? Yemen yerle yeksan oldu. Bunun müsebbibi kimlerdir? Bunların üzerinde durmak lazım.” ifadelerini kullanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı aynı tutarsız yaklaşımı 2011’de Libya’da da izlemiştir ve bugünkü felaketin sorumluları arasında yer almaktadır. Libya’ya NATO müdahalesinin tartışıldığı dönemlerde, Sayın Erdoğan, önce “NATO’nun ne işi var Libya’da? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey düşünülemez.” demiş, ardından 5 savaş gemisi, 1 denizaltı ve hava kuvvetlerimizle Türkiye’yi Kaddafi karşıtı operasyona dâhil etmiştir. İzmir’deki NATO Hava Unsur Komutanlığı bu operasyonda kilit rol oynamıştır. Bu mübeddel ve yanlış tutumlar maalesef, Türk dış politikasının temel karakteristiği hâline gelmiştir. Bütün gelişmelerde refleks olarak hep yanlış adım atılmaktadır. AK PARTİ iktidarlarının dış politika hatalarının şahikası ise Suriye’dir. Geçen yıl 5 Şubat tarihinde, yine Aden Körfezi tezkeresi üzerindeki görüşmeler sırasında şu ifadeleri kullanmıştım: “Türkiye için en vahim ve güncel tehlike İdlib konusudur. Son gelişmeler gösteriyor ki Moskova, Şam rejiminin İdlib’e bir operasyon düzenlemesi gerektiği konusunda ısrarlıdır. Böyle bir olasılığın ülkemiz açısından yaratacağı büyük tehlikeler aşikârdır.” Değerli arkadaşlar, bunlar geçen yıl bugünlerde söylenmişti.

Biz, başından beri, Hükûmetin Suriye ve İdlib politikasının yanlış olduğunu değerlendiriyor ve çeşitli vesilelerle dile getiriyorduk. İdlib’deki tehdidi en sık ve kuvvetli şekilde ve her zeminde dile getirmiş olan siyasi parti İYİ PARTİ’dir. Bununla övünmüyoruz ancak sürekli uyarılarımızın dinlenmemiş olmasından dolayı da derin üzüntü duyuyoruz. Maalesef, önceki gün yaşanan acı olay, uyarılarımızda haklı olduğumuzu bir defa daha göstermiştir.

Serakib bölgesinde Suriye rejim güçleri tarafından yapılan saldırıda şehit olan askerlerimize ve sivil vatandaşımıza Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

İdlib gerilimi elbette bir anda ortaya çıkmamıştır, uzun bir evveliyatı vardır. Sorunu Türkiye’ye en az zarar verecek şekilde çözmek mümkünken bu başarılamamıştır.

Son resme bakacak olursak İdlib’le ilgili neler yaşanmıştır? 8 Ocakta Putin Türkiye’ye gelmiş, İdlib ve Libya ele alınmıştır. Esasen, İdlib’i düşünürken Libya’nın da aklımızın bir köşesinde bulundurulması mutlaka gereklidir, bunu kuvvetle vurguluyorum. Putin’in ziyaretinin ardından Moskova’da bir toplantı daha yapılarak İdlib’de 12 Ocak itibarıyla ateşkes uygulanması kararı verilmiştir. Ateşkes sürmemiştir. Bu esnada, Suriye’nin ve Türkiye'nin istihbarat başkanlarının görüşmesi kamuoyuna ilan edilmiştir. Kısa süre öncesine kadar da taraflar arasında her seviyede görüşmeler devam etmiştir. Askerlerimizin şehit olmasına yol açan olay, İdlib’deki gözlem noktalarında bulunan askerlerimize matuf değil, Millî Savunma Bakanlığının açıklamasında da belirtildiği gibi, bölgeye takviye olarak gönderilen unsurlarımıza yönelik olarak Suriye ordusu tarafından yapılan bir saldırı sonucu ortaya çıkmıştır. Anlaşılan o ki bu sevkiyat oldukça kritik bir nitelikteydi. Bu durumda, Rusya’nın bundan haberinin olmadığını düşünmek de mümkün değildir. Kimi değerlendirmeler, Türkiye'nin bu şekilde bir tuzağa çekilmeye çalışıldığını öne sürmektedir. Ayrıca şu hususun da altını çizmem lazım: İktidar, Şam’ın İdlib’le ilgili planlarını ve hedeflerini pekâlâ biliyordu; Rusya da Şam’ın bu hedeflerini kendisi açısından uygun ve gerekli görmekteydi, iktidar bunu da biliyordu. Suriye ordusu bu plan ve hedefler istikametinde hareket etmiştir ve öngördüğü hedeflere yaklaşmıştır. Burada akla gelen soru şudur: İktidar, Astana ve Soçi Mutabakatlarında öngörülen taahhütlere uymuş mudur? İktidar, Astana Mutabakatı’nda öngörülen üç çatışmasızlık bölgesinde rejimin hâkimiyet kurmasına göz yummuştur ama Soçi’de, İdlib konusunda üstlendiği taahhütleri yerine getirip getirmediğine dair net bir açıklamada bulunamamaktadır. İdlib’de El Kaide türevi olan HTŞ ile AK PARTİ iktidarının yakın bir temas içinde olduğuna dair kuvvetli alametler vardır. Hatta, iktidarın İdlib politikasının HTŞ’yi korumaya öncelik verdiğine dair iddialar mevcuttur. Bu iddialar doğruysa iktidar, Mehmetçik’in kanının dökülmesi uğruna, HTŞ’nin koruyuculuğunu mu üstlenmektedir? Gelinen vahim noktada, gelişmelerin bir hata veya bazı çevrelerin provokasyonu sonucunda kontrolden çıkma ihtimali de gündemdedir. Olayı tırmandırmaya yönelik hamleler her an çok büyük bir kazaya dönüşebilir ve feci sonuçlar yaratabilir. Bu da ilk aşamada, Türkiye ile Suriye arasında topyekûn savaş anlamını taşır. Bunun tahliline ve gerçek tanımına girmiyorum.

Bizim bugüne kadar devamlı uyarıda bulunduğumuz başka bir husus da Suriye’de Türkiye'nin başka güçlere tabi bir duruma düştüğüdür. Biz bunu belirtirken Rusya’yla ilişkilerin, karşılıklı çıkar anlayışına dayalı olarak, en üst düzeye yükseltilmesi gerektiğini ancak bu ilişkide bir tarafın yekdiğerine tabi bir hâle düşmesinin yanlış olduğunu söylüyorduk; maalesef, Türkiye tabi konuma düşmüştür. Bugün ise Rusya’yla gerginliğin artması ihtimali vardır.

Sayın Cumhurbaşkanının, rejim güçlerine şubat ayı sonuna kadar gözlem noktalarımızın gerisine çekilme çağrısı yapması sahadaki gerçeklerle çelişki içindedir. Umarım, iktidar, inatları uğruna böyle bir yüksek gerilimin Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmeyeceğini takdir etme basiretini gösterir. Önceki gün Sayın Çavuşoğlu ve Lavrov görüşmüşlerdi, henüz bu konuda Dışişleri Bakanlığımız resmî bir açıklama yapmamıştır. Rus Dışişlerinin açıklamasına bakıldığında ise İdlib’deki son hamleden geri adım atmaya hazır olduğumuz sonucu ortaya çıkmaktadır. Eğer 2 Bakan arasındaki görüşmeye dair Rusya’nın yaptığı açıklama gerçekleri yansıtıyorsa o zaman niye böyle maliyetli, acıklı bir gövde gösterisine gerek duyulmuştur? Görüşmede böyle bir uzlaşı çizgisi temin edildiyse Sayın Cumhurbaşkanının bugün rejime tarih vererek çekilme uyarısı yapması ne anlama gelmektedir? Zaten Sayın Cumhurbaşkanı ile Putin arasında dün yapılan görüşmeye dair Türkiye’nin ve Rus tarafının açıklamaları da birbirinden çok farklıdır.

İdlib’de yaşananlar Suriye politikamızın fiyasko boyutunun yeni bir aşamasıdır. İdlib krizinin üstesinden gelinmesi için bir an önce Esad’la görüşülmesi gerekmektedir. Suriye’nin bütünlüğünü istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bölgedeki insanlık trajedisi bitsin istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İstiyorsak -ki bu aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğidir- o hâlde Esad’la bir mutabakata varmamız gerekir. Bu mutabakat da İdlib’le sınırlı kalmamalı, tüm Suriye’yi kapsamalı, ikili ilişkilerimizin normalleştirilmesine matuf olmalıdır.

İdlib konusunda iktidar Rusya’ya çok bel bağlamıştır ancak Rusya, iktidarın tasarladığı gövde gösterisine karşı el yükseltmiştir, o durumdayız şimdi. Olayları okuyamamaktan, Rusya’nın tutumunu yine iyi hesaplayamamış olmaktan dolayı kayıp verilmiştir. İdlib üzerinden bölgede ağırlığını artırma çabasına giren iktidarın bu çabası sonuçsuz kalmıştır. İktidarın dış politikasının bir politikasızlıktan ibaret olduğunu, savrula savrula bir hâl olduğumuzu söyleyegeldik; savrulmanın yeni bir boyutu da Suriye bağlamında ABD’yle ilişkilerimize dair iddialardır. Anlaşılan iktidar, bu konuda SETA’yı sözcü olarak kullanmaktadır. Sürekli olarak eleştirdiğiniz ve ilişkilerinizi bozduğunuz ABD ve AB’ye âdeta istirhamda bulunuyorsunuz “Gel de durumu kurtar, İdlib’e methaldar ol.” diye. ABD’yle İdlib’e ilişkin herhangi bir görüşme yapılmış mıdır? Bu görüşmeden ne sonuçlar çıkmıştır? ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun son açıklaması ile bu görüşmeler arasında bir irtibat var mıdır?

Geçen hafta Genel Kurulda yaptığım bir konuşmada, iktidarın “lider diplomasisi” diye bir kavram üreterek dış politikadaki tek adam yönetimine kavramsal bir kılıf uydurmaya çalıştığını vurgulamıştım. Bu kavram kullanılarak dış politikadaki beceriksizliklerin örtbas edilmeye çalışıldığını belirtmiştim. Gelinen noktada “lider diplomasisi”nin, bırakın krizleri çözüme kavuşturmayı, bizatihi kriz ürettiği besbellidir. Türkiye, bu sözde diplomasi yaklaşımıyla istikrar üreten bir ülke olmaktan çıkmıştır, istikrarsızlığa yol açan ülkeler grubuna hızla sürüklenmektedir. Sözde “lider diplomasisi” yoluyla dış politikadaki kurumların yıpratılarak kişisel çabaların ön plana çıkartılmasına yönelik eleştirilere karşı, iktidar cenahı tarafından Rusya örneği verilmektedir. Doğrudur, Rusya’da da benzer uygulamalar zaman zaman gözlenmektedir ancak Rusya’nın bize göre bir üstünlüğü vardır, o da siyasetini ulusal çıkar ve akıl üzerine şekillendirmektir. Bizde ise -daha önce de defalarca altını çizdiğimiz gibi- ideolojik hayaller ve hevesler dış politikayı ikame etmiştir. Elimizdeki araçlarla ve sahadaki gerçekliklerle uyumsuz dış politika amaç ve heveslerimiz maalesef, sürekli savrulan ve güvenilmez bir ülke profili çizmemize neden olmaktadır. İdlib’de yaşanan gelişmeler 1 milyona yakın sivilin sınırlarımıza dayanmasına neden olmuştur.

Suriye sınırıyla ilgili çok hayati bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Sınırda bir güvenli bölge yaratmak istediği anlaşılıyor Türkiye’nin. Rejim, M4 ve M5 kara yolları üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmaktadır, er ya da geç bunu gerçekleştirecektir. Rejim, güvenli bölge olarak tasarlanan bölgeye saldırdığı takdirde, bambaşka bir tablo ortaya çıkacaktır. Böyle bir senaryonun önüne geçmek için iktidarı sağduyuya, telkin ve uyarılarımızı dinlemeye davet ediyoruz. Her hâlükârda, daha önce de belirttiğimiz gibi, sınırımızın yanı başında böyle bir bölge Türkiye için orta ve uzun vadede çok büyük risk teşkil edecektir. Bölgede oluşacak nüfus yoğunluğu ve bu nüfusun içinde teröristlerin de bulunacağı hesaba katılmalıdır. Böyle bir formülün bir kere daha değerlendirilmesinde fayda görüyorum. Bunu ancak geçici bir yöntem olarak telakki etmek gerekir.

İYİ PARTİ tarafından, iktidara, kapalı oturum gerçekleştirme ve altüst hâle gelmiş olan Suriye politikamızı ulusal güvenliğimize uygun hâle getirerek millî bir zemine oturtma daveti yapılmıştır. Gayet isabetli, bu davet, aslında iktidar için de önemli bir fırsattı. Kapalı oturum talebimizi reddeden iktidarın Suriye’de ne yapmak, nereye varmak istediğiyle ilgili mevcut şüphelerimiz ve kaygılarımız daha da artmıştır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 4 Şubat 2020 Salı günü Van ili Bahçesaray ilçesinde seyir hâlindeki minibüsün üzerine çığ düşmesi nedeniyle 5 Şubat 2020 Çarşamba günü arama ve kurtarma çalışmalarına katılan Jandarma asayiş komando timi ve personeli, Jandarma iç güvenlik timi personeli, geçici koruma, COBRA aracı personeli, AFAD köpekli arama kurtarma timi ve UMKE personelinin de üzerine çığ düştüğüne, an itibarıyla Van Jandarma Komutanlığından edinilen bilgiye göre yaşanılan çığ felaketlerinde 23 kişinin hayatını kaybettiğine, 28 yaralının tedavilerinin devam ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Van’ın Çatak ilçesi, Yukarınarlıca Mahallesi mülki sınırları içerisinde, 4 Şubat 2020 Salı günü saat 17.00 sıralarında Çatak-Bahçesaray kara yolu üzerinde çığ düşmesi sonucu kayıp 2 şahsın arama faaliyetlerinin devamı esnasında, 5 Şubat 2020 Çarşamba günü saat 12.15 sıralarında arama faaliyetlerini icra eden 2 Jandarma asayiş komando timi ile 4 Jandarma iç güvenlik timi 29 personeli, Jandarma asayiş komando timi 25 personeli, geçici koruma 90 kişi, COBRA aracı 4 personeli ve arama kurtarma köpek timi 3 personeli ile AFAD ve UMKE personelinin üzerine çığ düşmüştür, Jandarma Genel Komutanlığınca bölgeye genel maksatlı helikopter görevlendirilmiş, olay bölgesine Ağrı, Muş, Hakkâri, Bitlis ve Siirt illerinden AFAD ekipleri intikal etmiştir. Van Jandarma Komutanlığı olay yerine ulaşmış olup kendisinden alınan ilk bilgilere göre, bir Jandarma astsubay, 7 uzman çavuş, 3 geçici koruma, 1 Karayolları görevlisi, 2 itfaiye görevlisi, 9 vatandaş olmak üzere toplam 23 şehit olduğunun, 5 kişinin çığ altında olduğunun değerlendirildiği bilgisi alınmıştır. Çatak Devlet Hastanesine 13 şehidin cenazesi getirilmiştir, çığ altından kurtarılan 28 yaralının 10’u Çatak Devlet Hastanesine, 12’si Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine, 3’ü Yüzüncü Yıl Eğitim ve Araştırma Hastanesine ve geçici korumalar da sevk edilerek tedavi altına alınmıştır.

Milletimizin başı sağ olsun.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce ben de Meclis Başkan Vekilimizin ve Grup Başkan Vekilimizin üzüntülerini ifade etmelerine katılarak şunları ifade etmek istiyorum: Adam boyu karların yağıp saçın, sakalın, bıyığın buzlandığı ve dokunduğunuz her şeyin elinize yapışıp derinizi soyduğu iklim şartlarının ağırlığının farkında olan, o bölgeden gelen bir kardeşiniz olarak gerçekten derin bir üzüntü içerisinde olduğumu ifade etmek istiyorum çünkü bu olay hepimizin başına gelebilecek çok doğal görünen bir olaydı, o bölgede yaşayanlar bunu çok iyi bilir.

Daha bir hafta önce Elâzığ ve Malatya’daki afetten, depremden dolayı yaralarımız, acımız, üzüntümüz küllenmemişken üzerine bir de Van’dan gelen bu haber üzüntümüzü gerçekten katbekat artırmıştır. Ben orada cansiparane, gerçekten, bir vatandaşını kurtarma adına, büyük bir fedakârlıkla, hiçbir coğrafi ve iklim şartını dikkate almaksızın kahramanca mücadele edip şehadet şerbeti içen asker ve sivil bütün şehitlerimize, bütün kayıplarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, aziz hatıraları önünde saygıyla hürmetle eğiliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, aslolan bir şeyi öğrenmek, bilmek veya ona vâkıf olmak değildir, aksine, öğrenilen, bilinen veya vâkıf olunan şeyin, yüksek ülkü, ilke ve değerlerin yaşatılarak uygulamaya aktarılmasıdır. Kısaca ilim ile amel, iman ile itikat tutarlılığın veciz ifadesi yani şerefli bir insan olmanın gereği bu duruş hem dünyevi hem de uhrevi yüce bir düsturun açık bir yansımasıdır. İnandıkları bu yüce değerler uğruna serden geçen bu yüce düsturun efendileri, işte bugün andığımız Van’daki şehitlerimiz, İdlib şehitlerimiz başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum, Resulullah’a komşu olmalarını yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, insanlık tarihiyle paralel olarak varlığından söz ettiren mücadele yöntemleri ve araçları her dönemin genelgeçer koşullarına göre değişkenlik arz etmektedir. Yapılan mücadelelerin zaman zaman bireysel yani karşılıklı iki kutup arasında tezahür ettiği gibi kitlesel veya ittifaklar şeklinde de meydana geldiğine tanıklık etmekteyiz. Yani Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarıyla 20’nci yüzyılda gördüğümüz mücadele yöntemleri ve kullanılan konvansiyonel silahların 21’nci yüzyılda geldiğimiz nokta itibarıyla farklı bir yapıya evrildiği çok açık ve nettir. Bugün, artık, tarafların doğrudan alanda muhatap olduğu çatışmalardan çok vekâlet grup, çete veya terör örgütlerinin maşa olarak kullanıldığı yeni bir evreye geçildiğini görmekteyiz. Bu mücadele ve çatışmalarda kullanılan yöntem ve araçların da ekonomiden siber kumpaslarla oluşturulan sanal imgeler ve önyargılara, yaratılan sosyal bunalım ve sokak hareketlerinden suikastlara ve enfekte salgınlara kadar geniş bir yelpazeye uzandığının farkındayız.

İşte bugün görüşmekte olduğumuz bu tezkerenin mahiyeti de biraz bununla bağlantılıdır. Malumunuz daha önceleri de sıklıkla meydana geldiği gibi, dün Mogadişu yakınlarında bir Türk şirketinin, inşaat grubunun şantiyesine saldırı gerçekleştirildi. Bu, tabii, sistematik, belirli bir kurumsal yapı tarafından değil, biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi bir taşeron, bir vekâlet terör grubu tarafından gerçekleştirilen bir saldırıydı ve bu saldırıda, maalesef, bizim 6 vatandaşımız yaralandı.

Şimdi, tabii, bu tür anlaşmaların kimleri nasıl, nerede rahatsız ettiğini sahada çok rahat bir şekilde görmekteyiz. Buradan yola çıkarak yeni savunma konseptlerinin de artık sınırlar ötesi kurgulandığını çok açık ve net bir şekilde görmekteyiz. Yani, işte, mücadele alanı Somali, Mogadişu ve hiç de muhatap olunmayan, kâğıt üzerinde yok sayılan çeteler tarafından, orada inşaat faaliyetinde bulunan bizim varlığımıza yönelik taciz, tecavüz ve saldırılar...

