TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           20’nci Birleşim

                                                                                 20 Kasım 2019 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla ili Fethiye ilçesi turizminin çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polisin yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Sıfır Atık Mavi Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, ülkemizde son günlerde yaşanılan siyanürle toplu intiharların Hükûmetin sorumluluğu olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, besicilerin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

7.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Ankara ilinden Mersin iline dönüş yolunda AK PARTİ Toroslar İlçe Teşkilatı Başkan ve üyelerini taşıyan aracın kaza yapması sonucu vefat eden hemşehrisi İsmail Ayberk’e Allah’tan rahmet, yaralanan Avni Atmaca ile Ertan Köker’e şifa dilediğine ilişkin açıklaması

9.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, sanayi mirasımızın gelecek kuşaklara aktarılmasının yerel yönetimlerin ve Hükûmetin görevi olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Bartın ili Amasra ilçesinde eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine ve 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, belirli sosyal medya hesapları üzerinden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına yapılan hakaretleri adalet mekanizmasının görmezden mi geldiğini ve bu kişi ya da grupların arkasında kimlerin olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, TÜİK’in açıkladığı tüketici fiyatlarındaki artışın ve sanayi üretici fiyatlarının inandırıcılıktan uzak olduğuna, 5 Şubat 2009 tarihinden bu yana Ekonomik ve Sosyal Konseyin neden toplanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

15.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tutturmuşlar bir EYT, İskandinav ülkeleri bu sistemle battı.” söylemine ilişkin açıklaması

16.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Bartın ili Amasra ilçesinde eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklarımızın büyük güçlerin dünyada yaptıkları menfaat çatışmaları sonucunda hayatını kaybetmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocukların, istismar, ihmal ve ayrımcılıktan korunması ile tüm kamu hizmetlerinden eşit ve parasız biçimde yararlanmasının sağlanmasının zaruri olduğuna, gazetecilerin sosyal ve özlük haklarını düzenleyecek adımların atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle Meclisin en temel görevinin çocuklarımızı geleceğe hazırlamak ve tüm dünya çocuklarının hakkını hukukunu korumak olduğuna, eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanının “15 Temmuz bağışlarının nemalandırılarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu altında duruyor.” ifadesine, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan 309 milyon Türk lirasının sahiplerine bir an öncc verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklara kodlanmış olan masumiyet duygularının korunması ve evlatlarımızın bizlere emanet olduğunun bilincinde olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

 

20.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 20 Kasım 2003 tarihinde İstanbul Levent ve Beyoğlu’nda teröristlerce düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle andığına, PKK’nın elinde tutulan Astsubay Semih Özbey ile 12 devlet görevlisinin hâlâ serbest bırakılmadığına, savaşın ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek maksadıyla farkındalık yaratılmaya çalışılan 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladıklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hiçbir emekli maaşının bin liranın altında kalmamasını sağladık.” ifadesine dayanarak bin lira emekli maaşıyla nasıl geçinilebileceğini öğrenmek istediğine, Türk ekonomisinin uçuruma doğru sürüklendiğine ilişkin açıklaması

21.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve AK PARTİ olarak hedeflerinin işçi, emekli ve çiftçilerin hayat kalitesini yükseltmek olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve devletin çok pahalı yönetildiğine ilişkin açıklaması

23.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Türkiye Emekliler Derneği Başkanı Kazım Ergün’ün yaklaşık 130 bin kişinin bin liranın altında maaş aldığını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili İffet Polat’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle dağa kaçırılan çocuklarını geri almak için Diyarbakır HDP il binası önünde eylem yapan ailelerin evlat nöbetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

25.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, çocuk işçiliğinin kalmadığı, geleceğini borç altına almadığımız, haklarını her yerde gözettiğimiz güzel bir dünya ve Türkiye umuduyla tüm çocukların 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklarımızın çocuk yaşta evlendirilerek sömürülmesine müsaade edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocukların daha güzel bir dünyada yaşayabilmesi için seferber olunması gerektiğine ve Sevgievleri Projesi’nin önemine ilişkin açıklaması

28.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, dünyada artan iyi tarım ve organik tarım desteklemelerinin ülkemizde kaldırılmasının üreticiyi cezalandırmak anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

29.- Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlı’nın, Aksaray ili Helvadere beldesinin ilçe olmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, “Kürt düşmanlığı” sözünün bir strateji çerçevesinde sürekli tekrar edildiğine ve bir kriz çıkartılarak derinleştirilmek istenildiğine ilişkin açıklaması

31.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında dile getirdiği “Kürt düşmanlığı” ifadesinin sistematik bir kara propaganda faaliyeti olduğuna ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ve amaçlarının kriz çıkarmak değil, İçişleri Bakanlığı ile iktidarın çıkardığı krizi demokratik yollarla çözmek olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinin Erzincan ve civar illerdeki vatandaşlara kaliteli hizmet sunduğuna, Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde hizmete açılan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama merkezinin şifa kaynağı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

34.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay ili Tahtaköprü Barajı’nın su tutma kapasitesinin artırılması ve Reyhanlı Barajı’nın tamamlanmasıyla vatandaşların mağduriyetinin giderileceğine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

36.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve ihanet suçlamasını iade ettiklerine ilişkin açıklaması

39.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye’de tek bir hukuk sistemi olduğuna ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve tartışılan konunun kayyum atamaları olduğuna ilişkin açıklaması

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un “Biz itibarımızı halktan ve bize oy veren seçmenlerimizden alırız.” ifadesine ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Halkların Demokratik Partisinin herhangi bir terör örgütünü öven, eylemlerine çağrı yapan bir tutumunun olmadığına ilişkin açıklaması

43.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü vesilesiyle diyabet hastalarının kullandığı cihazlarla ilgili sorunların devam ettiğine ilişkin açıklaması

44.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında başlatılan ihtiyati haciz kararı nedeniyle üniversitenin çalışamaz duruma getirildiğine ilişkin açıklaması

45.- Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak’ın, 20 Kasım 1979 tarihinde terör odakları tarafından şahadete uğurlanan Osman Günaydın’ı ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması

46.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

47.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, devlet yurtlarında kalan öğrencilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle insan haklarının ihlal edildiği ve yok edildiği bir ortamda mağdur ebeveyn çocuklarının hak ve özgürlüklerinden söz edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

49.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 13 Aralık 2018 tarihinde Ankara ilinde 9 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasına ilişkin iddianamede şüpheli olarak değerlendirilen Devlet Demiryolları yöneticilerinin terfi ettirildiğine ilişkin açıklaması

50.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Eskişehir’de sergilenen Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim’in ilgi odağı olmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

51.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ilinin tarihî yerlerinin ve turizm çeşitliliğinin doğru tanıtılabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından nasıl bir çalışma yapılacağının merak konusu olduğuna ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kamu araçlarında kira bedeliyle ilgili sınırlamanın olup olmadığını ve Meclisin tek bir kiralık araç için ödediği rakamın ne olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

53.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, 16 Kasım 2019 tarihinde New York Times gazetesi tarafından Çin Komünist Partisinin Uygur Türklerine uyguladığı baskı politikasının belgelerle ortaya konulmasına ilişkin açıklaması

54.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Aralık 2017’de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Şubat 2019’da İŞKUR ve Temmuz 2019’da SGK tarafından gerçekleştirilen sınavların sonuçlarının neden hâlâ açıklanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

55.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası’na ilişkin açıklaması

56.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki Hazine ve Maliye Bakanıyla ilgili sözlerinin iftira olduğuna ilişkin açıklaması

58.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın 13 Aralık 2018 tarihinde Ankara ilinde 9 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasına yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

59.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Hazine ve Maliye Bakanının ekonomik konularla alakalı olumsuz görüş beyan edenlerin, Türkiye aleyhinde algı oluşturanların birer terörist olarak nitelendirilebileceğini ifade ettiğine ilişkin açıklaması

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, her sözü kendi bağlamında değerlendirmek gerektiğine ilişkin açıklaması

61.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasında kendilerini teyit ettiğine ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve 19 milletvekilinin, polislerin çalışma koşullarında mevcut olan sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1900) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan tarafından, eş başkanlık sistemine karşı çıkarılan engellerin ortadan kaldırılması amacıyla 20/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, şehir hastaneleri modelinin incelenerek problemli alanların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1666) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın taraf olduğu adli ve idari davalar ile icra işlemlerinin sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/20449)

20 Kasım 2019 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Fethiye turizminin çözüm bekleyen bazı konuları hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Metin Ergun’a aittir.

Buyurun Sayın Ergun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla ili Fethiye ilçesi turizminin çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

METİN ERGUN (Muğla) – Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, huzurlarınıza, Türk turizminin göz bebeği olan Muğla ilimizin Fethiye ilçesinde yaşanan bazı sıkıntıları gündeme getirmek amacıyla gelmiş bulunuyorum.

Fethiye, deniz turizminin yanında tarih ve kültür turizmi açısından da çok büyük bir potansiyele sahiptir ama ne yazık ki Fethiye’nin tarihî ve kültürel potansiyeline gereken önem verilmemektedir. Nitekim, Fethiye’de dünyanın denize en yakın antik tiyatrosu olan Telmessos Antik Tiyatrosu da benzer bir ihmali yaşamaktadır. Bu tiyatro, 1995 yılına kadar yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmış olan âdeta antik bir hazinedir. Gün ışığına çıkarılan birçok tarihî eser gibi, Telmessos Antik Tiyatrosu da aslına uygun şekilde ve iyi yapılmış bir restorasyona ihtiyaç duymaktadır. 2012 yılında bu tiyatronun restorasyonunun altı yüz günde bitirilmesi taahhüdüyle ihalesi yapılmış idi. İhaleyi alan firma, restorasyona, âdeta skandal olarak nitelendirebileceğimiz şekilde uygun olmayan malzemelerle ve aslına uygun olmayan metotlarla başlamıştır; dolayısıyla tarihî dokuya zarar verilmiştir. Bununla beraber, bir de yüklenici firma ile Muğla Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı arasında alacak verecek sorunlarından dolayı mahkeme süreci ortaya çıkmıştır ve hâlen de devam etmektedir. Bu sebeple restorasyon çalışmaları durmuştur. Dolayısıyla an itibarıyla ne sağlıklı bir restorasyon yapılmış ne de bu süreç doğru yönetilebilmiştir. Bu süreç tam anlamıyla bir skandala dönüşmüş durumdadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere, devletimizin ilgili kurumlarını Telmessos Antik Tiyatrosu konusunda harekete geçmeye, ülkemizin tarihî ve kültürel turizm potansiyeline ciddi katkılar yapacak olan bu antik hazineye sahip çıkmaya çağırıyorum çünkü Fethiye turizminin bu tiyatroya ihtiyacı vardır.

Sayın milletvekilleri, Fethiye, birçok turistik alanda olduğu gibi, yamaç paraşütü sporu için de dünyanın önemli merkezlerinden biri hâline gelmiştir. Fakat yamaç paraşütü sporuyla uğraşan sporcular ve turistlerin çok önemli bir sorunu vardır: Paraşütçüler, Babadağ’dan havalandıkları zaman iniş pistlerinin bulunduğu Ölüdeniz kıyısındaki Belcekız Plajı’na sağlıklı bir şekilde iniş yapamamaktadırlar. Çünkü Belcekız Plajı’ndaki iniş parkurlarının bulunduğu yerleri işleten işletmeler paraşütçülerin iniş esnasında kullandığı alanları şezlonglarla ve büfelerle doldurmuş durumdadırlar. Bu nedenle, son yıllarda paraşütçülerin inişi esnasında yaşanan kazaların sayısında ciddi artışlar yaşanmaktadır ve bu durum da Fethiye’de paraşüt sporuna olan talebi azaltmıştır. Oysa paraşüt sporu için kalkış ve iniş güvenliği bir bütündür, ciddi bir koordinasyon gerektirir. Bu bütünlüğün bozulmasının temel sebebi şudur: Paraşütçülerin Babadağ’dan havalandıkları parkurlar ile Belcekız Plajı’ndaki iniş pistlerinin bulunduğu yerleri farklı işletmelerin işletmesidir. İniş pistlerinin bu şekilde kullanımı, sadece paraşütçülerin değil, bu işletmelerde çalışan insanlarımızın da can güvenlikleri için bir tehdit hâline gelmiş durumdadır. Bu durumdan sadece paraşütçüler değil, bölgedeki esnaf da şikâyetçidir çünkü bu tablo, bölgenin imaj ve itibarına da zarar vermektedir. 2022’de Dünya Hava Oyunları Fethiye’de yapılacaktır, onun için bu problemin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca, son yirmi yıldır ekim ayında Hava Oyunları Festivali de Fethiye’de gerçekleşmektedir. Hava sporları için böylesine önemli bir yer olan Fethiye’nin imaj ve turizmi için bu konu oldukça önemlidir. Bu sebeple, iniş parkurlarında bulunan alanların işletmesinin ve kalkış parkurlarının bulunduğu alanların işletmesinin kâr güdüsüyle hareket etmeyen ve aynı zamanda Fethiye Ticaret Odasının iştiraki olan teşekküle bırakılması, bu sorunun çözümü noktasında uygun bir adım olacaktır. Eğer paraşüt sporuyla uğraşanlar için iniş güvenliğini sağlayamaz isek Fethiye’ye gelen birçok yamaç paraşütü seven turisti kaybetmiş olacağız.

Vurgulamam gereken bir başka husus da şudur: Turizm alanında faaliyet gösteren firmalarımız, geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen konaklama vergisi konusunda oldukça rahatsız durumdadırlar; bu düzenlemenin konaklama maliyetlerini artıracağını ve özellikle yerli turistler açısından konaklamayı pahalı hâle getireceğini ifade etmektedirler. Ayrıca, bu düzenleme, toparlanmaya çalışan otelcilerimize de darbe vuracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

METİN ERGUN (Devamla) - Bildiğiniz gibi, mevcut kriz ortamında vatandaşlarımızın hayatları zaten ciddi şekilde zorlaşmış ve harcamaları azalmıştır. Böyle vergilerle varabileceğimiz tek yer yerli turist sayısının azalması, dolayısıyla turizm gelirlerinin azalması olacaktır. Bu sebeple, sizleri bu düzenlemeyi tekrar gözden geçirmeye çağırıyorum.

Konuşmama son verirken yüce heyetinize saygılarımı sunuyor, hepinizi selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, polisin sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polisin yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, polislerimizin sorunlarını dile getirirken ilk önce, polisin Türkiye’de bulunan sorunlarını “maddi olan sorunları” ve “maddi olmayan sorunları” olarak ikiye ayırmak lazım. Polislerimizin sorunlarının çokluğu doğal olarak güvenlik hizmetlerindeki başarı ve kaliteyi de düşürmektedir.

Polislerin maddi olan sorunlarını eğer başlıklar şeklinde sayacak olursak:

Birincisi, polisin mevzuattan kaynaklanan sorunları.

İkincisi, polisin ücret, giyim, kuşam ve diğer maddi haklarla ilgili ekonomik sorunları.

Üçüncüsü, polisin silah ve mesleki diğer donanımlardan kaynaklanan sorunları.

Dördüncüsü, mesai durumu ve çalışma ortamı.

Beşincisi, tayin, terfi konusundaki sorunları.

Altıncısı, sağlık, sosyal yardım hizmetleriyle ilgili sorunları.

Polisin ekonomik olmayan sorunlarıysa şunlar: Polisimizin can güvenliği sorunu; polisin motivasyon eksikliği ve psikolojik sorunları -son yıllarda çok fazla intihar vakaları yaşanmakta- polisin yaşamış olduğu ailevi sorunları; adliye, askeriye, jandarma, politik kurumlar olmak üzere polisimizin diğer kurumlarla yaşadığı sorunlar; polisimizin hizmet içi eğitimle ilgili yaşamış olduğu sorunlar; polisin temel haklar ve insan haklarıyla ilgili sorunları; polis memurlarımızın yaşadığı amir-memur ilişkilerinden doğan sorunlar.

Bunları özet olarak geçtikten sonra asıl olan sorun şu: Bugüne kadar her fırsatta ve sürekli dile getirmiş olduğumuz, siyasi iktidarın da polise seçim vaatlerinin arasında söylediği 3600 ek gösterge. Maalesef, siyasi iktidar bugüne kadar vadettiği hâlde bunu yapmıyor. Ana muhalefet partisi olarak kanun teklifleri verdik. Bu kanun tekliflerini, sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, diğer muhalefet partileri de verdiği hâlde burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonlarında beklemektedir; bunun bir an önce Parlamentoya gelip yasalaşması lazım. Emniyet mensuplarının çalışma saatleri, özlük hakları ve ekonomik anlamda 3600 ek göstergeleri âdeta bir yılan hikâyesine dönüştü. Bunun bir an önce Parlamentoya gelip yasalaşması lazım.

Polislerimiz yasal anlamda, mevzuat anlamında jandarmayla aynı yasaya tabi oldukları hâlde özlük haklarına baktığımız zaman, polisin özlük hakları jandarmanın çok çok gerisinde. Yasalar nezdinde eşitlenen jandarma ve polise baktığımız zaman, ikisi de şehit oluyor, ikisi de ağır koşullarda çalışıyor, ikisi de ülkenin güvenliğini sağlıyor ancak mali eşitlikleri yok. Jandarma emekliye ayrıldığı zaman 5 bin ila 7 bin arasında emekli maaşı alıyor, polisler emekliye ayrıldığı zaman 2.000 ila 2.500 arasında emekli maaşı alıyor.

Polislerin daha önce POLSAN’a kayıtlı olma zorunlulukları yoktu, sonradan yasayla zorunluluk getirildi. POLSAN’ın OYAK gibi iyileştirilmesi lazım. OYAK’ta nasıl düşük faizle kredi veriliyorsa bu anlamda polislerin de bundan yararlanması lazım.

Polisler gece gündüz demeden sürekli nöbette. Örneğin, saat üç buçuk, dörtte göreve davet edildikleri zaman servis yok, araç yok “Hangi imkânlarla giderseniz gidin.” deniliyor. Bu şekilde, saat üç buçukta, dörtte gerek nöbetlerinin bitmesi gerekse nöbetlerinin başlaması hâlinde, görevli polis arkadaşlarımıza mutlak surette araç tahsisi gerekmektedir.

Aylık 610 TL mesai ücreti veriliyor. Hafta sonu yok, resmî tatil yok, dinî bayram, millî bayram yok; 610 TL fikslenmiş durumda. Bu anlamda polisler gerçekten mağdur.

Maçlara özel güvenlik görevlileri gönderiliyor. Özel güvenlik görevlileri para aldığı hâlde polis para almıyor. Peki, arkadaş, benim bakkal dükkânım varsa, benim manavım varsa benim kapımda polis bekliyor mu?

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Polisler de alıyor, polisler de.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Polislere verilmiyor, dışarıdaki polislere sorun arkadaş. Yani keşke verseniz.

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Polisler alıyor, alıyor.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Polise veriyorsanız özür diliyorum. Zamanımızı almayın, sizden istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, polislerimizin sorunlarını anlatsak sabaha kadar bitmez. Efendim, mesela mitinglere, konserlere özel güvenlik görevlisi gidiyor, ücret alıyor. Peki, manav ile bakkalın kapısında özel güvenlik görevlisi bekleyince… Mademki mitinglerde para alınıyor, e polise niye vermiyorsun kardeşim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sayın Başkan, çok önemli bir sorun.

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yani bu anlamda, polisi dış göreve gönderdiğiniz zaman -ya Allah’tan korkun- sandviç, bir ekmek veriyorsunuz, içine 1 tane de gofret koyuyorsunuz yani arkadaşlar doymuyor bu insanlar ya, aç; o sandviç yetersiz, küçük; biraz onun kalorisini yükseltin.

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Yaptık, yaptık; kanunlaştı o.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Burada Emniyet müdürleri gayet rahat. Polis arkadaşlarımız Emniyet müdürlerinin iki dudağının arasında. Kılıfına uyduruyorlar, herhangi bir şehre tayini çıkarılıyor; yazıktır, günahtır; polislerin aile düzeni ve sosyal yaşantısı bu anlamda bozuluyor.

Polisler liyakat ve kıdem anlamında da büyük sıkıntılar yaşıyor. Liyakatte ne esas alınıyor? Ya siyaset esas alınıyor ya cemaat esas alınıyor ya da tarikat esas alınıyor. Arkadaşlar, bana verilen bilgilere göre şu anda yine polis teşkilatı içerisinde değişik değişik cemaat grupları egemen ama burada Menzil tarikatının daha egemen, yoğun olduğu söyleniyor. Ya, arkadaşlar, 15 Temmuz darbesinden ders almadınız mı? Sizden rica ediyorum, sizden istirham ediyorum, devlet hukukla yaşayabilir sayın vekiller.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bitiyorum Sayın Başkan, özür diliyorum.

Devlet hukukla yaşar, devlet cemaat hukukuyla yaşayamaz. Onun için… Burada itiraz eden arkadaşlarımızın herhangi bir cemaatle bağlantıları var mı, yok mu bilemiyorum ama demek ki ağır bir şeye basmış olduk, yaralarına basmış olduk.

Son sözlerimi şu şekilde bitiriyorum: Sayın Başkanım, Türkiye’de 971 başpolis var. Kanunen bunların kıdem anlamında dört yılda bir yükselmesi gerekirken sekiz yıl geçtiği hâlde bu arkadaşlarımızın yükselmesi için maalesef imkân tanınmadı. Bu anlamda, bu arkadaşlarımızın en azından kanunen yükselmesi gerekiyor.

Polis arkadaşlarımıza amirleri tarafından mobbing uygulanıyor. Bu mobbing de hem insanı açıdan hem ceza açısından suç teşkil etmektedir.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Ek süre verdiği için ayrıca da Başkana teşekkür ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun, teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, Sıfır Atık Mavi Projesi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’a aittir.

Buyurun Sayın Yaşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Sıfır Atık Mavi Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Başta savaş ve terör mağduru çocuklarımız olmak üzere, tüm çocukların Çocuk Hakları Günü’nü kutluyor; daha yaşanılır, barış içinde bir dünya diliyorum.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Anayasa’mızın 56’ncı maddesi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını güvence altına almıştır. Bu maddeye göre çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Çevre hakkı, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ve insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkıyla doğrudan bağlantılıdır. İnsanın bedensel ve ruhsal yönden sağlığı sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamasıyla doğru orantılıdır. Üçüncü kuşak bir insan hakkı olarak ele alınan bu hakka ilişkin sorunlar tüm tarafların katkısıyla ve tüm insanlığın bir araya gelmesiyle çözülebilir; ayrıca ortak gözetim, iş birliği ve dayanışma hâlinde diğer tüm hakların korunmasına katkı sağlayacaktır.

Bugün Anayasa’yla güvence altına alınan ve korunması konusunda vatandaşlara ve devlete yüküm yüklenen bu hakka ilişkin yeni başlatılan bir projeden bahsetmek istiyorum. Projenin adı “Sıfır Atık Mavi Projesi.” 2017 yılında bir geri dönüşüm seferberliği olarak Sıfır Atık Projesi, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin öncülüğünde tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Geçtiğimiz haziran ayında da 81 ilde karşılık bulan Türkiye'nin en büyük çevre projesinin önemli bir parçasını ve deniz ayağını oluşturan Sıfır Atık Mavi Projesi hayata geçti.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizlerde kirliliğe yol açan ve özellikle deniz canlılarının yaşamını tehdit eden kirliliğin telafi edilemez sonuçlarına dikkat çekmek, farkındalığı ve duyarlılığı artırmak için bu önemli konuyu Meclis gündemimize taşımak istedim.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ve TURMEPA iş birliğiyle başlatılan bu projeyle bireysel ve kurumsal bazda ve yerel yönetimler nezdinde farkındalığı artıracak kapsamlı bir değişim ve dönüşüm başlamış oldu. Yaşam kaynağımız oksijen olduğu düşünüldüğünde, bu değişim ve dönüşümün ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Deniz altındaki oksijen deposu ormanları en az karadaki ormanlar kadar önemlidir. Oysa Birleşmiş Milletler verilerine göre denizlerdeki çöplerin yalnızca yüzde 15’i deniz yüzeyinde, yüzde 70’i deniz yatağında bulunmakta; bu çöpler, dipteki doğal hayata telafisi güç zararlar vermektedir. Soluduğumuz havadaki oksijenin yüzde 70’e varan kısmını deniz altı ormanları ve planktonlar üretiyor yani aldığımız 2 nefesten 1’ini denizlerimiz sağlıyor. Ancak günümüzde deniz ve okyanuslardaki plastik tehdidi çok ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Bugün okyanuslardaki plastik atıkların kapladığı toplam alan ne yazık ki Türkiye’nin yüzölçümünden daha büyüktür. Bu plastikler deniz ortamında daha küçük parçalara ayrılarak planktondan balinaya, tüm besin zincirine girerek deniz ekosistemini tehdit ediyor. Yapılan uluslararası araştırmalarda ihtiyacımız olan oksijeni üreten, tüm ekosistemin birincil üretimini yapan planktonların da mikroplastik yediği tespit edildi.

Kirliliğe en fazla sebep olan plastik çeşidi ise bir kez kullanılıp atılan plastikler. Bunu tüm dünya çok önemsiyor, biz de eş zamanlı olarak aynı önemi veriyoruz çünkü durum sanılandan daha ciddi. Her yıl denizlere ve okyanuslara 8 milyon tondan fazla plastik atılıyor. Bu plastiklerin doğada ve denizlerde çözülmesi dört yüz elli yıl sürüyor ve ne yazık ki aslında, tamamıyla hiçbir zaman yok olmuyorlar; partiküller hâlinde yediğimiz yemekten, içtiğimiz suya, hatta soluduğumuz havaya bile karışıyorlar. Plastik kirliliği biyoçeşitliliği de olumsuz yönde etkiliyor; her yıl 1 milyondan fazla deniz kuşu, binden fazla deniz memelisi ve kaplumbağanın ölümüne neden oluyor. Oksijen kaynağı denizlerin nefesi tüketiliyor.

50’li yıllarda hayatımıza büyük bir kolaylaştırıcı olarak giren bir malzeme olan plastik, zaman içerisinde tüm canlılığı tehdit eder hâle gelmiştir.

Sıfır Atık Mavi Projesi’yle, ülkemizde projenin başladığı 2019 Haziran ayından bugüne sürdürülen eğitimlerle 30 bini aşkın öğrenciye ulaşıldı ve yaz boyunca büyük-küçük 4 bin gönüllüyle yaklaşık 9 bin kilogram atık kıyılardan uzaklaştırıldı, 163 bin metreküp deniz çöpü toplandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekili.

SERAP YAŞAR (Devamla) – Ancak aslolan, ekosistemi korumak, çevreyi ve denizlerimizi kirletmemek ve bu anlamda zihinsel değişim ve dönüşümü sağlamaktır. Bu amaçla, Türkiye’nin önde gelen 760 kuruluşu “Sıfır Atık Mavi” sözü vererek denizlerimizin kirliliğini önlemek için çalışacağını taahhüt etmiştir.

Bizler, hep birlikte, hayatımızda yapacağımız küçük değişimlerle dünyada büyük bir değişimin parçası olabiliriz.

Sözlerime son verirken yarınımızı kurtarmaya bugünden başlayalım diyorum ve Parlamentomuzdan başlayarak herkesi çevre sorunlarının çözümünde rol almaya ve bu seferberliğe katılmaya davet ediyorum.

Saygıdeğer hanımefendiye bu konuda yapmış oldukları öncülük için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkürler.

Çok teşekkür ederim Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden söz vereceğim.

Sayın Kaplan...

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Cinsiyet, dil, din, ırk gözetmeksizin her çocuk sağlık, eğitim ve bakım hakkına sahiptir. Bu haklar ihlal ve istismar edilemez. Eşit, huzurlu, sağlıklı, aydınlık bir gelecek tüm çocuklarımızın hakkı. Hiçbir çocuğun tacize, tecavüze, zorla evlendirilmeye, çalıştırılmaya, iş cinayetlerine kurban gitmeyeceği; çocuklarımızın hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan, gelecek kaygısı duymadan, barış içinde ve güvenli bir ortamda mutlu ve özgürce yaşayabilmeleri için haklarına sahip çıkmak hepimizin en temel görevidir.

Genel Başkanımızın da söylediği gibi, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi ve çocuklarımıza mutlu bir gelecek sağlayabilmek için hak ve adalet temelinde çocuklarımız için mücadele etmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ülkemizde ve tüm dünyada değişik etkinliklerle kutlandı. Özellikle savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için, Birleşmiş Milletler, 20 Kasımı “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak ilan etmiştir.

Dünya üzerinde yaşanan savaşların, zulümlerin sebep olduğu açlık ve yoksulluktan maalesef en çok çocuklar etkilenmektedir. Gazze, Arakan ve Suriye gibi bölgeler çocuk katliamlarına sahne olmaya hâlâ devam etmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu verilerine göre, dünyada her gün 5 yaşın altında 22 bin çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Hâl böyleyken Birleşmiş Milletler ne yazık ki tüm bu katliamlara ve çocuk ölümlerine sessiz kalmaktadır. Çocuklar yarınlarımız, geleceğimizdir.

Çocuklar ölmesin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, ülkemizde son günlerde yaşanılan siyanürle toplu intiharların Hükûmetin sorumluluğu olduğuna ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son günlerde ülkemizi derinden sarsan ve toplum vicdanını yaralayan siyanürle toplu intiharlar yaşanmaktadır. Bu intiharlar farklı şehirlerde olmasına karşın göze çarpan ortak özellik, bu ailelerin yoksul ve işsiz olduğudur. Bir anne ve babanın çocuklarının katili olması veya kendilerini yok etmesi tıbben ne anlam taşır, onu hekimlerimiz açıklayabilir ama insan vicdanında derin yaralar açarak ömür boyu kapanmayacak travmalar yarattığını söylemek zor değildir.

Şimdi buradan Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” deyişini sık sık kullanıyorsunuz. İnsanı yaşatmak yerine siyanüre mahkûm ederek devleti nasıl yaşatacaksınız? Artık bu söylemleri bırakın ve siyanüre mahkûm edilen vatandaşların sorununa çözüm üretin. Hükûmet sizsiniz, çaresizlikten intihar eden her vatandaştan siz sorumlusunuz, eğer çare olamıyorsanız lütfen bu işi bırakın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kasap…

4.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dünya Çocuk Hakları Günü var ama hakları yok. Eğer yetişkinlerin hakları ihlal edilirse aslında böyle bir yaptırım çocuklara yönelik olmasa bile çocuk haklarını da ihlal eder. Sabahın köründe, gecenin ortasında basılan evlerde uykudan uyandırılan çocukların, cezaevindeki mazlum çocukların psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Anne babaları hapiste, çocuklar sahipsiz. Cezaevlerinde 780 bebek çocuk var. Küçük yaşta çalıştırılan, iş cinayetlerine kurban olan, küçük yaşta evlendirilen, eğitimden eşit yararlanamayan, sağlıktan eşit yararlanamayan, istismar edilen çocuklar bizim çocuklarımız. Verilere göre 2017’de 18.623 çocuk cinsel istismara uğradı, 2012’de 601 bin olan çocuk işçi sayısı 2016’da 709 bine çıktı, 309 çocuk iş cinayetinden gitti. Bu çocuklar bizim çocuklarımız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, besicilerin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2020 yılı Hayvancılık Desteklemeleri Uygulama Tebliği yayınlandı. Ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi, sağlıklı hayvansal üretimin teşviki için destekler veriliyor. Oysa besiciler 2018 yılına ait desteklerini dahi alamadılar. İnek doğumunda inek için verilen buzağı desteği değiştirilmiş ve buzağı için verilir olmuştu. Uygulama devam ediyor ancak yüz yirmi gün buzağı yaşama şartı var. Bu durumda ülkemizde buzağı ölümleri yüzde 12’leri aştığı için buzağı desteğinden çok besici yararlanamıyor. Yeniden buzağı desteği doğum yapan inek için verilmelidir.

Yem fiyatları bir yılda yüzde 60 artmıştır. Şeker fabrikaları özelleştirilince geçen yıl tonu 90 TL’den satılan küspe paketli tonu 260 liraya çıkmıştır. Süt fiyatı gelecek ay 2 lira 30 kuruşa çıkacak olsa da üreticiden ürününü toplayan sanayici daha düşük fiyatla alım yapmaktadır. Ziraat Bankası besici için 2020 ödemeleri dâhil erteleme sağlamalı, faizler silinerek besiciyi desteklemelidir. Besiciler çok zor durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

6.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Birleşmiş Milletler tarafından 1954 yılında kabul edilen günün amacı uluslararası birliktelik, dünyadaki çocuklar arasında farkındalık yaratmak ve çocukların refahını artırmaktır. Çocukların refahının artması, adaletin çocuklar için de tesis edilmesiyle mümkündür.

Bugün, Adıyaman’da, Türkiye'nin her yerinde çalışmak zorunda bırakılan, ırgatlık yapmak zorunda kalan, okula gidemeyen, anne baba sevgisinden mahrum bırakılan tüm çocukların günü. Bugün çocukluklarını doyasıya yaşayamayan, aramızdan ayrılan Rabia Naz, Eren Bülbül, Oğuz Arda Sel, Ceylan Önkol, Güleda Cankel, Berkin Elvan, Aylan Kurdi ve hemşehrimiz Hüseyin Nasrullah Çelik ve ismini buradan sayamadığımız binlerce çocuğun günü.

Aramızdan ayrılan çocuklarımızı rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

7.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 20 Kasım Çocuk Hakları Günü kutlu olsun.

Dünyada yaşanan silahlı çatışmalardan en büyük zararı gören savaş mağduru çocuklar olmaktadır. Suça sürüklenen, eğitim dışı kalan, risk altında sokakta çalışan ve istismara uğrayan çocuklarımızın haklarını korumak için Millî Eğitim Bakanlığına; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına ve hepimize görevler düşmektedir. Bu arada 12 Nisan 2018 tarihinde Giresun’un Eynesil ilçesinde şüpheli şekilde yaşamını yitiren Rabia Naz Vatan’ın ölümüyle ilgili sebeplerin bir an önce tespit edilmesi birazcık da olsa kalbimizi ferahlatacaktır.

Atatürk’ün söylediği gibi “Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır.” diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Ankara ilinden Mersin iline dönüş yolunda AK PARTİ Toroslar İlçe Teşkilatı Başkan ve üyelerini taşıyan aracın kaza yapması sonucu vefat eden hemşehrisi İsmail Ayberk’e Allah’tan rahmet, yaralanan Avni Atmaca ile Ertan Köker’e şifa dilediğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Grup toplantımıza katılan ve Gazi Mecliste bizleri ziyaret eden AK PARTİ Toroslar İlçe Teşkilatımızdan değerli kardeşlerimiz Mersin’e dönüş yolunda yoğun sis sebebiyle maalesef kaza yaptılar. Bizleri son derece üzen bu kazada hemşehrimiz İsmail Ayberk kardeşimiz vefat etmiştir. Merhuma Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesine sabır, teşkilatımıza ve bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Kazada yaralanan İlçe Başkan Yardımcımız Avni Atmaca ve önceki dönem yöneticilerimizden Ertan Köker kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

Tüm vatandaşlarımızdan yaralı kardeşlerimizin şifa bulması için dua bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özer...

9.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Komisyondaki bütçe görüşmesinde temel hedefinin, çocuğun üstün yararını ön planda tutarak çocuk hakları doğrultusunda çalışmak olduğunu söyledi; resmî veriler ve sivil toplum kuruluşlarının araştırmaları tam tersini söylüyor. Bugün Türkiye’de yaşayan her 4 çocuktan 1’i yoksul, her 5 çocuktan 1’i çalışıyor. Çalışan her 10 çocuktan 8’i kayıt dışı. Son bir yılda her 100 bin çocuktan 1.598’i suça sürüklenmiş. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002-2018 yılları toplamında 173.894 çocuk bedensel, zihinsel ve ruhsal istismara uğramış. Bu yıl yaklaşık 1 milyon 930 bin çocuk okullaşamamış. Yani yaklaşık her 10 çocuktan 1’i kayıp.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ve maalesef bugün Türkiye’de çocuk hakları doğrultusunda çalışmayan bir yönetim var ve bu yönetim küçücük bir çocuğun ölümünü bir buçuk yıldır aydınlatamıyor.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, soruyoruz: Rabia Naz’a ne oldu?

BAŞKAN – Sayın Arslan…

10.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, sanayi mirasımızın gelecek kuşaklara aktarılmasının yerel yönetimlerin ve Hükûmetin görevi olduğuna ilişkin açıklaması

EDNAN ARSLAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizin sanayi mirasını kültür varlığı olarak değerlendirip gelecek kuşaklara aktarmak öncelikle yerel yönetimlerin ve Hükûmetin görevidir.

İzmir’de bulunan tarihî elektrik fabrikası ihalesini İzmir Büyükşehir Belediyesi adına ihaleye katılan Grand Plaza AŞ kazanmıştır. Maalesef bu ihale Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hâlen onaylanmamıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi burayı müze olarak değerlendirmek istemektedir.

Bursa Büyükşehir Belediyesinin benzer projesini zamanında onaylayan Hükûmet, aynı hassasiyeti neden İzmir konusunda göstermemektedir? Söz konusu muhalefet partilerine ait belediyeler olunca süreçler neden bu kadar uzamaktadır? Bu yolla, iktidara oy vermeyen şehirler cezalandırılmak mı istenmektedir?

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tunç…

11.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Bartın ili Amasra ilçesinde eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine ve 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün Bartın’dan üzücü bir haber aldık. Sahil Güvenlik Batı Karadeniz Grup Komutanlığında görevli astsubayımız Hakan Karataş, Bartın Amasra ilçemiz Tarlaağzı Limanı’nda eğitim dalışı yaparken su yüzeyine çıkamamış, tüm çabalara rağmen de kurtarılamayarak şehit olmuştur.

Şehit astsubayımız Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet diliyorum; ailesine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Bugün ayrıca 20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü. Bu vesileyle ülkemizdeki ve dünyadaki tüm çocuklara her türlü istismardan uzak, şiddetten, savaşlardan uzak ve haklarının ihlal edilmediği bir gelecek diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Şehidimize biz de başsağlığı diliyoruz. Bütün şehitlerimize Allah rahmet etsin diyoruz.

Sayın Özkan…

12.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, belirli sosyal medya hesapları üzerinden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına yapılan hakaretleri adalet mekanizmasının görmezden mi geldiğini ve bu kişi ya da grupların arkasında kimlerin olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, son günlerde belirli sosyal medya hesapları üzerinden cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına ağır hakaretler yapılmakta ve çirkin iftiralar atılmaktadır. Kimileri için hakaretin düşünce özgürlüğü, kimileri için eleştirinin suç sayıldığı günümüzde Sayın Cumhurbaşkanı veya Hükûmeti eleştiren vatandaşları gözaltına alıp jet hızıyla yargılayan, tutuklayan ya da mahkemelerde âdeta süründüren adalet mekanizması ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan bu hakaretleri görmezden mi gelmektedir? Bu kişi ya da grupların arkasında kim vardır? Bunlar hakkında gerekli kanuni işlemin yapılmasını yüce Türk milleti beklemektedir.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

13.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, TÜİK’in açıkladığı tüketici fiyatlarındaki artışın ve sanayi üretici fiyatlarının inandırıcılıktan uzak olduğuna, 5 Şubat 2009 tarihinden bu yana Ekonomik ve Sosyal Konseyin neden toplanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜİK’in açıkladığı tüketici fiyatlarındaki artış inandırıcı olmadığı gibi, sanayi üretici fiyatları da inandırıcılıktan çok uzak. Tüketicinin ve üreticinin yaşadığı gerçek enflasyon, on iki ay boyunca ödenen zamlı fiyatların ortalamasını bir önceki on iki ayın artış ortalamasıyla kıyaslayarak ortaya çıkar. Makine Mühendisleri Odasının TÜİK istatistiklerine göre hazırladığı raporda elektrik ve doğal gazda on iki aylık ortalama artış yüzde 48,5, ham petrol ve doğal gazdaki ortalama artış ise yüzde 31’e yakın. İthalata bağımlı kâğıt ve otomotiv sektörlerinde bu oran yüzde 27’nin üzerinde, kimya ve elektrikli teçhizatta ise yüzde 25’in üzerinde. Ülke ekonomisinin can damarı sanayi bu durumdayken işsizlik ve ekonomik kriz de bitmez. Merak ediyoruz, ülkedeki durum bu hâldeyken Ekonomik ve Sosyal Konsey 5 Şubat 2009’dan bu yana neden hiç toplanmamıştır, gerekçeleri nelerdir?

