TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           27’nci Birleşim

                                                                                   5 Aralık 2019 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına, sisteme giren bütün kadın milletvekillerine pozitif ayrımcılık yaparak söz hakkı tanıyacağına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, birleşime ara verildiğinde 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü vesilesiyle kadın milletvekillerini çay ikramına davet ettiğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili ilklerin yaşandığına ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, parti gruplarının olabildiğince uzlaşısının sağlandığı bir yasama faaliyeti gerçekleştirildiğine ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Çorum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Isparta Milletvekili Aylin Cesur’un, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünde kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçların giderek arttığına ilişkin açıklaması

2.- Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına, Karabük Üniversitesinin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen herkese şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına ve Dışişleri Komisyonunda kabul edilen (2/2278) esas numaralı Kanun Teklifi uyarınca Türkiye’de üretilen birçok ürünün Sudan’dan gümrüksüz olarak ithal edilebileceğine ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 3 Aralıkta Adıyaman ili Palaş, Burç, Turuş, Ağcin köyleri ile civar köylerde yaşayan hemşehrilerinin köylerinin yapılmayan bağlantı yollarına dikkatleri çekmek için eylem yaptığına ilişkin açıklaması

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Osmaniye ili Kadirli ilçesinde bulunan Ala Camisi’nin restorasyonu sırasında açığa çıkarılan mozaikleri ve yapı elemanlarını koruma amacıyla polikarbon malzemeli örtü oluşturulduğuna ve projenin tamamlanmasıyla caminin ibadete açılacağına ilişkin açıklaması

8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale ilinde kurulması düşünülen yeni JES’lere, JES amaçlı arama ve işletme ruhsatı verilmesine karşı çıkacaklarına, Çanakkale halkının temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sonuna kadar savunacaklarına ilişkin açıklaması

9.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümü ile Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, ülkemizin barış, refah ve istikrarından taviz verilmeden birlik ve beraberlik içinde 2023 hedeflerine ulaşılacağına ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, 27 Kasımda Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında imzalanan Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası’na, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, uyuşturucu madde ve alkol kullanımının ortaokul çağına kadar indiğine, internet üzerinden sahte iddia ve bahis oynatan çetelerle mücadele edilmesini İçişleri Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çiftçilere 2018 yılı sertifikalı tohum kullanım desteği ile buzağı desteğinin ne zaman ödeneceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü, 4 Aralık Madenciler Günü’nü, 5 Aralık Mühendisler Günü ile Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, TOKİ’nin konut sıkıntısı yaşandığı hâlde neden Hakkâri ilinde konut yapmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

18.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Türkiye’nin dünyada kendi SİHA’sını yapan, mühimmatlarını üreten 6 ülke arasında yer aldığına, ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar seçme ve seçilme hakkını 5 Aralık 1934’te elde ettiği hâlde başörtülü kadınların seçimlere katılıp Mecliste ant içerek hizmet etme imkânını 7 Haziran 2015’te bulabildiğine, Dünya Mühendisler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Balıkesir ili Ayvalık ilçesinde yapılması planlanan Karakoç Barajı’nın zeytinciliği ve bölge halkının tarımsal faaliyetlerini sona erdireceğine, çevrenin tahrip edilmesinden, insani taleplerin ve doğanın yok sayılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

22.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

23.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü ile Dünya Mühendisler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

24.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök’ün, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

26.- Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

27.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığına ancak bugün kadın kazanımlarının iktidarın saldırısı altında olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümüne ve terör örgütüne destek verenlerin ister kadın olsun ister erkek Türk milleti tarafından hak ettiği cezayı alacağına ilişkin açıklaması

29.- Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Atabek’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, siyasete katılan kadınların erkek devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldığına ilişkin açıklaması

31.- Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu Ban’ın, başörtülü kadınların Mecliste var olabilmesi için kararlılıkla mücadele eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

32.- Muş Milletvekili Şevin Coşkun’un, erkek egemen politikaların kadınların siyasette yer almasını engellediğine ilişkin açıklaması

33.- Kocaeli Milletvekili Emine Zeybek’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

34.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünde kadın-erkek eşitliğinin sosyal ve siyasal hayatta tam ve koşulsuz olarak gerçekleştiği bir geleceğin inşa edileceğine ilişkin açıklaması

35.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nün kadınların hak mücadelesinde önemli bir yere sahip olduğuna ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık’ın, tarihimiz boyunca Türk kadınının hayatın her alanında erkeklerin yanında yer alarak her türlü sorumluluğu paylaştığına, kadının statüsünün güçlendirilmesi, kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanması için çalıştıklarına, Genel Kurulun dinleyici localarında bulunan Türk Kadınlar Konseyi Derneği Manisa Şubesi üyelerini selamladığına ilişkin açıklaması

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e kadın milletvekillerine gösterdiği pozitif ayrımcılık için teşekkür ettiğine, Van ili Çaldıran ilçesinde bir kaza kurşunu sonucu şehit düşen Piyade Uzman Onbaşı Fırat Demir’e Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle başta İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşener olmak üzere hakları için mücadele veren tüm kadınları saygıyla selamladıklarına ve uğradıkları şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınlarımıza Allah’tan rahmet dilediklerine, kadın cinayetlerinde caydırıcı, ağır cezai yaptırımlar uygulanması ve iyi hâl indiriminin kaldırılması gerektiğine, asgari ücretli vatandaşlarımızın onurlu bir yaşam sürdürebilmek için gerçekçi bir zam beklediğine, asgari ücretten vergi kesilmeyerek yoksulluk sınırına göre belirlenmesi gerektiğine, Londra’da yapılan NATO Zirvesi’ne ilişkin açıklaması

38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümüne, toplumsal huzur ve istikrarımızın en önemli tehditlerinden olan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin devam ettiğine, Ordu ilinde evinin önünde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden Ceren Özdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, kadına şiddetin artmasının sadece adli bir mesele değil aynı zamanda sosyal bir sorun olduğuna ve kadına yönelik şiddet sona ermeden gelişilemeyeceğine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığına, kadınların hayatın her alanında eşit temsile sahip olması açısından ciddi sorunlarla karşı karşıya olunduğuna, açıklanan PISA 2018 Raporu’na, Türkiye'de eleştirmeye ve sorgulamaya dayalı olmayan eğitim sistemi bulunduğuna, Millî Eğitim Bakanı tarafından 37 OECD ülkesi arasında okuma becerilerinde 31’inci, matematik okuryazarlığında 33’üncü, fen bilimlerinde ise 30’uncu olmamızın başarılı sayıldığı bir ortamda acaba kaçıncı olursak başarısız olunacağını öğrenmek istediğine, adalet sisteminin çok ciddi sorunlarla yüz yüze olduğuna, 2018 yılında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan davalara, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Van ili Gürpınar ilçesinde yaşanılan olayda işkenceyi kabul ederek ceza vermemiş hâkim hakkında işlem yapmak için daha ne kadar bekleyeceğini merak ettiklerine ilişkin açıklaması

40.- Bursa Miletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle başta Nezihe Muhiddin olmak üzere kadın hakları için mücadele vermiş bütün kadınlarımızı saygıyla andıklarına, kadınların yaşam hakları konusunda somut, gerçekçi, etkili adımların atılması, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve infaz rejiminde ciddi değişikliklerin yapılması gerektiğine, 5 Aralık ilk Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a ölümünün 5’inci yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine ve Londra’da yapılan NATO Zirvesi’ne ilişkin açıklaması

 

 

41.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan ilk kadın milletvekillerinden Mebrure Gönenç, Hatı Çırpan, Türkan Örs, Sabiha Gökçül ve Şekibe İnsel’i anmak istediğine, tarih boyunca kadınlarımızın önünde var olan engellerin gerek anayasal ve yasal reformlar gerekse idari uygulamalarla kaldırılması gerektiğine, İstanbul Milletvekili Merve Kavakcı’nın maruz kaldığı ayrımcılığın 1 Ekim 2013 tarihinde yüce Meclisin almış olduğu kararla ortadan kaldırılarak bu kutsal çatı altında kadın milletvekillerinin inançlarını yaşayarak görev yapabildiğine, kadın cinayetlerini etkileyen çok farklı bileşenlerin olduğu gibi kadınlarımızın terör şiddetinin de mağduru olduğuna, Astana ve Soçi Protokolleri, Ankara Anlaşması ve Londra Zirvesi’nde İngiltere, Fransa, Almanya’yla yapılan mutabakatla Türkiye'nin meşru müdafaa hakkının kabul gördüğüne ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, 3 Aralık günü Genel Kurulda okunan Danışma Kurulu önerisine ret oyu kullandığına, Meclis Başkanlığına verdiği dilekçeyle 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde yapılacak görüşmelere ilişkin söz talebinde bulunduğuna, İç Tüzük 60 ve 61’de söz alma ile söz sırasının nasıl dağıtılacağının tanımlandığına ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünde kadına karşı şiddetin arttığı bir ülke hâline gelindiğine ilişkin açıklaması

44.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’ın, 7 Aralık Kilis’in düşman işgalinden kurtarılışının 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

45.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Türkiye'nin dünya pazarında narenciye üretiminde 9’uncu sırada yer aldığına, narenciye üreticilerinin sorunlarını Tarım ve Orman Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

46.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle 1930 yılında Artvin ili Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesine seçilen ilk kadın Belediye Başkanı Sadiye Hanım’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

47.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 5 Aralık Dünya Toprak Günü’ne ilişkin açıklaması

48.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, İzmir ili Aliağa ilçesi ÇEBİTAŞ Demir Çelik AŞ işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, tutuklu bulunan Avukat Murat Canım’ın yeniden yargılanma talebiyle cezaevindeki direnişini sürdürdüğüne, keyfî ve hukuksuz tanık uygulamalarının bir an önce kaldırılması, insanların özgürlüklerinin sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

50.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, seçme hakkına aykırı olan yüzde 10’luk barajın kaldırılması, kadın yurttaşların seçilme hakkının etkili kılınması, Meclisteki cinsiyet dağılımının ayrımcı olmayan bir aritmetiğe taşınması ve milletvekillerinin yasama görevlerini içtikleri ant gereği hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik, insan hakları ve anayasa ekseninde yerine getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

51.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya’nın ilçelerinde yaşanılan yol sorununa ve 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

52.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, sivil toplum örgütlerinin duyarlılığı sonucu termik santraller konusunda geri adım atıldığına, Simav ve Gönen Çayı’nın kirliliği konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

53.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Kırklareli ili Lüleburgaz ilçesi Ovacık Köy Muhtarı İlyas Tokatlı’nın sıkıntılı tren yolu menfezlerinin tamiratının yapılması konusundaki talebine ilişkin açıklaması

54.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 5 Aralık seçme ve seçilme hakkının elde edilmesinin 85’inci yıl dönümü vesilesiyle seçenlerin ve seçilenlerin haklarının gasbedilmediği özgür bir Türkiye dilediğine ilişkin açıklaması

55.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Adli Tıp Kurumu raporuna rağmen cezaevinde tutulan Emine Aydoğan’ın vefat ettiğine ve yas tutma hakkının, kendi inanç biçimine göre gömülme hakkının ihlal edildiğine ilişkin açıklaması

56.- Muş Milletvekili Şevin Coşkun’un, Halkların Demokratik Partisine yönelik gözaltı ve tutuklamaların sistematik olarak devam ettiğine, demokratik siyasetteki ısrarlarının ve mücadelelerinin devam edeceğine ilişkin açıklaması

57.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Iğdır Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinin kurulmasını sağlayan başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği geçen yetkililere teşekkürlerini sunduğuna ilişkin açıklaması

58.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ili Doğanşehir ilçesi Elmalı Mahallesi ile Malatya-Gaziantep yolu üzerinde bulunan Savaklı Mahallesi’nde yaşanılan sorunlara, Doğanşehir-Kapıdere yolunun yenilenmesi gerektiğine, Kapıdere, Göldere, Küçüklü köyleri ile Kahramanmaraş ili Tatlar köyünün olduğu bölgede yaşayan halkın taleplerine ilişkin açıklaması

59.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, Cezayir’in Bechar şehrinde Kayı Holding tarafından yapılan askerî hastane inşaatında çalışan Türk işçilerin birikmiş ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle grev yaptığına, İstanbul ili Adem Çelik Şirketler Grubu Avalon şantiyesinde çalışan işçilerin hukuksuz şekilde işten çıkarıldığına ilişkin açıklaması

60.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, zor durumda olan fıstık üreticileri için Tarım ve Orman Bakanının gerçekçi adımlar atmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

61.- Erzincan Milletvekili Burhan Çakır’ın, Vodafone Arena’da oynanacak olan Ziraat Türkiye Kupası 5. Tur ilk maçında Anagold 24 Erzincanspor ile Beşiktaş’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

63.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Parlamentonun oluşturmuş olduğu hukuk düzenine ve o hukuk düzenine uygun olarak yargılama yapan yargı teşkilatımıza “çete” denilemeyeceğine ilişkin açıklaması

64.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında ifade ettiği Adalet ve Kalkınma Partisinin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve yeni bir vesayet inşa ettiği yönündeki iddialarını reddettiklerine ilişkin açıklaması

65.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında ifade ettiği Adalet ve Kalkınma Partisinin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve yeni bir vesayet inşa ettiği yönündeki görüşlerine aynen iştirak ettiklerine ilişkin açıklaması

66.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, istibdat oluşturmanın anayasal bir suç olduğuna ilişkin açıklaması

67.- Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, Sivas ili Doğanşar-Koyulhisar ilçeleri arasındaki yol ile Hafik-Doğanşar ilçeleri arasındaki yolun tamamlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

68.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, VEDAŞ elektrik şirketinin yanına jandarmayı alarak Hakkâri ili Yüksekova ilçesi Dilekli köyüne baskın yaptığına ilişkin açıklaması

69.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, Hükûmetin yoksul hanelere suçlu muamelesi yapmasının ve jandarmanın VEDAŞ elektrik şirketinin tahsildarı gibi davranarak halka zulmetmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

70.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, Siirt ili Kurtalan ilçesi Anadolu Lisesi Müdürüyle ilgili okuldaki öğrencilere psikolojik şiddet uygulaması nedeniyle gerekli işlemin başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

71.- Elâzığ Milletvekili Zülfü Demirbağ’ın, yer, tarih, zaman değişse de hastalıklı zihniyetlerin değişmediğine, şiddet, taciz ve katliamların devam ettiğine, özellikle gencecik kızlarımızı dağlarda yaşamaya mahkûm eden, istismar eden ve gerektiğinde canlı bomba olarak kullanan PKK, DAEŞ, YPG, FETÖ gibi illegal terör örgütlerini nefretle kınadığına ilişkin açıklaması

72.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

73.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisini görüp ayağa kalkmadı diye belediyede çalışan şoföre tuvalet önünde oturma cezası veren AK PARTİ’li Güngören Belediyesi Başkan Yardımcısı Veysel İpekçi hakkında ne gibi işlem yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

74.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 6 Aralık âlim ve mütefekkir Said Halim Paşa’nın katledilişinin 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

75.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, İçişleri Komisyonunun İç Tüzük madde 88’e göre 144 sayılı Kanun Teklifinin 11’inci maddesini Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle geri çekip çekmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

76.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in, Selahattin Demirtaş gibi siyasi tutuklular yüksek güvenlikli hücrelerde tutulurken kadın cinayeti işleyenlerin nasıl açık cezaevinde tutulduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

77.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, bir toplumda kadına gösterilen saygı ve değerin o toplumun demokratikliğinin, çağdaşlığının ve gelişmişliğinin göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

78.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın tabi tutuldukları soykırımı kınamak adına Meclis çatısı altındaki siyasi partileri ortak bir deklarasyon yayınlamaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

79.- İstanbul Milletvekili Emine Sare Aydın Yılmaz’ın, kadın milletvekillerinin söz taleplerini geri çevirmeyerek 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’ne yakışır bir yönetim sergileyen Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e teşekkür ettiğine, tüm kadınların şiddetten, kadın cinayetlerinden, nefretten, dışlayıcı, hukuksuz davranış ve uygulamalardan arındığı, daha adil ve eşit bir dünyaya erişmelerini dilediğine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin Genel Kuruldaki görüşme programının Türkiye Büyük Millet Meclisi internet sayfasında yer alacağına ve bastırılarak üyelere dağıtılacağına, bütçe müzakerelerinde üyelerin söz kayıt işlemleri ve usullerine ilişkin duyuru

 

 

B) Önergeler

1.- Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ın, 5 Aralık 2019 tarihinde Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına dair yazısının Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/53)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, 145 Sıra Sayılı 21/11/2019 tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ve 146 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden Gündem’in "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 5 Aralık 2019 Perşembe günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- 21/11/2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/279) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 145)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2420) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 146)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ankara Miletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 145 sıra sayılı Kanun üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 145) 21/11/2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin oylaması

2.- (S. Sayısı: 146) Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

3.- (S. Sayısı: 144) Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması

5 Aralık 2019 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına, sisteme giren bütün kadın milletvekillerine pozitif ayrımcılık yaparak söz hakkı tanıyacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı söz vermeden önce bir konuyla ilgili düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

Bugün, 5 Aralık Kadın Hakları Günü. Mustafa Kemal Atatürk’ün dünyadaki pek çok gelişmiş ülkeden önce Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını verdiği günün 85’inci yılını kutluyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet pek çok yeniliği içerir. Bunların en önemlilerinden bir tanesi kadına yönelik olan düşünce yapısıdır. Mustafa Kemal Atatürk, kadının yükseldiği ve kadının toplumun her alanında hak ettiği yeri fazlasıyla aldığı bir düzeni arzu etmiştir. Cumhuriyet projesinin içerisinde kadına verilen önem bu nedenle çok ayrı bir yer tutar. Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti kurmadan önce kafasında çoktan şekillendirmiştir kadının toplumdaki siyasal durumunu, hukuki durumunu, ekonomik durumunu; toplumun her alanındaki durumu Mustafa Kemal Atatürk için bir ayrıcalık olarak görülmüştür ve Mustafa Kemal Atatürk, her fırsatta kadını yüceltmiş ve ona hak ettiği yeri vermeye gayret etmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan tam yedi ay önce Mustafa Kemal Atatürk 17 Mart 1923 tarihinde Tarsus’u ziyarete gider. Tarsus’a gittiğinde kalabalık bir heyet kendisini karşılar. Bu heyetin içerisinde yer alan, emperyalizme karşı verilmiş mücadelenin önder isimlerinden Adile Çavuş ya da Kara Fatma ismiyle bilinen kadınımız Mustafa Kemal Atatürk’ün ayaklarına kapanır ve “Bastığın toprağa kurban olayım Paşam.” der. Mustafa Kemal Atatürk hemen, derhâl Adile Çavuş’u yerden kaldırır ve ona şöyle söyler: “Kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” (AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, cumhuriyetimizin en önemli projelerinden biri olan kadın-erkek eşitliği, fırsat eşitliği böylesine gelişen bir süreçte gelişmiş ve bugün de kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkının kutlandığı bir gün olarak hepimizin gururla andığı bir gün olmuştur.

Bugün kadınlarımıza pozitif ayrımcılık yapacağız; bir dakikalık konuşmalarda sisteme giremeyen bütün kadınlarımız sisteme girdiklerinde her birine ayrı ayrı söz vereceğim. (AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını veren bu özel ve güzel günü kutluyorum ve Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını rahmetle, saygıyla, minnetle bir kez daha anıyorum. (AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle söz isteyen Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Tamer’e aittir.

Buyurun Sayın Tamer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Değerli Başkanım, her şeyden önce, vermiş olduğunuz sözden dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Evet, bugün 5 Aralık ve Dünya Kadın Hakları Günü olarak kutluyoruz. Bundan seksen beş yıl öncesinde Türk kadınını âdeta yücelten, pek çok Avrupa ülkesinden daha önce kadına seçme ve seçilme hakkını veren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 Aralık, yani iki gün önce Dünya Engelliler Günü idi. Hiç şüphesiz ki hepimiz bir engelli adayıyız. Allah hiç kimseye engellilik vermesin ama hayatımızın bir döneminde engelli olabileceğimizi de hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız lazım. O anlamda da şu andaki engelli kardeşlerimize şefkatle, onlara daha sevecen ve onların hayatlarını kolaylaştıracak bir şekilde, bir tavırla yaklaşmak hepimizin görevidir diye düşünüyorum. Engelliliği bugün burada konuşuyoruz, benden önce iki gün öncesinde de Mecliste pek çok konuşmacı değerli milletvekili arkadaşlarımız oldu, hepsine teşekkür ediyorum. Gerçek anlamda da o arkadaşlarımız, engellilerin problemlerinin ortadan kaldırılmasıyla ilgili pek çok öneriler sundular. Sosyal devletin görevlerinden bir tanesi de engelli haklarını, engelli kardeşlerimizin hayatlarını kolaylaştırmayı da sağlamaktan geçer. İşte, bu anlamda AK PARTİ olarak engelli kardeşlerimize farklı bir pozitif ayrımcılığı da biz yapmış olduk.

Pozitif ayrımcılık deyince, bugün hanım kardeşlerimize, bayan arkadaşlarımıza yapacağınız pozitif ayrımcılık için de sizi ayrıca kutluyorum Değerli Başkanım.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında Engelliler Hakkında Kanun’u -ilk defa olarak- çıkardık ve bu çerçeve içerisinde özel eğitim, istihdam, sosyal yardım ve evde bakım gibi özel bakım hizmetlerine erişebilmek adına engelli temel hak ve hukukunu aşağı yukarı 1.500 maddelik engelliler hukuku oluşturdu. 2009 yılında Birleşmiş Milletlerin bununla ilgili ilk sözleşmesini imzalayan 48 ülke arasında yer aldık.

Yine aynı şekilde 7 Mayıs 2010 tarihinde önemli bir Anayasa değişikliği yaparak engellilerle ilgili alınacak tedbirlerin, ilkelerin aykırı sayılmayacağı hükmünü Anayasa’ya koyarak engellilerle ilgili bir pozitif ayrımcılık getirdik. Tabii, bunlar yeterli mi? Değil.

Değerli kardeşlerim, pek çok şeyler yapıldı. Özel eğitim okullarında öğrenci sayılarını… Burada sayılara sizi boğmak istemiyorum ama yapmış olduğumuz bu güzelliklerden de bahsetmeden geçemeyeceğim. 2013 yılında yapılan bir başka düzenlemeyle “sakat” kelimesini “çürük” kelimesini kaldırarak, o engelli kardeşlerimizin ruhunu okşayarak “engelli” kelimesini getirdik. Bunlar hep aslında pozitif ayrımcılık ve hiçbir milletvekili arkadaşımızın, siyasetin de dışında hiçbir vatandaşımızın engellilerle ilgili aksi veya negatif bir tutum içerisinde olacaklarını zannetmiyorum. O açıdan tüm partiler olarak, partiler üzeri bir konu olduğu için engelli kardeşlerimizin hayatlarını kolaylaştıracak ne varsa bu Mecliste yapmak hepimizin görevidir, yapmakla yükümlüyüz diye düşünüyorum.

2014 yılı itibarıyla engelli ve yaşlı vatandaşların önemli şehir içi taşımacılığında özellikle bireylerin refakatçılarına da ücretsiz hak tanındı.

Zamanım kalmadı ama şunu ifade etmekte fayda var diye düşünüyorum: Engelli kardeşlerimizin sıkıntılarını hatırlamak, başarılarının farkına vardırmak sadece bir günle olmaz yani 3 Aralıkta olmaz, bizim tüm yıl boyunca, üç yüz altmış beş gün engelli kardeşlerimizi düşünmek zorunda olduğumuzu ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

İSMAİL TAMER (Devamla) – Değerli Başkanım, tekrar size teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Meclis çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Çorum’un sorunları hakkında söz isteyen Çorum Milletvekilimiz Sayın Tufan Köse’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Köse, süreniz beş dakika.

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Çorum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam seksen beş yıl önce, 5 Aralık 1934’te bu çatı altında kabul edilen bir yasayla ülkemizde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Ben bu günün tüm kadınlarımıza ve dünyadaki kadınlara kutlu olmasını diliyorum. Kadının toplumdaki esaretine ve görünmezliğine karşı Atatürk döneminde atılan en önemli adımlardan biridir ama 2019 yılında kadının uğradığı şiddeti, ayrımcılığı ve kadın cinayetlerini gördüğümüzde daha atmamız gereken, yürümemiz gereken çok yol olduğu da açıktır. Tabii, 1934’te bu kanun kabul edildi ama bundan çok öncesi de var. 1930’da yerel seçimlerde, belediyelerde ve 1932’de de muhtarlık seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı o günün çok gelişmiş Fransa’sından, İsviçre’sinden, Yunanistan’ından çok daha önce tanınmış. O dönemin yöneticilerinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının da bu noktadaki çok ayrıntılı ve geleceği gören düşüncelerini buradan bir kez daha anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çorum’un çok sorunu var ama Çorum’un en önemli sorununun, sorunlarının etkili yerlerde, iktidar makamlarında etkili bir biçimde savunulmaması olduğunu düşünüyorum. Bu noktada İYİ PARTİ’nin Ankara Milletvekilinin de -biz de geçmişte bu konulardan bahsettik ama- uyarıcı yolda verdiği soru önergelerinin eleştirilmesini doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Örnek olsun, Çorum bir KOBİ kenti. Çorum, üretimde ve bölgesindeki iller içerisinde yıldız bir kent. Ama Çorum’da maalesef devlet yatırımı yok. Zaten Çorum’un iş adamı, esnafı, ustabaşısı, mühendisi de devletten herhangi bir yardım istemiyor. Devletten ne istiyor? Navlun ücretlerinde dünyada yarışabilmek için demir yolu istiyor hem de hızlıca. Çok dile getirdim bu kürsüden: İktidar partisi Çorumluyu oyalıyor. Çorum’a yapılacak demir yolunun etüt projelerine 2016’da başlanmış, etüt projelerinin bile üçte 2’si daha tamamlanamamış. Yani dört yılda etüdün üçte 2’si tamamlanamadığına göre, yatırım ne zaman gelir belli değil. Hâlbuki 2023’te yapılacağı bu kürsülerden çok iddia ediliyordu.

Çorum’un havaalanı konusu. Değerli arkadaşlarım, bizim hayalimiz, Çorumluların hayali 1 milyonluk ve ihracatı da 10 milyar dolar olan bir kent. Bu yolda da emin adımlarla ve hızlıca, kendi eti ve yağıyla kavrularak ilerliyor. Ama Çorum’un bir havaalanı yok. Çorum’un havaalanına en son para, ödenek 2002 yılında gelmiş yani sizin iktidarınız gelmeden önce, AK PARTİ’nin iktidarı gelmeden önce. 2002’den sonra tek kuruş para harcanmamış.

İktidara yürüyoruz. İlk genel seçimde Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olacak ve Çorum’a havaalanı yapmanın sözünü ben buradan Çorumlu hemşehrilerime vermek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Çorum, Anadolu’nun Mezopotamyası’dır. Niye Anadolu’nun Mezopotamyası diyorum? Çorum, Yeşilırmak ve Kızılırmak’ın ortasında bulunan verimli arazileriyle, düz arazileriyle çok önemli bir kent ama Çorum’da, maalesef, sulu tarım -ki o sulu tarım da cazibeli suyla yapılan bir sulu tarım değil yani devlet yatırımıyla, kanallarla sulanan araziler değil birçoğu- ancak yüzde 14 seviyesinde yani Çorum’un arazilerinin yüzde 86’sı sulanamıyor değerli arkadaşlarım. Bu konuda da yıllardır gönderilen ödenekler sadece proje ortadan kaldırılmasın anlamında gönderilen çok düşük ödeneklerdir ve “sulama” adı altında Çorum’da yapılan hiçbir çalışma günümüzde kalmamıştır.

Arkadaşlar “Çorum, KOBİ kenti.” dedim. Çorum’da gerçekten çok önemli kuruluşlar bugün finansal darboğaz içinde. Bunun anlamı şu: Hani ticaret yapan kentler vardır, almazsınız, satmazsınız, finansal sorunlarınızı çözersiniz ama üreten kentler, üreticiler, imalatçılar “Ben üretmiyorum, ben işçimi çıkarıyorum.” diyemez. Gidiyorlar bankalara Çorum’un iş adamları, Çorum’un KOBİ’leri, gittiklerinde deniyor ki: “Kardeşim, sizin bilançolarınız zayıf, satışlarınız düşük.” E, kardeşim, benim satışlarım düşük olmasa, bilançom çok iyi olsa ben sana niye krediye geleyim? Ortam belli, Türkiye kan ağlıyor. Çorum’un üreticisi, Çorum’un imalatçısı KDV alacaklarını alamıyor. Hadi tamam, kredilere ulaşamıyoruz, KDV alacaklarında Çorum için bir noktada kolaylık sağlayın; o da yok. İki tane devlet yatırımı vardı, şeker fabrikasını geçtiğimiz yıl özelleştirdiniz, çimento fabrikası da çok önce özelleştirilmişti ama özelleştirilen çimento fabrikası da tamamen üretimini durdurdu ve fabrikasını başka bir yere taşıdı.

Biz Çorumlular olarak devletten herhangi bir inayet beklemiyoruz, iktidar nezdinde işimizi ciddiyetle takip edecek iktidar partisi temsilcilerini ve iktidar partisi temsilcilerinin de bu konuları ısrarla takip etmesini istiyoruz. Eğer takip etmeyeceklerse en kısa sürede iktidar gelerek -Cumhuriyet Halk Partisi olarak- biz bu işleri sonuna getireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Yine “Çorum sahipsiz.” dedim. Değerli arkadaşlarım, yola çıkıyoruz; Ankara’dan yola çıkın, Samsun’dan yola çıkın, Amasya’dan yola çıkın, nereden yola çıkarsanız çıkın -tabii çok önemli midir bilmiyorum yani bu kadar yoksulluğun olduğu, adaletsizliğin olduğu, işsizliğin, terörün olduğu bir ülkede söyleyeceğim konu çok önemli olmayabilir belki ama bizi yaralıyor- Çorum il sınırlarına girene kadar Karayolları Çorum’a ait herhangi bir yol göstergesi, levha, tabela koymamış. Bakın şimdi, Ankara’dan çıktık, Samsun’a gidiyoruz; “Elmadağ 22, Kırıkkale 54, Samsun 394” diyor, hâlbuki Çorum bu noktada 200 kilometrelik bir mesafede. Yani çok önemli olmadığını biliyorum ama yola çıkan bütün Çorumluların yüreğini yaralayan bir konudur bu. Bu konuda da Karayollarını uyarıyorum: En kısa zamanda yol levhalarını düzeltsinler.

Çorum’un sorunlarının çözüm yeri Cumhuriyet Halk Partisi iktidarıdır. Buradan da Çorumlulara bunun sözünü veriyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, 5 Aralık Kadın Hakları Günü ve Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin Cesur’a aittir.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

3.- Isparta Milletvekili Aylin Cesur’un, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü. Bugün, aslında Türkiye'de kadınların birey olmanın gururunu yaşamasının ve bu Mecliste sizlerin oturduğu sıralarda cesaretle kaldırılan ellerin geri kalmışlığa başkaldırışının yıl dönümü. Bugün, 5 Aralık 1934’te cumhuriyetin kurucusu Büyük Atatürk’ün devrimlerinin en önemlilerinden birinin gerçekleştiği günün yıl dönümü. Bugün, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilişinin 85’inci yıl dönümü. Gerekli yasal değişiklik için 1934 yılında Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekili Meclise yasa önerisi sundular. 317 üyeli Mecliste oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla kabul edildi. O gün tam bu kürsüde İsmet İnönü “Türk inkılabı denildiği vakit, bunun kadının kurtuluş inkılabı olduğu beraber söylenecektir. Şimdi almakta olduğumuz teşebbüs, bir kurtuluş istikametinin tamamlanması, neticelenmesi ve en verimli bir hâle getirilmesidir. Gelecek Büyük Millet Meclisinde kadın saylavlarla beraber çalışmak Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan beri bu memlekete getirdiği feyizlerin daha çok genişlemesini, daha ileri verimlerde bulunmasını temin edecektir.” diyecektir.

Türkiye o gün bu hakları hak sahibi olan biz kadınlara verdiğinde birçok Batılı ülkenin önüne geçti. O tarihte ne Fransa’da ne İtalya’da ne İsviçre gibi ülkelerde kadınlara bu haklar verilmemişti. 8 Şubat 1935 seçimlerinde 18 kadın -1’i ara seçimle- 5’inci Dönem milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine girdiler ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez yer alan bu kadın milletvekilleri siyasi alanda Türk kadınlarının öncüsü oldular. Kendilerini saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz Türk kadınları Büyük Atatürk'e şükran ve minnet borçluyuz. Bugün 600 üyeli Meclisimizde 104 kadın milletvekili var ve kadın milletvekillerinin oranı hâlen yüzde 17'lerde. 46 gelişmiş ülkede kadınların temsil oranı yüzde 30-40'ların üzerinde. Hâlen ülkemizdeki kadınların bu hakkı ne ölçüde ve ne kadar özgürce kullanabildikleri tartışma konusu.

Aradan tam seksen beş yıl geçti. Türkiye nüfusunun yüzde 49,8’i kadın. Ben burada sizlerin huzurunda üzülerek ifade etmeliyim ki, bu kadar sene sonra hâlâ kadına şiddetin nasıl önlenmesi gerektiğini ve çocuk anneleri konuşuyoruz. Dünya Ekonomik Forumu'nun Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'na göre son on yılda Türkiye 20 basamak gerilemiş ve kadın-erkek eşitliğinde 142 ülkeden 125'inci sıraya gelmişiz. Kadınların toplam işsizler içerisindeki oranı yüzde 27’lerin üzerinde.

Kadına şiddeti konuştuk daha geçen hafta ve Ordu'da 22 yaşında bir balerin genç kardeşimiz, pırıl pırıl, Ceren Özdemir evinin önünde bıçaklanarak can verdi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.

Kadınlarımızın sorunları bu kadar vahim hâldeyken, kadına seçme-seçilme hakkının verilişini kutladığımız şu günlerde kadına yaşama hakkı aranır hâle gelmişken daha çok yolumuz var değerli milletvekilleri. Kimse verecek değil aradığımız ve hak ettiğimiz hakları, biz alacağız. Nasıl alacağız? Dede Korkut hikâyelerinin birinde Salur Kazan Han'ın karısı Boyu Uzun Burla Hatun'dan bahsedilir. Kahraman ve tam anlamıyla bir Türk anası Burla Hatun. Burla Hatun'un oğlu tutsak olduğu zaman, kocası Salur Kazan Han onu kurtarmaya gider. Bu gidiş uzayınca Burla Hatun, hizmetinde bulunan kırk ince belli kızı yanına alıp kocasını aramaya gider ve düşmana yenilmek üzereyken yetişir, oğlunu ve kocasını kurtarır. Ve gerçek bir hikâye ama o da destan gibi: Tarih: 22 Mayıs 1919, Kadıköy mitinginde Münevver Saime Hanım sesleniyor, Yunan işgalinde yurdumuz: "Az söylemek, çok iş yapmak zamanı gelmiştir. Biz yalnız ağlıyoruz; ağlamakla kazanılacak, hıçkırıklarımızı işitecek kalp yoktur. Teşkilata, nihayet fiiliyata başlamak lazımdır.” Ve Büyük Atatürk seslendi: “Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – …sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin savaş malzemelerini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur.” Bundan dolayı hepimiz, Büyük Atatürk'ün dediği gibi, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar kutlayalım.

Türk kadını için artık geriye dönüş söz konusu olamaz. Kahramanlığı Dede Korkut Destanı’nda yazılan ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı’nda her zorluğa eşit olarak katlanan Türk kadını, içinde olduğu sıkıntıları da giderecektir. Şiddet de yoksulluk da kaderi değildir; kimseye de muhtaç değildir. Türk kadını Atatürk'ün gösterdiği ışıklı yolda yürümeye mecburdur, Türk kadını bunun bilincindedir; bu ışık ona yetecektir.

Büyük Atatürk’ün aziz hatırası önünde tüm cumhuriyet kadınları adına ihtiramla eğiliyor, bütün kadınlarımızın Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bu arada, Sayın Cesur’u konuşmasında yalnız bırakmayan değerli misafirlerine de hoş geldiniz diyorum. Onların da Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi ilk 20 milletvekilimize söz vereceğim. Ondan sonra sadece sisteme giremeyen, konuşmak isteyen kadın milletvekillerimizin hepsine söz vereceğim.

Sayın Aydın…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünde kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçların giderek arttığına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

5 Aralık 1934’te Atatürk bir kez daha tüm dünyaya örnek olacak bir karara öncülük etti. Kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkı için harekete geçti ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle bundan seksen beş yıl önce kadınlar en demokratik haklarına kavuştu. Kadınlar bu hakka kavuşsa da kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçlar ne yazık ki giderek artıyor. Daha dün Ceren Özdemir kızımız hunharca katledildi, katilin ifadeleriyse kan dondurucu. Geçen hafta Güleda Cankel kızımız da cinayete kurban gitti. Kasım ayında 39 kadın, 2019’un ilk on bir ayında 430 kadın katledildi bu ülkede. Dünya görüşümüz ne olursa olsun, birbirimizden farklı düşündüğümüz konular da olsa hiçbirimiz “Kadınlar öldürülsün, çocuklar zarar görsün.” diyemeyiz.

Bir an önce daha fazla önlem alınmalı diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal…

2.- Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına, Karabük Üniversitesinin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen herkese şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5 Aralık Kadın Hakları Günü vesilesiyle tüm kadınlarımızın bu güzel gününü kutluyorum.

Eğitimden bahsedeceğim.

Karabük Üniversitemiz 29 Mayıs 2007 tarihinde kurulmuştur. 2002 yılında 2 bin civarında olan öğrenci sayısı bugün 50 binler seviyesine ulaşmış olup ayrıca 83 ülkeden 8 bin civarında uluslararası öğrencisi bulunmaktadır. Karabük merkez yerleşkemizde 13 fakülte, 6 yüksekokul, 4 enstitü, 1 uygulama ve araştırma merkezi bulunmaktadır. Safranbolu ilçemizde 4 fakülte, 2 yüksekokul, 1 akademi, 2 uygulama evi ve atölyeleri bulunmaktadır. Yenice, Eskipazar, Eflani ve Ovacık ilçelerimizde 1’er yüksekokul bulunmaktadır. Karabük Üniversitesinin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen herkese Karabüklüler adına şükranlarımı sunuyorum.

Diğer taraftan, 2002 yılında ülke genelinde 53 devlet üniversitesi, 23 özel vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 76 üniversite var iken bugün 129 devlet üniversitesi, 78 özel vakıf üniversitesi olmak üzere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü. Tüm mühendislerimizin, değerli meslektaşlarımın Mühendisler Günü’nü kutluyorum.

Mühendislik, matematik ve temel bilimlerin ortaya koyduğu, teorik ve deneysel araştırmalar, tecrübe ve uygulama yoluyla kazanılmış bilgileri akıllıca kullanarak, doğadaki madde ve enerjiyi ekonomik olan yöntemler geliştirerek insanoğlunun yararına sunan bir meslektir. Modern anlamda mühendis, bilim insanlarının ürettiği teorik bilgiyi tekniker ve teknisyenlerin uygulayabileceği pratik bilgiye dönüştüren kişidir. Ülkemizin imarına ve kalkınmasına çok büyük katkıları olan mühendislik mesleğinin ilgi ve faaliyet alanları sosyal yaşantımız içerisinde çok geniş bir yere sahiptir. Hayatımızı kolaylaştıran çözümlerin çoğu mühendislik ürünüdür.

Ülkemizin gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunan, en kötü koşullarda bile ilkelerinden, değerlerinden taviz vermeyen tüm mühendislerimizin Mühendisler Günü’nü kutlar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’inci yıl dönümünde, cumhuriyetten evvel nüfus sayımında dahi yer verilmeyen kadınlara “Kuşku yok ki devrimci adımlar iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı; yenilik ve ilerlemeler birlikte gerçekleştirilmelidir.” diyerek, biz kadınlara eğitimde, sosyal hayatta, iş hayatında ve siyasette erkeklerle eşit haklar sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ilk kadın vekillerimizden olan Afyonkarahisar Milletvekilimiz Mebrure Gönenç’i ve kadın temsiliyetini artırmak için mücadele eden herkesi saygı ve minnetle anıyor, bir gün bu Meclisin en az yarısının kadın milletvekillerinden oluşmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına ve Dışişleri Komisyonunda kabul edilen (2/2278) esas numaralı Kanun Teklifi uyarınca Türkiye’de üretilen birçok ürünün Sudan’dan gümrüksüz olarak ithal edilebileceğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Avrupa ülkelerinden yıllar önce, 5 Aralık 1934 yılında kabul edilen yasayla Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 85’inci yılı kutlu olsun. İleri görüşlü ve eşitlikçi yaklaşımıyla Türk kadınını hak ettiği yere getirmek isteyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.

Dışişleri Komisyonunda (2/2278) sayılı Türkiye Cumhuriyeti ve Sudan Cumhuriyeti Arasında Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi kabul edildi. Anlaşma uyarınca -özellikle dikkat etmenizi istiyorum- 50 bin büyükbaş, 2 bin küçükbaş hayvan, 8 bin ton et Sudan’dan gümrüksüz ithal edilecektir. Buna da ek olarak 2 milyon adet yumurta, bal, patates, domates, un, makarna gibi Türkiye’de üretilen ürünler buradan gümrüksüz ithal edilecek.

Şimdi ben soruyorum: Makarnanın ne işi vardır Sudan’da? Biz yumurtaları satmak için uğraşırken yumurta ithal edeceğiz, ayrıca domates satmak için uğraşırken Sudan’dan domates alacağız; bu hangi akla ve mantığa sığmaktadır?

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 3 Aralıkta Adıyaman ili Palaş, Burç, Turuş, Ağcin köyleri ile civar köylerde yaşayan hemşehrilerinin köylerinin yapılmayan bağlantı yollarına dikkatleri çekmek için eylem yaptığına ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

3 Aralık 2009 günü Palaş, Burç, Turuş, Ağcin köyleri ile civar köylerde ve yerleşim birimlerinde yaşayan binlerce hemşehrimiz köylerinin bir türlü yapılamayan bağlantı yollarına ve kavşak çalışmalarına dikkatleri çekmek üzere Adıyaman-Şanlıurfa kara yolunu bir süreliğine trafiğe kapatarak eylem yapmışlardır. Köylülerimiz bu eylemlerle yapımı tamamlanan Şanlıurfa-Adıyaman kara yolu çalışmaları sırasında ihmal edilen ve bir türlü yapılamayan, köylerinin grup yolunu kara yoluna bağlayan kavşağın yapılmasını talep etmişlerdir.

Buradan, milletin Meclisinden Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Karayolları Bölge Müdürlüğüne çağrıda bulunuyorum: Trafik terörüne canlarımız kurban olmadan, yeni hayatlar sönmeden köylülerimizin haklı kavşak taleplerini karşılayın, bağlantı yollarını bir an evvel tamamlayın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Osmaniye ili Kadirli ilçesinde bulunan Ala Camisi’nin restorasyonu sırasında açığa çıkarılan mozaikleri ve yapı elemanlarını koruma amacıyla polikarbon malzemeli örtü oluşturulduğuna ve projenin tamamlanmasıyla caminin ibadete açılacağına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Osmaniye Kadirli ilçesinde bulunan mülkiyeti Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey adına kurulmuş vakfa ait Ala Cami milattan sonra 425-450 yılları arasında Roma bazilikası olarak inşa edilmiş, Bizans döneminde kilise kısmı yapılmıştır. 1480-1490 yılları arasında ise Dulkadiroğulları Beyliği tarafından camiye çevrilen tarihî yapı 1924’e kadar cami olarak kullanılmıştır. 1924 tarihinden sonra metruk hâlde terk edilmiştir. Bu önemli kültür varlığının geri kazandırılması amacıyla Vakıflar İdaresince Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu onaylı projeler doğrultusunda 2014 yılında restorasyon işine başlanmıştır. Restorasyon sırasında açığa çıkarılan mozaiklerin ve yapı elemanlarının güneş, yağmur ve doğa koşullarından etkilenmemesi, aynı zamanda yapının nefes alabilmesi gerekliliği dikkate alınarak konusunda uzman bilim adamlarının görüşleri alınarak Koruma Kurulu kararlarıyla üzerine polikarbon malzemeli örtü oluşturulmuştur. İddia edildiği gibi bahse konu yapıdaki örtü, yapının kaybolan unsurlarını tamamlamaya yönelik değil, koruma amaçlıdır. Projenin yakın zamanda tamamlanmasıyla yaklaşık bir asırdır kapalı olan Ala Cami yeniden ibadete açılacak, Roma, Bizans, beylikler ve Osmanlı dönemlerinin izleri gezilip görülebilecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale ilinde kurulması düşünülen yeni JES’lere, JES amaçlı arama ve işletme ruhsatı verilmesine karşı çıkacaklarına, Çanakkale halkının temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sonuna kadar savunacaklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ayvacık ilçemizde bulunan Tuzla Çayı’nda yüzlerce balığın telef olması vatandaşlarımızı tedirgin etmiştir. Vatandaşlarımız balık ölümlerinin, bölgede artan jeotermal sondajlarından ve faal durumdaki iki jeotermal enerji santralinden kaynaklandığını düşünmektedirler. Tuzla-Gülpınar sınırında üçüncü bir JES için “ÇED Gerekli Değildir.” kararı verilmiş ve burada bir santralin daha kurulması planlanmaktadır. Aydın örneği ortadadır, Türkiye'nin JES sicili bozuktur. Turizm ve tarım şehri olan Çanakkale’de kurulması düşünülen yeni JES’lere, JES amaçlı arama ve işletme ruhsatı verilmesine içtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın olumsuz etkilenmemesi için karşı çıkacağız. İlçe orman müdürlüğümüz tarafından alınan numunelerle ilgili tahlil sonuçlarının bir an önce açıklanmasını ve kamuoyunun bilgilendirilmesini istiyoruz. Çanakkale halkı temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sonuna kadar savunacaktır.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

9.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümü ile Dünya Mühendisler Günü’ne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 5 Aralık, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümü ve Dünya Mühendisler Günü.

“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” diyen Atatürk 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkını sağlamakla kalmamış; eğitimde, çalışma hayatında, sosyal ve toplumsal her alanda aktif rol almaları için verdiği destekle çağımızın tüm kadınlarına da ışık olmuştur. Türk kadınının demokrasi ve cumhuriyetin güvencesi ve nesillerimizin eğitilmesinin baş mimarı olduğu inancıyla liderimiz Sayın Meral Akşener Hanımefendi ve tüm kadınlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bir mühendis olarak tüm mühendislerin, değerli meslektaşlarımızın Dünya Mühendisler Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

10.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, ülkemizin barış, refah ve istikrarından taviz verilmeden birlik ve beraberlik içinde 2023 hedeflerine ulaşılacağına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 0,9 büyüdü. Dengelenme sürecinde atılan adımlarla, tarihin en büyük yıllık cari fazlasını veren, enflasyonu yirmi altı ay aradan sonra tek haneye indiren Türkiye ekonomisinin yeniden büyüme eğilimine dönmesinde, kamu bankaları öncülüğünde gerçekleştirilen faiz indirimleriyle tekrar tüketmeye başlayan vatandaşın artan güveni, devletin harcamaları ve turizm sektörünün canlılığı etkili oldu. Kredi faizlerindeki indirim kampanyaları gayrimenkul sektöründe daralmayı azaltırken sanayi sektöründe çarkların dönüşünün hızlandığı görüldü.

Ülkemizin barış, refah ve istikrarından taviz vermeden, birlik ve beraberlik içinde 2023 hedeflerine ulaşacağımıza inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

11.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, 27 Kasımda Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında imzalanan Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası’na, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkürler ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti, 27 Kasımda Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası’yla iki ülkenin uluslararası haklarını muhafaza etmeyi hedefleyen deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat muhtırası imzalanmıştır. Bu mutabakat sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en başarılı anlaşmalarından birine imza atmıştır. Bu diplomatik zafer sayesinde büyükçe bir havuz büyüklüğünde alana hapsedilen ay yıldızımız Akdeniz’in mavi sularıyla buluşmuştur. Ayrıca, Libya’yla birlikte omuz omuza durarak elde ettiğimiz bu sonuç, Doğu Akdeniz enerji sahasında Türkiye’nin hakkını gasbetmeye çalışan şer cephesinde de en net cevabı vermiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın İsrail, Lübnan, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerle ikili anlaşmalar düzenleyerek, Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi birtakım oluşumlar ihdas ederek ülkemizi sıkıştırma gayretleri boşa çıkmıştır.

Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını da kutluyorum, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

12.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, uyuşturucu madde ve alkol kullanımının ortaokul çağına kadar indiğine, internet üzerinden sahte iddia ve bahis oynatan çetelerle mücadele edilmesini İçişleri Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, maalesef uyuşturucu, alkol ve kumarla ilgili çok büyük sıkıntılar yaşanmakta ve yuvalar yıkılmaktadır. Uyuşturucu ve alkol kullanımı ortaokullara kadar düşmüştür. Diğer bir büyük sıkıntı da internet üzerinden, özellikle Kıbrıs ve İsviçre merkezli kurulan bahis şirketleri sanal İddaa ve bahis oynatmaktadır. Bu İddaa ve bahisten birçok aile evini, barkını, yurdunu yuvasını kaybetme pozisyonunda kalmıştır.

Benim buradan çağrım İçişleri Bakanlığınadır: Özellikle internet üzerinden oynanan sahte İddaa ve bahisle ilgili Emniyetimizin hem internet üzerinden, bilişim üzerinden hem de oynatılan mekânlarla ilgili ciddi araştırmalar yapıp… Çünkü bunlar özellikle Anadolu’nun her ilçesinde, her ilinde herkes tarafından bilinen mekânlar. Buralara gerekli operasyonların yapılıp bu sahte İddaa ve bahis oynatan çetelerle mücadele edilmesini talep ediyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çiftçilere 2018 yılı sertifikalı tohum kullanım desteği ile buzağı desteğinin ne zaman ödeneceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizim söyleye söyleye dilimizde tüy bitti ama Tarım Bakanı çiftçinin çığlığını duymuyor. Tarım Bakanı duyana kadar sormaya devam edeceğim: Çiftçinin 2018 yılı sertifikalı tohum ve buzağı desteklerini ne zaman ödeyeceksiniz? Çiftçimizin hak ettiği destekleri ödemek yerine niye “Görmedim, duymadım, bilmiyorum.” diyorsunuz?

Çiftçinin parasını vermeyen Hükûmet, yandaşlara para akıtmak söz konusu olunca bakanlık bakanlık sıraya diziliyor. Çiftçiye “Sertifikalı tohumluk kullan, sana destek vereceğim.” dediniz ama ortada destek yok. Buzağı desteklerini de ödemediniz. Tarımdan anlamayan Tarım Bakanı çiftçinin çığlığını duyana kadar tekrar tekrar sormaya devam edeceğiz: Sertifikalı tohumluk ve buzağı desteklerini ne zaman ödeyeceksiniz?

Tarım Bakanının çiftçiden haberi yok. Çiftçimizin de ülkede Tarım Bakanlığı olduğundan haberi yok. Bakanlık kapansa çiftçimizin yıllarca haberi olmaz. Bakanlığa çağrımız şudur: Ödeyin çiftçinin hak ettiği parayı da çiftçimiz varlığınızdan haberdar olsun.

BAŞKAN – Sayın Güneş…

14.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü, 4 Aralık Madenciler Günü’nü, 5 Aralık Mühendisler Günü ile Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık günü, 1992 yılından bu yana Birleşmiş Milletler tarafından engelli kişilerin sorunlarının farkındalığının artırılması için Dünya Engelliler Günü olarak ilan edilmiştir.

Hükûmetlerimiz döneminde engellilerle ilgili ilk kapsamlı yasa 2005 yılında çıkarılmıştır. Ayrıca, engellilerimizin yaşamlarında karşılaştığı sorunların çözümü için yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler yapılmış, önemli bir kısmı da hayata geçirilmiştir. Yine, engelli vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik haklarının verilmesi, evde bakım hizmeti ve özel eğitim şartlarının daha iyi hâle getirilmesi için önemli mesafeler katedilmiştir. Bu yoldaki çalışmalara devam ederek engelsiz yaşam şartlarının oluşturulması yönündeki çalışmalarımız hızla devam etmektedir.

Bu vesileyle, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü kutluyorum. Yine, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü ve Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının elde edilişinin 85’inci yılını tebrik ediyorum. Ayrıca, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nü ve 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü’nü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Ataş…

15.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, TOKİ’nin konut sıkıntısı yaşandığı hâlde neden Hakkâri ilinde konut yapmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hakkâri’de yaşayan vatandaşlarımızdan ve kamu görevlilerinden konut sıkıntısı konusunda çok yoğun şikâyetler gelmektedir. Hakkâri’de nüfusu karşılayacak yeterli konut bulunmamaktadır. Buna, özellikle Emniyet, Millî Eğitim ve askeriye lojmanlarının Hükûmet tarafından yıkılıp yerine yenilerinin yapılacağı söylenmesine rağmen yapılmaması neden olmuştur. Bu yıkılan konutların yerleri de şu anda atıl durumdadır. Ne yazık ki kronik bir AKP hastalığı hâline gelen söz verip tutmama Hakkâri’de de vatandaşlarımızı mağdur etmektedir. TOKİ, çok ihtiyaç olmasına rağmen neden Hakkâri’de konut yapmamaktadır? TOKİ sadece rant olan yerlerde mi çalışma yapacaktır? Bir an önce Hükûmet sözünü tutmalı, TOKİ’yi görevlendirmeli ve yıkılan lojmanların yerlerine yenisini yapmalıdır. Hem Hakkârili vatandaşlarımız hem de orada görev yapan kamu görevlilerimiz açısından bu konu çok önemli hâle gelmiştir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

16.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün topluma ve geleceğe bakış vizyonunun en önemli uygulamalarından biri olan kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin bugün 85’inci yıl dönümündeyiz. Ancak aradan geçen bu uzun sürede, maalesef, başta çatısı altında görev yaptığımız Meclisimiz olmak üzere, üst düzey yargı organları, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler ve daha birçok kurumda karar alma ve uygulama mekanizmalarında kadınların temsilinde beklenen düzeye ulaşamadık. Kadınların temsiliyeti, istihdamı sorununun yanında, belki de bunun bir yansıması, son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadele toplumsal en öncelikli ve en önemli çözüm bekleyen sorun alanlarıdır.

Sayın Başkan, bu alanlarda Meclis olarak yasal düzenlemeler, uygulamalardan kaynaklanan boşluk ve eksikliklerin giderilmesi konusunda acilen harekete geçmeliyiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

17.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Bugün toplumumuz için önemli bir gün, biz kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmamızın 85’inci yıl dönümü. Bu değerli kazanım o dönemde sadece ülkemiz için değil, dünyadaki pek çok ülke için de öncü niteliğindeydi, bunu hatırlatmak isterim.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olmaktan duyduğum gururu ve Ata’mıza olan şükranlarımı ayrıca ifade etmek istiyorum. Atatürk’ün açtığı ve bize emanet ettiği bu yolda eşit hak ve uygulamalara sahip olma mücadelemizi ve cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkmayı gururla sürdüreceğiz çünkü biz biliyoruz ki ülkesini topyekûn mutlu etme niyeti olmayan bir siyasi erkin ülkesini ileri taşıma olanağı da yoktur. Kadını mutsuz bir ülke başarılı olamaz. 5 Aralık kadın-erkek hepimize kutlu olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaya.

18.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Türkiye’nin dünyada kendi SİHA’sını yapan, mühimmatlarını üreten 6 ülke arasında yer aldığına, ilişkin açıklaması

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ülkemizin öncü savunma sanayi şirketi BAYKAR tarafından geliştirilen 6 adet Bayraktar TB2 insansız hava aracı Emniyet Genel Müdürlüğümüze bugün teslim edildi. Böylece, Bayraktar TB2 İHA ve SİHA sayımız 98’e ulaştı. Bayraktar TB2’ler Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüğümüz tarafından kullanılmaktadır. Yüzde 93 yerlilik oranına sahip olan millî SİHA keşif, sürekli havadan gözetleme, hedef tespiti ve imha imkânı sağlıyor. Kanatlarında ROKETSAN tarafından üretilen 4 adet özel füze taşıyabilmektedir. Ukrayna gibi havacılıkta kritik teknolojilere sahip bir ülkenin ihtiyacını bile bir yıldan kısa sürede karşılayarak birçok ülkeye de ihracat yapmaktayız. Türkiye, dünyada kendi SİHA’sı ve mühimmatlarını üreten 6 ülkeden biri olarak öne çıkmaktadır.

Ordunuz ne kadar güçlüyse ülkeniz de o kadar güçlüdür diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Kavakcı…

19.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar seçme ve seçilme hakkını 5 Aralık 1934’te elde ettiği hâlde başörtülü kadınların seçimlere katılıp Mecliste ant içerek hizmet etme imkânını 7 Haziran 2015’te bulabildiğine, Dünya Mühendisler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar verdikleri mücadele sonucunda seçme ve seçilme hakkını 5 Aralık 1934’te birçok gelişmiş ülkeden önce elde etmişlerdir fakat kendi vatandaşına tepeden bakan zihniyetin engellemeleri dolayısıyla, başörtülü kadınlar seçimlere katılıp Mecliste ant içerek hizmet etme imkânını ancak 7 Haziran 2015’te bulabilmişlerdir. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi olmak üzere, kadınlar arasında bu ayrımcılığın ortadan kalkmasına vesile olanlara şükranlarımı sunuyorum.

Kadınların Dünya Kadın Hakları Günü’nü tebrik ediyorum. Ayrıca, mühendis meslektaşlarımın Dünya Mühendisler Günü’nü kutluyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

20.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Balıkesir ili Ayvalık ilçesinde yapılması planlanan Karakoç Barajı’nın zeytinciliği ve bölge halkının tarımsal faaliyetlerini sona erdireceğine, çevrenin tahrip edilmesinden, insani taleplerin ve doğanın yok sayılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Balıkesir Ayvalık’ta Karakoç Barajı yapılması planlanmaktadır. Barajla birlikte malzeme ocakları, kırım, eleme yıkama tesisi ve hazır beton santrali de yapılacaktır. Bölge halkının büyük itirazları vardır. Projenin yapılması düşünülen alanın çoğu özel mülkiyet olup sulama, tarım, zeytincilik ve hayvancılık yapılmaktadır. Burası köylülerin hayatlarını sürdürdükleri, geçimlerini sağladıkları yegâne topraklardır. Planlanan baraj zeytinciliğe ve bölge halkının tüm tarımsal faaliyetlerine son verecektir. Bölgede var olan ağılların yok edilmesi hayvancılığın da yok edilmesi anlamına gelecektir. Yöre halkı kamulaştırma nedeniyle toprağını kaybetmek istemediğini mahalle muhtarlarıyla birlikte 2017 yılından bu tarafa defalarca sözlü ve yazılı olarak Valiliğe ve Kaymakamlığa bildirmelerine rağmen, yetkililerce itirazlar görmezden gelinmektedir.

Karakoç Barajı yüzünden derenin ağzında yaşanacak su genişliğinin, Kum Ada, Altınova Sahili hatta dünyaca ünlü Sarımsaklı kumsalını etkilemesi söz konusudur.

Buradan bir kez daha iktidara sesleniyorum: Çevreyi tahrip etmekten, insani talepleri ve doğayı yok saymaktan, hayvanların yaşam alanlarına uzanmaktan vazgeçin; bölge halkının taleplerine kulak verin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim değerli milletvekilleri.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ilk 20 arkadaşımıza söz verdik. Bundan sonraki söz talepleri kadın milletvekillerimize aittir, erkek milletvekillerimizin sistemden çıkmasını rica ediyorum. Bugün böyle bir uygulama yapacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok doğru.

BAŞKAN – İç Tüzük 60’a göre söz taleplerini günün ilerleyen saatlerinde, daha sonra değerlendireceğimizi ifade ediyorum.

Şimdi, sistemden gördüğüm kadarıyla başlayayım.

Sayın Eronat…

21.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü ve aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’inci yıl dönümünü kutluyoruz.

Seçme ve seçilme hakkını Fransa ve İtalya’dan on bir yıl, Belçika’dan on dört yıl, İsviçre’den otuz altı yıl önce elde etmenin haklı gururunu yaşıyor, bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anıyoruz.

1999 Genel Seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsil oranı yüzde 4,2’ydi. AK PARTİ hükûmetleri geldiği günden itibaren kadın temsil oranı artmıştır. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsil oranı yüzde 17,32’dir. Yükselen kadın temsil oranlarının Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi ve vizyonuyla çok daha iyi noktalara ulaşacağına gönülden inanıyoruz. Bu vesileyle Dünya Mühendisler Günü’nü de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gözgeç…

22.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Ülkemizde kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 85’inci yıl dönümü. Gazi Mustafa Kemal diyor ki: “Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez.” Bizim medeniyetimizde, vatan savunmasından millî iradeye sahip çıkılmasına kadar hayatın her alanında kadının izi var. Tarihin karanlık sayfalarına gömülmeye mahkûm had bildirme zihniyetine rağmen, AK PARTİ’yle, hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın tüm kadınlarımız ancak seksen bir yıl sonra seçilme hakkını elde etmiştir. Bugün de siyasetten ekonomiye her alanda kadınlarımızın var olmasında daima yolumuzu açan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

23.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü ile Dünya Mühendisler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’inci yıl dönümünde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşları ve bu uğurda mücadele eden tüm kadınlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Aynı zamanda, kadın bir mühendis olarak Dünya Mühendisler Günü’nü de kutluyor, bunu sadece bir gün kutlamak değil; üretimde, istihdamda, bilimsel çalışmalarda daha çok mühendisin yer alması dileklerimi de buradan iletiyorum.

Kadına yönelen şiddetin, kadın cinayetlerinin son bulduğu, sahici önlemlerin alındığı, kadının ucuz iş gücü olarak görülmediği, kadın emeğinin ve bedeninin sömürülmediği bir Türkiye elbette bizim hakkımız. Kız çocuklarının okullaşması son derece önemlidir. Kadının siyasette, tarımda, eğitimde, ekonomide, kısacası yaşamın tüm alanlarında var olmasının önünü açan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve rahmetle anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ök…

24.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök’ün, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

5 Aralık 1934 yılında Avrupa devletlerinden bile önce seçme ve seçilme hakkını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyorum.

Çağdaş, demokratik, ileri bir toplum için kadınların güçlendirilmeleri, etkinlik alanlarının genişletilmesi, eğitimden siyasete eşit fırsat ve olanaklardan yararlanmaları büyük önem taşımaktadır. Kadınların iş hayatındaki varlığı, sürdürülebilir kalkınmanın en önemli göstergesidir. Bu kapsamda, kadınlara yönelik, hükûmetlerimiz döneminde birçok teşvik ve programları uygulamaya koyduk. Ticaret Bakanlığımızda kurulan Kadın ve Genç Girişimciler İhracat Daire Başkanlığı bunun önemli bir sonucudur. Kadınların hayatın her alanında daha güçlü var olabilmesi için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı duruşuyla, kadınlara yönelik “pozitif ayrımcılık” kavramı 2010 yılında kabul edilerek Anayasa’da da yerini almıştır. Sayımızın artması dileğiyle tüm kadınlarımızın Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaynarca…

25.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 5 Aralık, Türk kadınının seçme seçilme hakkı kazanışının tam 85’inci yıl dönümü. Fransa ve İsviçre’nin de dâhil olduğu Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce ülkemiz kadınlarına bu hakkı kazandıran, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, seçilmiş bir milletvekili olarak Gazi Meclisimizden şükranla ve saygıyla anıyorum.

Bugün, ülkemizde kadın hakları mevzuatları açısından çok önemli düzenlemelere imza atıldı. Türk Ceza Kanunu’ndan Medeni Kanun’a, İş Kanunu’ndan yine, özellikle Anayasa’mızla taçlandırılan pozitif ayrımcılığa kadar çok değerli mevzuat çalışmaları yapıldı ve İstanbul Sözleşmesi’yle de bu taçlandırıldı.

Birey olarak güçlü kadın, aile olarak da güçlenerek güçlü bir toplum hedefini yineliyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

26.- Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kuvayımilliye şehri Balıkesir’imizi Gazi Mecliste temsil eden bir kadın milletvekili olarak, seksen beş yıl önce bugün Gazi Mustafa Kemal öncülüğünde, biz Türk kadınlarına seçme seçilme hakkı verilmiştir. Gazi Meclisimizde kadınlarımızın kazanımları ve bu topraklardaki rolü yadsınamaz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğiyle kadınlarımızın sihirli eli her alana değmektedir.

Bu vesileyle, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları ve Türk kadınının seçme seçilme gününü kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü şükranla, minnetle yâd ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kemalbay…

27.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığına ancak bugün kadın kazanımlarının iktidarın saldırısı altında olduğuna ilişkin açıklaması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, evet, bugün 5 Aralık, kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığı gün. Üstelik, Avrupa devletlerinden de önce bu kazanım elde edildi ancak ne yazık ki kadın kazanımları bugün AKP-MHP iktidarının ağır saldırısı altındadır.

Eş başkanlık sistemini partimizin bütün kademelerinde hayata geçirdiğimiz, Parlamentoda ve yerel yönetimlerde kadınların eşit temsilini sağladığımız için bugüne kadar iktidardan takdir beklemiyorduk ancak biz kadınların siyasete katılımı kayyum gasbıyla gasbediliyor, kadın belediye eş başkanlarımız zindanlara atılıyor ve bu Parlamento bu tabloyu izliyor.

HDP’ye her gün operasyon düzenleyen, kriminalize etmeye çalışanlara bir sözümüz var: Bu böyle gitmeyecek, kadınlar biat etmeyecek. Kadın siyasetçilerden elinizi çekin; Cerenlerin, Şulelerin, Güledaların katillerine odaklanın diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kara…

28.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümüne ve terör örgütüne destek verenlerin ister kadın olsun ister erkek Türk milleti tarafından hak ettiği cezayı alacağına ilişkin açıklaması

ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; liderimiz Devlet Bahçeli Türk kadınını şöyle anlatır: “Türk kadını, maddenin karanlığı içinde ruhun aydınlığıdır, umutsuzluğun karanlığı içinde huzurun aydınlığıdır, ihtirasların karanlığı içinde faziletin aydınlığıdır, cehaletin karanlığı içinde şefkatin aydınlığıdır, kavganın karanlığı içinde sevgi ve bağlılığın aydınlığıdır. Kadın her alanda olmalı, her seviyede temsil edilmelidir.”

Seksen beş yıl önce bugün, biz Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkını veren Başbuğ Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyor, şükranlarımı sunuyorum.

Terör örgütüne destek veren -kadın olsun, erkek olsun- hak ettiği cezayı Türk milleti tarafından alacaktır diyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Atabek…

29.- Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Atabek’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin demokratikleşme adımlarının en önemlilerinden bir tanesi kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir. 5 Aralık 1934’te çıkarılan kanunla kadınlarımız milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardır.

Türkiye, dünyada kadınlara bu hakkı veren ülkelerin başında gelmektedir. Türk kadınına siyasi hakların verildiği 1934 yılında Avrupa, Amerika ve Asya’daki birçok ülkede kadınlara bu hakların henüz verilmemiş olduğu unutulmamalıdır.

Türk kadını, toplumsal hayatımızın, millet ve devlet yapımızın odağında, hayatın her alanında başarıyla görev almış ve almaya devam edecektir.

Hayatın bütün yükünü birlikte sırtladığımız, sevginin, şefkatin ve özverinin simgesi olan tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü ve aynı zamanda, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’inci yıl dönümünü en içten dileklerimle kutlar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

30.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, siyasete katılan kadınların erkek devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldığına ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Evet, bugün, siyasete katılma hakkımızı kendimizin kazandığı gün ama kadınlar siyasete katılınca erkek devlet şiddetiyle karşı karşıya kalıyorlar. Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye’ye yönelik işgal girişimine karşı Esin Kavruk arkadaşımız, sosyal medya paylaşımlarında “Savaşa hayır.” dediği için yani siyaset yaptığı için tutuklandı. Bu da yetmedi, soruşturma dosyasıyla hiç alakası olmadığı hâlde DNA örneği alınmak istendi. Buna karşı geldiği için de Bakırköy Cezaevinde kaldığı koğuş basılarak hem Esin Kavruk’a hem de orada mahpus bulunan diğer tutuklulara yönelik bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da kadınların cinsel organları dâhil olmak üzere şiddetli darpla sonuçlandı ve kadınlar şu an ciddi anlamda bir sağlık sorunuyla karşı karşıyalar.

Kadınların bedenlerinden ellerinizi çekin diyoruz; kadınların siyaset yapma hakkını engellemeye yönelik yargınızı, polisinizi, devletinizi kullanmayın diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Taşkesenlioğlu, buyurun.

31.- Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu Ban’ın, başörtülü kadınların Mecliste var olabilmesi için kararlılıkla mücadele eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen birçok ülkeden seneler önce, rahmet ve minnetle andığımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verilmişti. Ancak gelin görün ki çok uzunca süre, kadınlarımız, sırf inançları gereği örttükleri başörtüden dolayı siyasetten ve Meclisten mahrum edilmişlerdir. AK PARTİ iktidarlarının kararlı mücadelesiyle, gerçek manada seçme ve seçilme hakkımız tüm kadınlarımıza 7 Haziran 2015 tarihinde verilmiştir ve AK PARTİ iktidarına kadar yüzde 4,4 olan Meclisteki kadın oranımız, AK PARTİ iktidarlarından sonra 17,4 seviyesine kadar varmıştır. Her manada ve özellikle siyasette kadının özne hâline gelmesini sağlayan ve özellikle biz başörtülü kadınların Mecliste var olabilmesi için kararlılıkla mücadele eden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyor ve Millî Mücadele’den bugüne kadar şehit olan tüm kadınlarımızı da rahmetle anıyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Coşkun…

32.- Muş Milletvekili Şevin Coşkun’un, erkek egemen politikaların kadınların siyasette yer almasını engellediğine ilişkin açıklaması

ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün, biz kadınların seçme ve seçilme hakkımızı kazandığımız gündür. Ancak şu an, kadın milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız ve parti çalışanı kadın arkadaşlarımız siyaset yaptıkları için cezaevlerinde rehin tutuluyorlar. Kadınların siyasete katılımını sağlayan eş başkanlık sistemimiz hedef alınıyor, kadın kurumları kapatılıyor, kadına yönelik şiddetin önü açılıyor, erkek egemen politikalar kadınların siyasette yer almasını engelliyor; bu politikalardan derhâl vazgeçilmelidir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

33.- Kocaeli Milletvekili Emine Zeybek’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

EMİNE ZEYBEK (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk kadını, 5 Aralık 1934 tarihinde birçok Batılı ülkeden önce milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur. Kadınlarımıza verilen bu haklarla, ülkemiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine ulaşma adına önemli bir yol katetmiştir. Kadınların yaşamın her alanında eşit şartlarda yer alması çağdaş dünyanın olmazsa olmazıdır. Geleceği parlak, gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde ve geleceğinde kadınlarımızın yerinin büyük olduğu bilinciyle fedakârlığın ve sevginin ana kaynağı olan kadınlarımızın 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü yürekten kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Çankırı…

34.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’nın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünde kadın-erkek eşitliğinin sosyal ve siyasal hayatta tam ve koşulsuz olarak gerçekleştiği bir geleceğin inşa edileceğine ilişkin açıklaması

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı veren yasanın kabulünü Dünya Kadın Hakları Günü olarak kutluyoruz ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle anıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti, eşit yurttaşlık temelinde insan hak ve özgürlüklerine alan açarak, toplumsal yaşamın temel direği olan kadınlarımızı ön plana çıkararak kadın-erkek eşitliğini hayata geçirmiş ve devamında Türk kadınına pek çok ülkeden önce seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla kadın milletvekili sayısına sahip AK PARTİ’mizin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyorum. Cumhuriyet tarihinin ilk kadın Meclis İdare Amiri unvanına sahip bir milletvekili olarak 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü ve Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85’inci yılında kadın-erkek eşitliğinin sosyal ve siyasal hayatta tam ve koşulsuz gerçekleştiği bir geleceği birlikte inşa edeceğimize söz veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İmir...

35.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nün kadınların hak mücadelesinde önemli bir yere sahip olduğuna ilişkin açıklaması

NURAN İMİR (Şırnak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü, kadınların hak mücadelesinde önemli bir yere sahip. Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkı kazandığı 5 Aralık 1934, aynı zamanda bugün de saldırıların hedefindeki kadın kazanımlarını koruma gerekçesidir. Kadınların verdiği mücadeleye rağmen hâlâ kadına yönelik şiddet, hak ihlalleri ve kadın kazanımlarına dönük gasp artarak devam ediyor. Bu yasayla korunması gereken eş başkanlık sistemimiz ne yazık ki iktidar tarafından gasbedilmektedir. Şu an itibarıyla halkın seçmiş olduğu 10 belediye eş başkanımız, onlarca meclis üyemiz, il genel meclis üyelerimiz ve milletvekillerimiz, cezaevlerinde rehin tutulmaktadır. Her gün en az bir kadının katledildiği bu ülkede derhâl gerekli yasal düzenlemelerle önlem alınmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kıvırcık...