Sayın milletvekilleri, bu tarz alan mücadelelerinin doğal bir yansımasını da masada yani müzakere ve görüşmelerde görmekteyiz. Alandaki başarı ve başarısızlığın iz düşümü diplomasi bağlamında da kendini göstermektedir. Bu genel çerçeve ışığında, ülkemizin jeopolitiğini ve tarihî tecrübesini de dikkate alarak yapılması gerekenlerin başında “önce ülkem ve milletim” düşüncesiyle Ankara merkezli bir vizyon gereği uluslararası meselelere bakma yükümlülüğü gelmektedir. Bu da bugün çark edilerek “Dış politikada millî olmak gerekir.” sözde söylemiyle değil, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, ahlaki bir tutarlılık adına, bu söylemlerin eyleme dönüştürülerek genel bir siyasi tavra yansıtılmasıyla mümkündür yani eylem ile söylem birlikteliği arasında ciddi siyasi, ahlaki bir tutarlılık söz konusudur. Çünkü millîlik, sadece dış politika söz konusu olduğunda değil, tüm ülke siyasetini şamil kılacak topyekûn bir duruş ifade ettiği sürece anlamlıdır. Diğer bir ifadeyle, beden-ruh bütünlüğü misali, iç ve dış politikayı birbirinden ayırmadan millî bir eksene oturtulan siyaset, ulusal çıkar ve değerlerin vazgeçilmez kılınmasını gerektirmektedir. Somutlaştırmak gerekirse saygıdeğer milletvekilleri, sözüm ona uluslararası birçok yapı ve kuruluşun alınan tüm kararlarda ülkemiz ve aziz milletimizi zan altında bırakan tek taraflı tutumları karşısında her zaman ilkeli duruş sergilemek bu tarz millî bir siyasi tavrın ifadesidir. Şimdi, Kıbrıs, Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve son günlerde yaşadığımız İdlib hususları bu minvalde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

Şimdi, bu saydığım, bugün bizim iç siyasetimizin de dış siyasetimizin de ana gündemini oluşturan bu meselelere kronolojik kısa bir göz atmak gerekirse, gerçekten, bizim yıllarca önümüze ısıtılarak, aleyhimize her türlü hile ve desiselerle konulan bir Kıbrıs meselemiz olmuştur ama hiç kimse 1960’ların Kıbrıs’ıyla ilgili tek kelime söylememektedir.

Şimdi, ben birazcık Kıbrıs ile Filistin mevzusunu paralel ifade etmeye çalışarak dikkatlerinize sunmaya çalışacağım. Bakınız, Filistin’in pürmelal hâlini, burada, bugüne kadar konuşmacılar, özellikle en son “yüzyılın projesi” olarak aktarılan bir mevzuda dile getirdiler. Sayın Cumhurbaşkanının Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda da çok açık bir şekilde haritalar üzerinden konuşarak ifade ettiği gibi, bir baktık ki büyük Filistin küçülmüş; küçük İsrail, olmayan İsrail büyümüş, büyük bir devlet hâline gelmiş. İşte, 1960’larda Kıbrıs Türkünü yok sayan, Kıbrıs Türkünü öteleyen, onun haklarını her türlü gaspa muhatap kılan bir yapı eğer 1974’te Barış Harekâtı’yla, nokta atışla akamete uğratılmasaydı, inanın işte bugünkü Kıbrıs Türkünün de durumu Filistin’deki -aynen- Filistinlinin durumundan çok farklı olmayacaktı. Dolayısıyla, işte bundan, bir kıssadan hisse babında diplomatik bir ders çıkarmanın gerçekten gerekliliğini özellikle vurgulamak açısından birazcık detaylara girdim.

Tabii, günümüze geldiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, 2000’li yılların başında ne Irak’ın işgalinde ve akabinde bölünüp parçalanmasında ne de 2011’de aynı olaylara muhatap kılınan Suriye’nin iç savaşında ve akabinde işte bugün bölünme, parçalanma sürecine götürülmesinde zerre miskal kadar dahli ve sorumluluğu yoktur. Bunu iddia etmek gerçekten iftiradır, bühtandır. Ama nedense, sonuçları itibarıyla, sürekli Türkiye Cumhuriyeti devleti masaya yatırılmakta, hesap vermek üzere birtakım ithamlara matuf kılınmaktadır. Yani 4 milyon göçmenin hesabını soruyoruz, konuşuyoruz, iç siyasette yaşadığımız sıkıntıların bundan kaynaklandığını ifade ediyoruz ama nedenlerini hiç kimse gündeme getirmiyor, konuşmuyor; oradaki müsebbipleri kimse uluslararası platformda ifade etmiyor. Dolayısıyla, bütün bu sıkıntıların ekseninde baktığımızda, iç ve dış siyasette yeknesaklık içerisinde millî bir tavır, millî bir hafızanın sahaya yansımasıyla gerçekten çok rahat bir şekilde ortaya konulacak meselelerdir bunlar.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim bugüne kadar ulusaldan uluslararasına aktardığımız bir duruşumuz vardır, o da nedir? Efendim, gerçekten, Ankara merkezli, “önce ülkem ve milletim” deyip uluslararası meseleler söz konusu olduğunda iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin dik duruş sergilemekten, ülkenin, milletin ali menfaatlerini öncelemekten geçtiğini çok açık bir şekilde ifade ettik, ediyoruz. Bütün bu haksız ve mesnetsiz suçlamalara karşı söylendiği gibi, dış politika veya uluslararası ilişkilerde iktidar-muhalefet psikolojisinden ari, millî bir refleksle hareket ederek gerçek müsebbiplerden hesap sorulmalıdır. Yani çok açık yüreklilikle, açık bir şekilde uluslararası bağlamlarda şunu net bir şekilde açık alın, ak bir yüzle ifade etmemiz kaçınılmazdır: Bizim, gerçekten, utanacak, sıkılacak, ayıplanacak uluslararası en ufak, herhangi bir hamlemiz söz konusu değildir. Bu tarihî miras dün bize aktarıldı, biz de bunu şerefli bir şekilde yaşayıp, yaşatıp bizden sonraki kuşaklara aktaracağız.

Bu bağlamda, son zamanlarda bütün bunlar yapılırken, dikkat etmemiz gereken çok ince bir husus daha söz konusu: Millî menfaatler söz konusuyken şehitler üzerinden zaman zaman siyasi pozisyon alma adına, duygularımızla oynamaya kalkılması da en büyük hassasiyetimizdir. Buna da müsaade etmeyeceğimizi çok net bir şekilde ifade ediyoruz. Zira, dün PKK, FETÖ ortaklığıyla Bingöl’de, Iğdır’da, Ankara Kızılay’da ve Türkiye’nin birçok yerinde kahpece tuzaklarla şehit edilenlere seslerini çıkaramayıp bunu suni, bir karşılığı olmayan etnik soruna bağlayarak bugün timsah gözyaşı dökenlerin yaptıkları bu hareketler pek de inandırıcı değildir ve milletin maşerî vicdanında bir karşılık bulmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, bizatihi katıldığımız toplantılarda edindiğimiz gözlemlerimiz ışığında, gerek Avrupa gerekse dünya gündemini dikkate alarak yaşadıklarımız ölçeğinde uluslararası ilişkilerde veya dış ilişkilerde millî olmanın somut birkaç gerçeğinden söz etmek gerekir. Yüce milletimize ve devletimize yönelik uygulanan çifte standardın sıklıkla görüldüğü bu uluslararası platformda gerekli direnci, gerekli mukavemeti göstermek yükümlülüğümüzdür. Burada ülkemizi köşeye sıkıştırma ya da tecride tabi tutma noktasında bize en fazla dayatılan 3 önemli husus var. Bunlar artık klasikleşmiş, bunlar artık prototip hâline gelmiştir. Bunların bir tanesi, terördür. Dünyanın her yerinde küreselleşen bir terörün varlığından söz edilirken, inanın bütün dünya başkentlerindeki olaylar teker teker telaffuz edilip telin edilirken, Barcelona, Madrid, Londra, Paris, Berlin baskınları bahane edilerek terör lanetlenirken Türkiye bu konuda ağır bedeller ödemesine rağmen ülkemizdeki terörün uluslararası bağlamlarda bir defa dahi –işte, hep birlikte katıldığımız arkadaşlarımız buradalar, hazırun burada, söylesinler aksi var ise- telin edildiğine, bir defa protesto edildiğine ya da sorunlarla ilgili bir iki cümle söylendiğine nedense tanıklık etmedik. Şimdi, bu çifte standardı biz nasıl kabul edeceğiz uluslararası ilişkiler ya da evrensel değerler adına?

Sayın milletvekilleri, evrensel değerler, ulusal çıkarlarla çakışmamalı. Ulusal çıkarlara mugayir bir evrensel değeri savunmak gerçekten boşa kürek çekmektir. Çünkü millî olan değerler topyekûn olarak taşınır uluslararası boyutta evrensel değerleri oluşturur. Yani bendeki terör sayılmayıp bir başkasındaki, bir komşudaki terörün terör sayılması hiçbir evrensel kaide, kuralla açıklanamaz.

Yine, Türkiye’ye ısıtılıp ısıtılıp dayatılan bir başka ön yargı, uluslararası bağlamdaki bir ön yargı ise, maalesef, yaşanan göç olayları, kontrolsüz nüfus hareketlilikleridir. Bakınız, Avrupa Karma Parlamentosu toplantılarında, inanın, gündem ne olursa olsun, Yunanistan’ın sıklıkla dile getirdiği bu göçtür. Adalardaki 40 bin civarındaki mülteci akını büyük bir sorun olarak anlatılıyor, anlatılıyor ve sorumlusu, dolaylı olarak Türkiye tutulmaya çalışılıyor. Kimseden ses yok… Orada bu tür teklif ve önerilere parmak kaldıran, inanın, nüfusları, Türkiye’deki şu anda kontrolsüz göç sonucu ya da mülteci olarak bize gelen nüfusun çok altında olan ülkelerin temsilcileri de buna çok rahat bir şekilde destek veriyor. Böyle bir çifte standardı hangi uluslararası bağlamda, hangi diplomasiyle izah edeceğiz? Düşünebiliyor musunuz 40 binin büyük bir sorunsal alan oluşturduğu bir mülteci mevzusunda 4 milyonu anlatmakta, anlaşılır kılmakta, inanın, yalnız kalıyoruz. İşte, burada, gerçekten, biz, her zaman “Körler çarşısında ayna satan” durumunda olmadan, ısrarla, sürekli kılarak, millî vicdanımızın sesine kulak vererek bunu sürekli tekrar etmek, anlatmak zorundayız.

Daha acısını söyleyeyim: Geçen hafta bir deprem yaşadık. Bakınız, dünyanın neresinde bir afet varsa biz oradaki acıyı acı biliriz çünkü bu hem ilkelerimiz hem ülkülerimiz hem de inancımızın gereğidir. Bir vücudun uzuvları gibiyizdir. Kim olursa olsun, nerede olursa olsun bir salgın, bir hastalık, bir doğal afet ama inanın Türkiye'deki depremin bilmezlikten, duymazlıktan gelindiğine ve buna karşılık inanın bir geçmiş olsun mesajı dahi verilmediğine tanıklık ettik ve gündemle alakasız bir mevzuda konuşurken en sonunda dayanamadım, gerçekten eleştiri olma adına “47 ülkenin temsilcileri adına ben buradan Türkiye'deki deprem bölgesine geçmiş olsun dilek ve temennilerimi ifade ediyorum, üzüntülerini paylaşıyorum.” dedim. Şimdi bakınız, bir doğal afette dahi Türkiye'nin ne kadar yalnızlaştığına, ötekileştirildiğine tanıklık ettik.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, ben, özellikle Van’daki trajediyi de dikkate alarak, bütün şehitlerimize, bu konuda emeği geçen, mücadele eden ve toprak altında, kar altında kalan bütün kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailelerine, bölgemize, milletimize, devletimize geçmiş olsun diyorum.

Bu bağlamda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söz konusu bu tezkereye de kabul oyu kullanacağımızı ifade ederek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.

Saygılarımla. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.

Buyurun Sayın Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Van’dan elim haberler aldık. Van’da çığ altında kalan vatandaşlarımızın ailelerinin ve Türkiye'nin başı sağ olsun diyorum.

Değerli halklarımız, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesiyle ilgili daha önce çıkarılmış olan bir tezkerenin süresinin yeniden uzatılmasını görüşüyoruz.

Somali tezkeresinin uzatılmasını doğru bulmuyoruz. Bu Meclis çok sayıda tezkereye onay verdi ve tezkereleri çıkarırken esasen hangi mantık üzerinde bu tezkerelerin çıkarıldığı, esas sorunların sebebi nedir, kaynağı nedir gibi sorulara -bu Meclis- yanıt aramak yerine, en kestirme yoldan tezkere çıkarıp asker göndermeyi, başka ülkelerin denizlerine, toprağına asker göndermeyi neredeyse bir marifet hâline getirmeye başlamış durumdadır.

Türkiye, uluslararası ilişkilerini askerî zora, emperyalist paktlara, uluslararası saldırgan siyasete mahkûm etmek zorunda değildir. Dünyada eşitsizlik ve zulüm almış başını gidiyor. Hiçbir devletin, askeriyle polisiyle ve paramiliter güçleriyle hatta istihbarat örgütüyle uğraştığı sorunların esas kökenine inmediğini ifade etmeliyiz. Türkiye de bu ülkelerden biridir. Bu sorunların ortaya çıkış sebepleri, ekonomik, sosyolojik, kültürel altyapısı nedir diye sorunların kökenine inmekten kastettiğim tam da bunlardı. Bu konularda değerlendirme yapıp sonuçlarla uğraşmak yerine nedenleri açığı çıkarıp ve gerçekten demokratik bir ülke anlayışıyla bu sorunların çözülmesine dair adımlar atılmadığını, atılmama konusunda da ısrar edildiğini görüyoruz.

Bu konuşmayı dinleyen sayın milletvekilleri kuvvetle muhtemel içlerinden şunu dile getiriyorlardır, düşünüyorlardır: “Böyle bir düzende bu bahsettikleriniz mümkün değil çünkü küresel ölçekte sermayenin bir yapılanması var; kapitalist sistemde yaşıyoruz; bu düzen böyle bir askerî teçhizat, böyle bir donanım ve böyle işler gerektirir.” dediğinizden de eminim. Biz de diyoruz ki: Biz, bozuk düzenin çarkına uyum sağlamak zorunda değiliz.

Burada devlet aygıtının en temel görevi, Suriye’ye, Libya’ya, başka deniz açıklarına, başka karalara asker göndermek değil gerçekten, başka ülkelerin iç işlerine karışmak hiç ama hiç değil. Mesela deniyor ki: “Somali’de korsanlar var; gemilerimizin, ticari gemilerimizin oradan geçerken güvenlikleri yoktur. Bu nedenle bazı ülkeler buraya asker göndererek denizde güvenlik sağlayacaklar.” Hangi denizlerde güvenlik sağlayacaklar? Somali’ye kıyısı olan Arap Denizi’nde, Aden Körfezi’nde ve Hint Denizi’nde bunu sağlayacaklar.

Şimdi, burada ben şunu sormak istiyorum: Bir muktedir devletin işi gücü kalmamış, korsanlarla mı uğraşacak? 2010 yılında bu tezkere çıkmıştı, bugün, 2020 yılında tekrarı konuşuluyor ve biz HDP olarak bu tezkereye “hayır” diyoruz. Çünkü diyoruz ki: Korsan avcılığı Türkiye Cumhuriyeti devletinin işi değildir.

Bu korsanlar nereden çıktı, biraz buna bakmak lazım. Somali dağıldı, yönetsel zafiyetler yaşandı. İnsanlar açlıktan, yoksulluktan kırılıyor; tenlerine baktığımızda, açlıktan ve yoksulluktan insanların kemikleri gözüküyor. Böyle bir yaşam içinde onların tek geçim kaynağı olan deniz ürünleri ve balıkçılığa uluslararası güçler, sermaye müdahale ediyor. Yani bu insanların yaşam alanlarına ciddi bir biçimde müdahale ediliyor ve burada insanlar, sizlerin uzaklaştırmak veya öldürmek istediğiniz bu korsanlar kendilerini korumak için bir bakıma “öz savunma” dediğimiz bir yöntemle ortaya çıktı. Elbette ki daha sonraki süreçlerde bu başka yerlere ve başka şeylere evrilmiştir ama bunun sebeplerine bakalım derken tam da bu noktayı kastediyoruz. Ezcümle “Somali korsanları” dediğiniz, yoksul Somali vatandaşlarıdır; gerçekten, yoksulluktan, açlıktan yaşamlarını idame ettiremeyen insanlardır.

Bu sorunlara uluslararası güçler, devletler tam da sorunların kaynağına inerek çözümler üretmeli. Oralara asker yollayarak, insanları korkutarak, kaçırtarak, öldürerek çözüm bulunamaz, bulunmamalıdır.

Somali ilişkilerinde bir noktaya daha değinmek istiyorum. Somali’de El Kaide’nin akrabası sayılan El Şebab örgütü var. Elbette Türkiye’nin, Somali’yle ilişkileri ticaret ve güvenlik bağlamında geliştirirken aynı zamanda El Şebab örgütü ile Somali Hükûmeti arasında bir aracı görevi görmek için de çaba harcadığı gözlerden kaçmamaktadır. Biz HDP olarak, iktidarın yayılmacı siyasetine, her ülkede askerî üs kurma hevesine, uluslararası ilişkileri askerî ilişkilere indirgeyen anlayışına, kan gölüne dönmüş Orta Doğu ve Afrika ülkeleriyle silah ticareti geliştirme heveslerine, başka ülkelerin iç işlerine karışma hakkını kendinde görerek müdahaleyi işgal derecesine vardıracak anlayışına kökten karşıyız. Bu tezkereye “hayır” diyoruz; Türkiye ordusunun, donanmasının, değil bu tezkerenin çıkıp orada kalmasını, derhâl oraları terk etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri ve bizi ekranları başında izleyen değerli yurttaşlar; başka ülkelerin iç işlerine karışma mantığı, bütün ülke ilişkilerine baktığımızda ne yazık ki AKP iktidarı zamanında bu şekilde kendini göstermeye devam ediyor. Bakın, Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanlığını ve parti genel başkanlığını bir arada yürüttüğü için salı günü grup toplantısı yapamayan AKP bugün grup toplantısını gerçekleştirdi ve ben, AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın konuşmasını dinledim. Diyor ki: “Ülkemizin Suriye’deki varlığından rahatsız olanlar koalisyon güçlerine baksın, ABD’ye baksın, Rusya’ya baksın, Körfez ülkelerine baksın; orada herkes var, biz de olacağız.” Herkes işgalciyse biz de mi işgalci olalım? Ben, bu soruyu başta AKP’nin dönüp kendine sorması gerektiğini düşünüyorum. Bizler oralarda bulunan bütün işgalci güçlerin, bütün emperyalist güçlerin Suriye savaşının müsebbibi olduğunu bildiğimiz için zaten bütün ülkelere “Oradan çıkın.” diyoruz. Oradaki halklar kendi iç meselelerini kendileri öz dinamikleriyle çözebilir diyoruz; tam da bunu ifade ediyoruz. AKP Genel Başkanı konuşmasında yine diyor ki: “İşgal güçlerini engellemek istiyoruz.” Peki, ben şu soruyu soruyorum: İşgali işgalle mi engelleyeceksiniz? Çivi çiviyi söker misali mi uygulayacaksınız? Ben işgale ortak bir anlayışla orada olduğunuzu düşünüyorum.

Suriye halklarına sorun “Türkiye’yle ilgili yorumunuz nedir?” diye. Düzeltmek isterim, “AKP iktidarıyla ilgili, mevcut olan bu yönetimle ilgili fikriniz nedir?” diye sorarsanız size verecekleri yanıt şudur: “Savaş eğer bugüne kadar Suriye’de bu kadar uzadıysa; Türkiye’nin, Suriye devletine karşı savaşan IŞİD, El Kaide uzantısı El Nusra ve onun da uzantısı olan örgütlere 911 kilometrelik sınır kapılarını açmış olmasından dolayıdır. Oraya sağlanan askerî, istihbarat ve her anlamdaki desteğin kesintisiz bir biçimde sürmesinden dolayıdır. Orada ÖSO, Suriye Millî Ordusu adı altındaki oluşumları; Türkiye’nin, mutfağında bu işleri pişirip Suriye’ye o pişmiş yemeği gönderip dayatmasının sonucudur.” diyecekler size ve diyecekler ki: “Emevi Camisi’nde namaz kılma hayalleri beslediniz.”

“Bir azınlık yani Nusayri olan Beşşar Esad bir ülkeyi yönetiyor, yönetemez.” dediniz. İştebrak’ta, Lazkiye’de Aleviler katledildiğinde buralarda tatlılar dağıtılmasına müsaade ettiniz, sesinizi çıkarmadınız.