BAŞKAN – Sayın Yurdunuseven…

14.- Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin açıklaması

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çocuk, umuttur; çocuk, gelecektir ve geleceğe ilerlerken çocuk bu yolda altın bir anahtardır. Şimdinin çocuklarının geleceğin yetişkinleri olacağını unutmamamız, çocuklarımızı buna göre yetiştirmemiz ve haklarına sahip çıkmamız gerekmektedir.

Çocuk Hakları Alt Komisyonu üyesi olarak çocuklarımızın Çocuk Hakları Günü’nü kutluyor, bütün çocuklar için daha güzel bir gelecek diliyorum.

Buradan terör sevicilere… Dağa kaçırılan çocuklarını isteyen Diyarbakır Annelerini selamlıyorum. Şu anda dünyada FETÖ ve PKK hükümlülerinin ve çocukları hakkında oluşturulmaya çalışılan algının aksine, tüm hükümlü ve tutukluların 0-6 yaş arasındaki çocuklarının cezaevinde anneleriyle birlikte kaldığını ve yaş gruplarına göre kendilerine ek yiyecek verildiğini Genel Kurula bilgi olarak sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünver, buyurun.

15.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tutturmuşlar bir EYT, İskandinav ülkeleri bu sistemle battı.” söylemine ilişkin açıklaması

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

AKP Genel Başkanı, geçtiğimiz günlerde EYT konusunda “Tutturmuşlar EYT. İskandinav ülkeleri bu sistemle battı.” diyerek EYT’lilerin hayallerini yıktı. Kendisi çift dikiş olduğu hâlde, geçmişte de EYT’lilere “Çift dikiş.” diyerek aşağılamıştı. Erdoğan’ın “İskandinav ülkeleri bu yüzden battı.” söylemine bir kişi hariç kimse inanmadı. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli Erdoğan’a inanan tek kişi. Sayın Bahçeli, konuyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanının açıklamalarının Türkiye açısından isabetli olduğunu söyledi. EYT konusunda MHP seçimde verdiği sözleri unutmuş anlaşılan.

EYT böyleyken, Erdoğan, yandaşın zengin edildiği şehir hastaneleri konusunda “Halkıma hizmet için zarar edeceksek edelim be!” diyerek devleti zarara uğrattıklarını itiraf etti. Zararlar yandaş zenginleşirken görmezden gelinirken EYT için “ülke batar” yalanına sığınılıyor. Cumhur İttifakı’nın adaleti bu mu, garezi EYT’ye mi?

BAŞKAN – Şimdi, söz talep eden Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim.

Sayın Bülbül, buyurun.

16.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Bartın ili Amasra ilçesinde eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklarımızın büyük güçlerin dünyada yaptıkları menfaat çatışmaları sonucunda hayatını kaybetmesinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, öncelikle, Bartın’ın Amasra ilçesinde dalış eğitimi yaparken denizde kaybolan Sahil Güvenlik astsubayı Hakan Karataş’ın şehadet haberini bizler de üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Şehidimize Allah’tan rahmet dilerken kederli ailesine ve milletimize de başsağlığı diliyoruz.

20 Kasım yani bugün, Dünya Çocuk Hakları günü olarak kutlanmaktadır. Çocuklar hem bugünümüz hem de yarınımızdır. Peygamber Efendimiz “Her ağacın bir meyvesi vardır, gönlün meyvesi de çocuklardır.” demiştir. Gönül gözümüz, gülen yüzümüz, geleceğimizin teminatı olan tüm çocuklarımızın Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutlarken, sadece bizim bölgemizde değil, bütün dünyada yaşanan çatışmalarda, kargaşada, kaosta ve bunların neticesinde doğan göç olaylarında birçok sivil hayatını kaybederken bunların çok önemli bir kısmının da masum ve mazlum çocuklarımız olduğunu, çocuklar olduğunu büyük bir acıyla, üzüntüyle takip etmekteyiz. Büyük güçlerin dünyada yapmış olduğu menfaat kavgalarının, menfaat çatışmalarının neticesinde en masum, en mazlum olan çocuklarımızın bu noktada hayatını kaybediyor olması, yaşam haklarının elinden alınıyor olması asla ve asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Ne yazık ki dünyada uluslararası örgütler, uluslararası kuruluşlar hâlen bu probleme çare bulabilmiş, çare üretebilmiş değildir.

Bu noktada, yaşam hakları elinden alınan çocukların, açlıkla, sefaletle boğuşan çocuklarımızın dünyada daha iyi şartlara kavuşabilmesi temennisiyle bugünü tekrar yâd ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

17.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocukların, istismar, ihmal ve ayrımcılıktan korunması ile tüm kamu hizmetlerinden eşit ve parasız biçimde yararlanmasının sağlanmasının zaruri olduğuna, gazetecilerin sosyal ve özlük haklarını düzenleyecek adımların atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Birleşmiş Milletlerin otuz yıl önce Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni oy birliğiyle kabul etmesinden bu yana 20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor.

Türkiye bu sözleşmeyi 1995 yılında yürürlüğe koydu. Çocuk hakları, ülkenin demokratikleşmesiyle ve adalet mekanizmalarının işler çalışmasıyla iç içe bir meseledir bildiğimiz gibi. Bu sözleşmeye Türkiye'nin koymuş olduğu çekinceler çocuk haklarını kısıtlayan özelliktedir. Parti olarak tutumumuz, Türkiye'nin çekince koyduğu dil ve kültür haklarına yönelik 17, 29 ve 30’uncu maddelerden çekincesini kaldırması yönündedir.

Bugün çocuklar Türkiye nüfusunun yüzde 28’ini oluşturuyor. Buna rağmen Türkiye, çocuk hakları konusunda oldukça sorunlu bir noktada. Çocuk olmalarından kaynaklı haklarının korunması gereken milyonlarca çocuk varken bir de kırılgan ve dezavantajlı çocukların her gün hakları gasbediliyor; ana dilinde eğitim görmeyen çocuklar, göçmen çocuklar, engelli çocuklar, yoksulluk içinde büyüyen çocuklar, cinsel istismar mağduru olan çocuklar, erken yaşta evlendirilen çocuklar, cezaevinde büyümek zorunda kalan çocuklar, işçi çocuklar. Bunların hepsi, Türkiye'nin çocuk hakları konusunda sorunu olduğunu gösteren ve gündelik yaşamımızda kullandığımız kavramlardır.

Türkiye’de 12-18 yaş aralığında 3.100 çocuk mahpus bulunuyor biliyorsunuz. TÜİK verilerine göre 2018’de 15 yaşından küçük 167 çocuk doğum yapmış, 15-17 yaş grubunda ise 11.636 çocuk anne olmuş; 2018 yılı içerisinde çocuğun cinsel istismarı suçundan 18.290 dava açılmış. Vahim bir tablo. TÜİK verilerine göre, yine Türkiye’de çocuk işçi sayısı 2 milyona dayanmış. 2019’un ilk on ayında 55 çocuk çalışırken yaşamını yitirmiş. Bu istatistikler aslında hepimiz için bir utançtır ve bunun değiştirileceği ortamı sağlamak hepimiz için önemli bir görevdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Çocukların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun olmasın, göçmen olsun olmasın, istismar, ihmal, kötü muamele ve ayrımcılıktan korunması, tüm kamu hizmetlerinden eşit ve parasız biçimde yararlanması için mücadele edilmesi gerekir. Bu imkânları sağlayacak olan, Meclisin çatısı altında çalışan bu partilerdir. Çocuk Hakları Günü’nde bir kez daha bunları hatırlatmak istedim.

İkinci konu… Gazetecilerle ilgili bir konuya değinmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde, gazetecilerin fazla mesai ücretinin zamanında ödenmediği her gün için işverenin yüzde 5 fazla ödeme yapmasını öngören kanun maddesini iptal etti ve bu iptalle birlikte gazetecilerin bir hakkı daha yok edilmiş oldu. Bugün çoğunluğu asgari ücret seviyesinde ücretle her türlü baskı ve saldırı altında çalışan gazetecilerden söz ediyoruz; yaptıklarının karşılığını alamayan, fazla mesai ücretlerinin zamanında ödenmemesine ilişkin sorunlarla karşı karşıya bulunan gazetecilerden söz ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Dolayısıyla Anayasa’ya aykırılık nedeniyle bu maddenin iptal edilmesi çok anlaşılır değil. 4 Ocak 1961 tarihinde varlığına önem verilip düzenlenen ve gazetecilerin ekonomik haklarını korumaya ve böylece gazeteciyi mali kaygılardan uzaklaştırıp özgürce çalışmasını sağlamaya yönelik kanun düzenlemesinin altmış yıl sonra gazeteciye fazla bulunması anlaşılır değildir.

Gazeteciler zaten işsizlik, işten atılma, düşük ve süresinde ödenmeyen ücretler, patron ve hükûmetlerin ağır siyasi baskısı altında nefes almaya çalışmaktadırlar. Süresinde verilmeyen alacaklar, yine mahkemelerce yapılan yüksek indirimlerle ödenmesine dahi tahammülsüz olunması gazetecilerin basın mesleğinden biraz daha uzaklaşmalarına, daha vahimi halkın haber alma hakkının ağır darbeler almasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu konuda Meclis üzerine düşeni yapmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ve gazetecilerin haklarını, sosyal ve özlük haklarını, ekonomik koşullarını düzeltecek adımları atmak için hep birlikte birtakım düzenlemelerin yapılması gerekir. Gazeteciler ne kadar iyi çalışırsa halkın haber alma hakkı da o kadar iyi gerçekleştirilmiş olur. Gazetecilik yapmak suç değildir, bir kez daha söylemiş olayım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

18.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle Meclisin en temel görevinin çocuklarımızı geleceğe hazırlamak ve tüm dünya çocuklarının hakkını hukukunu korumak olduğuna, eğitim maksatlı dalış esnasında şehit olan Sahil Güvenlik Astsubayı Hakan Karataş’a Allah’tan rahmet dilediğine, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanının “15 Temmuz bağışlarının nemalandırılarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu altında duruyor.” ifadesine, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan 309 milyon Türk lirasının sahiplerine bir an öncc verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1’inci görevi Türkiye’deki çocuklarımızın ve tüm dünya çocuklarının hakkını, hukukunu korumak ve onları geleceğe hazırlamaktır. Çocuklarımızın çocuk işçiliğine karşı, çocuk istismarına karşı korunması gerekmektedir. Çocuklarımızın geleceğinin garanti altına alındığı bir sosyal devletin oluşturulması gerekmektedir. Bu yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çocuklarımızın geleceğine sahip çıkan bir anlayışla bundan sonra önümüze gelen, onların hakkını, hukukunu koruyan her konuda el birliğiyle çalışmalıyız. Bu vesileyle ülkemin ve dünyanın tüm çocuklarını saygıyla selamlıyorum.

Bugün de yine 1 şehidimiz var. Şehidimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, üzerinde günlerdir duruyoruz, dün Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda, şehit yakınlarıyla ilgili toplanan parayla ilgili bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Bu para hazinenin uhdesindedir.” Bilindiği üzere bu para 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yurttaşlarımızın, şehitlerimizin ailelerine yardım etmek için katkı sağlamak amacıyla toplanan bir paradır. 25 Temmuz 2016 tarihinde Sayın Binali Yıldırım’ın Başbakanlık döneminde bu para toplanmıştır. Daha sonra bir vakıf eliyle şehit ailelerine yardımcı olacağı söylenmesine rağmen, bu vakıf hâlâ kurulmamıştır. Bugün arkadaşlarımız kurulduğu iddia edilen vakıf binasının önünde bir basın toplantısı yaptılar ve oradaki mülk sahibiyle ve kiracılarla konuştular.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Maalesef, orada böyle bir vakıf binasından kimsenin haberi yok, mülk sahibinin de haberi yok. Yani bu vakıf binası burada hayalî bir vakıf binası. 309 milyon liranın hazinenin imkânlarına sunulması ve orada kullanılıyor olması ve arkasından da “Biz bu 309 milyon lirayı bugüne kadar değerlendirdik, 330 milyon lira yapıldı.” açıklaması çok gayriciddi bir açıklamadır. Normal bir vatandaşımız 309 milyon lirayı bankaya yatırmış olsaydı bugün alacağı miktar 500 milyon lira civarında bir paradır. Yani şehit yakınlarımızın, ailelerimizin 500 milyon lira gibi bir parası gasbedilmiş durumdadır. Buradan tekrar Hükûmet yetkililerine, iktidara sesleniyorum ve diyorum ki: Şehit aileleri için toplanan parayı şehit yakınlarımıza lütfen bir an önce verin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …ve onların hakkını iade edin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Zengin…

19.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklara kodlanmış olan masumiyet duygularının korunması ve evlatlarımızın bizlere emanet olduğunun bilincinde olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün ben de Çocuk Hakları Günü’yle alakalı birkaç şey ifade etmek istiyorum. Tabii, çocuk hakları meselesi aslında 19’uncu yüzyıldan sonra gündeme gelen bir mevzu. Çünkü modern dünya için yani İslam coğrafyasından ziyade modern dünya için o vakte kadar yetişkinlerle neredeyse aynı şartlarda muamele gören, madende çalıştırılan, ucuz bir iş gücü olarak kullanılan, “hak” kavramından çok uzak telakki edilen çocuklar için hazırlanmış olan bu sözleşmeye de Türkiye 1995’te imza koymuş oldu.

Burada belki ben şunu ifade etmek istiyorum: Daha evvel söz alan Grup Başkan Vekili arkadaşlarımız sözleşmenin içeriğinden de kısmen bahsettiler. Çocuklarla alakalı, sanıyorum yapabileceğimiz en iyi şey, onların mevcut olan hâlinin, ruh hâlinin, o masumiyet hâlinin, onlara kodlanmış olan o kıymetli duyguların korunması diye düşünüyorum. Genelde çocuklar ve gençler olduğunda, bizler konuşurken hep onlara anlatmaktan, onları geliştirmekten bahsediyoruz. Ben, çocuğa ait olan bu kıymetli hâlin, kıymetli değerlerin, ruh dünyasının korunmasının, biz yetişkinlere düşen birinci vazife, en önemli mesele olduğu kanaatindeyim. Onu koruyarak hayata hazırlamak, bize düşen şey bu. Belki klasik bir ifade ama söylemekte çok fayda görüyorum, evlatlarımızın bir emanet olduğunu bilmek, bize ait bir mal değil bir emanet olduğunu bilerek hayatı yaşamak, idrak etmek, bu manada sadece annelere değil… Bir de böyle bir sorunumuz olduğunu düşünüyorum, çocuk meselesi kadın meselesi olarak görülüyor. Oysaki çocuklar kadına ve erkeğe beraber emanet, topluma, hepimize emanet. Bu anlayış içerisinde çocuklarımıza yaklaşacağımız bir tablo içerisinde var olmayı, bugün kendim de dâhil olmak üzere hatırlatma ihtiyacı duydum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkkan’ın programı vardı, kendileri mazeret belirttiler son sözü almak için.

Sayın Türkkan, buyurun.

20.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 20 Kasım 2003 tarihinde İstanbul Levent ve Beyoğlu’nda teröristlerce düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle andığına, PKK’nın elinde tutulan Astsubay Semih Özbey ile 12 devlet görevlisinin hâlâ serbest bırakılmadığına, savaşın ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek maksadıyla farkındalık yaratılmaya çalışılan 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladıklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Hiçbir emekli maaşının bin liranın altında kalmamasını sağladık.” ifadesine dayanarak bin lira emekli maaşıyla nasıl geçinilebileceğini öğrenmek istediğine, Türk ekonomisinin uçuruma doğru sürüklendiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Kasım 2003’te yani bundan on altı yıl evvel El Kaide bağlantılı teröristler tarafından İstanbul Levent’teki HSBC Genel Müdürlüğüne ve Beyoğlu’ndaki İngiltere Başkonsolosluğuna bombalı saldırılar düzenlenmişti. Bu saldırılarda tam 31 kişi hayatını kaybetti, 450’den fazla kişi de yaralandı. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyorum. Bu hain terör saldırısının yıl dönümü vesilesiyle tüm terör örgütünü ve her türlü terörü nefretle lanetliyorum.

Daha önce, terör örgütü PKK’nın elinde bulunan Astsubay Semih Özbey’le ilgili 2 defa konuşma yapmıştım Mecliste. En son 6 Kasımda da Astsubay Semih’in terör örgütü PKK tarafından dört sene önce kaçırıldığını, 12 asker ve polisin, 2 MİT görevlisinin de dört yıldır PKK’nın elinde olduğunu ifade etmiştim. Bu konuşmamdan sonra Semih’in babası beni telefonla aradı ve “Sayın Vekilim, ne olur bir şeyler yapın.” dedi. Feryat ediyor; evet, oğlu dört yıldır terör örgütü PKK’nın elinde olan bir babanın feryadı bu. PKK/HPG tarafından yolları kesilip yol kontrolleri yapıldığı sırada alıkonulan asker ve polislerimiz aradan geçen dört yıla rağmen hâlâ serbest bırakılmamıştır. Meclisten Hükûmete bir çağrıda bulunmak istiyorum: PKK’nın elinde 12 devlet görevlisi var, bunlarla ilgili lütfen harekete geçin. Bir devletin zafiyetidir bu. Devletin 12 görevlisi; askeri, polisi, MİT görevlisi eğer bir terör örgütünün hâlâ elindeyse, dört sene geçtiyse aradan oturup tekrar düşünmeniz gerekiyor. Biz bu evlatlarımızı oraya terör örgütüyle mücadele etsin diye gönderiyoruz. Bu annelerin feryadı kulaklarımızı tırmalarken bu evlatlarımızı terör örgütüyle mücadele etsin diye nasıl göndereceğiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu konuşmalarımızın Mecliste kalmamasını, bu kubbede seda bulmamasını, gerekli mercilere de ulaşmasını niyaz ediyorum.

20 Kasım, 1989 yılından beri yani otuz yıldır Birleşmiş Milletler tarafından dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımak amacıyla Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor. Özellikle savaşın ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek amacını taşıyan bu farkındalık gününü biz de İYİ PARTİ olarak kutluyoruz. Çocuklarımızın geleceğe daha umutla bakabilmesi için çalışıyoruz, onlara daha güzel bir dünya bırakabilmek için de çabalıyoruz. Öncelikle çocuk işçiliği konusuna, çocuk istismarı konusuna her zaman dikkat çekiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çekmeye de devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde “Emekli maaşlarını 4 kata varan oranlarda artırdık, hiçbir emekli maaşının bin liranın altında kalmamasını sağladık.” demişti. Şimdi sormak istiyorum: Bin lira emekli maaşıyla bir insan nasıl geçinir? Yani bunun doğru olduğunu kabul ediyorum. Ben bin liranın altında emekli maaşı olduğunu biliyorum ama bunun da doğru olduğunu kabul ediyorum. Bin lirayla bir insan nasıl geçinir? Anadolu’nun en ücra köyünde bile kiraların 500 lira olduğu bir ülkede o 500 lirayla bu insanlar giyinecek mi, ısınacak mı, yemek mi yiyecek; nasıl geçinecek? Yani insanları yokluğa ve fukaralığa mahkûm etmenin başarı diye takdim edilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum.

Şimdi sormak istiyorum: Hediye alamadığı için torununa gidemeyen, ayağına giyecek ikinci bir çift ayakkabı bulamayan bu insanların durumu sizlerin vicdanını hiç mi sızlatmıyor? Bu hak mıdır, bu reva mıdır? Bu kadar mı koptunuz bu milletten? Bu kadar mı uzaklaştınız milletin dertlerinden? Emeklinin feryadı size hiç gelmiyor mu, hepsi bize mi geliyor? Kulaklarınızı tıkamayın, emeklinin feryatlarına kulak verin. Türkiye’de israf yönetimine son verip kaynakları vatandaşa aktarırsanız bu yoksulluk, bu fukaralık bitecektir.

Geçtiğimiz hafta açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde 15 yaş üzeri işsiz sayısı 2019 yılı Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 980 bin kişi artmış yani hemen hemen 1 milyon kişi daha artmış işsizlik, 4 milyon 650 bin kişiye ulaşmış işsiz insan sayısı. İşsizlik oranı ise 2,9 puanlık artışla yüzde 14 seviyesine çıktı. Ben TÜİK rakamlarına inanmıyorum ama bütün bunların hepsinin doğru olduğunu kabul ederek ifade ediyorum, yüzde 14.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Başkan Vekili.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Genç nüfusta işsizlik oranı ise 6,6 puan artışla 27,4’e ulaşarak 2005’ten beri en yüksek seviyeye ulaşmış. İstihdam edilenlerin sayısı ise 2009 yılı Ağustos döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 789 bin kişi azalmış, istihdam oranı olarak da 2 puanlık bir azalma yaşanmış. Bu verilerden sonra da fazla söze gerek kalmıyor aslında. İşsizlik her geçen gün artıyor, istihdam azalıyor; gençler iş bulamadığı için, umutsuz oldukları için ülkeyi terk edip yurt dışına yerleşiyor yani Türk ekonomisi AK PARTİ’nin elinde uçuruma doğru sürükleniyor.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

21.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve AK PARTİ olarak hedeflerinin işçi, emekli ve çiftçilerin hayat kalitesini yükseltmek olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, izninizle kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Türkkan’ın ifadeleriyle ilgili olarak.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmanın bir çerçevesi var, bir sebebe binaen bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. Sebep şu: Sürekli kamuoyunda tekrar edilen, Türkiye’de emeklilerin bin liranın altında maaş aldığı iddiası var. Sayın Cumhurbaşkanımızın cevabı: “Türkiye’de bin liranın altında maaş alan yok.” Nasıl var? Varsa şöyle var: Bir kişi vefat ettikten sonra eğer maaşı mirasçıları arasında paylaştırılıyorsa o zaman maaşta ancak paylaşımdan kaynaklanan bir bin liranın altında kalma hâli var. Bir kişi kendisi hayattayken emekli maaşı alıyorsa bu maaş bin liranın altında değil.

Buradan şuraya gelmek istiyorum: Bizim bütün hedefimiz… Toplum kesimleri olarak baktığımız zaman zaten bizim seçmenimizin en büyük kısmını bu insanlarımız oluşturuyor; işçiler, emekliler, çiftçiler. Ve bizim en önceliğimiz onların hayat kalitesini yükseltmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Zaten Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği “Göreve geldikten sonra maaşlar 4 kat arttı.” derken bu gayretin tezahürü olarak buraya gelindi. Peki, bu yeterli midir? Asla, hiçbir zaman yeterli değildir. Gönül ister ki hep beraber, gücümüz yettiğince daha, daha fazla artıralım. Onların refah düzeyinin artması her şeyden öte bizim için hem onların mutluluğu adına çok önemli hem de baktığımız zaman bizim zaten seçmen kitlemiz, vatandaşımız, onların rahat etmediği bir yerde nasıl rahat edebiliriz? Kaldı ki bizler de oradan gelen insanlarız. Baktığımız zaman, annesi babası köyden, kentten, çiftçi olan, çok zor şartlarda okuyarak gelen arkadaşlarımızın ben Mecliste çok daha fazla olduğu kanaatindeyim. Bunu bilmemek, bunu hissetmemek, idrak etmemek mümkün değil zaten. O sebeple, buradaki açıklamanın bu çerçeve içerisinde olduğunu bir kez daha ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)- Sayın Başkanım, müsaade ederseniz toparlayayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

22.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve devletin çok pahalı yönetildiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben zaten konuşmamda Sayın Cumhurbaşkanın bu ifadesinin doğru olduğunu kabul ederek söylemiştim yani “Bin lira yeterli mi?” diye söylemiştim. Yani, hepimiz bir bakalım; hepimizin ailesi var, çoluğu çocuğu var, torunumuz var, bunlarla ilgili sosyal hayatımız var, bu bin liranın ne kadar yetip yetmeyeceği konusunda bir soru sormuştum.

Bir de öneride bulunayım: Bakın, Sayın Sağlık Bakanı bir açıklamada bulundu “Biz şehir hastanelerini yüzde 50 daha pahalıya mal ettik.” dedi. Yani bu rakam bile aslında bizim emeklilere verebileceğimiz o ufak artışları bile sağlayabilecektir.

Devleti çok pahalı yönetiyorsunuz, hiçbir devlet bu kadar pahalı yönetilmiyor. Sadece ve sadece tek adamların hüküm sürdüğü devletlerde bu böyle yani demokrasilerin çok geliştiği ülkelerde devlet bu kadar pahalı yönetilmiyor. Bu pahalı yönetim, gelirlerin halka yansımamasına sebep oluyor. Dolayısıyla emekli sıkıntıda, öğrenci sıkıntıda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Ben pazartesi günü Kocaeli Üniversitesindeydim, öğrencilerle beraber kantinde yemek yedim. Kendi öğrencilik hayatımı da hatırladım. Bizim o çok sıkıntılı olduğumuz süreçten emin olun daha zor durumdalar. Sebebi şu: Şimdi onların sosyal gereksinimleri bizden çok daha fazla. Biz biraz “iki lokma, bir hırka” meselesine daha fazla inanan çocuklardık -çocuktu onların hepsi- ama şu anda gençlerin sosyal ihtiyaçları bizim dönemimizden çok fazla. Onlar sadece örtünmek ve doymakla yetinmiyorlar, onların da durumu çok fazla… Devletin gelirlerini fakire, fukaraya, emekliye, öğrenciye ayırırsanız, pahalı devlet yönetmekten vazgeçerseniz bu mesele kendiliğinden çözülmüş olur.

Teşekkür ediyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

23.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Türkiye Emekliler Derneği Başkanı Kazım Ergün’ün yaklaşık 130 bin kişinin bin liranın altında maaş aldığını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, şimdi Mecliste konuşurken tabii, birbirimizi düzeltmek de durumundayız. Yanlış bir bilginin algı yaratmaması gerekiyor.

Emekliler Derneği Başkanı bundan iki gün önce yaptığı bir basın toplantısında bin TL’nin altında maaş alan 130 bin kişinin olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, dul ve yetim aylığı alanlarla birlikte bu sayı 847 bin kişiye ulaşmaktadır. Zaten bin lira bir para geçimle ilgili bir para değilken bu sayının sanki yokmuş gibi ifade edilmesi doğru değildir. Meclisin bilgisine arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve 19 milletvekilinin, polislerin çalışma koşullarında mevcut olan sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1900) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/11/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili İsmail OK ve 19 milletvekili tarafından emeklilik haklarını kazanıncaya dek yüksek tempo ve ağır mesai şartlarında, yaşamsal tehlikenin varlığını sürekli hissederek çalışan polislerimizin çalışma koşullarında mevcut olan sorunların tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 9/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/11/2019 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Ok konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubumuzun hazırlamış olduğu, polislerimizin çalışma koşullarındaki sorunların tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi için vermiş olduğumuz araştırma önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle başta Sayın Başkan olmak üzere bütün milletvekillerimizi partim ve şahsım adına muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk polis teşkilatımız yüz yetmiş dört yıldır ülkemizde huzur ve güven ortamının korunmasının en büyük güvencesidir. Hakka, hukuka, vicdana ve ahlaka uygun şekilde milletimizin can ve mal güvenliğinin sağlanması için fedakârca görev yapan polislerimiz, özlük hakları başta olmak üzere, toplum içerisinde birçok sorunla baş başadırlar. Dünyanın bu en zor coğrafyasında, başka ülkelerdeki meslektaşlarından çok daha ağır ve geniş bir sorumluluk sahasında faaliyet gösteren Türk polisimiz, her türlü organize çetelerle ve hain terör örgütleriyle mücadele etmenin yanında, çocuklarına ve eşlerine de iyi bir hayat yaşatabilmek adına ekonomik sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Özlük haklarının bir türlü iyileştirilmemesi ve hayat pahalılığı birçok polisimizin meslekten ayrılmasıyla ve hatta, maalesef, intihar etmesine kadar varan üzücü olaylarla sonuçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, polis memurlarımızın bizlerden beklentilerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yirmi beş yıl hizmet eden polisin en düşük devlet memuruyla aynı maaş üzerinden emekli maaşı alması sizce doğru mudur? Polislerimizin meslekte aldığı maaş üzerinden emekli edilmesi gerekmez mi? Polislerimizin çalışma şartları amir ve müdürlerinin iki dudağının arasında nasıl olabilir? “İkinci bir emir” kavramı ortadan kaldırılmalı ve polisin de insan olduğu hatırlanmalıdır. Emniyet teşkilatında, başka bölümlerden mezun olan gençlerimiz maalesef işsizliğin girdabından kurtulmak için polisliğe müracaat etmekte ve polis olmaktadırlar. Oysa, bütün polislerimizin liseden sonra en az dört yıllık bir eğitim alması gerekir; hatta, askerî okullarda olduğu gibi, okuldan mezun olduğunda branşı belirlenmelidir. Polislerimizin bugün en büyük sorunlarından birisi bu eğitimdir.

Polis, Jandarma ve Sahil Güvenlik için ortak bir taltif sistemi kurulması gerekmektedir. Daha önce, FETÖ terör örgütünün suistimal ettiği ödüllendirme işinin tekrar hayata geçirilmesi ve objektif kriterlere bağlanması gerekmektedir.

Yine, polislerimizin çözülmesini en çok istediği 3600 ek göstergedir. Bütün siyasiler, özellikle AK PARTİ, bu seçimlerden önce bu konuda söz vermelerine rağmen, hâlâ maalesef bu sözler yerine getirilmemiştir. Bunları bizler de sık sık hatırlatmaya devam edeceğiz.

Yine, üniversite mezunlarının göstergeleri 3000’e çıkarılmasına rağmen, lise mezunları hâlâ bu haktan mahrum edilmektedir. Bunun da düzeltilmesini talep ediyoruz.

Polislerimizin özlük haklarının jandarmanın özlük haklarıyla eşitlenmesi gerekmektedir. Bundan tam üç yıl önce, 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Jandarma teşkilatının sivilleştirilmesi, emniyet teşkilatı ile Jandarma teşkilatının eşitlenmesi amaçlanmıştı ancak yasalar nezdinde eşitlediğimiz jandarma ile polislerimiz maalesef hâlâ özlük hakları nezdinde eşitlenmemiştir.

Yine, polislerimizin en büyük sorunlarından bir diğeri de mesaidir, ucu açık mesaidir daha doğrusu. Amirlerinin iki dudağı arasında, mesainin ne zaman biteceği belli olmayan çalışma koşullarında polislerimizin ruh hâlinin sağlıklı olması söz konusu değildir. Bu, aile bağlarını da zayıflatmaktadır, özellikle polislerimizi psikolojik anlamda sıkıntıya sokmaktadır ve bunun için verilen ek ücret de burada dile getirilmeyecek kadar komiktir. Polislerimiz maalesef diğer memurların neredeyse 2 katı kadar mesai yapmak durumunda kalmaktadırlar.

Tabii, bu kısa zaman zarfı içerisinde polislerimizin bütün sorunlarını buradan dile getirmek mümkün değildir. Ama özellikle, polislerimiz liseden sonra en az dört yıl eğitim almalı, iyi bir yabancı dil bilmeli, özellikle kendileriyle ilgili bütün araçları kullanabilecek şekilde yetiştirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL OK (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakikada toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL OK (Devamla) – 3600 ek göstergeleri mutlaka halledilmeli ve jandarmayla aralarındaki özlük haklarındaki uçurum, dengesizlik giderilmeli, polisler lehine geliştirilmeli ve mesai şartlarının ağırlığı mutlaka düzeltilmelidir.

Ben, polislerimizin sorunlarının gerçekten bu kadar kısa sürede dile getirilmesinin mümkün olmadığına inanıyorum. Ama özellikle vatanı ve milleti için, toplumun huzur içerisinde yaşaması için, her türlü hain terör örgütlerine karşı ve çetelere karşı mücadele eden polislerimizden hayatını kaybedenlere, şehadet şerbetini içenlere Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize de hayırlı, huzurlu ömürler diliyorum. Polis demek, huzur demek, adalet demek, güvenlik demek. Ben bu vesileyle buradan bütün siyasi parti gruplarına sesleniyorum: Bu konu siyasetüstüdür, bu önergeye hep beraber “evet” oyu vermenizi özellikle arz ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi konuşacak.

Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Polislerimizin sorunlarına özet olarak değinmek istiyorum: Polislerimiz, emekli olunca maaşları neredeyse yarı yarıya düştüğünden dolayı yaş haddine kadar çalışmak zorunda hissediyorlar kendilerini; emekli olunca da şiddetli geçim sıkıntısı yaşadıklarından dolayı ek bir iş yapmaya çalışıyorlar, bu da psikolojik olarak onları daha da zor duruma sokuyor. Bu nedenle polislerimizin en çok çözülmesini istediği sıkıntı 3600 gösterge, zaten bunun da sözü verilmişti; her seçim öncesinde tekrarlanıyor ama bir türlü yerine getirilmiyor.

Diğer bir sorun şu: Polislerimiz ortalama iki yüz kırk saat çalışmaktalar, ek görevlerle birlikte bu süre dört yüz saate kadar varabiliyor. Bunların çalışma sürelerinin, senelik ve haftalık izinlerinin, fazla mesai ücretlerinin yeniden tanımlanması gerekiyor ve ek görev tazminatının da verilmesi gerekiyor.

Ayrıca, görev tanımları da çok açık, görev tanımları dışında birçok iş yaptırılmaktadır. Hani şu meşhur emir var ya “İkinci bir emre kadar…” Öyle başlayan cümleler en tehlikeli cümlelerdir, ucu açıktır ve bu şekilde de sıkıntı yaşamaktalar.

Özlük haklarına baktığımızda, kendilerini Jandarmayla karşılaştırıyorlar çünkü İçişleri Bakanlığına bağlılar, haklılar; jandarmaya neyse polise de aynı hakların verilmesi gerekiyor.

Ayrıca, ilginç bir nokta, bazı birimlerde -Çevik Kuvvet ve Terör haricinde- polislerimize cop, polis rozeti, tabancasına taktığı o fişekler, polis yelekleri parayla veriliyor “Kendi paranla al.” deniliyor. Bunun devlet tarafından verilmesi gerekir.

Ayrıca, POLSAN sandığı var biliyorsunuz, burada da OYAK benzeri bazı iyileştirmelerin yapılmasını kendileri beklemekteler.

Tabii, polislerimizi söylediğimizde bekçileri de es geçmemek lazım, onlar da en yakın yardımcılarıdır kendilerinin. Bekçiler görev aldıktan sonra -iyi bir uygulama- suç oranında gözle görülür bir iyileşme oldu; özellikle gece yaşanan hırsızlık, kapkaç, yankesicilik suçlarında da düşme var. Dolayısıyla, 22.00-06.00 arası görev yaptıklarından dolayı onlara da fiilî hizmet süresi zammının yani yıpranma payının verilmesi gerekiyor. Artı, aile yaşamları da ciddi manada olumsuz etkilendiğinden dolayı izin sürelerinin de artırılması gerekmektedir. Bekçileri söylediğimizde de tabii korucuları da es geçmemek lazım. Onlar da yiğit ama mali açıdan da gariban bir camiadır. 2.162 lira maaşla gerçekten geçinmeleri zordur. Emekli ikramiyesi alabilme, çocuk parası, engelli parası, doğum yardımı alabilme gibi özlük haklarından yararlanmaları gerekmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Mustafa Yel.

Buyurun Sayın Yel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz; İYİ PARTİ’nin polis memurlarının çalışma şartları ve sorunlarının araştırılarak belirlenmesi ve gereken önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılması talebiyle ilgili grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emniyet teşkilatı personelinin çalışma saatleri Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili maddelerine uygun olarak Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personelinin Çalışma Saatlerine İlişkin Esaslar çerçevesinde yürütülmektedir. Söz konusu esasların 4’üncü maddesinde “Merkez ve Taşra teşkilatında görevli olup, nöbet usulü ile çalışması zorunlu olan personelin çalışma saatleri, hizmetin gerekleri göz önünde bulundurularak olağan üstü durumlarda 12/12; diğer hallerde 12/24 veya 12/36 esaslarından herhangi birine veya her birine göre; Taşra Teşkilatında Mülki Amirin, Merkez Teşkilatında Genel Müdürün Onayı ile düzenlenir. Ayrıca, çalışma süresi haftalık 40 saatten az ve 12/24 (60 saat) esasından daha ağır olmayacak biçimde, aynı makamların onayı ile değişik çalışma usulleri uygulanabilir.” hükmü yer almaktadır.

Emniyet teşkilatında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle yapılan kararlı mücadele sonucu ortaya çıkan personel açığını hızlı bir şekilde kapatabilmek amacıyla hain darbe girişiminden bu yana 6.228 komiser yardımcısı ve 74.723 polis memuru alımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca zaman içerisinde işlerliğini kaybeden çarşı ve mahalle bekçiliği uygulaması 2016 yılından itibaren yeniden canlandırılmıştır ve bugüne kadar 19.641 çarşı ve mahalle bekçisi alımı yapılarak görevlerine başlatılmış, 8.242’sinin ise alım süreci devam etmektedir. Darbe girişimi sonrasında yapılan ihraçların da etkisiyle 250 civarına yükselen 1 polise düşen vatandaş sayısı, söz konusu alımlarla birlikte 211’e düşürülmüştür. Mevcut durum itibarıyla uluslararası alanda iyi bir standart yakalanmış olmakla birlikte, önümüzdeki süreçte yapılması planlanan alımlarla bu sayı daha da iyi bir duruma getirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın İçişleri Bakanımızın talimatları doğrultusunda Emniyet teşkilatı personelinin çalışma koşulları, çalışma saatleri ve özlük haklarının iyileştirilmesi ile motivasyonlarının artırılmasına yönelik olarak çok sayıda tedbir alınmış ve bu konuda uygulama başlatılmıştır.

Personel sayısı bakımından gerekli yeterlilik sağlanan birimlerimizde 8/24 çalışma sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Örneğin İstanbul gibi bir megakentte, polis merkezleri başta olmak üzere, belirli birimlerde 8/24 çalışma sistemi şu anda uygulanmaktadır.

Futbol müsabakaları ve sınavlar gibi ek görevlere gönderilen Emniyet personeline görev ücreti ödemesi sağlanmıştır.

Emniyet teşkilatına ait polisevlerinde ve kamplarda yapılan iyileştirmeler sayesinde personele Antalya, Didim, Urla ve Ayvalık gibi turistik bölgelerde bulunan sosyal tesislerde ailesiyle birlikte daha iyi şartlarda tatil yapma imkânı sağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

MUSTAFA YEL (Devamla) – Pasaport, sürücü belgesi ve araç tescil işlemleri diğer kurumlara devredilerek bu birimlerde görev yapan personelin diğer Emniyet hizmetlerine aktarımları sağlanmış ve bu sayede aktif olarak suçla mücadele eden birimlerdeki görevli sayısı artırılmıştır.

Meslekte fiilen on yılını dolduran Emniyet hizmetleri personeline askerlik muafiyeti getirilmiştir.

Polis akademisi öğrencileri Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına alınarak burada geçen sürelerin emekliliğe yansıması sağlanmıştır.

Bu ve buna benzer daha pek çok alanda polis arkadaşlarımızla ilgili iyileştirmeler yapılmıştır.

Bu vesileyle sözlerime son verirken vatanımızın birliği ve dirliğini sağlama sırasında hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize ise şükranlarımı sunuyor, hâlihazırda görevi başında bulunan tüm polis teşkilatı mensuplarımıza da sağlık, başarı ve mutluluklar diliyor, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan tarafından, eş başkanlık sistemine karşı çıkarılan engellerin ortadan kaldırılması amacıyla 20/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/11/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Fatma Kurtulan

                                                                                           Mersin

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Kasım 2019 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan tarafından verilen (4214 grup numaralı) eş başkanlık sistemine karşı çıkarılan engellerin ortadan kaldırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/11/2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan.

Buyurun Sayın Kurtulan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerekçemizde de bahsettiğimiz gibi eş başkanlık sisteminin araştırılmasına ihtiyaç olduğu kanısına vardık; bir süredir bu kürsüde de eş başkanlığın kayyumlara gerekçe yapıldığını, âdeta suç olarak gösterildiğini, kamuoyunun bu tarzda, bu yöntemle yanıltıldığını bilerek. Eş başkanlık sistemini bugün, şu anki mevcut durumda da uygulayan belediyelerimizde eş başkanlık sistemi birdenbire açığa çıkan bir sonuç değil asla. Eş başkanlığın tüm partilerimizden öre öre geldiğimiz uzunca bir mücadelenin, deneyimin, birikimin, nice kadınların emeğinin sonucunda oluşan bir sistem olduğunu ve şu anda bunun vazgeçilmez bir mor çizgimiz olduğunu hep söyledik. Bunu, burada tekrar, biraz sizinle, sizin üzerinizden de bu vesileyle kamuoyuyla paylaşmak istedim.