36.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık’ın, tarihimiz boyunca Türk kadınının hayatın her alanında erkeklerin yanında yer alarak her türlü sorumluluğu paylaştığına, kadının statüsünün güçlendirilmesi, kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanması için çalıştıklarına, Genel Kurulun dinleyici localarında bulunan Türk Kadınlar Konseyi Derneği Manisa Şubesi üyelerini selamladığına ilişkin açıklaması

SEMRA KAPLAN KIVIRCIK (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tarihimiz boyunca Türk kadını, hayatın her alanında erkeklerin yanında yer alarak her türlü sorumluluğu paylaşmış, Kurtuluş Savaşı döneminde ve yine yakın tarihimizde 15 Temmuz günü hainlere karşı mücadelede aktif bir rol oynamıştır, cesareti ve fedakârlığıyla adını tarihe yazdırmıştır. Hayatın her alanında sevgiyi, fedakârlığı, üretkenliği ve duyarlılığı temsil eden kadınlarımız, huzurlu ve sağlıklı bir toplumun temel taşlarıdır. Bizler de kadının statüsünün güçlendirilmesi, kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanması ve kadınlarımızın karar alma mekanizmalarında daha fazla yer alması için gayretle çalışıyoruz. Kamu kurumlarımız, yerel yönetimlerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte kadınlarımızın eğitimi, yaşam standartlarının yükseltilmesi ve istihdamdaki payının artırılması için çalışıyoruz.

Şu anda misafir locasında Meclisimizin çalışmalarına izleyici olan Türk Kadınlar Konseyi Derneği Manisa Şubesi üyelerimizi de selamlayarak Meclisimizi selamlıyorum.

BAŞKAN – Ben de sizin adınıza tüm kadınlarımızı tekrar selamlayayım.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, birleşime ara verildiğinde 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü vesilesiyle kadın milletvekillerini çay ikramına davet ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, kadın milletvekillerimizden salondan ayrılmamalarını rica edeceğim. Grup Başkan Vekillerimizin söz taleplerini karşıladıktan sonra, yapacağım birkaç işlemden sonra kısa bir ara vereceğim. Kadın milletvekillerimizi odamda bir çay ikramına davet etmek istiyorum. (Alkışlar)

Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Türkkan’da.

Buyurun Sayın Türkkan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e kadın milletvekillerine gösterdiği pozitif ayrımcılık için teşekkür ettiğine, Van ili Çaldıran ilçesinde bir kaza kurşunu sonucu şehit düşen Piyade Uzman Onbaşı Fırat Demir’e Allah’tan rahmet dilediğine, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle başta İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşener olmak üzere hakları için mücadele veren tüm kadınları saygıyla selamladıklarına ve uğradıkları şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınlarımıza Allah’tan rahmet dilediklerine, kadın cinayetlerinde caydırıcı, ağır cezai yaptırımlar uygulanması ve iyi hâl indiriminin kaldırılması gerektiğine, asgari ücretli vatandaşlarımızın onurlu bir yaşam sürdürebilmek için gerçekçi bir zam beklediğine, asgari ücretten vergi kesilmeyerek yoksulluk sınırına göre belirlenmesi gerektiğine, Londra’da yapılan NATO Zirvesi’ne ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle kadın milletvekillerimiz konusunda gösterdiğiniz bu pozitif ayrımcılık için ben teşekkür ediyorum.

Van’ın Çaldıran ilçesinde silah kazası sonucu ağır yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Fırat Demir’e Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Şehidimizin ruhu şad, mekânı cennet olsun. Türk milletinin başı sağ olsun.

Bugün 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından, birçok Avrupa ülkesinden daha önce, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği özel bir gün. Bu günü kutlayan kadın arkadaşlarımızın aralarından bir ikisinin özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini anmamak için gayret sarf etmesini de burada bizzat müşahede ettim. Türkiye’de ve dünyada kadınların eşit koşullarda ve insanca yaşama isteğinin giderek güçlendiği bir dönemde kadınların karşı karşıya kaldığı tehditler ve kadın haklarına yönelik saldırılar maalesef giderek artıyor.

İYİ PARTİ olarak kadınların hakları ve özgürlükleri için bir mücadele ve dayanışma günü olarak gördüğümüz 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nün 85’inci yıl dönümünü kutluyor, başta Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi olmak üzere hakları için mücadele veren tüm kadınların mücadelesini saygıyla selamlıyoruz.

Şiddet gördüğü eşi hakkında tam 23 kez -evet, yanlış duymadınız- suç duyurusunda bulunan Ayşe Tuba Arslan, ölmeden iki buçuk ay önce Eskişehir 2. Aile Mahkemesine başvuru yaparak “Defalarca şikâyet etmeme rağmen hiçbir sonuç alamadım. Bu şahıstan ölüm tehdidi alıyorum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz? Çok mağdurum.” demiştir. Duyulmayan bu feryat sonucunda Ayşe Tuba Arslan, sokak ortasında eski eşinin kasap satırıyla saldırısına uğrayıp kırk dört gün komada kaldıktan sonra maalesef yaşamını yitirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ordu’da ise evinin önünde bir saldırgan tarafından bıçaklanan, daha gencecik, 20 yaşındaki balerin Ceren Özdemir kızımız hayatını kaybetti. Henüz üniversite öğrencisi olan ve geleceğe dair hayallerini gerçekleştiremeden aramızdan ayrılan kızımızın ölümü hepimizi derinden üzdü. Ayşe Tuba Arslan’a, Ceren Özdemir kızımıza ve bugüne kadar şiddete uğrayan ve cinayetler sonucu hayatını kaybeden bütün kadınlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Buradan çağrıda bulunmak istiyorum: Artık yeter! Kadın Hakları Günü’nü kutladığımız bu anlamlı gün bir milat olsun; kadın cinayetlerine caydırıcı, ağır cezai yaptırımlar uygulansın ve iyi hâl indirimi kaldırılsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK verilerine göre, sayıları 5 milyondan fazla olan asgari ücretli vatandaşımız yükselen enflasyonla birlikte artan fiyatları karşılamak ve onurlu bir yaşam sürdürmek için gerçekçi bir zam bekliyor. Asgari ücretin açlık sınırı değil, yoksulluk sınırına göre belirlenmesi gerekiyor; öncelikle bu sınırı doğru belirlemek lazım. TÜRK–İŞ’in geçtiğimiz aylarda açıkladığı yoksulluk sınırı verilerine göre 4 kişilik bir ailenin gıda harcamasıyla birlikte giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı 6.849 lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ailede her iki eşin de çalıştığını kabul etsek bile, asgari ücret, tespit edilen yoksulluk sınırının yarısının altında olmamalıdır.

Bu konudaki diğer önemli bir noktaysa asgari ücretten yapılan kesintilerdir. Asgari ücretin yarısı vergi ve kesintilere gitmektedir. Kesintileri dikkate aldığımızda, asgari ücretin sadece yüzde 49’unun net olarak işçinin eline geçtiği görülmektedir. Asgari ücretten vergi kesilmemesi gerektiğini daha önce de dile getirmiştik, şimdi de hazır gündemdeyken talebimizi tekrar ediyoruz.

Londra’daki NATO Zirvesi geride kaldı ama yankıları hâlâ konuşuluyor, konuşmamız da gerekiyor aslında bunu. Önemli üyelerden biri olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron’un zirve öncesinde “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” yönündeki açıklaması ittifak çevrelerinde büyük bir şok yarattı ve bu sorunların ne kadar da derin olduğunu gösterdi aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunun yanında, Türkiye ile Amerika arasında YPG/PKK terör örgütü üzerinden yaşanan sorunların NATO savunma planlarının bloke edilmesine varacak şekilde ittifakı etkilemesi de bir başka sorun olarak dile getirildi. Polonya, Baltık devletleri ve Çekya gibi ülkeler için NATO hâlâ çok önemli bir örgüt ve onlar “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” diyenlerden de Rusya’yla iş birliği yapanlardan da çok rahatsız.

Türkiye, kendi güvenliğine yönelik en büyük tehdit olan terörle mücadele konusunda NATO çatısı altındaki müttefiklerinin çoğunun desteğine maalesef sahip olamadı. Ankara’nın NATO müttefiklerinin bu tavrını dile getirmesi, Türkiye’nin bazı Batı medya organlarında “NATO’nun sorunlu çocuğu” olarak tanımlanması sonucunu bile doğurdu aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Türkiye’nin PKK/YPG’nin terör örgütü olarak tanımlandığı bir savunma planının NATO tarafından yayınlanmasına yönelik girişimleri Amerika tarafından bloke edilince bu haksız blokajı aşmak için Polonya ve Baltık devletlerinin güvenliği için hazırlanan bir savunma planını engellemesi ve Rusya’yla geliştirdiği iş birliği bu tanımlanmanın gerekçesi olarak sunuldu.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Baltık planı konusunda Türkiye’yle yaşanan sıkıntıları aşmaya çalıştığını, zirve sonuna kadar bir çözüm bulunamayacağını ifade etmişti. Genel Sekreter, NATO Zirvesi sonrasında ise Türkiye de dâhil birçok Baltık ülkesi ve Polonya'nın savunması için hazırlanan planın kabul edildiğini açıkladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlıyoruz Sayın Türkkan, lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Zirvesi'ne katılmak üzere Londra'ya hareketi öncesinde, NATO müttefiklerinin YPG'yi terör örgütü olarak kabul etmemeleri durumunda Baltık planına karşı çıkmaya devam edileceğini söylemişti. İktidar medyası, bir haftadır NATO'nun YPG’yi terör örgütü olarak tanımaması hâlinde Baltık savunma planını bloke edeceğimizi de devamlı pompaladı durdu.

Sonuç ne oldu? NATO Zirvesi'nde YPG konusu gündeme bile gelmedi ama Türkiye, Baltık planına maalesef onay verdi. Macron’a haddini bildiremedik, YPG’yi terör örgütü olarak kabul ettiremedik, Baltık planını engelleyemedik. O zaman, merak ediyorum, soruyorum: Londra’ya biz niye gittik? Sadece Kraliçenin resepsiyonuna katılmak için mi gitmiştik biz Londra’ya?

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Akçay’da.

Buyurun Sayın Akçay.

38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümüne, toplumsal huzur ve istikrarımızın en önemli tehditlerinden olan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin devam ettiğine, Ordu ilinde evinin önünde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden Ceren Özdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, kadına şiddetin artmasının sadece adli bir mesele değil aynı zamanda sosyal bir sorun olduğuna ve kadına yönelik şiddet sona ermeden gelişilemeyeceğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını elde edişinin 85’inci yıl dönümünü idrak ediyoruz. Uzun savaş yılları, vatan kayıpları, yüz binlerce şehit, eriyen nüfus, çöken ekonomi gibi felaketlerin ardından cumhuriyeti ilan ettik. Devleti, ekonomiyi, toplumu yeniden inşa ederken cumhuriyetimizin 11’inci yıl dönümünde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Hem dönemin hem de ülkemizin şartları düşünüldüğünde, “radikal” diyebileceğimiz bir reform hayata geçirildi. Elbette 1934 yılındaki bu reformdan önce, kadınlara 1930’da belediye başkanlığı için seçme ve seçilme, 1933’te köy muhtar ve heyetlerine seçilme hakkı tanınmıştı. Bugünlerde “gelişmiş ülke” kategorisine adını yazdıran birçok Batılı ülkenin 1930’lu yıllarda kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermediğini dikkate aldığımızda, cumhuriyetin 11’inci yıl dönümünde çok önemli ve demokratik bir karara imza atıldığı çok iyi anlaşılacaktır. Elbette bu düzenlemeler, kurtuluş ve kuruluşta cephede, tarlada, fabrikada omuz omuza mücadele eden Türk kadınına verilen kıymetin bir yansımasıdır.

Kadının seçme ve seçilme hakkı, özü itibarıyla, bir insan hakkıdır. Kadınlık onuru aynı zamanda insanlık onurudur. Bu vesileyle, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını elde edişinin yıl dönümünde, aramızda bulunan hanımefendiler başta olmak üzere, ülkemizin her tarafındaki bütün kadınlarımızın bu özel gününü kutluyoruz.

Sayın Başkan, toplumsal huzur ve istikrarımızın en önemli tehditlerinden biri olan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri maalesef devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Geçtiğimiz gün Ordu’da, 20 yaşındaki Ceren Özdemir, evinin önünde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir. Ceren’e Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Polis Akademisi çalışmalarına göre, 2016-2018 yılları arasında 932, 2019 yılında 430 ve sadece kasım ayında yaklaşık 40 kadın öldürülmüştür. Kadın cinayetleri, birer istatistikten öte anlamlar ifade etmektedir. Kadınların, yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülmesi, kadına yönelik şiddetin artması sadece adli bir mesele değil, aynı zamanda sosyal bir sorundur. Kadına yönelik şiddetin ağırlıklı olarak ve özellikle şehirlerde meydana gelmesi ayrıca dikkat çekicidir. Kadına yönelik şiddet sona ermeden gelişemeyiz, büyüyemeyiz, hele hele insanlıktan hiç bahsedemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bu vahşet ve barbarlığı sona erdirmek hepimizin görevidir. Bunun için öncelikle kadına yönelik şiddeti doğuran vasatın üzerine gitmeliyiz ve en ağır şekilde cezalandırmalıyız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Oluç’ta.

Buyurun Sayın Oluç.

39.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığına, kadınların hayatın her alanında eşit temsile sahip olması açısından ciddi sorunlarla karşı karşıya olunduğuna, açıklanan PISA 2018 Raporu’na, Türkiye'de eleştirmeye ve sorgulamaya dayalı olmayan eğitim sistemi bulunduğuna, Millî Eğitim Bakanı tarafından 37 OECD ülkesi arasında okuma becerilerinde 31’inci, matematik okuryazarlığında 33’üncü, fen bilimlerinde ise 30’uncu olmamızın başarılı sayıldığı bir ortamda acaba kaçıncı olursak başarısız olunacağını öğrenmek istediğine, adalet sisteminin çok ciddi sorunlarla yüz yüze olduğuna, 2018 yılında Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan davalara, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Van ili Gürpınar ilçesinde yaşanılan olayda işkenceyi kabul ederek ceza vermemiş hâkim hakkında işlem yapmak için daha ne kadar bekleyeceğini merak ettiklerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, 5 Aralık, Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandıkları gün, son derece önemli bir adım; hem çağdaşlık yönünde atılmış önemli bir adım hem de demokratik hakların gelişmesi açısından önemli bir adım. Ama aradan onlarca yıl geçmiş ve biz, hâlâ, kadınların hayatın her alanında eşit temsile sahip olması açısından çok ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. En basitinden, Meclisteki duruma bakacak olursak Mecliste şu anda kadın vekil sayısı oranı yüzde 17 civarındadır; son derece düşük, eşit temsile asla yaklaşmayan bir oran. HDP’de bu oran yüzde 39’dur ama bizde eş başkanlık sistemi olmasına rağmen bizde de yüzde 50’yi bulamamış bir orandır, demek ki eksiğimiz var. Belediye seçimlerine baktığımızda 81 il belediyesinden 10’u kadın belediye başkanı seçilmiştir, 8’i HDP’li belediyelerdedir. Orada da çok büyük eksiklik olduğu çok açık ortada.

Böyle bir önemli günde bir kez daha şunu vurgulamak istiyoruz: Kadınlar, toplumda, bütün alanlarda eşit temsil edilmelidir. Hem çalışma yaşamında hem siyasi alanda hem de yönetim düzeyinde eşit temsilin sağlanması… Aslında, eş başkanlık sisteminin, sadece partilerin genel başkanları düzeyinde değil, bütün düzeylerinde, il ilçe düzeylerinde ve aynı zamanda belediyelerde kullanılır hâle gelmesi, yasal olarak bunun mümkün hâle gelmesi de son derece önemlidir. Böyle önemli bir günde bunu bir kez daha vurgulamak istedim.

İkinci değinmek istediğim konu: Geçtiğimiz günlerde PISA 2018 Raporu açıklandı. PISA, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından her üç yılda bir gerçekleştirilen ve uluslararası ölçekte matematik, fen ve okuma becerilerini ölçen önemli sınavlardan biridir, biliyorsunuz. Türkiye, 37 OECD ülkesi arasında okuma becerilerinde 466 puanla 31’inci, matematik okuryazarlığında 33’üncü, fen bilimlerinde ise 30’uncu oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yani Türkiye'de öğrenciler okuma, fen ve matematik alanlarının tamamında OECD ortalamalarının altında kaldılar. Daha önce üç yılda bir yayınlanan bir rapor. 2015’te de Türkiye, 72 ülke içinde 50’inci sırada yer almıştı.

Türkiye'de eğitim sistemi sorunlu; esas itibarıyla öğrencilerin bilgiyi ezber düzeyinde öğrendiği, eleştirmeye ve sorgulamaya dayalı olmayan bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Ayrıca, öğrenilen bilgilerin de günlük yaşamla ilişkilendirilmemesi son derece ciddi bir sorun. Elbette ki eğitim sistemi denilince atanamayan yüz binlerce öğretmeni konuşmadan duramıyoruz ve elbette kanun hükmünde kararnamelerle hükümsüz olarak görevinden uzaklaştırılmış olan öğretmenleri konuşmadan duramıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Aslında bütün bunları konuşurken eğitimi yapboza çeviren anlayışla hareket eden iktidarı konuşmak gerekiyor tabii. Her gelen Millî Eğitim Bakanı bir öncekini aratır oldu. Son Millî Eğitim Bakanımız da biraz evvel sözünü ettiğim PİSA 2018 Raporu’nu “Başarılıyız.” diyerek tanımladı. Yani 37 OECD ülkesi arasında 31’inci, 33’üncü ve 30’uncu olmamız başarılı sayıldı Bakan tarafından. Acaba kaçıncı olursak başarısız olacaktık? Onu da Bakanın açıklamasını bekliyoruz.

Son olarak, bir konuya daha değinmek istiyorum, hep konuşuyoruz bunu, bir kez daha vurgulamak için. Adalet sistemimiz çok ciddi sorunlarla yüz yüze yani yargıda tuzun koktuğunu hep söylüyoruz. Şimdi, bakın, Cumhurbaşkanına hakaret suçu tam bir hukuk garabeti olmaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – 2018’de Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan davalara baktığımızda bu sayının 26.115’e çıktığını gördük, 2017’de bu sayı 20.539’du, ciddi bir artış devam ediyor. TCK’nin 299’uncu maddesinde Cumhurbaşkanına hakaret suçu düzenlenmiş vaziyette, Adalet Bakanının iznine bağlı ama bugüne kadar Adalet Bakanının izin vermediği kimse yok. Aslında eleştiri, hakaret sayılıyor ve çok sayıda insan gerek sosyal medya paylaşımları nedeniyle gerekse yaptıkları konuşmalar ya da yazdıkları yazılar nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri iddiasıyla yargılanıyorlar. Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ; Grup Başkan Vekillerimiz İdris Baluken, Çağlar Demirel ve onlarca siyasetçi birçok davalarla karşı karşıya kaldılar. Hatta, yine Grup Başkan Vekilimiz Ahmet Yıldırım’ın vekilliği de bu nedenle düşürüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Son derece vahim bir karar sonucunda. Yani savcılar çok işgüzar bu konuda, hâkimler de pek işgüzar. Hukuk yok, korku ve baskı geçerli.

Buna bağlı olarak bir örnek daha vermek istiyorum hâkimlerin işgüzarlığı ve hukuku uygulamamaları konusunda. Van Gürpınar’da bir olay yaşandı. Koçer Sason Yapıcı gözaltına alınırken İlçe Emniyet Müdürlüğünde işkence gördü, şikâyeti üzerine dava açıldı ve dava sonuçlandı. Davanın sonunda işkence görmüş olan Koçer Sason Yapıcı’ya ceza verildi görevi yaptırmamak için direnme nedeniyle ama işkenceyi yapmış olan Emniyet amirine mahkeme şöyle bir ifadeyle beraat verdi: “Duyduğu hiddetli elemin etkisi altında darp yoluna başvurmuştur.” dedi. Yani görülmemiş bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’ye Türkiye taraftır, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Türkiye taraftır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işkence konusunda onlarca, yüzlerce içtihadı vardır; kötü muamele ve işkence asla kabul edilemez ama bu hâkim böyle bir karar verebilmiştir. Açık delille ortaya konulmuş bir işkence durumu vardır ama ona açık çek veren bir hakim de vardır. Çok merak ediyoruz, Hâkimler ve Savcılar Kurulu işkenceyi kabul etmiş olan ve ceza vermemiş olan bu hâkim hakkında işlem yapmak için daha ne kadar bekleyecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilinin yetkilendirmesiyle Bursa Milletvekilimiz Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nda.

Buyurun Sayın Kayışoğlu.

40.- Bursa Miletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle başta Nezihe Muhiddin olmak üzere kadın hakları için mücadele vermiş bütün kadınlarımızı saygıyla andıklarına, kadınların yaşam hakları konusunda somut, gerçekçi, etkili adımların atılması, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve infaz rejiminde ciddi değişikliklerin yapılması gerektiğine, 5 Aralık ilk Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a ölümünün 5’inci yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine ve Londra’da yapılan NATO Zirvesi’ne ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Aralık, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının 85’inci yıl dönümü. Birçok ülkeden önce bu hakka sahip olan biz kadınlar, başta Büyük Atatürk olmak üzere, o gün bu Mecliste lehte oy kullanan bütün milletvekillerini de saygıyla anıyoruz. Tabii, kadın haklarının mücadelesini vermiş olan Nezihe Muhiddin ve tarihte kadın hakları mücadelesi vermiş bütün kadınlarımızı da saygıyla anıyoruz, onların da emeklerini hatırlatmak istiyoruz.

Söylendi, evet, toplumun yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen, maalesef, bugün Parlamentonun sadece yüzde 17’sini teşkil ediyor kadın milletvekilleri. Başta kendi partim olmak üzere, bütün siyasi partilerin zannediyorum bu konuda bir öz eleştiri vermesi gerekiyor. Bizler, kadınlar eşit temsil hakkı istiyoruz. Seksen beş yıl önce kadın ve erkeğin eşit olduğunu kabul edip kadınların bu hakkını tanıyan Büyük Atatürk önderliğindeki anlayışın bugün daha ileri taşınması gerekirken, maalesef, kadınların bugün yaşam haklarının ne kadar saldırıya uğradığıyla gündemimiz çokça meşgul; her gün 3 kadın cinayet kurbanı. Seçme seçilme hakkını kullanmak bir yana, yaşam hakları dâhi ellerinden alınıyor ve bununla ilgili somut, gerçekçi, etkili adımlar atılmadığı da bir gerçek. Şöyle söyleyelim: 2006’dan beri yayınlanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği raporlarında 106’ncı sıradayken, on iki yılda 25 basamak gerilemiş, 149 ülke arasından 130’uncu olmuşuz maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Bu on iki yıla baktığımızda, 2007’den itibaren; 2007, 2012, 2016 ve son olarak 25 Kasım 2019’ da 4 kadına yönelik şiddetle mücadele eylem planı ve strateji belgesi yayınlandı. Her birinde, zihniyet dönüşümü gerçekleştirilmesi gerektiği, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık, kurumlar arası koordinasyon yapılması gerektiği açıklandı ama on iki yılda, tam tersine, kadın cinayetlerinin, şiddete uğrayan kadınların sayısının katlanarak arttığına şahitlik ediyoruz.

Son olarak yaşanan Ceren Özdemir olayıyla ilgili ve Şule Çet davasında verilen kararla ilgili şunu belirtmek gerekiyor ki özellikle infaz rejiminde çok ciddi değişiklikler yapılması gerekiyor. Yani Ceren Özdemir’in katilinin bir çocuğu öldürmekten, kasten adam öldürmekten cezaevinde olması gerekirken, yanında bir sürü yüz kızartıcı suçu da varken dışarıda olması infaz rejiminin çok ciddi sorunları olduğunu ve bunun değiştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ki daha önce de bir çalışma yapıldı ama tozlu raflarda yerini aldı; çocuk istismarları, cinayetleri ve kadın cinayetleriyle ilgili olarak 24 Hazirandan önce bir çalışma yapılmıştı. Bugün anmakla yetinmeyelim bunu hayata geçirelim diye tekrar buradan sesleniyorum.

Diğer bir konu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –Tamamlayalım Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, bugün 5 Aralık, Talat Sait Halman’ın, ilk Kültür Bakanımızın 5’inci ölüm yıl dönümü. Kendisi entelektüel bir bakanımızdı. Türkçeye William Shakespeare ve William Faulkner’ın dünyaca ünlü eserlerini kazandırmış; Orhan Veli ve Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi önemli şairlerimizin eserlerini de İngilizceye çevirmiş bir kültür insanıdır. Ölüm yıl dönümü nedeniyle ilk Kültür Bakanımızı da saygıyla anıyoruz.

Yine bu hafta Londra’da dörtlü zirveyle başlayan ve NATO’nun 70’inci yılı nedeniyle gerçekleşen zirve ve sonuç bildirgesi bazı tartışmalara neden oldu. Recep Tayyip Erdoğan, YPG‘nin terör örgütü olarak tanınmaması durumunda Baltık ülkelerine ilişkin planı Türkiye’nin veto edeceğini açıklamıştı. Dün Baltık ülkelerine yönelik plan onaylandı ancak Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda YPG’nin terör örgütü olarak tanınmasına ilişkin bir adım atılmadı. Aldığımız bilgi ve izlenimler, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu süreci bir iç politika malzemesi olarak kullandığı ve Ankara’da yaptığı açıklamaları Londra’daki kapalı toplantılarda talep dahi etmediği yönünde. Emmanuel Macron’un basına yansıyan açıklamalarından da anlaşılacağı biçimiyle, YPG’nin IŞİD’le mücadelede bir müttefik olarak görülüp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…bir terör örgütü olarak görülemeyeceğini vurguladığı, Türkiye’nin IŞİD bağlantılı gruplarla çalıştığı gibi, Türkiye aleyhinde ciddi sertlikte ithamları kayda geçirdiği görülmektedir. 2017’de devreye sokulan Kademeli Mukabele Planı’nın korunması ve 5’inci maddeye vurgu yapılan bildiriyle Türkiye’nin taleplerinin kısmen karşılandığı bir zirve olmuştur, ancak bu, NATO Zirvesi öncesi kopartılan fırtına dikkate alındığında yeterli olarak görülmemektedir. Yunanistan Başbakanıyla yapılan görüşmede de Doğu Akdeniz’deki sorunda bir mesafe katedilmediği açıkça ortadadır.

Ben tekrar bütün kadınlarımızın seçme, seçilme hakkını kutluyor ama bu hakkı kullanabilmeleri için de yaşam hakları konusunda gerekli tedbirlerin alınmasını, İstanbul Sözleşmesi’nin de özellikle uygulanmasını ve gerekli mevzuat değişikliklerinin hayata geçirilmesini tekrar diliyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Söz sırası AK PARTİ Grubu adına Denizli Milletvekili Grup Başkan Vekili Sayın Özkan’da.

41.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan ilk kadın milletvekillerinden Mebrure Gönenç, Hatı Çırpan, Türkan Örs, Sabiha Gökçül ve Şekibe İnsel’i anmak istediğine, tarih boyunca kadınlarımızın önünde var olan engellerin gerek anayasal ve yasal reformlar gerekse idari uygulamalarla kaldırılması gerektiğine, İstanbul Milletvekili Merve Kavakcı’nın maruz kaldığı ayrımcılığın 1 Ekim 2013 tarihinde yüce Meclisin almış olduğu kararla ortadan kaldırılarak bu kutsal çatı altında kadın milletvekillerinin inançlarını yaşayarak görev yapabildiğine, kadın cinayetlerini etkileyen çok farklı bileşenlerin olduğu gibi kadınlarımızın terör şiddetinin de mağduru olduğuna, Astana ve Soçi Protokolleri, Ankara Anlaşması ve Londra Zirvesi’nde İngiltere, Fransa, Almanya’yla yapılan mutabakatla Türkiye'nin meşru müdafaa hakkının kabul gördüğüne ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutluyoruz. Bu kutlama yapılırken mutlaka değerlendirilmesi gereken en önemli konulardan biri de şudur: Emperyalistlerin saldırılarıyla harap ve bitap düşmüş Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra genç cumhuriyetin en önemli başarısı olarak önümüzdedir. Bu noktada, yine içinde görev yaptığımız bu Gazi Meclisimizin ilk adımı, Gazi Mustafa Kemal liderliğinde kadınlara seçme ve seçilme hakkını vermesiyle başlamıştır. “Dünyanın gelişmiş demokrasileri” diye ifade edilen ülkelerden onlarca yıl evvel böyle bir adımın Meclisimizde ve ülkemizde atılmış olması bizim medeniyetimizin ne kadar derin köklere sahip olduğunu göstermektedir. Tabii, 1930’larda belediye seçimlerinde, 33’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, 34’te milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması tarihimiz ve demokrasimiz, kadın hakları açısından çok kıymetlidir.

Bu bağlamda, ilk kadın milletvekilleri olarak birkaç kadın milletvekilimizin adını yani 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisine giren kadın milletvekillerimizden birkaçını anmak istiyorum: Mebrure Gönenç, Hatı Çırpan, Türkan Örs, Sabiha Gökçül, Şekibe İnsel ve 1935’te yenilenen Çankırı seçimleriyle Meclisimize giren Öğretmen Hatice Özgener Meclisimizde ilk görev yapan kadın milletvekillerindendir.

Tabii, 5 Aralık 1934’ten beri biz kadın haklarını Kadın Hakları Günü olarak kutluyoruz. Ancak kadın hakları ve demokrasi tarihimiz dikensiz gül bahçesi, çilesiz, sancısız, ağrısız bir süreç olarak geçmemiştir. Kadınlarımızın önünde çok büyük engeller tarih boyunca var olagelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kadınlarımızın önündeki bu engeller var olagelmiştir. Bunları ortadan kaldırmak için, gerek anayasal reformlar gerek yasal reformlar ve idari uygulamalarla bu engelleri bir bir kaldırmaya mecburuz. Hepimizin üzerine görevler düşüyor. Kimse “Benim evimin önü temizdir, hiçbir sorumluluğum yoktur.” diyemez. Bu sorumluluğu hep beraber sırtlanmak zorundayız.

“Önümüzdeki en büyük sorun nedir?” dediğimizde 3 temel sorunla karşı karşıyayız: Bunlardan biri, kadınlara ayrımcılık; inançları, düşünceleri, fikirleriyle, bölgesel farklılıklarıyla yapılan ayrımcılık. Bunları tamamen kaldırmamız gerekiyor.

Ve maalesef 1934’te başlayan milletvekili seçilme hakkının ete kemiğe bürünmesi ve kuvveden fiile dönmesi kolay olmamıştır. Daha dün gibi hatırladığımız Mecliste “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” anlayışıyla milletimizin seçip gönderdiği milletvekillerimizden Merve Kavakcı maalesef ayrımcılığa maruz kalmıştır. Hamdolsun, vesayet kurumlarının tasfiyesiyle bugün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Asıl darbeciler sizlersiniz! Eş başkanları hapsettiniz, kayyum darbesi yaptınız!

BAŞKAN – Devam edelim.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - …kadınlarımız Mecliste hür, serbest şekilde görevlerini yapabiliyorlar.

Tabii, 1934’ü anarken 1 Ekim 2013’ü de anmamız gerekiyor. Biliyorsunuz, Merve Kavakcı’nın maruz kaldığı ayrımcılık, 1 Ekim 2013’te yüce Meclisimizin almış olduğu kararla ortadan kalkmış ve inançlarını yaşayarak bu kutsal çatı altında kadın milletvekillerimiz görev yapabilmiştir. Nurcan Dalbudak, Sevde Bayazıt, Gülay Samancı, Gönül Bekin Şahkulubey Milletvekillerimiz de inançlarını yaşarken ve inandıkları gibi giyinirken bu kutsal Meclis çatısı altında da görevlerini yapabilmeyi başarmışlardır.

Evet, bir diğer konu, kadına karşı şiddet. Bu -ekonomik, sosyolojik, eğitim, farkındalık- çok konuyu ilgilendiren, çok farklı bileşenlerin etkilediği konulardandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Kadın cinayetleri” olarak bildiğimiz ve kadın haklarının üzerine bir kara bulut olarak çöken, başta Münevver Karabulut, Emine Bulut, Ayşe Tuba Arslan ve daha dün, tazecik, gencecik ömründe menfur, hain bir cinayetle hayatına son verilen Ceren Özdemir kardeşimiz -yüreğimizi yakıyor- Özgecan kardeşimiz ve ismini anamadığımız, aile içi şiddete maruz kalmış nice kadın mağdurlar; bunları da anmak zorundayız. Ancak, bunları ortadan kaldırırken yine yasal düzenlemeler yapmak durumundayız ki yaptık, bugün İstanbul Sözleşmesi ortada. Diğer taraftan, aile içi şiddetin önlenmesine dair yasal düzenleme de yine bu dönem içerisinde Meclisimizden geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son olarak, vurgulamak istediğimiz son mesele -biraz gürültü geldiği için, efendim, o meseleyi de ifade etme gereği hissediyorum- kadınlarımız terör şiddetinin de mağdurudurlar. Bugün PKK terör örgütü, maalesef, 15-18 yaşları arasında, rüşt yaşına bile erişmeden… İşte Diyarbakır’da, yüreği yaralı kadınlar, anneler evlatlarını arıyorlar. Şu anda PKK terör örgütünün elindeki, kaçırılan 15-22 yaş arasındaki kadınlarımız, evlatlarımız yüzde 70 oranındadır. Terör örgütünün alıkoyduğu 15-18 yaş arasındaki kadınların, kızlarımızın oranı da yüzde 55’tir. Bunlar kaçırıldıktan kısa bir süre sonra maalesef her türlü istismarla karşı karşıya kalıyorlar. Bugüne kadar binden fazla kadın örgütten kaçarak teslim oldu ve itirafçı oldu; 150 itirafçı, örgütün kirli yüzünü anlattı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Örgüt yönetmiyor bu ülkeyi, siz yönetiyorsunuz, siz!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Niye savunuyorsun? PKK’yı niye savunuyorsun? Allah Allah!

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Maalesef, kaçmayı başaramayanlar ise ajan olarak suçlanarak infaz edildi. Yani bugün kadınlara karşı şiddeti konuşurken terör şiddetini de konuşarak ve bu konuda bütün siyasi parti grupları olarak taşın altına elimizi koymak suretiyle, Allah’ın izniyle, bugün güle oynaya kutladığımız Kadın Hakları Günü’nü gerçek anlamda, ete kemiğe bürünmüş ve fiiliyata kavuşmuş bir şekilde kutlayacağımıza yürekten inanıyorum. Bugüne kadar bu mücadeleye destek veren bütün kadınlarımıza, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Gazi Meclisimize yürekten teşekkür ediyorum.

Tabii, bugün gündemimiz yoğun, inşallah bütün siyasi parti grupları olarak 144 ve 145 sıra sayılı Teklifleri görüşeceğiz. Diğer taraftan da Türkiye-Libya münhasır ticari bölge muhtırasını da görüşerek inşallah Meclisimizden geçireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Müsaadeniz olursa son bir cümle olarak da NATO’yla ilgili bir hususu ifade etmek istiyorum.

Hamdolsun, bugün, geçmişteki yakınmalarımızı bir kenara bırakarak çok yönlü diplomatik çalışmalarla yolumuza devam ediyoruz. Bakın, eskiden Anadolu coğrafyası için “Doğu ile Batı arasında köprü” diye ifade ederdik ancak sadece köprü üzerinden geçilir gibi ülkemizin üzerinden geçilirdi. Ancak bugün, İran ve Rusya’yla imzalanan Astana ve Soçi Protokolleriyle bir noktada Türkiye'nin uluslararası alandaki hakları, meşru hakları güvence altına alındı, kabul gördü. Ankara Anlaşması’yla, İran’la kavgalı olan Amerika nezdinde Türkiye'nin meşru müdafaa hakkı kabul gördü. Yine bu hafta, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde Londra’da yapılan görüşmelerdeki dörtlü zirvede, İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye arasındaki mutabakatla yine Türkiye'nin meşru müdafaa hakkı kabul gördü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu bağlamda, cumhuriyetimizin, Cumhurbaşkanımızın başarısı millî iradenin başarısıdır, aziz milletimizin başarısıdır.

Milletimizden aldığımız ilhamla bu ülkede nice güzel hizmetleri hayata geçireceğimize inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin Genel Kuruldaki görüşme programının Türkiye Büyük Millet Meclisi internet sayfasında yer alacağına ve bastırılarak üyelere dağıtılacağına, bütçe müzakerelerinde üyelerin söz kayıt işlemleri ve usullerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin Genel Kurulda görüşülme takvimine ilişkin Danışma Kurulu önerisi 3 Aralık 2019 Salı günkü 25’inci Birleşimde kabul edilmiştir.

Bütçe Kanun Teklifi ile Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin Genel Kuruldaki görüşme programı Türkiye Büyük Millet Meclisi internet sayfasından yayınlanmış ve bastırılarak sayın üyelerimize dağıtılmıştır.

Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri 6 Aralık 2019 Cuma günü 11.00 ila 11.30 arasında Büyük Grup Toplantı Salonu’nda Başkanlık Divanı Kâtip Üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir, başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır. Belirtilen saatlerden sonra söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar Başkanlığınca yapılacaktır.

Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baş, ben gördüm, vereceğim daha sonra. Bir saniye lütfen.

B) Önergeler

1.- Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ın, 5 Aralık 2019 tarihinde Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına dair yazısının Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/53)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundan istifasına dair yazısı 5 Aralık 2019 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, 145 Sıra Sayılı 21/11/2019 tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ve 146 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden Gündem’in "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 5 Aralık 2019 Perşembe günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 5/12/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                        Cahit Özkan

                                                                                           Denizli

                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 145 sıra sayılı 21.11.2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ve 146 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; Genel Kurulun 5 Aralık 2019 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi? Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Denizli Milletvekili Yasin Öztürk aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Baş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, 3 Aralık günü Genel Kurulda okunan Danışma Kurulu önerisine ret oyu kullandığına, Meclis Başkanlığına verdiği dilekçeyle 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde yapılacak görüşmelere ilişkin söz talebinde bulunduğuna, İç Tüzük 60 ve 61’de söz alma ile söz sırasının nasıl dağıtılacağının tanımlandığına ilişkin açıklaması

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, biraz evvel okuduğunuz karar mıydı, duyuru muydu tam anlayamadım, sanırım açıklarsınız bir süre sonra.

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçtiğimiz gün, 3 Aralık günü burada bir Danışma Kurulu önerisi okundu ve ben kişisel olarak ret oyu verdim ama Meclisin büyük bir çoğunluğu, bütün gruplar uzlaşı hâlinde o Danışma Kurulu önerisini karar hâline getirdiler. Doğru bulmamakla birlikte uymak dışında bir seçeneğim yok bu alınan karara ve buna uygun davranmamız gerekiyor fakat bizim elimizde de bir Meclis İçtüzüğü var. Ben, Danışma Kurulu kararı çıkar çıkmaz, karar burada okunduğu andan hemen sonra Meclis Başkanlığına, bütçe üzerine yapılacak görüşmelere ilişkin Danışma Kurulunun aldığı kararı ekleyerek bu karar kapsamında bütçe üzerine şahsım adına söz talebinde bulunduğumu bir dilekçeyle bildirdim çarşamba günü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN BAŞ (İstanbul) - Şimdi, bu dilekçeye herhangi bir yanıt verilmedi. Bugün sabah saatlerinde benim Meclisteki odam aranıyor ve cuma günü saat on birde söz talebinde bulunan bütün milletvekillerinin kişisel olarak gelmesi gerektiğini söylüyorlar. Şimdi, arkadaşlar İç Tüzük 60 söz almayı tanımlıyor, 61’de söz sırası nasıl dağıtılır tanımlanıyor. “Söz, kayıt ve istem sırasına göre verilir.” diyor. Şimdi, eğer benden önce başvurmuş bir arkadaşımız varsa tabii ki ben onun hakkını istemiyorum. Fakat, zaten ortada bir başvuru varken bu yeni usul uygulamasını doğru bulmadığımı paylaşmak istiyorum. Şimdi, teamüller oluşabilir, fakat teamüllerin mevcut İç Tüzük’ün geliştirilmesi, kolaylaştırılması, demokratikleştirilmesi doğrultusunda kullanılması gerekir. Zaten, şahıslar adına yapılan konuşmaların gruplar tarafından belirlenmesi İç Tüzük’ün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Dolayısıyla, zaten gruplar adına sayısız konuşma yapılırken şahıslara İç Tüzük’ün tanıdığı hakkın da grupların kendi arasında oluşturduğu bir mutabakatla belirlenmesi ve bu gruplar eğer uygun bulurlarsa, eğer teveccüh ederlerse grubu olmayan partilerin ya da bağımsız milletvekillerinin konuşması usulü bana sorarsanız İç Tüzük’e aykırıdır. Dolayısıyla, şahıslara tanınan hakların şahıslar tarafından kullanılmasının yolunun ve yönteminin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Uğradığım mağduriyeti de Genel Kurulla ve Başkanlık Divanıyla paylaşmış oluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Baş, kayıtlara geçen bu ifadelerinizi Kanunlar ve Kararlardaki arkadaşlarımız inceleyecekler, taleplerinize bakacaklar. Benim yaptığım bir duyuruydu, arkadaşlarımız sizin taleplerinizi birazdan tutanakları aldıktan sonra tekrar değerlendirerek inceler ve size de bilgi verirler.

Değerli milletvekilleri, şimdi birleşime on dakika ara veriyorum ve kadın milletvekillerimizi –arzu ederlerse- odamda bir çay içmeye davet ediyorum.

Kapanma Saati: 15.44

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, 21.11.2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- 21/11/2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/279) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 145) (x)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 145 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 21.11.2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 50’nci maddesi Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonu, Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresine konu 50’nci maddeyi kanun metninden çıkarmıştır. Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.” hükmü, İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. … Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır ancak Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanunun 50’nci maddesi Komisyon tarafından kanun metninden çıkarıldığından kısmen görüşülecek bir husus kalmamıştır.

Kanunun diğer maddelerinin görüşülüp görüşülmemesi konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Kanunun diğer maddelerinin görüşülmemesini Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kanunun tümünün oylanmasından önce, gruplarımızın iradesinin birleşmesiyle, emsal de teşkil etmemek üzere sayın grup başkan vekillerine ya da yetki verdikleri sözcülerine kürsüden beşer dakika olmak üzere söz vereceğim.

İlk söz İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkan’da.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna bakmak istiyorum, ilk defa böyle bir şeye şahitlik ediyorlar. Burada onayladıkları bir kanunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi karşısında ruh hâllerini merak ediyorum. O yüzden iyice seyretmek istiyorum arkadaşlarımızı, yüzlerine bir bakmak istiyorum.

Zor bir şeydir tabii. Yani ben düşünüyorum, burada ısrarla “Arkadaşlar, yapmayın, etmeyin, yanlış işler yapıyorsunuz.” dedik “Hayır efendim, olur mu; bu, ekonomiyle ilgili; bu, enerjiyle alakalı.” deyip bizleri dinlemediniz, alkışladınız, Sayın Cumhurbaşkanı toplumda uyandırdığı infiali görerek haklı bir tavırla yasayı veto edince bu sefer dönüp onu alkışladınız. Yani Türk siyasi tarihinde bu tavrınız hiç unutulmayacak. Hem kanunun kabul edilmesini hem de kanunun veto edilmesini alkışlayan tek siyasi parti grubu olarak Türk siyasi tarihine geçtiğinizi buradan rahatlıkla söyleyebilirim. Zor bir durum olduğunu biliyorum ama dün bir arkadaşımız, benim de çok sevdiğim bir arkadaşımız çok güzel bir şey söyledi. “Ağabey, bizi Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı yanılttı, Allah’tan Cumhurbaşkanı var, o bu işi kurtardı.” Hakikaten zor bir iş. Yani kanunu hazırlarken Cumhurbaşkanı hazırlatıyor, veto eden Cumhurbaşkanı. Bu sistemin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin nasıl garabet bir sistem olduğunu göstermek açısından aslında bu kanun bile çok önemli bir örnek teşkil edebilir. Yani ısrarla bahsediyoruz bir yılı aşan bir süreçte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi hiçbir şey getirmedi bu ülkeye, olumlu getirdiği hiçbir şey yok emin olun. Belki burada durumunuz gereği, konumunuz gereği Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ne kadar mükemmel bir sistem olduğundan bahsediyorsunuz ama ben biliyorum ki konuşmanız bittikten sonra “Ya, bu sistem de pek iyi oturmadı bu ülkeye.” diyebiliyorsunuz.

Ben geleyim esas meseleye. Cumhurbaşkanımızın veto etmesinden sonra termik santrallerin bacaları ne olacak? Ben şimdi onu size soruyorum. Bundan sonra ne yapacağız? Bu santraller çalışacak mı, çalışmaya devam edecek mi? Yoksa, Çevre Bakanlığının munzam cezalarını ödemek kaydıyla -kâr marjları çok yüksek kuruluşlar bunlar- bu cezaları ödemek kayıt ve şartıyla üretmeye devam edecekler mi? Eğer sadece para alacaksanız, bunlar da üretime devam edecekse bu vetonun hiçbir karşılığı olmaz. Yani Sayın Cumhurbaşkanının veto ettiği, meri olan bu kanunun ilgili maddesi burada çıkarıldığında eğer bu termik santraller üretmeye devam ederse bu vetonun hiçbir gerekçesini anlatamazsınız millete.

SALİH CORA (Trabzon) - Kapatılsın mı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Kapatılmasın, tabii ki kapatılmasın. Bunların hepsi de ekonomik bir değer. Ama bakın bu insanlar teşvikler aldılar, bu insanlar krediler aldılar, sizler aracılık ettiniz. Sizler bu konuda ciddi işler takip ettiniz. Ama bunlar bacalara filtre takılması konusunda bugüne kadar tek bir iş yapmadılar, sipariş dahi vermediler yani filtreleri sipariş dahi vermediler bırakın monte etmeyi, bundan sonra bu işin sipariş süreci var, monte süreci var, ciddi bir zaman aralığı gerekiyor. Bunun vebali de yine sizin biliyor musunuz? Sebebi: Bu insanlara verdiğiniz parayı, verdiğiniz teşviki takip edip filtreleri taktırmadınız. Çünkü onların her birisinin bu mevcut sıralarda oturanlarla organik bir bağı var, maalesef, üzülerek söylüyorum. Kimsenin şahsını itham etmek istemiyorum, bu konuda organik bağı olmayan arkadaşlardan da özür dileyerek söylüyorum ama onların burada, bu sıralarda oturanların bazılarıyla organik bağları var. Dolayısıyla o organik bağların kurduğu lobilerle bugüne kadar geldiler ama bugün oyun bozuldu. Benim buradan sizden ricam şu… “Arkadaşlar, biz kanunun gereğini yapıyoruz. Ne yapıyoruz? Bunlar yasal olmayan bir şekilde üretim yapıyorlar, biz de ceza kesiyoruz.” O insanların ölmesinin önüne geçmez bu kesilen cezalar. Yani ceza kestiniz diye Afşin Elbistan’daki, diğer termik santrallerin bulunduğu yerlerdeki o santraller insan ölümlerinin önüne geçemez ödedikleri cezalarla. Yapılacak bir tek şey var: Bunların, bu termik santrallerinin bacalarına emisyon filtrelerinin mutlaka ve mutlaka bir an önce takılmasını temin etmek. Onunla ilgili mühendislik hizmeti mi verirsiniz, onunla ilgili satın alma hizmeti mi verirsiniz… Bu işlerden çok anlayan arkadaşlar var aranızda, ben biliyorum, onlar bu konuda rehberlik etsinler.

SALİH CORA (Trabzon) – Daha önce yapmış gibi konuşuyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Daha önce müşavirlik yaptıkları bu firmalara, milletvekilliklerinden önce müşavirlik yaptıkları bu firmalara bu diğer konularda da bu sefer Allah rızası için, bu sefer milletin menfaati için bir an önce müşavirlik yapmaya devam etsinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Devam edin, zamanımız var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu vesileyle, tekrar söylüyorum: Bu saatten sonra, filtreler takılana kadar bu santrallerin üretim yapması bu ülkede cinayet sebebidir. Sizler de bu işe müsaade ederseniz bu cinayetlerin cürmü olursunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Akçay’da. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Akçay, beş dakikalık sürenin sonunda süre ilave etme şansımız var, rahat konuşun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği üzere, termik santrallere baca gazı filtresi takılmasına ilişkin ve bunu bir süre daha çeşitli şarta bağlayıp uzatan madde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi ve yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edildi. Bu husustaki görüşmeler dün Plan ve Bütçe Komisyonunda tamamlandı ve bu maddenin geri çekilme oylaması da yapıldı. Şimdi de Genel Kurulda bu hususu görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının bu veto yetkisini kullanması elbette anayasal bir haktır, Sayın Cumhurbaşkanı da bu hakkı kullanmıştır. Son söz sahibi de yine, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Eski, Anayasa değişikliğinden evvelki sistemde de olduğu gibi şimdi de olduğu üzere son söz Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve belli bir çoğunlukla, salt çoğunlukla bir karar vereceğiz ve oylamayı gerçekleştireceğiz.

Meclis, söz konusu düzenlemeyi Cumhurbaşkanının gerekçeleri doğrultusunda değiştirebilir, düzenlemeyi çıkarabilir ya da olduğu gibi kabul edebilir. Bütün bu süreçlerde son söz Türkiye Büyük Millet Meclisinin. Özetle, Meclis, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde güçlendirilmiş bir konuma sahiptir ve bu konumdan kaynaklanan hak, yetki ve sorumluluklarını da yerine getirmeye devam edecektir.

Bu ilgili düzenlemenin içeriğine dair görüşlerimizi kısaca tekrarlamak isterim: Teklifin Genel Kuruldaki görüşmeleri esnasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 13 Kasım 2019 tarihinde, konuşmacımız Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı’ydı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu kürsüde partimizin görüşlerini de dile getirmişti ve onları da şimdi tekrar okumakla birlikte, bundan evvel de yine aynı konuyla alakalı geçmiş yıllarda gelen maddeyle ilgili görüşlerimiz de aynıdır yani bu görüşlerimiz değişmemiştir.

“Komisyonda teklife eklenen maddeyle, termik santrallerin çevre mevzuatına uyumuna dair yeni bir düzenleme daha yapılmıştır ve 2013 yılında çıkarılan Elektrik Piyasası Kanunu’yla çevre mevzuatına uyumun 31/12/2018’e kadar tamamlanması öngörülmüş ve bu sürenin üç yıl uzatılması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkından uzun süreli vazgeçilemeyeceği gerekçesiyle iptal etmiştir. Ancak 2016 yılında 6719 sayılı Kanun’la süre 31/12/2019’a kadar uzatılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, gerek ilk düzenlemeye gerekse bu düzenlemeye karşı çıkmıştır. İnsanımızın yaşama hakkını ilgilendiren bu konuda firmaların yıllardır yükümlülüklerini yerine getirmemiş olması büyük bir sorumsuzluktur. Yapılan düzenleme ve yaptırımlar titizlikle uygulanarak söz konusu tesislerin bacalarına gerekli filtrelerin bir an önce taktırılması sağlanmalıdır.” Bunları tutanaktan okudum.

Özetle, Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu, baca gazı filtrelerinin bir an önce takılması ve aksi bir durumda da denetim ve yaptırım sürecinin işletilmesidir. Tüm bu gelişmeler neticesinde görülmüştür ki baca gazı filtreleri konusunda yasama, yürütme ve kamuoyu üçgeninde çevre ve insan sağlığı temelinde ortak bir duruş ve bilinç oluşmuştur. Öncelikle bu husustan duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek isterim. Çevre sorunları günümüz dünyasının en önemli meselelerinden biridir. Bugün ülkemiz, ortak duruş ve bilinci tüm çevre meselelerinde korumak ve sürdürmek suretiyle bir örnek olma fırsatını yakalamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bununla birlikte, termik santraller özelinde konuşmak gerekirse, özellikle sermaye sahiplerinin santral çalışanları üzerinden süreci bir sopa olarak kullanmalarının da önüne geçilmelidir. Santrallerde çalışan binlerce işçimizin, bu işlerden geçimini sağlayan on binlerce vatandaşımızın hakları mutlaka gözetilerek korunmalıdır. İşçilerimizin işten çıkarılma tehditleriyle karşı karşıya kalmaları mutlaka engellenmelidir. Sermaye sahiplerinin yani girişimcilerin yasama, yürütme ve kamuoyu iradesine karşı bir tutum almalarına ve tehditlerine karşı devlet olmanın gereği yerine getirilmeli, gerek yürütmenin gerekse de yasamanın iradesi devam ettirilerek korunmalıdır.

Bunun için yapılması gereken, bir taraftan baca gazı filtreleri için kanunda öngörülen sürecin uygulanması -ki buna göre 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren yapılacak denetimler neticesinde kapatılmaya kadar gidecek bir yaptırım süreci var- diğer taraftan da termik santral işçilerinin korunmasıdır.

Bu düşüncelerle konuşmama son verirken Meclisimizin kararının hayırlı olmasını diliyor, muhterem heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika ama devamı var.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın vekiller, saygıyla selamlıyorum.

Ne desek diye düşünüyoruz hakikaten yani çok konuştuk bunu fakat bir türlü halledemedik.

Aslında olması gereken şey, bu Mecliste, hem Komisyonda hem bu Genel Kurulda hem de yaptığımız çeşitli ikili görüşmelerde bu konuda bir çözüm bulunması.ve Meclisin gerçekten iradesini göstererek bir adım atmasıydı ama olmadı bu. Neden olmadı? Çünkü enerji alanında çalışan lobi harekete geçti ve siz, iktidar partisi olarak o lobiyi engelleyemediniz, o lobinin çıkarları doğrultusunda hareket ettiniz; bu durum çok açık ortada.

Şimdi, bakın, 13 santrali kapsıyor filtre takılması meselesi ve çevre lisansı olmayan bu santrallerin toplam elektrik gücü 8.350 megavat civarında. Türkiye’de bulunan kömür ve linyit yakıtlı 42 termik santralin toplam gücü ise 19.456 megavat civarında yani aşağı yukarı o santraller bunun yarısı kadar. Şimdi, 3 kez uzatıldı süre, bu firmalara fırsat tanındı, bu firmalara inanılmaz teşvikler verildi, paralar verildi. Niye bu paralar verildi? Niye bu fırsatlar tanındı? Filtre taksınlar diye. Ne yaptılar? O teşvikleri, paraları bir güzel ceplerine indirdiler, filtreleri takmadılar. Neden? Kâr hırsı “Daha çok kazanacağız, daha çok kazanacağız.” diye yaptılar bunu. Siz bunu biliyorsunuz, bu 13 firmanın hepsi aslında sizin çok yakın ilişkilerinizin olduğu firmalar. Bunu da biliyorsunuz, biz de biliyoruz; o para hırsı, insan yaşamı, doğa hakkı ve canlı hakkının önüne geçti. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Yani halkın ölmesi, zehirlenmesi, hastalanması önemli değil, yeter ki şirketler parayı kazansınlar diye düşünüldü.

Bakın, Dünya Sağlık Örgütünün raporlarına göre, dünya çapında her yıl yaklaşık 7 milyon insan hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybediyor, 7 milyon insan. 2019 yılı için sağlık açısından en önemli 10 tehdit arasında ilk sırada hava kirliliği ve iklim değişikliğiyle ilgili sorunlar var, bundan kaynaklı sağlık sorunları var. OECD’nin, 2019’da, Türkiye özelinde yayımladığı rapora göre, hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı 30 bini geçiyor. İnsan sağlığından söz ediyoruz ya, çevre ve halk sağlığından söz ediyoruz ve altı yıldır bütün teşviklere rağmen, bu firmalar para hırsıyla bu çevre ve halk sağlığını çiğnemiş oldular.

Şimdi, bakın, sayın vekiller, mesele sadece bu firmalarla ilgili değil. Dünyada çok ciddi bir kriz yaşanıyor, bir iklim krizi yaşanıyor, biz size bunu anlatmaya çalışıyoruz. Siz ona “dünyada iklim değişikliği” diyorsunuz ama esas mesele, bir iklim krizi yaşanıyor. Yapısal değişiklikleri gerektiriyor bu iklim krizi. Bir iklim adaletini sağlayabilmek için, doğa ve canlı haklarını geçerli kılabilmek için yapısal önlemlerin alınması gerekiyor, yapısal değişikliklerin yapılması gerekiyor. Geçici tedbirler çözüm değil.

Şimdi, birçoğunuz şöyle düşünüyorsunuz, konuşuyorsunuz da oradan biliyorum: İklim krizi, sadece emperyal devletlerin yarattığı bir kriz. Ya, öyle değil. İklim krizi, evet, emperyal devletlerin burada çok büyük bir suçu var, o ülke halklarının sorunu hâline gelmiş aynı zamanda ama dünyadaki bütün ülke halklarının sorunu hâline gelmiş vaziyette, bizlerin de sorunu. Çünkü iklim krizi, su ve gıda krizini de tetikliyor yani doğa ve canlı haklarının çiğnenmesine yol açıyor. Bunun dünyada demografik değişimlere ve göçlere yol açma ihtimali çok yükselmiş vaziyette. Mesele, bu kadar ciddi bir mesele. Dolayısıyla bugün dünyanın hangi ülkesinde olunursa olunsun -biz Türkiye’den bahsediyoruz şimdi- politikalar oluşturulurken ekolojik sistemi, dengeleri ve iklim adaletini, sosyal adaleti gözeterek politikalar oluşturulması gerekiyor. Bunun için size, bu maddeyi böyle yapmayın diye neredeyse bütün gruplar yalvardı; Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ PARTİ, Halkların Demokratik Partisi, grubu olmayan partilerden tek tek arkadaşlar yalvardı. Yok “Nuh dediniz, peygamber” demediniz ya! Enerji sektörü Türkiye’de denetlenemeyen bir hâle geldi, özellikle özelleştirmeler sonucunda buradaki firmaların kâr ve kazanç hırsı denetlenemeyen bir hâle geldi ve kamu yararı ilkesi çiğneniyor, göz ardı ediliyor. İşte bu nedenle bu ertelemeyi tekrar gündeme getirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, bir beş dakika daha ilave ediyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, o kadar uzatmayacağım.

Şimdi, bu 50’nci maddeyi buradan çıkararak bu sorunu bu şekilde aşmış olmuyoruz. Bu sorun ortada. Şimdi, bunu çıkardık ama bundan sonra nasıl devam edilecek, bu konuda neler yapılacak; bunları tartışmak gerekiyor. Şimdi, soruyoruz: Şu ana kadar takılan filtre var mı? Cevap yok. Kimler takmıştır? Cevap yok. Hiçbiri de takmamış olabilir. Peki, takılmayanlara ne yapacaksınız bundan sonra yani “Cezasını verin, bacalardan duman tütmeye devam etsin.” mi diyeceksiniz? Kazandıkları paraların yanında bakacak olursanız, o cezalar trafik cezası gibi cezalar. Şimdi, bu, çok ciddi bir sorun, bunun cevabı henüz verilmiş değil ve bunu da tartışmamız gerekiyor. Yani bugün, şimdi, bu 50’nci maddeyi çıkardık; bitti, olmuyor bu mesele. Dolayısıyla bu konu ciddi bir tartışma konusu olarak önümüzde duruyor.

Bir önemli mesele de çalışanlar meselesi. Biz bu meseleyi tartışırken hep karşımıza şu geldi: Bu konuyu daha fazla ertelemeyelim, bir çözüm bulunsun dedik. “E, ne olsun, kapatılsın da çalışanlar işsiz mi kalsın?” Yani çalışanlar meselesi, âdeta bir şantaj konusu olarak karşımıza geldi. Ya, kimsenin işsiz kalmasını istemiyoruz. Mutlaka, orada çalışanların istihdam edileceği alanlar yaratılması gerekiyor, kamunun burada devreye girmesi gerekiyor. Bir tek kişi bile tabii ki işsiz kalmamalı. Olur mu öyle şey? Ama şöyle bir çelişki mi… Bize “Bu seçeneklerden birini seçin?” mi diyorsunuz? Yani insanlar çalışsın, ölüm yaratacak bir kirlilik üretsinler, paralarını kazansınlar ama sonunda erken ölsünler; çocukları, anneleri, babaları, bacıları, kardeşleri ölebilir, hastalanabilir. Böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla bu çelişkiyi de çözmemiz gerekiyor. Kamu burada nerede devreye girmelidir? Eğer orada kapanmak zorunda olan yerler -ki oraya da geleceğim biraz sonra- bunlar için de kamu devreye girmeli ve herkese istihdam imkânı sağlamalıdır. Yani bir tek işçi kardeşimiz bile bu nedenle işsiz kalmamalıdır, evine ekmek götüremez duruma gelmemelidir. Bütün dünya bunu tartışıyor, fosil yakıtlar meselesini. Bugün dünyadaki iklim krizinin en önemli nedenlerinden bir tanesi fosil yakıtlar meselesi. Biz buna gözümüzü kapatamayız. Türkiye, Paris Anlaşması’na imzasını atmadı, daha imza atmadan “Şu maddeye çekince koyarım, bu maddeye çekince koyarım.” diye tartışıyor; böyle olmaz. Bu mesele, dünyanın önemli bir meselesi. Demek ki o zaman bizim de fosil yakıtları çevreye ve insan sağlığına zararlı hâle gelmekten nasıl kurtaracağız ve bir geçiş süreci içinde, bir zaman içinde bu fosil yakıtlarla enerji üretiminden nasıl uzaklaşacağız, bunu tartışmamız gerekiyor, bu konuyu ele almamız gerekiyor; bunu da yapmıyorsunuz. Ama bütün bunları yapmazsanız bilin ki bu fosil yakıtların kullanılması sonucunda ortaya çıkan hava kirliliği, çevre kirliliği, doğa ve canlı haklarının çiğnenmesi, insanların yaşam hakkının çiğnenmesi meselesi er ya da geç gelip sizleri bulacaktır.

Dolayısıyla biz bir kere daha söyleyelim: Bu meseleyi “Cumhurbaşkanı, kuvvetler ayrılığını kullandı da doğru yolu gösterdi.” diye hiç söylemeyin çünkü biz size doğru yolu defalarca gösterdik, siz görmek istemediniz. Şimdi, onun için, belki bundan sonra aklınız başınıza gelir, hep birlikte otururuz bu konuyu tartışırız, sorunları aşabilmek için çözüm yollarını hep birlikte üretiriz.

Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özel’de. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş artı beş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, beş buçuk yıldır Cumhurbaşkanlığı görevinde, beş buçuk yıldır kullandığı yetkilerden Anayasa’nın kendisine verdiği bir hakkı ilk kez kullandı, ilk kez. Bunun için, öncelikle Cumhuriyet Halk Partisine, Halkların Demokratik Partisine, İYİ PARTİ’ye, çevre örgütlerine ve çevre duyarlılığı içinde davranan herkese teşekkür etmek gerekiyor. Aslında burada kullanılan güç, anayasal bir güç değil, anayasal bir hak değil; OHAL’le bastırılmış toplumsal muhalefete, her türlü baskıya, her türlü şiddete rağmen bu toplumda hâlâ muhalefeti diri tutabilen bizlerin ve bizlerin arkasında bize güç veren yüreklerin başarısıdır.

Eğri oturup doğru konuşacağız, on gün önce hem de bu santrallerin bulunduğu ilçelerin bağlı bulunduğu illerin milletvekilleri, Afşin-Elbistan’dan, Soma’dan başlayarak Türkiye'nin dört bir yanındaki bütün milletvekillerimiz bu itirazları dile getirirken bütün itirazlarımıza rağmen birileri kulaklarını kapadılar, dinlemediler; günü geldi, burada oy verdiler. Kaldırdıkları eli, on gün sonra, vetodan sonra Cumhurbaşkanını tebrik eden “tweet”lerde ya da alkış yapmak için kullanırken de hiçbir vicdani problem görmediler veya bu tutarsızlıktan dolayı bir sıkıntıya düşmediler, hiç bunları söylemediler.

Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki bizim hepimizin bir demokratik alzaymır hastası olduğumuza, bunları görmeyeceğimize, duymayacağımıza, hatırlamayacağımıza, unutacağımıza, toplumun da sizin bu keskin dönüşünüzü sanki ortadan kaldırdığınız kuvvetler ayrılığını geri getiriyormuş gibi algılayacağı bir siyasi illüzyona inanmamızı istiyorsunuz. Bunun mümkünatı yok, bu olamaz.

Bakın, ne yaptığınızı anayasal açıdan, İç Tüzük açısından irdeleyecek olursak… Öyle felaket bir durumdayız ki… Hani “En iyisini yapacağız.” deyip de rejime kasteden -Anayasa değişikliğiyle- bir ucube sistem yarattınız ya… Bakın, Anayasa, Cumhurbaşkanına veto hakkı veriyor, bu Meclise de 301 oyla vetoya direnme hakkı veriyor. Hadi -konudan bağımsız- vetoya direnin bakalım, 301 kişi oy versin ve bu vetoya direnelim. Şu an bu ucube sistemde böyle bir imkân yok. Neden? Plan ve Bütçe Komisyonu maddeyi çıkardı. Eskiden, Meclis, Plan ve Bütçenin nasıl çalışacağıyla ilgili tavsiye kararı yolluyordu ve diyordu ki: “Bu maddenin çıkarılması, düzeltilmesi, bu maddenin tekrar görüşülmesi…” İç Tüzük’e hızlı olsun diye şunu koydunuz: “Sadece çıkarılan madde görüşülebilir.” Bu sistemde parti sözcünüzün veya grup başkan vekilinizin ağzından “Plan ve Bütçede biz bu maddeyi çıkaracağız.” diye çıktı mı? Plan ve Bütçe maddeyi çıkardı mı? Şimdi burada Sayın Başkan haklı olarak diyor ki: “Görüşülecek bir konu kalmadı.” Nerede 301’le vetoya direnme hakkı? Meydanlarda anlatıyordunuz.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Çıkardık işte.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Nerede güçlü Meclis?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bunu Plan ve Bütçe Komisyonu çıkardı, Meclisi işlevsiz kıldı. Bugün 301 kişinin üzerinde görüşebileceği bir madde yok. Ha, dersiniz ki: “Biz bunu yeni madde ihdası olarak aynen koyacağız.” Koyamazsınız.

SALİH CORA (Trabzon) – Siz koymak istemiyorsunuz ki! Siz istiyor musunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Onun da şartı, Plan ve Bütçe Komisyonu gelecek buraya, tam kadro oturacak ve ardından diyecek ki: “Salt çoğunlukla katılıyorum.” Plan ve Bütçe orada çıkarıp burada oturmazsa Meclisin yapacak hiçbir şeyi yok.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne ilgisi var? Çoğunluğu al gel…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Öğrenin, öğrenin.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Öyle bir noktadayız ki…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hiçbir noktada değiliz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bugün, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan tekliften çıkarma işlemi Meclisi konusuz bıraktı. Bugün “Örnek teşkil etmemek üzere.” diyor Başkan. Neden? Yoksa üzerinde konuşmayacağız. Geri kalanını oylama hakkımız var. Ben bunu Grup Başkan Vekillerinize ve Sayın Grup Başkanınıza da, Sayın Bostancı’ya da anlattım. Meselede teknik bir sıkıntı olduğu açıkça ortaya çıktı.

Şimdi gelelim duruma, birincisi: Arkadaşların “tweet”lerini görüyorum, açıklamalarını görüyorum. Değerli milletvekilleri, bir baca ve ona takılacak bir filtre yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel, devam edin.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bir baca gazı arıtma tesisi kurulma yükümlülüğü var. Neredeyse bir fabrika, ham maddesi kireç taşı olan bir kimya fabrikası oraya inşa edilecek; o yüzden süre müre gerekiyor, bir filtreyi pıt diye takamıyorsunuz. Bu konuda bu filtrenin olduğu bir yer var mı? Vallahi var. Neresi? Orhaneli’deki işletme. Peki, Orhaneli’de hava temiz mi? Değil. Neden? Kullanmıyor. Özelleştirme sırasında bu baca gazı arıtma tesisi varmış, maliyeti yüzde 1 artırıyor diye kapalı tutuyor Orhaneli, yüzde 1 artırıyor diye. Peki, maliyet artışına rağmen, bunun kullanıldığı bir yer var mı? Evet, var. Neresi? Afşin-Elbistan’ın B Santrali. Aferin adamlara ya, çevreyi düşünmüşler, maliyete katlanmışlar. Kim işletiyor Afşin-Elbistan B’yi? Devlet işletiyor arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) İşte özelleştirme; işte, özelleştirirken çevre duyarlılığıyla ilgili tedbir alıyoruz(!) Siz 2013 yılında bu özelleştirmeler başlarken ne dediniz biliyor musunuz: “Girin bu ihalelere, bu ihalelere girenler korkmasın, size uzatma yapacağız.” Bunu da nasıl söylediniz, cümlenin güzelliğine bakın: “Bu ertelemeyle hukuki ve ekonomik teşvik sağlıyoruz.” dediniz. 2013 yılında “5+3” 8 yıllık uzatma koydunuz 2021’e kadar. Kim yolladı teklifi? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kim Anayasa Mahkemesine götürdü? Alaycı ithamlarınız altında yine CHP. AYM bunu bozdu. Bozmasaydı ne olacaktı? Bozmasaydı şu anda zaten bu şirketler 2021’e kadar ertelemeyi almıştı, yapacak hiçbir şeyiniz yoktu. O, şeytanlaştırdığınız, alay ettiğiniz CHP, Anayasa Mahkemesinde bunu 2014’e bozdurdu diye yeni uzatma, uzatmaya itiraz, uzatmaya kabul oyu ve kullanılan veto hakkı var. Bugün gelinen noktada tüm vatandaşlarımız bilsin ki Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013’te attığı imzayla 2021’e kadar zaten KOAH hastaları tıkanacak, kalp hastaları tekleyecek, küçücük çocuklar zehirlenecekti ama muhalefet direnciyle CHP bunu iptal ettirdi; defalarca uzattınız, yine uzattınız.

Bakın, şimdi, iyi polis-kötü polis derken Naci Hoca sağ olsun, suçu üstlenivermiş “Grup Başkanı” sıfatıyla, Cumhurbaşkanına karşı şöyle söylüyor, diyor ki: “Biz yasama olarak zor bir tercihte yanlış karar verdik.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Yanlış” değil, öyle demedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Hocam, 1 Kasım tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisinin Bakan Yardımcısı bu Komisyona geldi ve ne için uzatılması gerektiğini tutanak altında satır satır anlattı, dedi ki: “Enerji arzında zafiyet yaratır, yüzde 17.” Aynı Bakan Yardımcısı dün çıkmış “Bir sorun olmaz, hallederiz.” diyor. Bunların hepsi şundan kaynaklanıyor: İşsizlikle ilgili muhalefeti -şantaj yapar gibi- tehditle “Muhalefet etmesin.” diye sindirirken de aynı şeyi yaptınız. Bir karar mercisi var. O karar mercisi kararı veriyor, o karar burada kurşun asker gibi uygulanıyor. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, kuvvetler birliğinin tam tesis edildiği bir yerde Recep Tayyip Erdoğan bir sabah kalksa “2x2=5.” dese, vallahi, Grup Başkan Vekiliniz hızla basın toplantısı yapar, dersiniz ki: “Cumhurbaşkanımız kerrat cetvelindeki tarihî hatayı düzeltti. ‘Ce-Ha-Pe’ döneminden kalan bu yanlıştan hep birlikte dönüyoruz.” (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tayyip Erdoğan öyle bir şey demez.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Hep birlikte o kadar çok tekrar eder, elinizdeki medya gücüyle o kadar çok tekrar edersiniz ki normal vatandaş bakkalda torununa 2 liradan 2 gofret alırken hesabı şaşırmaya başlar.

SALİH CORA (Trabzon) – “2x2” her zaman 4 etmiyor. Siyasette “2x2=4” etmez.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bir gerçek sizi incitiyor. Ben bu işi takip ettim. Okuduğum köşe yazısını “Niye yazıldı?” diye analiz etmeyi de bilirim. Sayın Abdulkadir Selvi yazıyor, diyor ki: “Cumhurbaşkanı Amerika’daydı, Kahramanmaraş milletvekilleri kötü hava fotoğrafları attılar ona.” Mesele o değil, Kahramanmaraş kaynıyor, Ali Öztunç miting yapıyor, partilerüstü miting. Kahramanmaraş milletvekili verdiği oydan sonra Maraş’a gidemeyecek hâle gelmiş, bu zevahiri kurtarmak için Maraş milletvekilleri Cumhurbaşkanına WhatsApp’tan fotoğraf paylaşmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel, bir dakika ilave ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bunu Abdulkadir Selvi nereden biliyor? Hani uçtan uca şifreliydi bütün yazışmalar? Devam edelim mi?

