TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           22’nci Birleşim

                                                                                       26 Kasım 2019 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak EYT’lilerin yanında olduklarına ve sorunlarını çözeceklerine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, itfaiye teşkilatlarının tek çatı altında toplanarak çalışanlarının mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne ilinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün uhdesinde bulunan gayrimenkullerin kira artışları yapılırken hangi kriterlerin esas alındığını Kültür ve Turizm Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AK PARTİ iktidarının 82 milyonun sorun ve taleplerini görmezden geldiğine ilişkin açıklaması

7.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale ili Eceabat ilçesi TMO ofisinin kapatılması durumunda üreticinin zor durumda kalacağına ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, icra ilanlarının yerel gazetelerde yayımlanması zorunluğunun kaldırılmasının yerel basını zor durumda bırakacağına ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Burgazada’da yaşanılan sorunlara ilişkin açıklaması

10.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ve her yıl öğrenci sayısı artarken atanan öğretmen sayısının niçin azaldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, ülkede yaşanılan işsizlik sorununa ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, 23 Kasım Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey’in idam edilişinin 94’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 22 Kasım Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının kurucusu Prof. Dr. Turan Yazgan’ın vefatının 7’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 18 Kasım millî halterci Naim Süleymanoğlu’nu vefatının 2’nci yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, yargının istismarına devam edildiğine ve gerçeklerin cezalandırılamayacağına ilişkin açıklaması

18.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

19.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, HGS geçiş ihlali cezalarının zamanında tebliğ edilmemesi nedeniyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

20.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Devlet Hastanesindeki anjiyo ünitesi eksikliğinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Akay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da meydana gelen deprem nedeniyle Arnavutluk halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

23.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, Kocaeli ili HDP il ve ilçe binalarına polis tarafından düzenlenen baskınlarda gözaltına alınanların serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasına oturacak Hükûmet ve işveren temsilcilerine 2020 yılı için yaşamayı sağlayacak bir asgari ücretin tespit edilmesi gerektiği konusunda seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

25.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, AKP döneminde parası olana sağlık parasıza zulüm sisteminin devam ettiğine ve hastaneler büyüdükçe sağlık hizmetlerinin küçüldüğüne ilişkin açıklaması

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

27.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, 2018 yılı vergi rekortmenlerinin yayımlandığı mükellef listesine giren ilk 100 kişinin 57’sinin isminin kamuoyundan neden gizlendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

28.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Bozdoğan Belediyesinin çalışanlarını işten çıkarma dışında tasarrufa gidebileceği başka harcamasının olup olmadığını ve yapılan haksız işten çıkarmaların vicdanları sızlatıp sızlatmadığını Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

29.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

30.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, cezaevlerinde her türlü hak ve hukukun devre dışı bırakılarak tutsaklara esir muamelesi yapıldığına ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

32.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Niğde ili Çiftlik ilçesinin meslek yüksekokuluna kavuşmasının ilçenin gelişmesinde önemli rol oynayacağına ilişkin açıklaması

33.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, Konya ilinde 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinliğinde Konya Valisinin öğretmen sandığı gazeteciye yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, vatandaşın gerçek gündemi işsizlik, yoksulluk iken gündem sahteciliğinin bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

36.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

37.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, zor durumda olan zeytin üreticisinin gerekli zirai mücadelenin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

38.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

39.- Gaziantep Milletekili İrfan Kaplan’ın, Hükûmetin görevinin çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek olduğuna ilişkin açıklaması

40.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat ili Sarıkaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulunun eğitime kazandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

41.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

42.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

43.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, Osmaniye ili esnafının zor durumda olduğuna, Hükûmetin esnaf ve sanatkârları koruyucu ve destekleyici önlemleri ivedi olarak alması gerektiğine ilişkin açıklaması

44.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

45.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle sorunların aşılmasına katkı sağlayacak yol ve yöntemlerin kamuoyuyla paylaşılması amacıyla düzenledikleri etkinliklerde Kayseri ilinde İYİ PARTİ’nin standı ile parti binasına yapılan saldırıyı telin ettiklerine ilişkin açıklaması

46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümü münasebetiyle Türk milliyetçiliğini siyasi program hâline getiren Alparslan Türkeş’in ülkücülüğün siyasi çatısına ilişkin ifadelerine, 23 Kasım ülkücü Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun şehadetinin 49’uncu ölüm yıl dönümüne, 25 Kasım Sütçü İmam’ın vefatının 97’nci seneidevriyesi vesileyle Halide Onbaşı, Gördesli Makbule, Yörük Ali Efe, Şahin Bey ile Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle andığına, öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

47.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Uluslararası Şeffaflık Derneğinin Adalet Bakanlığının yayımladığı adli istatistiklerden yararlanarak yapmış olduğu araştırmaya göre AK PARTİ iktidarları döneminde yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanmanın normalleştiğine, TÜRK-İŞ’in açıkladığı kasım ayı açlık ve yoksulluk sınırına, TÜİK’in rakamlarının inandırıcı olmadığına, Engelsiz Bileşenler Federasyonunun talepleri ile engellilerin sorunlarına duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve arkadaşları tarafından öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin destekleneceğine inandığına, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da meydana gelen deprem nedeniyle Arnavutluk halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Meclisimizin depreme hazırlık noktasında üstüne düşen görevleri yerine getirmesi gerektiğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle tüm kadın milletvekillerini dayanışmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

49.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, eğitim camiamızın 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ettiğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne, 25 Kasım Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun ve Kahramanmaraş’ın kahraman evladı Sütçü İmam’ın vefatının 97’nci seneidevriyesi ile Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir CHP’liyle görüştüğü ve kendisine CHP Genel Başkanlığı teklif ettiği iddiasında bulunan Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın bir yalanın parçası olduğu gerekçesiyle özür yazısı yayımladığına ilişkin açıklaması

50.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset literatürüne kattığı kelimelere ilişkin açıklaması

52.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve İçişleri Bakanının halka düşman olduğu yönündeki yaklaşımının da kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

56.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul ilinde şiddete karşı yürüyen kadınlara devletin şiddet kullandığına, demokrasinin Parlamentoda korunacağına ilişkin açıklaması

58.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadeleri ile özgürlüklerin genişletilmesi noktasında on yedi yıllık AK PARTİ iktidarının devrimlere ve reformlara imza attığının yadsınamaz bir gerçek olduğuna ilişkin açıklaması

59.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Muş Milletvekili Mensur Işık’ın 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı beyanlarının gerçek dışı olduğuna, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik bir hukuk devleti olduğuna ilişkin açıklaması

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

61.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki  bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve savunduğu şeyleri müdellel şekilde ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

63.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve mülakat sınavlarında kamera kaydı yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

64.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

65.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, kurumların objektif çalışabilmesi için önerilerde bulunduklarına,144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu ve 20’nci maddelerinin teknik anlamda Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ettiğine ilişkin açıklaması

66.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Erzurum Milletvekili Selami Altınok’un 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, TBMM Başkan Vekili Levent Gök'ün Kazakistan Meclis Başkanı Nurlan Nigmatulin'in vaki davetine icabetle “Başkanlığın Kazakistan Modeli” konulu Uluslararası Parlamenter Konferansı vesilesiyle 25-28 Kasım 2019 tarihleri arasında Astana'ya resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/990)

 

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/832) esas numaralı Çocuk Hakkı İzleme Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/50)

 

 

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andican ve 21 milletvekili tarafından, Osmanlı arşivinin su ve nemden zarar gördüğü iddialarının araştırılması ve varsa zararın giderilerek bu soruna yönelik alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, artan işsizlik rakamları ve bölgesel eşitsizliğin araştırılması amacıyla 26/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 22/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden Gündem’in “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1'inci sırasına, 66 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ise yine bu kısmın 2'nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144)

26 Kasım 2019 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’ye aittir ve diğer 2 gündem dışı söz talebi de aynı mahiyettedir, sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Ekinci Buyurun lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Genel Kurulda gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybeden tüm kadınlarımızı rahmetle anıyorum.

“Kadınlara karşı ayrımcılık ırkçılıktan beterdir.” diyen Cumhurbaşkanımıza, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a her platformda göstermiş olduğu samimi duyarlılıkları için teşekkür ediyorum.

Şiddetin dini, inancı, kültürü ve milliyeti olmaz. Katliam, her yerde katliamdır, kimse savunamaz ve sonuna kadar da katillerle mücadele şarttır. Bizler ak kadrolar olarak, yeryüzünde Allah’ın verdiği canları korumak için her türlü mücadelede yer alacağımızı yineliyoruz.

Bugüne kadar kadınların yaşadığı sorunlarla ilgili yapılmış yasal düzenlemelerle kadınlarımızın ekonomi, siyaset, bilim ve eğitimde güçlendirilmesine önemli katkılar sağlanmıştır fakat daha bu konuda yapacak çok işimiz olduğu da bir gerçektir. Hâl böyle iken her kadın konusu gündeme geldiğinde veya acı bir hadise yaşandığında, devletimizle dayanışma yerine birtakım çevrelerin bu meseleyi istismar etmeleri de kendi çirkin siyasetlerine malzeme yapmaları da bir o kadar üzücüdür. Dolayısıyla bugün, öncelikle herkesi genelgeçer açıklamalar yapmak yerine samimiyete davet ediyorum. Yaşanan acıların, cehaletin yurdumuzda ve dünyanın her yerinde son bulması için, kadınlar ve erkekler olarak hep birlikte gerçek anlamda bir dayanışma içerisinde olmamız gerekiyor. Bir annenin, bir genç kızın ya da sadece bir insan olarak yaşama savaşı veren mazlum bir kadının köşesinde Allah’a yakarırken bir başkasından yardım dahi alamadan can vermesi hiçbir siyasete malzeme yapılamaz. Söz konusu insanın yaşam hakkı olduğunda, siyaset dâhil her şey ayaklarımız altındadır. Dünyadaki hiçbir kazanım, güç ve makam bir kadının yaşam hakkından daha değerli olamaz.

Bugün gerçekten bir dayanışmadan bahsedecek isek başta, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde yavrularına kavuşma acısıyla gözyaşı döken analarımızın haykırışlarına kulak verilmelidir. Her türlü terör örgütü lanetlenerek annelerimizin taleplerinin karşılanması için dürüstçe somut adımlar atılmalıdır.

Gerçekten dayanışma gününden bahsedeceksek sokakta yürüyen tüm kadınların kılık ve kıyafetlerine bakılmaksızın, yaşam tercihini veya inancını öne çıkarmadan, tüm siyasi partiler tutarlı ve ortak bir tavır içerisinde olmalıdır.

Bugün kadına şiddet konusunda dayanışma mesajı verilecekse öncelikle, bir Grup Başkan Vekilinin partisinden olmayan kadın Grup Başkan Vekiline haddini bildirmeye kalkışmasına hangi partiden olduğuna bakılmaksızın gerekli tepki verilmelidir.

Bizler, dün olduğu gibi bugün de kadına yönelik her türlü şiddete karşı sessiz kalmadık ve 25 Kasım Pazartesi günü 81 ilimizde yüz binlerce kadınımız, erkeğimiz, çocuğumuzla yürüyerek şiddete karşı turuncu çizgimizi çektik.

On yedi yılı aşkın iktidarımızda, her daim ortaya koyduğumuz samimiyet ve sorumluluk bilinciyle, şiddete sıfır tolerans ilkemizle, ülkemizde tek bir kadın, çocuk ve canlının şiddet görmemesi için çalışmaya devam edeceğimizi belirtiyor, sultan şehir, yiğitler diyarı, yiğidolar diyarı Sivaslılar adına saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık’a aittir.

Sayın Karabıyık, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda burada, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle gündem dışı konuşma yapıyorum.

Ama çok uzakta değil, belki bir arka sokakta ya da herhangi bir şehirde veya köyde kadınlar şiddet görmeye devam ediyor; bazen babalarından, bazen ağabeyden, bazen eşten, bazen sevgiliden, nişanlıdan ya da herhangi birisinden. Daha dün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde bir kadın Eskişehir’de toprağa verildi. Ayşe Tuba Arslan, korunma talebine rağmen, eski eşi tarafından satırla yaralandı, kırk dört gün boyunca hayata tutunmaya çalıştı ama olmadı.

Mecliste bizler, öncelikle bu sorunlara eğilmeliyiz, asıl sorumluluğumuzun bu olduğunu unutmamalıyız. Bu, partilerüstü bir konudur. Unutmayınız ki İstanbul Sözleşmesi bir kazanımdır, uygulanmalıdır ve arkasında kesinlikle duruyoruz.

Değerli vekiller, eminim sizlere de çığlıklarını duyurmak isteyen kadınlar ulaşıyordur. Bu konuda söylenecek çok şey var ancak rakamlar vermeye, istatistiklerden bahsetmeye gerek olmadığını düşünerek bana gelen bir mektuptan belli bir kısmını, gerçek yaşamdan bir kesit olarak buraya getirmenin anlamlı olduğunu düşündüğüm için burada paylaşmak istiyorum.

Değerli vekiller, bir kadının haykırışı şöyle: “Lale abla, Vekilim, biz babamızdan daha 3-4 yaşından itibaren dayak yemeye başladık. Kız kardeşimi 6 yaşında otlağa hayvanların yanına gönderdi babam. Hiç unutmam, bir gün hayvanlardan biri otlaktan kaçıp evimizin ahırına gelmiş. Babam ‘Otlaktan neden eve döndü bu inek?’ diye 6 yaşındaki kardeşime elindeki küreği fırlattı, kafası yarıldı kardeşimin. Annem çığlıklar içinde başındaki eşarbı saracaktı ki babam annemi de dövdü, kardeşimi ise ahıra gönderdi. Babam evden çıkana kadar annem kardeşimin yanına gidemedi, sonra aldı bezi kardeşime koştu. Köyde doktor da yoktu, olsaydı babam bizi zaten göndermezdi. Babamdan hayvanlar için ya da bakkaldan geç geldik diye her konuda hep dayak yerdik. Kablo, sopa, ne bulsa döverdi babam bizi. Okul zamanı geldi. Öğretmen ve muhtar babama ‘Kızlarını okula yazdıracaksın.’ dediği için babam bizi okula yazdırmıştı. Biz her sabah okula giderken annem bizi giydirirken babam anneme de tekme atar, öğretmenlere de hep küfür ederdi. Annem çok çaresizdi ‘Baban bizi evden atarsa ne yaparız?’ sözüyle büyüdük biz hep. Ailesi fakirdi annemin, cebinde 10 liradan fazla parası hiç olmadı. Evlenirken anneme ‘Bu evden gelinlikle çıktın, ancak kefenle dönersin.’ demişler. 2 kız kardeşiz, ikimiz de çok çalışkandık, ortaokulu bitirdik. Annemin babama ‘Kızlar okumaya devam etmek istiyor.’ dediği gün, babam inşaat demiriyle annemi dövdü. Öğretmenlerimiz geldi eve ‘Bu kızları biz okutalım.’ dediler. Kapıyı onlara açtığım için ben de dayak yedim. Babama şiddet eğilimi olduğu için tedavi olması gerektiğini söyledi öğretmenim ancak kapıyı vuran babam, bizi yine dövdü. Evlenme çağımız gelince beni ilk isteyene verdiler. Ben şanslıyım, eşim iyi birisi. 2 çocuğum var. Eşim küçük yaştayken annesi babası ölmüş ve garip büyümüş. Ben iyiyim, kıt kanaat geçiniyoruz işte ama kız kardeşim acı çekmeye devam ediyor. Küçüktü kız kardeşim, amcam ve babam karar verdi, amcamın oğluyla evlensin istediler. Kardeşim okumak istediğini babaanneme söylemişti, babaannem babam ve amcama ‘Bu kız daha küçük, evermeyin.’ dedi. Babam gitti, dedeme dedi ki ‘Annem ne karışıyor baba? Biz ne karar verdiysek o.’ Dedem ‘Karışma sen!’ diye ayağa kalktı, babaannemi itti, yaşlı kadının ayak bileği kırıldı. Babam, sonuçta döve döve kardeşimi yeğeniyle evlendirdi. 2 de ağabeyimiz var bizim. Birisi hep kurtardı bizi dayaktan. Babama karşı gelirdi ‘Yapma baba!’ diye. Ama diğer ağabeyim “Biz erkeğiz, karı gibi davranmasana!’ derdi diğer ağabeyime. Kız kardeşim amca oğlumuzla evlendikten sonra çalışmaya başladı çünkü eşi işsizdi. Bir gün kardeşim açmadı telefonunu, aradım, üç gün ulaşamadım, sonra duydum ki eşi dövmüş, yengemiz yani kardeşimin kayınvalidesi elinden parasını istemiş, kardeşim parayı vermeyince de kocası dövmüş, kardeşim intihara teşebbüs etmiş; çok şükür kurtulmuş. Ben geç duydum. Kardeşim eşinden, evinden kaçtı, sığınmaevine gitti sonrasında, kaçmasına çığlıklarını duyan komşuları yardım etmiş.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Süre rica edebilir miyim çok kısa, bitiyor.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Karabıyık.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Teşekkür ederim.

“Ancak nasıl oldu, bilmiyorum, ağabeyim ve babam gidip almışlar. Kardeşimi tekrar telefonla aradığımda babamların yanındaydı. Ancak büyük ağabeyim dövüyormuş bu defa da sürekli ‘Kocaya gittin, geri geldin.’ diye. Abla, benim elimden bir şey gelmiyor, ne olur kardeşime yardım edin, kardeşimin yaşadıkları ölüp gittikten sonra duyulmasın, bize yardım edin.”

Değerli vekiller, bu mektup yaşamın içinden bir kesit. Bu nedenle, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi partiler üstü bir konu olarak görelim ve kadına karşı şiddete, kadın cinayetlerine de “Dur” diyelim.

Teşekkürler Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç’a aittir.

Buyurun Sayın Hatimoğulları Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ydü ve Dominik Cumhuriyeti’nde Faşist Trujillo diktatörü tarafından katledilen Mirabel kız kardeşlerin kanlarıyla yazmış olduğu bir mücadele günüdür, bir tarihtir. Ben burada, Mirabel kız kardeşler şahsında, erkek-devlet şiddeti sonucu katledilen bütün kadınları; Hevrin Halef şahsında, savaşta yitirdiğimiz bütün kadınları saygıyla, sevgiyle ve umutla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de “Kadın cinayetlerini durduracağız.” dedikçe cinayetlerin arttığını görüyoruz. Sadece son on bir ayda 358 kadın katledildi ve son on yılda çocuk istismarları yüzde 700 oranında artış göstermiş durumda. Peki, bunlara karşı bizler, burada üç beş cümle konuşmak dışında, ne yapıyoruz? İktidar açısından şu soruyu çok net yanıtlamak isterim: Koca bir hiç. Yapılan şey, işte, Diyanetin yaptığı bir kamu spotu. Yani kadın-erkek eşitsizliğini daha da derinleştirmek için, elinde çayıyla, kekiyle munis bir kadın ve bir erkekten şefkat, sevgi bekleyen bir kadın çıka çıka spot olarak çıkabilmiş. Bu anlayış ve bu zihniyetle kadın-erkek eşitsizliğiyle mücadele etmeye asla imkân yoktur.

Yine, aynı biçimde, bu iktidar zamanında, kadınların mücadele ederek bu ülkede kazanmış olduğu haklar ellerinden tek tek alınmaya çalışılıyor. Neydi bunlar? Şiddete uğrayan, uğrama ihtimali olan kadınlara, çocuklara, aile bireylerine koruma sağlamayı hedefleyen 6284 sayılı Kanun. Bir diğer şey, nafaka hakkı; nafaka hakkı konusunda şu an tartışma sürdürülüyor. Değerli arkadaşlar, bir de yine bu iktidarın, imza atmış olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden kaçma hâlleri. Bütün bunlara karşı, biz şunu çok net ifade ediyoruz: Kadınlar arasında zaten yasama, yürütme ve yargıda çeşitli bölücülükler yaratıyorsunuz; kadınlar arasında bölücülüğü bu anlamda da yaratmayın.

Bakın “Cumartesi Annelerini biz dayakla, copla dizginleyemedik; bari Diyarbakır’da, HDP’nin il binası önünde alternatif bir anne eylemi örelim.” dediniz. Yine, aynı şekilde, kadınların yasayla kazanmış oldukları hakları ellerinden almak için “Aileyi yıkan yasalardır bunlar. İstanbul Sözleşmesi uygulanmasın.” gibi, kendinize göre sivil çalışmalar örgütlüyorsunuz. Şunu çok net bilesiniz ki: Bu şekilde bir toplum mühendisliğiyle, burada ne kadına yönelik şiddeti ne kadın cinayetlerini ne çocuk istismarlarını asla engelleyemezsiniz. Bakın, şiddetsiz, eşit, adil bir toplum talebi, bir devleti yıkmayacağı gibi kadın ve erkeğin birlikteliğini de yıkan bir şey değil, daha güzel bir ülke ve daha büyük, daha mutlu bir hayatı tarif eder bunlar.

Buradan biz bir öneri sunmak istiyoruz: Çaylı kekli, kadını sadece evinde yemek yapan, hizmet eden bir özne olarak göstermekten ziyade bir kamu spotu yapın ki kadının siyasetteki eşit temsiliyetini yansıtsın, bir kamu spotu yapın ki bugün uğraştığınız eş başkanlık sistemini öne çıkarsın. Ben buradan, bu sıralarda bulunan bütün kadınlara seslenmek istiyorum, toplumda bu mücadeleyi yürüten bütün kadınlara seslenmek istiyorum: “Eş başkanlık, eş temsiliyet bizim siyasette vazgeçilmezimiz.” demeliyiz ve biz kadınlar, bir erkek gibi partiyi yönetebileceğimize, bu Mecliste şu kürsüyü yönetebileceğimize dair inancımızı zerre yitirmeyelim.

İşte, değerli arkadaşlar, siyasi fikri ne olursa olsun, ideolojik geleneği ne olursa olsun, kadın dediğimiz ortak paydada birleşerek taleplerimizi bu şekilde açığa çıkarmak dışında hiçbir seçeneğimiz yoktur. Bakın, bizler, başta bu sıralardaki vekiller olmak üzere, toplumda sesini çıkarabilme ihtimali olan kadınlar eğer sessizliğe bürünürsek, eğer sesimizi çıkarmazsak daha çok kadın yaşamını yitirecektir. Eğer bizler sesimizi çıkaramazsak daha çok çocuk istismara uğrayacaktır.

Bakın, İranlı sanatçı Füruğ’un bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Başkanım, bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – İranlı sanatçı Füruğ: “İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha ağırdır.” der. O hâlde, biz kadınlar, acıyı yaşamımızın her alanında hisseden biz kadınlar, daha çok bağırmak zorundayız; daha çok bağırmalıyız ki herkes bizi duymalı, daha çok bağırmalıyız ki istismara uğrayan çocukların da sesi olabilmeliyiz, daha çok bağırmalıyız ki erkek şiddeti, devlet şiddeti son bulsun.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giriş yapan ilk 30 milletvekilimizin tamamına yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Gürer, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak EYT’lilerin yanında olduklarına ve sorunlarını çözeceklerine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Emeklilikte yaşa takılanlar, Dernek Başkanlığının öncülüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiler, tüm partilere görüşme taleplerini ilettiler. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu EYT’lilerle görüşme öncesinde, grup toplantımızda “Bugünü not edin. EYT sorununu çözeceğim.” dedi. İktidar EYT sorununu çözmeyeceğini açıkladı, biz çözeceğiz. EYT’lilerin kamuya zararları yoktur, anayasal haklarını istiyorlar. EYT mağdurları yük ve maliyet olarak nitelenemez, yirmi beş yıldır ödedikleri primlerinin karşılığını istiyorlar. Prim ve günü tamam olan, işsiz kalınca açlığa mahkûm olan EYT’linin sorunu mutlaka çözülmelidir. Yaş değil, prim ve gün esaslı emeklilik sağlanmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak EYT’lilerin yanındayız ve emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını biz çözeceğiz.

Teşekkür ediyorum Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelebi…

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, itfaiye teşkilatlarının tek çatı altında toplanarak çalışanlarının mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İtfaiye teşkilatı çalışanları arasında statü, standart, özlük ve sosyal haklar gibi birçok durumda farklılık görülebilmektedir. İtfaiye teşkilatları tek çatı altında toplanmalıdır. İtfaiye istatistiki tutacak merkezî bir birim oluşturulmalıdır. Köklü bir itfaiye yönetmeliği değişikliği yapılmalıdır. Yıpranma hakkı doksan güne çıkarılmalıdır. İş riski ve güçlüğü tazminatı itfaiyecilere en üst limitten verilmelidir. İtfaiye meslek hastalıkları tanımlanmalıdır. İtfaiye erleri en fazla 1380 ek göstergeye, itfaiye amirleriyse 2200 ek göstergeye kadar yükselmektedir; itfaiye unvanlı tüm personelin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılması gereklidir. Yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının açılması zorunlu tutulmalıdır diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü çerçevesinde, ülkemizde farkındalık ve duyarlılık oluşturmaya yönelik birçok etkinlik düzenlendi.

Yaratılmışların en şereflisi olan insana, hele hele kadına yönelik şiddet asla kabul edilemez. Bizim medeniyetimiz ve inanç değerlerimizde şiddetin yeri yoktur.

AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz günden beri, her alanda kadınlarımızın önündeki engelleri kaldırmak için tarihî reformlar gerçekleştirdik. Aile kurumunun güçlendirilmesi, ülkemiz için bir gelecek meselesidir, gündelik siyasi kaygılara alet edilmeden ele alınması gerekmektedir. Kadına şiddeti uzun vadede önleyecek en önemli yöntem eğitimdir. Yediden yetmişe toplumun her kesiminde yapılacak eğitim çalışmaları artarak devam etmeli diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü idi. Seçim bölgem Kocaeli’de kadın kollarımızın düzenlediği ve vatandaşlarımızın da yoğun ilgisinin olduğu yürüyüşü “Kadına karşı her türlü şiddete turuncu çizgimizi çekiyoruz.” sloganıyla gerçekleştirdik.

Kadına yönelik şiddete, istismara, tacize ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi bu Meclisten başlayarak yapmalıyız.

Kadına şiddet, fizikî müdahale olduğu gibi psikolojik şiddet şeklinde de olmaktadır. Milletimiz 28 Şubatta başörtülü kızlarımıza yapılan psikolojik şiddeti unutmadı. Milletimiz yine bu dönemde milletin oyuyla seçilmiş milletvekili Merve Kavakçı’ya Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan psikolojik şiddeti unutmak isterken maalesef, aynı zihniyet yirmi bir yıl sonra yine bu Mecliste hortladı.

Kadına şiddet meyline sahip zihniyetler öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden temizlenmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yuh! Yuh!

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sana yuh! Sana yuh!

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ne alakası var? Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen… Sayın Yalım…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Burada kadına şiddet uygulayana “Yuh!” diyeceksin.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne ilinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün uhdesinde bulunan gayrimenkullerin kira artışları yapılırken hangi kriterlerin esas alındığını Kültür ve Turizm Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Edirne’de çok sayıda tarihî çarşı bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünden gelen kira artış yazılarında istenen rakamlar esnafımızı şaşırtmış ve mağdur etmiştir; esnaftan yüzde 150’yi bulan miktarlarda kira artışı istenmiştir. İstenen artışların kabul edilebilir bir yanı yoktur. Başka hiçbir ilde bu artışlar yapılmamışken sadece Edirne’de yapılmıştır. Edirne, Türkiye’nin Batı’ya açılan kapısı, cumhuriyetin öncü ilidir ancak sizin deneme tahtanız değildir.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a soruyorum: Kira artışları yapılırken hangi kriter esas alınmıştır? Artışlar yapılırken Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı enflasyon rakamları dikkate alınmış mıdır? Vakıflar Genel Müdürlüğünün başka illerde bulunan benzer nitelikli tarihî çarşılarda yaptığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AK PARTİ iktidarının 82 milyonun sorun ve taleplerini görmezden geldiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜRK-İŞ’in yaptığı araştırmaya göre bugün Türkiye'de 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 2.102 TL. Gıda harcamasıyla birlikte elektrik, su, doğal gaz faturaları; giyim, kira, ulaşım, eğitim, sağlık gibi zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 6.849 TL olarak hesaplanmıştır. Peki, bu iktidarın asgari ücretle çalışanlara reva gördüğü maaş ne kadar? Sadece 2.020 TL. İşte, bu tabloyla üretime, istihdama dayalı ekonomi modeli yerine ülkeyi tüketime, ithalata, faizciliğe mahkûm eden, eğitimi çökerten, ekonomik darboğazda olan vatandaşın sorunlarını öncelemeyen AK PARTİ iktidarı ülkemizin, 82 milyonun sorun ve taleplerini görmezden gelmektedir. Tüm başarısızlıklarına gerekçeler üretmekten başka bir çaba içerisinde değildir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

7.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale ili Eceabat ilçesi TMO ofisinin kapatılması durumunda üreticinin zor durumda kalacağına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, 2015 yılından itibaren TMO’nun bazı bölgelerdeki ofislerinin kapatılacağı yönündeki söylentiler Gelibolu Yarımadası’nda tarım yapan çiftçileri kaygılandırmaktadır. Ofisin Eceabat’taki birimlerinin kapatılma gerekçesi olarak zaman zaman Ofisin ilçeden yaptığı alımların miktarının düşük olması ifade edilmektedir. Kurumun silo ve ambarlarının bulunduğu Eceabat’taki arazisinin yaklaşık 28 dekar olduğu ve özelleştirileceği söylentileri gerçek midir? Bu durum gerçek ise üretici hem artan girdi maliyetlerine katlanacak hem de nakliye sorunu ve maliyetiyle karşı karşıya kalacaktır; bunun yaratacağı ekonomik mağduriyet bölge üreticisini zor durumda bırakacaktır. Zaten, Ofis kış aylarında kapalı durumdadır. Alımların sürdüğü takvim içerisinde Ofisin ilçe merkezinden alımlarına devam etmesinin sürdürülmesi bölgedeki üreticilerimizin korunması noktasında son derece önemlidir. Bu konudaki çalışmalar ne aşamadadır?

BAŞKAN – Sayın Tanal…

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, icra ilanlarının yerel gazetelerde yayımlanması zorunluğunun kaldırılmasının yerel basını zor durumda bırakacağına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk basını yargı reformunun ikinci paketini endişeyle bekliyor çünkü pakette, İcra ve İflas Kanunu ilanlarının gazetelerde yayınlanmasını kaldıracak olan düzenlemeler de yer alacak. Bu düzenlemenin hayata geçmesi, artan maliyetler nedeniyle zaten zor günler geçiren basın için felaket olur, özellikle yerel gazete diye bir şey kalmaz. Bakın, sadece bir yılda 200'ü aşkın yerel gazete ve televizyon kapandı. Resmî ilan yayınlama haklarını ellerinden alırsanız yerel gazeteler ayakta kalamaz. Sayın Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanına sesleniyorum: Bürokratlar danışmanlarınızı, danışmanlarınız da sizi yanıltıyor. İcra ve iflas ilanlarının gazetelerde yayınlanma zorunluğunun kaldırılması tasarruf anlamına gelmez, ihaleleri mafyaya peşkeş çekersiniz, basını bitirirsiniz, işsizler ordusuna yenilerini eklersiniz. Resmî ilanlardan elde edilen gelirler kamuya geri dönüyor. Vergileriyle, Basın İlan Kurumu kesintileriyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel...

9.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Burgazada’da yaşanılan sorunlara ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem olan Burgazada’daki vatandaşlarımız yaşadıkları sorunlara ne yazık ki muhatap bile bulamıyor. İlk olarak, Adalılar uzun yıllardır Burgazada’da hizmet veren postanenin kapatılmasından dolayı ciddi bir mağduriyet yaşıyorlar. Görevi kamu hizmeti sağlamak olan bir kurumun “Kâr etmiyoruz.” gerekçesiyle kapatılması kabul edilemez. Kaldı ki Adalar Belediyesinin “Postane için yer tahsis edelim.” demesine rağmen postanenin kapatılmasında ısrarcı olunması, Adalıların siyasi tercihlerinin iktidar eliyle cezalandırılması anlamına gelmektedir.

İkinci konu ise Burgazada’daki okul sorunu. En temel insan hakkı olan eğitime erişim ne yazık ki diğer bölgelerde olduğu gibi, İstanbul’un göbeğinde de kanayan bir yara. Bilindiği üzere, Burgazada’daki ilkokulda 1, 2, 3 ve 4’üncü sınıflar aynı sınıfta okumaktadır. Çocukların nitelikli bir eğitim almamasından şikâyetçi olan veliler, birleştirilmiş sınıf uygulamasından vazgeçilmesini talep etmektedir. Ben buradan “Eğitimde çağ atladık.” diyen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köksal...

10.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ve her yıl öğrenci sayısı artarken atanan öğretmen sayısının niçin azaldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz pazar Öğretmenler Günü’ydü. Öğretmenlerin “kadrolu” “sözleşmeli” “ücretli” diye ayrılmadığı, 3600 ek göstergelerinin verildiği, ekonomik sıkıntılarının giderildiği, hak edilen değerin verildiği, mobbinge maruz kalmadığı, atama bekleyen öğretmenlerin öğrencilerine kavuştuğu bir Türkiye dileğiyle, başta anne babam olmak üzere, tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum ve Millî Eğitim Bakanına soruyorum: 2012’de 56.102 öğretmen ataması yapılmışken yıllar içinde bu sayı düşerek 2018’de 27.239 öğretmen atanmıştır. Öğrenci sayısı artarken niçin atanan öğretmen sayısı azalmaktadır? FATİH Projesi’ne ayırdığınız 8,5 milyar lirayla 100 bin öğretmen atayabilecekken niçin bunu yapmadınız zira bu para resmen çöpe gitti. Taşımalı eğitimde yaşanan sıkıntılara rağmen, 2020 yılında taşımalı eğitime ayırdığınız 4,5 milyar lirayla kapatılan 17 bin köy okulunu açıp bu okullara atama bekleyen öğretmenleri atayabilecekken bunu niçin yapmıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bulut…

11.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, ülkede yaşanılan işsizlik sorununa ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, gerçek işsiz sayısının 8 milyon kişiyi bulduğu ülkemizde vatandaş evine ekmek götürememekte, işi olanlar da ayın sonunu zar zor getirmektedir.

Hazine ve Maliye Bakanlığının bu yılın başında vadettiği 2,5 milyon yeni istihdam sözü ise lafta kalmıştır. Vatandaşlar iş bulmak için çaresizce İŞKUR kapılarını aşındırmaktadır.

2005’te 918 bin olan kayıtlı işsiz sayısı, 2019’da 4 milyon 417 bine kadar çıkmıştır. İŞKUR’un Toplum Yararına Programı’nda 2018 yılında 350 bin, 2019 yılı ocak-mayıs dönemlerinde 190 bin kişi yararlanmıştır. Ancak program süresinin en fazla dokuz ay olması nedeniyle vatandaşlar üç ay işten çıkartılmakta, yeni bir programdan yararlanmak için üç ay beklemektedir. Programdan en fazla yirmi dört ay yararlanabilen vatandaşlar, bu sürenin sonuna geldiğinde yeniden işsizlik mücadelesine girmektedir. İşsizlik mücadelesi için bu program yaygınlaştırılmalı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

12.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, 23 Kasım Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey’in idam edilişinin 94’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, 1920-1923 yıllarında Dersim Milletvekili olan Hasan Hayri Bey, İsmet İnönü’nün Lozan görüşmeleri esnasında Mecliste yer alan Kürt mebuslardan Lozan’a Türk ve Kürt halkının birlik ve beraberlik içerisinde yaşadıklarına dair bir telgraf çekmelerinin istenmesi üzerine bu telgrafa imza atmış ve yine talep üzerine Meclise yerel kıyafet giyerek gelmiştir. Ancak Hasan Hayri Bey özellikle Koçgiri’de Topal Osman’ın uyguladığı kırım, tecavüz ve yağma uygulamalarına karşı durup bu vahşeti Mecliste teşhir ettiği için Hükûmetin düşmanlığını kazanmıştır. Hasan Hayri Bey, 1923’te biten milletvekilliği görevinden sonra da siyasetle uğraşmış ve bölge halkının çeşitli hak ve taleplerini dile getirmiş olduğu için Hükûmetin düşmanlığından kurtulamamıştır. Bu durumun sonucu olarak istiklal mahkemelerinde, bugünlerde de çok bildiğimiz suçludan suça gitme, suç uydurma yöntemiyle cezalandırılarak 23 Kasım 1925’te -ilginçtir ki yerel kıyafetle Meclise gelmesi de gerekçe gösterilerek- 44 yaşında idam edilmiştir. Bu Meclisin bir üyesi ve Dersim halkının vekili olan Hasan Hayri Bey’i saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

13.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddetin önlenmesine, kadının haklarının korunup geliştirilmesine ve sorunlara karşı duyarlı olunmasına zemin teşkil etmesini temenni ediyorum. Kadına yönelik işlenen her türlü şiddet, insanlığa karış yapılan en büyük suçtur. Teşkilat mensuplarımız ve Mersinli hemşehrilerimizle birlikte dün meydanlarda bir kez daha kadınlara yönelik işlenen her türlü şiddete “Dur!” dedik. Hayatın her anında varlıklarını yanımızda hissettiğimiz değerli kadınlarımıza herkesin gerekli sevgi ve saygıyı göstermelerini; tüm kadınlarımızın mutlu, sağlıklı ve sevgi dolu bir dünyada hiçbir şiddete maruz kalmadan yaşamalarını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

14.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 25 Kasım 1917, Türk dünyasının son Başbuğ’u, Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in 102’nci doğum yıl dönümüdür. Başbuğ’umuzun 102’nci doğum yıl dönümünü kutluyorum.

Milyonlarca ülkücü Türk genci yetiştiren, komünistlerin “Türkiye'de her şeyi hallettik ama Alparslan Türkeş’in komandolarını aşamadık.” dediği Başbuğ’umuz, Türk gençliğine yapmış olduğu bir seslenişte “Ben, sizleri Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, adalette yarışa, yoksullukta savaşa; kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum.” diyen Başbuğ’umuzu rahmetle, minnetle anıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Filiz…

15.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 22 Kasım Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının kurucusu Prof. Dr. Turan Yazgan’ın vefatının 7’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta, 22 Kasım, Türk dünyasının hizmetkârı, ömrünü Türk kültürüne, tarihine ve medeniyetine adamış değerli dava ve ülkü adamı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının kurucusu Profesör Doktor Turan Yazgan’ın vefatının 7’nci yıl dönümüydü. Saygı ve rahmetle anıyorum, mekânı cennet olsun.

Turan Yazgan, Türk dünyası idealini yaşatan Gaspıralı İsmail’den sonra okullar açarak Türkçe konuşup Türkçe düşünen nesiller yetiştirmeye kendini adamıştır. Türk dünyasında FETÖ’nün okullar kurmasının ardında büyük tehlikeler yattığını açıkça beyan eden ilk yürekli sesti; bu yüzden de FETÖ, Turan Hocamızın eğitim faaliyetlerinin bu coğrafyada sonlandırılması için bütün imkânları kullanmış ancak başarılı olamamıştır. Türk Dünyası Çocuklar Şöleni, Türk dili eğitiminin yaygınlaştırılması gibi büyük işlere ve sayısız eserlere imza atan Turan Yazgan Hocaya tekrar Allah'tan rahmet diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ödünç…

16.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, 18 Kasım millî halterci Naim Süleymanoğlu’nu vefatının 2’nci yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Naim Süleymanoğlu Bulgaristan’dan ülkemize göçmen olarak geldi, aziz milletimizin yüzünü ak etmek için var gücüyle çalıştı, ülkemizi temsil ederek rekorlara imza attı. Halterde ülkemizi en yüksek seviyelere çıkaran ve bütün zamanların en iyi haltercisi olarak kabul edilen Naim Süleymanoğlu, milletimize armağan ettiği altın madalyalar ve dünya rekorlarıyla gönüllerde taht kurmuştur. Sahip olduğu spor ahlakı ve millî duruşuyla bütün Türk milletinin saygısını, sevgisini kazanmıştır.

Tam 46 kez dünya rekoru kırdı. “Kendi ağırlığının 3 katını kaldıran halterci” olarak tarihe geçen Türk halterinin efsanevi ismi Naim Süleymanoğlu’nu, vefatının -18 Kasım 2019 tarihi itibarıyla- 2’nci yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

Bu aziz millet seni unutmayacak büyük şampiyon “Cep Herkülü”.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

17.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, yargının istismarına devam edildiğine ve gerçeklerin cezalandırılamayacağına ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yargı, iktidarın sopası olarak istismar edilmeye devam ediliyor. Sinop’ta nükleer santrale karşı toplanan, mücadele veren ve ÇED toplantısına katılmak isteyen vatandaşlar orada toplantıya alınmamışlardı. Doğayı savunan, orada kesilen 650 bin ağacın ve orada yaşayan canlıların hakkını savunan bu kişilere karşı dava açıldı ve bu davada, maalesef, bu vatandaşlarımız, doğaya sahip çıkan vatandaşlarımız yargılanacak. Bu nükleer santralden kilovatsaati 13,5 dolar sente elektrik almak zorunda bırakılacak Türkiye. Bu, rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerine göre 4 kat daha pahalı. Bunun bedelini çocuklarımız ödeyecek.

Gizli tanık üzerinden kumpas davaları devam ediyor ve itirafçı bu gizli tanıklar üzerinden davalar devam ederken bunları yazan gazetecilerden Erk Acarer de bu konuda bir davaya muhatap edildi. Gerçekleri yazanları cezalandırma çabası devam ediyor. Gerçekler cezalandırılamaz.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

18.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Dün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. Kadın kuruluşları yurdumuzun dört bir yanında etkinlikler düzenledi ve “Yaşasın kadınlar!” denildi ama Taksim’de şiddet gördüler. Şiddetin önlenmesi için biz kadınların talepleri çok net: 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi tam anlamıyla uygulansın ki kadınlarımız yaşasın diyoruz.

Biz diyoruz ki: Yasayı uygula, kadını yaşat çünkü kadınlar “Ölmek istemiyoruz.” diye çığlık atıyor. Kadın cinayetlerini durdurmak için süregelen bu ataerkil düzeni bozalım diyoruz. Neden mi? Çünkü kadına şiddeti hak görenlerle yaşamak ve bunu kabullenmek bir ülkenin geri kalmışlıkta ısrar etmesinden başka bir şey değildir. Kadını birey olarak görmeyen bu karanlık zihniyetten ancak kadınlar ve erkekler birlikte hareket ederek kurtulabiliriz diyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım, yalnız Sayın Gaytancıoğlu’nun on beş saniyesini demin aldınız, on beş saniyenizi ona ekleyeceğim ben.

Buyurun.

19.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, HGS geçiş ihlali cezalarının zamanında tebliğ edilmemesi nedeniyle yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Ulaştırma Bakanına özellikle seslenmek istiyorum: Şu anda tüm muhtarlıklarımıza, 52 bin muhtarlığımıza, vatandaşlarımızın 2018 yılına ait -Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım yani bir yılı geçmiş- HGS para cezaları gelmektedir bir yıl sonra, on iki ay sonra; on üç, on dört, on beş ay sonra. Hatta buna bir de 4 kat da gecikme cezası ekleniyor. Hem görevinizi yapmıyorsunuz hem de 4 kat fazlasıyla vatandaşı cezalandırıyorsunuz. Bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi, en azından cezaların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu… Yok.

Sayın Bayraktutan…

20.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Devlet Hastanesindeki anjiyo ünitesi eksikliğinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bilindiği üzere “Siyasal iktidar sağlıkta devrim yaptı.” deniyor ama benim seçim bölgem Artvin’de, Artvin Devlet Hastanesinde ne yazık ki bir anjiyo ünitesi olmadığı için en ufak bir kalp krizi geçiren bir kişiye hastanede müdahale yapılamıyor. “Sevk” diye bir olay var; Artvin’e iki saat uzaklıkta olan ya Rize’ye ya Trabzon’a veya Erzurum’a hastalar sevk ediliyor. Ne yazık ki Artvinli yollarda ölüyor. Bu konuda bugüne kadar yapmış olduğumuz bütün girişimler başarısız kaldı. Kalp krizinde dakikaların, hatta saniyelerin bile önemli olduğu bir ortamda, iki-iki buçuk saatlik yolda bir ambulansta insanların öldüğü gerçeğini ne yazık değiştiremiyoruz.