Şimdi, bizim kadın mücadelemiz biliyorsunuz HADEP’le başlar. Türkiye’de, 12 Eylülden sonra, ilk defa güçlü bir kadın kongresi yapmış parti -yaklaşık 10 bin kadının katıldığı- unvanına sahip olan ve kendi yönetimini seçtiği bir parti geleneğinden geliyoruz. O dönem, işte, yüzde 25 bir kadın kotasıyla başladık çalışmalara. O dönem partimizde bulunan erkeklerin “Kadın belediye başkan adaylarıyla biz buraları kaybederiz.” demelerine rağmen, kendi içimizdeki erkeklere karşı da mücadele etmiş, 3 belediyeyi ancak alabilmiş bir mücadeleden geliyoruz.

DEHAP’la kadın kotasını yüzde 35’e çıkardık ve burada da yine aktif olarak, erkeklerin de “Kota doğru değil. Siz bunu bulamayacaksınız.” demesine rağmen, bu oranla mücadelemizi sürdürdük.

Sizin hep kapattığınız ve bizim de tekrar, yeniden yerine başka partileri ikame ettiğimiz gelenekle süren DTP partisinde de yüzde 40 kadın kotasıyla kadınlar mücadelesini sürdürdü. Ve ilk defa orada, kadına yönelik şiddette bulunan erkeklere karşı da yaptırım uygulanması maddeleri tüzükte yerini buldu.

DTP bünyesinde, ilk defa, 9 Kasım 2005 yılında, bir kongremizde eş başkanlık sistemini tüzüğe yerleştirdik. İlk Eş Başkanlarımız Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk olarak görevlerini sürdürdüler; şimdi birisi cezaevinde, Ahmet Türk arkadaşımız da kayyum baskısıyla, marifetinizle, görevden alınan Eş Başkanımız olarak şu an bulunuyor.

DTP’de 2004 seçimlerinde 9 kadın belediye başkanı seçtirdik, daha sonra yine DTP’de 2009 seçiminde 15 kadın arkadaşımız belediye başkanı seçildi ve bu oranla Türkiye’de yerel yönetimlerde kadının irade olması yönünde oranı da artıran parti olduk, HDP’li kadınlar, daha doğrusu, o gelenekten gelen siyasi partilerin kadınları olarak yerimizi aldık.

Daha sonraki süreçte de sistemde yani 2 Mart 2014’te Siyasi Partiler Yasası’nda da biliyorsunuz, eş başkanlık sistemi yasallaştı, yasallaşır yasallaşmaz da… Partimiz hâlihazırda eş başkanlık sistemiyle çalışmalarını merkezî düzeyde yürütüyor. Zaten, her yerde, tüm yazışmalarımızda eş başkanlara hitaben yazışmalar olur. Bunu sizler de iktidar partisi de yapar ya da Meclis bünyesindeki yazışmalarda da bu böyle yerini alır.

2014 yerel seçimlerinde ilk defa eş başkanlık sistemini uygulamaya başladık ve orada 106 belediyemizin 96’sında eş başkanlık sistemi uygulanmaya başlandı. Meclis üyesini de aynı şekilde yürürlüğe koyduk. Fermuar sistemiyle meclis üyelerinin artışını, kadınların oradaki, yereldeki temsilini sağlamış olduk.

HDP bir kadın partisi olarak kendini kamuoyunda siyasi partiler arenasına koyduğunda kendisini bir kadın partisi olarak tanımladı ve artık kotanın kadınlar için daha geri bir sistem olduğunu, arayışı olduğunu savunarak burada da eşit temsiliyet ilkesini benimsedi. Her alanda, yaşamın her alanında, tüm çalışmalarda eş başkanlık sistemi olarak çalışmalarımız sürdürülüyor ve bunun devamı olarak da biliyorsunuz, şu anda da, belediyelerimizde 31 Mart seçimlerinde de eş başkanlık sistemini yine tekrar hayata geçirmek üzere çalışmalarımızı başlatmıştık. Şunun da kesinlikle illegalize edilmesini reddediyoruz. Seçime giderken zaten biz bunu kamuoyunun, halkımızın onayına sunuyoruz. Resmiyetteki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Erkekse de kadınsa da resmî olarak başkanı ve 1’inci sırada yer alan kim ise o da eş başkan olarak yerini alır. Bunu kamuoyuna sunarız ve biz böyle oy alırız. Dolayısıyla bunu illegalize etmenizi, meşru görmemenizi kabul etmiyoruz. Çok meşru bir sistemdir, demokratiktir, katılımcıdır, adil bir sistemdir, kadınların yaşamın her alanında eşit temsiliyetini sağlayan bir sistemdir. Bunu illegalize edip kirli politikalarınızı eş başkanlık sistemi üzerinden bahane ederek kayyum zihniyetini, baskıcı zihniyetinizi halkımıza dayatmanızı kabul etmiyoruz. Kadınların bu sistemde de şu an, hâlihazırda 8’i tutukludur, 4’ü de gözaltındadır. Kadınlar bu yöntemle tüm baskılarınıza rağmen sinmeyecek, korkmayacak, geri çekilmeyecek, mücadelelerini sürdürecektir.

Az önce bu konuda bir toplantı yaptık Ankara’da. Eş başkanlık sistemi de dâhil olmak üzere, daha doğrusu, belediyelere atanan tüm bu kayyumlarınıza rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA KURTULAN (Devamla) – Bir bağlayayım Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Az önce bir toplantıda, tüm baskılarınıza, kayyum politikalarınıza rağmen “Tüm belediyelerde devam edelim mi, çekilelim mi?” diye tartışmasını yaptık. Herkesin katıldığı çok önemli mesajlar vardı. Bir anne bize şunu söyledi: “Çocuklar, aslanlar sakın bu alandan çekilmesin ki tilkiler bu alanlara yerleşmesin.” Tilkilere bu alanları bırakmayacağız.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadınların siyasette ve hayatın her alanında maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı aslında eş başkanlık sisteminin bütün kurumlarda ve kurullarda doğru bir sistem olması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi de kendi parti tüzüğünü değiştirerek seçimle gelinen her kurulda yüzde 33’lük bir cinsiyet kotası getirdi ve partimiz buna uymaya çalışıyor, zaman zaman aksasa da uymaya çalışıyor.

Şimdi, aslında eş başkanlık sistemi, bu sistem 2014 yılında da Siyasi Partiler Yasası’na girdi; fiilen vardı ve girdi ve uzun bir zamandır da uygulanıyor. Belediye Yasası’na baktığımız zaman buna imkân veren iki düzenleme var; 40’ıncı madde başkan vekilini düzenliyor, 42’nci madde de yetki devrini düzenliyor. Dolayısıyla belediye başkanı, belediye meclis üyeleri içerisinden bir tanesini hem 40’ıncı maddeye göre başkan vekili olarak görevlendirebilir veya 42’nci maddeye göre de yetki devriyle, kullandığı bazı yetkileri ona devredebilir. Dolayısıyla biz buna “başkan vekili” deriz, başkaları “eş başkan” der ama seçilenler sonuçta, eş başkan olarak seçilenler, erkek veya kadın hangi cinsiyetten olursa olsun belediye meclisi içerisinden seçilenlerdir. Dolayısıyla, bunun bana göre bir suç organizasyonu olarak gösterilmesi son derece yanlıştır, son derece.

Beni heyecanlandıran arkadaşlar, açık söyleyeyim, bir yurttaş olarak beni heyecanlandıran durum şuydu: Feodal ilişkilerin en yaygın ve yoğun olduğu yerlerde, Türkiye’nin büyük ilçelerinde şimdiye kadar olmamış işler oldu ve belediye başkanları o ilişki ağı içerisinde kadınlardan seçildi. Bu, bence toplumsal yapının dönüşümü bakımından da çok önemli bir şeydi. Size söyleyeyim bu ilçeleri, bakın, Bitlis’in ilçeleri, Viranşehir, Suruç, Yüksekova. Buradaki aşiret ilişkilerinin, feodal ilişkilerin kadın başkanlar üzerinden, kadın belediye meclis üyeleri üzerinden kırılması, Türkiye bakımından da bir ilktir aynı zamanda. Böyle bir şey oldu ve dolayısıyla da yeni bir yenilik ve zenginlik katıldı. Ama şimdi ne oluyor, ne yapılıyor? Kadın belediye başkanları üzerinden, kadın belediye meclis üyeleri üzerinden, seçilmiş kadın milletvekilleri üzerinden bir kriminalize etme durumu yaşanıyor.

Çok yakın tanıdığım 2 belediye başkanı var. Birisi, Kayapınar Belediye Başkanı, Diyarbakır Barosu üyesi, avukat; tutuklu şu anda. Yine -bir kez daha- Nusaybin Belediye Başkanı Semire Nergiz, yirmi yıllık avukat; 31 Marttan önce kendisiyle ilgili hiçbir soruşturma yok, hiçbir dava yok. Keza, Keziban Yılmaz, avukat arkadaşımız, yakinen tanıdığım için söylüyorum, bir dava yok, ihale yöneticisi. Ama 31 Marttan sonra, bu ortam içerisinde, kriminalize edildiler ve tutuklandılar. Belediye başkanı oldukları için tutuklandılar, başka bir nedeni yok. Bu nedenle yani kadınlara karşı bu ayrımcılığa, bu cinsiyetçiliğe bence son verilmesi lazım.

Ayrıca, Adalet ve Kalkınma Partisinin politikasını da biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Uzun zamandan beri uygulanan politika şudur: Eğer birisinin gözaltına alınması isteniyorsa, tutuklanması isteniyorsa ilk önce gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, aylarca iddianamesiz yatırılıyor, daha sonra ise hakkında iddianame hazırlanıyor. Yani ilk önce yakala, tutukla, sonra bir suç uydur politikası izleniyor.

Bize çocukluğumuzda şunu anlatırlardı: “Bir baba oğluna demiş ki: ‘Git şu adamı döv.’ Oğlu demiş ki: ‘Baba, döveceğim de bana suçunu söyle.’ Demiş ki: ‘Ya oğlum git, döv.’ Demiş ki: ‘Ya baba, bana suçunu söyle, vallahi gidip döveceğim.’ Demiş ki: ‘Oğlum, sen git döv, biz daha sonra ona bir suç buluruz.’” Şimdi izlenen politika da budur doğu ve güneydoğuda, kayyumlar üzerinden izlenen politika budur. Bu politikanın maliyeti de ağır olacaktır, buradan ifade ediyorum. Umarım bu maliyet çok ağır olmadan bu yanlıştan dönülür.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Başer…

Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin kayyum atamaları ve eş başkanlık sistemi hakkında vermiş olduğu grup önerisi aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun da ifade ettiği gibi, kayyum ataması yapılacak belediyeler hakkında kayyum ataması yapılmadan önce en ince ayrıntısına kadar gerekli araştırma ve incelemeler yapılmakta ve bu çerçeve içerisinde kayyum atamaları yapılmaktadır, yoksa biraz önce konuşmacıların da ifade etmiş olduğu gibi eş başkanlık sistemine geçtiği için bu zamana kadar herhangi bir kayyum ataması yapılmamıştır. Kayyum atamaları, bilakis, ülkemizde yıllardır kan döken, ülkemizin üniter yapısını bozmak için terör eylemleri yapan, terör örgütüne belediyelerde eleman yetiştiren, belediye imkânlarını vatandaşa değil, terör örgütlerine peşkeş çekenler için yapılmıştır; terörle bağını koparmayan veya koparamayanlar için yapılmıştır; terör örgütüne mesafe koyamayan ve koymayanlar için yapılmıştır; şehirde yaşayan vatandaşlarımızın hayatını çekilmez hâle getirenler ve hizmet üretmeyenler için yapılmıştır. Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti devleti de suç işleyenlere karşı hukuk içerisinde, kanun içerisinde gereken iş ve eylemleri yapmıştır, bundan sonra da yapacaktır.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – “Eş başkanlar seçilmiş değildir.” dedi ya, doğru konuşun.

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Şu anda kimse belediyelere giremiyor.

YUSUF BAŞER (Devamla) - Belediye başkanlarının seçilmiş olması, belediye başkanına suç işleme özgürlüğünü tanımıyor, tanıyamaz. Bilakis belediye başkanı olanların, o manada şehirde yaşamış olduğu insanların hakkını ve hukukunu korumak ve hizmet üretmesi gerekirken, yapmadıkları için kayyum atamaları yapılmıştır ve bu atamalar hukukidir, meşrudur ve yasaldır.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Yeniden seçim yapın, bir yerde kazanamazsınız. En güvendiğiniz yerde yapalım.

YUSUF BAŞER (Devamla) – Alenen terör örgütüne yardımda bulunmakta beis görmeyen belediyeler için kayyum ataması, daha çok da çocuklarımız için yapılmıştır. Kimi HDP’lilerin çocukları Maldivler’de, Batı ülkelerinde okurken…

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Yalan! Yalan!

YUSUF BAŞER (Devamla) – …bölgede korku ve endişe içinde yaşamını sürdüren, daha iyi bir şehirde yaşamayı hak eden, yetim ve öksüz olarak değil, aile saadeti içinde yaşamayı, iyi okullarda okumayı hak eden, geleceğimiz olan yavrularımız için yapılmıştır; huzur ve refahı hak eden aziz milletimiz için yapılmıştır; akşam hava karardıktan sonra sokağa çıkamayan vatandaşlarımız için yapılmıştır; çocuğunun okuldan dönüşünü “Acaba yolunu kesmişler midir, terör örgütü musallat olmuş mudur?” diye korkuyla bekleyen anneler için yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF BAŞER (Devamla) – Kayyum atadığımız her yere devletimizin şefkat elini, merhamet elini ve hizmet elini ulaştırdık. Bundan sonra da ulaştırmaya devam edeceğiz diyor, grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, söz veriyorum, yerinizden.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Oradan kullanayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden konuşun. Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, kürsüde lütfen.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Söylediklerine sayın hatip kendisi de inanmıyordu ki zaten gülerek, böylesi önemli bir meseleyi gülümseyerek “Ben konuşuyorum ama siz dinler gibi yapın.” dedi.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Ben gayet ciddiydim. Herhâlde siz şimdi konuştuklarınıza inanmıyorsunuz. Baskıyla konuşuyorsunuz şimdi siz.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Sonuçta İçişleri Bakanını referans vermek, bozacının şahidi şıracı olmuştur. Onu referans vermenizin adı budur. “Hizmet üretemeyenler, vesaire…” dediniz “Seçilmiş olmaları suç işlemelerine engel değildir.” dediniz.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Siz kabul etmiyor musunuz bunu?

FATMA KURTULAN (Devamla) – İddianamelerde seçildikten sonra itham edilen bir suç yoktur, bunu anlayın. Defalarca bunu söyledik.

Bütün belediye başkanlarımız hakkındaki iddianameler seçilmeden önceki iddianamelerdir eğer varsa.

Biraz önce CHP’li sayın vekilin de söylediği gibi, önce tutukluyorsunuz sonra suç oluşturuyorsunuz. Hepimizin de başına gelen bu oldu.

Bizim çocuklarımız sizin gibi Man adalarına paracıklar götürmüyorlar, paraları götürmüyorlar. “Baba, ben bu parayı ne yapayım? Ayakkabı kutularındaki paraları nasıl, nereye götüreyim, nerede saklayayım?” diye feryat edip babalarını aramıyorlar. (HDP sıralarından alkışlar)

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – İspat et! İspat et!

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Ne alaka?

FATMA KURTULAN (Devamla) – Rezil olacaksınız. Bu kayyumlarla rezil olacaksınız. Bunu savunamayacaksınız.

BAŞKAN – Evet, Fatma Hanım, teşekkürler.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan tarafından, eş başkanlık sistemine karşı çıkarılan engellerin ortadan kaldırılması amacıyla 20/11/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım, sadece zapta geçmesi anlamında…

BAŞKAN – Sayın Can, buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım, Yusuf Başer arkadaşımızın söylediği gibi, hiç kimse suç işleme özgürlüğüne sahip değildir. Eğer millî iradeyi hâkim kılmak esassa, millete hizmet etmek de esas. Bunlar hukuk kuralları içerisinde, mevzuat çerçevesi içerisinde yapılacak şeylerdir. Aksi davranış, yargı denetimine tabidir.

Diğer taraftan, 17-25 Aralıkta mizansen senaryoları, “tape”leri burada kullanmak doğru değildir. Bunların cevabını 15 Temmuzda aziz Türk milleti vermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Polat, buyurun, siz söz istemiştiniz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- İstanbul Milletvekili İffet Polat’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle dağa kaçırılan çocuklarını geri almak için Diyarbakır HDP il binası önünde eylem yapan ailelerin evlat nöbetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

İFFET POLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Ağustos ayından beri Diyarbakır’da HDP il binasının önünde dağa kaçırılan çocuklarını geri almak için eylem yapan ailelerin evlat nöbetleri 79’uncu gününde de devam etmektedir.

Anaların bu çağrısına toplumun bazı kesimleri yalnızca kulak tıkamakla kalmamış, evlatlarının akıbetinden endişe edenlere de saldırılarda bulunmuştur. Ama bütün bu saldırılara rağmen annelerin eylemleri devam etmektedir.

Otuz beş yıllık kanlı tarihinde yaklaşık 20 bin çocuğu ailelerinden koparıp kirli yöntemlerle dağa çıkaran terör örgütü ve uzantıları bilmelidir ki Diyarbakır’da bu annelerin direnişi devam edecektir. Bu direniş siyasetin ve siyasi kimliklerin üstündedir. Bu başkaldırı yıllardır bölge insanına korku, kan ve göz yaşından başka bir şey vermeyen terör örgütüne ve terör sevicilere karşı onurlu bir eylemdir. Bu millet, Dicle’nin kuzularını çakallara yem etmeyecektir. Bu millet, dağ gibi duran anaların yanındadır. Yüce Meclisin huzurunda, bu şanlı direnişe katılan koca yürekli analarımızı selamlıyorum, bir an evvel yavrularına kavuşmalarını Rabb’imden niyaz ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beko…

25.- İzmir Milletvekili Kani Beko’nun, çocuk işçiliğinin kalmadığı, geleceğini borç altına almadığımız, haklarını her yerde gözettiğimiz güzel bir dünya ve Türkiye umuduyla tüm çocukların 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

KANİ BEKO (İzmir) – Değerli milletvekilleri, bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Dünya çapında 5-17 yaş arası 154 milyon çocuk yani dünyadaki çocuk nüfusunun yüzde 11’i çocuk işçi olarak çalışmaktadır. Çocuk işçilerin yüzde 72’si tarım, yüzde 16’sı hizmet sektörü, yüzde 12’si ise sanayi sektöründe çalışmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, dünya genelinde her gün yaşanan iş cinayetleri neticesinde ortalama 10-12 bin arası çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmektedir. Çocuk işçiliğinin kalmadığı, onları bedenen ve ruhen koruyabildiğimiz, geleceğini daha doğmadan borç altına almadığımız, haklarını sadece kâğıt üzerinde değil, okulda, evde, sokakta, oyunda, kısacası her yerde gözettiğimiz, onların da birey olduğunu bilerek hareket ettiğimiz güzel bir dünya ve Türkiye umuduyla tüm çocuklarımızın 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan, buyurun.

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuklarımızın çocuk yaşta evlendirilerek sömürülmesine müsaade edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Çocuk Hakları Bildirgesi’ni ilk imzalayan ülkelerden biriyiz. Elbette bugüne kadar çocuk haklarıyla ilgili çok gelişme oldu, Türkiye Cumhuriyeti bu konuda, sağlık konusunda çocuklara çok iyi hizmetler de verdi ama hâlâ eksiklerimiz var. En önemli eksiklerimizden biri, çocuklarımızın çocuk yaşta evlilikleridir. Resmî veya gayriresmî çocuk yaşta evliliklere asla izin verilmemelidir. Hele bir çocuğun yani 18 yaş altında bir kadının hamile kalması da sağlık açısından da psikolojik açıdan da uygun değildir. Bu, bir ölçüde kız çocuklarına karşı bir cinsel şiddettir, buna müsaade edilmemesi gerekir.

İkinci konu da: Hâlâ Türkiye’de çocuk işçiler vardır. Çocuk işçilerin, maalesef 15-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 21’i emek yoğun çalışmaktadır, bu da çocukların kullanılması, sömürülmesi anlamına gelir; buna da müsaade edilmemesi gerekir. Çocukların yeri okullarıdır. Gelişmelerine katkıda bulunmak lazım.

Teşekkür ederim.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, şehir hastaneleri modelinin incelenerek problemli alanların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1666) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

20/11/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/11/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Özkoç

                                                                                           Sakarya

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, şehir hastaneleri modelinin incelenerek problemli alanların tespit edilmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1666) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 20/11/2019 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehir hastaneleriyle ilgili yaşadığımız sorunlara dair Meclis Başkanlığına vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer bir ülkede yöneticiler kamu kaynaklarıyla ve kanunlara aykırı olarak yandaşlarını zengin etmek isterlerse şehir hastanelerinden daha iyi bir model bulamazlardı. Arsa devletin, kredi Hazine garantisinde, sıfır risk, sıfır öz kaynakla yirmi beş ile otuz yıla varan muazzam bir gelir akışı. Bu gelir kimden gelip kime veriliyor? Tabii ki vatandaşın vergilerinden sağlanan gelirler; tüyü bitmemiş yetimin hakkını alıyoruz, yandaş müteahhitlere ve onlara bu modeli öğreten yabancı danışmanlık şirketleri ve yatırım şirketlerine aktarıyoruz.

Birilerinin “Hayalim.” dediği bu şehir hastaneleri vatandaşın kâbusu olmuş durumda. Modern bir sömürü modeli ve “çağımızın kapitülasyonları” olarak adlandırılan bir model. Bunu sadece biz demiyoruz. Bakın, şu anda İngiltere Başbakanı olan Boris Johnson zamanında bu model için şunu söylüyor: “Başka ülkelerde ‘yağma’ olarak adlandırılan bu sistemi siz bize ‘kamu-özel iş birliği’ olarak sunuyorsunuz.” Yine, İngiltere Sayıştayı benzer şekilde “Eğer bu yatırımları devlet kendisi yapmış olsaydı en az yarı yarıya kâr ederdi.” diyor, tıpkı Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın yaptığı açıklama gibi.

Sayın Bakan bakın neler söylüyor: “Kamu-özel iş birliğiyle tecrübeye de sahip olduk. Bu dönemde de şehir hastanelerini artık bu tecrübeyle birlikte kendi imkânlarımızla yapmayı planladık. Sizin bütçenizde bunu yapabilirliğiniz mümkünse niye bir finans modelini devreye sokmak isteyesiniz? Finans modelinin de sonuçta bir yükü yok mu?” diye soruyor. Evet, Sağlık Bakanı ilk kez doğru bir tespit yapmış durumda. Ama Sağlık Bakanlığı tecrübeye sahip olurken vatandaş maalesef soyuluyordu. Öyle anlıyoruz ki sizleri halkımızın alacağı sağlık hizmeti üzerinden de aldatmışlar; müteahhitler, danışmanlık şirketleri sizi bu alanda da kandırmışlar.

İngilizler bu modeli yaptı, denedi ve vazgeçti; bunu dahi göremediniz. İktidarınızın ilk dönemlerinde Devlet Planlama Teşkilatı uzmanları bu modeli incelemek, sizlere rapor vermek için süre istediklerinde onlara bu süreyi tanımadınız. Bu şehir hastaneleri modeli için ne diyorlar biliyor musunuz? “Gelecek kuşaklardan bütçe aktarım projesi” diyorlar. Bakın, bugün de Çocuk Hakları Günü. Çoluğumuzun çocuğumuzun gelecekte sağlık alanında harcayacağı bütçeyi bugünden harcıyoruz. Onların bütçelerinin üzerine şimdiden ipotek getirmiş durumdayız.

Bunu sorguladığımız zaman “Şehir hastaneleri sözleşmeleri nedir?” diye sorduğumuz zaman bize verilen cevap: “Söyleyemeyiz, ticari sır.” Bakınız, burada iktidar partisinden milletvekili arkadaşlarımız var, hiçbiriniz şehir hastaneleri sözleşmelerini bilmiyorsunuz. Millet adına görev yapan milletvekillerine bu sözleşmeler verilmezken bürokratların bu sözleşmelerden haberi var, yabancı danışmanlık şirketlerinde çalışan personelin haberi var, onun da ötesinde, yine yabancı danışmanlık şirketlerinin internet sitesinde bazı bilgileri görmüş oluyoruz. Yani millet adına görev yapan milletvekillerinden bu bilgileri kaçırarak, denetimi engelleyerek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bakın, bu sorunun cevabını da yine elimde gördüğünüz şu İngiltere kaynaklı bir sivil toplum kuruluşunun raporunda görüyoruz. Bu raporda “‘Ticari sır’ denilen kavramın arkasında rant arayışı ve yolsuzluk vardır.” deniyor. Evet, işte neden bize bu sözleşmenin verilmediğini açık olarak buradan anlıyoruz ve belki de bu şehir hastaneleri cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunu barındırmakta, cumhuriyet tarihinin en büyük kara deliği durumunda. Plan ve Bütçe Komisyonunda, maalesef Sağlık Bakanlığı şeffaf ve hesap verebilir bir bakanlık olmadığını gösterdi bizlere. Sağlık Bakanından defalarca “Şehir hastaneleri sözleşmeleri nedir?” diye istediğimiz zaman maalesef Sayın Bakan “Evet, şehir hastanelerinin sözleşmeleri burada, buyurun.” diyemedi.

Efendim, Sağlık Bakanı daha sonra “Bizler artık şehir hastanelerini kamu-özel iş birliğiyle yapmaktan vazgeçtik, genel bütçeden yapacağız.” diye bir açıklama getirdi. Tabii, Bakanın bu açıklaması yeterli değil; bu zamana kadar kamu-özel iş birliği çerçevesinde yapılmış olan 10 tane hastane hizmette, 9 tane hastanenin inşaatı devam ediyor yani toplam 19 hastane üzerinden vatandaşımız hâlâ soyulmakta. Biz istiyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu hastaneler tekrar milletin ve devletin hastanesi olsun yani tekrar devlet bu hastaneleri uhdesine alsın, kamulaştırsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Bir dakikanızı rica edeceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Buna yönelik olarak da bu şehir hastanelerinin tekrar kamuya mal edilmesi noktasında Meclis Başkanlığımıza verdiğimiz bir yasa teklifimiz var, bu yasa teklifine de tüm gruplardan destek bekliyoruz.

Kamu zararı hâlâ devam etmekte. Bakınız, şunu ifade etmek istiyorum: Bu 19 hastane için toplam 11,2 milyar dolarlık bir kaynak ayırıyoruz ama yirmi beş yıl sonra bu 11 milyar dolara karşılık 94 milyar dolar para ödeyeceğiz ve bu parayla, 94 milyar dolarla 1.200 yataklı tam 575 tane hastane yapılabilecek durumda. İşte burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu hastaneler üzerinden vatandaşımızın daha fazla soyulmaması adına bu araştırma önergesini vermiş durumdayız. Bu, bu hastaneleri tekrar devletin devralması adına ilk adım olacaktır.

Bu önergeyle ne yapmak istiyoruz? Şehir hastaneleri sözleşmelerinin içeriğini görmek istiyoruz; şehir hastanelerinin mali durumunu incelemek istiyoruz; kamu zararı hangi noktadadır, bunu ölçmek istiyoruz; bu hastaneleri tekrar halkımıza kazandırmak istiyoruz ve halk soyulmadan, halk zarar ettirilmeden halka hizmet yapılabileceğini göstermek istiyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sağlık Bakanlığının bütçe görüşmeleri sırasında Sayın Fahrettin Koca şehir hastanelerinin artık, kamu-özel iş birliği modeli yerine genel bütçe kaynaklarıyla yapılacağını açıklamıştır. Sayın Koca bu açıklamasıyla Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hayallerini suya düşürmüş, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın sözde başarı hikâyesini ise çöpe atmıştır. İktidar, şehir hastaneleri için seçtiği kamu-özel iş birliği uygulamasıyla 81 milyonun, yeni doğacak çocukların ve hatta onların torunlarının gelecekleri için devasa taahhütler altına girerek, gizli sözleşmelere rağmen, kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, yirmi beş yıl için en az 80 milyar dolar kira bedeliyle büyük bir borç batağına girmiştir. Ayrıca, o hastanelerin yüksek teknoloji isteyen tetkik yöntemleri ve otelcilik hizmetleri gelirlerinin de yine o şirketlerin olması, bu da işin cabası.

Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan şehir hastaneleri yatırımları için vatandaşın cebinden bir kuruş bile çıkmayacağını söylemişti, vatandaşımız yine kandırıldı. Aynı zamanda, Sayın Koca’nın açıklaması şehir hastanelerinin böyle bir modelle yapılmasının büyük bir kamu zararı gerçekleştirdiğinin itirafıdır.

Bizler İYİ PARTİ olarak her defasında Türkiye’nin geleceği için ümit vermeyen ve kaş yapayım derken göz çıkartan bu projelerden geri adım atılması için uyardık, “Bu çıkmaz sokakta daha fazla ilerlemeyin.” diye halkımızın adına uyarılarda bulunduk.

Devletimizin Ödemiş’te yaptırdığı hastane ile şehir hastanelerini şöyle bir kıyaslamaya gidebiliriz: Ödemiş Devlet Hastanesinde 1 yatağın maliyeti 43 bin dolar iken şehir hastanelerinde bir yatağın maliyeti 338 bin dolardır yani 1’e 8 fark vardır. Şehir hastanelerini topladığımız vakit, onlara verilen toplam para 11 milyar dolardır. Eğer şehir hastaneleri rant yerine kamu yararı düşünülüp Ödemiş Devlet Hastanesi muhasebesiyle yapılsaydı bizlere maliyeti 1 milyar 350 milyon dolar olacaktı. Londra mahkemelerinin anlaşmazlık durumu için yetkili olması da işin cabası.

Bizler İYİ PARTİ Grubu olarak öneriyi destekliyoruz. Bu çağın kapitülasyonları olarak nitelendirilebilecek şehir hastanelerinin, gizli sözleşmeleri de dâhil, her yönüyle araştırılıp devlet kaynaklarının bir daha çarçur edilmemesi için bu projelerden ders çıkarılmasını sağlamayı bütün milletvekillerinin halka karşı sorumluluklarının gereği görüyoruz. 1’e 8 maliyet bir skandaldır. Eğer İskandinav ülkelerinde olsaydı hükûmet istifa ederdi.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Necdet İpekyüz konuşacak.

Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şehir hastaneleri, başta söyleyelim, şehirden uzak yerlerde şehir hastaneleri. Önce binalar yapılıyor, sonra yollar yapılmaya çalışılıyor. Çok övünülen Ankara Bilkent Şehir Hastanesinde hâlâ toplu ulaşımda sıkıntılar var. Böylelikle aslında projede önce finans sağlayanlara, fon sağlayanlara bir şey düşünülmüş, halk düşünülmemiş, sonradan düşünülmüş.

Değerli arkadaşlar, çalışanlar açısından bir baskı, şiddet, rekabet; hastalar açısından ulaşamama sorunu var. Bir taraftan, hastalıklar artıyor, hastaneler yapılıyor, hastalıkların önlenmesi için ciddi bir çaba yok.

Kamu-özel iş birliği, bakın, soralım: Bu, kamu mu, özel mi? İsmi “kamu-özel iş birliği.” Mersin Tabip Odası Başkanı kalkıp şehir hastanesinin bahçesinde basın açıklaması yapacak, kolluk güçleri geliyor “Yapamazsın…” Niçin? “Burası özel mülkiyet.”

Bir diğer konu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, kamu denetçileri, vekiller, hepimiz sözleşmeyi istiyoruz, verilmiyor; ticari sır. Sağlık Bakanlığı öyle bir hâle getirmiş ki birçok şekilde anlatıyor fakat AKP Genel Başkanı bile diyor ki: “Müşteriler gelecek, memnun kalacak, zarar ediyorsak edelim.” Bile bile zarar. Zarar edeceğine o parayı aşıya verelim, yemeğe verelim, aşa verelim, temizliğe verelim, içme suyuna verelim. Böyle olmadığında ne oluyor? Bu “özel” dedikleri şey; arsa bedava, kredi bedava, fon bedava, KDV yok, gümrük vergisi yok, yirmi beş yıl kirala.

Sevgili arkadaşlar, şu anda Ankara Şehir Hastanesinin arsasının içinde yapılmış otelde kim kalıyor biliyor musunuz? Sağlık Bakanlığı kiracı olmuş, her ay kira veriyor ve yetinmiyor, bununla beraber yirmi beş yıl boyunca çeşitli hizmetler için deniyor ki: “Bize sat.” Kamu, özelden alıyor temizliği, tıbbi atık toplamayı, diğer atık toplamayı, çamaşır yıkamayı, laboratuvar ve görüntülemeye kadar bütün hizmetleri.

Ve biliyor musunuz öyle adil olmayan bir düzenleme yapılmış ki -Yozgat Şehir Hastanesi ve Sorgun Devlet Hastanesi- Yozgat Şehir Hastanesinde 1 kilogram çamaşır yıkamanın bedeli 14 lira, Sorgun Devlet Hastanesinde aynı firma, 1 lira. Bunun 14 katını hepimiz veriyoruz, göz göre göre veriyoruz. Yemeklerde böyle, temizlikte böyle; Elâzığ’da fark var, Eskişehir’de fark var, Mersin’de fark var. Bile bile sözleşmeyi saklıyorlar, sır gibi niteliyorlar çünkü bu sır gibi dedikleri hepimizin cebinden çıkan bir bedeldir

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Bunu önlememiz lazım.

Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Bunu biz önlemediğimiz zaman… Teslim aldıkları hastanelerde hâlâ şantiye devam ediyor, park, bahçe, peyzaj parası ödüyorlar. Böyle bir şey mi olur? Eskişehir’de normalde yangından kaçarken yangın merdiveninden çıktın mı otoparka çıkıyorsun, böyle mi olur? Kamu-özel diyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı biri, bir özel şirket, girişim, kişi gittiğinde, bir yönetmelik var, o yönetmeliğe tabidir ama özel hastaneler değil, şehir hastaneleri her şeyden muaftır; paradan muaf, yasadan muaf, denetimden muaf, vali bilmiyor, sağlık müdürü bilmiyor, doktor bilmiyor. Bir an önce burayı kamulaştıralım, sağılığı koruyucu sağlık hizmetlerine ayıralım, geleceğimiz daha iyi olsun.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Mustafa Esgin...

Buyurun Sayın Esgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ESGİN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarlarının ilk yıllarında sağlık altyapımızın güçlendirilmesine büyük ihtiyaç bulunmaktaydı. Mevcut hastanelerimizin yaş ortalaması 49 iken birçoğu da deprem güvenliği ve fonksiyonel açıdan kötü durumdaydı. Toplam 107 bin yatağın sadece 7 bini nitelikliydi. Hastanelerimizin hemen hepsinde yataklar koğuş sistemi şeklindeydi. Çağdaş bir sağlık hizmeti verebilmek için 100 bin civarında yatağın yenilenme ihtiyacının yanı sıra, artan nüfus nedeniyle 50 bin ilave yatağa ihtiyaç vardı.

AK PARTİ olarak muhalefetten işte böyle bir Türkiye’yi devraldık. AK PARTİ’yle birlikte, devlet hastanelerimiz bugün tek ve çift kişilik odalarda son teknoloji cihazlarla modern ve beş yıldızlı konforda donatıldı. Hastane binalarının yaş ortalaması 49 yaşından 13’e indirildi.

Günün ekonomik imkânları çerçevesinde yapılan planlamada, bir kısım hastaneler klasik ihale yöntemiyle planlanırken özellikle büyük yapıların alternatif finansman yoluyla yapılması öngörülmüştür. Mevcut kaynaklarla ve kısa sürede hedefe ulaşmanın ancak bu şekilde mümkün olacağı öngörülmüştür. Günün şartlarında kamu-özel iş birliği finansman yöntemi de tercih edilmiştir, ihtiyaç hâlinde gelecekte de yine tercih edilebilecektir.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Niye vazgeçtiniz?

MUSTAFA ESGİN (Devamla) – Bütün bunlarla birlikte, Türk halkının yüzde 30’lardaki memnuniyet oranları yüzde 78’lere çıktığı hâlde muhalefetin bu başarı öyküsünü şehir hastaneleri finansman modeli üzerinden istismar etmesini hayret verici bir akıl tutulması olarak görmekteyiz.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Niye vazgeçiyorsunuz?

MUSTAFA ESGİN (Devamla) – Sağlık sistemimizde ve şehir hastanelerinde “hasta garantisi” diye bir olgu yoktur. Bu şekilde bir itham butlanla iştigal etmektir. Bütün bu söylediklerimizi Bursa örneği üzerinde ele alacak olursak on yedi yılda 26’sı hastane olmak üzere toplam 68 sağlık yatırımı yapılmıştır. Bunların tamamı merkezî bütçeden gerçekleştirilmiş olan yatırımlardır. Bursa Şehir Hastanesi, genel hastane, kadın doğum ve çocuk hastanesi, onkoloji hastanesi, kalp damar hastanesi, fizik tedavi hastanesi, psikiyatri hastanesi olmak üzere 6 hastaneden müteşekkil, entegre bir sağlık kampüsüdür ve kısa bir süre önce açılmış olmasına rağmen mükemmel ekip çalışmasıyla yüzde 90’lar düzeyinde hasta memnuniyeti oluşmuş, yüz akı bir projedir.

Uzun lafın kısası AK PARTİ’nin öncesinde geceden başlayan poliklinik kuyruklarını, eski ve bakımsız hastane binalarını, 10 kişilik koğuşlardaki hasta odalarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ESGİN (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.

…senetsiz cenazelerin dahi teslim edilmediği Türkiye'yi anlaşılan o ki muhalefet çabuk unuttu ama aziz milletimiz o günleri unutmadı ve ayrıca kendisine hizmet edenleri de asla unutmayacaktır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sözleşmeyi okudunuz mu, biliyor musunuz? Sözleşmeden haberiniz var mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.59

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Birinci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (X)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 20’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 21’inci maddenin önerge işlemlerini yapacağız.

21’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılma Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Madde 21 – 193 sayılı Kanunun geçici 72 nci maddesinin birinci fıkrasında bulunan “31/12/2019” ibaresi “31/12/2023” şeklinde, fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde bulunan “%15,” ibaresi “%20,” şeklinde ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(2) Bu ödemeler üzerinden 94 üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmaz. Bu madde kapsamındaki gelirler toplamının, 103 üncü maddede yazılı tarifenin dördüncü diliminde yer alan tutarı aşması hâlinde, bu gelirler yıllık beyannameyle beyan edilir.”

            Mehmet Bekaroğlu                       Alpay Antmen          Lale Karabıyık

                  İstanbul                                  Mersin                           Bursa

                  Cavit Arı                             Türabi Kayan          Bülent Kuşoğlu

                   Antalya                                 Kırklareli                       Ankara

              Turan Aydoğan                     İlhami Özcan Aygun   Burhanettin Bulut

                  İstanbul                                 Tekirdağ                         Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan.

Buyurun Sayın Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyanın en hassas ve en zor işi vergi almaktır. Vergi almayı sağlıklı bir şekilde yapamazsanız ve aldığınız vergileri adaletli bir şekilde, sağlıklı bir şekilde kullanamazsanız sürekli olarak vergide problem yaşarsınız. Özellikle ülkemizde son yıllarda vergilerde sürekli olarak düzenleme yapmaya gitmek, bu ülkede vergilerin çarçur edilmesinin de en basit göstergesidir.

Şimdi, vergiyi aldığınız zaman bu vergiyi adaletli bir şekilde dağıtamazsanız, kullanamazsanız, kendi yandaşlarınıza ihale verirken taraf tutarak, kollayarak, kayırarak yaparsanız ve bunu da ülkeden aldığınız vergileri peşkeş çekerek yaparsanız vergi almakta büyük bir müşkülatınız doğar. Bu müşkülat sonucunda da sürekli olarak problem yaşarsınız.