Yine, Sayın Abdulkadir Selvi diyor ki: “Recep Tayyip Erdoğan Afşin-Elbistan Termik Santrali’ni işleten Çelikler Holdingin sahibini telefonla aradı, bastı fırçayı, bastı fırçayı.” Bunu nereden biliyor? Telefonları mı dinliyor Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanının telefonlarını? Siyasi iletişim yapıyorsunuz, ayıbı örtmek için algı yönetiyorsunuz. Abdulkadir Selvi’ye siyasi iletişimden sorumlu kimse -ya Fahrettin Altun ya başkası- bu konuşmayı aktarabiliyor ve buradan bir siyasi çıkar elde etmeye, bir ayıbı örtmeye çalışıyorsunuz. Vatandaş bu haksızlığa, bu vicdansızlığa karşı hangi grupların nasıl durduğunu, sizin nasıl el kaldırdığınızı, tek adamın yönlendirmesiyle nasıl tutum değiştirdiğinizi gördü; unutmuyor, unutmayacak.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Abdulkadir Selvi’ye sor, kim demişse ifşa edin.

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkanı Sayın Naci Bostancı’da.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Kim Abdulkadir Selvi’ye söylemişse ifşa edin, herkes bilsin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu adamı bir kere de kürsüden dinlemek istiyorum ben ya.

(Uğultular)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, uğultuyu keselim. Rica ediyorum, biraz sessizlik olsun.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bostancı, Allah kolaylık versin, durumun zor.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, rica ediyorum…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Allah kolaylık versin, zor…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Veli Bey, maşallah sesiniz son derece gür.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, sükûnetle dinleyelim.

Buyurun Sayın Bostancı…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Allah kolaylık versin.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, rica ediyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Elbette dinleyeceğiz arkadaşlar, dinleyeceğiz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ya, yalama olmuş, konuşmasa duramaz ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Öncelikle birkaç hususa açıklık kazandırmakta fayda var. Özgür Bey, zor bir tercihte yanlış kara” aldığımızı beyan ettiğimi söyledi, benim ağzımdan “yanlış bir karar” çıkmadı. “Zor bir tercih çerçevesinde davrandığımız” çıktı, “yanlış” “doğru” şeklinde bir değerlendirme söz konusu değil.

Hayat zaten böyle değildir Özgür Bey. Hayatta öyle kararlar almak durumundasınızdır ki -hem kişisel hayatınızda hem de kamusal hayatta- lehte ve aleyhte unsurları masanın üzerine koyarsınız, bakarsınız, bir mukayese yaparsınız ve o çerçevede bir karar almak durumundasınızdır. Kararı kim alır? Kararı o soruyla muhatap olup cevap vermek durumunda olanlar alır. Bu soruya muhatap olan ve cevap vermek durumunda olan elbette ki burada AK PARTİ Grubuydu, Cumhur İttifakı’ydı, MHP Grubuydu. Sizin öyle bir sorumluluğunuz yok.

AHMET KAYA (Trabzon) – Olur mu öyle şey?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Şu bakımdan yok: Karar almaktan bahsediyorum, bir kararı, bir teklifi Meclise getirmekten bahsediyoruz. Elbette hepimizin sorumluluğu var. Benim kastım, bir karar almak.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Parmağımız fazla.” diyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Biz, bu termik santrallere ilişkin olarak lehte aleyhte unsurları masanın üzerine koyduk, müzakereler yaptık; Milliyetçi Hareket Partisinin değerli milletvekilleriyle de yaptık, komisyonlarda yaptık, muhalefetin kıymetli vekilleriyle yaptık.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kahramanmaraş milletvekili olmak istemezdim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu konunun çok farklı veçheleri olduğunu hepimiz biliyoruz. İşin bir tarafında, kesinlikle çevreye ilişkin hassasiyetler vardır. Bundan biz de haberdarız, biliyoruz. İşin diğer tarafında, Türkiye’nin yerli enerji üretimine, istihdama, çalışan insanlara, bunları satın almış olan insanların bankalara olan borçlarına ilişkin bir başka kompozisyon vardır.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Teşvik veriyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sonuçta 13 tane santralden bahsediyoruz, burada çalışan insanlardan bahsediyoruz, buraların sahibi olan insanların bir sözleşme çerçevesinde bankalara olan borçlarından bahsediyoruz, bunun bir zincir etki çerçevesinde farklı çevrelere doğuracağı maddi ve moral maliyetlerden bahsediyoruz. Evet, elimizin bir tarafında insanların hayatına, sağlığına, sıhhatine ilişkin hassasiyetler çerçevesinde bir perspektif, diğer tarafında da orada çalışan insanların istikbali, geleceği, Türkiye’nin yerli elektrik üretimi ve nihayetinde borçlar çerçevesinde teşekkül eden bir durum var. Zor karar dediğimiz husus bu. Peki, biz ne yapmışız bu zor kararla ilgili? Müzakere yapmışız bakın. İnsanlar kurşun asker değil, siz de söylediniz, ben de altını çiziyorum, burada hiç kimse kurşun asker değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, hamasete gerek yok. Biz, bu işleri müzakere ederken bu gruptan, MHP’den, muhalefetten itiraz eden arkadaşlar oldu doğru, her gruptan oldu.

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – İtiraz etmedik. Sözlerin hepsini toplayıp en güzeline tabi olmanız gerekiyordu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yine çok farklı gruplardan bu işin lehinde olan unsurlara ilişkin değerlendirmeler yapanlar oldu. İnsanlar farklı gerekçelerle bunu müzakere ettiler. Zaten bir müzakere niye yapılır? Eğer ortada matematik kesinlikte bir durum varsa müzakereye gerek yok. “3X3=9”dur; herhangi bir şekilde müzakere etmezsiniz. H²O, sudur; bu, müzakere edilmez. Eğer flu bir durum varsa, farklı kesimlerin çıkarlarına ilişkin kamusal otorite bir karar almak durumundaysa bunu müzakere edersiniz.

Biz niye müzakere ettik, niye insanların fikirlerine müracaat ettik? Çünkü farklı fikirleri vardı; AK PARTİ’de de vardı, MHP’de de vardı, itiraz edenler vardı ama sonuç olarak -partilerin nasıl çalıştığını siz de biliyorsunuz- çoğunluk bir karar alır, parti disiplini çerçevesinde insanlar bu karara uyarlar. Siz uymuyor musunuz? Sizin hepiniz aynı şekilde mi davranıyor?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz vicdanımızla davranıyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Aynı şekilde düşünüp aynı kararın arkasında aynı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz vicdanımızla karar veriyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Öyle yapmıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, devam edin.

Değerli arkadaşlar, lütfen sükûnete davet ediyorum hepinizi.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, bu teşekkür mevzusu konuşuluyor ya, teşekkür eden arkadaşlarımız geçmişte de itiraz etmişlerdi ama parti disiplini çerçevesinde kullanacakları oy belliydi. Siz farklı mı davranıyorsunuz? Kesinlikle farklı davranmıyorsunuz. Siz de farklı fikirler ifade ediyorsunuz ama sonuçta blok hâlinde davranıyorsunuz; dolayısıyla siyasetin işleyişi böyle.

Biz bu değerlendirmeler çerçevesinde bir karar aldık. Kararımız, termik santrallere süre uzatımı, süre verilmesi değildi; dikkat edin, biz bir takvim çerçevesinde, takvime uygun bir şekilde altı ayda projelendirecek ve ondan sonra da her bir adımı denetlenecek şekilde bu termik santrallerin rehabilite edilmesi, filtreleme esası çerçevesinde davranmaları ve herhangi bir şekilde bu süreçte arıza olursa anında kapatılması şeklinde bir karar aldık; ikisi birbirinden farklıdır.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Bostancı, daha önce niye bu uygulamayı yapmadınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ne aldığımız, ne karar aldığımız belli. Dolayısıyla yapmış olduğumuz iş, kamunun toplam çıkarları bakımından, her kesimin çıkarları bakımından en optimum karar neyse o istikamette bir akılla alınmış bir karardır.

Sayın Cumhurbaşkanımız, masanın üzerindeki lehte, aleyhte unsurları değerlendirmiş, farklı bir karar vermiştir; doğrudur.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Samimi olmak lazım. Halkın tepkisi olmasaydı, bu karar alınacak mıydı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Diyeceksiniz ki: “Genel Başkan olarak görüşmediniz mi, kendisiyle iletişim kurmadınız mı?” Elbette, biz yasama çalışmalarına ilişkin Sayın Genel Başkana bilgi veriyoruz, neler olduğunu anlatıyoruz ama siz de takdir edersiniz ki burada saatlerce müzakere ettiğimiz konulara ilişkin Genel Başkana gidip saatlerce hangi müzakereleri yaptığımızı, yasaların teferruatını, bunları anlatabilme imkânı var mı? Siz öyle mi yapıyorsunuz?

OYA ERSOY (İstanbul) – Yasalar oradan geliyor zaten.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Dolayısıyla etraflıca, çok detaylı bir şekilde durumu anlatma tarzında bir iletişim meselesi burada söz konusu değildir.

Sonuçta grup, yürütmenin talebini dikkate alır, sahadaki duruma bakar, o çerçevede kamu çıkarı istikametinde gördüğü, öyle değerlendirdiği, çoğunluğun öyle gördüğü istikamette bir karar alır ve bu çerçevede yasama vazifesini yerine getirir. Sonuçta Sayın Cumhurbaşkanı da denetim yetkisini kullanmıştır. Bu denetim yetkisi, herhâlde oraya süs diye konmadı.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Aynı zamanda Genel Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ayrıca, şunu hiç uygun görmem: “Sayın Cumhurbaşkanı, bir sabah kalktı iki kere iki beş. dedi.” Sayın Cumhurbaşkanı “İki kere iki beş.” diyecek bir akla sahip olsaydı, on yedi yıldır siyasetin zirvesinde olmazdı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani varsayımlar ile gerçeği birbirine karıştırmamak lazım.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Altı yıldır muafiyeti kim sağladı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “İki kere iki dört.” dediği için, halkın aklındaki ve kalbindekini temsil ve ifade ettiği için orada duruyor. Emin olun, o, bir örnektir, başarılı olmak isteyen herkese, her siyasete her başarılı örnek gibi bir örnektir.

OYA ERSOY (İstanbul) – Size örnek, size.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bakacağız, toplumun aklı, kalbi ne söylüyorsa elbette o istikamette davranacağız.

Kıymetli arkadaşlar, İç Tüzük’e ilişkin meseleye gelince, Özgür Bey’in ifade ettiği tarzda problemler çıkabilir mi? Mümkündür, bunu müzakere ederiz, kendisiyle dün akşam da konuştuk. Eğer insanoğlunun elinden mükemmel yasalar çıkacağı düşünülüyorsa tarihin hiçbir döneminde olmadı; bugün olmadı, yarın da olmayacak. Siz de yapamazsınız, insan elinden böyle bir şey çıkmaz. Ha, yasalara ilişkin müzakere edilir. Bizim yaklaşımımız nedir? Müzakere etmek, konuşmak; emin olun hiçbir komplekse kapılmaksızın herkesin aklından faydalanmak. Dinleriz, bakarız, değerlendiririz; akıl, kamunun çıkarı, yasamanın kuralları neyi gerektiriyorsa o istikamette müzakereler çerçevesinde de davranırız, bundan da hiçbir şekilde gocunmayız, zaten Parlamento bunun için var.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kararın da hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı yaptığı konuşması sırasında benim tarafımdan ortaya konulan bazı argümanları, bazı sözleri kendince yorumlayarak İç Tüzük’ün 69’uncu maddesindeki “söylediği söz, bağlamından kopartılan milletvekilinin yanıt hakkı”na olanak tanıyacak bir ihlalde bulundu. Uygun görürseniz, iki dakika cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Ama uzatmayalım, toparlayalım.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ankara Miletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 145 sıra sayılı Kanun üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, böyle bir konuda, böyle bir gündemde zaten amacımız, polemik değil ama doğruların doğru yere oturması lazım.

Sayın Hocam, diyorsunuz ki “Biz iki tercihten birinde bulunduk ve bunu biz yasama olarak yaptık, çok da detay vermeye fırsat olmadığı için bundan yürütmenin haberi yoktu.”

Yürütme, 1 Kasım 2019 günü Meclistedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan, bu filtre meselesinin tartışıldığı Komisyon toplantısında şöyle söyler, aynen aktarıyorum, bakalım tanıdık gelecek mi? “…fakat bu 2019 yılı sonuna kadar bu yatırımları tamamlamayan santrallerin 1/1/2020’de çevre mevzuatı açısından kapatılması söz konusu olacağından, bu santrallerin ülkede elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 17’sini karşılamakta olduğu da dikkate alındığında, bunlara bir süre verilmesi ve fakat bu süreden yararlanabilmesi için belli bir tarihe kadar yapım sözleşmesi ve termin planı sunma koşulu getirilmesi, bunun da kâğıt üzerinde kalmaması için her dört ayda bir sundukları plana göre bakılması gerekir.”

Sayın Hocam, bu, tam olarak da sizin sonradan yazdığınız ve getirdiğiniz maddedir ve bunu yürütme dayatmıştır. Öz Türkçesi olarak şunu söyleyeyim: Bu maddeyi kim yaptı, kim muhalefet etti, kim onayladı, kim veto etti? Bu maddeyi Recep Bey hazırladı, Tayyip Bey onayladı, Erdoğan da veto etti.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Onlar kendilerine göre yorumluyorlar.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen susalım yani bakın grup sözcüleriniz konuşuyor, herkes özgürce bir konuşma ortamını burada buluyor.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili ilklerin yaşandığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Tabii, yeni sistemle ilgili bu dönemde ilkleri yaşıyoruz. Örneğin, dün, kamu iktisadi teşebbüslerinin görüşmelerini uzun bir aradan sonra gerçekleştirdik. Bence denetim açısından son derece uygun ve Sayın Özkan da AK PARTİ Grubu olarak her yıl bunları getirmeyi ve tartışılmasını ifade etti. Bugün de bir başka yeni uygulamayla karşı karşıyayız, bir Cumhurbaşkanının veto ettiği kanunla ilgili olarak tekrar bir geri gönderme tezkeresi üzerindeki görüşmelerimizi yaptık. Biz de İç Tüzük’teki hükümleri yine gruplarımızın, siyasi partilerimizin lehine olmak kaydıyla yorumlayarak her birine görüşlerini anlatma olanağı tanıdık; böylece İç Tüzük’teki 86’ncı maddeyi çok geniş bir şekilde yorumlayarak söz haklarını tanıdık. Ben, bu tartışmaların kamuoyu açısından, partiler açısından yararlı olduğunu düşünüyorum, sonuçta hep beraber doğruyu bulacağız.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 21/11/2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/279) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 145) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bu şekilde kanun üzerindeki görüşmeler sona ermiştir.

Kanunun tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını, pusula gönderen arkadaşlarımızın da salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, oy verme işlemi bitti.

Değerli milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum. Lütfen, isimlerini okuduğum arkadaşlarım kendilerini işaret buyursunlar.

Sayın Yavuz Demir burada mı, Muğla milletvekilimiz?

Sayın Özalan…

Sayın Menekşe…

Sayın Gözgeç… Burada.

Sayın Yokuş…

Sayın Aksu…

Sayın Sezgin…

Sayın Böke…

Sayın Yılmaz… Durmuş Bey buradaydı, ben gördüm kendisini.

Sayın Koçer…

Sayın Bayram… Burada.

Sayın Çalık…

Sayın Zeybek…

Sayın Tüfenkci… Burada.

Sayın Özdağ… Burada.

Sayın Piroğlu… Burada.

Sayın Hüseyin Yayman… Sayın Yayman az önce buradaydı, ben gördüm Sayın Yayman’ı.

Değerli milletvekilleri, 21.11.2019 Tarihli ve 7193 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:  322

 Kabul:                     322(x)

                         Kâtip Üye                                Kâtip Üye

               Emine Sare Aydın Yılmaz                   Barış Karadeniz

                          İstanbul                                    Sinop”

Teklif bu şekilde kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Emecan’ın bir talebi vardır.

Buyurun Sayın Emecan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümünde kadına karşı şiddetin arttığı bir ülke hâline gelindiğine ilişkin açıklaması

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa ülkelerinden çok önce Türkiye’de kadına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 85’inci yılında çağdaş ve ileri görüşlü Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyorum.

Ancak bugün kadına karşı şiddetin arttığı, iş gücüne katılımın yeterince olmadığı, her gün yeni bir kadın cinayetiyle anılan bir ülke hâline gelmiş bulunuyoruz. Asıl sorunun yasal düzenlemelerde olmadığı, kadına bakıştaki karanlık zihniyetin artışında olduğu ortadadır. Bu nedenle, bu mücadelenin, iktidarıyla muhalefetiyle bir uyum içerisinde verilmesi çok önemlidir. Başarılı olabilmemiz için de göstermelik olarak değil, samimiyetle İstanbul Sözleşmesi’ne, çağdaş eğitime ve koruyucu yasalara hep birlikte sahip çıkmak zorundayız. Bunu, hayatını kaybeden, ezilen tüm kadınlara borçluyuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dal…

44.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’ın, 7 Aralık Kilis’in düşman işgalinden kurtarılışının 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AHMET SALİH DAL (Kilis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kilis’i işgal etmek isteyen İngiliz ve Fransızlara karşı halkımız, zor şartlar altında, eşine az rastlanır bir kahramanlık örneği göstererek 7 Aralık 1921’de Kilis’i düşman işgalinden kurtarmıştır. Mücadelenin başkahramanlarından Şahin Bey, Aslan Bey, Sakıp Bey, İslam Bey, Kartal Bey ve binlerce kahramanımızı ve tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.

Kilis’in cömertliği ve kahramanlığını üstat Alâeddin Yavaşça, şu sözlerle ifade ediyor: “İnsanları cömerttir, hem de efece merttir; ikramda ve sevgide iller arasında tektir.”

Bu duygu ve düşüncelerle 7 Aralık Kilis’in kurtuluş gününü tekrar kutluyorum, Gazi Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

45.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Türkiye'nin dünya pazarında narenciye üretiminde 9’uncu sırada yer aldığına, narenciye üreticilerinin sorunlarını Tarım ve Orman Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Narenciye üretiminde Türkiye, dünya pazarında 9’uncu sırada yer alıyor. Türkiye’nin limon, greyfurt, portakal ve mandalina üretiminin çok büyük bir kısmı, Çukurova bölgemizde üretilmektedir. Narenciye üretiminde çiftçilerimizin karşılaştığı sorunların başında, yükselen girdi maliyetleri gelmektedir. “Akdeniz meyve sineği” denilen zararlıdan dolayı daha fazla ilaç kullanan çiftçimiz, yüksek ilaç fiyatlarının yanı sıra mazot, işçi, sulama ve elektrik fiyatlarıyla da baş etmeye çalışıyor. Üretimde artış sağlamak için bu yüksek fiyatlı girdileri azaltmak; üretim, ıslah, çeşitlilik ve ihracat teşviklerinin, bilimsel araştırmaların ihtiyaçlara göre yeniden düzenlenerek hayata geçirilmesi şarttır. Narenciye üreticilerimizin sorunlarını, Tarım ve Orman Bakanımız başta olmak üzere, ilgililerin dikkatine sunmak istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

46.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 85’inci yıl dönümü vesilesiyle 1930 yılında Artvin ili Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesine seçilen ilk kadın Belediye Başkanı Sadiye Hanım’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

5 Aralık 1934’ten bu tarafa seksen beş yıl geçmiş, Türk kadınına milletvekili seçilme hakkının verildiği tarihin üzerinden uzun bir süre geçmiş. Batı’da bile, örneğin İsviçre’de 1971’de, İtalya’da 1948’de, Japonya’da 1950’de, Fransa’da 1944’te kadınlar bu hakları elde etmişler. Bu hakları veren Mustafa Kemal Atatürk’e bir kere daha şükranlarımızı arz ediyoruz, saygıyla anıyoruz.

Yine, ayrıca, benim seçim bölgemde Artvin’in Yusufeli ilçesinin Kılıçkaya beldesinde -eski adıyla Ersis’te- 1930’da, dünyada kadının adı yokken Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı Sadiye Hanım seçilmiştir. Bu vesileyle, bir demokrasi örneği gösteren, kadını o tarihte örnek veren, benim seçim bölgemdeki ilk kadın belediye başkanı Sadiye Hanım’ı rahmetle, sevgiyle, şükranla anıyorum ve bütün dünyaya örnek olan bu seçimin, Mustafa Kemal’in ve onun cumhuriyetinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından bir mihenk taşı olduğunu belirtiyorum. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük devrimci Mustafa Kemal’i ve onun silah arkadaşlarını, o tarihte bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Filiz…

47.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 5 Aralık Dünya Toprak Günü’ne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, 5 Aralık Dünya Toprak Günü. Sınırsız zannettiğimiz topraklar, hızla bozulan ve korunması gereken bir dünya varlığıdır. Erozyon, toprakların yok olmasında en önemli etmenlerin başında gelmektedir. Topraklarımız yüzde 79 oranında orta, şiddetli ve çok şiddetli erozyonla karşı karşıyadır. Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak kaybedilmekte; bu da 25 santimetre kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar büyüklüğünde bir araziye eş değerdir. Seçim bölgem Gaziantep’te, çeşitli tarım şekillerini kısıtlayan erozyon, toprak sığlığı ve drenaj bozukluğu sorunları mevcut olup 243 bin hektar alan orta derecede, 196 bin hektar alan da çok şiddetli derecede erozyona tabidir. Gaziantep tarım topraklarının erozyon sorunuyla ilgili olarak yetkililerin eğitim dâhil gerekli önlemleri almalarını talep ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

48.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, İzmir ili Aliağa ilçesi ÇEBİTAŞ Demir Çelik AŞ işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

İzmir Aliağa’da Çebitaş Demir Çelik AŞ’nin patronu “İflas ettik.” diyerek tazminatları ödemeden 200 işçiyi işten attı. İşçiler, fabrikada altı aylık ücretsiz izin uygulamasının ve düzensiz çalışmanın yerleştirilmek istendiğini ifade ediyorlar. 200 işçi, kadrolu ve sigortalı. Patron “Şayet altı aylık ücretsiz izni kabul ederseniz, durum düzelirse tazminatları ödeyebiliriz.” diyor. Özçelik-İş Sendikası da “Biz, fabrikayla ilişiğimizi kestik, başınızın çaresine bakın.” diyerek işçileri yüzüstü bıraktı. İşçiler demokrasi meydanında direnişlerini sürdürüyorlar. Açlık sınırında yaşamaya çalışan, yaşanabilir bir asgari ücret bekleyen işçiler, bir taraftan da işçi kıyımıyla karşı karşıyalar.

Aliağa işçisi, yalnız değildir. İşçiler direnerek, birleşerek haklarını da alacaktır, yaşanabilir bir dünyayı kurmayı da başaracaktır.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

49.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, tutuklu bulunan Avukat Murat Canım’ın yeniden yargılanma talebiyle cezaevindeki direnişini sürdürdüğüne, keyfî ve hukuksuz tanık uygulamalarının bir an önce kaldırılması, insanların özgürlüklerinin sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Bir meslektaşımdan bahsedeceğim: Avukat Murat Canım, Silivri Cezaevinde tutuklu. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi ama dosyadaki tek delil, bir tanık ifadesiydi. Tanık, daha sonra dosyada verdiği ifadelerin gerçeği yansıtmadığını, baskı altında, tehditle o ifadeleri vermek zorunda kaldığını, yeniden ifade vermek istediğini söyledi ancak mahkeme tarafından kabul edilmedi. Murat, hâlen, altmış gündür, adil yargılanma talebiyle, yeniden yargılanma talebiyle cezaevinde direnişini sürdürüyor.

Gizli tanık ya da açık tanık ifadeleri, gerçekten hukuki açıdan çok ciddi sorunlar yaratıyor. Özellikle, güvenlik güçleri, delil bulamadığı sıralarda kişiyi tutuklamak istediğinde, tanıklarla, kişilerin özgürlüklerini elinden alıyor. Keyfî, hukuksuz tanık uygulamalarının bir an önce kaldırılması, insanların özgürlüklerinin sağlanması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu…

50.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, seçme hakkına aykırı olan yüzde 10’luk barajın kaldırılması, kadın yurttaşların seçilme hakkının etkili kılınması, Meclisteki cinsiyet dağılımının ayrımcı olmayan bir aritmetiğe taşınması ve milletvekillerinin yasama görevlerini içtikleri ant gereği hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik, insan hakları ve anayasa ekseninde yerine getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yerel ve ulusal genel oyun 89’uncu ve 85’inci yıl dönümünde demokratik zihniyet reformuna ihtiyacımız var. Çoğulculuğa ve seçme hakkına aykırı olan yüzde 10’luk baraj kaldırılmalı, kadın yurttaşların seçilme hakkı etkili kılınmalı, Meclisteki cinsiyet dağılımı, ayrımcı olmayan bir aritmetiğe taşınmalıdır. Temsilî organa giden yollar demokratikleştirilmeli, milletvekilleri yasama görevlerini, içtikleri ant gereği hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik, insan hakları ve anayasa ekseninde yerine getirmeli. Yasama çalışmalarına düzenli katılım, milletvekillerinin seçmenlere karşı temel sorumluluk ve ödevidir. Milletin vekilleri, görevlerini egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette hiçbir kişiye veya zümreye bırakılamayacağı bilinciyle ifa etmek yükümlülüğündedirler. Siyasetçiler, dini siyasete alet etme yasağına titizlikle uymalıdır. Son olarak, toplumsal cinsiyeti ve kadına karşı şiddeti üreten kaynak ve mekanizmaları yok etmek için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kasap…

51.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya’nın ilçelerinde yaşanılan yol sorununa ve 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Zehir soluyan Tavşanlı Tunçbilek bölgesinde sık sık ölümlü kazalar olmakta, yol tek yönlü olduğu için aynı yolda çok ciddi trafik, özellikle kamyon trafiği olmakta, asit tankerleri sık sık devrilmekte. En son iki gün önce ölümlü bir kaza meydana geldi. Bu yolların düzeltilmesi gerekiyor. Yıllardır mağdur vaziyetteler. Aynı yol aynı zamanda Emet için Tavşanlı için, Domaniç için Balıkesir’e bağlayan yol ve bu yolda -aynı zamanda turizm bölgesi- mağdur edilmiş durumdalar. Zehir solumaya devam ettikleri gibi, tarım arazileri de bu tankerlerden zehirli asit dökülmesiyle perişan vaziyette.

Bu arada, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü de kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ok.

52.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, sivil toplum örgütlerinin duyarlılığı sonucu termik santraller konusunda geri adım atıldığına, Simav ve Gönen Çayı’nın kirliliği konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sivil toplum örgütleri ve özellikle çevre örgütlerinin duyarlılığı dolayısıyla termik santraller konusunda geri adım atılmıştır; kısacası, vicdanlar paraya galip gelmiştir. Ama maalesef seçim bölgem Balıkesir’de, defalarca dile getirmeme rağmen Simav Çayı ve Gönen Çayı çok ciddi şekilde kirlilik tehdidiyle karşı karşıya. Buraları kimlerin kirlettiği belli olmasına rağmen, çocuğa kesilen ceza gibi hatta sigaradan, trafik cezalarından daha hafif cezalarla “Sen çevreyi kirletmeye devam et.” dercesine maalesef suyumuz, toprağımız kirletilerek geleceğimiz gençlerimiz olmak üzere bütün Balıkesirli hemşehrilerimizin sağlığı tehdit altındadır. Ben, sıralı yetkilileri ve özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bir kez daha göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

53.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Kırklareli ili Lüleburgaz ilçesi Ovacık Köy Muhtarı İlyas Tokatlı’nın sıkıntılı tren yolu menfezlerinin tamiratının yapılması konusundaki talebine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Demek ki hâlâ ders almamışız, geçtiğimiz günlerde ve dün akşam da Devlet Demiryollarının kesin hesaplarını inceledik, araştırdık fakat o gün de söyledik hâlâ da söylemeye devam ediyoruz: Liyakatsiz kadrolar yüzünden gelinen nokta ortada. 10 Aralık Salı günü Çorlu Adliyesinde Sarılar’daki tren kazasının duruşması var ama maalesef Kırklareli’nden de bir ses, çığlık geliyor. Kırklareli Lüleburgaz Ovacık Köy Muhtarımız Sayın İlyas Tokatlı bizzat yol bekçilerinin yapması gereken görevi yaparak menfezlerin sıkıntılı olduğunu ifade ediyor, Kaymakamlığa dilekçe veriyor ve menfezin bir an evvel orada tamiratının yapılmasını talep ediyor. Şu anda trenlerin oradan geçerken yavaşladığını ifade etmişler. Bir an evvel yetkililerin bu sese kulak vermesini diliyor, Kırklareli Lüleburgaz Ovacık Köy Muhtarının talebinin yerine getirilmesini başka canların yitirilmemesi konusunda hassasiyet açısından iletmek istiyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

54.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 5 Aralık seçme ve seçilme hakkının elde edilmesinin 85’inci yıl dönümü vesilesiyle seçenlerin ve seçilenlerin haklarının gasbedilmediği özgür bir Türkiye dilediğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 5 Aralık, seçme ve seçilme hakkını elde ettiğimiz günün yıl dönümü. Ben bunun için mücadele etmiş olan bu topraklardaki Nezihe Muhiddin’den Suat Derviş’e, Şirin Tekeli’den Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e tüm kadınları ve bugün kadın cinayetlerine karşı alanlarda olan, aynı zamanda eşit ve özgür bir dünya için dünyada ve Türkiye’de mücadele eden tüm kadınları selamlıyorum. Seçenlerin ve seçilenlerin haklarının gasbedilmediği özgür bir Türkiye diliyorum ve o günleri kutlamayı diliyorum.

Sağ olun.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2420) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 146) (x)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi, 2’nci sıraya alınan Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon? Yerinde.

Komisyon raporu, 146 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde söz isteyen değerli milletvekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekilimiz Sayın Aydın Adnan Sezgin’e aittir.

Süreniz yirmi dakikadır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın hemen başında, İYİ PARTİ Grubunun, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat muhtırasının onaylanması için olumlu oy kullanacağını ifade etmek istiyorum.

Bugüne kadar Genel Kurul kürsüsünden de başka zeminlerde de Doğu Akdeniz’le ilgili olarak iktidara müteaddit seslenişlerimizde bu konudaki desteğimizi ifade ettik. “Doğu Akdeniz’de akıl, hukuk, hakkaniyet ve çıkarlarımız yönünde ne yapılması gerekiyorsa yapın, yanınızdayız.” dedik. Doğu Akdeniz’de Kıbrıs çevresinde enerji kaynakları ve sınırların belirlenmesi konusunda ne Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ne başka ülkelerin benzer iddia ve eleştirileri ciddiye alınabilir gibidir. Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının ve çıkarlarının ihlali ve gasbı girişimi vardır, buna izin verilemez, İYİ PARTİ olarak temel görüşümüz budur. Ancak on sekiz yıllık iktidarın hem hukuki pozisyonunun belirlenmesi ve ilan edilmesinde hem de hidrokarbon kaynaklarına ilişkin ciddi arama ve sondaj çalışmalarının başlatılmasında gecikmiş olduğunu da vurgulayageldik.

Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızın sınırlarına ilişkin pozisyonumuzun GKRY ile Mısır arasında varılan anlaşmadan ancak bir yıl sonra, 2004 yılında Birleşmiş Milletler Örgütüne bildirilmesi bir gecikmeydi, yanlış bir işaretti. Kıta sahanlığımızın batı sınırlarının da belirsiz bırakılmış olması hataydı. Keza, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması için 2011’e kadar beklemiş olmamız hatalı bir yaklaşımdı; tıpkı deniz sınırlarımızın bölgeye bakan adaların kara sularına kadar uzandığını, adaların Türkiye kıyı şeridinin projeksiyonunu kesici ve kıta sahanlığını engelleyecek bir etki oluşturmayacağını Birleşmiş Milletler Örgütüne bildirmek için 13 Kasım 2019’u beklememizin yanlış olduğu gibi. Bunların hepsi, hatalı bir okumanın, anlayışın, politikanın ifadesi olmuştur. Ayrıca yanlış mesajlar oluşmasına, algılar yaratılmasına sebep olmuştur.

Türkiye’nin GKRY hariç ilgili tarafları hakkaniyet çerçevesinde bir uzlaşı için görüşmelere çağırmış olması, diyalog yolunu açık tutmuş olması doğrudur ancak bu ihmal ve gecikmelere düşülmeksizin de aynı yaklaşımı izlemek mümkündü. Nitekim Dışişleri Bakanlığı, görüşmekte olduğumuz mutabakat muhtırasının imzalanmasından hemen sonra yaptığı açıklamada, hâlen de görüşmelere hazır olduğumuzu beyan etmiştir.

Mutabakat muhtırasının gerekçesinde “Ülkemiz, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda diyaloğu ve barışçı çözümleri dışlamayan, uluslararası hukuk ve meşruiyet sınırları içinde kalan tutum ve politikalarını sürdürmeye, bölgede hem kendi hem de Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını korumaya devam edecektir.” denmektedir. Demek ki hukuk içinde çıkarlarımızı koruyan adımlar vakitlice atılmış olsaydı da barışçı çözüm ufku muhafaza edilebilecekti ve gereksiz yere vakit ve güç kaybı yaşanmayacaktı.

Öte yandan, gerekçede, 2004’te Birleşmiş Milletlere yapılan bildirimde de olduğu gibi “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” yerine “Kıbrıslı Türkler” sıfatının tercih edildiğini, mutabakat muhtırası metninin son paragrafında “anlaşma” olarak tarif edildiğini ve metnin Birleşmiş Milletler nezdinde kayda geçirilebileceğinin ifade edildiğini belirtmek isterim. “Kayda geçirilecektir.” demiyor “geçirilebilecektir” deniyor. Oysa mutabakat muhtırasının 3’üncü maddesinde “Birleşmiş Milletler Şartı madde 102 uyarınca Birleşmiş Milletler sekretaryasına kayıt için bildirilecektir.” tabiri kullanılıyor. Bu bağlamda, genel gerekçe ile mutabakat muhtırası metni arasındaki gereksiz farklılıklara dikkat çekmek istedim.

İktidarın ulusal çıkar anlayışından uzaklaşarak yaptığı vahim hataların sonucunda, Doğu Akdeniz’de birbirine oldukça uzak olan, hatta husumet içinde bulunan birçok ülkenin, aktörün Türkiye’ye karşı ittifak ilişkisine girmesine yol açtığını da hatırlatmak gerekiyor. Akdeniz’e geniş cephesi bulunan Mısır’la ilişkilerimizin hâli malumdur. Mısır politikamızda büyük yanlış yapılmıştır ve bu yanlış sürdürülmektedir. Keza İsrail’le ilişkilerimizin durumu bellidir. Suriye’deki yaklaşımımız farklı olsaydı Şam’la deniz yetki alanları konusunda bir “modus operandi” düşünülebilirdi.

Doğu Akdeniz ülkeleriyle ilişkilerimizin bulunduğu durum maalesef hazindir. Bu, düpedüz, diplomatik maharet noksanlığıdır, vizyonsuzluktur. Bunu ve karşılaştığımız her baskıyı, muhatap olduğumuz her gerginliği, dış dünyanın hasedi, yabancı ülkelerin komploları ve tarihsel düşmanlıkla izah edemezsiniz, itibarınızı da yükseltemezsiniz. Bunu yapmak yanılsamadır, kasten yanıltmaktır ama artık ikna edemiyorsunuz. Cumhuriyetin dış politika değerlerinden uzaklaşmasaydınız, ümmetçi, İhvancı heyecanlara kapılmasaydınız, bugün Türkiye, Doğu Akdeniz’de sorunların çözümünün öncüsü, tüm projelerin merkezi ve bölgenin gerçek gücü olarak temayüz ederdi. Ne hazindir ki Libya’yla imzalanan muhtırayı yine tüm ilgili-ilgisiz ülkeler eleştiriye tabi tutuyor. Buna mukabil, atılan bu adımı, meselenin çok daha suhuletle çözümlenebileceğini, çok daha akılla çözümlenebileceğini gayet iyi bilen muhalefet partileri canla başla savunuyor.

Evet, konunun bir de Libya’nın kendine özgü koşulları boyutu var. İktidarın Trablus Hükûmetiyle ilişki dokusu konusunda bazı çekincelerimiz elbette var ancak muhtıraya imza koyan Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti meşru hükûmettir, bu konuda hiçbir şüphemiz yok. Evet, tüm kırılganlığına rağmen, durumun fevkalade karışık ve karmaşık olmasına karşın, Fayiz Serraj Hükûmeti meşru hükûmettir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2015 tarihli 2259 sayılı Kararı çok açıktır; Libya’nın yegâne meşru hükûmetidir, Libya devletinin tek temsilcisidir. Dolayısıyla, bu hükûmetle imzalanan metin hukuken geçerlidir.

Biz mutabakatı Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaya tabi tutuyoruz. Peki, Libya tarafında onay süreci nasıl işleyecektir? Zira Libya Parlamentosu Başkanı Akila Salih bu metne karşı tutum almıştır, hatta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine Ulusal Mutabakat Hükûmetinin tanınmasının geri alınması için başvuruda bulunmuştur. Aynı müracaatı, üyelerinin hemen hemen tümüyle kavgalı olduğumuz, zıtlık yaşadığımız Arap Ligine de yapmıştır. Libya Siyasi Anlaşması’nın 8’inci maddesinin (f) bendi, Libya Bakanlar Kurulunun Başkanlık Konseyi tarafından imzalanan uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelerin, Temsilciler Meclisinin uygun bulmasına tabi olduğunu belirtmektedir. Bu konu üzerinde duruyoruz, durmamızın sebebi şu: İmzalanan metnin ileride istenilen statüyü haiz olmasını istiyoruz. Dışişleri Bakan Yardımcısı, bugün Dışişleri Komisyonunda bu konuda sorduğumuz soruya cevaben, Libya Hükûmet yetkililerinin bir mutabakat muhtırası olan bu metnin onay işlemlerinin farklı olduğunu tarafımıza teyit ettiklerini bildirmiştir. Bakan Yardımcısının verdiği bu bilgiye itimat ediyoruz.

Sarraj Hükûmetine karşı mücadele veren General Hafter’e desteğini ortaya koyan Rusya Federasyonu’nun Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün konuyla ilgili açıklaması önemli. Bu açıklamadan, Moskova’nın mutabakata soğuk baktığı anlamı çıkmaktadır. Sözcü, Yunanistan’ın, Mısır’ın, GKRY’nin itirazlarına atıfta bulunmuştur. Hatta, Libya Hükûmetiyle imzalanan diğer bir metin olan Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası’na da gönderme yaparak, bunun Libya’da askerî mücadeleyi sürdüren taraflara silah ambargosu uygulanmasına ilişkin BM kararını ihlal edebileceğini ima etmiş; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Libya Özel Temsilcisinin, mutabakat muhtırasının Libya sorununa çözüm bulunmasına yönelik bir toplantı düzenlenmesi gayretlerini sekteye uğratabileceğine dair sözlerini tekrarlamıştır. Ciddi bir devlet olan Rusya’nın, Libya silah ambargosunun öncelikle Hafter’e destek çıkan devletler tarafından ihlal edildiğini ve bu hususun Birleşmiş Milletler raporlarında yer aldığını bilmemesi herhâlde mümkün değildir. Rusya Dışişleri Bakanlığının Sözcüsünün bu ifadelerini, iktidarın çok yakın ilişki içinde bulunduğu Rusya’nın tutumunu aktarmak, iktidarın hataları nedeniyle bu girişimimizde de yalnızlığımızı ifade etmek için dile getirdim.

Bir diğer amacım da Doğu Akdeniz’in ne denli mühim jeostratejik, jeoekonomik gerilimlere ve müdahalelere konu bir coğrafya olduğunu, iktidarın, bu bölgede, yanlış bir yaklaşım içine düşmeden, yeni hatalar yapmadan, küresel, bölgesel stratejilere icap eden önemi atfetmesi ve ona uygun bir tutum benimsemesi gereğini vurgulamaktır; diplomasinin ulusal çıkarlar üzerinden yürütülen bir ikna etme egzersizi olduğunun altını çizmektir.

Meselenin hukuki boyutuna gelince, konu, özetle, adaların kıta sahanlığı sorunudur. Uluslararası Adalet Divanının benzer durumlarda aldığı çok sayıda karar vardır. Birkaç örnek vermek gerekirse Libya-Tunus, Libya-Malta ve İngiltere-Fransa Channel Adaları kararları Türkiye'nin haklılığını teyit eder niteliktedir. Girit’in coğrafi konumu geçerli bir karşı gerekçe oluşturmamaktadır. Bu çerçevede, iktidarın, Libya’yla imzalanan bu hukuki metni, iki tarafça da usulüne uygun şekilde onaylandıktan sonra bir an önce Birleşmiş Milletler örgütüne kaydettirmesini ve bu pozisyonu layıkıveçhile korumasını ve savunmasını bekliyoruz.

GKRY’nin bugün Uluslararası Adalet Divanına başvuruda bulunduğuna dair bazı haberler vardır. Eğer gerçekten böyle bir durum söz konusuysa girişimin boşa çıkarılması için her türlü gayretin sarf edilmesi elzemdir.

Değerli arkadaşlar, dış politika, diplomasi ciddi bir iştir; ülkelerin çıkarları, itibarları söz konusudur. Dış politikada yapabileceğinizi beyan edersiniz ve savunursunuz, dik durursunuz; hele ulusal güvenliğiniz, güvenlik çıkarlarınızla ilgili bir tavır ortaya koymuşsanız bunu müdafaa eder ve amaca ulaşıncaya kadar sürdürürsünüz. Aksi durumlar yani yapamayacağınızı ısrarla beyan etmek, meydan okumalara girişmek, diklenmek, sonra da dik durmamak gayriciddiliktir; ülkenize ve milletinize itibar kaybettirir, çıkarlarınıza halel getirir.

Türkiye, Londra’da yapılan NATO Zirvesi’nde maalesef bu duruma düşmüştür. O NATO ki hem Sayın Millî Savunma Bakanına hem Sayın Dışişleri Bakanına göre, Türkiye’nin uluslararası kimliğinin parçasıdır. Neydi zirve öncesinde resmî açıklamalarımızın, Sayın Cumhurbaşkanının ısrarlı beyanlarının anlamı: NATO’nun PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’yi de terör örgütü olarak nitelememesi durumunda, ittifakın Baltık ülkeleri ve Polonya’yla ilgili kademeli mukabele planlarını engellemek, diğer bir tabirle, veto etmek. İktidar çevrelerinin “Zirveden istediğimizi aldık.” ifadeleri sadece hüzünlü istihzaya yol açar. Bu, yeni bir yanılsama ve yanıltma olmaktadır. YPG terör örgütü olarak tanımlanmamıştır ama Türkiye, Baltık ve Polonya planlarına onay vermiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki YPG’nin PKK uzantısı terörist bir örgüt olduğuna dair müttefiklerimizi ikna etmek ve bunun için gerekli politikaları çok öncesinden uygulamış olmak, bazı ülkelerin SDG/YPG-PYD’yle iş birliğine gitmesini engellemek, gerekli bilgilendirme çalışmalarında yeterli güveni sağlamak iktidarın göreviydi. İktidar bu konuda başarısız olmuştur. Anladığımız kadarıyla, 2016’da NATO’nun Türkiye’yi de içine alan bir savunma planı taslağında YPG terörist örgüt olarak tanımlanırken daha sonra bu tanım metinden çıkartılmıştır. Eğer bu, birçok basın organına yansımış olduğu gibi doğru ise vahim bir durum oluşturmaktadır zira bir gerilemeye işaret etmektedir, katmerli bir başarısızlık örneğidir. Müzakerelerin nasıl geçtiğini ve Sayın Cumhurbaşkanının ne şekilde, neyin karşılığında ikna edildiğini bilemiyoruz ama toplantı öncesinde bu konuda bu kadar büyük fırtına çıkarıldıktan sonra, böylesine bir geri adım atılmış olmasını yadırgıyoruz ve nedenini ısrarla soruyoruz. Bir fiyasko söz konusudur. Bu sabah iktidar yanlısı bazı gazetelerin “İstediğimizi Aldık” manşetleri tam bir aldatmacadır.

Bu gazetelerin iddiasına göre, NATO 2015 Zirve Sonuç Bildirisi’ne atıfta bulunmuş, o bildiride YPG terör örgütü olarak sayılıyormuş. Biz 2015 Zirve Sonuç Bildirisi’nde öyle bir ifadeye rastlayamadık. Londra Zirvesi Bildirisi’nde zikredilen “terör” terimiyle yetiniliyorsa yine aldatmaca var demektir; başlangıçtaki iddia, metne “terörizm” kavramını bu şekilde dercetmek değildi. Esasen, bu, uluslararası belgelerde, NATO belgelerinde bir şablon ifadeden öteye gitmez. Bugün Sayın Aytun Çıray da partimiz adına yaptığı açıklamada, bu “şablon” ifadesini tam yerinde kullandı.

Londra Zirvesi’nin önemli sonuçlarından biri, ittifakın kendini yeni koşullara uyarlamak üzere stratejik bir çalışma içine girecek olmasıdır. Hiç olmazsa bu çalışma süresince Türkiye, kendisine ve ittifaka yarar sağlayacak bir rol üstlenmelidir.

Değerli arkadaşlar, mensubu bulunduğumuz uluslararası kuruluşları ciddiye almak zorundayız. Bu yapılar içinde “al-ver” zihniyeti yerine, “Hata yaparım, düzeltirim.” anlayışı yerine, diplomasiyi, tutarlı dış politikayı kullanmayı iktidar öğrenmelidir. Keza bölge ülkeleriyle ve genelde ikili ilişkilerimizde, daha makul, daha normal, daha dengeli bir yaklaşımı tasarlayıp uygulayabilmelidir.

Son birkaç günden beri ABD Kongresinden de hoş olmayan haberler gelmektedir. Daha düzgün bir dış politika için, Dışişleri Bakanlığının kurumsal tecrübesinin gereği gibi kullanılması, Türkiye Büyük Millet Meclisine daha saygılı olunması ve görüşlerinden daha geniş şekilde yararlanılması gerekmektedir. Türkiye'nin gelgitleri çok bir uluslararası ilişkiler seyrinden gerçek anlamda ulusal çıkarlara dayalı bir dış politikaya geçebilmesi için, tek adam rejiminin sona ermesi ve iyileştirilmiş demokratik parlamenter sisteme geçilmesi şart olmuştur.

Londra Bildirisi’nin 1’inci maddesi, üye ülkelerin paylaştıkları ortak değerleri zikrederken, demokrasiyi, bireysel özgürlükleri, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü zikretmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Devam edin Sayın Sezgin.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Türkiye’de, mevcut rejim nedeniyle, bu değerlere saygı gittikçe geriye gitmektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Tabii, son derece tarihî önemi haiz bir mutabakat muhtırası önümüzde bulunuyor çünkü gerek bugünler gerekse gelecek nesillerimiz için bu mutabakat muhtırası, sonuçları itibarıyla, oluşturacağı etkiler itibarıyla, Doğu Akdeniz’de şimdiye kadar var olan, uzunca bir süreden bu yana, belki de insanlık tarihiyle eş değer anlam ifade eden tarihsel perspektif açısından yeni dönemin yeni bazı kapılarını açacağı gerçeğini de karşımıza getiriyor.

Doğu Akdeniz’de 2000’li yılların başından itibaren yaşanan gelişmeler ve diğer tarafın eylemleri, şimdiye dek, Türkiye'nin egemenlik haklarına müdahale amacı taşıyordu. Bu zamana kadar ortaya koyduğumuz hassasiyet ve çabalarımızın temelinde de egemenlik haklarımızın korunması gayreti vardı. Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzaladığımız bu muhtıra, iki ülke arasındaki deniz alanlarının sınırlandırılmasını sağlarken, Doğu Akdeniz’de şimdiye kadar süregelen ve sadece Türkiye’yi değil diğer tarafları da ilgilendiren gayrihukuki çabaları ortadan kaldırmaya yönelik ahlaki, vicdani ve hukuki bir gayrettir. Mutabakat muhtırasıyla, Türkiye ve Libya’nın Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatleri korunmuş olacaktır. Denizden komşumuz olan Libya’ya karşı, tıpkı Yunanistan’ın bize karşı yapmak istediği mesnetsiz değerlendirme ve yaklaşımlarla süregelen oldubitti girişimleri de artık sonuçsuz kalabilecektir. Bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılması, ayrıca, Yunanistan’ın, Güney Kıbrıs Rum kesimi, Mısır, İsrail ve diğer bölge ülkeleriyle devreye koymaya çalıştığı gündemi de nihayete erdirebilecektir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de şimdiye kadar var olan gündem, kesin ve hukuki olarak Türkiye'nin lehine değişme potansiyeli taşımaktadır.

Bu zamana kadar, özellikle belki bu dönemde keşfedilen hidrokarbon yatakları münasebetiyle Doğu Akdeniz anlam taşıyordu ancak hiç şüphe yok ki, biraz önce sözlerimin başında da ifade ettiğim şekilde, tarihsel perspektife de bir baktığımızda, hakikaten, Doğu Akdeniz’in her dönemde önemli olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bunu da Gazi Meclisimize hatırlatmak isterim.

Bir devlet silsilesi çerçevesinde baktığımızda, Doğu Akdeniz’le ilk tanışıklığımız, Selçukluların Alanya’yı alarak İpek ve Baharat Yollarıyla beraber deniz ticaretine açılmaları ve deniz hâkimiyetindeki üstünlük mücadelelerine girmeleriyle de başlıyor. Peşi sıra, Haçlı Seferleri sırasında da yine Doğu Akdeniz’in önemli bir geçiş güzergâhı olduğunu tarihî gerçeklere baktığımızda gözlemliyoruz.

Osmanlı’yla beraber Akdeniz’in Türk hâkimiyetine girmesiyle Doğu Akdeniz aslında en istikrarlı dönemlerinden birini yaşamıştı. Bu süreç uzunca bir süre devam ettikten sonra, 19’uncu yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve yer yer de Rusya’nın ilgi duyduğu bir bölge hâline gelmiştir Doğu Akdeniz. Bu dönem başlayan güç mücadeleleri, akabinde Mısır ve Rodos’un da elimizden çıkmasıyla yeni bir döneme girilmesine sebebiyet vermiş; 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nı icra etmemizle beraber de şimdiki, özellikle 2000’li yıllara kadar gelen tarihsel sürecin kapısını aralamıştır.

2000’li yıllarda ve bu dönemin hemen başında bölgede varlığı keşfedilen zengin hidrokarbon yataklarının olması -işte şimdi içerisinde bulunduğumuz- Doğu Akdeniz’in, gerçekten, sadece bölgemizin değil, giderek tüm dünyanın da dikkatini çeken bir bölge hâline gelmesine sebep olmuştur. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum kesimi, İsrail ve Mısır’ın bize göre hukuk dışı eylemleri ve Türkiye karşıtı hamleleri, ilerleyen süreç ve varılan aşamada böylesi bir zorunluluğu karşımıza getirmiştir. Şimdiki döneme kadar Güney Kıbrıs Rum kesimi, 2003 yılında Mısır’la, 2007 yılında Lübnan’la, 2011’de de İsrail’le deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını imzalamıştır. Güney Kıbrıs Rum kesimi, Türkiye'nin de hak sahibi olduğu bazı deniz sahalarını parsellere ayırdığını iddia etmiştir; üstelik bunu, hukuksuz şekilde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, adada bulunan Türklerin de varlığını ve mevcudiyetini yok sayarak yapmıştır. Bununla beraber Yunanistan’sa, Ege ve Akdeniz’deki bazı adalarında, bir ana kara niteliği taşıyormuşçasına, hak ve hukuku yok sayarak, olandan, olması gerekenden daha çok, çok daha geniş bir deniz yetki sahasında hak iddiasında bulunagelmiştir. Yunanistan’ın hak gasbının, Türkiye ve Libya’nın sahip olduğu kimi deniz sahalarının işgalini kapsadığını da söylemeliyiz. Dolayısıyla Libya’yla, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzalamış olduğumuz bu muhtıra, aslında yeni bir gündemin ürünü de değildir. Çünkü 2009 yılında Türkiye'nin Libya’yla temas hâline geçtiği ve şimdiki anlaşmanın da ön görüşmelerinin o tarihten itibaren başlatıldığı Dışişleri Bakanlığımızca ifade edilmektedir.

Bu mutabakat, hakça ve adilce yapılmış bir sınırlandırma çabasıdır. Aynı zamanda, mutabakat muhtırasıyla, Doğu Akdeniz’de bulunan mavi vatanımız sınırları içerisinde kalan alanın batı hudutları da çizilmiş olacaktır. Mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerin de bu andan sonra pozisyonlarını gözden geçirmelerine sebebiyet verebilecektir. Zira bizim haklı çabamızın yanında duran ülkelerin deniz yetki alanları, bizimle beraber sınırlandırma anlaşmalarına gitmeleri hâlinde, daha geniş bir bölgeyi de kapsayabilecek potansiyele sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ülkemizin Kıbrıs Adası’nın batısında ve kuzeyinde kalan deniz alanlarında egemen hak ve meşru çıkarları mevcuttur. Bu bağlamda, ülkemizce Birleşmiş Milletlere ilk olarak 2 Mart 2004 tarihinde iletilen ve takip eden yıllarda çeşitli vesilelerle yine bu durum teyit edilerek gönderilen mektup ve notalarla birlikte, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin deniz yetki alanlarını sınırlandırma teşebbüslerinin kabul edilemeyeceği ve özellikle 32 derece 16 saniye doğu boylamından itibaren Kıbrıs Adası’nın batısında kalan deniz alanlarında Türkiye'nin meşru hak ve yetkileri bulunduğu kayda geçirilmiş, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı eylemlerle fiilî durum yaratmaya yönelik teşebbüslerinin kabul edilmeyeceği ortaya konmuştur. Ülkemizin Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığına ilişkin resmî görüşü ise, kıta sahanlığımız Suriye’yle kara sınırlarımızın denizde bittiği noktadan -yani 12 deniz miline kadar kara sularımız, devamında kıta sahanlığımız olacak şekilde- başlamakta; ülkemiz ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında Eylül 2011’de imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması Kıbrıs Adası’nın kuzeyine ilişkin kıta sahanlığımızı belirlemekte, böylelikle 32 derece 16 saniye doğu boylamından itibaren Kıbrıs Adası’na, adanın batısı itibarıyla kara suları dışında deniz yetki alanı bırakılmakta; Mısır-Türkiye ortay hattını takip etmektedir. Bu bağlamda, 28 derece doğu boylamına kadar olan bölge, ülkemizce “Türk kıta sahanlığı” olarak kabul edilmekte, egemen devlet uygulamalarımız da bu politikaya uygun olarak icra edilegelmektedir.

Şimdiye kadar, Rum ve Yunan ikilisi, gerçekçi, makul ve hakkaniyeti olmayan bir yaklaşımla, tüm adaların, otomatik olarak, sınırlandırmada tam etki yaratacak şekilde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeye sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşımla beraber, Meis ve Kıbrıs Adaları arasında deniz yetki alanı sınırı olduğu iddiası ortaya konulmakta, Avrupa Birliği üyeliği de böylesi bir dönem içerisinde istismar edilerek sözde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge iddialarını Avrupa Birliğinin dış sınırları şeklinde yansıtmaya çalışmaktadırlar. Bunun bizim tarafımızdan kabul edilebilmesi elbette mümkün değildir.

Gelinen aşamada, Yunanistan ve Rum Yönetimin Kıbrıs Adası’ndaki Türk varlığını ortadan kaldırmak için 1960’lı yıllardan bu yana giriştiği politikaların, günümüzde tüm Doğu Akdeniz’i Türk denizciliğine kapatmayı, enerji kaynaklarından Türkiye ve Kıbrıs Türkünün en ufak bir pay bile almamasını hedefleyen seviyeye ulaşmış olduğunu görüyoruz. Türkiye ise Doğu Akdeniz’de yabancı devletlerin deniz yetki alanlarındaki hukuk dışı faaliyetlerini engellemeye yönelik 2002 tarihinden bu yana atmış olduğu adımlarını 2006 yılında başlattığı Akdeniz Kalkanı Harekâtı’yla perçinlemiş ve 2016 yılına kadar, yine on dört yılda 14 izinsiz araştırma gemisi faaliyetlerinin girişimlerini de engellemiştir. Son bir yılda ise, yapılan bazı çalışmalara göre, 6 araştırma ve 1 sondaj gemisinin, yine Doğu Akdeniz’deki -bize göre- yasa dışı faaliyette bulunma girişimleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızca uluslararası hukuka uygun şekilde akamete uğratılmıştır.

Türkiye, bugün, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgeden kaynaklı egemenlik haklarının, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri ve Uluslararası Adalet Divanının da emsal kararları doğrultusunda haklı olarak belirlenmesini istiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Akdeniz’de enerji varlığı keşfedildikten hemen sonra, enerji havzalarındaki rantın büyüklüğü ilk olarak Güney Kıbrıs Rum kesimini harekete geçirmiş ve Türkiye’yi 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetmek için, ilk adım olarak, biraz evvel de değindiğimiz üzere 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır’la Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması imzalanmıştır. Bunu diğer gündemler takip edegelmiştir. Ancak böylesi bir dönemde, Yunanistan’ın da boş durmayıp özellikle Girit Adası çevresinde hak iddiası adaların kendi münhasır ekonomik bölge hakları olduğu tezine dayandırılarak işlenmiş, bu iddia paralelinde de Kaşot (Çoban), Rodos ve Meis adalarını kullanmak suretiyle, Türkiye'nin 189 bin kilometrekarelik münhasır ekonomik bölge alanını 41 bin kilometrekareye indirmek için yürütülen diplomatik ve hukuki gasp operasyonunun da temeli böylelikle oluşturulagelmiştir.

Tabii, Girit Adası bahse konu olduğunda, burada sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mevzu yok. Aynı şekilde, Libya’nın da Yunanistan tarafından haklarının gasbedildiği gerçeği karşımızda bulunuyor. Aynı şekilde, Libya’ya ait olan 39 bin kilometrekarelik alanın da -ki bu da Libya’nın Doğu Akdeniz’de bulunan münhasır ekonomik bölgesinin yaklaşık dörtte 1’ine tekabül ediyor- yine Yunanistan tarafından gayrihukuki bir şekilde gasbedilme girişimlerinde bulunulduğu gerçeği karşımızda mevcuttur.

İşte bu yüzden, Türkiye ve Libya arasında varılan anlaşma, iki ülkenin de egemenlik haklarını özellikle de Yunanistan’a karşı koruma çabasıdır. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzalanan anlaşma, şimdiye kadar temelsiz yaklaşımlarla Türkiye'nin egemenlik haklarını gasbetmek isteyen çevrelerin mevcut hâldeki girişimlerini akılcı bir şekilde ve hukuki olarak boşa çıkarmıştır. Anlaşma, kesin bir şekilde Doğu Akdeniz jeopolitiğini, köklü bir şekilde ve lehimize değiştirme potansiyeli taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlihazırda var olan 462 bin kilometrekarelik mavi vatan sahamızın geniş bir kısmı Doğu Akdeniz’de yer alıyor. Son yıllarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İsrail ve Mısır’ın başlattığı, zaman içesinde Avrupa Birliğinin de dâhil olduğu kimi ülkelerin faaliyetlerinin bizim nazarımızda kabul edilebilir ve meşru bir tarafının olmadığını da ifade etmek gerekiyor. Uluslararası hukuk, deniz hukuku ve diğer koşullar, Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki haklılığını, yürütmüş olduğu arama, tarama ve sondaj faaliyetlerindeki meşruluğunu her yönüyle ortaya koyuyor. Bu anlamda, ülkemizin Doğu Akdeniz’de, kendi deniz sahamızda yapmış olduğu tüm faaliyetlerin de arkasında olduğumuzu ifade etmek isterim. Zira Türkiye, mevcut durumda kendi deniz alanlarında, kendi egemenlik haklarının gereğini yerine getiriyor.

Benzer şekilde, Kıbrıs Adası’nın durumu konusunda şekillendirilmeye çalışılan gündemi de hep beraber dikkatle takip ediyoruz. Şimdiye kadar adadaki garantörlük konusunu tartışmaya açmak isteyen çevrelerin, bugün gayrihukuki bir şekilde yalnızca Rum kesiminin hassasiyet ve yaklaşımlarını dikkate alan ve böylelikle adaya müdahale zemini oluşturmaya çabalayanların gayretleri de beyhudedir. Kıbrıs Adası’nda söz sahibi olan 3 garantör ülke vardır; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan haricinde adada tutum belirlemek kimsenin haddi ve hakkı değildir. Bu kapsamda, özellikle Avrupa Birliğinin tavırlarının yersiz ve temelsiz olduğunu ifade etmek gerekiyor. Zira Avrupa Birliği Kıbrıs konusunda herhangi bir karar mercisi konumunda değildir. Yıllar evvel yanlış ve yine meşru olmayan bir şekilde Güney Kıbrıs Rum kesimini Birliğe üye olarak kabul eden Avrupa Birliğinin hatası da bu nedenle en başından başlamaktadır. Gelinen aşamada, ülkemizin Kıbrıs’ta var olan garantörlük haklarını kullanması, adanın sahip olduğu zenginlikleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve dolayısıyla Kıbrıs Türklüğünün de istifade edeceği bir yaklaşımla koruma gayreti içerisinde olması önemlidir, bu kararlılık sürdürülmelidir. Dolayısıyla gerek kendi deniz alanlarımızda gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deniz sahalarında süregelen arama, tarama ve sondaj faaliyetlerinin devam etmesi bu alanlardaki haklarımızı koruyacağımız konusunda tüm çevrelere verilen bir kararlılık mesajı olması anlamında zorunlu bir durumdur. Geri adım atmamızsa elbette ki söz konusu olmayacaktır.

Adada şimdiye kadar çözümsüzlükte direten tarafın ve sorunu yanlış kararlarla çıkmaz sokağa yöneltenlerin Türkiye’ye verecekleri dersler asla yoktur ancak alacakları dersler de elbette ki çoktur. Hazımsızlığın ana kaynağı da bize göre burada başlamaktadır. Elbette ki Avrupa Birliğinin bu çerçevede kabul etmediğimiz tutumunu ifade etmemiz lazım. Ülkemizin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği sondaj faaliyetlerini gerekçe göstererek eften püften daha evvel bir dizi yaptırım kararlarını öngören, Avrupa Birliği dışişleri bakanları tarafından da onaylanan, bizim nazarımızda da solmuş ve sararmış bir kâğıt parçasından farksız olmayan girişimleri de takip ediyoruz.

Avrupa Birliği, Türkiye'nin stratejik kimliğini şu ana kadar sorgulamaya cüret etmiştir, egemenlik haklarımıza zarar vermeye ahlaksızca tevessül etmiştir. Bu, yanlıştır, hukuksuzdur, adaletsizdir ve değersizdir. Avrupa Birliğinin Doğu Akdeniz’de işi bize göre yoktur. Bu alanda hangi hakla, hangi yetkiyle Türkiye’ye söz söyleyebilmektedir? Mesele, hidrokarbon faaliyetlerinin ötesine çoktan geçmiştir. Mesele, egemenlik meselesidir; mesele, Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklüğünün Doğu Akdeniz’deki tarihî ve haklı varlığıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Doğu Akdeniz’i hukuka aykırı şekilde 13 parsele ayırıp küresel şirketlere -kendi gücü yetmezken- pazarlarken Avrupa Birliğinin hiçbir itirazı olmamıştır. Yunanistan, İsrail, Mısır, İtalya, Fransa ve diğer ülkeler Doğu Akdeniz’i istedikleri gibi kullanmaları, gemilerini keyiflerince yüzdürebilmeleri sorun olmayacak ancak Türkiye'nin hukuken haklı olduğu bir mücadeleyi yapması mı gelinen aşamada Avrupa Birliğini rahatsız edecektir? Karşımızdaki tablo -diğer konu başlıklarında olduğu gibi- çifte standarttır, siyasi kumpastır, diplomatik kuşatmadır ve alenen Türk düşmanlığıdır. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de bulunmak bizim hakkımızdır. Hakkımızı elbette ki çiğnetmeyeceğiz, hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz, hakkımız üzerine de pazarlık yapmayacağız. Sayın Genel Başkanımızın da ifade buyurdukları üzere, Doğu Akdeniz’de dalımıza basanın damını yıkarız, önümüze çıkanın ne yazık ki ömrüne kastederiz. Bu gerçeğin, bu hassasiyetin doğru anlaşılması lazım. Şimdiye kadar işletilen sürece de baktığımızda, Türkiye karşıtı eylemlerin planlı ve son derece sabote edici ve aynı zamanda, bölgede “agresyon”a sebebiyet verici bazı girişimleri de içerdiğini görüyoruz. Bu zulmün ortadan kaldırılması, bizim açımızdan da Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler açısından da elzem bir hâle gelmişti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle beraber başlatılan, şimdi Libya’yla yaptığımız anlaşmayla da beraber Doğu Akdeniz’de, temennimiz odur ki hak sahipleri haklarını alırlar.

Bu sözlerle beraber konuşmamı bitirmeden önce, yaşanan bu sürecin doğru değerlendirilmesi için şunları ifade etmek istiyorum: Her hesabın bir tersi, her zulmün elbet ki süresi var; bir tilki hükmü varsa bir de kurt töresi var, bir bozkurt töresi var diyorum. Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımızın korunması açısından ve aynı zamanda belki de önümüzdeki yüzyıllarda dahi milat kabul edilebilecek bu mutabakat muhtırasına destek verdiğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç’ta. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken üzülerek ifade etmek isterim ki bir buçuk senedir üyesi olduğum ve bugüne kadar benzerini yaşamadığımız bir portreyi bugün, bu muhtırayı görüştüğümüz Dışişleri Komisyonunda yaşadık ne yazık ki. Komisyonda söz istememize rağmen, her partiden birkaç kişiye söz verildiği hâlde, söz sırası bana geldiği zaman, Başkan, söz vermeden maddeleri görüşmeye başladı; bununla ilgili itirazımızı ifade ettiğimizde ise hiçbir biçimde dinlemeksizin konuşmasına devam etti. Akabinde, bizler, ben ve HDP milletvekili diğer arkadaşım, birlikte Komisyondan ayrılarak bu durumu kamuoyuyla paylaşacağımızı ifade ettik ve bugün bunu biz kamuoyuyla paylaştık.

Değerli milletvekilleri, bu talihsiz olayın bugün yaşanmamış olmasını çok isterdik, dilerdik. Ancak bu ülkenin toplamda yönetilme biçiminin, Dışişleri Komisyonunda bugün bütün çıplaklığıyla nasıl zuhur ettiğini yaşadık.

Bugün, Libya’yla imzalanmış bu muhtırayla ilgili kanun teklifinin Genel Kurula gelmesi de ayrı bir sürpriz, ayrı bir hikâye. Dün, Komisyonumuz, gündemi daha önce belirlenmiş olan toplantısını gerçekleştirdi ve toplantıda, hiçbir biçimde, bugün bu muhtıranın Genel Kurula geleceği ya da bugün sabah tekrar toplantıya çağrılacağımız bilgisi bizlere verilmedi. Biz, bu muhtıranın ayrıntılarını, yazılı olarak ayrıntılarını -çünkü dün, büyükelçi bununla ilgili bir brifing verdi, basına da açıktı- bugün öğrendik, toplantıya gittikten sonra. Üstüne üstlük, basına verilen demeçte, basına açık kısmında şu ifade edildi: “Tam bir mutabakat.” Yani Mecliste, bu çatı altında sanki bu muhtıraya hiçbir biçimde bir eleştiri yokmuş gibi bunu basına servis etme, uluslararası basına bu şekilde servis etme, bu muhtıranın imzalanmasının altında yatan sebepleri destekleyen bir yol ve yöntem.

Bugün HDP’ye mobbing uygulayarak, bugün yangından mal kaçırırcasına alelacele… Tabii ki diğer partiler bu muhtıranın önemine değindiler. Biz bu muhtırayı önemsizleştirmek için söylemedik ama bu muhtıraya dair eleştirilerimizi en açık ve yalın biçimde -başta Komisyonda olmak üzere- Genel Kurulda sunma hakkımız vardır ve hiçbir biçimde -söz almayan tek kişi ben kalmıştım- bizim sözümüzü kesmeye ve engellemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlar, evet, bir muhtıra geldi önümüze. Trablus Mısrata merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile Türkiye’nin ortak imzasıyla Doğu Akdeniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bu muhtıra bugün önümüze gelmiş durumda. Tabii ki bizim bu muhtıraya çeşitli eleştirilerimiz var. Her şeyden önce, Ulusal Mutabakat Hükûmeti Libya’nın tamamına hitap etmemektedir. Kaddafi sürecinden sonra, Kaddafi’nin katledilmesi ve Libya’da gerçekleşen bir bakıma vekâlet savaşını, tıpkı Suriye benzeri bir sürecin Libya’da nasıl cereyan ettiğini yakın zamanda gördük. 2011’de, Kaddafi katledildikten sonra orada iç savaş derinleşti ve birçok siyasi akımın, Selefi cihadist çetelerin ve özellikle şu an muhtıranın birlikte imzalanmış olduğu Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Müslüman Kardeşler’in etkisiyle kendi varlığını devam ettirdiğini biliyoruz.

Dolayısıyla bir kere, bu Hükûmetin meşruluğunun tartışmalı olduğunu, “Birleşmiş Milletler bu Mutabakat Hükûmetini meşru görüyor.” vurgusu her seferinde iktidar partisi tarafından yapılan açıklamalarda vurgulanmasına rağmen sahanın gerçekliğinin böyle olmadığını eminim burada oturan bütün milletvekilleri ve bizi ekranları başında izleyen değerli vatandaşlarımız ayrıntılarıyla bilmektedir. Bugün sahada, Hafter güçlerinin Libya’daki önemli bir kesimi ellerinde bulundurduklarını biliyoruz. Nitekim, şimdi -bu mutabakatla ilgili, muhtırayla ilgili- bunu Arap Ligine ve değişik ülkelere, değişik birliklere taşıdıklarını hepimiz biliyoruz. Yani Libya’da, iç savaşın bu kadar derin bir biçimde devam ettiği bir yerde, biz kendi kendimize taraf olduk ama AKP iktidarı başından beri taraftı. Hatırlayacaksınız Libya’da yaşananları. “Gemi mürettebatı” diye -bize verilen bilgiler bu yöndeydi ya da kamuoyunun bilgisi bu yöndeydi ama- 6 kişi, 6 Türkiyeli gözaltına alınmıştı ve bununla ilgili neredeyse ültimatom mahiyetinde Hükûmetin yapmış olduğu açıklamalar sonucunda o 6 kişi bırakıldı. Hâlâ Samandağlı 2 vatandaşımız şu an Hafter güçlerinin elinde rehin tutulmaktadır ve daha bizim sayısını bilmediğimiz, ismini bilmediğimiz nice rehineler.

Şimdi, hâl böyleyken Türkiye'nin, daha doğrusu AKP iktidarının başından beri Trablus Hükûmetini destekleyen bir yerde durması -ki az önce ifade ettiğim şeylerin, özellikle bu 6 denizcinin yakalanmasıyla ilgili kısmının altını özellikle çizmek isterim- AKP iktidarının Müslüman Kardeşler’le el tuttuğunun göstergesi. Bu muhtıranın bu şekilde alelacele imzalanması, Meclise alelacele getirilmesinin nedenlerinden biri de Trablus’taki bu Hükûmetin meşruluğunu uluslararası düzeyde artırmaya da hizmet etmesi çabasıdır.

Değerli arkadaşlar, medyaya baktığımızda bu anlaşma, daha doğrusu mutabakat muhtırası ana akım medya tarafından şu şekilde bizlere sunuluyor: “Türkiye bu anlaşmayla Doğu Akdeniz’deki bütün oyunları bozdu. Türkiye’yi Akdeniz’de 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetmek isteyenlere mükemmel cevap. Türkiye mavi vatan topraklarının dörtte 1’i büyüklüğünde bir alanda hâkimiyet ilan etti. Yunanistan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Mısır’la münhasır ekonomik bölge anlaşması yapmasının önüne geçti. Libya, Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis Adalarının esas olarak münhasır ekonomik bölge sınırlarını ilan eden Yunanistan’ın gasbettiği 39 bin kilometrekarelik bölge hâkimiyeti geri alınmış oldu. Yani Türkiye şer ittifakına karşı sahada büyük bir üstünlük sağladı.” diye pompalanıyor. Ama benden önceki konuşmacı, daha doğrusu ilk konuşmacımız ifade etmişti; imzalanan bu muhtıranın hukuksal anlamda birçok açığı ve gediği var.