Buradan siyasal iktidara sesleniyorum: Artvin’de Devlet Hastanesinde veya diğer ilçelerdeki hastanelerde en azından bir anjiyo ünitesinin kurulması için gerekli girişimlerin yapılmasını, Sağlık Bakanlığının bu konuda gerekli tedbirleri almasını Artvinli istiyor. Artvinli yollarda ölmek istemiyor. Bu sorunun ne kadar önemli olduğunu bu kentte yaşayan insanlar biliyor. İnsanımızın yollarda ölmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akay…

21.- Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Akay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

AHMET AKAY (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetimizin inşasını, Anadolu direnişinin ruhunu sağlayan, geçmişin öğreticisi ve geleceğin kurucusu öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü 24 Kasım Pazar günü bütün yurtta coşkuyla kutladık. Bir eğitimci olarak belirtmek isterim ki öğretmenlik kadim bir meslektir. Öğretmenlik, bir meslek olmanın yanında kişiye şahsiyet ve yön duygusu veren, millî ve manevi değerleri kazandıran, zihni ve ruhu biçimlendiren, kutsiyeti olan bir iştir. Öğretmenlik, medeniyetimizin yetiştirdiği büyük dava adamı Nurettin Topçu'nun ifade ettiği gibi, cephede savaşmaktan daha değerli bir meslektir. Öğretmenlik, Fatih Sultan Mehmet'i cihanda manevi olgunluğa ulaştıran, âlimin atının ayağından sıçrayan çamuru bile şeref olarak gören Yavuz Sultan Selim'i yetiştiren bir mesleğin adıdır. Öğretmenlik, medeniyetimizi inşa eden ve ihyasına katkı sağlayan, daha güçlü ve daha müreffeh bir ülke için, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için nesilleri ilim, irfan, güzel ahlak ve bilgiyle donatarak, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

22.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da meydana gelen deprem nedeniyle Arnavutluk halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Arnavutluk’un başkenti Tiran’da bugün sabah saatlerinde en az 6 kişinin hayatını kaybetmesine ve 200’e yakın kişinin de yaralanmasına sebep olan 6,4 şiddetindeki deprem dolayısıyla Arnavutluk halkına geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Yine aynı elim hadisede 20 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımızın kaldığı otelin çöktüğü haberi üzüntümüzü katlamış, hepimizi korkutmuştur. Ancak, Arnavutluk Büyükelçimiz Sayın Ahmet Yörük Beyefendi’nin 20 Türk vatandaşımızın hepsinin kurtarıldığını belirten açıklaması yüreklerimize su serpmiştir.

Bu vesileyle Arnavutluk halkına ve vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, daha büyük bir felaketin yaşanmamasını temenni ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

23.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, Kocaeli ili HDP il ve ilçe binalarına polis tarafından düzenlenen baskınlarda gözaltına alınanların serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Bugün yine HDP örgütlerine operasyonlarla güne başladık. Kocaeli Gebze il ve ilçe parti binalarımız polis tarafından basılarak dağıtıldı; yetmedi, binamıza bayrak asıldı. Bayrak, bir kez daha zorbalığın, kanunsuzluğun örtüsü hâline getirilmiş oldu. Baskınlarda 30’a yakın partilimiz gözaltına alındı. HDP’ye, kadınlara, emekçilere, demokrasi güçlerine saldırılar iktidarı yok olmaktan kurtaramayacaktır. Zalimin zulmüne karşı kazanan, mutlaka, direnenler olacaktır. Gözaltında olanlar derhâl serbest bırakılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

24.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasına oturacak Hükûmet ve işveren temsilcilerine 2020 yılı için yaşamayı sağlayacak bir asgari ücretin tespit edilmesi gerektiği konusunda seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2020 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere ilk toplantısını 2 Aralık Pazartesi günü yapacak. Dünyada asgari ücretler hane halkı dikkate alınarak belirlenirken Türkiye'de sadece işçinin kendisinin geçimine göre hesaplama yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre, geçen yıl bir işçinin aylık geçim tutarı 2.213 TL tespit edilmişti. 2019 yılı için verilen asgari ücret bunun bile altında kalarak 2.020 TL olarak belirlenmişti. Türkiye'de 14 milyon işçinin yaklaşık 10 milyonu asgari ücretle çalışmaktadır.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasına oturacak Hükûmet ve işveren temsilcilerine sesleniyorum: İşçilerin yararına olacak her şey ülkemizin ve hepimizin yararına olacaktır. Yaşanabilir bir ülke yaşanabilir bir asgari ücretle mümkündür. Gelin, bu krizin faturasını en fazla ödeyen emekçileri biraz olsun güldürelim, 2020 için yaşanabilir bir asgari ücret tespit edelim.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen… Yok.

Sayın Gökçel…

25.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, AKP döneminde parası olana sağlık parasıza zulüm sisteminin devam ettiğine ve hastaneler büyüdükçe sağlık hizmetlerinin küçüldüğüne ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP döneminde, parası olana sağlık, parasıza zulüm sistemi devam ediyor. Adı “şehir” yeri bayır Mersin Şehir Hastanesine gidebilmek için kilometrelerce yol tepen vatandaş randevu alabilmek için de perişan oluyor. Büyüklüğüyle, katlarıyla, heybetiyle övündüğünüz Şehir Hastanesinde sadece 1 hematoloji uzmanı var. Hastalar dâhiliyeye kayıt yaptırmak zorunda, dâhiliye hastayı hematolojiye sevk etmeli fakat eski Türkiye'de değiliz ya bir sevkle randevu alınamıyor, vatandaş 182’yi aramak zorunda. 182, on beş gün içinde hematoloji randevusu veremiyor çünkü yalnızca 1 doktor var; on beş günden sonraya da randevu veremiyor çünkü yetkisi yok. Vatandaş haklı olarak tepki gösteriyor, hastane büyüdükçe sağlık hizmetleri küçülüyor.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, dün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. Kadına yönelik şiddet dünya genelinde yaşanan bir sorundur. Ülkemizde de kadına yönelik şiddet bir türlü önlenememektedir. Kadınların yüzde 35’i hayatlarının bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete ya da cinsel saldırıya uğramaktadır. Türkiye'de de 2019 yılında ilk on ayda 390 kadın cinayeti işlenmiştir. Cinayetlerin yüzde 50’si eş veya eski eşler tarafından işlenmiştir. Öfke kontrolü olmayan bir toplum hâline geldik. Bahanelerin arkasına sığınmadan kadına yönelik her türlü şiddeti önlemeliyiz. Erkek adam kadına şiddet uygulamaz diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya…

27.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, 2018 yılı vergi rekortmenlerinin yayımlandığı mükellef listesine giren ilk 100 kişinin 57’sinin isminin kamuoyundan neden gizlendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, Gaziantep ilimizde önemli yatırımlar yapmış, bölgemiz ve ülkemize büyük katma değer sağlayan birçok iş insanımız hem kazanıyor hem kazandırıyor hem devlete vergi ödüyor hem de millete iş imkânı sağlayarak çok önemli bir vatandaşlık görevini gururla ve onurla yerine getiriyor. Bu köklü aileyi ve sanayicilerimizi kutluyorum.

Ancak geçtiğimiz günlerde 2018 yılı vergi rekortmenlerinin yayınlandığı mükellef listesine giren ilk 100 kişinin 57’sinin ismini kamuoyundan gizlemesinin amacını anlamış değiliz. İlk 10’da 1’inci, 2’nci ve 10’uncu isim gizli. Önceki seneler iş insanları için vergi rekortmenleri listesine girmek gurur verici, onur duyulan bir durumken artık bu isimlerin gizlenmesi hem kamuoyu nezdinde hem de bizlerde “Şaibeli isimler mi listeye girdi?” sorusunu akıllara getirmektedir. Listede ismi açıklanan vergi rekortmeni iş insanlarımıza ülkeye kattıkları katma değerlerden dolayı teşekkürü bir borç bilir, bu gururlu ve onurlu tablodan ötürü kendilerini tebrik ederim.

İsmini gizleyen vergi rekortmenlerine de üzerlerindeki şaibeyi kaldırmaları adına buradan çağrıda bulunuyorum: İsimlerinizi bu gurur duyulan tablodan neden gizliyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

28.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Bozdoğan Belediyesinin çalışanlarını işten çıkarma dışında tasarrufa gidebileceği başka harcamasının olup olmadığını ve yapılan haksız işten çıkarmaların vicdanları sızlatıp sızlatmadığını Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Dün Bozdoğan Belediyesi Meclis toplantısında Belediyenin içinde bulunduğu mali durum nedeniyle maliyeti yüksek olan kadrolu işçilerin tamamının veya bir kısmının belirsiz süreli hizmet akitlerinin feshedilmesi konusunda karar alınmıştır. Bugün ise yaklaşık 500 kişiyi etkileyecek 93 kadrolu emekçinin 27 Aralıkta toplu olarak işten çıkarılacakları yazısı iş yeri sendika temsilcisine Belediye Başkanı imzasıyla tebliğ edilmiştir.

Sayın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanına sormak istiyorum: Çalışanları işten çıkararak tasarrufa gidileceğini iddia eden Belediyenin tasarrufa gideceği başka harcaması yok muydu? “İtibardan tasarruf etmiyoruz.” diyen siyasi iktidarın tasarruf önlemi emekçilerin maaşı mı olacak? Maliyet giderlerinin arttığı, çocukların okula gönderildiği bu dönemde yapılan haksız işten çıkarmalar ailelerin yaşamını altüst edecektir. Bu durum vicdanlarınızı sızlatmıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ali Muhittin Taşdoğan… Yok.

Sayın Ayhan Erel…

29.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – “Ben Türk milletini, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye; rüşvet ve hileyle çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir hürriyete; tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslâm ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe; kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Ne yaptımsa bilerek, isteyerek yaptım, Türkiye ve Türk milleti için yaptım. Milliyetçiliği suç olarak kabul ediyorsanız ölünceye kadar bu suçun faili olacağım. Mevzu vatansa hepimiz ölelim, mevzu makamsa hepiniz ölün.” diyen, Türk’ün son Başbuğ’u Alparslan Türkeş’i 102’nci doğum yıl dönümünde rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

30.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, cezaevlerinde her türlü hak ve hukukun devre dışı bırakılarak tutsaklara esir muamelesi yapıldığına ilişkin açıklaması

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son dönemlerde cezaevlerinde her türlü hak, hukuk devre dışı bırakılarak tutsaklara resmen esir muamelesi yapılıyor. Tutsakların bu müdahalelere karşı yaptıkları suç duyuruları işleme alınmıyor, üstelik tutsaklara disiplin cezası veriliyor. Spor, atölye ve sohbet gibi aktiviteler uydurma gerekçelerle engelleniyor, “koğuş araması” adı altında tutsakların eşyaları dağıtılıyor. Cezaevinde benzer bir uygulamaya yaptıkları itiraza cezaevi müdürü tarafından “Elimde olsa kafanıza sıkardım.” denilerek tutsaklar tehdit edilmiştir. Dolayısıyla tutsakların can güvenliği tehlikededir.

Yine Patnos Cezaevinde hak ihlali had safhada. Hasta tutsaklar sevk edilemiyor. Son bir ayda 2 kişi yaşamını yitirdi. Vedat Kalın isimli hasta tutsağın sevki tüm müdahalelerimize rağmen, maalesef, yapılamıyor. Yine su sorunu gerçekten yılan hikâyesine döndü. İdarenin bile “Lağım kokuyor.” dediği suyu tutsaklar içmek zorunda kalıyor, bundan kaynaklı ciddi sağlık sorunları yaşanıyor.

Türkoğlu Cezaevi de sık sık işkenceyle gündeme geliyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 30 milletvekilimizin söz talebi karşılandı. Şu an sisteme giren 17 milletvekilimiz daha var, onların da söz taleplerini karşılayacağım ama ondan sonra İç Tüzük 60’a göre bugün bir daha söz vermeyeceğim.

Sayın Arkaz, buyurun lütfen.

31.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

25 Kasım 1917’de dünyaya gelen, ömrünü ülkülerine adayan, varlığını Türk milletinin bekasına ve devamlılığına harcayan, fani hayati mücadeleler içinde geçmiş, seksen yıllık yaşamında zorluklardan asla yılmamış; derecesi, seviyesi ve boyutu ne olursa olsun hiçbir tehditten korkmamış; inandığı doğrulardan, tertemiz hedeflerinden taviz vermemiş; Türk siyasetine yeni bir soluk, yeni bir yorum ve yeni bir vizyon getirmeyi başarmış olan fikir ve dava adamı, Türk dünyasının lideri, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanımız, Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in 102’nci yaşı kutlu olsun.

Aklımızdasın, gönlümüzdesin, rehberimizsin. Ruhun şad, mekânın cennet olsun.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

32.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, Niğde ili Çiftlik ilçesinin meslek yüksekokuluna kavuşmasının ilçenin gelişmesinde önemli rol oynayacağına ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Doğduğum topraklar olan Niğde Çiftlik ilçemizde meslek yüksekokulu bulunmuyor. Bölgenin dağlık olması hasebiyle tarım ve sanayinin gelişmediği ilçemizde bir meslek yüksekokulunun bulunması ilçe ekonomisine ve ilçenin gelişmesine doğrudan katkı sağlayacaktır.

Malumunuz olduğu üzere, meslek yüksekokulu bir ilçenin gelişmesinde çok önemli bir role sahiptir. Meslek yüksekokulu hem ilçenin sosyalleşmesine, kültürel alışverişin artmasına hem de yüksekokula yönelik yatırımların ilçeye gelmesine vesile olacaktır. Çiftlik halkımız da ilçelerinde bir yüksekokulun derhâl faaliyete geçmesinin özlemi ve beklentisi içindedir. Çiftlik’in yüksekokuluna kavuşması için ilçe belediyemiz üzerine düşeni yerine getirmeye hazırdır. Bu konuda gereken çalışmaların ortaya konulmasını rica ediyor, konuyu ilgililerin dikkatine sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

33.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, Konya ilinde 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinliğinde Konya Valisinin öğretmen sandığı gazeteciye yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, arkadaşlar, dün Konya’da Öğretmenler Günü için bir program düzenlendi fakat bu programdan, oradaki konuşmadan bahsetmeden önce bir şey söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir gün Pir Sultan yanında müridi Hızır Paşa’yla oturuyor. Hızır Paşa diyor ki: “Mürşidim, yeter artık, ben İstanbul’a saraya gideceğim.” Yalnız, Pir Sultan diyor ki ona: “Hızır, sen gidersin ama adam olamazsın.” Günler geçiyor, Hızır Paşa Sivas’a Vali oluyor, geliyor, Pir Sultan’ı astıracak ama Pir Sultan’a diyor ki: “Bak, Vali oldum Hocam.” Pir Sultan da ona “Ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bir şehrin valisi de kendinde büyük bir hak görerek öğretmen sandığı bir gazeteciyi azarlıyor. Bu olaya maruz kalan kişinin öğretmen değil de gazeteci olması bu olayın çıkışı değildir. Aynı vali 14 Ocak 2019’da Konya’nın ekonomisi için Konya’ya gittiğimde de bana randevu vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hancıoğlu...

34.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, vatandaşın gerçek gündemi işsizlik, yoksulluk iken gündem sahteciliğinin bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ülkemizin gerçek sorunlarını hasıraltı edip sahte gündem imalatı yapan bir avuç zavallı ve kaderini bunlara bağlayacak kadar alçalabilenlere sesleniyoruz: Ülkenin her yeri yangın yeri, bırakın artık gündem sahteciliğini. Vatandaşımızın gerçek gündemi işsizliktir, yoksulluktur, siftahsız iş yeri kapatan esnafın durumudur, oğluna pantolon alamadığı için intihar eden babalardır, parasızlıktan eşini pazar alışverişine çıkaramayan kocalardır. Çığ gibi büyüyen işsizliği “iş gücüne katılım artışı” diye çarpıtmakla, zamları “güncelleme” diye ambalajlamakla artık milletimizi daha fazla kandıramazsınız. Her suçu örtbas edecek, sahte gündem imal edecek araçları ve tetikçileri bugün kumanda edebilirsiniz ama bunun yarını olmayacak. Bu gerçeği görün ve buna göre hizmet edin.

BAŞKAN – Sayın Yüceer…

35.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü yine yasaklarla, engellemelerle, kadın cinayeti haberlerinin gölgesinde geride bıraktık. Birçok ilimizle beraber dün, Taksim’de Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde “Erkek şiddeti, yoksulluk, kriz değil yaşamak istiyoruz.” “Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok.” “Kadına şiddete hayır!” diyen kadınlara plastik mermi ve biber gazıyla saldırıldı.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü yasaklayanların “Kadına şiddete hayır.” diye yürüyen kadınlara saldıranların konuşacak, savunacak bir şeyi olamaz. Bu, aslında iktidarın kadın sorununa bakışını ve duyarsızlığını gösteriyor. Anlaşılan, kadın sorunları, özellikle şiddet sorunu konusunda bir arpa boyu yol katedilmediği gözlerden saklanmak isteniyor. İktidarın görevi sarayda “Kadınlar haklarını arayabiliyor.” deyip gerçekte ise hakkını arayan kadınlara “Ölmek istemiyoruz.” diyen kadınlara yasaklarla, şiddetle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

36.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

25 Kasım günü, her yıl Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak anılıyor. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu yaptığı bir açıklamada 2019’da öldürülen kadın sayısının 299 olduğunu ve faillerinin yüzde 95’inin eş ya da akraba olduğunu söyledi. Bu şiddetin önlenmesi için toplum olarak her alanda topyekûn mücadele edilmesi şart olmuştur. Aileden başlayıp okul, sosyal medya, diziler ve hayatın her yerinden şiddeti çıkaracak çalışmalara öncelik vermeliyiz. Sadece kanun ve yasalarla sonuca ulaşamayacak bu sorunumuzun toplumsal bilincin artırılmasıyla aşılabileceği aşikârdır.

Son olarak aramızdan ayrılan kadınlarımızı rahmetle anıyor, başta kadına olan şiddet olmak üzere her türlü şiddeti kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

37.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, zor durumda olan zeytin üreticisinin gerekli zirai mücadelenin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son sekiz yıldır Edremit Körfezi’nde zeytin sineğine karşı havadan ilaçlama Balıkesir Belediyesi tarafından yapılırken bu sezon, üreticilerin yoğun isteğine rağmen, bütçe yetersizliği gerekçesiyle ilaçlama yapılmamış, zeytin sineğiyle yeterince mücadele edilmemiş ve zirai zararlılardan zedelenen zeytinlerden elde edilen zeytinyağlarının asit oranı yükselmiş, kalitesi düşmüş, dolayısıyla da üretici yüzde 25-30’a varan oranda zarar görmüştür. Ayrıca bu yıl elde edilen düşük asit oranlı sızma zeytinyağı üretimi çok sınırlı miktarda kalmıştır. Zeytin üreticisinin bu hasat sezonunda 150 milyon civarında zararı vardır. Gelecek sezon da bu olumsuzlukların yaşanmaması ve ülke ekonomisinin zarar görmemesi için zeytin üreticisinin isteği olan gerekli zirai mücadelenin yapılmasını yetkililerden sizin nezdinizde talep ediyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Beko…

38.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, dünyada her 3 kadından 1’i hayatının herhangi bir döneminde cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Türkiye'de ise durum daha da vahimdir. Erkekler bu yıl 1 Ocak-20 Kasım tarihleri arasında en az 302 kadını öldürmüştür, aynı dönemde en az 532 kadına şiddet uygulamıştır. Ülkede 833 bin kadın çalışan erkek şiddetine maruz bırakıldı. Kadınlara dönük erkek şiddetine “Dur!” demek için, eşit işe eşit ücret çalışma hakkı için, sendikal haklar için; sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik haklarının güvence altına alınması için; kreşler, bakımevleri ile- ev işlerinin toplumsallaştırılması için, kadınların toplumsal yaşama eşit biçimde katılımı için bizler de mücadeleye devam edeceğiz.

Son olarak dün akşam İstanbul’da toplanan kadınlara uygulanan şiddeti kınıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kaplan…

39.- Gaziantep Milletekili İrfan Kaplan’ın, Hükûmetin görevinin çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek olduğuna ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta, torba kanun teklifinin 50’inci maddesi üzerine yaptığımız tüm itirazlara rağmen, yaklaşık 15 termik santralin baca filtrelerinin takılmasını iki buçuk yıl daha erteleyen kanun maddesi AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi oylarıyla kabul edildi. Halkımızın sağlığını bozacak, gelecek nesillerin sağlığını tehlikeye atacak bu kanuna kabul oyu verenler bilsinler ki termik santrallerin bulunduğu bölgelerdeki sağlığı bozulan tüm vatandaşlarımızın sorumlusu sizlersiniz. Bu kanuna kabul oyu verenler milletimizin sağlığına ve geleceğine suikastı hak görmüştür.

“Çevreyi koruyalım.” diye plastik poşeti paralı yapan ancak termik santrallerden zehir solumamızı kabul eden bu zihniyeti halkımızın vicdanına emanet ediyorum. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek Hükûmetin görevidir.

BAŞKAN – Sayın Keven…

40.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat ili Sarıkaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulunun eğitime kazandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yozgat Sarıkaya, Roma döneminden kalan tarihî termal kaynaklarıyla büyük bir mirasa sahiptir. Sarıkaya ilçemizde bulunan termal kaynaklar uzunca bir süredir fizik tedavi alanında bir yüksekokula kavuşmayı bekliyordu. Vali, Rektör ve siyasilerce Bozok Üniversitesine bağlı Sarıkaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Sarıkaya halkına devamlı müjde olarak açıklanıyordu. Ancak bu lisans bölümü daha sonra ön lisans bölümü olarak değiştirildi. 2017’de öğrenci alınacağını dönemin Valisi duyurmuşken şu an ortada ne yüksek okul var, ne öğrenci var ne de öğretim görevlisi var. Müjde diye açıkladığınız vaatlerinizin hiçbirinin peşine düşüp akıbetini merak etmiyorsunuz. Sarıkaya halkını daha fazla oyalamaya hakkınız yok. Sarıkaya Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulunun lisans bölümü olarak eğitime kazandırılması gerekiyor. Akademik personel için bir an önce kadro temin edilmeli ve ilana çıkılmalıdır. Sarıkayalıları üzmeyin, kızdırmayın, onlarla oynamayın; yoksa hesabı ağır olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

41.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Bizler; anaya, babaya, eşine hayırlı olanın toplumun en hayırlı kişisi olduğuna inanan bir kültürün mirasçısıyız. Dedelerimiz cephelerde savaşırken evlerinde çocuklarını besleyen, büyüten annelerimiz, ninelerimiz Kara Fatmalar, Şerife Bacılar, Nene Hatunlar olmasaydı bugün bu al bayrağımız altında bu konuşmayı yapamayacaktık.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde, AK PARTİ hükûmetleri olarak kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadınlarımızın sosyoekonomik konumlarının güçlendirilmesi, toplumsal yaşama aktif katılımlarının sağlanması, mesleki eğitimlerine ağırlık verilmesi ve kamusal alanlarda varlık göstermelerine dair birçok alanda çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor.

Kadını Allah’ın emaneti olarak gören bir dinin mensupları olarak bir anne, bir eş, bir evlat, bir kardeş, komşu, arkadaş olan kadına yönelik yapılan her türlü saldırıyı tüm insanlığa yapılmış olarak görüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

42.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

24 Kasımda Öğretmenler Günü’nü kutladık. İnsanoğlu fıtratı gereği her an öğrenmeye açık bir varlıktır çünkü bu, olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Eğer bu ihtiyaç gerektiği zamanda ve gerektiği şekilde karşılanmazsa en başta ferdin kendisini, sonra da bütün bir toplumu derinden sarsar. Kur'an-ı Kerim’in ilk emri “Oku!” olduğu gibi, Peygamberimizin kendisi de bir muallim ve mürebbiye olup ilmi, bilgiyi, okumayı teşvik etmiştir.

Nurettin Topçu’ya göre yeryüzünün gerçek fatihleri kalpleri kazananlardır ve bu da eğitimle olur ve yine, ona göre, içimizde bir büyük kesim hâlâ her şeyden bihaber olma gafletini gösteriyorlarsa bunun temeli maarifte aranmalıdır. Bu anlamda, Anadolu’nun kurtuluş savaşı ruh cephesinde henüz yapılmadı. Bu savaş, maarif davamızın temelini teşkil etmektedir. Bu ruh amelelerinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir.

BAŞKAN – Sayın Ünlü…

43.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, Osmaniye ili esnafının zor durumda olduğuna, Hükûmetin esnaf ve sanatkârları koruyucu ve destekleyici önlemleri ivedi olarak alması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tüm Türkiye'de olduğu gibi seçim bölgem Osmaniye’de de esnafımız yaşanan ekonomik krizden ciddi anlamda etkilenmiştir. Kira, stopaj, vergi, elektrik, su, doğal gaz ve iş gücü gibi temel giderlerindeki artış sonucu esnafımız kepenk kapatmaya başlamış, bankalara ve toptancılara olan borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Ayrıca, Suriyeli mültecilerin ruhsatsız, vergi vermeden, kayıt dışı iş yeri açmaları ve bu kayıt dışı ticari faaliyetlerinin denetiminin tam yapılmaması haksız rekabeti ortaya çıkarmış ve zaten zor durumdaki esnafımızın ciddi sorunlar yaşamasına neden olmuştur.

Bu sebeple, Hükûmetin ivedi olarak esnaf ve sanatkârları koruyucu ve destekleyici önlemler alması gerekmektedir. Aksi takdirde esnafımız her geçen gün yok olmaya devam edecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

44.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere, gençleri de öğretmenlere emanet eden Başöğretmenimiz Atatürk’ün şahsında tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlarım.

Çağdaş ve aydınlık bir gelecek, gelişmiş bir toplum ve güçlü ekonomi için öğretmenlerimizin önemini unutmamamız gerekir. Eğitimde öğretmen ve öğrenciyi merkeze alan bilimsel, laik, nitelikli, kamusal ve parasız bir model uygulanmak zorundadır. Bunu sağlayacak olan öğretmenlerimizin sorunlarını ortadan kaldırıp insanca yaşam koşullarını sunmak iktidarın en önemli görevi olmalıdır.

Ülkemizde eğitim camiasında çalışan öğretmenler geçinemiyor. Atanamayan öğretmenlerimiz ise ne yazık ki canına kıyıyor. On yedi yıldır ülkeyi yöneten AKP döneminde eğitim de âdeta yazboz tahtasına döndürülmüş, her dönem sorunlar derinleşerek içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Fikri hür, vicdanı hür bireyler yetişmesini hedeflemiş Atatürk cumhuriyetinde öğretmenlerimizi baş üstünde tutmalı, atamaları yapmalı, sözleşmeli ücretli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, milletvekillerinin İç Tüzük 60’a göre söz talepleri karşılanmıştır. Bundan sonra milletvekillerimize bugün İç Tüzük 60’a göre tekrar söz vermeyeceğim.

Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Buyurun Sayın Dervişoğlu.

45.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle sorunların aşılmasına katkı sağlayacak yol ve yöntemlerin kamuoyuyla paylaşılması amacıyla düzenledikleri etkinliklerde Kayseri ilinde İYİ PARTİ’nin standı ile parti binasına yapılan saldırıyı telin ettiklerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Ben de diğer milletvekili arkadaşlarımız gibi geçtiğimiz hafta sonu idrak ettiğimiz 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehit öğretmenlerimizi de şükran ve minnet duygusuyla anıyorum. Yaşayan öğretmenlerimize uzun ömür, ebediyete intikal etmiş olanlara da Allah’tan rahmet diliyorum.

Bilindiği gibi öğretmenlerimiz hak ettiği değeri görmemektedir. On yedi yıldır iş başında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında öğretmenlerin sorunları her geçen gün büyümektedir. Sayıları neredeyse yarım milyonu aşmış atanamayan öğretmenler ile düşük ücretle zor şartlarda çalışan ücretli ve sözleşmeli öğretmenler konusunun Hükûmet tarafından zaman kaybedilmeden çözülmesine yönelik adımlar atılmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, dün, yine, Türk siyasetine damgasını vuran, büyük dava ve fikir adamı, Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu, Türk milliyetçiliği davasını bir siyasi organizasyona çeviren Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yılını idrak ettik. Türklük davası adına her türlü çetin mücadeleyi veren ve yeri geldiğinde ağır bedeller ödemekten kaçınmayan merhum Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Bey’i rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum. Mekânı cennet, ruhu şad olsun.

Yine, dün, Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Türkiye'nin en önemli toplumsal sorunlarından biri olan kadına şiddet maalesef her geçen gün artmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Alınamayan tedbirler, yetersiz kalan ve caydırıcılığı olmayan cezalar kadına şiddet vakalarını artırmaktadır. Bu konuda Adalet Bakanlığının açıkladığı rakamlar vahim bir tabloyu da gözler önüne sermektedir. Kadına şiddetle ilgili rakamları ve daha detaylı açıklamayı birazdan yapacağım İçişleri Bakanlığı kanun teklifiyle ilgili konuşmamda ayrıntılı olarak dile getireceğim.

25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü münasebetiyle Türkiye'nin her yerinde çeşitli etkinlikler düzenlemiş, sorunların aşılmasına katkı sağlayacak yol ve yöntemleri kamuoyuyla paylaşmayı amaçlamıştık. Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde Kayseri ilimizde şiddetten nemalanmaya kalkışan grupların menfur saldırılarıyla karşılaşmış olmanın derin üzüntüsü içindeyim. Partili kadınlarımızın kurduğu standa ve Kayseri İl Başkanlığımıza yapılan saldırıyı şiddetle telin ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sorumlularını ayıpladığımı dile getiriyorum. Ayrıca, Türkiye’de herkesin güvenliğinden mesul gördüğümüz Hükûmet yetkililerini de uyarıyorum. Hiç kimsenin kendini suç işleme imtiyazına sahipmiş gibi hissetmesi kabul edilebilir değildir. Buna vesile olanlar iyi bilsinler ki bugün silah olarak kullandıkları, yarın kendilerini de hedef alabilir. Bilinmelidir ki hiçbir silah sahibine sadık değildir.

Hükûmeti görevini yapmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun lütfen.

46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümü münasebetiyle Türk milliyetçiliğini siyasi program hâline getiren Alparslan Türkeş’in ülkücülüğün siyasi çatısına ilişkin ifadelerine, 23 Kasım ülkücü Ertuğrul Dursun Önkuzu’nun şehadetinin 49’uncu ölüm yıl dönümüne, 25 Kasım Sütçü İmam’ın vefatının 97’nci seneidevriyesi vesileyle Halide Onbaşı, Gördesli Makbule, Yörük Ali Efe, Şahin Bey ile Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle andığına, öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

25 Kasım, partimizin Kurucu Genel Başkanı, Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüdür. Başbuğ Türkeş’in çocukluk döneminden itibaren başlayan vatan ve millet sevdası, ilerleyen yaşlarında yazıya ve aksiyona geçmiş, siyasi platforma taşınmış ve “Dokuz Işık” doktriniyle bir düşünce ve kalkınma modeli hâlini almıştır.

Başbuğ Türkeş, Türklük gurur ve şuurunun, İslam ahlak ve faziletinin, cesaretin, ferasetin ve dirayetin ete kemiğe bürünmüş hâli, fikir ve hareket adamıdır. O “devlet ebet müddet” ilkesi çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin ve Türk vatanının ebediyen var olması için yorulmadan, yılmadan gayret göstermiştir.

Başbuğ Türkeş Türk milliyetçiliğini siyasi bir program hâline getirmiş ve ülkücülüğün siyasi çatısını şu sözlerle ifade etmiştir: “Ülkücü MHP’de olur. MHP’de bulunmayan ülkücü değildir, gittiği yerin damgasını yer, oradaki genel başkanın görüşüne göre yaşar, oradaki genel başkanın görüşüne göre hareket eder. Onun ülkücülüğü kalmamıştır. Bunu böyle bilmeliyiz.” demiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Alparslan Türkeş’in tarihin her devrine açıklık getirecek ve bugün içerisinde bulunduğumuz karanlık bunalım dönemlerinden çıkışı gösteren ışığıyla yoluna devam etmektedir. Milyonlarca seveni “Başbuğ Türkeş” nidalarıyla, yüreklerinde Yesevi ateşi, gönüllerinde Yunus sevgisi, bakışlarında Fatih bakışı ve duruşlarında Atatürk duruşuyla kutlu yolu takip ediyor.

Mekânı nur olsun “şahidimdir” dediği şehitler yoldaşı olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 23 Kasım Cumartesi günü, kısa süren ömrü unutulmayacak bir zalimlikle son bulan ülkücü Dursun Önkuzu’nun da şehadetinin 49’uncu seneidevriyesidir. Önkuzu, ülkücü hareketin alnı açık, başı dik tarihinin abidelerinden birisidir; şehadeti millet uğruna, gözlerini kırpmadan tercih etmiştir, onunla ve daha nice şehitlerimizle ne kadar iftihar etsek azdır. Bu vesileyle Dursun Önkuzu’yu ve ülkücü hareketin binlerce şehidini rahmet ve şükran hislerimle yâd ediyorum.

Yine, 25 Kasım Pazartesi günü, Kurtuluş Savaşı’mızın simge isimlerinden, Kahramanmaraş’tan başlayarak istiklal ve istikbal ülküsünün Misakımillî’ye dalga dalga yayılmasına vesile olan, Türk'ün haysiyet ve onurunu Fransız işgalcilerine sıktığı kurşunla yedi düvele ilan eden ve 1922 yılında hayatını kaybeden Kahramanmaraş’ın kahraman evladı Sütçü İmam’ın vefatının seneidevriyesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu vesileyle Sütçü İmam, Halide Onbaşı, Gördesli Makbule, Yörük Ali, Şahin Bey ve nice millî mücadele kahramanlarını, aziz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.

24 Kasım Pazar günü, aynı zamanda Öğretmenler Günü’ydü ve bugünü kutladık. Her ne kadar öğretmenlerimizin bir günü olsa da onlar her an hatırlanması ve saygı duyulması gereken değerlerimizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Öğretmen, aydınlanmış zihinlerin mimarı, cehaletin kara perdesini yakan ışık, vicdanlara erdem aşılayan rehberdir. Öğretmenlerimizin ülkemiz için önemi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” veciz sözünde gizlidir. Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, her birine sevgi ve saygılarımızı sunuyorum.

Bu vesileyle, terör saldırılarında şehit olan Necmettin, Aybüke öğretmenleri ve nice şehit öğretmenlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

47.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Uluslararası Şeffaflık Derneğinin Adalet Bakanlığının yayımladığı adli istatistiklerden yararlanarak yapmış olduğu araştırmaya göre AK PARTİ iktidarları döneminde yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanmanın normalleştiğine, TÜRK-İŞ’in açıkladığı kasım ayı açlık ve yoksulluk sınırına, TÜİK’in rakamlarının inandırıcı olmadığına, Engelsiz Bileşenler Federasyonunun talepleri ile engellilerin sorunlarına duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Uluslararası Şeffaflık Derneği var, Adalet Bakanlığının yayımladığı adli istatistiklerden yararlanarak bir araştırma yapmış; yolsuzluk suçlarını içeren çeşitli maddeler uyarınca açılan davaları ve alınan kararları derlemiş. Bu istatistiklere göre, 2009 ile 2018 yılları arasında kamu güvenine karşı işlenen suçlarda -yani parada sahtecilik, evrakta sahtecilik, mühür bozma gibi suçlar- “Kovuşturmaya yer yoktur.” kararları yüzde 23’ten yüzde 45’e çıkmış, işlendiği iddia edilen suçlara yönelik açılan kamu davaları ise yüzde 44’den yüzde 29’a düşmüş. Yine, kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlara baktığımızda -ki rüşvet, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma gibi suçlar var- burada da “Kovuşturmaya yer yoktur.” kararları yüzde 44’ten yüzde 54’e yükselmiş, kamu davaları yüzde 40’tan yüzde 30’a düşmüş. Ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlarda ise -yani ihaleye fesat karıştırma ağırlıklı olarak- “Kovuşturmaya yer yoktur.” kararları yüzde 33’den yüzde 47’ye yükselmiş, kamu davaları ise yüzde 43’ten yüzde 29’a düşmüş.

Bu istatistikler şuna işaret ediyor elbette: Maalesef bu iktidar döneminde yolsuzluk, rüşvet, görevini kötüye kullanma normalleşmiş gözüküyor ve yargı, iktidarın direktifleriyle hareket ediyor, yürütmenin güdümünde hareket ediyor ve bu istatistikler, maalesef, kamudaki rüşvetin, yolsuzluğun düştüğünü değil, yolsuzlukların gizlendiğini gösteren istatistikler. Biz söylüyorduk toplumda yargıya güven kalmadı diye; sadece siyasi davalarla ilgili değil, aynı zamanda ticari davalarla da ilgili son derece ciddi bir sorun yaşanıyor. Buna bir kez daha işaret etmiş olalım diyoruz.

İkinci değinmek istediğim konu: TÜRK-İŞ, kasım ayı açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Buna, bu açıklanan rakamlara hep “açlık ve yoksulluk sınırı” deniyor ama aslında bir “vicdansızlık sınırı” demek daha doğru olur herhâlde çünkü TÜRK-İŞ’in hesaplamalarına göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.103 Türk lirası, yoksulluk sınırı ise 6.850 Türk lirası. Asgari ücretle çalışanlara baktığımızda -ki yine TÜRK-İŞ’in rakamlarına göre- 14 milyon ücretli çalışanın içinde yaklaşık 10 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığına işaret ediyor TÜRK-İŞ yani yaklaşık 10 milyon kişi aylık 2.020 lirayla kirasını ödemeye, evine ekmek götürmeye, yaşamaya çalışıyor. Vahim bir durum bu tablo elbette ki.

Baktığımızda TÜİK’in rakamları inandırıcı değil. Bunu her zaman söylüyoruz ama buna rağmen, inandırıcı olmayan rakamlara bile baktığımızda, mutfak enflasyonuna baktığımızda, geçtiğimiz ay yayımlanan rakamlara göre gıdada yüzde 22, konutta yüzde 16, sağlıkta yüzde 28 gibi rakamlarla karşı karşıya kalıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yani sokaktaki hayat pahalılığıyla TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının çok fazla bir bağı olmadığını biliyoruz. Bu kadar ciddi bir sorun yaşanıyor ve bugün toplumda görülen intiharlar, cinayetler, zaman zaman lince dönüşen cinnet hâlleri; bunların hepsi aslında adaletsizlik, eşitsizlik, yoksulluktan kaynaklanan, toplumsal adaletin bu iktidar döneminde yerle bir edilmiş olmasından kaynaklanan sonuçlardır diye düşünüyoruz.

Değinmek istediğim üçüncü konu: Engelsiz Bileşenler Federasyonuyla görüştük. Engelsiz Bileşenler Federasyonu demokratik sivil toplum faaliyetlerinin etkinleştirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapmak amacıyla bir araya gelen derneklerden oluşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Biliyorsunuz Türkiye’de engelli olmak sistematik ve çok boyutlu bir ayrımcılığa maruz kalmak anlamını da taşıyor ve tüm engel gruplarına yönelen ötekileştirme evde, sokakta, iş yerinde yaşanıyor, her gün yaşanan bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan yaklaşık 57 bin engelli memurun yalnızca dörtte 1’i eğitim durumuna göre yetkin oldukları alanlarda çalışabiliyor ve Engelsiz Bileşenler Federasyonu da buna işaret ediyor, geri kalanlar ise zorunlu kotayla belirlenmiş kadrolarda çalışabiliyor, ağırlıklı olarak mavi yakalı pozisyonlarda istihdam ediliyor. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı’yla devlet memurluğuna atanan birçok engelli için mezuniyetlerine uygun kadrolar açılamıyor. Engelsiz Bileşenler Federasyonu, bu alandaki eşitsizliklere işaret edip taleplerini ilettiler. Yetkin olmadıkları alanlarda çalışmak zorunda kalan engelliler, verimliliklerinin azalmasından ve âciz bireyler gibi görülmekten ve ayrımcılıktan da son derece rahatsızlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Meclisteki bütün partilere çağrımız, bu konuda, engellilerin sorunlarına ilişkin daha duyarlı davranmaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay…

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve arkadaşları tarafından öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin destekleneceğine inandığına, Arnavutluk’un başkenti Tiran’da meydana gelen deprem nedeniyle Arnavutluk halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Meclisimizin depreme hazırlık noktasında üstüne düşen görevleri yerine getirmesi gerektiğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle tüm kadın milletvekillerini dayanışmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçtiğimiz pazar günü 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü -kutlamak denilirse- kutladık. Ben de bir öğretmen olarak, meslektaşlarımın içinde bulunduğu sosyal, ekonomik, özlük hakları dâhil birçok sorunu yaşarken Türk millî eğitim sisteminin başarı grafiğinde çok büyük artış beklemenin mümkün olmadığını bilenlerdenim. Bu vesileyle başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete irtihal etmiş tüm öğretmenlerimizi rahmet, minnet ve şükran duygularıyla anıyoruz.

An itibarıyla, emekli olan öğretmen ağabeylerimize, ablalarımıza huzur, refah ve esenlik diliyorum. Zor koşullarda yaşamlarını sürdürürken onlara sadece direnç ve inanç tavsiye ediyorum.

Çalışan öğretmenlerimize başarılar diliyorum. Zor koşullarda, ekonomik sorunlarla boğuşurken onlara emanet ettiğimiz genç kuşaklarımızı Türkiye'nin geleceğine hazırlamaları konusunda verdikleri gayretli çalışma ve özveriden dolayı hepsine Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak şükran ve minnet duygularımızı iletiyoruz.

Sayın Başkan, tabii, atanmayan öğretmenlerimize söyleyecek söz bulamıyorum. Bu Parlamentonun şu an itibarıyla birinci partisinin Sayın Genel Başkanı 3 Kasım 2002 seçimlerine giderken Türkiye'nin 5-6 büyük şehrindeki -aklıma ilk gelenleri söyleyeyim; Gaziantep, İstanbul, Kocaeli gibi- mitinglerinde “Bizim iktidarımızda ‘atanmayan öğretmen’ kavramı Türkiye’de silinecek.” demişti. O gün 68 bin atanmayan öğretmen vardı, bugün 500 bine yaklaşan bir sayıyla karşı karşıyayız. Siyasette söz vermek kolay, tutmak da kolay olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu vesileyle, AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a 2002’de verdiği ve hâlâ yerine getirmediği sözü de anımsatmayı bir görev sayıyorum.

Bugün, Cumhuriyet Halk Partimiz, Genel Başkan Yardımcımız ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Yıldırım Kaya’nın Meclisimize verdiği bir araştırma önergesini grup önerisi olarak Genel Kurulun takdirine sunacaktır. Ben bugün, 24 Kasımı iki gün önce idrak ettiğimiz bu dönemde tüm Meclisin oy birliğiyle öğretmenlerimizin sorunlarının araştırılıp çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla bir komisyon kurulması iradesini ortaya koyacağına da yürekten inanıyorum.

Sayın Başkan, Arnavutluk bizim direkt komşu ülkemiz olmamakla beraber bizim için kıymetli ve önemli ülkelerden biridir. Bugün Arnavutluk’ta yaşanan deprem vesilesiyle hem oradaki soydaşlarımıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …hem de Arnavutluk halkına büyük geçmiş olsun diyorum. Bildiğimiz kadarıyla hayatını kaybedenler var. Yaşamını yitirenlere rahmet diliyorum.

Ancak bu vesileyle bir kere daha şu soruyu sormak da gerekir diye düşünüyorum: Türkiye’de yaşadığımız Kocaeli, Düzce, Gölcük depremleri daha hafızalarda olmasına rağmen, şunu merak ediyorum, her sayın milletvekilinin de merak ettiğini düşünüyorum: Türkiye uzun yıllardan beri, son on beş yıldır deprem vergisi almak dışında, toplamak dışında depreme yönelik, depreme hazırlık noktasında -başta metropol büyük şehirler olmak üzere- hangi hazırlığı yaptı? Bu sorunun cevabı yok Sayın Başkan, sayın milletvekilleri. Bir gün -Allah’ım esirgesin- böyle bir afetle karşılaştığımızda her şey çok geç olacak ve verilen kayıpların büyük kısmı iktidarın, Hükûmetin ve Parlamentonun ihmalinden dolayı olacak ve bu bizim için ebedî bir vicdan azabına dönüşecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu vesileyle de yürütmenin ve Meclisimizin depreme hazırlık noktasında Türkiye’de gerekli, üstüne düşen görevleri bir an önce yapmasını bekliyor, temenni ediyor ve talep ediyoruz. Tekrar ediyorum, Hükûmet deprem vergisi toplamak dışında depremle ilgili bir cümle “Şu hazırlığı yaptık.” diyemeyecek noktadır. Bunu doğru bulmadığımızı ve samimi ve yapıcı olarak bu konuda tekrar uyarmayı bir görev sayıyorum.