Şunu hatırlatmak istiyorum: Yüzlerce Suriyeli Sünni kardeşimiz öldü orada. Sünni kardeşlerimiz eminim şu soruyu bizlere soruyor: “Bizler IŞİD’e karşı savaş verirken Türkiye ne yaptı, neredeydi?” Siz de adınız gibi biliyorsunuz ki eğer Suriye halkları, başta Sünniler -ki çoğunluğu onlar oluşturmaktadır- mevcut olan iktidarla çatışmalı bir hâlde olsaydı bu iktidar zaten çoktan düşerdi. Bunun böyle olmadığını adı gibi bildiği hâlde AKP Genel Başkanı bu mezhepçi ve nefret söylemlerini sürdürmeye devam etti.

Bir de tabii ki Suriyeli Kürt vatandaşlarımız bize şunu sorar: Ne istediniz bizden? IŞİD’e karşı en güçlü mücadeleyi Suriye’de bizler yürüttük, IŞİD’in yenilebileceğini ilk kez bizler gösterdik. O korku salan, kırk haramiler gibi namı önce köylere giden, daha sonra arkasından kendi gelip asan, kesen, kelle uçuran IŞİD’e karşı en güçlü mücadeleyi ve yenilebilirliğini gösteren kimdi? Orada Kürt halkının verdiği mücadeleydi ve Kürt halkı diyor ki: “Biz sekülerizmi savunduk, kadın-erkek eşitliğini savunduk burada. Yoksulun yanında durduk, küçük komünler oluşturduk ve bu küçük komünlerin bir sistematiğe dönüşmesini istedik. Orta Doğu böyle bir yönetim modelini kendisi de örnek alabilir dedik. Çok mu buldunuz bu taleplerimizi? Kobani’de biz yenilseydik çok mu mutlu olacaktınız? IŞİD komşunuz olsaydı daha mı iyiydi? Afrin’i işgal ettiniz, elinize ne geçti?” gibi sorular emin olun ki Suriyeli Kürt vatandaşlardan da sizlere yöneltilmektedir.

Evet, en sıcak konulardan biri olan İdlib meselesine de değinmek isterim. Yine, ülkenin ali çıkarları İdlib’te tahkim edilmeye çalışıldı. Oysaki gelinen noktada durum nedir? Şu an İdlib’te 12 gözlem noktası verildiği hâlde Türkiye’ye, o gözlem noktaları görevlerini yerine getirmedi. Hatırlayacaksınız Soçi ve Astana sürecini, dendi ki: “Türkiye burada bir çatışmasızlık bölgesi oluşturacak, M4 ve M5 kara yollarını açacaktı.” Bu anlaşmanın, bu 12 gözlem noktasının verilmesinin en temel, en önemli sebebi buydu ve bunun bir zamanı vardı, zamanla tahditliydi. Ama ne yaptınız? Tam tersi, orada kendinizin de terör örgütü kabul ettiğiniz Heyet Tahrir el-Şam’ı desteklediniz. İdlib’te Selefi cihadist çetelerin, El Nusra, El Kaide ve uzantıları olan örgütlerin varlığını sürdürmesi için elinizden geleni yaptınız. Bugün gelinen noktada, değerli arkadaşlar, İdlib’teki durum şu: Şehre, Doğu Guta, Halep, Humus, Dera gibi şehirlerden tahliye edilen cihatçı çetelerin aileleri ve kendileri yerleştirilmiş oldu.

Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nden gelen Türkistan İslam Partisinin 3 bin savaşçısı ve aileleri oralara yerleştirildi. Binlerce Çeçen vatandaşı -savaşçı- yine aileleriyle Türkiye üzerinden, Türkiye’de kara ve hava yolu kullanılarak oralara yerleştirildi. İdlib’in nüfusu, Hatay’ın sınırındaki İdlib’in nüfusu -özellikle bunun altını önemle çizmek isterim yani Türkiye’ye sıfır noktasında olan bir ilden bahsediyoruz- 1,5 milyondan 3 milyona yükselmiş durumda ve ondan sonra deniyor ki Suriye’de savaş sonlara doğru vardırılmaya çalışılırken ve demokratik –düzeltiyorum- anayasa çalışmaları devam ederken… Biz sürekli “demokratik” diyoruz çünkü biz, bütün anayasaların demokratik olmasını… Bilinçaltımıza hep bu yerleşmiş olduğu için, her anayasanın önüne “demokratik” yerleştirmek tabii ki içimizden geçen bir duygudur, bunu da ifade etmek isterim.

Bu son gelişmelerden sonra Rusya’nın Soçi anlaşmasını ihlal ettiğini iddia ediyor AKP Genel Başkanı Erdoğan. Burada ben şunu sormak istiyorum: Keşke biz Türkiye’deki siyaseti savunabiliyor olsaydık da -yaşanılan bu çelişkileri, uyarılarımızı defaatle bu Meclisten, bu kürsülerden, komisyonlardan ve başka mecralardan dinlemediği hâlde- yanlış Suriye politikasının yani derin stratejinin bu ülkeyi nasıl bir uçuruma götürdüğünü dinleseydiniz de şimdi bunları biz konuşmuyor ve bu değerlendirmeleri yapmıyor olsaydık. Ve dendi ki: “Soçi anlaşması ihlal edildi, bunun sonucu bunlar yaşandı.” Ben buradan sormak istiyorum: Soçi’yi ihlal eden kim? Az önce maddelerinin birkaç tanesinden bahsettim. Bu maddeleri yerine getirme yükümlülüğünü üstlenen AKP iktidarı değil miydi bu ülke adına? Yerine getirdi mi? Hayır, getirmedi. Peki, o zaman şimdi neden bu serzenişlerde bulunuluyor? Neden bulunulduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü şu anda Erdoğan’ın Ukrayna’yla geliştirmiş olduğu ilişkiden her şeyi zaten anlayabiliyoruz. Yani, dostunuz Putin de ne yazık ki sizleri hayal kırıklığına uğrattı; aldatılmaya alışmışsınız, bir kez daha Rusya da sizi aldattı.

Biz buradan defaatle söyledik: Rusya, siyasetini geliştirirken bir sepete bütün yumurtaları koymaz ama AKP iktidarı bir sepete bütün yumurtaları koydu ve her seferinde bu sepetteki yumurtaları kırıyor, paramparça ediyor, kendine de etrafına da bulaştırıyor.

Erdoğan Kiev’e gitti ve Kırım’la ilgili şunu söyledi: “Rusya’nın, Kırım’ı yasa dışı ilhakını tanımıyoruz, Ukrayna’ya ordusunu geliştirmesi için 200 bin TL değerinde katkı sağlayacağız.” Ve Rusya’nın esas kırmızı çizgilerine burada değmeye başladınız.

Buradan şunu sormak istiyoruz: Rusya’yla ilişkileri ne yapacaksınız? Eğer Rusya’yla bir çatışma hâli yaşanırsa sizi Rusya’dan aldığınız hava savunma sistemi S-400’ler mi koruyacak? Bu ülke, NATO ve Avrasya Paktı arasında sıkışmak zorunda mıdır? Bütün bu sorulara bu iktidar açıkça cevap verebilmelidir.

Türkiye ne yapabilir? Çok şey yapabilir değerli arkadaşlar. Türkiye, en önemlisi, bu 2 pakttan kendini ayırarak barış siyaseti izleyebilir. Sahip olduğu jeopolitik konumu -iktidar- pazarlık konusu yapmaktansa barış siyasetine nasıl hizmet edebileceğini açığa çıkarabilir, bununla ilgili plan ve projeler geliştirebilir.

Suriye’de devam eden savaşta El Nusra, El Kaide, ÖSO, Suriye Millî Ordusu gibi terör örgütlerine destekten hızla vazgeçebilir. Suriye Hükûmeti muhatap alınabilir. Yazımı devam eden Suriye Anayasası’nda, IŞİD’e karşı bütün halklarla birlikte savaşan Kürt halkının statüsünün tanınması için çaba harcayabilir. Tabii ki bunu yapabilmek için öncelikle Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesini sağlaması gerekir.

Şunu bir kez daha ifade etmek isteriz ki kendi ülkesinde barışı ve huzuru tesis edemeyen, kendi ülkesinde halklar sorununu çözememiş bir ülkenin diğer ülkelere taşıyabileceği şimdiki örnekte olduğu gibi tezkeredir, askerdir ve benzeridir. O nedenle diyoruz ki Kürt sorununun çözümü için derhâl diyalog süreci başlatılmalıdır. Ancak böyle Orta Doğu coğrafyasına barışı taşıyabilirsiniz.

Mülteciler meselesi, evet, sadece bu ülkenin değil dünyanın kanayan yarası çünkü savaşlar devam ettikçe mültecilik, göçmenlik kanayan yara olmaya devam edecektir. Şu an Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli mülteci var ve İdlib’deki sıkışıklık devam ettikçe az önce ismini zikrettiğimiz özellikle oradaki terör örgütleri mensuplarının akın akın Türkiye’ye gelme ihtimali artmış durumdadır. Bizler şunu ifade ediyoruz: Bu artan mültecilik meselesiyle ilgili, Avrupa Birliği ülkelerine karşı mültecileri şantaj olarak kullanmaktan vazgeçmelisiniz. Bir dönem 3 milyon avro, bir dönem 25 milyon avro pazarlığını bitirmelisiniz. Mülteciler bütün dünyanın ortak problemiyse Avrupa Birliği ülkeleriyle masaya oturulmalı ve mültecilerin, kendilerinin yerleşmek istedikleri bölgelere planlı bir biçimde yerleştirilmesi sağlanmalı. Mülteciler üzerinden bir kazanç sağlamaya çalışmak gerçekten bizlerin ayıbıdır.

Bir diğer mesele de bugün Erdoğan’ın sıklıkla ifade ettiği “güvenli bölge oluşturma”. Bunu yine bu kürsüden daha önce de ifade ettik. Eğer mültecilerde, mültecilerle ilgili amaç onları araçsallaştırmak… “Sınır hattı boyunca onlara oralarda briketten barınaklar yapıyoruz.” derken -tırnak içerisinde söylüyorum- insanları barınaklarda yaşamaya mahkûm eden bir araçsallaştırma işinden, bölgenin demografik yapısını burada yaşayan Suriyeli Arapları kullanarak değiştirme tutkunuzdan vazgeçmelisiniz. Güvenli bölge oluşturmak gerçekten Türkiye’nin işi değil. Bu, uluslararası düzeyde ortak bir kabulle mümkün olacak bir şeydir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, değerli halklarımız; tabii ki burada söylenecek çok söz var ama bütün bunlarda çözümün bir noktada odaklandığını unutmamalıyız: Halkların birliği, dayanışması ve onlara destek olacak yönetim anlayışları.

Ben yeniden Filistinli şair Mahmud Derviş’in şiirini bu kürsüden sizlerle paylaşmak istiyorum: “…” (x)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Ne oluyoruz Sayın Başkanım? Sayın Başkanım, hangi dilde konuşuyor?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

(3/1065) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Şimdi, söz sırası…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Başkanım, 60’a göre çok kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN - Buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Elâzığ Cezaevindeki sorunların ağır bir hâl aldığına ve AKP Grubunu bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aileler, Elâzığ Cezaevinde görüşten çıktıktan sonra, yarım saat önce beni aradılar, çok vahim bir tablo aktardılar. Elâzığ Cezaevinde şu anda açık bir darp, şiddet ve işkence olduğunu ifade ettiler. Özellikle sayım sırasında ayağa kalkılmadığı zaman 10-15 kişilik gruplarla, ekiplerle kaba dayak atılıyor; kitaplar verilmiyor, sadece eğitim kitapları okunuyor ve özellikle depremden sonra çatlayan odalarda hâlâ kalan mahpuslar bulunuyormuş ve oda değişim talepleri ısrarla reddediliyormuş. Bunun üzerine eğer direnirlerse “Bizim odalarımızı değiştirin.” demeleri hâlinde, karşı çıkmaları hâlinde de ciddi disiplin cezaları var. Hatta arayan eş “Bir yıldır eşimle görüşemiyorum.” dedi. Yani bu cezaevlerindeki sorun gitgide ağır bir hâl alıyor. Bu konuda özellikle AKP Grubunu duyarlılığa ve sorunu çözmeye bir kez daha davet ediyorum.

Teşekkürler.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065) (Devam)

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Ünal Çeviköz’e ait.

Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sözlerime başlamadan evvel, Van’daki çığ faciasında hayatının kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, acılı ailelere sabır diliyor, yaralıların acil şifa bulmasını diliyor ve kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımızın da sağlıklı bir şekilde kurtarılmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, bu tezkere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı 2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan bir karar uyarınca hazırlanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Birleşmiş Milletler sistemi içinde bölgesel ve küresel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesinin temin edilmesi hususunda alınacak kararları desteklediğimizi bu vesileyle belirtmek isterim. Esasen, Birleşmiş Milletleri savunduğumuzu göstermek için her fırsatta bu düşüncemizi dile getirmemiz lazım. Örneğin, konu Suriye olduğu zaman Suriye’deki anayasa sürecini ve Cenevre’deki görüşmeleri, konu Libya olduğu zaman Birleşmiş Milletlerin 2259 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı’nı, Birleşmiş Milletlerin arabuluculuk kararını ve Berlin Konferansı’nın kararlarını aynı şekilde savunmamız, desteklememiz lazım.

Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar Somali ve Aden Körfezi’yle ilgili tezkerelere olumlu oy kullanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin bu tezkereye olumlu oy kullanmasının temel gerekçelerini şu şekilde sıralamak ve sizlere sunmak isterim:

1)       Deniz haydutluğu ve korsanlığın uluslararası dayanışmayı gerekli kılan ortak tekliflerden biri olması,

2)       Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının sağladığı meşruiyet,

3)       Bu bölgelerde deniz haydutluğu ve korsanlık yapan çeteleri etkisiz hâle getirmenin çok güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin kapasitelerini aşması ve uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu kılması,

4)       Kıyı şeridi uzunluğu 3 bin kilometre olan Somali’nin, doğu kıyısında ve geniş kıyı şeridinde otorite sahibi olamaması,

5)       Korsanlık faaliyetlerinin, uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkilemesi, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturması,

6)       Bu deniz yolunu yoğun şekilde kullanan Türk gemileri ve denizcilerinin de bu tehditten ciddi şekilde etkilenmeleri,

7)       Dünya barış ve istikrarına yapacağı olumlu katkı ve ulusal çıkarlarımız için taşıdığı önem.

Bugüne kadar bu tezkere ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Somali ve Aden Körfezi’ndeki varlığı 10 kez uzatıldı ve biz geçen sene 9’uncu uzatma sırasında yaptığımız bazı uyarıları da tekrar hatırlayalım diye düşünüyorum. O zaman da dedik ki: Korsanlık konusunda Aden Körfezi’nde hâlen bu sorun çözülemiyorsa sadece askerî önlemlere başvurmayı yeterli bir yöntem olarak görmüyoruz. Türkiye olarak diplomatik ve siyasi çözüm önerilerini de bu ülkelerle olan görüşmelerimizde mutlaka gündeme almalıyız.

Önümüzdeki dönemde tıpkı dış politikanın diğer alanlarında olduğu gibi bu bölgede de hataları, eksiklikleri gözlemeye ve izlemeye, bunları düzeltmek için müdahalelerde bulunmaya ve her şeyden önemlisi, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında sürdürülen gülünç algı operasyonlarına karşı yurttaşlarımıza doğruları anlatmaya devam edeceğiz.

Mesele, Cumhuriyet Halk Partisinin yurttaşlarımıza doğruları anlatmaya devam etmesi olduğunda, işe Suriye’den başlamak isterim. Suriye’nin kuzeybatısında yer alan İdlib eyaletinde yaşanan gelişmeler üzerinde de durarak başlamak istiyorum. Suriye devleti rejim unsurlarının saldırısı sonucu 7 askerimiz ve 1 sivil vatandaşımız şehit oldu. Yüce Meclisin huzurunda, bir kez daha, kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yaralı askerlerimizin de bir an evvel sağlıklarına kavuşmasını temenni ediyorum. Bu saldırıyı şiddetle kınadığımızın da altını çizmek isterim.

Değerli milletvekilleri, iktidarın bölgedeki statükonun ve cihatçı unsurların korunmasına yönelik izlemiş olduğu politikalar, günün sonunda İdlib’de askerlerimizin can kaybına, ülkemizin de giderek itibar kaybına neden oluyor. İktidarın yanlış dış politika uygulamaları nedeniyle tek bir askerimizin kılına dahi zarar gelmesi asla kabul edilemez. Peki, nedir bu yanlış politikalar? Bunları halkımıza anlatmak, bizim en önemli sorumluluğumuz. Bu nedenle, İdlib’de de bugüne nasıl gelindiğini kısaca hatırlatmak isterim.

Hatırlayacaksınız, Suriye’deki çatışmaların durdurulması için düzenlenen Astana sürecinin 14-15 Eylül 2017 tarihlerindeki 6’ncı toplantısında İdlib kenti ve çevresinde çatışmasızlık bölgesi oluşturulması kararlaştırılmıştı. İdlib, çatışmasızlık bölgesi olma statüsünden son zamanlardaki gelişmeler nedeniyle tamamen çıkmıştır ve her an patlamaya hazır bir bomba hâline gelmiştir.

İdlib’in nüfusu 1 milyonu aşar. Önemli bir kısmı şu anda Suriye Hükûmeti’ne karşı savaşan silahlı grupların kontrolünde bulunan Suriye’deki tek eyalettir. Ayrıca, Halep’ten tahliye edilen silahlı militanlar da aileleriyle birlikte İdlib’e yerleştirilmişlerdir. İdlib’in zorlu bir yer olmasının başında, burada birden fazla aktörün yer alması ve cihatçı grupların en güçlü olduğu yer olması gelmektedir. Sadece El Kaide’yle doğrudan bağlantısı olan ve Suriye’nin İdlib bölgesinde faaliyette bulunan militanların sayısının 36 bin kişi olduğu ileri sürülüyor. Buna ilişkin çok çeşitli rakamlar var. Bu rakamların 40 binden 70 bine kadar değiştiği, birçok kaynakta görülüyor.

Şimdi, böyle bir yerin Suriye rejimi için ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu tahmin edersiniz. Buna rağmen, Astana süreci sonunda varılan çatışmasızlık bölgeleri kurulması kararından bir yıl sonra, 17 Eylül 2018 tarihinde Soçi’de yapılan zirvede varılan ve İdlib’le ilgili olan mutabakatta iktidar, yerine getirilmesi oldukça güç taahhütler altına girdi. Soçi’de verilen ve iktidar tarafından yerine getirilemeyen sözleri de şu şekilde hatırlatmak isterim:

Tüm radikal terörist gruplar, silahsızlandırma bölgesinden 15 Ekime kadar çıkarılacak; bahsettiğim yıl 2018.

Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar, toplar ve havanların da aralarında bulunduğu ağır silahlar 10 Ekimde İdlib’deki silahsızlanma bölgesinden çekilecek.

M4-M5 otoyolu, güvenliğinin yıl sonuna kadar sağlanması suretiyle, transit trafiğe açılacak.

M5 kara yolu gibi Halep’ten başlayıp başkent Şam’a kadar uzanan ve M4 kara yolu gibi de Halep’i Akdeniz’e bağlayan iki stratejik kara yolu varken ve Şam’ın buraların kontrolünü sağlamayı hedeflediği ve bölgedeki şiddetin daha da artacağı bilinmekteyken, Türkiye, üzerine aldığı yükümlülükleri yerine getirmek bir yana, bu yolların kontrolünün Suriye yönetimine geçmesini engellemek için elinden geleni yaptı.

Saydığımız bu kritik maddeler, yerine getirilmesi imkânsız maddeler olduğu için, Soçi mutabakatı aslında daha kurulduğu andan itibaren kadük oldu ama kadük olmasının esas nedeni, Türkiye'nin üzerine almış olduğu yükümlülükleri 2018 yılının sonunda yerine getirememiş olmasıdır.

Şimdi, bakıyoruz, 28 Ocak 2020 itibarıyla, İdlib’de M5 kara yolu üzerindeki en büyük yerleşim birimlerinden biri olan Maaret El Numan, Suriye ordusu tarafından temizlenmiş ve kendi kontrollerine alınmış durumda. Bu durum, elbette, Türkiye’ye yönelik göç dalgasını çok ciddi bir şekilde hızlandıracak ve Türk Silahlı Kuvvetleri gözlem noktalarından biri daha kuşatma altına alınmış olacak. İdlib’deki yüz binlerce insan da giderek çok daha dar bir alana sıkışıyor ve giderek kuzeye doğru, Türkiye sınırına doğru ilerliyor. İktidarın İdlib’le ilgili olarak acilen adım atması ve İdlib’den ülkemize yönelebilecek tehditleri bertaraf edecek bir siyaset izlemesi şarttır.