Değerli arkadaşlar, şuna da vurgu yapmak istiyorum: Geçtiğimiz ocak ayında Kıbrıs Rum cumhuriyeti, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır arasında Kahire’de Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulmasıyla Türkiye biraz daha yalnızlaştı. İşte bu yalnızlaşmanın sebeplerine bakmaksızın, bugüne kadar uygulanan dış politikadaki hataları gözden geçirmeksizin, buna inat olsun diye ya da “Biz sahada kazanacağız, göreceksiniz.” gibi bir yaklaşımla Doğu Akdeniz’de tarihsel bir sorunun önünün açılmasına hizmet eden işler yapıyor bu iktidar; bu konuda biz bir kez daha uyarmak istiyoruz.

Bakın, deniliyor ki: “HDP, ülke yararına olan hiçbir konuda lehte konuşma yapmıyor.” Bunu kim söylüyor? İktidar partisi. Oysa biz diyoruz ki: Suriye’deki deneyimlere dönüp baktığınız zaman, yapılması gereken, doğru düzgün, aklıselim, uzun vadeli düşünüyor, gerçekten eğer inanıyor iseniz, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözünün hayattaki karşılığına denk gelecek bir siyasi çizgi izlenmesi lazım. Oysaki Suriye deneyimi bize göstermiştir ki sulh bir yana, herkesle kavgalı, herkesle problemli bir ülke hâline getirildik ve bu, bu iktidarın bizlere, bu ülke tarihine bıraktığı önemli bir eserdir.

Mesela Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nda Türkiye neden yok? Türkiye bu bölgenin, özellikle Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında en önemlisi olan Mısır’la neden kavgalı? Mısır’da Müslüman Kardeşler kalsaydı, Sisi gelmeseydi ilişkiler iyi kalacaktı, değil mi? Yani burada bir kurumsal işleyiş olmadığı için, burada -sizin tabirinizle ifade etmek istiyorum, iktidar partisinin çok sevdiği tabirle ifade etmek istiyorum- bir devlet aklıyla değil gündelik bir siyasi tarzla dış siyaset izlendiği için bu sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Suriye’de -hep ifade ettik- Türkiye çok derin bir yalnızlığa saplanmış durumda. Bakın, Doğu Akdeniz’de bu tarz bir politika izlendiği sürece, önce arama ve sondaj gemilerini gönderip arkasından askerî gemileri gönderirseniz ve ardından ana akım medya, 7/24, sanki ortada çok büyük bir savaş varmışçasına ve ortada büyük gerilimler varmışçasına haberler pompalarsa tabii ki Doğu Akdeniz’de Türkiye yalnızlaşmaya mahkûm kalır.

Tabii ki Akdeniz’e kıyısı olan bütün ülkelerin münhasır ekonomik bölge ilan etme, sınırlarını belirleme hakkı vardır ama bu, bir hakkaniyet çerçevesinde olur, bir hukuk çerçevesinde olur, güçlü bir diplomasiyle olur. Ama her fırsatta gerilim pompalanırsa, her fırsatta Doğu Akdeniz’de kaynayan suların sadece bizimle ilgili kaynadığı ifade edilmeye kalkışılırsa -ki bu AKP iktidarının gerçekten son yıllarda beslendiği kaos ve gerilimli ortamın ta kendisidir- böyle devam edilirse bu yalnızlık daha fazla devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, yine en yakın örneklerden biri, bu bölgenin istikrarsızlaşması bakımından yıllardır bu ülkede vekâleten yürütülen ama son zamanlara baktığımızda vekâlet savaşı olmaktan çoktan beri çıkmış olan Suriye’de yaşananları gerçekten ciddiyetle ele almak lazım. Bugün Suriye’deki, özellikle İdlib’deki gelişmelerin sonucunda kuvvetle muhtemel bir siyasi süreç başlayacak ve az da olsa belki sular durulacaktır. Ama tabii ki şunu herkes çok iyi biliyor ki Akdeniz’de sular kolay kolay durulmaz, Orta Doğu’da sular kolay kolay durulmaz çünkü yüzlerce yıldır burası bir enerji kaynağı ve sömürge olarak görüldüğü için uluslararası güçlerin, emperyalist güçlerin burada oynayacağı oyunlar tabii ki bitmez. Bunun karşısında takınılması gereken en önemli tutum, atılacak bütün adımların komşularla barış içinde ve müzakere içinde atılmasıdır.

Neden Suriye vurgusunu bir kez daha yaptım? Şu sebeple: Şayet Suriye’de sular durulursa Doğu Akdeniz’de suları biraz daha kaynatarak bölgede daha büyük istikrarsızlığın önünü en derin biçimde açmak için adımlar atıldığını da hepimiz biliyoruz. Bu adımlar karşısında, gerçekten, Kasımpaşalı siyasetini komisyonlarda da bırakmak zorundayız, Genel Kurulda da bırakmak zorundayız ve bu siyasetin belirlendiği, belki de bizim bilmediğimiz mutfaklarda da bırakmak zorundayız, zorundasınız.

Bu konuyla ilgili, partimizin bir değerlendirmesini daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Akdeniz’e kıyısı olan her devletin münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkı vardır ancak ilkesel olarak bu hakkın kıyıdaş devletlerin itirazlarına bağlı olarak müzakere edilmesi gerekmektedir, zorunludur. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti ile meşruiyeti hâlen tartışmalı olan Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında anlaşma yapılırken güney Kıbrıs’taki hükûmet ve Yunanistan ile bu anlaşmaya dair herhangi bir diyalog süreci yürütülmemiştir. Yunanistan’la uluslararası tanınırlığı olan Kıbrıs cumhuriyetinin de kendi arasında MEB anlaşması yapması durumunda, Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmanın uygulanabilirliği ortadan kalkabilir. Rodos ve Girit’ten başlayan Yunanistan sınırının Kıbrıs’la arasındaki mesafe 245-338 deniz milidir. Türkiye ile Libya arasındaki en yakın mesafe ise 390 deniz milidir. Bu realiteden yola çıkarak Libya’da ve Kıbrıs’ta siyasal istikrar ve çözüm sağlandıktan sonra münhasır ekonomik bölgeleri çakışan bu 4 devletin anlaşma yapması en akılcı yol iken AKP iktidarının yangından mal kaçırırcasına meşruiyeti tartışmalı ve yıkılması muhtemel olan Libya Hükûmetiyle bir deniz yetki alanı anlaşması yapması siyasi ve diplomatik kumardan başka bir şey değildir.

Münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesi ve buna bağlı yetki ve sorumlulukları düzenleyen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi 1982’de imzaya açılmış ve 1994’te yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar 168 devlet bu anlaşmayı imzaladı ancak imzacılar arasında Türkiye bulunmamaktadır. Türkiye bu anlaşmayı imzalamamış olsa bile, anlaşmazlığın Uluslararası Adalet Divanına taşınması ya da tahkime gitmesi durumunda Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ndeki ilkeler esas alınacaktır. Dolayısıyla AKP iktidarı eninde sonunda bu sözleşmenin ilkeleriyle yüzleşecek ve hukuken Libya’yla yapılan anlaşma geçersiz sayılabilecektir. Bu bağlamda, Türkiye'nin imzalayacağı bu anlaşma hem Türkiye'nin hem de Kıbrıs’ın uluslararası kamuoyunda yaptırım ve benzeri uygulamalara maruz kalmasına kapı aralamaktadır. Diplomatik yollarla sorunun merkezi üzerine yoğunlaşmak yerine sorunu yaygınlaştırıp derinleştiren bu politikanın ülke halklarına hem ekonomik hem politik kazanç getirmeyeceği apaçık ortadadır.

HDP olarak çözüm önerilerimiz şöyledir: Sorunu derinleştiren böylesi hamleler yapmak yerine, meselenin kökenlerinden biri olan Kıbrıs sorunu için yeni strateji ve çözüm planı oluşturulmalıdır. Kuzey ve Güney Kıbrıs halklarının çıkarlarının öncelikli kılınacağı bir anlaşmada Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği sürecin yapıcı ve kalıcı geçmesi için ara bulucu rol üstlenmelidir. Türkiye, ayrıca, Kıbrıs meselesi ile Libya’da yaşanan iç çatışmaları tek bir düzlemde birleştirerek savaşın ve gerilimin derinleştirilmesine son vermelidir. Bunun için atılacak en acil adım, İtalya gibi, Libya’da Libya halklarının çıkarlarına olacak olan kalıcı barışın sağlanması için ara buluculuk rolünün üstlenilmesidir. Buna dair en somut adım olarak -ne yazık ki bu uygulanmadığı için söylüyorum- silahlarla tehdit etmekten vazgeçilmelidir. Libya’da siyasi krizin sona ermesi, Yunanistan ile Güney Kıbrıs’ın dâhil olduğu yeni bir sürecin gerekliliğine inanarak bu anlaşmanın Meclis tarafından kabul edilmemesi gerektiğini savunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Doğu Akdeniz’in kaynayan suları bizim elimizi yakabilir. Suriye’deki yanlış siyaseti buradan devam ettirmemeliyiz ki daha doğru bir tavır alınabilsin. Türkiye halkları yalnızlığı hak etmiyor, AKP iktidarı yalnızlığı hak ediyor olabilir ama halklarımız asla bu yalnızlığı hak etmiyor. O nedenle, tekrar ifade etmek isteriz ki: Burada hukuk zorlanmalıdır, diyalog zorlanmalıdır, diplomasi zorlanmalıdır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Kendi görüşünü mü yoksa Yunanistan’ın görüşünü mü burada savunuyorsun? Böyle şey mi olur ya? Senin partinin görüşü bu olamaz.

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Haluk Koç’a aittir.

Buyurun Sayın Koç.

Süreniz yirmi dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET HALUK KOÇ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Dışişleri Komisyonunda, Dışişleri Bakanlığının vefakâr bürokratlarından Sayın Büyükelçi Çağatay Erciyes’e yaptığı sunum ve çalışmaları için huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, birtakım Libya tarifleri yapıldı, Doğu Akdeniz’le ilgili genel tarifler yapıldı ama Libya’da şu anda neler oluyor? Libya’da ne var Kaddafi sonrasında? Trablus’ta ne oluyor? Tobruk’ta ne oluyor? Bu yapılar nedir, nasıl oluştu? Türkiye’nin ve dünyanın bu yapılar karşısındaki konumlanması nedir? Kısaca buna bakmak lazım.

Türkiye’nin şu anda attığı adımın gecikmiş bir doğru adım olduğunu baştan ifade edelim ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türkiye’nin ulusal çıkarları söz konusu olduğunda -bu anlaşmada olduğu gibi- her zaman getirilen teklifin de yanında olduğumuzu, lehinde olduğumuzu baştan ifade ederek tespitlerimi yapmaya başlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2011 yılında Kaddafi’nin o hepinizin televizyon sahnelerinde gördüğü şekilde vahşetle devrilmesinden sonra, ülkenin parçalanmasından sonra… Değişik senaryolar, değişik projeler olarak adlandırılıyor biliyorsunuz; önce darbeler, sonra yıkım ve ondan sonra ülkelerin parçalanması ve süresiz iç savaşlar.

İç savaşlar, biliyorsunuz, en acımasız, en kuralsız, en ahlaksız savaşlardır. Ülkeleri kemiren, milletleri yok eden savaşlar milletlerin ya da ülkelerin birbirleriyle yaptığı savaşlar değildir, iç savaşlardır. Libya bu girdaba bu büyük senaryo yazarları tarafından sürüklendi. Umarım Türkiye’nin bu günahta o dönemde payı yoktur.

Bugün 2 yapı var. Bir, Trablus’ta bir yapı var, “Ulusal Mutabakat Hükûmeti” olarak tarif ediliyor ve otoritesini ülke sathına yaymak için çalışıyor; bir de ülkenin doğusuna hâkim olan “Libya Ulusal Ordusu” olarak tarif edilen yapı, General Hafter komutasında, Tobruk’ta, Temsilciler Meclisinin taşınmasıyla orada bir hâkimiyet kurulmuş durumda.

Şimdi, Temmuz 2012’de, Kaddafi sonrasında ülkede otorite Ulusal Geçiş Konseyine geçiyor, oradan Millî Genel Kongreye devrediliyor. Bunları anlatmak zorundayız çünkü bu anlaşmayı biz kiminle yapacağız, bu yapı kırılgan mıdır, bu yapı daha sonrasında mevcudiyetini sürdürebilecek midir, Türkiye olarak bu anlaşmada elimizi uzattığımız taraf olarak gördüğümüz bu yapı taraflığını koruyabilecek midir, siyasi hükmünü sürdürebilecek midir, buna da bakmamız gerekiyor. Daha sonra, bütün Orta Doğu’da da bu projenin yürütücüleri gibi, radikal akımların artan etkisi ve süren çatışmalar nedeniyle General Hafter komutasındaki güçler, Onur Operasyonu Harekâtı’yla Millî Genel Kongrenin faaliyetlerini sona erdirdiğini açıkladılar; Şubat, Mart 2014’e tekabül ediyor. Haziran 2014’te yeni Parlamento seçiliyor ancak yenilgiyi kabul etmeyen İhvan odaklı üyelerin de içinde bulunduğu birtakım militanlar Trablus Havaalanı’nı kontrol etmek için düzenledikleri Libya Şafağı Operasyonu’yla ortalığı daha farklı bir yere taşıyorlar ve Temsilciler Meclisi, Trablus’tan Tobruk’a taşınıyor, iki yapı ortaya çıkıyor.

Şimdi, Trablus Havaalanı’nı ele geçiren bu militanlar Millî Genel Kongreyi yeniden ilan ediyorlar, Libya iki parlamentolu bir yapıya ulaşıyor ve iki Hükûmet arasında bölünüyor açıkçası; uluslararası çevreler tarafından tanınan Hükûmet, Birleşmiş Milletler kararıyla da Tobruk’taki Temsilciler Meclisi. Fakat çok enteresan kümelenmeler var, General Hafter komutasındaki doğu tarafındaki güçleri yani Tobruk’taki Temsilciler Meclisini Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, dolaylı olarak Rusya Federasyonu, değişik yapılar destekliyor açıkça ve biz başından itibaren Trablus’taki yapıyla irtibat hâlindeyiz. Hatta Suriye olayındaki gibi, çok dikkat çekici, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin yıllık olarak raporlarına aldığı bilirkişi heyetinin tespit ettiği yıllık raporda Türkiye'nin Trablus Hükûmeti tarafına da çok açık bir şekilde silah aktardığı o raporlarda kayıt altına alınıyor. Yani yeni bir Suriye mi yaşıyoruz, yeni bir Suriye mi yaşayabiliriz, bu çekinceyi, tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, geldiğimiz noktada biz Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükûmeti dediğimiz yapıyla bu muhtırayı imzalamış bulunuyoruz. Sayın hatip ifade ettiler, daha önce Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 8’inci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde Temsilciler Meclisi onaylamadan da Ulusal Mutabakat Hükûmeti Başkanlık Konseyi imzasıyla bir metin, bir anlaşma geçerlilik arz edebiliyor. Bizim bütün tartışmamız, bütün kuşkumuz muhatabımızın kırılganlığını ortaya koyarak yani Türkiye'nin bu adımı atarken haklı olmasına rağmen ileride boşlukta kalıp kalmayacağı noktasında düşüncelerimizi ifade etmek. 2015’ten itibaren dediğimiz bir yapı Libya’ya yerleşmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, bu, 2019’daki son raporda da, demin söylediğim, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sunulan “uzmanlar komitesi” diyelim, bilirkişi komitesinin yıllık sunduğu raporda Türkiye'nin maalesef Libya’daki iç savaşa taraf olduğu ve Libya’ya dönük silah ambargosunu defalarca ihlal ettiği konusunda çok açık kayıtlar var. Bunlar ülkemizi uluslararası arenada töhmet altında bırakan birtakım açık, net BM raporlarında yer alan hususlar. Şimdi, Mutabakat Muhtırası, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklı ama gecikmiş egemenlik haklarına sahip çıkma gayretleri için olumlu olmakla beraber -demin söyledim, Libya’daki muhatabımızın tartışmalı siyasi devamlılığı ve egemenliği belirsiz olan bir yapı olması- Türkiye’yi yeni bir diplomatik sıkıntının içine çekebilir. Bunu, bir kere daha altını çizerek ifade ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın korunması bakımından atılacak her adıma Cumhuriyet Halk Partisinin “ama”sız “fakat”sız desteğinin açık, net olduğunu bir kere daha ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak Doğu Akdeniz’deki bu ekonomik ve siyasi kuşatılmışlığın -Türkiye için söylüyorum- maalesef, iktidar partisinin akılcı değil ama maceracı, ulusal değil ama Adalet ve Kalkınma Partisinden neşet eden ideolojik temelden kaynaklandığını ve ısrarla sürdürülen bu politika anlayışının bizi içine düşürdüğü siyasi yalnızlığın söylendiği gibi, ifade edildiği gibi hiç de değerli olmadığını yaşayarak görüyoruz.

Bu genel girişten sonra, teknik olarak da muhatabımızın kim olduğunu ifade etmeye çalıştım, dengeleri söylemeye çalıştım; Türkiye’nin bu adımı atmakta haklı olduğunu, gecikmiş olduğunu söyledim. Baktığımız zaman “kıta sahanlığı” ne demek, “kara suları” ne demek, “münhasır ekonomik bölge” ne demek diye, ben de öğrendim Komisyon görevim dolayısıyla, sizlerle tariflerini çok kısa paylaşmak istiyorum. Şimdi, kara suları, deniz yetki alanlarından kara suları, sahildar devletin kara ülkesini çevreleyen ve açık denize doğru belli bir uzaklığa kadar giden, sahildar devlete ait deniz bölgesidir. Bu, azami 12 mildir. Ege Denizi’nin ayrı bir statüsü var adalar ve Yunanistan’la ilgili sorunlarımız nedeniyle, orada 6 mildir. Akdeniz ve Karadeniz’de 12 mil olarak geçiyor.

Yine “kıta sahanlığı” ne demektir? “Kıta sahanlığı” adı verilen bölge, kıyı devletinin kara sularının ilerisinde ama kıyıya bitişik durumdaki deniz tabanı ve altındaki cansız varlıkların araştırılması ve işletilmesi konusunda münhasır hak sahibi olduğu deniz yetki alanıdır. Bugün, o haritalar da, biliyorsunuz, Kıbrıs’ın üstünde, altında, Doğu Akdeniz’de Orta Akdeniz’e doğru parsellenen alanı ifade ediyorum.

Yine, münhasır ekonomik bölge deniz hukukunda ne anlama geliyor? Münhasır ekonomik bölge de kıyı devletinin kara suları esas hattından başlamak suretiyle 200 deniz mili açığa kadar giden deniz bölgesinde su altında, toprak altında ve deniz yatağında kıyı devletine ait bazı ekonomik haklar veren bölgedir yani hidrokarbon ve yer altı kaynakları gündeme geldiğinde münhasır ekonomik bölgenin nasıl bir siyasi önem arz ettiğini hep beraber anlamış oluyoruz. Doğu Akdeniz önemli bir potansiyel alan.

Şimdi, bu teknik açıklamalardan sonra, Türkiye'nin tezlerini uluslararası hukuka uygun olarak savunduğunu ifade etmek durumundayız. Türkiye, Doğu Akdeniz’e en uzun kıyısı olan bir ülke. Sayın Büyükelçi de ifade etti, hepiniz Meis Adası’nı biliyorsunuz, 10 ya da 12 kilometrekare, Meis Adası ile Türkiye'nin kilometrelerce uzunluktaki Akdeniz sahilinin aynı kıta sahanlığına sahip olması, aynı münhasır ekonomik bölge tarifine girmesi asla kabul edilemez. Bu, zaten, daha önce, uluslararası hukuk sisteminin de teyit ettiği dünyada değişik örneklerde bir kavram. İngiltere-Fransa arasındaki Manş Denizi’nde var, yine Sayın Hatip, Büyükelçim söyledi, Orta Amerika’da Nikaragua ile komşu ülkeler arasında var, yine Kanada’nın hemen sahilinde Fransa’ya ait olarak gözüken adalarda da var.

Türkiye'nin tezleri uluslararası deniz hukukunda belirtilen bu kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlandırmasına ilişkin kararlara uygundur. Türkiye'nin tezi uluslararası hukuktaki hakkaniyet ilkesine de uygundur. Şimdi, biz haklıyız. Haklılığımız karşısında uluslararası alanda diplomatik olarak yalnız kalıyoruz. Hukuken haklıyız ama siyasi tezlerimizde yalnız kalıyoruz. O zaman burada bir siyasi değerlendirme yapmamız lazım. Bu siyasi değerlendirmeyi yaparken eleştirimizi yapacağız, tespitlerimizi yapacağız; neresinden ne şekilde, nasıl döneriz, nasıl tamir ederiz buna bakacağız. Türkiye neden yalnız? Bunu, herhâlde, izlediğimiz, demin söylediğim -kusura bakmayın- “maceracı” olarak nitelediğim ideolojik eksende baktığınız dış politika ortamında aramak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Yunanistan’ın adaları ileri sürerek bu kavramları başka noktaya çekmesinin hukuken karşılığı yok ama ne yazık ki siyaseten Türkiye yapayalnız durumda. Türkiye münhasır ekonomik bölgelere dönük bir adım atmazken Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ikilisi üçüncü ülkelerle bu alanda değişik anlaşmalar yaparak çoktan yol aldı. Mısır, Ürdün, İsrail bunların en önemlileri. Bakıyoruz, Mısır’da, İsrail’de temsilimiz yok, büyükelçimiz yok. Bana bir Allah’ın kulu çıkıp Mısır’la siyasi ilişkilerimizin kesilmesinin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ne derece hizmet ettiğini anlatabilir mi. “Efendim, biz Libya’da Birleşmiş Milletlerin meşru gördüğü hükûmetle temas ediyoruz.” Niye Suriye’de meşru hükûmetle temas etmiyorsunuz? Yani bir dediğiniz bir dediğinizi de tutmuyor. Ülkeye göre, yapıya göre, kendi ideolojik koşullanmanıza göre ülke seçiyorsunuz, politika seçiyorsunuz. Sonuçta, Türkiye zarar görüyor değerli arkadaşlar, Türkiye yalnızlaşıyor; Türkiye, tezlerini hukuken haklı olsa da siyaseten savunamaz duruma geliyor ve buna Avrupa Birliği ülkeleri de dâhil oluyor, onlar da çok uluslu veya o ülkenin ulusal şirketlerini bu hidrokarbon arama noktasında ticari amaçlarla işin içine sokuyorlar, onlar da oradan bu koroya katılıyorlar ve Türkiye tek başına kalıyor. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak tarif ettiğimiz topraklarda yaşayan soydaşlarımızın bu kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerden pay alması da engelleniyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii, buraya gelince, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği, Yunanistan, bu ilişkilere baktığımız zaman, aklıma rahmetli Rauf Denktaş da geliyor. Ben 2002’den beri bu Parlamentoda görev yapıyorum. Rahmetli Denktaş’ın “Çözümsüzlük çözüm değildir.” şeklinde itibarsızlaştırıldığı günleri de hatırlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Rahmetli Denktaş’ın, o kahramanların yaptıkları mücadelelerin üzerine bir dönem sünger çekildiğine tanığım burada. Bunları söylerken biraz heyecanlanıyorum, mazur görün. Yapılan yanlıştı, o zaman da söylemiştik yanlış olduğunu. Bu mücadele kolay verilmedi. Bugün gelinen noktada bazı dönüşler yaptınız belki ama iş işten geçti.

2004’te “Biz demokratikleşeceğiz.” “Biz hukuk devleti olacağız.” “Biz bütün darbelerle mücadele edeceğiz.” dediniz, Avrupa Birliğiyle sıcak ilişkiler kurmaya kalktınız; AB, sizin meşrulaşma arayışınız üzerinden sizi oyalayarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Nisan 2004’te Avrupa Birliğine tam üye yaptı ve ondan sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle ilişkili bütün haklarımızı kaybettik.

Değerli arkadaşlarım, bugün geldiğimiz noktada, bu anlaşmaya gelecek olursak, bu anlaşmayı sonuna kadar desteklediğimizi ama siyasi muhatabımızın kırılganlığının, her an boşta kalabileceğimizin altını çiziyoruz.

Bir başka olay daha var: Aynı yapıyla eş zamanlı bir askerî iş birliği ve savunma anlaşması imzaladık. Ben sordum Komisyonda, Sayın Bakan Yardımcısına sordum -Sayın Erciyes konuyla ilgili değil- geçiştirdi konuyu. Acaba Libya Trablus’taki Hükûmet ya da Mutabakat Hükûmeti “Bu askerî iş birliği anlaşmasını da eş zamanlı imzalarsanız ben bunu dönüşte onaylarım.” dedi mi, demedi mi? Ve bu askerî iş birliği anlaşması, demin anlattığım bu çok parçalı, çok tehlikeli yapı içerisinde Türkiye’yi Suriye gibi birtakım yanlış koalisyonların içine çekecek mi çekmeyecek mi? Bunları lütfen düşünün. Bir hata yapıldı, çıkmaya çalışıyoruz, çıkmaya çalıştıkça batıyoruz. Kara komşumuz olmasa bile Libya’da aynı yanlışın içine mi giriyoruz? Biz, yine aynı gruplara, radikal gruplara birtakım destekler, sınırsız destekler, politik destekler, lojistik destekler sağlama konusunda Suriye’deki yanlışları Libya’da devam mı ettireceğiz?

Değerli arkadaşlarım, bunun için, bizim bundan sonrasında da çok dikkatli olmamız gerekiyor. Soru açık: Trablus’takiler, bunu geçerli kılmak için güvenlik ve askerî iş birliği anlaşmasının imzalanması şartını koştu mu Türkiye’ye?

Baştan söylüyorum, çarpıtmaya mahal vermeyelim: Türkiye'nin, gecikmiş de olsa bu muhtırayı Meclise getirmesi, anlaşma yapması olumludur, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu tam olarak destekliyoruz ama muhatabımızı tarif ediyorum, risklerini tarif ediyorum, bundan sonra gelebilecek yan anlaşmalarla Türkiye'nin başka yerlere çekilebileceğini ifade ediyorum ve Türkiye'nin maalesef içine sürüklendiği yalnızlık konusunda bu bir ilaç değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Koç.

AHMET HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, muhalefet olarak uyarılarımızı Suriye konusunda da yapmıştık -o zaman da parti sözcüsüydüm- 2011’den itibaren 3 cilt konuşmuşuz. Şimdi dönüp bakıyorum arada bir, şeyini çıkardım, Suriye konusunda söylediğimiz hiçbir şeyde hata yapmamışız, hiçbir şeyde hata yapmamışız. Bunların bir kısmını deklarasyonla, bir kısmını mektupla Hükûmet yetkililerine de iletmiştik. Geldiğimiz noktada “Biz biliriz, biz ederiz…” O söylemleri tekrar etmek istemiyorum. Onun için, Türkiye bugün… NATO toplantısına filan girmeyeceğim yani 3, 4 liderle fotoğraf vermek bir başarı değildir. Türkiye'nin haklı tezlerinin siyasi karşılığını alabilmek başarıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Maalesef, bu konudaki eksikler de ortadadır. Hiç kendimizi aldatmayalım, burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin Parlamentosu, hiç kendimizi aldatmayalım, eksiklerimizi görelim, yanlışlarımızı görelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Koç.

AHMET HALUK KOÇ (Devamla) – Aynı yanlışlarda ısrar ederseniz Türkiye’ye kötülük yaparsınız. Aynı yanlışlarda ısrar ederseniz Türkiye’yi içine düşürdüğünüz yalnızlıktan çıkarmanız mümkün değildir. Mısır, İsrail, Suriye buna birer örnektir bölgede. Cansiparane savunduğumuz Filistin bile bu koalisyonun ortağı olabilmektedir, gerisini siz düşünün.

Bu Muhtıra’nın onaylanması için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak uyarılarımızı yapıyoruz, tespitlerimizi yapıyoruz. Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda da Grup olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili, Denizli Milletvekili Sayın Cahit Özkan’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Özkan.

AK PARTİ GRUBU ADINA CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye ile Libya Hükûmeti arasında imzalanan deniz yetki alanının sınırlandırılmasına ilişkin uluslararası anlaşmayı görüşmek üzere bir araya geldik.

Tabii, mesele, uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler dediğimiz, bizim, devlet olarak, her zaman “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışıyla bölgesel ve küresel barışı inşa etmek ve insanların, toplumların, milletlerin, halkların kendi ekonomik kaynaklarını kendilerinin kullanacağı, adil, hakça paylaşıma dayalı uluslararası bir hukuk anlayışını egemen kılmaktır. Onun içindir ki Sayın Cumhurbaşkanımızın BM Zirvesi’nde sürekli ifade ettiği “Dünya 5’ten büyüktür.” anlayışı, dünyanın bütün kurallarının, uluslararası bütün ilişkilerin 5 ülkenin -ki bunlar sadece 5 silah üreticisi ülkedir- iki dudağı arasına bağlanamayacağının ilanıdır. Kaldı ki bugün uluslararası statükoya baktığımız zaman, maalesef, hemen sınırımızın ötesinde, Akdeniz’de ve gönül coğrafyamızda yanan ateş, buralarda yaşanan acılar, ızdıraplar, evlerinden, yurtlarından edilen insanlar ve göçe zorlanan milyonlarca mazlum halklar, bunlar maalesef dünyayı 5’ten ibaret sayan bir uluslararası statükonun, bir Birleşmiş Milletlerin, birleşmiş silah üreticileri birliğinin ortaya koyduğu sonuçtur. İşte onun için diyoruz ki: Uluslararası hukuk, sadece güce dayalı değil aynı zamanda hakça adil paylaşıma dayalı bir şekilde yeniden inşa edilmek zorundadır. Onun için bugün kutsal Meclis çatısı altında -görev yaptığımız aziz milletimizi tarihî görevine yeniden çağırarak- gönül coğrafyamızı, Orta Doğu’yu, Balkanları, Akdeniz’i ve bütün dünyayı yeniden adalete uygun, uluslararası hukuka uygun inşa için mücadelenin eşiğindeyiz.

Konuştuğumuz uluslararası anlaşma, sadece maddelerin görüşülmesinden veya kâğıda damlatılan birkaç mürekkep damlasından ibaret değildir. Uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk, bilindiği üzere, çıkar çatışmasına dayanan ve her şeyden önce, güçle hayat bulan bir alandır. Eğer sizin diplomatik olarak gücünüz yoksa “Masada oturalım, devletlerle ikili diplomatik ilişkilere girelim, ondan sonra bütün uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı güvence altına alırız.” diye bir anlayış yok. Onun için -on yedi yıl evvel- Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde bu ülkeye, bu millete hizmet etme sorumluluğunu aldığımızdan bugüne kadar uluslararası hukukun en önemli unsuru olan güç anlayışını yani adalete, hukuka, barışa dayanan bir uluslararası hukuk inşa etmek için öncelikle milletimizin ekonomik olarak -ihracat olarak, üretim olarak- savunma sanayisiyle güçlenmesini hedef aldık. Bakınız, 500 milyar dolar ihracat hedefi dünya ticaret hacminin yüzde 10’u yani 50 trilyon dolar olacak olan öyle bir beklenti vardı. Dünya ticaret hacminden yüzde 1 pay ne kadara tekabül ediyor? 500 milyar dolar. O zaman dedik ki: 500 milyar dolar hedefe doğru koşmalıyız. Baktık ki dünyadaki daralma 25 trilyon dolarla kaldı. O zaman 250 milyar dolarla 2023’teki hedefimize koşmak zorundayız.

Kıbrıs Barış Harekâtı başladığı zaman bütün uluslararası toplum, saatler içinde harekete geçerek dediler ki: “Ambargo.” Tekrar böylesi bir süreçle karşı karşıya kalmamak için yerli ve millî savunmamız olacak dedik ama hiçbir zaman masadan kalkmadan diplomatik görüşmelerimizi de hamdolsun sürdürdük. İşte, bölgesel ve küresel çıkarlarınızı hayata geçirebilmek için önce kendi gücünüze sahip olacaksınız, milletinize güveneceksiniz, milletinizle beraber insan kaynaklarınızla uluslararası toplumda hakkınızı, hukukunuzu savunacaksınız. İşte bu bağlamda, 2002’de AK PARTİ hükûmetleri göreve geldiği zaman önünde bir Kıbrıs sorunu vardı, bunu göz ardı ediyoruz. Uluslararası hukuktan biraz kalem çalan, biraz okuyup yazan, çizen herkes bilir ki 2002-2003’lü yıllarda Türkiye, Kıbrıs’ta uluslararası toplum nezdinde büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. Neredeyse uluslararası toplumdan tamamen tecrit edilebilecek bir noktadaydık ve Kıbrıs Barış Harekâtı’yla başlayan süreçte Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlal ettiği gerekçesiyle önümüze sürekli tezler getirenler, 2003’teki liderlikle Annan Planı… Mademki birlikte yaşama kültüründen bahsediyorsunuz, mademki uluslararası hukukta barıştan bahsediyorsunuz, gelin masaya oturun, Kıbrıs’taki birlikte yaşama inancını hayata geçirelim ve Annan Planı Nisan 2004’te halkoyuna sunuldu, Türk kesiminin yüzde 65 oranında “Evet.” ve Rum kesiminin yüzde 76 oranında “Hayır.” demesiyle reddedildi ve o tarih, bütün uluslararası hukukun ve Türkiye'nin uluslararası alandaki çıkarlarının tarihî bir dönemeci noktasına geldi. Bugün, Türkiye, uluslararası alanda pek çok tartışmada Kıbrıs antiteziyle karşı karşıya kalmıyor. Niçin? Liderlikle, cesaretli kararlarla, ülkesine ve milletine olan inançla. İşte arkasından Orta Doğu’da da aktif rol aldık. Kimse masada size diplomatik görüşmelerle, mekik diplomasileriyle vermez. Görüştüğümüz yasa, evet, bir sözleşmedir, bir anlaşmadır, bir mutabakattır ama işin buraya gelişi her şeyden önce Türkiye'nin uluslararası alanda artan nüfuzu sayesinde olmuştur. Bunun altını çizmek lazım.

Bakınız, yıl 1911, 1912 yani tarihin çok hızlı aktığı dönemler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Bingazi’de, o coğrafyada, o bölge halkının -ki o zaman Osmanlı coğrafyası- barışını, huzurunu egemen kılmak için, o bölge halkının çıkarlarını kendi savunmasıyla gerçekleştirmesi için bir mücadele başlatıyor, aynen 1919’da Samsun’da yaktığı ateşle kurtuluş ve kuruluş mücadelesinde olduğu gibi. Elbette 1911 ve 1912’deki o mücadele maalesef uzun mücadelelere gebeydi, çok acılar çekildi.

Bakın, hani biz diyoruz ya, evet, bayrağımıza, milletimize, vatanımıza ve devletimize sahip çıkacağız… 18’inci yüzyılın sonlarında, 19’uncu yüzyılın başlarında ta Fas’tan, Cezayir’den başlayarak, adım adım, aşama aşama, o coğrafyada her bir millete, her bir halka “Arap Birliği” adı altında kendi ulusal birliklerini oluşturmak ve bu sayede de kendi ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek vaadiyle maalesef tek tek ihanet tohumları ekildi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Bingazi’deki, Trablus’taki o mücadelesi işte böylesi fitne tohumlarıyla mücadele olarak başladı. Arkasından, adım adım, aşama aşama Tunus, Libya, Mısır, Yemen, Suudi Arabistan, Şam, Bağdat, yine Balkanlarda o fitne tohumları tek tek ekilmeye devam edildi. Maalesef bugün de kuzey Suriye’de yapılmaya çalışılan o terör devleti oluşumu da o silsilelerden ayrı bir şey değildir. İşte biz diyoruz ki: Bu ülkede, bu coğrafyada, gönül coğrafyamızda her halk, her millet kendi yer altı kaynaklarını, kendi yer üstü kaynaklarını, ekonomik kaynaklarını ancak ve ancak kendisi kullanır. Onun için, Birleşmiş Milletler statüsündeki dünyayı 5’ten ibaret sayan anlayışa karşıyız. Bugün dünyada kanı, gözyaşını egemen kılan ve sadece gönül coğrafyamız İslam dünyasında, Türk coğrafyasında değil, bütün mazlum halklar nezdinde ortaya konulan uluslararası statüko maalesef, böylesi hastalıklı bir zihniyetin ürünüdür. Onlarla mücadele edeceğiz. Nerede? Masada da mücadele edeceğiz, sahada da, alanda da mücadele edeceğiz.

İşte, bugün hem sahada hem de alanda yapmış olduğumuz o başarılı mücadelelerin verimli bir neticesi olan Türkiye-Libya arasındaki deniz yetki alanının sınırlandırılmasına ilişkin uluslararası anlaşmayı görüşüyoruz. Biz bugün Mecliste buna destek veren bütün siyasi parti gruplarına yürekten teşekkür ediyoruz. Eleştirileriniz olabilir ancak bu eleştirilerin de yarın BM nezdinde, uluslararası hukuk nezdinde bu anlaşmaya karşı yapılacak itirazlara da Türk Meclisinden bir referans olmaması temennisini ediyoruz. Çünkü bu Mecliste bu anlaşma aleyhine bir yanlış, bir eksiklik bahanesiyle yapılan itirazlar yarın uluslararası hukukta yine bizim ülkemizin önüne bir sıkıntı olarak getirilebilir. Ne olur getirilirse? Bugüne kadar yaptığımız gibi sahada ve masada nasıl mücadele ediyorsak Allah’ın izniyle onları da tek tek aşarak yolumuza devam etmesini de biliriz.

Evet, nedir bu deniz yetki alanının sınırlandırılmasına dair münhasır deniz alanının inşası? Bu çok önemli. Bu, mavi vatandır. Yani Türkiye-Libya arasında Akdeniz’in tam ortasından ve Güney Kıbrıs’ı da aşağısından tamamen içine alacak şekilde serbest ticaret alanı inşa edilecek, silaha, savaşa, kana, gözyaşına bağlı olarak değil, bölgesel ve küresel barışı inşa edecek, ülkemizin çıkarları güvence altına alınırken bütün bölge halklarının hakkını da güvence altına alacak bir çalışmadır.

Tabii, Türkiye diplomatik olarak yapmış olduğu bu çalışmaları bir anda gerçekleştirmedi, hem uluslararası hukukla hem de sahadaki çalışmalarıyla yaptı.

Türkiye, Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyı sınırına sahip ülkedir, Doğu Akdeniz’de bizden daha uzun sınıra sahip bir ülke, bir devlet yok. Türkiye, Uluslararası Adalet Divanının içtihadı başta olmak üzere, uluslararası hukuka uygun olarak bölgedeki adaların, Türkiye'nin ana karasının yarattığı deniz yetki alanlarını engellemeyeceği görüşünü her daim ifade etmiştir ve bu yaklaşımı Uluslararası Adalet Divanında ve BM nezdinde de her zaman kabul görmüştür. Bu anlayışla, ülkemizin kıta sahanlığı, Türkiye ve Mısır arasındaki ortay hattı 28’inci doğu boylamının batısına kadar takip eder ve bölgeye bakan adaların kara sularının dış sınırlarına kadar uzanmaktadır.

Doğu Akdeniz’deki yetki alanları sınırlandırılmadan tek taraflı eylemlerden kaçınılması ve Türkiye'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarının ve çıkarlarının ihlal edilmemesi gerektiği bölgedeki paydaşlara müteaddit defalar ifade edilmiştir. Ancak tüm girişimlerimize rağmen, iyi niyetimize rağmen, maalesef, Türkiye’ye deniz sınırları dayatmaya çalışan tek taraflı eylemler var olagelmiştir. Bu noktadan hareketle, Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızın sınırlarına ilişkin pozisyonumuz ilk olarak 2004 yılında Birleşmiş Milletlere bildirilmiş, son olarak 13 Kasım 2019’da BM’ye yaptığımız bildirimde de deniz sınırlarımızın bölgeye bakan adaların kara sularına kadar uzandığı kayda geçirilmiştir. Adaların, Türkiye kıyı şeridinin projeksiyonunu kesici ve kıta sahanlığını engelleyecek bir etki oluşturmayacağı BM makamları nezdinde teyit edilmiş, bildirilmiştir. Bu anlayışla, 2011 yılında Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında imzalanan kıta sahanlığının sınırlandırılmasına dair anlaşma bu defa Türkiye ile Libya arasında gerçekleştirilmiştir. Bölgede imzaladığımız ikinci sınırlandırma anlaşması olan BM Mutabakat Muhtırası dün ve bugün Dışişleri Komisyonumuzda görüşülmüş ve Genel Kurulda -bugün olduğu gibi- görüşmeye açılmıştır.

Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesi için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hariç tüm bölge ülkeleriyle görüşmeye hazır olduğumuz, uluslararası topluma ilan edilmiştir. Türkiye, Libya’yla bu mutabakat muhtırasını imzalayarak esasen Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarıyla ilgili pozisyonunu daha somut bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye -geçmişte olduğu gibi- tanıdığı ve diplomatik ilişkilere sahip olduğu tüm kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarının hakkaniyetle, adaletle sınırlandırılması dâhil olmak üzere çözüm bekleyen her türlü meseleye dair adil, hakça ve barışçıl çözümün tesisine tam destek vermeye hazırdır.

Tabiatıyla, tanımadığımız Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle bir anlaşma imzalanması veya müzakerelerde bulunulması mümkün değildir. Bu bakımdan, Kıbrıs sorununun çözümünden önce adanın deniz yetki alanlarına ilişkin bir anlaşmaya varılması ve nihai görüntünün tamamlanması mümkün olmayacaktır.

Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda ülkemiz, diyaloğu ve barışçıl çözümleri dışlamadan, uluslararası hukuk ve uluslararası meşruiyet çerçevesinde tutum ve politikalarını sürdürmeye, bölgede hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını korumaya devam edecektir. Libya’yla imzaladığımız mutabakat muhtırası bu politikamızın önemli işaretlerindendir.

Tabii, yapılan bu anlaşma, pek çok ülkenin, bugüne kadar Orta Doğu’yu ve bölge halklarını zulmün, gözyaşının, yerlerinden yurtlarından edilme hadisesinin sebebi olan ülkelerin dikkatinden kaçmamaktadır. Onların tek bir derdi var -işte Deyrizor’daki petrol yataklarıyla ilgili gerekli güvenceleri aldığını ifade eden “tweet”lerde de olduğu gibi- “O coğrafyada da bölge halkları kazanmasın, bu coğrafya -gönül coğrafyamız- huzura ve refaha kavuşmasın.” diyen bir anlayış, zihniyettir. Onlarla mücadelemiz devam edecek. Bakınız, “Dünya 5’ten büyüktür.” Anlayışını inşallah, adaletle, hakça yönetilen… “Ben güçlüyüm, istediğimi yaparım.” anlayışıyla yönetilen bir uluslararası statükoyu ortadan kaldırana kadar bu mücadelemize devam edeceğiz.

Gerek Komisyon aşamasında gerek bu uluslararası sözleşmenin hazırlanması aşamasında emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyoruz; bütün bürokratlarımıza, Dışişleri Bakanlığımıza ve yine aynı şekilde Dışişleri Komisyonumuza yürekten teşekkürlerimizi ifade ediyoruz. Tabii, son olarak, belki başta yapmış olduğumuz teşekkürü Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yapmak zorundayız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tabii, kesin, mecbur!

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Bu, bir liderliğin, bir kudretin, bir güçlü mücadelenin eseridir. Sadece anlaşma değildir yani aysbergin üzerinden bahsetmiyoruz, altta, devasa, ülkesi ve milletiyle sürdürülen mücadelenin eseri bir başarıyı bugün burada konuşuyoruz. Ülkemize, milletimize hayırlar getirsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Cumhurbaşkanımıza yürekten teşekkür ediyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 2 oldu Cahit, 3 olması lazım! Cumhurbaşkanına bir teşekkür daha, Allah’ın hakkı 3’tür. Allah’ın hakkı 3’tür, bir teşekkür daha lazım.

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Bir teşekkür daha gelirse Cahit ağabey, bakan olursun!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, 4-5 arkadaşımız 60’a göre bir söz talebinde bulunmuş, onları bir değerlendireyim. Ancak, sisteme girmeyelim, oylama yapacağımız zaman kesilecek, daha sonra girin, 60’a göre talepleri ondan sonra değerlendireceğim.

Sayın Çakır… Yok.

Sayın İmir…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

55.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Adli Tıp Kurumu raporuna rağmen cezaevinde tutulan Emine Aydoğan’ın vefat ettiğine ve yas tutma hakkının, kendi inanç biçimine göre gömülme hakkının ihlal edildiğine ilişkin açıklaması

NURAN İMİR (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Unutulmasın istiyoruz… Emine Aydoğan bir seçilmişti, 65 yaşında cezaevine konuldu. Ağır hastaydı ve Adli Tıp raporuna rağmen cezaevinde tutuluyordu. Ne yazık ki birkaç gün önce yaşamını yitirdi. Cenazenin defnedileceği mezarlık girişinde GBT uygulaması yapılıyor ve sevenlerinin girişi engelleniyordu. Bu yetmezmiş gibi, Kızıltepe Kayyumu taziye yerinin kullanılmasına bile izin vermemiştir. Yas tutma hakkı, kendi inanç biçimine göre gömme hakkı ihlal edilmiştir. Bu engellemeler ne yazık ki ne hukuki ne de insanidir, bunu belirtmek istedik.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Coşkun…

56.- Muş Milletvekili Şevin Coşkun’un, Halkların Demokratik Partisine yönelik gözaltı ve tutuklamaların sistematik olarak devam ettiğine, demokratik siyasetteki ısrarlarının ve mücadelelerinin devam edeceğine ilişkin açıklaması

ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Birçok ilimizde olduğu gibi seçim bölgem Muş’ta da partimize yönelik gözaltı ve tutuklamalar sistematik olarak sürüyor. Hukuksuzca görevden uzaklaştırılan 9 il genel meclis üyemizden Mehmet Demir ve Şakir Tuğrul bu sabah gözaltına alındı. Geçen hafta da önceki dönem 2 il genel meclis üyemiz tutuklanmıştı. Partimize yönelik gözaltı ve tutuklamalarla bir yere varamazsınız. Bu hukuksuz ve keyfî uygulamalardan vazgeçin. Demokratik siyasette ısrarımız ve mücadelemiz her şeye rağmen devam edecektir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Karadağ…

57.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Iğdır Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinin kurulmasını sağlayan başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği geçen yetkililere teşekkürlerini sunduğuna ilişkin açıklaması

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Göreve geldiğimiz günden itibaren Iğdır Üniversitesinin daha kapsamlı hâle getirilmesinin ilimiz açısından önemini, katıldığımız her platformda yetkili mercilere dile getirdik. Bu bağlamda taleplerimizin değerlendirilerek Iğdır Üniversitemizde Sağlık Bilimleri Fakültesinin kurulması bizi ziyadesiyle mutlu etmiştir. Bu fakültenin hem Iğdır’ımıza hem de ülkemize hayırlı olmasını diliyor, taleplerimizi dikkate alarak Iğdır Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinin kurulmasını sağlayan başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere emeği geçen tüm yetkililere teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

58.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ili Doğanşehir ilçesi Elmalı Mahallesi ile Malatya-Gaziantep yolu üzerinde bulunan Savaklı Mahallesi’nde yaşanılan sorunlara, Doğanşehir-Kapıdere yolunun yenilenmesi gerektiğine, Kapıdere, Göldere, Küçüklü köyleri ile Kahramanmaraş ili Tatlar köyünün olduğu bölgede yaşayan halkın taleplerine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Malatya Doğanşehir ilçemiz Elmalı Mahallesi’nde kadastro çalışmalarıyla ilgili sıkıntılar nedeniyle vatandaşlar tapularını alamamış ve tapularını alamadıkları için de tarımsal faaliyetlerini yapamamaktadır.

Malatya-Gaziantep yolu üzerinde bulunan Savaklı Mahallesi’nde ana yolda aydınlatma olmadığından, mahalleyi ikiye bölen kara yolundan dolayı karşıdan karşıya vatandaşların geçmesi için geçide ihtiyaç vardır. Doğanşehir-Kapıkale yolunun yenilenmesi gerekiyor ve bu hattın eski İpek Yolu üzerinden tekrardan açılması önem arz etmektedir.

Kapıdere, Gövdeli, Küçüklü ve Kahramanmaraş’ın Tatlar köyünün olduğu bölgede kanalizasyon temiz suya karışıyor. Buradaki halkın foseptik ve arıtma kanalı talebi vardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

59.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, Cezayir’in Bechar şehrinde Kayı Holding tarafından yapılan askerî hastane inşaatında çalışan Türk işçilerin birikmiş ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle grev yaptığına, İstanbul ili Adem Çelik Şirketler Grubu Avalon şantiyesinde çalışan işçilerin hukuksuz şekilde işten çıkarıldığına ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Direnişteki işçilerden bahsetmek istiyorum. Kaya İnşaat Cezayir’de askerî hastane yapımında. Buradaki işçiler on üç aydır maaşlarını alamamış durumda. Ofis personeli ise on beş aydır maaş alamıyor. 140 Türkiyeli işçi ile Pakistanlı, Vietnamlı işçilerin çalıştığı bir inşaat sektöründen bahsediyoruz. Rehin kalmış durumdalar. Ücretlerinin ödenmesi bir an önce sağlanmalı.

Yine, İstanbul’da Adem Çelik Şirketler Grubu ve Beykent Üniversitesi Avalon şantiyesinde çalışan inşaat işçileri hukuksuz bir şekilde işten atıldılar. İşsizlik maaşı almaları da engellendi. Kaçak çalıştırdığı işçilerin, göçmen işçilerin ücretlerini elden veren bir patron, buna dair çokça şikâyet olmuş olmasına rağmen soruşturma geçirmiyor. Yine, patron, işçilerin üzerine aracını sürmüş, işçileri yaralamaya çalışmış olmasına rağmen bu da soruşturma konusu yapılmıyor.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2420) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 146) (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÛMETİ İLE LİBYA DEVLETİ ULUSAL MUTABAKAT HÜKÛMETİ ARASINDA AKDENİZ’DE DENİZ YETKİ ALANLARININ SINIRLANDIRILMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 27 Kasım 2019 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir uyarıyı tekrar hatırlatayım: Sisteme giremeyen arkadaşlarımız pusula gönderdiği zaman lütfen salondan ayrılmasınlar. Pusula gelip de burada bulunmamak bence önemli bir kusur. Bunu ilan edelim, herkes de duyar. Lütfen dikkatli olun.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Ok? Burada.

Sayın Bayram? Burada.

Sayın Özdağ? Burada.

Sayın Fatih Şahin? Burada.

Sayın Sezgin? Burada.

Sayın Çelik? Burada.

Değerli milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu okuyorum:

“Kullanılan oy sayısı : 306

Kabul                            : 293

Ret                               : 13 (x)

                         Kâtip Üye                                Kâtip Üye

               Emine Sare Aydın Yılmaz                   Barış Karadeniz

                          İstanbul                                    Sinop”

Böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.21

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İsmail OK (Balıkesir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Bir söz talebiniz var Sayın Yılmazkaya, size bir söz verelim.

Sayın Yılmazkaya, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, zor durumda olan fıstık üreticileri için Tarım ve Orman Bakanının gerçekçi adımlar atmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Gaziantep’in yeşil altını Antep fıstığının bu yıl yok yılı olması dolayısıyla rekolte oldukça düşük. Fıstık üreticilerimiz artan girdi maliyetleri yüzünden ürününden kâr edemediği gibi aksine çoğu zararda. Mazot, gübre ve işçilik maliyetlerinin yüksek olması üreticilerimizi zorluyor. Stokçulardan dolayı fıstık fiyatları aldı başını gidiyor ancak üretici dertli. İyi Tarım Uygulamaları destekleri ne yazık ki üreticilerimizin yüksek girdi masraflarına yetmiyor. İyi Tarım Uygulamaları desteklerinin özellikle böyle sıkıntılı dönemlerde daha fazla artırılması ve bu konuda üreticilerimiz lehine gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Sulama sorunu çözülürse üreticilerimiz de gerçek anlamda rahat bir nefes alacak, rekolte de artacaktır. Fırat Nehri’nin sulama sorunu çözümü için alternatif bir yol olacağını Bakanlığın ve ilgili kurumların dikkatine sunuyor, bu konuda gerçekçi adımların atılmasını bekliyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

61.- Erzincan Milletvekili Burhan Çakır’ın, Vodafone Arena’da oynanacak olan Ziraat Türkiye Kupası 5. Tur ilk maçında Anagold 24 Erzincanspor ile Beşiktaş’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bu akşam saat 20.45’te Vodafone Arena’da oynanacak olan Türkiye Kupası 5. tur maçında ülkemizin 2 güzide takımı olan Beşiktaş ile 24 Erzincanspor müsabakasında her 2 takıma da başarılar diliyorum.

Ayrıca 3. Lig 1’inci Grup’ta lider olan 24 Erzincanspor’umuza ligde başarılar dilerken tüm taraftarlara, futbolculara, teknik heyete, Yönetim Kuruluna ve özellikle son Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a, tüm Erzincan halkına desteklerinden dolayı herkese ayrı ayrı teşekkür ederken inanıyorum ki sezon sonunda 24 Erzincanspor’umuz şampiyon olacaktır diyorum. Ekranları başında bizi izleyen bütün hemşehrilerimize saygılar sunar, herkese hayırlı akşamlar dilerim.

Sağ olun Başkanım.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (x) 

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

3/12/2019 tarihli 25’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümünde yer alan 31’inci maddenin önerge işleminde kalınmıştı.

Değerli milletvekilleri, 31’inci madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Seyit Torun                        Nihat Yeşil                  Ahmet Kaya

                       Ordu                               Ankara                          Trabzon

             İsmail Atakan Ünver           Abdurrahman Tutdere          Yaşar Tüzün

                     Karaman                           Adıyaman                         Bilecik

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ordu Milletvekilimiz Sayın Seyit Torun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Torun.

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkür ederim Sevgili Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; dün Ordu’da bir acı yaşadık, gencecik bir çocuğumuzu, bir evladımızı toprağa verdik. 20 yaşındaydı Ceren, daha hayatının baharındaydı ama maalesef, uğradığı bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. Öncelikle ailesine, yakınlarına, bütün hemşehrilerime başsağlığı diliyorum.

Ceren benim oğlumun yaşındaydı ve gelecekle ilgili birçok hayalleri vardı. Ceren’le birlikte hayaller de öldü, umutlar da öldü, insanlık da öldü, sevgi de öldü.

Ceren’in yarın doğum günüydü. O doğum gününü kutlamanın heyecanını yaşıyordu arkadaşlarıyla, kutlama programı yapıyordu. Annesi, babası da o güne hazırlanıyordu. Hiçbir şeyden habersiz evine gitmek için yola çıktığında belki evde günün yorgunluğunu atmak için veya derslerini çalışmak için planlar yapıyordu ama bir katil, cezaevinden kaçan, firar eden bir katil, on altı yıl hapiste yatmış ve iyi hâlden dolayı açık cezaevine alınmış bir cani firar etti ve Ceren’imizi hayattan kopardı.

Aslında -demin söylediğim gibi- insanlık öldü, kadınlık öldü, gençlik öldü. Suçsuz, günahsız bu yavrumuz evinin önünde ve kardeşinin gözü önünde öldürüldü. Aslında beni öfkelendiren, düşündüren, bu katiller, bu kadın düşmanları bu cesareti nereden buluyor? Bu insanlar, bu caniler hapisten kaçıp nasıl iki gün boyunca vatandaşlarımızın arasında dolaşıyor? Kaçtığı biline biline, seri bir katil olduğu, geçmişinde de çok fazla cinayetin olduğu bilindiği hâlde nasıl bulunamıyor, akıllara durgunluk verici bir olay.

Hep beraber bu bataklığı kurutmak zorundayız. Ceren hepimizin evladıydı, o yaşta birçoğumuzun evladı var. Ceren aslında hepimizin üzerinde hassasça durması gereken, bu konunun çözümüyle ilgili, bu bataklığın kurutulmasıyla ilgili mutlaka birlikte bir karar almamız gereken bir konu.

Biz kadınlarımızın, gençlerimizin günün her saatinde, her dakikasında rahatlıkla, özgürce dolaşmasını istiyoruz; korkmadan, çekinmeden günün her saatinde özgürce her ortamı kullanmasını istiyoruz. Özgürlüğü ve hayatı yaşamayı her yerde, her zaman savunacağız.

Bakın değerli arkadaşlar, gözü yaşlı anne Gülfer Özdemir ne diyor: “Psikopat birisi cezaevinden bırakılır mı? O zaman bunu bırakan da suçlu, hepimiz suçluyuz. Eğitim sistemi düzelsin, sevgi tohumu eksinler, insanlara nefretle bakılmasın.” Gözü yaşlı anne o acısına rağmen ne kadar olgun bir ifade kullanıyor, ne kadar birleştirici ve bütünleştirici.

Bakın, baba Yılmaz Özdemir de şöyle diyor: “O cinayetten yargılanan, cezaevinde açıkta yatıyorsa da dışarıda insanlar kelepçeyle geziyor. Bunlara neden kelepçe takılmadı? Firar edeceği bilinmiyor muydu? Dışarıdaki adama kelepçe takılıyor, evine gidiş geliş saati takip ediliyor ama içerideki adama izin veriyorsun, adam firar ediyor.”

Değerli arkadaşlar, tüm kadın katillerini tekrar lanetliyorum. Sevgili Ceren, sevgili kızım, seni unutmayacağız, seni unutturmayacağız. Doğum gününde doğum gününü kutlamak isterdik ama seni rahmet ve minnetle anıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “on güne kadar” ibaresinin “on beş güne kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Ali Muhittin Taşdoğan             Ayşe Sibel Ersoy              Sefer Aycan

                    Gaziantep                            Adana                Kahramanmaraş

                   Halil Öztürk                      Hayati Arkaz              Erkan Haberal

                     Kırıkkale                           İstanbul                          Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Erkan Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika Sayın Haberal.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün bu kürsüden Ankara’nın Sincan ilçesine bağlı Yenikent Mahallesi’nin yaşadığı sorunlar nedeniyle ilçe yapılma talebimizi ve sebeplerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında Yenikent ilçesinde yaşanan sorunları 19 Nisan 2017 tarihinde Ankara’nın köylerinin sorunlarını anlattığım konuşmada değinerek bahsetmiştim. O zaman Yenikent dertli, Yenikent’in sıkıntıları var, Yenikent’in problemleri var, gelin Yenikent’deki problemleri hep beraber çözelim demiştim. Ve sözlerime Yenikent’in 100 bini aşan nüfusu olduğunu fakat hastanesinin olmadığını, sağlık ocağının akşam beşten sonra çalışmadığını, büyük sıkıntılar çekildiğini özellikle ulaşımda, bir nikâh salonunun dahi olmadığını, Yenikent’te polis karakolunun olmadığını, Yenikentli gençlerimizin bir halı sahasının dahi olmadığını, parkların sarhoşların ve müptelaların maalesef tekelinde olduğunu burada bağıra bağıra söylemiştim fakat neredeyse iki sene geçti, bugüne geldiğimizde bu aynı problemlerin katlanarak devam ettiğini görmekteyiz. Yenikent’te Sayın Genel Başkan Yardımcımız Ankara Vekilimiz Yaşar Yıldırım Bey’le yaptığımız ziyarette vatandaşlarımızla görüşüp köylere gidip dertlerini ve sıkıntılarını anladığımız zaman Yenikent’in mahalle statüsünde değil, ilçe statüsünde olması gerektiğine karar verdik ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yasa teklifini verdik. Çünkü Yenikent beldeydi. 2008 yılında çıkan yasayla, aslında Türkiye genelinde yapılan bir yasanın beldelerin özeline geldiğinde nasıl mağduriyetler yarattığının bir sonucu olarak Yenikent’in ilçe olması kararını verdik. Bu teklifle, Yenikent’in hak ettiği yere tekrardan gelmesi ve Yenikentli hemşehrilerimizin daha rahat ve refah içinde yaşamasını amaç bildik.

Buradan tekrarlamak isterim sayın milletvekilleri: Yenikent’in nüfusu 105 bin ama baktığımızda, Ankara’da çok daha az nüfuslu yerleşimlerin ilçe statüsünde olduğu görülüyor. Bakınız, Yenikent’te akşam beşten sonra eczane yok çünkü mahalle statüsünde, Sincan’a tabi, aynı sıralamanın içine giriyor, acil bir durumda vatandaşlar Sincan’a gitmek zorunda kalıyor. Yenikent’te hastane yok, Yenikent’te sadece 1 tane poliklinik var, bu poliklinik de akşam beşten sonra kapalı. Yenikentliler hastalanmaktan korkuyor. Ambulans otuz dakikadan önce Yenikent’e gelmiyor. Yenikent’te polis karakolu yok, en yakın polis merkezi kilometrelerce uzaklıktaki Sincan’da. Bir olay olduğu zaman vatandaşlar yardım alamamaktan şikâyetçi.

Bir de, Yenikent’te -bence çok önemli bu- itfaiye istasyonu yok. Allah göstermesin, bir yangın olduğu zaman bekle ki Sincan’dan itfaiye gelsin. E, bir de, doğal olarak, akşam trafiğini göz önünde bulundurursanız ciddi bir sıkıntı. Yenikent’te arazöz yok, vidanjör yok, bir sel baskını olsa, maalesef, Sincan’dan gelmesi bekleniyor. Bunda Sincan’ın da bir kabahati yok. Normalde -tekrarlıyorum- 2008’de çıkarılan yasayla beldelerin mahalle yapılması, mahalleye dönüştürülmesi Türkiye genelinde belki fayda sağlamıştır ama beldeler özelinde baktığımız zaman gerçekten ciddi mağduriyetler yaşatmıştır.

Yenikent’te iyi bir şeyler yok mu? Var. Yenikent-Ayaş-Sincan yolu genişletiliyor ama ne kadar süreceği belli değil. E, Yenikent’te Başkentray Projesi başladı ama dört yıl sonra bitecek, dört yıl daha vatandaşlarımız bu sıkıntıyı çekmek zorunda kalacak.

Belediye hizmetlerine gelince, Yenikent’te Sincan Belediyesinin bir binası var ama malumunuz, merkezden yönetim yerelde maalesef yeterli derece vatandaşlara fayda etmiyor ve daha pek çok şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN HABERAL (Devamla) - Sayın Başkanım, takdir edersiniz ki az konuşan bir milletvekili olarak müsamaha göstereceğinizi umuyorum efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Devam edin.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Gerçekten, Yenikent adına popülizm yapmıyoruz, yanlış ve gereksiz bir şey de söylemiyoruz. Birçok nüfusu 100 bini aşan belediye il yapılmışken, beldeler ilçe yapılmışken, biz Yenikent’in belde statüsünden mahalle statüsüne gelmesinin doğru olmadığını sonuçları itibarıyla anlatıp ilçe yapılması gerektiğini… Buradan taleplerimizi arz ediyoruz her bir milletvekilimize.

Sayın İçişleri Bakanlığı yetkilileri -Sayın Bakan Yardımcılarım da burada olduğu için- özellikle altını çizerek söylüyorum,: Yenikent’te ciddi bir mağduriyet vardır, Yenikentli vatandaşlarımız ciddi sıkıntı içindedir. En önemli sorun ulaşımdır, güvenliktir, hastalıktır ve burada Yenikent gerekli yardımı maalesef alamamaktadır.

Bunun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz yasa teklifinin olumlu olarak yansımasını bekliyor, saygılarımı sunuyorum efendim.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinde geçen “İçişleri Bakanlığı tarafından” ibaresinin “İçişleri Bakanlığınca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu Demir              Kemal Peköz                  Nuran İmir

                      Ankara                              Adana                           Şırnak

                   Zeynel Özen                    Hüseyin Kaçmaz          Züleyha Gülüm

                     İstanbul                             Şırnak                          İstanbul

                                                        Ali Kenanoğlu

                                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kenanoğlu.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

31’inci maddede Jandarma personelinin izin konusu düzenleniyor, teknik bir konu. Tabii, kanun teklifinin geneli üzerinde grup sözcülerimiz, konuya ilişkin bölüm üzerinde konuşan arkadaşlarımız partimizin görüşünü ifade ettiler. Ben burada güncel ve dile getirilmeyen bir konudan bahsedeceğim.

Ayhan Bilgen’i hepimiz tanıyoruz, Ayhan Bilgen bizim Kars Milletvekilimizdi ve Grup Başkan Vekilimizdi, 31 Mart seçimlerinde Kars Belediye Eş Başkan adayımız oldu ve Kars Belediye Eş Başkanlığını kazanarak Kars Belediye Eş Başkanlığı koltuğuna oturdu. Şimdi, buraya kadar her şey normal. Kars Belediyesini MHP’li Belediye Başkanından devraldı ve devraldığında 338 milyon 380 bin lira borçla devraldı ve kendisi bu borçla ilgili olarak, bu borcun nasıl oluştuğuyla ilgili olarak bir iç denetim incelemesi yaptırdı ve burada birtakım usulsüz faturaların kesildiği, bu borca konu olan birtakım faturaların aslında yapılmayan işlere ilişkin olduğu konusunda bir tespite vardı ve bu konuyla ilgili suç duyurusunda bulundu, hatta CİMER üzerinden ilgili makamlara, ilgili yerlere de şikâyet etti ve konu bir şekilde yargıya taşındı.

Şimdi, burada bir firma var. Bu firma “Biz yol yaptık.” diyor ve fatura kesiyor ama ortada yol yok. Aynı firma, örneğin Kars Bülbül Mahallesi Serhat Kent Sokak’ta “10.400 metre yol yaptık.” diye fatura kesiyor. Bugün Eş Başkanlarımız orada basın açıklaması yaptılar ve orayla ilgili yapılmış ölçümler de var, bu ölçümlerde çıkan sonuç ise 5.500 metre olduğu yani yol 5.500 metre. Bunun para karşılığı şu arkadaşlar: Yapılan iş tutarı 742 bin lira, kesilen fatura 2 milyon 278 bin lira yani 1 milyon 535 bin lira hak edilmeden kesilen tutar. Başka bir işte de yine aynı şekilde 6 milyon lira fazla fatura kesildiği tespit ediliyor. Şimdi, bunun üzerine Ayhan Bilgen diyor ki: “Biz, Kars için yapılmayan yolların parasını ödemeyiz.” Firma sahibi bunu kabul ediyor yani diyor ki: “Evet, doğrudur, hak edişte bahsi geçen yolları yapmadık ama biz MİT’e yol yaptık.” Millî İstihbarat Teşkilatına.

Şimdi, bir rivayet şöyle: Bu firma bilerek ve isteyerek MİT’in ismini veriyor, diyor ki: “Bunlar nasıl olsa korkarlar MİT isminden, paramı hemen öderler.” Daha sonra bunlar ağız değiştiriyorlar çünkü konu kamuoyuna yansıyor, diyorlar ki: “Yok, biz bu işi Meteorolojiye yaptık.” Ama işin yapılmadığını yani hak edişte belirtilen, ihalede belirtilen işin yapılmadığını kabul ediyorlar ve arkasından paranın tahsili için icra dairesine başvuruyorlar, icra dairesi burayla ilgili olarak banka hesaplarına haciz koyuyor. Zaten borçlardan kaynaklı olarak, Kars Belediyesinin, personel maaşlarının yattığı Halkbank dışında hiçbir bankadaki parası serbest değil, hepsinde haciz var, sadece personel maaşlarının yattığı Halkbank hesabı açık. Ancak bu firmanın talebiyle gidiliyor, Halkbanktaki personel maaşlarına da haciz konuluyor ve şu anda personel maaşları dahi ödenemiyor. Yani Kars Belediyesinin elini kolunu hukuksuz bir şekilde bağlayıp, maaşlara haciz konulamamasına rağmen haciz koydurarak kapatıyorlar.

Ayhan Bilgen şunu söylüyor, diyor ki: “Ben yapılmamış işin parasını ödemeyeceğim. Bunun için gerekirse referandum yapacağım, Kars halkına soracağım. Kars halkı derse ki; ‘Ya, bu iş yapılmamış, tamam, bunu kabul ediyoruz -çünkü yok ortada iş- ama buna rağmen, bu parayı ödeyin.’ derse, ben görevimden istifa ederim, Kars halkı kendisine, bu parayı ödeyecek, haksız hukuksuz parayı ödeyecek birisini bulsun.”

Arkadaşlar, bu tutum… Biz “HDP’ye düşmanlık yapıyorsunuz.” dediğimiz zaman hopluyor zıplıyor arkadaşlar ancak bu, HDP’ye oy veren bir halkı cezalandırmaktır. Bu, siyasi bir linçtir bir taraftan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kenanoğlu.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bu uygulama, HDP’li belediyeleri halkın gözünden düşürme operasyonudur. Bu, yolsuzluğu onaylamaktır. Bu, yolsuzluğa prim vermektir. Bu, dürüst yöneticiyi cezalandırmaktır. Bu, halkı soyup soğana çevirmenin ve halkın parasını gasbetmenin başka bir belgesidir. Bu uygulamadan vazgeçilmelidir ve Kars Belediyesinde çalışan işçilerin maaşları ödenmeli, haciz kaldırılmalı ve Kars halkının tercihine saygı duyulmalıdır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Akçay, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kürsüde konuşan sayın konuşmacı, HDP’li Belediye Başkanının Kars Belediyesini MHP’den devraldığını ve yapılan birtakım işlemlere ilişkin suç duyurusunda bulunduklarını ifade etti. Bulunabilirler tabii yani bu, kimseye mâni bir durum değil. Milliyetçi Hareket Partisi de kazandığı yüzlerce belediyeyle ilgili çeşitli suç duyurularında bulunmuştur, sözümüz o değil. Yalnız, bilinmesi gereken bir husus var. 2014 seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi adayı Kars Belediye Başkanlığını kazanmıştır. Yalnız, son 2019 seçimlerinden yaklaşık iki yıl evvel bu Belediye Başkanı, HDP’li Belediye Meclis üyeleriyle partimizin hukuken uygun görmediği birtakım münasebetleri nedeniyle partimizden, Milliyetçi Hareket Partisinden ihraç edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dolayısıyla “MHP’den devraldığımız belediye” ifadesi doğru bir ifade değildir. O şahıs da şu anda Milliyetçi Hareket Partili değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Behiç Çelik                       Dursun Ataş             Ayhan Altıntaş

                      Mersin                              Kayseri                          Ankara

              İmam Hüseyin Filiz                  Hasan Subaşı           Fahrettin Yokuş

                    Gaziantep                           Antalya                           Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Behiç Çelik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurula saygılar sunuyorum.

Bu madde, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu kapsamında, jandarma subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar için izin düzenlemesi yapmaktadır. İzinler yıllık, mazeret ya da sağlık izni olsun ya da doğum, ölüm ve hastalık izinlerinin süre, şekil ve diğer ilkelerinin nasıl düzenleneceği hususunda bu maddede hükümler mevcuttur. İzin vermeye yetkili makamları da bu madde düzenlemiştir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik krizin tüm yurdumuzu vurduğu bir sürecin içerisindeyiz. İktidar bunu kabullenmek istemiyor olabilir ama güneş balçıkla sıvanmaz. Genel bir yoksullaşmanın içindeki aziz halkımız hayatı idame mücadelesi verirken ne yazık ki kurtuluş reçetesi sunulmuyor. Tam tersine, muhalefete kıskaç, kendine yakın olmayan iş adamlarına tehdit gibi, iktidar operasyonlarına tevessül ediliyor. Bu, çok tehlikeli bir gidişattır. Millî ekonomi döviz ve borç batağına düşürülüp dışa bağımlı hâle gelirse tüketim ekonomisine dönüşümüz kesinleşir. Bu da halkın yoksullaşması anlamına gelir. Açlık, yoksulluk, zam, işsizlik, acilen çözmemiz gereken temel problemlerdir. Başka hiçbir konu bu kadar acil değildir, hatta güvenlik konuları bile.

Geçen gün de ifade etmiştik; açlık toplumumuzu kasıp kavuruyor, 2.020 TL’lik sınır açlık sınırı olarak kabul ediliyor. Şu anda Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantı yapıyor ve inşallah çalışanlar lehine bir karar ittihaz edilir. Toplumun yüzde 60’ının bu tutarın altında istihdam ediliyor olması, iktidar için utanılacak bir durumdur. İşsizlik, çaresizlik, yoksulluk ve açlıkla mücadele öngörüsü olmayan bir siyasal iktidarın bir an evvel yeniden iradesini ortaya koyması da kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, genel olarak kolluk güçleri personeliyle ilgili kanunlardaki hükümlerin çoğu ortak hükümlerdir. Ortak hükümlerin bire bir Emniyet, Jandarma, Sahil Güvenlik gibi teşkilatlar üzerinden veya uzman erbaş, uzman jandarma gibi personel kanunları üzerinden tekrar edilmesi yerine, iyi bir düzenleme ilkesi bağlamında, tek bir kanun içerisinde bunu ifade etmek mümkün olabilirdi. Kolluk görevlileri özlük mevzuatı bu şekilde düzenlenmiş olsaydı, bu kanun teklifinin hacmi en az üçte 1 oranında azaltılmış olabilirdi.