Sayın Başkan, 25 Kasım, dün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Bu yılın sadece ilk üç yüz yirmi dört gününde 302 kadın cinayete kurban gitti, 532 kadına da şiddet uygulandı ve bu yolla hayatları kaybedildi. Dünya Ekonomik Forumu 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre Türkiye 149 ülke arasında 130’uncu sırada. Bugün bütün partilerin konuşmacıları gündem dışı konuşmada kadına yönelik şiddete konuyu ayırdılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen toparlayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Madem öyleyse gelin bu konuda da bir başlangıç yapalım ve Türkiye’yi bu ayıptan kurtaralım. 149 ülke içerisinde 130’uncu sırada olmak bu Parlamentonun da bir ayıbıdır. Özelde de AK PARTİ’deki kadın milletvekilleri dâhil, bütün kadın milletvekillerinin bu konuda parti ayrımı yapmaksızın ortaya bir sorumlulukla, bir proje ve öneriyi koyabilmesi lazım. Bu vesileyle Meclisteki kadın milletvekillerini parti ayrımı yapmaksızın bu konuda bir dayanışma, iş ve güç birliğine davet etmeyi de bir zorunluluk sayıyorum.

Genel Kurulu ve sizi saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun lütfen.

49.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, eğitim camiamızın 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ettiğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne, 25 Kasım Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun ve Kahramanmaraş’ın kahraman evladı Sütçü İmam’ın vefatının 97’nci seneidevriyesi ile Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 102’nci yıl dönümüne, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir CHP’liyle görüştüğü ve kendisine CHP Genel Başkanlığı teklif ettiği iddiasında bulunan Sözcü gazetesi yazarı Rahmi Turan’ın bir yalanın parçası olduğu gerekçesiyle özür yazısı yayımladığına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, mutlu, huzurlu, müreffeh, güçlü ve büyük Türkiye, adil ve merhametli yeni bir dünya hedefimize bizleri taşıyacak olan çocuklarımızın yetişmesi için yurt içinde ve yurt dışında görev yapan tüm öğretmenlerimize şükranlarımızı sunuyor, eğitim camiamızın 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü gönülden tebrik ediyorum.

Görevi başında şehit düşen ve ahirete irtihal eden öğretmenlerimize Rabb’imizden rahmet ve mağfiret, hayatta olanlara sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler diliyorum.

Dün, 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü’nü hep beraber idrak ettik. Kadına şiddet asla ve kata kabul edilemez. “Cennet annelerin ayakları altındadır.” diyen bir rahmet Peygamberinin izinde, kendisinin kadınlara verdiği değeri örnek almalı ve bu konuda çok duyarlı davranmalıyız. Büyük Usta Neşet Ertaş’ın dediği gibi “Kadınlar insandır, bizler de insanoğlu.” Bu vesileyle kadın, erkek, çocuk, her birinin hak ve hukukunu gözeten ve toplumumuzun temeli olan aileyi her zaman güçlü kılmanın gerektiğini bir kez daha vurgulayarak kadına şiddetin insanlığa bir kötülük olduğunu ve şiddetle sonuna kadar mücadele edeceğimizi belirtmek isterim.

Evet, dün, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Lideri ve eski Başbakan Yardımcımız, devlet adamı Sayın Alparslan Türkeş’in doğum yıl dönümüydü. Bu münasebetle, ahirete irtihal eden Alparslan Türkeş’i rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Değerli arkadaşlar, yine, dün, Anadolu’nun Avrupa’ya açılan kapısı Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüydü. Buram buram tarih kokan Edirne’mizin kurtuluşunda şehadet şerbetini içen şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.

25 Kasım 1922, Maraş’ta işgal güçlerine karşı ilk kurşunu atan ve millî bilincin oluşmasını sağlayan, millî mücadelenin timsali olan Sütçü İmam’ı ölüm yıl dönümünde rahmetle yâd ettik. Bu vesileyle tekrar belirtmek isterim ki Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde cumhuriyetimizin temellerini atan bu ruh ve manayı bir kez daha hatırlarken bugün de bu duygu ve düşüncelerle, aynı ruhla hareket ettiğimizi büyük bir kararlılıkla ifade etmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açalım lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir haftadır, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir CHP’liyle görüştüğü ve kendisine genel başkanlık teklif ettiği yalanıyla ilgili ismi açıklanmayan CHP’li bir ismin kaynak gösterildiği, bir köşe yazarı üzerinden yapılmaya çalışılan ama tersine dönen kumpasa, algı operasyonuna hep beraber şahit olduk, oluyoruz. İddianın sahibi Sözcü yazarı Rahmi Turan böyle bir yalanın parçası olduğu için bugün köşesinden özür yazısı yayınladı ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan, Sayın İnce’den ve okurlarından özür diledi. İddianın sahibi Rahmi Turan özür diledi ancak yalanın üretildiği yer olarak gösterilen CHP Genel Merkezi ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu iftirayı ve kumpası hâlâ sürdürmeye ne yazık ki devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Toparlayın lütfen sözlerinizi Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – CHP yönetimi ve Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir yalan ve iftiraya dayalı kumpasla bir haftadır gündemi meşgul ettikleri için Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve aziz milletimizden özür dilemelidir. Kendilerini gerçeği açıklamaya ve özür dilemeye davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay…

50.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce sayın milletvekillerinin yerinden söz alması esnasında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Yozgat Milletvekili Sayın Ali Keven konuşması esnasında, geçen hafta perşembe günü kabul edilen ve tümünün oylaması yapılan ve aynı zamanda termik santrallere ilişkin düzenlemeyi de içeren kanunun AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi oylarıyla kabul edildiğini ve bu termik santrallere baca gazı filtresi yapılması için gereken hassasiyeti göstermedikleri için kınama mahiyetinde bazı cümleler sarf etti. Şimdi “El insaf!” demek lazım, samimi ve tutarlı olmak lazım. Biraz evvel tespit ettim ki, bu CHP’li milletvekili arkadaşımız Ali Keven bu oylamaya kendisi katılmamış, bir.

İkincisi: Cumhuriyet Halk Partisinin 139 milletvekilinden de sadece 25 milletvekili katılarak “Ret” oyu vermiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 114 CHP milletvekili de oylamaya katılmamış. Dolayısıyla, Sayın Ali Keven’in bu konuşmasını samimiyetsiz ve tutarsız bulduğumu ifade ediyorum. Gereken hassasiyeti gösterseydi kendisi oylamaya da katılırdı, gerekli oyunu da kullanırdı. Katılmadığına göre, bu konuda bir samimiyet noksanlığı vardır.

Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisine ve AK PARTİ’ye yönelik bu tutumunu da reddettiğimi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Akçay’ın ifadeleri için 60’a göre bir izahta bulunmam gerekir ama Sayın Akbaşoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisine…

BAŞKAN – Siz birleştirirsiniz nasıl olsa ikisini.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, bu sataşma, bu açıklamayı gerektiren, ikisi ayrı iş.

BAŞKAN – Ayakta, yerinizden mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Burada da konuşabilirim ama yavaş yavaş, Divanda şunu görüyorum: Sataşmadan söz vermek…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, hayır. Ben de sizi kırmayayım ama bu da bir yol olmasın.

BAŞKAN – Burada süreniz iki dakikayla sınırlı olacak, ben sizi iki dakikanın içine hapsetmek istemedim.

Buyurun.

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset literatürüne kattığı kelimelere ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İki dakika burası için yeterli Başkanım.

Şimdi önce şunu söyleyeyim: Siyasette polemik güzel şeydir, fırsatı buldu mu rakibine geçirmek iyidir. Ama bu iddia, bu tartışma çıktığı anda…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Kelime kötü oldu, kelimeyi tashih edin bence, kötü bir kelime. Engin Bey, düzeltin o kelimeyi.

BAŞKAN – Efendim?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Kelimeyi düzeltin, “geçirmek” ne demek?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne var düzeltecek? Siyasette bunlar var hanımefendi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Mecliste “geçirmek…”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Laf geçirme” “gol atma…” Bunlar var, yapmayın Allah aşkına! Bu kadar evhamlı olmayın ya!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Yapmayın ya!

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Başkan Vekiline lütfen müdahale etmeyin, lütfen!

Sayın Satır, rica ediyorum, lütfen…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim aklım öyle çalışmıyor. “Gol atma” deriz, her şey deriz. Bunlar olur. La ilahe illallah!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ama…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Yakışmıyor ama, daha kibar bir dil kullanabilirsiniz, size hiç yakışmıyor.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Başkanım, argo bir kelime.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Size yakışmıyor, o yüzden söylüyoruz, sizin şahsınıza yakışmıyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz ne argo kelimeler kullanıyorsunuz!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, Allah aşkına. Ben şimdi şuradan, cebimden… Bak, bunu istediniz, bunu siz istediniz. Dur şimdi. Madem öyle, tamam…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - Biz size yakışmadığı için söylüyoruz Sayın Başkan. Yakışmaz sizin şahsınıza; daha kibar, daha duru bir dil kullanabilirsiniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hah, şimdi…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - Yoksa konuşuluyor yani.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bu tarz ifadeler ilk defa kullanılmıyor; lütfen, bu hassasiyete gerek yok.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bundan sonra kullanılmasın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, “Ulan ahlaksızlar...”

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sensin o!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunun da düzeltilmesi lazım.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sensin o, öyle dersen bize. Dersen sensin Başkan. Ayıp oluyor ama!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tayyip Erdoğan demiş bunu; Tayyip Erdoğan mı bu şimdi, Tayyip Erdoğan mı bu? (CHP sıralarından alkışlar)

“…adiler…”

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Allah Allah! Sen şimdi sordun. Tayyip Erdoğan kime demiş, kime demiş? Hak eden birisine demiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ha, Tayyip deyince “Hak etti.” oluyor, değil mi? Ayıp ya!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hak eden birisine demiştir.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) - Ayıp, ayıp!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayıp ya! Sen de hak ediyorsun o zaman!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen hak ediyorsun!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen de hak ediyorsun!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen hak ediyorsun! Ahlaksızın önde gidenisin!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “…cibilliyetsiz…” Sayacağım şimdi, “düzeltme” dediniz ya.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Şu tipe bak, tipe! Yani, utan!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne var?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “…zürriyetsiz, tezek, mankafa, alçak -affedersiniz- Ermeni…”

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne var?

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Utan!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Utan!

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Konuşma!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Gel konuşuyorum, gel! Gel, konuşuyorum! Sana mı soracağım? Sana mı soracağım?

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Otur!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Oturmuyorum! Oturmuyorum!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale etmeyecek misiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Otur yerine!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Oturmuyorum! Gel buraya, gel!

BAŞKAN – Sayın Özkaya, lütfen… Sayın Öztunç… Sayın Özkaya…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Beni kızdırma bak! Kızdırma benim canımı! Soytarı! Kızdırma beni!

MEHMET GÖKER (Burdur) - Sen kime “soytarı” diyorsun?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Soytarı tabii, değil mi? Aynen…

MEHMET GÖKER (Burdur) - Kime “soytarı” diyorsun?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Söyleyene.

BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “…şerefsiz, edepsiz, yalaka, geri zekâlı.” Bunların hepsi Tayyip Erdoğan’ın, siyaset literatürüne kattığı kelimelerdir, tamam mı? Ama “Nasıl geçirdik ama?” bir spor müsabakasında da olur, bilgi yarışmasında da, her yerde olur ya. Benim aklım sizin gibi çalışmıyor. Sizin aklınız nasıl çalışıyor, ben bilmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ne demek? Ne var bunda? Düzeltecekse Türkiye Cumhurbaşkanı yukarıdan aşağıya sıraladığım bunları bir düzeltecek.

Sayın Vekil, size gelince, etten önce çömleğe atlamayın bir daha.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen hep çömleğin içindesin Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle yaparsanız ben de size derim ki: Sen hakikaten bir edepsizsin. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Edepsiz sensin! Edepsizin önde gidenisin! Edepsizin önde gidenisin!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen ne olduğunu bilmeden “Sensin!” diyorsun.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Edepsiz olduğun belli zaten! Az önce gösterdin o edepsizliğini!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Sensin!” diyorsun. “Ulan ahlaksız…” diyorum…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Edepsizliğini gösterdin az önce.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …lafın peşini beklemeden “Sensin!” diyorsan sen bir edepsizsin! Sen bir edepsizsin!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Grup Başkan Vekili olman edepsiz olmana engel değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Otur yerine!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Kes sesini! Edepsiz olmana engel değil!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.32

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, TBMM Başkan Vekili Levent Gök'ün Kazakistan Meclis Başkanı Nurlan Nigmatulin'in vaki davetine icabetle “Başkanlığın Kazakistan Modeli” konulu Uluslararası Parlamenter Konferansı vesilesiyle 25-28 Kasım 2019 tarihleri arasında Astana'ya resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/990)

21/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkan Vekili Sayın Levent Gök'ün 25-28 Kasım 2019 tarihleri arasında Kazakistan Meclis Başkanı Nurlan Nigmatulin'in vaki davetine icabetle “Başkanlığın Kazakistan Modeli” konulu uluslararası Parlamento konferansı vesilesiyle Astana'ya resmî bir ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andican ve 21 milletvekili tarafından, Osmanlı arşivinin su ve nemden zarar gördüğü iddialarının araştırılması ve varsa zararın giderilerek bu soruna yönelik alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/11/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                      Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                            İzmir

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Ahat Andican ve 21 milletvekili tarafından Osmanlı arşivinin su ve nemden zarar gördüğü iddialarının araştırılması ve varsa zararın giderilerek bu soruna yönelik alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/11/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Abdul Ahat Andican.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, tarihî arşivler bir milletin, bir devletin en değerli hazineleridir. Osmanlı arşivleri özellikle sadece Türkiye’nin değil, Osmanlı İmparatorluğu topraklarından çıkan yaklaşık 60’a yakın ülkenin de tarihini yakından ilgilendirdiği için çok daha önemlidir, çok daha değerlidir. Osmanlı arşivleri dediğimizde yaklaşık 100 milyon belgeden bahsediyoruz, 370 bin civarında defterden bahsediyoruz, bu kadar kapsamlı bir arşiv.

2010 yılına kadar bu arşiv Babıali’deki tarihî binada saklanıyor ve çok doğru ve haklı olarak, saklama sorunları, yer darlığı olduğu için, o dönemde Hükûmet, arşivi yeni bir bina yaparak oraya taşıma kararı alıyor -çok doğru ve yerinde bir karar- fakat seçilen yer ilginç, seçilen yer ilginç. Kâğıthane’de Cendere Deresi ya da Cendere Vadisi denilen bir dere yatağında yer seçiliyor. Yerin orada seçildiği anlaşılınca kamuoyunda itirazlar başlıyor, uyarılar başlıyor. Özellikle Mimarlar Odası, şehir planlamacıları, Mühendisler Odası vesaire hatta ve hatta Devlet Su işleri “Bu bölgede baskın tehlikesi vardır, taşkın tehlikesi vardır.” diyor ve daha da önemlisi “Su toprak içerisinde emilir ve bütün vadiyi nemli hâle dönüştürür.” diyorlar. Bunları söylüyorlar. Sonuç: Dere yatağına arşiv binası yapılamaz; söylenen şey bu.

Şimdi, yer seçimini kimin yaptığını bilmiyoruz, buna kimin onay verdiğini de bilmiyoruz ama Sayın Cumhurbaşkanının kupon araziler konusundaki hassasiyetini hatırlarsak ya da daha sonra Bakan olan Sayın Bayraktar’ın “Ben ne yaptıysam Sayın Başbakanın emriyle yaptım ve bilgisi dâhilinde yaptım.” dediğini hatırlarsak Sayın Başbakanın o dönemde bu konuda bilgisi olduğunu düşünebiliriz. Bütün itirazlara rağmen, sonunda, TOKİ ihaleyi yapıyor, Siyahkalem İnşaat diye bir inşaat firması 165 milyon bedelle alıyor ve 13 bloktan oluşan arşiv binasını inşa ediyor.

Açılış töreninde, dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar “Cendere Vadisi’ne yapılan Millî Arşiv Külliyesi’nin deprem ve sel başta olmak üzere her türlü doğal afete dayanıklı olduğunu” söylüyor, bir de hızını alamıyor “Nükleer ve biyolojik, kimyasal saldırılara karşı bile dirençlidir.” diyor. Sayın Cumhurbaşkanı da, bu itirazları hatırlatarak “Kâğıthane’de böyle bir şey yapılmasına niye karşı çıkılıyor anlamıyorum; gerek mimarlarımız ve mühendislerimiz ve bu işin projesini yapanlar bir sıkıntı yaşanmaması için hassasiyet içerisinde bu işi ele alıyorlar.” diyor ve daha sonra Mimar Hilmi Şenalp’e dönerek “İndi İlahî’de bunun hesabını verirsin eğer bir sorun çıkarsa; biz önce Allah’a, sonra da sana inanarak yola çıktık.” diyor.

Tabii ki kimse Sayın Cumhurbaşkanına “Efendim, bu belgeler zarar görürse müteahhidin indi İlahî’de hesap vermesi yetmez, onunla birlikte siz de Türk milleti önünde hesap vermek zorunda kalabilirsiniz.” demiyor; belki de söylüyorlar ama Sayın Cumhurbaşkanı bu işte biraz şerbetli. Hatırlayacaksınız İstanbul’daki Onaltı Dokuz kulelerini, İstanbul’un o tarihî silueti estetik minarelerin arasından göğe doğru yükselen o ikiz kuleleri. O kuleler için mahkeme kararıyla yıkılma kararı alındı fakat müteahhit yıkmadı. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanına sordular, Cumhurbaşkanımız -o zaman Başbakan, yine söylüyorum- dedi ki: “Ben ona küstüm, konuşmuyorum.” Şimdi, bu meselede de böyle bir şey söyleyebileceğini düşünmüş olabilir.

Beş yıl bile geçmeden arşiv binası dere yatağından sızan sudan etkileniyor, depolarda rutubet kokusu yayılmaya başlıyor, araştırmacıların önüne getirilen bazı evrakların ıslak olduğu ortaya çıkıyor. “Bunlar iddia” diyebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Andican, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Bu yılın Ocak ayında, 2019’un Ocak ayında TOKİ “İstanbul ili Kâğıthane ilçesi Talatpaşa Mahallesi vesaire…” diyerek susuzlaştırma ihalesi açıyor. Ne demek susuzlaştırma? Temel altı susuzlaştırma tedbirlerinin alınması, ihale bu. Yani söylenen doğru. Şu anda susuzlaştırma ihalesi sözde kasımda tamamlanacaktı ama devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, burada, Cumhurbaşkanlığı başarılı bir arşiv verememiştir. Bu noktada Meclisi göreve davet ediyorum. Bu mesele partilerüstü bir meseledir. TBMM olaya el koymalıdır, durumu saptamalıdır, alınacak önlemler varsa almalıdır. Önlemlerle çözümlenemiyorsa yeni bir binaya taşınma konusunu gündeme getirmeliyiz. Biliyorum, muhalefetten gelen her teklife asker gibi el kaldırıyorsunuz, reddediyorsunuz fakat arkadaşlar, 1990’dan beri siyasette olan, birkaç dönem milletvekilliği, bir dönem bakanlık yapmış bir arkadaşınız olarak bir şeyi söylüyorum: Milletvekilliği geçici, geride, milletin yararı işler için el kaldırdıysanız gurur, zararına işlere el kaldırdıysanız utanç kalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) – Sayın Başkanım, son cümlem.

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.

Buyurun.

ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Ben burada, gurur da utanç da kalbinizde ve ruhunuzda, ömrünüz boyunca sizinle beraber gidiyor; hangisini seçeceğinize siz karar verin diyorum. Umuyorum gururu seçersiniz.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Faruk Sarıaslan.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir insanın genetik kodlaması aileden çocuklarına nasıl geçerse bir milletin genetik kodlamaları da o şekilde devam eder. Türk milletinin genetik kodlaması yazılı iki bin yıllık bir tarihe sahiptir. Orta Asya’dan günümüze; Köktürkler, Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’dir. Şimdiki anlamda arşivleme metodu olmadığı tarihlerde Türkler, Orhun Abidesi’ni, kendinden sonra geleceklerin öğrenmesi adına taşlara yazarak günümüze aktarmışlardır. II. Köktürk Kağanlığı döneminin kağan ve kumandanları tarafından diktirilen ve Türk milletinin tarihi, yaşayışı ve inanışı hakkında değerli bilgiler içeren Orhun Yazıtları, Türk dilinin tarihlendirilmesi söz konusu olduğunda, genelde araştırmacılar tarafından en eski yazılı belgeler olarak gösterilir. Şayet o yazıtlar olmasaydı bugün Türk tarihine daha flu bakmak durumunda kalacaktık, belki de birtakım yanlış varsayımlar gerçekmiş gibi kabul edilecekti. İşte, Türk tarihi açısından o taşlar birer arşiv vesikasıdır ve bir milletin varlığına, kimliğine, geleceğine etki edecek derecede önem arz etmektedir. Tarih ve kültür arşivciliğinin önemini bundan daha iyi anlatacak bir durumun olmaması gerekir. Bütün bu nedenlerle, bugün, tarih, kültür, folklor arşivciliğini çağdaş, bilimsel yöntem ve araçları kullanarak en ileri düzeyde kurumsallaştırmak ülkeyi yönetenler için tarihsel bir ödev ve sorumluluktur.

Selçuklular okuma yazma oranının çok az olduğu dönemde sözlü kültüre önem vermişler; bu alanda şairler, ozanlar ve âlimler yetiştirerek kendisinden sonra gelecek nesillere geçmişi anlatma olanağı sağlamışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu da Selçukluların devamıdır. Osmanlı, geçmişinden getirdiği kültürü çağının koşullarına uyarlayarak günümüz anlamında olmasa da daha kuruluşundan itibaren bir arşiv fikri oluşturmuştur. Bu, gerek kayıtların defter şeklinde tanzimiyle ilgili emirlerden gerekse günümüze kadar gelen belgelerin tanzim ediliş tarzından ve titizlikle korunmuş olmalarından anlaşılmaktadır.

Cumhuriyeti kuran irade tarih bilincinin ve tarihî hafızanın önemini bildiği için arşive önem vermiş, bu konuda uzman kişilerden yararlanarak Osmanlı arşivlerini kurumsal kimliğe büründürmüş ve Türk Tarih Kurumunu kurmuştur.

Bugünkü iktidar, her zaman yaptığı gibi, yeteri kadar araştırma yapmadan, uzman kişilerin görüşlerini almadan arşiv binası yaptırmış. Bunu Cumhurbaşkanının şu sözünden de anlıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sarıaslan, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

FARUK SARIASLAN (Devamla) – Eleştirilere cevaben “Eğer böyle bir şey olursa Hilmi Şahap -bahsettiği Hilmi Şahap o zamanın mimarı- indi İlahî’de bunun hesabını sen verirsin. Biz önce Allah’a, sonra sana inandık.” demektedir.

Sayın milletvekilleri, Allah’a inanmak tamam da kişilere güvenerek dünyanın en önemli arşivlerinin konulacağı bir binayı nasıl yaptırırsınız? Devleti kişilere göre değil; akla, bilime, araştırmaya göre yönetirseniz başarılı olursunuz. Böyle yönetmezseniz yaptığınız bina aradan altı yıl geçmeden tartışılır hâle gelir.

Size Mustafa Kemal Atatürk’ün arşivlerle ilgili bir sözünü hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum: “Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Hacı Ahmet Özdemir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi, heyetinizi, Meclisi ve bizleri televizyonları başından izleyen vatandaşlarımızı selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Ahat Bey tıp profesörü olmasının yanında tarihe de ilgi duyan, tarih mevzusunda fevkalade kendisini yetiştirmiş, kitaplarını okuduğumuz bir insan. Aslında, bu önergeyi verene kadar Cumhurbaşkanlığı Arşivleri Başkanımızı ve İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Başkanımızı arasaydı sorularının cevaplarını alacaktı. Nitekim ben her ikisiyle de görüşmelerimi yaptım, cevaplarımı aldım, kısa bilgi notlarım da burada.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Onlara vermiyorlar.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Verirler efendim, size de verirler. Bilginin kıskançlığı olmaz, yapılan işlerin hiçbir şekilde saklanması söz konusu değildir.

Şimdi, bakın, ben Osmanlı arşivinin nerelerde saklandığını sizlere söyleyeyim. Bakanlıkların Ankara’ya taşınmasıyla beraber, bakanlıkların arşivleri dağınık biçimde, İstanbul’da değişik binalarda, artı, Sultanahmet Medresesi’nde, Süleymaniye Tabhane Medresesi’nde, Fuat Paşa Konağı’nda, Hasdal’da bulunan metruk binalarda muhafaza ediliyordu -1931’lerde satıldığını falan dünya âlem biliyor, ben onlara değinmeyeceğim- 20 kilometre öteden -tarihî antik bina olarak nitelendirilen bina 1980’de otel olarak yapılmış bir binadır, 1984’de Arşivlere Özal’ın gayretleriyle tahsis edilmiştir- taa Bağcılar’dan belgeler getiriliyordu. Şimdi, benim asıl şaşırdığım nokta -buradaki iklimlendirme, konservasyon falan, onlardan bahsetmeye vaktimizin yetmeyeceğini biliyorum- şu, galiba biraz medyadan bilgilenmişiz, şöyle: Islak belgelerin araştırmacıların ellerine ulaştığından bahsediliyor. Böyle bir şey yok, zira bugün o modern Osmanlı arşivinde biz artık arşivi dijital olarak veriyoruz. Ben çok merak ediyorum, hangi araştırmacılarmış bu ellerine ıslak belgeler verilmiş olanlar ve ıslaklığı tespit etmiş olanlar? Çünkü böyle bir şey yok. Şöyle derler: “Madûm üzerine -yani yok olan üzerine, var olmayan üzerine- hüküm bina edilmez.” Bina edilirse bu çürük olur. Dolayısıyla, madûm üzerine hüküm bina etmekle biz büyük bir yanlış yapıyoruz. Sultanahmet’teki binanın otel kompleksi içindeki 3 otelden 1 tanesi olduğunu ve burada geçici bir tahsisle hizmet verdiğini, daha sonra da yeni arşivin yapılmasıyla buraya taşınılması üzerine amacına uygun olarak tekrar otele dönüştürüldüğünü de burada, öneride olmamasına rağmen, çokça basında yer alması sebebiyle tashih amacıyla söylüyorum. Dolayısıyla, gönlünüz rahat olsun, Osmanlı arşivleri emin ellerdedir. Osmanlı arşivlerine gereken önem, AK PARTİ iktidarları zamanında, Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, liderliğinde hakikaten tavan yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Tamamlıyorum.

Belgelerde bugün nasıl bir ilerleme kaydedildiğini de elimdeki rakamlardan ben size kısaca şöyle arz edeyim: Buraya taşınmayla beraber, daha önce dijitalleştirme oranları yıllık 500 bin iken, bugün 8 milyona çıkmıştır. Burada hakikaten nasıl bir çalışma yapıldığının en güzel örneklerinden bir tanesidir. Eski eserlerin restorasyonu diye -malum, Ahat Bey de bilir bunu- bir şey söz konusudur. Eski eserlerin restorasyonu noktasında da eskiden bir odada çalışılırken şimdi onlarca odada çalışılmaktadır. Dolayısıyla, kısa bir telefon konuşmasıyla sizin de elde edebileceğiniz bilgiler bunlardan ibarettir. Gönlünüz rahat olsun.

Son cümle olarak şunu söyleyeyim: Ben size Vatan Caddesi’nin de dere olduğunu söyleyeyim, Ayvansaray’ın da zamanında dere olduğunu söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Bugün Vatan Caddesi’nde dereden bahsetmek nasıl bir tuhaflıksa Osmanlı arşivlerinin üzerine oturduğu yerde de gerekli önlemler alınarak, deprem dayanıklılık testleri yapılarak, düzenli binalaşma yapılarak, takviye edilmiş bir şekilde ve tamir edilerek burası yapılmıştır. Son düzenleme de çevre ihata duvarlarıyla yağmur sularından binanın zarar görmemesi, daha önceki ihalede eksik kalan kısımların tamamlanmasıyla alakalıdır. Mesele bundan ibarettir. Gönlünüz rahat olsun. İsteyen gelsin, ziyaret ettirebilirim; sözü de var Başkanımızın.

Hürmetlerimi arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Gönlümüz rahat değil.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, artan işsizlik rakamları ve bölgesel eşitsizliğin araştırılması amacıyla 26/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/11/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

26 Kasım 2019 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, 4255 sıra numaralı, artan işsizlik rakamları ve bölgesel eşitsizliğin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/11/2019 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Necdet İpekyüz konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, diğer adıyla tek adam rejimine geçtiğimiz günden bu yana siyasi, ekonomik, hukuki açıdan krizi konuşuyoruz ve siyaset tümüyle krize bürünmüş. İşsizliği, yoksulluğu, iflasları, artan iş cinayetlerini, işsizlik sebebiyle yaşanan intiharları konuşuyoruz ve her konuştuğumuzda kimi itirazlar gelse bile kimse geçmişle, bu olan bitenle yüzleşmek istemiyor. En son, cebinde 1,5 lira parası olan insanların yaşamlarını yitirmelerine tanık olduk.

Şüphesiz ki bu sorunlar Türkiye'nin her bölgesinde geçerli ancak Kürt coğrafyasında daha can yakıcı şekilde yaşanıyor bunlar. Bölgenin uzun yıllar temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık giderek azalıyor ve güvenlikçi politikalar nedeniyle insanlar bunu yapamadığı için, göç etmek zorunda kalıyor ve topraklar, hayvanlar sahipsiz kalıyor. Ticaret koşulları hemen hemen yok. Zaten ticaret riskli bölgelerde olmuyor, güvenlikçi politikanın olduğu yerde olmuyor. Ve ekonomik kaynaklar yeterince eşitlikçi bir şekilde paylaşılmadığı sürece sorunlar daha da derinleşiyor.

Bakın, Hazine Bakanı demişti ki: “Yıl sonuna kadar 2,5 milyon kişiye istihdam alanı yaratacağız.” Otuz gün var 1’inci yılın son bulmasına. Çıkan rakam, değil 2,5 milyon işsizliğe çözüm, 1 milyona yakın yeni işsiz ve çoğunluğu da genç, çoğunluğu da üniversite mezunu. Bunlara yönelmediğiniz sürece olmaz.

Peki, bu rakamları biraz analiz edersek ne olur? 2018 yılında işsizliğin en yüksek olduğu iller; yüzde 25, hatta 25’i geçen: Mardin, Batman, Şırnak, Siirt. 2’nci bir dilim, bundan sonra 2’nci en yüksek iller hangileri? Van, Muş, Bitlis, Hakkâri. 3’üncüsüne geçelim. Oranlar var. 3’üncü en yüksek işsizliğin olduğu yerler: Şanlıurfa, Diyarbakır. Şimdi, böyle baktığınızda, aslında Türkiye’de işsizlik artıyor ama belli bir yerde işsizlik daha da artıyor ve bununla beraber yeni istihdam alanları da yaratılmadığı sürece bu işsizlik daha da pik yapmakta ve işsizlikle beraber yoksulluk artmakta, yoksulluk hayatın her aşamasında her haneye tesir etmekte.

Bölgeler arası eşitsizliği dile getirdiğimizde sadece işsizlik ve istihdamı da ele almamak lazım. Sağlıkta, Türkiye’de şu anda yaşam sürelerini ele aldığımızda, 65 yaşına ulaşmadan yaşamını yitirenlere baktığımızda karşımıza tekrar Batman, Siirt, Mardin ve Diyarbakır gibi iller çıkmakta. Eğitime baktığımızda, üniversite sınavlarında, lise sınavlarında en başarısız illere baktığımızda karşımıza tekrar aynı iller çıkmakta. İnsanların seçimle belirlediği insanların yerlerine kayyum atanmasına baktığımızda karşımıza tekrar aynı iller çıkmakta. En fazla insan hakları ihlallerinin olduğu yerlere baktığımızda karşımıza tekrar aynı iller çıkmakta. Eğer biz sorunların kökenine inmezsek, sorunların kökeninde araştırma yapmazsak işsizlik artacak, problemler artacak ve bu sadece bölgeye değil, bütün illere de yayılacak.

Bir diğer problem: İşsizliğe, istihdama alternatifler düşünülürken, kanun hükmünde kararnamelerden sonra yeni bir uygulama da arşiv taraması. Arkadaşlar, bölgede yaşayan birinin arşiv taramasından, bu mevcut yapılan taramalardan geçmesi çok sıkıntılı. Biz bununla yüzleşmediğimiz sürece, buna çözüm bulmadığımız sürece o, kader değildir, sistematik bir tercihtir; işsizlik de istihdam da yoksulluk da yatırım da.

Bölgedeki tarım ve hayvancılık da giderek yok olduğu için mevsimlik işçilerle ilgili sürekli görüşmekteyiz, sürekli gündeme getirmekteyiz. Bunlar da bir başka ayıp.

Bir taraftan bölgede veya Türkiye’de bu sorunların giderilmesi için kalkınma ajansları kuruldu. Kalkınma ajansları bile şu anda kayyumlar tarafından yönetiliyor. Orada yerel yönetimlerin, belediye başkanlarının olması gerekirken bir şapkası vali olan, bir şapkası şu anda belediye başkanı olan kişilerce aynı merkezden yönetilmekte ve yerel yok olup yerele destekler geri plana düşmekte ve son dönemde baktığınızda, bu krizle beraber, vergiler, SGK borçları, banka borçları ödenemediği için bir yığın küçük düzeydeki esnafa takipler gelmekte, esnaflar kendi işlerini zar zor idame ettirmekteler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İpekyüz, sözlerinizi tamamlayın.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – İşsizlik var, yoksulluk var, bir katkı sağlayabilecek insanlar da işlerinden giderek daha da uzaklaşmakta.

En büyük sıkıntılardan biri, biraz önce saydığım bu iller, HDP’ye yüzde 60’tan fazla oranda oy veren iller. İnsanlar şöyle diyor: “Sanki tercih sonucu biz bununla karşı karşıyayız.”

Bakın arkadaşlar, bu, TÜİK tarafından açıklanan bir harita ve bölgeler arası eşitsizliği göstermekte; baktığınızda, şuradan itibaren giderek aslında Türkiye'de işsizliğin, dezavantajlılığın, yoksulluğun, gayrisafi hasıladan alınan payın oranını göstermekte. Türkiye'nin bu gerçekle yüzleşmesi lazım. Biz bunu yapmadığımız sürece gerçekten geleceğimiz sıkıntıya düşmekte.

Peki, biz bunu, eşit yurttaşlığı nasıl yapabiliriz? Sorunların kökenine inerek, sorunların çözümüne inerek. Bunun yolu da barıştan geçmekte, diyalogdan geçmekte, müzakereden geçmekte.

Saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Özgür Karabat. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar iktidar mensupları ve Sayın Bakan bizlere pembe tablo çizse de durum hiç öyle değil. Günde ortalama 8 kişi intihar ediyor arkadaşlar, ocaklar sönüyor. Bu 8 kişi bazen baba, bazen anne, bazen bir genç, bazen bir kadın ama ölenler insan değerli arkadaşlar. “Bunlar niye ölüyor?” diye sormamız gerekir.

Ekonomik krizi aşmanın birinci yolu, ekonomik krizin olduğunu kabullenmektir, sorunu kabullenmektir. Ben krizle ilgili bazı verileri sizinle paylaşmak isterim.

Değerli milletvekilleri, hepinizin malumudur ki işsizlik temmuz ayı verilerine göre yüzde 14, üniversiteyi bitiren her 4 gençten 1’i işsiz. Değerli milletvekilleri, işsizlik rakamlarının tersine -siz öyle düşünüyorsanız eğer- Türkiye’de sadece 100 kişiden 46’sı çalışıyor. İstihdamda olan kişi sayısı da başka bir veri demek. Biz buna karşı ne diyoruz? Diyoruz ki: İş gücü talebinde bir artma oldu, bu yüzden işsizlik artıyor. O zaman vizyonumuzu sorgulamamız lazım. Türkiye’de iş gücü talebi artıyor, genç nüfus artıyor ve siz bunu göremiyor ve kurgulayamıyorsanız, önceden tedbir almıyorsanız vizyonunuzu sorgulamanız gerekir.

Değerli arkadaşlar, her gün şirketler iflas ediyor ama ben size işsizlik rakamlarını verirken işsiz kişilerden daha çok, bir şeyi daha belirtmek isterim: İnsanlar işsiz ama artık Türkiye’de işsiz aileler var, işsiz aileler var değerli arkadaşlar. Bu büyük bir krizdir. Evet, şirketler batıyor, şirketler konkordato ilan ediyor ama artık Türkiye’de sektörler batıyor, sektörler; farkında mısınız? Artık Türkiye’de sektörler batıyor, aileler batıyor, bu ülke batıyor; farkında mısınız değerli arkadaşlar, farkında mısınız? Durum budur, batırdığınız şey bir ülkedir; yok olan, o şirketlerle beraber sadece markalar değil, bu ülkedir; Bunu sizinle de paylaşmak isterim.

“Ekonomi şaha kalkacak.” dediniz, kendinizi şah sandınız değerli arkadaşlar. Muhalefete parmak sallayan bir anlayışla bunu çözemeyiz. Değerli arkadaşlar, yapmamız gereken iş: Sorunu kabul edip bütün katılımcılarla; işverenler, işçiler, muhalefet partileri; hep beraber çözümün reçetesini oluşturmaya katılımcı bir anlayışla hazır olmanız gerekir, buna hazır olmanız gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Şuradan başlamanız gerekir: Rantçı ekonomi anlayışı yerine üretimi öne alan ve üretim yapımızı değiştiren bir anlayışı ve bir bütçe anlayışını ortaya koymanız lazım.

Değerli arkadaşlar, bizim ihracatımızın kilogramı 1,29 dolar ama değerli arkadaşlar, el âlemin telefonunun bir kilogramı 2 bin dolar. İşte değiştirmemiz gereken yapı bu. Bu ekonomik yapıyı, bu üretim yapısını -beraber- değiştirmeden çözemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Bir ufak zaman alabilir miyim Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizler, her ne kadar biz “Ekonomik kriz var.” deyince “2+2, 5 eder.” deseniz de “2x2, 3 eder.” deseniz de ekonomik kriz gerçekliği şudur: 2x2, 4’tür ve bunun gibi gerçek bir ekonomik kriz vardır. Siz her ne kadar ekmek elden su gölden bir saray anlayışını savunsanız da gün gelir değerli arkadaşlar, eloğlu ekmeğinizi de elinizden alır, o suları da kurutur.

O yüzden, bir an önce çağrımıza kulak verin, hep beraber bir seferberlik ilan edelim. Ama bu seferberlik sarayı kurtarma seferberliği değil ülkeyi ve vatandaşı kurtarma seferberliği olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Şükrü Erdinç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, başta yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

İşsizlik meselesi, istihdam meselesi muhakkak ki hepimizin önemsediği, üzerinde her birimizin ittifak edeceği birçok meselenin ortak noktası olan bir konu. Özellikle, bu konuda dile getirilen çalışmaları hep birlikte izliyoruz, takip ediyoruz. Burada, Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalar, istihdama yönelik olarak yapmış olduğu çalışmalar gerçekten önemli çalışmalar. Bir taraftan tarım alanında, bir taraftan hayvancılık alanında, bir taraftan esnaflarımızın desteklenmesi anlamında, sanayi anlamında yapılan yatırımlar, desteklenen yatırımlar, istihdamı artırmaya yönelik çalışmalardır. Tabii, 2018-2019 yıllarında yaşamış olduğumuz, içeriden ve dışarıdan tetiklenen, özellikle dövizin yükseltilmesine yönelik çabalar sonucunda ortaya çıkan tablolar içerisinde istihdam konusunda belki istenen seviyelere ulaşılamadı ama yapılan çalışmalar inşallah önümüzdeki dönemlerde bu istihdamın daha iyi noktalara gideceğini hepimize göstermektedir.

Şimdi, özellikle, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini incelediğimde -bir hukukçu olarak da söylemek isterim- burada grup önerisinin içerisinde bir taraftan baktığınızda, olaya sadece bir bölge üzerinden bakmak veya sadece CHP’nin bakış açısıyla bakmak doğru bir sonuca götürmez bizleri.

Burada, grup önerisinde SGK borçlarından, vergi borçlarından yapılan takibatlar sanki sadece Diyarbakır’da yapılıyormuş gibi bir algı ortaya konulması da doğru değil. Tüm Türkiye’de yükümlülüklerini yerine getirmeyen vatandaşlara yönelik çalışmalar muhakkak surette yapılır ama özellikle şunu bilmekte fayda var: Burada belirtildiği gibi sadece satış işlemi gibi göstermek yanlıştır. Bir işlem yapılır ama bu satış değildir; icra işlemi yapılır, bir haciz konma işlemi yapılır ama satış işlemi yapılmaz.

Burada şuna değinmekte fayda var: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerimizdeki bu işsizlik oranlarının kaynağını da araştırmakta fayda var. Bakın, bugüne kadar o bölgede Hükûmet eliyle yapılacak birçok yatırım, özel sektör eliyle yapılacak olan birçok yatırım PKK terör örgütü eliyle engellenmiştir. Şantiyeler yakılmıştır, fabrikalar sabote edilmiştir ama bunlara hiç değinilmeden, oradaki esnaflarımızın PKK terör örgütü eliyle kepenklerinin kapatılmasına değinilmeden sadece işsizlik üzerinden polemik oluşturmak bence doğru bir şey değil, buna bakmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Erdinç.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Özellikle son dönemde bölgenin güven ortamının, huzur ortamının düzeltilmesi sebebiyle bölgedeki yatırımlar günbegün artmaktadır. Daha iki gün önce Ağrı ilinde yapılan tekstille ilgili yatırım, Van’da yapılan yatırımlar, Şanlıurfa’da ve diğer illerde yapılan yatırımlar bölgenin ekonomisine ve istihdamına katkı sağlayacak çok önemli yatırımlardır.

Bakın, bir taraftan bölgedeki üniversitelerdeki öğrenci sayıları artıyor, bir taraftan turist sayıları artıyor ki yeni rakamlara baktığınızda bunlar da o bölgenin ekonomisine ve istihdamına katkı sağlayan önemli unsurlardır.

Burada Hükûmetin yapmış olduğu çalışmalarla, AK PARTİ Grubunun yapmış olduğu çalışmalarla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere tüm Türkiye’deki istihdam sorununun tam olarak çözüleceğini hep birlikte göreceğiz inşallah.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 22/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26//11/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 22/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1406 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/11/2019 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Kaya.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi bir öğretmen olarak saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öğretmenlerin en büyük eseri insandır. Bu eşsiz eseri yetiştirmek dünyanın en zor işlerindendir, sabır gerekir, sevgi gerekir, yıllara dayanan fedakârlık gerekir. İşte bu yüzden, her insan bir emektir. Bu emekte en büyük payı olanlar da öğretmenlerimizdir. 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, hem burada öğretmen olanların hem de bizi dinleyen tüm öğretmenlerin günlerini kutluyorum.

Türkiye’de 66 bin okulda 1 milyonu aşkın öğretmenimiz 18 milyon çocuğumuza hizmet vermektedir. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde 842.993 kadrolu 103.223 sözleşmeli ve TÜRK EĞİTİM-SEN’in yapmış olduğu araştırmaya göre de 81 ilde 90 bin ücretli öğretmen çalışmaktadır. Öğretmenlerimizin üzerindeki baskılar çok ağırdır, çok şiddetlidir. Daha Öğretmenler Günü’nde, o şaşaalı gösterilerin altında, öğretmen zannedilerek bir şoföre bir atanmış valinin yaptığı hakareti unutmadık. Bu, şiddetlerin en büyüğüdür. Bir öğretmene… Daha sonra, “Ben bunu öğretmen zannetmiştim.” diyor. Sayın Vali, asıl, öğretmenin önünde önünü ilikleyeceksin, saygıya geçeceksin; o, emektir, emek, o, emeğin en yücesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Evet, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, bu şiddet en önemli şiddetlerdendir.

2017 yılında fiziksel, sözlü, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalan öğretmenlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4 artarak yüzde 45’in üzerine çıkmıştır. Öğretmen intiharları hepimizin yüreğini dağlıyor. Atanmayan öğretmen intiharlarının sayısı 56’yı buldu. İki ay önce sözleşmeli olarak göreve başlayan Türkçe Öğretmeni Saadet, okul müdürünün mobbingine dayanamadığı için intihar etti. Göreve başlayamayan, eşinden, çocuğundan ayrı olan sözleşmeli öğretmenlerin intiharının bini bir para.

Atanmayan öğretmenlerle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sözü var, “68 bin öğretmen atanmadı, Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz bu.” dedi. Soruyorum: Sayı 700 bine çıktı, 10 kat arttı, bu, size yakışıyor mu Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yakışıyor mu? 700 bin atanmayan öğretmen var.

Öğretmenler eşit işe eşit ücret ister, aynı emeği verir. Öğretmeni sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye ayıramazsınız, engelli öğretmenleri yok sayamazsınız.

2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde 9’un 1’inde olan bir öğretmen 17,5 çeyrek altın alıyordu, bugün, yine sizin iktidarınızda, aynı derecedeki bir öğretmen ne kadar çeyrek altın alıyor biliyor musunuz? 7,5 çeyrek altın alıyor. Öğretmeni getirdiğiniz nokta budur, öğretmenin seviyesini getirdiğiniz nokta budur.