Arkadaşlar, vergiyi almanın en güzel yöntemi, insanların verdiği vergiyi seve seve vermesini sağlamaktır. Bunu yaptığınız müddetçe sağlıklı bir politika, sağlıklı bir devlet yönetimi gösteriyorsunuz demektir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, vergilerde düzenleme yapıyorsunuz. Yaptığınız düzenlemelerle, son zamanlarda bazı kurumların, özellikle kuruluşların 800 milyon, 500 milyon, 400 milyon ve 300 milyon gibi vergilerinin affını sağladınız. Bu, vergi veren vatandaşta muazzam bir güvensizlik duygusu yaratır. Bu güvensizlik duygusuyla vatandaş nasıl size vergi versin? Önce kazandırmasını bileceğiz. Bu kazanmak da üretimle olur değerli arkadaşlar. Üretmek için de sağlıklı bir ekonomi politikası uygulamanız gerekiyor. Sağlıklı bir üretim politikası sağlıklı sanayileşmeyle olur. Bu sanayileşmede, sizler bir sanayi kuruluşu kurulduktan sonra ona destek vereceğiniz yerde, onlara ön açacağınız yerde gidip de aynı kuruluşun yaptığını bir başka yerden, özellikle de dışarıdan ithal ederseniz, onun batmasına sebep verirseniz ülkede vergi alamazsınız değerli arkadaşlar. Vergi almadan devlet yönetilemez ama aldığınız vergiyi de sağlıklı bir şekilde işletmeniz ve sağlıklı bir şekilde kullanmanız gerekiyor.

Şimdi, aldığınız vergilerle yol yapıyorsunuz, efendime söyleyeyim, metro yapıyorsunuz. Yaptığınız metro bir tarafta üçte 1 fiyatına yapılıyor, bir tarafta da bakıyorum 3 katı fiyatına yapılıyor. Şimdi bu para nereden gidiyor? Vatandaşın verdiği vergiden gidiyor. Nasıl 3 katı fiyatına yapılıyor aynı metro? Bunların mutlaka bir çözüme kavuşturulması lazım. Böyle devlet yönetimi olmaz değerli arkadaşlar. Böyle vergi de alınmaz, devletin vergisi böyle çarçur da edilmez.

Şimdi, bir Maliye Bakanımız var evlere şenlik, diyor ki: “Aya otoban yapsak vatandaşımız inanacak, bakmaya gidecek veyahut da bize oy vermeye devam edecek.” Şimdi, böyle absürt bir devlet anlayışı, devlet yönetimi olur mu? Ondan sonra gideceksiniz vatandaştan vergi alacaksınız.

Şimdi, en son gelinen noktada sporcuların aldıkları paralara göz diktiniz, yüzde 15’ten yüzde 20’ye çıkarıyorsunuz bu maddeyle.

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Avrupa’da yüzde 60.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Olabilir, alabilirsiniz de. Avrupa, aldığı verginin her kuruşunu vatandaşına en sağlıklı bir şekilde, en güveneceği bir şekilde izah eder ve ondan sonra kimse de verdiği vergiden dolayı problem çıkarmaz veyahut da homurdanmaz. Ama siz, aldığınız vergiyi adam gibi kullanmazsanız, dediğim gibi, peşkeş çekerseniz, o zaman vatandaştan vergi almakta müşkülat çekersiniz.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede son on yedi yıldan bu yana İhale Kanunu kaç defa değişti bana söyler misiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Son on yedi yılda 80-90 defa İhale Kanunu değişti mi değerli arkadaşlar? Bu ne demektir? İşinize geldiği gibi İhale Kanunu çıkaracaksınız, işinize gelen kişiye ihale vereceksiniz, işinize gelmeyeni bir tarafa atacaksınız. Bunun gibi aynı zamanda aldığınız vergilerle yaptığınız şehir hastanelerinde çamura battınız, bunu siz de kabul ediyorsunuz.

Peki, bunların dışında yaptığınız hangi işte sağlıklı bir şekilde yürüyorsunuz, bize bir söyleyin görelim. Eğer bu kadar sağlıklı gidiyorsak ülke niye on sekiz yılda geldi çamura saplandı? Niye doğdu ekonomik kriz bizim karşımızda? 3 defa büyük ekonomik kriz yaşadınız, 3 defa: 2008’de, 2014’te ve şimdi. Nereden kaynaklanıyor bunlar? Vatandaş vergisini mi vermiyor? Veriyor, vatandaştan alıyorsunuz, hatta o da yetmiyor, size gelene kadar bütün hükûmetlerin yaptıklarını satarak onlardan da para aldınız, o paralar da bütçenize girdi. O paralarla ne yaptınız da biz tekrar 3’üncü defa krize girdik arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TÜRABİ KAYAN (Devamla) – Şöyle gelip de buradan kürsüden izah etmeniz lazım. İzah edemezsiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir vergi de boğazdan geçen bir şekilde olmadığı zaman vergi vereni zora soktuğu gibi, vergi verene ülke de değiştirttiriyor. Bakın, Fransa’nın ünlü sinema oyuncusu Gerard Depardieu, adam Fransa’da vergiler fazla yüksek diye vatandaşlıktan çıktı, Rus vatandaşlığına girdi. Onun için dünyanın en hassas işi vergi almaktır, bu vergiyi aldığınız zaman da en sağlıklı, en adaletli bir şekilde kullanmaktır diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Milletvekili, sağ olun.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Ama bunu sizler yapamazsınız değerli arkadaşlar, bu ülke kimin ne yaptığını öğrendi artık, bundan sonra da ne yapacağını biliyor.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                                                   İstanbul

                Enez Kaplan                            Hüseyin Örs

                  Tekirdağ                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ADBULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Komisyon önergeye katılamıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs.

Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 21’inci maddesi üzerinde söz aldım ama maddeye geçmeden önce, seçim bölgem Trabzon’da yaşanan bir hadiseye dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Seçim bölgem Trabzon’un Düzköy ilçesi Haçka Yaylası’nda birkaç gündür yaşanan yayla evlerinin yıkımı operasyonuna dikkatlerinizi çekmek isterim. Buradaki yıkımlarla vatandaşlarımız mağdur edilmektedir. Burada yaşayan insanlarımız geçimini tereyağı, süt, peynir satarak sağlamaya çalışan, atadan kalma evlerini eskidiği için tadilat yaparak korumaya çalışan vatandaşlarımızdır. İktidar, seçim öncesi bu insanlarımıza “İmar barışı var, gelin müracaat edin.” deyip paralarını alarak yapı kayıt belgesi vermiştir. Şimdi soruyorum: Bu insanların evlerini yıkacaktınız da neden bu insanlara yapı kullanma belgesi verdiniz? Konuyla ilgili olarak 8 Ekim günü Türkiye Büyük Millet Meclisine bir önerge vermiş ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum’a “İmar barışıyla başvurusunu yapan ve harcını ödeyen, dekontu elinde olan ancak Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasındaki anlaşmazlık sonucu mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için herhangi bir çalışmanız var mıdır?” diye sormuştum. Bakanlıktan bu önergemize bir cevap gelmediği gibi, orada yaşayan vatandaşlarımız bir sabah vakti kolluk kuvvetlerimizle karşı karşıya getirilmiştir. Seçim öncesinde o bölgede gezen “Çayırbağı’nı yatırıma boğacağız.” diyenlere sesleniyorum: Çayırbağı şimdi feryat ediyor, bu feryadı duyuyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, söz konusu maddeyle ilgili düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu maddede yapılan değişiklikle sporcuların yarıştıkları liglere göre vergi oranları yeniden düzenlenmektedir. Aslında şuna dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki futbol, transfer merkezli bir oyun hâline geldi. Kulüplerin transfer yarışı son yıllarda saha içi rekabeti gölgede bıraktı. Birden fazla talibi olan futbolcuyu renklerine katan kulüpler bunu zafer gibi kutladı. Başkanlar, yöneticiler transfer ettikleri futbolcuların adlarıyla hatırlanır oldu. Bu anlayış, yöneticileri tribünlerin istediği isimleri transfer etmeye yönlendirdi. Böylece ipin ucu bir daha yakalanmamak üzere kaçtı. Taraftarlar, yeni transferleri karşılamak için havaalanlarını stadyuma çevirdi. Yapılan transferlerin kulübe maliyeti ise unutuldu. Camialar, parasını almadan antrenmana veya maça çıkmak istemeyen oyuncularla tanıştı. Hatta, kulüpler, kadro dışı bıraktığı oyunculara milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı. Bu durum çoğu zaman Türk futbolcular için Futbol Federasyonuna, yabancılar için de FIFA’ya yansıdı. Yaşanan ekonomik kriz sonrası ülkemizin en büyük kulüpleri UEFA yaptırımlarıyla karşı karşıya kaldı, Avrupa kupalarından menedilmenin yanı sıra transfer kısıtlamaları gündeme geldi. Kısaca yüksek faizli banka kredileri, kaosu krize çevirdi. Bankalarla yapılan anlaşmalarla borçlar yeniden yapılandırıldı.

Burada bir hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Yapılandırmayla TFF’nin yürürlüğe koyduğu lisans talimatları gereği her kulübün kendi finansal verilerine göre oluşturulmuş harcama limitleri var. Öyle bir kulüp bu limitlere uysun, diğeri uymasın ama göz yumalım olmasın diyorum. Bu haksız rekabeti doğurur ki buna da tepkisiz kalamayız.

Ekim ayında Trabzon’daydım, Trabzonspor’un divan toplantısına katılmıştım. Bu toplantıda Trabzonspor’un Değerli Başkanı şöyle demişti: “Trabzonspor’umuz tüm bu kriterleri sağlamış durumda.” Sağlamış ama nasıl sağlamış? En başta alabileceği oyuncular varken almayarak sağlamış. Bugün bir sürü sakat oyuncusu olduğu gerçeğinden hareket edersek bunun Trabzonspor için ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok. O yüzden, bir kulüp bu yaptırımlara uyabilmek adına kısıtlı kadrolarla hareket ediyorsa kuralların herkese eşit uygulanması gerektiğini TFF’ye buradan hatırlatıyor, bu durumun takipçisi olacağımı da söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – FIFA’nın, UEFA’nın talimatları bunlar.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yaşanan ekonomik kriz sonucu birçok Anadolu kulübünün kapısına kilit vurulduğunu hepimiz biliyoruz. 4 büyük kulüp ise borç sarmalını yeni kredilerle eritmeye çalışıyorlar.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Artık kulüplerimiz ayağını yorganına göre uzatmayı öğrenmeli, gelir gider dengesini gözeten transfer politikaları izlenmeli ve ülke futbolu için olmazsa olmaz olan altyapıya gereken önem verilmelidir diyorum.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinde bulunan “ve” ibaresinin “ayrıca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                           Kemal Bülbül              Garo Paylan

                    Adana                                   Antalya                    Diyarbakır

                Semra Güzel                            Murat Çepni                   Sıdık Taş

                 Diyarbakır                                  İzmir                                                       Siirt

              Salihe Aydeniz

                 Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde büyük bir gelir ve servet adaletsizliği var; gelir ve servet çok küçük bir azınlığı daha da zenginleştiriyor ama maalesef geniş kesimlere de bu konuda yalnızca borçlanmak düşüyor. AKP’den önce de durum böyleydi; yalnızca yüzde 1 zenginleştiriliyordu arkadaşlar. O dönemin elitleri Tayyip Erdoğan’ın da deyimiyle “Ülkenin kaymağını yiyorlardı.” AKP “Bu ülkede bu adaletsizliği gidereceğiz.” iddiasıyla iktidara geldi ama yaptığı tek şey, o kaymağı yiyen yüzde 1’leri değiştirmek oldu. Kaynaklar yine küçük bir azınlığa doğru akıyor, yüzde 1’e doğru akıyor; o yüzde 1 zenginleşiyor, geri kalan vatandaşımız borç altında inim inim inliyor, işsiz milyonlarca vatandaşımız buhran altında hatta intiharlara doğru sürükleniyor arkadaşlar.

Bu adaletsizlik nasıl giderilir? Vergi politikalarıyla giderilir arkadaşlar. Eğer küçük bir azınlığın elinde servet birikmişse, gelirin büyük çoğunluğu yalnızca yandaşlara akıyorsa adil bir iktidar veya adalet dağıtan bir Meclis vergi politikalarıyla bunu dengeler. Nasıl yaparız bunu? Gelir vergisi reformuyla, servet unsurlarını servete duyarlı vergilendirmelerle vergilendirerek bunu dengeleriz. Mesela rant vergisi getiririz. Bir arsayı 10 liraya alıp bir imar geçirtip -belediyeden veya iktidara yakın noktalardan- bin lira yapanlara vergi koyarsınız ama arkadaşlar, bunu yapmıyoruz. Ne yapıyoruz bu torbada biliyor musunuz? Diyoruz ki: “Geliri 500 bin liradan fazla olanlara vergi koyacağız, futbolcuları da buna dâhil edeceğiz.” Arkadaşlar, isterseniz bu oranı yüzde 70’e çıkarın, bakın, deyin ki: “Ben geliri 500 binden fazla olandan yüzde 70 vergi alacağım.” Vergi alamazsınız. Neden biliyor musunuz? “Nereden buldun?” diye soramıyor Maliye idaresi. Arkadaşlar, bakın, bir kişi vergi levhasında 1 lira yazmadığı hâlde 5 milyonluk Mercedes’e biniyor, Maliye idaremiz “Nereden buldun arkadaş bu 5 milyonu?” diyemiyor. Amerika’da siz eğer ki vergi vermiyorsanız, bırakın 5 milyonluk, 100 bin liralık bir araba alsanız IRS (Amerikan Vergi İdaresi) anında yazıyı yazar. “Nereden buldun arkadaş bu 100 bin lirayı?” der, hesabını veremezsen de senin canına okur.

Bakın, size söyleyeyim ne olacağını. Futbolculara diyecekler ki: “Arkadaş, senin sözleşmen resmî olarak 100 bin lira, açıktan sana parayı veriyoruz, bak böylece vergiden yırtarsın.” O futbolcu gene gidecek Mercedes’e binecek Maliye idaremiz “Nereden buldun?” diyemeyecek arkadaşlar. Niye diyemiyor biliyor musunuz? Çünkü “Nereden buldun?” yasasını çıkarsak önce yandaşlara gidecek Maliye idaresi, o yüzden çıkaramıyorsunuz. Ya, bütün kaynaklar yandaşlara doğru akıyor. Yapmamız gereken bütün servet unsurlarını kayıt altına almak, bütün gelir unsurlarını kayıt altına almak ve bu çerçevede bir gelir ve servet vergisi reformu yapmak, rant vergisi reformu yapmak ve bu çerçevede haksız şekilde zenginleşenlerden vergiyi almak.

Çıkan videolar sizlerin canını acıtıyor mu bilmiyorum, benim canımı acıtıyor. Bakın, ben başörtülü, başörtüsüz, şu bu diye ayırmam, eğer kim haksız servet sahibi oluyorsa ve vergisini ödememişse ve vergisini ödemediği kaynaklarla o Mercedeslere biniyorsa, lüks villalarda geziyorsa, çoluğuna çocuğuna lüks düğünler, şatafatlı törenler yapıyorsa haram zıkkım olsun ve bir Maliye idaresi eğer onlardan hesap soramıyorsa haram zıkkım olsun.

Değerli arkadaşlar, yapmamız gereken bütün bu çerçevede gelir ve servet reformunu yapmak. Bakın, AKP’den önce nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 38’ine sahipti, bugün aynı yüzde 1 -sizin yandaşlarınızla yüzde 1 yine oluştu- servetin yüzde 55’ine sahip arkadaşlar. Bakın, yüzde 1’i zenginleştirdiniz, toplumun yüzde 70’ini borçlandırdınız, borç altında inim inim inliyor vatandaşlarımız. Ne yapmamız lazım, nasıl adalet dağıtacağız? O yüzde 1’i vergilendireceğiz arkadaşlar, başka bir yolu yok. Bu çerçevede de böyle torba yasalarla adalet dağıtamayız. İvedilikle bu Meclis, gelir vergisi reformunu önüne koymalı, kurumlar vergisi reformunu önüne koymalı, rant vergisi reformunu önüne koymalı arkadaşlar ve maliyemiz özerk olmalı, damat beye bağlı olmamalı maliyemiz; maliyemiz özerk olmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) – Kim haksız kazanç elde etmişse ve vergilendirilmemişse onun peşine düşmeli “Nereden buldun?” diye sorabilmeli. Aksi takdirde arkadaşlar, böyle torba yasalarla vergi filan toplayamayız.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Bulut, söz mü istiyorsunuz siz?

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuşoğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocukların daha güzel bir dünyada yaşayabilmesi için seferber olunması gerektiğine ve Sevgievleri Projesi’nin önemine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Bir ülkenin çocukları o ülkenin mirasçısıdır, geleceğidir. Dünya üzerinde yaşanan savaşların, zulümlerin sebep olduğu açlık ve yoksulluktan maalesef en çok çocuklar etkilenmektedir. Çocuklarımızın daha güzel bir dünyada yaşayabilmesi için bütün ülkelerin seferber olması gerekiyor.

“Çocuklara yapılan yatırım geleceğe yapılan yatırım” bilinciyle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde ülkemizde çocuk haklarının en yüksek düzeye ulaştırılması, çocuklarımızın daha nitelikli ortamlarda yaşamaları, yetişmeleri amacıyla son yıllarda birçok önemli adım atıldı. Bunların en önemli örneklerinden biri Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız tarafından yapılan Sevgi Evleri Projesi’dir. Ben buradaki çocukların yetiştirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Bu düşüncelerle Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutluyor, çocuklarımızın çok daha huzurlu ve aydınlık bir geleceğe sahip olmaları umuduyla dünyanın bütün çocuklarını sevgiyle kucaklıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, söz talebiniz olunca uzun süre de bekleyince ben üzülüyorum ama Grup Başkan Vekillerinin çok güzel bir şekilde dile getirdiği talepleri ayrıca ona benzer çıkışlarla devam ettirmenizin ne size ne bize ne de zamana faydası var.

Ayhan Bey, buyurun.

28.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, dünyada artan iyi tarım ve organik tarım desteklemelerinin ülkemizde kaldırılmasının üreticiyi cezalandırmak anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, dünyada iyi tarım ve organik tarım desteklemeleri artarken Türkiye’de kaldırılması üreticiye vurulan bir başka darbe olmuştur. İyi ve organik tarım yapan üreticilerimize destek verilmemesi demek, alacağı desteğe güvenerek yatırım ve üretim yapan çiftçinin büyük zarar etmesi ve mağdur olması demektir; üreticinin aldatılması, kandırılması demektir. Üstelik son yıllarda büyük bir ilgiyle artan iyi organik tarım yapan çiftçi sayısının azalmasına neden olmak demektir.

Adana Yüreğir Ziraat Odası Başkanımız Adana’da sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı bir toplantıda bu konuda Tarım Bakanına “İyi tarım uygulamalarında destekleri kaldıracak mısınız?” diye sorduğunda cevap olarak daha çok destekleneceğini söylemiştir. Sayın Bakanın cevabı böyleyken, bugün destekleme vermekten vazgeçtiği yaklaşık 100 bin üretici hem şaşkın hem perişan olacaktır.

Bakanı üreticiye doğrudan verdiği sözü tutmaya, üreticiyi cezalandıran bu karardan vazgeçmeye davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ramazan Bey, buyurun kardeşim.

29.- Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlı’nın, Aksaray ili Helvadere beldesinin ilçe olmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

RAMAZAN KAŞLI (Aksaray) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aksaray’ımızın dünyaca ünlü Hasan Dağı’nın eteğinde bulunan Helvadere beldesi çevresindeki Karkın, Yuva, Yenipınar ve Elmacık gibi nüfusu çok olan köylerle birleştirildiğinde beldelerimizin daha elverişli şekilde kamu hizmetlerinden faydalanmaları için Helvadere ilçe olmalıdır. Helvadere beldemizde dünyanın en büyük yamaç paraşütü organizasyonun yapıldığı Hasan Dağı, turizme kazandırılacak olan Nora Antik Kenti, eşsiz manzaralı bir doğa harikası olan Helvadere Göleti gibi değerler bulunmaktadır. Bu sebeplerle, turizm amaçlı ilimize gelen misafirlerin, yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizin beldemize gelerek ekonomimize katkı sağlamaları için, ağırlanmaları için Helvadere beldemizin ilçe olmasını talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – 22’nci madde üzerinde 3 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinde bulunan “ihdas eden” ibaresinin “oluşturan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Hüseyin Kaçmaz                        Salihe Aydeniz             Semra Güler

                   Şırnak                                 Diyarbakır                  Diyarbakır

                Murat Çepni                            Kemal Peköz

                    İzmir                                     Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz.

Buyurun Sayın Kaçmaz. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir torba yasa görüşülüyor ancak ülke resmen batıyor -bilmiyorum farkında mısınız- iktidar oturmuş tali işlerle uğraşıyor; kış kapıya dayandı, doğal gaz inanılmaz pahalı, elektrik resmen çarpıyor. Suni gündemlerle nereye varacaksınız? Demokrasi, hukuk yerlerde, işsizlik had safhada, eğitim, sağlık bitmiş durumda. Tüm bu sorunların bir çözümü var değerli milletvekilleri; tüm bu sorunların çözümü diyalog ve tüm bu sorunların çözümü barıştan geçer.

Tarihten bir sözü size hatırlatmak isterim: “Ekonomi zorlanıyor, kriz ve işsizlik artıyor, memnuniyetsizlik yayılmaya başlıyordu. Herkesi bir araya getirecek milliyetçi bir dalgaya, bunu yaratacak bir savaşa ihtiyaç vardı.” Yanlış anlamayın; bu, Mussolini’nin sözü. Maalesef, şu an içinde bulunduğumuz durum tam da bu. Ülkede kriz var, memnuniyetsizlik var ve artık iktidar politika üretemiyor, çözüm üretemiyor ve bu sebeple Kürt düşmanlığı üzerinden de bugün Rojava’da bir savaş politikası devam ediyor. Bu yanlış arkadaşlar. Biz bu sorunları çözmek zorundayız. İşsizliği de krizi de yoksulluğu da çözecek olan barıştır. Bunu öncelikle net bir şekilde belirtmek istiyorum.

Yine, AKP'li vekil arkadaşlarımıza şunu belirtmek isterim: 2002’den önce, seçilmeden önce Hazreti Ömer’in mumunu, Dicle’nin kenarındaki kuzuyu, parmağınızdaki yüzüğü gösterdiniz “Kuyuya atılan Yusuf’uz. Harun’uz.” dediniz ama makamı, mevkiyi kendi saltanatınıza çevirmede, hukuksuzlukta, zulümde, haksızlıkta maşallah Karun’a tur üstüne tur bindirdiniz. Hani, yanlış anlaşılmasın, daha önce bu Harun-Karun meselesini bir milletvekilimiz söylemişti ama…

Şunu net söyleyelim: Kendi çizgilerinizi gerçekten savunabiliyor musunuz? 2002’den önceki AKP ya da AKP iktidarının ilk yıllarındaki çizginiz ile bugünkü çizginiz birbirini tutuyor mu? Lütfen, bir gözden geçirin. Çünkü bugün bu ülkedeki yoksulluğun, yolsuzluğun, haksızlığın, hukuksuzluğun temel nedeni maalesef ki Kürt düşmanlığıdır. Kürt düşmanlığı bugün bu ülkeye çok ağır bedeller ödetiyor. Açıkça söyleyeyim: Evet, kayyumlar atanıyor; evet, siyasetçi arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız tutuklanıyor; siyasi tutsak olarak, rehine olarak cezaevlerinde tutuluyor; her gün neredeyse bir veya birden fazla il ve ilçe yöneticisi arkadaşımıza -bazen sayılar 50’leri, 100’leri buluyor- siyasi soykırım operasyonları düzenleniyor. Bu, hiçbir sorunu çözmüyor değerli milletvekilleri. Kürtler, demokrasiye inananlar pes etmez. Kürtler Zilan’da, Koçgiri’de, Dersim’de, Halepçe’de, Roboski’de, Cizre’de bedel ödedi ama vazgeçmedi. Bu işin çözümü barıştır, bu işin çözümü diyalogdur.

Dün, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Özkan -Kürtleri tabii kastederek- Amerika’yla, Rusya’yla iş tutmaktan bahsetti, çözümün onlar olmadığını ve onların Orta Doğu’ya barış getirmeyeceğini söyledi. Evet, hemfikiriz ancak şunu da söyleyelim değerli arkadaşlar, biz de size söyleyelim: Bir Amerika’ya gidiyorsunuz, bir Rusya’ya gidiyorsunuz ama size söyleyeyim, İmralı ikisinden de daha yakın. Çözüm İmralı’da, çözüm bu Mecliste, çözüm bu ülkenin sınırlarında. Çözümü biz üreteceğiz, çözümü başkasından beklemeyeceğiz. Ama maalesef ki yerleşik olan bu Kürt düşmanlığı ve Kürt düşmanı politikalar iktidarın gözünü bürümüş durumda, hiçbir şey göremiyor.

Biz, 1917 Amasya Tamimi’ne, Sivas Kongresi’ne, Erzurum Kongresi’ne, 1921 Anayasası’na yoğunlaşacağız, bunun üzerinde çözüm üretmeye çalışacağız ve bu ülkedeki Kürt meselesini çözeceğiz, bu ülkedeki yoksulluğu da yolsuzluğu da hukuksuzluğu da hep birlikte çözeceğiz. Başka çözüm de yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Naci Hocam, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, “Kürt düşmanlığı” sözünün bir strateji çerçevesinde sürekli tekrar edildiğine ve bir kriz çıkartılarak derinleştirilmek istenildiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sanıyorum, bir strateji çerçevesinde bu “Kürt düşmanlığı” sözü sürekli tekrar ediliyor ve buradan bir kriz çıkartılarak derinleştirilmek isteniyor. Bunu doğru bir tavır olarak görmem çünkü herhangi bir toplumsal kesimin adını zikrederek, öyle olmadığı hâlde, kendilerine karşı husumet güdüldüğü, düşmanlık edildiği şeklindeki dilin tekrar edilmesi, esasen nefret suçu kapsamına girecek bir durumdur. Yürüttükleri siyaset itibarıyla nefret suçlarına karşı mesafeli olduklarını ifade edenlerin, esasen insanları birbirlerine karşı getirebilecek böylesi dillerden kaçınması diğer türden stratejilerden daha kıymetlidir diye düşünüyorum çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin ve burada siyasi heyetlerin genel olarak bulunduğu pozisyon teröre karşı olmaktır. Kürt düşmanlığına ilişkin eğer bir arayış içinde olacaksak gerçekten de bize yakın tarihin de söylediği, olayların da söylediği PKK’nın oynadığı roldür, PKK’nın şiddet marifetiyle insanları birbiri aleyhine kışkırtma stratejisidir. Aynı zamanda, Suriye’de, Suriye’nin kuzeyinde bir özerk bölge oluşturmak için kendisine itaat etmeyen Kürtleri sürgün eden siyasal yaklaşımdır. Hepsinden daha önemlisi, Kürtlerin kanı ve canı üzerine emperyal bir siyaset uygulayan politikalara karşı sesini çıkarmamaktır diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

31.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında dile getirdiği “Kürt düşmanlığı” ifadesinin sistematik bir kara propaganda faaliyeti olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, konuşmacının dile getirdiği ve diğer HDP’li milletvekillerinin kürsülerden devamlı surette dile getirdiği bu “Kürt düşmanlığı” ifadesi, bizce de sistematik bir çalışmadır, sistematik bir propaganda faaliyetidir, kara propaganda faaliyetidir çünkü bunun tarihsel ve sosyolojik anlamda herhangi bir gerçekliği söz konusu değildir.

Konuşmacının bahsettiği Dersim’inden, Koçgiri’sinden Şeyh Sait isyanlarına varıncaya kadar ifade edilenlerde, devlete karşı girişilen bir isyan faaliyetinin bastırılmasında bunun hangi etnik kökenden veya kimler tarafından yapıldığı gibi bir şey gözetilmez.

Bu noktada, dün de bugün de Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarih boyunca Kürt kökenli vatandaşlarımıza bu memleketin, bu milletin kurucu unsuru olarak bakmıştır, bizler de öyle bakmaktayız. Yüce Meclis çatısı altında kendilerine, Kürt kökenli kardeşlerimize reva görülen bu ifadeleri asla ve asla kabul edemeyiz.

İfade edildiği üzere asıl haksızlık, asıl kötülük, asıl zulüm, bizzat “Haklarını güdüyoruz ve takipçisiyiz.” dedikleri yapıların ve onların kınamadıkları terör örgütünün kundakta Kürt kökenli ailelerin evlatlarına, kundaktaki bebeklerine kurşun sıktığı ahvalde onlara karşı çıt ses çıkaramamaktır Kürt düşmanlığı.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

32.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ve amaçlarının kriz çıkarmak değil, İçişleri Bakanlığı ile iktidarın çıkardığı krizi demokratik yollarla çözmek olduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu konuyu birkaç kez daha tartıştık ama belli ki tartışmaya devam edeceğiz. Önce bir şeyi söyleyeyim yani o suçlamayı kabul etmiyoruz gerçekten. Bir sistematik kara propagandadan söz etti konuşmacılar. Yani kesinlikle bir sistematik kara propagandayla alakası yok olanın. Sistematik bir hukuksuzluk yaşanıyor Türkiye’de, sistematik ve biz bu sistematik hukuksuzluğu dile getiriyoruz.

Şimdi, biz burada kuzey ve doğu Suriye’deki Kürt sorununu tartışmıyoruz, oradaki Kürt örgütleri, partileri arasındaki ilişkiyi tartışmıyoruz; başka bir şeyi tartışıyoruz, çok net ve açık. 31 Mart seçimlerinde kazanmış olduğumuz 65 belediyenin 24’üne kayyum atanmış vaziyette, belki önümüzdeki birkaç gün içinde yenileri de atanacak. Biz bu hukuksuzluğu, bu demokrasisizliği konuşuyoruz esas itibarıyla; seçme seçilme hakkının gasbedilmesini konuşuyoruz. Orada milyonlarca insan oy vermiş; kendisini yönetecek belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, il genel meclis üyelerini, büyükşehir belediye başkanlarını seçmiş ve bunlar gasbediliyor; oyları, iradeleri açıkça gasbediliyor. Biz bu sistematik hukuksuzluğu konuşuyoruz ve bunu konuşurken de diyoruz ki… Yani ben gidip -bütün arkadaşlarımız gibi- orada insanlarla konuştuğum için bunu aktarıyorum size yani uydurup bir şeyi söylemiyorum. Orada yaşayan halkı istiyorsanız gidin kendiniz de görün, “Bu yapılanı nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sorun, “Bize düşmanlıktır.” diyecekler. Budur, böyle tanımlıyorlar. Yani orada yaşayan halk bunu Türkçe de Kürtçe de “Bize düşmanlık.” diye tanımlıyor. Şimdi, bu düşman hukuku uygulanmasını biz eleştiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu düşman hukuku uygulanmasını eleştirip Meclisteki siyasi partilerden ve Meclis dışındakilerden şunu bekliyoruz: “Bu hukuksuzluğa, bu demokrasisizliğe karşı sesinizi yükseltin.” diyoruz. Halkın iradesi resmen gasbediliyor; seçmen iradesi, sandık hukuku, sandık adaleti, hepsi gasbediliyor. Siyaset ve toplum mühendisliği yapan bir odak var, darbeci bir odak var; biz bunu eleştiriyoruz, bunu konuşuyoruz.

O yüzden, asla sistematik bir kara propaganda değildir yapılan; çok açık bir sistematik hukuksuzluk karşısında, siyasi partilerin hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, hakka sahip çıkması talebidir esas itibarıyla. Dolayısıyla, bunu bir kez daha vurgulamış olalım, derdimiz kriz çıkarmak değil, bu İçişleri Bakanlığı ve iktidarın çıkardığı krizi demokratik yollarla çözmektir; konuştuğumuz her şeyin de anlamı esas itibarıyla budur.

Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dursun Müsavat Dervişoğlu              Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                                                   İstanbul

                Enez Kaplan                       İmam Hüseyin Filiz

                  Tekirdağ                                Gaziantep

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Bekaroğlu                   İlhami Özcan Aygun      Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                 Tekirdağ                        Ankara

              Alpay Antmen                         Lale Karabıyık          Turan Aydoğan

                   Mersin                                    Bursa                         İstanbul

            Burhanettin Bulut                                                           Cavit Arı

                    Adana                                                                     Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergelere katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz.

Buyurun Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Gaziantepli olarak hepimizi derinden etkileyen, üzen, vicdanlarımızı sızlatan, 14 Kasım 2019 Perşembe günü cami iskelesinin çökmesi sonucu İnşaat Mühendisi Korkut Küçükcan’ın ölümüyle sonuçlanan olayı paylaşmak istiyorum.

Seçim bölgem Gaziantep’te Şahinbey Belediyesi tarafından Türkiye’nin 2’nci büyük camisi olduğu söylenen cami yapılmaktadır. Bu caminin bir ay önce çekilmiş fotoğrafı bu; 67 metre yüksekliğinde olan kubbesi 34 metre çapında. Kubbesi, gördüğünüz gibi henüz bitirilmemiş. 14 Kasım 2019 Perşembe günü saat 15.14’te, İnşaat Mühendisi Korkut Küçükcan inşaatta inceleme yaparken iskelenin çökmesi sonucu göçük altında kalmıştır. Burada da size fotoğrafları sunmak istiyorum: Göçük budur. Gördüğünüz gibi böyle bir göçükle karşı karşıya kalınmıştır. Bu da başka bir fotoğraf. Otuz üç saat süren kurtarma çalışmalarının ardından maalesef Korkut Küçükcan’ı kaybettik. Yasaların ve yönetmeliklerin çiğnenmesi, yapılan hatalar ve ihmaller yüzünden bir aile daha çöktü. Deprem için yapıların güçlendirilmesi konusunda çok iyi yetişmiş, genç, aynı zamanda tecrübeli Mühendisimiz Korkut Küçükcan’a Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyor, başsağlığı diliyorum. Allah bu acıyı hiç kimseye göstermesin.

Konuyla ilgili olarak, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği heyeti 17 Kasım 2019 tarihinde caminin inşaat sahasında teknik incelemede bulunmuş ve tanıklarla görüşmeler gerçekleştirerek benim de altına imzamı atacağım raporu hazırlamıştır. Bilgilerinize özetle sunmak istiyorum. Cami inşaatının, 2012 yılında başlamasına rağmen statik projesi ve ruhsatının bulunmadığı tespit edilmiştir. Olay yerinde yapılan incelemede, inşaata ilişkin levhada sadece “Şahinbey Belediyesi Akkent Camisi İnşaatı” ibaresinin bulunduğu görülmüştür. 2012 yılından beri yürürlükte olan Yapı İşlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nde de zorunlu olan işveren, proje sorumlusu, sağlık güvenlik koordinatörleri ve yüklenicilere ilişkin bilgilerin olmaması birçok hususu boşlukta bırakmakta ve dolayısıyla inşaatın bir mühendislik ürünü olmadığını ortaya koymaktadır. Yapıda kalıp sistemleri incelendiğinde, kalıpta kullanılması gereken malzemelerin kullanılmadığı, kalıp sistemlerinin denetlenemediği ve onay alınmadan ilkel bir şekilde yapıldığı tespit edilmiştir.

Cami inşaatına 2016 yılında ara verilmiş ve inşaatta, kubbe imalatı henüz tamamlanmamış olduğundan, yapı içerisindeki iskele, kalıp, donatı gibi yapı malzemeleri ortam koşullarına açık şekilde bırakılmıştır. İnşaata yeniden başlamak için gereken planlama ve fizibilite çalışmaları sırasında bu malzemelerin durumlarının hiçbir şekilde kontrol edilmediği ve inşaata giriş çıkışların kısıtlanmadığı tespit edilmiştir.

Çöken iskele, 50-60 metre yükseklikte, metal olması gerekirken ahşaptan yapılmıştır. Malzeme kavaktan mamul olup çeşitli kesitlerde malzeme kullanılmıştır. İskelenin statik hesabı ve projesi de bulunmamaktadır. Bu koşullarda, ilkel olarak kurulup yıllarca ortam koşullarına maruz bırakılan ahşap iskelenin çökmesi hiç de şaşırtıcı olmamıştır.

Çöken iskelenin iş iskelesi olarak dahi kullanılamayacağı görülmekteyken, inşaatın sürdürülmesi durumunda inşaat yüklerinin de iskeleye taşıttırılmasına çalışılması çoklu ölümlerle sonuçlanacak daha büyük bir faciaya sebep olabilirdi.

Bu tespitler cami inşaatının bir mühendislik ürünü olmadığını göstermektedir. Cami inşaatı da bütün yapılar gibi bilim ve teknik esaslara uyulması zorunlu olan mevzuata göre yapılması gereken bir yapıdır. Otuz üç saat süren arama kurtarma operasyonunda ise AFAD, AKUT, belediye ve itfaiye ekiplerinin koordinasyonunun tam olarak sağlanamaması, dağınık, verimsiz çalışmalara sebep olmuştur. Canla başla çalışanlar da olmuştur, onlara da teşekkür etmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bu olay kriz ve acil durum yönetiminde hazırlıksız olunduğunu, kurtarma ekiplerinin, ekipmanların, iş makinelerinin acil durumlar için her an hazır tutulması gereğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Buradan ilgililere sesleniyorum: İnşallah ders alınmıştır. Ancak şunu da ifade etmeliyim: Meydana gelen bu olaya çok üzüldük, biz de acılıyız, başsağlığı mesajlarıyla geçiştirilemez, geçiştirilmemelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Böylesi devasa projeler yerine daha mütevazı camilerin yapılmasının gerektiğini hatırlatarak camiler yapan, yaptıran hayırseverlere teşekkür ediyoruz ama bu, onları projesiz, ruhsatsız, iş güvenliği ve sağlığı tedbirlerinden uzak tutmamalıdır.

Yeniden konuya dönersek, sorumluluklarını yerine getirmeyen, yasa ve yönetmeliklere rağmen ihmali olan herkes hakkında, makamı ne olursa olsun, yasal işlemler başlatılmalıdır. Ailenin ve vicdan sahibi herkesin acısı ancak bu şekilde diner diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında söz isteyen yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                           Kemal Bülbül                  Sıdık Taş

                    Adana                                   Antalya                            Siirt

              Salihe Aydeniz                           Hüda Kaya                Semra Güzel

                 Diyarbakır                                İstanbul                    Diyarbakır

                Murat Çepni

                    İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 23’üncü maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum.

Kanunun teknik noktalarıyla ilgili gerekenler konuşuldu. Ben, ülkemizin ve toplumumuzun içinde bulunduğu ahval hakkında birkaç noktaya değinip hemen şu kısa süremi doldurmaya çalışacağım.

Öncelikle, önümüzdeki günlerde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü anacağız biliyorsunuz. Bir kez daha, AKP döneminde ülkemizde de her geçen gün artan kadına yönelik şiddete ve cinayetlere -yine- dikkat çekeceğiz. Bu gündemi ifade ederken ülkemizde mücadeleden vazgeçmeyen; kimliğini, özgürlüğünü, varlığını istismar eden erkekçi her çeşit dinciliğe karşı çıkan kadınlarımızı saygıyla selamlıyorum.

25 Kasımın Şiddetle Mücadele Günü olmasının sebebi olan Mirabel kardeşleri de hayırla, saygıyla anıyorum. Bugün kadına karşı saygısızlıklar ifade edilirken başörtülü kadınların karşılaştığı şiddet ve örnekler de dün, bugün, günlerdir ifade ediliyor, seslendiriliyor. Müslüman kadınlar olarak içimizde derin bir yara olan, insanlık dışı işkence ve şiddetle katledilen bir kadın arkadaşımız olan Konca Kuriş’i de saygı, özlem ve rahmetle anıyorum. Konca Kuriş, Mirabel kardeşlerin ülkemizdeki karşılığıdır; kendisine “Müslüman ve feminist” dediği için, erkekçi ve dinci zihniyete karşı kadın özgürlüğünü savunduğu için vahşice katledilmiştir. Tekrar hayırla anıyorum bütün kadınlarımızı. Bunu da ifade etmişken…

Biraz önce gelen, aldığımız haberde, bilgide… Suruç Belediyesi Eş Başkanımız Hatice Çevik, hatırlarsınız, Ankara Garı patlamasında -kanlar içerisinde yaralı vaziyette sembol olan bir fotoğraf vardı- kızını kaybetti, yakınlarını kaybetti orada, kendisi yaralı kurtuldu. Kürt halkımız her şeye maruz kalıyor fakat Hatice Çevik Kürt de değil, Suruç Belediyesi Eş Başkanı ve IŞİD’in saldırdığı, muhatap aldığı, düşmanlık ettiği insanlarımızdan birisi. Biraz önce, AKP iktidarı, yargısız, haksız, hukuksuz kadın düşmanı politikalarıyla onu da tutukladı. AKP iktidarı, bir zamanlar dillere destan bir şekilde “3Y ile mücadele etmeye geliyoruz.” diyordu. “Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz.” dediler. Ama öyle bir dönem oldu ki AKP iktidarı, Türkiye siyaset tarihine tam da yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla kendini taçlandırdı ve tarihe böyle gömülüp gidecek bir iktidar olmayı kendine reva gördü. AKP iktidarı, tüm bunları bir iktidar politikası hâline getirenler olarak tarih yazdı.