Bu kanun teklifi, 18 Kasımda İçişleri Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir; önemli mali ve ekonomik hükümler içermesine rağmen Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden üç gün sonra İçişleri Komisyonunda görüşmelere başlanmıştır. Teklifin yabancılar hukukunu ilgilendiren çok sayıda maddesinin olmasına rağmen Dışişleri Komisyonuna havale edilmemiş olması da bir eksikliktir. İhtisas komisyonlarının konu uzmanlıklarının kanun tekliflerine yansıtılmaması sağlıksız düzenlemeler yapılmasına neden olmaktadır. Yasa yapım sürecinde hız tutkusunun olduğu görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, hız ve kalite ters orantılıdır. İyi düzenlemeler, yeterince tartışılarak, görüşülerek olgunlaştırılmış kurallardır. Madde 31 düzenlemeleri bütünüyle teknik bir düzenleme olmakla birlikte, değişiklik teklifimizin Genel Kurulca değerlendirileceğini ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 31’inci madde kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde 5 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesiyle 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 8’inci maddesine eklenmesi teklif edilen birinci fıkrasının ilk iki cümlesi ile üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                         Nihat Yeşil               Ensar Aytekin

                 Kahramanmaraş                        Ankara                        Balıkesir

                   Ahmet Önal                       Yaşar Tüzün                Erkan Aydın

                     Kırıkkale                            Bilecik                           Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın Erkan Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu kanun teklifinin görüşmeleri yaklaşık iki haftadır devam ediyor. Bizim de verdiğimiz birtakım önergelerle, Komisyonda yaptığımız uyarıların birkaçının dikkate alındığını ve kanun teklifinden çıkarıldığını... Şu anda konuşacağım 32’nci maddede ise -aslında birçoğunun düzeltilmesi hatta komple çıkarılması daha doğru olurdu- bir düzenleme yapılarak... En azından muhalefetle oturulup konuşulduğunda, Komisyonda yapılan uyarılar dikkate alındığında kanun çıkmadan birtakım düzenlemeler yapılabilmesi önemli, bunu önemsiyoruz. Ancak burada yapılan, askerî tesislerin, kuaför, sosyal tesis, gazino gibi yerlerin kiralanması aslında Hükûmetin içine düştüğü aczi de göstermesi açısından önemli. Satılacak yer kalmadı, kiralanacak yerler bitti; iş döndü dolaştı, askeriyede erlerin, orada askerlik yapanların ucuz fiyata gidip çay, kahve içeceği, yiyecek alabileceği yerlere kadar düştü. Bu madde, birtakım yandaşlara kiralama ve buradan gelecek gelirlerin sadece yüzde 1’inin buradaki genel bütçeye aktarılacağı, yüzde 99’unun ise ne şekilde denetleneceği belli olmayan bir madde, aslında komple çekilmesi gerekirdi. Bu ne yapacak? Orada askerlik yapanların daha pahalıya bu hizmetlerden yararlanmasına sebep olacak ve birçok yandaşa da yeni bir gelir kaynağı olacak ya da gelir kapısı açacak.

Uyarıların dikkate alınmasıyla ilgili, en güncel, yaklaşık üç dört gündür de kamuoyunu meşgul eden şey termik santrallerle ilgili düzenleme. O düzenleme geldiğinde de biz bu uyarıları yaptık. İktidar vekilleri kabul etmediler, el kaldırdılar, onayladılar. AKP’nin getirdiği teklifi, AKP Genel Başkanının getirdiği teklifi Cumhurbaşkanı reddetti. Bu sefer de bu sıralardan, yine karşıda bulunan iktidar partisi sıralarından “kuvvetler ayrılığı” diye sesler yükseldi ve veto edilen teklif Komisyona geldi ve bugün de tekrar kabul edildi. O zaman şunu sormak lazım: Madem kuvvetler ayrılığına dayanarak siz o zaman “Evet.” dediniz, diğer kuvvet bunu veto etti. Geri gönderdiğinde -madem kuvvetiniz ayrı- siz tekrar değiştirmeden geri gönderebilirdiniz. Buradaki çelişkinin de altını çizmek gerekiyor. Demek ki kuvvetler ayrılığı değil, oradan gelen kamuoyu baskısı, halkın baskısı, üzerinde oluşan bir baskıdan dolayı geri çekildi. Doğru mu? Evet, doğru. Biz o zaman da söylemiştik. Eğer zamanında yapılsaydı iktidar partisi de kendi içerisindeki bu çelişkiye düşmez, kamuoyu da hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu algısına kapılmazdı.

Yine uyarı yapayım: Bu kanun teklifi Komisyona geldiğinde, veto edilip geri gönderildiğinde, temmuz ayında geçen ve otuz altı ay süre verilen bu filtresiz baca takmayla ilgili olduğuna inandığımız soruyu dün Enerji Bakan Yardımcısına sorduk. O da ısrarla o 18 Temmuzda geçen, 19 Temmuzda Resmî Gazete’de yayımlanan konunun asla 1 Ocak 2020’den itibaren uzatmayı kapsamayacağını söyledi “Bunun o kanunla ilgisi yok.” dedi. Çünkü biz, temmuz ayında da bu uyarıları yapmıştık, otuz altı ay süre uzatmasıyla ilgili olacağına dair uyarmıştık, Adalet ve Kalkınma Partisi de “Öyle değil.” dedi, dün Bakan da bir kez daha yineledi. O zaman bundan sonra bize düşen gene bunu takip etmek. Çünkü 1 Ocaktan sonra, yaklaşık yirmi beş gün sonra filtresiz çalışma imkânı bulamayacak 15 termik santralden yaklaşık 11’ini ya çalıştırmayacaksınız, kapatacaksınız ya da kanuna aykırı şekilde çalışmaya devam edecekler. Biz de bunun takipçisi olacağız.

Seçim bölgem Bursa Orhaneli’deki durum ise biraz daha farklı. Oradaki termik santralin desülfürizasyon filtresi var ancak kârdan zarar ettirdiği için özelleştirmeyle verilen şirket bunu çalıştırmıyor. Bunun takipçisi olacağız.

İktidar madem bunu gerçekten samimi olarak düzelttiğini, çevre baskısını, kamuoyu baskısını, doğayı, insanları, canlıları düşündüğünü söylüyorsa, ondan sonra yapılacak denetimlerde -ki bunlar anlık, valilik ve Çevre Bakanlığı tarafından saniyelik izlenebiliyor, bu sistemler mevcut- bunu çalıştırmalarını ve millete verdikleri sözü orada devam ettirmelerini biz talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Eğer bu olmazsa yine, günün sonunda biz uyarmıştık deriz, iktidar da “Bunu biz iptal ettik.” der ama umarım, günün sonunda haklı çıkan taraf biz olmayız; siz de kandırılan taraf ya da “Aldatıldık, affedin.” tarafı olmazsınız. Çünkü burada, yetişen domatesten bibere kadar, KOAH hastalarından kanser hastalarına kadar orada gerçekten çok fazla etkilenen insan, canlı ve doğa var diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesiyle 2803 sayılı Kanun’un ek 8’inci maddesine eklenen ilk fıkranın ilk cümlesinde yer alan “ile” ibaresinin “içerisinde bulunan” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Hüseyin Örs                     Ayhan Altıntaş               Dursun Ataş

                     Trabzon                             Ankara                          Kayseri

                Fahrettin Yokuş                 Hayrettin Nuhoğlu           Hasan Subaşı

                       Konya                             İstanbul                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 32’nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, teklifin ilgili maddesindeki değişiklikle Jandarma Genel Komutanlığına ait vardiya yatakhaneleri, gazinolar, sosyal tesisler, özel, yerel ve kış eğitim merkezleri ile kantinlerin tamamen veya kısmen veya bazı şubelerinin özel sektöre kiralanmasının önü açılmıştı. Daha önce 5 Nisanda Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmelikle, kantinlerin tamamının, bir kısmının veya bazı şubelerinin Devlet İhale Kanunu hükümleri kapsamında kiraya verilmesinin ya da üçüncü şahıslara işlettirilmesinin yolu daha önce de açılmıştı. Gerek Jandarmanın gerekse de Sahil Güvenliğin ülkenin birçok bölgesinde çok güzel yerlerinin olduğu göz önüne alınırsa bu sosyal tesislerin ve kantinlerin özel sektör açısından oldukça cazip alanlar olduğunu söyleyebiliriz. Şu anda yapılan değişiklik öncesi bu madde toplumda “Acaba yeni rant alanları mı oluşturuluyor?” kuşkusunu yaratmıştı. Biz de Komisyonda İYİ PARTİ heyeti olarak bu maddeyle ilgili şerhimizi ortaya koymuştuk fakat burada oluşan değişiklikle, bu maddenin değişmesiyle, bu şerhimizin de doğrultusunda değişmesiyle olumlu baktığımızı söyleyebilirim.

Değerli milletvekilleri, bu noktadan sonra şunu söylemek istiyorum, bir hususu da arz edeyim: “Vatan savunmasının sözleşmesi olmaz.” diyerek Türk Silahlı Kuvvetlerinde devamlılık arz eden kritik noktalarda görev yapan uzman çavuşlarımızın da sorunlarını bu vesileyle dile getirmek isterim. Sözleşmeli olarak görev yapan uzman çavuş kardeşlerimizin çalışma yönetmelikleri yok, izin yönetmelikleri yok, nöbet yönetmelikleri yok, sicil yönetmelikleri yok, sağlık yönetmelikleri yok. Bunun yanında, uzman çavuş kardeşlerimiz orduevlerine giremiyorlar, kamplardan yararlanamıyorlar, lojmanlardan da ancak yüzde 5 oranında yararlanabiliyorlar. Mevcutları şu anda 180 bin olmakla beraber, sistemin değişmesiyle sayıları yükselmekte ancak mağduriyetleri de artmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonel yükünü de taşıyan sözleşmeli uzman çavuşlar bu muameleyi hak etmemektedirler. Bu kahraman yiğitlerimizin özlük hakları bir an önce teslim edilmelidir diyorum.

Bir başka konu -yine bununla alakalı- şu: Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasını şerefle taşıyan, 6000 sayılı Kanun mağduru uzman çavuşlarımızın yaşadığı mağduriyet vardır. 45 yaşına geldiklerinde, kanun gereği “Sivil memurluk yapsınlar, öyle emekli olsunlar.” denilerek emekli yapıldılar. İçlerinden 3 bini emekliliklerine iki ay kala -uzman çavuş yerine- sivil memur yapılıp bu şekilde görevlerini tamamladılar. Emeklilik sürelerini tamamlamak için yapmak zorunda kaldıkları birkaç aylık sivil memurluk nedeniyle en alt kademeden sivil memur statüsünde emekli olmak zorunda bırakıldılar. Bu nedenle, bu kardeşlerimizin de mağduriyetleri söz konusudur. Bu mağduriyetin de düzeltilmesi gerekmektedir.

Mağduriyetlerin ve kayıpların giderilmesi hususunu yüce Meclisimizin takdirine sunuyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesinde geçen “İçişleri Bakanlığı tarafından” ibaresinin “İçişleri Bakanlığınca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Nuran İmir                        Zeynel Özen             Züleyha Gülüm

                      Şırnak                             İstanbul                         İstanbul

                  Kemal Peköz                    Hüseyin Kaçmaz            Şevin Coşkun

                       Adana                               Şırnak                             Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muş Milletvekilimiz Sayın Şevin Coşkun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Coşkun.

ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 32’nci madde üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu madde içeriğinden de anlaşılmaktadır ki iktidar, satışla, kiralamayla, gördüğü yerden kazanç elde etmenin gayreti içerisindedir. Krizi ve yoksulluğu önleyici politikalar geliştirmek yerine günü kurtaracak politikalarla uğraşan, kamuya ait, halka ait ne varsa satmanın, kiraya vermenin çabası içerisinde olan bir yönetimle karşı karşıyayız. Ülkenin ekonomik durumu tabii ki demokrasi ve adalet alanında yaşanan krizden ayrı ele alınamaz. İnsan hakları ihlalleri, antidemokratik uygulamalar, yasaklar, baskılar, siyasi ve ekonomik kriz olarak iç içe, birlikte yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hukukun, adaletin olmadığı yerde istikrar da olmaz. Hukuk ve adaletin ne durumda olduğunun en açık göstergesi cezaevleridir. Cezaevleri bir ülkenin demokrasisinin aynasıdır. Temel haklar olan yaşama, sağlık hakları ile işkence yasağı, Türkiye’nin de taraf olduğu İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’yla güvence altına alınmasına rağmen cezaevlerindeki tutuklulara yönelik kötü muamele ve hak ihlalleri sürekli gündeme gelmektedir. En son, tutuklulara yönelik işkence ve kötü muamele Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde yaşanmıştır. Türkiye’nin kuzey ve doğu Suriye’ye dönük başlattığı operasyona karşı sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklu bulunan Esin Kavruk hakkında İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından DNA örneğinin alınması kararı verilmiştir. Kavruk’un rızası olmadan, 11 Kasımda, mahkemenin bu kararı doğrultusunda Adli Tıp Kurumuna götürülüp kan ve tükürük örnekleri alınmak istenmiştir. Kavruk’un uygulamayı reddetmesi üzerine orada bulunan doktor tutanak tuttuktan sonra Kavruk tekrar cezaevine gönderilmiştir. 28 Kasımda DNA örneği alınacağı gerekçesiyle, TEM Şubeye teslim etmek için, birinci ve ikinci müdürlerin içerisinde olduğu 100 kişilik bir grup tarafından Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi B-6 koğuşuna baskın yapılmıştır. Kadın tutuklular gardiyanların saldırısına uğramış, yerlerde sürüklenmiş ve ağır işkenceye maruz kalmışlardır. Sadece Bakırköy’de değil, birçok cezaevinde benzer uygulamalar söz konusudur. Yaşanan kötü muamele ve hak ihlallerine karşı Osmaniye Cezaevinde 30 tutuklu 12 Kasımdan bu yana, Maraş Türkoğlu Cezaevinde 4 tutuklu 25 Kasımdan bu yana açlık grevindedir. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan, ağır hastalığı bulunan tutuklunun cezasının infazı, hayatı için kesin bir risk barındırıyorsa geriye bırakılabileceği hükmüne rağmen, İHD’nin 2019 yılı raporuna göre 458’i ağır, 1.334 hasta tutuklu bulunuyor. İHD’nin verilerine göre, on yedi yılda 3.500 hasta tutuklu yaşamını yitirmiştir. Urfa Cezaevindeki hasta tutuklu Emine Aslan Aydoğan zamanında gerekli tedavi yapılmadığı için ne yazık ki iki gün önce hayatını kaybetti. 64 yaşındaki Aydoğan’ın ailesine kayyum atanan Kızıltepe Belediyesi tarafından taziyeevi verilmezken polis, ailenin taziye çadırı kurmasını da engelledi. Taziyeye dahi tahammülü olmayan, insanlık dışı bir uygulamayla karşı karşıyayız. Cezaevlerinde başka ölümlerin yaşanmaması için Adalet Bakanlığını acilen göreve çağırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir başka hukuksuzluk ve adaletsizlik örneği de basın alanında yaşanmaktadır. Gerek Anayasa gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle basın ve ifade özgürlüğü güvence altına alınmış olmasına rağmen Türkiye, basın ve ifade özgürlüğünün en çok ihlal edildiği ülkeler listesinde en başlarda yer almaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı 2019 Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre 180 ülke arasında Türkiye, 157’nci sırada yer almaktadır.

Türkiye’de 150’ye yakın gazeteci cezaevindedir. Sadece 4 Kasımda 4 gazeteci tutuklanmış, 12 gazeteci gözaltına alınmış, 82 gazeteci, hâkim karşısına çıkarılmış, 8 gazeteciye dava açılmıştır; 12 gazeteciye seksen yıl dört ay ceza, 1 gazeteciye 7 bin lira para cezası verilmiş, 5 gazeteci ise saldırıya uğramıştır.

Türkiye’de gazetecilik ne yazık ki suç hâline getirilmeye çalışılmaktadır. 29 Kasımda gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı muhabirleri Sadiye Eser ve Sadık Topaloğlu 3 Aralıkta tutuklandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ŞEVİN COŞKUN (Devamla) – KHK’yle kapatılan Dicle Haber Ajansı muhabiri Yusuf Topaloğlu, dokuz gün önce gözaltına alınmıştı. Ne yazık ki bugün o da tutuklandı.

Gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması; halkın haber alma hakkının engellenmesi basın özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Basın üzerindeki bu iktidar ve yargı baskısının bir an önce sonlandırılması, gazetecilerin görevlerini özgürce yapabilmesine olanak sağlanması gerekmektedir.

3 Aralık, Özgür Ülke gazetesinin 1994’te bombalanmasının 25’inci yıl dönümüydü. 90’larda gazeteler, gazeteciler bombalarla, faili meçhul cinayetlerle susturulmaya çalışılıyordu; bugün de gözaltı ve tutuklamalarla, KHK’lerle, yayın durdurma ve kapatmalarla aynı baskı süreci devam ettiriliyor. Ancak gerçekler bu ülkede asla karartılmadı, karartılamayacaktır. Özgür gazeteciler, tüm baskılara rağmen halkın haber alma özgürlüğü için mücadele etmeye devam edecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “sayılan” ibaresinin “yer alan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Yaşar Yıldırım                 İsmail Faruk Aksu        Mustafa Kalaycı

                      Ankara                             İstanbul                          Konya

                    Esin Kara                       Olcay Kılavuz

                       Konya                              Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Başkanım.

Önerge üzerine söz isteyen, Mersin Milletvekilimiz Sayın Olcay Kılavuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ata yurdumuz olan Doğu Türkistan’daki zulüm, gün geçtikçe artmakta ve derinleşmektedir. Birçok uluslararası kuruluş ve Birleşmiş Milletler raporlarına göre, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı insan hakları ihlalleri, had safhaya ulaşmış vaziyettedir. Açık cezaevini andıran bölgede soydaşlarımız, baskı altında hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor. Yürütülen asimilasyon ve imha çalışmaları neticesinde Uygur Türkleri, Türklüklerinden ve millî benliklerinden uzaklaştırılmak istenmekte. Toplama kampları, bu asimilasyon politikalarının en önemli ayağını oluşturmaktadır. Dinî inançlarını yaşayamaz hâle gelen, dillerini konuşmaktan menedilen, kültürleri gasbedilen Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin feryadı karşısında, 21’inci yüzyılda, sözde çağdaş ve medeni dünya neden kör, sağır ve dilsizdir? Bu ayıp, insanlık adına tüm dünyaya yeter.

“Kardeş Aile Projesi” adı altında her eve bir Çinli erkek yerleştirilerek soydaşlarımızın namuslarına göz dikilmekte, sorgusuz sualsiz yapılan tutuklamalar ve işkenceler hayatın bir parçası hâline getirilmektedir. Erkeklerin sakal bırakması, kadınların uzun kıyafetler giymesi suç teşkil etmekte, camiye gidenler fişlenmektedir. Camiler, Komünist Partinin propaganda merkezleri hâline dönüştürülüp cami duvarları propaganda afişleriyle donatılmaktadır. Her türlü örf, âdet, gelenek ve dinî vazifeler aşırılık olarak değerlendirilip “rejim düşmanlığı” kisvesi altında değerlendirilmekte ve suç unsuru hâline getirilmektedir.

Türkler tarafından yapılan birçok tarihî yapı yıkılarak bölgedeki Türk-İslam izleri silinmeye çalışılmakta, Doğu Türkistan'ın millî hafızası yok edilmek istenmektedir. Soydaşlarımız “mesleki eğitim merkezi” adı altında faaliyet gösteren toplama kamplarında millî kimliklerinden arındırılarak Çin devlet politikasına uygun bir hayat yaşamaya zorlanmaktadır. Toplama kamplarına alınıp kendinden haber alınamayan insanların sayısı gün geçtikçe artmakta, faili meçhul cinayetler toplumsal yaşamda normalleşmektedir. Çocuklar ailelerinden koparılmakta, aileler dağılmakta, çocuklar annelerinin feryadıyla karşı karşıya kalmaktadır.

Haberleşme ve iletişim ağları kesilerek Doğu Türkistan âdeta tecrit altına alınmaktadır. Uygur Türklerinin ülkeden çıkışlarına müsaade edilmemektedir.

4-5 Şubat 1997'de Gulca, 5 Temmuz 2009'da ise Urumçi katliamları, kısıtlı imkânlarla dünya kamuoyunun öğrendiği katliamlardandır. Bu katliamlarda şehit edilen soydaşlarımızın sayısı ise binlerle ifade edilmektedir. Soydaşlarımız, her türlü haktan mahrum bir vaziyette yaşama tutunmaya çalışmakta, özgürce yaşayacakları günlerin hayalini kurmaktadır.

Kızıl renge bürünen gök bayrağın sessiz çığlığı arşı titretmektedir. Al bayraktan gök bayrağa selam olsun.

Hazreti Ali Efendimiz "Bir zulmü engelleyemiyorsanız bile onu herkese duyurun.” buyuruyor.

Sözlerime son verirken soydaşlarımızın her zaman yanlarında olacağımızı, onların sesi ve nefesi olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Osman Baturların, İsa Yusuf Alptekinlerin şahsında bu uğurda mücadele edip şehadet şerbeti içen soydaşlarımızı rahmetle, minnetle anıyorum.

“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

‘Adam, aldırma da geç git!’, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”

Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Beyefendi’nin ifade ettiği gibi, nerede bir Türk yaşıyorsa dertleri derdimiz, sevinçleri sevincimizdir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 32’nci maddesiyle 2803 sayılı Kanun’un ek 8’inci maddesine eklenen üçüncü fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Vardiya yatakhaneleri, gazinolar, sosyal tesisler, özel, yerel ve kış eğitim merkezlerinde, özel bir ihtisas gerektiren hizmetlerin personel yetersizliği veya maliyeti nedeniyle verilememesi durumunda bu hizmetler kiralama yoluyla dışarıdan karşılanabilir, kantinlerin tamamı, bir kısmı veya bazı şubeleri kiraya verilebilir, bu şekilde elde edilen gelirler genel bütçe gelirleri ile ilişkilendirilmeksizin tesis ve kantin gelirlerine dâhil edilir. Özel, yerel ve kış eğitim merkezleri ile birlik dışındaki kantinlerin aylık gayrisafi hasılatının %1'i her ay genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere ilgili muhasebe birimine yatırılır.”

                   Cahit Özkan                     Abdullah Güler             Ramazan Can

                      Denizli                             İstanbul                       Kırıkkale

                   Recep Özel                         Salih Cora

                      Isparta                             Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kurulan vardiya yatakhaneleri, gazinolar, sosyal tesisler, özel, yerel ve kış eğitim merkezlerinde, özel bir ihtisas gerektiren hizmetlerin personel yetersizliği veya maliyeti nedeniyle verilememesi durumunda bu hizmetlerin kiralama yoluyla dışarıdan karşılanabilmesi, kantinlerin tamamının, bir kısmının veya bazı şubelerinin kiraya verilebilmesine ilişkin maddeye açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 32’nci madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil               Ensar Aytekin

                     Trabzon                             Ankara                        Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ensar Aytekin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ENSAR AYTEKİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 33’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında konuşmamı 61’inci madde üzerine yapacağım çünkü daha 27 madde var, önümüzde birkaç saat zaman var, süre var, şimdiden uyarıyorum, kayıtlara girsin: Geceye vakit var, eksikleri görün, Cumhurbaşkanı veto etmeden bu maddeyi tekliften çıkarın.

Değerli milletvekilleri, sivil toplum olgusu, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelişen bir olgudur ve sivil toplum hareketleri, anayasalarca güvence altına alınan hareketlerdir. Bizim Anayasa’mızda da “temel hak ve hürriyetler” başlığı altında ele alınan örgütlenme özgürlüğünün amacı, demokrasiyi güçlendirmektir.

Değerli milletvekilleri, bu noktada “hak” ve “hürriyet” kavramlarına bakmakta fayda var. Hak somuttur, mahkemelerce de ileri sürülebilir. Hürriyet ise soyuttur, hürriyetlerin gerçekleşmesi için başkalarının veya devletin bir şey yapmasına gerek yoktur. Hürriyet, kişinin kendi fiiliyle gerçekleşir. Örneğin, Anayasa’mızın 33’üncü maddesinde “Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir.” ifadesiyle dernek kurma hürriyeti tanınmıştır yani bu, bir hürriyettir.

Değerli milletvekilleri, teklife getirilen bu madde, hürriyeti kısıtlama maddesidir. Bu düzenlemeyle hangi derneğe kimin üye olduğunun o ilin mülki amirine bildirilmesi zorunlu hâle getirilmektedir. Bunun adı, tek kelimeyle “fişleme”dir. Teklifin gerekçesinde “yurttaşların bilgisi dışında, derneklere üye yapılması” gibi bir kılıf icat edilmiştir. Mülki amire bildirilen bu isimler ne olacaktır? GBT sorgusunda, mülakatlarda, kamuya alımlarda tek tek öne çıkarılacaktır ve yine, bir dernek, siyasi gerekçelerle bir süre sonra terör örgütü ile iltisaklandırıldığında üyelerinin de aynı şekilde, siciline not düşülecektir. Bu durum, örgütlenme hakkı ihlalidir, özel hayatın gizliliği ihlalidir, Anayasa’nın 13, 33 ve 90’ıncı maddelerine de aykırıdır.

Anayasa’mız “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yani CBK ile kanun hükümleri çatışırsa CBK hükümsüzdür.” der. 17 sayılı CBK’yle bakanlığa yönetmelik çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu çerçevede, 9 Nisan 2019’da İçişleri Bakanlığı tebliği çıkarılmıştır. Bu tebliğde dernek kayıtlarının elektronik ortamda tutulmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır ancak Dernekler Kanunu ve 4721 sayılı Kanun’la bu kayıtların yazılı olarak tutulması gerektiği de ifade edilmiştir. Getirilen bu düzenlemeyle kanunlar devre dışı bırakılıp Cumhurbaşkanlığı kararnamesi baz alınmak istenmektedir. Bu hâliyle de Anayasa’ya aykırıdır.

Örneğin, son zamanlarda, iktidar ve ortağının yüzüstü bıraktığı EYT’liler gerçeği vardır. Bir dernek altında örgütleniyorlar. Bu teklifle birlikte vali, derneğin tüm üye listesini alacak ve iktidarla paylaşacak. Bunun sonucunda tüm üyeler her türlü baskının, yıldırmanın hedefi olacaktır. Bir hak altında örgütlenen EYT’lilerde bile bu risk varken siyasi bir örgütlenmenin yaşayacağı riski varın siz düşünün. Yine, Komisyonda karşı çıktığımızda “Dernek üyelerinin devlete bildirilmesinde ne sakınca var? Namuslu, dürüst, temiz vatandaşın kimliğini biz devlete bildiriyoruz. Bundan neden korksun vatandaşlarımız?” dedi arkadaşlarınız. Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız, derneğe üye olacak insanlar devletten korkmuyor; AKP’den, sizden korkuyor, sizin zulmünüzden çekiniyorlar, bunu bilin. (CHP sıralarından alkışlar)

Buradan uyarıyoruz, Cumhurbaşkanı veto etmeden bu maddeyi tekliften çıkarın, sonra filtrede olduğu gibi komik duruma düşmeyin. Bu yüzden bu maddeye karşı çıkıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinde yer alan "değiştirilmiştir” ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İmam Hüseyin Filiz                  Dursun Ataş             Ayhan Altıntaş

                    Gaziantep                            Kayseri                          Ankara

                                                       Fahrettin Yokuş                        

                                                             Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Ayhan Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Altıntaş.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

33’üncü maddede Jandarma Genel Komutanlığı personelinin ödüllendirilmesi önerilmektedir. Bu maddeyi olumlu karşılıyoruz. Bizce de vazifeleri uğruna canlarını hiçe sayan, üstün başarı gösteren, olumlu yenilikler getirecek projeler ortaya koyan ve eğitim faaliyetlerinde bulunan çalışanlar desteklenmeli, teşvik edilmelidir. Atalarımızın dediği gibi “Marifet iltifata tabidir.” Taltif edilen, ödüllendirilen marifet gelişir. Ödüllendirmelerin yalnızca Jandarma Genel Komutanlığıyla sınırlı kalmaması da gerekir. Bütün kurumlar, başarılı çalışanlarını adil bir şekilde ödüllendirmelidir. Takdir edildikçe insanlarda daha iyisini yapma arzusu ortaya çıkar. Takdir etmezseniz, görmezden gelirseniz zamanla çalışkanlık da körelir. Fakat, hemen her yerde olduğu gibi burada da önemli olan, liyakat ve adalettir. Ödülleri, layık olmayanlara dağıtmaya başlar, kendinizden olmayanların başarısını görmezden gelirseniz çalışmak isteyenlerin şevkleri kırılır.

Liyakat, Türk siyasi tarihinde her dönem gündemde olmuş bir husustur. Büyük devlet adamlarımız, adalet ve liyakate önem vermişlerdir. Liyakat, adaletin bir sonucudur; işi, yapabilecek olana vermezseniz hem o işten olursunuz hem de o işi yapabilecek insanlardan olursunuz. Liyakatle seçilmiş çalışanlar, kurumların en önemli unsurlarıdır. Liyakat kaybolmaya başlayınca yozlaşma, bozulma başlar. Adaletsizlik de tıpkı vücudu içten içe çürüten bir kanser hücresi gibidir. Hastalıklı hücre alınmazsa metastaz oluşur. Adaletsizliği devletin her kademesinden atmak gerekir, yoksa sağlıklı hücrelerin nasıl hastalandığını oturur seyredersiniz.

Yusuf Has Hacib’in 1070 yıllarında kaleme aldığı eseri Kutadgu Bilig, adalet üzerine kuruludur. Kutadgu Bilig’e göre, adaleti hükümdar temsil eder. Adil hükümdarlar, işleri ehli insanlara vermeye yani liyakate önem göstermelidir. Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde de liyakatin önemini çok net bir şekilde görebilirsiniz. Bu isimler, imrenerek baktığımız Türk devletlerinin yöneticileri üzerinde söz sahibi olan insanlardı. Devlet yöneticileri, bu insanların bilgi ve tecrübelerinden faydalanmıştır, onları dinlemiştir. Mesela, devlet yönetimindeki kayırmacılığa başkaldırmış ve bu konuda yazılar yazmış Koçi Bey. IV. Murat, Koçi Bey’in bilgi ve tecrübesine önem vermiş, kendisini danışman atamıştır; devleti eleştirdiği için Koçi Bey’i ortadan kaldırmaya uğraşmamıştır. Koçi Bey diyor ki: “Yüksek makamların, şunun bunun aracılığıyla verilmesi doğru değildir. En bilgilisi hangisiyse ona vermek gerekir. Bir cahilin, sırf eskidir diye bir bilginin önüne geçirilmesi haksızlıktır. Bilgi ve diyaneti olunca genç de olsa zarar vermez. Yaşlı ile genç, bilgi ve marifette eşit olunca yaşlının önüne geçmesi daha doğrudur. Ama bilgi ve marifetten hissesiz olunca bin yaşında da olsa halka faydası olmaz ve hakkı, yanlıştan ayıramaz.”

Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemlere bakın, liyakate ne kadar önem verildiğini görürsünüz. Devletin kudretinin altında, Fatih Sultan Mehmet’in, hak etmeyenlere makam ve mevki vermeyi vebal olarak görmesi vardır.

Değerli milletvekilleri, az önce saydığımız isimlere bakınız. Bin yıl önce yaşayan da var beş yüz yıl önce de. Bunca zamandır adaletin önemini biliyoruz fakat hâlâ ders almıyoruz.

Hazreti Ömer’in “Adalet, mülkün temelidir.” Sözü, akşam dost meclisinde otururken söylenmiş bir söz değildir. Adalet sayesinde vatandaş huzur bulur, adalet sayesinde halk güvende hisseder, adalet sayesinde makamlar layık olana verilir. Adaleti ortadan kaldırırsanız yöneticilerin liyakati de ortadan kalkar. Beceriksiz yöneticiler de kurumların temeline konulmuş dinamittir.

Son olarak, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’den bir alıntı yapıyorum. Nisa suresi 58’inci ayet ne diyor? “Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah, her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”

Son söz olarak, bu ödüller verilirken Yüce Allah’ın emri olan adalet ve liyakate dikkat edileceğine ve “bizimki, öteki” ayrımı yapmayacağınıza inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 33’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Cahit Özkan                    Bahar Ayvazoğlu                Salih Cora

                      Denizli                             Trabzon                         Trabzon

                 Abdullah Güler                    Ramazan Can                 Recep Özel

                     İstanbul                            Kırıkkale                         Isparta

"MADDE 33- 2803 sayılı Kanunun ek 9 uncu maddesinin başlığı "Madalya ve para mükâfatı” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Kendisine tevdi edilen görevleri fiilen hayatını hiçe sayarak üstün bir cesaret, feragat ve kahramanlıkla yerine getirdiği tespit edilen personele, İçişleri Bakanı tarafından Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası verilebilir. Başka devletlerce tevcih edilen madalya ve nişanlar ile bunlara ait rozet ve minyatürler, İçişleri Bakanlığınca tasvip ve tescil edildikten sonra takılabilir. Verilen madalyaların imalatı ve bunların muhafazalarının temin giderleri bir defaya mahsus olmak üzere bütçeden karşılanır.

Bu madde gereğince verilen ödüllere ilişkin esaslar, teklif ve değerlendirme işlemleri, ödül verme yetkileri, ödül gerekçelerine göre verilecek ödülün cinsi ve miktarı ile diğer usul ve esaslar İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikler ile belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum.

Gerekçe:

Personele madalya verilmesi ile madalya ve ödülle ilgili hususların yönetmelikle düzenlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinin, teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil               Ensar Aytekin

                     Trabzon                             Ankara                        Balıkesir

                                                   Abdurrahman Tutdere

                                                           Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Abdurrahman Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

1 Aralık 1954, vekili olmaktan büyük onur duyduğum Adıyaman’ımızın il oluşunun yıl dönümü. Buradan bütün Adıyamanlı hemşehrilerimin, Adıyamanlı dostlarımızın yıl dönümünü kutluyorum, hepsine saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir yılın daha sonuna geldik; 2020 yılına çok az süre kaldı. 2019 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde iktidarın bir 2019 karnesine bakmakta yarar görüyorum. Değerli milletvekilleri, iktidarın Türkiye karnesine baktığımızda 8 milyonu aşkın işsizler ordusu, 30 milyonu aşkın icra dosyası, yoksulluktan, işsizlikten intihar eden onlarca kişi, sorunları çözülemeyen EYT’liler, adalet özlemi ve talebi karşılanamayan milyonlar şeklinde sıralanacak bir sürü kırık notla dolu bir yıl.

2019 yılına seçim bölgem Adıyaman açısından baktığımızda iktidarın bir sürü kırık nota sahip olduğunu üzülerek görmekteyiz. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarları döneminde seçim bölgem olan Adıyaman ihmal edilmiştir, kamu hizmetleri bakımından mağdur edilmiştir. Bu iktidar döneminde…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Adıyaman’a toplam yatırımın ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Adıyaman’a 18 katrilyon lira yatırım yapıldı Beyefendi.

BAŞKAN – Lütfen, sayın hatibin sözünü bölmeyelim.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – İktidarınız döneminde ulaştırma konusunda özellikle Gerger yolu, Çelikhan yolu, Sincik yolu yapılmamıştır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Malatyalılar, hâlâ Adıyaman’ın il olmasını kabul edememiş, hâlâ ilçe gözüyle bakıyorlar.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Hizmet yapıyoruz Adıyaman’a.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Taahhütte bulundunuz “yapacağız” dediniz yapmadınız. “Adıyaman-Kâhta-Gölbaşı hızlı tren projesini yapacağız." dediniz, seçimlerde billboardlara tren fotoğrafları koydunuz, 2019’un sonuna geldik ortada ne yol var ne de proje var. Sağlık yönünden Adıyaman’ın tek devlet hastanesini yıktınız, şu anda tabelası var, kendisi yok. “300 yataklı devlet hastanesi yapacağız." dediniz, yapmadınız. Yine, “150 yataklı hastane yapacağız." dediniz, yapmadınız.

Değerli arkadaşlar, “Sulama projelerinde birtakım hizmetleri yapacağız.” dediniz, “2019 yılında Adıyaman topraklarını suyla buluşturacağız." dediniz, buluşturmadınız.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Tamam da Adıyaman’ın ne kadarının sulandığını biliyor musunuz?

BAŞKAN – Lütfen… Ben size söz veririm isterseniz.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Daha geçen hafta Adıyaman’dan geldim, ortada su yok. Baraj inşaatları başladı. Koçali Barajı’nda su tutulup 2019 yılında Adıyaman’a su verilecekti, Bakana sordum, gelen cevap yüzde 45’inin tamamlanmış olduğu yönünde. Barajın yüzde 45’i tamamlanmış, sulama projelerine henüz başlanılmamış, kazma dahi vurulmamış; Çetintepe Barajı’nda aynı şekilde, Gömükan Barajı’nda aynı şekilde; pompaj istasyonları yok; çiftçi, köylü su bekliyor. 2019 yılında da bu özlem giderilemedi.

SALİH CORA (Trabzon) – Önergeyle ne alakası var?

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, iktidarınız döneminde Adıyamanlı tütün üreticisini mağdur ettiniz. “Adıyamanlı tütün üreticisinin sorunlarını çözeceğiz.” dediniz, tütün üreticisini üç yıldan altı yıla kadar hapisle cezalandıracak kanunu çıkardınız. “Vergi indirimi yapacağız.” dediniz, yapmadınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gözlerine, dizlerine dursun!

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Geçen bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanına sorduk “Vergi indirimini, özellikle tek başına içilebilme özelliğine sahip sarmalık tütünlerdeki vergi indirimini ne zaman yapacaksınız?” diye sorduk, daha önceki Maliye Bakanı söz vermişti, yapılmadı. Aradan iki yıl geçti, ortada kanun yok, indirim yok.

Değerli milletvekilleri, son günlerde, özellikle, bu Mecliste elektrik üreten santralleri, bacaları konuştuk. Ben de seçim bölgem olan Adıyaman’dan, elektriğe başka bir yönüyle sizin bakmanızı öneriyorum ve başka bir tabloya dikkatlerinizi çekiyorum. Bu fotoğraf, Afganistan’da çekilmedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Türkiye’de, Türkiye’de.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Bu fotoğraf, Suriye’de savaş alanında çekilmedi. Bu fotoğraf, Adıyaman’ımızın Gölbaşı ilçemizin Hamzalar köyünün Hasanlar mezrasında çekildi. (CHP sıralarından alkışlar) Bu fotoğrafta ne var? Yüzükoyun ders çalışan 4 kız öğrencimiz var, gaz lambasında ders çalışıyorlar. Değerli iktidar milletvekilleri, gaz lambasında ders çalışan 4 öğrenci!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yıl 2019, yıl 2019.

SALİH CORA (Trabzon) – Yayla orası, yayla; mezra değil.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Sayın Başkanım, derdimiz çok, biraz süre verirseniz.

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum, lütfen toparlayın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 2019’un Türkiyesi!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatip konuşuyor, rica ediyorum…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Arkadaş nerede yaşıyor acaba ya!

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Gölbaşı’nın bu mezrasında AK PARTİ iktidarı döneminde elektrik yok. Geçen sefer de bu kürsüden söylemiştim, Ramazan Bey not almıştı. Notunuzun gereği yerine getirilmedi Ramazan Bey; elektrik yok, elektrik! (CHP sıralarından alkışlar)

Siz, zenginler para kazansın diye “Santrallere filtre takmasınlar, yıllar yıllar uzatalım.” diyorsunuz ama bu mezralarda henüz elektrik yok değerli arkadaşlar.

Velhasıl, 2019 karneniz seçim bölgem olan Adıyaman açısından da kırıklarla dolu. İnşallah, 2020 yılında bu kürsüden bu konuştuklarımı konuşmak zorunda bırakmazsınız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Verilen oylar gözlerine dizlerine dursun inşallah!

SALİH CORA (Trabzon) – Sen terörist ziyaretçilerinden bahset Sayın Ağbaba.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinde geçen “sayılır” ibaresinin “kabul edilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Nuran İmir                       Kemal Peköz              Erdal Aydemir

                      Şırnak                               Adana                           Bingöl

                   Zeynel Özen                    Hüseyin Kaçmaz          Züleyha Gülüm

                     İstanbul                             Şırnak                          İstanbul

SALİH CORA (Trabzon) – Ziyaretçilerinden bahset, ziyaretçilerinden.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, susalım, salonda bir uğultu var. Rica ediyorum değerli arkadaşlar… Konuşmak isteyenlere kürsü açık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Otellerine kat çıktılar, kat!

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen, karşılıklı olmasın. Lütfen değerli arkadaşlarım…

Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz isteyen Bingöl Milletvekilimiz Sayın Erdal Aydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Aydemir.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle son bir hafta içerisinde “Ülkemizin en ciddi sorunları nelerdir?” diye yapılan, farklı farklı şirketlerin yapmış olduğu araştırma sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. Arkadaşlar, yapılan bütün farklı kamuoyu araştırmalarında halka “En büyük sorunlarınız nedir?” diye sorulan soruda ilk 5’te -3’üncü sırada ve 4’üncü sırada- kesinkes yargı mekanizması var; adaletin düşmüş olduğu hâl, ilk 5 içerisinde sayılan en ciddi problemler arasında.

Değerli arkadaşlar, biliyorum ki Meclisimizin büyük bir çoğunluğu hukukçu; yargıçlıktan, avukatlıktan, savcılıktan gelen arkadaşlarımız. Buradan genelde Meclisimize, özelde de bu arkadaşlarımıza çağrımız şudur: Adaletin, yargının, düşmüş olduğu bu hâlden bir an önce kurtarılması gerekir.

Arkadaşlar, AKP hükûmetleri döneminde, özellikle de son, tek adam rejimiyle birlikte yargı, gerçekten âdeta beyin kanaması geçirdi; geçirmiş olduğu bu beyin kanaması neticesinde felç oldu, felç durumunun ötesinde de bitkisel hayata girdi. Bununla ilgili yargı uygulamalarını, özellikle de AKP Hükûmetinin talimatıyla harekete geçen savcıları ve bu savcıların hazırlamış oldukları fezlekeler sonucunda hakkında yargılama yapılıp şu anda cezaevinde tutulan bir önceki Grup Başkan Vekilimiz Sevgili İdris Baluken’in yargılama sürecini çok kısa bir şekilde Sayın Meclisle paylaşmayı düşünüyorum.

Arkadaşlar, İdris Baluken hakkında, örgüt propagandası yapmak ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet etmekten dolayı onlarca fezleke düzenlendi ve fezlekeler sonucunda da iddianameler hazırlanarak davalar açıldı. İdris Baluken’le ilgili, hiçbir şekilde, örgüt üyeliğinden herhangi bir iddianame hazırlanmadı. Hazırlanan iddianamelerin çokluğundan dolayı, yargılamayı yapan mahkeme… Özellikle bu kürsüden yapmış olduğu konuşmalar -bu konuşmalar- hakkında kurulan hükme delil teşkil etti. Bundan dolayı, yapmış olduğu konuşmaların süreklilik arz etmesi, kastta yoğunluk gerekçesiyle, yapmış olduğu 7 konuşma… Yani âdeta 7 tane elma bir araya getirildi, zorlama bir şekilde armut yaratıldı ve neticede, mahkemenin vermiş olduğu kararda, İdris Baluken hakkında iddianame hazırlanmamasına rağmen, yedi sene altı ay, örgüt üyeliğinden hüküm verildi. Yine, bununla da yetinilmedi arkadaşlar, bu kürsüden yapmış olduğu konuşmalar gerekçe gösterilerek hakkında, propaganda ve 2911 sayılı Yasa’ya muhalefetten dolayı ayrı ayrı dokuz yıl iki ay hapis cezası verildi. Yani toplamda on altı yıl sekiz ayla cezalandırıldı.

Arkadaşlar, daha bir ay önce bu Meclisten çıkan bir yasa vardı, bu yasada da aynen şu belirleme yapıldı, denildi ki: “Bir düşüncenin açıklanmasının propaganda suçu olabilmesi için iki kritere bakılır. Birincisi, eleştiri sınırları içerisinde kalmış mı; ikincisi ise basına haber verme sınırları içerisinde mi, değil mi?”

Şimdi, buradan, özellikle de şu anda ülkemizdeki yüksek mahkeme olan Yargıtaya çağrımız şudur: İdris Baluken’le ilgili, talimat neticesinde verilmiş bu kararı gözden geçirecek misiniz? Haksız, âdeta hukukun, meri yasaların ayaklar altına alınıp çiğnenmesi sonucunda verilen bu kararlar sizi tatmin ediyor mu?

Arkadaşlar, bugün 5 Aralık, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmış olduğu gün.

Arkadaşlar, özellikle AKP Grubuna bu fotoğrafı göstermeyi istiyorum.

Hatice Çevik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDAL AYDEMİR (Devamla) – Başkanım, bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Peki, tamamlayalım.

Hatice Çevik Antalyalı bir Türkmen kadını, Türk gelini. Kendisi bir anne. 10 Ekim Gar patlamasında çocuğunu yitirdi, çocuğuyla birlikte görümcesini yitirdi. Yine aynı patlamada Hatice Çevik gözünü yitirdi, bir gözünü kaybetti, görme engelli durumuna geldi. Hatice Çevik, AKP Hükûmetinin yapmış olduğu siyasi darbe neticesinde -Suruç tarihinde ilk defa seçilen bir kadın belediye reisi vasfıyla- haksız bir şekilde gözaltına alındı. Yaklaşık sekiz gün gözaltında tutulduktan sonra mahkemece tutuklandı, Urfa Cezaevine gönderildi.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Gar patlaması olduğu için mi tutuklandı?

ERDAL AYDEMİR (Devamla) – Arkadaşlar, dün itibarıyla Hatice Çevik Urfa Cezaevinden Tarsus Cezaevine sürgün edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ERDAL AYDEMİR (Devamla) – Bu kadın, bugün, çok manidardır ki seçme ve seçilme hakkının kadınlara verilmiş olduğu bir günde seçme ve seçilme hakkı elinden alınarak âdeta bir çete, âdeta bir kabile hukukuyla, kabile yasalarıyla cezaevine gönderildi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Özkan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

63.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Parlamentonun oluşturmuş olduğu hukuk düzenine ve o hukuk düzenine uygun olarak yargılama yapan yargı teşkilatımıza “çete” denilemeyeceğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, tabii, herkesin hukuk düzenimize ilişkin itirazları olabilir; herkes ve bütün mahkeme kararları eleştirilebilir ancak bu ülkenin anayasal düzenine, şu anda görev yaptığımız Parlamentonun oluşturmuş olduğu hukuk düzenine ve o hukuk düzenine uygun olarak yargılama yapan yargı teşkilatımıza kimse “çete” diyemez. Eleştirileriniz olabilir ancak yargıya “çete” diyorsanız bu ülkede barışı ve huzuru egemen kılmak mümkün olmaz. (HDP sıralarından gürültüler)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – 3 bin tanesini görevden aldınız, niye?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Onun için, bu talepleri, bu ifadeleri tümden reddediyoruz.

Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Fahrettin Yokuş                 Hayrettin Nuhoğlu   İmam Hüseyin Filiz

                       Konya                             İstanbul                      Gaziantep

                   Ayhan Erel                        Dursun Ataş

                     Aksaray                             Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın İmam Hüseyin Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesiyle ilgili olarak İYİ PARTİ Grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

34’üncü maddeyle, 2803 sayılı Kanun’un ek 10’uncu maddesinin birinci fıkrası “Jandarma Genel Komutanlığı mensubu sözleşmeli subay, sözleşmeli astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er statüsündeki personel için Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan atıflar Jandarma Genel Komutanlığına, Millî Savunma Bakanlığı ve/veya Genelkurmay Başkanlığına yapılmış atıflar İçişleri Bakanlığına yapılmış sayılır.” şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişikliği uygun bulmaktayız.

Değerli milletvekilleri, biraz önce saydığım askerî unvanlar içerisinde sözleşmeli erbaş ve erlerin çözüm bekleyen sorunları bazı milletvekillerimiz tarafından, bu kanun teklifinin çeşitli maddeleri görüşülürken ve daha önceden de detaylı olarak dile getirilmişti. Bazı sorunları bir defa daha dile getirmek istiyorum.

Sözleşmeli erbaş ve erlerin aile bütünlüğünün temini amacıyla, evci izninin artırılması ya da güvenlik imkânlarının elverdiği durumlarda vardiya sistemine geçilmesi olumlu bir iyileştirme olacaktır. Uzman erbaşlar yaptıkları görevin sonunda kamuda görev alabiliyorlar ancak sözleşmeli erbaş ve erlerimiz görev süreleri yani sözleşme süresi tamamlandıktan sonra işsiz kalmaktadırlar. Bu konuda, birçok sözleşmeli erbaş ve er çaresizliklerini dile getirmektedir. Bu, üzerinde durulması gereken bir konudur. Kamuda ya da özel güvenlik şirketlerinde istihdam edilmeleri için bir düzenleme yapılabilir diyorum.

Sözleşmeli erbaş ve erlerimiz şehit olduğunda ailelerine veya yakınlarına verilen aylığın bunların dışında şehit olanların ailelerine verilen aylıktan az olduğu söylenmektedir. Bu ayrım ortadan kaldırılmalıdır. Uzman erbaşların maaşlarında yapılan iyileştirmeler sözleşmeli erbaş ve erlere de tanınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sözleşmeli erbaş ve erler terörle mücadelenin belkemiğini oluşturuyorlar; Kuzey Irak’ta, Suriye’de ve sınırlarımızda yapılan operasyonlarda diğer askerlerimizle birlikte en ön safta mücadele ediyorlar. Bu mücadelelerde şehit düşen tüm askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Sözleşmeli erbaş ve erlerimiz, yerine getirdikleri görevler bakımından eş değerlerinin sahip oldukları tüm haklara sahip olmalıdır. Aslında sorunun çözümü basit, “sözleşmeli erbaş ve er” yerine “uzman erbaş ve er” denilerek ayrım ortadan kaldırılır ve sorunlar kökünden halledilir diye düşünüyorum. Bu, sadece sorunların çözülmesini sağlamayacak, aynı zamanda “eşit göreve eşit haklar” anlayışının hâkim olması ve Peygamber ocağı olarak zihnimizde yer eden anlayışın pekişmesi açısından da önemlidir.

Değerli milletvekilleri, bir hususu daha tekrar dile getirmek istiyorum. Bilindiği gibi, 2016 yılında IŞİD terör örgütü tarafından Suriye’den Kilis şehrine atılan füzeler sonucu kimisi okulda, kimisi evinde, kimisi iş yerinde, kimisi de camide hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşlarımız olmuştu. Bu vatandaşlarımız anılırken şehit ancak resmiyette şehit sayılmamışlardır yani şehit ve gazi ailelerine tanınan haklardan yararlanamıyorlar. Kilisliler, şehit ve gazi ailelerinin mağduriyetlerinin giderilmesini talep etmektedirler. Konuyla ilgili, 5 Kasım 2018 tarihinde, yaklaşık bir yıl önce 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi vermiştim. Vermiş olduğum kanun teklifinin bir an önce Meclis gündemine gelmesi, Kilislilerin mağduriyetlerinin giderilmesini ve bir nebze de olsa gönüllerinin alınmasını sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde, havalimanlarında görev yapan pasaport polislerimizin kıyafetleri değişti. Hudut kapılarında 100 milyondan fazla yolcuyu karşılayan pasaport polisleri artık özel tasarım polis yeleği giyiyor. Turkuaz renkli yeni yeleklerin sağ ön göğüs kısmında “Turkey” yazısı bulunuyor. Bütün dünya ülkeleri kendi adını kendi dilinde yazarken bizim ülkemiz adını “Turkey” diye yazmıştır; bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Onun için, İngilizce “Turkey” yerine “Türkiye” yazılması hem yerli hem millî anlayışın gereğidir diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 34’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.16

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

35’inci madde üzerindeki önerge işlemlerinde kalınmıştı.

Değerli milletvekilleri, 35’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Ali Öztunç                                Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil

       Kahramanmaraş                               Trabzon                               Ankara

         Erkan Aydın                          Mehmet Ali Çelebi                  Yaşar Tüzün

              Bursa                                        İzmir                                 Bilecik

       Faruk Sarıaslan

            Nevşehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Nevşehir Milletvekilimiz Sayın Faruk Sarıaslan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda değişiklik yapan 59’uncu maddeyle ilgili görüşlerimi belirteceğim.

59’uncu maddedeki değişiklik teklifi, yönetim kurulu ve denetim kurulu ile derneğin diğer organlarına seçilen asıl ve yedek üyelerin, üyeliğe kabul edilenler ile üyeliği sona erenlerin adını, soyadını, doğum tarihini ve kimlik numarasını otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirme zorunluluğu getiriyor. Teklifte, yurttaşların bilgisi dışında derneklere üye yapılması ve üyelikten çekilenlerin işlemlerinin yapılmaması gibi sorunların yaşanmaması gerekçe gösterilmekte. Kanunun bu gerekçesi 59’uncu maddede getirilmek istenen değişikliği haklı kılmaz çünkü Türk Ceza Kanunu’nda sayılan gerekçelere karşı yeteri kadar yaptırımlar vardır. Anlaşılıyor ki amaç, örgütlenmenin “Fişleniyorum.” korkusuyla engellenmesidir. Eğer siz insanların örgütlenmesini doğrudan ya da dolaylı yollarla engellerseniz illegal örgütlenmenin yolunu açarsınız, sizlerin çok kullandığı tabirle “merdiven altı” örgütlenmeler başlar.

Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için, kendilerini temsil eden bir toplu teşekkül oluşturarak bir araya gelme özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Örgüt kurma özgürlüğü, öncelikle, örgüt kurma ve örgüte üye olma hakkını kapsamaktadır. Bu özgürlük, aynı zamanda bir tercih özgürlüğüdür ve bir örgüte üye olmama hakkını da içermektedir. Örgütlenme özgürlüğü Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 20’nci maddesinde, Türkiye'nin taraf olduğu Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 22’nci maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 11’inci maddesinde koruma altına alınmıştır. Türkiye, örgütlenme özgürlüğüne yer veren tüm bu belgeleri usulüne uygun bir şekilde onaylamış ve tamamını iç hukukuna aktarmıştır; Anayasa’nın 90’ıncı maddesi doğrultusunda da bu belgeler iç hukukun bir parçası hâline gelmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesine ve Anayasa’nın örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 33, 51, 53, 54, 68 ve 69’uncu maddelerine göre, örgütlenme özgürlüğünün öznesi herkestir. Doğrudan ya da dolaylı yollarla bu örgütlenmeyi engelleyemezsiniz. Bu konuda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2007 tarihli Bulgaristan’la ilgili bir kararında, bir örgütün, devlet tarafından önüne üstesinden gelinmesi zor koşullar getirilerek ve böylece örgütlenme özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanmasının engellenmesini doğru bulmamış, Bulgaristan devletinin aleyhine karar vermiştir.

Örgütlenme özgürlüğünün demokrasiyle yakından ilişkisi ve bu bağlamda taşıdığı önem, Anayasa Mahkemesi tarafından da kabul edilmiştir. Mahkemeye göre, “Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir örgüt, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir.” denilmektedir. Örgütlenme özgürlüğüyle bir hukuki uyuşmazlık söz konusu olduğunda dikkate alınacak bu hususlar uluslararası sözleşmelerde yer alan veya özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İnsan Hakları Komitesi gibi denetim organları tarafından ortaya konulan standartlarda olmalıdır. Eğer siz yukarıda saydığım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayarak bu maddenin geçmesinde ısrar ederseniz uluslararası alanda devleti zora sokar, ciddi tazminatlar ödersiniz. Korkarak ve korkutarak ülke yönetilmez.

Sayın milletvekilleri, unutmamak gerekir ki demokrasi, özgürlüğü yok etmek özgürlüğü değildir. Bir ülkenin gelişmesinin yolu, farklı fikirleri susturmak, senin gibi düşünmeyenlerin örgütlenmesinin önüne geçmek değil; tam tersine, başkalarının fikirlerini saygıyla dinlemek, onların örgütlenmesinin önünü açmak, ikna olmak ya da ikna etmekten geçer. Demokrasi, toplumsal barışı güvence altına almak için uzlaşma ve denge rejimidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesinde geçen “müştereken” ibaresinin “ortaklaşarak” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Zeynel Özen                              Nuran İmir                    Kemal Peköz

                İstanbul                                    Şırnak                               Adana

           Züleyha Gülüm                        Hüseyin Kaçmaz

                İstanbul                                    Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zeynel Özen. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Özen.

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35’inci madde aslında teknik bir madde. 15 Temmuz darbesine karışan pilotların uzaklaştırılmasıyla, aynı zamanda, AKP’nin Türk Hava Kuvvetleri içinde kök salmasına engel olacağı düşünülen pilotların atılmasıyla ortaya çıkan pilot ihtiyacından dolayı zorunlu hizmet süreleri on beş artı altı yıl olarak değiştirilmek isteniyor. Bu konuda söylenecek fazla söz yok.

Biliyorsunuz, Asgari Ücret Komisyonu bu hafta çalışmalarına devam ediyor. DİSK 3.200 rakamını belirlemiştir. Bu rakam çok mütevazı bir rakamdır çünkü temel gıda maddelerine, akaryakıta, elektriğe, doğal gaza yapılan zamlar yüzde 50’leri, yüzde 60’ları bulmuştur. Diğer taraftan, yaklaşık 13 milyon emeklimiz var. Bu emeklilerin yüzde 90’ı açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş almaktadırlar.

En önemlisi de EYT’lilerin durumu, kazanılmış hakları gasbedilmiştir. Bugün milyonlarca insan sosyal güvenlikten yararlanamamakta, aynı zamanda bunlar iş de bulamamaktadır. En garip olanı da Cumhurbaşkanının söylediği sözdür, diyor ki: “İskandinav ülkeleri EYT yüzünden iflas etti.” Böyle bir iflas keşke bizim başımıza da gelse çünkü İskandinav ülkeleri refahın en yüksek olduğu ülkeler -ben oradan gelen biriyim- kişi başına en düşük millî gelir 50 bin dolar, bu 75 bin dolara kadar çıkıyor arkadaşlar.

Ülkemizde moda olan çılgın projeler, havaalanları, köprüler, Kanal İstanbul. Arkadaşlar “çılgın proje” diye diye bu toplumu çıldırttınız. Toplu intiharlar, her gün birkaç kadının öldürülmesi ve her gün basından izliyorsunuz “İşsizim, kiramı ödeyemiyorum. Kendimi mi yakayım, intihar mı edeyim?” diyen insanları. Artık, bu çılgın projelerden vazgeçmeliyiz arkadaşlar. Türkiye'nin çılgın projelere değil, ayağı yere basan, üretime dayanan, artı değer yaratan projelere ihtiyacı var. Onun için, toplumun siyasette, ekonomide, dış politikada normalleşmeye ihtiyacı vardır.

Diğer taraftan, İşsizlik Fonu: Arkadaşlar, işçilerden kesilen paralarla oluşturulan bu İşsizlik Fonu’nun büyük bölümü işverenlere teşvik primi olarak veriliyor. Bu, başlı başına bir haksızlıktır.

Çiftçinin durumu daha vahim. Çiftçi bugün kredilerini ödeyememekte, tarım girdilerinin yüzde 100, yüzde 200 artmasından dolayı toprağını ekememektedir. Taban fiyat ya yerinde sayıyor ya düşüyor arkadaşlar.

Öğrenci ve gençlik: Öğrenci ve gençlik aldığı kredileri ödeyememekte, 1 milyonun üzerinde öğrenci bugün icralıktır arkadaşlar.

Diğer taraftan, kadının durumu bellidir. Kadın nüfusunda işsizlik oranı çok yüksektir, aynı zamanda, her gün birkaç kadın öldürülüyor ve ülkemiz hızla toplumsal bir kaosa, patlamaya doğru gidiyor.

Yani bugün çevremizde yaşananlar, Güney Amerika’da yaşananlar; bu ülkelerde ne etnik bir sorun var ne inançsal bir sorun var ama bu ülkelerde toplumsal patlamalar yaşanıyor.

Eğer biz bu toplumsal sorunları çözmezsek, bu çılgın projeleri, bu İşsizlik Fonu’ndakileri yatırıma dönüştürmezsek; diğer taraftan, biz bu vergileri, büyük iş adamlarının yandaş şirketlerin vergilerini sık sık affedersek en son bir toplumsal patlama olacaktır ve bunu, bir an önce... “Açım.” diyen “İşsizim.” diyen işsizin, köylünün, emeklinin, dul ve yetimin hakkını koruyan bir Meclis olması gerek. Bunun vebali tüm Meclisin üzerindedir.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Ayhan Altıntaş                     Dursun Ataş            Fahrettin Yokuş

                      Ankara                             Kayseri                           Konya

               Hayrettin Nuhoğlu                  Hasan Subaşı

                     İstanbul                             Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün sizlerle, Türkiye'mizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün her geçen gün kurumasıyla ilgili bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Eğirdir Gölü’ne tabandan bağlı olan Beyşehir Gölü, son yirmi yılda tam 112 kilometrekare küçülmüştür. Bilim adamları gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde Beyşehir Gölü’nün yirmi yıl sonra kuruyacağını ifade etmektedirler. Göl sularının yoğun sulamalar nedeniyle boşaltılması, gölde bulunan bazı endemik balıkların da yok olmasına sebep olmuştur. Yine, son yirmi yılda göldeki ortalama su derinliği 26 metreden, maalesef, 5,5 metreye düşmüştür. Beyşehir Gölü’nü besleyen ırmak ve derelerin üzerine göletler yapılmış, göl sığlaştırılmıştır. Gölün etrafındaki tüm yerleşim birimleri kirli sularla gölü beslemektedir. Ne yazık ki bu sıkıntı Konya’mızın her yerinde vardır. Bin köy ve kasabası olan, Türkiye'nin en büyük vilayeti olan Konya’mızın köy ve kasabalarında, hatta 3 tane ilçemizde arıtma tesisi yoktur, kanalizasyonları, maalesef, dere, ırmak, göl ve göletlere akmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar Konya’da bir hayli gölümüz kurumuştur. Bu göllerin sıralamasına geçmeden önce… Sayın Çevre Bakanımız 25 Şubat 2019’da Beyşehir’e bir açılış töreni için geliyor -seçim öncesi, mahallî seçim öncesi- ve orada Sayın Bakan diyor ki: “Ben Çevre ve Şehircilik Bakanıyım, Konyalıyım, dolayısıyla Beyşehir Gölü kirli olamaz. Bakan yardımcımıza talimatımızı verdik. Büyükşehir Belediyesi Başkanımız ve Beyşehir Belediyesi Başkanımızla iş birliği içerisinde temizleme çalışmalarını başlatıyoruz.” Bu sözünden sonra tam dokuz ay geçti fakat hâlâ gölümüzün temizlenmesiyle alakalı hiçbir çalışma yok. Tabii seçim dönemiydi, seçim vaadiydi, hani suya yazılan yazılar gibi yazıldı gidildi.

Bugüne kadar Konya’mızın Meke Gölü, Akşehir Gölü, Ereğli Sazlıkları, Çumra Sazlıkları, Hotamış Sazlığı, Uyuz Gölü, Suğla Gölü ve Ilgın Çavuşçu Gölü kurumuştur. Hepimiz hatırlayalım, hani geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin gündemine gelmişti Dipsiz Göl’ün kuruması, hani on iki bin yılda oluşmuş diye. Bilim adamları diyorlar ki: “Kuruyan bir gölün tekrar eski hâline gelebilmesi için yüz yıl geçmesi lazım ki içinde tekrar canlı oluşabilsin yani bitki ve diğer canlılar oluşabilsin.”

Ve buradan sesleniyorum: Allah aşkına, Konya Ovamızın göllerini kurutmaktan vazgeçelim. Başta Beyşehir Gölümüz olmak üzere göllerimize sahip çıkalım. Konya’mız susuz, Konya’mız Türkiye’nin en az yağış alan bölgesi ama Konya’mızda hâlâ suya dayalı tarım üretimi bütün hızıyla devam ediyor. On binlerce kaçak kuyumuz var. Her yıl taban suyumuz 2 metre aşağı iniyor. Bazı bölgelerimizde, ilçelerimizde 150-200 metre derinlikten su çekiliyor. Göçükler oluşuyor, obruklar. Obruklar, Karapınar ilçemize 5 kilometre kadar yaklaştı, Allah muhafaza. Ama kimsenin umurunda değil; ülkemizi yönetenlerin umurunda değil, Konya’nın değerli vekillerinin umurunda değil. Konya ilimizin acilen suya ihtiyacı var. Diyoruz ki: Dicle-Fırat havzasından Konya vilayetimize yılda en az 8 milyar metreküp su getirmemiz lazım, başka da çaremiz yok. Eğer böyle bir kaynağı Konya’ya getiremezsek –bugün tarım arazilerimizin yüzde 30’u ekilemez hâle gelmiştir- korkarım ki tarım kenti Konya’mız o özelliğini kaybedecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Tamamlayalım.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Bu nedenle, buradan bir kere daha sesleniyorum: Geliniz, KOP projesini GAP projesi gibi ihya edelim, Türk tarımını ve Konya’yı Türkiye’nin yüz akı hâline getirelim diyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.

36’ncı madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Ahmet Kaya                  Nihat Yeşil

                 Kahramanmaraş                        Trabzon                          Ankara

                   Erkan Aydın                   Mehmet Ali Çelebi            Yaşar Tüzün

                       Bursa                                İzmir                            Bilecik

                                                     Okan Gaytancıoğlu

                                                             Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen, Edirne Milletvekilimiz Sayın Okan Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 36’ncı madde üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, biz teklifin tamamına neredeyse katılıyoruz. Bu maddede devlet görevini yapmış, demiş ki: “Sınır ötesi operasyonlarda yaralanan askerlerin tedavisi yapılır ve bunun masrafları devlet tarafından karşılanır.” Devlet görevini yapmış ama devletin görevini yapmadığı bir kurum var: Vakıflar Genel Müdürlüğü.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Edirne’de görevini yapmıyor. Bölge müdürlüğüne ait birçok taşınmaz var, buralarda birçok esnaf var, esnafın kiraları enflasyon oranında artırılmamış. Enflasyon kaç? İki gün önce açıkladınız, yüzde 10’u geçti. Peki, esnafın kiraları ne kadar artırıldı? Yüzde 110. Bu ne demek? Bu devlet görevini yapmıyor demek. Esnaf zaten zar zor geçiniyor, vergilerini ödeyemiyor, BAĞ-KUR primlerini ödeyemiyor. İnanın bütün esnaf beş yılı bekliyor. “Dört yıl, beş yıl emekliliğime kalsın, banka bana kredi versin, bu krediden kesinti yapılsın da ben emekli olayım.” Peki, Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkiye'nin her yerinde böyle mi yapmış, her yerde yüzde 110 mu artırmış? Hayır, sadece Edirne’de.

Edirne’den ne istiyorsunuz? Derdiniz ne? Neden böyle bir artışı öngördünüz Edirne esnafına?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çünkü belediyeyi alamıyorlar, onun için.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) - Türkiye genelinde araştırdık, yüzde 10’larda, 15’lerde artış var ama Edirne’de nedense yüzde 110. Evet, neden böyle oluyor? Biz de soruyoruz. Peki, esnaf bunu ödeyecek mi? Esnaf sürekli bizlere söylüyor, diyor ki: “Gelin, bu işi çözelim.” Evet, bu işi tatlılıkla çözelim. Hazır Edirne turist çekiyor. Yunanistan’dan, Bulgaristan’dan bir sürü turist geliyor. Bu turistler alışveriş yapıyorlar -esnaf biraz para kazansın- Edirne’nin Selimiye’sini geziyorlar, dolaşıyorlar, çarşısında alışveriş yapıyorlar, vakıflara ait birçok eseri ziyaret ediyorlar. Türkiye geneline de Edirne bir örnek teşkil etsin. Edirne aynı zamanda Osmanlı’nın başkentliğini yapmış yani “sultanların şehri, şehirlerin sultanı Edirne” olarak anılır. O yüzden, biz esnafımıza kolaylık sağlansın istiyoruz.

Esnafımız gerçekten zor durumda. Bakın, Esnaf Kefaletten bir sürü esnafımız kredi kullanıyor. Yani Esnaf Kefaletin kredileri uygun; yüzde 4’tü, yüzde 8’e çıkarıldı; sonra sizler oturdunuz, tekrar düşündünüz, yüzde 5’e çektiniz; bu güzel. Ama esnaf kredilerinde bir komisyon var, ekspertiz ücreti; bu ödeniyor, bu da esnafın belini büküyor.

Bakın, esnaf kim? Esnaf orta direk, hepimizin akrabaları içerisinde var. Orta direk yıkıldığı zaman ülkenin sorunları artar. Esnafımızı korumak zorundayız. Esnafımız günde ne kadar kazanıyor, siftah yapabiliyor mu? Elektrik parasını düşünüyor, işçinin parasını düşünüyor “Mal bitti, eyvah! Mal koymam lazım, para kalmadı.” diyor; e, bir de siz bunu kira artışlarıyla artırırsanız esnafı zor duruma düşürürsünüz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kapanıyor, kapanıyor.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bizim burada önerimiz: Lütfen, bunu biraz daha dikkate alalım. Makul bir artışı esnaf da istiyor “Benim kiralarım makul bir şekilde artsın.” diyor. Makul bir şekilde artsın, ödemeye razı ama bu fahiş fiyatla ödemeye hiç razı değil. Dolayısıyla, bu bir serbest piyasa ekonomisi değil, vakıflar devletindir, devlet kendini korusun Sayın Tanal. Biz “Kira artmasın.” demiyoruz, “Vakıflar zarar etsin.” demiyoruz ama kaynak yaratmak istiyorsanız illaki bu kaynakları esnaf üzerinden yaratmayalım. Esnafımıza gözümüz gibi bakalım. Esnafın durumu iyileşirse ne yapacak esnaf? Sabahtan akşama kadar, on iki saat dükkânında duruyor, diyecek ki: “Ben altı saat durayım, 1 kişi daha istihdam edeyim.” İşte size istihdamı artırmanın da formülü. Esnafımızı güçlendirelim, para kazansın, hem devlete daha fazla vergi ödemeye çalışsın hem alışverişlerini artırsın hem de ülke ekonomisine katkıda bulunsun. Bunu bir daha gözden geçirelim diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesinde geçen “İçişleri Bakanlığınca” ibaresinin “İçişleri Bakanlığı tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Nuran İmir                       Kemal Peköz Serpil Kemalbay Pekgözegü

                      Şırnak                               Adana                            İzmir

                   Zeynel Özen                    Hüseyin Kaçmaz          Züleyha Gülüm

                     İstanbul                             Şırnak                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu maddesi için söyleyeceğim çok fazla şey yok. Özellikle, tarif edilen güvenlik personeline kullandırılacak olan ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinden ücret veya katılım payı alınmayacağı yönündeki öngörü yerindedir diye düşünüyorum. Çünkü biz, sosyal devletin, sağlık hakkını tüm yurttaşlara parasız olarak sağlaması gerektiğini düşünüyoruz ve aslında sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak da sağlığın ticarileşmesinin durdurulması ve tüm yurttaşlara sağlık hakkının eşit bir şekilde sağlanması lazım.

Biz, bu yasa tekniğine dair de bir şeyler söylemek istiyoruz. Şimdi, sürekli olarak torba yasalar getiriliyor yamalı bir bohça gibi. Bu, aslında fiilî olarak OHAL sürecinin devam ettiğinin her defasında göstergesi oluyor. OHAL devam ediyor, KHK’lerin bütün etkileriyle sürdüğünü görüyoruz ve OHAL uzantısı torba yasalar ve buradaki maddeler de önümüze geliyor. Bir an önce bu fiilî OHAL durumunun ortadan kaldırılması gerektiğini ve bu OHAL uzantısı yasa yapma tekniğine son verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani ceberut bir devlet anlayışıyla yürütülen, sürdürülmeye çalışılan bir iktidar var ve bunun yarattığı sonuçlar her gün yurttaşları hem ekonomik krizin ağır şartlarına itiyor hem de halk üzerindeki istibdat rejimi yoğunlaşarak, artarak kendini sürdürüyor.