35 bin öğretmeni ihraç ettiniz. 35 bin öğretmen, mevcut öğretmenlerin yüzde 3,5’ine tekabül ediyor. Bu ihraç ettiğiniz öğretmenlere bugüne kadar ekmek vermediniz, limon da sattırmadınız.

Arkadaşlar, sevgili arkadaşlar, engelli öğretmenler… 657 sayılı Kanun’a göre çalışanların yüzde 4’ü kadar engelli çalıştırılmak zorunda. Peki, 946.216 öğretmene karşılık gelen nedir? 37 bin engelli çalıştırılmak zorunda. Çalışan engelli sayısı kaç biliyor musunuz? 6.956. Atama bekleyen engelli öğretmen sayısı 1.250. Yazıktır, günahtır!

Türkiye genelinde rehabilitasyon merkezinde çalışan öğretmenler açlık sınırının altında köleliğe mahkûm edildi çünkü siz, 2.650 özel okulun sahiplerini yoksulluğa mahkûm ettiniz, öğretmenlerini de açlığa mahkûm ettiniz.

“Öğretmen meslek kanunu çıkartacağız.” dedik hep beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, tamamlayın sözlerinizi.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – 23 Kasım 2018 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir önerge verdik, bekliyor. Gelin, öğretmen meslek kanununu çıkartalım.

3600 ek gösterge vaadi vermeyen bir siyasi parti var mı burada?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Niye gerçekleştirmiyoruz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – AK PARTİ yapmıyor.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Gelin, hep beraber bunu da gerçekleştirelim.

Sevgili arkadaşlar, TÜGVA ve Deniz Feneri, bunlar 1 milyon öğretmenin çalıştığı yerde okullara hizmet vermeye çalışıyorlar. Deniz Fenerinin yolsuzluklarını unutanınız varsa ben hatırlatayım.

Gelin, her önergeye ret demeyin. Hepimizi yetiştiren öğretmenlerin sorununu bu Parlamentoda birlikte tartışalım, atama bekleyen 700 bin öğretmenden 60 binini bu yıl atayalım ve buna “hayır” demeyin. Hepimizi yetiştiren öğretmenlere saygınız varsa, eğer 24 Kasımda telefon ettiyseniz, elini öptüyseniz, burada “hayır” oyu kullanmayın diyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Sayın İsmail Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün öğretmenlerimizin, aslında bütün eğitim çalışanlarının 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Tabii, üç dakikada öğretmen meselesini, eğitim meselesini anlatabilmemiz mümkün değil ama ciddi problemler olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Eğitim, bir milletin gelecek davası ise -ki hepiniz kabul ediyorsunuz- en önemli enstrümanı olan öğretmenin problemlerini çözmek, sadece öğretmenleri ilgilendiren bir mesele değil o hâlde. Öğretmenlik mesleğiyle ilgili bir tanım bile ortaya koyamıyorsunuz. Bakın, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinde öğretmenlik bir uzmanlık mesleği olarak tanımlanıyor ama siz, bu tanıma uygun olmayan bir kast sistemi oluşturdunuz; kadrolu hâle getirdiniz, sözleşmeli öğretmen icat ettiniz, ücretli öğretmenlik sistemini neredeyse asal istihdam şekline dönüştürdünüz. 75 bin ücretli öğretmen var, bunu çözmeniz şart. Bu çözülmeden öğretmene değer veremezsiniz, bu çözülmeden öğretmene değer verdiğinizi gösteremezsiniz. Onun için, bu istihdam farklılıklarını mutlaka çözmemiz lazım. Ücretli öğretmen meselesinin Türkiye’de artık tartışılmaması lazım. Ya, nasıl yakıştırıyorsunuz? Bir ders karşılığı 16 lira vererek gençlerin umudunu çalıyorsunuz ya. Asgari ücret tutarında olmayan bir ücretle -bin lira, 1.500 lira- gençlerimizi çalıştırıyorsunuz Türkiye'nin her bölgesinde, her ilinde. Buna yüreğiniz nasıl tahammül ediyor bilmiyorum. Bu, kabul edilemez.

Öğretmenlerle ilgili ücret konusu son derece önemli. Gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerine bakmamız lazım. Onların aldığı ücretin beşte 1’ini bile almayan bir öğretmen profili var. 9’uncu derecenin 1’inci kademesinde bir öğretmen 3.980 lira maaş alıyor. Ek ders ücreti varsa 3.980 lira alıyor, yoksa onu da alamıyor. Yani 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin 7 bin TL olduğunu düşündüğümüzde 3.980 TL’yle çalıştırılan öğretmenlerle Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğini inşa edebilmek mümkün görünmüyor.

Değerli milletvekilleri, ben, eğitim davasını gerçekten siyasetüstü bir dava olarak görüyorum, hepinizin de öyle düşündüğünü zannediyorum. Onun için, bu öğretmenler konusunda, 24 Kasım tarihinde Sayın Ziya Selçuk’un öğretmen ataması sayısı telaffuz edememesi de düşündürücüdür. Yani 60 bin talebi var, bu taleple ilgili Sayın Selçuk bugüne kadar 10 bin, 20 bin, 50 bin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Koncuk, tamamlayın sözlerinizi.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Sayın Selçuk şu ana kadar herhangi bir sayı telaffuz edemedi, enteresandır. Ben Sayın Selçuk’a güvenen bir insandım -eski Talim Terbiye Kurulu Başkanımız- ama bakıyorum, kendi bilgisine, tecrübesine yakışmayacak işler yapıyor. Ensar Vakfını okula sokuyor, TÜGVA’yı okula sokuyor, Deniz Fenerini okula sokuyor. Bu kabul edilemez, eğitim unsurları dışında kimse öğrencilerle muhatap kılınamaz. Bu, alenen Tevhidi Tedrisat Kanunu’na da muhalefet etmektir. 15 Temmuzdan ağzınız hiç yanmamış, FETÖ’den hiç ders almamışsınız. Aynı şeylere yani paralel yapılanma anlayışında bir duruma Millî Eğitim Bakanlığında da göz yumuyorsunuz. Bunlar kabul edilemez diyorum.

Zamanım dar olduğu için derin konulara giremiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Tüm öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Öğretmenler Günü dünyada 5 Ekimde kutlanıyor, biz ise cuntacıların almış olduğu bir kararla 24 Kasımda kutluyoruz. Tabii, hangi gün kutlandığının çok fazla önemi yok. Esas önemli olan, öğretmenlerin sadece Öğretmenler Günü’nde hatırlanır olmasıdır. Oysa öğretmenlerin toplumu yetiştiren kişiler olarak yaşadıkları birçok sorun var ve bu sorunların giderilmesi gerekiyor.

Türkiye’deki öğretmenler, OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından son sıralarda yer alıyor. Bu geçtiğimiz günlerde TÜİK, kasım ayı açlık ve yoksulluk sınırlarını açıkladı. Bunlara baktığınız zaman 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.103 lira, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı da 6.850 lira. Öğretmenlerimizin aldığı maaşların önemli bir kısmı bu açlık sınırının biraz üzerinde ama tamamı da yoksulluk sınırının altında. Dolayısıyla bu koşullarda çalışan öğretmenlerin hangi gün Öğretmenler Günü’nün kutlanacağı meselesinden öte, bu koşulların daha yaşanılabilir, iyileştirilebilir bir hâle getirilmesi gerekiyor.

Ayrıca, 3600 ek gösterge sözü hemen hemen tüm siyasi partiler tarafından verildi ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde AK PARTİ Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da çokça dile getirildi ancak buna rağmen hâlâ bu söz yerine getirilmedi.

Ayrıca, öğretmen atamalarında mülakat sistemi uygulanıyor arkadaşlar ve bu mülakat sistemi siyasi torpil ve kayırmacılık anlamına geliyor. Bunun nasıl uygulandığını da hepimiz çok iyi biliyoruz yani liyakat yerine sadakati esas alan ve siyasi kayırmacılık üzerine kurulu bir atama sistemi oluşturulmuş durumda.

Yine, Allah’ın lütfu olarak görülen 15 Temmuz sonrasında OHAL uygulamalarıyla birlikte öğretmenleri zora sokan birtakım uygulamalar getirildi. Bunların başında da sözleşmeli öğretmenlik var. Sözleşmeli öğretmenlik, okul müdürlerinin iki dudağı arasına öğretmenlerin kaderini terk eden bir uygulamadır. En son Antep’te okul müdürünün mobbing uygulamasına dayanamayarak intihar edenlerden birisi de maalesef ki 25 yaşındaki sözleşmeli öğretmenimiz Saadet Harmancı’dır.

Diğer taraftan, KHK’lerle işinden atılan, öğretmenlikten atılanlar var ve bu sayı da oldukça yüksek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Millî Eğitim Bakanlığından 34.393 kişi, yükseköğretim kurumlarından 7.312 kişi görevlerinden el çektirilmiş, atılmış durumdalar ve bunlardan 56’sı yaşadıkları koşullara dayanamayarak intihar etmek zorunda kalmış.

Değerli arkadaşlar, bu koşullar altında eğitim sisteminin iyileşemeyeceğini ve öğretmenlerin de böyle göstermelik gün kutlamalarla bir yere gidemeyeceğini bilmemiz gerekiyor.

Son olarak, demokratik, laik, parasız, ana dilde bilimsel eğitim talebiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Nazım Maviş, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir kere daha tebrik ediyorum.

Ayrıca, kadına şiddeti konuştuğumuz bugünlerde, Aybüke Öğretmenimizin şahsında bütün öğretmenlere yapılmış olan şiddeti lanetliyorum ve Aybüke Öğretmenin şahsında, mesleği başında şehit olmuş olan bütün öğretmenlerimizi de buradan hayırla yâd ediyorum.

Yine, Öğretmenler Günü vesilesiyle, kendisi de bir öğretmen olan büyük mütefekkir Nurettin Topçu’nun sözleriyle sevgili öğretmenlerimizi selamlamak istiyorum: “Düşünülerek girilen kapı yalnızca sınıf kapısıdır. Şuna inanınız ki dünyada hiçbir fetih, kaderin sırrına vâkıf olanlar için sınıf kapsısını açmak kadar şerefli değildir. Bizim işimiz, sizin yalnız zekâlarınızı işlemekten ibaret değildir; aynı zamanda, kalplerinizi yoğurmaktır. Biz, sizin birtakım dersleri öğrenen zekâ makineleri olduğunuzu hiç düşünmedik. Şahsiyet ve hâlleriniz bizim hünerimizin gerçek eseridir. Yükseltilen bir ruh, bir deha eserinden daha fazla bir şeydir, bir âlemin yaratılışı gibidir. Bize ‘Siz ne iş yapar, ne vazife görürsünüz?’ diye soranlar olursa onlara sonsuz bir sevinçle, içimiz taşarak ‘Bizim vazifemiz karakter yapmaktır, şahsiyet yaratmaktır.’ diye cevap vermekle saadet buluruz.”

Bu vesileyle, Nurettin Topçu’nun bu sözleriyle çok kıymetli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü bir kere daha tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, eğitimin niteliğinin öğretmen niteliğiyle çok ilintili olduğuna inanıyoruz. Hiçbir ülkenin eğitim sisteminin kalitesi öğretmeninin niteliğini aşamaz. Bu nedenle, eğitimle ilgili iyileştirme politikalarımızın odağında hep öğretmen olmuştur. Öğretmen niteliği yükseldikçe eğitimin niteliği de yükselmiştir. Öğretmen mürebbiyedir, karakter yapıcıdır. Bütün eğitimsel araç gereç, özne ve nesnenin ötesinde özel bir anlama sahiptir. Bunun için, hükûmetlerimiz döneminde öğretmenlerimizin niteliğini iyileştirmek için çok önemli adımlar atıldı. Bakın, 2002’deki öğretmen sayısıyla kıyasladığımızda, bizim hükûmetlerimiz döneminde, 2003 yılından 2019 yılına kadar 651.609 yeni öğretmen ataması yapılmıştır. Bu, oransal olarak baktığımızda çok ciddi bir rakama tekabül etmekte ve toplam öğretmen sayısı içerisinde hükûmetlerimiz döneminde atanan öğretmen sayısı yüzde 69’a tekabül etmektedir. Aynı zamanda, bu atamalarla birlikte öğretmen nüfusumuz gençleşmiş ve 40 yaşın altındaki öğretmen nüfusu toplam öğretmen sayısının içerisinde yüzde 65’lere erişmiştir.

Yine, burada Öğretmenler Günü münasebetiyle öğretmenlerin sorunları konuşuluyor. Elbette ki öğretmenlerimize ne kadar hizmet etsek, öğretmenlerimizin haklarını hukuklarını, özlük haklarını ne kadar iyileştirsek onların hakkını ödeme şansımız yok. Hazreti Ali’nin söylediği gibi “Bana bir harf öğretenin kırkyıl kölesi olurum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Maviş.

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Ancak şu rakamları da ifade etmekte fayda var: Bakın, 2002 yılında bir öğretmenin eline ek derslerle beraber geçen rakam ile bugün geçen rakamı karşılaştırdığımızda AK PARTİ hükûmetleri döneminde yüzde 670’lik bir artış olduğunu göreceğiz.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Yapma Allah aşkına, yapma ya!

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Öğretmen başına düşen derslik sayısındaki artış ve bunun dışında, özlük haklarında yapılan iyileştirmelerle birlikte önemli mesafeler katedilmiştir. Önümüzde öğretmenlik meslek kanunu var; inşallah, bu Genel Kurula gelecek ve öğretmenlerle ilgili çok daha fazla iyileştirmeler yapılacaktır.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – 3600?

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bu vesileyle, sözleşmeli öğretmenlerle ilgili de iki hususu paylaşmak istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlar, sözleşmeli öğretmenliği biz birlikte çıkardık, komisyonda birlikte çalıştık. Sözleşmeli öğretmenler Türkiye’de bir ihtiyaçtan doğmuştur. İlk atamasındaki görev süresini doldurur doldurmaz öğretmenlerin önemli bir kısmı özellikle dezavantajlı bölgelerde öğretmenlik yapmaktan imtina etmektedirler. Dolayısıyla öğretmen sirkülasyonunu ve hareketliliğini sabit hâle getirebilmek ve eğitim kalitesini artırabilmek açısından sözleşmeli öğretmenlik Türkiye'nin bugünkü ihtiyaçları açısından önemli bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Tabii ki öğretmenler arasında kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmen ayrımının olmamasını biz de istiyoruz ancak ihtiyaçlar bunu zorunlu hâle getiriyor.

Bu vesileyle bir kere daha Genel Kurulu selamlıyor ve bütün öğretmenlerimize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden Gündem’in “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1'inci sırasına, 66 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ise yine bu kısmın 2'nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/11/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                       Muhammet Emin Akbaşoğlu

                                                                                           Çankırı

                                                                 AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1'inci sırasına, 66 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ise yine bu kısmın 2'nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

26 Kasım 2019 Salı günkü (bugün) birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

27 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin üçüncü bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

28 Kasım 2019 Perşembe günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

28 Kasım 2019 Perşembe günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 29 Kasım 2019 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

29 Kasım 2019 Cuma günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 30 Kasım 2019 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

30 Kasım 2019 Cumartesi günkü birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 1 Aralık 2019 Pazar günü saat 14.00’te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

144 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük'ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;

Önerilmiştir.

144 sıra sayılı Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ

Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 28’inci maddeler

28

2. Bölüm

29 ila 52’nci maddeler

24

3. Bölüm

53 ila 72’nci maddeler

20

4. Bölüm

73 ila 98’inci maddeler

26

Toplam Madde Sayısı

 

98

 

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin Altay konuşacak.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, AK PARTİ grup önerisiyle 144 sıra sayılı Kanun Teklifi bitene kadar, aralıksız Meclisin çalışması öngörülüyor. Meclis çalışmasın diyen yok, olmaz zaten. Şimdi, bu 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni Komisyon üyesi arkadaşlarımız ve uzmanlarımızla değerlendirdik. İktidarın “Bu kanunu bitirirseniz bitirirsiniz, bitirmezseniz cuma, cumartesi, pazar da çalışırız.” yaklaşımı aslında hoş bir yaklaşım değil. Yani Meclisin gündemini büyük partinin belirlemesini ben doğal karşılarım. Ama ben, bu Mecliste, bu dönem, bu yasama yılında Meclisin salı günü çalışıp, çarşamba çalışıp, perşembe “Hadi gidelim.” dediğiniz çok günleri, haftaları da biliyorum.

Şimdi, getirdiniz “144 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni bitireceğiz…” Bitirebilirsiniz, gerekli çoğunluğu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin öngördüğü çoğunluğu burada toplarsınız, tutarsınız biz de kanun teklifinin maddeleriyle ilgili düşüncelerimizi söyleriz; neticede, demokrasi var diyorsak -ki topal da olsa var- Parlamentonun iradesi hepimizin başının üstünde.

Benim AK PARTİ Grubuna bir teklifim var, Sayın Akbaşoğlu, teklifim şu, okunuyor mu oradan: Efendim, burada 98 yazıyor, altında 19 yazıyor, çizdik 79. Bu 98 maddelik bir teklif değerli arkadaşlar. Bu teklifin 79 maddesi olması gereken bir iş -bak, 79 madde- yapılması lazım; uyarlama, düzenleme, vesaire vesaire... Şimdi, bu 19 madde şu, isterseniz not alın hem milletvekillerimiz hem Genel Kurul hem kamuoyu bilsin: 1, 11, 22, 32, 47, 55, 59, 61, 62, 67, 74, 75, 78, 79, 81, 83, 84, 85, 90; 19 madde. Sayın Akbaşoğlu, bunların da bir kısmı muğlak olduğu için rezervimiz var, yanlış demiyoruz, muğlak yazmışsınız, doğru yazmamış size bunu dayatanlar. Bu bürokratlar imza atmaya korktuğu için, artık her konuda “Meclisten kanun getirin.” diyorlar size. Bunu yazanlar kanun yapma tekniğinden bihaber. Çerçeve kanunlar vardır ama burada bir kanunun bir maddesi esneyemez; somuttur, nettir. Örnek vereyim, sizin 81, 83 ve 90’ıncı maddeleriniz muğlak olduğu için karşı çıkıyoruz, kötü, yanlış olduğu için değil. İşte, yapıcı muhalefet budur arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Eğriye eğri, doğruya doğru.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, şunu yapmak sizin hakkınız: “Efendim, bizim 290 milletvekilimiz var, Milliyetçi Hareket Partisi de uygun görür, destek verirse biz bunu böylece geçiririz.” Geçirirsiniz ama biz de o zaman size buradan diyoruz ki peşinen: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün bize verdiği bütün imkân ve obstrüksiyonları sonuna kadar kullanırız. Şimdi “Sapına kadar kullanırız.” diyeceğim, yine “Argo dediniz.” diyeceksiniz. Sonuna kadar kullanırız.

Dolayısıyla gelin, maksat üzüm yemek, milletvekillerimizi de 200 milletvekilini de burada beş gün böyle geç saatlere kadar kulisten içeri, içeriden kulise, bahçeye gezeletmeye gerek yok. Harbiden, yapıcı, samimi diyoruz ki: Değerli arkadaşlar, bu kanunda hakikaten yapılması gereken işler var yani bunların bir kısmı olmazsa olmaz; yanlış da değil. Ama mesela şunu merak ediyorum ya: Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığına bağlandı diye “Bunların sosyal tesislerini kısmen ya da tümüyle kiralarız.” ne demek, kime kiralayacaksınız? Tank Palet Fabrikası gibi peşkeş çekeceğinize kiralasanız amenna, Tank Palet Fabrikası gibi peşkeş çekeceksiniz! (CHP sıralarından alkışlar) Onun için… Ha, şunu kabul ediyorum: Siyaset açık kapı ve müzakere işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başkanım, önemli bir konu, bir daha söz almam.

BAŞKAN – Sayın Başkanım, pozitif ayrım yerinizden var ama kürsüden yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama bu Meclisin mesaisine de çok katkı sunacak bir şey yani mesaiyle ilgili de tasarruf edilecek.

BAŞKAN – Peki, sözlerinizi tamamlayın o zaman.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi “Bir Jandarma tesisinin içindeki kuaförü işletmeciye vereceğiz.” diyorsanız bunu anlarım. Türk askeri gidip komutanın saçını kesmesin kardeşim, buna bir itirazım yok; Türk askeri gidip komutanın ayakkabısını boyamasın, buna bir itirazım yok ama sen bilmem neredeki koca tesisi bir yandaşa “kiralama” adı altında peşkeş çekersin diye korkum var çünkü sicilin bozuk! (CHP sıralarından alkışlar)

Bu bakımdan, kanun teklifini müzakere etsin bizim arkadaşlarımız burada. Ben anlamam, ben bilmediğini bilenlerdenim, teknik konular var burada. Teğmen Mehmet Ali Çelebi burada, İçişleri Komisyonu üyeleri Ali Bey burada, Yaşar Bey, diğer arkadaşlar burada, oturun konuşun. Aha söylüyorum, 98 eksi 19; 79. Pazara gerek yok, perşembe akşamı bitirelim. Güzel teklif değil mi bu?

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın Akbaşoğlu, sataşma var, kürsüden mi, yerinizden mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma mı?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yerimden Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu sataşmaysa eyvah ya!

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi, öncelikli olarak tabii “yapıcı muhalefet” kelimesi hoş bir kelime, güzel. Yapıcı muhalefetten dolayı teşekkür ederiz, yani muhalefetin yapıcı olmasından memnuniyet duyarız ve…

BAŞKAN – Ama biraz da yakıcıydı söyledikleri.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Oraya geleceğim.

Şöyle: Şimdi, her zaman olduğu gibi, her türlü öneriye, bütün partilerimizin önerilerine açık olduğumuzu, her zaman önerileri değerlendireceğimizi ifade etmek isterim öncelikli olarak.

Biraz evvel Sayın Altay’ın da ifade ettiği gibi, hakikaten bu tamamen uyumlulaştırmaya yönelik bir teknik ele alış. Dolayısıyla, maddelerin çokluğunun -bunların- bizim gözümüzü korkutmasına sebebiyet vermemesi gerekiyor. Hepsi bir kelimenin, bir kavramın uyumlulaştırılmasına ilişkin. Dolayısıyla, böyle, hafta sonunu da içine alacak şekilde başlamışken bitirelim yeknesak bir şekilde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Önümüzde zaten bütçe görüşmeleri söz konusu ve bu konuda, Meclisin iradesiyle, bundan sonraki çalışma günlerini de ona göre ayarlayalım beraber uzlaşarak diye düşündüğümüzdendir.

İkinci olarak: Biz hiçbir şeyi peşkeş çekmedik ne yandaşa ne paydaşa ne başka birisine. Dolayısıyla, Tank Paletle ilgili dilimizde tüy bitti anlata anlata.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Anlat, bir daha anlat.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yani, ana sınıfına göre anlatıyoruz anlamıyorsunuz, ilkokula göre anlatıyoruz anlamıyorsunuz, üniversiteye göre anlatıyoruz anlamıyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bilal’e göre anlat, Bilal’e göre.

MURAT EMİR (Ankara) – Hangi ihale yöntemiyle verdiniz?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakınız, Tank Paletle ilgili burada detaylı açıklama var. Ben bundan bir önceki hafta, Tank Paletle ilgili, Meclis zabıtlarına, bedihi bir şekilde, açık bir şekilde, meseleyi vuzuha kavuşturulmuş bir şekilde kayıtlara geçirmiştim. Ancak bu konuyla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) – Hangi ihale yöntemiyle verdiniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi ihale yöntemiyle yaptınız?

BAŞKAN – Sayın Emir, müsaade eder misiniz, Grup Başkan Vekili konuşuyor.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, biraz evvel Engin Altay Bey konuştular, biz sükûnetle dinledik, aynı şekilde…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de öyle…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, bir şey demiyorum. Yani, herkes birbirini sükûnetle dinlesin, rahat olun yani, vakit var; anlatmaya da, anlaşmaya da imkân var ama hakikatler üzerinden; yalan üzerinden, iftira üzerinden, dolar üzerinden değil; bunu ortaya koymak istiyorum. Ve bizim de sicilimiz tertemizdir, bunun herkesçe böyle bilinmesi gerekir.

Tank Palet Fabrikası gündeme geldiği için şunu ifade ediyorum: Bakınız, 2000’li yıllardan bu yana yerli ve millî tankımızı üretmek için mücadele veriyoruz, biliyorsunuz. İlk aşamada ALTAY tankı tasarım ve prototip üretimi için Otokar AŞ görevlendirildi ve bu kapsamda 5 adet prototip üretildi. Bu süreçte, Arifiye Tank Palet Fabrikasının belirli alanları 2012-2015 yılları arasında Otokar firmasına tahsis edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son sözlerinizi alayım Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu prototiplerin kule ve gövdeleri fabrikada üretildi. Fabrikanın test altyapısı firmaya kullandırıldı, Otokar firmasına bu fabrika kullandırıldı. Bu süreçte Arifiye Tank Palet Fabrikasının belirli alanları 2012-2015’te Otokar’a kullandırıldı, bunu kaydediyorum. ALTAY tankının seri üretim ihalesi 2018 yılında Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından gerçekleştirildi; ihaleye katılan 3 firmadan en uygun teklifi veren BMC AŞ ile Savunma Sanayii Başkanlığı arasında, tankın seri üretimine ilişkin sözleşme imzalandı. Dolayısıyla, tank yapmak için 2000’li yıllardan bu yana devam eden çabamız bu şekilde son aşamaya geldi. Burada amaç, ALTAY tankının en hızlı şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerine kazandırılması ve tüm imkânların seferber edilerek teröristlerin başının bu tankla, bu ALTAY tankıyla imha edilmesi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, 14 Mayıs 2019 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - On altı dakika oldu ya.

BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım Sayın Akbaşoğlu.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvelki açıklamaya bakın, ben sataşmadan gelmedim.

Fabrikanın mülkiyeti Millî Savunma Bakanlığında kalmak üzere işletmesinin Askeri Fabrika ve Tersane İşletme Anonim Şirketine yani ASFAT AŞ’ye devredilmesine; fabrikada çalışan askerî personel ile memurların, ilgili mevzuat çerçevesinde, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde çalışmaya devam etmesine; fabrikadan “işçi” statüsünde personelin, her türlü özlük haklarının korunması kaydıyla, ASFAT AŞ’ye devredilmesine karar verildi. Burada yapılan şey nedir? İşletme verimliliğini artırmak bakımından, ihracatı artırmak bakımından devlete herhangi bir ek yük getirmeden BMC bu fabrikayı -Otokar’a kullandırdığımız gibi BMC’ye de- çağın gereklerine uygun şekilde modernize edecek, yirmi beş yıl boyunca fabrikada ihtiyaç duyulacak bütün yenileme yatırımlarını gerçekleştirecek ve kapasite geliştirmeye dönük belirlenecek alanlarda da her türlü makine, teçhizat, inşaat ve benzerlerini ilk aşamada en az 50 milyon Amerikan doları tutarında ilave yatırım yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son cümlenizi alayım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak, evet...

Dolayısıyla Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu bu konuyla ilgili davayı da işlemin hukuka uygun olduğu şekliyle reddetmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak efendim, son olarak...

Anlaşılacağı üzere, bu temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp yeniden CHP tarafından gündeme getirilen Tank Palet Fabrikasıyla ilgili iddiaların tümü asılsızdır, gerçek dışıdır, aynen bu, Cumhurbaşkanımızın bir CHP’liyle görüşüp kendisine genel başkanlık teklif ettiği gibi yalan ve iftiradır.

Evet, dolayısıyla yalancılıkla siyaset olmaz ancak Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in taktiğini güdenler tabii ki bunu da maalesef anlamazlar. Bu konuda söylemleri doğrultmak, doğru siyaseti, gerçekleri ortaya koymak gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, bir kere sataşma var ama sataşmadan, yalan…

BAŞKAN – Evet, Goebbels’e benzetti sizi, buradan vereyim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, hayır, sataşmadan söz talebi kullanmayacağım, 60’a göre ben de on altı dakika konuşmak istiyorum efendim, uygun görürseniz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, on altı dakika olur mu canım. Hayır, hayır, sizin kadar konuştum, rica ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tam on altı dakika ya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Verdiniz mi efendim?

BAŞKAN – Yok, on altı dakika olmadı ama buyurun siz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Yok, sekiz dakika.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Yani sizin kadar konuştum Engin Bey hakikaten.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben üç dakika konuştum orada.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Ama 3 kere artırdınız.

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, siyasetin kendini savunma refleksini çok doğal karşılamak lazım. Bu Tank Paletle ilgili 19 adımda… Bunu size vereceğim, eğer lütfederseniz, almak isterseniz…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Estağfurullah, ben de bunu size verebilirim, evet.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bak buradan başlıyor, 19 adımda ne olduğu burada yazıyor. Ama önce bir şeyi bilmek lazım. “Bilmek lazım” derken siz bilmiyorsunuz anlamında söylemiyorum. BMC’ye 2013’te el konuldu, 2014’te Ethem Sancak’a BMC verildi, hikâye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Boyuna bunu beş dakika yapın kurtulalım Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, sizin on altı dakika saymanız gibi bizde de zaman biraz çabuk geçiyor, hızlı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peki efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ethem Sancak’a BMC verildi.

Şimdi mesele şu, buradaki çelişki şu, Sayın Mevkidaşım dedi ki: “İhale yapıldı.” Yapılan ihale, BMC ve Otokar’ın girdiği ihale tank üretim ihalesi. Vallahi de billahi de Sakarya’daki fabrikayla ilgili ihale yapılmadı. Kur’an-ı Kerim’i getirelim, ikimiz de el basalım, var mısın? Yapılmadı. Var mısın? Yoksun. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Otokar bu fabrikada prototip üretti, BMC de üretsin. Kim itiraz etti? Ama bu BMC’nin sahibi diyor ki: “Liderimiz bana ‘Sen o otomotiv şirketinin altından kalkabilir misin?’ dedi. ‘Katar’la neredeyse tek millet iki devlet hâline geldik. Emir de sizi kırmaz…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “…Katar devletini ve Silahlı Kuvvetleri bana ortak ederseniz bu işin altından kalkarız.’ dedim. Sağ olsun Sayın Emir’i de aradı, o da kırmadı.”

Şimdi, arkadaşlar, ben bir şeyi söylüyorum: “Türkiye tank üretmesin.” diyen yok. Türk Silahlı Kuvvetlerini başka bir ülkenin patronajına teslim etmenize bizim vicdanımız el vermiyor ve bu fabrikanın ne kiralanması ne işletme devriyle ilgili, bunlarla ilgili bir tane evrak yok. Bir tane evrak var ama o şu: Gizli bir özelleştirme kararnamesi var. CK’ler halka açık. Bu özelleştirme kararnamesi nerede? Niye bu saklanıyor? Niye bu Resmî Gazete’de yok? Ve bir şey daha, Tank Palet Fabrikası 17 Eylül 2019 itibarıyla SGK kayıtlarındaki adını da değiştirerek ASFAT AŞ olarak, SGK oradakilerin kayıtlarını buna göre yeniden yapmış. Şimdi, bunlar da olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …bak, ben olmaz demiyorum. Millet size devleti idare yetkisi verdi, devletin malını peşkeş çekin yetkisi vermedi. (CHP sıralarından alkışlar) Siz devletin malını kiralayabilirsiniz, yandaşınız da alabilir; deriz ki: “Kitabına uydurdu; lanet olsun.” Ya bu, kitaba da uymuyor arkadaşlar, kitaba da uydurmamışsınız. Ne kiralama var ne satma var; hiçbir şey yok. Bunun resmî adı peşkeştir. Peşkeş çekilen yerde rütbeli subayımız var; var mı? Astsubayımız var, vatan görevi yapan askerimiz var. Kime peşkeş çekiyorsunuz? Ethem Sancak’a, Ethem Sancak; artık herkes biliyor. Kime peşkeş çekiyorsun? Hadi Ethem Sancak bu milletin evladı diyelim, yandaş diyelim.

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – O peşkeş mi oluyor?

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ya, vallahi billahi, sabaha cenaze namazımı kılın; bunun adı peşkeştir. (CHP sıralarından alkışlar) Peşkeş değilse Allah’ım benim canımı alsın. Bu başka bir şey değil arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitmedi Başkanım, müsaadenizle…

BAŞKAN – Sayın Altay, son sözlerinizi alayım lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şuna cevap verirse Sayın Akbaşoğlu “Tank Palet Fabrikasının ihalesi şu tarihte, şurada yapıldı; şu, şu, şu firmalar girdi.” derse, çıkıp kendisinden özür dileyeceğim bana bunun belgesini de verirse; vermezse siyasi parti, siyasi aidiyet gereği bu peşkeşi savunmak zorunda kalmasından dolayı kendisine sadece bir dostu ve arkadaşı olarak üzüleceğim.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

54.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii biraz evvel hakikaten aslında bir çarpıtma örneğini hep beraber gördük, önemli bir çarpıtma. Hani Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ya “Ben Cumhurbaşkanlığını koyuyorum Sayın Kılıçdaroğlu, sen de Genel Başkanlığını koyar mısın?”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Oradan ekmek yok!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – O da diyor ki: “Söylediğin doğru mu, yanlış mı açıkla.” Sayın Cumhurbaşkanımız İzmir’den açıklıyor “Bu yalandır, iftiradır.” diyor. Sayın İnce de “CHP’nin içerisinde bir çete bunu tezgâhlamıştır.” diyor ancak diyor ki ondan sonra “Sizin…”

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir dakika… Bir dakika… Açıklama yapmadık daha. Konuya geliyoruz. Bir dakika… Bir dakika…

Şöyle, ancak ben benzetme yapıyorum. Nasıl Sayın Kılıçdaroğlu topu taca atıyorsa “İstediğin televizyonda konuşalım.” falan filan, bir ton laf söylüyor ama hiçbir tane yararlı ve olayın özüne ilişkin bir cümle yok. Burada da ben Tank Palet Fabrikasının ihale edildiğini mi söyledim? Yok, öyle bir şey söylemedim. Başka bir ihale var. [CHP sıralarından alkışlar(!)]

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir dakika… Başka bir ihale var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Alkışlıyoruz.

BAŞKAN – Sistemi açalım arkadaşlar, lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, bakın, tutanaklar ortada. Okuduğum burada, daha önce bu fabrikanın, Tank Palet Fabrikasının Otokar AŞ’ye tahsis edildiğini ve kullandırıldığını söyledim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fabrika tahsis edilmedi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, burada açık, net. Resmî bilgi olarak söylüyorum.

Aynı şekilde bu ALTAY tanklarının yapım ihalesiyle ilgili bir ihale açılıyor…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …ve bu ihaleye herkes katılıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bunu BMC, Katar ortaklığıyla beraber alıyor; 3,5 milyar dolarlık bir ihale. Bunun yapımı için de Tank Palet Fabrikası BMC firmasına tahsis ediliyor, tahsis ediliyor. Söylediğim bu, okuduğum bu. Zabıtlara bakın. Kulaklarınızla duymuyorsanız kendiniz uydurmayın, çarpıtmayın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhalede böyle bir şey yok Sayın Grup Başkan Vekili.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biz, hiçbir şeyi peşkeş çekmeyiz, her şeyi hukuka uygun bir şekilde ortaya koyarız. Nitekim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açın, Sayın Akbaşoğlu’nun sistemini açalım arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhalede böyle bir şey yok, “Tahsis edilir.” diye.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, nitekim, Tank Palet Fabrikasının işletme hakkının devredilmesine ilişkin Danıştayda açılan bir dava var. Bu davada da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu son kararı vererek bu tahsis işleminin hukuka uygun olduğunu ortaya koymuştur. Bu kadar bedihi bir hakikat varken, bir Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı varken bunu tanımazlık, hukuku yok saymak ve “Bildiğim bildik, çaldığım düdük.” diyerek yalan, iftira siyasetine devam etmektir! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, devam edecek miyiz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, şimdi son cümlesi “Yalan, iftira siyaseti...” deyince, artık etmesek ayıp olur. Son cümlesi olmasaydı…

BAŞKAN – Peki, size söz vereyim, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşmadan söz istiyorum Başkan.

BAŞKAN – İki dakika. Uzatma yapmayacağım ama.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Akbaşoğlu’nun heyecanı gerçekten takdire şayan ama, tabii, inanmadığı şeyleri söylerken…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok!

ENGİN ALTAY (Devamla) –…biz eski heyecanından aldığımız o pozitif şeyi alamıyoruz.

Ben, Sayın Akbaşoğlu konuşurken sefere çıkmış bir yeniçeri gibi kendimi hissederdim. (CHP sıralarından alkışlar, gülüşmeler) Fakat, şimdi, bugün çok öyle hissetmedim. Bugün Sayın Akbaşoğlu konuşurken ilk defa kendimi sefere çıkmış bir asker psikolojisine sokamadım.

Değerli arkadaşlar, elbette iddiayla ilgili herkesin kendi bulunduğu pencereden olayları değerlendirmesini normal karşılarım ama tekrar ediyorum: Otokar orada prototip üretirken oranın adı “Millî Savunma Bakanlığı 1. Ana Bakım Fabrikası” idi. Devletin bütün kayıtlarında da öyleydi, SGK kayıtlarında da öyleydi. Şimdi ise oranın adı “ASFAT AŞ” oldu. Orada çalışan personel de SGK ilişkisi noktasında ASFAT AŞ’nin çalışanı noktasına geldi.

Ben tekrar ediyorum: Sayın Akbaşoğlu, bu bir peşkeştir; kiralama, devir, kısmi zamanlı bir kullanma hakkı değildir. Çünkü alım garantisi veriyorsun on yıllık ve yüzde 12,5 kâr garantisi veriyorsun tıpkı bu şehir hastaneleri gibi. Yani adamlara hem devletin yerini peşkeş çektiniz bir de şehir hastanelerinde olduğu gibi kâr garantisi, bir nevi “Savaş çıkacak, bu tankları kullanacağız…” Herhâlde bu adamın kâr garantisini karşılamak için bir de savaş çıkaracaksınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Herhâlde öyle oluyor yani.

Gerçekler ortada. Bu konuyu merak eden Sakaryalılar başta olmak üzere, TSK mensupları başta olmak üzere, 82 milyon yurttaşımıza sesleniyorum: İşte, 19 adımda Tank Palet Fabrikasının hikâyesi. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, il ve ilçe başkanlıklarımızdan bu belgeyi temin etmeniz mümkündür. Bir nüshasını da Sayın Akbaşoğlu’na -uygun görürse- takdim edeceğim.

Akbaşoğlu, istersen artık bitirelim. Takdir sizin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ben de aynı şekilde, ismimi vererek söylediğinin dışında başka şeyler…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 5 defa verdi ismini.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma yapmadım. “Eski heyecanı bulamadım.” dedim.

BAŞKAN –Sayın Akbaşoğlu, nasıl olsa geleceksiniz, buyurun.

2.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Evet, hakikaten gereksiz bir tartışmayı devam ettiriyoruz, bu aynen bir haftadır bir yalan haber peşine düşen CHP’li arkadaşlarımızın Türkiye’yi meşgul etmesi gibi. (CHP sıralarından “Olma.” sesleri)

HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Ne alakası var!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Yani yazan kişi özür diledi, Rahmi Turan bugün Sözcü’de Cumhurbaşkanımızdan özür diledi.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sana ne!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen müsaade edin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Sayın Muharrem İnce’den özür diledi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, konu ne, bu ne! Oradan ekmek yok.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Söyleyecek lafın yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Akbaşoğlu, ne anlatıyorsun?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Bütün milletimizden, CHP’lilerden özür diledi. Dolayısıyla, sonuç itibarıyla, aynı olay aynı şekilde devam ediyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Palete gel, palete!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Goebbels taktiği… Buna Hitler’in propaganda bakanının Goebbels taktiği derler arkadaşlar.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Çok iyi bilirsiniz!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Bu, literatürde böyle geçer. “Bir yalanı ne kadar devamlı söylerseniz mutlaka inanan çıkar.” diye bir yaklaşımı vardır Goebbels’in. Yalan olduğunu herkes biliyor ama “Olsun.” diyor, yalan siyasetine devam ediliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Söyleyecek sözün yok, edecek lafın yok ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, söylediğimiz çok açıktır. 3,5 milyar dolarlık bir ALTAY tankı ihalesi yapılmıştır, BMC’yle beraber bir Katar şirketi buna ortak bir şekilde talip olmuştur ve bu konuyla ilgili de bu Arifiye’deki Tank Palet Fabrikası bu şirkete tahsis edilmiştir daha önce başka şirketlere tahsis edildiği gibi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu şartnamede tank paletin verileceği var mıdır? Tahsis edileceği var mı o şartnamede? Kiralanacağı var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen, yakışmıyor ama.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Soruma cevap versin. Sayın Başkan, yarım saattir aynı şeyi dinliyoruz.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili konuşuyor, lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle şey olmaz ya! Aynı şeyi tekrar ediyor.

BAŞKAN –Lütfen, sizin yaptığınız olmuyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bir tek soruya cevap verecek: İhale şartnamesinde var mı, yok mu?

BAŞKAN - Sayın Altay, müdahale edin lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aynı şeyleri söylüyor.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Kesinlikle şunu ifade etmek istiyorum ki hâlihazırda, fabrikada yürütülen bakım onarım, palet ve optik üretimi gibi hiçbir faaliyet aksatılmadan ve devlete hiçbir ilave maliyet getirilmeksizin Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanmasına devam edilecektir. İşçi personelin her türlü özlük ve toplu sözleşmeden kaynaklı diğer ekonomik hakları korunacaktır. Ana Bakım Fabrika Müdürlüğünün işletme hakkının devredilmesine ilişkin 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 2/i maddesi kapsamında tesis edilen 14 Mayıs 2019 tarihli 1105 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı iddia edildiği gibi bir gizli kararname değil karardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN – Peki, bir cümle için açalım lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Birçok Cumhurbaşkanlığı kararında olduğu gibi ilgili mevzuat hükümleri uyarınca Resmî Gazete’de yayımlanma zorunluluğu da bulunmamaktadır. Buna rağmen, bu kararın içeriğine ilişkin tüm bilgiler de kamuoyuyla paylaşılmıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun da açık kararı vardır. Hukuk herkesi bağlar. Dolayısıyla hukuka uygun yaklaşılmasında hepimiz için fayda var.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Ve biz bu ürettiklerimizle de inşallah ihracatımızı artıracağız; Katar’a da, bütün dünyaya da millî tanklarımızı inşallah satacağız. Bu konuda ekonomimize katkıda bulunacağız.

Teşekkür ediyor, hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kifayetimüzakere Sayın Altay.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden Gündem’in “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1'inci sırasına, 66 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ise yine bu kısmın 2'nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yok böyle bir şey ya!

BAŞKAN - Müsaade edin arkadaşlar…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Altay, yani bunun sonu yok.

Buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, bu tutumunuz hiç hoş değil.

BAŞKAN – Yok, tutumumla ilgili bir sorun yok, bir sıkıntı da yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hiç hoş değil. Bir grup başkan vekili ayaktayken onu gördüğünüz hâlde oylamaya geçemezsiniz.

BAŞKAN – Geçerim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Geçemezsiniz.

BAŞKAN - Geçerim Sayın Altay yani bakın yarım saattir konuşuyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu saygısızlıktır, nezaketsizliktir Sayın Başkan!

BAŞKAN – Nezaketsizlik değil, sizin bu tavrınız nezaketsizlik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Böyle şey yok!

BAŞKAN – Hayır, hayır, sizin yaptığınız şu an nezaketsizlik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aynı toleransı, buraya gösterdiğinizi buraya da gösterin. Nezaketsizliktir! Ayıptır! Böyle keyfine göre uygulama olmaz.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Grup Başkan Vekilinin bir söz talebi oldu ama ben onu atladım, oylamaya geçtim. Şu an yeniden söz talebi olmadığı için devam edeceğim.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/832) esas numaralı Çocuk Hakkı İzleme Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/50)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa Komisyonunda bulunan (2/832) esas numaralı Kanun Teklifi’m süresi içinde ilgili Komisyonda gündeme alınmadığı için Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü madde 37’ye göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Aydın Özer

                                                                                           Antalya

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Özer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYDIN ÖZER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Söz konusu talebimiz çocuklarla ilgili. Bu Meclis çatısı altında çocuk haklarının, çocuklara dair tüm sorunların ele alınacağı daimî bir ihtisas komisyonu kurulmasını talep ediyoruz. Görüldüğü gibi, konumuz siyasetin de bu salonda bulunan partilerin de üzerinde. Dolayısıyla ideolojik bir tavır almaya gerek yok; kendi çocuklarınızı, torunlarınızı, ailenizin küçük bireylerini düşünseniz yeterli.

Geçen hafta Aile Bakanı Komisyondaki bütçe görüşmesinde şöyle söyledi: “Temel hedefimiz, çocuğun üstün yararını ön planda tutarak çocuk hakları doğrultusunda politikalar geliştirmek ve uygulamaktır.” Zaten böyle olmalı, aksini düşünmek istemeyiz ancak öyle veriler var ki sanki Türkiye'de büyükler çocukları hiç düşünmüyor.