On yedi yılın sonuna gelindiğinde artık halkımıza bir umut bile vadedemeyecek hâle gelindi. İntiharlar arttı; EYT’liler, KHK’ler, her gün cinnet geçirenler, kadın cinayetleri, işsizlik, bunalım...

Fakat son olarak hemen şunu ifade etmek istiyorum: Halkımız ümitvar olsun, AKP iktidarı da daha öncekiler gibi zulümleriyle, saltanat ve israfıyla yok olup gidecektir ama geride direnenler, haktan ve adaletten yana olanlar, zulümlere karşı itirazı olanlar, barışa ve özgürlüğe kavuşmak için bedel ödeyenler kalacaktır ve inşallah halkımız bu şekilde selamete kavuşacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                        İstanbul

                Enez Kaplan                        Hayrettin Nuhoğlu       Ayhan Altıntaş

                  Tekirdağ                                 İstanbul                        Ankara

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Bekaroğlu                          Cavit Arı             Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                  Antalya                         Ankara

              Lale Karabıyık                       Burhanettin Bulut         Alpay Antmen

                    Bursa                                    Adana                          Mersin

              Turan Aydoğan                     İlhami Özcan Aygun

                  İstanbul                                 Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergelere katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş.

Buyurun Sayın Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerinde konuşacağım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin 23’üncü maddesinde gecikme faizi uygulanacak hâllere ekleme yapılmaktadır. Burada yasal bir açık kapatılmıştır, bu nedenle bu maddeyi olumlu buluyorum. Fakat kanun teklifinin geneline bakınca pek de olumlu yorumlar yapamıyorum. Bir vergi kanununda esas amaç ne olmalıdır? Kalkınmayı sağlamak olmalıdır veya gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliği gidermek olmalıdır veyahut ekonomik istikrarı sürdürmek olmalıdır. Maalesef, bu kanun teklifi bu amaçları taşımıyor. Bu kanun teklifiyle iktidar bütçe açığına acilen kaynak aramakta, devletin nakit ihtiyacını vatandaşa ek vergi salarak karşılamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda, yeteri kadar etki analizi de yapılmamış görünmektedir. Dolayısıyla, nakit ihtiyacına hem iyi bir çözüm sunamamakta hem de vatandaşı iyice sıkıntıya sokmaktadır.

İktidarın yöntemi, ekonomiyi içeride vergilerle, dışarıda da borç çevirerek sürdürmeye çalışmak gibi görünüyor ama nedense lüks makam araçlarına, şatafatlı binalara, belediye başkanlık ofislerine, ihalesiz iş vermelere, israfa son vermek hiç aklına gelmemektedir.

Değerli milletvekilleri, dijital hizmet vergisi makul bir uygulamadır. Türkiye’de 20 milyon liradan fazla hasılat yapan bir şirketin Türkiye’ye vergi vermemesini doğru kabul edemeyiz. Birçok ülke de bu şekilde vergiler uygulamaya koymuştur. Bakınız, Trump’ın tüm tehditlerine rağmen Fransa, dijital hizmet vergisini getirdi. Fransa’da bu vergi hasılat üzerinden yüzde 3 olarak uygulanmakta, Türkiye’deyse bu oran yüzde 7,5 olarak öngörülüyor. Bu oran çok yüksektir. Buradan da anlaşılıyor ki Hükûmetimizin amacı vergisiz kazancı önlemekten çok, acilen kaynak bulmaktır. Tabii ki firmalar bu vergiyi nihai olarak vatandaşa yansıtacaklardır. Dolayısıyla, bu yük yine vatandaşın sırtına binecektir.

Diğer bir vergi kalemi olarak konaklama vergisi konulmuştur, bu vergi yine konaklayacak vatandaşı etkileyecektir. 5 yıldızlı bir otelde, 3 çocuğu olan 5 kişilik bir aile gece başına 90 lira vergi ödeyecektir, bu durum aynı zamanda turizm sektörüne de büyük darbe vuracaktır. Bu yüzden bu hususta da meslek kuruluşlarıyla, komisyonlarla görüşülmesi ve kâr zarar analizinin doğru yapılması önemlidir. Ayrıca, yeni vergi ihdas etmek yerine eğer bir gelir hedefleniyorsa KDV oranı yükseltilerek de yapılabilirdi.

Değerli milletvekilleri, vergi salmak hassas bir konudur; aslolan, verginin adil, şeffaf ve makul olmasıdır. Sadece vergi oranını artırarak vergi gelirini artırmayı garanti edemezsiniz. Vergi oranı sıfırken vergi geliriniz sıfırdır ama vergi oranı çok yüksekken de vergi geliriniz sıfıra yakın olabilir, optimum gelir ortada bir yerdedir. Dolayısıyla, vergiyi hesaplarken, vergiyi salarken bu konulara dikkat etmek gerekir.

Ayrıca, iktidarınız boyunca 7-8 kez vergi affı söz konusu olmuştur. Vergi afları çıkarmak gibi yanlışlar, düzenli vergi ödeyen vatandaşları bu alanda adaletsizlik olduğuna inandırmaktadır. 2002’den beri vergi kanunlarında 141 kez değişiklik yapılmıştır. Vatandaşlarımız vergi sistemindeki belirsizlik dolayısıyla şirket kurmaktan, iş kurmaktan kaçınmaktadırlar. Ekonominin düzelmesi için en başta ülkemizdeki firmaları desteklemek ve üretimi artırmak gerekmektedir. Biz hep çiftçinin, esnafın, emeklinin, çalışanların ekonomik sıkıntı içinde olduğunu söylüyoruz, maalesef sizi ikna edemiyoruz; siz bunların hepsini bozgunculuk, felaket tellallığı olarak görüyorsunuz. Bunun çözümü şu olabilir, şöyle bir öneri yapabiliriz: Gelin, iktidar şapkanızı bırakın, muhalefet şapkası takın, beraberce halkın içine karışalım ve halkın dertlerini beraberce dinleyelim.

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Bizim hiç muhalefet şapkamız olmadı ki.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – Ayrıca, ekonomik kriz, siz ne kadar saklarsanız saklayın, devletin resmî rakamlarından görünüyor; işsizlik rakamı ortada, enflasyon rakamı ortada. Dolayısıyla, gelin, gerçeği kabul edin ve bir an önce halkın sorunlarına çözüm bulalım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Burhanettin Bulut.

Buyurun Sayın Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri devam ediyor, bizler de burada yine sarayın talepleri doğrultusunda yeni vergiler getiriyoruz. Bu vergiler esas itibarıyla yeni zamlar anlamına geliyor çünkü vatandaşa yeni bir külfet getirdiğinizde, yeni bir maliyet getirdiğinizde onun bir diğer tarifi de zamdır. Bu vesileyle, Meclise bu anlamda önemli bir görev düşüyor; eğer ülkede bir kriz varsa bu krizin paydaşlarını iyi değerlendirmek gerekiyor. Önümüzde de ciddi felaketler yaşandı, işte, Fatih’te, Bakırköy’de, Antalya’da; bu yaşananların hepsi ekonomik kriz kaynaklı. Madem ülkede böyle bir kriz var, o zaman Meclise bir görev düşüyor, vatandaşa bir görev düştüğü gibi. Devlete düşen görev, düzenli bir mali tablo yaratmak yani düzenli bir vergi almak ve vatandaş da gelir durumuna göre bir vergi vermek durumunda.

Hatta, bu vergilendirmenin, verginin anlamını demokrasiyle özdeşleştiren bir örnek var İngiltere’de. 1215 yılında Magna Carta’daki ilk açıklama vergilendirme üzerinedir çünkü kralın vergi salma hakkına Parlamento sınırlandırma getirmiştir. O gün çıkarılan vergiyi sınırlandırma, demokrasinin başlangıcı sayılır. Böylesi önemli bir konuda Meclis, hele hele bu yeni sistemde kendi üzerine düşen görevi yapmak durumunda. Elbette, saraydan böyle talepler gelebilir; elbette, yürütme daha rahat yürütmek adına, kendi bütçesini güçlü tutmak adına taleplerde bulunabilir, “Ben yanlış yaptım, vatandaşı yoksulluğa sevk ettim.” demez, yeni vergilerle bu taleplerde bulunabilir ama bize düşen, Meclise düşen, vatandaşın ihtiyacına göre bir vergi sistemi getirmekti. O anlamda, iktidarların, Meclisin çıkardığı vergilerle nasıl bir anlayışta olduğu görülür yani yüzünü nereye döndüğü çıkardığı vergiyle görülür. İşte, çeşitli tanımlar yapılır, denir ki: “Sosyal demokrat.” ya da “Kapitalist bir anlayışta.” Bu formüllerin hepsi, bu tanımların hepsi sizin çıkardığınız yani Meclisin onay verdiği bütçeyle örtüşür. O anlamda, verginin tüm kesimlere hitap etmesi için, ülkede demokrasiyi, huzuru ve güveni getirebilmesi için vergi adaleti çok önemlidir ama Türkiye’ye baktığımızda maalesef büyük bir vergi adaletsizliği ortada çünkü Türkiye’de iki tip vergilendirme var: Bir tanesi, “doğrudan” dediğimiz vergilendirme sistemi; kazancınıza göre vergi alıyor. Aldığınız maaşın oranına göre vergi veriyorsunuz, kazancınıza göre vergi veriyorsunuz. Diğer vergi sistemi, dolaylı vergi sistemi; asıl haksızlık orada yaşanıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer siz, geliri düşük olanlar yani fakirlik sınırında olanlar ile gelir düzeyi yüksek olanlardan benzer vergileri, aynı vergileri alırsanız orada adaletsizlik başlar. Bir vatandaş et almaya gittiğinde “Senin gelir durumun düşük, bu et için senden sıfır vergi alıyoruz.” ya da diğerine de “Senden yüksek vergi alıyoruz.” deme şansı olmadığı için dolaylı vergi adaletsiz bir vergidir. Fakirden daha fazla vergi alma şansınız yok.

Adaletli vergilendirmede zenginden daha fazla yani gelirine göre bir vergi almak durumundasınız. Ülkemizde bu orana bakalım. Dolaylı vergiler; -biraz önce bahsettiğim gibi- her üründe KDV, ÖTV, turizm vergisi -bu torba yasada olduğu gibi- bu vergilerin hepsi dolaylı vergilerdir. Bu vergilerin Türkiye’deki oranı yüzde 67, geriye kalan yüzde 33 ama dünya örneklerine baktığınızda, Almanya’da yüzde 30, İngiltere’de -en yüksek oran- yüzde 46’larda. Demek ki siz dolaylı vergileri bu kadar yüksek tutuyorsanız adaletsiz bir vergi sisteminiz var. Peki, bizim ne yapmamız gerekiyor? Konuşmamın başındaki noktaya geri dönüyorum. Yürütmenin böyle bir talebi olabilir ama Meclisin de ona verilmiş bir yetkisi var. Gelirine göre vergi ödevi dediğimiz, gelirine göre vergi almak durumunda. O vesileyle yapmamız gereken tümüyle şudur: Sarayın artık vatandaşından alıp o 5 müteahhide kaynak aktarmasına dur dememiz gerekiyor. Bakın, bugün vergi ödeyenlerin listesi yayımlandı, oraya baktığımızda sadece 1 saray müteahhidi görüyoruz, diğerlerinin hiçbiri ilk 20’de yok, en yüksek vergi ödeyen listede maalesef o müteahhitler yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Buradan hemen bağlıyorum.

Buradan görünen tablo şu: Vatandaştan alıp bu müteahhitlere kaynağı aktarıyoruz ama bu müteahhitler hiçbir şekilde vergi vermiyorlar. O vesileyle söylediğimizi tekrarlıyoruz. Anayasa’da belirtilen görevleri yapmamız için bizim yüzümüzü halka dönmemiz lazım, halkın mali gücüne göre de vergi toplamamız lazım yoksa diğer faciaları sadece üzüntüyle karşılamak dışında yapacağımız bir şey kalmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Süleyman Bey, söz istiyordunuz, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinin Erzincan ve civar illerdeki vatandaşlara kaliteli hizmet sunduğuna, Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde hizmete açılan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama merkezinin şifa kaynağı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Seçim bölgem Erzincan’ın bir üniversiteye kavuşması 1 Mart 2006 tarihinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde “her ile bir üniversite” projesi kapsamında olmuş, Mayıs 2018’de isim değişikliğiyle de üniversitemiz son Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın ismini almıştır. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitemiz hızla gelişmekte, Erzincan ve civar illerdeki vatandaşlarımıza kaliteli hizmet sunmaktadır. Bunlardan biri de geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama merkezidir. Türkiye’deki 35 geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama merkezinin 36’ncısı da üniversitemiz Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hizmete açılmıştır. Bu vesileyle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, son Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a, Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca ve ekibine şükranlarımı sunuyorum; Sayın Valimize, Sayın Rektörümüze, Sayın Başhekimimiz ve Sağlık İl Müdürümüze teşekkür ediyorum. Bu yeni merkezin Erzincan ve çevre illerdeki vatandaşlarımıza şifa kaynağı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur...

34.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay ili Tahtaköprü Barajı’nın su tutma kapasitesinin artırılması ve Reyhanlı Barajı’nın tamamlanmasıyla vatandaşların mağduriyetinin giderileceğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, Hatay’da yağışların başlamasıyla birlikte Tahtaköprü Barajı’nın kapasitesi dolduğundan dolayı, kapakların açılmasıyla Amik Ovası baraj suları altında kalıyor; ekili araziler, çevresindeki köyler, evler sular altında kalıyor. 2019 yılı başında Hatay bunu yaşadı; vatandaşın evi, çiftçinin ekili arazileri, büyükbaş, küçükbaş hayvanlar su altında telef oldu. Şimdi aynı sorunla karşılaşacağımız aylara geliyoruz. Yağışlar başlayacak, Tahtaköprü Barajı dolacak, kapakları açılacak, vatandaş, çiftçi bu felaketi yine yaşayacak. Buradan tüm yetkililere sesleniyorum: Gerekli tedbirleri şimdiden alın lütfen. Suyu peyderpey bırakın. Vatandaşın sadece evini, eşyasını değil, hayvanlarını da emniyetli bölgelere taşımak için gereken neyse bir an önce yapılsın. Reyhanlı Barajı’nı da acilen bitirin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arkaz...

35.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir çocuk sahibi olmaya karar vermek önemlidir. Peygamber Efendimiz’in de dediği gibi, her ağacın bir meyvesi vardır, gönül meyvesi de çocuktur. Çocuk yuvanın tadı, tuzudur. Çocuk, geleceğin teminatıdır. Her çocuğun eğitim, sağlık, bakım ve yaşam hakkı vardır. Çocukların temel hakları olan bu haklar ihlal ve istismar edilemez. Çocuklarımızın gözlerinden bir damla yaşın akmadığı, anne ve babalarıyla mutlu ve huzurlu yaşadıkları bir dünya diliyorum. Başta şehitlerimizin evlatları olmak üzere, dünya üzerindeki bütün çocuklarımızın Dünya Çocuk Hakları Günü kutlu olsun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.36

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde.

24’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                           Kemal Bülbül                  Sıdık Taş

                    Adana                                   Antalya                            Siirt

                Semra Güzel                          Salihe Aydeniz             Murat Çepni

                 Diyarbakır                              Diyarbakır                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz.

Buyurun Salihe Hanım. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde her geçen gün işsizlik ve yoksulluk çoğalırken, ekonomik krizden dolayı insanlar hayatlarına son verirken, fakirler ve zenginler arasındaki uçurum derinleşirken iktidarın bulduğu tek çözüm yöntemi yoksul halktan nasıl daha fazla vergi alabileceğinden ibarettir. Dijital hizmet vergisinin kapsamı çok geniştir. Hasılat üzerinden alınacak verginin tüketiciye yansımayacağı garantisi verilmelidir. Zira Avrupa Birliği dijital vergi düzenleme önerisini en çok yüzde 3 verirken bize sunulan teklif yüzde 7,5’tur.

HDP olarak vergi ve ceza indiriminden yararlanabilecek mükelleflerde vergi kalemine üst limit getirilmesini savunuyoruz. Büyük ölçekli vergi mükelleflerine getirilen yüzde 40’lık indirim geçmişte vergi aflarıyla silinen milyonluk vergilerde olduğu gibi kamu vicdanını yaralayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ben konuşmamın devamında, son dönemlerde Demokratik Toplum Kongresi üzerinde devam eden baskı ve kriminalize politikalarına vurgu yapmak istiyorum.

Demokratik Toplum Kongresi, 2007 yılında, binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir konferansta kuruluşunu ilan eden bir platformdur. Demokratik Toplum Kongresi halkların, inançların, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, siyasi oluşumların, kadınların, gençlerin temsiliyetlerinin bulunduğu bir platformdur. Amacı, Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümü için toplumun bütün kesimlerini bir araya getirmek ve bu sorunu çözmek için çaba harcamaktır. Bunun için, Demokratik Toplum Kongresi birçok alanda -eğitim alanında, sağlık alanında, ekonomi alanında, ekoloji alanında, siyasi alanda- onlarca konferans, kongre, çalıştay, sempozyum organize etmiştir; bu organizasyonların hepsini de basına, kamuoyuna açık, şeffaf bir şekilde yapmış ve sonuç bildirgelerini de basınla paylaşmıştır. DTK’nin hiçbir yasa dışı organizasyonu yoktur çünkü ilkesine aykırıdır. Defalarca Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için konferanslar düzenlemiş ve birçok kesimi de bu konferanslarda bir araya getirmiştir. Demokratik Toplum Kongresi olarak gerçekleştirmiş olduğumuz çalışmalara, bugün bizi kriminalize etmeye çalışan siyasi iktidarın milletvekilleri, il-ilçe yöneticileri katılmış ve konferanslarda görüş ve önerilerini bizimle paylaşmıştır. Yine, 2012 yılında, yeni anayasa yapımı sürecinde, dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek tarafından Demokratik Toplum Kongresi’ne bir davet mektubu gönderilmiş ve bu davet mektubunda Demokratik Toplum Kongresi’nin anayasayla ilgili görüş ve önerileri sorulmuştur. Bunun için de -anayasa için- Demokratik Toplum Kongresi, görüş ve önerilerini, Demokratik Toplum Kongresi’nin ambleminin olduğu bir önergeyle göndermiş ve o komisyonda olan arkadaşlarımız, bu Meclis çatısı altında, Demokratik Toplum Kongresi’nin yeni anayasa için görüşlerini ifade etmişlerdir. Yine, Demokratik Toplum Kongresi’nin Meclise çağrıldığının çizelgesi de elimizde.

2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog süreci içerisinde Sayın Hatip Dicle “DTK Eş Başkanı” sıfatıyla İmralı heyetinde yer almıştır. İmralı heyetinde yer alan devlet heyeti Demokratik Toplum Kongresi’ni tanımış ve muhatap almıştır. Çalışmalarını da iyi tanıyor ve biliyorlar. Uzun bir süre Demokratik Toplum Kongresi faaliyetleri tanınmış ve muhatap alınmış olmasına rağmen son dönemlerde Demokratik Toplum Kongresi’nin çalışmalarına katılan bir sürü arkadaşımız siyasi operasyonlarla gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardır. Bunun sebebi Kürtlere, Kürt halkına ve demokratik halklara aslında tahammülsüzlüğün bir göstergesidir, demokrasinin Türkiye’ye gelmesini istememektir.

Yine, Demokratik Toplum Kongresi’ne ilişkin dosyaları hazırlayan ve kriminalize etmeye çalışan savcı ve hâkimler bugün FETÖ dosyalarıyla yargılananlardır. Bu hâkim ve savcılar, neredeyse, Demokratik Toplum Kongresi’nin kapısının önünden geçenleri bile Demokratik Toplum Kongresi’nin çalışmasına katıldı diye yargılamakta ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

SALİHE AYDENİZ (Devamla) – Son bir dakika… Toparlıyorum Başkanım.

Her seferinde bir terör örgütü bahanesiyle Kürtlerin demokratik siyaset yapmasını engellemeye çalışıyorsunuz ama bunu başaramayacaksınız, bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yıllarca Demokratik Toplum Kongresi, faaliyetlerini şeffaf, basın önünde yapmış olmasına rağmen ne oldu da bir defada terör örgütü olarak tanımladınız? Ne değişti, söyleyeyim: Aslında meşruluğunu kaybetmiş olan iktidarınız, Demokratik Toplum Kongresi’ni terörize ederek meşruiyetini zorla, baskıyla, gözaltıyla, tutuklamayla devam ettirmenin çabasındadır.

Yine, Türkiye'de ekonomik, toplumsal ve siyasal krizlerin daha çok yaşanmasına sebep olmuştur. Ben aynı zamanda Demokratik Toplum Kongresi’nin Divan üyesi olarak diyorum ki: Demokratik Toplum Kongresi, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi için bir şanstır. Yıllardır bu çözümsüzlükte ısrarınız bizi bitiremedi ama bu çözümsüzlük sizin iktidarınızı bitirecektir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na 160’ıncı maddesinden sonra gelmek üzere eklenen maddenin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

“Mükellefiyet süresi, aktif ve öz sermaye büyüklüğü, ödenen vergi tutarı, çalışan sayısı, vergisel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği gibi hususlar dikkate alınarak mükelleflerin vergisel uyum seviyelerine yönelik olarak Hazine ve Maliye Bakanlığınca yapılan analiz ve değerlendirme çalışmaları neticesinde sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğu tespit edilen mükellefler derhal bekletilmeksizin vergi incelemesine sevk edilir ve bunlar nezdinde yoklama yapılır.”

            Mehmet Bekaroğlu                          Cavit Arı             Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                  Antalya                         Ankara

            Burhanettin Bulut                       Lale Karabıyık           Alpay Antmen

                    Adana                                    Bursa                          Mersin

          İlhami Özcan Aygun                     Turan Aydoğan             Erkan Aydın

                  Tekirdağ                                 İstanbul                          Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bursa Milletvekili Erkan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’yle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adı üzerinde, dijital hizmet vergisi yani her şeye vergi; kasada para bitti, buralardan toplanacaklarla da ülkeyi yönetebilmek için getirilen bir kanun. Ancak Komisyonda bu hizmet vergisi ve diğer vergilerle ilgili görüşmeler yapılırken, 50’nci maddeye son dakika bir önerge getiriliyor. Bu önergede de termik santrallerle ilgili, baca filtresi olmadan çalışmaları 31/12/2019 tarihinde dolacak olan termik santrallerle ilgili süre uzatımını teklif eden ve çevre uyum kriterlerini yerine getirmeyenlere otuz ay daha ceza verilmemesiyle ilgili bir teklif geliyor ve şu anda bu kanun teklifinin de 50’nci maddesi olarak görüşülecek.

Şimdi, değerli üyeler, iktidar, şu anki adıyla yürütme bunu devamlı yapıyor. İlk defa ne zaman getirmiş? 14/3/2013 tarihinde Elektrik Piyasası Kanunu’nda bir değişiklik teklif ederek “31/12/2019’a kadar özelleştirilen termik santraller çevre uyum kriterlerini yerine getirmese de ceza almaz.” diyor. Tabii ki biz bunu Anayasa Mahkemesine götürüyoruz; Anayasa Mahkemesi 14/3/2013 tarihinde yapılan değişikliği 22 Mayıs 2014 tarihinde iptal ediyor ancak bu iptale rağmen yürütme yine durmuyor, 2016 tarihinde bir teklif daha getiriyor, diyor ki: “Bu tarihten önce de özelleştirilmiş olan, daha sonra da özelleştirilecek olan termik santrallerde çevre uyum kriterleri aranmaz.”

Şimdi arkadaşlar, zaten Anayasa Mahkemesi bu konuda durdurmuş, içtihatları var “yapamazsın” diyor. Siz iki yıl sonra kanun çıkartıyorsunuz ve kanunu geriye doğru işletiyorsunuz ve Bursa’da, benim seçim bölgem olan Orhaneli’nde Temmuz 2015’te özelleştirdiğiniz termik santralde ki buranın bir özelliği daha var, burada filtre var; oradaki termik santral için de diyorsunuz ki “31/12/2019’a kadar sen kardeşim filtreyi çalıştırma, biz de sana ceza meza kesmeyelim.” Bununla ilgili de geçen dönem, 31 Temmuzdan önce 17 Temmuzda yine son dakikada getirdiğiniz bir kanun teklifiyle otuz altı ay uzatma vermiştiniz; şimdi gene son dakika teklifiyle otuz ay daha uzatma veriyorsunuz. İnsan düşünüyor “Ya, bu şimdi nereden çıktı?” diye. Tabii ki biraz araştırınca sebebi anlaşılıyor. Yandaşa ceza kesmemek, yandaşın yatırım yapmasını sağlamak için devamlı süre uzatımı ama Anayasa Mahkemesi iptal etmiş bunu. Biz 13 Eylül tarihinde Anayasa Mahkemesine götürdük, bu, gene oradan iptal olacak, içtihatları var ama siz ısrarla peşkeş çekilmiş, yandaşa bedava parayla verilmiş termik santrallerin kârına kâr katması için, kazancını daha da artırması için bu teklifi tekrar getiriyorsunuz. Bu hatadan dönün. Bu şekilde 17 tane termik santral var. Bunun 4 tanesi de devletin, devlet işletiyor ama bunların içerisinde filtresi olmayanlar olduğu gibi, benim seçim bölgem ve memleketim olan Orhaneli’nde filtre var. Daha önce Tabipler Odasının, akademik odaların, sivil toplum örgütlerinin açtığı davalar sonucunda o termik santralin çalışması durdurulmuş ve devlet işletirken burada filtre çalıştırılmaya başlanılmış, filtre burada çalışıyordu ama özelleştirildikten sonra kârdan zarar ediyor diye, yani yandaş şirketin kârı azalıyor diye fitreyi çalıştırmıyor. Ama yandaş şirket kârına kâr katarken ne oluyor biliyor musunuz değerli vekiller, değerli yurttaşlar? İşte burada görüldüğü gibi Bursa, Türkiye'de hava kirliliğinde partikül madde, PM10 İndeksi’nde 2’nci sırada. Yani havası en kirli 2’nci şehir; 1’incisi Ankara, 2’ncisi Bursa ve bu bacadan çıkan -şurada gördüğünüz- Orhaneli Termik Santrali’nin bacasından çıkan bu partiküller, -şurada daha net görülüyor- insanları zehirliyor -maske gibi düşünün siz bunu- insanları zehirliyor. İnsanlar akciğer kanseri oluyor, KOAH artışları var. Türkiye ortalamasında akciğer kanserinde, KOAH’da, solunum sistemi hastalıklarında, diğer kanser türlerinde, hepsinde Bursa daha üst sıralarda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AYDIN (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Bunun da tek bir sebebi var: Bu termik santralde filtre olmasına rağmen sizin verdiğiniz bu izinle yandaş şirketin bunu çalıştırmaması. Bunun yanında orada tarım, hayvancılık, üretim de tamamen yok olmuş durumda; domates, biber dahi yetişmiyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Şeftali de...

ERKAN AYDIN (Devamla) – Şeftali zaten kalmadı.

Gelin, bu 17 santral içerisinden en azından filtresi olanları -Bursa Orhaneli Termik Santrali’nde olduğu gibi- bunları ayıralım. Filtresi olmayanlarla ilgili 1 Temmuz 2020 tarihine kadar süre vermişsiniz, “Uymazsa dört ayda bir denetlenip ceza kesilecek.” diyorsunuz ama bunun gibi olanları bu kapsam dışına çıkaralım ve bundan sonra en azından yöre halkı, Bursa zehirlenmesin, suyu kirlenmesin diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 24’üncü maddesinde yer alan "eklenmiştir” ibaresinin "ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                        İstanbul

                Enez Kaplan                     Muhammet Naci Cinisli

                  Tekirdağ                                 Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

128 sıra sayılı torba kanun teklifi, iktidarın üretim ekonomisinin uzağında tüketim ve dış borçlanmayla yürüttüğü ekonomi politikalarının sebep olduğu derin krizi, vergi oranlarını artırıp yeni vergiler ihdas ederek gidermeye çalışacağını ifade ediyor. Vergi dilimleri üzerindeki adaletsizliği gideremeyip üstüne üstlük cefakâr milletimize artık taşımayacağı kadar yüklenilen ilave vergilerle insanlarımız geleceklerine nasıl umutla bakacaklar? Toplumun tümünü ilgilendiren bu tür yasal düzenlemelerin ilgili ihtisas komisyonlarında geniş bir katılımla tartışılması gerekirken geçtiğimiz yasama yıllarından kalan kötü bir alışkanlıkla sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda alelacele görüşülmesi, kuruluşunun 100’üncü yılını kutlayacak Gazi Meclisimizin felsefesine yakışmıyor ve uymuyor.

Yasama faaliyetlerimizin kalitesini artırıp Meclisimizin saygınlığını korumak tüm milletvekillerinin sorumluluğundadır. İçinde bulunduğumuz hükûmet sistemi, ortak aklın egemen olmasına engel oluşturuyor maalesef. Bu tarifsiz sistemin Meclisimizi işlevsiz hâle getirmesini önlemek, milletimizin devletiyle olan mesafesini açmamak için, yüz elli yıllık bir tecrübeye sahip olduğumuz iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçişi bir an önce sağlamalıyız.

Sayın milletvekilleri, teknik konular içeren bir maddeyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Üzerinde söz aldığım maddeyle, sahte belge düzenleyenlerle etkin mücadele edilmesi amaçlanıyor. Bu bağlamda kayıt dışı ekonominin de bertaraf edilmesi hedefler arasında gösterilmiş. Sahte belge düzenleyenlerin tespit edilmesi için mükellefiyet süresi, aktif ve öz sermaye büyüklüğü, ödenen vergi tutarı, çalışan sayısı, vergisel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği gibi bilgiler Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılacak risk analiz çalışmalarında kullanılacak. Elde edilen sonuçların, hedeflenen amaçların sağlanmasında etkin olarak kullanılacağı ifade ediliyor. Ayrıca, analiz neticesinde sahte belge düzenlemede yüksek riski bulunduğu değerlendirilen mükellefler hakkında incelemeye sevk, mükellefiyet kayıtlarının terki, mükellefiyetlerinin devamını isteyenlerden teminat istenmesi, teminatların iadesi gibi yapılacak işlemler düzenlenmiş. Ancak mükelleflerin neden sahte belge düzenleme yoluna gittiklerini maddede göremiyoruz. Hayat pahalılığının günden güne arttığı, kâğıt üzerinde gösterilen fiyat ortalamalarının ve enflasyon oranlarının gerçeği yansıtmadığı, iktidarla ilişki kabiliyetini geliştirmiş şirketlerin açıkça kayırıldığı bir mali ortam, sahte belge düzenlenmesinin teşvik edici nedenleri olabilir mi mesela? Milletin kan ağladığı, hayat pahalılığının alıp başını gittiği bir kriz ortamında ülkenin Hükûmeti enflasyonu yüzde 8,5 olarak hesap edebiliyorsa bunu örnek alan mükelleflerin evrakta neler yapabileceğini varın siz düşünün.

Değerli milletvekilleri, “sahte belge düzenleme riski” kavramının çerçevesinin çizilmesi ve uygulamasının belirli bir hâle getirilmesi gerekmekte. Zira tanımı ve uygulaması belli olmayan bir sahte belge düzenleme riski kavramı, fiiliyatta Hazine ve Maliye Bakanlığının keyfî uygulamalarına ve bu nedenle mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet verebilir. Bu bağlamda risk kavramını tanımlayan alt hususlar da detaylıca belirlenmeli. Sahte belge düzenleme ve kullanma fiiline karşı mevzuatta ağır cezaların öngörülmesine karşın yıllar itibarıyla sahte belge düzenleme giderek yayılmakta, bir kangren gibi sistemi sarmaktadır. Defter kayıt ve belge sistemini çökertip büyük vergi kayıplarına da yol açan sahte belge düzenlemesi, yürütülen vergi incelemelerinin de çoğunluğunu oluşturuyor. Dolayısıyla sahte belge düzenleme ve kullanma fiiliyle mücadelede vergi incelemelerinin yanı sıra, vergi mevzuatındaki açıkların giderilmesi de aynı derecede önemlidir. Örneğin, mükellefiyet kaydının vergi dairesince terkin edileceği hüküm altına alınmış olsa da esas işi sahte belge düzenlemek olanlar vergi incelemesine girmemiş iseler faaliyetlerine devam edebiliyorlar. Diğer yandan, mükellefler vergi incelemesine alınmış olsalar bile vergi incelemeleri uzun sürebilmekte ve nihayetinde hakkında rapor düzenlenene kadar mükellefiyet kaydı devam edebilmekte. Hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediği belirtilip mükellefiyeti terk olunanlar veya onunla ilişkili kişiler bir başka mükellefiyet tesis ettirmek suretiyle sahte belge düzenleme faaliyetlerini maalesef sürdürebilmekteler.

Giderilmek istenen düzenlemeyle yolun başında sahte belge düzenleme ve kullanma fiiline engel olunmaya çalışıldığı görülmekte. Doğru bir adım olarak atılmış olsa da sahte belgeyle mücadelede kesin çözüm sağlayacak yeterli bir düzenleme değil. Örneğin, suçun gerçek faili farklı ve suçun işlenmesi çok daha organize olabilmekte; ayrıca, suçun tespiti hâlinde yargı süreçleri de uzun sürebilmekte. Bu nedenlerle Hazine ve Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının görüş ve talepleri doğrultusunda yasal bir düzenleme yapılması daha doğru olacaktır.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Buyurun okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Hakkında Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 25- 213 sayılı Kanunda bulunan 370 inci madde aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 370- a) Vergi incelemesine başlanılmadan veya takdir komisyonuna sevk edilmeden önce verginin ziyaa uğradığına delalet eden emareler bulunduğuna dair yetkili merciler tarafından yapılmış ön tespitler hakkında tespit tarihine kadar ihbarda bulunulmamış olması kaydıyla mükellefler izaha davet edilebilir. Kendisine izaha davet yazısı tebliğ edilen mükellefler, davet konusu tespitle sınırlı olarak, bu Kanunun 371 inci maddesinde yer alan pişmanlık hükümlerinden yararlanamaz. İzaha davet yazısının tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük süre içerisinde izahta bulunulması durumunda, yapılan izah değerlendirilerek değerlendirme sonucunu içeren yazı mükellefe tebliğ edilir.

1.        Mükelleflerce yapılan izah sonucu vergi ziyaına sebebiyet verilmediğinin idarece anlaşılması hâlinde mükellefler söz konusu tespitle ilgili olarak vergi incelemesine tabi tutulmaz veya takdir komisyonuna sevk edilmez.

2.        Mükelleflerce yapılan izahın yeterli bulunmaması hâlinde, değerlendirme sonucunu içeren yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla aynı sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında kesilir. Bu durum vergi incelemesi yapılmasına ve gerekirse tarhiyatın ikmaline engel teşkil etmez.

b)       (a) fıkrası uyarınca yapılmış ön tespitlerin, verginin bu Kanunun 359 uncu maddesinde yer alan fiillerle ziyaa uğratılmış olabileceğine ilişkin olması hâlinde bu kapsamdaki mükellefler izaha davet edilmez. Şu kadar ki, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlenmiş olabileceğine dair yapılan ön tespitlerde, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge tutarı, bir takvim yılında 100 bin Türk lirasını geçmeyen veya bu tutarı geçse bile ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5’ini aşmayan mükelleflere ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilebilir. Mükelleflerce, haklarında yapılan tespite ilişkin yazının tebliğ edildiği tarihinden itibaren 30 gün içerisinde; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla aynı sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında kesilir. Bu durum vergi incelemesi yapılmasına ve gerekirse tarhiyatın ikmaline engel teşkil etmez. Bu fıkra kapsamında kendisine ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükellefler, tespitle sınırlı olarak bu Kanunun 371 inci maddesinde yer alan pişmanlık hükümlerinden yararlanamaz. Bu fıkrada yer alan tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak bu Kanun uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.

c) Hazine ve Maliye Bakanlığı bu madde uyarınca ön tespiti ve/veya izaha daveti yapacak ve yapılan izahı değerlendirecek mercii, yapılacak ön tespitin ve/veya izaha davetin şekli ve kapsamını, davet yapılacakları, yapılan izahın değerlendirme süresini, yapılan izahta kullanılacak bilgi ve belgeler ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

            Mehmet Bekaroğlu                       Alpay Antmen          Lale Karabıyık

                  İstanbul                                  Mersin                           Bursa

              Turan Aydoğan                     İsmail Atakan Ünver      Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                 Karaman                        Ankara

            Burhanettin Bulut                          Cavit Arı

                    Adana                                   Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver.

Buyurun Sayın Ünver. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklifle, termik santrallere filtre kullanma mecburiyeti getiren düzenleme tekrar erteleniyor. Termik santrallerin zararlı etkileri nedeniyle tek bir yurttaşımız bile zarar görürse, hastalanırsa, ölürse -ki bunlar oluyor, olacak- hepiniz üzerinizde o kişilerin vebalini taşıyacaksınız. Siz şirketlerden alkış, Cumhurbaşkanından da aferin alacağız diye sevinedurun, asıl mükafat ömür boyu üzerinizde taşıyacağınız yurttaşlarımızın vebali olacaktır. Burada enerji şirketlerini kurtarmak ya da parti yöneticilerinizi memnun etmek için kaldıracağınız parmaklar bizi, çocuklarımızı, milletimizi zehirleyecek. Buna sizin hakkınız yok. Bu sebeple, çevre üzerinde hak sahibi bir dünya vatandaşı olarak ve bir baba olarak bu teklifin arkasında duranları aziz milletimize şikâyet ediyorum. Diyarıdicle’de bir kurt aşırınca koyunu adliilahi nasıl onu Ömer’den sorduysa, Türkiye’nin herhangi bir köşesinde termik santrallerin zararlı etkisi nedeniyle bir yurttaşımızın tırnağı incinirse adliilahi bu sefer hesabı size, hepinize soracak. Umurunuzda mı, bilemiyorum.

Bu kanun, bir krizin itirafı aynı zamanda. Tabii, sizin oralarda, yüksek yerlerde, saraylarda kriz olmayınca farkına varamıyorsunuz. Krizi gelin, 2.020 liralık asgari ücretle bir ay ev geçindiren işçiye sorun. Aldığı yüzde 4+4 zamla enflasyon altında ezilip inim inim inleyen memura sorun krizi. 6 milyon 850 bini 2.058 liralık açlık sınırının ve büyük kısmı asgari ücretin altında aylık alıp torununa harçlık verirken eli titreyen, çoğu zaman da veremeyen emekliye sorun krizi. Ektiğini, diktiğini, hak ettiği bedelle satamayan çiftçiye sorun krizi. Siftah etmeden dükkân kapatan, BAĞ-KUR borcunu ödeyemeyen, kredi borcu, iş yeri kirası gibi giderler altında ezilen esnafa sorun krizi. Siz kriz nedir bilmezsiniz elbette; bir eliniz yağda, bir eliniz balda. Bakın, bu ülkede dar ve sabit gelirliler zor durumda. Başınızdakiler de sizler de fakirin fukaranın derdine bigânesiniz. Hani reis sık sık “Bu fakir.” derdi ya eskiden, şimdi demez oldu. Ne oldu, fakirlik mi bitti yoksa fakirin fukaranın derdini mi unuttu? Bence ikisi de. Harun geldiniz, Karun oldunuz; bu sözü söyleyeni de partinize Genel Başkan Vekili yaptınız. Hanginizin fikri değişti arkadaşlar? Harun gelip Karun olmak makbul bir şey mi oldu yoksa para, mevki, makam her şeyden tatlı mı gelir oldu? Biz size “Kriz var.” diyoruz, siz “Yok.” diyorsunuz; “Yok.” diyorsunuz da 50 milyon dolar bulamadık diye 20 milyar dolarlık Tank Palet Fabrikasını Katar ordusunun ortak olduğu bir yandaş şirkete ihalesiz verip peşkeş çekiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Sonra “Savunma sanayisinin millîsini kurduk.” diye ortalıkta geziyorsunuz. Bu nasıl millîlik, nasıl milliyetçilik? Ha, siz bugünün millîcileri, IŞİD’den korkup Süleyman Şah Türbesi’ni sırtınıza yüklenip kaçan millîcilersiniz değil mi? Sonra da “Nasıl da güzel kaçtık!” diye yandaş TV’lere yayın yaptıranlarsınız. Evet, çok millîcisiniz.