Bugün burada bahsedildi, dendi ki: “Biz bir vesayet rejimini ortadan kaldırdık.” 5 Aralık vesilesiyle söylendi. Bir vesayet rejimi belki ortadan kaldırıldı ama başka bir vesayet rejimi ortaya konuldu. Bunun göstergeleri neler diye baktığımız zaman, örneğin Demirtaş 6,5 milyon insanın iradesini temsil ediyor ve tutsak. Bugün cezaevinde sağlık hakkının gasbedilmeye çalışıldığına tanıklık ediyoruz. Yine, tutsakların cezaevlerinde sağlık hakkına müdahale edilerek ekstra cezalandırıldığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, AKP vesayet rejimini kaldırmadı, aslında yeni bir vesayet rejimiyle bu süreci sürdürüyor. Bugün AKP’nin partimize yönelik yaptıklarının, KHK’lilere yönelik yaptıklarının, muhaliflere yönelik yaptıklarının aslında “Başörtülü eşi olan Cumhurbaşkanı olamaz.” mantığıyla aynı olduğunu, bire bir eşit olduğunu düşünüyoruz. O yüzden de şunu söyleyeceğim ben: Saray korkusu ahiret korkusunu çoktan aştı.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen ahiretten korkuyor musun?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Onca kul hakkının hesabını AKP milletvekilleri, AKP nasıl verecek; onu bilemiyoruz.

Şimdi, biraz da asgari ücrete dair konuşmak istiyorum. Asgari ücretin belirlenmesi için toplanılıyor. Bir kere, Asgari Ücret Tespit Komisyonunun tamamen sermaye yanlısı bir komisyon olduğunu ve tamamen patronların ve devletin, Hükûmetin çıkarlarına göre kararlar aldığını ve yine, devletin, kendilerinin belirlediği TÜİK verilerine göre bir asgari ücret belirlediklerini görüyoruz. Dolayısıyla Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısının tamamen değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu Meclisin hak gasplarıyla dolu bu torba yasaları değil de işte böyle yasalar çıkartması gerektiğini düşünüyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçilerin ağırlığı artırılmalıdır, sermayenin ve devletin koltuk sayısı orada azaltılmalıdır diyoruz.

Yine, asgari ücretten vergi alınmaması gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu ülkede vergiler tamamen ücretlilerden ve yurttaşlardan alınıyor, yüzde 90’ına yakını bu şekilde toplanıyor ve krizin faturası da yine halkımıza ödetiliyor ve şu anda büyük bir ekonomik krizle yurttaşlar karşı karşıya. Asgari ücretten vergi kaldırılarak bir nebze olsun, bir miktar olsun bu sorunun hafifletilebileceğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yine, asgari ücret belirlenirken, asgari ücret sadece Türkiye’deki ücretlilerin alacağı en az ücreti belirlemiyor, asgari ücret pek çok şeyi de belirliyor; örneğin emekli maaşlarını, SGK primlerini, işsizlik ödeneklerini ve evde bakım hizmetleri gibi pek çok şeye etki ediyor. O yüzden işçilerden, emekçilerden yana bir şekilde çok daha dikkatle ve düzgün planlanmalı. Bunun için, örneğin bakanlar, vekiller, sendika konfederasyonları o masada bordrolarını da oraya koymalılar ve kendi bordrolarına bakarak asgari ücrete yaklaşmalılar. Asgari Ücret Tespit Komisyonu işçiler lehine yapılandırılmış olmalı ve böylece de belirlenebilmeli diye düşünüyoruz. Ekonomik krizin faturası yine işçilere ödetilmemeli, işçiler müzakere sürecinde grev ve toplu eylem haklarını kullanabilmeliler ve büyümeden asgari ücretliler ve emekçiler pay almalı diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Özkan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

64.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında ifade ettiği Adalet ve Kalkınma Partisinin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve yeni bir vesayet inşa ettiği yönündeki iddialarını reddettiklerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, hatibin kürsüden AK PARTİ’nin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve vesayeti tasfiye etmediği, yeni bir vesayet oluşturduğu iddialarının tümünü reddediyoruz. AK PARTİ olarak ülkümüz, milletimizin refahını, huzurunu ve barışını yükseltmektir. Demokratik hukuk standartlarını yükseltmek ve geliştirmektir. Bugün Meclis çatısı altında partiler kapatılmadan siyaset yapma imkânı bu sayede oluşturulmuştur.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

65.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında ifade ettiği Adalet ve Kalkınma Partisinin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve yeni bir vesayet inşa ettiği yönündeki görüşlerine aynen iştirak ettiklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şüphesiz, Mecliste beş farklı siyasi partinin grubu var ve biraz önce konuşan sayın hatibin partisiyle de farklı siyasi partilerdeyiz ve farklı görüşlerimiz var. Ancak, biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir istibdat rejimi oluşturduğu ve bir vesayeti ortadan kaldırmak yerine yeni bir vesayet inşa ettiği noktasındaki görüşlerine aynen iştirak ettiğimizi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

66.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, istibdat oluşturmanın anayasal bir suç olduğuna ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, elbette eleştiri olabilir. Bakınız, istibdat oluşturmak anayasal açıdan suçtur, biz bunu kabul etmiyoruz. Suç teşkil eden bir eylemi grubumuza isnat ettikleri için itirazımız vardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Ayhan Altıntaş                     Dursun Ataş            Fahrettin Yokuş

                      Ankara                             Kayseri                           Konya

              İmam Hüseyin Filiz                  Hasan Subaşı              Feridun Bahşi

                    Gaziantep                           Antalya                          Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 36’ncı maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclise getirilen her yasa teklifi torba yasa olarak getirilmektedir. Şimdi size torba yasanın hukuk tarihinde ilk ortaya çıkışı ve çıktığı dönemdeki serüveninden bahsedeceğim.

İlk torba yasa uygulamaları Roma’da ortaya çıkmıştır. Önceden yazılı olmayan geleneksel hukukun geçerli olduğu Roma’da milattan önce 452 yılında halk tarafından 10 kişilik konsey seçilmiş ve geleneksel hukukun yazılı hâle getirilmesi istenmiştir. Konsey iki yıl çalışmış, hukukun bütün alanlarında uygulanan geleneksel hukuku yazılı hâle getirerek büyük levhalara yazdırıp Roma’nın en büyük meydanına asmışlardır. Altmış yıl sonra Galya’nın Roma’yı yağmalaması ve bu levhaların tahrip edilmesiyle hukuk alanında kargaşa yaşanmaya başlamış, bugün Türkiye’de uygulanagelen “torba yasalar” dediğimiz tek yasa içinde farklı konular içeren yasalar çıkarılmaya başlanmıştır.

Özellikle toplumun onaylamayacağı, tepkisine sebep olabilecek konulardaki yasaların Meclisten geçirilebilmesi amacıyla yasanın içerisine rüşvet sayılabilecek bir konu da eklenerek torba hâline getirilmeye başlanmış, böylece kolaylıkla Meclisten geçirilebilmiştir. Örneğin, toplumda tepki yaratacak bir vergi yasasının içine o dönemde İtalyan topraklarında yaşayan herkese Roma vatandaşlığı da verilmesi konusu eklenerek Parlamentodan geçirilmiş ve toplumun tepkisi önlenmeye çalışılmıştır.

Milattan önce 98 yılına kadar bu böyle devam etmiş ancak bu yılda çıkarılan bir yasadan sonra itirazlar yükselmiş ve torbayı yasaklayan bir ilke kabul edilmiştir. O tarihte çıkarılan yasanın 2’nci maddesi, farklı konuların tek bir yasada toplanmasının doğru olmadığını, bunların ayrı ayrı yasalarla çıkarılması gerektiğini kesin olarak kurala bağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, günümüzün gelişmiş demokrasilerinde de bu ilkeye uyulmakta, her konu ayrı teklifle parlamentoya getirilmektedir. Ülkemizde ise özellikle 12 Eylül darbesinden sonra kanun hükmünde kararnameler ve torba yasalar uygulaması yoğun bir şekilde başlamıştır. Yeni Türkiye’de ise kanun hükmünde kararname yerine Cumhurbaşkanlığı kararnameleri rutin hâline getirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi işlevsiz hâle sokulmuştur. Son yıllarda ise özellikle AK PARTİ hükûmetleri tarafından başvurulan torba yasa mantığı maalesef iflas etmiş, yapboz yasalar hâline getirilmiştir. Alelacele, yangından mal kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca söylenmesine rağmen, iktidar yanılmaz olduğunu düşünüp yaptığı her işin doğru olduğunun kabul edilmesini istiyor. Nitekim geçen hafta AK PARTİ Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Meclisten geçirilerek yasalaşan torba kanun içindeki termik santrallere filtre takılmasının ertelenmesi konusundaki madde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından veto edilmiştir. Teklifi oylarıyla yasalaştıran iktidar partilerinin milletvekilleri ise yasanın veto edilmesi üzerine, yine veto kararını alkışlayan açıklamalara girişmişlerdir.

Yaşananlar bir torba yasa klasiği olması bakımından güzel bir örnek teşkil etmektedir. Yasalar toplumun tamamının ihtiyaçlarını belirleyen bireylerin hak ve özgürlüklerini belirlemek için vardır ancak bizde bu torba yasalar sayesinde yandaşların ihtiyaçlarına göre yasa yapılır hâle gelinmiştir. Bu, sürdürülebilir bir yasa yapma tekniği değildir.

Değerli milletvekilleri, işte yine bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bu görüştüğümüz teklif de torba yasadır. 98 maddelik bir torba yasanın içinde 1 tane kanun hükmünde kararname ve 29 ayrı kanunda değişiklik vardır. Hepimiz biliyoruz ki bu teklif aslında altında imzası bulunan milletvekillerinin teklifi değil, direkt olarak yürütmenin başının gönderdiği ve milletvekillerine imzalattırdığı bir tekliftir. Yasama artık etkisizleştirilmiştir. Artık dayatma kanunlardan vazgeçilmelidir. Sadece iktidardan gelen teklifler değil, halkın gözü kulağı olan muhalefetin de yasa teklifleri değerlendirilmelidir.

2020 yılında Meclise getirilecek tekliflerde torba yasa uygulamasından vazgeçilmesi dileğiyle Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.

37’nci madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 37’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Ahmet Kaya                  Nihat Yeşil

                 Kahramanmaraş                        Trabzon                          Ankara

                   Erkan Aydın                   Mehmet Ali Çelebi            Yaşar Tüzün

                       Bursa                                İzmir                            Bilecik

                                                      Ali Mahir Başarır

                                                             Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Ali Mahir Başarır… (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İki gündür yoğun bir şekilde Doğa Okullarıyla ilgili mağduriyeti gerek medya gerek bizler gerek veliler gerek öğrenciler işliyor. Bugün bu konuda konuşmak istiyorum çünkü gerçekten büyük bir sıkıntı var. Bu okullarda 82 bin öğrenci eğitim alıyor. 13.500 öğretmen ve personel İş Kanunu’na göre çalışan hizmetli çalışanı var ve 124 tane kampüs var. Şimdi, neden bunu gündeme getiriyorum? 3 Mayısta, yedi ay önce biz velilerden, öğrencilerden ciddi şikâyetler aldık ve bu durumu Sayın Millî Eğitim Bakanına yönelttik; sadece ben değil, Gaziantep Milletvekilimiz, hatta Meclis Başkanımız bu hassasiyeti kendisine sordu ve bir ay sonra bize bir cevap geldi. “Bu durumla ilgili, öğretmenlerin maaş almamasıyla ilgili elimize ulaşan bir belge yok." dedi. Şimdi, öncelikle, şunu söyleyeyim: Bu Mecliste 3 milletvekili durumu Bakana soruyor, hassas bir konu ve gerçekten gelen şikâyetler üzerine soruyor, Sayın Bakan ne belgesi arıyor? Bu Parlamentoya, bu milletvekillerine güvenmiyor mu? İçimizden bir arkadaşımızın bir bakana bir mağduriyeti sorması yeterli değil mi? Öncelikle, bu, çok ayıp bir şey her şeyden önce.

İki, sen Millî Eğitim Bakanısın, resen araştırmak durumundasın.

SALİH CORA (Trabzon) – Geriyorsunuz ortamı.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Sen müfettiş yollayabilirsin, yerinde tespit edebilirsin. Ne oldu bugün? Aralık ayında, dün 90 bin evladımız eğitim alamadı. Peki, neden bunu mayısta, gelir gelmez sorduk biz? Eğer gerçekten böyle bir durum varsa, böyle bir sıkıntı varsa -bakın, ortamı germek için söylemiyorum, bu gerçekten hassas bir konu, bunu muhalefet yapmak anlamında da söylemiyorum- mayıs ayında bu okulla ilgili Millî Eğitim Bakanlığı gerekli tedbirleri alır, öğrencilere, velilere, öğretmenlere kendilerini 2019-2020 eğitim öğretim yılında ayarlama fırsatı verirdi. Şimdi, bu çocuklar nerede okul bulacak? Bakın, okul bir bankayla anlaşmış, veliler kredi çekmiş yani okulun parası garanti. Ödeyemeyenler var, bu parayı tekrar bulamayacak insanlar var, ne olacak? Geçen hafta da bunu söyledim: Halkın seçtiği vekilleri atanmış bakanlar hesaba almıyor. Evet, çok yoğun sorular gelebilir ama bunlar incelenmeli. Eğer mayıs ayında biz ciddiye alınsaydık, bu okuldaki sıkıntı tespit edilseydi bugün okulun önünde eylem yapılmayacaktı. Empati yapalım, 2 evladım var benim, onların başına bu gelse ne yapacağız? Kolay mı? Nerede okul bulacaklar?

SALİH CORA (Trabzon) – Allah bağışlasın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Okul bulamadıklarını düşünelim, eğitimlerine bir yıl ara verecekler. Bir yıl sonra hayata atılacaklar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Herkesin çoluğu çocuğu var.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bir yıl sonra meslek sahibi olacaklar. Bence, burada, Millî Eğitim Bakanı çıkıp bir açıklama yapmalı, sorumluluk almalı. İktidar, Hükûmet bu sorunu çözmeli. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, az değil, 90 bin öğrenciden bahsediyorum, 13.500 çalışandan bahsediyorum. Asgari ücretle çalışan insanlar var, üç aydır, dört aydır maaş alamıyorlar. Öğretmenler grevde, evine ekmek götüremiyor. Bunu mutlaka ki çözmek zorunda.

Sayın Bakan “Belge yok.” diyor. Sayın Bakan nasıl bir belge istiyor benden? Nasıl bir belge istiyor? Hiç mi gündemi takip etmiyor? Hiç mi sosyal medyayı takip etmiyor? Hiç mi şikâyetlere bakmıyor? Hadi bizi dinlemiyor…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Haberleri dinlemiyorlar mı?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Haberlere bakmıyor mu?

Mayıs ayında bunu gündeme…

SALİH CORA (Trabzon) – Gidin, görüşün.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bakın, diyorsunuz ki: “Gidin, görüşün.”

SALİH CORA (Trabzon) – Gidin, görüşün ya!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Ben bir milletvekili olarak Sayın Bakana soru önergesi vermişim, neyi göreceğim kendisiyle ben? Neyi görüşeceğim kendisiyle ben? (CHP sıralarından alkışlar) Yasal hakkımı kullanmışım ben.

SALİH CORA (Trabzon) – Soru önergesi verme; git, görüş.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bakın “Soru önergesiyle olmuyor.” diyorsun. Neyle olacak?

SALİH CORA (Trabzon) – Git, görüş ya!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Olur mu böyle şey!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

Değerli arkadaşlar…

SALİH CORA (Trabzon) – Tembellik yapma, tembellik yapma!

BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen…

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bakın, diyor ki: “Tembellik yapma!”

Ben, bu olayı duyuyorum, yedi ay önce gündeme getiriyorum, Sayın Bakan hesaba almıyor. Burada tembellik yapan bu 3 milletvekili mi Sayın Millî Eğitim Bakanı mı? Burada duyarsız olan ben miyim, Sayın Millî Eğitim Bakanı mı? (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Haksızlık yapıyorsunuz.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Ben haksızlık yapmıyorum ama Sayın Bakan hadsizlik yapıyor.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar lütfen…

SALİH CORA (Trabzon) – Hadsizliği sen yapıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Cora… Lütfen…

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bakın, neden hadsizlik yapıyor?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Bağırmayın!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ya, ne bağırıyorsun? Sıkan mı var?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Millî Eğitim Bakanı; bunlar Parlamentonun, milletvekillerinin sorularına cevap vermiyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ya, sıkan mı var? Ne bağırıyorsun?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Sıkan birisi varsa o da sensin şurada! (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sensin!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Geliyorsun, car car konuşuyorsun!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, niye böyle oluyor?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Senin görevin burada hatibi rahatsız etmek değil. Şu hâline bak senin!

BAŞKAN – Sayın Başarır…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bağırma! Burası sokak değil, Meclis.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Şu hâline bak!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Burası sokak değil!

BAŞKAN – Sayın Başarır, siz Genel Kurula hitap edin.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Şurada oturuyorsun, taciz ediyorsun insanları. Terbiyeni takın!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen takın!

BAŞKAN- Genel Kurula hitap edin Sayın Başarır.

Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Anca gidersin!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, bir saniye…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, şu arkadaşa şu kürsüden bir söz verin de merakı geçsin ya, bir konuşsun.

BAŞKAN – Yani hakikaten söz istiyorsanız ben size söz veririm, oradan bağırmanıza gerek yok.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Lütfü konuşmasa olmaz!

BAŞKAN – Rica ediyorum, lütfen, gerek yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Geç, şuradan konuş! Hadi geç, sıkıyorsa geç bakalım!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Konuşamıyor ki… Sayın Başkan, ancak bu kadar konuşabiliyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - AKBİL sanığı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Her şeye maydanoz olmasan olmaz! Her şeye maydanoz olma!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, sakin olun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AKBİL sanığı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Her şeye maydanoz olma Lütfü!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Utanmaz adam, hâlâ burada oturuyorsun! Tuh, utanmaz adam seni!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Maydanoz olma!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - AKBİL sanığı, belediye yolsuzluğu yapan adam!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bakın, işlemi tesis edemiyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hâlâ burada oturuyorsun utanmadan bir de! Adam utanır biraz be, boyundan posundan utanır!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Türkkan, sizden de rica ediyorum.

Değerli arkadaşlar, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Elâzığ adına üzülüyorum, Elâzığ adına!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ben ülkem adına üzülüyorum!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, bu “AKBİL sanığı” nedir, kimdir; merak ettim, kim acaba? AKBİL sanığı kim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O, AKBİL sanığı işte. Kelleyi milletvekili olarak kurtardın.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, AKBİL sanığı kim, onu merak ettik biz?

BAŞKAN - Bir önerge okutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İmam Hüseyin Filiz                  Dursun Ataş            Fahrettin Yokuş

                    Gaziantep                            Kayseri                           Konya

                 Ayhan Altıntaş              Muhammet Naci Cinisli        Hasan Subaşı

                      Ankara                             Erzurum                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erzurum Milletvekilimiz Sayın Muhammet Naci Cinisli. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Cinisli.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlere gelmemizde büyük pay sahibi olan mücadele insanları Kara Fatma ve Nene Hatun’la sembolleşen kadınlarımızın seçme ve seçilme haklarının yıl dönümünü kutluyor, aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve kutsiyetine saygılı şekilde yasa yapma becerisine hepimiz sahibiz çok şükür. Bizlere verilen millet emanetini bugünlerdeki gibi iyi polis-kötü polis kandırmacasına meyletmeden layıkıyla yerine getirmek hepimizin boynunun borcudur. Üzerinde söz aldığım maddeyle Jandarma Kanunu’na ilave ek madde konulması teklif ediliyor, uzman jandarmalıktan astsubaylığa geçenlerin rütbe yaş hadleri yeniden belirleniyor. Teklif edilen maddeyle daha fazla sayıda uzman jandarmanın astsubay olarak istihdam edilmesinin amaçlandığı aşikâr ancak teklifteki yaş haddi düzenlemesi, ne yazık ki, uzman jandarma statüsündeki personelin yıllardır boğuştuğu sorunları çözemiyor. Uzman jandarmaların çözüm beklediği sorunların en önemlilerini dikkatlerinize sunmak istiyorum.

2012 yılında uzman jandarma okulu kapatılmış, uzman jandarma kadroları astsubay kadrolarına dönüştürülmüştü ancak dönüştürülen astsubay kadrolarında çalıştırılan uzman jandarmalara astsubay özlük hakları verilmemişti. Astsubay kadrolarında uzman jandarma olarak çalışan kardeşlerimiz, özlük haklarının da hak ettikleri şekilde bir an evvel düzenlenmesini, 3600 ek göstergeye kavuşturulmalarını bekliyorlar.

Diğer yandan, Silahlı Kuvvetlerimiz bünyesinde görev yapan subay ve astsubaylarımızın tabi oldukları bazı haklardan da uzman jandarmalarımız maalesef faydalanamıyorlar. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetlerinde “temsil tazminatı” adı altında subay ve astsubaylara hizmet yıllarına göre ödenen tazminattan uzman jandarmalar muaf tutuluyorlar.

Subay ve astsubaylara mümtaz terfi hakkı tanınmışken, yüksek lisans eğitimi alan subay ve astsubaylarımız derece ilerlemesi kazanırken uzman jandarmalara bu haklar tanınmıyor. Silah arkadaşları arasında ayrımcılığa yol açabilecek böylesi ikilemleri düzeltmek önceliğimiz olmalı.

Ülkemizin her yerinde üstleri ve astlarıyla beraber canları pahasına omuz omuza mücadele eden uzman jandarmaların yararlanabilecekleri bir sosyal tesise, orduevlerine giriş hakları bulunmuyor. Uzman jandarmalar Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Orduevlerine uzman jandarmaların alınmamasını ve kontenjan ayrılmamasını doğru bulmuyoruz.

Uzman jandarmalar, Jandarma Genel Komutanlığı mevcudunun yarısından fazlasını temsil etmekte. Buna rağmen kendilerine yüzde 25’lik bir lojman kontenjanı tahsis ediliyor. Jandarma teşkilatının yüzde 5’lik bir kısmını temsil eden subaylara yüzde 30, astsubaylara yüzde 40, sivil memurlara yüzde 5 oranında lojman tahsisi yapılıyor. Bu dağılımın adaletli olduğunu söylemek çok zor.

Hastalık nedeniyle subay, astsubay ve uzman erbaşlar emeklilik hakkı kazanırken Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği’nde “Branş değişikliği yapılır.” hükmü bulunmasından dolayı uzman jandarmalara hastalık sebebiyle emeklilik hakkı tanınmıyor. Bu çerçevede, hasta olarak görevlerini yerine getirmeye çalışan çok sayıda uzman jandarmamız var.

Astsubaylara ayrılan kadrolarda görevlerini yerine getirmelerine rağmen, başta 3600 ek göstergeleri ve diğer özlük hakları verilmeyen, orduevlerine giriş hakları olmayan, aldıkları eğitimleri fiilî hizmetten sayılmayan, canını vatanı ve milleti uğruna seve seve vermekte bir an olsun tereddüt etmeyecek olan kahraman ordumuzun uzman jandarma sınıfı mensupları için vicdani bir düzenleme yapmalıyız.

Değerli milletvekilleri, uzman jandarmaların sorunları memleketim Erzurum’un sorunlarıyla çok benzer. Erzurum da yapmış olduğu fedakârlıkların karşılığını alamıyor.

(Uğultular)

BAŞKAN – Biraz sessizlik değerli arkadaşlarım.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Düşünün lütfen, Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kenti, en fazla vergi ödeyen ili olan Erzurum’un millî gelirden yüzde 1’in altında pay alması nasıl açıklanır? Bu durum, ne şehrimizin şanlı tarihine ne de memleketim Erzurum’un asil insanlarına yakışıyor. Erzurum’a yapılan kamu yatırımları da hem Türkiye ortalamasının çok altında hem de yıllardır tamamlanamıyor. Bütün bu sorunların çözümlerini münasiple dile getirirken beterin beteri var dercesine Erzurum’un ülkesiyle bağı koparıldı. Göz göre göre gelen büyük bir ihmal nedeniyle uçaklar Erzurum’a artık en ufak bir hava muhalefetinde inemiyorlar. Günlerdir uçak seferleri iptal ediliyor. Bu durumun sorumluluğu kime ait? İptal edilen eski iniş sisteminin yerine yeni sistem kurmak bu kadar mı zor olabilir? Tam bir vurdumduymazlık. Aşırı yüksek uçak bilet fiyatları ve çok azalan sefer sayılarından şikâyet ederken uçak seferlerinin iptal edilmesiyle Erzurum halkı, ekonomisi büyük sıkıntıda. Zaten bir emekli ve öğrenci kenti hâline getirilen Erzurum’umuz, ısınmak için yüksek maliyetli doğal gaz, elektrik tüketimi gibi büyük sorunlarla boğuşurken bu darbeyi hiç beklemiyordu. Erzurum’a ulaşamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Bir şehrin iyi niyeti ve iktidar partisine verdiği destek bu kadar da gözünün içine baka baka nasıl istismar edilir? En azından kış turizminde Erzurum’un payı artsın derken havalimanının hizmet verememesinde ihmali olan seçilmiş siyasi iktidar sorumluluktan kaçamaz. Sizler hiç İstanbul’a uçak inemediğini düşünebiliyor musunuz? Bu çarpık düzen Erzurum’a da ülkemize de reva olamaz. Doğu Anadolu Bölgesi’nin kadim şehri olan Erzurum’a hak ettiği özel ilgiyi gösterip tekrar kalkınmasını sağlamalıyız.

Erzurum’un sahipsiz olmadığını bilmenizi ister, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 37’nci madde kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 38’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil                 Yaşar Tüzün

                     Trabzon                             Ankara                          Bilecik

                                                          Veli Ağbaba

                                                            Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Malatya Milletvekilimiz Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis çalışmalarından bulduğum her fırsatta Malatya’ya giderek Malatya’nın köylerini, mahallelerini geziyor, sorunlarını dinliyorum. Bugün buradan, Darende’den Kuluncak’a, Arguvan’dan Akçadağ’a, Hekimhan’dan Pütürge’ye, Doğanyol’dan Yazıhan’a, Doğanşehir’den Arapgir’e Malatyalıların Meclise selamlarını ve sitemlerini sizlere iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Malatya, bildiğiniz gibi, Türkiye'nin en güzel illerinden ve en büyük tarım merkezlerinden biri olmasına rağmen, dünyaca ünlü kayısısını ve birçok ürünü barındırmasına rağmen, maalesef hâlâ sulama suyu sorununu çözebilmiş değildir ve bu sorun maalesef artarak devam etmektedir. Sulama suyu Malatya açısından, Malatya’da siyaset yapanlar, özellikle iktidar partisinde bulunanlar açısından utanç verici bir durumdur çünkü Malatyalılar hâlâ, maalesef, kanalizasyon borusunu kırarak kayısılarını, bostanlarını sulamaktadır. AKP sadece kayısıya kötülük etmemiştir. Malatyalılar, maalesef, Malatya’nın merkeze bağlı Dilek gibi, Topsöğüt gibi merkezlerinde artık bostan ekemez ve biberini, domatesini manavdan alacak duruma düşmüştür. Onların adına, Malatyalıları bu duruma düşürenlere yazıklar olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, daha önce Mecliste konuşmalar yapmıştım, demiştim ki: AKP sulama barajı yapıyor ama kanal yapmayı unutuyor. Sonra, bu kanalın ihalesi, bizim sözlerimiz üzerine üç yıl sonra yapıldı, hem Boztepe Barajı’na hem Kapıkaya Barajı’na kanal yapılarak beş yıl sonra Malatyalılar suya kavuştu.

Yine, Türkiye’de örneği olmayan şaka gibi bir olayı Doğanşehir ilçesine bağlı Söğüt beldesinde yaşadık. Değerli arkadaşlar, kocaman gölet var, su yok. Bakın, fotoğrafları burada. Fotoğrafları iktidar partisi milletvekilleri de görsün. Burada gölet var kocaman. Söğütlüye “Gölet yapacağız.” diye söz vermişler, göleti yapmışlar ama su tutmuyor. Bakın, tekrar söylüyorum, göleti yapmışlar ama su tutmuyor. Seçim zamanı Söğütlüleri kandırmışlar, oylarını almışlar, işlerine bakmışlar. Bakın, burasını, bu yaz çektiğimiz görüntüyü AKP’lilere gösterelim, belki, biraz görürler de “Bunu nasıl yaptık, nasıl denetlemedik, bu müteahhide nasıl para verdik?” diye düşünürler. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, yine daha önce belki Türkiye’de yaşamadığımız bir olayı Malatya’da yaşadık, onu da anlatayım. Rahmetli hemşehrimiz, hemşehrisi olmaktan gurur duyduğumuz, Türkiye'nin, herkesin ortak sevgisini kazanmış Kemal Sunal’ın bir filmi var; Propaganda filmi. Aynen Propaganda filminde yaşanan olay Malatya’da yaşanıyor. Darende’ye bağlı bir köyümüz âdeta Batı Şeria ile Gazze gibi bölünmüş, insanlar kendi köylerinde mülteci durumuna düşürülmüş.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Nerede yaşanmış?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Darende Hacılar’da kurulan HES önce -suyu satılarak- köyü bölmüş, ardından yüzyıllardan beri köylünün kullanmış olduğu, köyü ortadan ikiye bölen yol HES’in firmasına, patronlarına, iş adamlarına satılmış, peşkeş çekilmiş. Değerli arkadaşlar, atalarının, dedelerinin kullandığı yol birkaç liraya satılmış; olacak iş değil. AKP Malatya’da dağları sattı, ovaları sattı, suları sattı, şimdi de maalesef yolu satıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, o köyde yaşayan Hacılar Şeyhli köylüleri “Allah gözünüzü doyursun AKP milletvekilleri, Allah gözünüzü doyursun.” diyorlar, 200 metrelik yolu, 200 metrede gidecekleri yolu 12 kilometrede gidiyorlar. Köy ikiye bölünmüş; cemaat bir tarafta, cami bir tarafta kalmış. Eğer bu bizim iktidarımızda olsaydı “Köylüye namaz kıldırmıyorlar.” diye propaganda yapardınız. (CHP sıralarından alkışlar) AKP, köylülere namaz kıldırmıyor, bayram namazı kıldırmıyor, cuma namazı kıldırmıyor. Niye?

KADİR AYDIN (Giresun) – Bir cami de oraya yaparız.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, niye? Arkadaşlar, köyü ortadan ikiye bölmüş, 200 metrelik bir yol var böyle, bu yolun burasında bir bariyer, burada bir bariyer, köylülerin bir kısmı burada, bir kısmı burada.

SALİH CORA (Trabzon) – Düzeltiriz.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Köylü burada, mezarlık burada. Diyor ki: “AKP bize Fatiha okutmuyor.” Size söylüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, arkadaşlar, dede torununu göremiyor, baba kızını göremiyor, âdeta Hacılarlı, Şeyhlilerli yakınlarının başına Fatiha okumaya gidemiyorlar. Bu köylüler -AKP milletvekilleri bilir- size yıllarca oy vermişler. Şimdi, diyorlar ki: “Verdiğimiz oy, gözünüze, dizinize dursun!” Onların mesajını ben size iletiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Hangi köy?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Seçim olursa bir daha oy verecekler.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Arkadaşlar, bu seçimde dersinizi aldınız orada, onu da söyleyelim.

Sayın Başkan, tabii, benim Malatya’nın sorunlarını beş dakikaya sığdırmam mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Beş gün verseniz yine sığdırmam mümkün değil ama birazcık ilave yaparsanız sözlerimi toparlarım.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Malatya’nın en büyük sorun sensin.

BAŞKAN – Ben bir dakika daha ilave ediyorum.

Buyurun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, yine Türkiye’de yaşanan bir durum var; biliyorsunuz, AKP iktidarı, kendi yandaşı olmayan memurların tayinini sık sık çıkarıyor. Arkadaşlar, bir durum var ki yine evlere şenlik; Malatya’daki kamu kurumlarının tayinini çıkarıyor. Bir daha söylüyorum: AKP, Malatya’daki kamu kurumlarının tayinini çıkarıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Nereye?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Niye? Anlamak mümkün değil. Bakın, Nüfus Müdürlüğü Valilik binasındaydı, sonra kiralık yer tuttular. Diyorsun ya “Niye?” Çünkü kiraya tuttuğunuz yer muhtemelen AKP’li bir yöneticinin yakınıdır. “Niye?” diyorsun ya, cevabı da orada.

SALİH CORA (Trabzon) – İnsanları töhmet altında bırakmayın, doğru bir yaklaşım değil.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, Halk Eğitim Merkezi 3 kez yer değiştirmiş, Fen Lisesi, Kernek Anadolu Lisesi 3 kez, İŞKUR’un binasının, Sosyal Güvenlik Kurumunun tayini çıkmış.

Yine, değerli arkadaşlar, bir şey daha var ki bir de İl Halk Kütüphanesi var, Malatya’yı belki birileri bilmez, Malatya’ya çok sık gelmeyenler bilmez, Malatya büyükşehir. Bizim İl Halk Kütüphanemiz var, önce onun da tayinini çıkardılar, kütüphanenin tayinini çıkardılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkan, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN – Toparlayın, buyurun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – 800 bin nüfuslu Malatya’da kütüphane yok. Önce kırk yıldır hizmet veren kütüphaneyi Beşkonaklar’da bir binaya taşıdılar, şimdi o da yok, nereye gittiğini bilen yok değerli arkadaşlar.

Bakın, bir hikâye var ya, diyorlar ya: “Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu.” Kütüphane nerede? Kütüphane yandı, bitti, kül oldu. Malatya’da kütüphane yok, kütüphane!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Cumhurbaşkanımızın hikâyesini anlatıyorsun.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Sizin çocuklarınız özel kurslara gidiyor ama Malatyalı fakir fukara çocuklar ders çalışacak yer bulamıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Laf atarsın, senin tuzun kuru ama Malatyalı fakir fukara nerede okuyacak, nerede? Sen zenginsin tabii! Özel hoca tutuyorsun, özel kursa yolluyorsun! Malatyalı nerede...

Saygılar sunuyorum.

Başkanım, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 38’inci maddesinde geçen “ne şekilde” ibaresinin “nasıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Nimetullah Erdoğmuş                 Kemal Peköz                  Nuran İmir

                     Şanlıurfa                             Adana                           Şırnak

                   Zeynel Özen                     Züleyha Gülüm         Hüseyin Kaçmaz

                     İstanbul                            İstanbul                          Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Nimetullah Erdoğmuş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erdoğmuş.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) – Veli Vekilimden sonra konuşmak biraz zor olacak ama deneyeceğim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım ve hazırun; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Bu hafta içerisinde tabii birçok konu gündeme geldi. Ben üç konuyla ilgili hülasa bir şekilde sizlere birtakım düşüncelerimi arz etmeye çalışacağım.

Öncelikle, bir önceki dönemin Eş Genel Başkanı Sayın Demirtaş’ın rahatsızlığı nedeniyle hepimiz müteessir olduk. Buradan kendisine geçmiş olsun derken cezaevi yönetiminin tutumunu şahsen ben -anlayış kıtlığıma veriniz- anlamış değilim. Adalet dağıtıcısı olarak ki adalet dağıtıcılarının başı olan Sayın Bakan inşallah, bu konuyla ilgili üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiştir ve getirecektir.

Değerli arkadaşlar, engellilerle ilgili, yine gelip geçen her mevzu gibi onların da bir gününü burada ihya etmiş olduk, konuştuk. Aslında, engellilik durumu her şeyden önce ahlaki bir meseledir. Ahlaki bir mesele olduğu için de gelip geçmesi mümkün değil. Neden mümkün değil? Bakınız, bir örnek vermek istiyorum. Kur'an-ı Kerim’de İslam Peygamberi’nin alnından soğuk terler döktüren, onu kendinden geçirip bayıltan bir sure var. Bu surenin adı Abese suresi. “Abese” kelime anlamı itibarıyla “yüzünü ekşitmek” demek. Olay şudur: Hazreti Peygamber Mekke’nin o günkü muktedirleriyle beraber, güç sahipleriyle, sermaye sahipleriyle, yöneticileriyle beraber toplantıdayken Abdullah İbn Ummi Mektûm, Hazreti Peygamber’in meclisine girip -ve henüz Müslüman da değil kendisi- o meclise girip kendisiyle ilgilenmesini ister. O esnada Hazreti Peygamber misafirleriyle, o günkü heyetle toplantı hâlindeyken ona gereken ihtimamı göstermez ve bu sure iner. “Kıyamete kadar, yeryüzü durdukça yüzünü ekşitti, sırtını döndü, ilgi ve alaka göstermedi.” şeklinde ilahi bir ikazla Hazreti Peygamber uyarılır. Neden? Çünkü onun huzuruna giden, gözleri görmeyen bir şahıs, bir hemşehrisi, bir şehirlisiydi. Bakınız, değerli arkadaşlar, bütün Kur'an-ı Kerim için demiyorum, sadece Abese suresiyle ilgili İslam dünyası bir sınava tabi tutulsa kaçta kaçı bu sınavdan başarılı bir şekilde çıkar, sizin takdirlerinize bırakıyorum.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bundan ne anladık? Derdi ne yani? Ben anlamadım, siz anladınız mı bir şey?

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – İkinci bir husus: Alevilerle ilgili…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ben anlamadım. Ne anlatıyor?

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Ben konuşayım, siz -buyurun, kürsü burada- gelip konuşursunuz.

BAŞKAN – Sayın Erdoğmuş, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın Eronat, lütfen…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen işine bak.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Müsaade edin, sözlerimi tamamlayayım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen işine bak.

BAŞKAN – Sayın Eronat…

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Sözlerimi tamamlayayım müsaade ederseniz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Tamamla.

BAŞKAN – Sayın Erdoğmuş, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Arkadaşımla konuşuyorum ya, biz kendi aramızda konuşuyoruz.

SALİH CORA (Trabzon) – Sizinle alakalı bir durum yok.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yarası var herhâlde!

BAŞKAN – Sayın Eronat, lütfen, rica ediyorum…

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Şimdi, Alevilerle ilgili yeni bir şey değil bu yaşanan olay. Alevi evlerinin işaretlenmesi yeni düzenlenen bir sahne değil. Aslında, yüzyılların bir birikimi sonucu yanlış bir bilgilendirme, kirli bir bilginin sonucu Alevilikle ilgili içinde bulunduğumuz bir durum var.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalancısın!

SALİH CORA (Trabzon) – Yalan, çok büyük bir yalan bu.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Provokasyon, tamamen provokasyon o.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyelim.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Ben çok kısa bir şekilde Aleviliği tanımlamak istiyorum, siz de itiraz edin.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Alevilikle ilgili hiçbir sorun yok.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Alevilik “hakperestlik” demektir, Alevi demek “hakperest” demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sana ekmek çıkmaz buradan.

BAŞKAN – Sayın Eronat…

Tamamlayın Sayın Erdoğmuş.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Alevi demek “mesleği muhabbet olan” demektir. Bunu onların cemlerinde, onların sazlarında, onların sözlerinde, onların divanlarında görmekteyiz ve biz buna şahidiz.

SALİH CORA (Trabzon) – Buna bir itirazı olan yok. Buna itirazı olan mı var?

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Bu konuda da ülkemizin ve diğer kültürel çevrelerin ve Aleviliğin dışındaki diğer mezheplerin sicilinin çok da düzgün olmadığını İfade etmek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Toplumu ayrıştırmayın.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Senin görüşün.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Vekilim, hiç yakışmadı size. Türkiye’nin Alevi-Sünni meselesi yoktur. Sorun çıkarmayın.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ekmek çıkmaz ona.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 38’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

              İmam Hüseyin Filiz                  Dursun Ataş      Arslan Kabukcuoğlu

                    Gaziantep                            Kayseri                        Eskişehir

                Fahrettin Yokuş                    Hasan Subaşı        Hayrettin Nuhoğlu

                       Konya                              Antalya                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Arslan Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kabukcuoğlu, süreniz beş dakika.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; tüm kadınlarımızın Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum.

Kurucu Önderimiz Atatürk 5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin ardından demiştir ki: “Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak bugün Türk kadının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır.” Kadınlara bu hak Fransa’da 1944 yılında, Medeni Kanunu aldığımız İsviçre’de ise 1971 yılında tanınmıştır.

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener partimizin kurulduğu günden bu yana yüzde 25 kadın kotasını uygulayarak kadınlarımızın sadece seçim dönemlerinde değil, siyasetin her alanında özne olarak yer almasını sağlamıştır.

Görüşülmekte olan torba yasanın 38’inci maddesinden bahsedeceğim.

Kamunun nasıl ve ne şekilde personel çalıştıracağı 1965 tarihinde çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla düzenlenmiştir. 657 sayılı Kanun’da 1980 yılında yapılan değişikliklerle 14 kurum kanun kapsamı dışına çıkartılmıştır. Ancak yıllar içerisinde gördük ki bu kanun, 8’i Anayasa Mahkemesinin iptali ve 227’si kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle olmak üzere 235 defa değişikliğe uğramış, tabiri caizse yamalı bohçaya dönmüştür. 657 sayılı Kanun kamuda 4 çeşit istihdam hükmederken 2017 yılında 4/C maddesinin ilga edilmesi ve çeşitli ayrı düzenlemelerle kamuda istihdam şekilleri hiç kimsenin tam olarak bilmediği karmaşık bir yapıya kavuşmuştur. Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Başkanlığından istediğim “Kamuda kaç çeşit istihdam yöntemi vardır?” bilgi talebime verilen cevapta, bunu kimsenin bilemeyeceğini ancak bunun iki yıl kadar bir zaman alabileceğini tahmin ettiklerini belirtmişlerdir.

2016 yılındaki darbe girişimi sonrası bu iş daha da karmaşık hâle gelmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığının İçişleri Bakanlığına bağlanmasıyla, emniyet hizmetleri sınıfına dâhil olmayan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olmadığı hâlde o kanunda sınıf olarak sayılan yeni bir sınıf doğdu. Şöyle ki: İçişleri Bakanlığına bağlı ancak emniyet hizmetleri sınıfında yer almayıp devlet memuru da olmayan jandarma subay, astsubaylarının emrinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı ama 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na da tabi olmayan uzman jandarmalar ile tüm bu personelin emrinde, İçişleri Bakanlığına bağlı ama asker sayılan uzman erbaşlarla karşı karşıya kaldık. Vatandaşımız o hâle geldi ki üniforma giyen bir askerimizin hangi kanuna tabi olduğunu, nereye bağlı olduğunu, yetkileri ve sorumluluklarının ne olduğunu artık bilmiyorlar. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yürürlükte, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu yürürlükte, 6320 sayılı Çavuş ve Uzman Çavuş Kanunu yürürlükte, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu yürürlükte, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu yürürlükte, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu yürürlükte, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu yürürlükte. Hepsinde de üniformalı askerlerin görev, sorumluluk, görevden uzaklaştırılmalarına yönelik hükümler var. Bu hükümlerin birbiriyle çelişenleri de var. Torba yasalara konulan ek maddelerle zaten kırk yamalı bohça hâline gelen personel rejimini iyice karmaşık hâle getirmek yerine, kamuda istihdam edilen tüm personeli kapsayacak, Anayasa’mızın emrettiği gibi her çalışanın aynı haklardan eşit ve adil bir şekilde yararlandığı, her çalışanın sorumluluğunu bildiği doğru düzgün bir personel kanununun yapılması gerekir. Emeklilik sistemini altüst ettiniz, bari çalışanların sistemini düzgün yapınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubu olarak, teklifin geri çekilmesini ve kamu hizmetlerinde sadelik, şeffaflık, hesap verilebilirlik ilkelerine uygun bir personel mevzuatının üzerinde çalışılarak Meclisimizde hazırlanmasını istiyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... 38’inci madde kabul edilmiştir.

39’uncu madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil                 Yaşar Tüzün

                     Trabzon                             Ankara                          Bilecik

                                                     Deniz Yavuzyılmaz

                                                           Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Deniz Yavuzyılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifindeki 64’üncü maddeye göre, kumarla etkin mücadele için kumar oynayanlara verilen 100 TL’lik ceza 1.000 TL’ye çıkarılmaktadır. Yeter mi? Yetmez. Neden? Çünkü vatandaşlarımız bir şekilde kumara yöneliyor; sebebi, yasal yoldan oynatılan şans oyunlarının üzerindeki büyük şaibe.

Bakın, bir Türkiye rekoru: Yirmi üç yıldır aynı firma her yıl uzatma alarak Millî Piyangodan ihale alıyor. Bu firma, Millî Piyango İdaresinin yazılımlarını yapıyor, danışmanlık, müşavirlik hizmetleri veriyor, çekiliş ürünlerini satıyor yani bir nevi çekilişleri yönetiyor. Bu firma, Sayıştay raporlarında bakın nasıl geçiyor. Bir KİT Komisyonu üyesi olarak… Bakın, Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğüyle ilgili Sayıştay Raporu’unda deniyor ki: “Bu firma, Amerika’nın Delaware eyaletinde Rhode Island’da tescil edilmiş olan ‘GTECH Corporation’ adındaki Amerika merkezli bir firma.” Bu firma aynı zamanda 2016 yılının Ekim ayında unvan değişikliği yapıyor, “IGT Turkey” adını alıyor. IGT yani International Game Technology.”

Bu silah ticareti gibi dünyada çok yüksek bir kâr oranı olan, hesaplanamayan ancak hesaplanabildiği ölçüde 300-400 milyar euroluk bir piyasa. 1996 yılından itibaren ilk beş yıllık ihalesini aldıktan sonra bu firma, her yıl otomatikman yenilenen ihalesiyle birlikte, Millî Piyangonun çekilişlerini bir nevi yöneten bir konuma geliyor. Bu konuyla ilgili yaptığımız araştırmaları derinleştirdik, Meclisin arşivlerine girdik. Arşivlerinden yirmi yıl geriye giderek Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını teker teker inceledik, sayfa sayfa inceledik. Bu raporlara göre, 2001 yılında yetkililer, bu konuda oluşacak bir tekelin Millî Piyango üzerine getireceği şaibe nedeniyle, bu tekeli kırmak için TÜBİTAK ve HAVELSAN’a yetki veriyor. TÜBİTAK ve HAVELSAN 52 bin dolar bir bütçe oluşturuyor, on altı haftalık bir çalışma programı yapıyor ve bu doğrultuda, yazılımı yapacak olan personelle ilgili de bir altyapı oluşturuyor.

Sonrası… 2008 yılına kadar TÜBİTAK ve HAVELSAN’ın yapmaya çalıştığı yerli ve millî yazılım engelleniyor, yine bir lobi tarafından engelleniyor ve neticesinde de 2008 yılından sonra ne Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında ne Sayıştay raporlarında TÜBİTAK ve HAVELSAN’la ilgili, bu konularla ilgili bir yazılım çalışmasından bahsedilmiyor. Millî Piyango İdaresinin 2017 yılı Sayıştay Raporu’nda deniyor ki: “İdarenin 1996 yılından beri, sayısal oyunlar sistemi, oyun işletim sistemi yazılımını ve merkezî sistem donanımlarını aynı firma üzerinden yürüttüğü, bu durumun idare açısından sakıncaları olduğu aşikârdır. Bu nedenle, yapılacak ihalelerin rekabete açık hâle getirilerek birçok firmanın ihaleye katılabilmesi temin edilmiş olacaktır.” Sayıştay bas bas bağırıyor “Millî Piyango İdaresinin üzerinde büyük bir şaibe var.” diyor. Millî Piyango İdaresinin yazılımını yerli ve millî yapmak yerine, yapılan özelleştirmeyle birlikte bir konsorsiyum üzerinden yine yabancı şirket ortaklı hâle getirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – Bu da ileride, aynı TÜRK TELEKOM’un ihalesinde olduğu gibi fiyaskoyla sonuçlanmaya açıktır. Millî Piyango İdaresinin ve şans oyunlarının üzerindeki büyük soru işaretlerini kaldırmak AKP Hükûmetinin üzerinde bir borçtur. Aynı zamanda yazılımı yapan ve data on-line ürünlerini satan firmalar hangi rakamların oynandığını, bu çekilişlerde hangi rakamlara büyük ikramiyelerin çıkabileceğini, hangi rakamlara ise çıkmayarak kasaya kalacağını da bilmektedir. Bu da milyar dolarlık Türkiye piyasası açısından büyük bir tehlikedir ve Türkiye ekonomisinin de speküle edileceğinin en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Dolayısıyla bu konuyla ilgili tedbir alınması ve ihalelerinin şeffaf bir şekilde yapılması büyük bir zarurettir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesinde geçen “yürürlükten kaldırılmıştır” ibaresinin “bu madde ile yürürlükten kaldırılmıştır” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Murat Çepni                       Kemal Peköz                  Nuran İmir

                       İzmir                               Adana                           Şırnak

                   Zeynel Özen                     Züleyha Gülüm         Hüseyin Kaçmaz

                     İstanbul                            İstanbul                          Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Murat Çepni.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; bugün milyonlarca emekçiyi ilgilendiren asgari ücret belirlemesi sürecindeyiz. Asgari ücretle yaşayan ve asgari ücrete yakın maaş alan, çalışan 10 milyon işçi ve emekçi yaşanabilir bir ücret beklentisi içerisinde. İşçi sınıfı kimseden yardım beklemiyor, kimseden sadaka beklemiyor, kimseden hoşgörü beklemiyor; emeğinin karşılığını istiyor yani sermaye tarafından el konulan emeğinin karşılığını istiyor, yüzde 1’in iktidarından yüzde 99’un hakkını istiyor yani işçi sınıfı kendisinin olanı istiyor.

Asgari ücret, kapalı kapılar ardında, saray odalarında hesaplamaların değil, doğrudan siyasi bir mücadelenin konusudur. Asgari ücret, toplumsal bir sözleşmedir; ülke kaynaklarının, daha fazla kârdan başka tek bir derdi olmayan sermaye çevrelerine mi yoksa üreten ve yaratan halka mı aktarılacağının göstergesidir, meselesidir. Asgari ücret süreci, halktan vergilerle toplananların teşviklerle, hortumlarla, yolsuzluklarla patronlara aktarılmasına karşı mücadelenin sürecidir.

Türkiye, Avrupa’nın en düşük asgari ücrete sahip ülkelerinden bir tanesi. Asgari ücretin yarısına yakını da vergi ve kesintilere gidiyor. Peki, hangi koşullarda asgari ücret tartışmasındayız? Türkiye’de yüzde 1’lik kesim toplam zenginliğin yüzde 50’sine hükmediyor, gasbediyor; yüzde 99 ise sadece ve sadece yüzde 47’sine ancak erişebiliyor ve AKP sürecinde büyüyen tek şey, bu makasın kendisi. Yani AKP’li yıllarda zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oldu.

4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.397 TL, yoksulluk sınırı ise 6.610 TL. Birkaç kalemin son bir yıldaki zam oranlarına baktığımızda şunları görüyoruz değerli arkadaşlar: Elektrik yüzde 44,2; doğal gaz yüzde 44, tütün ürünleri yüzde 40; ulaşım, toplu taşıma yüzde 40; çay yüzde 32, şeker yüzde 16, köprü geçiş ücretleri yüzde 47, yurt dışı harçları yüzde 33 oranında zam almış son bir yılda.

SALİH CORA (Trabzon) – Fındık?

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – On iki aylık ortalamalara göre enflasyon yüzde 16,81 düzeyinde. TÜİK verilerine göre, ortalama gıda enflasyonu yüzde 22,5; ev eşyası enflasyonu yüzde 22,77. Evet, işçi sınıfı ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı açlık ve yoksulluk tablosu tam olarak bu.

Asgari ücret açısından dün ile bugün arasındaki farka baktığımızda yine enteresan, çarpıcı rakamlara ulaşıyoruz. Bir emekçi maaşıyla 2004 yılında 23 çeyrek altın alınırken 2019’da 9 adet çeyrek altın alınabiliyor. Yine, bir maaşıyla 2018’de 1.070 dolar alabilirken 2019’da 748 dolar alabiliyor. İşte, AKP’nin tozpembe tablosu, gerçek ve hakikatler tam olarak bunlar. Evet, yolsuzluk ve savaş siyaseti altında ölmemek için yaşamaya çalışan emekçiler ya kölelik koşullarında çalışmakla ya da işsizlikle karşı karşıyalar; ya güvencesiz çalışmakla ya da işsizlikle karşı karşıyalar; ya kendi canlarına kıyacaklar çaresizlik içerisinde ya da kendilerine bu zulmü yaşatan kapitalist soygun düzenine karşı mücadeleyi yükseltecekler. İşte bu koşullarda, bu görüşmelerde DİSK’in asgari ücret talebi 3.200 TL. Evet, bugün asgari ücret, işte bu tablonun üzerinde, yaşanabilir bir düzeyde olmalıdır.

SALİH CORA (Trabzon) – DİSK kendi çalışanlarına veriyor mu 3.200 lira?

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Emek ve demokrasi güçleri bir dizi kentte miting düzenliyor. “İnsanca yaşamak istiyoruz.” başlığı altında, işten çıkarmalar yasaklansın, güvenceli emeklilik hakkı sağlansın, EYT’lilerin talepleri kabul edilsin, İşsizlik Fonu işçilere verilsin, asgari ücret vergiden muaf tutulsun talepleriyle 8 Aralıkta İstanbul’da, 21 Aralıkta Mersin’de, 22 Aralıkta Diyarbakır’da ve 11 Ocakta İzmir’de bölge mitingleri düzenleniyor.

Evet, işçi sınıfı ve emekçiler ve tüm halklarımız tıpkı dünyanın dört bir tarafında sınıf kardeşlerinin yaptığı gibi alanlara çıkmalı, iş, ekmek, özgürlük mücadelesini yükseltmelidir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 39’uncu maddesinde yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Tuba Vural Çokal                    Dursun Ataş               Hasan Subaşı

                      Antalya                             Kayseri                          Antalya

                 Ayhan Altıntaş                   Fahrettin Yokuş     İmam Hüseyin Filiz

                      Ankara                              Konya                        Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Tuba Vural Çokal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu torba kanun teklifinde, keyfîliğin önünü açacak, vatandaşların kişisel verilerinin gizliliğinin çiğnenmesine neden olabilecek çok sıkıntılı maddeler olduğunu açıkça görüyoruz. Mesela, 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu’nda yapılan değişiklik planına göre, birinci sınıf memurların bu statülerini kaybetmelerinde nihai karar yetkisi İçişleri Bakanına veriliyor. Ömürlerini devlete hizmete adamış kişilerle ilgili nihai kararı bir siyasinin vermesi kabul edilemez. Partisi ya da siyasi kimliği ne olursa olsun bir siyasetçiye devletin tecrübeli memurları hakkında bu kararları alabilme yetkisini vermek çok büyük bir yanlış olur; bu, devlet geleneğimizle bağdaşmaz. Birinci sınıf devlet memurlarına bu unvanı, kendileri gibi tecrübeli devlet adamlarından oluşan bir komisyonun vermesinin ve geri almasının doğru olduğunu düşünüyorum.

Bir de Dernekler Yasası’yla ilgili madde var. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 23’üncü maddesi değiştirilerek derneklere, tüm üyelerini ve bunların kimlik bilgilerini idareye bildirme zorunluluğu getiriliyor. Demokrasiyle bağdaşmayacak, sivil toplum örgütlerine çok büyük zarar verecek bu maddenin burada görüşülüyor olması bile abestir, sivil toplum kuruluşlarının ruhuna ve varlık sebebine aykırıdır. Bu, zaten güçlükle ayakta duran sivil toplum kuruluşlarının üye bulamamalarına neden olur.

Bir ülkenin sivil toplum kuruluşları ne kadar güçlüyse o kadar güçlüdür. Sivil toplum kuruluşları hayatın içinde ne kadar fazla olursa, ülkenin sorunlarına ne kadar fazla eğilirse ülkemiz daha yaşanabilir bir ülke olacaktır. Bizlere düşen de sivil toplum kuruluşlarını desteklemek, onların sivil kalmalarını sağlamaktır. Ancak bizler sivil toplumu güçlendirecek yasaları, sivil toplumların bağımsızlıklarını teminat altına alacak çalışmaları yapmak yerine, sivil toplum örgütlerinin yeni üye bulmalarını zorlaştıracak kanunları konuşuyoruz burada.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri, bizler milletin vekilleriyiz, önceliğimiz millet ve milletin sorunları olmalı. Bugün kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıl dönümü. Kadına seksen beş yıl önce bu hakları veren bir devlet bugün kadın cinayetleriyle boğuşuyor. “Birini öldürecektim, rahat öldüreceğim birini aradım.” diyen bir manyak elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda dolaşıyor, gencecik kızımızı katlediyor; biz burada “Hayatını devlete adamış memurun elde ettiği bir sıfatı İçişleri Bakanı kaldırabilsin mi?”yi tartışıyoruz. İnsanlar yokluktan, açlıktan, çaresizlikten kendi evlatlarını, eşlerini öldürerek intihar ediyor; biz burada “Trafikte kimlerin arabasında çakar olsun?”u tartışıyoruz. Asgari ücretliler perişan, çiftçi artan maliyetler nedeniyle toprağını ekemeyecek hâlde, emekli pazara gitmektense mezara gitmeyi tercih eder durumda, pazarda zamlanmayan ürün neredeyse yok; bizler ise “Hangi yetkiyi verelim?”i oyluyor ve konuşuyoruz. Cumhurbaşkanına hakaret edenlere karşı tavrınızı asayiş için de bekliyoruz. Adam elini kolunu sallaya sallaya cezaevinden kaçmış, potansiyel suç makinesi; biz burada ülke daha iyi olsun diye çalışan sivil toplum kuruluşlarının üyelerini fişlemeyi konuşuyoruz. İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, Gaziantep’te, Urfa’da, Hatay’da hiç Türkçe konuşulmayan mahalleler var, aç kalsan Türkçe isteyerek ekmek bulamayacaksın.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Gaziantep’te öyle bir şey yok.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – Gidip gezin o zaman.

Haydi, Suriyelileri “savaş” falan dediniz, doldurdunuz. Bu kadar Afgan’ın, Afrikalının, Libyalının, Iraklının, İranlının elini kolunu sallaya sallaya bu ülkeye gelmesi normal mi? Tabii ki değil. Eğitim diyoruz, devlet okullarının yarısı tek kelime Türkçe konuşmayan göçmen çocuklarla dolu. Senin ülkene kaçak giriş yapan, kimseye hesap vermeden yaşayan milyonlarca kişinin kaydını almayan devlet, derneğe üye olanın kimlik bilgilerini bilmek istiyor. Sağlıkta skandallar almış başını gitmiş, fıkra gibi bir ülke. Son dönemlerde yaşadıklarımızı ancak fıkralarda görürüz.

On iki bin yıllık Dipsiz Göl’ü define aramak için devlet gözetiminde yok ettiniz. Bunu başka bir ülkede ancak absürt bir komedi filminde görebilirsiniz, tabii hayal eden bir senarist bulabilirseniz.

AKP tarafından Meclise getirilen ve AKP oylarıyla Meclisten geçen yasayı aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan veto etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çokal.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – Yüz binlerce kişinin sağlığını hiçe sayan bu yasayı Meclise getiren arkadaşlar da yasayı veto ettiği için Cumhurbaşkanına teşekkür etti.

Ha, bir de bebeğe tektaş yüzük takan müşavirler var bu ülkede. Hukuk olan bir ülkede bu müşavire “Bu şatafatı nasıl yaşıyorsun, nasıl aldın, nasıl elde ettin?” diye hesap sorarlar. Çok sevdiğim bir benzetmeyi buradan söylemek istiyorum: “Bu ülke, emeklilikte yaşa takılanlardan sonra emeklerken tektaşa takılan bebekleri bile gördü.” deyip Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39’uncu madde kabul edilmiştir.

40’ıncı madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 40’ıncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Yaşar Tüzün                       Nihat Yeşil                  Ahmet Kaya

                      Bilecik                              Ankara                          Trabzon

                                                         Özgür Ceylan

                                                           Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine söz isteyen Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Özgür Ceylan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ceylan.

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Teklif’in 40’ıncı maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasama faaliyeti açısından AKP klasiğine dönüşen bir torbayla daha karşı karşıyayız. Toplam 30 farklı kanun ve KHK’de -98 madde- değişiklik öngören teklifi görüşüyoruz. Farklı alanlardaki düzenlemeleri sayısal çoğunluğunuza rağmen böyle torbaya doldurarak aceleyle getirmenizdeki mantık izaha muhtaçtır.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin neredeyse bütün hücrelerine yerleşen FETÖ mensuplarının tertiplediği alçak darbe teşebbüsü sonrasında TSK’nin yapısının baştan aşağıya değiştirilmesine tanıklık ettik. Bu kapsamda Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı alelacele Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve teşkilat yapısından çıkarılarak silahlı bir genel kolluk kuvveti statüsüne dönüştürüldü. Tabii, bu değişiklikler enine boyuna tartışılmadığından, ölçülüp biçilmeden el yordamıyla yapıldığı için o günden bu yana onlarca değişiklik yapılması gündeme geldi, gelmeye de devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz madde sebebiyle Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nu inceleme fırsatı buldum. Evet, şu anda Silahlı Kuvvetler bünyesinde görev yapan personelin arzu ettiği bir düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz.

926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nda astsubaylıktan subaylığa geçenler bakımından rütbe yaş hadlerinin yeniden tanzim edilmesini sağlamış olacağız. Ancak ilginç olan nokta, milletimizin göz bebeği olan kurumun personel kanununda 98 maddenin ek geçici madde ve onlarca ek maddeyle düzenlenmiş olmasıdır. Bu durum bende TSK Personel Kanunu’nun Silahlı Kuvvetlerin ve personelinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden yazılması ihtiyacı olduğu kanısını doğurmuştur.

Değerli milletvekilleri, Sahil Güvenlikten Jandarmaya, Emniyetten derneklere, Suriyelilerden TBMM üyelerine, askerî gazinoların özelleştirilmesine kadar her şeyin iç içe geçtiği bir teklif bu.

Özelleştirme deyince… Türkiye’nin özelleştirme yolculuğunda emekçiler açısından yaşamı çekilmez kılan 24 Ocak Kararlarını milat olarak alabiliriz. O tarihten bu yana iktidara gelen sağ siyasal çizgi çeşitli özelleştirme girişimlerinde bulunmuştu. Şöyle ki: 1986 yılından 26 Ağustos 2019 tarihine kadar gerçekleştirilen özelleştirme tutarı 70,3 milyar dolardır. Bu özelleştirmelerin 62 milyar dolarlık kısmı AKP iktidarları döneminde gerçekleştirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı 2020 bütçe gerekçesine göre, şu anda Millî Emlak Genel Müdürlüğü devlete ait 7 bin taşınmazı satmak için ilana çıkarmış ve alıcı beklemektedir. Devletin neyi varsa neyi yoksa üç otuz paraya birilerine verilmiş ve elde edilen özelleştirme gelirleriyle de bu ülkenin yoksul, emekçi yığınlarına yönelik dişe dokunur hiçbir yatırım yapılmamıştır.

“Kamu-özel iş birliği” adı altında yürüttüğünüz müşteri garantili projelere 2018 bütçesinden 6,2 milyar, 2019 bütçesinden ise 9,7 milyar kaynak aktardınız. 2020 bütçesinde ise garanti ödemesi olarak ayrılan miktar 18,9 milyar TL olarak görünüyor. Yani milletin büyük bir bölümü, kullanmadığı otoyol ve köprülere, havalimanlarına ve uzak olduğu için gidemediği şehir hastanelerine bu parayı ödeyecek. Kime ödeyecek bu milyarlarca lirayı? Ballı müteahhitlere ödeyecek, hem de farkında bile olmadan. (CHP sıralarından alkışlar)

Ne oldu da bu askerî gazinolara kadar elde avuçta ne varsa yandaşa satma ya da kiralama gayreti içerisine düşüldü? Tank Palet Fabrikasından sonra sıra askerî gazinolara da mı geldi?

Sayın Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan paraların nereye gittiğini her hafta soruyor. Henüz yetkililer konuya ilişkin tatmin edici bir yanıt veremediler. Tutanaklara geçmesi açısından bir kez de ben soruyorum: Türkiye Şehit Yakınları ve Gazileri Dayanışma Vakfı 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplam 309 milyon TL toplanmış mıdır? Toplanan bu para nereye gitmiştir, hangi şehit ve gazimizin yakınına verilmiştir, açıklayın da herkes öğrensin.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 40’ıncı maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İmam Hüseyin Filiz                  Dursun Ataş             Ayhan Altıntaş

                    Gaziantep                            Kayseri                          Ankara

                Fahrettin Yokuş                    Hasan Subaşı      Aydın Adnan Sezgin

                       Konya                              Antalya                           Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekilimiz Sayın Aydın Adnan Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sezgin.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz madde, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde görev yapmakta olan astsubayların subaylığa geçişte tabi oldukları yaş haddini yeniden düzenlemektedir.

Astsubaylar Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer asli unsurları gibi ordumuzun belkemiğidir. Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) astsubayları şöyle tanımlıyor: “Tankların, uçakların, gemilerin, tüm silah ve sistemlerin bakımı, sevk ve idaresi astsubaylardadır. Her bölgeden, etnik kökenden, ekonomik ve kültür seviyesinden gelen Mehmetçikleri askerliğe hazırlamak onların görevidir. Mehmetçik’e en yakın olan onlardır. Şehit düşen evladımızın cansız bedenini topraktan kaldıran da onlardır.”

Ayrıca hatırlamamız gerekir ki astsubaylarımız arasından çok sayıda şehit verdik, çok sayıda gazimiz de var.

Değerli arkadaşlar, iç güvenlikte, asayişte, depremde, sel felaketinde, kargaşada, karışıklıkta, terörde, ordunun her kademesinde ilk müdahaleyi astsubaylar yapmaktadır. Astsubaylar, gerektiğinde subayın da vazifesini üstlenmektedir. Dolayısıyla astsubay kadrolarının moral ve maddi imkânlar yönünden kuvvetlendirilmesi, caydırıcılığımız, egemenliğimiz ve bağımsızlığımız açısından önem taşımaktadır. Hâlihazırda muvazzaf olarak sayıları 100 binin üzerinde olan astsubayların ve yüz binlerce emekli astsubay ailesinin yıllardır çözülmemiş pek çok sorunu vardır.

Düzenledikleri bir imza kampanyasında astsubayların talepleri şöyle sıralanmıştır: Sayın Cumhurbaşkanının 24 Haziran genel seçimlerinden hemen önce Kayseri Komando Tugayında yaptığı bir konuşmada “Hayırlı olsun.” diyerek vadettiği göreve başlangıç dereceleri sorunu henüz çözülmemiştir. Astsubaylar göreve başlangıç derecelerinin yüksekokul mezunları için 9/2, fakülte mezunları için 8/1 olmasını talep etmektedir. Ayrıca, subaylara farklı isimler altında 6 farklı tazminat verilmekteyken astsubaylar bu imkânlardan mahrum bırakılmaktadır. İktidar bu konuyu da bir önceki seçimlerde, 2015 yılında seçim malzemesi yapmış ama hiçbir adım atılmamıştır. Tazminatların astsubaylara da verilmesi Hükûmet programına girmiş olmasına rağmen bu tazminatların on sekiz yılını dolduran görevdeki astsubaylara ve emekli astsubayların tamamına verilmesi sözü hâlâ yerine getirilmemiştir.

Astsubaylar emekli olurken de mağdur edilmekte, çifte standarda maruz kalmaktadır. Subaylara emekli maaşı bağlama oranı yüzde 70-85’ken astsubay, uzman erbaş ve kıdemli binbaşı emeklilerine emekli maaşı bağlama oranı yüzde 40 ile 55 arasındadır. Ayrıca, uzman erbaşların kadro, 3600 ek gösterge ve 6000 sayılı Kanun kapsamında 45-52 yaş haddi mağduriyetleri konusu da önemli bir sorundur. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir aile olma kültürüne zarar vermektedir, eşitsiz muameleye tabi tutulan sınıfların aidiyet duygusunu zedelemektedir.

Astsubaylar, geçtiğimiz yıllar içinde tüm kamu personeline yapılan sicil affının yüz kızartıcı suç işlemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları için de uygulanmasını talep etmektedir. Astsubaylar kendilerine her seçimde vadedilen haklı taleplerini Sayın Cumhurbaşkanına bizzat iletmek için defalarca randevu istemelerine rağmen, bu talepleri cevapsız bırakılmıştır.

Emekli astsubaylar çok daha düşük eğitim düzeyine sahip işçi ve memur emeklilerinden daha alt seviyede, hatta yoksulluk sınırının altında emekli maaşı almaktan mustariptir. 2’nci dereceden emekli olan astsubaylar 3000 olan maaş ek göstergelerinin diğer memurlara verilmesi düşünülen 3600 ek göstergeye yükseltilmesini talep etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Teşekkürler

Ayrıca, 18 yaş altında astsubay sınıf okullarında geçen sürenin, fiilî hizmet süresinden sayılabilmesi talebi bulunmaktadır.

İktidarın bu taleplere kulak vermesi ve yıllardır ihmal edilen, görmezden gelinen düzenlemelerin gerçekleştirilmesi son derece önemlidir.

Silahlı Kuvvetlerimizdeki birlik ve beraberlik duygusunun perçinlenmesi ve iktidarın yanlış dış politikası nedeniyle içinden geçmekte olduğumuz bu zor dönemde yanlışların bütün yükünü çekmek zorunda kalan Türk Silahlı Kuvvetlerinin motivasyonunun en canlı şekilde tutulabilmesi açısından iktidarı astsubaylarımıza sahip çıkmaya davet ediyorum.

Genel Kurula saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sayılı Kanun Teklifi’nin 40’ıncı maddesinde geçen “aşağıda” ibaresinin “aşağıdaki şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Züleyha Gülüm                  Hüseyin Kaçmaz             Kemal Peköz

                     İstanbul                             Şırnak                           Adana

                    Nuran İmir                        Zeynel Özen

                      Şırnak                             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Züleyha Gülüm. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – “Aşağıda” ile “aşağıdaki”nin arasındaki farkı bir açıklarsanız Sayın Vekilim, çok memnun olacağız gecenin bu saatinde.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Efendim?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Verdiğiniz önergenin sebebini de açıklarsanız çok memnun olacağız.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Dinlerseniz açıklayacağım, dinlemeyi öğrenirseniz iyi olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Dinleriz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

EMRULLAH İŞLER (Ankara) - “Aşağıda” ile “aşağıdaki” arasındaki farkları bir açıklayın.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Arkadaşlar, artık “iyi geceler” diyeceğim “merhaba” diyemeyeceğim, arkadaşlarım “‘Merhaba’ de.” dediler ama iyi geceler artık yani.

Evet, bu ülke çok iktidar gördü, sadece iktidarlar değil, darbeler de gördü, çok zarar gördü, bu halk, çok baskı altında kaldı, zulüm altında kaldı ama bu iktidar gibisini görmedi. Yani gerçekten bu iktidarın halka verdiği zararla, geri dönüşümsüz yarattığı tahribatlarla, bu halk, hiçbir zaman diğer iktidarlarda karşı karşıya kalmadı. Evet, bütün iktidarlar kapitalistti, yoksullardan yana değildi, emekçilerden yana değildi ama halkı bu kadar yok sayan, yoksulu bu kadar görmeyen, bu kadar zulmeden bir iktidar görmedi. Halkın, gerçekten yarına, geleceğine olan umudunu yitirttiniz, en büyük kayıp bu, umudu yitirttiniz. Hayatlarımızdan, yaşamlarımızdan emin olamadığımız bir hayat dayatıyorsunuz.

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) - Gözünüze dizinize dursun!

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Dinlemeyi öğren!

Yarınımızın, geleceğimizin ne olacağını bilmiyoruz, işsiz kalıp kalmayacağımızı bilmiyoruz, zar zor koşullarda krediyle aldığımız evlerimizin elimizden gidip gitmeyeceğinin kaygısıyla yaşıyoruz. Emeklilik, bir hayale dönüştü; başta emeklilikte yaşa takılanlar olmak üzere mezarda emekliliği dayattınız. Eğer ölmezsek de emekli olursak üç kuruş maaşla nasıl geçineceğimizi kara kara düşünmek zorunda bırakıyorsunuz.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Kanunun çıkış tarihini söyler misiniz?

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – İş kazalarında ölüp ölmeyeceğimizin ya da tren kazalarında ya da sokakta sizin yarattığınız şiddetle baş başa kalıp kalmayacağımızın garantisi yok. Geleceğini göremeyen, yarını karanlık olan yoksullar olarak, işsizler olarak, birden çok insan, sayısız insan intihar ediyor. Siz intihara çözümü nasıl buluyorsunuz? Siyanürü yasaklayarak. Siyanürü yasaklayarak çözüm falan üretilmez, intiharların kaynağına gitmek zorundasınız, bu da sizin politikanız. Aslında intihar değil, sizin politikalarınız öldürüyor.

Yargıya güveni sıfırladınız, kimsenin umudu kalmadı adaletten, bir beklentisi yok. Herkes gelip “Tanıdık bir hâkiminiz, bir savcınız var mı?” diye soruyor avukatlara, haberiniz var mı? O da olmazsa, parası olan, gidiyor adaleti mafya aracılığıyla arıyor. Yargının tekelini elinde bulundurduğunuzu, siyasi davalarda kararı yargının değil, sizin verdiğinizi herkes biliyor. Yargıyı, sesini çıkaranı, hak isteyeni susturma aracı hâline getirdiğinizi, yargıyla istediğiniz gibi oynadığınızı da biliyoruz.