Bugün Türkiye'de yaşayan her 4 çocuktan 1’i yoksul, diğer bir deyimle her 4 çocuktan 1’i insana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkından mahrum. Her 5 çocuktan 1’i çalışıyor yani her 5 çocuktan 1’i ekonomik sömürüden korunma hakkından mahrum. Hatta çalışan her 10 çocuktan 8’i kayıt dışı. Bu yıl yaklaşık 1 milyon 930 bin çocuk okullaşamadı yani yaklaşık her 10 çocuktan 1’i kayıp, yani bu yıl her 10 çocuktan 1’i eğitime erişim hakkından mahrum kaldı. Adalet Bakanlığı verilerine göre, son on altı yılda 173.894 çocuk bedensel, zihinsel veya ruhsal istismara uğradı yani son on altı yılda ülkemizde 173.894 çocuk istismar ve ihmalden korunma hakkından mahrum kaldı.

Değerli arkadaşlar, hukukçusundan gazetecisine, mesleki kuruluşlardan sivil toplum kuruluşlarına birçok mekanizma, çocuk haklarına yönelik ihlalleri düzenli olarak izlemekte ya da bu konularda bilgi vermektedir. Eğitimde, sağlıkta, toplumsal yaşamda sorunlar ne yazık ki saymakla bitmiyor. Adalet Bakanı Komisyondaki bütçe görüşmesinde “Çocuk adalet sistemini onarıcı adalet yaklaşımı üzerine kuracağız.” diyor çünkü yıllardır uzmanların söylemesine karşın hâlâ çocuk adalet sisteminde hak ihlalleri yaşanıyor, çünkü bu Meclis çocuklarla yeterince ilgilenmiyor.

Gaziantep Milletvekilimiz Sayın İrfan Kaplan’a teşekkür etmek istiyorum. Onun çabası sayesinde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna bağlı olarak bir Çocuk Hakları Alt Komisyonu kuruldu. Ancak bu Komisyon daimî olmadığı gibi kendine ait bir bütçesi de bulunmadığından yeterli ve gerekli çalışmayı gösteremeyebilir. Çocuk hakları ekseninde çalışacak daimî bir ihtisas komisyonu ise çok daha güçlü olacaktır. Böyle bir komisyon her türlü yasa teklifini çocuk haklarına uygunluk açısından inceleme görevi ve yetkisine sahip olabilecek, yıllık bütçelerde eğitimden sağlığa, spordan sanata çocuklara ayrılan kaynakların sorgulanmasını sağlayabilecektir.

Değerli arkadaşlar, her çocuk yetişkinlerin hazırladığı ve kurallarını koyduğu bir dünyaya doğar. Çocuğun doğduğu andan itibaren karşı karşıya kaldığı dünyada, toplumsal yaşamda, hukuk sisteminde ve aile içerisinde çocuğun üstün yararına ve lehine anlayış geliştirmek gerekir. Her çocuğun hakları vardır ve devlet her çocuğunun esenliğini sağlamakla yükümlüdür. Çocuk haklarıyla ilgili konuların ve bu haklara yönelik ihlallerin düzenli olarak izlenmesi ve bunların fark edilmesi, tanınması ve ele alınması toplumsal bir önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, biz diyoruz ki: Türkiye Büyük Millet Meclisinde çocuk haklarının geliştirilmesi ve çocukların korunması alanında çalışacak daimî bir ihtisas komisyonuna ihtiyaç vardır. Böyle bir komisyonun profesyoneller ve sivil toplum kuruluşlarıyla iletişimde olması, her toplantısına çocuk hakları konusunda uzman isimlerin devamlı katılımını sağlaması da aynı derecede önemlidir; onların görüş ve önerileriyle Meclisteki çalışmaların yürütülmesi en sağlıklı sonucu getirecektir. Biz, bu komisyonun, çocuğun yüksek yararı düşüncesi doğrultusunda siyasi partilerin eşit temsiliyle kurulmasını teklif ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, siz de destek verin, Türkiye Büyük Millet Meclisi çocuğun üstün yararını gözetsin ve çocuk hakları doğrultusunda daha verimli çalışsın.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144)  (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 144 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 98 maddelik Kanun Teklifi’ni değerlendirmek üzere İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Takdir edersiniz ki 98 maddelik bir kanun teklifinin incelenmesi, değerlendirilmesi, parti grupları tarafından görüş ve kanaatlerin ortaya konulması bir hayli zaman almaktadır. Ancak, diğer tüm torba kanunlarda yapıldığı ve alışılageldiği gibi iktidar partisi, ihtiyaç duyulan bu zamanı görmezden gelip bir an evvel maddelerin kanunlaşması için çaba sarf etmekte ve aceleci davranmaktadır. Buradan, iktidar partisinin milletvekillerine sormak istiyorum: Değerli milletvekilleri, kıymetli arkadaşlar, bu kadar kısa bir sürede siz yeterince hazırlanabildiniz mi? Öyle görünüyor ki sizlerin içinden de bu maddelerle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan milletvekillerimiz vardır. Sizler, konunun hassasiyetine aldırmadan, sipariş üzerine hazırlanan kanun tekliflerini üç beş saatte komisyondan çıkarıp birkaç gün içerisinde Genel Kurulumuza getirmeye alışmış olsanız da bizim buna hiçbir zaman müsamaha göstermeyeceğimizi ve bu duruma alışamayacağımızı bilmenizi isterim.

Sizler kanun teklifi yaparken, kanun tekliflerini değerlendirirken bürokrasiden de yararlanabiliyorsunuz. Biz, sınırlı sayıda milletvekiliyle komisyonlar ile Genel Kurul arasında koşuşturmak durumunda kalıyoruz. Bu arada grup çalışanlarımız da gecelerini gündüzlerine katarak çabalıyorlar. Huzurunuzda onlara da teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmek istiyorum.

Bu kanun yapma tekniğindeki aksaklığın diğer bir zararı da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir noter kurumuna getirilmesidir, bu durum Gazi Meclisimizin saygınlığına gölge düşürmekte ve bir asra dayanan tecrübesine halel getirmektedir.

İYİ PARTİ Grubu olarak bu aksaklıkların bir an evvel giderilmesi ve bundan sonraki kanun teklifi görüşmelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin eski saygınlığına ve işlevselliğine göre hareket etmeye kavuşturulması temennisindeyiz.

Değerli arkadaşlar, sizlere bir hikâye hatırlatmak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi hâkimlerinden John Marshall emekli olduktan sonra bir gün çalışırken kütüphanesinde bir kitap arar. Aradığı kitap üst raflardan birindedir. Marshall kitaplığın merdivenine çıkar ve kitabı çeker, çekmesiyle birlikte bütün kitaplar üstüne yıkılır, merdiven devrilir ve Hâkim Marshall yere düşer. Gürültüyü duyan uşak koşar gelir. Bu arada Hâkim kitapların altında kalmış ve katıla katıla gülmektedir. Uşak “Aman efendim, geçmiş olsun. Ne oldu size böyle?” der. Emekli Hâkim bir yandan gülerken uşağı şöyle cevaplar: “Bunun böyle olacağı belliydi. Ben yıllarca kanunları çiğnedim, şimdi kanunlar benden öç aldı.”

Bu apar topar kanun yapma tekniğini benimseyen ve bundan rahatsız olmayan arkadaşlarımızı uyarmakta fayda görüyorum. Hukukun, ekonominin, adaletin genelgeçer kurallarını ve tarihî gerçekleri sıklıkla çiğnemekten çekinmeyen sizlerin bir gün üzerine Millî Kütüphane yıkılırsa şaşırmayın. Dilerim ki sizler de Yargıç Marshall gibi gülmeyi, kendinizle alay ederken olup bitenden ders çıkarmayı becerebilirsiniz.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz üzere 16 Nisan referandumuyla Anayasa’mızın 18 maddesi değişmiş ve neticesinde dünyada örneklerine yalnızca Afrika ülkelerinde rastlanılabilecek türden bir sistem getirilmiştir. Bu sistemin adına da hukuk literatüründe yeri olmayan “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilmiştir. Yürürlüğe giren sistemin çağdaş örneklerinden oldukça geri ve ucube bir sistem olduğunu, başkanlık sistemiyle uzaktan yakından alakasının bulunmadığını yalnızca biz değil, anayasa hukukçuları da defaten ifade etmişlerdir.

Sistemi hem yüce Meclisimizde hem de halkın onayına sunarken kullandığınız argümanların başında istikrar geliyordu ancak sistem değişikliğinden bu yana ekonomik verilerin planladığınız gibi gitmediği de aşikârdır. 25 Haziran 2018’de dolar 4,64 lira, euro 5,41 lira, çeyrek altın da 312 lira iken 21 Kasım 2019’da dolar 5,69 lira, euro 6,31 lira, çeyrek altın ise 442 liraya ulaşmıştır. Aradan geçen on yedi aylık sürede Türk lirası dolar karşısında yüzde 22, euro karşısında yüzde 16, altın karşısında ise yüzde 41 değer kaybetmiştir. Haziran 2018’de işsiz sayısı 3 milyon 315 bin iken son açıklanan ağustos verilerine göre bu sayı 4 milyon 600 bin olmuş ve işsizlik oranı yüzde 10,2’den yüzde 14’e yükselmiştir. Yine aynı dönemde genç işsizlik oranı yüzde 19,4’ten 27,4’e çıkmıştır. Yani bu ülkede her 4 eğitimli gençten 1’i işsizdir, her 3 kadından 1’i de maalesef ve maatteessüf iş bulamamaktadır. Yeni sistem değişikliğinden sonra ekonomik büyüme hızlıca azalmış, 2018’in son çeyreğinde Türkiye ekonomisi 2,8 küçülmüştür. 2019’un ilk çeyreğinde ise 2,4; ikinci çeyreğinde ise yüzde 1,5’luk bir küçülmeyle resesyon devam etmiştir.

Sayın milletvekilleri, bahse konu kötü gidişatın sebebi bellidir. Sözünü etmiş olduğumuz ucube Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yol açtığı siyasi kutuplaşma, iktidarın şahsileşmesi ve devletin partileşmesi Türk toplumu nezdinde telafisi güç yaralar açmaktadır. Bildiğiniz üzere bakanların ataması da Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaktadır. En iyi işleyen başkanlık sistemlerinden biri olan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki anayasal uygulamalara baktığımızda, ilgili bakanların Başkan tarafından atanması Senatonun onayına tabidir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ise kabinenin tamamı ve üst düzey bürokratlar herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Ülkemizdeki uygulamada yüksek yargı hâkimleri de Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Bu husus dahi başlı başına hukukun bağımsızlığı ilkesine aykırıdır. Çağdaş örneklerle kıyasladığımızda, bu niteliği haiz atamaların her zaman Senatonun onayına tabi olduğunu görmekteyiz. Ülkemizde ise bahse konu sistemin getirdiği ne olduğu belli olmayan ve tümüyle hukuka aykırı uygulamalar Türkiye Büyük Millet Meclisinin fonksiyonunu da ortadan kaldırmaktadır. Bahsetmiş olduğum tüm bu hususlar yalnızca yasamanın faaliyet alanını kısıtlamamakta, aynı zamanda yargı bağımsızlığına da darbe vurmaktadır.

Sayın milletvekilleri, eğer Montesquieu’yü de terör örgütü mensubu filan ilan etmeyecekseniz 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu” isimli eserinden bir alıntı yapmak istiyorum: “Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse hiçbir şekilde hürriyetten bahsedebilmek mümkün değildir." diyor Montesquieu. Tüm bu hususların yanı sıra yargı sistemimizin son yıllarda içinde bulunmuş olduğu durum da kabul edilebilir değildir, zira her geçen gün yeni bir usulsüzlük ve hukuka aykırılık iddiasıyla karşı karşıya geliyoruz. Hukuk sistemimizin almış olduğu bu yara anbean derinleşmekte ve kamu vicdanında kalıcı eser bırakmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 25/11/2019 tarihinde yani dün, Adalet Bakanımız yapmış olduğu açıklamayla 15 Temmuzdan bu yana 3.926 hâkim ve savcının görevinden ihraç edildiğini dile getirmiştir. Bahse konu 3.926 hâkim ve savcının yıllar boyunca vermiş oldukları kararlar ve hukuka aykırı her türlü faaliyetler başlı başına bir soruşturma konusudur. Şimdi sormak istiyorum: Bu hâkimlerin işe giriş süreçleri dikkate alındığında, vazifeleri boyunca terör örgütleri lehine yapmış oldukları faaliyetlerin ve mağduriyetlerin sorumluları kimlerdir? Demokratik bir yönetimin olmazsa olmazı, hukukun üstünlüğü ilkesine duyulan sarsılmaz sadakattir. Hukukun iktidarın keyfî uygulamalarına maruz kaldığı ülkelerde ekonomik istikrar ve kalkınma gerçekleşemez; bunun yanı sıra, başarılı politikalar üretmek ve sürdürebilmek de imkânsız hâle gelir.

Sayın milletvekilleri, asayiş sorununun maalesef gittikçe çığ gibi büyüdüğünü görmekteyiz. Gazeteler, haber bültenleri, internet siteleri her gün gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, intihar vakaları, sağlık çalışanlarına şiddet, kadına şiddet, çocuk istismarı ve uyuşturucu kullanımı gibi asayiş sorunlarıyla dolup taşmaktadır. Cezaların yetersiz kalması ve caydırıcılıktan uzak olmasının yanı sıra, sistem değişikliği neticesinde meydana gelen ekonomik buhran ve siyasi dilin kutuplaştırıcı üslubu da toplumsal şiddeti âdeta teşvik etmektedir.

Genç işsizliğin cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine çıkması gençlerimizde gelecek kaygısı yaratmakta ve umutsuzluğa neden olmaktadır. İş bulamayan genç nüfus ile madde kullanım oranlarının doğru orantılı bir biçimde görülmesi de dikkatlerden kaçmamalıdır. Üzülerek ifade etmeliyim ki her nevi zararlı madde sokak aralarında satılmaya başlanmış, kullanım yaşı da 12’ye düşmüştür. Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 2019 Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre Türkiye genelinde 2017 yılında toplam 118.482 uyuşturucu vakası görülmüşken 2018 yılında, bu rakam, yüzde 22 artış göstererek 144.819’a yükselmiştir. Bu konuyla ilgili kapsamlı bir mücadele programı uygulanmalıdır. İYİ PARTİ olarak her türlü sorumluluğu üstlenmeye ve bu konuda çözüm önerilerine katkı sağlamaya hazırız.

Değerli milletvekilleri, hiç kuşkusuz, kanayan bir diğer yaramız da kadına şiddettir. Başta şiddetin en ağır biçimi olan cinayet olmak üzere, kadınlar ve çocuklarımız fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik şiddete ve istismara maruz kalmışlardır. Bildiğiniz gibi, dün Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. İYİ PARTİ, her zaman, kadınlarımıza ve çocuklarımıza yönelik şiddet ve istismarın önlenmesi için hazırladığı ve yürüttüğü programlarla mücadelenin bir parçası ve güvencesi olmaya devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki 2018 yılında 440 kadın cinayete kurban gitti. 2019 yılı başından itibaren içinde bulunduğumuz kasım ayına kadar ise 383 kadın öldürülmüştür. Şiddetin nasıl duracağını bütün yönleriyle somut kurum ve yetkililere somut görevler vererek gösteren İstanbul Sözleşmesi bu konuda dünyadaki en büyük rehberdir. Bildiğiniz gibi, Türkiye bu sözleşmeye ilk imza atan ülkedir. Sözleşmenin asıl anlamı, kadınların hayatının kurtarılmasıdır. Bu nedenle, sözleşmeye her yönüyle sahip çıkılmalıdır fakat maalesef İstanbul Sözleşmesi’nin gerektiği gibi uygulanmadığını birçok kez gördük. Kadın cinayetlerinin önlenmesi ve faillerin cezalandırılması için yeterli çalışmaların yapıldığı kanaatinde değiliz.

Yine, çocuk istismarında karşılaştığımız rakamlar da korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Adalet Bakanlığının açıkladığı raporlarda yer alan, çocuğun cinsel istismarı suçuyla açılmış davalarda, istatistiklere göre 2010 yılı ile 2018 yılları arasında toplam 153.250 yargılama yapılmıştır. Üstelik bu rakam sadece açılan davaların sayısıdır. Şüphesiz, çocuk istismarına karşı da tavizsiz ve en ağır cezalar uygulanmalı, bu sapkınlara asla ve asla iyi hâl indirimi uygulanmamalı, mevcut cezaların da artırılması sağlanmalıdır.

Türkiye, 1951 Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 yılında imzalamış, Sözleşme’nin kapsamını genişleten 1967 tarihli New York Protokolü’ne de 1968 yılında katılmış ancak Sözleşme’ye taraf olurken coğrafi sınırlama şerhi koymuş ve bu sınırlamayı günümüze kadar da muhafaza etmiştir. Türkiye, bu konudaki deklarasyonunu açıklarken Sözleşme’nin kapsamını “Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle” şeklinde anladığını ve kabul ettiğini ifade etmiştir. Şimdi, Türkiye 1951 Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlamayla kabul etmişken yani yalnızca Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak kabul edebilirken Türkiye'nin her tarafında uluslararası hukuk sözleşmeleri de yok sayılarak Suriyeli sığınmacıların “misafir statüsünde” ifade edilmesinin yanında, neredeyse mülteci olarak anılmasına zemin oluşturabilecek adımları atmaktadır.

Değerli arkadaşlar, veriler, Suriyeli sığınmacı sayısının, Türkiye'nin kültürel ve demografik dokusunu değiştirebilecek bir hızla arttığını göstermektedir. Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacıların mevcut sayısı azalmazken, ülkemiz sürekli yeni göç dalgalarına maruz kalmıştır. Eğer resmî rakamları kabul edersek, Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı 3 milyon 800 bin civarındadır. Bu rakamlara göre Türkiye'de yaşayan her 20 kişiden biri Suriyelidir. İstatistikler göstermektedir ki 2040 yılına geldiğimizde Suriyeli sığınmacıların nüfusu 7 milyon 500 bini aşacak ve bu ülkede yaşayan her insandan 13’ü Suriyeli olacaktır. İktidar bu riskleri geç de olsa görmüştür diye umut ediyorum ve bu risklerin bertaraf edilmesi için Suriye’nin kuzeyinde bir yerleşim alanının hayata geçirilmesini düşünmesini de haklı ve yerinde buluyorum ancak gelinen bu noktada hedefin yalnızca bir kısmına ulaşılabildiği görülmektedir. Sürecin sonucunda hedeflenen 480 kilometre uzunluğundaki güvenli bölge yerine, elimize sadece 120 kilometre uzunluğunda bir bölge geçmiştir; hesaplananın tersine, Barış Pınarı Harekâtı bölgesinin doğusunda ve batısında kalan 360 kilometrekarelik bölgeye ise Suriye ordusu girmiştir.

Öte yandan, PKK/PYD’li teröristlerin tacizlerinin devam ettiğini bizzat Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ifade etmiş, Rusya ile ABD’nin PKK/PYD terör örgütünün Suriye’nin kuzeydoğusundan çekileceğine dair söz verdiğini ancak terör örgütünün ihlallerinin de devam ettiğini kabullenmiştir. Geldiğimiz bu noktada Barış Pınarı Harekâtı yarım kalmış ve en başta ifade edilen amaçlar maalesef gerçekleştirilememiştir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, ekonomide, iç ve dış politikada çökmüştür. Bu kapsamda değerlendirdiğimizde, uygulanmakta olan sistemin özelliklerinden hiçbirinin toplumun hiçbir kesiminin ihtiyacını karşılamadığı da aşikârdır. Yüz yıllık hafıza ve birikim neticesinde şekillenmiş olan parlamenter geleneğimiz, şu an içinde bulunduğumuz konjonktürde bize bir çıkış yolu göstermektedir. Bu çıkış yolu, hiç vakit kaybetmeden, iyileştirilmiş demokratik parlamenter sisteme geri dönüştür.

Değerli milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum ve görüşülmekte olan bu kanun teklifinin ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Sermet Atay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

(2/2368) esas numaralı Kanun Teklifi’yle yapılan değişikliklerin ümit edilen şekilde beklentilere cevap vermesini umuyor, vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklife şöyle bir baktığımızda, Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüğü personeli ile göç ve nüfus konularını içeren birçok yeni düzenlemenin teklif içerisinde yer aldığını görüyoruz. 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’la Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve teşkilat yapısından çıkarılarak silahlı bir genel kolluk kuvveti statüsü kazanmış ve bu değişiklikle -Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi- İçişleri Bakanlığına doğrudan bağlanmıştır. Bu bağlamda, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığıyla hiçbir ilgisi ve bağı kalmamıştır. Bu sebeple, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığının daha önce tabi olduğu 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ve İç Hizmet Kanunu’yla yönetilmesi fiilen mümkün olmadığından çeşitli yasal düzenleme gerekliliği doğmuş ve bu önümüzdeki kanun teklifi bu sebeple hazırlanmıştır.

Önümüzdeki kanun teklifinde yaklaşık 30 ayrı kanuna ekleme ve düzenleme yapılmaktadır.

4’üncü maddede yapılan değişiklikle, ikinci sınıf emniyet müdürü terfi bekleme süresi bir yıldan iki yıla çıkarılmış, “Rütbelerde terfi ettirilecek personelin kurullarda görüşülmesi kıdem sırasına göre, rütbelerde terfi ise liyakate göre yapılır.” hükmü getirilmiş olup şube müdürü seviyesinde olan müdür terfileri için sözlü ve yazılı sınav kaldırılmış. Bu sınavın, sadece emniyet amiri rütbesinde, dördüncü sınıf emniyet müdürlüğüne geçişte yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Kadro sayısını aşmamak kaydıyla, her amir rütbesinde bulunması gereken toplam personel sayısı, hizmet ihtiyacına göre her yıl Yüksek Değerlendirme Kurulu tarafından tespit edilecektir. Bu düzenlemeyle, bazı rütbelerde biriken personel sayısının azaltılması ve her yıl yapılan şube müdürü seviyesindeki yazılı ve sözlü sınav formalitesinin kaldırılmasıyla ekonomimize katkıda bulunacağı ve zaman kaybını önleyeceği açıktır.

5’inci maddeyle, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin çeşitli ödüllerle taltif edilebilmesi, ödül ve madalya verilecek durumların belirlenmesi, madalya, para ödülleri ve diğer ödüllere ilişkin mali düzenlemelerin yapılması, her statüden personelin aynı katsayı üzerinden hesaplanan miktarlarda ödül alabilmelerini sağlayarak daha hakkaniyetli bir sistem tesis edilmesi amaçlanmaktadır.

6’ncı maddede yapılan düzenlemeyle, Çevik Kuvvetin yanında genel kadroda hizmet gören, kadroları dışında illere görevlendirilen diğer personelin beslenme, barınma ihtiyaçlarının karşılanması sağlanmaktadır. Bu anlamda, çalıştığı ilden başka bir ile görevlendirilen personelin bulunduğu yerde yemek, iaşe, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması ve bu personelin mağdur edilmemesi sağlanmaktadır.

7’nci maddeyle yapılan düzenlemeyle, il emniyet müdürü ile polis müfettişleri arasındaki maaş farklılığını gidermek ve bu personel arasındaki yeknesaklığı sağlamak amacıyla 3201 sayılı Kanun’a konulan ek maddeyle özlük haklarındaki eşitsizlik giderilmiş ve eşitlik sağlanmıştır.

9’uncu maddede yapılan düzenlemeyle, Emniyet teşkilatı mensuplarından terörle mücadele sırasında veya başka bir görevi sırasında kaybolan, alıkonulan personelin ailesinin mağdur edilmemesi için aylıkların ödenmesi ve ailenin mağduriyetinin önüne geçilmesi sağlanmıştır.

10’uncu maddeyle yapılan düzenlemeyle, Emniyet teşkilatının kanayan bir yarası olan A ve B grubu polis amirleri arasındaki terfi sistemindeki eşitsizlik ortadan kaldırılmış olup terfi için bekleme süreleri eşitlenmiştir. Bu sayede, A ve B grubu polis amiri farkı ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu haksızlık bugün itibarıyla giderilmiş gibi görünse de A, B grubu terfi sisteminin 2015 yılında Emniyet teşkilatına girdiği düşünüldüğünde geriye doğru bir haksızlık olacağı kesindir. Bizim bu konudaki görüşümüz, bu kanun maddesinin, eşitsizliğin çıktığı 2015 yılından itibaren uygulanması, terfilerde hak kaybı yaşayan başpolislerin ve polis amirlerinin bu mağduriyetlerinin giderilmesinin gerektiği yönündedir.

11’inci maddede yapılan düzenlemeyle -Milliyetçi Hareket Partisi olarak baştan beri savunduğumuz ve bu konuda kanun teklifi verdiğimiz bir düzenleme- başpolis memurları aleyhine bir hüküm olan 45 yaş sınırı kaldırılmış ve başpolislerin, yapılacak yazılı, sözlü sınavda başarılı olanlarının komiser yardımcılığına atanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeyle, Emniyet teşkilatına yıllarını veren ve “amir” sıfatında çalışan başpolislerin biraz olsun mağduriyetleri giderilmiş olacaktır.

12’nci maddede yapılan düzenlemeyle, Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatına bağlı ikinci sınıf emniyet müdürü olarak görev yapan müdürlerin yani müdür yardımcılarının birinci sınıfa terfisinde kadrosuzluk sebebiyle terfi edememelerinin ve bu sebeple mağdur olmalarının önüne geçilmiş olup birinci sınıf emniyet müdürleri kadrosu on binde 25’ten on binde 35’e çıkarılmıştır. Aynı zamanda, ikinci sınıf emniyet müdürü kadrosundaki kadro on binde 34’ten on binde 50’ye çıkarılmak suretiyle, bu kadroda terfi bekleyen üçüncü sınıf emniyet müdürlerinin de kadrosuzluk sebebiyle mağdur olmalarının önüne geçilmiştir.

13’üncü maddede yapılan düzenlemeyle, belli bir oranda ihracat yapan iş adamlarına verilen yeşil pasaportun yani hususi pasaportun süresinin iki yıldan dört yıla çıkarılması öngörülmüştür. İş adamlarının yurt dışına çıkışında ticari faaliyet yapabilmesinin kolaylaşmasına olanak sağlayan bu düzenlemeyle iki yıl olan pasaport süresi de dört yıla çıkarılmaktadır. Bu düzenlemenin ihracatçımızın önünü açacağı ve olumlu katkı sunacağı düşüncesindeyiz.

Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığının İçişleri Bakanlığına bağlı bir kolluk gücü olarak bağlanması sebebiyle çeşitli uyum yasalarına ihtiyaç duyulmuş; bu sebeple, Jandarma Genel Komutanlığında bulunan er ve erbaşların harçlıklarının ödenmesine ilişkin 1’inci ve 2’nci derecede kalkınmada öncelikli yörelerde ödeme yapılacak birliklerin tespitinin yetkisi İçişleri Bakanlığına tanınmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı namına okutulan öğrenciler için yurt içinde mecburi hizmet getirilmesinin kanuni düzenlemesi de bu kanun teklifiyle yapılmaktadır.

Yine, Jandarma Genel Komutanlığı için ek tazminat ödenecek birliklerin belirlenmesi hususunda İçişleri Bakanlığına yetki verilmiş; ayrıca, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı envanterindeki ilaç ve tıbbi sarf malzemesinin, herhangi bir ücret veya katılım payı alınmaksızın, tedavilerde kullanılabilmesi için İçişleri Bakanlığına yetki verilmiştir.

Astsubaylıktan subaylığa geçen ve uzman jandarmalıktan astsubaylığa geçen personelin rütbe ve yaş hadleri yeniden düzenlenmiştir. Ancak yıllardan beri dile getirdiğimiz bir husus bu kanun teklifinde de göz ardı edilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğünde çalışan bir polis memurunun komiserliğe terfide yaş haddi 45 iken yine bir kolluk gücü olan uzman jandarmadan astsubaylığa geçişte yaş haddi 35 olarak uygulanmaktadır. Bu bir eşitsizliktir. Bir kolluk gücü olan Jandarma ve polis teşkilatı arasında eşitliğin sağlanması, rütbe, terfi ve sosyal haklarda polis memuruna tanınan hakların uzman jandarmalara ve uzman çavuşlara da eşit derecede sağlanması gerektiği inancındayız.

Subay ve astsubayların Harp Okulu ve astsubay meslek yüksekokullarında geçen askerî eğitim süreleri fiilî hizmet sürelerinden sayıldığı hâlde uzman jandarmaların nasıptan önceki bir yıllık askerî eğitim süreleri fiilî hizmet süresinden sayılmamaktadır dolayısıyla uzman jandarmaların aleyhine bir eşitsizlik yaşanmaktadır. Bu eşitsizliğin giderilmesi gerekmektedir. Komisyon çalışmaları sırasındaki bu eşitsizliği Komisyondaki üye arkadaşlarımızla görüştük, bunun Genel Kurulda düzeltilebileceği inancındayız, inşallah, önümüzdeki saatlerde bu konuyla ilgili düzenleme teklifi önümüze gelecektir.

Ayrıca, bu kanun teklifinde yapılan düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesindeki yatakhanelerin, gazinoların, sosyal tesislerin, eğitim merkezleri ve kantinlerin hizmetine devam edebilmeleri için yasal düzenleme yapılmaktadır. Esas olarak bu düzenleme, İç Hizmet Kanunu’nda olan hükümlerin Jandarma ve Sahil Güvenlik güçlerine uygulanmasından ibarettir. Yani bu, sanki, sadece Jandarma ve Sahil Güvenlikte uygulanıyor gibi görünmesine rağmen, esas olarak Millî Savunma Bakanlığına bağlı kuvvet komutanlıklarının yani Deniz, Hava ve Kara Kuvvetlerinin tesislerinde bu kanun olduğu gibi uygulanmaktadır, aslında bu bir uyarlama maddesidir.

Geçmişte uygulanagelen bu esaslardan biri de anılan tesislerin tamamının veya bir kısmının kiraya verilebilmesine ilişkindir. Özellikle toplam meslek sahibi erbaş ve er miktarının fazla olduğu geçmiş yıllarda bahse konu tesisler faaliyetlerini kendi personeliyle sürdürebilirken, zaman içerisinde askerlik süresinin kısalması -yeni askerlik kanunu- sebebiyle birliklerdeki er mevcudu azalmış; ayrıca bu tesislerde görev yapacak mesleklere sahip er ihtiyacı istenilen seviyelerde karşılanamaz hâle gelmiştir.

Bunun yanı sıra her iki komutanlıktaki erbaş ve er mevcudiyeti geçici hâle gelmiştir. Bu nedenlerle tesislerin tamamının komutanlık imkânları kullanılarak işletilmesi yerine bazı bölümlerin kiraya verilerek işletilmesi yöntemi tercih edilmeye başlanmıştır. Bu yöntem özellikle personel sayısı az, bulunduğu bölgenin imkânları kısıtlı birliklerde öncelikle kullanılmaya başlanmıştır. Birlik personelinin alışverişini veya sosyal ihtiyaçlarını birlik dışından karşılamasının mahrumiyet ve güvenlik gerekçeleriyle uygun olmadığı yerlerde -özellikle Güneydoğuda- kantin ve sosyal tesislerin faaliyetini sürdürebilmesi zorunludur. Bu mecburiyet ancak kiralama yöntemiyle sağlanabilmektedir.

Mahrum olmayan yerlerdeki tesisler için ise bu yöntem daha çok teknik bilgi gerektiren veya ekipman kurulum ve idame maliyeti yüksek olan üniteler için tercih edilmektedir. Bu şekilde pastane, lokanta, kuru temizleme, bayan kuaförü gibi üniteler tüm ekipmanı ve personeliyle birlikte sözleşme yapılan firma tarafından sağlanmakta; birlikler açısından ise personel, emek ve kaynak tasarrufunun yanı sıra, tesislerin diğer üniteleri için kullanabileceği bir gelir söz konusu olmaktadır. Bu maddeyle ilgili düzenleme askerlerin getirmiş olduğu bir düzenlemedir. Yani bu teklif bizzat kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının kendilerinin istediği bir düzenlemedir. Yani kanunu düzenleyen arkadaşlara bu teklif Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından iletilmiş, kanun metni hâline getirilmiştir. Bu konudaki yanlış anlaşılmanın giderilmesi açısından bunun bilinmesinde fayda vardır.

38’inci maddede yapılan değişikle, 2803 sayılı Kanunu’na ek 17’nci madde eklenerek, görevden uzaklaştırılan hakkında görevden uzaklaştırma veya tutuklama tedbiri ortadan kaldırılmasına rağmen yargılamaları devam eden uzman erbaşların, subay ve astsubaylarda olduğu gibi, terfi ve derece ilerlemesinin durdurulması kanunlaştırılmıştır.

44’üncü maddede yapılan değişikle geçiş üstünlüğüne sahip araçlar arasına görev ve hizmet gerekleri veya güvenlik nedeniyle geçiş üstünlüğüne sahip olan araçlar eklenmiş olup, bu hususta uygulama için İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği kanuni bir düzenleme şeklini almıştır. Yani kamuoyunda bilindiği gibi herhangi bir şekilde birilerine bir imtiyaz tanınması söz konusu değildir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 71’inci maddesine bir ekleme yapmıştır ve bunun da uygulamasını İçişleri Bakanlığına vermiştir. Kamuoyuna bu yanlış aksettirilmiştir. Bu da gerekçeyi sunarken bir arkadaşımızın bu kelimeyi kullanmasından kaynaklanmıştır. Doğrusu, kanun metninde böyle bir kelime mevcut değildir. Yani bu, sadece 71’inci maddeye bir ektir.

59’uncu maddede yapılan düzenlemeyle geçmişte kişilerin rızası ve bilgisi dışında derneklere üye olarak kaydedildikleri veya dernek üyeliğinden istifa ettikleri hâlde üyelikten çıkma işleminin kayıtlara işlenmediği gibi durumlarda vatandaşın çeşitli mağduriyetleri meydana gelmektedir.

Vatandaş, bir derneğe bilgisi dışında üye olarak kaydedilip veya üyelikten ayrıldığı hâlde derneğin kayıtlarının düzeltilip düzeltilmediğini mevcut durumda öğrenememekte ve e-devlet üzerinden sorgulayamamaktadır. Diğer taraftan katılımcı demokrasinin gereği olarak sivil toplum kuruluşlarının karar süreçlerine dâhil edilebilmesi için, kamu kurumlarının ilgili mevzuat gereğince oluşturdukları kurullarda, kendi görev alanları -yani sağlık, çevre, kadın, gençlik, engelli, spor ve bunun gibi- çerçevesinde faaliyet gösteren ve en fazla üyeye sahip olan dernek temsilcisine yer vermek suretiyle dernek üye sayılarıyla ilgili bilgileri talep etmeleri nedeniyle, bu bilgilerin kısa bir süre içerisinde verilebilmesi amacıyla, aynı zamanda İçişleri Bakanlığınca derneklerin kamu yararı statüsü, izin almadan yardım toplama yetkisi ve adlarına izne tabi kelime kullanma taleplerinin değerlendirilmesinde güncel üye sayılarının bilinmesi gerekli olduğundan, derneklere üye olan ve üyelikten çıkan, çıkarılan veya üyeliği kendiliğinden sona eren kişilerin bilgilerinin bildirimlerinin zamanında doğru ve düzenli bir şekilde yapılması önem arz etmektedir.

5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 15’inci maddesi gereğince, derneklerin mahkeme tarafından feshedilmesi durumunda derneğin tüm para, mal ve haklarının aktarılacağı, derneğin amacına yakın ve kapatıldığı tarihte en fazla üyeye sahip olan derneğin tespit edilmesi sağlanacaktır. Maddeyle, dernek üyelik bilgilerinin doğru ve düzenli bir şekilde bildirilmesi dolayısıyla vatandaşlarımızın, kendilerine ait bilgiler yönüyle e-devlet üzerinden üyeliklerini sorgulayabilmesine ve kamu yararı açısından, hatalı kayıt nedeniyle oluşabilecek mağduriyetlerin önüne geçilmesine imkân sağlanmaktadır.

Avukat olan arkadaşlarımız bilirler, özellikle önümüzdeki FETÖ dosyalarının birçoğunda FETÖ’ye tabi derneklerde, insanların bilgisi dışında bu derneğe üye kaydedildiği ve ilk defa yargılama sırasında buna vâkıf olduğunu görmüş olduk. Hep beraber bu yargılama sırasında, sulh ceza mahkemelerindeki savunmalarında “Bir derneğe üyesiniz.” diye önlerine belge çıkarıyoruz, o şahıs “Ben o derneğe üye değilim.” diyor. Bunu ispatlaması aylar sürüyor. Üç ay, dört ay sonra yargılama sırasında dernekten kayıt getirilip üye kayıt formu incelendiğinde, o üyenin o kayıt formunda imzasının olmadığını görüyoruz ama o adam, o insan FETÖ’ye üye olduğu gerekçesiyle dört ay, beş ay haksız yere tutuklu kaldı. Binlerce insanımız bu derneklere kendi bilgileri dışında üye yapılması sebebiyle mağdur edildi. Bu açıdan, bu kanuna bu maddenin konulmasının olumlu olduğu düşüncesindeyiz.

60’ıncı maddede, toplumda sık sık önümüze çıkan birtakım derneklerin “şehit” “gazi” gibi isimleri kullanarak bu isimleri suistimal ettikleri görülmektedir ve uygulamada da bir kısım sorunların olduğu görülmektedir. Bu sıkıntıların giderilmesi için “şehit” ve “gazi” ismi kullanacak derneklerin bu ismi kullanması yasaklanmış ve izne tabi kılınmıştır.

Daha önce yapılan bir düzenlemeyle, yanlış anlaşılabilecek ve anlamı farklı yerlere çekilebilecek isim ve soy ismi değişikliğinde nüfus müdürlüğüne yapılacak değişiklik süresini 3+3 yıl daha uzatarak vatandaşın bu faydalı uygulamadan yararlanmasının önü açılmaktadır. Yine uygulamada, Türk vatandaşlığından çıkarılan bir anne ve babanın çocuklarının anne ve babası gibi doğrudan vatandaşlıktan çıkarılmasının önüne geçilmiş olup 68’inci maddedeki bu uygulamayla bu husus açıklığa kavuşturulmuş ve mağduriyet giderilmiştir.

Faydalı bir uygulama olan –televizyonlarda seyrettiğimiz- kamu yararına televizyon kanallarında uyarı amaçlı zorunlu yayınlara, trafik, uyuşturucu, kadına şiddet, düzensiz göç, suçun önlenmesi, afet yönetimi, nüfus hizmetleri gibi konular eklenmiş yani kapsamı genişletilmiş ve bunların topluma daha fazla duyurulması amaçlanmıştır, bu da olumlu bir gelişmedir.

Çevre kirliliği suçlarında idari para cezasının tatbikini geçmişte sadece şehir içinde belediye zabıtaları yapıyordu; şimdi şehir dışında, kolluk güçlerini de bu kanuna konulan maddeyle yetkilendirmiş olduk. Yani şehir dışında yapılacak çevre kirliliği içeren davranışlara kolluk gücümüz de bu kanunla getirdiğimiz madde gereği ceza verebilecek. Ayrıca çevre kirliliğine verilecek para cezaları da artırılmıştır. Bu da olumlu bir gelişmedir. Çevre kirliliği suçlarında idari para cezasının tatbikinde şehir içinde belediye zabıtası, il dışında kolluk görevlileri yetkilendirilmiştir dedik.

İlgili kanunlarla ülkemizin büyük sorunu olan göçle ilgili bazı düzenlemeler yapılmıştır. 911 kilometrelik Suriye sınırımızın tamamına yakını duvarlarla örülmüştür. Ancak savaş sebebiyle ülkemize gelen ve ikamet eden yabancılarla ilgili çeşitli yasal düzenlemeler yapılması bir gereklilik hâlini almıştır. Şöyle ki: Ülkemizden gönüllü ayrılmak isteyen yabancıların önü açılmalı, kolaylık sağlanmalı ve bunların gidişinde eğer bir yardım edilebilecekse bunu kanun altına almak gerekiyordu. Bununla ilgili de buraya bir madde konuldu, kendisi ülkesine gönüllü dönmek isteyen göçmenlere verilecek destek kanunlaştırılmış oldu.

Yine, ülkemizde büyük bir sorun olan göçmen kaçakçılığı suçuyla ilgili düzenleme yapılmış, bu suçla ilgili cezalar artırılmış ve katalog suç kapsamına alınmıştır. Bunu geçtiğimiz günlerde gördük. Özellikle Ege kıyılarında bu insanların mağduriyetini kullanmak isteyen göçmen kaçakçılarının haddinden fazla insanı bir bota bindirerek çocukların, kadınların ölmesine sebebiyet verdiği açık bir şekilde görüldü. Bu kanunla hem bu suça verilecek ceza artırılmış oldu hem de yasal düzenleme şekline getirilmiş oldu. Ayrıca, katalog suçu olup tutuklamaların önü de açılmış oldu.

Yasal giriş çıkış hükümlerini ihlal edenlerle ilgili sınır dışı edilmeyle ilgili yasal düzenlemeler yapılmış, sınır dışı kararına karşı itiraz süresi on beş günden yedi güne düşürülmüştür.

Uluslararası koruma başvurularının hızlı sonuçlandırılabilmesi için yetki genel müdürlükten alınıp valiliklere verilmiştir.

87’nci maddede yapılan düzenlemeyle genel sağlık sigortası, uluslararası koruma statüsü başvuru sahiplerine uygulanan genel sağlık sigortası bir yılla sınırlandırılmaktadır. Bu uygulama hak suistimaline neden olunmasına ve kamu bütçesine gelen büyük zararın kısmen ortadan kaldırılmasına katkı sağlayacaktır.

Bütün bu yasal düzenlemeler yapılırken yıllardır kanayan bir yara hâlini alan uzman çavuşların sorunları her geçen gün çıkmaza girmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Jandarmanın profesyonelleşmesi çalışmaları, uzman çavuşları Silahlı Kuvvetler ve Jandarma Genel Komutanlığında personelin bel kemiği hâline getirmiştir. Her operasyonda önde giden kahraman uzman çavuşlarımız özlük haklarını alırken hep ötelenmiştir. Bir hak istendiğinde onların sözleşmeli olduğu önümüze getirilmiştir. Oysa ülkemizin ve milletimizin savunmasında kahramanca rol üstlenen uzman çavuşlarımızın öncelikle kadrosunun, iş güvencesinin sağlanması moral ve motivasyon açısından bir gerekliliktir. Uzman çavuşlar yıllarca çalıştıktan sonra sivil memur emeklisi değil, uzman çavuş emeklisi olmayı hak etmişlerdir.

Uzman çavuşlar özlük haklarının iyileştirilmesini, subay ve astsubaylara verilen bedelsiz beylik tabancaların kendilerine de verilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SERMET ATAY (Devamla) – …yeni işe başlayan uzman çavuş ile yirmi yıllık uzman çavuş arasında kıdem farkı olmasını ve çeşitli sebeplerle, iş güvencesi olmadığı için her an işten atılma korkusuyla baskı altında tutulma durumunun ortadan kaldırılmasını istemektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve Jandarmamızın bir silahlı mensubu olarak orduevlerinden faydalanmak uzman çavuşlarımızın da hakkıdır. Eğer bu sosyal tesisler yeterli değil ise uzman çavuşlara yönelik sosyal tesisler inşa edilmesi bir gerekliliktir.

Bu saydıklarımız birer zarurettir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin en çok şehit veren zümresi bunları çoktan hak etmiştir. Asker için moral ve motivasyon her şeyden önemlidir. Uzman çavuşlarımız yurt dışında ve yurt içinde kendilerine verilen her görevi başarılı bir şekilde ifa etmiştir. Umuyoruz ve istiyoruz ki bu kahramanlarla ilgili yasal düzenleme bir an önce Mecliste ele alınacak, hak ettikleri özlük haklarına kavuşacaklardır.