Biz, 8 Eylül 2018 tarihinde, Tahran Zirvesi’ni takiben, İdlib’le ilgili olarak 6 maddelik bir çağrı yapmıştık. O çağrının da maddelerini tutanaklara geçmesi için hatırlatmak isterim:

1) Bölge halkı ve terörle bağlantısı olmayan grupların, Suriye sınırları içinde kalacak şekilde İdlib’den tahliyesi için, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm ilgili kuruluşlara ve ülkelere çağrıda bulunulmalıdır.

2) Türkiye, İdlib’de bulunan bütün muhalif gruplardan silahlarını bırakmalarını istemeli ve bunun sağlanması için yoğun çaba göstermelidir.

3) İdlib konusu, Türkiye için bir ulusal güvenlik sorunudur. Moskova ve Tahran’la yapılan görüşmelerde bu anlayışımız kuvvetle vurgulanmalıdır. Suriye yönetimiyle temasa geçilmeli ve 1998 Adana Mutabakatı ruhuyla 2 komşu ülke arasında yeniden görüşmeler başlamalıdır.

4) Suriye konusunda Amerika Birleşik Devletleri’yle yapılan görüşmeler, sadece Menbiç ve PYD-YPG bağlantılı sorunlarla sınırlanmamalı, Amerika Birleşik Devletleri’yle Astana ve Soçi süreçleriyle ve son Tahran toplantısıyla ilgili de bilgi paylaşımında bulunularak daha geniş bir çerçeveye oturtulmalıdır.

5) Avrupa Birliğiyle yapılan görüşmeler de konunun insani boyutunu öne çıkarmakta ve yeni bir mülteci sorununu engellemek amacıyla çalışıldığı görülmektedir. Türkiye, İdlib sorununun esas itibarıyla kendi ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu Avrupa Birliğine özenle ve sabırla anlatarak Suriye’de barış ve istikrarın kurulması çalışmalarında Avrupa Birliğiyle de iş birliğini yoğunlaştırmalıdır.

6) İdlib’de konuşlanmış bulunan ve gözlem misyonu görevini sürdüren Mehmetçik’in herhangi bir saldırıya maruz kalmaması için Suriye yönetimini böyle bir saldırıya tahrik edebilecek eylemlerde bulunan gruplar üzerinde Türkiye, güçlü bir şekilde denetim ve kontrol sağlamalı, askerimizin güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri almalıdır.

2018 yılının 8 Eylül tarihinde yapmış olduğumuz çağrılar. Eğer çağrılarımız dikkate alınsaydı bugün Türkiye daha güvenli bir ülke olacak, İdlib’deki askerlerimizin hayatı da tehlikede olmayacaktı.

Cumhuriyet Halk Partisinin son gelişen yeni duruma ilişkin de bir yol haritası var. Dün Sayın Genel Başkanımız tarafından açıklanan yol haritasını da huzurlarınızda bir kez daha hatırlatmak isterim:

1) İdlib’de konuşlanmış bulunan ve gözlem misyonu görevini sürdüren Mehmetçik’imizin can güvenliği her şeyden önemlidir. Dolayısıyla, İdlib bölgesi başta olmak üzere, Suriye’de görev yapan tüm Mehmetçiklerimizin can güvenliğini sağlamak adına gereken tüm askerî ve diplomatik adımlar kararlılıkla atılmalıdır.

2) Türkiye, Soçi Mutabakatı’yla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmasından kaynaklanan yeni koşullar nedeniyle en kısa zamanda Rusya’yla birlikte İdlib’de mevcut durumu yeniden değerlendirmelidir. Gerekli görülmesi hâlinde Soçi Mutabakatı’nın unsurları, değişen koşullara uyarlanmalıdır. Sahadaki mevcut duruma göre, gerekirse yeni bir ateşkes hattı belirlenmeli, Türk askeri de bu yeni ateşkes hattına göre pozisyonunu almalıdır.

3) İktidar, öncelikle Suriye’de rejim değişikliğine odaklanan siyasetini terk etmelidir. Ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden gruplarla her türlü iş birliğini sonlandırmalıdır. Suriye’de akan kanın durması ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması için çaba gösterilmelidir. Bunun için bölgesel ve uluslararası planda diplomatik çabalar artırılmalı, en kısa zamanda anayasal sürecin yeniden canlandırılması için gerekli koşullar yaratılmalıdır.

4) İdlib’deki durum, Türkiye’ye doğru yeni bir sığınmacı dalgasını hareketlendirmiştir. Bu konuda Türkiye'nin yalnız bırakılmaması gerekir. Bu sığınmacıların Suriye sınırları içinde oluşturulacak güvenli bir bölgeye tahliyesi ve bu bölgede iskânları için Rusya ve rejimle birlikte, Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Birliğinin de sorumluluk üstleneceği bir süreç ivedilikle başlatılmalıdır.

5) İdlib, ülkemiz için bir ulusal güvenlik sorunudur. Aynı zamanda, İdlib’in Suriye toprağı olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Bu bağlamda, küresel bir tehdit olan terörist unsurlar ile muhalif grupların silah bırakmasına yönelik çabalar artırılmalı, silah bırakmaya yanaşmayan terörist ve muhalif gruplara karşı her türlü kararlılık gösterilmelidir.

Değerli milletvekilleri, İdlib konusunda pazartesi günü aldığımız şehit haberleri maalesef ilk değildir. Daha önce de Türk Silahlı Kuvvetlerinin 9 ve 10 numaralı gözlem noktalarına saldırılar gerçekleşmiş ve 10 numaralı gözlem noktasına 27 Haziran 2019 tarihli saldırıda 1 askerimiz şehit olmuş, 3 askerimiz de yaralanmıştır.

Bu gelişmeler ışığında Mehmetçiklerimizin can güvenliği için bir araştırma önergesi, Meclise sunulmuş maalesef kabul edilmemiştir. İdlib’de yaşanan bu gelişmeler nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon kurulmasının elzem hâle geldiği, tarafımızca aylar öncesinden dile getirilmiştir.

Türkiye'nin Birleşmiş Milletler ara buluculuğunda Cenevre’de yürütülmekte olan siyasi sürecin ilerletilmesi için sahada gerekli koşulların hazırlanmasına katkıda bulunması görevi de artık sona ermiştir. “Rejim unsurları, artık bölgede bizim için hedeftir.” sözleri, aslında bunun ispatı niteliğindedir. Bu sözleri, diplomatik bir okuyuşla dikkatle değerlendirdiğinizde, bu, açık bir savaş ilanıdır.

Morek, Mar Hattat, Raşidin ve Surman’daki gözlem noktalarımız da hâlihazırda rejim kuvvetlerinin çemberi içinde kuşatılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, iktidar, hasmane tutum sergileyerek askerlerimizi daha fazla risk altına sokmamalıdır. Türkiye, yanlış dış politika uygulamaları nedeniyle Suriye’deki vekâlet savaşının bir aktörüyken tek ve başat aktörü hâline gelmek üzeredir.

Değerli milletvekilleri, İdlib konusundaki bir diğer önemli husus da oluşan göç akınıdır. İdlib’deki sivilleri korumak ve olası bir mülteci akınının yükünü hafifletmek için, Suriye içinde insani koridorlar açılması konusunda, Türkiye, kuvvetle ısrarcı olmalıdır. Mülteci akınlarını yönetebilmek için Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğiyle iş birliği yapılmalıdır.

Biz, Ankara ile Şam arasında kurulacak olan bir diyaloğun İdlib’den ülkemize yönelebilecek göç dalgasının ve sınırlarımızdan sızabilecek radikal cihatçı unsurların da önlenmesini sağlayacağını hep düşündük ve bunu da hep dile getiregeldik. Türkiye, bugün gelinen noktada -İdlib’deki ateşe benzin dökmek suretiyle çatışmaların devam etmesine karşın- sınırını güçlendirerek cihatçı teröristlerin ülkemize sızmasının önüne geçilmesinin tedbirlerini almalıdır. İdlib’de yaşanan bu gelişmeler, Suriye’de Türkiye’siz bir barış sürecine gidilmesinin yavaş yavaş düşünülmeye başlandığını gösteriyor. Türkiye için tarihî bir fırsat niteliğinde olan Suriye’nin barışında kolaylaştırıcı rol oynama ihtimalinin sona ermesi, Türkiye'nin huzuru açısından da çok önemli bir kayıp olacaktır.

Değerli milletvekilleri, iktidar bugüne kadar yaptığımız uyarıları dinleseydi ya da -bir başka deyişle- İdlib’deki cihatçıları desteklemek yerine Suriye yönetimiyle diyalog içinde olsaydı daha az insan ölür, terör tehdidi kontrol edilebilir, sınır hattımız daha güvende olurdu. Bundan sonra yapılması gereken, Ankara-Moskova diyaloğudur. Diplomasiyi ihmal ederek kaybedilen her saniye, yüz binlerce insanın hayatını ve ülkemizin güvenliğini olumsuz şekilde etkileyecektir.

Türkiye'nin Rusya’yla arasındaki gerilim de giderek tırmanmakta. İdlib’in iç bölgelerine yapılan yoğun askerî sevkiyatın bölgedeki gerilimi giderek artırdığı ve Türkiye’yi Rusya’yla da karşı karşıya getirmek üzere olduğu, hiçbir şekilde gözden kaçırılmamalı. “Türkiye, Rusya’yı operasyon konusunda uyarmadığı için Türk askerinin Suriye ordusu tarafından vurulduğu” belirtildi. İktidar tarafından da “Rusya’ya bilgi verilmediği şeklindeki açıklama doğru değil.” denildi ve “Türkiye, Rusya’ya düzenli ve anlık bilgi vermektedir. Bu son olayda da bilgi verilmiştir, bilgi verilmediğinin söylenmesi doğru değildir. Yürürlükteki mekanizmalar her zamanki gibi çalıştırılmıştır.” ifadesinde bulunuldu ama hiçbir şekilde Rusya’nın bu aldığı bilgiyi Suriye tarafıyla paylaşıp paylaşmadığı sorgulanmıyor. Eğer paylaşmadıysa, bunun altında ne gibi bir kasıt olduğu da hiçbir şekilde düşünülmüyor.

Değerli milletvekilleri, egemen bir politika izlemek kadar ülkelerle konjonktürel ilişkiler kurmamak da bir eksikliktir. Mesela, Kırım Tatar Türkleri, sadece Rusya’yla ilişkilerin test edildiği bir dönemde akla geliyor. Kırım konusu, sadece etnik bir konu değil, tarihsel olarak da oldukça önemli bir konudur, hele bizim ülkemiz ve soydaşlarımız için. İktidar, Kırım konusunda bugüne kadar etkin bir dış politika geliştirememiştir. Kırım’ın ilhakına göz yumulduğu gibi, Kırım’daki insan hakları ihlallerinin insanlık suçlarına dönmesine engel olmak konusunda da aktif bir politika izlenememiştir. İktidar, bugüne kadar Kırım’ın işgalini tanımadıklarını söylemekle yetinmiştir, ta ki Rusya’yla kurulan ilişkilerin liderler üzerinden de yürütülemeyecek bir duruma gelmesine kadar.

Türkiye'nin, Ukrayna ordusuna 200 milyon liralık bir hibede bulunacağı, Ukrayna Büyükelçisi tarafından ifade edilmiş. Oysa biliyorsunuz, Plan-Bütçe Komisyonundan ve Genel Kuruldan 2020 bütçesi yeni geçti, 2020 yılı için dost ve müttefik ülkelere yapılacak hibenin parasal sınırı 20 milyon lira olarak sınırlanmıştı. Bu rakam yani Ukrayna’ya teklif edilen 200 milyonluk hibe, Resmî Gazete’de yayımlanan yıllık hibe tutarının 10 katıdır. Seçilmiş milletvekilleri olarak vergi mükellefi vatandaşlarımızın haklarını ve çıkarlarını temsil ettiğimizi hatırlatmak isterim. Bu paranın ve bu fazlanın nereden geldiğinin hesabının mutlaka verilmesi gerekir. Adana Mutabakatı ve daha birçok konuda bugüne kadar Putin’i dinleyen iktidar, bugün ne oldu da birdenbire Ukrayna’yı yeniden keşfetme gereği duydu?

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'nin gerilimlere neden olmadan Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin çözülmesi konusunda da tutarlı ve barışçıl politikalar yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz ve bunu savunuyoruz ama şunu tekrar vurgulamak ve altını çizmek isterim: İzlediğimiz dış politika, barışçı, yumuşak güç kullanmayı önceleyen, Birleşmiş Milletlere ve uluslararası hukuka saygı gösteren bir politika olmadıkça Türkiye'nin, dış politikada daha başı çok derde girecektir.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından akışlar.)

BAŞKAN – Burcu Hanım, buyurun.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Suriye’nin İdlib kentinde şehit düşen hemşehrisi Gökhan Orhan ile diğer şehitlerimize, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilediğine, Afyonkarahisar ili merkez ilçe Dörtyol Mahallesi ile İscehisar ilçesindeki TOKİ konutlarında yaşayan vatandaşların mağduriyetine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikli olarak, İdlib’de şehit olan hemşerim Gökhan Orhan ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Van’daki çığ faciasında da hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Seçim bölgem Afyonkarahisar ili merkez Dörtyol Mahallesi’ndeki 2+1 TOKİ konutlarında yaşayan dar gelirli vatandaşlarımız ile İscehisar ilçesi 2+1 TOKİ konutlarında yaşayan vatandaşlarımız oldukça mağdur. Yüksek gelen doğal gaz faturaları ve aylık 100 liranın üzerinde ödedikleri aidatları, âdeta bellerini bükmüş durumda. Öyle ki doğal gaz tesisatındaki ve sayaçlardaki sıkıntı yüzünden 2+1 TOKİ konutlarında ödenen doğal gaz bedeli, 3+1 TOKİ’lerden daha yüksek. Keza, aidatlar da 2+1 TOKİ’lerde daha fazla. Vatandaş, faturalardaki bu usulsüzlüklerin giderilmesini istiyor, aidatların nereye ödendiğini bilmek istiyor. Ayrıca, site yönetiminin el değiştirmesini ve şeffaf bir yönetim oluşmasını, hakkaniyete uygun aidat alınmasını istiyorlar.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065) (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın İsmet Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan denizde terörizm, deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleriyle uluslararası mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görevlendirilmesi hususunda yüce Meclisimiz tarafından Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla hazırlanan tezkere hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimin her bir mensubunu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın hemen başında bu vatanda bu aziz milletin özgürce ve huzur içinde yaşaması için can veren tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Hayatta olan gazilerimize de Allah’tan sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Elâzığ ve Malatya’daki depremde ve Bahçesaray’daki çığ felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz milletimin başı sağ olsun. Birlikte, beraberlik içinde, 83 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti bir olarak, bir vücut olarak inşallah bu yaralarımızı birlikte saracağız, bu zor günlerden de hep birlikte geçeceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ı, deniz taşımacılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, uluslararası deniz ticaret yollarının güvenliği, seyrüsefere açık tutulması, bütün ülkelerin öncelikli güvenlik konuları arasındadır. Aden Körfezi, Somali kara suları açıkları gibi istikrarsız bölgelerde ticari malları taşıyan gemiler, deniz haydutları bakımından cazip birer hedef hâline gelmektedir. Deniz ticaretinin önemli bir bölümünün de geçiş güzergahı olan Aden Körfezi, Somali kara suları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde bilhassa 2008’den itibaren ortaya çıkan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleri, seyrüsefer serbestisini kesintiye uğratmış, deniz taşımacılığını ve uluslararası ticareti de olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Aden Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde yılda 20 binin üzerinde ticari gemi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler, dünya ticaretinin takriben yüzde 14’üne ve petrol taşımacılığının ise yaklaşık dörtte 1’ine karşılık gelmektedir.

Bölge, Türk dış ticareti açısından da hayati önemi haizdir. Türkiye'nin bu güzergâhtan Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı yılda ortalama bin ticaret gemisi geçmekte, Türk dış ticaret hacminin yüzde 20’si gerçekleştirilmektedir. Bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı veya Türkiye bağlantılı ticari gemi sayısı, ihracatın artışına bağlı olarak da her yıl artmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu deniz ticareti bölgesinde ortaya çıkan tehditler ve riskler karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince uluslararası toplumun deniz haydutluğuna karşı ortak bir mücadele etmesi kararı alınmıştır. Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere deniz haydutluğu konusunda gerekli tüm önlemlerin alınması bakımından yetki verilmiştir. Bu yetki, son olarak 4 Aralık 2019 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2500 sayılı Kararı’yla bir yıl daha uzatılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş birliğine özel önem atfetmektedir. Bu çerçevede deniz haydutluğuyla mücadele alanındaki uluslararası çabaları başından beri desteklemektedir. Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve IMO gibi, bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmakta ve katkıda bulunmaktadır.

Bu çerçevede ülkemiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde deniz haydutluğuyla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Somali Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubu kurucu üyesidir. Ülkemiz, söz konusu temas grubu tarafından Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden devletlerin inisiyatiflerini destekleme amacıyla tesis edilen Emanet Fonu’na da katkıda bulunmaktadır.

Hükûmetimiz, vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması, ulusal çıkarımızın korunması ve bu bağlamda uluslararası ticari faaliyetlerimizin güvence altına alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki talebinde bulunmuş, bu çerçevede 10 Şubat 2009 tarihinde kabul edilen 934 sayılı Hükûmet Tezkeresi’ni takiben, uluslararası kuruluşlar bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katkıda bulunmaya başlamıştır. Ülkemiz, 17 Şubat 2009 tarihinden bu yana Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti-151 emrinde görevlendirdiği bir fırkateynle Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde denizde terörizm, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla uluslararası mücadeleye katkı sağlamaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görev Süresinin Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkere son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 Şubat 2019 tarihli Kararı’yla 10 Şubat 2019 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları, anılan bölgelerde yürüttüğü faaliyetlerle dış politikamızın görünürlüğünü somut olarak pekiştirmekte, ayrıca bölgeden geçiş yapan Türk bayraklı ve ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetini sağlamakta ve bölgeye yapılacak insani yardım faaliyetlerine destek vermektedir. Bu çerçevede, süresi 10 Şubat 2020 tarihinde dolacak olan tezkere kapsamındaki faaliyetlerin önümüzdeki yıllarda da sürdürülmesinin yararlı olacağını değerlendiriyoruz. Gazi Meclisimiz tarafından daha önce Hükûmetimize verilen yetki gerekçeleri bugün de varlığını sürdürmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir hatip, bu tezkerenin doğru olmadığını ifade ediyor ancak Birleşmiş Milletler farklı söylüyor. Somali açıklarında Korsanlık Temas Grubu’nun 20 Haziran 2019 tarihli 22’nci genel kurul toplantısı nihai bildirisinde, korsan saldırılarının son yıllarda kayda değer biçimde azaldığı ancak tamamen ortadan kalkmadığı, bu nedenle korsanlıkla mücadelede çok boyutlu uluslararası yaklaşımın sürdürülmesi ve bölgedeki deniz haydutluğuyla mücadele misyonlarının devamlılığının gerektiği yönünde değerlendirme ön plana çıkmıştır.

Bu ana kadar aldığımız yetkilerle doğru bir sonuca ulaştık. Terörizmle mücadelede bir başarı gösterildi, korsanlıkla mücadelede başarı gösterildi, olumlu neticeler alındı. Tehditler ve riskler azaldı ama ortadan kalkmadı. İşte bu ortadan kalkıncaya kadar bu uluslararası çabanın devamında fayda görmekteyiz.

Türkiye’nin terör örgütlerine karşı mücadelesi, uluslararası hukuka dayanır. Türkiye devleti, 83 milyon Türk vatandaşının ortak devletidir ve vatandaşların huzuru için mücadele eder.

Yine, bir hatip, geçici koruma altındaki kimseler üzerinden bir kazanç sağlamaktan bahsetti. Bu, ülkemiz için söz konusu değildir. Uluslararası bir sorun var, bu sorunun uluslararası toplum tarafından adil olarak paylaşılması gerektiğini söylüyoruz, doğrusu da budur.