Cezaevlerinde, insanları oralara tıktığınız yetmiyor, bir de hasta mahpusları tahliye etmeyerek onların ölümüne sebep oluyorsunuz.

Kadına yönelik erkek şiddetini daha fazla artırıyor, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının önünü açıyorsunuz. Çocuk tecavüzcülerine af getirmek sizin işleriniz. Uyguladığınız şiddet politikaları, sokaklarda, evlerde, mahallelerde, yaşadığımız her alanda şiddeti daha da fazla artırıyor.

Sosyal devlet uygulamalarını tümüyle ortadan kaldırdınız. Evet, eskiden de çok fazla yoktu ama bugün artık esamesi okunmuyor. Her şeyi parayla satın alınır hâle getirdiniz; eğitimden sağlığa, barınma hakkına, havayı, suyu, her şeyi rant alanı olarak görüyorsunuz.

Doğayı talan ediyorsunuz. Nerede bir ağaç görseniz, bir arazi görseniz “Acaba buraya nasıl bir köprü yapsam?” “Buraya nasıl bir alışveriş merkezi diksem de nasıl paralar kazansam?” diye bakıyorsunuz. Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor. Yaşanacak bir ülke bırakmadınız.

KHK’lerle insanları sivil ölümlere terk ettiniz. Hak, hukuk, adalet sizin lügatinizde yok. İnsanların her ne kadar antidemokratik olsa da seçimlere olan güvenini bile yerle bir ettiniz. Seçilenleri, sivil darbelerle, kayyumlarla görevlerinden aldınız; halkın iradesini yok saydınız. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü yerine savaşı, militarizmi dayattınız çünkü barış size kaybettiriyordu. İnsanları birbirine düşman ettiniz. Komşuyu komşuya güvenemez hâle getirdiniz, ihbarcılığı siz yaygınlaştırdınız. Hiçbir değer tanımıyorsunuz, topluma da bu değersizliğinizi dayatıyorsunuz.

Bu ülkeye verdiğiniz zarar yetmedi, emperyalist hayalleriniz, Kürt düşmanı politikalarınız sizi Suriye’ye müdahaleye götürdü. Yetmedi, göçmenleri kendi iktidarınızın aracı hâline getirdiniz. Göçmenleri Avrupa Birliğine tehdit olarak kullanıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Önergeyle ilgili bir kelime etmedin daha. Hani açıklayacaktın?

BAŞKAN – Tamamlayın.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – “Kapıları açarsak altı ay dayanamazsınız, hükûmetleriniz düşer.” diyerek aslında göçmenleri insan olarak görmediğinizi, politikanızın, iktidarınızın bir aracı olarak gördüğünüzü çok açıkça beyan ediyorsunuz. Bunlar da yetmedi, Afrin’i işgal ettiniz, Kuzeydoğu Suriye’yi işgal ettiniz; yetmedi, şimdi de Libya’da emperyalist hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – İşgal değil, hayır; terörle mücadele yapıyoruz!

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) – Arkalarına bakmadan kaçtılar.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Dinleyin, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gülüm.

Buyurun.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Önergeyle ilgili konuşacaktın, ne oldu Sayın Vekil?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kanunla ilgili ne konuştunuz siz?

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Evet, şunu çok iyi bilin ki…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Önergeyle ilgili ne söylediniz?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sükûnetle dinleyelim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hayır, önergeyle ilgili ne söylediler, ona göre oy kullanacağız. Bir şey söylesin ki ona göre oy kullanalım!

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Evet, geri dönülmez tahribatlar yaratmış olsanız da bu ülkede siz kaybediyorsunuz, gidicisiniz.

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Bölücü sensin!

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Evet, yarattığınız tahribatı düzeltmek zor olacak ama halklarımız, kadınlar, emekçiler, yoksullar bilsin ki Halkların Demokratik Partisi var, onun devrimci yoldaşları var, mücadele eden insanlar var ve birlikte kazanacağız. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Terör var, PKK var!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, hatibin kürsüden yaptığı “Kürt düşmanı politika” ithamını asla kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Bunu defaatle açıkladık, Türkiye kamuoyu, aziz milletimiz biliyor. Tekrar açıklamayı, tekrar ifade etmeyi gereksiz görüyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 41’inci madde üzerinde 3 önerge bulunmaktadır. Önergeleri okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 41’inci maddesinin, teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil                 Yaşar Tüzün

                     Trabzon                             Ankara                          Bilecik

                                                          Necati Tığlı

                                                            Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biraz sessiz olalım değerli arkadaşlarım. Bugün biraz sabırlı olacağız, lütfen sükûnetimizi koruyalım.

Önerge üzerinde söz isteyen Giresun Milletvekilimiz Sayın Necati Tığlı.

Buyurun Sayın Tığlı. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ TIĞLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Türk kadını, erkeklerle eşit olduğunu seksen beş yıl önce tüm dünyaya duyurmuşken, maalesef bugün, gördüğü şiddetle, tecavüzle ve cinayetle anılıyor. Türk kadını, 2000’li yıllarla birlikte hızla artan kadın cinayetleri karşısında, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen korunamıyor. Yani kanun var ama uygulayan yok, sözleşme var ama uyan yok.

Eğer kanun ve sözleşme uygulanmış olsaydı, Eskişehir’de Ayşe Tuba Arslan, eski eşi tarafından satırlı saldırıya uğramayacak ve günlerce komada kaldıktan sonra ölmeyecekti. Ayşe Tuba Arslan, gördüğü şiddetten ve uğradığı tecavüzden kurtulabilmek için tamı tamına 23 defa suç duyurusunda bulunmuş ama şikâyetler delil yetersizliği nedeniyle takipsizlikle sonuçlanmıştır yani delil yokmuş. Ne delili arıyoruz? Ne delili arıyoruz, bunu bir düşünmeliyiz değerli milletvekilleri. Kadının ifadesinden daha önemli hangi delil olabilir ki?

Geçtiğimiz gün Adalet Bakanı Abdulhamit Gül “İhmaller yapıldı. Ayşe Tuba Arslan aramızda olabilirdi. Adalet, kapısına gelen kadının feryadına sessiz kalamaz, kulağını kapatamaz. Bu feryadı duymayan uygulama incelenmektedir.” dedi. Ama unuttuğu şuydu: Bunları söylemekle cinayetler engellenmiyor. Cinayetleri engellemenin tek yolu kanunları uygulatmaktır. O kanunları uygulatacak olan, Adalet Bakanıdır ama o Adalet Bakanı, bu Adalet Bakanı değildir. Bu açıklamalara göre, görevini yapamadığını kabul eden Adalet Bakanı bence istifa etmelidir.

Bir de iktidar temsilcilerinin 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi için söyledikleri akla zarar sözler var. Her fırsatta “Kadına yönelik şiddet, küresel bir sorun.” dediniz ama bu sorunun çözülmesi için hiçbir şey yapmadınız. Batı menşeli sözleşmeyi ölçü almadığınızı belirterek “İstanbul Sözleşmesi nas değildir, bizim için ölçü değildir.” dediniz ve bunları söylerken, kadınlar erkekler tarafından öldürülmeye devam etti.

Kıymetli milletvekilleri, kadına şiddetin “ama”sı, “fakat”ı olmaz, olmamalı. Yılın ilk on bir ayı en az 422 kadın öldürüldü ve en az 151 kadın cinsel saldırıya uğradı. Bunları duymak istemiyorsanız, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi harfiyen uygulanmalıdır ve sağda solda 6284 sayılı Kanun’un kaldırılması için yürütülen saçma sapan kampanyalara Dur denilmelidir.

Sizlere Berfin Özek’i de hatırlatmak istiyorum. 19 yaşındaki Berfin Özek, asitli saldırıya uğradı; her ameliyatında ölümle burun buruna geliyor, yüzü tanınmayacak hâlde, bir gözü hiç görmüyor, diğeri de kötü ama savcılık, saldırgan için kasten yaralamadan ceza istiyor. Ve Ceren Özdemir: Katilin on dört yıl önce de 1 çocuğu öldürdüğü, on üç yıl boyunca kaçtığı, geçen sene de hırsızlık yaparken yakalandığı ortaya çıktı. Bu ülkede Ceren, sorumsuzluk yüzünden öldü, ihmal yüzünden öldü. Ceren Özdemir “Doğum günümde hediye almayın, beni unutmayın yeter.” demişti. 6 Aralık, onun doğum günü: Ceren, seni unutmayacağız, unutturmayacağız.

Kadına yönelik şiddetin, taciz ve cinayetlerin önüne geçmek istiyorsanız kadınlara yönelik şiddeti engelleyeceksiniz, şiddet mağdurlarını koruyacaksınız, suçluların cezalandırılması için iyi hâl uygulamalarını ortadan kaldıracaksınız. Unutmayın, toplumsal cinsiyetin dayattığı roller şiddeti doğurur. Bu şiddeti önlemek ve şiddet mağdurlarını korumak, devletin en asli görevidir. Kadın haklarıyla ilgili sorunları çözmeden bu ülkenin beli doğrulmaz.

Bu vesileyle, kadınlarımızın kazandığı seçme ve seçilme hakkının yıl dönümünde Zübeyde Hanım’ı, Gördesli Makbule’yi, Halide Edib Adıvar’ı, Erzurumlu Kara Fatma’yı, Şerife Bacı’yı, Sabiha Gökçen’i, Türkan Saylan’ı ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ TIĞLI (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tığlı.

NECATİ TIĞLI (Devamla) - ...daha birçok cumhuriyet aydını Türk kadınını rahmetle anarken tüm kadınlarımızın 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 41’inci maddesiyle değişiklik yapılmakta olan 2918 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan (h) bendinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Ayhan Erel                   İmam Hüseyin Filiz Dursun Ataş                          

                     Aksaray                           Gaziantep                        Kayseri

                 Ayhan Altıntaş                 Hayrettin Nuhoğlu

                      Ankara                             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erel.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; görüşülmekte olan kanun teklifinin 41’inci maddesi üzerinde partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi gönülden selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 41’inci maddesinde, değişiklik yapılmakta olan madde 5’in (h) bendiyle kanunun metnine “sürücü sicili” diye kavram yerleştirilmiştir. Hukuk sisteminde böyle bir kavram mevcut olmayıp kanunun “Tanımlar” bölümünde de bir açıklama getirilmemiştir. Ehliyet alımında sürücülerin hangi mahrem bilgilerinin sürücü sicili adına talep edileceği belli değildir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığına bu sicilde yer alan bilgileri yasal istisnalar hariç paylaşabilme yetkisi verilmektedir. Bu verilerin kime, hangi şartlarda, hangi sınırlılıkta verileceği belli değildir. Bu, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması anlayışına karşı, vatandaş açısından büyük sıkıntılar doğurmaktadır. Bu kapsamda, maddenin kanun metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz.

Başta Sayın Genel Başkanımız, eşim, kızım olmak üzere bütün kadınlarımızın Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutluyorum. Bilimsel ve teknolojik ilerlemenin mimarları olan, bilim ve teknolojiyle ülkemizi kalkındıracak, fikirleriyle her daim üretkenlik gösteren, farklı çalışmalar ve projelerle, bilgi ve becerilerle hayatımıza verimlilik katan başta oğlum, kızım olmak üzere, 5 Aralık Mühendisler Günü’nü kutluyorum.

Aynı zamanda, bugün Dünya Toprak Günü. Yaşanabilir bir dünya için bütün zenginliklerin en büyük kaynağı olan topraklarımızı, Âşık Veysel’in gönül gözüyle gördüğü, “Benim sadık yârim kara topraktır.” dediği dizelerinde insanoğlu için toprağın önemini vurguladığı gibi, çoraklaştırmadan, yok olmasına fırsat vermeden, el ele vererek korumalıyız. Atatürk “Toprak o kadar cömert ki, dökülen her damla, alın terinin karşılığını verir.” buyurmuştur. Sağlıklı yaşam için sağlıklı topraklara ihtiyacımız vardır.

Bugün, aynı zamanda, Dünya Gönüllüler Günü’dür. Gönüllü olarak ülkemizin çeşitli alanlarında gönülle hizmet eden tüm gönüllüleri ben de gönülden selamlıyorum.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; ben Aksaray’dan yolculuğumu mümkün olduğunca kara yoluyla, otobüsle yapmaktayım. Otobüsle geldiğimde otobüsçüye “Falan yerden niye gitmiyorsunuz?” dediğimde bana, sabah 06.00 ile 10.00 arasında, öğleden sonra da 16.00 ile 22.00 arasında Gölbaşı’ndan Çevre Yolu’na girmek zorunda olduklarını, eğer Çevre Yolu’na girmeyip Mevlâna Bulvarı’ndan, Konya yolundan gelirlerse çok büyük cezalarla karşı karşıya geldiklerini beyan etmiştir.

Şimdi ben buradan, Ankara’da kim düzenlemeyi yapıyorsa -İl Trafik Komisyonu mu bu düzenlemeyi yapıyor, Valilik mi yapıyor, İçişleri Bakanlığı mı yapıyor- bu yetkilileri ve ilgilileri uyarıyorum. Zaten kamyoncular, otobüsçüler hayatlarını zor şartlarda devam ettirme çabası içindeler. Bir otobüste ancak 20-25 yolcu olursa masrafını karşılıyor. Sizler çakarlı araçlarınızla, özel şoförlerinizle, Mercedeslerinizle yolculuk yaptığınız için bunların çilesini bilemiyorsunuz. Bir gün otobüsle yolculuk yapar, bu arkadaşlarımızı dinlerseniz çektikleri çileyi görürsünüz. Yani 25 yolcuyla anca masrafını karşılayan bir otobüsü siz, bir de 45 kilometre gidiş, 45 kilometre de dönüş, yaklaşık 80-90 kilometre bir yol masrafına mecbur ederseniz zaten kazanamazsınız.

Yani Ankara trafiğini binlerce araç tıkamıyor da sadece güneyden gelen, o da belli saatlerde gelen 5-10 tane otobüs mü tıkıyor? Bunu sizlerin takdirinize bırakıyorum. Lütfen, kamyonculardan, otobüsçülerden elinizi ayağınızı çekin. Kimse bu çok bilmiş kişiler, bu düzenlemeyi lütfen ortadan kaldırsınlar. Hem zaman kaybı var hem araçların yakmış olduğu akaryakıt kaybı var hem de görevine, işine veya hastaneye zamanında yetişmek isteyen insanların sinir sistemi bozulmaktadır.

Yine, bu otobüsçülerimizin, kamyoncularımızın İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçişe zorlanmaları da bunlar için ayrı bir ızdırap konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AYHAN EREL (Devamla) – Siz, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde garanti parasını çıkarmak için bula bula garip otobüsçüleri, bula bula garip kamyoncuları mı buldunuz? Mercedes’i olanları, Audi’si olanları -modeller aklıma gelmiyor- milyarlarla ifade edilen araçları olanları o köprüye zorlamıyorsunuz da kamyoncuları, otobüsçüleri niye zorluyorsunuz? Lütfen, elinizi vicdanınıza koyun, geçim derdinde olan insanlar ile keyif derdinde olan insanları birbirinden ayırın diyorum, yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 41’inci maddesinde geçen “aşağıdaki şekilde” ibaresinin “aşağıda belirtilen şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Semra Güzel                        Nuran İmir                 Kemal Peköz

                    Diyarbakır                            Şırnak                           Adana

                   Zeynel Özen                    Hüseyin Kaçmaz

                     İstanbul                             Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Semra Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, söz konusu kanun teklifinin 41’inci maddesinde yer alan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 5’inci maddesinin değiştirilmesine dair söz almış bulunmaktayım. Madde, trafikteki idari işlemlerin Emniyet ve Jandarma tarafından yapılmasından kaynaklı, madde isminin ve görev yetkisinin İçişleri Bakanlığı olarak değiştirilmesini öngörüyor. Bu ülkede her şey zaten ya Cumhurbaşkanlığına ya da İçişleri Bakanlığına bağlı, memleketin ne yapacağına, yurttaşın nasıl yaşayacağına bu iki kurum karar veriyor. Bu da demokrasinin değil, tekçi anlayışın bir sonucudur. Son dönemlerde ayyuka çıkan gözaltı ve tutuklamalar da bunu çok net gösteriyor. Bu ülkeye resmen bir suç mahalliymiş gibi davranılıyor. Öyle ki artık bir karakol ve hapishane ülkesi hâline geldik, her yıl yeni cezaevleri yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede her gün onlarca insan gözaltına alınıp tutuklanıyorsa bu Hükûmetin durup bir düşünmesi lazım. İktidara göre, sokaktaki her 2 insandan 1’i suç zanlısı. Tabii, durum HDP olunca tutuklamaların sayısını Hak getire, birer birer değil, onar onar değil, yüzer yüzer gözaltına alınıp tutuklanıyor HDP’liler. Bir ayda 350 HDP’li gözaltına alındı. Temmuz 2016 tarihinden beri en az 16 bin kişi gözaltına alınmış, 4.904 kişi tutuklanmıştır. Bunlar genel merkezimizin ulaşabildiği rakamlar tabii. Gözaltıları ve tutuklamaları o kadar çok yapıyorsunuz ki bazen takip etmek dahi imkânsız hâle geliyor. Mahkeme, bırakılan arkadaşlarımıza, bir hafta sonra itirazla tekrar tutuklama kararı veriyor. Tutuklama gerekçelerinin hepsi de arkadaşlarımızın yürüttükleri siyasi parti faaliyetleri, bu ülkenin yasalarına göre kurulmuş, tüzükleri, çalışma yöntemleri yasal, meşru olan parti faaliyetleri.

Değerli milletvekilleri, Van’da, Batman’da, Diyarbakır’da, Antep’te kadınlar KJA aktivisti olduğu için gözaltına alındı ve ertesi gün, yandaş medya “KJA Terör Örgütü” diye manşet yaptı. KJA, kamusal alanda kadın hakları için mücadele eden, kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze karşı politikalar üreten, farklı kesimlerden birçok kadının kendini içerisinde bulduğu özgün ve özerk bir platformdur; neye dayanarak terör örgütü olarak anılıyor ve iddianamelere böyle konuluyor?

Yine, Diyarbakır’da merkezi bulunan, kamuoyuna açık faaliyet yürüten birçok kurumun, Kürt aydınının ve politikacının içerisinde yer aldığı DTK faaliyetleri yürütmek suç kapsamına alınıyor. Geçtiğimiz hafta birçok ilde onlarca kişi, DTK faaliyetleri gerekçesiyle gözaltına alındı. DTK, yasal zeminde kurulmuş ve meşrudur, Eş Başkanlarının ikisi de bu Meclisin birer milletvekilidir. Bugün, iddianamelere giren DTK, Anayasa çalışmaları kapsamında 2012’de Meclis Başkanı olan Cemil Çiçek tarafından bizzat resmî bir şekilde Meclise davet edildi ve bu resmî davetiye ve DTK’nin Meclise sunduğu somut öneriler hâlâ mevcut.

Şu an tutuklu olan önceki dönem Milletvekilimiz İdris Baluken DTK’nin organize ettiği demokratik özerklik tartışmalarının yapıldığı bir toplantıya eski MİT Müsteşarıyla beraber katıldı. Şimdi, bütün bunlar olmamış gibi, DTK faaliyetleri suç sayılıyor, gözaltı ve tutuklamaya gerekçe yapılıyor. Bu ülkede suç işleyen birileri var ise o da kendi iktidarına muhalif olanları terörize eden ve hapishanelere kapatarak sindirmeye çalışan iktidardır. Kadınları, halkın sorunları için bir araya gelen, politika üreten kurumları bu şekilde kriminalize etmenize izin vermeyeceğiz. Şunu çok net bir şekilde ifade ediyoruz: Aldığınız her bir gözaltı ve tutuklama kararı, bizlerin değil, sizlerin meşruluk sorunudur. Bizim halk nezdinde bir meşruluk sorunumuz yok, son yıllarda yapılan her seçim bize bunu gösterdi. Fakat bu ülkenin en karanlık işlerine bulaşmış, yolsuzlukla halkı açlığa mahkûm etmiş, savaş kararı vermiş, hukuku askıya almış, seçilmişi tanımayıp yerine kayyum atamış bu Hükûmetin meşruluk sorunu vardır.

Değerli milletvekilleri, yüz yıldır Kürtler, demokrasi mücadelesi verenler kriminalize edildi ve katledildi. 90’larda 17 bin insan faili meçhul cinayetlerle katledildi, binlerce insan gözaltında, cezaevlerinde işkenceyle öldürüldü, yüz binlercesi ise gözaltına alındı. Köyü yakılmayan insan kalmadı, şimdi ise şehirler bombalanıyor. Üç gün önce Tel Rıfat’ta gerçekleştirilen saldırıda 8’i çocuk 10 sivil katledildi. Bölgeye huzur götüreceğini söyleyen Hükûmet, 9 Ekimden bu yana kaç sivilin yaşamını yitirdiğini biliyor mu? Biz söyleyelim o zaman: En az 130 sivil katledildi. Bizler çatışmanın hiçbir şekilde çözüm olmayacağını defalarca söyledik ve bu yüzden de tezkereye “hayır” dedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Güzel.

SEMRA GÜZEL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sivil ölümleri savaş suçudur ve düşman hukukunun bir sonucudur. Daha önce de Birleşmiş Milletler bu konuda uyarmış ve Türkiye’nin destek verdiği gruplar tarafından da gerçekleştirilen sivillere yönelik infazların savaş suçu olarak kabul edileceğini ve Ankara’nın bundan sorumlu tutulacağını söylemişti. Biz de buradan, gelin, yıllardır uyguladığınız bu savaş politikalarından vazgeçin diyoruz ve tutuklama, katletme, cezasızlık politikasıyla hiçbir yere varılamayacağını söylüyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… 41’inci madde kabul edilmiştir.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, hatibin kürsüden yapmış olduğu ithamları reddediyoruz. Türkiye'nin Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarımız bu ülkenin eşit vatandaşıdır, yurttaşıdır.

NURAN İMİR (Şırnak) – Türkiye'nin AKP sorunu vardır, AKP.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Türkiye'nin terör sorunu vardır. Terörle mücadeleye yılmadan, yorulmadan devam ediyoruz.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Onların Türklerle sorunu var.

BAŞKAN – 42’nci madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 42’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil                 Yaşar Tüzün

                     Trabzon                             Ankara                          Bilecik

                                                      Müzeyyen Şevkin

                                                             Adana

          BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekilimiz Sayın Müzeyyen Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Şevkin.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sabah yapılan konuşmalarda İstanbul Sözleşmesi’yle iftihar edildiği ifade edildi. Evet, biz de gerçekten İstanbul’da kadına yönelik şiddete dair böyle bir sözleşmenin imzalanmış olmasından iftihar ediyoruz ama iftihar etmediğimiz bir şey var ki o da kadın cinayetlerinin azalacağı yönünde bir eğilim olması beklenirken bu İstanbul Sözleşmesi’nden sonra, ne yazık ki kadına yönelik şiddet ve cinayet yüzde 1.400 artmıştır. Demek ki anlaşmaları sadece imzalamak ya da kanunları yapmak yeterli olmuyor.

Evet, Ayşe Tuba Arslan 23 kez bildirim yapmış olmasına rağmen eşiyle yani celladıyla uzlaşma yapması konusunda devlet baba önayak olmaya çalışmıştır ve ne yazık ki celladı canını almıştır Ayşe Tuba Arslan’ın. Yine, Güleda Cankel erkek arkadaşından ayrılmak istediği için tam on yedi saat işkenceye maruz kalıyor arkadaşlar. Komşular şikâyet ediyor, zanlı gözaltına alınıyor. Ama ne beklenir? Bizim kızımız da orada olabilirdi değerli milletvekilleri. Hepimizin evlatları var, bizim çocuğumuz da orada olabilirdi. On yedi saat işkence gören o kızımıza “Şikayetçi misin?” diye soruyor devlet baba ve zanlı serbest bırakılıyor. 3 kez kaçma eğiliminde bulunmasına rağmen bu kızımız da ne yazık ki hayatını kaybediyor.

Yine, son olarak, Ceren Özdemir, ne yazık ki, çocuk katili olan bir cani tarafından öldürülüyor, 20 yaşında hayata veda ediyor.

Arkadaşlar, yine, Şule Çet davasında bu kadar sivil toplum örgütü, bu kadar partililer sahip çıkmış olmasa herhâlde bu cezayı da almazdı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesi gerekirken Şule Çet’in zanlısına iyi hâlden dolayı -nasıl oluyorsa artık o iyi hâl, bir katilin iyi hâli nasıl oluyorsa- müebbet hapis veriliyor.

Evet, değerli milletvekilleri, Albert Camus diyor ki: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsan orada insanların nasıl öldüğüne bakacaksın.” Herhâlde bizim ülkemize uyarlarsak “Nasıl öldürüldüğüne bakacaksın” demek gerekiyor. Artık, bu kadın cinayetleri lafta kalmasın, son bulsun diyoruz arkadaşlar. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki bir daha kadın cinayeti yaşanmasın ülkemizde.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda, vaktim yettiği ölçüde, hemen hemen bütün bakanlıkların bütçesine katılmaya çalıştım ama öyle bir tablo çizildi ki Alice Harikalar Diyarında... İnanılmaz bir ülkede yaşıyormuşuz da bizim haberimiz yok. Bütçe uçuyor. Evet, değerli dostlar, yani ya siz başka bir ülkede yaşıyorsunuz ya biz başka bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bilemedik, bir türlü konduramadık.

Cumhurbaşkanlığının 2018 bütçesinde 56 milyonu yata, 406 milyonu uçağa, 21 milyonu otomobile, 56 milyonu mobilya ve mefruşata, 5 milyonu tabak çanak, bardağa, 4 milyonu temizliğe ayrılmış. Bu kadar harcama yetmemiş olacak ki Cumhurbaşkanlığı bütçesinde her yıl düzenli artış öngörülüyor. Sarayın 2018 bütçesine 1,6 milyar lira ayrılmış, 2019’da bu bütçe 2,8 milyara, 2020’de de 3 milyar 152 milyon liraya çıkarılmış değerli milletvekilleri.

Evet, Meclisin halıları 1 milyon 350 bin liraya yenilenirken, Meclise süper lüks donanımlı 66, saraya 25 yeni araç kiralanıyor. Daha dün, onlarca makam ve koruma aracının tırlarla, konvoy eşliğinde, sıra sıra dizilişini izledik. Halk ekonomik krizle boğuşurken bu, bizim içimizi yakıyor değerli milletvekilleri.

Arkadaşlar, birileri lüks ve şatafat içerisinde hayatını sürdürürken son on gün içerisinde 3 aile siyanürle intihar etti, toplu intiharlar yaşanıyor ülkemizde. Esnaflar, sanatkârlar, atanamayan öğretmenler intihar ediyor; bu, sosyal patlama değildir de nedir değerli arkadaşlar? Evet, yazıktır, günahtır. Biz “ekmek” diyoruz, siz “mermi” diyorsunuz değerli milletvekilleri. Biz “Emeklilikte yaşa takılanların haklarını vermemiz gerekir.” diyoruz ama siz emeklilikte yaşa takılanların daha adını bile içselleştirmemişsiniz, “EYP” diye bahsediliyor “EYT” denilmesi gerekirken. Emeklilikte yaşa takılanlara lütuf yapmıyorsunuz arkadaşlar, bu, onların hakkı. Siz maç sırasında kural değiştirdiniz. Bu, insanların hakkı, lütuf değil. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şevkin.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Emeklilikte yaşa takılanlara lütuf yapmıyorsunuz, kapıları kapattınız. Atanamayan mühendislere -jeoloji mühendisleri, inşaat mühendisleri, ziraat mühendisleri- veterinerlere, öğretmenlere, sözleşmeli çalışanlara, taşeron çalışanlara söz verilmesine rağmen hiçbirinin… Ataması yapılmayan sağlıkçıların, asgari ücretlilerin, sayıları 8 milyonu geçen işsizlerin sürekli sorunlarına çözüm ararken sarayın bütçesi sürekli artış gösteriyor, sarayın bütçesi arttıkça vatandaşın bütçesi daralıyor. Öyle, söylendiği gibi ekonomide büyüme falan yok değerli milletvekilleri. Ne yazık ki asgari ücretliden hâlâ vergi alıyorsunuz, işsizlik had safhada, her şeye ortalama yüzde 50 zam yapılırken siz enflasyonu yüzde 10,56 olarak saptadınız, oysa bu ülkede 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 6.500 lira.

Değerli milletvekilleri, hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu sistem artık tıkanmış durumda, lafı sağa sola çevirmenin anlamı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ancak ve ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kavuşacaktır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 42’nci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İsmail Koncuk                 İmam Hüseyin Filiz Dursun Ataş                                                             Adana                        Gaziantep                      Kayseri                                  Ayhan Altıntaş                  Hasan Subaşı                       Ayhan Erel

                      Ankara                             Antalya                         Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekilimiz Sayın İsmail Koncuk.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

42’nci madde aslında bir uyum maddesi. Hileli yollarla elde edilmiş sürücü belgelerinin iptal edilmesini ve iptal etmeyle ilgili yetkili makamları belirliyor. Daha önce Emniyet teşkilatındaydı, nüfus idaresine de bu yetki devredildiği için “ilgili makam tarafından iptal edilmesi”yle ilgili bir madde yani problemli bir madde değil.

Burada nüfus idaresi çalışanlarının durumunu bir değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum, onlara bir borcumuz var. Nüfus idaresi çalışanları üzerine çok ciddi yükler yükledik. Nüfus cüzdanları zaten üzerlerindeydi, üzerine ehliyet yani sürücü belgelerini de nüfus idaresine yükledik, pasaport işlemlerini nüfus idaresinin üzerine yükledik. Tabii, seçim dönemlerinde nüfus idarelerinin yükü ekstra artıyor fakat bu kadar yük yüklediğimiz nüfus idaresine yeterli sayıda personel atamayı akıl edemedik. Bu kadar yük yüklediğimiz nüfus idaresi çalışanlarına -yani iş yükü neredeyse 3 katına çıkmış- fazla çalışma ücreti olarak ayda 50 saatlik ücret veriyoruz -sadece 50 saat- takriben 300 TL yapıyor ve fazla çalışma süresini yılda 500 saatle sınırlandırmışız. Bakın, şimdi o 500 saat bitti, 10’uncu ayda bitiyor, 12’nci ayda, aralık ayında fazla çalışma yaptırılıyorsa ücret ödenmiyor. Hâlbuki Anayasa’mız gereği angarya yasaklanmış. Bir kere, bu 500 saat sınırını kaldırmamız lazım.

Toplu sözleşmede bir hata yapılmış herhâlde, bu 500 saat sınırlaması yapılmış, bir de şu yapılmış: “Nüfus idaresi çalışanlarına fazla mesai ücreti 5 kat ödenir.” hükmü vardı, bu “3 kat ödenir.” şeklinde düzeltilmiş.

Değerli milletvekilleri, belki malumatınız yoktur, 1 saatlik ücret 2 lira 13 kuruş. Bu ne yapıyor? Saat başına toplamda 6 lira filan yapıyor. Gerçi 2020 yılında -Allah razı olsun Maliye Bakanımızdan, memurların fazla çalışma ücretlerine yüzde 6,1 zam yaptı- memurlarımız 2 lira 13 kuruş almayacaklar, 2 lira 26 kuruş alacaklar yani tabiri caizse, bozdur bozdur harca. Bu bir zulüm, bu gerçekten bir zulüm. Siz yeni bir düzenleme yapıyorsunuz, amenna; Emniyet teşkilatından birtakım görevleri alıyorsunuz, doğrudur, katılıyoruz ama bu yükü yüklediğiniz insanların da iş yükünün 3 kat arttığını düşünmüyorsunuz, onların özlük haklarına yönelik bir iyileştirme yapmıyorsunuz.

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun bu konuda bir sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle buraya personel ataması yapılması lazım. Gerçekten, geçen gün ben, nüfus idaresine ehliyetim ile nüfus cüzdanımı değiştirmeye gittim, çocuklarımı da götürdüm; başlarını kaldıramıyorlar. 2 polis görevliydi nüfus müdürlüğünde, sağ olsunlar, o polislerimiz de oradaki nüfus memurları gibi memurluk yapıyorlar, çalışıyorlar onlara yardımcı olmak için; öyle bir yükümlülükleri yok aslında ama o arkadaşlarının iş yükünü görüyorlar, oradaki polis memuru arkadaşlarımız da nüfus idaresi çalışanı gibi iş ve işlemler konusunda yardımcı oluyorlar. İşte bütün bunların değiştirilmesi vicdanen de doğrudur.

Ben “İnşallah bütçe kanununda böyle bir düzenleme yapılsın.” diyeceğim ama böyle bir düzenlemenin bütçe kanununda olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla nüfus idaresi çalışanlarına özel bir fazla çalışma esasları düzenlemesi mutlaka yapılmalıdır diyorum.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 42’nci madde kabul edilmiştir.

43’üncü madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 43’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil                 Veli Ağbaba

                     Trabzon                             Ankara                          Malatya

                                                         Yaşar Tüzün                          

                                                             Bilecik

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Malatya Milletvekilimiz Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Malatya’nın önemli bir probleminden daha bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, Malatyaspor’umuz Süper Lig’de mücadele ediyor, şu anda iyi bir durumda. Yine, karaciğer nakil merkezimiz var ki sadece Malatya’nın değil, Türkiye’nin gururu. Dünyada en çok karaciğer nakli yapan enstitü Malatya’da. Turgut Özal Tıp Merkezimiz var, önemli bir sanayi merkezimiz var, üniversitemiz var, kayısımız var ama buna rağmen uçağımız yok değerli arkadaşlar. Malatya büyükşehir ama maalesef büyükşehirlik lafta kalıyor. Malatya’nın havaalanı var ama uçak saatleri yeterli değil. Bizler, buradaki AKP’li ve MHP’li milletvekillerimiz de dâhil, hep beraber Elâzığ’dan gidip Elâzığ’dan geliyoruz. Sabah altıda bir uçak koymuşlar, bir de gece 23.45’te; onun dışında uçak yok. Malatya âdeta kendi içine hapsedilmiş durumda, bunun çözülmesi gerekiyor değerli arkadaşlar, bu Malatya için ciddi bir problem.

Şimdi, Erzurumlu teyzeye demişler ki: “Teyze teyze, ağustos ayında Erzurum’a kar yağıyor.” Teyze de “Yağar tabii, sahipsiz memleket.” demiş. Değerli arkadaşlar, peki, Malatya’nın sahibi var mı? Vallahi, sahibi gibi davrananlar var; kimin müdür olacağına, kimin memur olacağına, hangi müdürün nereye atanacağına, hangi ihalenin kime verileceğine, ihaleyi kimin alacağına, kimin çocuğunun memur olacağına karar verenler var. Ama bir de Malatya’nın hakkını hukukunu savunan Malatya Milletvekili Veli Ağbaba var. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ben birileri gibi Malatya’nın sahibi değilim, Malatya’nın hizmetkârıyım. Malatya’nın hakkını hukukunu savunmak benim boynumun borcu, bunu da sonuna kadar yapmaya devam edeceğim.

Değerli arkadaşlar, biraz önce birkaç konudan bahsettim, ilginç durumlar var dedim. Bir iki ilginç durumu daha dikkatinize sunmak istiyorum. Malatya iline bağlı Kuluncak ilçesi var, Kuluncak ilçesine bağlı bir köy var, Ilısuluk köyü, bu köy Kuluncak’ın en büyük köyü. Köyde fıkraları aratmayacak bir olay var değerli arkadaşlar. Köyün girişinde çok keskin bir viraj var, bu virajın altında uçurum var. Bu virajı alamayan araçlar zaman zaman aşağıya düşüyor. Ne yapılmasını beklersiniz? Normal şekilde o viraja bir bariyer yapılmasını beklersiniz değil mi Sayın Özkan? Bariyer yapılmasını beklersiniz ama ne yapmış siyasi anlayış? Oraya bariyer yapmak yerine düşen araçları çıkarmak üzere yol yapmışlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Recep’e söyle, Recep bilir.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, abartmadan söylüyorum: Bariyer yapmamışlar, o araçları çıkarmak için yol yapmışlar. Değerli arkadaşlar, olacak iş değil, Allah akıl fikir versin diyoruz.

Yine, bir sorunumuz var ki, bir derdimiz var ki âdeta sadece Malatya’yı değil, Türkiye'nin birçok ilini ilgilendiren bir problem, çevre problemi değerli arkadaşlar. Bu ÇED raporları o kadar gelişigüzel veriliyor ki Malatya’da taş olup da taş ocağı ruhsatı verilmeyen yer yok. Malatya’nın hemen yanı başında Çerkezyazısı dediğimiz bölgede köylüler taş ocaklarına isyan ediyordu, taş ocaklarının durdurulması gerekirken bu yaz yeni taş ocağı ruhsatları veriliyor değerli arkadaşlar. Bu, Görgü (Cafana), Atalar (Haçova), Fatih gibi birçok köyü ilgilendiriyor ve maalesef bu köyler âdeta yok olma durumunda. Niye bu köylere veriliyor biliyor musunuz? Çünkü bu köyler hemen merkezin yanı başında, şirketler para kazansın diye -köylü kimsenin umurunda değil, fakir fukara kimsenin umurunda değil- âdeta orası yok ediliyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, Görgü, Haçova, Kuyulu, Kuşdoğan, Fatih, Duruldu köyleri, geçen günlerde, seslerini Türkiye’ye duyursunlar diye, seslerini yanı başlarındaki iktidar milletvekillerine duyursunlar diye ana yolu kestiler, eylem yaptılar. Ne yaptılar biliyor musunuz? Oraya hemen biber gazıyla, copla müdahale ettiler; bir gün AKP iktidarında bilin ki herkes terörist olmayı tadacaktır. Bu taş ocağı ruhsatı verenleri, buna göz yumanları buradan kınıyorum. Maalesef, Malatya’nın birçok yerinde taş ocakları su kaynaklarımızı, köylerimizi yok ediyor.

Değerli arkadaşlar, yine bir meselemiz var, çevre meselesi. Bir Tohma Çayı’mız var. Sivas’ın Malatya sınırından çıkıp Malatya’ya hayat veren bir Tohma ki bu Tohma kanalizasyon sularıyla kirletiliyor; eskiden girilen, sulama suyu olarak kullanılan Tohma maalesef kullanılamıyor. Bu Tohma’nın üzerine maalesef birçok HES yapıldı, bu HES’ler suyu yok ettiği gibi şimdi de çevremizi yok ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bu yaz bir şey yaşadık Tohma’da değerli arkadaşlar, Kangal Termik Santrali’nin göletinden kirli sular sızdı, Tohma tamamen yok oldu, içindeki balığından canlısına kadar yok oldu ve bununla ilgili bir tek kişi cezalandırılmadı. Tohma maalesef baştan aşağıya yok ediliyor, Tohma artık eski Tohma değil değerli arkadaşlar. Buranın mutlaka kanalizasyon sorununun çözülmesi gerekiyor, mutlaka buradaki bu çevreyi kirleten sorunların çözülmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, yine bu Tohma’yla ilgili bir şeyi söyledikten sonra -Tohma’nın mutlaka kurtulması gerekiyor- geçtiğimiz yaz Hekimhan’ın bir köyünde yaşadığımız bir manzarayla sözümü tamamlamak istiyorum. Güvenç köyü var, burada çok büyük, devasa maden şirketleri var. Bu maden şirketlerinin Güvenç köyünden çıkardıkları maden, işledikleri maden, ne köylülerin kayısı ekmesine ne bostan ekmesine ne de pestil yapmasına izin veriyor. Maalesef, şirketlerin hırsları köylülerin ekmeğini yok etmiş durumda. AKP milletvekillerini, iktidarı bu konuda göreve çağırıyorum: Lütfen Malatya’nın hakkını hukukunu savunun, lütfen Malatya’nın bu sorunlarına kulaklarınızı tıkamayın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 43’üncü maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Ayhan Erel                   İmam Hüseyin Filiz Dursun Ataş                          

                     Aksaray                           Gaziantep                        Kayseri

                 Ayhan Altıntaş            Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Bedri Yaşar

                      Ankara                              Adana                           Samsun

                                                         Hasan Subaşı

                                                            Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yaşar.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1996 yılında Trafik Araştırma Merkezi kurulmuştu, bu kanunla da biz Trafik Araştırma Merkezini kapatıyoruz. Bu kurum tarafından yürütülen görevler ümit ediyoruz ki başka kurum ve kuruluşlara verilir.

Bugün, trafik konusunda toplum hakikaten hâlâ duyarlı bir hâle maalesef gelemedi. Şöyle söyleyeyim: Türkiye’de 2009-2018 yılları arasında 12 milyon trafik kazası meydana gelmiş, yaşanan kazalarda 52 bin kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon 694 bin kişi de yaralanmıştır. Ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarının nedenlerine bakıldığında ilk sırada sürücü hataları yer alırken onu sırasıyla yaya, yol, araç ve yolcu hataları takip etmektedir.

Yine, Türkiye’de 2007 ve 2016 yılları arasında 105 milyon 320 bin kişiye toplam 18 milyar 1 milyon 281 bin lira para cezası kesilirken 7 milyon 845 bin araç da trafikten menedilmiştir. Sizin de gördüğünüz gibi, depremlerde kaybettiğimiz insanlarımızdan daha fazlasını trafikte kaybediyoruz.

Hükûmet son dönemlerde trafik cezalarından elde ettiği parayı maalesef bütçeye gelir kaydetmeye başladı, bütçe açıklarını bu rakamlarla kapatmaya çalıştı. Son dönemlerde duyuyoruz, özellikle bu EDS uygulamalarından dolayı elde ettiği gelirlerin yüzde 70’ini Emniyet Genel Müdürlüğüne, yüzde 30’unu da belediyelere aktarıyor.

Trafik cezalarının hiçbir zaman artırmakla caydırıcı olmadığını hepimiz biliyoruz. Son dönemde de trafik cezalarını artırdık ama kazalar açısından çok fazla değişen bir şey olmadı.

Bizim daha ilkokul döneminden itibaren çocuklarımıza trafikle ilgili gerekli eğitimi vermemiz lazım. Yine ilkokulda, ortaokulda, lisede bu eğitimin kesinlikle verilmesi lazım. Maalesef bugün trafikle ilgili ön lisans seviyesinde okullarımız var, lisans seviyesinde trafik eğitimi veren hiçbir kurum veya kuruluşumuz yok.

Bir de belediyelerin trafikle ilgili bir bölümü var. Türkiye’de 3 kurum yapıyor trafikle ilgili hizmetleri. Meskûn mahallerin dışında Jandarma yapıyor bu işi, il ve ilçe belediyeleri içerisinde polis bu hizmeti veriyor, diğer taraftan belediyelerde de trafikle ilgili bir şube müdürlüğü var, daire başkanlığı var. Biz trafikle ilgili bir araştırma komisyonunda, Ankara Büyükşehir Belediyesinin trafikten sorumlu daire başkanını komisyona çağırmıştık. “Ben ne anlarım trafikten. Burası sürgün yeri. Bize uygun makam burası olduğu için bizi buraya gönderiyorlar.” demişti ama görüyoruz ki o günden bugüne trafikle ilgili çok ciddi mesafeler katedilmemiş. Maalesef, bunun bedelini de toplum her geçen gün daha ağır şartlarda ödemeye devam ediyor.

Bugün özellikle bu tedbirleri almadığımız takdirde, sizler de göreceksiniz ki toplum bununla ilgili çok ağır bedeller ödeyecek. Hiçbir zaman trafik cezalarını artırmakla kazaları önlememiz mümkün değil. Bu konuda, başta kamu olmak üzere, bütün kesimlere görev düşmektedir.

Trafikle ilgili görev ve sorumlulukların bir çatı altında toplanmasında fayda var. Yani Jandarma, polis, belediyeleri bir araya getirip bununla ilgili, tek çatı altında toplayan bir yasa çıkarılmasında ve bunların tek çatı altında faaliyet göstermesinde fayda var.

Gecenin bu ilerleyen saatinde bu konuya bir kez daha dikkat çekmek istedik. İlla ölümler olmasın, ölümlerden sonra bunların peşine düşmeyelim. Hakikaten, bu ölümcül kazalarla ilgili geçtiğimiz aylarda Parlamentodan bir yasa çıktı, bunların cezaları ağırlaştırıldı ama bunun en temel çözüm noktası eğitim.

Bu konuyla ilgili gerekli eğitimin verileceğini ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 43’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 60’a göre söz talebinde bulunan 8 arkadaşıma söz vereceğim, ondan sonra birleşime on beş dakika ara vermeyi planlıyorum. Saatin ilermiş olduğunu düşünerek bundan sonra 60’a göre söz talebinde bulunmamanızı özellikle sizlerden rica edeceğim çünkü önümüzde görüşeceğimiz çok madde var, onları bitirelim. Biliyorsunuz, ben kimseyi de kırmamaya özen gösteriyorum ama gelinen süreç zorunlu olarak bizleri bazı kararlar almaya itiyor.

Sayın Özyürek…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

67.- Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, Sivas ili Doğanşar-Koyulhisar ilçeleri arasındaki yol ile Hafik-Doğanşar ilçeleri arasındaki yolun tamamlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sivas ilimizin Doğanşar-Koyulhisar ilçeleri arası yolu 2000-2005 yılları arasında kamulaştırılmış olup 2006 yılındaysa yol yapımına başlanmıştır. Ancak bu zamana kadar 27 kilometrelik yolun yalnızca 5 kilometresi yapılmıştır. Hafik-Doğanşar arası 60 kilometrelik yolunsa 15 kilometresi tamamlanmıştır. Yolun standartlarının çok düşük olması nedeniyle araçların gidiş gelişlerinde zorluklar yaşanmaktadır. Yine, yolun bir kısmının Pusat-Özen Barajı çevresinden geçmesi ve yolun çok virajlı olması kazaları meydana getirmektedir. Barajın en kısa noktasından karşıya bir köprü yapılması hâlinde yol hem kısalmış olacak hem de yakıt ve zamandan tasarruf edilmiş olacaktır.

Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ersoy, buyurun.

68.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, VEDAŞ elektrik şirketinin yanına jandarmayı alarak Hakkâri ili Yüksekova ilçesi Dilekli köyüne baskın yaptığına ilişkin açıklaması

OYA ERSOY (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün sabaha karşı beş buçukta, Yüksekova’ya 5 kilometre uzaklıktaki Dilekli köyünde Jandarma baskını gerçekleşti. Jandarma tek başına baskın yapmadı, VEDAŞ’la birlikte baskın yaptı. Yani bir elektrik şirketi yanına Jandarmayı alıyor ve bir köye baskın yapıyor. Bu baskında 5 çocuk annesi 45 yaşındaki Fahriye Gürbüz kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Şimdi, VEDAŞ’ın sahibi kim? Türkerler Holding. Biz bu Türkerler Holdingi çok iyi biliyoruz. Biz bu Türkerler Holdingi HES’lerden biliyoruz; aynı zamanda hem Ankara’daki hem İzmir’deki şehir hastanelerinden biliyoruz; aynı zamanda, Batman’da TÜRGEV’e bağlı bir imam-hatip yapmasından biliyoruz.

Ben şunu sormak istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (İstanbul) - Nasıl bir ülke ki bu, bir özel şirket yanına yüzü maskeli jandarmaları alarak bir köye baskın düzenliyor?

BAŞKAN – Sayın Kemalbay…

69.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, Hükûmetin yoksul hanelere suçlu muamelesi yapmasının ve jandarmanın VEDAŞ elektrik şirketinin tahsildarı gibi davranarak halka zulmetmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’de istibdat rejimi var demiştim. Gerçekten, biraz önce Oya Vekilimizin de söylediği gibi, Yüksekova Dilekli köyüne elektrik dağıtım şirketi VEDAŞ ve yüzleri maskeli jandarmaların kaçak elektrik kullanıldığı gerekçesiyle sabahın saat beş buçuğunda yaptığı baskında 5 çocuk annesi Fahriye Gürbüz kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Fahriye Gürbüz’ün ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Hükûmetin yoksul hanelere suçlu muamelesi yapması, Jandarmanın VEDAŞ’ın tahsildarı gibi davranarak halka zulmetmesi kabul edilemez. Evlere baskın değil, halka ücretsiz elektrik, su ve barınma hakkı sağlanmalıdır diyorum. HDP iktidarında da sağlanacaktır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Güzel…

70.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, Siirt ili Kurtalan ilçesi Anadolu Lisesi Müdürüyle ilgili okuldaki öğrencilere psikolojik şiddet uygulaması nedeniyle gerekli işlemin başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Siirt’in Kurtalan ilçesi Anadolu Lisesi Müdürünün okuldaki öğrencilere uyguladığı psikolojik şiddet bugün ses kayıtlarıyla sosyal medyada yer almıştır. Okul Müdürü, kız öğrencilerin kıyafetlerine, etek boyuna, saçına müdahale ederek, bağırarak hakaret etmiştir. Öğrencilerin kendisine “Biz köle değiliz, öğrenciyiz; bize bağıramazsınız.” demesi ve öğrencilerin ağlamasına rağmen bağırmaya, hakaret etmeye devam etmiştir. Yapılan bu psikolojik şiddet kabul edilemez. Okul Müdürü hakkında derhâl gerekli işlem başlatılmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirbağ…

71.- Elâzığ Milletvekili Zülfü Demirbağ’ın, yer, tarih, zaman değişse de hastalıklı zihniyetlerin değişmediğine, şiddet, taciz ve katliamların devam ettiğine, özellikle gencecik kızlarımızı dağlarda yaşamaya mahkûm eden, istismar eden ve gerektiğinde canlı bomba olarak kullanan PKK, DAEŞ, YPG, FETÖ gibi illegal terör örgütlerini nefretle kınadığına ilişkin açıklaması

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu özel günde, toplumun kanayan yarası kadına şiddetten bahsetmek istiyorum.

Ankara, Şule Çet; Isparta, Güleda Cankel; Ordu, Ceren Özdemir… Yer, tarih, zaman değişse de hastalıklı zihniyet değişmedi, şiddet, taciz ve katliamlar devam ediyor. Her şey, çocuklarımızı kadın-erkek ayrımına tabi tutmadan, sadece iyi bir insan olma bilinciyle yetiştirmekten geçiyor. Erkek olmak değil, insan olmak meziyettir. Kadın üzerinde üstünlük kurma çabası sadece âcizliktir. Bu hastalıklı bireylerin yetişmemesi için aileleri, yargı mensuplarını ve milletimizi daha hassas olmaya çağırırken özellikle gencecik kızlarımızı dağlarda, mağaralarda yaşamaya mahkûm eden, istismar ve taciz eden, gerektiğinde canlı bomba olarak kullanan PKK, DAEŞ, YPG, FETÖ gibi illegal terör örgütlerini nefretle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

72.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler Başkan.

5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’nü bir şiirle kutlayacağım arkadaşlar.

“Ve kadınlar/Bizim kadınlarımız/Korkunç ve mübarek elleri, ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle/Anamız, avradımız, yârimiz/Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen/Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen/Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız/Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki/Ve karasabana koşulan/Kadınlar/Bizim kadınlarımız/Şimdi ayın altında/Kağnıların ve hartuçların peşinde/Harman yerine kehribar başlı sap çeker gibi/Aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler/Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde/İnce boyunlu çocuklar uyuyordu/Ve ayın altında kağnılar yürüyordu/Akşehir üzerinden Afyon’a doğru.”

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, gecenin bu saatlerinde gerçekten ilginç, güzel konuşmalar da oluyor.

Sayın Tanal, sizden de bekliyoruz.

Buyurun.

73.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisini görüp ayağa kalkmadı diye belediyede çalışan şoföre tuvalet önünde oturma cezası veren AK PARTİ’li Güngören Belediyesi Başkan Yardımcısı Veysel İpekçi hakkında ne gibi işlem yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gazetelerde çıkan haberlere göre, AK PARTİ’li Güngören Belediye Başkan Yardımcısı Veysel İpekçi, kendisini görüp ayağa kalkmadı diye şoföre tuvalet önünde oturma cezası verdi. Cezalı şoför, belediye mesaisi boyunca Belediyenin Başkanlık katındaki tuvalet önünde oturup Belediye Başkan Yardımcısı Veysel İpekçi gelip geçtikçe ayağa kalkıp selam vermek zorunda kalmış. Bu uygulama insanlık dışı bir uygulamadır. İçişleri Bakan Yardımcısı şu anda Meclis Genel Kurulundadır. Bu Belediye Başkan Yardımcısıyla ilgili ne işlem yapacaksınız? Herhangi bir cezai işlem yapacak mısınız?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Görevden alındı Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu görevden alma insanlık suçunu kapatır mı? Yani insanlık suçunu görevden alma kapatmayacağına göre, ne tür işlem yapacaksınız?

Teşekkür ederim.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

74.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 6 Aralık âlim ve mütefekkir Said Halim Paşa’nın katledilişinin 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Doksan sekiz yıl önce bugün, son dönem Osmanlı sadrazamlarından âlim ve mütefekkir Sait Halim Paşa, Roma’da Ermeni bir komitacı tarafından katledilmişti.

Döneminde Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak mücadelesine de katılan Paşa’nın yayınlanmış 9 adet kitabı da bulunmaktadır. Batı’yı çok iyi tanıyan, aynı zamanda da Osmanlı Devleti’nin sorunlarını iyi analiz etmiş, siyasal ve toplumsal sorunların çözümünü kendi tarihinden ve İslam anlayışından bulmaya çalışmış, geri kalma sebeplerini ve yeniden yükseliş için çıkış yollarını irdelemiştir. Medeniyet tasavvurumuz, gerileme ve din, hürriyet ve eşitlik, devlet anlayışı, devlet başkanı ve hükûmet, millî hâkimiyet, yasama hakkı, Meclisin görevleriyle ilgili birçok görüş ve teklifler ortaya koymuştur. Ona göre, hür olmak aynı zamanda eşit olmayı, bu da sevgiyi ve yardımlaşmayı beraberinde getirir.

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu…

75.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, İçişleri Komisyonunun İç Tüzük madde 88’e göre 144 sayılı Kanun Teklifinin 11’inci maddesini Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle geri çekip çekmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sorum Komisyona: Geçen hafta 11’inci maddeyi görüşürken, Emniyet mensuplarının sınavının yapılış tarzına ilişkin olarak Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtmiştik ve tam bir gün sonra, Anayasa Mahkemesi, bir başka yasa vesilesiyle, verdiği kararla yasayı iptal ederken bizim burada öne sürdüğümüz Anayasa’ya aykırılık gerekçesini kullanarak iptal etti. Bu durumda 11’inci madde Anayasa’ya aykırı hâle geldi. Anayasa madde 153’ün son fıkrasına göre yasama organı da buna uymak durumunda.

Soruyorum: Komisyon İç Tüzük madde 88’e göre bu maddeyi geri çekecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özen…

76.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in, Selahattin Demirtaş gibi siyasi tutuklular yüksek güvenlikli hücrelerde tutulurken kadın cinayeti işleyenlerin nasıl açık cezaevinde tutulduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Teşekkürler.

Ordu’da Ceren Özdemir isimli 20 yaşındaki canımız, evvelki gün akşam saatlerinde evinin önünde bıçaklı saldırıya uğrayarak katledildi.

Ulubey Kumanlar Cemevi’nde Hakk’a uğurlanıp toprağa sırlandı. Ceren’imizin devri daim, ışığı bol olsun. 23 kez savcılığa suç duyurusunda bulunmasına rağmen hiçbir önlem alınmadığı için katledilen Ayşe Tuba Arslan’la beraber kasım ayında 39 kadın cinayeti gerçekleşti. Kadınlara karşı resmen bir imha politikası yürütülüyor. Gerektiği gibi cezalandırılmayacağını bilen bağnaz, eril zihniyetlere karşı gerekli adımları atmayan iktidar bu cinayetlerden sorumludur.

Demirtaş gibi siyasi tutuklular yüksek güvenlikli hücrelerde tutulurken Ceren’in katili gibi kadın katillerinin nasıl açık cezaevinde tutulduğunu Adalet Bakanına sormak isterim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Cora, kontenjan dışı faydalanıyorsunuz, ona göre.

Buyurun.

77.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, bir toplumda kadına gösterilen saygı ve değerin o toplumun demokratikliğinin, çağdaşlığının ve gelişmişliğinin göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, farkındayım.

Kadın fedakârlıktır, merhamettir, nezakettir. Bir toplumda kadına gösterilen saygı ve değer, o toplumun demokratikliğinin, çağdaşlığının, gelişmişliğinin göstergesi ve en önemlisi, insanlığın gereğidir.

AK PARTİ olarak kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın içerisinde yer almalarını sağlamak amacıyla büyük mücadeleler ortaya koyduk. Sadece erkekler ile kadınlar arasındaki değil, kadınlar arasındaki ayrımcılığı da ortadan kaldırdık. İmkân ve fırsat eşitliği sağlayarak kadınlarımızın eğitim ve inanç haklarının yanı sıra onurunu da güvence altına aldık. Kadın haklarının genişletilmesi için her türlü yasal düzenlemeyi hayata geçirmeye devam ediyoruz.

Kadına yönelik şiddet ve cinayetlere karşı verilen mücadeleye de vurgu yapmak istiyorum. Hükûmet olarak, şiddet ve cinayet vakaları karşısında koruyucu ve önleyici tedbirler alıyoruz ancak sadece yasalarla tedbir almak bu cinayetleri ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yetmemektedir. Kadın haklarına saygılı ve duyarlı toplumsal bir bilinç geliştirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Koncuk…

78.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın tabi tutuldukları soykırımı kınamak adına Meclis çatısı altındaki siyasi partileri ortak bir deklarasyon yayınlamaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Türkistan, Türk milletinin kadim toprağıdır. Doğu Türkistan’da aziz soydaşlarımız, alenen ve bütün dünyanın gözü önünde âdeta bir soykırıma tabi tutulmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri dahi birtakım yaptırımlar uygulama kararı vermişken Türkiye'nin ve Türkiye’de faaliyet gösteren siyasi partilerin Doğu Türkistan’daki bu zulmü kınamak adına bir ortak deklarasyon yayımlamaması kabul edilemez bir eksikliktir.

Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisini, bütün siyasi partileri Doğu Türkistan’daki zulmü kınayan bir deklarasyon yayımlamaya davet ediyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.43

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

Değerli milletvekilleri, 44’üncü madde üzerindeki önerge işlemlerinde kalmıştık, şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, 44’üncü madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 44’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 44- 2918 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, fıkraya aşağıdaki bent, maddeye aşağıdaki fıkra ve Kanuna aşağıdaki (1) Sayılı Liste eklenmiştir.

"f) Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının üst makamlarına ait ekli (1) sayılı listede gösterilen araçlar,

g) Görev ve hizmet gerekleri veya güvenlik nedenleriyle geçiş üstünlüğüne sahip olduğu Yönetmelikte belirlenen araçlar,”

"Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenir.”

“(1) Sayılı Liste

          TBMM Başkanı

          Cumhurbaşkanı yardımcıları

          TBMM'de en çok üyeye sahip birinci siyasi parti grup başkanı

          TBMM'de en çok üyeye sahip ikinci siyasi parti grup başkanı

          Eski Cumhurbaşkanları

          Anayasa Mahkemesi Başkanı

          Yargıtay Birinci Başkanı

          Danıştay Başkanı

          Sayıştay Başkanı

          Bakanlar

          TBMM Başkanvekilleri

          TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanları

          TBMM üyeleri (TBMM Kurumsal Protokol Listesi esas alınır.)

          Yükseköğretim Kurulu Başkanı

          Genelkurmay Başkanı

          Diyanet İşleri Başkanı

          Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı

          Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı

          TBMM Genel Sekreteri

          Cumhurbaşkanlığına bağlı kurum ve kuruluş yöneticileri (Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı, Savunma Sanayi Başkanı, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Strateji ve Bütçe Başkanı, İletişim Başkanı, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürü, Devlet Arşivleri Başkanı, Milli Saraylar İdaresi Başkanı)

          Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı

          Danıştay Başsavcısı

          Yüksek Seçim Kurulu Başkanı

          Anayasa Mahkemesi üyeleri

          Bakan yardımcıları

          İl Valileri

          Kuvvet Komutanları

          Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü, Sahil Güvenlik Komutanı

          Hakim ve Savcılar Kurulu Başkan Vekili”

                   Cahit Özkan                       Erkan Akçay                Orhan Yegin

                      Denizli                              Manisa                          Ankara

             Mehmet Doğan Kubat                Erkan Haberal                 Recep Özel

                     İstanbul                             Ankara                           Isparta

                  Mustafa Ataş                    Zülfü Demirbağ    Mücahit Durmuşoğlu

                     İstanbul                              Elâzığ                        Osmaniye

                  Yılmaz Tunç                      Ramazan Can

                       Bartın                             Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe...

BAŞKAN – Önerge üzerinde gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Karayolları Trafik Kanunu’nun 71’inci maddesinde düzenlenen geçiş üstünlüğü hakkı ve bu hakkın kapsamının zamanın gereklerine göre İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte güncellenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 44’üncü madde kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 45’inci madde kabul edilmiştir.

46’ncı madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 46’ncı madde kabul edilmiştir.

47’nci madde üzerinde 2 önerge bulunmaktadır.

Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 47’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 47- 9/10/1984 tarihli ve 3055 sayılı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanların Ödenek ve Yollukları ile Temsil Ödenekleri Hakkında Kanuna 4 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiş ve diğer maddeler buna göre teselsül ettirilmiştir.

"MADDE 5- Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, bu görevlerde bulunmuş olanlar ile bunların eşleri ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri ve ölenlerden Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilişiği bulunmayan dul ve yetimlerinin sağlık giderleri Cumhurbaşkanlığı bütçesinden ödenir.”

                    Ali Öztunç                         Nihat Yeşil                 Yaşar Tüzün

                 Kahramanmaraş                        Ankara                          Bilecik

                 Ensar Aytekin                      Ahmet Önal

                     Balıkesir                           Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Maddenin kapsamının netleştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 47’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 47- 9/10/1984 tarihli ve 3055 sayılı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanların Ödenek ve Yollukları ile Temsil Ödenekleri Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"Bu kapsamda yapılacak ödemeler Cumhurbaşkanı yardımcıları için Cumhurbaşkanlığı bütçesinden, Bakanlar için görevlendirildikleri son bakanlık bütçesinden karşılanır. Görevi sona eren Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında da bu hüküm uygulanır.”

                   Cahit Özkan                 Mehmet Doğan Kubat            Recep Özel

                      Denizli                            İstanbul                         Isparta

                   Ahmet Kılıç                     Abdullah Güler             Burhan Çakır

                       Bursa                              İstanbul                        Erzincan

              Akif Çağatay Kılıç                  Erkan Akçay

                     İstanbul                             Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

3055 sayılı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanların Ödenek ve Yollukları ile Temsil Ödenekleri Hakkında Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında, 26/10/1990 tarihli ve 3671 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanun’un diğer hükümleri Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiş ancak bu ödemelerin hangi kurum bütçesinden yapılacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu çerçevede fıkraya eklenen cümleyle uygulamada oluşan tereddütlerin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 47’nci madde kabul edilmiştir.

48’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir.

49’uncu madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.

50’nci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir.

51’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 51’inci madde kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 52’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“"MADDE 52- 3671 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"EK MADDE 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca, milletvekilleri ve yasama organı eski üyelerine, 24/6/2018 tarihinden önce dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenlere ve bunların sıfat ve vazifesine bağlı olarak kanunlarda belirtilen hak sahiplerine, şekli ve içeriği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca belirlenecek kimlik belgesi verilir. Bu kimlik belgesi, tüm resmî ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmî kimlik hükmündedir.

Milletvekilleri ve yasama organı eski üyeleri ile 24/6/2018 tarihinden önce dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı, sürücü belgesi, diplomatik pasaport ve yivli ve yivsiz silah ruhsatı alma ve yenileme işlemleri ile bunların sıfat ve vazifesine bağlı olarak bir hakkın kullanımına dair resmî kurumlara yapılacak yazılı bildirimler ilgili kanunlarda izin verilen illerde yapılabileceği gibi Ankara ilinde de yapılabilir. Bu işlemler ve bildirimler ilgilinin talebi halinde, resmî kurumlar nezdinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı vasıtasıyla yürütülür. Ayrıca, bu fıkrada sayılanların talebi halinde, kendilerine ait veya edinecekleri araçlara Ankara ilinin plakası verilir.

Milletvekilleri ve yasama organı eski üyeleri ile 24/6/2018 tarihinden önce dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin bu sıfat veya vazifelerinden dolayı 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununda belirtilen hak sahiplerinin pasaport alma ve yenileme işlemleri hakkında da ikinci fıkra hükmü uygulanır.

Bu maddeye göre Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından yapılacak iş ve işlemlere dair usul ve esaslar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.""

                   Cahit Özkan                      Erkan Haberal               Yılmaz Tunç

                      Denizli                              Ankara                           Bartın

              Akif Çağatay Kılıç                  Mustafa Ataş     Mücahit Durmuşoğlu

                     İstanbul                            İstanbul                       Osmaniye

                  Erkan Akçay                       Orhan Yegin     Mehmet Doğan Kubat

                      Manisa                              Ankara                         İstanbul

                  Ramazan Can                    Zülfü Demirbağ                Recep Özel

                     Kırıkkale                             Elâzığ                           Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Milletvekilleri, yasama organı eski üyeleriyle 24/6/2018 tarihinden önce dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenler ile bunların sıfat ve vazifesine bağlı olarak kanunlarda belirtilen hak sahiplerine bu hakların kullanımında kolaylık sağlamak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kimlik kartı verilmesi amaçlanmıştır.

Milletvekilleri ve yasama organı eski üyeleri ile 24/6/2018 tarihinden önce dışarıdan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin bazı resmî evrak işlemlerinin ilgilinin yerleşim yerinin bulunduğu ilde veya Ankara’da yapılabileceği veya talep hâlinde bu işlemlerin TBMM vasıtasıyla yapılabileceği hususunda seçimlik bir imkân getirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm 53 ila 72’nci maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde gruplar adına söz talebi yok, şahıslar adına söz talepleri var, onları yerine getireceğim.

Şahıslar adına ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’e aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

53 ve 72’nci maddeler arasını kapsayan üçüncü bölüm yine ağırlıklı olarak İçişleri Bakanlığı ve ilgili diğer kurumları ilgilendiren maddeler içermektedir.

Burada, özellikle bu vesileyle ifade etmek istediğim bir husus var, o da: 15 Temmuz 2016 hain FETÖ/PDY darbe girişiminden sonra ülkede OHAL ve buna dayalı olarak değiştirilen bir kısım teşkilatlar devlet anlayışını kuruluş felsefesinin dışına savurmuş, böylece ifrattan tefrite geçişler olmuştur. FETÖ’yle mücadelede uzun menzilli hedeflere sağlıksız ve plansız olarak gitmek benimsenmiştir. Kısa vadede gereğini yapmak yerine yıllara sari olarak yapılması veya yapılıyor görünmesi devlet düşmanlarını cesaretlendirmektedir. Bu sebeple, bir plan hazırlanmalı ve ona göre hareket edilmelidir. Nitekim, Adil Öksüz olayı ve bugünlerde yapılan açıklamalar dahi mücadelede zayıflamanın işaretlerini veya gizli iş birliklerini içermektedir. Adliyede, askeriyede, idarede FETÖ’yle mücadele esastır. Bu ihanetin hesabı henüz sorulmuş değildir. Hesap sormak için iyi eğitimli ve bilinçli kadroların yetkilendirilmesi esas olmalıdır.

Bir diğer konu, 15 Temmuzun ardından askerî yapılara yönelik hücumlardır. Bu hücumları FETÖ yaparken hangi akla hizmet ediyorsa buna benzer hücumları AKP iktidarı da yapmıştır, yapmaktadır. Bu yıkıcı saldırılar sonucu askerî sağlık, askerî eğitim kurumları, kuvvet komutanlıkları, Genelkurmay, Jandarma, Sahil Güvenlik, askerî istihbarat, askerî tesisler ve fabrikalar ve emir komuta ilişkileri darmadağın edilmiştir. Güvenlik bürokrasisinin yeniden teşkilatlanması şarttır. Bu yolda tedbir almak 82 milyon vatandaşın istikbali ve huzuru, güveni için zorunludur. Dileğimiz ve temennimiz bu yöndedir. İnşallah sağduyu hâkim olur ve düzenleme yapılır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanunun güvenlik bürokrasisine, özellikle Jandarmamıza, Sahil Güvenlik ve Emniyet teşkilatımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz talebi Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Halil Öztürk’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Öztürk.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, FETÖ’den etnik bölücü PKK’ya, aşırı sol terör örgütü DHKP-C’den El Kaide ve DEAŞ gibi dini istismar eden terör gruplarına ve 17 Kasım ya da ASALA gibi yabancı, ırkçı terör örgütlerine kadar terörizmin farklı biçimleriyle yıllardan beri mücadele etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına, milletimizin huzuruna, güvenliğine ve insanına karşı ciddi tehditler hâlen sürse de 15 Temmuz ihanetine karşı Türk milletinin aklını temsil eden Cumhur İttifakı’nın teröre karşı çelikten duruşu, bekamıza karşı güçlü hassasiyeti bu tehditleri bertaraf etmektedir. Bu kapsamda, terör belasından ülkemizi kurtarmak için sonuç alıcı ve çok boyutlu politikaların tavizsiz sürdürülmesi şarttır. Günlük siyasi kaygılardan arındırılmış, uzun vadeli ve istikrarlı, millî ve etkin bir terörle mücadele politikasının uygulanması gerekliliğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bize göre terör, bütün insanlığa çevrilmiş kanlı bir silah, barış ve huzurun önüne döşenmiş mayın tarlası, ölüm tuzağıdır. Türkiye, tüm imkânlarıyla yaklaşık kırk yıldır bölücü terör örgütüne karşı amansız bir mücadele vermektedir. Devletimizi yok etmeyi, millî birlik ve bütünlüğümüzü parçalamayı amaçlayan iş ve dış mihraklar, ülkemize karşı terörü alçakça kullanmayı sürdürmekte ve ahlaksızca sütre gerisinden kumanda etmektedirler. Yıllardır millî birliğimizi parçalamayı başaramayan terörün ağababaları, güzel ülkemizin başına çeşit çeşit, şekilden şekile giren terörün her türlüsünden çorap örmeye kalksa da her seferinde aziz Türk milletinin tokadını yemiş ve bundan sonra da yemeye devam edecektir. Aynı şekilde, devletimizin şefkatli eli de gün gelecek ifade özgürlüğü kisvesine sığınıp da teröre destek veren, terörü söylemleriyle cesaretlendirenlere çelikten bir yumruk gibi hiç kuşkusuz inecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, hafızamızı diri tutmak zorundayız. Unutulmasın ki Türkiye, 15 Temmuz 2016’da istila ve infazı engellemiş, bunun da en büyük şeref payesi hiç kuşku yok ki büyük Türk milletinin olmuştur. Millî bir yürekle kahramanlaşan milletimiz, devletine ve bekasına sahip çıkmanın yanında, egemenlik haklarını canı pahasına müdafaa etmiş, terörizmin şer, niyet ve tetikçilerini bir vuruşta yere sermiştir. Bu çerçevede, bir yandan PKK terör örgütünün belini kırmaya devam ederken diğer yandan da FETÖ/PDY terör örgütüyle mücadele yürütülmektedir. Nitekim, bu kanlı terör örgütünün finans kaynakları kurutulurken diğer yandan da kahraman güvenlik güçlerimizin özverili çalışmaları sonucunda ağır darbeler indirilmektedir. Unutulmasın ki Türk milletinin bekasına yönelik saldırıda bulunan teröristler halkın gözünde bir diken, boğazında bir kemik konumundadır. Bin yıl önce Haşhaşilerle mücadele eden Sultan Muhammet Tapar’ın dediği gibi, teröristlere karşı yapılan mücadele küffara karşı yapılan mücadeleyle eş değerdedir. Bu kararlılıkla yolumuza devam etmeliyiz.

Geçtiğimiz günlerde Sayın İçişleri Bakanımızın “Ben onların böyle bir noktaya geleceklerini sanmıyordum.” yönündeki açıklamasının ardından 25 bin yeni byLock kullanıcısının tespit edilmesini ve bunun da bir kısmının kamuda görev yapıyor olmasını çok önemsiyoruz. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere hain FETÖ’nün kripto yapılanmaları hâlen kurumlarda mevcuttur. Bu yüzden tüm kurumlarımızda FETÖ ile mücadele kesintisiz ve tavizsiz sürmelidir. Bu konuda en küçük tavsamaya asla müsaade edilmemelidir. 15 Temmuzda Türk milletinin vatanı uğruna göğsünü siper ettiği hain FETÖ’cüler bir daha asla umut sahibi olmamalıdır. Bu bakımdan, hukuk sınırları içerisinde, son FETÖ’cü hesap verinceye kadar mücadele devam ettirilmeli; bu hususta bundan önce olduğu gibi atılacak her adıma destek olacağımız bilinmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörle mücadelenin sonuna kadar yanındayız, Hükûmetin ve devletimizin arkasındayız. Zalimlere karşı biriz, hainlere karşı sarsılmaz ve şaşmaz birliktelikte duruş gösteriyoruz.