İlgili düzenlemelerin vatanımıza, milletimize, devletimize, İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan Emniyet, Jandarma ve Sahil Güvenlik personeline hayırlı uğurlu olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç, buyurun lütfen. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; evet, bugün, İçişleri Komisyonundan gelen teklifi konuşuyoruz, görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde de tartışmaya devam edeceğiz. Önce bu kanun yapım süreci üzerine birkaç kelime etmek istiyorum doğrusu. Yani artık usulsüzlüğü usul hâline getiren bir kanun yapım sürecini benimsediniz ve bunu böyle sürdürüyorsunuz; iktidara söylüyorum. Meclise sunulan bu kanun teklifi, siyasi iktidarın genel olarak yasama sürecini toplumdan, sivil toplum kuruluşlarından, toplumsal ve siyasal muhalefetten kaçırma tutumunun bir devamıdır. Özellikle bu kanun teklifiyle ilgili bakarsak da hukuk ve insan haklarıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından ve barolardan özellikle kaçırarak, danışma ve ortaklaşma süreçlerini işletmeyerek gerçekleştirme tavrının bir devamıdır. Bu yönüyle, iktidarın şeklî usuller açısından çoğunluğuna dayanarak kanun tekliflerini yasalaştırması tabii ki mümkündür, bu da gerçekleşiyor ama bunun meşruluk dairesinden çıktığını unutmamak gerekir ve böyle bir tarz yasa yapım süreci aynı zamanda sorunlara çözüm getirmeyecek bir uygulamaya yol açmaktadır; bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

Nitekim bu kanun teklifinin Komisyon aşaması da meşruluğu sorun hâline getiren bir süreç olarak işletilmiştir. Komisyona 21 Kasım Perşembe günü saat on bir itibarıyla gelmiş ve görüşmelerine başlanmıştır. Neredeyse sekiz dokuz saatte 95 maddelik bir teklif –ki o zaman 95 maddeydi Komisyona geldiğinde- bitirilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Yani bu tutumun bir yasama süreci açısından sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değil. Yasama erkinin meşruluğunu halktan aldığı gerçekliğinden hareketle, yasa yapma süreçleri en az içerikleri kadar meşruluk testine tabidir, bunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla bu yönüyle de baktığımızda, söz konusu kanun teklifi kendi meşruluğunu da tartışmalı hâle getirmiştir. Bu söylenenler elbette ki hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu durumlar için geçerlidir, demokrasinin olduğu durumlar için geçerlidir; bizim durumumuz buna pek uygun değil.

Şimdi, kanun teklifleri sadece hukuki teknik açısından değil kanun teklifini hazırlayan iktidarın siyasal yönelimini de ortaya koyması açısından önem taşır. Dönemin ruhunu oluşturan iktidar politikaları kanun tekliflerine de yansır kaçınılmaz olarak ve bu teklifler aracılığıyla bağlayıcı kurallara döner. Dönemin ruhu otoriterleşmedir, baskıdır; demokrasiden, hukuktan ve adaletten uzaklaşma ruhudur; tek kişi yönetimi ruhudur. Kurumsal işleyiş ve hukukun üstünlüğü ilkeleri yürütmenin insafına terk edilmiştir, yürütme de tek kişinin eline bırakılmıştır, işte dönemin ruhu budur. “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” adıyla yürürlüğe girmiş olan sisteme baktığımızda yürürlük anından itibaren Türkiye’de tarihsel, siyasal ve ekonomik sorunlar ve sosyal sorunlar derinleşmiştir, kriz yükselmiştir. İddia ve vaatlerin aksine bu sistem sorunların çözümü değil, etkin bir parçası hâline gelmiştir. Toplumsal taleplerin baskı araçlarıyla sindirilmeye çalışılması, yargının yürütmeye bağımlılığı, yürütmenin direktifleriyle hareket ediyor olması ve taraflı tutumu, hukukun üstünlüğü yerine parti-devlet ilişkisinin tahkim edilmiş olması, yasama süreçlerinin prosedürel ve kalitesiz bir şekilde yerine getirilmeye çalışılması birçok antidemokratik uygulamayla karşı karşıya kalmamıza yol açmıştır.

İktidar yöneldiği otoriter yönetim anlayışına, baskıcı ve hukuksuz yönetim anlayışına uyumlu şekilde bu kanun teklifini de gündeme getirmiştir. İktidarın bu yaklaşımı İçişleri Komisyonunda kabul edilen bu kanun teklifinin içeriğine de yansımıştır üstelik ve kanun teklifinin birçok maddesinde de kendini göstermektedir. Konu İçişleri Komisyonu ve İçişleri Bakanlığı olunca, tabii, kaçınılmaz olarak insan hakları ve hukuk açısından ağır ihlaller, geri dönülemez ve ağır nitelikte sonuçlar yaratacak bir teklifle de karşı karşıyayız, özellikle teklifin bazı maddeleri gerçekten son derece sorunludur ama normal yani. Nedir? İçişleri Bakanlığından söz ediyoruz.

İçişleri Bakanlığı üzerine de birkaç söz söylemeden bu kanun teklifini tartışmak elbette ki mümkün değil çünkü insan hakları, adalet, hukukun üstünlüğü, evrensel ve demokrasi ilkeleri söz konusu olduğu zaman bunların hiçbir tanesinin İçişleri Bakanlığıyla kurum olarak ve İçişleri Bakanıyla kişi olarak alakası olmayan kavramlar olduğunu ve işleyişler olduğunu biliyoruz.

Bakın, dün 25 Kasımdı, burada çeşitli konuşmalar da yapıldı o konuda. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve bu 25 Kasımda birçok ilde, her 25 Kasımda olduğu gibi kadınlar meydanlara çıktılar, sokaklara çıktılar ve kadına yönelik şiddetin vardığı boyutları protesto ettiler ve iktidarın görmezden geldiği uygulamalara dikkat çektiler. Örneğin, İstanbul Taksim’de basın açıklaması sonrası polis, kadınlara biber gazıyla saldırdı. Geçen sene de aynı şey olmuştu, geçen sene de bu engellemelerle karşı karşıya kalınmıştı. Yeni değil, 8 Martta da bu İçişleri Bakanı kadınların üzerine Uluslararası Kadın Günü’nde kolluk kuvvetini gönderip gaz sıktırmıştı, su sıktırmıştı hatırlarsanız. Yani öyle ilginç işlerle karşı karşıya kalınıyor. Mesela, bizim arkadaşlarımız -HDP’liler- Esenyurt’ta meydanda bildiri dağıtıyorlardı 25 Kasıma çağrı yapmak için, 6’sı kadın 7 kişi tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi ne biliyor musunuz? Bildiride yer alan “erkek devlet şiddeti” sözü. “Erkek devlet şiddeti” sözü kullanıldığı için bildiride, onu dağıtanlar tutuklandılar. Van’da kadın arkadaşlarımız meydanda 25 Kasımla ilgili açıklama yapmak istiyorlar, İstanbul Sözleşmesi’nden söz ediliyor, Emniyet gelip diyor ki “Ya İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlarla ne ilgisi var da İstanbul Sözleşmesi’ni konuşuyorsunuz?” Van’daki Emniyetin İstanbul Sözleşmesi hakkındaki bilgisi bu. Yürüyüşlere izin verilmedi, fiilî basın açıklamaları yapıldı.

Şimdi, neden bahsediyoruz? Kadına yönelik şiddetten. Bu yılın başından beri yani ilk on ayda 383 kadın, erkekler tarafından öldürülmüş. Bu kadınların sesi olmaya çalışanlara yapılan saldırılardan söz ediyoruz. Geçen yıl, 2018’de 440 kadın öldürülmüş erkekler tarafından. Şimdi, bunu protesto etmeye çalışanlara saldıranlara ne demek lazım? Aslında bunu sizin takdirinize bırakmak isterdim ama pek bir şey söylemeyeceğinizi düşünerek o konuda da birkaç cümle etmek istiyorum.

Şimdi, bu İçişleri Bakanının zihniyeti nedir? Bu İçişleri Bakanının zihniyeti şu, dedi ki geçen günlerde: “Efendim, ‘kadın cinayetleri’ diyerek sokağa çıkan terör örgütlerine müsamaha etmeyeceğiz.” İşte, yani bu anlayış, İçişleri Bakanı, kadın düşmanı bu anlayışta olduğu için 25 Kasımda sokağa çıkan kadınlara karşı biber gazı sıkılıyor, anlayışı bu yani bir toplumsal muhalefetin, bir kadın muhalefetinin karşısındaki yaklaşımı bu.

Ama sadece bu değil, bir başka örnek vereyim: Kayyum atamaları. Burada hep konuşuyoruz, burada defalarca bunu dile getirdik ve dile getirmeye de devam edeceğiz. Biliyorsunuz, 19 Ağustostan 16 Kasıma kadar 3’ü büyükşehir, 1’i il, 19’u ilçe, 1’i belde belediyesi olmak üzere 24 HDP belediye eş başkanı İçişleri Bakanının talimatıyla görevden uzaklaştırıldı, yerlerine vali ve kaymakamlar kayyum olarak atandı.

Şimdi, biz bunu hep eleştirdik, eleştirmeye devam ediyoruz. 36 belediye eş başkanımız gözaltına alındı bu süreçte, 15’i tutuklu, 3’ü -Savur, Mazıdağı ve Derik belediye eş başkanlarımız- 3 kadın arkadaşımız şu anda gözaltındalar, tutuklama talebiyle sevk edildiler, onun sonucunu bekliyoruz. 15 kişi tutuklu, artı 3 olacak büyük ihtimalle.

Şimdi, bu hukuksuzluk, bu adaletsizlik, halkın iradesini tanımama, halkın iradesini çiğneme, sandık hukukunu ve adaletini yok sayma, seçimleri yok sayma tutumu İçişleri Bakanlığının esas itibarıyla sürdürdüğü bir tutum.

Kayyumlukta bir model yaratmaya çalışıyorlar, bunu söylüyoruz. Mesele sadece kayyum atamaları değil, bir model geliştirmeye çalışıyorlar. Nereden çıkarıyoruz? İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin hazırladığı bir rapor ortaya çıktı. Eylül 2019’da Mardin’e gidiyor bu müfettişler ve bir rapor hazırlıyorlar ve diyorlar ki o raporda, bir öneride bulunuyorlar 400 sayfalık raporun sonunda: “Kayyumlukta Mardin modeli yaratmak gerekir.” Mardin modelini de şöyle tarif ediyor müfettiş, diyor ki: “Merkezî Hükûmetin temsilcisi olan valinin yerel yönetimin de başı olacağı bir sistemin oluşması için çalışmalar yapılmalıdır.” Yani, raporun önerdiği model diyor ki: “Belediye meclisi seçimle kurulsun, halk oy versin ama belediye başkanını Cumhurbaşkanı atasın.”

Bir atanmışlar rejimi oluşturmaya çalışıyor işte bu rejim. Bizim eleştirdiğimiz esas itibarıyla budur yani dikkat çekmeye çalıştığımız, hukuksuzluk açısından, demokrasi düşmanlığı açısından dikkat çekmeye çalıştığımız budur. Bizim bunları anlattığımız kayyum raporunu İçişleri Bakanlığı toplattı ama Sayıştay raporlarını toplatamadı tabii. Sayıştay raporlarında kayyumların yaptığı bütün yolsuzluklar, usulsüz harcamalar, hırsızlıklar ortaya çıktı. Sadece 2017 yılında Sayıştay Başkanı dedi ki: “31 tane müzekkere gönderdik, suç duyurusunda bulunduk kayyumlarla ilgili.” Herhangi bir işlem yapılmış değil ama bu İçişleri Bakanı bunların hiçbiri yokmuş gibi davranıp Plan ve Bütçe Komisyonunda yalan üzerine yalan anlatmaktan da asla vazgeçmedi.

Bakın, kayyumları atadınız. Mesela, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Selçuk Mızraklı şimdi Kayseri Bünyan Cezaevinde kalıyor; biliyorsunuz, tutuklandı; burada milletvekiliydi 27’nci Dönem ve nasıl tutuklandı bu arkadaşımız? Bir gizli tanık ifadesiyle. Bu gizli tanığa demişler ki: “Sen yalandan bir şey uydur -o gizli tanık da çünkü cezaevinde- biz seni salacağız.” Uydurmuş, salmışlar ama uydurduğu yalan o kadar bariz bir yalan ki. Sözde, cerrah olan bizim Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız günün birinde bir ameliyat yapmış bir akşam, bir kişinin bağırsaklarını kesmiş, sonra ertesi sabah da o kişi taburcu edilmiş, yürüyerek çıkıp gitmiş. Yani çocuklar bile güler bu yalana ama işte bunu bu gizli tanık sayesinde düzenledikleri iddianameyle Selçuk Mızraklı’yı tutukladılar.

Adamın bir yalanı daha ortaya çıktı. Adam diyor ki: “Ben şu tarihlerde o hastanede çalışıyordum.” Şimdi dosya üzerindeki gizlilik kalktı, o tarihlerde hastanede çalışmadığı da SGK kayıtlarından ortaya çıktı. Yani yalanın bu kadarı görülmüş değil ama gizli tanık sever bir İçişleri Bakanı var, bütün her şeyini yalan, iftira üzerine kuran bir İçişleri Bakanı var. İşte, gizli tanıklarla da bunu yapıyorlar. İlk değil ama, şimdi cezaevinde olan bizim geçmiş dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın da gizli tanık ifadesiyle tutuklandığını burada defalarca söyledik. “Mercek” diye bir gizli tanık icat etiler, sonra Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı “Böyle bir gizli tanık yok.” diye cevap verdi ama o fezlekeyi gönderen savcı Uğur Özcan FETÖ’ye üye olmak nedeniyle tutuklandı. Yani işiniz gücünüz bu tür gizli tanıklarla, bu tür kumpaslarla siyasete karşı mücadele etmeye çalışmak.

Şimdi, bakın, bize karşı mücadelenizi siyasi araçlarla yapmıyorsunuz; bize karşı mücadelenizi kolluk güçleriyle ve Adalet Bakanlığıyla yapıyorsunuz. Neden bunu söylüyorum? Şimdi, geçen hafta Antep’te -burada yine dile getirdik- bir operasyon yaptınız, 54 kişi gözaltına alındı, 25’i tutuklandı. Neden? Ne yapmıştı bu Antep’teki arkadaşlarımız? Antep’teki arkadaşlarımız bu Antep il örgütünün kongresini hazırlıyorlardı, il kongresi yapılacaktı. İçişleri Bakanı gözaltı ve tutuklamalarla bir siyasi partinin kongresini yapmasını engelledi. Anayasal bir suç işliyor ama sadece Antep’te olmadı bu geçen hafta, dün ve bugün itibarıyla Kocaeli’de bir operasyon yapılıyor ve şu anda Kocaeli’de çok sayıda arkadaşımız, 20’den fazla arkadaşımız gözaltına alındı, büyük ihtimalle bunların da bir kısmı tutuklanacak. Neden? Ne yapıyor arkadaşlarımız Kocaeli’de? Kocaeli il örgütünün kongresini hazırlıyorlar. Siyasi partinin faaliyetini sürdürmesini engelliyor, anayasal suç işliyor İçişleri Bakanı bunu yaparak. Yani Halkların Demokratik Partisine karşı, sizin siyasi rakibiniz olan partiye karşı siyasetle mücadele etmiyorsunuz; polisle, kolluk gücüyle, gizli tanıklarla, sahte iddianamelerle, yalanlarla, baskıyla mücadele ediyorsunuz. İşte budur esas durum, esas sorun budur ve bu İçişleri Bakanlığının tabii ki merdiven altı yasalarla yönetme anlayışıdır bu, merdiven altı yasalarla. Yani bir merdiven altı üretim var biliyorsunuz, bu da merdiven altı yasalarla yönetiyor. Organize işler bakanı, İçişleri Bakanı değil, organize işler bakanı. Bir darbe odağı olmuş, demokrasiye darbe, insan haklarına darbe, adalete darbe, hukuka darbe, darbe odağı olmuş İçişleri Bakanlığı artık, böyle bir yer olarak çalışıyor. Kadınlara düşman, emekçilere düşman, hukuka düşman -Kürt halkına düşmanlığını burada defalarca ifade ettik- hiç tartışmasız Kürt halkına baş düşman, halka düşman, halkın seçme seçilme hakkını çiğniyor çünkü, halka düşman.

Şimdi, işte, bu teklif de bu anlayışla hazırlanmış. Yani nereden geliyorsa, hangi bakanlıktan geliyorsa teklif o bakanlığın anlayışıyla hazırlanmış. Bakın, bu teklifin teknik maddelerine değinmiyorum, teknik madde birçoğu, bunu tartışmıyorum ama içinde gerçekten, bazı maddeler var ki bu maddeler son derece sıkıntılı. Bakın, Anayasa’nın amir hükümleri bazı maddelerde ihlal ediliyor. Bu kanun teklifi, evrensel hukukun temel değerlerine ve Anayasa’nın bazı maddelerine aykırıdır. Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal ediyor, 47’nci madde. Örgütlenme ve güven içinde yaşama ilkelerini ihlal ediyor, 59’uncu ve 62’nci maddeler. Yaşam hakkını engelleyen, ihlal eden 51’inci madde var bu teklifte.

Şimdi, yani, Anayasa’nın amir hükümlerini ihlal eden bir teklifle karşı karşıyayız ama hiç umurunda değil bunu hazırlamış olanların ve bunu savunanların. İstibdat rejiminin alametifarikasıdır fişleme, teklifin içinde var. Kanun teklifinin 59’uncu ve 62’nci maddeleri Dernekler Kanunu’nda değişiklik yapmak istiyor ve derneklerde üyeliği sona erenlerin ve derneklere yeni üye yapılanların kişisel bilgilerinin mülki idare amirlerine bildirilmesi zorunluluğunu getiriyor. Yani dernekler üzerinde, sivil toplum örgütleri üzerinde büyük bir baskı uygulamak istiyor aslında bu teklifle siyasi iktidar. Zaten böyle bir baskı var, zaten sivil toplum örgütleri, dernekler adım atamaz durumda ama o baskı yani istibdat rejimini artıracak bir baskı da bu teklifin içinde geliyor ve hukuk devletinin en temel güvenceleri bile ayaklar altına alınıyor.

Bir klasiğiniz daha var: Şimdi, misafirdiler mülteciler, göçmenler; şimdi müşteriye dönüyor onlar da. Hani, nasıl hastalar müşteriye döndü, şimdi onlar da. Kanun teklifinin en dikkat çekici kısımlarından bir tanesi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili. Gerçekten çok sıkıntılı. Yani sadece bu yasalarla, Anayasa’yla ilgili sorun taşımıyor bu; aynı zamanda, evrensel hukukla, uluslararası demokratik sözleşmelerle ve Türkiye’nin altında imzası olan sözleşmelerle ilgili de sıkıntılar taşıyor. Özellikle “misafir” denilen ve Orta Doğu’daki, Suriye’deki çatışmalardan dolayı ağırlıklı olarak Türkiye’ye doğru yerinden edilenlerin süreçleriyle ilgili çok ciddi sorunlar taşıyan maddeler bu teklifin içinde yer alıyor. Bunları tek tek tartışacağız ve gerçekten, mülteci haklarının Türkiye’de de uluslararası alanda düzenlendiği gibi düzenlenmesi için görüşlerimizi, önerilerimizi, eleştirilerimizi bir kez daha anlatacağız ama bunların bu iktidar tarafından çok fazla kale alınmayacağını biliyoruz. Neden biliyoruz bunun kale alınmayacağını? Çünkü, mültecileri Avrupa’ya karşı bir şantaj malzemesi olarak kullanıyorsunuz. Buraya gelmiş olan milyonlarca insanın hakkı, hukuku, onların burada huzurlu bir şekilde yaşama haklarını çiğneyerek onları bir şantaj malzemesi hâline dönüştürüyorsunuz. O nedenle, bizim anlatacaklarımızın uluslararası kurallara ve uluslararası sözleşmelere uygun hâle getirilmesi gerektiği konusundaki önerilerimizi dinlemeyeceğinizi biliyoruz.

IŞİD’lilerle ilgili de böyle bir madde var yani bir siyasi şantaj malzemesi olarak kullanılmasının önü açılıyor buradaki değişimle. Biz, bunu daha evvel de söyledik, bir kez daha söyleyelim: Uluslararası, çeşitli devletlerden gelmiş, yakalanmış olan IŞİD’liler var. Bunların bir kısmı da Türkiye’de şimdi, cezaevinde. Hoş, bu konudaki hangi sayıların gerçek olduğuna dair bir türlü bize cevap veremediniz. Cumhurbaşkanı her seferinde başka bir sayı açıklıyor. Bunu burada sorduk, onun da cevabı gelmedi ama biz, yine de bu muğlaklığı göz önünde bulundurarak da söylüyoruz, dedik ki: Bu meseleyi çözmek istiyorsanız teklif edin uluslararası alana, uluslararası bir mahkeme kurulsun ve IŞİD’liler yani Alman’ı da, İngiliz’i de, Fransız’ı da, Hollandalısı da Amerikalısı da varsa içinde -ya da nereden geliyorsa gelsin- uluslararası mahkemede yargılansınlar, tabii Türkiye’den gitmiş olanlar da o uluslararası mahkemede yargılansınlar ve uluslararası alanda IŞİD’lilerin bütün ilişkileri ortaya çıksın. Bunu söyledik, söylemeye de devam ediyoruz.

Sayın vekiller, bu yasa teklifi üzerinde biz bu tartışmamızı sürdüreceğiz. Maddeler konusundaki önerilerimizi de söyleyeceğiz, eleştirilerimizi de dile getireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ama bir kez daha bunu vurgulamış olalım, teknik maddelerle ilgili söylemiyorum ama teknik maddelerin dışındaki bazı maddeler var ki bir kez daha vurgulayalım, Anayasa'ya, yasalara aykırılık içeriyor ama en önemlisi uluslararası demokratik sözleşmelere, Türkiye'nin altında imzası olan sözleşmelere çok açık aykırılıklar içeriyor, bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

55.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve İçişleri Bakanının halka düşman olduğu yönündeki yaklaşımının da kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz evvel Sayın Oluç’un açıklamalarıyla ilgili, değerlendirmeleriyle ilgili şu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim: 25 Kasım 2019 tarihinde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında 81 vilayetimizde yaklaşık 30 bin kişinin katılımıyla 282 etkinlik yapılmış, buralarda basın açıklaması, yürüyüş, stant açma, bildiri dağıtma gibi etkinlikler yapılmış, bunların hepsi normal olarak sona ermiş. İstanbul’da, Beyoğlu ilçesinde -Taksim Tüneli’nde başlayan, yaklaşık 100 metre mesafede- bir önceki yıl 1.200 kişi katılmış, bu yıl ise 2.500 kişi katılmış ve normal olarak sona ermiş. Dağılmaları esnasında alanda bekleyen ve mevcut polis barikatının üstüne gelerek mukavemette bulunan yaklaşık 50 kişilik gruba dağılmaları yönünde ikazda bulunulduğu hâlde, bir mukavemet göstermesi üzerine bu grubun, dağıtılması sağlanmış. Olayla ilgili de herhangi bir yakalama ve gözaltı olmadığı ortada. Bu bilgiyi paylaşmak istiyorum. Ayrıca tabii, Sayın İçişleri Bakanımızın halka düşman olduğuyla ilgili bir yaklaşım sergilendi, bu asla kabul edilemez, halkımızın hizmetinde görev yapıyor.

24 belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasıyla ilgili, malum, Anayasa'nın 127’nci maddesi, Belediye Kanunu’nun 45, 46 ve 47’nci maddeleri gereğince, haklarında terör soruşturması ve kovuşturması olan kamu görevlileriyle ilgili geçici bir tedbir olarak… Görevden uzaklaştırma bütün kamu görevlileri için geçerlidir, bu kişiler de kamu görevlisidir ve olay bundan ibarettir, geçici bir tedbir olarak görevden uzaklaştırılmışlar ve belediye başkanlığına vekâleten görevlendirmeler yapılmıştır.

Mültecilerin şantaj olarak kullanılması asla ve kata doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum efendim, son cümlem.

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – DAEŞ’le de PKK’yla da DHKP-C’yle de FETÖ’yle de bütün terör örgütleriyle bugüne kadar mücadele edildiği gibi, bundan sonra da kanunlar çerçevesinde mücadele edileceği açıktır. Bu açıklamayı yapmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Biz de açıklama yapalım.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

56.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani konuşurken de söyledim ama tekrar kısaca değineyim. Kadınların miting yapma talepleri neredeyse her yerde reddedildi, sadece fiilî basın açıklamalarına izin verildi, orada da çeşitli müdahaleler oldu, çeşitli engellemeler oldu, yürüme imkânı sağlanmadı. Bu, Türkiye'nin her tarafında böyle oldu.

İkincisi, bakın, şu, Taksim’deki kolluğun gaz sıkma fotoğraflarından bir tanesi. Burada gördüğünüz gibi herhangi bir direnme, herhangi bir şey yok, insanlar gayet normal bir şekilde duruyorlar fakat kolluk doğrultmuş silahını, gazı sıkıyor.

Şimdi, bunu niye söylüyorum? Bu İçişleri Bakanının -bir alıntı yaptım- tutumu budur. Yani kadınlara yönelik şiddet karşısında sokağa çıkanları terörist gibi görüyor. Alıntı yaptım size söylediği bir cümleden. Bu işin bir yanı.

İkincisi, şimdi, lütfen Sayın Grup Başkan Vekili, bakın, bu kayyumlar meselesini kaç kere tartıştık ve tartışmaya da devam edeceğiz burada çünkü büyük bir hukuksuzlukla, büyük bir demokrasisizlikle karşı karşıyayız.

Anayasa’nın 127’nci maddesi “Görevleri nedeniyle işlediği suçlar” diye tarif eder. Bunların göreve geldiklerinden dört buçuk ay sonra kayyum atanmış. Elimizde belge var. İçişleri Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda “Yok o.” dedi, elimizde belge var. Elimizdeki belgede 31 Martta seçimler bitti, 1 Nisanda Diyarbakır, Van ve Mardin valilerinin oraya kayyum atanmasıyla ilgili dilekçeleri var İçişleri Bakanlığına il genel meclisi üzerinden gönderilmiş olan. Belge elimizde, damgalı, olurlu belge elimizde.

Şimdi, dolayısıyla, bu açıkça halkın iradesini gasbetmek üzere ve özellikle de Kürt halkının iradesini gasbetmek üzere atılmış bir adım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum.

Biz bunu defalarca konuştuk, konuşmaya da devam edeceğiz. Bu konuda çünkü çok meşru, çok haklı, çok hukuki ve çok demokratik bir yerde durduğumuzu biliyoruz. Yapılan iş gayrimeşrudur, demokrasiye aykırıdır, hukuka aykırıdır, bunu çok iyi biliyoruz ve bunu savunamazsınız, kimse de savunamaz. Biraz evvel anlattım “Selçuk Mızraklı neden tutuklandı?” diye anlattım size. Ya, yaptığı bir görev suçu muymuş o? Yok; üstelik de bir gizli tanığın yalanı üzerine. Şimdi, şu anda gözaltında olup tutuklamayla mahkemeye sevk edilmiş olan 3 kadın Belediye Eş Başkanımız hakkında da aynı sahte iddialar söz konusu.

BAŞKAN – Toparlayın lütfen Sayın OIuç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Dolayısıyla İçişleri Bakanını siz savunmayın Sayın Grup Başkan Vekili, o kendini savunsun çünkü yarın öbür gün onun yaptığı hukuksuzluklardan ve demokrasi ve halk düşmanlığından dolayı siz onu savunmaktan dolayı zor bir duruma düşeceksiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay, ayaktasınız, söz istediniz değil mi?

57.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul ilinde şiddete karşı yürüyen kadınlara devletin şiddet kullandığına, demokrasinin Parlamentoda korunacağına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet Sayın Başkan.

Çok teşekkür ederim, dikkatinize ayrıca teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan -bu tartışma açılmışken- tabii, bugün, Uluslararası Kadına Şiddetle Mücadele Günü ama dün İstanbul’da şiddete karşı yürüyen kadınlara devlet şiddet kullandı. Şimdi, şu yok: “Efendim, şuradan şuraya kadar yürümene izin verdim.” Önce “Vermedim.” Sonra “Hadi şuraya kadar bir yürüyün bakayım.” Sonra “Tamam, süreniz doldu, dağılın bakayım.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, burası Parlamento. Demokrasi korunacaksa bu Parlamentoda korunacak. 15 Temmuz darbesi -hep söylüyorum- sokağın gücüyle bertaraf edilmiştir, püskürtülmüştür. Sokak hak arama zeminidir. Ama Hükûmette zaman zaman şunu görüyoruz: “Birileri sokağa çıktıysa bu bize karşı yapılmış bir darbedir.” Böyle bir şey yok. Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nde Hükûmete, Meclise darbe yapamaz, yapmaya tevessül edemez; yapan, AK PARTİ’den önce karşısında bizi bulur. Ama yürütmenin ve AK PARTİ’nin de demokratik hak ve taleplerini arayan insanları, sokağa çıkan her insanı “terörist” diye yaftalamasını kabul etmek mümkün değil. Bu, bırakın içeride, dışarıda da Türkiye'nin itibarına halel getiren bir tablodur. Şimdi, şiddete karşı yürüyen kadınlara devletin şiddet uyguladığı başka bir ülke de dünyada göremezsiniz. Bu konu AK PARTİ’nin, CHP’nin, HDP’nin konusu değil. Demokrasi var olduğu için buradayız. Demokrasiyi korumak, demokrasiyi yüceltmek iktidarın da muhalefetin de görevi. Demokrasi olduğu için iktidar var, muhalefet olduğu için iktidar var; böyle bakılabilmeli. AK PARTİ Grubunun ve yürütmenin bu konuya bu pencereden bakmasını salık veriyorum, yoksa kaybedilen demokrasiden en çok zararı iktidar görür.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, son sözlerinizi alayım.

58.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadeleri ile özgürlüklerin genişletilmesi noktasında on yedi yıllık AK PARTİ iktidarının devrimlere ve reformlara imza attığının yadsınamaz bir gerçek olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir kere, kesinlikle, sokağa çıkanları “terörist” diye yaftalamak söz konusu değildir, olamaz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – İçişleri Bakanı söyledi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben AK PARTİ’yi kastetmedim, ben Akbaşoğlu’nu kastetmedim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hepimiz demokratik haklardan yanayız. Demokrasinin genişletilmesi, özgürlüklerin genişletilmesi noktasında on yedi yıllık AK PARTİ iktidarında da muazzam devrimlere ve reformlara imza atılmıştır, bu yadsınamaz bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, bununla beraber, dün olan hadiselerde hem yurt sathında 282 eylemde hiçbir vukuatın söz konusu olmadığı hem de İstanbul’da Taksim’de normalde izin verilmeyen bir yerde ısrar üzerine izin verildiği, açıklamaların yapıldığı; bütün, 2.500 kişinin dağıldığı ama 50 kişilik grubun, özellikle orada âdeta provokatif bir tutum ve davranışla barikata doğru yürüyerek çıngar çıkarmaya yönelik bir durumda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Çıngar çıkarmak ne demek ya?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …bakın, orada o topluluğun dağıtılmasıyla ilgili, kendilerine yöneltilmeden olayın dağıtılması, hiç kimseye bir zarar gelmemesiyle ilgili bir idari tedbir, kolluk kuvveti tedbiri söz konusu olmuştur ve kimse de gözaltına alınmamıştır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ama şu anda bile ayrımcı bir dil kullanıyorsunuz. Ne demek çıngar çıkarmak?

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu kadar basit bir durumu kendi bağlamından kopartarak başka noktalara bağlamak olayı çarpıtmak anlamına gelir. Bu konuda da hepimizin duyarlı olması şarttır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.46

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yaşar Tüzün.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu teklif 29 ayrı konuyu ilgilendiren, 29 farklı kanunu ilgilendiren bir teklif olarak İçişleri Komisyonuna sunuldu. Bu teklifin içinde neler var diye kısaca Genel Kurulu bilgilendirecek olursam: 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, 5682 sayılı Pasaport Kanunu -sıra sayılarını söylemeyeyim- Umumi Hayata Müessir Afetler Kanunu, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu; uzayıp gidiyor. Birbiriyle ilişkisi olmayan, birbiriyle bağı olmayan 29 farklı kanunu ilgilendiren bir teklifle karşı karşıyayız. Bu teklifin torba kanun olarak geldiği yetmiyor, aynı zamanda temel kanun olarak Genel Kurulun gündemine geliyor.

Sayın milletvekilleri, yasama üyesi olarak, Parlamento olarak, parlamenter olarak biz, yetkilerimizi yürütmeye bu şekilde devrettiğimiz müddetçe bunun önüne geçilmeyecektir ve bugünkü bu sistemle de bürokrasi ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki model her zaman ama her zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde istediği kanunu ve yetkiyi almak durumunda kalacaktır. Yüce Meclis olarak, Parlamento olarak, milletvekilleri olarak bizim, buna -iktidar muhalefet fark etmez- karşı duruş sergilememiz gerekiyor.

Bakınız, bu teklif, belki de Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi isimler “uyum yasası” adı altında bugün Parlamentoya geldi, geçtiğimiz hafta Komisyonumuza geldi ama bu teklif, gerçekten masum bir teklif değil. Bu teklifin içerisinde 98 maddenin 19 tanesi hem yasalara aykırı hem Anayasa’mıza aykırı hem de kanun yapma tekniği açısından aykırı bir kanun teklifi. Dolayısıyla, sevgili arkadaşlarım, bu teklifin -sayın grup başkan vekilimizin dediği gibi- 98 maddesinin 19 tanesi bu tekliften geri çekilmeli. Geriye kalan 79 madde “uyum yasaları” adı altında çok kısa bir sürede Genel Kurulumuzda kabul edilebilir ve geçirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, tabii kuşkusuz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetilen bir dönemden geçiyoruz. Bu sistemde sayısız kanun hükmünde kararname çıkarılarak düzenlemeler yapılmaktadır ancak şu anda görüşmekte olduğumuz Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde olduğu gibi, kanun hükmünde kararnamelerdeki eksiklikleri -burası çok önemli- ve yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Komisyonumuzda olduğu gibi, bu çatı altında çıkaracağımız bu kanun teklifleri ve maddeleriyle kanun yasallaşmalı ve yürürlüğe girmeli. Ama Komisyonda verdiğimiz bütün önergeler hiç dikkate alınmadan, sadece kamudan gelen bürokrat arkadaşlarımıza sorularak, onların düşüncesi alınarak Komisyonun oylamasına sunuldu. Bütün maddelerde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önergemiz var; inanıyorum ve tahmin ediyorum ki bu önergelerimizin çoğu yine Komisyon tarafından uygun görülmeyecek, Genel Kurul tarafından reddedilecek.

98 maddeye çıkan bu paket, torba yasa dayatmasıyla karşımıza, maalesef, bu şekilde gelmiştir. İçişleri Komisyonumuzun da 21 Kasımda yapılacak toplantısının -burası da çok önemli- Komisyon Başkanlığı yazısı üyelere 19 Kasım akşam saatlerinde ulaştırılmıştır. Komisyona davet yazısı geliyor fakat teklifin metni Komisyon üyelerine gelmiyor.

Sayın milletvekilleri, gerçekten yasama üyeleri olarak, milletvekilleri olarak buna karşı duruş göstermemiz hepimizin asli görevidir. Dolayısıyla oradaki ikazlarımızı yapmamıza rağmen, bir anda, teklifin sonuna gelindiğinde yani 94’üncü maddeye gelindiğinde 3 madde ilave önergesi geldi. Geçmişteki dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine ait yani sizlere ait olan Millî Saraylar tarafından yönetilen ve yönlendirilen başta kasır ve köşklerin devri Cumhurbaşkanlığına verilmişti. Ben, o dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üyesi olarak duruşumuzu sergilemiştim, karşı duruşumuzu anlatmıştım; “Millî Saraylar” isminden de anlaşılacağı gibi, bu hazinenin, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bu değerli menkul ve gayrimenkullerin bir siyasi hükûmete devredilmesinin son derece yanlış olduğunu söylemiştim. Ama Başkanlık Divanında yine oy çokluğuyla bu karar çıktı, bir anda TBMM’ye ait olan menkul ve gayrimenkuller ilgili Hükûmete ve Cumhurbaşkanına devredildi. Şimdi ne oldu? Biz haklı çıktık Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Biz o zaman dedik ki: “Bunlar devredilmemeli.” İktidar temsilcileri “Devredilmesinde bir sakınca yok.” dediler. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı bu menkul ve gayrimenkulleri Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etti. Şimdi, bu 3 madde birer imzayla Komisyonumuza geldi. Komisyonumuza Meclis Genel Sekreterliği tarafından herhangi bir bilgilendirme yapılmadan geldi, herhangi bir sunuş yapılmadı. Neyi geri aldık, neyi tamir, tadilat edeceğiz doğrusu bilmiyoruz. 3 madde teklife ilave edildi ve kabul edildi. Şimdi aklıma şu geliyor: Sarayın bütçesi bitti de geçmişte kullandığı bu menkul ve gayrimenkullerin tamir ve tadilatını Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptıracak, yaptırdıktan sonra da yeni hâliyle, yapılmış hâliyle tekrar geri mi alacak? Bunu sormadan geçemeyeceğim, Komisyonumuzun da buna cevap vermesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumuyla kabul edilen Anayasa değişikliklerinde en fazla savunulan temel argüman olarak, Anayasa değişikliklerinin güçler ayrılığı ilkesini pekiştirerek yasama ve yürütme erklerinin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmasını sağlayacağı söylendi. Yasama faaliyetlerinin yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle yapılacağı, bütçe yasaları hariç tüm yasaların milletvekilleri tarafından hazırlanıp teklif edilerek görüşüleceği ifade edilmişti. Bugün gelinen noktada, yasa tekliflerinin yürütme organının talimatıyla hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu görülmektedir. Yasa tekliflerinde milletvekillerinin imzasının bulunması, tekliflerin yasama organı üyeleri tarafından hazırlandığı anlamına gelmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce, içerikle ilgili, bakan ya da bürokratlar tarafından kamuoyuna maalesef açıklama yapılmaktadır. Komisyonda çoğunluğu bulunan partilere mensup üyeler bürokratların onaylamadığı hiçbir önergeyi maalesef kabul etmiyorlar.

Şunu da belirtmek isterim ki, Komisyon görüşmelerine Bakanlıklardan gelenler, genel müdür düzeyinde hiçbir bürokrat katılmayıp, ilgili birimlerin daire başkanı, hukuk müşaviri yani -buraya katılanları tenzih ediyorum ama- 3’üncü derecede, 4’üncü derecede, 5’inci derecede bürokratlardan oluşuyor.

Bugün burada konuşacağız. Neyi konuşacağız? Örnek veriyorum, Emniyet Teşkilatı Kanunu’nu konuşacağız. Emniyet Genel Müdürü burada mı arkadaşlar?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Neyi konuşacağız? Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nu konuşacağız. En yetkilisi burada mı arkadaşlar? Neyi konuşacağız? Türk Ceza Kanunu’nu konuşacağız, Dernekler Kanunu’nu konuşacağız, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu konuşacağız, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nu konuşacağız -maddeler var- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nu konuşacağız, hatta Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu konuşacağız, RTÜK’le ilgili kanunu konuşacağız ama maalesef bu birimlerin hiçbirinin genel müdürlük düzeyinde bir bürokratının olmadığını, Komisyonda da, Genel Kurulda da gözlemliyoruz.

Buna karşı duruş göstermemiz milletvekilleri olarak bizim asli görevimizdir. Yasa çıkarıyoruz arkadaşlar. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sorunu değil, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 600 milletvekilinin sorunu olarak görüyorum. Bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, devletimizin en köklü kurumlarından biri Emniyet teşkilatımızdır. Devletin ana kurumlarından biri olan Emniyet teşkilatına dair çıkarılan kanunları ısrarla, devamlı değiştirme yoluna gidiyoruz. Burada müdürlerin rütbe bekleme sürelerinden, para mükâfatı, takdirname, başarı belgesi, üstün başarı belgesi veya şerit rozet ödülleri gibi düzenlemeler var.

Yine, teklifin 11’inci maddesiyle, sayıları 4.208 olduğu bildirilen başpolis ve kıdemli başpolis memurlarının 45 yaş sınırı nedeniyle daha önce giremedikleri komiser yardımcılığı sınavına yaş sınırı kaldırılarak girmeleri sağlanmaktadır.

Evet, teşkilatımız bu yönüyle haklı olabilir ancak bizler Komisyonda dedik ki: Yazılı ve sözlü olarak yapılması konusunda karar verme yetkisi İçişleri Bakanlığına verilmektedir. Son yıllarda işe giriş, terfi ve benzeri nedenlerle kamuda yapılan sözlü sınavların -genellikle demiyorum- tamamı kayırmacılık amacıyla kullanılabildiğini, yapıldığını hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, komisyonlarda değerlendirme yazılı sınavda objektif olabilir ama sözlü sınavda objektif olmasının mümkün olmadığını hepiniz daha iyi biliyorsunuz. Israr ettik “Kamera karşısında bunlar yapılsın, ileride bir itiraz olduğunda bu kameralardan görüntü alınsın.” dedik ama Komisyonumuz verdiğimiz önergeyi kabul etmedi.

Değerli arkadaşlar, yine, biliyorsunuz, terörle mücadele sırasında alıkonulan ve kaybolan Emniyet teşkilatı personelinin ailelerinin her türlü sosyal hak ve yardımlardan yararlandırılarak mağdur edilmemeleri hususu devletimizin temel görevidir. Ancak, asıl mağduriyet, bu ailelerin ve milletimizin evlatları olan, Emniyet teşkilatının alıkonulan ve kaybolan personelidir. Terörle mücadele ve sınır ötesi operasyonlarda kaç personelimiz kayıptır? Kaybolma ve alıkonulma süreleri ne kadardır? Bu personelimizin en acil şekilde bulunmaları ve kurtarılmaları gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, gelelim seçim meydanlarına. Kısa bir süre önce mahallî idareler seçimini gerçekleştirdik. Bir buçuk yıl önce genel seçimi gerçekleştirdik. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bütün partilerin genel başkanlarının meydanlarda gümbür gümbür polislere, öğretmenlere, hemşirelere ve din görevlilerine verdikleri 3600 ek gösterge sözüne ne oldu? Halkımız iktidara yani Cumhur İttifakı’na görev verdi. Şimdi, başta polislerimiz, öğretmenlerimiz, hemşirelerimiz ve din görevlilerimize verilen 3600 ek gösterge sözü ne oldu arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Komisyona soruyoruz: Ne oldu? Seçimler biteli bir buçuk yılı geçti, meydanlarda büyük coşkularla verilen vaat gerçekleşmediği gibi herhangi bir çalışma olmadığı da bilinmektedir. Eğer iktidar sözünü yerine getiremiyorsa kamuoyunun önüne çıkıp başta polislerimizden, öğretmenlerimizden, hemşirelerimizden ve din görevlilerinden özür dilemelidir, özür dilemelidir, özür dilemelidir! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, teklifimizin 14’üncü maddesini, doğal afet yaşayan bölgelerimizde -her defasında geçici bir madde ekleyerek- doğal afet yaşayan vatandaşlarımıza gerekli yardımların yapılabilmesini kapsayacak şekilde düzenleyip yasalaştırmamız gerekmektedir. Geçici tedbirlerin yanında, ülkemizin doğal afetlere maruz kalacağı hususları tespit ederek köklü ve kalıcı tedbirler almamız gerekiyor. Ülkemizin büyük bir kısmı deprem kuşakları üzerinde bulunmaktadır. İlgili Bakanlık ve kuruluşlar geniş kapsamlı bir çalışma yaparak, illerimiz, ilçelerimiz, hatta ve hatta köy merkezlerimiz dâhil olmak üzere deprem haritası uygulamada kullanılır hâle getirilerek belediyelerle beraber yerleşim alanlarının ve kriterlerinin oluşturulması gerekmektedir. TOKİ afet olmadan riskli bölgelerde devreye girmelidir, yeterince gerekli önlemler alınmazsa Allah korusun olası bir Marmara depremi ülkemiz için bir beka konusu olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Jandarma Genel Komutanlığının -biraz hızlandırmam gerekiyor, zamanım yetmeyecek gibi gözüküyor- ve Sahil Güvenlik Komutanlığının İçişleri Bakanlığına bağlanması doğrultusunda uyum maddeleri vardır, bunları destekliyoruz. Ancak, on yedi yıldır AKP iktidarı döneminde gördük ki bu “özelleştirme” veya “kiraya verme” adı altında tamamı veya hisseleri satılan, ülkemiz için hayati önem taşıyan yerlerimiz vardı. İşte, PETKİM gibi, TÜPRAŞ gibi, TELEKOM gibi, ERDEMİR gibi, TEKEL gibi, demir çelik işletmeleri gibi, ASELSAN gibi, HAVELSAN gibi, tersaneler, Galataport, otoyollar, Sabiha Gökçen gibi birçok tesisin özelleştirildiğini biliyorsunuz. Hatta ve hatta “özelleştirme” adı altında bu ihaleleri alan kişi ve firmalara kamu bankaları tarafından kredi yöntemiyle hangi desteklerin verildiğini de biliyorsunuz. Dolayısıyla AKP iktidarının bu konuda sabıkası olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan, başta birliklerin içerisindeki sosyal tesislere “özelleştirme” adı altında “kiraya verme” adı altında aynı uygulamayı getiren bir kanun maddesiyle karşı karşıyayız. Komisyonumuzda bunu ısrarla söyledik, maalesef uygun görülmedi, kabul edilmedi.