Cumhuriyet tarihindeki ilk ve tek toprak kaybımız sizin iktidarınız döneminde oldu, onu da tarih not etti. Ülkeyi kötü yönettiniz, yönetmeye de devam ediyorsunuz, hiçbir uyarıya da kulak asmıyorsunuz. Mesela şehir hastaneleri konusunda kimseyi dinlemediğiniz gibi bir de gelir garantisi verdiniz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde “Halkıma hizmet için zarar edeceksek edelim be!” diyerek alıştığımız abes itiraflarından bir yenisini yaptı. Burada soru şu: Şehir hastaneleri, dolayısıyla devlet zarar ediyor da kim kâr ediyor? Öyle ya, bir zarar varsa bir de kâr eden olacak. Kim kâr ediyor? Elbette yandaş iş adamlarınız. Devlet zarar ediyor, millet zarar ediyor ama yandaş iş adamlarınız hep kâr ediyor. Ne iş? “Halkıma hizmet için zarar edeceksek edelim be!” diyor ya Cumhurbaşkanı. Peki, bu halkın içinde EYT’liler yok mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) - Onlar söz konusu olduğunda “Tutturmuşlar bir EYT.” diye, “çift dikiş” diye neden aşağılıyorsunuz? Madem bazı durumlarda halk için zarar edebiliyorsunuz EYT o kapsamda değil ama velev ki olsun, onları niye görmezden geliyorsunuz? EYT için de “Halkımız için zarar ettik.” deyiverin bakalım, ne olacak? Deyiverin de bitsin bu EYT çilesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi kazançtan alınır. Verginin kaynağı kazançtır. Yürüdün vergi, durdun vergi, yedin vergi, içtin vergi, yaktın vergi, kalktın vergi olmaz. Ekonomi salt dolaylı vergilerle ayakta tutulamaz. Siz hep en kolayı yapmaya soyundunuz, her şeyden vergi almak ekonomimizin karakteri oldu. Bu nedenle, size bir tavsiyem var: Oldu olacak daha vergilendirmediğiniz Allah’ın bahşettiği nefese, yanında da yalana vergi koyun, olsun bitsin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalana vergi koyarsak en çok siz ödersiniz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinde bulunan “veya” ibarelerinin “ya da” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                  Serpil Kemalbay Pekgözegü   Kemal Bülbül

                    Adana                                     İzmir                         Antalya

              Salihe Aydeniz                            Sıdık Taş                 Murat Çepni

                 Diyarbakır                                  Siirt                             İzmir

                Semra Güzel

                 Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, çok manidar bir önerge, bir sınav gibi. Acaba biz bu sarayda yapılan torba kanun teklifinin bir virgülünü değiştirebiliyor muyuz “veya”yı “ya da”ya çevirebiliyor muyuz? Gördüğünüz gibi katılamıyormuş heyet yani çeviremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bizler “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” adı altında deli gömleği içerisindeyiz ve bu Parlamento tamamen işlevini kaybetmiş bir durumda. Halkımızı oyalamak için sanki burada bu kanun tekliflerini tartışıyormuş gibi yapıyoruz. Biliyoruz ki tek adam sistemi, tek adam rejimi bir avuç elitin, muktedirin çıkarlarını savunmak için halklarımıza dayatılıyor. Aslında Türkiye’yi şirket gibi yönetmek isteyen AKP iktidarı, tek adam iktidarıyla, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye’yi bir şirkete çevirmiş durumda.

Diyoruz ki: “AKP, doğaya düşman.” “AKP, kadınlara düşman.” “AKP emekçilere düşman.” “AKP, halklara düşman. “AKP, Kürtlere düşman.” Bu, sizleri çok rahatsız ediyor ama bütün politikalarınızı inceleyelim, bakalım AKP kimlere hizmet ediyor, kimlere düşman? Bu bizi doğrulayacaktır, bu çalışma bizi doğrulayacaktır.

Sevgili Hüda Vekilim dedi ki: “AKP 3Y’yle buraya geldi; işte, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar. Ben AKP’nin bu duruma bir boyut kattığını da düşünüyorum, bir “Y” daha ekledi; o da “yalanlar” yani AKP iktidarının yalanlarının ne kadar maharetli bir şekilde hazırlandığını söylemek burada gerekiyor çünkü haklarını yememek lazım, yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar konusundaki bizlerin yaptığı eleştirilerin hiçbirine öz eleştiri yapmadıkları gibi bir de yalanlarla üstünü örtmeye çalışıyorlar.

Biz dün Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçe görüşmelerindeydik ve Sayın Bakan âdeta pespembe bir tablo çizdi. Oysa Türkiye’de gerçekten insanlar eziliyor; eti, kemiği kırılan, yok edilen çocuklar, işçiler, emekçiler, kadınlar, halklar var. Büyük acılar yaşanıyor fakat bu acılardan habersizmiş gibi davranan, her şeyin üstünü örten bir iktidarla, bir bütçe çalışmasıyla, bir yasama çalışmasıyla karşı karşıyayız.

Bakın, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü ve çocuklar ölüyor. Türkiye’de her yıl en az 50 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Savaşta, kuzeydoğu Suriye savaşında Türkiye güçlerinin ve Türkiye’nin yanındaki “Millî Ordu” dediği güçlerin açtığı ateş sonucunda yaralanan Muhammet’i burada anmak istiyorum ve yine, Türkiye’de bir pres makinesi arasına sıkışarak yaşamını kaybeden çocuk işçi Ahmet Yıldız’ı burada anmak istiyorum.

Bu kadar vahim bir tablo varken, Türkiye’de on yedi yılda en az 24 bin işçi yaşamını yitirmişken, bunun 6 katı kadar işçi meslek hastalıklarında yaşamını yitirmişken siz bu bütçedeki pembe tabloyu neye göre anlatıyorsunuz? Üstelik çalışma yaşamından da sorumlu olan bu Bakan, biliyoruz ki, İş Teftiş Kurulu Yönetmeliği’ne göre Bakanlık tarafından yapılması gereken genel çalışma planını yapmadığı için işçiler ölmeye devam etti. Ne zaman? 2019 yılında. 2019 yılının iş denetimi çalışma planını 2018 Aralığında yapması ve müfettişleri sahaya göndermesi gereken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu programı yapmadığı için on ay boyunca iş müfettişleri ofislerinde kaldı, sahaya inmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Örneğin Aydın Çine’de madenlerde çalışan, ciğerlerine silikozis dolan işçiler meslek hastalığına yakalanmaya devam ettiler ve bizler “Niçin teftişleri yaptırmadınız?” diye sorduğumuzda yine neyle karşılaşıyoruz? “Yaptırdık.” yalanıyla karşılaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, son olarak da buradan Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nde direnişte olan Valfsan işçilerini selamlamak istiyorum. Kırk bir gündür direnişteler, haklarını istiyorlar. Sendikalılar, sendikalı oldukları için ve haklarını istedikleri için işten atıldılar. Bütün sendikaları, başta BİRLEŞİK METAL-İŞ olmak üzere Valfsan işçileriyle dayanışmaya çağırıyorum. İşçiler ancak güçlerini birleştirerek ve direnerek kazanırlar. Valfsan işçileri de direnerek kazanacaklar diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                        İstanbul

                Enez Kaplan                           Hasan Subaşı      Hayrettin Nuhoğlu

                  Tekirdağ                                 Antalya                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Antalya Milletvekili Sayın Hasan Subaşı.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneline bakıldığında bütçe açığını kapatmak adına teklif edilen bir torba yasa olduğunu görüyoruz. Bu kanun teklifi yine para toplamayı hedeflemektedir. “Ekonomi kötü” demek ya da “Ekonomi iyiye gitmiyor.” demek size göre suç sayılıyor ama Meclise gelen sürekli kanun tekliflerine bakıldığında neredeyse tamamına yakını para toplamaya dönüktür.

Komisyonlar arasında sadece Plan ve Bütçe Komisyonu gece gündüz çalışma yapmaktadır. Tarım, Adalet, Anayasa, Eğitim, Çevre, Sağlık, İnsan Hakları Komisyonları nadiren çalışma yaptıklarına göre “Bu konularda işler iyi gidiyor da ondan.” diyebilir miyiz? Hayır, iyi gitmiyor, Türkiye iyi yönetilmiyor.

Dünyanın göz bebeği İstanbul Boğazı’nda bile kaçak yapılara imar affı çıkardınız. Deprem kuşağındaki -İstanbul dâhil- illerimizde ileride doğabilecek büyük zararları düşünmeden para toplamak adına af çıkardınız. Bedelli askerlik, ihtiyat akçesi ve vergi artırmak dâhil her kaynağa el atıldı. Meksika ve Şili’den sonra gelir adaletsizliğinde 3’üncü sıradayız. Trafik cezalarından umut bekler oldunuz. Oysa en vahimi vatandaşımız umutlarını kaybetti. İntiharlar umutlarını kaybeden insanların her şeyi tükettiği andır. İnsanımızı her şeyin önüne almak zorundayız.

Dört ay önce turizm katkı payı olarak binde 7,5 vergi toplamayı öngörmüştünüz. Şimdi, hesap tutmayınca turisti ve turizmciyi cezalandırır gibi torbadan konaklama vergisi çıktı. Toprak Mahsulleri Ofisine Kamu İhale Yasası hükümlerine tabi olmadan dilediği tarım ürünlerini ithalat yetkisi teklifte yer alıyor. Dolayısıyla tarımı bir kere daha yok sayıyorsunuz. Çiftçi borçlu, ithalatlar yüzünden elindeki ürünü değerlendiremez oldu. Oysa çiftçiyi toprağına küstürmeseydik ithalata gerek kalmayacaktı.

1990’lı yıllarda da bugün olduğu gibi kendi nüfusunun en az 10 katı turist ağırlayan Antalya için özel yasa düzenlemesi talep etmiştik. Antalya’nın altyapısı yoktu, turistik tesislerin vergilerini ödedikleri iller de Antalya dışındaydı; o nedenle vergi gelirlerinden aldığı pay da çok düşüktü. Altyapı için krediler bularak, yabancı krediler bularak yatırımlara başlayabilmiştik. O dönemde turizm belediyeleri için farklı, özel bir yasa ya da “ayakbastı parası” denilen şehir vergisi alınmasını önermiştik; aradan yıllar geçmesine rağmen Hükûmet bu konuda çözüm aramadığı gibi bu tekliflerle turizmi ve turisti cezalandırma yoluna gitmiştir. Teklifte sunulan konaklama vergisi ile değerli konut vergisinin en azından bir bölümünün yerel yönetimlere aktarılması gerekir. Anayasa’ya, hukuka, vicdanlara aykırı çıkarılan torba yasalar “iyi gidiyor” denilen ekonominin ne durumda olduğunu açıkça gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, iyi yönetilmiyoruz, iyiye giden bir şey kalmadı oysa daha iyi yönettiğiniz bir dönem vardı; 2002-2007 yılları arasındaki acemilik döneminiz. Neden daha iyiydi? Sorunun cevabını sanıyorum veremezsiniz, ben cevaplayayım. O zaman bazı eksiklerine rağmen bir parlamenter sistemimiz vardı, yargı ve yasama denetimleri işlediği için bu derece şatafat ve israf yapılamazdı; danışır, tartışır, halka yakın durmaya çalışırdınız çünkü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Kalfalık döneminde durakladınız “ustalık dönemi” dediğiniz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle de felaketler yaşıyoruz. Sistemin işlemesi mümkün değil, sizlerin de “İyi yönetilmiyoruz.” diyeceğiniz günler yaklaşıyor ama herkes için acilen yapılması gereken en baştan başlayarak tasarruf yapmak, israfa son vermek, yine acilen insanımızı kucaklayan sosyal projeleri hiç gecikmeden hayata geçirmektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Abdullah Koç                           Kemal Peköz                  Sıdık Taş

                     Ağrı                                                                        Adana                     Siirt

                Murat Çepni                          Salihe Aydeniz         Necdet İpekyüz

                    İzmir                                  Diyarbakır                      Batman

             Hüseyin Kaçmaz

                   Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ağrı Milletvekili Abdullah Koç.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, ben size konuşulması, gündeme getirilmesi dahi can yakan, tutuklanmaya –tırnak içerisinde- “terörist” damgasının vurulmaya neden olan bir sorundan yani biraz Kürt sorunundan bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu sorun aynı zamanda bütün sorunların da kaynağı. Şimdiye kadar binlerce defa anlatıldı ama ne yazık ki çözüme kavuşturulmadığı için anlatmaya yine devam edeceğiz.

Bu ülkede Kürt isen dil ve kültür talebin yoksa bir sorun yok fakat eğer eşit vatandaşlık, dil talebin, kültür talebin varsa o zaman kıyametler kopmaya başlıyor, o zaman sorun ortaya çıkmaya başlıyor. Hemen o ünlü Terörle Mücadele Yasası devreye giriyor ve Türkiye’de ikili devletle yani ikinci hukuk uygulamasıyla kişi karşı karşıya kalıyor. Değerli milletvekilleri, serüven o zaman başlıyor; tıpkı Sayın Selahattin Demirtaş’ın başına geldiği gibi, tıpkı Eren Erdem’in başına geldiği gibi, tıpkı Ahmet Altan’a uygulanan ikili hukuk sistemindeki uygulamalarda olduğu gibi.

“Terör” kavramı, Fransızcada değerli arkadaşlar, “dehşet” demektir; insanları dehşete düşürecek eylemler vasıtasıyla yıldırıp sindirmeyi temel alan bir strateji yani bir fikriyat, ideoloji değil, bir strateji, dehşet verici bir durum. Sizlere soruyorum: Bir öğrencinin pankart asması nasıl dehşet verici bir durum oluyor? Sizlere soruyorum değerli arkadaşlar: Bir emekçinin döviz ile pankart taşımasının, hak talebinde bulunmasının neresinde dehşet verici bir durum söz konusu?

Yine bir şey daha devreye giriyor değerli arkadaşlar: Terör örgütüne üye olmamakla birlikte yani -tırnak içerisinde- “örgüt” özellikle de “terör örgütü” kavramı yürürlükteki faşizm için tam da bir baskı aracı hâline geliyor.

Bakın, daha yeni değişiklik yapıldı, Terörle Mücadele Yasası’na getirilen yeni bir eklemeyle “Haber verme sınırlarını aşmayan her türlü düşünce suç sayılamaz.” denildi. Peki neyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar? Onlarca kişi düşüncelerinden dolayı gözaltına alınıyor ve ne yazık ki mahkemelerle kovuşturmaya neden olunuyor.

Size kıdemli bir düşünce suçlusu olarak nitelendirilen Fikret Başkaya’dan biraz bahsetmek istiyorum. 2016 Kasımında yazmış olduğu bir makaleden dolayı beş yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak, önümüzdeki günlerde duruşması var. Bu dava nedeniyle Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) şöyle bir tespitte bulunuyor: “Türkiye’de yetkililer, teröre karşı düzenlenmiş yasaları bir kez daha karşıt görüşleri cezalandırmak için kullanıyor."

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de önemli iki kurum kendi görevini yerine getirmiyor; bunlardan bir tanesi üniversiteler, diğeri ise medya kuruluşları. Düşüncenin üretilmesi, her türlü baskılara rağmen, sorunlara karşı bilimsel yöntemlerle yaklaşım göstermesi gereken üniversitelerden ses çıkmıyor. Tarih, sosyoloji ve hukuk fakültelerinden gidişata dair ufak da olsa bir tepki ve görüş gelmiyor; sadece maaş alıyorlar, siyasal iktidara karşı başlarını önlerine eğmiş durumdalar. Medya tamamen sarayın denetiminde ve can yakan sorunları görmezden geliyor. Bütün sorunların ana kaynağı olan Kürt sorununa ilişkin üniversite kurumlarından bir tek rapor çıkmıyor. Medya, ülkeyi kasıp kavuran sorunlara rağmen başka bir dünyayı topluma yediriyor. Bakın, bugün itibarıyla 26 belediyemize kayyum atandı ve yüzlerce partilimize Antep’te ve Ağrı’da operasyon düzenlendi, Hamit Taşdemir adındaki bir partilimiz darbedildi, daha dün gerçekleşti bu.

Sayın milletvekilleri, bir başka noktaya gidiyor ülke. Bu bir istiklal mücadelesi midir? Eğer Kürtlerin yoğunlukta olduğu tüm belediyelere kayyum atayarak bu amaca ulaşıldığına ilişkin bir yönelim varsa ve Türkiye’de hiçbir kurum buna ses çıkarmıyorsa biz toplum olarak, halklar olarak başka bir tabloyla karşı karşıyayız demektir. Bu Meclis bu konuya bu kadar duyarsız kalmamalıdır. Yeri geldiğinde “Bu Meclis bütün kurumların üstündedir.” diyoruz. “Bu Meclis halkların iradesini yansıtıyor.” diyoruz, tıpkı 1920 Meclisi gibi. İşte tam da bu noktada Meclis bu halkın iradesine yönelen gasba dur demelidir. Kürt sorununu buradan konuşarak çözebilmelidir, o yeteneği burada sergilemelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Zira, bu Meclisteki irade tıpkı belediyelerde olduğu gibi halkın iradesiyle kurulan bir iradedir. Bugün bu tepki gelişmezse yarın aynı karanlık el bu Meclisin de iradesine yönelecektir. Geç olmadan bu Meclisin harekete geçmesi gerektiğini düşünüyor, hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Özlem Hanım, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli hatibi dinlerken 2 tane mevzunun muhakkak Genel Kurulda düzeltilmesi gerektiği ihtiyacını duyuyorum. Bunlardan bir tanesi -bir evvelki hatipte de aynı şey vardı- “halk” kelimesini çokça kullanıyor; “halk” “halk iradesi.” Konuşmanın bütünlüğü içerisinde bakıldığı zaman “halk” kelimesini “Kürt” kelimesiyle eş değer kullandığını düşünüyorum. Biz “halk” kelimesinden Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Kürt, Türk, Çerkez, Laz, kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızı anlıyoruz. Önce kelimenin hakkını bir iade etmek lazım. “Halk” dediğiniz şey, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkestir ve herkesin iradesidir. Bu kelimeyi böyle kullanmak “halk” diyerek Kürtleri kastederek -ve ifade de edildi biraz evvel bir başka hatip tarafından- düşmanlık yaptığımızı söylemek bu ülkeye bir ihanettir; olmayan bir şeyi, kendi içimizde olmayan bir şeyi kasten, olmadığını bilerek çoğaltmaktır. Bunu düzeltme ihtiyacını muhakkak ki duyuyorum.

Bir diğer mesele, ikili hukuk sistemidir. İkili hukuk sistemi bu ülkede yok yani ülkemiz içerisinde, baktığımız zaman, tek bir hukuk sistemimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Müsaadenizle tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu hukuk sistemi muhatabı kim olursa olsun herkese eşit bir mesafededir. Yargı süreçlerinin her bir aşamasında itiraz mekanizmaları vardır ve hak arama yolları… Biraz evvel ifade ettiğim gibi, kim olursa olsun hatta suçu sabit bile olsa, insanı elinde silahla da görseniz, olayı yaparken de görseniz bunun tespiti ancak yargı yoluyla teyit edildikten sonra suçlu olarak ifade edilebilir. O sebeple, hukuk sisteminin ikiliği üzerine ifade edilmiş olan cümleleri tabii ki reddediyoruz.

Devamında da aslında bizim gördüğümüz şey, tam tersine, kendi siyaset yapma şekillerinde ikili bir modelleme var. Bizim itirazımız zaten buna. Sadece siyaset üzerinden ifade etmek yerine, terörle temas ederek siyaset yapılmasına biz zaten itiraz ediyoruz. Bu ikili modellemenin köklerinin nerede olduğuna tekrar bakmalarında fayda var diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, kürsüde konuşan hatip, konuşması sırasında “Kültürel haklarını talep etmeyen bir Kürt iseniz hiçbir problem yok ancak kültürel haklarınızı talep ediyorsanız işte orada ikili hukuk sistemi karşınıza geliyor, Terörle Mücadele Yasası karşınıza geliyor.” ifadelerini kullanmıştır. Burada bu ifadelerin bilinçli olarak bu şekilde çarpıtıldığını, Türkiye'de yaşanan gerçeklerin bu ifadelerle üstünün örtülmeye çalışıldığını düşünüyoruz. Terörle Mücadele Yasası ne zaman devreye girer? Aybüke öğretmenin katledilmesine, şehit edilmesine, Necmettin öğretmenin şehit edilmesine ses çıkartılmadığı zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - …teröristbaşı Apo’nun “Heykelini dikeceğiz.” deyip meydanlarda Türk milletine, Türk devletine efelendiğiniz zaman, “Sırtımızı PYD’ye yaslıyoruz.” dediğiniz zaman, masum insanları katleden bombalı tuzaklarla binlerce memleket insanının katline sebep olanlara karşı çıt ses çıkartmadığınız ve onları baş tacı ettiğiniz zaman; askerimizin, güvenlik güçlerimizin ve bölge insanımızın, kırk yıla yakın süredir on binlerce insanımızın hayatını kaybetmesine, terörle karşı karşıya gelip canlarından olmasına karşı hiçbir ses çıkarmayıp, onu yapanları suçsuz addedip onları baş tacı ettiğiniz zaman Terörle Mücadele Yasası devreye girer.

İnsanları, çok masumane talepleriniz varmış gibi birtakım güzel sözlerle, “insan hakları” “demokrasi” “halkların kardeşliği” gibi beylik cümlelerle kandırmaya çalışmayın. Sizler bir terör örgütünü arkalamaya çalışıyorsunuz, terör örgütünün yapmış olduğu katliamları, zulümleri aklamaya çalışıyorsunuz. Sizin yaptığınız şey budur. Bundan arınmadığınız sürece Türkiye Cumhuriyeti devleti önünde, Türk milleti önünde itibar görmeniz mümkün olmayacaktır.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

38.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve ihanet suçlamasını iade ettiklerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii Sayın Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in konuşmasını dinledim. Bir noktasında -genellikle dikkat eder ama- belli ki o dikkati bu sefer gösterme ihtiyacı hissetmedi. Herhangi bir ihanet suçlamasını iade ediyoruz. Kesinlikle kabul etmiyoruz bunu, asla da etmeyeceğiz.

Şimdi, eleştirileri “ihanet” diye algılayamazsınız ve tanımlayamazsınız.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben “ihanet” demedim yalnız Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Demediyseniz geri alıyorum. Sanki öyle bir söz duydum söyledikleriniz içinde.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “İhanet” kelimesini kullanmadım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Peki.

Şimdi, bakın, “İkili hukuk sistemi yok memlekette” diyorsunuz. Elbette ki şimdi konumuz, Türkiye’deki hukuk ve adalet meselesini tartışmak değil. Belki ikinci yargı paketi gelirse onu daha detaylı da tartışırız ama birkaç örnek vereceğim size.

İkili hukuk sistemi var. Yani söz konusu olan HDP’liler olunca, Türkiye’deki toplumsal ve siyasal muhalefet olunca, Kürtler olunca, gençler olunca, muhalif olanlar olunca, akademisyen olunca, gazeteci olunca yani bu iktidarın yanında yer almayıp eleştirenler olunca ikili hukuk sistemi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Devam edebilir miyim?

BAŞKAN – Tabii tabii…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Gözaltı gerekçelerine bakın, tutuklama gerekçelerine bakın, iddianamelere bakın, avukatlara yönelik mahkemelerdeki muameleye bakın, yargı kararlarına bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlara uymamaya bakın. Yani say say bitmez, uzun uzun tartışabiliriz. Dolayısıyla bazılarına öyle, bazılarına şöyle uygulanan bir hukuk sistemiyle karşı karşıyayız.

İkili hukuk sistemi var; bir tanesi iktidardan yana olanlara muamele, bir tanesi iktidara muhalif olanlara muamele. Zaten bizim bu sisteme ilişkin temel eleştirilerimizden bir tanesi de yürütmenin yargıyı tahakkümü altına alması ve yargının bütün kurumlarıyla yürütmenin direktifleri doğrultusunda davranmasıdır. Yani kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması dediğimiz zaten böyle bir meseledir. Dolayısıyla bir ikili hukuk sistemi var. Dediğim gibi bunu tartışmaya devam ederiz; onu söyleyeyim.

Bir sonuncusu da: Yani efendim, biz bu -Halkların Demokratik Partisinden söz ediyorum şimdi; milletvekillerinden, bütün seçilmişlerinden, belediye eş başkanlarından, belediye meclis üyelerinden, belediye il genel meclis üyelerinden ve yöneticilerinden bahsediyorum ve üstelik de bize oy veren 6 milyon seçmenden bahsediyorum- itibarımızı seçmenin ve halkın bize gösterdiği teveccühten alırız. Hiçbir başka partiden ya da yöneticiden değil, nokta! (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Özlem Hanım.

39.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye’de tek bir hukuk sistemi olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, bu Mecliste milletvekili olarak oturan bütün arkadaşlarım gücünü halktan alıyor yani gücünü başka bir yerden alan birisi var mı, öyle bir iddia içinde olan var mı, bilemiyorum. Ama bu halklar arasında bir kademelendirme yok. Yani siz beni teyit ediyorsunuz söylediğiniz şeyle. “Halk” kelimesini ayrıştırarak kullanıyorsunuz. Ben biraz evvel siz konuşurken ifade ettim, ihanet kelimesini kullanmadım, herhâlde dikkatli dinlemeyle ilgili bir sorun yaşadık.

Buradaki mesele şu: Şimdi pek çok mesele var. İşte yargıda, bakıyorsunuz, davalar içerisinde nafaka meselesinden işte bu aile hukukuna dair davalara kadar yargının kendi içerisinde uygulamalarla alakalı problemlerinin olmadığını iddia edemeyiz. Yargı zaten o yüzden itirazları kademelendirilmiş bir mekanizmadır, bir yerde hata olursa bir başka yerde hata olmasın diye. Hâl böyle olunca yargının kendi içerisinde oluşabilecek hataları sizin bir kast içerisinde değerlendirmenizi problemli görüyoruz, ikili bir hukuk sistemi olduğunu iddia etmenizi problemli görüyoruz. Türkiye’de tek bir hukuk sistemi var ve hepimiz için de uygulanan bir yaklaşım içerisinde, her birimize farklı bir muamele değil, aynı muameleyi hedefleyen; uygulamayla alakalı problemler var ise bunun çözümü…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz inanıyor musunuz buna?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Tabii ki inanıyorum, inanmasam niye söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Adalet niye yok Türkiye’de o zaman?

BAŞKAN – Bir dakika, buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Dün daha burada bu tartışmayı yaptık, ben inandığım için bunu söylüyorum. Eğer bir haksızlıkla alakalı bir meseleyse bu ortak meselemiz de olmalıdır, bunu her daim buradan zaten ifade ettim.

Tekrar belirtmiş oldum, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

40.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve tartışılan konunun kayyum atamaları olduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok uzatmak için söylemiyorum, elbette bu meseleyi tartışmaya devam edeceğiz. Bir adaletsizlik olduğu belli, yargı kurumuyla ilgili sorun olduğu.

Şimdi, halkla ilgili onu da söyleyecektim, demin unuttum, çok kısa bir şey söyleyeyim: Sizin dediğiniz elbette ki doğru, Türkiye’den bahsettiğimiz zaman Türkiye’deki halklar arasında çok farklı kesimler var, bunları elbette ki her zaman saymak lazım, hiçbir itirazımız yok. Fakat bizim tartıştığımız konu kayyum atamaları ve bizim belediyelerimize yönelik atamalar olduğu için ve esas olarak da oradaki seçmenlerle ilgili konuştuğumuz için bu konuyu bu şekilde ele alıyoruz yoksa “halk” dediğimiz zaman sadece Kürt ya da sadece Türk ya da sadece Gürcü, mümkün değil tabii ki böyle bir şey. Eğer öyle anlaşıldıysa bir yanlış anlaşılma olmuştur, onu düzeltiriz. Fakat biz kayyumlarla ilgili tartıştığımız zaman yani şimdi yüzde 75, yüzde 77 oy aldığımız ilçelerden bahsediyoruz. Orada seçmenin ağırlıklı etnik kimliğini söylemek için bunu söylüyoruz yoksa genel olarak Türkiye açısından böyle bir şey elbette ki söz konusu değil.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül...

41.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un “Biz itibarımızı halktan ve bize oy veren seçmenlerimizden alırız.” ifadesine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – HDP Grup Başkan Vekilinin “Biz itibarımızı halktan alırız, bizim seçmenlerimizden, bize oy verenlerden alırız.” ifadesi ve arkasından “Bundan sonra bunu söyleriz, nokta!” ifadesine karşı şunu demek gerekiyor herhâlde: Halktan alınan destek hukukilik vasfını yitirdikten sonra hiçbir meşruiyet arz edemez. Sizler bu, demin ifade ettiğim hususlarda, teker teker saydığım hususlarda terör örgütüne ve onun yaptığı çok zalimane işlere, katliamlara karşı doğru bir tavır içerisinde olmadığınız takdirde; bunun dışında, bunun aksine, o terör örgütünü öven, onu yücelten ifadeler ile davranışlar içerisinde olduğunuz takdirde sizin koyduğunuz noktayı bu devlet kaldırır, kendi noktasını altına vurur, bunu demek istedim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

42.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Halkların Demokratik Partisinin herhangi bir terör örgütünü öven, eylemlerine çağrı yapan bir tutumunun olmadığına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Elbette ki yani iktidarda siz olduğunuz zaman hukuk ve demokrasi işlemediği için devleti istediğiniz gibi bizlere karşı kullanırsınız, onu biliyoruz, bu ayrı bir tartışma konusu elbette. Yalnız, şunu tekrar ifade edeyim ki Halkların Demokratik Partisinin herhangi bir terör örgütünü öven, onun eylemlerine çağrı yapan bir tutumu olmamıştır. Bu konudaki iddiaların tamamını da reddediyoruz, her zaman da reddetmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı “Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 26’ncı maddesinde yer alan “%75’ini” ibaresinin “%80’ini” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Abdurrahman Tutdere                    Turan Aydoğan         Bülent Kuşoğlu

                 Adıyaman                                İstanbul                        Ankara

            Mehmet Bekaroğlu                   İlhami Özcan Aygun              Cavit Arı

                  İstanbul                                 Tekirdağ                       Antalya

            Burhanettin Bulut                       Lale Karabıyık           Alpay Antmen

                    Adana                                    Bursa                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre, vergi bir ödevdir, herkes mali gücü oranında vergi ödemekle yükümlüdür. Yine, Anayasa’mıza göre, devletin temel ilkeleri, temel görevleri arasında kamu hizmetlerini yapmak ve kamu finansmanını sağlamak da vardır. Devletin kamu hizmetlerini yapabilmesi için de, kamu finansmanını sağlayabilmesi için de tabii ki vergilendirme yetkisini kullanmasını gerekiyor. Peki, bu vergilendirme yetkisi Anayasa’mızca devlete verilen sınırsız bir yetki mi? İktidara sınırsız bir yetki mi veriyor? Kesinlikle öyle bir şey yok. Verginin de adaletli ve mali güçle orantılı olması gerekiyor.

Şu anda görüşmekte olduğumuz teklifte, iktidar tarafından yanlış ekonomik politikalar sonucu ülkenin içine girmiş olduğu ekonomik krizi bertaraf etmek, bütçe açıklarını kapatmak adına yeni vergiler getiriliyor. Bu israfın faturası vatandaşa çıkarılıyor. Vatandaş hayat pahalılığıyla, zamlarla boğuşurken bir taraftan da yeni vergi yükleriyle karşı karşıya kalacaktır. Kanaatimizce, bu vergiler ve bu şekildeki vergilendirme doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, tabii, vergilendirmek kadar vergilerin nerede kullanıldığı, nasıl kullanıldığı da önemlidir. Mesela, iktidar tarafından on yedi yıldır toplanan vergiler halk için, halkın yararına kullanılıyor mu? Mesela, bu vergiler cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan, bölgeyi ve Türkiye’yi Orta Doğu’nun lideri hâline getirecek olan GAP projesiyle ilgili kullanılmış mı? Buna bir bakmak lazım. GAP’la ilgili, iktidarınız döneminde Diyarbakır’da o zamanın Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı GAP Eylem Planı’nı açıklarken aynen şunu diyor: “Bugün burada açıkladığımız bir rapor değil, takvimi belirlenmiş, kaynağı temin edilmiş bir eylem planıdır.” Aynı tarihte, 26 Mayıs 2008 tarihinde dönemin Tarım ve Orman Bakanı Mehdi Eker aynen şunu diyor: “Devlet sözü, GAP bu kez bitecek.”

Peki, tabloya baktığımızda dönemin Bakanı ve Başbakanı tarafından verilen bu sözler, gerçekten sahada GAP’a ilişkin tüm projeler tamamlanmış mı, ona bir bakalım. GAP, hepinizin bildiği gibi, 1985 yılında başlanılan, 2005 yılında da tamamlanması öngörülen büyük bir proje ancak bu proje bugüne kadar maalesef tamamlanamamıştır. On yedi yıllık AK PARTİ iktidarı dönemine de bakıldığında GAP’la ilgili çalışmaların yeterli hızda yürümediği, GAP’ın ihmal edildiğini görmekteyiz.

Şimdi, Sayıştay raporlarında tabloya bakıldığında, her ne kadar iktidar tarafından 2018 yılı projelerin bitirilmesi için hedef yılı olarak seçilmiş ise de 2019 yılı Sayıştay raporlarına baktığımızda eylem planındaki projelerin, değerli arkadaşlar, yüzde 20’sine hiç başlanılmamış. Yine, eylem planındaki projelerin yüzde 40’ı tamamlanamamıştır bugüne kadar. Dolayısıyla iktidarınız tarafından da GAP ihmal edilmiştir.

2019 yılında projenin tamamına bakıldığında, enerji projelerinin yüzde 74’ü tamamlanmış, sulama projelerinin ancak yüzde 30’u tamamlanmıştır, bölgedeki tarım arazilerinin sadece yüzde 15’i sulanabilmiştir. Şimdi, Hükûmete bakıyoruz; GAP’taki arazileri sulayacağına Tarım Bakanı ve Hükûmet Sudan’a göz dikmiş, Sudan’dan arazi kiralıyorlar. Ben buradan, milletin kürsüsünden çağrıda bulunuyorum: Sudan’da işiniz yok. Sudan’da arazi kiralayacağınıza, gelin, Samsat Ovası’nı sulayın; gelin, Diyarbakır Ovası’nı sulayın; gelin, Şanlıurfa’yı, Kilis’i, Gaziantep’i sulayın. Burada binlerce dönüm, binlerce hektarlık arazi sizi bekliyor. Buradaki arazileri vatandaşımıza kazandıralım, tarıma kazandıralım, ürün çeşitliğini artıralım; ülkemize ekonomik anlamda büyük katkılar sağlasın.

Değerli milletvekilleri, GAP kapsamındaki illerden bir tanesi de Adıyaman’dır. Adıyaman, tabir yerindeyse, GAP’ın “A”sıdır. Yani, GAP kapsamındaki diğer iller ihmal edilmiş; Adıyaman, GAP kapsamında olmasına rağmen, tamamen yok sayılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – On yedi yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde GAP kapsamındaki sulama projeleri tamamlanamamıştır, pompaj sistemleri yapılamamıştır. Adıyaman’daki tarım arazilerinin yüzde 89’unda hâlen kuru tarım yapılmaktadır, arazilerin sadece yüzde 19’u sulanabilmektedir; barajlar, kanallar, hiçbirisine başlanamamıştır ve AK PARTİ iktidarı Adıyaman’ı unutmuştur.

Adıyaman yarımada değerli milletvekilleri; gideniniz vardır, göreniniz vardır; üç tarafı sularla çevrili. Bugün Adıyaman’da, suyun kenarında benim çiftçim kuru tarım yapmaktadır. Harran Ovası’ndaki çiftçi 2 ürün kaldırıyor, Adıyaman çiftçisi hâlâ klasik sistemde arpa ve buğday üretiyor; bu, gerçekten, 2019 yılında Adıyaman’a ve Türkiye’ye yakışmayan bir tablodur. Biz Adıyaman’da da, GAP kapsamındaki bütün illerde de artık bu projelerin hayata geçirilmesini bekliyoruz; halkın talebi de budur. Artık israf projelerine, rant projelerine kaynak aktaracağınıza gelin, halkı ve ülkeyi kalkındıracak GAP gibi projelere kaynak ayırın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Servet Bey, siz söz istemiştiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü vesilesiyle diyabet hastalarının kullandığı cihazlarla ilgili sorunların devam ettiğine ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kasım ayında Dünya Diyabet Günü’nü Dünya Diyabet Haftası olarak değerlendiriyoruz. Ben de diyabetli bir doktor olarak tüm diyabetlilerin gününü kutluyorum arkadaşlar. Geçen sene 14 Kasımda burada yine bir konuşma yapmıştım. 20 binin üzerinde olan tip 1 diyabetli 7 yaş altı çocuklarımız için zorunlu olan sürekli kontrol cihazı ve insülin pompası çok önemli çünkü 7 yaş altı tip 1 diyabetli çocuklarımızın şekerlerini çocuklar uyurken ya da okulda teneffüsteyken, onlar ağlarken ölçüyoruz. Sizin gece gözleri kapalı uyurken ağlayarak yemek yedirdiğiniz çocuğunuz oldu mu arkadaşlar? Olsa bu konuda bu kadar rahat olunmazdı. Bu cihazlarla ilgili sorunlar devam ediyor. Geçen sene burada on yıl önce bu cihazın 5 bin lira olduğunu, SGK’nin 3.500 lirasını karşıladığını söylemiştim. Aileler, bugün ise cihazın 15 bin lira olduğunu SGK’nin hâlâ 3.500 lirasını ödediğini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Tanal…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında başlatılan ihtiyati haciz kararı nedeniyle üniversitenin çalışamaz duruma getirildiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, İstanbul Şehir Üniversitesi, Halk Bankasından almış olduğu krediyi düzenli ödediği hâlde, herhangi bir taksitinde bir aksama olmadığı hâlde Halk Bankası haksız, hukuksuz ve keyfî bir şekilde İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında ihtiyati haciz kararı başlatarak üniversiteyi âdeta çalışamaz hâle sokmuştur. Bu verilen ihtiyati haciz kararı İcra İflas Kanunu’nun 257’nci maddesindeki hiçbir koşula dayanmadığı hâlde, mahkemelerin siyasi nedenlerle vermiş olduğu bu ihtiyati haciz kararının derhâl İcra İflas Kanunu’nun 266’ncı maddesi uyarınca kaldırılması gerekir. Aksi takdirde, bu uygulama Anayasa’mızın 42’nci maddesi hükümleri uyarınca “Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.” hükmü karşısında haciz konularak üniversitenin çalışması, eğitimi engellenmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sazak…

45.- Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak’ın, 20 Kasım 1979 tarihinde terör odakları tarafından şahadete uğurlanan Osman Günaydın’ı ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sayın Başkan, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde okurken 20 Kasım 1979 tarihinde terör odakları tarafından şahadete uğurladığımız Osman Günaydın arkadaşımızı, ülkücü şehitlerimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle anarken bugün de benzer taşeron terör örgütlerinin ülkemizdeki faaliyetlerini, kalkışmalarını, kışkırtmalarını destekleyen, çıkar beklentisinde bulunan meslek grupları, STK, parti ve buna benzer grupların kendilerine gelmelerini, akıllarını başlarına almalarını temenni eder, terörle mücadele eden güvenlik güçleri ve ordumuzun her daim muzaffer olmasını dilerim.

Teşekkürler Başkanım.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         MehmetMetanet Çulhaoğlu          Ümit Bey

                    İzmir                                     Adana                        İstanbul

                Enez Kaplan                        Hayrettin Nuhoğlu

                  Tekirdağ                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 376’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, mükellef veya vergi sorumlusunun kesilen cezaları kanunun öngördüğü süreler ve koşullar içerisinde ödemesi hâlinde cezada yapılacak indirime ilişkin düzenleme yapılması getirilmektedir. Nedeni de uzlaşılan vergi ve cezaları süresinde ödemeyi cazip hâle getirip yapmadığınız tahsilatı artırmaya çalışıyorsunuz. Vergi ziyaı cezalarında ilk defa işlenip işlenmediğine bakılmaksızın indirim oranı yüzde 50 olarak belirlenmektedir.

Ayrıca aynı düzenlemeye göre, uzlaşmanın vaki olması hâlinde ödenecek vergi ziyaı cezası için maddede yer alan şartlar dâhilinde yüzde 25 oranında indirimden yararlanılmasına imkân sağlanmaktadır. Bunun yanında, içinde bulunduğumuz ekonomik krizin git gide artması da uygulamada tarh yani çıkartma, eksiltme yöntemiyle vergi ve kesilen cezalarda uzlaşma sağlansa bile mükelleflerin uzlaşılan vergi ve cezaları ödeyemediği gerçeğinin de bilinmesini isterim.