Yine, bir başka sayın hatip “Suriye’de ne işimiz var?” dedi. Oysa herkes biliyor ki bu coğrafyada haritalar yeniden çizilmekte. Ülkeleri bölmek, güçsüzleştirmek, halklar arasındaki farklılıkları derinleştirmek, bir çatışma alanı hâline getirmek istiyorlar, ülkeleri daha kolay yönetmek ve daha kolay yönlendirmek istiyorlar. Yemen’de Türkiye yoktu, bölündü; Libya’da Türkiye yoktu, ne hâle geldiğini biliyorsunuz; Irak’ta Türkiye yoktu, ne hâle geldiğini biliyorsunuz; Sudan’da Türkiye yoktu, bölündü; Somali’nin de ne durumda olduğunu biliyoruz; Suriye’de de Türkiye yoktu, biz olmadan bu hâle geldi. Ne yaptık sadece? Evi yananlara, yangından kaçanlara, kimyasal silah altında saldırıya uğrayanlara, mazlumlara geçici olarak kapımızı açmak zorunda kaldık. Şimdi “Suriye’ye gitmeyin.” deniyor. Suriye’ye gitmezseniz bir terör koridoru oluşacak. Allah için, Türkiye’nin güneyinde bir terör koridoru oluştuktan sonra Türkiye’de istikrar ve güveni sağlayabilmek mümkün mü? Vatandaşlar için huzurlu bir ülke, huzurlu bir vatan sağlayabilmek mümkün mü? Peki, ordu olmadan bunu nasıl sağlayacaksınız?

Türkiye’de 3 milyon 700 bin Suriyeli var, daha önce söylediğimiz gibi, yangından kaçtı, kimyasal silahtan kaçtı ülkemize sığınmak zorunda kaldı. İlave bir 4 milyon Suriyelinin yerinden yurdundan edilmesine müsaade edilmesi doğru mudur? İlave bir 4 milyon Türkiye’ye gelse bu Türkiye’nin güvenliğine ve istikrarına bir tehdit midir? Sadece Türkiye’nin de değil, Avrupa’nın da güvenliğine, istikrarına bir tehdittir. O hâlde ne yapmak lazım? Bu 4 milyon insanı yerinde tutmak lazım. Bunların hepsi terörist midir? Hayır, hepsi terörist değildir. Peki, içlerinde terörist var mıdır? Evet, terörist vardır. Niçin? Bunları siz Deyrizor’da, Rakka’da otobüslere bindirerek davulla zurnayla, halayla gönderdiniz? Ne yapacağız? Masum insanları bombalamadan, masumla teröristi birbirinden ayırarak, bir mekanizma kurarak orayı masum insanların yaşadığı, 4 milyon insanın yaşadığı bir huzur adası hâline getirmemiz lazımdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu insanları orada tutarsak bu Türkiye’nin de menfaatinedir, Avrupa’nın da menfaatinedir.

Yine, bir başka hatip Türkiye’nin Kırım politikasının sanki değiştiğini söyledi -bizden önceki hatip de söyledi- ama Türkiye olarak Kırım’ın ilhakından beri bu ilhakı hiçbir zaman tanımadığımızı söyledik, bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz. Bu bugünün de konusu değildir. Ancak şunu çok net söylüyoruz: Rusya’yla her konuda aynı düşünüyor değiliz; Karabağ’da farklı düşünüyoruz, Kırım’da farklı düşünüyoruz, Suriye’de farklı düşünüyoruz. Bir ülkeyle farklı düşünmemiz o ülkeyle ilişkilerimizin geliştirilmesine engel değildir diyoruz. Sorunlarımız vardır, bunlar daha fazla diyaloğu gerektirir ancak ilişkimizi geliştirebileceğimiz alanlarda da ilişkilerimizi geliştirelim diyoruz. Rusya’yla yaptığımız budur.

Yine, sayın hatip İdlib’deki durumun sorumluluğunu Türkiye’ye yükler gibi konuştu, bu da insafsızlıktır. Diğer üç gerginliği azaltma bölgesi rejimin saldırıları nedeniyle düşmüşken o üç bölgede Türkiye yoktu. İdlib’de tabii ki terörle mücadele yapılacak ama Suriye rejimi ve Rusya’nın yöntemleriyle değil, sivil halkın durumu da dikkate alınarak Rusya’yla birlikte buradaki insanları yerinde yurdunda tutarak bir terörle mücadele mekanizması oluşturulması lazım. Bazı konuşmacılar bu 4 milyon insanın; çoluk çocuk, kadın, masum demeden -hepsini- sanki orada Deyrizor’dan, Rakka’dan, Suriye’nin diğer, başka yerlerinden teröristler buraya aktarılmadan da önce, burada hiçbir insan yaşamıyormuş gibi, hepsini “terörist” ilan ediyorlar, bu da doğru bir şey değildir. Bunca yıldan sonra bu kadar masum insan yerini yurdunu terk etmişken bunları -yerini yurdunu terk eden insanları- terörizmle suçlamak, terörle bağlantılı olarak suçlamak doğru değildir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye-Somali ilişkileri Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanan bir geçmişe sahiptir. Somali’deki iç savaş sebebiyle 1991 yılında kapatılan Mogadişu Büyükelçiliğimiz 2011 yılında yeniden açılmıştır. Türkiye, Somali’ye ikili düzeyde en çok yardımı yapan ülkedir.

Yine bir sayın hatip söyledi: “Denizde korsanlıkla mücadele iyidir, doğrudur, gerekir ancak yeterli değildir.” Biz de bunu söylüyoruz. Ne yapmak lazım? Kara ülkesindeki sorunları da çözmek lazım. Bunun için ne gerekiyor? İnsani yardım ve Somali Hükûmetinin kapasitelerinin -kurumsal kapasitesinin- güçlendirilmesi lazım. İşte Türkiye’nin yaptığı da budur. Yirmi yılı aşkın süredir bir iç savaşla boğuşan Somali’de devlet kurumlarının yeniden inşası amacıyla Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun desteğiyle devam eden teknik iş birliği faaliyetlerinde ülkemiz öncü rol oynamaktadır. Bu kapsamda, Somali devlet kurumlarının gerekli kapasitesinin kurulması sürecinde eğitim ve teknik iş birliği desteği ve altyapı kurulması desteği verilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk ve Somali halkları birbirlerinin zor günlerinde karşılıklı olarak destekleyerek gerçek dost olduklarını kanıtlamışlardır. Ülkemiz deniz haydutluğuyla mücadeleye katkılarının yanı sıra diğer alanlarda da Somali’ye yardımlarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, Somali’ye insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri ile siyasi uzlaşma, askerî ve güvenlik alanlarında da destek vermektedir. Somali Silahlı Kuvvetlerinin teşkilat, eğitim, öğretim, askerî altyapı ve lojistik sistemlerinin iyileştirilmesini teminen Somali’de bir Türk Görev Kuvveti 2017 Eylül ayından itibaren göreve başlamıştır. Türk Görev Kuvvetinin görevine başlamasıyla birlikte Somali’de üst düzey yönetim kademesini oluşturacak kadroların yetiştirilmesi, Somali Silahlı Kuvvetlerinin harekât kabiliyeti kazanarak ülkede güvenliği tesis etmesi ve istikrarın sağlanması yönünde çalışmalar devam etmektedir. Bu çerçevede, resmî açılışı 30 Eylül 2017 tarihinde yapılan askerî eğitim tesisimizde bölük eğitimleri yapılmakta, harp okulu ve astsubay okulu eğitimleri de verilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önümüzdeki dönemde Somali’yle güvenlik iş birliğimiz askerî, istihbari ve polis özel harekat eğitimi alanlarında olmak üzere artarak devam edecektir. Türkiye, uluslararası toplumla iş birliği içerisinde Somali’deki çok boyutlu faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmektedir. Alınan önlemler sayesinde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde son bir yıl içerisinde Türk Bayraklı veya Türk bağlantılı hiçbir ticari gemi saldırıya uğramamıştır. Keza 2010 Mart ayından bu yana Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı herhangi bir ticari gemi de kaçırılmamıştır. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen deniz haydutluğu potansiyeli hâlâ bir risk olarak devam etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; stratejik önemi her geçen gün artan bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda, bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı veya Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin emniyetinin etkin şekilde muhafazasının, bölgeye yönelik insani yardım faaliyetlerinin korunmasına destek sağlanmasının, ayrıca Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde ve bölgesel ölçekte etkinlik ve görünürlüğümüzün sürdürülmesini teminen deniz haydutluğu, denizde silahlı soygun ve denizde terörizmle mücadele için millî olarak ya da çok uluslu deniz görev grupları bünyesinde bölgede varlık gösterilmeye devam edilmesinin ülke menfaatleri açısından gerekli olduğunu değerlendirmekteyiz. Esasen deniz unsurlarımızın bölgede varlığını sürdürmesi başta Mogadişu’daki askerî eğitim tesisimiz olmak üzere, güvenlik alanındaki yatırımlarımızın ve görünürlüğümüzün bir tamamlayıcısı olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; açıklanan bu gerekçelerle biz AK PARTİ Grubu olarak Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararı çerçevesinde ve son olarak 5 Şubat 2019 tarihli kararla bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun eylemleri ile denizde terörizmle mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2020 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması hususundaki tezkereye destek olacağımızı belirtiyor -şu ana kadar hemen hemen bütün gruplarımız destek olacaklarını ifade etti, bundan dolayı da bütün gruplara teşekkür ediyorum- yüce Meclisten de bu tezkereye destek verilmesini talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Özgür Bey.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Suriye’nin İdlib kentinde hain saldırı sonucu hayatını kaybeden şehitlerimizle yüreklerin yandığına, Ukrayna meselesinde nerede durduğumuzun net olarak ifade edildiğine ancak son on yedi yılda bambaşka bir dış politika izlendiğine ve Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın (3/1065) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi Sayın Başkanım, tabii son günlerde yüreğimiz 8 şehidimizle yandı, bu konuda tüm gruplar üzüntülerini ifade ettiler. Bu 8 şehitten önce… Tabii, biraz önce grubumuz adına konuşan Ünal Çeviköz’ün çok doğru şekilde ortaya koyduğu gibi, biz Ukrayna meselesinde nerede durduğumuzu net olarak ifade ediyoruz o ilhakla ilgili ancak Türkiye'nin geleneksel dış politikası, bulunduğu jeopolitik konum gereğince de bir denge politikasını çok titizlikle izlerken son on yedi yılda bambaşka bir dış politika izliyoruz ve önceki birikim, cumhuriyetin en önemli birikimlerinden bir tanesi “monşerler diplomasisi” diye dışlandı ve hatta bu konuda çok deneyimli isimler âdeta devletin başı tarafından da itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Şimdi, Sayın Bakanın konuşmaları sırasında benim dikkatimi çeken -bunu konuşmak, bunu kayda geçirmek veya bunu tartışmak isteriz- husus şu: Ukrayna’ya 200 milyonluk bir askerî yardımda bulunduk. Bunu yapacak güçteyiz, kudretteyiz ama 50 milyonu bulamadığımız için Tank Palet Fabrikası’nı Katarlılara verdik yirmi beş yıllığına, 50 milyonu bulamadığımız için.

MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biri TL, biri dolar...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oraya 50 milyonu bulamayan Türkiye, 200 milyonu Ukrayna’ya verince, arasından su sızmadığı Putin’e de bizim konvoyun koordinatlarını verince, rejim güçleri de bizim konvoyu eliyle koymuş gibi vurunca burada acaba yaptığınız konuşmanın bütünselliği içinde ve bu politikaların doğru gittiğiyle alakalı sizin içinizde hiçbir şüphe oluşmuyor mu? Biz nereden nereye savruluyoruz? Attığımız bu adımlar ne manaya geliyor? Biz dış politikayı monşerler gibi değil de şirket yönetir gibi yönetiyoruz ama başımıza neler geliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Mesela bu meseleleri hiç düşünmüyor musunuz? Ben askerî yardımı bir Tank Palet Fabrikası’na 50 milyonu bulamadık konusundan söylüyorum, o konuda da merak ederim eski Millî Savunma Bakanı olarak görüşünüzü. Ama bir de merak ederim ki Rusya’ya koordinatlarını verdiğimiz konvoy tam da Rusya’nın nasırına bastığımız bir günde avucunun içi gibi vuruluyorsa bu konuda böyle “Ey Trump!” falan yapanlar, “Ey Merkel!” yapanlar, “Ey Putin!” yapanlar, bir zamanlar Rus uçağını -FETÖ düşürmüş ama- sen düşürdün, ben düşürdüm -Cumhurbaşkanı, Başbakan- yarışına tutuşanlar bugün bu meselelerde hiçbir çıkarım yapmıyor. Böyle şey gibi mi yorumlayacaksınız? İşte, herhangi bir gazetenin köşe yazarı olsa biraz daha sorgular, o kadar doğal akışında gidiyor ki her şey. Valla, biz Mecliste bir Millî Savunma Bakanı bulamadığımızdan, ellerinize sağlık, geçmişten bir Millî Savunma Bakanı görünce, bu soruları size yöneltelim istedik.

Teşekkür ederim.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, bana bir...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii tabii, doğrudan size sordum Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Grup Başkan Vekilinin tabii her zaman...

BAŞKAN – Buyurun.

32.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Başkanım, teşekkür ederim.

Tank Palet Fabrikası’yla ilgili olarak: Tank ihalesi yapılırken pekâlâ Savunma Sanayii Başkanlığı bütün bu tankı yapabilme kapasitesi olan herkese teklif gönderdi, buna OTOSAN da dâhil olmak üzere. OTOSAN’a da gönderdi, FNSS’e de gönderdi, BMC’ye de gönderdi ve onlara bu ihalede şunu da sordu: “Bu tankı üretirken devletin hangi imkânlarından faydalanmak istiyorsanız, hangi imkânlarını kullanabilecekseniz, lütfen onları da bu teklifinizde açıklayın.” dediler. Dolayısıyla her firma, devletin imkânlarının kendilerine sunulacağı... Sonuçta, bu tank işleminin sonunda kazanacak olan millet. Silahlı Kuvvetlere şu ana kadar tank yapılmamış. Bu ana kadar yaptıklarımızı bazen Almanya’dan almışız, bazen Amerika’dan almışız; onlar da yenilerini vermemiş, hep eskilerini almışlar. Onların eskilerinin modernleşmesini İsrail’e yaptırmışız. İlk defa kendi tankımızı üreteceğiz. Kendi tankımızı üretirken de diyoruz ki gelenlere: “Bizim, devletin elindeki imkânları da bilin ve onları da tekliflerinizde değerlendirin.” Şimdi, firmalardan birisi diyor ki: “Evet, devletin elindeki şu imkânı...” Ben bununla ilgili bilgiyi çok net bir şekilde isteyene verebilirim. Aynen şartnamede var, şartnamede var. O da “Bu imkânlardan faydalandım.” diyor. Allah için, bunun Katarlı olmasından niye rahatsızlık duyuyoruz?

Bakın, bir cümle daha söyleyeyim de ondan sonra... Bakın, savunma sanayisinde bir yeteneği kazanmak çok zordur ama kazandığınız o yeteneği -içimizde Silahlı Kuvvetlerde daha önce çalışmış olanlar var- sürdürülebilir hâle getirmek ise çok daha zordur. Savunma sanayisi şirketlerine şunu söyledik: Bizim savunma sanayisi şirketimiz var; gelsin Azerbaycan ortak olsun, gelsin Pakistan ortak olsun, gelsin Malezya ortak olsun. Ortak uçak yapımında Endonezya’yla birlikte yapalım. Niçin? O yeteneği kazandıktan sonra ihracat yapabilmeniz lazım. Avrupa'ya da bakın, ihracat firmaları, savunma sanayi firmaları artık kapanıyor ya da 4, 5 ülke bir araya gelerek bir ürün ortaya çıkarmak istiyor. Dolayısıyla burada Katarlı bir firmanın olması Türkiye açısından bir ayıp, bir eksiklik, bir nakısa değildir; aksine, Katarlının yanında bir Pakistanlıyı, bir Azerbaycanlıyı, bir Malezyalıyı, bir Endonezyalıyı da koyarsak tankta Türkiye'nin edinmiş olduğu bu kabiliyeti sürdürülebilir hâle getirebiliriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, ben, isteyen bütün sayın milletvekillerinin her birine… Sizlerin de bu ülkeyi sevdiğini, en az benim kadar sevdiğini, bu ülkenin daha iyi olmasını istediğinizi biliyorum, onda şüphe yok ama eksik bilgilerle yola çıkılırsa bunun doğru olmadığını söylüyorum.

Teşekkür ediyorum Muhterem Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Özgür Bey, şu anda Sayın Bakan Komisyonu temsil etmiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii.

BAŞKAN - Siz eski Bakan olarak kendisine…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama eldeki imkân bu efendim. Yenisini bulsak…

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Yeniyi bulamıyoruz ki zaten.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Yeni bulsak yeniyle idare edeceğiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya da ben söyleyeyim, belki ona da şey yapacak.

BAŞKAN – Siz Sayın Akbaşoğlu adına da konuşun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, dünden beri böyle bir geleneğimiz var.

BAŞKAN – Buyurun.

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, Sayın Bakanın “Şüphesiz, siz de bizim gibi ülkenin menfaatlerini düşünüyorsunuz.” demesine teşekkür ederim. Şüphesiz, düşünüyoruz Sayın Bakan. Bir gün siz muhalefette, biz iktidarda olduğumuzda veya o gün için benim bugünden söyleyeceğim söz şudur: Biz de bazı şeyleri alacağız, bazı şeyleri vereceğiz. Örneğin, biz, Sabiha Gökçen Havalimanı’na o Katar’ın yolladığı uçan sarayı getireceğiz, içine ne kadar Katarlı subay, Katarlı teknisyen, Katarlı işçi varsa bindireceğiz “Türkiye Cumhuriyeti’nin kimseden bilabedel alacağı bir uçak yoktur. Uçak sizindir, Tank Palet milletindir.” diyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

34.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, tabii biraz evvel CHP Grup Başkan Vekili Sayın Özel’in açıklamaları çerçevesinde ortaya koyduğu bazı iddialar var, açıklama yaparken bazı iddialar ortaya koydu. Şunu ifade edeyim: Sayın Bakanımız gayet efradını cami, ağyarını mâni bir şekilde meseleyi teknik olarak ortaya koydu ama siyasi mülahazalarla da bazı hususlar grubumuza, AK PARTİ’ye, Kabineye yöneltilmiş oldu. Şunu söyleyeyim: Tank Palet Fabrikası milletindi ve ilelebet milletin olacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3,5 milyar avroluk, Türkiye’nin ilk etapta 250 adet millî ve yerli tankının yapılmasıyla ilgili İhale Kanunu çerçevesinde ihale açılmış ve buna farklı ortakları olan 3 tane firma girmiş. Bir tanesinin ortakları Amerikan, bir tanesinin ortağı İngiliz, bir tanesinin ortağı da Katarlı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Motor nerede?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sonuç itibarıyla İhale Kanunu çerçevesinde en uygun teklifi verende bu kalmış ve aynı şekilde bu çerçevede mesele 50 milyon meselesi falan filan asla değil, 3,5 milyar avroluk bir yerli, millî tankın üretilmesi meselesi. Bunun da devamı gelecek, daha sonra bu 250 bine, daha üzerine çıkarak… Aynı zamanda Türkiye savunma sanayisi sisteminde bugün 700’ün üzerinde muazzam projeye imza atar vaziyette. Bunun her birini görüyorsunuz sizler de. Milletçe övüncümüzü artıran bir süreç, vetire yaşıyoruz. İki üç gün önce Anadolu uçak gemimizi denize indirdik biliyorsunuz. Havadan havaya, havadan karaya, karadan havaya, sonuç itibarıyla muazzam işlere hep beraber imza atıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Evet, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu milletçe övüneceğimiz bir husustur arkadaşlar.

Bir, bunu uzatmak imkânı var ama kısa kesiyorum. Bunları açıkladık. Tank Paletle ilgili biz de biliyorsunuz burada detaylı bir şekilde meseleyi zabıtlara geçirdik. Fazlasını zahit görüyorum. Zabıtlara bakılabilir net bir şekilde.