Diğer bir konu, jandarma uzman çavuşlarımızın… Yine hepinizin bildiği üzere subayların, astsubayların, Emniyet teşkilatı mensuplarımızın okul süreleri görev süresi olarak sayılıyor yani okulda bir yıl, iki yıl, üç yıl, beş yıl, kaç yıl okumuşsa görev süresine dâhil ediliyor. Bu konuda bir mağduriyet yaşanmaktadır. Komisyon temsilcimizin de konuşmasını az önce dinledim. Madde geldiğinde hiç siyasi parti ayrımı yapmaksızın bir önergeyle bunu çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, teklifin 47’nci maddesinde 3055 sayılı Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanların Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun’la ilgili bir madde var. Bu madde geldiğinde detaylı olarak konuşacağız, zamanımız yetmediği için ayrıntıya girmiyorum. Bu hakların devredilmesinin de doğru olmadığını Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak biraz da mahallî idarelerle ilgili yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, büyükşehir Türkiye’de ilk İstanbul ve Kocaeli’de “bütünşehir” kavramı altında başlamış, sonra sayısı 31’e kadar çıkmıştır. Büyükşehir Kanunu’yla, 31 büyükşehir belediyemiz bulunmaktadır. Teklife baktığımızda, mahalli idareler ile halkın seçtiği, milletin seçtiği belediye başkanlarının yetkisi noktasında veya görev alanları konusunda hiçbir maddenin olmadığını gözlemledik. Şimdi, temelde, büyükşehir belediyelerimizin karşılaşmış olduğu ciddi sorunlar var. Bunlardan bir tanesi, 6360 sayılı Kanun’la kaldırılan köy muhtarlığı tüzel kişiliğinin yeniden kazandırılması, tarımsal sulama tesisleri ve işletmeleri ve bu tesisler için gerekli ödenek ihtiyacının kurulması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Tüzün sözlerinizi.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Büyükşehir belediyelerimizin bu ve buna benzer ciddi sorunları olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, kamuoyunda konuşulan, yerel yönetimler tarafından konuşulan bir temel konu daha var. Sayın Komisyon Başkanına Genel Kurul huzurunda seslenmek istiyorum: Parti mutfağınızda veya Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünde 31 büyükşehrin dışında 50 tane ili bütünşehir yapma noktasında bir çalışmanız var mı, yok mu; bunu Genel Kurulda açıklamanızı bekliyoruz. Geri kalan yani 50 il belediyesiyle, bütünşehir kanunuyla ilgili bir çalışmanız var mı, yok mu; bununla ilgili düşüncenizi ifade etmenizi bekliyoruz.

Yine, il belediyelerinin en büyük sorunlarından bir tanesi İller Bankası katkı payıyla merkeze bağlı nüfusuna göre yapılan yardımlar. Bu, yaz aylarında nüfus artışı gösteren illerin katkı paylarının artırılması gerçekten doğru olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen son sözlerinizi.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Ülkemizin birçok yerindeki bu sıkıntıları da biliyoruz ve bu sıkıntılarla karşı karşıya kalan belediye başkanlarımız var.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Çok kısa bir süre önce yerel seçim yaptık, mahalli idareler seçimi gerçekleştirdik. Benim seçim bölgem olan Bilecik ilinde, başta il belediye başkanlığını kazandık, ilçe belediye başkanlıklarını kazandık. Yapılan uygulamaların ne kadar yanlış olduğunu kısaca anlatmak istiyorum: Biliyorsunuz, TYP dediğimiz ödenek talebi yani Toplum Yararına Program, bu, İŞKUR tarafından çalıştırılan işçilerin yaptığı ödeneklerle ilgili. Bakınız, 11 belediyesi olan bir ilin milletvekiliyim. AKP’li ilçe belediye başkanlarının TYP’den istediği yani Toplum Yararına Program’la ilgili istediği işçi sayısı, kontenjan sayısı anında yerine getirildi, anında, Cumhuriyet Halk Partili olan Bilecik Belediye Başkanının 130 olan kontenjan sayısı maalesef İŞKUR tarafından onaylanmadı. Yine, aynı şekilde, Bozüyük Belediye Başkanının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – …80 tane olan kontenjan sayısı yerine getirilmedi. Bu konuyu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Genel Kurulun dikkatine sunuyor, önümüzdeki maddelerde yine konuşacağımızı ifade ediyorum. Kanunun bizim istediğimiz ve milletimizin istediği yönüyle kabul edilmesini talep eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz Sayın Faruk Sarıaslan’ın.

Buyurun.

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadına şiddeti nefretle kınıyorum. AK PARTİ sıralarından bir milletvekili arkadaşımız “Kadınlar bize emanettir." dedi, bu lafı da şiddetle kınıyorum. Neşet’in tabiriyle “Kadın insandır, biz de insanoğluyuz.” diyorum.

EROL KAVUNCU (Çorum) – Peygamberimiz de “Emanettir.” diyor, biz de ona inanıyoruz sen inanmasan da.

FARUK SARIASLAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Fetullahçıların devlet içinde örgütlenmesine izin verilmesi sonucu birçok kumpas davasıyla karşı karşıya kaldı. Fetullahçıların içerisinde yer aldığı onlarca olay Türkiye'nin kaderini değiştirdi. Son olarak da 15 Temmuz darbe girişimiyle yüzlerce vatandaşımız şehit oldu, binlerce insanımız yaralandı. Bu olaylardan sonra ülkede demokrasi ciddi yaralar aldı. Türkiye'de herkes örgütün devlet içerisinde nasıl yükseldiğini, güç sahibi olduğunu biliyor; bu, biliniyor. Üzülerek söylüyorum ki devleti yönetenler bunlardan ders almamış gözüküyor. Bu terör örgütünden boşalan yerlere başka tarikat mensupları yerleştiriliyor.

Bir konuya dikkatinizi çekmek isterim. Daha önce FETÖ terör örgütü içerisinde yer alan ve deşifre olmamış kişiler başka cemaat ve yapılara sızarak kendilerine yeni yaşam alanı bulup kripto FETÖ’cüleri oluşturmaya başladı. 17-25 Aralıktan sonra FETÖ terör örgütüne yönelik tüm bürokraside başlayan temizlik sonucu farklı tarikatlar devlet içerisinde kadrolaşmaya başladı. Bu gruptan “Okuyucular” “Yazıcılar” “Menzilciler” gibi tarikat mensuplarının Emniyet teşkilatı içerisinde örgütlenmeye başladıkları kamuoyu tarafından ve hatta devlet tarafından biliniyor. FETÖ’den doğan boşluğun Emniyette yapılan tayinlerle Menzilciler tarafından doldurulduğu, bu grubun gücünü giderek Emniyet teşkilatında hissettirdiği bilinmekte, bu durum da teşkilat içerisinde huzursuzluk yaratmaktadır.

İşte, size bir gazete haberi: “Malum, Türkiye’de Menzil cemaati -ben pek anlamam cemaatlerden- Adıyaman’daki Semerkand grubu ve Eskişehir’deki Buhara grubundan oluşuyor. Liderleri farklı olan bu 2 grup, Emniyetteki görevlendirmeler sonrasında birbiriyle ters düşmeye başladı. Emniyetteki atama ve terfilerde Semerkand grubunun referanslarına olumlu yanıt verildiği, Buhara grubunun taleplerinin yerine getirilmediği söylentileri bu teşkilatı yıpratıyor.”

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Yok öyle bir şey, yok, yok. Nereden duyuyorsun, nereden duyuyorsun?

FARUK SARIASLAN (Devamla) – Buraya gelirsin, cevabını verirsin.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – - Gelip oradan da cevabını vereceğim.

FARUK SARIASLAN (Devamla) – Bu tarikatçı grupların devlet içerisine nasıl yerleştirildiğine dair kitaplar yazılıyor, kitaplar.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Kim yazıyor o kitapları, kim yazıyor?

FARUK SARIASLAN (Devamla) – FETÖ terör örgütüne üye olmaktan dolayı yurt dışına çıkış yasağı konulanlar hâlen bu ülkede dekanlık yapıyor. İçişleri Bakanlığının bütçesi görüşülürken Sayın Bakan “Bana teşkilatta 1 tarikat mensubu gösterin, Bakanlıktan istifa ederim.” dediğinde zamanın Adalet Bakanının sözleri aklıma geldi -şimdi Mecliste pek göremiyorum kendisini- o da diyordu ki: “Benim Bakanlığımda 1 kişi dahi FETÖ’cü, terör örgütü…” “Terör” değil tabii “Fetullahçı göremezsiniz.” diyordu. O dönemdeki hâkimlerin yüzde 80’i Fetullahçı çıktı; Sayın Bakana buradan hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, bizim sütten ağzımız yandı, bu ülkeyi sevenler olarak söylüyorum, yoğurdu üfleyerek yememiz lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Devleti yöneten iktidar geçmişte yaşanan acı tecrübelerden hiç ders almamış gözüküyor. Tarikat liderlerinden talimat alan, aklını tarikat liderine kiraya veren onlarca Emniyet üst yöneticisinin, bol yıldızlı askerlerin ülkeyi ne hâle getirdiğini yaşadık, gördük. Hâlâ devlet bu satılık beyinlerden nasıl kurtulacağının mücadelesini veriyor. Aynı hataları yaparak farklı sonuçlar alamayız. Yapılan atamalarda devletten yana taraf olan, emir ve talimatları devletten alan, Atatürk ilkelerine bağlı teşkilat mensuplarından olunması dikkatlice incelenmeli. Bu bir zorunluluk hâline gelmiştir.

“Hata yaptım, halkımdan ve Allah’tan af diliyorum.” “Kabul ediyorum, ahmaklık yaptım yeniden.” dememek için, Emniyet teşkilatı gibi silahı ve üniforması olan devletin en önemli kurumlarından birisinde yapılan görevlendirmelerin cemaat, tarikat gibi grupların referansıyla değil kurumsal liyakat ve kıdeme göre yapılması, kurumun güçlenmesi, saygınlığının artması açısından da ülkenin geleceği ve demokrasinin güçlenmesi açısından da faydalı olacaktır.

Cumhuriyet Halk Partili rahmetli Kamer Genç, FETÖ terör örgütünün devletin içerisine nasıl sızdığını, ülkenin başına nasıl bela olacağını Meclis kürsüsünden, bu kürsüden söylediğinde AK PARTİ sıralarından üstüne nasıl yüründüğü hafızalardan silinmemiştir. Yapılan eleştirileri dinlemek, onlardan faydalanmak yerine “Her şeyin en iyisini ben bilirim.” anlayışının ülkeyi ne tür felaketlere götürdüğünü yaşayarak gördük, görüyoruz. Çok yakın bir geçmişte orduyu, yargıyı, polisi, eğitim kurumlarını ele geçiren tarikat görünümlü, emperyalizmin taşeronu bir hain örgütün nasıl Türkiye’nin bağımsızlığını ve demokrasisini yok etmeyi denediğini hep birlikte gördük, yaşadık. Üstelik, bizim gibi düşünenlerin yıllardır bu örgütün ihanet potansiyeline dikkat çekmesine rağmen, ülkeyi yönetenlerin yönlendirdiği geniş kitleler, altını çizerek bir daha söylüyorum, ülkeyi yönetenlerin yönlendirdiği geniş kitleler ihanet girişimi öncesine kadar bu örgütü kamusal kaynakları da kullanarak destekleyip büyütmüşlerdir.

Bugün acıyla ve ızdırabla görmekteyiz ki, bırakınız tarihi, dün yaşananlardan ders çıkarmayan yönetim anlayışı bu kez başka tarikat oluşumlarının devleti parsellemesine, tıpkı yakın geçmişte FETÖ terör örgütüne yaptıkları gibi destek vererek ya da zımni oranda destek vererek seyretmektedirler. Peki, bunu yaparken bugünlerde beslenip büyütülen tarikat oluşumlarının, yarın bu tür yapıları allayıp pullamaya pek hevesli emperyalist odaklarca kullanılmayacağını nasıl garanti ediyorsunuz? Üzerinde yaşadığımız birçok millet ve medeniyete mezarlık eden bu topraklar, ancak güçlü olduğumuz takdirde vatanımız olmaya devam edecektir. Bu coğrafyada zayıf düşmek, yok düşmekle eş anlamlıdır. Bu nedenle güçlü olmak ve güçlü kalmak zorundayız. Güçlü olmak için de gençlerimizi ve geleceğimizi, sömürü odaklı tarikatlarda değil, bilim ve fen kaidelerinin geçerli olduğu kurumlarda yetiştirmeliyiz, sanat alanında yükseltmeliyiz. Bunun için de her türlü particilik mülahazalarından aşarak, arınarak tarikatlardan siyasi rant devşirme âcizliğinden sıyrılıp cumhuriyetin kuruluş değerlerine ve özellikle laiklik ilkesine sımsıkı sarılmalıyız. Bu, siyasetçiler başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan hepimizin, aydınlarımızın, bütün siyasi partilerin sorumluluğudur.

Değerli milletvekilleri, sözlerime Ali Şeriati’nin şu sözleriyle son vermek istiyorum: “Din kendi alanında muteber bir kurumdur. Siyaset de kendi alanında muteber bir kurumdur. Ancak din ile siyaset iç içe geçtiğinde ortaya dünyanın en etkili zehri çıkar.”

Bu zehirden kurtulmak için bu Mecliste hepimizin dikkatli olması gerekir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz, Sayın Kemal Çelik’e aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunla, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve teşkilat yapısından çıkarılarak silahlı genel kolluk kuvveti statüsü kazanmıştır. Bu değişiklikle doğrudan ve her yönüyle İçişleri Bakanlığının bağlı kuruluşu hâline gelen Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının, Genelkurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleriyle seferberlik ve savaş hâli dışında herhangi bir bağı kalmamıştır. Yani, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na tabi Silahlı Kuvvetler artık, bundan sonra İçişleri Bakanlığına bağlanmış, İçişleri Bakanlığının kanunları çerçevesinde yürütülecektir.

Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğümüze teknik bazı haklar getirilmiş. Güzel bir çalışma yapmış arkadaşlarımız. Emniyet Genel Müdürlüğümüz açısından önemli bir gelişmedir.

Yine, Göç İdaresi, tabii, ülkemiz açısından çok önemlidir. Yeni bir göç yönetimine sahip bir ülkeyiz artık ve bu konuda da ciddi çalışmalar yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, küresel düzeyde politika yürüten bir ülkedir yani hem bölgesel hem küresel düzeyde politika yürüten bir ülkedir. Bu coğrafi ve stratejik konumunun gereği de böyledir. Yani Türkiye artık “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde barışı sağlamak, huzuru temin etmekle görevlidir. Onun için, Türkiye’de İçişleri Bakanlığı daima önemlidir. Eğer bir ülkede huzur ve güvenlik yoksa devlete itimat, devlete güvenilirlik yoktur ve o ülkenin gerçekten ciddi sıkıntıları vardır. Bu nedenle, İçişleri Bakanlığı da stratejik akıl ve stratejik plan doğrultusunda çalışmalarını yürütmektedir.

Değerli arkadaşlarım, terörle mücadeleye baktığımız zaman, İçişleri Bakanlığının gerçekten çok başarılı bir noktaya geldiğini görüyoruz. Şimdi, hep geçmişi düşündüğümüz zaman, terör örgütlerinin nasıl oyuncağı hâline geldiğimizi hiç unutmayalım. Yani aynı ortak akıldan emir alan terör örgütlerinin sırayla, Türkiye’yi nasıl kan gölüne çevirdiklerini, kitlesel eylem yaptıklarını hiçbir zaman unutmayalım. PKK ve DEAŞ terörlerini unutmayalım. Tabii ki bunlardan önce de terör örgütü FETÖ gerçeğini anlatalım.

Şu anda, gerçekten, İçişleri Bakanlığı ve AK PARTİ iktidarları sayesinde, FETÖ’yle mücadelede Emniyet teşkilatımız FETÖ’den arındırılmıştır. FETÖ’den arındırılmış Emniyet teşkilatımızın kaydettiği başarı ortadadır. Bugün Türkiye’de huzur ve güven hâkimdir.

Şimdi, kısaca bir iki örnek vereyim. Şimdi, burada, bakıyorsunuz, bir kısım arkadaşımız PKK’yı lanetlemiyor, bir kısmı da DEAŞ’ı; böyle durumlar var. Hâlbuki PKK da DEAŞ da FETÖ de ortak akılla hareket eden bir terör örgütüdür.

Şunları unutmayalım: 17 Şubat 2016’da Merasim Sokak’taki PKK terörünü, eylemini; 13 Mart 2016’da Kızılay’daki PKK eylemini, kitlesel eylemi; 12 Mayıs 2016’da Diyarbakır’ın Sur ilçesinin Dürümlü mezrasındaki katliamı, PKK katliamını; 10 Aralık 2016’da Beşiktaş’taki PKK katliamını; 17 Aralık 2016’da Kayseri’deki PKK katliamını; bunları hiç unutmayalım. Tabii, bir şeyi daha unutmayalım, DEAŞ’ın saldırılarını da unutmayalım. 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da başladı DEAŞ’ın saldırısı. Nereye saldırıyor? Türkiye’ye. PKK nereye saldırıyor? Türkiye’ye saldırıyor, bizim insanlarımızı hedef alıyor, Türk kökenli, Kürt kökenli, Arap kökenli vatandaşlarımızı hedef alıyor. 20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa Suruç’taki DEAŞ eylemini hiç unutmayalım. Bakın, hep 2015’ten, 2016’dan bahsediyorum. 12 Ocak 2016’da Sultanahmet’teki Alman turistlere yönelik eylemi unutmayalım. 19 Mart 2016’da İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki İsraillilere yönelik eylemi unutmayalım. Haziran 2016’da Atatürk Havalimanı’ndaki eylemi unutmayalım. Yani kısaca geldiğimiz nokta nedir? Ortak emirle hareket eden FETÖ, DEAŞ ve PKK/PYD eylemleri vardır. İşte İçişleri Bakanlığı ve özellikle bu son dönemlerde, 15 Temmuzdan sonra, İçişleri Bakanlığımızı gerçekten tebrik etmemiz lazım, şahsında Sayın Süleyman Soylu’ya teşekkür etmemiz lazım, şükran borcumuz var.

Şimdi, terörle mücadelede önce yurt içinde huzuru sağladık, yurt içinde terörü bitirdik, Allah’a şükürler olsun ki. Bölge halkı, Kürt halkı gerçekten, İçişleri Bakanlığının, FETÖ’den arındırılmış İçişleri Bakanlığı teşkilatlarının yani Emniyet Genel Müdürlüğünün, Jandarma Genel Komutanlığının ve Sahil Güvenlik Komutanlığının fedakâr çalışmasını unutmasın. FETÖ’den arındırılmış diyorum, biraz önce arkadaşımız hep bu teşkilatları burayla özdeşleştirdi. Evet, geçmişte şu olmuş, bu olmuş ama şu anda FETÖ’den arındırılmış bir teşkilat var ve Türkiye’de huzur ve güveni sağladı; Kürt halkı da Türk halkı da Arap kökenli vatandaşlarımız da minnettardır.

Değerli arkadaşlarım, şunu da unutmayalım: Tabii, terörle mücadelede terörün kaynağına inmediğiniz sürece başarılı olamazsınız, bu mümkün değildir. Uyuşturucuyla mücadelede de bizim güvenlik kuvvetlerimiz son derece başarılı olmuştur. PKK’nın en önemli gelir kaynağı olan uyuşturucuyla mücadelede de çok önemli mesafeler aldık. Örneğin, Afrin; Afrin’i unutmayın. Afrin’le ilgili bazı yanlış şeyler söylüyorlar ama Afrin, PKK’nın uyuşturucu atölyelerinin bulunduğu bir yerdi; en büyük gelir kaynağını, uyuşturucuları, hapları imal ettikleri, Orta Doğu’ya ve Avrupa’ya sundukları yerdi ama şimdi, Allah’a şükürler olsun ki, terörü kaynağında kurutma stratejimiz sayesinde, bugün sınırımızın güneyinde de huzur ve güven vardır. Yani bunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. Türk halkı, gerçekten güvenlik kuvvetlerimizle övünebiliriz.

Tabii ki özellikle bölgedeki Türkler, Kürtler ve Araplar bizim akrabalarımızdır ve onlar için bu mücadeleyi veriyoruz, şehitlerimiz onlar için vardır. Biz her zaman Kürtlerin yanındayız, Türklerin yanındayız, Türkmenlerin yanındayız, oradaki Arap kökenli insanların yanındayız. Türkiye bir bölgesel güçtür, Türkiye bir küresel güçtür; bu böyle biline. Biz bir küresel gücüz artık. Bir baro yetkilimizin söylediği gibi, Türkiye, artık, küresel bir güç olmaya alışmalıdır, biz küresel bir gücüz. Bunu bazıları beğenmeyebilir ama biz bir küresel gücüz, bunu görmek lazım. Artık, terör örgütlerinin arkasındaki güçler de yavaş yavaş çekilmeye başladı, bunu da görmemiz lazım. Çekilecekler çünkü yanlış içerisindeler. Yanlış yönlendirmeler, yanlış stratejilerin devri kapanmıştır; artık, bundan sonra, Türkiye, bir küresel güç olarak, bir bölgesel güç olarak ne gerekiyorsa yapacaktır çünkü güçlü bir Silahlı Kuvvetleri vardır, millî ve yerli silahları vardır çünkü güçlü bir iç güvenlik teşkilatı vardır, jandarması vardır, polisi vardır ve FETÖ’den arındırılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifiyle Emniyet teşkilatımız için gerçekten çok güzel düzenlemeler yapılıyor. Onun için biz minnettarız. Gerçekten, Göç İdaresiyle ilgili düzenlemelerimiz var, özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerimiz var, Türk vatandaşlığından çıkan anne ve babalarla ilgili düzenlemeler var, ihracatçılarımızın rekabet gücünü artırmak için pasaportlarla ilgili düzenlemeler var, derneklerle ilgili düzenlemeler var -ki bunlar Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan sistemdir- gazi ve şehit gibi kutsiyetlerimizin de dernek isimlerinde kullanılmamasıyla ilgili düzenlemeler var.

Tabii, çok önemsediğim bir düzenleme daha var, o da şudur: Radyo ve televizyonlarda, ayda en az doksan dakika süreyle yapılan uyarıcı ve eğitici mahiyetteki yayınlar arasına uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, trafik, yol ve yolcu güvenliği, suçun önlenmesi, afet yönetimi, nüfus hizmetleri, göç yönetimi ve düzensiz göçle mücadele gibi konular eklenerek bu kapsamdaki mücadelelerin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Buna çok önem verdiğimizi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

Buyurun.

KEMAL ÇELİK (Devamla) – Kısacası güvenlik kuvvetlerimizin başarısına ve bazı dengesizliklerin giderilmesine katkıda bulunacak, güvenlik kuvvetlerimizin başarısını sürdürmesine, Jandarma Genel ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının tam bir iç güvenlik teşkilatı olmalarına yol açacak bu düzenlemenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde soru yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Aytun Çıray’ın.

Buyurun Sayın Çıray. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha bir torba kanun düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Bu seferki torba kanunun özelliği büyük ölçüde İçişleri ve Emniyet mevzuatında bir dizi teknik düzenlemeyi içermesi. Bu düzenlemelerin önemli bir bölümü, ilgili kurumların daha etkin ve etkili işleyişini sağlamayı hedefleyen terfilere, ödüllendirmelere ve yaptırımlara dair düzeltmeler ve netleştirmeler izlenimi veriyor. Bu açıdan, ilk bakışta çok keskin bir eleştirinin konusu değildir. Ancak her torba kanunda olduğu gibi araya serpiştirilen birtakım maddelerin de olduğunu ifade etmeliyiz. Bu konuda dikkatinizi çekmek isterim, özellikle iktidar partisinin. 22’nci ve 32’nci maddeler Sahil Güvenlik ve Jandarmaya ait sosyal tesislerin ve kantinlerin, diğer merkezlerin ihalesiz kiraya verilmelerine imkân tanıyor. Bunun ortadan kaldırılması lazım.

Değerli milletvekilleri, artık 18’inci yılına girmek üzere olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının alametifarikası, bitmez tükenmez bir rant ihtirasıdır. Rövanşist bir ideolojik fanatizmle, sözüm ona, meşrulaştırılmaya çalışılan bu bitmez tükenmez ihtiras, maalesef, Türk milletinin doksan altı yılda büyük fedakârlıklarla ortaya çıkardığı bütün varlıkları âdeta tamamen bitirdi. Elde avuçta yenecek, tüketilecek fazla bir şey kalmadı. Nesnesi kalmayan hırslarsa çok tehlikelidir, hem mukadder sonu hem de milletin uyanışını hızlandırır. Dolayısıyla, sarayda somutlaşan AKP iktidarı son bulup bu yüce çatı, 21’inci yüzyılın koşullarında Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden o kurumsal anlamı ve fonksiyonları içinde yeniden rejimin merkezine yerleştiğinde, şüphesiz, kaybedilen varlıkların hesabı sorulacaktır.

Değerli milletvekilleri, milletimiz, uğratıldığı ekonomik, sosyal ve siyasi kayıpların muazzam bir boyutunu işte o zaman görecektir. Geride bıraktığı on yıllarda geleceğin medeni dünyasından on yıllarca geride kaldığını, âdeta kasıtlı ve bilinçli olarak geriye düşürüldüğünü üzüntü ve kederle karışık kolektif bir uyanışla kavrayacaktır. Bu idrak ve kavrayış şüphesiz, tarihimizin en keskin sorgulama ve öz hesaplaşmasını birlikte getirecektir. Bir millet, “Aldatıldım.” “Kandırıldım.” yalanlarıyla aldatılıp kandırılarak yönetmeyi bir marifet sayıp kötü bir alışkanlık hâline getirenlerden elinden alınmış müreffeh geleceğin hesabını mutlaka soracaktır çünkü “insan” dediğimiz varlığın tabiatı böyledir, fatura er geç önüne konulur, gerekli ödemenin hem de faiziyle yapılması mutlaka istenir.

Değerli milletvekilleri, hemen belirtmeliyim ki tarihte ahlaki ve siyasi olarak hakkını istemek çok doğru ve gerçek bir taleptir. Dolayısıyla son noktası konulduğunda aşağı yukarı yirmi yılı bulmuş olacak olan iktidar ve unsurları, kendileri için çok yakıcı olabilecek bu sosyal, siyasi, kolektif talebi ortaya çıkaran gerekçelerle birlikte anlatacaktır.

Değerli arkadaşlar, nedir yüzleşmeniz gereken gerçekler? Bakın, sarayda somutlaşan AKP iktidarları, rahmetli Bülent Ecevit Başbakanlığındaki üçlü koalisyon hükûmetinden, 57’nci Hükûmetten uçuşa geçmeye hazır, bütün yapısal tedbirlerin alındığı bir ekonomi devralmıştır, Türkiye devralmıştır. Kendisi başlı başına bir proje olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları ilk beş yılında ekonomik bakımdan uçuşa geçmiş bu Türkiye'nin imkânlarından akıllıca istifade etmişlerdir, başarıyı da kitlesel ve kesintisiz bir propagandayla kendisine mal etmeyi çok iyi becermiştir. Gelişmiş ekonomilerin özellikle 2008 ve 2010 yılları içinde düştükleri krizden modern tarihteki en büyük parasal genişleme politikalarıyla çıkmak istemeleri Türkiye’de hiçbir cumhuriyet hükûmetine nasip olmamış ucuz para bolluğunu getirmiştir. Böylece, Türk milleti bir zenginleşme duygusu yaşamış, Türk lirasının değerini dolara eşitlemenin eşiğine gelmiştir. Bu, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları için büyük bir fırsattı ancak ideolojik rövanşizmle bütünleşmiş bir dar grup çıkarcılığı bu fırsatları heba etmekle kalmayıp tarihimizin en korkunç krizinin yollarının döşenmesine yol açtı. Daha fecisi, bir milletin geleceğinden yani gençlerinden onların geleceklerini aldı; onların hayallerini, rüyalarını, ideallerini, mutluluk arayışlarını, geleceksizlik kâbusuyla sarmalayıp korku duvarlarıyla kuşattı. Yirmi yıl önce, AKP iktidarları başladığında Türkiye gençlerine umut vadeden bir ülkeydi, demografik kompozisyonumuz bize doğal bir sıçrama için büyük imkân sunuyordu ama şimdi hâlimize bakın.

Sayın Cumhurbaşkanı muhalefetin “Bin Türk lirasının altında emekli maaşı alanlar var.” eleştirisine “Yalan söylüyorlar, bin liranın altında emekli maaşı alan kimse yok.” diye cevap verdi. Velev ki öyle olsun, 100 binlerce emeklimiz bin liranın altında değil, bin lira emekli maaşı alıyor olsunlar, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları bundan gurur mu duyacaklar?

Bugün TÜRK-İŞ açlık sınırını ve yoksulluk sınırını açıkladı, her ay yaptığı gibi. TÜRK-İŞ’in yaptığı açıklamaya göre, açlık sınırı 2.103 lira, yoksulluk sınırıysa 6.850 lira. Şimdi, önümüzdeki günlerde Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanacak ve asgari ücreti tekrar tespit edecek. Türkiye'nin asıl gündemi işte bu, geçim ve asgari ücret. Bakınız, eğer TÜRK-İŞ’in tespit ettiği bu parametreleri ele alacak olursak, 2.103 lira açlık sınırıysa ve 6.850 lira yoksulluk sınırıysa, hadi diyelim yoksulluk sınırının yarısını verin, 3.425 lira verin; hadi o da olmadı, 3 bin lira verin. Eğer Türkiye'de asgari ücret 3 bin liranın altında olursa bu insanları yine açlığa mahkûm edeceksiniz. Millet hakkını aramalı. Bu para nereden bulunacak diye kimse sormamalı. Bu paranın kaynakları belli. Bu bütçede 10,5 milyar lira -eski parayla 10,5 katrilyon lira- şehir hastaneleri, paralı otoyollar ve paralı köprüler için para kondu. Alırsınız onlardan, 5 müteahhitten, verirsiniz işçiye. Bunu yapamıyorsanız da işçinin ve emekçinin karşısına çıkacak gücü kendinizde bulamazsınız.

Değerli arkadaşlar, Türk milletinin maruz bırakıldığı geleceksizlik ufkunu ortadan kaldırmak, inşallah, bizim işimiz olacaktır. Refah ışığıyla aydınlatılacak, somut gerçeklerin ortaya konduğu, somut projelerin ortaya konduğu bir Türkiye idealimiz var. Bunu nasıl yapacağız? Her şeyden önce milletimizin aklını sahte suni gündem yapılandırmalarıyla bulandırmak isteyen iktidar odaklarının, yandaşlarının oyununa gelmeyeceğiz. “Kaynak” deyince onun bunun kaynağını değil, milletin geçiminin kaynağını soracağız. Onun üzerine tartışacağız.

Değerli arkadaşlar, aslında tümüyle milletin cebinden ödettikleri 2 köprü, 1 tünel ile şehir hastanelerinin, esasen Osmanlı’yı ekonomik olarak batıran kapitülasyonların bugünkü versiyonları olduğunu söylemeliyiz. Edirne’den Hakkâri’ye, Kars’tan Muğla’ya kadar karış karış bunları anlatacağız. Dolayısıyla rayından çıkarılmış olan hem dış politikayı hem de ekonomiyi tekrar rayına getirmek için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Milletimizin kendi geleceğinin ve refah umutlarının karartılmasına izin vermeyeceğiz.

Hepinize saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ümit Yılmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci kısmı üzerine söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Emniyet Teşkilatı Kanunu, Jandarma Teşkilat Kanunu, Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu başta olmak üzere birçok kanunda değişiklik öneren bu kanun teklifiyle, İçişleri Bakanlığına bağlı birçok kurum ve kuruluşu doğrudan ilgilendiren değişikliklere gidilmektedir.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişin yanı sıra 2016 yılında İçişleri Bakanlığına devredilen Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığının uyumu açısından ilgili kanunlarda değişiklik ihtiyacı olduğu açıktır. Getirilen kanun teklifiyle İçişleri Bakanlığına bağlı teşkilatlar arasında uyum sağlamak hedeflenmiş olsa da bu konuda yeterince mesafe alınamamıştır. Özellikle İçişleri Bakanlığı gibi ülkemizdeki tüm vatandaşların yanı sıra 5 milyon 74 bin sığınmacıyı doğrudan ilgilendiren ve terörle mücadele konusunda en önemli bakanlıklardan biri olan İçişleri Bakanlığının kurumları ve personeli arasında çalışma barışının sağlanması çok önemlidir. Çalışma barışının sağlanabilmesinin en önemli şartıysa “eşit işe eşit ücret” ve “eşit sosyal haklar”dan geçmektedir.

Bu açıdan bakılınca, getirilen teklifte, AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisinin seçim programlarında bulunan ve Emniyet teşkilatının dört gözle beklediği 3600 ek gösterge hakkı yoktur. 3600 ek gösterge problemi sadece Emniyet teşkilatının değil, Bakanlığa bağlı çalışan müdürler, şube müdürleri, mahallî idarelerin daire başkanları ve uzman çavuşları da yakından ilgilendirmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifinde ek göstergeler tüm hizmet sınıfları için makam sırasına göre yeniden belirlenmiştir. Dileğimiz bu düzenlemenin gündeme alınarak bir an önce yasalaşmasıdır. Sayın İbrahim Kalın ve Ömer Çelik’in bu konuda çalışma yapması oldukça umutkârdır.

Değerli milletvekilleri, hain terör örgütü FETÖ’nün ele geçirmeye çalıştığı kurumların başında gelen Emniyet teşkilatından, 15 Temmuz tarihinden bugüne 31 bin kişiye yakın personel ihraç edilmiştir. Bakanlığa bağlı diğer teşkilatlardan ihraç edilenlerle beraber bu sayı 39 bin kişiye ulaşmıştır.

Bu teklifle Emniyet teşkilatında görevli müdür ve amirlerin görev süreleri uzatılarak yetişmiş personel kaybının önüne geçilmeye çalışılmıştır. İhraç edilen personel sayısı göz önünde bulundurulduğunda, hizmetlerin aksamaması için bu, doğru bir yaklaşımdır. Ayrıca, Polis Akademisinden mezun amirler ile memurluktan amirliğe geçen üniversite mezunu amirlerin (A) grubu amir sayılması doğru, ancak eksik bir uygulamadır. Zira, teşkilatın içinde yetişen, teşkilat işleyişini iyi bilen ve uzun süren eğitimler almış, sınavları başarıyla tamamlamış amirlerin geçmiş yıllarda rütbe terfilerinde uygulanan altı yıl süresi geriye dönük mağduriyete sebep olmaktadır. Burada yapılması gereken, en azından 27/3/2015 tarihinde çıkan kanunun başlangıç olarak algılanması ve mağduriyetlerin asgariye indirilmesine yardımcı olunmasıdır. Başpolis ve kıdemli başpolis memurlarıyla ilgili yapılan düzenlemeyle, sınavlarda başarılı olanların 45 olan yaş sınırının kaldırılması doğru bir uygulamadır. 15 Temmuzdan sonra yaşanan sıkıntılar sonucunda kapatılan Polis Akademisinin önemi gün geçtikçe teşkilat içinde daha fazla hissedilmektedir. Akademiye genç yaşta kayıt olup dört yıl eğitim alarak mezun olan personel, sizler de takdir edersiniz ki teşkilat bilinci oturmuş olarak mezun olacaktır. Bu personel, polisliği bir iş olarak değil, bir meslek mensubu olarak görecek ve aidiyetini orada hissedecektir. Emniyet teşkilatının gelecekte nitelikli personel açısından sıkıntı yaşamaması için, geçmişte yapılan hatalardan ders alınarak yeni yapılacak düzenlemelerle polis akademisinin tekrar açılması gerekmektedir.

Ayrıca, son yıllarda ülkemiz coğrafyasında bulunan ülkelerde yaşanan iç karışıklıklar neticesinde maruz kaldığımız düzenli-düzensiz göç ve geçici koruma statüsü, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlemeleri de gerekli kılmaktadır. Bu gelişmelerin yanı sıra ülkemizin başarıyla tamamladığı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve son olarak Barış Pınarı Harekâtı’yla güvenli hâle getirilen bölgelere geri dönüşlerin sağlanması ve teşvik edilmesine yönelik düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Sadece ülkemizin değil bütün dünyanın problemi hâline gelmeye başlayan yeni göç dalgalarına karşı uluslararası göç hukukuna uygun kanun ve uygulamaların derhâl çıkarılması gerektiği ortadadır.

Ülkemiz sadece Suriye’den gelen göçle karşı karşıya değildir. Afganistan başta olmak üzere, Bangladeş, Pakistan, Endonezya’dan ciddi bir göç dalgasına maruz kalmaktadır. Şu ana kadar 3 milyon 680 bini Suriyeli olmak üzere ülkemizde kayıtlı göçmen sayısı 5 milyon 74 bine ulaşmıştır. Bu rakam bile ülkemizin kabul edebilirlik kapasitesini katbekat aşmışken İdlib bölgesi veya Suriye’nin diğer bölgelerinden gelebilecek bir göç dalgasına katlanabilmemiz mümkün değildir. Ülkemizde yaşanan bu son gelişmeler neticesinde göç problemi millî güvenlik problemi hâline gelmeye başlamıştır. Ülkemizde bulunan göçmenlerin statüleri ne olursa olsun insanca yaşayabilecekleri şartlar sağlandıktan sonra ülkelerine geri dönmeleri için yapılacak tüm düzenlemeleri desteklemeye devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum.

Jandarma ve Sahil Güvenlik teşkilatında yapılan düzenlemelerle genelde İçişleri Bakanlığına uyum gözetilmiştir. Bunların yanı sıra disiplin, ödül ve madalya, mecburi hizmet, izin gibi teknik konularda düzenleme yapılmıştır. Ancak burada yapılan tekliflerde de eksiklikler tespit edilmiştir. Özellikle uzman jandarmalarla ilgili hak mahrumiyetinde herhangi bir iyileştirme söz konusu değildir.

Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı gazino, sosyal tesis, yerel ve kış eğitim merkezleri, kantinler gibi yerlerin tamamı veya bir kısmının kiraya verilmesi konusunda getirilen teklifteki gerekçe olarak sunulan personel eksikliği doğru bir tespittir. Askeralma Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucu kısalan askerlik süreleri gerçekten personelde eksikliğe sebep olmuş olabilir. Ancak, burada yapılan düzenlemede “tamamı” kısmının tekliften çıkarılarak “bir kısmı” olarak kalması kamuoyunda oluşacak şüphelerin önüne geçecektir.

Yapılan kanun teklifinde göze batan bir eksiklik de nüfus müdürlüklerinin statüleriyle alakalıdır. Son yıllarda iş yükü artan müdürlükler, hak ettiği konuma bir türlü getirilememiştir. Yapılan kimlik kartı değişimlerinin yanı sıra ehliyet, pasaport gibi iş yükünü artıran işlemlerin ve kişiler hakkında alınan bazı mahkeme kararlarının nüfus müdürlüklerince sisteme işlenmesi hem iş yükünü hem de sorumluluğu artırmaktadır. Artan bu iş yükü ve sorumluluğa karşı il nüfus müdürlerinin makam cetvelinin alt kısmında bulunması düzeltme yapılması gereken bir konudur. Bu eksikliğin düzeltilmesi için Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz teklifin gündeme alınıp yasalaşmasını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Dernekler Kanunu’nda yapılması teklif edilen değişikliklerle dernek başkanlarının ve yönetimlerinin yanı sıra üyelerinin de bir sistematiğe bağlanarak düzenleme yapılması olumlu bir yaklaşımdır. Geçmişte yaşadığımız bazı üzüntü verici gelişmeler bu düzenlemenin yapılmasını gerekli kılmıştır. Dernek üyelik bilgilerinin doğru ve düzenli bir şekilde bildirilmesi ve dolayısıyla vatandaşlarımızın kendilerine ait üyelik bilgilerini e-devlet üzerinden sorgulayabilme imkânına sahip olmaları doğru bir yaklaşımdır. Ancak, burada gösterilen altı aylık süre bir yıla çıkarılarak, özellikle cami dernekleri gibi yaşlılardan oluşan dernek yönetimlerinin süresinin uzatılması mağduriyetlerin önüne geçecektir.

Son yıllarda özellikle kırsal alanlarda yerleşim bölgelerinin çevresindeki çöp yığınları herkesi rahatsız etmektedir. Çöp yığınlarını önlemek için belediye hudutları dışında çöp atan ve dökenlerin kolluk kuvvetleri tarafından para cezasıyla cezalandırılması doğru bir uygulama olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, sözlerinizi toparlayın lütfen.

ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Ancak burada da gözden kaçırılan önemli bir nokta vardır; köylerimizde çöp konteyneri ya hiç yoktur ya da bir iki tanedir, konteyneri olan köylere de toplama aracı bazen haftalarca uğramamaktadır. Özellikle bu eksikliğin giderildikten sonra bu cezai müeyyidenin uygulanması daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Değerli milletvekilleri, son dönemde, ülkemizde terör örgütleriyle mücadele konusunda İçişleri Bakanlığının ve İçişleri Bakanı Sayın Soylu’nun başarıları tüm Türk milletinin takdirini kazanmıştır. İçişleri Bakanlığımızın ve Sayın Cumhurbaşkanımızın terörle mücadele konusundaki, terörü kaynağında yok etme, savunma değil sürekli taarruz, kesintisiz operasyonlarla sürekli alan hâkimiyeti politikalarını doğru buluyor ve destekliyoruz.

Konuşmama son vermeden önce, 25 Kasım 1917’de dünyaya gelen, Türk milliyetçiliğinin vücut bulduğu Milliyetçi Hareket Partisinin ve ülkücü olarak yetişmemize vesile olan Ülkü Ocaklarının kurucusu merhum Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in doğum gününü kutlar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mensur Işık.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MENSUR IŞIK (Muş) – 144 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifleri sadece hukuki teknik açısından değil kanun teklifini hazırlayan iktidarın siyasal yönelimini de ortaya koyması açısından önem taşır. Dönemin ruhunu oluşturan iktidar politikaları kanun tekliflerine yansır ve bu teklifler aracılığıyla bağlayıcı karara dönüşür. Bu şekilde hareket eden bir AKP iktidarı özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tam olarak bir otoriter rejim hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; AKP’nin otoriterleşmesi, özellikle 7 Haziran seçimi sonrası içerisine girmiş olduğu ve Türkiye’yi içerisine soktuğu savaş politikası, şiddet politikasıyla beraber 1 Kasım seçimlerine doğru gidildi. 7 Haziranda iktidardan düşen bir AKP gerçekliği toplumu kutuplaştırarak, toplumu savaş politikasına, şiddet politikasına dönüştürerek 1 Kasımda tekrardan tek başına iktidar olma hedefiyle hareket etmişti.

Bilindiği gibi, değerli arkadaşlar, 7 Haziran sürecinin hemen öncesi, 28 Şubatta aslında iki yılı aşkın, iki buçuk yıl boyunca devam eden bir çözüm süreci vardı. Bu çözüm sürecinde yüz yıllık Kürk sorununun çözülmesi hedeflenmişti ama maalesef AKP 28 Şubatta Dolmabahçe Sarayı’nda ortaya çıkarmış olduğu Dolmabahçe mutabakatındaki hukukun gereğini, orada ilan edilen 10 maddenin gereğini hiçbir şekilde yerine getirmedi.

Bilindiği gibi, arkadaşlar, 28 Şubattan hemen sonraki süreçte AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan tarafından 28 Şubat bir bütün olarak reddedilmişti yani 28 Şubatta çözüm sürecinin sonucu itibarıyla herhangi bir deklarasyonun, herhangi bir mutabakatın olmadığı beyan edilmişti. Oysaki hepimiz şunu çok iyi ve net bir şekilde bilmekteyiz: Mutabakatın 28 Şubat tarihinde yapılması dahi iki tarafın konuşması ve görüşmesiyle anlaşılan bir tarihti. Hatırlandığı gibi, 28 Şubat tarihini İmralı’da Sayın Öcalan kendisiyle görüşmeye gelen devlet heyetine aktarmıştı. Şunu söyledi, dedi ki: “Biz Dolmabahçe’de 10 maddelik bir mutabakatı ilan edeceğiz ama bu günün tarihini ben 28 Şubat olarak öneriyorum.” Gelen heyet de “Bu işi Reise soralım, Reis ne emrederse ona göre hareket edeceğiz.” demişti değerli arkadaşlar. Belki size biraz tuhaf gelebilir, “Reis” denilen Sayın Erdoğan’dı. Erdoğan’la bu fikir paylaşıldı ve Sayın Erdoğan’a şu söylendi, dendi ki: “Öcalan -kendisinin deyimiyle- ‘Bu deklarasyonun 28 Şubatta -çünkü 28 Şubat 1997 tarihi Türkiye demokrasisi açısından ve darbeler süreci açısından, tarihî açıdan da önemli bir tarih olduğundan dolayı- yayınlanması Türkiye demokrasisi açısından önemlidir, bu açıdan 28 Şubat tarihini önerdim.’ dedi.” Sayın Erdoğan da o gün itibarıyla önemli bulmuştu ve bunu kabul etmişti değerli arkadaşlar.