AK PARTİ iktidarı olarak bugüne kadar betona gömdüğünüz hazinenin paralarını bitirince bu yollarla sıcak para bulma girişimlerine devam edeceğiniz anlaşılmaktadır. Fakir fukara edebiyatı yaparak bitirdiğiniz hazinemize şimdi kaynak yaratma derdine düştünüz bunu da ağır vergi cezaları kullanarak yapmayı akıl ettiniz. Pes doğrusu!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız, esnafımız, çiftçimiz, memurumuz, emeklimiz çeşitli vergi yükü altında ezilmektedir.

Üretici ve çiftçilerimiz için çok önemli bir konuya da değinmek isterim. 25/10/1985 tarihinde kabul edilen 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu otuz beş yıldır önemli bir değişikliğe uğramamıştır. Avrupa ülkelerinde KDV uygulamasında ay sonunda bir firmanın alacağı KDV varsa iade edilir yani nakden alacaklıya ödenir; şayet KDV'den borçlu ise vergi mükellefleri bunu öder. Bir başka deyişle, devreden KDV olmaz.

Yine AB ülkelerinde başka ülke vatandaşları o ülkede kaldıkları süre içerindeki harcamaları için ödedikleri KDV'yi o ülkeden ayrılırken iade alır. Bizde ise zirai faaliyetle meşgul olan ama defter tutmayan bir çiftçi her yıl ödediği KDV'yi geri alamaz.

Seçim bölgem Çukurova çiftçileri çoğunlukla defter tutmadıkları için her yıl ödedikleri 15-20 milyon liralık KDV’yi iade alamadıklarından mali yönden çok gerilere düşmüş ve perişan bir vaziyettedir. Çukurova çiftçilerimiz bu sebepten dolayı traktörünü sattı, sıra tarlasını, bahçesini satmaya geldi. Çiftçimiz üretimden uzaklaştırılmamalıdır. Buna mutlaka çözüm bulmak zorundasınız.

Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunu'na baktığımızda kurumlar vergisi yüzde 22 olmakla birlikte kâr dağıtımında da yüzde 15 stopaj yapıldığını düşünürsek yüzde 34'Ieri geçtiği aşikârdır. Gelir vergisi malumlarınız üzere yüzde 15 ila yüzde 35 arasındadır. Yeni yasa teklifiyle yüzde 45'Iere çıkacaktır. Gariban asgari ücretliler bile vergiden muaf olmaları gerekirken yüzde 15 ile yüzde 27'lere varan vergi ödemektedirler. Bu, asgari ücretliler için çok adaletsiz bir uygulamadır. Bitmedi; bu asgari ücretliler her türlü tüketim ve harcamalarına ayrıca yüzde 8 ile yüzde 18 arasında KDV ödemektedirler. Evet, bu kanunların acilen değiştirilmesi ve daha anlaşılır, basit ve uygulamaların kolaylaştırılması yönünde tedbir alınması gerekmektedir.

Motorlu taşıtlar ve özel tüketim vergileri de tamamen haksızlıklarla doludur. Mesela, bir yat ve kotra alımında, 2017 yılında çıkarılan bir yasayla vergi, ÖTV sıfırlanmıştır. Yine, uçak alımlarında yüzde 0,5, mücevher alımlarında yüzde sıfır ama bir insan bir kapalı panelvan alıp bunu karavan hâline getireyim dediğinde yüzde 9 olan ÖTV birden yüzde 165’e çıkıyor yani yüzde 156 daha fazla ÖTV ödemesi gerekiyor vatandaşların.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Bunların bir an önce düzeltilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, kadınlarla ilgili, 3 çocuğa kadar borçlanmak suretiyle emeklilik hakkı kazanmasındaki uygulamaya gelince; bir kadın sigortalı BAĞKUR, SSK, Emekli Sandığındaki sosyal güvenlik başlangıcını takiben doğumlar için her çocuk başına iki yıl borçlanabilmektedir. Burası tamam ama sigorta başlangıcından önceki doğumlarda borçlanma hakkı elde edememektedir. Bu da Anayasa’mızdaki eşitlik ilkesini zedeleyen adaletsiz bir uygulamadır.

Düşün artık kadirşinas milletimizin yakasından. Milletimizin parasıyla siz rahat rahat yaşarken, milletimiz ne yapacağını bilemez bir vaziyette geçim derdine düşmüş durumda. Taşeronlar içinde bile ikilik yaratarak kimine kadro verdiniz, kimini ortada bırakarak kaderlerine terk ettiniz. EYT'lilere seçim beyannamesinde söz verdiniz. Cumhurbaşkanı açıklamasında EYT konusunun kapandığını söyledi yani EYT de saraya hapsoldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – EYT'lilere verdiğiniz sözü de unuttunuz, rafa kaldırdınız. 3600 ek gösterge bekleyenler sizlerden gelecek olumlu haberleri bekliyorlar.

Getirin bunları, bizde katkı koyalım olumlu muhalefet adına diyor, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı “Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 27’nci maddesiyle 213 sayılı Kanun’un yeniden düzenlenen mülga 379’uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “60” ibaresinin “50”, “75” ibaresinin “65” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 Mehmet Bekaroğlu                                 Lale Karabıyık                 Cavit Arı

                  İstanbul                                   Bursa                         Antalya

              Alpay Antmen                       Burhanettin Bulut İlhami Özcan Aygun

                   Mersin                                    Adana                        Tekirdağ

              Bülent Kuşoğlu                        Turan Aydoğan

                   Ankara                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen yok.

Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin birinci fıkrasında yer alan oranlar değiştirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 27’nci maddesinde yer alan "yeniden düzenlemiştir” ibaresinin "değiştirilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu          Mehmet Metanet Çulhaoğlu     Ümit Beyaz

                    İzmir                                      Adana                       İstanbul

                Enez Kaplan                              Ayhan Erel

                  Tekirdağ                                   Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Aksaray Milletvekili Ayhan Erel.

Sayın Erel, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hayvancılık can çekişmektedir; evet, yanlış duymadınız, hayvancılık günümüzde can çekişmektedir. Bunu ben demiyorum, bunu seçim bölgem olan Aksaray’da sığır yetiştiricileri, hayvancılıkla geçimini temin eden vatandaşlarımız demektedirler. Onlar hayvancılığın can çekişmesindeki en önemli faktörlerin başında artan yem fiyatları ve buna bağlı olarak ithal yem fiyatlarının döviz kuruna bağlı olması sebebiyle arttığını ifade etmektedirler.

Yine, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız diyorlar ki: “Biz 2008 yılında sütün litresini 1 liraya satıyorduk, yemin torbasını 19 liraya alıyorduk; günümüzdeyse sütün litresini yaklaşık 2 liraya satmaktayız, yemin torbasını ise 90 lira civarında almaktayız yani 2008 yılında 19 litre süt satıp 1 torba yem alırken günümüzde 45 litre süt satıp ancak 1 torba yem alabilmekteyiz.” Yine onların beyanlarına göre, bir hayvanın sadece yem maliyeti yaklaşık 20 litre süte karşılık gelmektedir ve hayvanlar da ortalama 20 litre süt vermektedir. Yani hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız sütten elde ettikleri parayla ancak hayvanların yemini temin edebilmektedirler ve bundan dolayı da üretici kendi kârından vazgeçmiş durumdadır.

Üretici, giderlerinin yüksek olması sebebiyle para kazanamıyor, damızlık hayvanlar kesiliyor; süt desteği düşmüş, süt üreticileri daha önce devletten 25 kuruş süt desteği alıyorken günümüzde bu rakam 10 kuruş civarına düşmüştür. Daha önce 25 kuruş olan çiğ süt primi Mayıs 2019’dan geçerli olmak üzere 10 kuruşa düşürülmüştür, bu da çiftçimizin geleceğe ümitle bakmasının önüne geçmiştir. 2018 yılı desteklemeleriyle neredeyse aynı olan 2019 yılı desteklemeleri enflasyon kaynaklı değer kaybını bile karşılamazken süt desteklemelerinin mayıs ve haziran aylarında 25 kuruş yerine 10 kuruşa düşürülmesi kabul edilebilir değildir.

Süt prim desteklemelerinin yüzde 60 azaltılması ile aynı dönemde Rusya Tarım Ürünleri Denetim Ajansı’nın Türk pazarına süt ürünleri sevkiyatı için veterinerlik sertifikası konusunda Türkiye'yle mutabakat sağlandığını açıklamış olması süt üreticilerini büyük kaygıya ve endişeye düşürmüştür. Onlar “Rusya’dan buğday, et alırken bundan sonra acaba süt ürünleri mi alacağız?” düşüncesiyle kara kara düşünmeye başlamışlardır.

Üreticilerimiz süt prim desteklerinin düşürülmüş olmasını ve süt ürünlerinin ithal edilmesi konusunda yapılan çalışmaları endişeyle takip etmektedirler. Bu yanlışlardan dönülmesini ve üretime köstek olmak yerine, Tarım Bakanlığının süt üreticilerine destek olmasını beklemektedirler.

Hayvancılık sektörü yedi gün yirmi dört saat bir fabrika edasıyla çalışırken bu desteklerin azalması ve maliyetin fazla oluşu üreticinin belini bükmektedir.

Hayvancılık sektörü istihdam için güzel bir sektör ama sektörden soğutulan işveren ve işin olumsuz koşullarından ötürü işi beğenmeyen işçiler olduğu sürece bu sektör can çekişmeye devam edecektir.

Devlet tarafından desteklerin artırılması ve yem fiyatlarının düşürülmesi ya da fiyatların en azından sabit kalması üreticileri kısmen de olsa rahatlatacaktır.

Şehre göçenlerin çoğalması da sektöre zarar vermektedir çünkü şehre göç eden bir daha köye dönmek istemiyor. “Gerekirse asgari ücretle çalışır, gene dönmem” bakış açısı hâkim insanlarımızda.

Sanayi sektörüne, inşaat sektörüne verilen desteğin tarım ve hayvancılık sektörüne de verilmesini beklemektedirler. Sanayi sektöründen önce tarım ve hayvancılık gelir. Elbette sanayi sektörü önemli fakat tarım ve hayvancılık olmadan, ham madde olmadan sanayi sektörünün de ilerlemesi düşünülemez diyor; bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erel.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

“MADDE 28- 213 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki parantez içi hükümde bulunan "kesilen ceza hariç” ibaresi "kesilen ceza ve 370 inci maddenin (b) fıkrası kapsamında kendilerine ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükelleflere mezkur maddeye göre kesilen ceza hariç” şeklinde değiştirilmiştir.

            Mehmet Bekaroğlu                          Cavit Arı              Lale Karabıyık

                  İstanbul                                  Antalya                           Bursa

          İlhami Özcan Aygun                      Alpay Antmen          Turan Aydoğan

                  Tekirdağ                                  Mersin                        İstanbul

              Bülent Kuşoğlu                      Burhanettin Bulut

                   Ankara                                   Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMSİYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşma isteği yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu                   Ümit Beyaz               Enez Kaplan

                    İzmir                                   İstanbul                      Tekirdağ

           İmam Hüseyin Filiz              Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                 Gaziantep                                  Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplan, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine İYİ PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız intihar olaylarıyla ülkemiz ekonomik anlamda âdeta korku tünelinden geçiyor. Ülkemizde yaklaşık 1 milyon 900 bin esnaf ve sanatkâr bulunmakta. Ülkemizin vergi gelirlerinin önemli bir kısmını esnaf ve sanatkârlar karşılamaktadır. Geçen yılın bu ayına göre işleri yüzde 50 oranında düşmüş durumda. İş yerlerine kilit vuranların oranı ise hiç de küçümsenecek gibi değil. Ayakta kalmaya çalışanlar ise âdeta borç batağında. İçler acısı durumda olan ve işletmelerini ayakta tutmak isteyen esnafın, Hükûmetten beklentileri var ve bu beklentilerinin başında da vergi yükünün azaltılması geliyor.

İş yapamayan esnaf bir de ağır vergi yükü altında âdeta eziliyor. Esnaf ve sanatkârlarımızın vergi ve sosyal güvenlik primi yükleri bakımından hafifletici önlemler zaman kaybetmeden alınmalıdır. Yok olmama mücadelesi veren esnafımızın, birçok vergi ve giderlerini ödemeye çalışırken, en azından, haksız yere alınan kalemlerden kurtarılarak, üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır. Ülke ekonomisinin can damarı olan esnaf ve sanatkârlarımızın bu beklentileri boşa çıkartılmamalı, biriken vergi borçları ve faizleri ve prim borçları yeniden yapılandırılarak esnafımız rahatlatılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, ekonominin kötü gittiğini söylemek artık suç mu oluyor? Geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı, yaptığı bir açıklamada, ekonomi aleyhinde konuşanlar hakkında hukuki sürecin başlayacağını söylediler. Peki, ekonominin kötü olduğunu nasıl anlatabiliriz sizlere? Çocuğuna pantolon alamayan bir babanın intihar etme olayını, geçim sıkıntısıyla toplu intihar eden aileleri, yine geçim sıkıntısından kaynaklı boşanmaları, kepenk kapatan esnafın hâlini, işsiz kalan insanları nasıl anlatacağız? Böyle mi? “Ekonomi çok mükemmel, bugün yine 5 kişi intihar etti.” mi diyeceğiz? “Ya, ülke güllük gülistanlık, bugün de 3 bin kişi işsiz kaldı.” mı diyeceğiz? Bir de, “Her şey yolunda, siz söylenenlere bakmayın, bugün de 2 bin esnaf kepenk kapattı.” mı diyeceğiz? Felsefesi insanı yaşat ki devlet yaşasın olmayanların, felsefesi holdingleri yaşat ki iktidar yaşasın olur.

Sayın milletvekilleri, 2018 Nisan ayında Bank Asyada on altı sene görev yapmış bir kişiyi Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı olarak atadınız. Şimdi, buradan sormak istiyorum. 15 Temmuz sonrası, adı geçen bu bankaya el konulduktan sonra, hesapları bulunan vatandaşların paralarını ve çek ödemesi yapmak için yatan paraları hâlâ neden ödemediniz? Ama bu bankanın kredi kartları alacaklarından dolayı vatandaşlarımıza haciz götürmeyi biliyorsunuz. Alacaklarınızda şahin, borcunuzda âdeta karga gibisiniz. Nedense konu vatandaş olunca hep sağır, hep dilsiz, hep kör gibi davranıyorsunuz ama holdingler söz konusu olunca şak diye kanun çıkarıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, vergi vermeye gelince Türkiye genelinde 8’inci olan Tekirdağ ilimiz, söz konusu yatırımlar olunca maalesef 40’lı sıralarda. Buradan da anlaşılacağı üzere Hükûmetimiz, Tekirdağ’ı âdeta cezalandırıyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde bulunan “mezkur” ibaresinin “anılan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                            Murat Çepni                   Sıdık Taş

                    Adana                                     İzmir                              Siirt

              Salihe Aydeniz                        Mahmut Toğrul        Hüseyin Kaçmaz

                 Diyarbakır                               Gaziantep                        Şırnak

              Necdet İpekyüz                          Semra Güzel

                   Batman                                Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel.

Buyurun Sayın Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 28’inci maddesi olan, Vergi Usul Kanunu kapsamında sahte veya yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlenmiş olabileceğine dair hakkında ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükelleflerin süresinde beyanname vermeleri durumunda kesilen yüzde 20 oranındaki vergi ziyaı cezasının uzlaşma kapsamı dışında tutulmasına dair söz almış bulunmaktayım.

Hükûmet sıkıştığı zaman, vergiye kimi, neyi dâhil ederim diye düşünmeye başlıyor ve hangi vatandaştan ne kadar alabilirim diye kanun teklifleri çıkartıyor. Asıl soru, sahteciliğin önüne nasıl geçilebilir, vergiler halkın omuzlarında bir yük olmaktan nasıl kurtarılabilir sorusudur.

Değerli milletvekilleri, burada bizler vergi zamlarını konuşurken yurttaş aç mıdır, açıkta mıdır diye sormayan, alacağı silahın, S-400’ün, kalacağı sarayın, lüksün hesabını yapan, halka “Bir mermi kaç para biliyor musunuz?” diye sorarken vicdanı sızlamayan bir iktidar var. Siz ne derseniz deyin, bugün insanlar eğer açlıktan intihar ediyorsa bunun adı cinayettir, sorumluğu da Meclisimize aittir. Burada cinayetlere neden olan bir Türkiye ekonomisi ve politikası var. Sizlere bu cinayetlerden bir kaçını dile getireceğim. 25 yaşındaki Barış Ayas, Konya Selçuk Üniversitesinde okurken parasızlıktan dolayı intihar etti. Diyarbakır Çınar’da sözleşmeli öğretmen olarak çalışan Esat Tarhan borçlarını ödeyemediği için geçen hafta intihar etti. Mehmet Fatih Traş, hepsi hakkında beraat kararı verdiğiniz barış akademisyenlerinden, bir KHK’yle işinden atıldı, 34 yaşında intihar etti. Bülent Uçar, Malatya SES Eş Başkanıydı, KHK’yle ihraç edildi, İŞKUR’a iş için başvurdu, başvurusu reddedildi ve İŞKUR’un kapısında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti, öldükten sonra da ihracı haksız olduğu için işe iade kararı verildi. Bu yaşananlar gibi 46 KHK’li intihar etti, birçok KHK’li kalp krizi, kanser gibi ağır hastalıklardan hayattan koptu. 39 yaşındaki Sıtkı Aydın, Meclisin önünde “Geçinemiyorum.” diyerek kendini yaktı. Fatih’te 4 kardeş, Bakırköy’de 3 kişilik bir aile geçinemediği için siyanürle intihar etti. Antalya’da 2 yetişkin, çocuklarıyla beraber bu hayattan koptu, gitti.

TÜİK’e göre, 2018’de Türkiye’de 3.161 intihar olayı gerçekleşti ve bunların yarısından fazlasının gerekçesi ekonomik sıkıntılar. Yine, TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde 15 yaş ve üstü işsiz sayısı 2009 yılı Ağustos döneminde geçen yıla oranla 980 bin kişi artmış, toplam işsiz sayısı 4 milyon 650 bin kişi olmuş, 15-64 yaş arası işsizlik oranı yüzde 2,4 artmış ve yüzde 14’e dayanmıştır. İstihdam ise geçen yıla göre 789 bin kişi yani yüzde 2 azalarak yüzde 46,3 oranına inmiştir. Yani çok basit bir denklem; istihdam azalıyor, işsizlik artıyor, intihar vakaları çoğalmaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, Antalya’da Selim Şimşek bir bilgisayar teknisyeniydi, işsiz ve dokuz ay kirasını ödeyememişti ve ardında bıraktığı mektupta “Belediyede işe girebilmek için çok para verdim ama işe almadılar.” diyor. Rüşvet, para kaçırma, yolsuzluk almış başını gidiyor. Ancak, bu kişileri intihara sürükleyen nedenler sorgulanacağına ne deniyor biliyor musunuz? “Yok, siyanür nereden bulundu?” “Siyanür etraftakilere ne kadar zarar verir?” “Siyanür kaç dakikada öldürür?” Tabii ki de siyanüre ulaşmak bu kadar kolay olmamalı ama ilk sormamız gereken aslında, “Bu kişiler neden intihar ediyor?” olmalı. Medyaya baktığımızda, sizin ekonomi politikalarınızı eleştirmeyi bırakın, gündemi değiştirmek için kırk takla atıyorlar, tüm suçlu siyanür oluyor. Gazete demeye bin şahit gereken Akit, Fatih’te intihar eden kardeşler için “Evlerinde Dawkins’in kitabı çıktı, bu kitap ateisttir, insanları intihara sürüklüyor.” diye haber yapıyor. Bir yandan da Hazine ve Maliye Bakanı çıkmış diyor ki: “Ekonomimiz aleyhine algı oluşturmaya çalışanlar hakkında hukuki süreç başlatılmıştır.” “Kriz” demeyin, suç; “savaş” demeyin, suç; “şunu” demeyin suç, “Kral çıplak.” demeyin, suç. Oldu olacak söylenecekler listesi çıkartın, herkes ne diyeceğini bilsin.

Değerli milletvekilleri, savaş ölümlere neden olduğu gibi, halkı, kadınları, gençleri, doğayı esas almayan, insani kriterleri esas almayan bir ekonomi de öldürür. Bugün yaşadığımız da budur. Tablo böyleyken bu Mecliste vergi zamlarını gündemleştirmek utançtır. Halkın yoksullukla pençeleştiği, yiyecek ekmek bulamadığı, doğal gaz kombisine uzaktan baktığı ve çözümü intiharda aradığı bir dönemde Meclisimizin acilen ekonomi politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

SEMRA GÜZEL (Devamla) – Herkesin insanca yaşam standartlarına uygun şekilde yaşaması için gereken zenginlikler bu ülkede mevcut. Tarımın yeniden canlandırılması, vergi yükünün düşürülmesi, asgari ücretin insani yaşam koşullarına getirilmesi gerekmektedir. Bu, Meclisimizin asli görevlerinden biridir. Aksi takdirde, yoksulluk yüzünden kaybettiğimiz her insanımızın vebali bu Meclise aittir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İlhami Bey, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

46.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünya üzerindeki her çocuğun eşit sağlık, yaşam, barınma ve eğitim hakkına sahip olması dileğiyle Dünya Çocuk Hakları Günü kutlu olsun. Geleceğin nesilleri çocukların hakkını savunmak bizim en büyük görevimizdir. Unutmayalım ki dil, din, ırk ve tüm ayrıcalıklar dünya üzerindeki her çocuğun hakkıdır. Ülkemiz kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğu yarının büyüğüdür. Çocuklarımızı yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.” Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalı.” demiştir. Ve “Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.” diyerek ülkemizi gençlere teslim etmiştir.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Ali Mahir Bey…

47.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, devlet yurtlarında kalan öğrencilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Son bir haftadır, yoğun bir şekilde, üniversite öğrencilerimiz ve ailelerinden şikâyet alıyoruz. Bu öğrencilerimiz devlet yurtlarında kalıyor; aylık ücretlerini bir gün geç ödedikleri için kayıtlarını siliyorlar, bu büyük bir sıkıntı. Bugün bir kriz var; iş yeri ve ev sahipleri bile kiracılarını üç dört ay idare ediyor. Aynı anlayışı devletin göstermemesi çok büyük bir yanlış. Bu çocuklar sokakta kalamaz. Bence ücret ödemediği için hiçbir öğrencinin kaydı silinmemeli.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – 29’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin çerçeve hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

“213 sayılı Kanunda bulunan ek 9’uncu madde aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”

            Mehmet Bekaroğlu                          Cavit Arı             Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                  Antalya                         Ankara

            Burhanettin Bulut                       Lale Karabıyık           Alpay Antmen

                    Adana                                    Bursa                          Mersin

          İlhami Özcan Aygun                     Turan Aydoğan

                  Tekirdağ                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle, madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu      Ümit Beyaz

                    İzmir                                     Adana                        İstanbul

                Enez Kaplan                       İmam Hüseyin Filiz

                  Tekirdağ                                Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz.

Buyurun Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, genel prensip itibarıyla vergiler geçim durumuna göre az kazanandan az, çok kazanandan çok alınmalıdır, az kazananın üzerindeki zaten var olan yükü artırmamalıdır. İYİ PARTİ olarak Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi milletvekillerimizin gelir vergisi oranlarıyla ilgili önerileri maalesef kabul edilmemiştir. Kabul edilen şekliyle uygulamaya devam edilmesiyle, zaten zamlardan, fiyat artışlarından, hayat pahalılığından bunalıma giren vatandaşlarımız perişanlık yaşamaya devam edeceklerdir. Aslına bakarsanız, vatandaş üç yüz altmış beş gün boyunca sabah akşam vergi ödüyor; yeme, içme, barınma, giyinme, haberleşme ve hayatı için zorunlu olan diğer tüm tüketim mal ve hizmetlerini satın alırken çeşitli dolaylı vergiler ödüyor. Sabah uyanıp musluğu açan vatandaş, kullandığı suyun bedelinden hariç, atık su bedeli, şube yolu bakım bedeli, KDV, çevre, temizlik gibi ilave vergilerle güne başlıyor; elektrik faturasında ise tüketim bedeliyle birlikte yüzde 18 KDV, yüzde 5 elektrik tüketim vergisi, yüzde 2 TRT payı, yüzde 1 Enerji Fonu işlemeye başlıyor, dağıtım bedeline eklenince fatura değeri 2’ye katlanıyor. Arabasına binen vatandaş kontağı çevirdiği anda benzin yerine vergi yakmaya başlıyor; KDV, ÖTV ve diğer vergi ve paylarda pompada litresi 7 TL’yi bulan benzine ödenen paranın üçte 2’si vergilere ödenmiş oluyor. Bu vergi ödemeleri vatandaşın bir günü değil yaşamı boyunca devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, ücretlilerimiz emeğinin hakkını alırken de gelir vergisi ödüyor, damga vergisi ödüyor, ayrıca ilave kesintiler var. Seçim bölgem Gaziantep Devlet Hastanesinde hasta bakıcı olarak işletme yüksek lisanslı bir çalışan işçinin ücret tablosundan örnek vereyim: Brüt ücreti gelirler toplamı 3 milyon 689 bin 042 TL, kesintiler miktarı 1 milyon 472 bin 040 TL, eline geçen para 2.217 TL. İnsanlarımız bırakın özel harcamalarından kesmeyi artık gıdasından, beslenmesinden, hatta sağlık harcamalarından dahi kısmak zorunda kalıyor. Bu sıkıntıların önemli sebeplerinden birisi de ülkemizdeki vergi dağılımının adil olmadığıdır.

Değerli milletvekilleri, 2018 yılında toplanan 621.003 milyar TL’lik vergi içinde toplam dolaylı vergilerin oranı yüzde 63’tür. “Adaletsiz vergi” olarak ifade edilen dolaylı vergilerden KDV ve ÖTV toplamı 312.003 TL yani toplam verginin yüzde 51’ini oluşturmaktadır. OECD ortalamasının dolaylı vergilerde yüzde 33 olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, vatandaşımız geçim sıkıntısı içinde, vergileri ödeyemez durumda, birçoğu kredi mağduru, iş yapamadan kepenklerini kapatan işletmeler var. İşsizlik rekorlarının kırıldığı, yuvaların yıkıldığı, milletin borç batağında ve 3 milyon 300 bin kişinin hacizli olduğu bir ülkede analar babalar yavrularıyla birlikte intihar ediyorsa şöyle bir durup “Nereye gidiyoruz?” demek gerekmez mi? Bir insana ölmek yaşamaktan daha cazip nasıl gelir değerli milletvekilleri? İnsanlarımızı biraz rahatlatın, üzerlerinden yükü alın.

Peygamber’imize ait olduğu söylenen şu söz oldukça çarpıcıdır: “Vergiyi zenginlerden al, fakirlere ver.” Bu sözü Yemen’e görevli olarak gönderdiği Muâz bin Cebel’e söylediği ifade ediliyor. Vergi konusunda ilmin kapısı halife Hazreti Ali’den bir örnek vererek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Mısır Valisi Malik bin Eşter’e ilkelerini belirleyen bir ahidname yazmış ve bu ahidnamede vergiyle ilgili şunları söylemiştir: “Vergi yönünden halkı zorlama ve yeni vergi ihdas etme. Onlara öyle davran ki senin hakkında iyi şeyler düşünsünler.” ve devam ediyor Hazreti Ali “Ey Malik, şunu unutma ki vergi toplamaktan ziyade, ülkenin kalkınması için çaba göstermelisin zira vergi halka hizmetle elde edilebilir, hizmet vermeden vergi toplama yoluna gitmemelisin.” Otoriteleşmeye, her şeyi ben bilirim zihniyetine karşı çıkıyor Hazreti Ali; halkın zulme uğramaması için valisini defaatle uyarıyor.

Bunlardan ders alacağımızı ümit ederek, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinde bulunan “ve” ibaresinin “ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Ömer Faruk Gergerlioğlu                   Kemal Peköz                  Sıdık Taş

                   Kocaeli                                   Adana                             Siirt

                Murat Çepni                          Salihe Aydeniz         Necdet İpekyüz

                    İzmir                                  Diyarbakır                      Batman

             Hüseyin Kaçmaz

                   Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Önergeye katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Buyurun Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ülkede bitmeyen bir OHAL oluşturdu, en ufak ifade özgürlüğü maalesef mahpuslukla bitiyor; bunun defalarca örneğini veriyoruz. Dün, son bir örneği yaşandı hem de bir üniversitede; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde, bir üniversitede düzenlenen bir sempozyuma öğrenciler alınmadı.

Bakın, üniversitede sempozyum düzenleniyor ve öğrenciler sempozyuma alınmıyor. Burada akademisyen vekil arkadaşlarımız var, kafalarında bir soru işareti oluştu; evet. Neden alınmıyor? Çünkü Rektör, yani iktidarın bir dediğini iki etmeyen Erkan İbiş sorgulanacağından korkuyor, öğrencilerin sempozyuma girişini engelliyor. Girmek isteyen öğrenciler, bir üniversite içinde bir sempozyumu dinlemek isteyen -ki konu, Türkiye’deki modernleşme tarihi ve Mekteb-i Mülkiye, konu bu ama- öğrenciler giremiyor; Rektör eleştirilmekten korkuyor. İfade özgürlüğü üniversitelerde bile bu hâlde.

Taksim’de anıt önünde Rabia Naz’ın ölümünü aydınlatmak isteyen liseli gençler ağır bir şekilde darbediliyor, gayriinsani bir şekilde polis onları darbederek götürüyor.

Bakın, size yüz binlerce soykırıma uğrayan KHK’linin birisinin başına gelen bir hadiseden örnek vererek nasıl bir bitmeyen OHAL oluşturduğunuzu ispat edeceğim. Sanırım sizlerin bile vicdanı sızlayacak. Trabzon Ortahisar Kaymakamlığının bir yazısı. Kişi KHK’li, kayınvalidesi ağır engelli, Trabzon Ortahisar Kaymakamlığı “Sana ağır engelli bakım parası veremeyiz.” diyor. Gidiyor “Niye veremezsiniz, yazıyla bana verin.” diyor. Bu yazıyı veriyorlar. Yazıda ne diyor? “Kişi KHK’yle görevinden çıkarıldığı için kayınvalidesine bakım aylığı verilmeyecektir.” deniliyor. Hiç de utanmadan bunu bir resmî yazıya yazmışlar. Bu nedir? Bir soykırım belgesidir, Nazi belgesidir, başka bir şey değildir. Hiç aklınız alıyor mu, böyle saçma sapan bir şeyi aklınız alıyor mu? Buyurun örneği burada, görebilirsiniz.

Bitmedi, bakın, iktidarınız ne kadar ağır insan hakları ihlali yapıyor. Bir İŞKUR belgesi, bakın, şurada, yine Trabzon’da, İŞKUR belgesi. İŞKUR’a başvurmuş, kurs ve programlardan faydalanmak istiyor, işsiz kişi, aç susuz. Ne diyor İŞKUR? “Hayır. 36 OHAL KHK koduyla işten çıkarılan kişilerin… Kurs ve programlardan yararlandırılmanız uygun değildir.” diyor. Bunlar insani mi arkadaşlar? Soruyum size, bakın, belgeler burada.

Bitmedi, bakın, başka bir belge daha, SGK’nin bu yaptığı işlemlere bir yasal zırh oluşturmak için bir yasa teklifi getirildi Meclise. Ne diyor? “Sosyal güvenlik haklarına ilişkin başvurular hakkında işlem yapmayan kamu görevlilerinin bu karar ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” Tabii, bu kadar ağır insan hakları ihlalleri oluşturduktan sonra, bu SGK yetkilerini korumaya da çalışacak iktidarınız; işte burada, yasa teklifi burada ve ağır insan hakları ihlalleri de burada arkadaşlar.

Bitmedi, bakın, bir başka KHK’li öğrenci arkadaşımız, Türk Tabipleri Birliği aktivisti Onur Erden, dört yüz elli günlük sürenin bitiminde özel bir üniversitede ihtisas yapmak istiyor ama ÖSYM kendisine ne diyor biliyor musunuz? “Bu bir arındırma politikasıdır.” diyor, işte bir soykırım politikası demek istiyor. “...Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Doğu Avrupa ülkelerinde gerekse birleşme sürecinde Almanya’da yapılanlar... Ve olası tehditleri ortadan kaldırabilmek amacıyla arındırma politikaları uygulanmıştır, bizim de yaptığımız budur." diyor. ÖSYM’nin mahkemeye gönderdiği yazı bu. Resmen söylüyor, arındırma politikası yani Nazi politikası, başka bir şey değil.

Bakın, bütün bu olaylardan sonra Sayın Bülent Arınç ne dedi? “KHK faciadır." dedi. Evet, sonradan geri adım attı ama KHK gerçekten faciadır arkadaşlar, bunları reddetmeyin, KHK faciadır, kâbustur, soykırımdır ve insanlık suçudur, başka bir şey değildir. Apaçık binlerce örneğiyle size ispatlıyorum. Bakın, başka örnekleri de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bülent Uçar Malatya SES’te şube başkanıydı ve KHK’yle ihraç edildi, gencecik yaşta, 42 yaşında kahrından kalp kriziyle vefat etti. İki yıl sonra, geçtiğimiz haftalarda devlet, iktidarınız “Pardon, Bülent Uçar seni iade ettik." dedi, mezara tebligat gönderdi. Bitmedi, Mücahit Karataş, gencecik yaşta KHK’yle ihraç edilen Sağlık Bakanlığı personeliydi, Diyarbakır’daydı ve o da ihraçtan sonra gencecik yaşta beyin kanseri oldu; çok kahroldu, beyin kanseri oldu ve ardından yine iki hafta önce iade edildi, yine “Pardon." dediniz. Eşi ne diyor biliyor musunuz? “Allah kahretsin, benim ihraçtan sonra 5 kuruşum yoktu, tedavi param yoktu, sersefil oldum. Bana bunu diyenlere dava açacağım, hakkımı da helal etmiyorum." diyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, dindarlık basit bir şey değildir. Vicdansız dindarlık kadar dine zarar veren başka bir şey yoktur ve sizin iktidarınız kadar dine zarar veren başka bir iktidar da bu ülkeye gelmemiştir. (HDP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya, hadi oradan!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Kendine söyle, kendine söyle. Ben de size hakkımı helal etmiyorum.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Apaçık örneklerle ispatlıyorum.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Otur yerine!

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 30 ila 54’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik…

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu torba kanun teklifi yeni vergiler ihdas eden, devlete yeni gelir kaynakları getiren, miktar ve oranlarda değişiklikleri içeren, bazı kurum ve kuruluşların ihale iş ve işlemlerinde istisnalar getiren kanuni düzenlemelerden ibarettir.

Her zaman söylediğimiz gibi, torba kanun uygulaması hukuk sistemimizi baştan aşağı katleden bir uygulamadır. Tekrar hatırlatıyoruz, torba kanun uygulamasına mecbur kalmadıkça başvurulmamalıdır.

Diğer yandan, Anayasa’ya aykırılık iddiası hakkında Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek karar alınması gerekirdi. Bu yapılmadığı gibi, kanun teklifinin en az 3 tali komisyonda da görüşülmesini gerektiren maddeleri olmasına rağmen bu yola da gidilmemiştir. Dolayısıyla arkadaşlar, bu tür bir yasama yöntemi sürdürülebilir değildir.

Değerli milletvekilleri, bu teklifle çağdaş vergileme ilkeleri gözetilmemiştir. Zaten bu teklifin gündeme gelmesi gösteriyor ki adı konulmamış bir iktisadi krizin içerisindeyiz. Kriz öylesine köklü ve kalıcı ki ülkemizi orta gelir tuzağında frenletmiş, daha sonra geriye götürmüştür. Son üç çeyrekteki küçülme bunun en büyük kanıtıdır. Küçülme döneminde vergileme yaparken verginin herhangi bir toplumsal katmana aşırı yük bindirmemesine dikkat etmek gerekir yani genellik ilkesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Verginin adaleti de gözetmesi gerekir. Dolaylı vergiler hiçbir zaman adil değildir. Konaklama vergisi ve dijital hizmet vergisi dolaylı vergi vasfındadır. Dengeli bir vergilemenin gözetildiği de söylenemez. Basit ve anlaşılır vergiler olmadığı gerek matrahından gerek mükellefinden gerek uluslararası hukuk hükümlerinden de görülmektedir.

Arkadaşlar, teklif metninde vergi ve diğer düzenlemelerin içeriğine bir göz attığımız zaman dijital hizmet vergisinin oranının yüzde 7,5 olduğu gözükmekle birlikte, mükellefiyet ve matrah konusunda birtakım tereddütler var. Konaklama vergisi yüzde 2 olarak gelmiş, değerli konut vergisi ise 3 aşamalı olarak düzenlenmiştir; binde 3, binde 6 ve yüzde 1 düzeyinde oranlar konularak servet vergisi şeklinde bir vergi türü getirilmiştir.

Gelir vergisi düzenlemeleri içeriğine baktığımız zaman, yine burada 5 ayrı vergi dilimi şeklinde bir düzenleme var. Tek işverenden alınan ücretler 500 bin Türk lirasını geçiyorsa beyan zorunluluğu getiriliyor, hakemlere ödenen ücretlerde istisna kaldırılıyor, serbest meslek kazançlarının istisnası kaldırılıyor ve diğer meslek mensupları -mütercim, heykeltıraş, hattat gibi- için de istisna vardı, 500 bin TL’yi geçmesi durumunda bunlara da istisna kaldırılıyor.

Binek otomobillerin giderleştirilmesi meselesi var, 2 kademe şeklinde düzenlenmiş. Araç işletme masraflarının yüzde 70’i gider gösterilebiliyor. Kiralık araç uygulamaları ve araç kiralamasında da “5.500 TL’yi geçen kiralık araç masrafları gider gösterilemez.” şeklinde hükümler getiriliyor.

Evet, yeni vergiler ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanunu düzenlemeleri 1982 Anayasası’nın 73’üncü maddesine uygun olmak zorundadır. Bu madde mali gücüne göre vergi yükümlülüğünü amirdir, “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” demektedir. Bu hükme uyulmuş mu diye baktığımızda ne yazık ki uyulmamış.

Vergilemeye gelince; vergi koyarsınız veya oran ya da maktu değerleri yükseltirsiniz, sonra tarhiyat, ardından tahakkuk gelir. Tahakkuk edilen verginin tahsilatı yapıldıktan sonra aşama tamamlanır ama 2004 yılında tahakkukun tahsilatı karşılama oranı yüzde 94’ken 2018 yılında maalesef yüzde 81’e gerilemiş. O zaman yeni vergiler koymak, illa vergiyi çoğaltmak anlamına gelmiyor, tam tersine etki yapma olasılığı da muhtemeldir.

Değerli milletvekilleri, dijital hizmet vergisinin matrah, mükellefiyet, oran, hasılat, uyrukluk gibi açıklığa kavuşturulması gereken müphem hükümler içerdiği görülmektedir. Çok Taraflı Vergi Anlaşması ülkemiz tarafından imzalanmış olup Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylandıktan sonra da bizim tarafımızdan da bağlayıcı olacaktır. Dijital hizmet vergisinin bu anlaşmayla uyumlu hâle gelebileceği unutulmamalıdır.

Konaklama vergisine gelince; konaklama vergisi bir yerel yönetim vergisi olarak Türkiye’de yıllarca tartışılmıştır. Vergi bütünüyle bir belediye vergisidir. Geçmişte 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu içinde bir düzenleme şeklinde düşünülmüş ancak farklı saiklerle vazgeçilmiştir. Bu vergi türünün merkezî yönetim kapsamında mütalaa edilmesi hoş olmamıştır. Zaten artan maliyetler nedeniyle zor bir dönem geçiren turizm sektörüne merkezî nitelikli bir vergi daha getirilmesi yıkıcı olacaktır. Zamanlama hiç hoş değildir. Kriz atlatıldıktan sonra bir belediye vergisi olarak bu düzenlenebilirdi.

Değerli arkadaşlar, “belediye” demişken yerel demokrasiye hiç saygısı olmayan siyasal iktidarın şehirleri ne hâle getirdiği de ortadadır. İmar uygulamalarından bunları görüyoruz İstanbul Maslak gibi, Ankara Çukurambar gibi.

31 Mart seçimleriyle başa geçen yeni başkanların yetkilerini tırpanlama yönünde de hazırlık yapıldığını işitiyoruz. Boğaziçi yönetimi gibi bir uygulamaya gidiliyor. Yakın geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ayrı olarak Boğaziçi İmar Müdürlüğü zaten vardı, çok da sıkı denetim yapıyorlardı ancak işlerine gelmediği için müdürlük ortadan kaldırıldı. Şimdi öğreniyoruz ki merkezî yönetime ve Şehircilik Bakanlığına bağlı bir Boğaziçi yönetimi kurulacakmış. İnşallah bu haber doğru değildir.