Bunun dışında biz proaktif bir dış politikayı ortaya koyuyoruz. Millî eksen içerisinde, kendi eksenimiz içerisinde Rusya’yla da Amerika’yla da Avrupa Birliğiyle de bütün ülkelerle de millî menfaatlerimizi önceleyerek hareket ediyoruz. Hiç kimsenin uydusu, peyki olmadık, olmayız çünkü biz Türkiye’yiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum efendim, toparlıyorum…

BAŞKAN – Buyurun, buyurun Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuç itibarıyla, bu konuda hiç kimsenin endişesi olmasın. Biz, Türkiye'nin bütün müktesebatından, bütün birikimlerinden istifade eder ve en doğru, en isabetli, en kalıcı olanı Türk milleti adına ve Türkiye Cumhuriyeti adına, 83 milyon insanımız adına -her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır- kendi yoğurt yiyişimizle millete hesap vermek, Meclise hesap vermek suretiyle ortaya koyarız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.

35.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, muhatabımızı dikkatle dinleyip ciddiyetle de yararlanmak isteriz de…

Ben kendisine şunu tavsiye ederim, herhangi bir arama motoruna Ethem Sancak’ın Tank Paletle ilgili konuşmasını yazsın, çok özetle şunu görecek: “Bana Reis dedi ki: ‘Sana bu Sakarya’daki fabrikayı versek BMC olarak orada tank üretebilir misin?’ Ben dedim ki: Bana Katarlıları ortak edersen, onlarda para çok, ben bu işin altından kalkarım. Sağ olsunlar Emiri aradılar, onlar da onu kırmadılar, bizi Tank Palette ortak etti. Sonra da bana, bizdeki yüzde 51’in yarısı için Trabzonlu bir deli buldu –ifade kendisinin- ve o deliyle birlikte bu işin altından kalkacağız evvelallah.”

SALİH CORA (Trabzon) – Samsunlu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Karadenizli” dedi pardon. Salih Cora haklı, Samsunlu, doğru.

Şimdi, Ethem Sancak bunları söyleyecek, siz de ertesi gün çıkıp “Bu utanmaz nasıl böyle söylüyor. Bu bunları söyledikten sonra bu ihaleyi aldıysa biz bu ihaleyi mercek altına alıyoruz.” demeyeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çıkıp burada diyeceksiniz ki: “Biz ihale yaptık, ihale şeffaf, herkese açık. Onlar almasaydı başkaları alsaydı aynı imtiyazlardan onlar da yararlanacaktı.” falan. Sonra biz de ya hakikaten, Sayın İsmet Yılmaz, çok kıymetli Akbaşoğlu, onlar hakikaten Alice Harikalar Diyarında, Ethem Sancak başka bir rüya görüyor ama hakikat bunların anlattığı gibi diyeceğiz. Sonra Ethem Sancak’ın bir konuşması içinden... Mesela “FIRTINA-2 ihalesi ayrı olacak.” diyecek, FIRTINA-2’nin de aynı ihaleyle verildiği ortaya çıkacak. “Fabrikada tank paleti bile üretilmiyor.” diyecek, tank paleti üretilmesini bırakın, Recep Tayyip Erdoğan’ın FIRTINA obüsüne kaynak yaptığı videolar servis edilecek.

Öyle bir noktadayız ki mızrak çuvala sığmıyor. Bu kadar gerçek dışı bir durum varken… Siyasette bazen şunlar olur, çıkar dersiniz ki: Kardeşim, ben bunları bilmiyordum. Ben buna bakacağım, dediğiniz gibiyse araştıracağım. O zaman bir tek “Gündemi eksik takip etti.” deriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben bir şey daha söyleyeyim, Ethem Sancak’tan değil benden duyun bu sefer, yarın çıkar onu da söyler. Yapılan anlaşmaya, sözleşmeye göre Ethem Sancak fabrikadaki işçilerin maaşını ödeyecekti ya, devlet ödüyor. Aksini, bugün bakın, yarın cevaplayayım. Bırakın, mavi ve beyaz yakalıların da maaşlarını hâlen daha, bu ay bile devlet ödüyor. Bu işler nasıl oluyor diye bakarsanız, Ethem Sancak’ın anlattığı gibi oluyor, sizin dediğiniz ihaleyle mihaleyle olsa olmaz. Devlet artık bir saray devleti olunca reis bir telefonla yabancı ortak, bir telefonla Karadenizli deli, bir telefonla bilmem ne bulup da gerisi şekil şartı tamamlamaya kalınca, siz de bunları savununca ben de kusura bakmayın ama bunları hatırlatmak zorunda kalıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu, buyurun.

36.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu Tank Palet Fabrikası’nın devredilmesi hadisesi uzunca bir zamandan beri Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor, siz de sıklıkla buna cevap veriyorsunuz, hararetli cevaplar da veriyorsunuz; buna rağmen hâlâ ikna edici bir sonuç ortaya çıkmış değil. Bu noktainazardan bakıldığında, elbette ki bir eksikliğin ortada bulunduğu da belirlenmiş oluyor.

Şimdi, diyorsunuz ki: “Tank Palet Fabrikası ihaleyle verilmedi. İhale, yapılacak olan tanklar için, o 3,5 milyarlık tank için yapıldı.” Eğer bu tankın yapımı ve ihale şartnamesi içinde “Ben bu tankları yaparım ama bana Tank Palet Fabrikası’nı verirseniz ancak bunu yaparım.” dediler ise bu daha vahim bir durum. O zaman birisi de çıkar der ki: “Benden 300 bin araç alma garantisi verin ve Bursa’daki OYAK’ı da bana devredin.” Şimdi, OYAK fabrikasını çıkıp da verirseniz “Bu da bir meşru iştir.” derseniz de duruma kargalar bile güler.

Proaktif şeyden bahsettiniz. Elbette ki millî savunma sanayisinin gelişmesi, yükselmesi bizim açımızdan çok önemlidir. Bu coğrafyada tutunabilmek için öncelikle güçlü bir millî savunma sanayisine ihtiyaç vardır. Bu yolda yapılmış bütün adımları da takdirle karşılıyoruz ama abartılmaması kaydıyla. Yani ortada uçak yokken “Uçağımız havada uçuyor.” dersek ya da ortada henüz uçak gemisi yokken “Daha iki gün önce bunu denize indirdik.” dersek bu sefer ciddiyetsiz bir durum ortaya çıkar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Bu da hafife alınmanıza ve ikna etme kabiliyetinize zarar verir diye düşünüyorum.

Proaktif dış politikaya gelince. Bu alanda attığınız maceraperest birçok adımın kötü sonuçlarıyla bugün Türkiye'nin başı beladadır. Bu adımları atmaya Büyük Ortadoğu Projesi’yle başladınız, ondan sonra Suriye meselesi oldu. Oysaki yola çıktığınızda komşularınızla sıfır sorun hayalindeydiniz. Bugün bütün komşularımızla ciddi, büyük sorunlarla karşı karşıya bulunuyoruz.

Onun için, daha uzlaşmacı bir üslup, daha doğrucu bir tavır takınmanızı sizden istirham ediyorum. Meseleleri enine boyuna, doğruca tartışma zemini oluşturmanın da faydalı olacağı kanaatini taşıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir söz hakkı doğurmadan değerlendirme yapın lütfen.

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in ve İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, çok sakin bir şekilde, tane tane bunları anlattık, anlatıyoruz ama hakikatlere gözlerimizi kaparsak, kulaklarımızı tıkarsak “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” kabilinden aynı şeyleri tekrarlamak durumunda kalırız. Bunlar konuşuldu, zabıtlara geçti.

Değerli arkadaşlar; 3,5 milyar avroluk ihalenin tank yapımıyla ilgili ihale olduğunu biraz evvel çok açık bir şekilde beyan ettim. Bir daha tekrarlıyorum: Millî ve yüzde yüz yerli tankın yapılmasıyla ilgili bir ihale açıldı, bu ihaleye 3 şirket girdi, bu 3 şirketin de yabancı ortakları var, 1 tanesi bunu kazandı. Daha önce bu yerli ve millî tankın 5 tane prototipi üretilmişti, bununla ilgili prototip çalışmalarını yapan firma da işin içindeydi, teklif verenler arasındaydı. Ancak, uygun teklif başkası tarafından verilince… Ve bu 5 tane tankın yapılmasında da Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın mekânları kendilerine tahsis edilmişti. Sonuç itibarıyla, ihaleyi alan firma, fabrikasını Sakarya’da inşa ederek yapacak idi. Bununla beraber, bunun bir zaman kaybına sebebiyet vereceği ve ordumuzun da acil tank ihtiyacının olması münasebetiyle, mevcut olan mekânın -daha önce prototipin üretilmesi için kullandırıldığı gibi- kullandırılmasıyla ilgili bir imkân, devletin imkânı devlet için kullandırıldı. Herkese kullandırıldı. Dolayısıyla, orada birimler birbirinden farklı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bu süreç çok uzun bir süreç Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum, evet.

Anlaşılsın diye de yumuşak bir üslupla gayet tane tane anlatıyorum dikkat ederseniz.

BAŞKAN – Anlaşıldı.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sesimi, “volume”ümü hiç yükseltmiyorum ama mızrak gerçekten çuvala sığmıyor. Hani, mızrak niye çuvala sığmıyor? Hakikati ıskalar da hakikat dışı işleri torbaya atmaya kalkarsanız…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akbaşoğlu, Sayın Bakan olayı bilerek bir cevap verdi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, cevap verdi.

BAŞKAN – Özgür Bey itiraz etti.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ben de o itiraza cevap veriyorum.

Sonuç itibarıyla, sözün özü şu: Hakikaten, bu konuyla ilgili gerekli açıklamaları biz Mecliste yaptık, zabıtlara geçti. Herkesle her ortamda bunu enine boyuna konuşmaya da hazır olduğumuzu ifade ediyor, hepinize selam ve hürmetlerimi sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Özgür Bey, ucu açık bir televizyon programına…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle yapalım, öyle yapalım evet.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, bir cümle, bir tek cümle…

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu Meclisin çalışmalarını Akbaşoğlu engelliyor.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Engin Özkoç’la bir program durumu vardı biliyorsunuz “Hodri meydan!” dedik.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaçtınız.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kaçmadık.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Akbaşoğlu…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Siz katılmadınız programa.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır… Hayır... Bir dakika… Sosyal medyaya bakın.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Özel, rahat bırakın da cevap vereyim yahu.

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu, buyurun.

38.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Şimdi, evvela, nazik üslubunuz için teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Tam karşımda olduğunuz için size bakıyorum, yoksa size değil yani genele.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Tamam tamam, doğru.

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu…

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Siz, memleket meselesi konuşurken bana bakıyorsunuz, hoşuma gidiyor aslında, demek ki memleketi görüyorsunuz bizde; sağ olun, bir rahatsızlığım yok.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tamam, tam karşımdasınız, bir problem yok yani göz göze geliyoruz, evet.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - “Birileri tank ihalesini aldı. Almış olduğu bu ihaleyi gerçekleştirmek ve tankları üretebilmek için onun fabrikaya ihtiyacı vardı, biz de devletin fabrikasını ona verdik.” mi demek istiyorsunuz?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Öyle değil.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Öyle dediniz zaten, söylediğiniz o.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Öyle değil yani benim demediğimi diyerek yorum yapıyorsunuz, mesele orada işte.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Biz öyle anladık, biz öyle duyduk.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – İfadenizden bu çıkıyor. Eğer bunu söylüyorsanız zaten tartışmanın odağını da o oluşturuyor. Ben de tane tane izah etmiş oldum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Malatya Milletvekili Mehmet Fendoğlu Malatya depremiyle ilgili acil bir şeyi duyurmak istiyor.

Buyurun.

39.- Malatya Miletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde çığ felaketleri nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, yaşanılan deprem nedeniyle vergileri, SSK, BAĞ-KUR primleri ile elektrik ve doğal gaz faturaları üç ay süreyle ertelenen Malatya ve Elâzığ illerindeki esnaf ve sanatkârların üç ay sonra ödemelerini nasıl yapacağı konusunun netlik kazanmadığına, SSK ve BAĞ-KUR primlerinin altı ay süreyle devlet tarafından ödenerek Malatya ile Elâzığ illerinin tamamının afet etkinlik alanı içine dâhil edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Öncelikle, Van Bahçesaray’da meydana gelen çığdan dolayı hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dilerim.

Yine, Malatya ve Elâzığ’da meydana gelen depremden dolayı Malatya ve Elâzığ’daki esnaflarımızın, sanatkârlarımızın vergilerinin, SSK, BAĞ-KUR primlerinin, elektrik ve doğal gaz faturalarının üç ay süreyle ertelendiğini kamuoyuyla paylaşmıştır devletimiz ancak üç ay sonra esnaf ve sanatkârların geri ödemeyi nasıl ve ne şekilde yapacağı netlik kazanmamıştır. Üç ay sonra, biriken alacakların hepsi toptan istendiği zaman esnaf ve sanatkârlarımız bunun altından nasıl kalkacaktır, nasıl ödeyecektir? Bu durum, borçlarını ödeyemeyen esnafın sicillerinin bozulmasına sebep olacaktır. KOSGEB ve bankalardan kredi çekemeyen esnafımızın durumu ne olacaktır? Depremden dolayı mağdur olan esnaf ve sanatkârların vergi, SSK ve BAĞ-KUR primlerinin altı ay süreyle devlet tarafından ödenmesi ve afet etkinlik alanı içerisine Malatya’nın ve Elâzığ’ın tamamının alınması talebimizdir.

Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir cümle sadece…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kayda geçirmek için… Tartışmanın başında söylediğim söz şu: “Tank Palete bu parayı bulamadınız, Ukrayna’ya verdiniz.” Ama devamında söylediklerime manidar bir şekilde hiç tepki gelmemesini kaydediyorum. Yani diyorum ki: Ukrayna’ya gidip 200 milyon verdiniz ya silah yardımı için veya savunma sanayisine yardım için, o sırada Rusya’ya da konvoyun koordinatlarını verdiniz ya, rejim güçleri de bizim konvoyu avucunun içi gibi bilip de vurdu ya, “Acaba bununla ilgili eski Millî Savunma Bakanının aklına hiçbir şey gelmiyor mu?” dedim ya, o cevapsız kaldı ya, Tank Palet falan; ben bunu kayda geçireyim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, önemli bir konu. Yani konu bitmişti, biliyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, bitmiş değil, sen Tank Paleti konuştun. Öbürünü…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır.

Tamam, konu bitti.

BAŞKAN – İsterseniz İsmet Bey cevap versin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Buyursunlar, tamam.

BAŞKAN – İsmet Bey, buyurun.

40.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı İsmet Yılmaz’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, ülkelerle sorunlarınız olabilir. Ülkelerle sorunlarınız var diye o ülkelerle ilişkiler kesilip atılmaz.

Daha önce de söylediğim gibi, biz Amerika’yla da her konuda mutabık değiliz. NATO’da müttefikiz, işte Kore’de varız, Afganistan’da varız; birçok yerde yan yana mücadele ettiğimiz de olmuştur ama Suriye konusunda aynı düşünmeyiz; Kudüs konusunda, Filistin konusunda aynı düşünmeyiz. Rusya’yla da Karabağ konusunda aynı düşünmeyiz, Kırım konusunda aynı düşünmeyiz, Suriye konusunda aynı düşünmeyiz.

Dolayısıyla, biz karşımızdakiyle sorumlu bir devlet olarak bir sözleşmeye taraf olmuşuz, altına imza koymuşuz, güvenli bölgeler oluşturulmuş, bu güvenli bölgelerdeki muhatabımızın Suriye rejimi değil, Rusya olduğunu belirtmişiz, gereken bildiriler 1 değil, 2 sefer yapılmış. Dolayısıyla da o yapılan bildirilerin gereği yapılmamışsa siyaset olarak yine diplomatik yoldan bunun sonucu araştırılır ve yerine getirilir, hiç merak etmeyin.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/ 2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017, 10/2/2018 ve 5/2/2019 tarihli 956, 984, 1008, 1031,1054, 1082, 1107, 1136, 1179 ve 1207 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1065) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Yunus Emre’ye söz veriyorum.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

YUNUS EMRE (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten çok acı olayları arka arkaya yaşadığımız bir hafta, on günlük bir süre oldu. Elâzığ ve Malatya depremi, hayatını kaybeden yurttaşlarımız; arkasından, Suriye’de askerlerimize yönelik saldırı, şehitlerimiz ve son olarak bugün Van’da en son haberlerde 33 yurttaşımızın hayatını kaybettiğini, sayının 33’e yükseldiğini üzülerek okudum. Gerçekten çok acı verici olaylar hemen hepsi. Ben de hayatını kaybeden bütün yurttaşlarımıza rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Ama tabii, bizler milletvekilleri olarak, siyasetçiler olarak bu kürsülerde sadece başsağlığı dilemekle, rahmet dilemekle yetinmemeliyiz diye düşünüyorum. Meclis siyasete yön veren, ülke yönetimine yön veren çok etkili bir kuruluş olmalıdır. Biz bu türden konularda kendi fonksiyonumuzu, işlevimizi sadece rahmet dilemekle sınırlarsak kanaatimce bu çok doğru bir yol olmaz. Doğal afetlerde, terör, dış politika sorunları, güvenlik meseleleri; bütün bu konularda Meclisin çok aktif, çok etkin şekilde çalışması, politikalar oluşturması, araştırmalar yapması gerekir. Bunları kayda geçirmek istiyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Aden Körfezi’ndeki korsanlıkla mücadeleyle ilgili tezkereye -benden önce grubumuz adına konuşan Sayın Çeviköz de yine belirtti- biz parti olarak destek oluyoruz tabii. Burada bir konunun altını çizmek istiyorum: Bizim partimize dönük bir eleştiri var birçok AK PARTİ sözcüsü tarafından da gündeme getirilen, deniliyor ki: “Siz muhalefet olarak her şeye karşı çıkıyorsunuz.” Değerli arkadaşlar, bu örnek olay da bundan önce yaşadığımız birçok olay da gösteriyor ki doğru atılan bütün adımlara biz destek oluyoruz. Ben Dışişleri Komisyonunun üyesiyim, hemen her toplantıya 8-10 kadar anlaşma geliyor, biz önemli bir çoğunluğuna destek oluyoruz. Yani bizim muhalefet olarak anlayışımız, Türkiye’nin ihtiyaçları, bölgenin huzuru, demokrasinin gelişmesi gibi adımları desteklemektir ama bunun dışında, Türkiye için faydalı olmayacağını düşündüğümüz konulara da karşı çıkıyoruz, bunu anlatıyoruz. Özellikle dış politikada, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de yaşanan, arka arkaya yaşanan önemli dış politika fiyaskolarının karşısında ne yazık ki ders çıkarmıyorsunuz. Ders çıkarmadığınız için ya da bunun yanında Türkiye’de ne yazık ki kurumsal işleyişi, dış politikanın geçmişte olduğu gibi cumhuriyetin, hatta Osmanlı modernleşmesinin bütün tarihsel birikimini göz ardı ederek, bunu devre dışı bırakarak bu kurumsal işleyiş yerine şahsi yakınlık, kişisel yakınlık ve hatta aile yakınlığını koyduğunuz için biz bunlara itiraz ediyoruz ve itiraz etmek bizim için bu kapsamda önemli bir görev.

Yine, dış politikada Türkiye’nin ihtiyaçlarını, bölge insanlarının ihtiyaçlarını gözetmek yerine, iç politikada size destek sağlayabilecek konular olarak ele aldığınız için birçok dış politika konusunu, biz bu sebeple itiraz ediyoruz. Özetle, böyle bir yaklaşım tarzına, dış politika genel çerçevesini çizdiğim böyle bir yaklaşım tarzına tabii ki destek veremiyoruz. Biz birçok defa söyledik, dış politikanın millî olması lazım, doğru; millî olan girişimleri destekliyoruz, böyle olmayan girişimleri eleştirmenin ve size doğru yolu anlatmanın da gerçek millî görev olduğunu düşünüyoruz, bu sebeple bunu yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, birçok parti sözcümüz gündeme getirdi, ben de söyledim, hep şunu anlattık: Orta Doğu bataklığından uzak durun, Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına sokmayın. Bakın, değerli arkadaşlar, bizim buradaki muradımız bir bölgeyi, Orta Doğu’yu, oranın kültürünü, hayat tarzını, orada doğmuş semavi dinleri kötülemek, aşağılamak falan değil. Biz bir siyasi tespit yapıyoruz. Bir örnekle açıklamaya çalışayım: Geçmişte, sosyal bilimlerde çok kilit, önemli bir kavram vardı çok kullanılan “balkanlaşma, balkanizasyon.” Yani şu anlatılmaya çalışılırdı: Balkanlarda etnik, dinsel bölünmeler yüzünden insanlar, gruplar birbirlerine zarar veriyorlar, orada istikrarlı yönetimler oluşamıyor. Dünyanın bir bölgesinde bu türden çatışmalar ağırlık kazanırsa denilirdi ki “Bu bölge Balkanlaşıyor.” yani bir eğilimden bahsedilirdi.