Son söz olarak belirtmeliyim ki tüm dünya şunu bilsin: Cumhur İttifakı’nın kararlı ve güçlü Türkiye vizyonu kapsamında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) – …bölgesel ve küresel ayak oyunlarına Türkiye teslim olmayacak ve kesinlikle boyun eğmeyecektir.

Genel Kurulu ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yok.

Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

53’üncü madde üzerinde herhangi bir önerge yok.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.

54’üncü madde üzerinde önerge işlemi yok.

54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 54’üncü madde kabul edilmiştir.

55’inci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 55’inci maddesiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 436’ncı maddesinin birinci fıkrasına eklenen 6 ve 7’nci bentlerin madde metninden çıkarılması arz ve teklif olunur.

                    Ali Öztunç                        Ahmet Önal                  Nihat Yeşil

                 Kahramanmaraş                       Kırıkkale                         Ankara

                   Erkan Aydın                  Bayram Yılmazkaya            Yaşar Tüzün

                       Bursa                             Gaziantep                         Bilecik

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Bayram Yılmazkaya.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifinin 55’inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu ilerleyen saatinde, belki de yasa teklifinin bence en önemli ve ağır sonuçlara neden olacak maddesini konuşacağım. Aslında 54, 55 ve 56’ncı maddenin tamamı üzerinde bir değerlendirme olacak.

Değerli arkadaşlar, şu andaki mevcut hâliyle Türk Medeni Kanunu’nda “Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir.” şeklindedir. “Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar. İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır.” şeklinde düzenlenmiş olup ülkemizde toplum açısından tehlike oluşturan ciddi ruhsal bozukluklarda ya da alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığında istemsiz tedavi uygulamalarının hâlen temel yasasıdır. Getirdiğimiz bu 55’inci maddeyle, mevcut 5’inci fıkradan sonra 6’ncı ve 7’nci fıkraları ilave ediyoruz. Bu gelen madde de koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması bağlamında resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla kişinin vücudundan çeşitli örneklerin alınabileceğini, kişiye gerekli tıbbi müdahalelerin yapılabileceğini, gerektiğinde kişinin hekim ön raporu üzerine yirmi güne kadar sağlık kuruluşuna yerleştirilebileceğini ve bu madde kapsamında alınan kararların icrası için gerektiğinde ilgili kişi hakkında zor kullanılabileceğini öngörmektedir.

Görüldüğü üzere söz konusu düzenlemeler bir yandan kişinin vücut bütünlüğüne rızası yokken ve zor kullanmak suretiyle müdahale etmeyi, öte yandan da sadece salt bir hekim ön raporu üzerine yirmi gün süreye kadar ilgilinin özgürlüğünün kısıtlanabileceğini içermektedir değerli arkadaşlar. Kişinin vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı Anayasa’mızın 17’nci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü ve 8’inci maddeleri tarafından güvence altına alınmıştır. Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı hukuk düzenimizin en temel değerlerindendir. Ne şartlarda olursa olsun resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin etme düşüncesi zor kullanmak suretiyle kişinin vücut bütünlüğüne müdahale etmeyi haklı kılacak bir meşru amaç değildir. Öte yandan, tamamen keyfîliğe açık olan, bireye hiçbir koruyucu güvence sunmayan, salt bir hekim ön raporuyla kişinin özgürlüğünün yirmi güne kadar kısıtlanabilmesi düzenlemesi, Anayasa’nın 2’nci ve 19’uncu maddesi ve bu arada yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesine de aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, aslında söz konusu yasal düzenlemeler bu hâliyle yürürlüğe girerse olgular mahkemece tedavi amacıyla özgürlüklerinin kısıtlamalarına karar verilmelerine dayanak teşkil edecek resmî sağlık kurulu raporu düzenlenmeden önce sağlık kuruluşlarına istemsiz bir biçimde ve zorla yatırılabileceklerdir. Böylece bilirkişilik hizmeti ile tedavi amacıyla hastaneye yatırma süreci karmaşık hâle gelecek, istemsiz olarak hastaneye yatırma ve tıbbi müdahaleler bilirkişilik hizmetinin önüne geçecektir. Bu şekilde bir uygulama öncelikle hasta hakları ve insan hakları açısından kabul edilebilir değildir. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Öte yandan günümüzdeki psikiyatri polikliniklerinin yoğun hizmet yükü altındaki uygulamalarda ön raporun düzenlenmesi talebi çok sık yatırılma ve gereksiz gözlem kararları alınmasına yol açacaktır. Bu bakımdan söz konusu yasal düzenleme, bir yandan gereksiz sevklere neden olabilecek, hâkimlerin gecikmeksizin karar vermesi hâlinde ise uygulamanın hızla yapılması, zaten sınırlı sayıdaki psikiyatri yatağı bulunan kapalı psikiyatri kliniklerinde idari, hukuki ve benzeri sorunları da içeren ilave bir hasta yükünü doğuracaktır.

Değerli arkadaşlar, özellikle Komisyon üyelerimiz; bu kadar alakasız bir teklifin içine durup dururken sağlıkla ilgili madde koymanızı bir doktor olarak da açıkçası anlamış değilim. Üstelik, burada, akli dengesi ve şuuru yerinde olmayan kişiden zorla ve cebren kan, tırnak ve saç örnekleri almayı yasallaştırıyorsunuz. Şiddet eylemlerini artırıcı ortamı yasal düzenlemeyle daha meşru hâle getiriyoruz. Kanun bu şekilde çıktığında, acillerde bu kişiler ile sağlık çalışanlarını ve kolluk kuvvetlerini daha sıkıntılı bir ortamda karşı karşıya bırakıyor ve sonucu kötü olaylara neden olabilecek tablolara zemin hazırlıyorsunuz.

Devlet, şiddet aracı olacak; gelin, engel olalım diyorum. Gün geçmiyor ki ülkemizde sağlık çalışanlarına şiddet artıyor, durmak bilmiyor arkadaşlar. Bu kanun bu şekilde geçtiği takdirde, daha fazla ortam sağladığımızdan, sağlıktaki şiddet olayları günden güne artacaktır ve bence bunun vebali ağır olacaktır. Gelin, bu yasayı şu anda çekelim diyorum, aksi takdirde çok kötü sonuçlara neden olacak.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 55’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Bedri Yaşar                        Ümit Beyaz       Arslan Kabukcuoğlu

                      Samsun                             İstanbul                       Eskişehir

                 Orhan Çakırlar            Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                      Edirne                               Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yaşar.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, madde 55 olup iktidarı da bu kadar kalabalık görünce, hiç olmazsa bugün Samsun’un bazı temel problemlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Samsun Büyükşehir Belediyesi ile Kültür Bakanlığı tarafından iş birliği içinde yapımına başlanan Arkeoloji ve Etnografya Müzesi inşaatı, yapımcı firmanın ekonomik krize girmesi dolayısıyla dört yıldır bekliyor. Yeni müze inşaatıyla birlikte eski Arkeoloji ve Etnografya Müzesi kapatılmıştır ve burada yer alan Hitit, Roma ve Osmanlı Dönemlerine ait yaklaşık 7.400 çok değerli eser maalesef depoda bekletilmektedir. Müzelerin turizme olan katkısı tartışılmaz. Bu tarihî eserlerin depoda değil sergilenmek üzere yerlerini almasını biz ümit ediyoruz. Samsun milletvekili arkadaşlarımız da var, buradan da arkadaşlara sesleniyorum: Şu müze inşaatı bir an önce başlasın, dört yıldır duruyor, devam edelim; özellikle Samsun’a çok ciddi katkısı olacağını düşünüyoruz, hepinizin de desteğini bekliyoruz.

Diğer önemli meselelerden biri de değerli arkadaşlar, Samsun’un Bafra ilçesinde Yeşilırmak Vadisi’nde kral mezarları var. Bu kral mezarları Amasya’ya kadar devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Gümüşhane’deki Dipsiz Göl’den bahsetmiştik. Bakın, ben size… Şimdi, bu, Bafra’nın Kolay Mahallesi’ndeki -Samsun milletvekillerimiz çok rahat bilecektir- normal kral mezarları, gördüğünüz gibi kolonları molonları yerinde. Bu da mevcut hâli; ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum ama normal yığma, bildiğiniz taşlarla dizilmiş mezarın önünü size gösteriyorum. Şimdi, Avrupa’da bu tür tarihî eserleri gördüğünüz zaman pırıl pırıl ama maalesef Samsun’daki bu eserler bu şekilde. Milattan önce yaklaşık yüz elli yıllarına ait bu eserlerin hâli maalesef Gümüşhane’nin Dipsiz Göl’ünden hiç de farklı değil.

Devamında, yine bizim Samsun’da, özellikle Çarşamba Ovası’nda son dönemde biyokütle tesislerinin kurulmasına yönelik ruhsatlar gündemde var. Allah’a şükür ki nasıl bu termik santrallerin bacalarına takılan filtrelerle ilgili yasa Cumhurbaşkanımızdan döndü, buraya yapılacak biyokütle tesisi de idari mahkeme tarafından durduruldu. Buradan ifade ediyorum: Çarşamba Ovası, Türkiye'nin en büyük 10 ovasından 1 tanesi. Bırakın bu ovaya biyokütle tesisinin yapılmasını, tarım alanlarına konut alanı ve sanayi tesisi de dâhil hiçbir şey yapılmamalı. Dünyanın her yerinde tarım arazileri dokunulmazdır, kendi işlevleri yönünde kullanılmalıdır. İnşallah bu mahkeme kararı devam eder çünkü biz Samsun’da, özellikle Tekkeköy ilçesinde çevre kirliliğinin ne demek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bugün oradaki azot sanayisinden ve farklı tesislerden kaynaklanan hava kirliliği maalesef bu ilçemizi Türkiye’nin en kirli ilçeleri arasına sokmaktadır. Dolayısıyla ben bu sorunun da sizlerin gayretleri ve yardımlarıyla çözüleceğini ümit ediyorum.

Yine, aynı şekilde, zaman zaman ifade ediyoruz, Samsun’un demir yolu meselesi. Sivas Kalın köyü-Samsun arasındaki 378 kilometrelik tren yolu -bahsetmiştim daha önce- maalesef bir türlü bitirilemedi. Altı yılda kazmanın ucuyla cumhuriyet döneminde yapılan şu demir yolunu dört yılda maalesef tamamlayamadık. Buradan arkadaşlara sesleniyorum. Tabii, bakım ve onarıma alındığı için şu anki mevcut işlevini de yapmıyor, bu manada da durdurulmuş vaziyette. Karadeniz’in, Zonguldak’tan sonra demir yoluyla bağlantısı olan tek ili Samsun. Bu demir yolunun da bir an önce yapılmasında çok büyük faydalar var. Bu konuyla ilgili de arkadaşlarımızla beraber yardımlarınızı talep ediyoruz.

Yine, Samsun büyükşehir ama maalesef havaalanının mevcut şartlar itibarıyla modernizasyona ve yenilenmeye ihtiyacı var. Diğer Anadolu şehirlerinde olduğu gibi, Samsun’un uluslararası arenaya açılabilmesi için Orta Asya’ya, Orta Doğu’ya, Avrupa’ya direkt uçuşların olması lazım. Bugün Samsun’un Ankara’yla bağlantısı sadece 06.00 uçağıyla Samsun-Ankara, 23.55 uçağıyla da Ankara-Samsun. Tabii, İstanbul’a da bağlantıları var ama Samsun… Biliyorsunuz, Samsun kurtaran şehirdir, Samsun cumhuriyetin temel taşlarının döşendiği şehirdir. Samsun’a yapacağımız hizmetlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – İnşallah bu eksikliklerimizi de giderdiğimiz takdirde Samsun Türkiye’deki yerini, konumunu alacaktır; eski şanlı, şöhretli günlerine dönecektir diye ümit ediyorum.

Yine, Vezirköprü Kanyonu’muz var. Yani nasıl söyleyeyim, dünyanın en güzel kanyonlarından biri ama sosyal tesisleri konusunda ciddi problemleri var. İnşallah bu sosyal tesisler konusundaki problemleri de orta yerden kaldırdığımız takdirde turizmden ciddi oranda payını alacağına inanıyorum. Bu konuda yardımlarınızı talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 55’inci madde kabul edilmiştir.

56’ncı madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 56’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "değiştirilmiştir” ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Mehmet Metanet Çulhaoğlu         İbrahim Halil Oral              Ayhan Erel

                       Adana                              Ankara                          Aksaray

                   Dursun Ataş                      Lütfü Türkkan

                      Kayseri                             Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim Halil Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 56’ncı maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Pençe 3 Harekâtı’nda PKK terör örgütü ihanet şebekesine karşı kahramanca mücadele ederken şehit olan Bitlis Mutkili hemşehrim, evladımız Alparslan Kurt’a Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekânı cennet, ailesinin ve Türk milletinin başı sağ olsun.

Ayrıca Ordu’da korkunç bir saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden evladımız Ceren Özdemir’e Cenab-ı Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 2019’un ilk on bir ayında en az 430 kadın öldürülmüştür, bu ay ise cinayete kurban gidenlerin sayısı 39’dur. Bu sayılar birer istatistik olarak görülse de her biri bir hayattır, her biri bir ailenin acısı, her biri hayata vurulmuş bir darbedir. Ben de bir kız babasıyım, benim de bir kızım, evladım var ve her geçen gün sayısı artan kadın cinayetleri beni daha çok korkutuyor. Suni tartışmaları bırakıp “Biz nasıl bu hâle geldik?” sorusunu toplum olarak kendimize sormamız gerekiyor. “Cennet, anaların ayağı altındadır ve sizin en hayırlınız kadınlara en iyi davrananızdır.” şiarını benimseyen bir Peygamber’in ümmetiyiz. Türk töresinde devlet kararı “Han ve hatun buyurdu.” diye açıklanırken gönlümüzün sanatçısı Neşet Ertaş’ın “Kadın insandır bizse insanoğlu.” diyerek insanlığın merkezine kadını koyduğu bir kültürün sahibiyken tacizin, tecavüzün, kadın cinayetlerinin zirve yaptığı bir dönemi yaşamak bu milletin kıyametidir, yok oluşudur diye düşünüyorum.

Şu da unutulmamalıdır ki ülkemizde yaşanan ekonomik krizler, sosyal travmalar, siyasi kutuplaşma, kültürel ve dinî yozlaşma bu gibi cinayetlerin önünü açmaktadır. Sadece kadın haklarını düzenleyen kanunlarla bu meseleyi çözemeyiz. Ülkemizde refah sağlanmalı ve iyilik hâkim olmalıdır. “Erkek mutlak hâkim.” bir dinî anlayıştan uzaklaşmalıyız, vazgeçmeliyiz. Bunun anahtarı da başta iktidar olmak üzere bütün siyasi partilerin elindedir ve sorumluluğundadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, teklifin bu maddesi yeni kurumlara ve sisteme bir uyum düzenlemesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, konuyla alakalı olduğu için bir hususu dile getirmek istiyorum: Ankara Milletvekili olarak Ankara sokaklarında, caddelerinde çok geziyorum. AK PARTİ Genel Merkezi önündeki caddeyi de sıklıkla kullanıyorum. Burada gördüğüm bir şey beni cidden rahatsız etmiştir. AK PARTİ Genel Merkezi’ni koruyan polislerin omuzlarında Cumhurbaşkanlığı forsu mevcuttur. Yani buradan anlıyoruz ki buradaki koruma görevi Cumhurbaşkanlığı Koruma Hizmetleri Genel Müdürlüğündedir. AK PARTİ iktidara tek parti dönemini sert bir şekilde eleştirerek gelmişti. Şimdi görüyoruz ki AK PARTİ yeni bir tek parti olma hevesine kapılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kuvvetler ayrılığı ilkesini nasıl tahrip ettiğini en son veto meselesinde de gördük. AK PARTİ Genel Merkezî’ni Cumhurbaşkanlığı armalı polislerin koruması devlet-hükûmet-siyaset ayrımının kalmadığını göstermektedir. Bunun simgesel olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum.

AK PARTİ Genel Başkanının aynı zamanda Cumhurbaşkanı olması devlet işleri ile parti işlerinin birbirine karışmasına yol açmıştır. Devletin valilerinin belediyelere kayyum olarak atanması, sonra o atanan kayyumların AK PARTİ’den aday olması parti içi siyaseti ile devlet idaresinin birbiri içine girdiğine çok önemli bir örnektir.

AK PARTİ devletin bütün imkânlarını kendi için kullanmaktan ve 16 Türk devletini simgeleyen Cumhurbaşkanlığı forsunu taşıyan polisleri parti genel merkezi önünde bekletmekten hicap duymayan bir hâldedir. Bütün bunların çözümü Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi’nin de sürekli vurguladığı gibi iyileştirilmiş parlamenter sistemden geçmektedir. Bu bir geriye dönüş değil, bilakis ileriye gidiş olacaktır.

Sözlerimi Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener Hanımefendi’nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

“İyileştirilmiş parlamenter sistem hakkın ve adaletin tarifidir. İyileştirilmiş parlamenter sistem çalışan, üreten, geleceğe ve ülkesine güvenen gençliğin parolasıdır. İyileştirilmiş parlamenter sistem birbirine saygı duyan insanlarımızın, konuşan Türkiye’nin anahtarıdır. İyileştirilmiş parlamenter sistem demokratik cumhuriyetin ekonomik kurtuluş reçetesidir.”

Bu düşüncelerle teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

56’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir.

57’nci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 57’nci madde kabul edilmiştir.

58’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

58’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 58’inci madde kabul edilmiştir.

59’uncu madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 59’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Cahit Özkan                 Mehmet Doğan Kubat          Ramazan Can

                      Denizli                             İstanbul                       Kırıkkale

                  Mustafa Ataş                    Zülfü Demirbağ              Yılmaz Tunç

                     İstanbul                              Elâzığ                            Bartın

                   Recep Özel                  Mücahit Durmuşoğlu

                      Isparta                            Osmaniye

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önergeyle 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda yapılan düzenlemenin maddenin yeniden değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle tekliften çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde metinden çıkarılmıştır.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek amacıyla, görüşmelere sıra sayısında bulunan mevcut madde numaraları üzerinden devam edilecektir. Madde numaraları Başkanlıkça kanunun yazımı sırasında teselsül ettirilecektir. Bu açıklamam bundan sonra metinden çıkarılacak diğer maddeler için de geçerli olacaktır.

Sayın grup başkan vekillerinin bu çıkarılan maddeyle ilgili söz talepleri varsa onları da karşılarım.

Sayın Türkkan, buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun daha hazırlanırken, Komisyonda görüşülürken üzerinde hassasiyetle durduğumuz birkaç madde vardı. Kanunun genelinde önemli miktarda katkı sunduğumuz, oluşmasında İYİ PARTİ’yle beraber Cumhuriyet Halk Partisinin, HDP’nin, MHP’nin de katkı verdiği bir kanundu bu. Üzerinde çekincelerimiz olan maddelerin çekilmesinden sonra, daha sonra görüşülmek üzere kanun içeriğinden çekilmesinden sonra grupların da anlaşabileceği bir kanun teklifi hâline geldi. Bu yüzden, keşke bu meseleyi daha Komisyondayken, kamuoyunda bu kadar tartışılmadan çözebilseydik diyorum. Özellikle, derneklerle ilgili meselede çekincelerimiz vardı. Kişilerin özel bilgilerinin birtakım mahrem ellere geçmesine imkân verebilecek birtakım düzenlemeler olduğunu düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunların tekrar daha uygun bir şekilde düzenlenerek Meclis Genel Kuruluna gelmesini arzu ediyoruz. Bu konudaki tavsiyelerimizin bizzat yerine getirilmesinden dolayı da memnun olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, bu 59’uncu madde ve biraz sonra konuşacağımız 61’inci ve 62’nci maddeler de bizim önem verdiğimiz maddelerdi. Çünkü örgütlenme özgürlüğü açısından derneklerin sivil toplum kuruluşları olarak özgürce örgütlenmesi, çalışmalarını yapması ve yurttaşlarımızın herhangi bir rahatsızlık duymadan oraya, istedikleri derneklere üye olabilmeleri hem Türkiye’deki anayasal ve yasal yapı açısından hem de Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmeler açısından önemlidir. Bu konuda bir mutabakat sağlanmış olması siyasi partilerimiz açısından da iyi bir adımdır diye değerlendiriyoruz. O nedenle, destekledik bu adımı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, oldukça fazla maddeye sahip bir kanun teklifi, 98 madde ve bu kanun teklifi görüşülmeye başlandığında daha Komisyonda, Komisyon sözcümüz 1’inci maddeden başlayarak özellikle 1’inci maddenin, 59’uncu maddenin, 61’inci maddenin ve 62’nci maddenin bu metinden çıkarılmasıyla daha kolay yol alınabilir, üzerinde konuşulabilir bir kanun teklifine dönüşeceğini söylemişti. Milletvekillerimiz hatırlar, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay geçen hafta salı günü bu görüşmeler başladığında “15 tane maddede itirazlarımız var, 4-5 tane majör itirazımız var, bunları çıkarın, birkaç saat içinde bu kanunu gerçekleştirelim, buradan geçirelim.” dedi ancak o zaman, bu uzlaşı noktasına gelinemedi. Üstünden geçen yaklaşık on gün, saatler süren müzakereler sonucunda, bugün, bütün itirazlarımızın kabul edildiğini söylemek güç ancak …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …en çok üzerinde durduğumuz maddeler, özellikle örgütlenme özgürlüğünün önünde bir engel, bir fişleme, kişilerin sivil topluma, derneklere katılımı, bir de geçmişte birkaç yıl içinde yaşanan birtakım olaylar da göz önüne alındığında, kişileri derneklere üye olmaktan soğutacak, korkutacak bu tip düzenlemeleri, bugün, iktidar partisinin çıkarma önergeleri olduğu için biz çıkarma önergelerimizi çektik, bir uzlaşma noktasına geldi ve bu noktadan memnunuz ama şunu da asla istemeyiz: Bundan on gün sonra, on beş gün sonra “Benzer mahiyetteki maddeleri bir başka şeyle getirelim, tekrar bu fişlemeyi, bu derneklerle ilgili maddeleri bir başka torba kanuna koyalım.” derseniz, bu da etik olarak birbirimize karşı güvenimizi sarsma açısından da yanlış bir nokta olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamamlıyorum.

Bu 59, 61 ve 62’inci maddelerin çıkarılması son derece doğrudur. Bu doğru kararın süreklilik arz etmesini temenni ediyor, teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, 60’ıncı madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

60’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 60’ıncı madde kabul edilmiştir.

61’inci madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 61’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Cahit Özkan                 Mehmet Doğan Kubat          Ramazan Can

                      Denizli                             İstanbul                       Kırıkkale

                  Mustafa Ataş                    Zülfü Demirbağ              Yılmaz Tunç

                     İstanbul                              Elâzığ                            Bartın

                   Recep Özel                  Mücahit Durmuşoğlu

                      Isparta                            Osmaniye

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz.

Gerekçe:

Önergeyle 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda yapılan düzenlemenin, maddenin yeniden değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle tekliften çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde metinden çıkartılmıştır.

62’nci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 62’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Cahit Özkan                 Mehmet Doğan Kubat          Ramazan Can

                      Denizli                            İstanbul                       Kırıkkale

                  Mustafa Ataş                       Recep Özel             Zülfü Demirbağ

                     İstanbul                             Isparta                           Elâzığ

             Mücahit Durmuşoğlu                 Yılmaz Tunç

                    Osmaniye                             Bartın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda yapılan düzenlemenin, maddenin yeniden değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle tekliften çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde metinden çıkartılmıştır.

63’üncü madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 63’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Ali Öztunç                        Erkan Aydın        Mehmet Ali Çelebi

                 Kahramanmaraş                         Bursa                            İzmir

                   Ahmet Kaya                        Nihat Yeşil               Sibel Özdemir

                     Trabzon                             Ankara                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sibel Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

63’üncü madde üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, oldukça geç bir saat oldu, sabrınıza sığınarak ben de görüşlerimi paylaşacağım.

Torba bir yasa teklifi yine ve çok geniş kapsamlı bir yasa teklifi, yaklaşık 29 tane kanunda düzenlemeler yapıyor ve 1 tane de kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor.

Baktığımız zaman, sağlıklı ve nitelikli bir çalışma ortamından uzağız. Gerçekten gecenin ilerleyen bir saati oldu ve bu bölümde de açıkçası çok önemli düzenlemeler var, özellikle göç konusuyla ilgili kapsamlı düzenlemeler var. Bizim de karşı karşıya kaldığımız temel bir sorun alanı göç sorunu. Evet, doğal olarak yasal düzenlemeler gerektiriyor, kanunlarımızda boşluklar var, bunlara ihtiyaç var ama baktığımız zaman göçle ilgili, özellikle yasa dışı göçmenlerin barınmasına, konaklamasına imkân sağlayanlara ve mülkiyetindeki gayrimenkulü kiralayanlara para cezası, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, resmî kurumlarla ilgili, bazı şirketlerle ilgili düzenlemeler var. Bunlar, bu boşlukları giderecek bazı düzenlemeler.

Burada, tabii ki belki birkaç hatip de değerlendirecektir, bazı sıkıntılı düzenlemeler de var.

Burada, bizim bakış açımız, temel olarak insan hakları odaklı ve insan haklarını koruyan bir bakış açısı. Ayrıca, elbette ülkemizin güvenliğini ve ihtiyaçlarını karşılayan düzenlemeler yapmalıyız.

Benim söz aldığım madde de göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarını, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sayılan katalog suçlar arasına almaktadır.

Ben, burada, sizlerle şunu paylaşmak istiyorum: Göç konusu, özellikle 2011 sonrası, komşu ülkelerimizle ve resmî olarak aday ülke olduğumuz Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi doğrudan etkileyen bir sürece evrildi.

Değerli milletvekilleri, burada, biz, Avrupa Birliği ülkeleriyle yapmış olduğumuz veya kurumlarla yapmış olduğumuz görüşmelerde, bu konuda yalnız kaldığımız ve tek başımıza mücadele etmek durumunda olduğumuz ancak bu göç konusunu Avrupa Birliği ülkelerine tam olarak anlatamadığımız bir durumla karşı karşıya kaldık.

Ülkemiz açısından temel bir sorun alanı. Şüphesiz ekonomik, sosyal, toplumsal sorunların giderek artan maliyetleri, maalesef, bu iktidarın, özellikle 2011 sonrası, bölgemizde öngörüsüz, tutarsız, günübirlik ve kişisel ilişkiler üzerinden yürüttüğü dış politikanın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Özellikle yasa dışı göçle ilgili, doğal olarak Avrupa Birliği ve diğer komşu ülkelerle bir sorumluluk üstlenmek durumunda kaldık ve göçle mücadelede ortak taahhütlerimiz oldu ve bunun sonucu da o dönemde, 2016 döneminde Avrupa Birliği ülkeleriyle bir vize mutabakatı anlaşması imzaladık ve vize serbestisi diyaloğu başlattık. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki geri kabul anlaşmasını, işte “18 Mart mutabakatı” dediğimiz anlaşmayı imzaladık. Tabii, temel unsurları, burada, insan kaçakçılığını önlemek, Ege’deki toplu ölümlerin -hepimizin şahit olduğu- önüne geçmek ve düzensiz göçü düzenlemekti. Biz, burada, Avrupa Birliğine belli sığınmacıları alma konusunda ve ülkemizde, doğal olarak, onlara yaşam alanı sağlama noktasında taahhütlerde bulunurken Avrupa Birliğinden de bir mali yardım almayı amaçlamıştık; Avrupa Birliğinin taahhüdü de bu yöndeydi.

72 kriteri belli bir sürece getirdik, burada hepimizin yoğun çalışmasıyla birçok kriteri tamamladık ve bunun sonucunda da Avrupa Birliğinin serbest vize alanına giriş taahhüdü vardı ülkemizdeki vatandaşlarımıza. Bu, gerçekten, Avrupa Birliğiyle ilgili üyelik ilişkilerimizde önemli bir eşik olacaktı, bir eşiği aşmış olacaktık ama maalesef orada hepimizin, birçoğumuzun burada şahit olduğu, iktidar partisinin -bilemiyoruz- siyasi ikballeri, belki içsel gelecek kaygıları nedeniyle o zaman bu mutabakatı yapan dönemin Başbakanı Davutoğlu hükûmetinin sonlanmasıyla doğal olarak bu süreç, bu mutabakat sonuçlanamadı. Vize konusunu da açıkçası o dönem Avrupa Birliği kurumlarıyla çok önemli bir aşamaya getirmiştik yani o mutabakatı yapan hükûmet mayısta sonlanmıştı ve Haziran 2016’da açıkçası Avrupa Birliği kurumları ve Konseyi vize mutabakatında tatmin edici bir noktaya geldiğimizi, belki bir sonuç alacağımızı bize belirtmişlerdi. Ama ne oldu? Söylem değişti, biz şu noktaya geldik, Sayın Cumhurbaşkanı şu açıklamayı yaptı: “Vizeyi kaldıracağım, bunun şartı da şunu değiştirmen… Hadi bakalım, kusura bakma, sen yoluna, biz yolumuza.” Böyle bir söylem değişikliğine geçtik. Yine Cumhurbaşkanı belki dönemin o zamanki Başbakanına atıfla Avrupa Birliğine şunu söyledi: “Kiminle anlaşıyorsan git, onlarla anlaş.” Böyle bir sürece evrildik ve belki bu göç sorununu çözeceğimiz ve vize serbestisi kazanımı sağlayacağımız Avrupa Birliğinde bu maalesef sonuçsuz kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım, son bir dakika.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Daha da kötüsü, biz, bu Suriyeli sığınmacılar konusunu Avrupa Birliğiyle üyelik sorununda bir pazarlık konusuna getirdik ve göç sorunuyla tek başımıza mücadele eden bir ülke konumuna düştük. Geçen gün de değerli AK PARTİ’li milletvekillerimizle, Helsinki’de, parlamenterlerle bir toplantıya katıldık. Orada da gerçekten, o ülkelerin bizim gerçekliğimizden ne kadar uzak olduğunu, bu vize sorununun, göç sorununun ülkemizde yarattığı maliyetleri hiç anlatamadığımızı… Tekrar söylüyorum, bu konu gerçekten önemli bir değerlendirme gerektiriyor. Ne oldu? “Kiminle anlaşabiliyorsan anlaş.” noktasından, bugün, 2019 yılında, Cumhurbaşkanı, bir genelgeyle, vize serbestisi kriterlerinin gerçekleşmesi noktasına geldi.

Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Zamanında önemli stratejik adımları atsaydık… Maalesef bunu gerçekleştiremedik. Öngörüden uzak, günübirlik, kısa vadeli, kişisel çıkarlar nedeniyle maalesef dış politikamızda her geçen gün yalnızlaşıyoruz, kazanımlarımızda geriye gidiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Son on saniye Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Çok özür diliyorum, gecenin çok geç bir saati oldu.

İktidar partisi, maalesef dış politikada özellikle, kendi kişisel önceliklerini değil, ülkemizin, 81 milyon vatandaşımızın haklarını, hukukunu öncelemelidir diyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 63’üncü madde kabul edilmiştir.

64’üncü madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

64’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 64’üncü madde kabul edilmiştir.

65’inci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

65’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 65’inci madde kabul edilmiştir.

66’ncı madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

66’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 66’ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın Tüzün, bir talebiniz oldu, buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 67’nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yeni bir madde ihdası konusunda bir önergemiz var. Bu önergenin içeriği… Tabii, yeni madde ihdası olduğu için Komisyonun çoğunluğu gerekiyor. Belki çoğunluğun da sağlanma ihtimali söz konusu olabilir. Geçmişte seçim kampanyalarında özellikle uzman jandarmalarımıza verilen sözler var. Bunlardan önemli olan, subayların harp okulunda veya astsubayların bir yıllık askerî okulda geçen askerî eğitim süreleri fiilî hizmet sürelerinden sayıldığı hâlde, uzman jandarmaların önceki askerî okulda geçen yani askerlikteki eğitim süreleri fiilî hizmet sürelerinden sayılmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Dolayısıyla verdiğimiz bu önergeyle ortada bulunan bir mağduriyeti gidermek istiyoruz. Uzman jandarmalarımızın bir yıllık okul sürelerinin fiilî hizmet süresinden sayılması noktasında bir önergemiz var, yeni madde ihdası gerektiriyor, Komisyonun çoğunluğu gerekiyor. Komisyonun çoğunluğunun sağlanması ihtimaliyle bu önergemizin kabulü noktasında ki düşüncemizi arz etmek için söz aldım. Bu konuda, uzman jandarmalarımız “Eğer bütçeye yük getiriyorsa bizler iki yıl içerisinde eşit taksitlerle ödeyebiliriz.” diyorlar. Bu noktada, bütün gruplarımızdan destek bekliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

67’nci maddeden sonra gelmek üzere yeni madde ihdası vardır.

Önce, 67’nci maddenin oylamasını yapalım.

67’nci madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

67’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 67’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın Tüzün’ün bahsettiği yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 67’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 68 - 31/5/2006 tarihli 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 80 - 28/5/1988 tarihli 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanununa tabi olarak çalışan Uzman Jandarmaların naspedilmeden önce askeri okulda geçen süreleri fiili hizmet süresinden sayılır.”

               Müzeyyen Şevkin                   Mahmut Tanal               Yaşar Tüzün

                       Adana                              İstanbul                          Bilecik

                   Özgür Özel                İbrahim Özden Kaboğlu

                      Manisa                             İstanbul

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Efendim, salt çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, Başkan, üyeleri dışarı gönderiyor, Meclis üyesi üzerinde iradesini kullanıyor, baskı kuruyor.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Komisyon üyeleri kendi takdirlerini bilirler, nerede ne zaman duracağını milletvekili bilir.

Sayın Tanal, teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biraz önce gönderdiniz işte, kamera kayıtlarında belli Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanım, söz bende, ben sizin görüşünüzü aldım.

Değerli milletvekilleri, tekrarlıyorum, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

68’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

68’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 68’inci madde kabul edilmiştir.

69’uncu madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

69’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 69’uncu madde kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, 69’uncu madde üzerinde önergemiz var, Sayın Kaboğlu konuşacaktı.

BAŞKAN – Sayın Özel, konuşmacınızı bildirecekseniz ben alabilirim, daha sonraki maddelerde konuşabilir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam Başkanım, öyle yapalım.

BAŞKAN – Bize iletilen taleplerde yoktu.

70’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

70’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 70’inci madde kabul edilmiştir.

71’inci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

71’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 71’inci madde kabul edilmiştir.

72’nci madde üzerinde herhangi bir önerge bulunmamaktadır.

72’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 72’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne aşağıdaki maddenin eklenmesini, diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 73– 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt Kanununa bağlı (1) sayılı cetvelde yer alan “T.B.M.M Başkanlık Divanı üyeleri, Komisyon Başkanları ve Grup Başkanvekilleri” satırına “Komisyon Başkanları” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Grup Başkanları” ibaresi eklenmiş, aynı satırda yer alan “50” ibaresi “1 er” şeklinde değiştirilmiş, (2) sayılı cetvele “Kamu Başdenetçisi” satırından önce gelmek üzere aşağıdaki satır eklenmiştir.

“TBMM Genel Sekreteri                   1                   Binek             5 yıl”

                   Cahit Özkan                      Ramazan Can            Zülfü Demirbağ

                      Denizli                            Kırıkkale                         Elâzığ

                   Recep Özel                       Erkan Akçay     Mehmet Doğan Kubat

                      Isparta                              Manisa                         İstanbul

                   Orhan Yegin                      Erkan Haberal Mustafa Ataş                          

                      Ankara                              Ankara                         İstanbul

             Mücahit Durmuşoğlu                 Yılmaz Tunç

                    Osmaniye                             Bartın

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biraz önce yoktu. Niye çağırdınız?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…

Değerli milletvekilleri, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece yeni bir madde ihdas edilmiştir. Kanunun yazımı esnasında madde numaraları Başkanlıkça teselsül ettirilecektir. Bir karışıklığa mahal vermemek için Komisyonun kabul ettiği metin üzerinden görüşmelere devam edeceğiz. Bu açıklamam bundan sonra ihdas edilecek maddeler için de geçerli olacaktır.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne aşağıdaki maddelerin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 74 – 5682 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“E) Yabancı ülke adli veya idari makamlarınca verilen velayet ya da vesayet kararları, kararın verildiği ülkelerde bulunan Türkiye Cumhuriyeti dış temsilciliklerindeki pasaport başvurularında kabul edilebilir.”

                   Cahit Özkan                      Ramazan Can            Zülfü Demirbağ

                      Denizli                            Kırıkkale                         Elâzığ

                   Recep Özel                       Erkan Akçay     Mehmet Doğan Kubat

                      Isparta                              Manisa                         İstanbul

                 Zafer Sırakaya                     Mustafa Ataş     Mücahit Durmuşoğlu

                     İstanbul                            İstanbul                       Osmaniye

                   Orhan Yegin                       Yılmaz Tunç        Akif Çağatay Kılıç

                      Ankara                              Bartın                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen? Yok.

Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece yeni bir madde ihdas edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kanun koyucu dürüst hareket edecek. Komisyon üyelerini gönderdiler, tekrar geri çağırdılar.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu şekilde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Böyle hileli iş olur mu ya?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, sessiz olalım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, yapılan işlemi ben hazmedemiyorum; Komisyon Başkanı milletvekillerini gönderiyor, ondan sonra çağırıyor.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bütün bunların hepsi bütün grupların beraberlikleriyle yapılan işlemlerdir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu dürüstlükle bağdaşmaz ki!

BAŞKAN – Üçüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, şimdi dördüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Dördüncü bölüm 73 ila 98’inci maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi dördüncü bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Dördüncü bölüm üzerinde grup adına söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gecenin bu ilerleyen saatlerinde bir söz aldım, birkaç şey söylemek istiyorum. Dördüncü bölüme yönelik temel itirazlarımız, gerçekten mülteci olarak ülkemizde bulunanlara hâlâ mülteci statüsü tanımıyor olmamız. Umarım, bu bir gün değişir. Hâlâ onlara “misafir” demeye devam ediyoruz. Her nedense, Türkiye'nin doğusundan gelen hiç kimseye bu ülke mültecilik hakkı tanımıyor ve uluslararası sözleşmelere de bu konuda koyduğu çekincelerden vazgeçmiyor.

Ama özellikle sizinle paylaşmak istediğim başka bir şey var. Dernekler Kanunu’nda yapmak istediğiniz değişiklik var ya, bence bunu bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirmeyin. Nedeni de şu: Dernek Kanunu’nda yapılan bütün değişiklikler Türkiye'nin önemli tarihsel dönemeçlerine denk gelmiştir. İlk Dernekler Kanunu 1938 tarihlidir ve 1972’ye kadar çok küçük değişikliklerle bu Dernekler Kanunu yürürlükte kalmıştır. Bu Dernekler Kanunu’na 1972’de “Demokrasinin üzerine bir şal örteceğiz.” diyen Nihat Erim döneminde ilk büyük değişiklik önergesi gelmiştir. Daha sonra Dernekler Kanunu bir muhtıradan sonra, yine bir darbe döneminde, 12 Eylül darbesinden sonra değiştirilmiştir. 2908 sayılı Dernekler Kanunu da 12 Eylül darbecilerinin bu ülkeye mirasıdır. Daha sonra, sizin döneminizde yapılan, yine tarihî önemde bir Dernekler Kanunu var, şu anda yürürlükte olan 5253 sayılı Dernekler Kanunu. Bakın, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nda değişiklik teklif ettiğiniz maddede şu gerekçeyi sunmuşsunuz, tasarıdaki gerekçenizde diyorsunuz ki: “Aralık 2004’te yapılan değerlendirmede, Türkiye'nin Kopenhag siyasî kriterlerini yerine getirmiş olduğuna karar verilmesi hâlinde, Türkiye ile katılım müzakerelerinin gecikmeksizin başlatılacağı taahhüdünde bulunulmuştur. Güncelleştirilmiş 2003 Ulusal Programında da siyasî kriterlere uyuma yönelik kanunî düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Yasama Dönemin 1 inci Yasama Yılı içinde tamamlanacağı taahhüt edilmiştir. Siyasî kriterlere ilişkin eksikliklerin değerlendirilmesinde Katılım Ortaklığı Belgesi, Yıllık İlerleme Raporları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, taraf olduğumuz uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile üye olduğumuz kuruluşlar tarafından geliştirilen normlar ve Avrupa Birliği Komisyonu raporları dikkate alınmaktadır. Tasarı, örgütlenme hakkının ve derneklerle ilgili düzenlemelerin Anayasa değişikliklerine ve Ulusal Programa uyumlaştırılması amacıyla hazırlanmıştır.

Tasarıyla, Avrupa Birliğine aday ülke olarak dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaların azaltılması, dernek faaliyetlerine serbestlik sağlanması, derneklere uygulanan yaptırımların ve bürokrasinin azaltılması amaçlanmıştır.

2908 sayılı Dernekler Kanunu genelde örgütlenme özgürlüğüne, özelde ise dernek kurma hakkına bir güvenlik sorunu olarak yaklaştığı için devlet ile sivil toplum kuruluşları arasında derin bir güven bunalımına yol açmıştır.

Bu Tasarıyla, demokratik meşruiyetin bir gereği olarak, devlet ile sivil toplum kuruluşları arasındaki güven ortamının tesisi ve işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla, bu kuruluşlarla kamu kurum ve kuruluşlarının işbirliği yapmasına ve bu kuruluşlara destek sağlanmasına imkân verilmektedir.” Biz bu gerekçenin altına imza atıyoruz.

12 Eylül darbecilerinin çıkardığı Dernekler Kanunu’nu işte bu nedenle değiştirmek istediniz, çok önemli ve tarihî bir adım attınız. Dernek kurma hakkına bir güvenlik sorunu olarak yaklaşmadığınızı söylediniz ve dediniz ki: “Dernek kurma ve üyelik konusundaki kısıtlamaları azaltıyoruz.” Yine, dediniz ki: “Dernek faaliyetlerinin serbestlik içerisinde yapılmasını sağlıyoruz.” Yine, dediniz ki: “Derneklere uygulanan yaptırımları ve bürokrasiyi azaltmayı amaçlıyoruz.” Peki, şimdi ne yapıyorsunuz? İşte, 1971 muhtıracılarının yaptığını yapıyorsunuz, yeni bürokratik engeller getiriyorsunuz, yeni fişlemeler getiriyorsunuz. Umarım, muhalefetin ve hepimizin de desteklediği biçimde, bir daha geri getirmemek üzere bu maddeleri geri çekmişsinizdir. Yoksa önümde, bakın, komisyon raporu var “Profesör Doktor Nihat Erim, Başbakan” imzasıyla. Tasarının gerekçesinde de aynı şeyler söyleniyor, deniliyor ki: “Söz konusu olan 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu 33 yıl önce çıkarılmış bir kanun olduğuna göre, bunun bir taraftan Anayasanın getirdiği temel hak ve hürriyetler yönünden yeniden tedvin edilmesi, diğer taraftan hak ve hürriyetlerin özüne dokunmayacak bâzı kayıtlar getirmesi, bugün için siyasal ve sosyal bir zorunluk olmuştur. Kişiler, serbest olarak dernek kurabilecek ve amaçlarına uygun şekilde faaliyette bulunacaklardır. Ancak, derneklerin amaçları ve faaliyet alan ve şekilleri, hiçbir zaman, ülke ve millet bütünlüğüne, millî güvenliğe, kamu düzeni ve genel ahlâka aykırı olmayacaktır. Özellikle 1961 yılından itibaren Türk toplum hayatına getirilmiş geniş hürriyet havası içindeki tutum, davranış ve eylemlerden sonra Cemiyetler Kanununun gözden geçirilmesine şiddetle ihtiyaç duyulmuştur.”

Eğer bunu yapmaya devam ederseniz, yeni bir teklif getirirseniz emin olun, 1971 muhtıracılarıyla aynı şeyi yapmış olursunuz. Zaman zaman söylüyoruz, kızıyorsunuz. “Uygulamalarınız 28 Şubatçıların devamıdır, aynı şeyi yapıyorsunuz.” diyoruz “12 Eylülcülerin yaptığını yapıyorsunuz.” diyoruz “Kayyum siyasetiniz budur.” diyoruz “Siyasi rehine operasyonları gibi her gün onlarca siyasetçinin gözaltına alınması aynı uygulamalardır.” diyoruz. Umarız bundan vazgeçersiniz. Geçmişte yaptığınız iyi şeyler vardı. Her insanın hayatında iyi ve kötü şeyler vardır. Siyasi partilerin de siyasi yaşamlarında yaptıkları iyi ve kötü şeyler var. Bugün yaptıklarınızın yüzde 95’inin yanlış olduğunu düşünüyoruz ama geçmişte yaptığınız iyi şeyler vardı, bunları bunun gibi tekliflerle geri almayın, kendi tarihinizde bir parça beyaz sayfa kalmışsa ona gölge düşürmeyin diyorum, hepinizi gecenin bu ilerleyen saatlerinde saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Dördüncü bölüm üzerinde şahıslar adına söz talepleri vardır.

Şahıslar adına ilk söz Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Mehmet Taytak’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Taytak.

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin dördüncü bölümünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’ya yakın konumu sebebiyle jeopolitik bir öneme sahiptir. Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika’yı birbirine bağlayan coğrafi bir konumdadır, bu sebeple göçmenlerin ilk çıkış kapısıdır. Afganistan ve Pakistan’daki belirsizlik ve iç savaş, son yıllarda Irak ve Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamayan Afrika ülkeleri vatandaşları çareyi göçte aramaktadır. Son yıllarda ülkemize gelen milyonlarca göçmen, sosyal, kültürel, demografik yapı, ekonomi ve güvenlik konusunda bazı endişeleri de beraberinde getirmiştir. Aşırı radikal terör örgütlerinin bulunduğu ülkelerden gelen göçmenler de güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Göçler sırasında DEAŞ’lılar, PKK’lılar, misyonerler, ajanlar ülkemize sızmak için zemin yakalamıştır. Sınırlarımızda yaşanan, ardı arkası kesilmeyen terör devam etmekte, terörün sadece adı ve kullanılan aktörleri değişmektedir. İslam’ı canilik gibi göstermek, Sünni-Şii savaşı çıkarmak için yazılan senaryonun aktörü IŞİD; kukla Kürt devleti kurmak için Suriye'deki Kürtleri Türkiye'nin güney doğusuna doldurma aracı YPG; petrol için güvenli bölgenin oluşturulmasının adı PYD, savaş sanayisini zengin edecek formül El Kaide; ABD’nin maymuncuğu ise PKK; isimler farklı, amaçlar aynı. Küresel çetelerin, uluslararası güçlerin taşeronu PKK, YPG, PYD terör örgütlerinin yarattığı en önemli sorunlardan bir tanesi göçtür. Evlerini, yurtlarını bırakıp gelen, yerlerinden, yurtlarından edilen genç, yaşlı, çocuk tüm insanların gerek sosyolojik gerek psikolojik ve gerekse ekonomik tahribatı, sadece bugünümüzü değil, gelecek nesilleri de ilgilendiren en önemli konuların başında gelmektedir. Uluslararası organizasyonlar, Avrupa Birliği, göç meselesi ve mülteci sorunuyla ilgili olarak üç maymunu oynasa da, vadettiklerini yerine getirmese de Türkiye göç konusunda üzerine düşeni yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. Ancak göç sorununu en derinden yaşayan ülke Türkiye’dir.

Bu bağlamda, güney sınırlarımızda oluşturmak istediğimiz güvenli bölge için, ülkemizde bulunan sığınmacıları ülkelerine gönderebilmek, o bölgeleri terörden arındırmak, gerçek sahiplerine teslim etmek, kendi iç ve dış güvenliğimizi muhafaza etmek için Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları düzenlenmiştir.

Mülteci meselesinde devletimiz yalnız bırakıldığı gibi, Avrupa, mültecileri Türkiye’ye karşı stratejik bir silah olarak kullanmaya çalışmaktadır. Türkiye, gerçekleştirdiği operasyonlarda çok ciddi saldırılara maruz kalmıştır. NATO üyesiyiz; teröre karşı verdiğimiz mücadelede en çok onlar karşı çıkıyor. 4 milyon Suriyeliyi Avrupa’ya göndermeyip ülkemizde tutan biziz; üzerimize bir de Avrupa Birliği, operasyonlarımıza karşı bildiri yayınlıyor. Operasyonlarımızda can alıp can veren kahraman Mehmetçik’imiz, teröristlerle çatışıyor; terörün siyasi temsilcileri, Mecliste vekillik yapıyor, teröristlerin yaptıklarını savunuyor; eylemlerinde polis kalkanlarına kafa tutuyor, kafa atıyor; Kürt kökenli kardeşlerimizi töhmet altında bırakıyor. Türk devleti üzerinde türlü oyunlar oynamaya kalkan Avrupa, kendi tarihine bakmadan bizleri karalamaya çalışıyor. Bilinmelidir ki hiçbir güç, aziz milletimize boyun eğdiremeyecek, pes ettiğine şahit olamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun göç yönetimi sisteminin daha da güçlendirilmesi ve sorunların minimum seviyeye çekilmesi amaçlanmıştır.

Değerli milletvekillerim, hazırlanan bu kanun teklifinin ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni eder, yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz talebi, İstanbul Milletvekilimiz Sayın İbrahim Özden Kaboğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaboğlu, süreniz beş dakika.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, milletvekilleri; 69’uncu maddeyi kaçırdığımız için değinmek durumundayım. Gerçekten 5 konuşmam vardı, 1’e indiğine göre umuyorum ki en az 5 maddede uzlaşma sağlanmıştır. 69’uncu madde, radyo ve televizyon yayınlarında uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele yükümlülüğünü öngörmüştür. Evet, uyuşturucu tamam ama uyuşturucu yanında, “zararlı alışkanlıklar” kavramı, öznel bir kavramdır. Bu kavram, yaşam tarzına müdahale riskini beraberinde getirmektedir. Demokratik toplum, çoğulcu toplum ilkesine aykırılık teşkil edebilir. Bir tür toplum mühendisliği kuralıdır. Bu bakımdan, hukuk devleti ilkesine, Anayasa madde 13’e, 17’ye, İnsan Hakları Sözleşmesi madde 8’e açıkça aykırıdır.

Dördüncü bölüme geçiyorum. Dördüncü bölümde çok sayıda sorunlu madde bulunmaktadır. Bu bölümde yer alan birçok madde, temel hak ve özgürlüklerle çelişen ve Anayasa’ya aykırı hükümler öngörmektedir.

1) Türkiye’ye girişlerine izin verilmeyecek yabancıların, işlemleri sonuçlanıncaya kadar sınır kapılarında bekletilmesine ilişkin olarak yasallık ilkesine aykırı bir düzenleme getiren 73’üncü madde, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edecek bir kapsamdadır.

2) Sınır dışı etme kararlarına karşı, idari yargıya başvurmaya ilişkin olarak öngörülmüş on beş günlük süreyi ciddi bir hukuki başvuru için hiçbir anlam ifade etmeyecek kısalıkta olan yedi güne indirmeyi öngören 78’inci madde, hak arama özgürlüğünün özüne dokunmaktadır.

3) Sınır dışı kararında ihlale teşebbüs edenler ölçütünü kanunlaştırmayı öngören 79’uncu, madde geri gönderme yasağıyla çelişen durumlar yaratma riskini belirgin şekilde içermek suretiyle yabancı kişinin temel hak ve özgürlüklerini bütünsel olarak tehdit etmektedir. Dolayısıyla “ihlale teşebbüs suçu” diye bir suç da olamaz zaten.

4) Yabancıların uyruklarının tespiti amacıyla hâkim kararı olmadan elektronik cihazlarının ve iletişim cihazlarının incelenebileceğine ilişkin olan ve yabancının kişisel verilerinin korunmasına ilişkin olarak hiçbir güvence getirmeyen 80’inci madde, özel yaşam hakkına aykırıdır.

5) İdari gözetime seçenek olarak elektronik izlemeyi öngören 81’inci madde, yine özel yaşam hakkına aykırıdır.

6) Sınır dışı edilecek yabancıların mevcut parasının temel gereksinimleri karşılayacak miktar haricinde hazineye irat kaydedilebileceğine ilişkin 83’üncü madde, mülkiyet hakkını ihlal etmektedir, Türkiye'nin onurunu uluslararası toplum önünde zedelemektedir.

7) Refakatsiz çocuk olan kardeşlerin mümkün olduğu ölçüde bir arada bulundurulacağına ilişkin kuralı kaldırmayı öngören 85’inci madde, aile yaşamına saygı hakkıyla çelişkili durumlara yol açma riskini beraberinde getirmektedir.

8) Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan ve ödeme gücü bulunmayan yabancıların 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine uluslararası koruma başvuru kaydından itibaren tabi olacakları süreyi bir yıla indiren 90’ıncı madde, zorunlu göçün yol açtığı fiziksel ve psikolojik sorunları yaşayan, düzenli geliri bulunmayan, çalışma izni alamayan yüz binlerce kişinin temel bir hakkı olan sağlık hakkına erişmelerinin engellenmesi tehlikesini beraberinde getirmektedir.

Ben sadece birer cümleyle bunları belirtebildim. Tabii ki bu acelecilik, bu koşturma -Divanda bile bu maddelerin birbirine karıştırılması, Divanın kusuru değildir tabii- belki bu kadar baskı yapan, nitelikli yasadan vazgeçtik, bir yasanın temel ilkelerini yansıtan bir metin olarak ortaya çıkmasını engelleyen bu hızlı süreç, bizim ancak bu kadarıyla yetinmemiz sonucunu doğuruyor.

Bu itibarla, eğer böyle bir yöntemin bizim açımızdan Anayasa madde 17’yle, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele olduğunu belirtirsek, bizim yaptığımız bu yasanın, bir yasanın temel ilkelerine ne kadar uygun olduğunu anlayabiliriz, tahmin edebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, bir dakikada toparlayalım Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Bu vesileyle, tekrar hatırlatıyorum sayın Komisyona: 11’inci maddede, gerçi geçen hafta burada bazı vekiller Anayasa dersi vermeye kalkıştı ama tam bir gün sonra, tam da bizim “Niçin Anayasa’ya aykırıdır?” biçiminde sorduğumuz soruya yanıt olarak “Sözlü sınavın nasıl yapılacağı kanunla belirtilir.” dedik ama “Hayır.” dendi, ısrarla, inatla geçirildi. Anayasa Mahkemesi tam da o ölçütü kullanarak bir başka yasayı iptal etti. Bu vesileyle, tümüyle oylamada 11’inci maddeyi de oylayacağımıza göre, madde 152/(3)’e 153 sona açıkça aykırı olacak. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Çoğu zaman, anayasallık sorununu dile getirdiğim zaman bazı vekiller buna çok kızıyorlar ama hepimizin Anayasa’ya göre Anayasa’ya sadakat yeminini ettiğimizi, hak ve özgürlükleri koruma yeminini ettiğimizi, andını içtiğimizi ve hak ve özgürlükleri koruma andının yabancıların da hak ve özgürlüklerini korumayı içerdiğini ve bunu namus ve şerefimiz üzerine yaptığımızı hatırlatarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan, selamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – …vekillerin, lütfen, “Anayasa” dediğimiz zaman kızmamalarını, özellikle ant metnini tekrar okumalarını… Çünkü eğer biz Anayasa’ya saygı göstermezsek, hani, 69’a koyduğumuz zararlı alışkanlıklar, bizim zararlı alışkanlığımız bizi Anayasa dışına iter. Her ne kadar cebir ve şiddet kullanmıyor olsak da Türk Ceza Kanunu madde 309’un öngördüğü Anayasa’yı ihlal suçunu daha ağır sonuçlar doğurması açısından işleme riskine koşarız.

Hepinize saygılar sunarım efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemi bulunmadığından dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi dördüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Değerli milletvekilleri, tekrardan kaçınmak ve zamanı iyi kullanmak açısından, önerge işlemi bulunmayan maddeleri direkt oylarınıza sunacağım. Bu, bütün maddeler için geçerli olacaktır. Yani direkt oylarınıza sunduğum maddelerde herhangi bir önerge işlemi bulunmamaktadır. Bunu, tekrarlamaktan kaçınarak zamanınızı da almamak açısından kayıtlara geçiriyorum.

73’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 73’üncü madde kabul edilmiştir.

74’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 74’üncü madde kabul edilmiştir.

75’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 75’inci madde kabul edilmiştir.

76’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 76’ncı madde kabul edilmiştir.

77’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 77’nci madde kabul edilmiştir.

78’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 78’inci madde kabul edilmiştir.

79’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 79’uncu madde kabul edilmiştir.

80’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 80’inci madde kabul edilmiştir.

81’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 81’inci madde kabul edilmiştir.

82’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 82’nci madde kabul edilmiştir.

83’üncü madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 83’üncü maddesi ile 6458 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesinin değiştirilen (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Sınır dışı edilecek yabancıların seyahat masrafları kendilerince karşılanır. Seyahat masraflarının karşılanması hususunda aşağıdaki hükümler uygulanır:

a) Yabancının mevcut parası sınır dışı seyahat masraflarının tamamını karşılamaya yetiyorsa sınır dışı seyahat masrafları yabancının mevcut parasından karşılanır ve artan tutar kendisine bırakılır.

b) Yabancının hiç parası yoksa seyahat masraflarının tamamı Genel Müdürlükçe karşılanır.

c) Yabancının mevcut parası seyahat masraflarının tamamını karşılamaya yetmiyorsa;

1) Seyahat masrafları Genel Müdürlükçe karşılanır ve yabancının mevcut parasının Genel Müdürlükçe her mali yıl başında belirlenen sınır dışı edilecek yabancıların temel gereksinimlerini karşılamaya yetecek tutar kadar kısmı kendisine bırakılarak artan kısmı seyahat masrafları karşılığında Hazineye gelir kaydedilir.

2) Yabancının mevcut parası temel gereksinimlerini karşılamaya yetecek tutarın altındaysa seyahat masrafının tamamı Genel Müdürlükçe karşılanır ve mevcut parası kendisine bırakılır.

ç) Masraflar geri ödenmediği sürece, yabancıların Türkiye'ye girişine izin verilmeyebilir.”

                   Cahit Özkan                       Erkan Akçay     Mehmet Doğan Kubat

                      Denizli                              Manisa                         İstanbul

                  Ramazan Can                      Mustafa Ataş     Mücahit Durmuşoğlu

                     Kırıkkale                           İstanbul                       Osmaniye

                Zülfü Demirbağ                     Recep Özel                 Yılmaz Tunç

                       Elâzığ                              Isparta                           Bartın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklikle, sınır dışı edilecek yabancıların seyahat masraflarına ilişkin, kanun teklifinde yapılan düzenleme uygulamada tereddüt oluşmaması açısından revize edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 83’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 83’üncü madde kabul edilmiştir.

84’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 84’üncü madde kabul edilmiştir.

85’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 85’inci madde kabul edilmiştir.

86’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 86’ncı madde kabul edilmiştir.

87’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 87’nci madde kabul edilmiştir.

88’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 88’inci madde kabul edilmiştir.

89’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 89’uncu madde kabul edilmiştir.

90’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 90’ıncı madde kabul edilmiştir.

91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 91’inci madde kabul edilmiştir.

92’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 92’nci madde kabul edilmiştir.

93’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 93’üncü madde kabul edilmiştir.

94’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 94’üncü madde kabul edilmiştir.

95’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 95’inci madde kabul edilmiştir.

96’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 96’ncı madde kabul edilmiştir.

97’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 97’nci madde kabul edilmiştir.

98’inci madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 98’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Cahit Özkan                       Erkan Akçay                Orhan Yegin

                      Denizli                              Manisa                          Ankara

             Mehmet Doğan Kubat                Erkan Haberal              Ramazan Can

                     İstanbul                             Ankara                        Kırıkkale

                Zülfü Demirbağ               Mücahit Durmuşoğlu             Recep Özel

                       Elâzığ                             Osmaniye                         Isparta

                  Mustafa Ataş                      Yılmaz Tunç

                     İstanbul                              Bartın

“Madde 98 – Bu kanunun;

a) 51 inci, 52 nci, 70 inci ve 71 inci maddelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,

b) 72 nci maddesini Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,

c) Diğer maddelerini Cumhurbaşkanı,

yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önergeyle teklifin 72’nci maddesinin Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından birlikte yürütülmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 98’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 98’inci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, dördüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, 86’ncı maddeye göre, lehte olmak üzere İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zafer Sırakaya’ya söz veriyorum.

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde yer alan ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı yakinen ilgilendiren kanun değişikliği üzerine, lehte konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ, ülkelere prestij kazandıran en önemli hususa, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar vatandaşlarımızın hak ve çıkarlarını gözeten, onların yanında olan anlayışı siyasete kazandıran bir lidere ve kadrolara sahiptir. Çifte vatandaşlık uygulamasının olduğu ülkelerde bu haktan faydalanan gençler, şemsiyesi altında milletimize hizmet etme imkânı bulduğumuz AK PARTİ’mizin asla vazgeçmeyeceği millî değerlerdir. Tüm parti programları, tüzük ve teşkilatlanmalarında gençleri merkeze koyan AK PARTİ’nin, yurt dışında yaşayan genç kardeşlerimizi görmezden gelmesi, onların derdiyle dertlenmemesi ve onların geleceğini teminat altına almayı düşünmemesi elbette ki beklenemez.

Türk vatandaşlığının sınırları Anayasa’mızda teminat altına alınmıştır. Hepimizin bildiği üzere, Anayasa’mızın 62’nci maddesi, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik önemli yükümlülükleri içermektedir. Anayasa’ya göre devlet, yurt dışındaki vatandaşlarımızın hem yaşadıkları ülkelerdeki haklarından azami ölçüde yararlanması hem de Türkiye’yle bağlarının kurulması için çalışma yürütmekle yükümlüdür. Anayasa’mız, vatandaşlığın kazanılması bakımından babanın ve annenin Türk olmasına, vatandaşlık kavramında büyük önem vermiştir. Bunun neticesi olarak Türk babanın, Türk annenin çocuklarının vatandaşlık durumu, kanununa değil, doğrudan doğruya Anayasa’ya tabidir. Meclis Genel Kuruluna gelen Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizle 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda yer alan ve “Anne-babası birlikte vatandaşlıktan çıkan Türk çocukları, Türk vatandaşlığını resen kaybeder.” hükmü artık tarihe karışıyor.

AK PARTİ olarak bizim en büyük önceliğimiz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve gençlerimizin, ülkesine yani Türkiye’ye bağımlı değil, bağlı olarak yetişmeleridir. Ülkeleriyle kimi zaman nasıl iletişim kuracaklarını bilmeyen yurt dışında yaşayan genç nesillerimizi bizden önceki iktidarlar gibi görmezden gelemeyiz. Bizlerin görmezden geleceği genç nesillerimiz, Avrupa’da giderek artan İslamofobik ve ırkçı yaklaşımlardan dolayı dillerinden, dinlerinden ve kimliklerinden yani mensubu oldukları medeniyet kodlarından uzaklaşma tehlikesi altındadır.

Sayın milletvekilleri, rızkını Avrupa’da kazanmak üzere giden birinci neslimiz, gittiği ülkelerde işçi statüsünden öteye geçemezken bugün -elhamdülillah- üçüncü ve dördüncü neslimiz, yaşadığı ülkenin her alanında etkin rol alan bir konumdadır. Sadece Almanya’da 80 bin Türk müteşebbisimiz, 50 milyar ciro yaparak 500 bin kişiye istihdam sağlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, yurt dışında yaşayan gençlerimizi güncel tartışmaların ve maddi sorunların merkezinden alarak gençlerimizin tüm enerjisini geleceğe kanalize etmelerine yardımcı olmak, medeniyet kodlarımızın da bir gereğidir. Üstat Necip Fazıl’ın ufkunu kökü ezelde ve dalı ebette olan bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip olarak çizdiği gençlik için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. AK PARTİ iktidarları olarak görevimiz ve önceliğimiz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tüm sorunlarına çare bulmak, işlerini kolaylaştırmaktır.

Genel Kurulda kabul edilen yasa teklifiyle, sağlık, yaş ve ceza nedeniyle yurt dışında hastanelerde, bakımevlerinde ve cezaevlerinde olan vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştıran bir değişikliğe imza atmak yine iktidarımıza nasip oldu. 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun ilgili maddesinde yapılmasını teklif ettiğimiz düzenlemeyle, yabancı makamlar tarafından verilen vesayet ya da velayet kararına istinaden vasi ya da velinin, kararın verildiği ilgili ülkedeki dış temsilciliklerimizde pasaport işlemleri için başvuru yapabilmelerinin önünü açıyoruz.

Sözlerime son verirken, sunduğumuz bu kanun teklifiyle, Avrupa’da sınırları çizilen vatandaşlık tanımı, tam manasıyla yerini bulacaktır. Bu vesileyle, yurt dışında yaşayan gençlerimiz ile Türkiye’nin bağlarını bir daha kopmamak üzere daha da sağlam bir zemine taşımış olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ZAFER SIRAKAYA (Devamla) – Bu kanun teklifinin hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmesine kadar bizlere desteklerini esirgemeyen Sayın Cumhurbaşkanımız ve Komisyon Başkanımız başta olmak üzere, bugün bu yasa teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabulünü sağlayan AK PARTİ Grubumuza, destek veren Milliyetçi Hareket Partisine, Cumhuriyet Halk Partisine ve İYİ PARTİ’ye teşekkürlerimi bir borç biliyor, yasa teklifine “evet” oyu veren tüm milletvekili arkadaşlarıma şahsım ve yurt dışında yaşayan tüm kardeşlerimiz adına teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel, bir söz talebiniz oldu.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, kanunun görüşmeleri tamamlandıktan sonra yapılacak beş dakikalık görüşmeyle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli temsilcileri şöyle bir bilgilendirme yaptılar: “Yurt dışındaki vatandaşlarımızın önemli bir sorununu birlikte çözüyoruz.” Ki hatip konuşmasının son kısmında ona değindi. Bunun için, toparlayıcı, birleştirici bir teşekkür konuşması olacağı için biz de bunu memnuniyetle dinleyeceğimizi ve bize de tanınan bu hakkı, sadece AK PARTİ Grubunun kullanmasına bir şey demeyeceğimizi söyledik. Aslında, o konuda bir hakkın teslimi var son kısmında konuşmasının ama konuşmasının önemli bir kısmında şu ifadeleri kullanıyor: “Hükümetlerimiz bizden önceki cumhuriyet hükûmetleri gibi yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarına duyarsız kalmamıştır.” diyor. Bu, doğru değil; bu, bugünün bu yaklaşımına da uygun değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İktidarı devraldığınız 57’nci Hükûmet, üçlü koalisyon hükûmeti de dâhil, ondan önceki tüm cumhuriyet hükûmetleri, yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarını, onlara karşı yapılan ayrımcılıkları karınca kararınca, güçleri yettikçe, dilleri döndükçe bu Mecliste itiraz ettiler, o hükûmetlerin Sayın Başbakanları ve devlet başkanlarımız bu konuda ciddi mücadeleler verdiler. Bu tip bir devrisabık yaratmayı hem bugünkü yapılan çalışma açısından hem de iktidarda on yedi yıldır bulunan bir partinin kendinden önceki tüm cumhuriyet hükûmetlerini böyle kötülemesini şık bulmadığımızı kayıtlara geçirmek istedim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, bugün -aslında, artık bugün değil, yarına döndük ama- birleşime başladığımız zaman 5 Aralık, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin yıl dönümüydü. Bugün burada bulunan bütün kadın milletvekillerimizin söz almasını özellikle arzu ettim ve talep eden bütün milletvekillerimize, kadın milletvekillerimizin her birine söz verdik. Bir tek söz veremediğimiz arkadaşımız var, o da benimle beraber üç gün boyunca Başkanlık Divanında görev yapan İstanbul Milletvekilimiz Sare Aydın Kardeşimiz. Kendisinden rica ettim, şimdi o da sizinle olduğu yerlere geçti. Son sözü ben İstanbul Milletvekilimiz Sare Aydın’a vermek suretiyle hem onun çalışmalarının burada bir karşılığının da olmasını arzu ediyorum hem de Türk kadınına verdiğimiz önemi vurgulamak açısından da gecenin finalini bir kadın milletvekilimizle yapmamızın şık olacağına inanıyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sare Hanım, söz sizde.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

79.- İstanbul Milletvekili Emine Sare Aydın Yılmaz’ın, kadın milletvekillerinin söz taleplerini geri çevirmeyerek 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü’ne yakışır bir yönetim sergileyen Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’e teşekkür ettiğine, tüm kadınların şiddetten, kadın cinayetlerinden, nefretten, dışlayıcı, hukuksuz davranış ve uygulamalardan arındığı, daha adil ve eşit bir dünyaya erişmelerini dilediğine ilişkin açıklaması

EMİNE SARE AYDIN YILMAZ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yoğun bir günün sonunda son sözü şahsıma veren ve yine tüm kadın milletvekillerimizin söz taleplerini geri çevirmeyerek güne yakışır bir yönetim sergileyen, nezaket sahibi Sayın Başkana teşekkür ediyorum tüm kadınlarımız adına.

Malumunuz, bugün 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü; başka bir yönüyle, biz kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı tarihî bir gün. Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Bu eşitliğin adalet, hakkaniyet ve dengeyle tamamlanması, toplumumuzun, ülkemizin daha müreffeh yarınlara ulaşması için son derece önemlidir. Bu kapsamda, 2010 yılında revize edilen Anayasa’nın 10’uncu maddesi, pozitif ayrımcılık ilkesi bakımından büyük bir kazanımdır.

Güçlü kadın, içinde yaşadığı toplumun demokratik, millî ve manevi değerlerine sahip çıkan vatansever kadındır. Bize bu günü cephede, sahada, Mecliste büyük mücadelelerle sağlayan kahraman kadınlarımıza ve yine Mustafa Kemal Atatürk’e ve bizlerle birlikte başörtülü kadın arkadaşlarımıza Meclisin yolunu açan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Tüm kadınların şiddetten, kadın cinayetlerinden, nefretten, dışlayıcı, hukuksuz davranış ve uygulamalardan arındığı, daha adil ve eşit bir dünyaya erişmelerini diliyorum.

Tel duvarların önünde bekleyen mülteci kadınlara, kız kardeşlerime buradan selam yolluyorum.

Kanunumuzun şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ; MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, parti gruplarının olabildiğince uzlaşısının sağlandığı bir yasama faaliyeti gerçekleştirildiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bütün parti gruplarının çok önemli çalışmasına ben de bizzat tanık oldum. Burada, yapılan çalışmaların bir perde arkası var, orada saatlerce süren, Komisyon sözcülerinin, kanun teklifini hazırlayanların, parti grup başkan vekillerinin ve kendi partilerinin yetkili kurullarının devamlı görüşmeleriyle oluşan bir mutabakat çerçevesinde, olabildiğince bütün grupların uzlaşıyla kendi özellikle dikkat ettikleri konuları kayıtlara geçirdiği bir yasama faaliyetini beraber gerçekleştirdik. Biz de Başkanlık Divanı olarak bunu kolaylaştıran bir süreci yönetmeye çalıştık. Kanunun yapımının tam İç Tüzük’e uygun olması konusunda bizim de yapıcı önerilerimiz oldu. Buradaki kanun metninin görüşülmesinde, bütün grupların bilgisi, şahsımın bilgisi, benden önceki Meclis Başkan Vekilinin bilgisi ve bütün parti yetkililerinin de bilgisi olduğunu ben biliyorum. Böyle bir kanun çalışmasının artık sonuna geldik ve yaptığımız üç günlük çalışmayla aslında, pazartesi günü başlayacak bütçe görüşmelerinin de bir antrenmanını yaptık. Yorucu, uzun süren görüşmeler sonucunda artık teklifin tümünü bir açık oylamaya sunmamız gerekiyor.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekillerimiz, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Pusula ulaştıran arkadaşlarımızın da salondan ayrılmamalarını tekrar hatırlatıyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, oylama sonuçlanmadan lütfen Komisyonun önünde bir yığılma olmasın, rica ediyorum çünkü sonuçları ilan edeceğiz ve işlemimizi daha henüz tamamlamadık.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı:  270

Kabul:                      233

Ret:                                              29

Çekimser:                                     8(X)

                         Kâtip Üye                                                     Kâtip Üye

                     Barış Karadeniz                                          Mustafa Açıkgöz

                            Sinop                                                        Nevşehir”

Bu şekilde teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’ni görüşmek için 9 Aralık 2019 Pazartesi günü saat 12.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 03.06



(x) Kanunun ilk görüşmeleri 13/11/2019 tarihli 17’nci, 14/11/2019 tarihli 18’inci, 19/11/2019 tarihli 19’uncu, 20/11/2019 tarihli 20’nci ve 21/11/2019 tarihli 21’inci Birleşimlerde yapılmıştır.

(xx) 145 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 (x) 146 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.)

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(x) 144 S. Sayılı Basmayazı 26/11/2019 tarihli 22’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.