Aynı şekilde, size ben 28 Şubattaki Dolmabahçe mutabakatına dair bir başka ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar, 28 Şubatta oturma düzeni dahi tartışma konusu olmuştu. O dönem devlet adına, daha doğrusu Hükûmet adına müzakere yürüten Yalçın Akdoğan kendisi ortada olacak şekilde iki tarafın da sağında ve solunda oturmasını önermişti ama HDP heyeti bu durumu kabul etmedi ve iki tarafın görüşmesi varsa iki taraf ayrı ayrı, karşı karşıya ya da her bir tarafın temsilcisinin baş köşede oturmasını önermişti. O dönem yine bu tartışma konusuydu. Bunu Yalçın Akdoğan ve ekibi Sayın Erdoğan’a iletmişti. Sayın Erdoğan oturma düzeninin çok önemli olmadığını, Türkiye tarihi açısından çok önemli süreçlerden geçildiği ve çok önemli konuların konuşulduğu bir dönemde bunun tartışma konusu olmasının gereksiz olduğunu söyledi ve o duruma müdahale ederek bu şekilde bir durumdan da haberdar olduğunu ve bunu kabul ettiğini kendisi ifade etmişti.

Sayın milletvekilleri ve Değerli Başkan, bir siyasal partinin ya da bir ülkenin Cumhurbaşkanının ya da iktidar partisinin Genel Başkanının Kürt meselesi açısından “Vardır.” demesinin, “Yoktur.” demesinin ya da “Dolmabahçe mutabakatı oldu.” demesinin ya da öyle bir mutabakatın varlığını inkâr etmesinin bizler açısından, Türkiye'nin demokrasisi ve hukuk tarihi açısından hiçbir anlamı yoktur. Kürtlerin tarihi, Kürtlerin varlığıyla beraber sorunları yüz yıldır vardır ve bu, Türkiye'nin ve bütün halkların başında bir bela olarak devam etmektedir. Neden bela diyorum? Çünkü ülkeyi yöneten siyasal akıl bunu bir bela hâline getirmiştir sorunu çözümsüz bırakarak ve sorunun çözümünü şiddette arayarak değerli arkadaşlar.

Aynı şekilde, Sayın Erdoğan’ın bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öve öve bitiremediği bir iki kelimesine, bir iki cümlesine ve onun bizim açımızdan yarattığı sonuçlara değinmek istiyorum. Sayın Erdoğan 6 Mayıs 2018 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul 6’ncı Olağan İl Kongresi’nde “Bu yeni sistemde istikrar kalıcı hâle gelecek. Hızlı karar, gecikmeyen icraat ve etkili yönetimle ekonomik büyüme ivme kazanacak.” demiştir. Değerli arkadaşlar “Ekonomik büyümenin ivme kazanması.” deyince hakikaten bizim gülesimiz geliyor.

Şimdi, Türkiye’de aileler artık toplu bir şekilde intihar ediyor değerli arkadaşlar ve AKP’nin basını, yandaş basın bu siyanürle olan toplu intiharların kökenini, sebeplerini araştıracaklarına ve buna çözüm arayacaklarına tartıştıkları konu ne biliyor musunuz arkadaşlar? “İnsanlar veya yurttaşlar siyanüre neden bu kadar kolay erişim sağlayabiliyorlar?” Yani sorunu gördükleri nokta burası. O zaman ben şunu sormak isterim: İnsanlar toplu bir şekilde yüksek binalardan atladıkları zaman AKP’liler ya da AKP medyası neyi tartışacak? Bu yüksek binalara imar izni vereni ya da ruhsat vereni mi tartışacak? O belediyeyi mi suçlayacak? Bu kadar komik bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Sorunun kökenine inilmediği müddetçe hiçbir şekilde çözüm bulmak da mümkün olmamaktadır.

İşte bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye’yi gerçekten de içinden çıkılmaz bir baskıcı ve faşizan rejim hâline getirmiş bulunmaktadır. Bu faşizan rejim, 2016 yılından itibaren Kürtlere karşı, Kürtlerin belediyelerine karşı, kurumlarına karşı düşmanlığını had safhaya götürmüş bulunmaktadır. 19 Ağustos tarihinden itibaren 24 HDP belediyesine kayyum atandı, neden kayyum atandı? Çünkü Kürtlerin iradesi kabul edilmemekte, Kürtlerin kendi kendilerini idare etme noktasında henüz bir kabullenme noktasında değiller.

Peki hangi belediyelerimize kayyum atandı? Herkesin bildiği gibi Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Van Büyükşehir Belediyesi, Hakkâri, Hakkâri Merkez, Karayazı, Yüksekova, Nusaybin, Erciş, Kayapınar, Bismil, Kocaköy, Cizre, Saray, Kızıltepe, İpekyolu, Yenişehir, Hazro, İdil, Savur, Derik, Mazıdağı ve Suruç belediyelerine kayyum atandı. Buralarda yaşayan toplam 2 milyon 500 bin insanın iradesi gasbedildi, yok sayıldı. Aynı şekilde, bilindiği gibi 6 belediyemize de YSK’nin -AKP iktidarının daha doğrusu- eliyle kurulmuş olan kumpasla el konulmuştu. Seçilen belediye başkanımız, kazanan belediye başkanımız ama maalesef mazbata kendilerine verilmedi ve Türkiye tarihinde, seçimler tarihinde ilk kez 2’nci seçilene mazbata verilmiş oldu o gün itibarıyla da değerli arkadaşlar.

Şimdi, 20 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 14 belediye eş başkanımız tutuklandı. Bugün, biraz önce, saatler önce 3 belediye başkanımız daha buna eklendi değerli arkadaşlar, 3 belediye başkanımızı daha AKP tutuklattı maalesef. Nereler bunlar? Ben hemen onların ismini size söyleyeyim: Savur, Mazıdağı ve Derik. Aynı şekilde 30 belediye meclis üyemiz haksız ve hukuksuz şekilde görevden uzaklaştırıldı, 2 il genel meclis üyemiz tutuklandı ve Muş’ta 7 il genel meclis üyemiz de görevden uzaklaştırıldı.

Peki arkadaşlar, ben size şunu çok net bir şekilde anlatmak istiyorum: Muş’ta 7 il genel meclis üyesi neden görevden alındı biliyor musunuz? Çünkü Muş il genel meclisinde HDP’nin çoğunluğu vardı ve bu çoğunluğa valinin el koyması gerekiyordu. Çünkü AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın Muş’a gelmesi, AKP’nin Genel Başkanı olarak yaptığı faaliyetler, AKP’nin Genel Başkanı olarak yerel seçimde yapmak istediği, daha doğrusu yaptığı mitingin masrafı il genel meclisinin bütçesinden karşılanmadığı için bunu inat yapıp, bunu intikam meselesi hâline getirip 7 il genel meclis üyemizi görevden aldı.

Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, dediğim gibi, 30 belediye meclis üyemiz de görevinden alınmıştı. Örneğin Tatvan’da, örneğin Bağlar’da. Bunu neden yaptılar? Aynı şekilde, aynı amaçla. Yani örneğin Bağlar’da YSK eliyle yapılan bir darbeyle bizim belediye başkanımıza değil de AKP’li belediye başkanına verilmiş olan bir mazbata, Tatvan’da da AKP’nin kazandığı bir belediye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen sözlerinizi.

MENSUR IŞIK (Devamla) - …belediye meclisinde de HDP’nin çoğunluğu vardı, buna müdahale etmek gerekiyordu, buna müdahale etti ve hukuksuz bir şekilde halkımızın iradesine yine müdahale ederek bir gasp rejimini devam ettirdi değerli arkadaşlar.

Aslında benim sözlerim, anlatmak istediklerim çok da Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama süre yok.

MENSUR IŞIK (Devamla) – Süremiz yok, evet.

Şunu da izah edeyim ve bitireyim o zaman: Değerli arkadaşlar, Temmuz 2015 tarihinden itibaren şimdiye kadar 16 bin HDP’li gözaltına alındı. Toplam tutuklu ise 4.904 kişi. Bunlar sadece bizim ulaştığımız sayılar değerli arkadaşlar. Temmuz 2015’ten beri -belirttiğim gibi- 89 il eş başkanımız, 193 HDP ilçe eş başkanı, 1 belde eş başkanımız tutuklandı değerli arkadaşlar. Aynı şekilde, Eş Genel Başkanlarımız tutuklandı biliyorsunuz, grup başkan vekillerimiz tutuklandı, 16 milletvekilimiz tutuklandı, 7 MYK üyemiz tutuklandı ve 18 parti meclisi üyemiz tutuklandı, 750’yi aşkın yöneticimiz tutuklandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MENSUR IŞIK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer ki bu baskılar şu Mecliste bulunan herhangi bir partiye yapılmış olsaydı emin olun ki bırakın o partiyi, partinin tabelasının yerinde bile yeller eserdi ama biz beslendiğimiz ideoloji, Türkiye’nin geleceğine dair beslendiğimiz güzel düşüncelerimiz ve umutlarımızdan dolayı halkımızla beraber bu faşizmi ve tek adam rejimini yeneceğiz ve Türkiye’yi demokrasiyle buluşturacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Muş Milletvekili Mensur Işık’ın 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı beyanlarının gerçek dışı olduğuna, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik bir hukuk devleti olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz evvel kürsüde konuşan hatibin gerçek dışı beyanlarına katılmak mümkün değil. İddialar doğruyu ifade etmemektedir ve gerçeği ifade etmemektedir.

MENSUR IŞIK (Muş) – Hangisi Başkan?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yani bütün iddialarınız gerçek dışı iddialardır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, demokratik bir hukuk devletidir. AK PARTİ iktidarında da özgürlükleri demokrasi temelinde geliştirmeye ve genişletmeye ilişkin muazzam reformlar ve yasal düzenlemeler yapılmıştır. Aynı şekilde, milletimizin huzuru, 82 milyonun kardeşliği, huzur ve güvenliği bizim esas ortak paydamız olarak her zaman bütün sevk ve idarede, bütün kanunlaştırmalarda da öncü ilkelerimiz olmuştur. Bu konuda herhangi bir tereddüt yoktur.

Bütün dünyada görülen siyanür, vesaire gibi vakaları başka noktalara bağlamak gerçekten, hakikaten, intiharın propagandasını burada yapmak doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuda Türkiye intihar vakalarında da dünya genelinde bakıldığında istatistiki olarak da hakikaten böyle kötülenecek bir ülke değildir. Bu konuda bunu gündeme taşımanın, övgü noktasına getirmenin de hiç kimseye faydası yoktur.

Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti Kürt kökenli, Arap kökenli bütün, 82 milyon vatandaşımızın yanındadır, hizmetkârıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kökeni ne olursa olsun bütün teröristlerin karşısındadır ve başını ezmeye devam edecektir. Bu konuda herhangi bir tereddüde mahal bırakılmamaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Herkes hukukla da bağlıdır. Dolayısıyla Anayasa’nın 127’nci maddesi, Belediye Kanunu’nun 45, 46 ve 47’nci maddeleri çerçevesinde yargı kararıyla veya idari işlemle kamu hukukunu gözeterek ortaya koyduğu işlem ve eylemler hukuka götürülmeye açıktır. Bu konuda da her türlü hukuki karar hepimizi bağlayıcı niteliktedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuda tereddüt söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ali Öztunç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Akbaşoğlu intiharlarla ilgili az önce kısa bir açıklama yaptı. Efendim, rahmetli Ecevit’in önüne bir yazarkasa fırlattılar, dünyayı ayağa kaldırdınız, yer yerinden oynadı, etmediğinizi bırakmadınız. Millet şimdi acından ölüyor, cebinden 1,5 lira çıkıyor, intihar ediyor, hiç oralı değilsiniz. Öyle şeyler söylüyorsunuz ki sanki gerçekten insanlar keyfine, zevkine intihar ediyor zannediyorsunuz.

Sayın Akbaşoğlu, insanlar acından intihar ediyor, insanlar işsizlikten intihar ediyor, insanlar perişan olduğu için intihar ediyor. Çıkıp bunu değerlendirebilirsiniz, bunların önüne geçmek için çeşitli tedbirler alabilirsiniz ama kulağınızın üzerine yatamazsınız çünkü siz birinci partisiniz, iktidar partisisiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Efendim, kanun teklifi üzerinde Sayın Kemal Çelik dâhil 105 milletvekilinin imzası var. Şu anda AK PARTİ’den 105 milletvekili var mı? Yok, tövbe. 40, haydi 50 diyelim.

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sizde kaç kişi var?

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Kanun teklifini biz getirmedik, AK PARTİ…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kulisteler.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Kuliste olmayacaklar. Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün ne dedi? Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Bahçede gezmeyin ey AK PARTİ milletvekilleri.” Bahçede geziyorsunuz, kanun teklifi veriyorsunuz, teklifinize sahip çıkmıyorsunuz. Lütfen şu kanun teklifine sahip çıkın, milletvekilleriniz gelsinler sahip çıksınlar.

BAŞKAN – Sayın Öztunç, siz buradaki milletvekillerine hitaben konuşun lütfen.

Buyurun.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Ben buradaki milletvekillerine hitaben konuşuyorum Sayın Başkanım. Siz de ah bir keşke şu muhalefet milletvekillerinin sözüne müdahale etmeyeyim, biraz da iktidar partisinin milletvekillerine de zaman zaman müdahale edeyim deseniz, biraz tarafsız olsanız Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, genel olarak, bu kanun teklifi olumlu, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay açıkladı, 79 maddesinde bir sıkıntı yok, olması gereken bir kanun teklifi, olması gereken maddeler ancak öyle maddeler var ki hiç olmaması gereken maddeler. Torba yasa olarak getirince, 79 madde güzel, araya bir 18-19 madde de serpiştirmişler. Mesela, 22’nci ve 32’nci maddeler, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığına ait o güzelim yerleri peşkeş çekme maddeleri.

Bakın, askerî gazinoların, kantinlerin, sosyal tesislerin tamamen hepsi kiralanacak. Kime? Belli değil. Hangi yandaşlara vereceksiniz? “Kuaför için.” deniyor, efendim “Şırnak’taki askerimizin canı pide istemesin mi, pide yemesin mi? Onun için.” deniyor, “Askerlerimiz kalmadı, er kalmadı.” deniyor ama “tümü” diye yazılmış, yanlış bir ifade yazılmış burada. Side’de Jandarmanın canım tesisi var, Side’nin en güzel plajı. Şimdi, orayı peşkeş çekmeyeceğinizi, kiraya vermeyeceğinizi nereden bilelim? Çünkü sabıkanız var, geçmişte sabıkanız var. Sahil Güvenlik Komutanlığının Ege ve Akdeniz’de çok güzel arazileri var, oraları vermeyeceğinizi nereden bilelim? Mersin’de Jandarmanın yeri var, oranın verilmeyeceğini nereden bilelim? Kantinler kiralanacak, kiraya verilecek. Asker, gariban asker ya, gariban asker kantinde bir alışveriş yapıyor; şimdi, kiraya vereceksiniz, kiralayan adam ticaret yapacak, kâr edecek, üstüne kârını koyacak, asker cebinden daha fazla para harcayacak arkadaşlar. Bunlar yanlış maddelerdir. Bu maddelerle -hiç kusura bakmayın- ciğer kediye emanet ediliyor, ben size söyleyeyim, ciğer kediye emanet ediliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Talip Öztürk’e verecekler.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Yani her yeri sattınız, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişlerine bağlanınca, Genelkurmayın iradesinden çıkınca “Hemen burayı da satalım, bitirelim; buraları da kiralayalım.” diyorsunuz. TÜPRAŞ’ı sattınız; SEKA’yı, TEKEL’i, limanları, demir çelik fabrikalarını, termik santralleri, PETKİM’i, ASELSAN’ı, Galataport’u, otoyolları, her şeyi sattınız. Bütün kuşlar bitti sıra leyleğe geldi, öyle mi? Yapmayın. Yanlış bir madde bu. Bunu, lütfen geri çekin. Burada çıkıp da “Asker yok, yeni düzenlemeden dolayı er kalmadı, profesyonel orduya geçildiği için, er olmadığı için hizmet edecek kişi yok.” demeyin. Çok basit, sivil memur var, uzman çavuşlar yapar. Çok doğal bu. Ha, içine şunu koyabilirsiniz: “Kuaför gibi, kantin gibi ya da lokanta gibi hizmetler kiraya verilecek.” denebilir ama “tümü” denirse işte orada, bir dururuz, geçmişi hatırlarız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Talip Bey’e vereceklermiş.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Muhtemelen… Muhtemelen bir yandaşa vereceklerdir.

Bakın, derneklere ilişkin maddeler var. Dernekler yöneticilerini ve başkanlarını İçişleri Bakanlığına bildirirler, dünyanın her tarafında böyledir. Şimdi, bu maddeyle öyle bir düzenleme yapılıyor ki “Bütün üyeleri bildireceksin.” diyor. Kime? İçişleri Bakanlığına. Bu, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en büyük fişleme olacak arkadaşlar, çok net. Bu, örgütlenmeye, dernek kurma özgürlüğüne, özel hayatın gizliliğine aykırıdır. Hiç kimse gidip de bir derneğe üye olamaz korkusundan çünkü siz korku imparatorluğu yarattınız. Eğer bir korku imparatorluğu olmasa memlekette, eğer insanlar adım attıkları zaman korkmasalar, anlayışla karşılanabilir. Artık simitçi cep telefonunda konuşamıyor ya “Dinleniyorum.” diye. Herkes korkuyor, herkes. Herkes korkarken “Dernek üyelerinin hepsini İçişleri Bakanlığına bildirelim ve bunlara ilişkin bilgilerimiz olsun.” diyorsunuz. Bu, Anayasa’nın 13, 33 ve 51’inci maddelerine aykırıdır, Anayasa Mahkemesi, buna emin olun “Dur.” diyecektir.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ali, onları da fişliyorlar. Fişlenmeyen var mı?

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – 11’inci maddede “Başpolis ve kıdemli başpolisler yazılı ve sözlü sınava girecek.” deniyor. Tamam, baş polislerin sorunu var, bu gideriliyor, çok güzel. Burada takıldığımız nokta şu: Yazılı ve sözlüdeki “sözlü” kelimesi. Yazılı sınava giriyor, sözlüye ne gerek var? “Sözlü” dediğimiz mülakat. Geçmişte bu mülakat yapıldı mı; yapıldı. Kim yaptı; FETÖ’cüler yaptı, değil mi? 38 bin FETÖ’cü İçişleri Bakanlığından ihraç edilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan açıkladı. FETÖ’cüler daha önce bu mülakatları yaptılar, kendi adamlarını doldurdular. Şimdi, yine diyorsunuz ki: “Yazılı ve sözlü sınav olsun, başpolislikten komiser yardımcılığına çıkmak için.” Ee, şimdi, başka tarikatın yapmayacağını nereden bilelim? Başka bir cemaatin yapmayacağını nereden bilelim? Bu konuda da geçmişiniz kirli arkadaşlar, sabıkalısınız. Rahmetli Kamer Genç bu kürsüde söylüyordu, adamcağızı dövmeye kalkıyordunuz, Fetullah Gülen’le ilgili söylüyordu, söylüyordu, e, ne oldu? İşte, çıktı ortaya. Şimdi de biz söylüyoruz: Yanlıştır, buradaki sözlü sınav kaldırılmalıdır, mülakat kaldırılmalıdır.

Bir başka madde: “Belediye sınırları dışında, kolluk kuvvetleri, çevre kirliliği yaratanlara ceza keser.” Güzel, eyvallah. İyi de, bunu buraya koyunca çevreci olmuyorsunuz Sayın Başkanım. Daha geçen hafta, benim seçim bölgem Afşin Elbistan Termik Santrali’ndeki çevre katliamına oy verdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Üç yıl daha uzattınız, daha önce uzatmıyordunuz, uzatmayacağınızı söylediniz. Sayın Mehmet Muş burada geldi, dedi ki: “Afşin Elbistan rahat etsin, hiçbir şekilde uzamayacak.” Sayın Mahir Ünal gitti, Elbistan’da, ilin vekili olarak “Bir gün bile sabredemeyiz, bırakın otuz altı ayı.” dedi, geldiniz, burada otuz altı ay daha uzattınız. Niye? Bir firma para kazansın diye. Yeşili seviyorsunuz ama doların yeşilini seviyorsunuz, doların. (CHP sıralarından alkışlar)

E, bunu koyduğunuz zaman biz sizin çevreci olduğunuza inanmıyoruz, kusura bakmayın, kandırdınız, gittiniz, orada insanlara, Afşin’de, Elbistan’da “Merak etmeyin, hiçbir şekilde bu yasa geçmeyecek, filtre olacak.” dediniz. Saatte 280 ton kül yağıyor insanların üstüne. Ben şimdi bir kanun teklifi vereceğim, madem öyle, “Elbistan”ın adını değiştirelim, “külbistan” yapalım bari, “külbistan” olsun, bu hâle getirdiniz.

Büyükşehir Yasası maalesef beldeleri ve köyleri perişan etti. Kahramanmaraş bir uçtan bir uca 270 kilometre. Büyükşehirden çıkıp Nurhak’ın bir köyüne hizmet 190 kilometreye gidecek. Neden? Bu teklifin içerisinde köylerin tüzel kişiliğe kavuşması, belde belediyelerin en azından açılmasına ilişkin madde neden yok? Geçmişte bir belde belediyesinin bir greyderi vardı, çöp arabası vardı, ufak tefek bir şeyleri vardı, o köye, o beldeye hizmet ediyordu, şimdi büyükşehirden bekliyorsunuz, ne gereği var? Hizmet yapamıyor büyükşehirler, işte, Kahramanmaraş Büyükşehir yapamıyor, gidemiyor, bir de lafa gelince “Borcumuz var.” diyor, sanki borcu bizden devraldı, AK PARTİ’li belediyeden devralmış “Borcum var.” diye hizmet yapmıyor ve siz de büyükşehir yasasını yeniden düzenlemiyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz.

Meydan meydan gezdiniz, “3600 ha, 3600…” “Polise 3600 ek gösterge hakkı vereceğiz.” dediniz, ne oldu? Yasa teklifi geldi işte, bu yasa teklifi buradayken, bu teklif varken niye… 95 madde, bir madde daha koysaydınız, şu polislerin ek gösterge işini halletseydiniz; elinizden tutan mı vardı, niye yapmadınız bunu değerli arkadaşlar? Meydanlarda bu sözü verdiniz, her şeye var ama polislere yok. Bu, yanlış olmuştur. Toplumda inandırıcılığınız kalmamış, toplum size artık inanmıyor. EYT meselesi öyle, 3600 meselesi öyle.

Bakın, emekli astsubaylarla ilgili bir sorun var, emekli astsubaylarda görev tazminatı yok, makam tazminatı yok, temsil tazminatı yok, kadrosuzluk tazminatı yok, komutanlık tazminatı yok; yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Öztunç.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Peki, astsubaylar size geldi, derdini anlattı; dönemin Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz “Mesaj alındı.” dedi -Sayın Yılmaz burada mı bilmiyorum- dönemin Genelkurmay Başkanı benzer şeyler söyledi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Bey “Ben Genelkurmay Başkanıyım, iktidara, Hükûmete gitmeniz gerekiyor.” dedi; bugün kendisi Millî Savunma Bakanı, astsubayları unuttu; eski Genelkurmay Başkanıydı, şimdi Millî Savunma Bakanı, astsubayları unutmuş durumda. Astsubaylarla ilgili de buraya bu düzenlenin girmesi için çok geç değil, bir maddenin eklenmesinde fayda vardır.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Önergemiz var.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Bunu hep birlikte sağlamak gerekir ve bununla ilişkili de bir önerge vereceğimizi belirtiyorum.

Az önce belirttiğim gibi, kanun teklifinin 79 maddelik bölümünde sıkıntı yok, gayet iyi, olması gerekenler ama bazı maddeler var ki gerçekten ciğer kediye emanet edilmiş; gazinolar, askerî tesisler, sosyal tesisler birilerine peşkeş çekilecek. Özellikle ve özellikle Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarımı da uyarıyorum, bu teklife lütfen bir kez daha bakın, bir kez daha inceleyin diyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne uyarıyorsun, kendi işine bak sen, kimi uyarıyorsun! Hadsizlik yapma! Hadsiz! Ukala!

BAŞKAN – Şahsı adına ilk söz Sayın İbrahim Özden Kaboğlu’nun.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 144 sıra sayılı yeni bir torba yasa teklifini görüşürken, esasen birinci bölüm üzerinde görüşler beyan edeceğim ancak birkaç hususu öncelikle belirtmekte yarar var.

Bu 18’inci torba kanun ve 30 ayrı yasada değişiklik yapıyor, bunların 19’u tekrar tekrar torba yasalar yoluyla değiştirilmiş bulunuyor; zaten bozuk olan mevzuatımız, iç tutarlılığından uzak olan mevzuatımız bir bakıma delik deşik edilmiş bulunuyor, bölük pörçük hâle getiriliyor bununla daha fazla bir şekilde.

Burada bir yasama politikasından söz etmeyeceğim çünkü yasama politikası yok ama yasal açıdan ulaşılabilir, öngörülebilir ve anlaşılabilir niteliği bakımından sıkıntılı bir süreci derinleştiriyoruz bu yasa teklifiyle.

Şimdi, bu maddeler çerçevesinde, âdeta, tıpkı Anayasa’da olduğu üzere olağanüstü dönemde bir kaçış politikası izlendi, davalarda olduğu üzere mahkemelerden davalar kaçırıldı, yasalar açısından da Anayasa’dan ve İç Tüzük’ten kaçırma yaklaşımı söz konusu. İnisiyatif bakımından, evet, bütün burada temsil edilen kamu kurumu, kuruluşları ihtiyaç bildirebilirler Meclisin yasa yapması için ama metni kendileri yazmamalılardı, yazamazlar 88’inci maddeye göre.

İkinci husus, İç Tüzük açısından bir tür kaçırma toplantısı yapılmıştır İçişleri Komisyonunda, o kadar kısa sürede bırakın mutfak görevini kiler görevini bile görememiştir, üzgünüm, bu konunun aynı zamanda bir uzmanı olarak.

Bizim partili konuşmacılarımız, Sayın Grup Başkan Vekilimiz ve diğerlerinin belirttiği üzere, evet, bu teknik bir yasadır büyük ölçüde fakat 20’ye yakın maddesi gerçekten açıkça Anayasa’ya aykırıdır, teknik bakımdan Anayasa’ya aykırıdır. Bunu belirtmek lazım.

Peki, bu Anayasa’ya aykırı bir biçimde geçerse ne olur? Şu olur: 16 Nisan 2017’de oylanan Anayasa değişikliğini daha da eğreti bir hâle getirmiş oluruz çünkü ona bile saygı duymuyoruz anlamına gelir bu. Peki, o zaman birinci bölümde özellikle Anayasa’ya aykırı durumlar hangi maddelerdir?

11’inci maddeye dikkat çekildi. Ayrıca, 22’nci ve 32’nci madde ve bir de ben 55’inci maddeyle 59’uncu maddesine değineceğim belirttiğim gibi teknik yönleriyle. 11’nci maddede yer alan sınav konusu, kıdemli polis memurlarının bir defaya özgü olmak üzere sınava başvurma hakları olumludur. Fakat bu sınavın tıpkı yargıçlarda ve savcılarda olduğu gibi neden sadece yazılıyla sınırlı tutulmadığı ve sözlüye açık bırakıldığı ciddi bir sorundur ve bu açıdan Anayasa’nın 10’uncu maddesine ve 70’inci maddesine, kamu hizmetlerinde liyakat ilkesi açısından, bunları ihlal etmesi bakımından riski yüksek olduğundan aykırıdır.

22’nci ve 32’nci maddelere gelince. Özellikle benden önceki hatipler bu maddelerde belirtilen Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığına bağlı tesislerin, sosyal tesislerin özellikle kiraya verilmesinin sakıncaları üzerinde durdular fakat değinilmeyen bir husus, Anayasa madde 50, dinlenme hakkı ve Anayasa madde 61, özel olarak korunması gereken gruplar. Gerçekten bu kurumlarda çalışan kişilerin sosyal hakları ve dinlenme hakları açısından bu dinlenme tesisleri çok önemli kuruluşlardır. Bu şekilde bir oylama Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Bırakın, kamu görevlileri, en alttakiler kendi sosyal tesislerinde dinlenebilsinler, bunları kiraya vermeyelim.

Bir başka madde ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, izninizle toparlayayım.

BAŞKAN – Toparlayın sözlerinizi lütfen Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özellikle değinilen madde 55 ve ona atıf yapan madde 54, resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla kişinin rızası olmadan kişinin vücudundan çeşitli örneklerin alınabilecek olması ve bu konuda özgürlüğün sınırlanması Anayasa’nın 13’üncü maddesine, 17’nci maddesine ve Avrupa Sözleşmesi’nin 3’üncü ve 8’inci maddesine açıkça aykırıdır. İlgili maddelerde de zaten konuşulacak.

Son olarak belirtmem gerekir ki Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olarak ilan edilen bir günde kadınlara uygulanan şiddet nasıl Anayasa madde 34’e aykırı ise burada Dernekler Kanunu’nda yapılan değişiklik de madde 33 açısından açıkça Anayasa’ya aykırıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, teşekkür ediyoruz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Anayasa’ya sadece Anayasa madde 33 açısından değil, aynı zamanda kişinin serbestçe bir derneğe üye olma özgürlüğünü ortadan kaldırması açısından da aykırıdır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, değerli hocamızın fikirlerini, açıklamalarını dinledik ancak kendilerinin açıklamalarına katılmak mümkün değil. İlgili maddelerin Anayasa’ya aykırılığını iddia etti kendi yorumuna göre ve polislerin sözlü sınava tabi tutulmasını da Anayasa’ya aykırılık olarak zikretti. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda bütün kamu görevlileriyle ilgili olarak sözlü sınav yapılmaktadır. Yani bunu en temel bir bilgi olarak bilginize sunmak istiyorum, külliyen yanlıştır. Tabii ki isterlerse Anayasa Mahkemesine de götürme hakları vardır. Ancak doğru bilgiyi tashih için burada zikretme ihtiyacı duydum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Kayıtlara geçti Sayın Akbaşoğlu, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Akbaşoğlu, bir Anayasa Profesörü de olan Sayın İbrahim Kaboğlu’nun anayasal çerçevede yaptığı değerlendirme için “Değerlendirmeye katılmıyorum.” diyebilir, hakkıdır ama “İbrahim Kaboğlu’nun söyledikleri yanlış.” demek, bir kere İbrahim Kaboğlu’nun akademik titrine de bir saygısızlık.

60’a göre İbrahim Kaboğlu’nun bunu bir düzeltmesi gerekir diye düşünürüz. Aslında sataşma da yani biz gene 60 diyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, yerinizden buyurun.

61.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki  bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Emniyet teşkilatına sızdılar.” dendi bu 15 Temmuz darbesi ardından ama Emniyet teşkilatının yüzde 74’ü, 81 il müdürünün 74’ü FETÖ’cü idiyse bu sızma değil; onlar tarafından yönetiliyor idiler, bu açıktı. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, geçen haftalarda hâkim ve savcılar için konuştuğumuz üzere “Biz 4 bin hâkim ve savcıyı hapse göndermek zorunda kaldık.” diyen bizler… Dedim ki on yıl sonra 14 bin hâkim ve savcıyı göndermek zorunda kalırız eğer benzeri bir kayırma sistemi devam ederse diye. Anayasa’ya aykırı, madde 70’e aykırı. Emniyet müdürü sözlü mü yapacak? Ve sözlü yaptığı zaman kamera kaydı olmayınca edene nasıl anlatacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Düne kadar böyleydi; polisler, komiserler, emniyet müdürleri yakınıyorlardı “Hocam, FETÖ’cüler bizi yaklaştırmıyor.” diye. Bundan böyle de benzeri bir sürece girme tehlikesi açıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hem Sayın Grup Başkan Vekili Engin Altay Bey’in hem de değerli hocamızın ifadeleriyle ilgili açıklama yapma ihtiyacı var; sataşma ama ben de kürsüden değil yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma yok.

Buyurun.

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve savunduğu şeyleri müdellel şekilde ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Ben de İstanbul Hukuk Fakültesi mezunuyum, hukukçuyum yani o konuda bilerek konuşuyorum. Devlet kurumlarında hukuk müşavirliği ve 1. hukuk müşavirliği yaptım, çok mütalaa verdim. Dolayısıyla söylediğimin sonuna kadar arkasındayım. Bir şeyi savunuyorsam müdellel bir şekilde ortaya koyuyorum.

Değerli arkadaşlar, sonuç itibarıyla bir kere nezaketsizlik yapmadım Sayın Altay “Sayın Hocam” diye hitap ettim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Anayasa’yı bilmiyor.” dedin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “En temel bilgiyi bilmiyor.” dedim.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kamu görevlisi alınırken yazılıyı kazananlar arasından sözlü mülakata çağrılır, 3 misli, 5 misli neyse kendi yönetmeliklerine göre orada, mülakatta kazananlar ilan edilir. Aynı zamanda, Sayın Hocamız kürsüde -tutanaklara bakabilirsiniz- 11’inci maddeyi okudu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “‘Yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olanlar arasından alınır.’ deniyor.“ dedi burada ama hâkimlerde sadece yazılı sınava göre sanki alım yapıldığını söyledi. Ama o konuda bir bilgi eksikliği var, hâkim ve savcılar da hem yazılı hem de sözlü sınav sonuçlarına göre atanıyorlar. Dolayısıyla doğru olmayan bir bilgiyi tashih etmemden daha doğru ve isabetli bir yaklaşım olabilir mi?

Sonuç itibarıyla değerli hocamızın Anayasa’ya aykırılık iddiası kendi şahsi görüşüdür, doğru değildir, yanlıştır; hâkimler ve savcılar da hem yazılı hem sözlü sınav sonuçlarına göre atanmaktadırlar ve kamu görevlileri de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre yazılı ve sözlü sınav sonuçlarına göre atanmaktadırlar. Yapılan aynı durumdur, aynı düzenlemedir dolayısıyla Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Anayasa’ya aykırılık iddianız varsa CHP Anayasa Mahkemesine götürme hakkına sahiptir, bu yolda açıktır, yolunuz açık olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eyvallah, Allah razı olsun, götüreceğiz zaten.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

Siz de “Ben bir hukukçu değilim.” diye başlıyorsunuz…

63.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve mülakat sınavlarında kamera kaydı yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, şimdi, Sayın Akbaşoğlu şöyle istiyor: Sayın Kaboğlu’nun topu topu beş dakikalık bir süresi var. Sayın Kaboğlu beş dakikalık sürede bütün mevzuatı, hatta külliyatı kürsüden söylesin istiyor. Böyle bir şey olmaz ki.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır, hayır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, dürüstlük şunu gerektirir: Hepimiz bu milletin hakkıyla rızkımızı sağlıyoruz, bu millet bize bakıyor. Gelin bütün sözlülere, mülakatlara kamera, kayıt koyalım, var mısınız? Dürüstlük bunu gerektirir, bunu teklif ediyoruz. Bu polemiği de uzatmayalım Sayın Akbaşoğlu, milletin karnı acıktı. Eğer samimiyseniz gelin mülakatlara kamera kaydı koyalım, olsun bitsin ya. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bilahare değerlendirin bu hususu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

64.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Konu neydi? Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; konu, bir düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olup olmadığıyla ilgili husustu. Ben diyorum ki, bugün... (CHP sıralarından “kıvır” sesi)

Kıvırma falan yok değerli arkadaşım, gel, istersen, her türlü platformda herkese açık, ister tek tek gelin, ister topluca gelin fark etmez. Hiç fark etmez yani tek tek de gelseniz, topluca da gelseniz hiç fark etmez yani.

Sonuç itibarıyla değerli arkadaşlar, bizim yapmayacağımız tek bir şey vardır, sözümüzün er olarak sonuna kadar arkasında durmamak. Yanlışımız varsa özür dileriz ama doğruluğun yanında da bütün dünya üzerimize gelse hakkı tutar kaldırırız Allah’ın izniyle. [AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar; CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Sayın Selami Altınok’un.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, İbrahim Kaboğlu Hoca bizim de hocamızdır ama İbrahim hocanın mantığıyla bakarsak... Biz Meclisten ne kanun çıkarırsak çıkaralım hepsine “Anayasa’ya aykırı.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bize öğrettikleriyle bugün Mecliste konuştukları aynı şeyler değil. Ben çok saygı duyuyorum, hürmet duyuyorum ama İbrahim hocanın bakışıyla Meclisten hiçbir kanun çıkmaz.

AHMET KAYA (Trabzon) – Siz, İbrahim hocayı Burhan Kuzu’yla karıştırıyorsunuz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Dersinden kaç puan aldın?

SELAMİ ALTINOK (Devamla) - İyi öğrenciydim, iyi öğrenciydim, sıkma canını.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan kanun teklifinin genel itibarıyla uygulamadan kaynaklanan eksiklikleri giderme noktasında bir çalışma olduğu hepinizin malumudur. Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Genelkurmaydan tamamen alınıp İçişleri Bakanlığı bünyesine dâhil edildikten sonra yapılan düzenlemelerle özellikle personel noktasında, Personel Kanunu noktasında atıflar genelde 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na yapılıyordu. Bu düzenleme, onları giderip teşkilatın içerisinde yeknesaklık sağlama adına Jandarma, Emniyet teşkilatı ve Sahil Güvenliğin aynı mevzuat çerçevesinde, bir arada, aynı şekilde yönetilmesini amaçlayan bir kanun teklifi ve değişiklikleridir.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında -özellikle tabii ben geçmişte o teşkilatın başında Bakan olarak, Müsteşar olarak ve Emniyet Genel Müdürü olarak bulunmuş bir arkadaşınız olarak- Emniyet teşkilatı içerisinde yapılmakta olan çalışmalarda günümüzden kaynaklanan, güncelden ve sahadan kaynaklanan birtakım eksikliklerin giderilebilmesi adına yapılmış olan önemli düzenlemeler var. Ancak özellikle Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Teşkilat Kanunu’nda yapılan değişiklikle… Zannediyorum ki Kahramanmaraş Milletvekili arkadaşımız söyledi. Kantin ve gazinoların kiraya verilmesi hususu zaten normalde Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda da vardır ama bugüne kadar hiçbir Emniyet teşkilatına ait kantin ve gazino kimseye peşkeş çekilmemiştir. Böyle bir şey yoktur arkadaşlar, böyle bir şey yoktur. Kesinlikle bileceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Bu yasayla çekiliyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamamını diyoruz, tamamını.

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyin lütfen.

SELAMİ ALTINOK (Devamla) – Ben şunu özellikle ifade edeyim: Değerli arkadaşlar, Jandarmamız, Emniyetimiz, Sahil Güvenlik Komutanlığımız gerçekten kahramanca, muhteşem bir şekilde -yüreğinde vatan sevgisi, bayrak sevgisi olan herkes tarafından kabul edilir ki- terörle mücadele veriyorlar. PKK’yla, DEAŞ’la, FETÖ’yle, aklınıza hangi terör örgütü gelirse gelsin, yirmi dört saatlerini vererek bu terör örgütleriyle büyük bir mücadele veriyorlar. Bu mücadeleyi verirken de ihtiyaç duymuş oldukları değişiklikleri… Bu teklifte benim de imzam var. Arkadaşlar “Kimse yok.” dedi ama biz burada kanunu takip ediyoruz, kanunu takip etmeye devam edeceğiz.

Özellikle İbrahim hocamın söylemiş olduğu, bu sözlü sınavın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası gerçek dışıdır. Şu andaki mevcut Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun geçici 29’uncu maddesinde sözlü sınav zaten mevcut, vardır. Burada tekrar zikredilmesinin sebebi, başpolis memurlarından 45 yaşından gün alanların da sınava girebilmelerini ifade edebilme adınadır. Mevcut Anayasa’ya uygun bir madde kesinlikle vardır ve herhangi bir sıkıntı yoktur.

Yine arkadaşlarımız söylediler, değerli arkadaşlar, Emniyet teşkilatında şu anda 320 bin civarında, Jandarmamızda 200 bin civarında, Sahil Güvenlik Komutanlığında 7 bin civarında personelimiz görev yapmaktadır. Buradaki personelin göreve alınması, görevde yükselmesi tamamıyla liyakat esaslarına göre yapılmaktadır. Böyle “Meşrebi nedir?” Mezhebi nedir?” gibi şeyleri burada yine arkadaşlarımızdan bazıları söyledi. Değerli arkadaşlar, bir şeyi elinizde bilgi, belge olmadan ifade etmek doğru bir şey değildir, kurumları zan altında bırakmak doğru bir şey değildir. Doğrudur, FETÖ terör örgütünden dolayı benim başında bulunduğum teşkilat benim görev yaptığım sürede 31 bin polisi ihraç etmiştir. 17-25 Aralık sürecinde FETÖ’yle ölümüne mücadele edilmiştir, bugün de edilmektedir, yarın da yine FETÖ gibi, FETÖ benzeri örgütlerle, PKK’ydı, DEAŞ’tı, başka bir terör örgütü, adı ne olursa olsun, ideolojisi ne olursa olsun bunlarla Türkiye Cumhuriyeti devleti mücadele etmeye devam edecektir. Ancak kurumlarımızı, insanlarımızı, değerlerimizi yargılar mahiyette, insanların inanç değerlerini, insanların ideolojilerini, hukuk karşısında eşit oldukları anlayışını yargılar şekilde kimseyi ilzam etmek doğru değildir, kurumlarımızı ilzam etmek doğru değildir. Kurumlarımız gerçekten yirmi dört saatini vererek bu kurumların içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Altınok.

SELAMİ ALTINOK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yani gerek Bakan olarak gerek Müsteşar olarak gerek Emniyet Genel Müdürü olarak burada oturan kardeşlerimizle beraber yirmi dört saat mücadele vermiş bir insan olarak söylüyorum: Bu kurumlar devletimizin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güzide kurumlarıdır. Bu kurumların dik, ayakta ve sağlam olması lazım gelir. Getirilen yasal düzenlemeler kurumlarımızın güncel ihtiyaçlarını karşılama adına çok önemli değişiklikler getirmektedir. Onun için, biz AK PARTİ Grubu olarak kanun teklifinin arkasındayız ve sonuna kadar da bu teşkilatlarımızı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin birlik ve bekası adına mücadele eden kardeşlerimizi desteklemeye devam edeceğiz diyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

65.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, kurumların objektif çalışabilmesi için önerilerde bulunduklarına,144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu ve 20’nci maddelerinin teknik anlamda Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ettiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatip benim adımı birkaç kez zikrettiği için…

BAŞKAN – Ben de o yüzden söz verdim.

Buyurun.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Sataşma yoktu Başkanım, hocamıza saygı duyarız.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi, burada kurumları töhmet altında bırakmamak için, gelecekte kurumların objektif çalışabilmesi için biz bu önerilerde bulunuyoruz. “Kaboğlu’na sorsanız hiçbir kanun geçmez.” diyor, ben “Kanun teklifinin bütünü Anayasa’ya aykırı.” demedim. Beni sorumsuzlukla itham etmiş oldu, oysa bu kanun teklifinin “19, 20 maddesi” dedim ve “Teknik anlamda Anayasa’ya aykırı.” dedim ve aykırılığı her zeminde ortaya koyarım. Oylanırsa Anayasa Mahkemesine de tabii ki götüreceğiz. Bu muhalefet olarak sadece anayasal hakkımız değil, aynı zamanda, ödevimizdir. Bu bakımdan, özellikle, aynı zamanda, İçişleri Bakanlığı yapmış bir kişi olarak konuşurken biraz daha özenli olmasını temenni ederdim. Çünkü burada, dikkat edilirse, “Adaylarda aranacak diğer nitelikler sınavlara…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu, maksat hasıl olmuştur.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

66.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Erzurum Milletvekili Selami Altınok’un 144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Bugünkü çalışmamızın sonuna geldik. Şuna üzüldüm: Bu kurumları istismar etmemeliyiz. Kurumları ilzam, itham değil… Sayın Genel Müdürüm, Sayın Valim; kurumları ilzam, itham eden yok da “Jandarma” “kahraman polis” “Sahil Güvenlik” diye burada hamaset yapıp bunları istismar da etmemek lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, bu Mecliste hiçbir Cumhuriyet Halk Partili Jandarmayı, Emniyet mensuplarını, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarını ilzam ve itham etmiyor. Burada bir ilzam ve itham varsa o da şudur: “Geçmişte bu kurumları FETÖ gibi kimi terör örgütlerine siz teslim ettiğiniz için 15 Temmuz belasıyla karşılaştık.” diye sizi ilzam ederiz olsa olsa.

Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Antalya Milletvekili Kemal Çelik ile 104 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2368) ile Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2385) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 144) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bölüm üzerinde soru yok.

Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.50

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

144 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Kasım 2019 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.52



(x) 144 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.