Yani biz “Orta Doğu bataklığı” derken de buranın kültürüyle ilgili, hayat tarzıyla ilgili bir şey söylemiyoruz. Orta Doğu’daki son yüzyıla şekil veren kötü yönetim, dış müdahale, etnik dinsel çatışmalar, diktatörlükler, adaletsizlikler; bunlara işaret ediyoruz, Türkiye’nin böyle bir bataklığa saplanmamasına işaret ediyoruz.

Ve şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakın, bizim cumhuriyet Türkiyesinin başarısı Orta Doğu bataklığına bulaşmamasıdır çünkü biz, bütün sorunlarına rağmen özgür seçimleri bütün cumhuriyet tarihi içerisinde yapabildiysek, demokrasiyi belli bir noktaya getirebildiysek Orta Doğu bataklığından uzak durduğumuz içindir.

12 milyonluk, 13 milyonluk nüfusunun yüzde 80’inden fazlası köylerde yaşayan bir toplumu, bugün -80 milyonluk- sanayisiyle, turizmiyle, karmaşık ekonomisiyle bu noktaya getirebildiysek bu Orta Doğu bataklığından uzak durduğumuz içindir.

Yine bu kapsamda, eğitimde çok önemli sorunlarımız var, bu çok doğru ama Türkiye’de eğitim yaygınlaşabildiyse, bugün Türkiye’de 200’e yakın üniversitemiz varsa, kadınların, genç kadınların yüksek okullaşma oranında neredeyse yarıya yakını yüksek okullara gidebiliyorsa Türkiye bu Orta Doğu bataklığından uzak durduğu içindir.

Ve yine, bütün Orta Doğu’da bulunmayan çok önemli, çok temel bir kavram Türkiye’de karşılık bulduysa, “yurttaşlık, yurttaş olma” kavramı Türkiye’de karşılık bulduysa bu bizim başarımızdır, cumhuriyetin başarısıdır; Orta Doğu’dan uzak durma, Orta Doğu bataklığından uzak durma anlayışıdır. Bu, Orta Doğu’daki kardeş toplumların, milletlerin dertleriyle dertlenmemek değildir.

Bakın, Türkiye, geçmişte de sizden önceki dönemlerde de Orta Doğu’daki toplumların meseleleriyle çok ilgiliydi ama bu ilginin anlamı, sizin döneminizde yapıldığı gibi çatışmalara aktif olarak taraf olmak değildi, bir tarafın yanında silahlı çatışmaların tarafı olmak değildi. O bölgelerde bu çatışmaların sönümlenmesine yardımcı olmak, o bölgelerde barışın, huzurun, istikrarın sağlanmasına yardımcı olmaktı. Bunun birçok örneği var biliyorsunuz. Ve Türkiye’nin Orta Doğu’da yaşamış olduğu bütün bu sorunlar karşısında biz parti olarak “Bölgeye sırtımızı dönelim.” demiyoruz. Bölgede iş birliğini, barışı, huzuru geliştirebilecek bir projeyle karşınıza çıkıyoruz. 2018’deki seçim beyannamemizde yer alan bir projeyle çıkıyoruz: Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatının (OBİT) kurulmasını öneriyoruz. Başlangıçta, Türkiye’nin komşuları olan Irak, İran ve Suriye’nin üye olacakları bir iş birliği teşkilatının gerekliliğinden bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlarım; bakın, dünya bir Birinci Dünya Savaşı’nı yaşadı; buna çözüm bulunamadı ve o savaşın bir devamı İkinci Dünya Savaşı gerçekleşti. Bu savaşın ortaya çıktığı Avrupa Kıtası’nda Avrupa toplumları “Nasıl olur da bir daha Avrupa’da savaş olmaz, Avrupa’da barış, iş birliği mümkün olur?” diye bunun üzerine kafa yordular. En önemli girişim bu kapsamda, önce Avrupa Konseyinin kurulması, ardından da Avrupa bütünleşmesiydi. Ve dikkatinizi çekmek istiyorum: Batılılar, kendi sorunlarına; savaş, çatışma, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi sorunlarına böyle bir çözüm buldular. Yine dikkatinizi çekmek istiyorum: Soğuk savaş döneminde Doğu-Batı arasındaki gerilimi azaltmak, vekâlet savaşlarına, çatışmalarına son vermek için, bütün bu bölgede, sonradan adı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı olacak bir teşkilat kuruldu.

Değerli arkadaşlar, burada bir bakış açısı var, bir vizyon var. Ve biz kendi bölgemizde hemen her komşumuzla bütün meseleleri bir çatışma konusu hâline getirirsek iş birliğini, birlikte çalışmayı ve bölgeye huzuru getirecek açılımları yerine getirmezsek başımız beladan kurtulmaz.

Özetle, Türkiye’nin çok kapsamlı meseleleri var ama bu kapsamlı meselelerinin sorunlarının çözümleri de var, yeter ki bu çözümleri uygulamaya koyabilecek bir siyasi vizyonunuz olsun. Ama bu sorunlardan siyasi olarak beslenmeyi, bu sorunlar eliyle size olan desteği sürdürülebilir kılmayı amaç edinirseniz kendinizin de ülkenizin de başı beladan kurtulmaz.

Biz özetle diyoruz ki: Türkiye'nin bütün önemli meselelerde muhatabı devletler olmalıdır. Devlet dışı aktörler, aşiretler, tarikatlar, terör örgütleri; bunlarla siyaset yapılmaz. Bölgede başımıza ne geliyorsa bu devlet dışı aktörlerle yapılan siyasetten geliyor.

Ayrıca, şunu da hatırlatmam gerekli: Türkiye'nin önemli bir tarihsel birikimi var. Buradan çıkardığımız en önemli ders de uluslararası politikanın büyük güçleriyle yürütülen ilişkinin çok özenli, çok dikkatli olması gerektiğidir ancak burada, ne yazık ki bu özenden, dikkatten uzak bir yaklaşım çok uzun süredir AK PARTİ iktidarları tarafından yürütülüyor ve ne yazık ki Türkiye savruluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS EMRE (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili, toparlayın.

YUNUS EMRE ( Devamla) – Teşekkür ederim.

Bir gün Rusya’yla ittifakla ilgili çok kapsamlı şeyler söylenirken bir sonraki gün bambaşka şeyler söyleniyor; aynı şekilde, Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkiler bakımından da.

Özetle, bizim meselemiz çok, Türkiye'nin meseleleri çok ancak bunların çözümü var, yeter ki az önce ifade ettiğim gibi, bunları çözmeyi amaç edinin. Türkiye’de muhalefetin bu yaklaşım tarzının -hem bizim hem diğer muhalefet partilerinin- önemli olduğunu düşünüyorum. Yani yapıcı bir anlayışla Türkiye'nin sorunlarını gündeme getiren ama bu Aden Körfezi örneğinde olduğu gibi uluslararası meşruiyet bulunan gerekli konularda da bu girişimleri destekleyen bir yaklaşım tarzımız var.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına ikinci olarak Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Arap Denizi ve Somali açıklarında, o bölgede gerçekleşen korsan saldırılarını, deniz terörünü engellemek adına, bir yıl süreyle yeniden misyon üstlenmesi adına Meclisimize sunulan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle siz değerli milletvekillerini ve aziz halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Kederli birkaç gün geçirdik. Önce, İdlib’de 8 askerimizi şehit verdik. Bu 8 askerimizden 2’si, 2 askerimiz maalesef Gaziantep şehrimizden, gazi şehrimizden. Ben, şehadetleriyle gazi şehrimizi onurlandıran Onur Şükrü Özler ve Uğur Kurt kardeşlerimi buradan saygıyla, minnetle anıyorum ve ailelerine sabrıcemil diliyorum.

Yine bugün, maalesef bir çığ felaketi sonrası çok sayıda vatandaşımızı Van ilimizde kaybettik. Ben, bu çığ felaketinde hayatını kaybeden kardeşlerimizi rahmetle anıyorum, Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; Asya’nın steplerinden Anadolu’nun bağrına coşkun bir ırmak gibi akışımız bir tesadüfün değil, bir kaderin tecellisi. Orta Asya gibi, Kafkaslar gibi, Orta Doğu gibi, Balkanlar gibi 4 önemli çatışma coğrafyasının ortasında, yüzyıllardır bu coğrafyada istikrarı ve adaleti tesis etmek için var olma savaşı veriyoruz. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve bu zor coğrafyada yaşamanın mutlaka birtakım bedelleri var. Onun içindir ki gazi şehirlerin, kahraman şehirlerin, şanlı şehirlerin şehit evlatlarıyız.

Değerli milletvekilleri, bugün burada, Aden Körfezi’nde, Somali açıklarında, o bölgede misyon icra edecek Türk Silahlı Kuvvetleri ve deniz unsurlarımızın tezkeresini görüşmek üzere bir araya geldik. Öncelikle, o bölgenin önemini, o bölgenin ehemmiyetini kavramamız gerekiyor. Şunu belirtmek gerekir ki dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz ticaretiyle gerçekleşiyor ve bu deniz ticaretinin yüzde 20’lik kısmı da Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Arap Denizi dediğimiz bu bölge üzerinde gerçekleşiyor. Senelik yaklaşık 20-22 bin civarında ticaret gemisi bu coğrafyada, bu bölgede seyrüsefer hâlinde ve bu 20-22 bin geminin ise bine yakını Türk bayraklı veya Türk menşeli bizim gemilerimizden oluşan gemiler.

Yine, bu bölgenin altını çizmemiz gereken ikinci önemli hususu şu: Aden Körfezi ve Arap Denizi; Orta Doğu’nun Avrupa’ya, Amerika’ya akan, özellikle transfer edilen petrolleri için de çok önemli bir güzergâh noktasında. Bu açıdan da baktığımızda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarımızın bu bölgede misyon üstlenmesi son derece önemli ve değerli; her şeyden önce, oradaki kendi ticari gemilerimizin, kendi ticari menfaatlerimizin korunması adına. Diğer açıdan bakıldığında, uluslararası yürütülen bir korsanlığa karşı, deniz terörüne karşı yürütülen bir faaliyete ortaklık etmek adına, o coğrafyada adaleti ve istikrarı tesis etmek adına yine Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarımızın orada bulunması çok önemli. Malumunuz olduğu üzere, Somali’de askerî güçlerimiz var, o bölgedeki askerî güçlerimizin yine güvenliğinin sağlanması noktasında destek unsuru olması bağlamında da Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede bulunmasını önemsiyoruz.

Değerli arkadaşlar, tarihçiler ve stratejistler şöyle derler: “Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur.” Bu açıdan da bakıldığında “Aden’de ne işimiz var?” veya “Suriye’de ne işimiz var?” “Somali’de ne işimiz var?” “Libya’da ne işimiz var?” gibi soruları kendimize sormak yerine, tam dört yüz yıldan bu yana bu coğrafyada hüküm sürmüş bir milletin evlatları olarak yöneltmemiz gereken soru, bugün itibarıyla “Ankara’da ne işimiz var?” sorusu olmalıdır.

Aramızda Tıbbiyeli arkadaşlarımız var, mutlaka bileceklerdir. Değerli arkadaşlar, Suriye bizim bir fantom ağrımızdır, Somali bizim bir fantom ağrımızdır, Libya bizim bir fantom ağrımızdır, Irak bizim bir fantom ağrımızdır. Kolunu veya bacağını kaybetmiş olan kişilerde “fantom ağrısı” diye tanımlanan bir ağrı oluşur. Kolunu veya bacağını kaybetmiş olsa dahi, kaybedilmiş o uzuvda o uzvun acısını beden ve beyin hissediyor ve tıp, bunu bir fantom ağrısı olarak niteliyor. Bu açıdan bakıldığında, bugün, Suriye’yi kaybetmiş olsak bile, bu coğrafyalar, Somali, Libya bizden kopmuş parçalar olsa dahi, o coğrafyalar bizim fantom ağrılarımız olarak hâlâ mevcut.

Değerli arkadaşlar, bu coğrafyayla alakalı, Orta Doğu’yla alakalı söz sahibi olacak ülkeler şöyle bir listelense, ilk sıraya yazılacak bir ülke varsa o da Türkiye olmak zorundadır.

Diğer belirtmek ve altını çizmek istediğim bir husus ise, Türk Silahlı Kuvvetleri, yüzyıllar boyunca gittiği her bir coğrafyaya barışı götürdü, istikrarı götürdü. Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihin hiçbir evresinde bir işgal ve istila ordusu olmadı, tam tersi bir merhamet ordusu oldu.

Bu anlamda, bu coğrafyada, Orta Doğu başta olmak üzere, Somali açıklarında, Aden’de, Kızıldeniz’de ve Arap Denizi’nde misyon üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerinin oradaki varlığının sadece ülkemiz değil, bölge halkları ve bütün bir insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, işsizliğin vatandaşlar üzerindeki psikolojik ve sosyal etkilerinin araştırılması amacıyla 31/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2436) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 5 Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

5/2/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 5/2/2020 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                                                                          İzmir

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekili tarafından, işsizliğin vatandaşlarımızın psikolojik ve sosyal durumlarında oluşturduğu olumsuz etkilerin araştırılması amacıyla 31/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 5/2/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Dursun Ataş’a söz veriyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 31 Ocak tarihinde 21 İYİ PARTİ’li milletvekili arkadaşımla birlikte, işsizliğin vatandaşlarımız üzerinde yaptığı psikolojik ve sosyal olumsuzlukları incelemek, gerekli önlemleri almak, çözüm önerilerini sunmak amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, evvelki gün İdlib’de, dün ve bugün Van Bahçesaray ilçemizde çığ altında kalarak şehit olan tüm şehitlerimize ve hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, Türk milletinin başı sağ olsun diyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum ve sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki işsizlik cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşmıştır. Döviz kurlarındaki artışlar, zorunlu ihtiyaçlara peş peşe gelen zamlar, paranın alım gücünün enflasyona bağlı olarak düşmesi ve işsizlik artık milletimizin dayanamayacağı bir hâle gelmiştir.

Ülkemizde işsizlik son bir yılda yaklaşık 1 milyon artarak 7 milyona yaklaşmıştır. İş bulma ümidini yitiren insanımızın sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Mühendis, avukat, veteriner, işletme gibi daha birçok üniversite mezunu gencimiz asgari ücretle çalışacağı bir iş dahi bulamamaktadır. Yalnızca üniversite mezunu genç işsiz sayımız, Birleşmiş Milletlerce tanınan 70 ülkenin nüfusundan daha fazladır.

İktidara soruyoruz: Üniversite mezunu işsiz gençlerimize istihdam yaratacak projeniz var mı? Yok. İşsizliğin yarattığı yıkıcı sonuçları telafi edecek çalışmanız var mı? Hayır. İşsiz gençlerin ne hâlde olduğunu biliyor musunuz? Hayır. Ama çıkıp “Gençler evlenmiyor.” diyorsunuz. Gençler, bırakın evlenmeyi, sayenizde karnını bile doyuramayacak hâle geldi.

Değerli milletvekilleri, iktidarın yandaş politikasının yıllardır yarattığı işsizlik, müteahhit düzeninin, ranta dayalı büyüme modelinin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Bir kısım saray zengini sefa sürerken vatandaşımız yaşam mücadelesinde yorgun düşmektedir. İktidar, kendine ve yandaşlarına inşa ettiği israf saltanatında lüks ve şatafat içinde yüzerken milletimiz işsiz, evinde tencere kaynamıyor, doğal gaz faturaları yüzünden soğukta oturuyor. Yanan, doğal gaz değil; evladının istediği şeyi alamayan bir babanın yüreği. Yanan, ocaktaki yemek değil; babasından harçlık alırken utanan, sıkılan genç işsiz kardeşimizin canı. Damadın ülke ekonomisini getirdiği durumun faturasını vatandaşa kesemezseniz.

Değerli milletvekilleri, işsizlik gerçeğinin geldiği noktada artık ölümler, toplu intiharlar, cinayet vakaları baş göstermiştir. Yıllara göre intihar sayıları sürekli artış göstermektedir ve bu intiharların önemli bir kısmının nedenini ise işsizlik ve geçim sıkıntıları oluşturmaktadır. Antidepresan kullanan kişi sayısı ülkemizde 5 kat artmıştır. Yani işsizlik her yönüyle sosyal, ekonomik yaşamımızı etkilemektedir.

Değerli milletvekilleri, işsizliğin bu kadar artmasında önemli bir etken de ülkemizde bulunan milyonlarca Suriyelidir. Bilindiği üzere, kayıt dışı istihdamın önemli bir kısmını Suriyeliler oluşturmaktadır. Sigortasız ve kendi vatandaşımızdan çok daha ucuza çalışan Suriyeliler, kendi vatandaşlarımızın işsiz kalmasına, iş bulamamasına, en iyi hâlde ise asgari ücretin altında çalışmasına neden olmaktadır. Bir taraftan yurt içindeki Suriyelilerin sayısı hızla artarken, diğer yandan sınırımızda yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Nitekim ülkemizde 0-9 yaş arası kayıtlı Suriyelilerin sayısı 1 milyonu aşmıştır ve Türkiye’de günde 400’den fazla Suriyeli bebeğin dünyaya geldiği bilinmektedir. Suriyelilerin yarattığı tüm bu durumları araştırmak için bir yıl önce araştırma önergesi vermiştim, reddedilmişti. Bugün gelinen durumun vebali iktidarın ve o önergemizi reddeden milletvekillerinin omuzlarındadır.

Değerli milletvekilleri, bu bakımdan, işsizliğin ekonomik ve sosyal boyutlarıyla yarattığı sorun diğer sorunlarımızdan daha acil çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Dursun Bey.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Tüm bunlar göstermektedir ki ülkemizde işsizlik, birçok konuda olumsuz etkilere sahip bir gerçektir. Vatandaşımıza, özellikle de gençlerimize hak ettikleri özen ve değerin verilmesi, onların işsizlikle mücadelesini kolaylaştırmak ve çözüm yollarını bulmak için Meclis araştırmasının yapılması elzemdir.

Önerimize destek vereceğinizi umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Serpil Kemalbay’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın milletvekilleri, değerli halkımız; Van Bahçesaray’daki çığ felaketinde yaşamlarını yitiren yurttaşlarımızın yakınlarına buradan başsağlığı diliyorum. Çok büyük bir faciadır bu, hele hele kurtarma esnasında ölümlerin artması tamamen büyük bir skandaldır. Sorumluların da hesap vermesi gerektiğini burada söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, işsizliğin Türkiye tarihinin en büyük rakamlarına ulaşmış olması bir tesadüf değildir, tamamen Hükûmetin sermaye yanlısı politikalarından kaynaklanmaktadır, tercihlerinden kaynaklanmaktadır ve işsizliğin ortadan kalkması için ancak bu iktidarın da ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz. Bakın, öyle ki işsizlik bu kadar büyürken TÜİK verileri manipüle edilerek işsizlik sanki ortadan kalkmış gibi gösteriliyor. 2019 yılından önce TÜİK rakamlarına göre her yıl çalışma yaşına gelenlerin yüzde 97’si çalışmak için, iş için başvururken nasıl oluyorsa 2019 yılında bunların sadece yüzde 9’u başvuruyor. Yani böylece işsizlik rakamları ortadan kaldırılıyor ve AKP’nin işsizlik karnesi TÜİK eliyle düzenlenmiş oluyor.

Değerli arkadaşlar, sürekli rakamlarla büyüdüğünü söyleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. 2018’de 17’nci büyük ekonomiye sahipti, şimdi 19’a düştü fakat bu büyüklüğün bütün faturasını işçiler öderken, emekçiler öderken kaymağını patronlar yiyor. Bakın, Türkiye’de işsizlikle ilgili olarak ancak seçim dönemlerinde AKP işsizleri toplum yararına programlara alarak seçim dönemlerinde bu kadar istihdam ederken seçim olmayan dönemlerde de şu gördüğünüz şekilde istihdam etmemektedir yani işsizlere işi bile seçim politikalarına göre, onlara oy vermelerine göre değerlendirmektedir.

Kadınların istihdamdaki yeri ise 1990’ların da gerisine düşmüştür. Bu da yine Türkiye’de kadın istihdamına yaklaşımdan, kadınların bedenine, emeğine, kimliğine el koyma anlayışından kaynaklı bir sorun olarak görülmelidir. Bakın, yine, İspanya ile Türkiye 90’lı yıllarda kadın istihdamında yüzde 40’lardaydı yani aynı seviyedeydi fakat bugün İspanya’da kadın istihdamı yüzde 80’lerde seyrederken Türkiye’de yüzde 30’lara düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - AKP iktidarının son on sekiz yılda uyguladığı muhafazakârlaştırmacı politikaların sonucu olarak kadınlar iş bulamamaktadır. Eğer bu şekilde politikalara devam edilirse sittinsene Türkiye’de kadınların istihdam konusunda erkeklerle eşit olamayacağını görürüz.

Yine, işsizlik ödeneği işsizlere gitmiyor, işsizlik fonları sermayeyi sübvanse etmek için kullanılıyor. Örneğin, 2018 yılı içerisindeki işsizlik fonlarında 100 liranın sadece 26 lirası işsizlere gitmiştir ve nitel olarak baktığımızda bunun da işsizlere hiçbir faydasının da olmadığını, işsizliği kalıcı olarak gidermediğini görüyoruz. Bu nedenle, AKP politikalarının, hem mültecilerin kayıtsız, güvencesiz çalışması hem emeklilerin ücretlerinin düşürülmesi nedeniyle çalışma hayatına katılmak zorunda olmaları hem sermaye yanlısı politikalar sebebiyle hem de kadın düşmanlığı politikaları sebebiyle işsizliği büyüttüğünü söyleyebiliriz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van’dan gelen acı haberler yüreğimizi yaktı. Çığ faciasında yaşamını yitiren şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Evet, bugün gündemimiz işsizlik. Şöyle bir tarihe doğru bakarsak 1988 ve 2002 yılları arasında işsizlik oranı 8,8 yani bu demektir ki o yıldan sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı sırasında işsizlik oranı artmış, işsizlik oranını Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı maalesef büyütmüş. Şimdi, hiçbir şey yapılmamış mı? Tabii birtakım şeyler yapılmaya başlanmış olsa da rakamlara baktığınızda kadın işsizliği daha büyük bir facia, genç kadın işsizliği daha kötü ama şunu da unutmamak lazım: Eğer bugün kadın işsizliği olmasaydı, kadın istihdamı OECD ülkeleri ortalaması kadar olsaydı, bugün ülkemizde kişi başı gelir de bunun çok çok üzerinde olacaktı.

Diğer taraftan baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı sırasında istihdam yaratılsın, işsizliğe çare bulunsun diye 15 tane teşvik paketi yapılmış; bu yetmemiş, 5 tane de ekonomi paketi değişik isimler altında yapılmış ve toplam 20 paket. Zannetmişler ki bu istihdam paketlerini, teşvik paketlerini yaptıklarında başarı sağlanacak ve işsizlik oranı düşecek ama tabii bunlar yeterli olamamış. Şimdi, neden olmadığını tekrar ifade edeceğim.

Bunların yanı sıra, yine aynı iktidar döneminde, baktığımızda, özellikle İşsizlik Fonu’ndan 54,7 milyar lira istihdama teşvik için 18 destek paketine aktarılmış; sonuç, yine elde var sıfır. Sadece 2012 yılında bu oran 9,8’e düşmüş ama tekrar devralmış. Unutmayalım ki Adalet ve Kalkınma Partisi 10,3’le devraldı işsizlik oranını, şimdi gelinen nokta da zaten ortada.

Üstelik, 2007 yılında bir düzeltme yapıldı, teknik olarak yöntem değiştirildi. Eğer bu yöntem değişikliği yapılmamış olsaydı değerli vekiller, şu anda görünen işsizlik rakamı, işsizlik oranı çok daha yüksek olacaktı, gerçek işsizlik oranına da tekabül etmiş olacaktı.

Demek ki teşvikler işe yaramıyor. Peki, sorun nerede? Sorun nerede? Güçlü bir ekonomi olunamamasında. Sorun nerede? Rant ekonomisi olmasında, üretim ekonomisine geçilememesinde. Sorun nerede? Bunun için iyi bir üretim reformu ve de eğitim reformu yapılmamasında ve buna öncelik verilmemesinde. Peki, başka sorun nerede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Karabıyık.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Sorun nerede? Türkiye'nin dünyadaki karnesinde; Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde geldiği noktada, yargı bağımsızlığında, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde. Bunları, size, onlarca sayabilirim, artırabilirim. Bunların ekonomiyle ilgisi var mı? Evet, tabii ki var. Bunlar ekonomiye olan güveni azaltan unsurlar ama maalesef, bunlara kafa yormuyor iktidar. Sadece birkaç göstermelik teşvikle başarı sağlayacağını umut ediyor ama durum böyle olmuyor ve her başarısızlığa da “dengelenme” diye de yeni bir tabir kullanıyorlar. Bunun adı “dengelenme” değil, bunun adı “başarısızlık”, bunun adı “sınıfta kalmak”tır. (CHP sıralarından alkışlar)

Son bir cümle ifade edeyim: Tabii, bu işsizliğin sonrasında sosyal bozulmalar artmakta, kadın cinayetlerinden tutun da suçluluk oranının her türlüsü. Çünkü “işsizlik” kötülüklerin anasıdır dediğimiz bir kavramdır, bütün sosyal bozulmalarda etkisini de gözlemlemekteyiz. Bu nedenle, biz iktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Bu yolunuz yanlıştır, yöntemleriniz doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Üretim politikanızı ve eğitim politikanızı değiştirmek zorundasınız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Orhan Yegin.

Buyurun Sayın Orhan Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubunun vermiş olduğu önerge hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yakın zamanda, depremde, yine Van’da çığ faciasında ve İdlib’deki saldırıda kaybettiğimiz ve şehit düşen bu milletin aziz evlatlarına Cenab-ı Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Önergede, evet, doğru söylüyorlar, işsizlik rakamlarımız arttı. Daha önce birkaç defa bu kürsüde konuştuğumuz bu konu hakkında bu kez rakamlar üzerinden değil de biraz daha farklı bir değerlendirme yapmak istiyorum müsaadenizle.

Kıymetli milletvekilleri, Türkiye 2000 yılı öncesinde sınırları içindeki hadiselere yerinde çözümler ortaya koyamayan, bölgesel ve küresel meselelerde kendi iradesini ortaya koymaktan geri duran, çekingen duran bir ülkeden; 2003 yılı sonrasında, sınırları içerisindeki tüm meselelerini derinlemesine irdeleyen, samimi olarak ve gayretle meselelerini yoluna koyan, küresel meselelerde ortaya koyduğu tavırla insanlığın vicdanında karşılık ve destek bulan ve bölgesel sorunlarla mücadelede söz söylediğinde, sahada olduğunda dünyanın süper güçlerinin alışık olmadıkları bir şekilde planlarını bozan veya altüst eden bir ülke konumuna, siyasi, ekonomik ve sosyolojik açıdan altyapısı güçlenen ve güçlendikçe sömürü ve zulüm sahiplerinin konforunu bozan, işini zorlaştıran veya planlarını ters döndüren bir ülke konumuna geldi.

Sorgusuz sualsiz dünyanın her yerinde ve özellikle, Orta Doğu dedikleri bu coğrafyada istediği her şeyi istediği gibi yapma hakkını kendinde gören ve Türkiye’den kayıtsız şartsız bu planları kabullenmesi ve destek vermesi beklentisinde olan -tırnak içinde- “süper güçler” işte bu büyüyen, büyüdükçe güçlenen, güçlendikçe masada, sahada, karada, denizde, havada kendi iradesi ve milletinin iradesiyle tavır ortaya koyan ve netice alan Türkiye'nin ellerini kırmak, belini bükmek ve diz çöktürmek için asimetrik olarak ülkemize karşı saldırılara başladılar. Siyasi, askerî, diplomatik, ekonomik, her alanda ülkemizi küçük ve zayıf düşürecek birçok hamleyi içeride ve dışarıda kimle iş birliği içerisinde yapabileceklerse onlarla yapmaya çalıştılar. Kalkışmalar, darbe girişimleri, çukurlar, ambargolar, şantajlar, ek vergiler, yatırımcıya tehditler, turizm seyahat engelleri ve benzeri daha neler neler. Özellikle, son yıllarda artık iyice ortaya çıkan bu tavırları ve açık açık yaptıkları tehdit ve girişimler son birkaç yılda evet, yatırımları, evet, istihdamı ve evet, buna bağlı ilişkilerimizin hepsini zorlaştırdı, zora soktu.

İşsizliğin yıllardır dünya ekonomik konjonktüründe, dünyada önemli bir sorunken bugünlerde ülkemizde de önemli bir konu ve sorun hâline geldiği doğru.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) – Başkanım, özür diliyorum…

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Vekil.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Rakamların ortaya koyduğu gerçeği gizleyecek, üstünü örtecek, böyle bir çabanın içerisinde olacak değiliz ancak son birkaç yıldır yaşadığımız bu zorluk ne bu ülkenin potansiyeli ne bu milletin potansiyeli ne de AK PARTİ’nin potansiyeli ve başladığı günden beri yazdığı hikâyenin kendisi değildir. Bu, az önce özetlediğim hadiselerin neticesi olan dönemsel bir durumdur. Bu durumu Allah’ın izni, milletimizin sabrı, Kabinemizin gayreti ve sizlerin, hepinizin desteğiyle inşallah, yavaş yavaş aşarak 2003’ten beri sürekli bir şekilde gördüğümüz büyüme rakamlarına inşallah, yeniden ulaşacağız. Yatırımları, üretimi, istihdamı, işi, ekmeği, aşı artırarak daha müreffeh bir ülke olmaya hep beraber inşallah, devam edeceğiz. El ele, hep beraber milletimizin menfaatleri doğrultusunda, birbirimizi eleştirerek ama daha doğru olana teşvik ederek istişareyle alacağımız isabetli kararlarla ve atacağımız adımlarla daha güçlü ve büyük Türkiye’yi milletimize ve bizden sonra gelecek nesillere inşallah, hep beraber sunacağız diyor, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.46

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Buyurun Sayın Dervişoğlu.

III.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, acı haberlerin üst üste geldiği bir günde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini sürdürmesini uygun ve yerinde görmediklerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Son birkaç gündür acı haberler alıyoruz, bugün de yenileri eklendi. Parlamentonun da gündemi yoğun ama bu yoğun gündemin bunca acıyla sürdürülebilmesini de çok yerinde ve uygun görmüyoruz.

Van’ın Bahçesaray ilçesindeki çığ felaketinde kayıplarımız her geçen gün büyüyor. Geçtiğimiz günlerde İdlib’den kara haberler almıştık, şimdi de İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bir uçağın pistten çıkarak 3 parçaya bölündüğünü, şimdilik bir ölüm vakasının olmadığını ama ne olacağının da baktığımız yerden kestirilmesinin mümkün görülmediğini öğrendik. Bu şartlar altında Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini sürdürebilmesi pek tabiidir ki kolay değil.

Ben, biliyorsunuz, aynı zamanda da İzmir Milletvekiliyim, sürekli irtibat hâlindeyim. İzmir’de de yoğun bir infial var. Kanaatim ve inancım odur ki diğer siyasi partilerdeki İzmir milletvekillerinin de durumu aynıdır.

Başkan Vekilimizin riyasetinde diğer Grup Başkan Vekilleriyle birlikte yaptığımız toplantı sonucunda bir karar aldık, kararı zannediyorum ki Başkanımız açıklayacaktır.

Allah milletimize böyle acılı günler yaşatmasın. Dilerim ve umarım ki kayıplarımız büyümez, acılarımız büyümez. Ama şartlar ne olursa olsun acılar da sevinçler de paylaşılması icap eden şeylerdir.

Aziz milletimizin acısını yürekten paylaşıyorum. Yüce Meclise de hem başsağlığı diliyorum hem de bu tutarlı davranışından ötürü kutluyorum.

Saygılarımı sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bülbül...

42.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketlerinin ardından İzmir-İstanbul seferini yapan uçağın Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişi sırasında pistten çıkarak parçalanması olayının ardından Meclisin gündemine devam etmemesinin doğru bir yaklaşım olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van Bahçesaray’da arka arkaya meydana gelen çığ facialarında tablo her geçen dakika ağırlaşmaktadır. Şehitlerimiz, can kayıplarımız vardır. Allah milletimize sabır versin, bu şehitlerimizin yakınlarına büyük sabırlar ihsan etsin diyorum.

Yine aynı şekilde, İzmir-İstanbul seferini yapan yerli hava yolu şirketine bağlı bir uçağımız Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişi sırasında piste tutunamayıp kazaya uğramıştır. Bunun neticesinde uçağın parçalandığı görülmekte. Fakat, 177 yolcunun olduğu ifade edilen uçakta şu ana kadar bir can kaybının olmadığı ifade edilmektedir. İnşallah, bu süreç içerisinde, bütün kurtarma faaliyetleri de tamamlandıktan sonra, bu meselede, hiçbir can kaybı olmadan bu faaliyetler sonlandırılır diye temenni ediyorum.

Bu süreç içerisinde, acılarımızın, meselelerin vahameti karşısında tabii ki Meclisimizde, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında daha başka meselelerin görüşülmemesi doğaldır; Türkiye'nin şu an itibarıyla bundan daha önemli bir gündemi söz konusu değildir.

Ben milletimize başsağlığı diliyor, geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, Allah bir daha bu acıları memleketimize, milletimize yaşatmasın diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

43.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ felaketleri ile Sabiha Gökçen Havalimanı’nda cereyan eden uçak kazası nedeniyle Meclis çalışmalarının sürdürülmesinin uygun olmadığına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; dün Van Bahçesaray’da başlayan çığ felaketi bugün daha da büyüdü maalesef. Dün 5 yurttaşımız hayatını kaybetti, bugün, şu ana kadar ortaya çıkan veriler öyle gösteriyor ki 38 insanımızı yitirdik. Ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz; halkımıza da başsağlığı diliyoruz. Gerçekten çok ağır bir durum. Bir çığ felaketinin sonucunda bu kadar çok insanımızın hayatını yitirmesi çok acı verici bir şey. Orada yaralananlar var, onlara acil şifalar diliyoruz. Çok büyük bir dayanışma oluştu hemen ve acıları birlikte paylaşmak için bu dayanışmanın da sürdürülmesinin önemini bir kez daha vurguluyoruz.

Bugün de -biraz evvel burada görüşmeler sürerken haberini aldık- Sabiha Gökçen’de bir uçak kazası cereyan etti. İnşallah, herhangi bir can kaybı olmadan bu mesele de sonuçlanır. Şu ana kadar gelen haberler can kaybı olmadığı doğrultusunda. Ucuz atlatılmış bir durum. Bu koşullarda herkese, özellikle Sabiha Gökçen’de uçağın içinde bulunanlara, ailelerine tekrar geçmiş olsun diyoruz. Yaralılar varsa onlara da acil şifa diliyoruz.

Bu koşullarda çalışmalarımızı sürdürmek bugün için zor olur. O nedenle yarın itibarıyla devam etmenin daha hayırlı ve uygun olacağı kanaatindeyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

44.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ faciaları nedeniyle Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinden oluşan bir heyetin olay yerine intikal ettiğine, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda cereyan eden uçak kazası nedeniyle Mecliste müzakerelere devam edilmesinin uygun olmadığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Haftaya iyi dileklerle başlamıştık ama iki gündür üst üste çok kötü haberler alıyoruz. Van Bahçesaray’da dün 5, bugün 33’e varan kayıplarımızı, 38 kişinin çığ faciasında hayatını kaybettiğini, çok sayıda vatandaşımızın tedavi altında olduğunu öğrendik. Oradan daha fazla kayıp haberi almamayı ümit ediyoruz. Yaralılara, tedavi altında olan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 4 arkadaşımızdan oluşan bir heyeti Van Bahçesaray’a göndermiş durumdayız.

Yine, bir saat kadar önce Sabiha Gökçen Havaalanı’nda bir uçağın pistten çıktığını, üç parçaya ayrıldığını ve bir yangının hızla söndürüldüğünü hep birlikte takip ettik. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Cahit Turhan’ın açıklamalarından, şu ana kadar bir can kaybı olmadığını ancak pilotlarla irtibat sağlanamadığını ve uçağın içinde henüz çıkarılmayı bekleyen yaralılar olduğunu öğrendik. Bu kurtarma çalışmasının hiçbir ölüm haberi almadan sonuçlanması en büyük temennimiz.

Meclisin hâletiruhiyesi milletinkinin aynısıdır. Meclis milletin aynasıdır. Bu şartlar altında müzakere yapmak, eleştiri yapmak ya da yasa yapmak uygun düşmeyecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz araştırma önergemizi çekiyoruz. Yarın da durumu, tekrar, diğer gruplarla da değerlendirerek görüşeceğiz.

Kimsenin şöyle bir şey düşünmesini istemeyiz: Bazen terör saldırılarında falan biz bu Meclisi özellikle açık tutuyoruz. Bu, devlete, vatandaşlarımıza karşı yapılan saldırılarda bu Meclisin kararlılığını göstermek içindir ancak böylesine acı bir durumda Meclisin çalışması, polemik yapması veya eleştiri, tartışma; bunların hiçbirine yer yok.

Sayın Grup Başkan Vekillerimin kanaatlerine aynen iştirak ediyorum. Takdir sizde olmak üzere biz de durumumuzu ortaya koymuş olalım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akbaşoğlu…

45.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Van ili Bahçesaray ilçesinde yaşanılan çığ facialarının ardından özel bir hava yolu şirketine ait uçağın Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pisten çıkması sonucu meydana gelen kaza nedeniyle grup başkan vekillerinin istişaresi neticesinde Meclis çalışmalarını nihayetlendirme kararını aldıklarına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, ben de hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Tabii, hakikaten acımız büyük. Bugün Van Bahçesaray’da ikinci kez çığ olayının oluşması münasebetiyle acımız daha da büyüdü. Bu münasebetle, ben, Van Bahçesaray’da hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Bütün ekipler, devletin bütün birimleri orada, gerekli müdahaleyi yapmaktalar.

Aynı şekilde, bugün akşam saatlerinde özel bir hava yolu şirketine ait bir uçağın Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pistten çıkması sonucu oluşan bir kaza söz konusu. Bakanlıkla yaptığımız münasebet çerçevesinde, elhamdülillah, şu anda herhangi bir can kaybının olmadığı, yaralılara da hastanelere götürülerek hemen müdahale edildiği ifade edildi.

Ben, bu münasebetle, bu uçak kazasındaki vatandaşlarımızdan da inşallah, hiçbir can kaybı olmadan, güzel, bizi mesrur edecek, sevindirecek haberleri hepimizin almasını ümit ediyorum.

Bu münasebetle, biz de, Grup Başkan Vekili arkadaşlarımızın istişaresi neticesinde, hep beraber, sizlerin de takdiriyle, bugünkü çalışmalarımızı nihayetlendirme kararı aldık.

Bu vesileyle tekrar milletimize başsağlığı diliyor, yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Türk milletinin yaşanılan olaylar karşısında birlik ve beraberlik içerisinde irade oluşturabilen dünyanın örnek milletlerinden biri olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Milletimizin büyüklüğünü, olaylar karşısında oluşan iradesinin ne kadar güçlü olduğunu hep birlikte görüyoruz. Türk milleti, bu olaylar karşısında, hadiseler karşısında daima birlik ve beraberlik içerisinde irade oluşturan dünyanın örnek milletlerinden bir tanesidir; bu gururla ifade ediyorum. Grup Başkan Vekillerimizi, milletvekillerimizi tebrik ediyorum.

Bir eski arkadaşınız olarak zaman zaman bana “Meclisi tarif edin.” dediklerinde ben Meclisin Türk milletinin şah damarı olduğunu ifade etmişimdir, bugün de onu görüyoruz. Gerçekten çok büyük bir acı duyuyoruz hep birlikte. Özellikle Van Bahçesaray’da henüz sonuç tam ortaya çıkmış değil ama 38 kişi; Sayın Grup Başkan Vekilinin söylediği gibi, bizdeki resmî bilgiler de öyle.

Ayrıca İzmir’den İstanbul’a gelen uçaktaki olaylar da henüz tam çözülmüş değil. Dolayısıyla, ortaya çıkan irade milletimize yakışan bir iradedir. Hepinize teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisi ve Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi geri çekilmiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 66 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmesine başlıyoruz.

2.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti Vatandaşlarının Türkiye’de Tıp ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 6 Şubat 2020 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kapanma Saati:19.47



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.