Yine, Şehircilik Bakanlığına belediyelerin imar yetkilerini paralel olarak zaten verdiler. Her koşulda bu Bakanlık bütün belediyelerde imar planlama ve ruhsatlandırma yetkisini kullanmaktadır. Bu da bir yetki gasbıdır. Kendi belediye başkanlarını süresi dolmadan görevlerinden istifa ettiren iktidarın bu uygulaması yerel demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu meselenin arka planı olduğundan, ayrıca tartışılması gereken bir husus olarak bunu değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, kriz, yoksullaşma ve daralan ekonomi, devalüasyon, açlık ve işsizlik konusuna az önce işaret etmiştim. Türkiye'nin en önemli sorunu aslında budur yani açlık ve yoksulluk, ekonomik kriz ve daralmayla işsizliktir. Buna bir çözüm üretilmesi gerekir. Eğer siz ekonomiyi döviz ve borç bağımlısı yapıp tüketim ekonomisi hâline dönüştürürseniz, üretim ekonomisinin tüm dinamiklerini susturursunuz; olacağı da budur.

Açlık, yoksulluk, zam, işsizlik, nüfusun yüzde 14,7’sinin işsiz kabul edildiği ülkemizde, resmî işsiz sayısının 5 milyon kişiye ulaştığı görüldüğünde, yüzde 30’a yaklaşan üniversite mezunu işsizlik de ortadadır. İşsizlik ve açlık deyince açlık çekmeyenler için açlık acıkmaktır ama gerçek açlık, yiyecek bulamamaktan dolayı dikkat bozukluğu ve hastalık sebebidir. Açlığa maruz kalan insanlar ya mutlak olarak aç kalmakta veya dengesiz ve yetersiz beslenmeye maruz kalmaktadır. Açlık uç noktalara gelince vücut kendi dokularını tüketerek ölüm kaçınılmaz hâle gelir. Açlık hem iç hem de dış sömürünün bir sonucudur, küreselleşme politikaları insanlık için açlığı tetikleyen bir ideolojidir.

Arkadaşlar, demek ki insanlar açlık ve yoksulluğa maruz bırakılmamalı, yeni vergiler, zamlar, işsizlik gibi illetlere çözüm bulunmalıdır. Peki, iktidarın işsizlik, çaresizlik, yoksulluk ve açlıkla mücadele vizyonu var mıdır? Tabii ki yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu, Türk milletini düşürdükleri çukurun tamamıyla kanıtıdır, buradan çıkmalıyız. Devlet, sahibinin elinde bereket yağmuru gibi yağar, ülkemiz huzurlu ve mutlu insanlar ülkesi olabilir. Bu bahsi kapatırken dünyada eşitsizliğin çok ezici olduğunu hep birlikte müşahede ediyoruz ve dünyada da Türkiye’de de maalesef durum hiç de iç açıcı değil.

Aslında sürem olsaydı özellikle Sayın Cumhurbaşkanının 13 Kasım 2019 ABD ziyaretine de değinmek istiyordum ama orayı atlıyorum. Burada temennimiz, bu görüşmelerde inşallah Türkiye’nin aleyhine birtakım tavizler verilmemiş olsun, onu temenni ediyoruz.

İYİ PARTİ olarak, son olarak bunu söylüyorum, parlamenter sisteme dönüşün herkesin hayrına olacağını düşünüyoruz ve böylece yönetmenin daha kolay olacağını hatırlatıyor ve ikaz ediyoruz.

Yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Esin Kara...

Buyurun Esin Hanım. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, büyük Türk milletinin değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin bazı maddeleri vergi kanunlarında değişiklik yaparak tüm gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine uygulanmak üzere, bazı hükümleri ise sektör bazında uygulanmak üzere düzenlemeler getirmektedir. Harçlar Kanunu’nda değişiklik yapılarak gayrimenkullerin tapuda alım satım işlemlerinde emlak vergisi değerinin yanında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılan ya da yaptırılacak olan değerleme sonucunda belirlenmiş olan bir değer bulunması, bu değerden az olmamak kaydıyla gerçek devir ve iktisap değeri üzerinden harç alınacağı hükmünü düzenlemiştir. Ülkemizde gayrimenkullerin büyük çoğunluğunun alım satımı banka kredili olarak gerçekleşmektedir. Bankalar gayrimenkul kredisi verirken binalar için ekspertiz yaptırmakta, kredi verdikleri kişilerden ekspertiz masrafı tahsil etmekte ve ekspertiz değerinin belli bir yüzdesi kadar kredi kullandırmaktadırlar. Vergi daireleri geçmiş yıllarda banka kredi kayıtları üzerinden denetim yaparak eksik tahsil edilen harçları tespit etmişlerdir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapacağı değerlemenin bankalar tarafından kabul edilmesine yönelik yapılacak bir düzenleme, kredi kullanan vatandaşlarımızın cebinden fazladan ekspertiz masrafı çıkmasını engelleyecektir. Ayrıca, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yapacağı değerlemeler imar planlarında yapılan değişikliklerle güncellenmelidir. İmar rantından dolayı gelir elde edenlerin vergilendirilmesi de bu çerçevede düzenlenmelidir. Ekonominin sıkıntılı olduğu durumlarda ya da acil finansman ihtiyacı nedeniyle gayrimenkuller gerçek değerinin altında alınıp satılabilmektedir. Muvazaa olmaksızın yapılan bu işlemlerde alım satım devrini yapanların gerçek değerinden daha fazla harç ödeme durumunda kalabileceklerini de göz ardı etmememiz gerekmektedir.

Kanun teklifiyle, Türkiye’de bulunan mesken niteliğindeki taşınmazların bina vergi değeri veya Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değeri 5 milyon Türk lirası ve üzerinde olanlar değerli konut vergisine tabi tutulmaktadır. Bu gayrimenkullerde paylı mülkiyet olması hâlinde maliklerin hisseleri oranında mükellef olacağı hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda, birden fazla maliki olan ve değeri 5 milyon TL’nin üzerinde olan bir konuttan dolayı her malik hissesi oranında vergi verirken tek kişiye ait olup değeri 4 milyon 900 bin TL olan bir konuttan dolayı maliki ya da intifa hakkına sahip olan kişi vergi ödemeyecektir ya da değeri 5 milyon TL’nin altında olan, toplamı ise 5 milyon TL’nin üzerinde olan birçok konuta sahip olanlar vergi mükellefi olmayacaktır. Bu hüküm, servet üzerinden vergi uygulamasında adalete ve eşitliğe aykırılık teşkil etmeyecek şekilde düzenlenmelidir.

Kanun teklifinde, sıfır binek otomobillerin alımında gider olarak yazılabilen ÖTV ve KDV tutarı 135 bin TL, amortismana tabi taşıt bedeli ise 250 bin TL’yle sınırlandırılmıştır. Teklifte, bu durumun suistimal edilmesi gerekçe gösterilmiştir. İşletmelerde kayıt altına alınan taşıtların muvazaalı olarak başkalarına ait olduğunun tespit edilmesi hâlinde mükelleflere ağır ceza getirilmesi daha uygun bir uygulama olacaktı. Sıfır araç alımı vergiden kaçırma değil, vergiden kaçınma niyetinde olan mükelleflerin dönem sonlarında, özellikle yılın son üç aylarında sıfır araç alma yoluyla daha az vergi ödemek için başvurdukları yöntemlerden biridir. Bu maddeyle, mükellefler açısından sıfır araç alımı cazibesini yitirecektir ki bu da otomotiv sektörünün önümüzdeki yıllarda olumsuz etkilenmesine yol açabilecektir. Bu gerekçeyle kanun maddelerinin etkilerinin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Sıfır otomobil satışının etkilenmesi bütçe gelirleri içerisinde önemli yeri olan özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi gelirlerinde düşme yaşanmasına neden olabilecektir. Bu maddenin uygulamaya girmesiyle vazgeçilen fayda-maliyet analizi bize 2020 yılının sonunda ancak gerçek verilerini verecektir. Madde yapılırken yerli otomobile bir istisna getirilerek yerli otomobillerin satışının artmasına destek olacak düzenlemeler yapılabilirdi.

Teklifte, Toprak Mahsulleri Ofisine, tarımsal ürünlerle ilgili olmak üzere, üretimin yetersiz kalması nedeniyle ürün fiyatlarında oluşabilecek dalgalanmaların önlenmesi, fiyat istikrarının sağlanması için Kamu İhale Kanunu’nda istisnalar getirilmesi düzenlenmiştir. Ülkemizin tarım ülkesi olması nedeniyle ithal edilmek yerine, tarım politikalarımızın gözden geçirilip kendi tüketimimizi, kendi çiftçimizin üretip fazlasının ihraç edilmesini, dışarıdan mahsul alımının ancak beklenmeyen doğal afetler sonucu olmasını sağlayan millî bir tarım politikasının düzenlenmesi esas alınmalıdır.

Çiftçimizin üretim yapabilmesi için Uluslararası Su Kanunu’na göre başka ülkelere akan sularımızın dış havzalar yerine iç havzalara taşınmasına yönelik sulama proje yatırımları acil olarak yapılmalıdır.

Tarım girdilerindeki her türlü verginin kaldırılarak çiftçimizin önünün açılması, çiftçilerimizin tarımsal kredi borçlarının yeniden yapılandırılması ivedilik arz etmektedir. Çiftçilerimizin en önemli sorunlarından birisi, hasat öncesinde gelen yüklü elektrik ve su bedelleridir. Faturası ödenmeyen çiftçilerimizin elektrik ve suyu kesilmektedir. Bu durum çiftçilerimizin hasadına az bir süre kala bütün emeklerinin boşa gidip mahsulünün tarlada kurumasına yol açmaktadır. Çiftçilerimizin elektrik ve su bedellerinin hasat sonunda olmasını sağlayan düzenlemeler ivedi olarak yapılmalıdır.

Kuraklık ve afet dönemlerinde bölgesel olarak tarımdan başka geliri olmayan çiftçimize destekler verilmelidir. Özellikle Konya Ovası’na dış havzalardan su getirilmesi sağlanır ise bereketli olan Konya Ovası, geçmişte olduğu gibi ülkemizin tahıl ihtiyacını karşılamanın yanında, dünyanın tahıl ihtiyacının da büyük bir kısmını karşılayacaktır.

Kanun teklifinde gelir vergisinde yapılan değişiklikle, tek işverenden elde ettikleri ücretin Gelir Vergisi Kanunu’nun 103’üncü maddesinin dördüncü diliminin üzerine çıkmış olan mükelleflerin beyanname vermesi düzenlenmiştir. Geliri sadece ücret geliri olan mükelleflerin beyanname vermeleri vergisel açıdan onları etkilemeyecektir ancak başka bir nedenle gelir vergisi veren mükellefler istisnadan yararlanamayacaktır; bu da, geliri 499 bin TL olan kişi vergi ödemez iken 501 bin TL olan kişinin yüksek miktarda vergi ödemesini sağlayacaktır. Bu kısım ise 500 bin TL’lik kısma istisna getirilerek düzenlenebilirdi.

Yasa teklifinde, vergi müfettişlerinin alanlarına göre ihtisaslaşması öngörülmekte iken, her çıkan kanunu takip edip her sektörün mevzuatını bilerek uygulayan, her sektörün uzmanı olan mali müşavirlerin de sorunlarına değinmek gerektiğini düşünüyorum.

Ülkemizde, en çok vergi kanunları üzerinde düzenlemeler yapılmaktadır; bu durum, vergi kanunlarımızın karmaşık, anlaşılması zor bir hâle gelmesine sebep olmuştur. Vergi kanunlarımızın yeniden düzenlenmesi ve yeni bir vergi reformunun yapılması ivedilik arz etmektedir. Kayıp ve kaçağın önlenmesine yönelik reformlar yapılmalıdır. Vazgeçilen, zaman aşımına uğrayan ve tahsil edilmeyen vergilerin önüne geçilmesi ülke bütçe gelirleri açısından önem arz etmektedir. Kurumlar vergisi ve ücretliler haricinde gelir vergisi mükelleflerinden toplanan vergilerin bütçemizin yüzde 10’luk payına tekabül etmesi ve gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin mali tablolarının büyük çoğunluğunun gerçeği yansıtmaması kayıp ve kaçağın ne kadar yüksek olduğunu bizlere göstermektedir. Kayıp ve kaçağın önüne geçmek ancak vergilerin tarhını, tahakkukunu yapan; uygulamanın hem idare hem mükellef boyutunu çok iyi bilen serbest muhasebeci ve mali müşavirler sayesinde olacaktır. Vergi reformu yapılırken meslek mensuplarının da bulunduğu bir komisyonun kurulması ülkemiz gelirlerinde kayıp ve kaçağın engellenmesini sağlayacak, adil ve eşit bir vergi reformunun önünü açacaktır.

Bu yeni kanun teklifiyle, dijital hizmet vergisi, değerli konut vergisi ve konaklama vergisi de hayatımıza girmektedir. Bu vergilerin beyannameleri, bürolarında iş yoğunluğundan dolayı başlarını kaldıramayan meslek mensuplarına yeni bir iş yükü getirecektir. Meslek mensupları acil olarak sorunlarının çözümünü beklemektedir. Adı “mali tatil” olan ama beyanname verme süresini bir gün bile uzatmayan Malî Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Mali müşavirler otuz, kırk günlük bir mali tatil değil, sadece beyanname verme sürelerinin beş gün uzatılarak 31 Temmuz olmasını beklemektedir.

Yine, mücbir sebep olan düzenlemede eksiklikler bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Kara.

ESİN KARA (Devamla) – Hastalık, doğum ve her meslek mensubuna ömründe bir kez olmak üzere hac vazifesini yerine getirmek üzere, getireceği dönemi de içine alan mücbir sebep düzenlemesi yeniden yapılmalıdır. Meslek mensuplarının meslekte on beş yılını dolduranlarına yeşil pasaport hakkı verilmesi, meslek mensubundan müteselsil sorumluluğun kaldırılması, katma değer vergisinin yüzde 8’e düşürülmesi veya tevkifat uygulaması getirilmesi ve tahsilat sorunlarının da düzeltilmesi gibi birçok sorunların mali reformla birlikte düzeltilmesi çok daha yerinde olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak 19 Haziranda siyanür ve insan sağlığına zararlı maddelerin satışının internet ve diğer ortamlardan kolay bir şekilde erişimini engelleyen bir yasa teklifi vermiştik. Ülkemizde son dönemde yaşanan, ruh sağlığı yerinde olmayan aile fertlerinden birinin tüm aileyi cinayet işleyerek öldürmesi ve en sonunda kendini intihar etmesiyle sonuçlanan bu cinayetlerin son bulması için desteğinizi bekliyorum.

Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Ben de Türkiye halklarını sevgiyle saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet niye yeni vergiler koyar? Bir yandan her şeyin iyiye gittiğini söylüyorsunuz, öbür taraftan yeni vergiler koyuyorsunuz. Bize diyeceksiniz ki: “Dijital Hizmet Vergisi Kanunu’nda vergiyi işletmelerden alacağız, sermayeden alacağız.” Keşke buna inanabilsek çünkü ne yapıp ediyorsunuz, dönüp dolanıyorsunuz vergi yükünü ücretliden, yoksuldan, emekçiden alıyorsunuz. İşçi konfederasyonlarının söylediği gibi bu düzen adil değil. Vergiler de ne adaletli toplanıyor ne de adaletli dağıtılıyor. Siz, emeğiyle geçinen ücretli çalışanların ülkenin en büyük vergi mükellefleri olduğunu biliyor musunuz? 2.020 lira alan bir asgari ücretli senede 4.500 liraya yakın gelir ve damga vergisi ödüyor. 4.500 lira brüt maaş alan bir ücretliyse net maaşının, aylığının üçte 1’ini vergi olarak ödüyor yani yıllık, net maaş tutarının 3 aylığını vergi olarak ödüyor, yaklaşık olarak 10 bin lira.

Buradan İzmir’de “Kıdem tazminatı gasbına hayır, vergide adalet şimdi” diye sokakları dolduran DİSK üyesi işçileri selamlamak istiyorum. DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ konfederasyonlarının basına deklare ettikleri “Kıdem tazminatı gasbına hayır, vergide adalet şimdi” taleplerini sahiplendiğimizi burada belirtmek istiyorum. Bize göre de asgari ücret her türlü vergiden muaf tutulmalıdır ve asgari ücret 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının en az yarısı kadar olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi merkezîleşme ve tekelleşmenin tezahürüdür. Teklif geçtiğinde saray hem yerellerden yetki gasbı yapacak hem de ucu sosyal medyaya uzanabilecek engeller getirecek. Bu kanun teklifi işletmelere yeni vergiler getiren bir paket olarak takdim edilse de esasen halkın vergi yükünü artıracağını düşünüyoruz. Bir kere, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almıyorsunuz, hep tersini yapıyorsunuz. Korkarım, bu torba yasada da tersini yapacaksınız. Bu paketle yurttaşların payına refah ve özgürlük değil bilakis daha çok vergi, daha çok otoriterleşme düşecek.

Değerli milletvekilleri, bu kanun paketinin en kötü maddelerinden bir tanesi de 47’nci madde. Bu kanun teklifinin 47’nci maddesi, Cumhurbaşkanına geçici bir maddeyle 2019 yılı için 1/1/2019 tarihinden başlayarak geçerli olmak üzere 70 milyar lira ilave borçlanma yetkisi getiriyor. Bu maddeyle Parlamentonun bütçe hakkı açık bir şekilde gasbediliyor. Cumhurbaşkanına 70 milyar lira ek borçlanma yetkisinin bu şekilde verilmesi kabul edilemez. Bütçe hakkı diye bir şey var ve tüm dünyada halkların mücadelesiyle elde edilmiştir. Bütçe hakkı, halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Parlamento tarafından kullanılmalıdır ama burada bütçe, kapalı kapılar arkasında sarayda yapılıp bu çatı altında virgülü dahi değiştirilmeden “parmatokrasi”yle geçirilmeye çalışılıyor. Bu 70 milyarın nereye harcandığı bilinmediği gibi 2020 vergi harcaması tahminleri tablolarında da, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nde yer almıyor. Halkın vergisi nerelere harcanacak halktan gizleniyor, gizliyorsunuz. Böylesi düzenlemeler evrensel demokratik bir ilke olan bütçe hakkının ihlalinden başka bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, bütçe tercihlerinden bu şekilde tasarruf edilmesi iktidarın da tercihini gösteriyor. Biz Hükûmetin tercihlerinde sermayeye ayrıcalık, işçiye güvencesizlik getirildiğini görüyoruz. Savaştan, mermiden, sermayeden, ranttan ve talandan beslenenlere bu bütçe ayrılıyor. Örneğin 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nde vergi alanından yapılan 196 milyar lira tutarında ayrıcalıklar, muafiyetler ve istisnalar vergi harcaması tahmin ediliyor. Bu ne demektir? Bu AKP iktidarı halkın bütçesinden 196 milyar alıp sermayeye ayrıcalıklar, istisnalar ve muafiyetler sağlayacak demektir. Bu, AKP’nin patronlara, Cengizgillere, onların lehine kamusal gelirin transfer edilmesi anlamına gelmektedir. Patronlara gelince şıp diye kaynak aktaranlar, EYT için 10 kere düşünüyor, 10 kere analiz yapıyor. Bir de havuz medyasına sırtlarını dayamışlar EYT’lileri hak etmedikleri bir şeyi almakla suçluyorlar. Bu suçlamaların HDP’yi kriminalize etmek için yapılan suçlamalardan hiçbir farkı yoktur. Değerli halklarımız, EYT birilerinin iddia ettiği gibi erken emeklilik değildir, emeklilikte AKP’ye ve MHP’ye takılanlardan bahsediyoruz. EYT’liler emeklilik hakları hükûmetlerce gasbedilmiş emekçilerdir.

EYT’lileri ne emekli ediyorsunuz ne de insana yakışır iş verebiliyorsunuz. Hiçbir sorumluluk üstlenmiyorsunuz. Bunu nasıl yapabiliyorsunuz? Böyle bir lüksü nasıl kendinizde görebiliyorsunuz? Çünkü tek adam rejimi bu şekilde işliyor arkadaşlar. Bu Meclis bir an önce üstüne düşen görevi üstlenmelidir, halktan aldığı iradeye sahip çıkmalıdır; tek adam rejiminden, saraydan bütçe hakkını kurtarmalıdır. Bütçeyi kullanırken halkın yararına tercihler yapmalıdır, birkaç para babası için değil, halk için bu bütçede tasarrufta bulunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, torba yasalarla yurttaşların payına refah ve özgürlük düşmez. Bilakis daha çok vergi, daha çok otoriterleşme düşer. Otoriterleşmeye de adaletsiz vergiye de “hayır” diyoruz. Tek adam sisteminde her şey Erdoğan’ın iki dudağı arasındadır. Merkeziyetçi ve tekelci yapıyı güçlendirmek için her yola başvuruyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Parlamentoyu işlevsizleştiriyor, noter pozisyonuna sokuyor. Bazen yanlışlıkla AKP sıralarına “Siz Hükûmetsiniz.” diyoruz. Aslında bu Parlamentoda Hükûmet yok, sarayın noterliği yapılıyor; bunun değişmesi gerekiyor.

Diyoruz ki: Gelin bu yanlıştan hep beraber dönelim ve Parlamentoyu Cengizgillerin değil, sarayın değil, halkların hizmetkârı yapalım.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu...

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle insan haklarının ihlal edildiği ve yok edildiği bir ortamda mağdur ebeveyn çocuklarının hak ve özgürlüklerinden söz edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, sadece çocuk hakları sayılarak değil, insan haklarının gerekleri ışığında anılmalı. Genel olarak insan haklarının saygı görmediği, ihlal edildiği ve yok edildiği bir ortamda mağdur ebeveyn çocuklarının hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Kaldı ki suçlu bile olsalar ebeveynlerin işledikleri suçun mağduru çocuklar olmamalı. Suçluluğu bir yana, hukukun genel ilkelerine göre suç oluşturmayan muhalif görüşlerin bile cezalandırıldığı bir yönetim tarzında, çocuk hakları bir yana, insan haklarından söz etmek mümkün değildir. Anayasal sorumluluğu bulunmayan tek kişi yönetimini eleştirenlerin sanık sandalyesine oturtulması, özgür düşünen çocukları değil, biat eden kuşakların yetiştirilmesi tehlikesini beraberinde getirir. Bu nedenle Çocuk Hakları Günü’nde hesap verebilir bir yönetim öngören ve insan haklarına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Abdüllatif Şener. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şener.

CHP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki bu kanun teklifi neden Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiştir? Yani iktidar partisi böyle bir teklifi verme ihtiyacını nereden duymuştur? Bunun gerekçesi açıktır, metni baştan sona okuduğumuzda hemen tespit ederiz. Ekonomiyi yönetememişlerdir ve bir krize sokmuşlardır, bütçe dengelerini altüst etmişlerdir, bütçe dikiş tutmaz hâle gelince bir kurtuluş çaresi bulmak maksadıyla bu kanun teklifi Meclise gelmiştir.

Peki, bütçe açıkları artan, ayyuka çıkan bu kanun teklifiyle ne yapacaklar? İsmine baktığınız zaman 3 yeni vergi geliyor, vergi kanunlarında bazı değişiklikler yapılıyor ve bir ek gelir temin etme maksadı varmış gibi gözüküyor. Yani dijital hizmet vergisi, konaklama vergisi veya değerli konut vergisiyle veya diğer vergi yasalarındaki düzenlemelerle bütçe açıklarını kapatmaya çalıştıkları izlenimi veriliyor. Ama gerçekte durum bu değildir. Bu teklif doğrudan doğruya cambaza bak teklifidir. Vergileri gösteriyorlar ama asıl maksatları o değil. 47’nci maddeye bakıyoruz, 47’nci maddeyle bir borçlanma yetkisi veriliyor.

Komisyonda sorduk, dedik ki: Bu vergi düzenlemeleriyle kaç liralık bir vergi geliri elde edeceksiniz? Cevap olarak denildi ki: “İşte 6-7 milyar.” Peki, 47’nci maddede ne diyor? Hükûmete 70 milyar borçlanma yetkisi veriyor. Yani birçok maddesi var bu teklifin, çoğunluğu vergilerle ilgili, bir maddesi de borçlanmayla ilgili. Bütün vergi maddelerinden toplam yıllık 6-7 milyar lira gelir elde edecekseniz, bir maddeyle de 70 milyar lira borçlanacaksanız bu teklifin maksadı nedir, amacı nedir? Çok net, bu bir vergi paketi değildir, bu doğrudan doğruya borçlanma paketidir.

Bakın, 2019 yılı bütçesinde 80 milyar liralık bir açık öngörülmüştü, şimdi açığın 125 milyara çıkacağını söylüyorlar. Yine, aynı şekilde, borçlanma olarak bir 80 milyar liralık borçlanma yetkisi vardı; Cumhurbaşkanının ve ilgili bakanının yüzde 5’erden üzerine yeni ilave, ek borçlanma yetkisi vardır; toplam 90 milyar lira borçlanacak bu Hükûmet, şu ana kadar yasal sınırını aşmıştır ve 90 milyar lirayı aşmıştır. Bu kanunla getirilen 70 milyar liralık ilave borçlanmayla yıl sonuna kadar 160 milyar lira borçlanacağını ilan ediyor. Bu ne demektir? Demek ki bütçeniz 125 milyar liralık açıkla da kalmayacak; bütçeyi patlatmışsınız, gelir gider dengesini bozmuşsunuz; yağmalamaktan, lüksten, israftan, talandan bütçe dikiş tutmaz hâle gelmiş. Bir taraftan da vatandaş inim inim inliyor; çiftçi perişan, esnaf perişan; işsizlik patlamış, cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizliği var ama Hükûmet, saray sefada, keyfinde; borç üstüne borç almak suretiyle bu ihtişamı devam ettirmek istiyor. Bunun sürdürülebilirliği yoktur değerli arkadaşlar. Açıkça buraya bir borçlanma kanunu getirseniz bu daha dürüstçe bir davranış olurdu ama vergi paketi gelmişçesine bir tavır sergilemek yanlıştır, hem Parlamentoyu yanıltma niyetidir hem de vatandaşlarımızı yanıltma niyetidir. Bu bir vergi paketi olmaktan öte bir borçlanma paketidir.

Bakın, ekonomiyi öylesine tahrip etmiş bir Hükûmet, bir iktidar var ki sadece 2019 yılına ilave borçlanma talep ederek 2019’u bile düzeltemediler. Hazinenin kârına el koydular, o yetmedi yedek akçelerine el koydular, buna rağmen “Bütçe açığı yıl sonu itibarıyla 125 milyar lira olacak.” diyorlar. 2020 bütçesi şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşuluyor, görüşmeler devam ediyor. 2020 yılı için daha büyük bütçe açığı var, daha büyük bir delik var ve de daha büyük borçlanma ihtiyacı var.

Değerli arkadaşlar, bakıyoruz rakamlara ne var diye. 2020 bütçesinde 140 milyar açık var. 140 milyar borç, faiz ödemesi var. 220 milyar SSK’nin açığına bütçeden transfer var. Her taraf açık, delik deşik; dört duvar yok, sadece sütunlar var. Böyle bir çatı olmaz, böyle bir konut olmaz, böyle bir ev olmaz.

Bu kriz niye çıktı ve ne krizidir bu kriz? Bir borçlanma krizidir. Peki, bu Hükûmet, bir yılı geçmiş olmasına rağmen 2018 Ağustosundan beri, şu borçlanma meselesini çözdü mü? Hayır. Her geçen gün borç yumağı sürekli büyümektedir, ülkeyi de Hükûmeti de sıkıştırmaktadır. Bakın, 2020 yılı için 352 milyar borç ödemesi var, iç ve dış borç anapara ve faiz ödemesi var. 140 milyar da bütçe açığı var 2020 yılında. Toplam 490 milyar borç çevirmeye ihtiyacı olan bir hükümetten bahsediyoruz. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Toplam borç stokunun yüzde 40’ını bir senede çevirme ihtiyacına düşmüş, sıkıntısına düşmüş ama lüksünden, israfından, sarayın ihtişamından bir türlü vazgeçmek istemeyen bir Hükûmetten söz ediyorum. Bu doğru bir şey değil sayın arkadaşlar, değerli arkadaşlar. Getireceğiniz paketleri muhalefetle tartışın, talimat üzerine buraya kanun teklifi getirmeyin. Yanlış yapıyorsunuz, yanlış düzenlemeler yapıyorsunuz.

Bakın, dijital hizmet vergisi. “Uluslararası birtakım kuruluşları vergilendireceğiz.” diyorlar. Vergi alamayacakları için de bir madde koymuşlar. Diyorlar ki: “Eğer kendilerinden vergiyi alamazsak Türkiye’deki irtibatlarından vergiyi alacağız, ondan da vergiyi alamazsak erişimi engelleyeceğiz.” Türkiye’deki sosyal medyayı engellemek için getirdikleri teklifi, buraya vergi teklifi diye getiriyorlar, uluslararası birtakım şirketleri vergilendirme diye getiriyorlar. Onun için bu, tam bir cambaza bak teklifidir.

Şimdi, değerli konut vergisi. Önümüzdeki maddelerde bunları işleyeceğiz. Yani bir düzenleme bu kadar korkunç olamaz, bu kadar yanlışları içermez. Değerli arkadaşlar, tamam, değerli konutlar vergilendirilsin. Ama nasıl bir vergilendirme getirmişler? Matrah karmaşası var. Bir taraftan “bina değeri üzerinden” bir taraftan “Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün belirlediği değer üzerinden vergi alınır.” deniliyor. Yani bir karar verin hangi değer üzerinden vergi alınacağına. İki kavramı bir arada niye sıkıştırıyorsunuz?

Aynı şekilde konuda bir karmaşa var. Konu karmaşasına bakıyorsunuz, bir kişinin meskeni varsa, değeri 5 milyon liradan yukarıysa bu değerli konut vergisine tabi ama bir kişinin bir iş yeri var da değeri 10 milyon liraysa değerli konut vergisine tabi değil veya bir kişinin her biri 4 milyon değerinde 100 tane konutu varsa, toplam değeri 400 milyonsa yine bu vergiye tabi değil.

Değerli arkadaşlar, böyle düzenleme yapılmaz. Bu yanlış bir düzenleme. Mükellef karmaşası var. 5 kişi 5 milyonluk bir konuta ortaksa, kişi başı 1 milyon düştüğü hâlde değerli konut vergisi var ama bir kişi 4 milyon 900 bin lira değerinde bir konuta sahipse vergiye tabi değil. Bunun neresinde adalet var Allah aşkına? Bu nasıl düzenlemedir? İnsan oturur üzerinde çalışır, mesai yapar, emir eri gibi kendisine verilen paketleri buraya “tekliftir” diye sunmaz bari. Meclise saygılı olmak gerekir. Milletvekillerine saygılı olmak gerekir. Gerekçeleri düzgünce ortaya koymak gerekir ve maddeleri de düzgün, kanun tekniğine, hukuk tekniğine, Anayasa’nın 73’üncü maddesindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - …vergi adaletiyle ilgili düzenlemeye uygun olarak getirirsiniz, verirsiniz ve biz de burada bunu tartışırız, konuşuruz ve gerekirse yasalaştırırız. Ama bu usulden vazgeçmediğiniz sürece, bu rastgele kanun teklifleriyle Meclisi boğma adetinizden, alışkanlıklarınızdan vazgeçmediğiniz sürece Meclise de kötülük yapmaya devam edersiniz, Türk milletine de kötülük yapmaya devam edersiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Erkan Baş.

Buyurun Sayın Baş. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu, ülkemizin tüm işçilerini, emekçilerini, alın teriyle yaşayan herkesi sevgi ve saygıyla yürekten selamlıyorum.

Baştan söyleyelim, yine vatandaşın sırtına yük olacak, cebindeki son kuruşu da almayı hedefleyen bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Kanunu elime alınca… Değerli arkadaşlar, ben Almanya’da işçi bir ailenin çocuğu olarak doğdum. O zaman böyle internet, uydu televizyonu falan yok, Türkiye’yle bütün bağımız VHS video kasetleriydi. O yüzden iddialıyımdır yani 80’li, 90’lı yıllar arası Türkiye’de çekilmiş her filmi üçer beşer kere seyretmişimdir. Şimdi, bu kanunu elime alınca aklıma rahmetli Sadri Alışık’ın Şalvar Bank diye bir filmi var, o geldi. Bilir misiniz filmi bilmiyorum, böyle elini her cebine attığında para çıkar. Bu kanun da aslında bize şunu söylüyor. Saraydakiler bu Meclisi şalvar bank zannediyor yani buraya her kanun attıklarında para çıkacak, her kanun attıklarında para çıkacak. Onlar da o parayı alacaklar, eşe, dosta, yandaşa peşkeş çekecekler. Gerçekten bu kanun bunun dışında sanki hiçbir şey söylemiyor. Hani keşke hayat böyle Sadri Alışık filmleri kadar temiz ve saf olsa ama üzülerek söylüyorum -bir buçuk yıldır bu Parlamentodayım- neredeyse bankamatiğe çevirdiniz Parlamentoyu. Sürekli, halkın cebindeki son kuruşu da alıp yandaşa verelim diye uğraşıyorsunuz.

Şimdi, boş mu konuşuyoruz; bakın, rakam söyleyeyim size: On yedi yılda 1 trilyon 100 milyar dolar para patronlara aktarılmış. Bedava araziler var, “SSK prim ödemeleri” diye sözde, İşsizlik Fonu’ndan güvence aktarımları var, kredi bulamazsa Garanti Fonu var; say say bitmiyor yani sanki babanızın parasını dağıtıyorsunuz bu patronlara. Gerçekten sormak istiyorum: Ya hangi hakla veriyorsunuz bu parayı? Bu parayı size emanet edenlerin yüzüne nasıl bakacaksınız diye sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer hani bir umut yaptığının farkında olmayan varsa bu suça ortak olmayın demek istiyorum. Bakın, Türkiye’deki servet dağılımını gösteren grafiğe bir bakın: Şu en zengin yüzde 10, iktidara geldiğiniz günden bugüne her yıl yüzde 68 almış, yüzde 70 almış, yüzde 72 almış, yüzde 73 almış, yüzde 81’e kadar çıkartmışsınız, aşağıdakiler ise, geriye kalan yüzde 90, hepimiz her yıl bu servetten daha az almışız. Başka grafikler de var.

Değerli arkadaşlar, ortalama yüzde 4,5 büyümüşüz, hadi sevinin, yüzde 4,5 büyüdük diye. Cumhuriyet tarihinin ortalaması yüzde 5. Bizim gibi ülkeler, AKP’nin iktidarda olduğu dönemde, dünyada ortalama yüzde 8 büyümüşler. Büyümüşüz de bu büyümeden emekçilere, alın teriyle yaşayanlara hiçbir şey düşmemiş; anca ara sıra enflasyon oranında, bazen altında zam yapılmış. Bu arada ne olmuş? Patronların kurumlar vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşmüş, işçilerden alınan ortalama gelir vergisi yüzde 5 artmış yani patronlar sizin sayenizde yüzde 10 daha az vergi öderken işçiler yüzde 5 daha fazla vergi ödemişler. Ve bugün geldiğimiz noktada durum şu: Emekçiler, alın teriyle yaşayan insanlar, daha maaşlarını almadan, bu ülkede patronların ödediği vergiden yüzde 30 daha fazla ödüyor sayenizde.

Şimdi, bu ara tutturmuşlar “Vergiyi tabana yayalım.” “Vergiyi tabana yayalım.” diye sürekli aynı lafı ediyorlar. Arkadaşlar, tabanı ezdiniz. Eğer utanmanız varsa şuna bakın: Vatandaşı o hâle getirdiniz ki böbreğini satıyor. Daha neyini alacaksınız vatandaşın? Bak, bugün çıkarttım bunları. Yoksulluktan borcum var diye acil böbrek satan bir ülke yarattınız. “Sahibinden satılık böbrek.” diyor ya. Hem de diyor ki: “Sağlıklıyım, sorunum yok, borcum var.” Başka bir tanesi arkadaşlar, aile kendi içinde oturmuş konuşmuş, aile üyelerinden bir tanesi alkol, sigara tüketiyormuş, “O satmasın böbreğini, onunki para etmez, sağlıklı olan böbreğini satsın.” diyor. Memleketin geldiği hâle bakın.

Şimdi, tabii, siz de biliyorsunuz doğrusunun ne olduğunu. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almak gerekir. O yüzden, bu kanun teklifi de o yandaş sayfalarda, yandaş televizyonlarda büyük bir devrim, “Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınacak.” diye pazarlanıyor.

Şimdi, Allah aşkına birisi elini vicdanına götürsün ve göstersin. Bu kanun teklifinde az çalışanın hangi vergisini düşürüyorsunuz? Kanun teklifi içerisinde, bu kadar madde içerisinde sizin sayenizde bir tane daha az vergi verecek yoksul insan var mı? Tabii ki yok. Öbür taraftan, somut, eğer bu söylediğinize inanıyorsanız, eğer bu söylediğinizin doğru olduğu konusunda ısrarcıysanız bakın, ben size yapılması gerekeni söyleyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN BAŞ (Devamla) – Bir cümleyle toparlayacağım Başkanım.

BAŞKAN – Toparlayın.

ERKAN BAŞ (Devamla) – Eğer gerçekten vergi adaleti sağlamak istiyorsanız az kazanandan az, çok kazanandan çok alacaksınız. Buyurun, hodri meydan, servet vergisi çıkaralım. Servet vergisi çıkaralım, çok kazanandan, sayenizde zengin olanlardan o servetlerinin vergisini alalım; şatafata, lükse, sefahate gitmesin para, millî gelire kaydolsun. Alın size bir hodri meydan daha; asgari ücretliden vergi almayalım, asgari ücreti tümden vergi dışı bırakalım. Temel tüketim malzemelerini, suyu vergi dışı bırakalım, ekmeği vergi dışı bırakalım. Adalet midir ya? Milyarlarca lira alan insanla 2 bin lirayla yaşamak zorunda olan ekmek aldığında aynı vergiyi ödüyor.

Eğer gerçekten çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınacaksa yapılması gereken bellidir. Bunu yaparsak EYT’linin sorununu da çözeriz, atanamayan öğretmeni de atarız, sözleşmeli öğretmene de iş buluruz, gençler ülkeden kaçmaz, insanlar böbreğini satmaz, hep beraber huzurlu bir ülkede yaşarız diyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı Giresun Milletvekili Cemal Öztürk.

Cemal Bey? Yok.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Cemal Öztürk olmadığı için şahsı adına ben talep ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şahıs yoksa verebiliyorum da…

Sayın Ünsal…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, 13 Aralık 2018 tarihinde Ankara ilinde 9 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasına ilişkin iddianamede şüpheli olarak değerlendirilen Devlet Demiryolları yöneticilerinin terfi ettirildiğine ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar; günlerden 13 Aralık 2018, Ankara’da yüksek hızlı tren kazası yaşandı. Kaza yerine ilk giden kişilerden biriyim sağlık merkezime çok yakın olduğu için. Orada yaşananları çok yakından gördüm. 9 yurttaşımız hayatını kaybetti, 86 yurttaşımız yaralandı ve aradan bir yıl geçti, durum ne? Kaza için hazırlanan iddianamede şüpheli olarak değerlendirilen bazı Devlet Demiryolları yöneticileri kazadan sonra terfi ettirildi. Kimler bunlar? Devlet Demiryolları Trafik ve İstasyon Yönetim Daire Başkanlığı Şube Müdürü Recep Kutlay bugün Başkan Yardımcısı, Devlet Demiryolları Genel Müdür Yardımcısı Ali İhsan Uygun bugün Devlet Demiryolları Genel Müdürü. Demek ki ölüm sayısı 50’yi geçerse bu sorumlu genel müdürler milletvekili olur, başka şeyler olur. Pamukova’da 41 kişinin öldüğü kazadaki Genel Müdür bugün burada milletvekili.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

50.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Eskişehir’de sergilenen Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim’in ilgi odağı olmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim’in üretilmesinin üzerinden elli sekiz yıl geçti. 1961’de Türk mühendis ve işçileri tarafından zor şartlarda üretilen ilk yerli otomobil Eskişehir’de sergilendiği fabrikada yirmi ayda yaklaşık 250 bin kişi tarafından ziyaret edilip herkesin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Üretiminden sonra trenle Ankara’ya götürülen, demiryolu kanunları gereğince deposuna az akaryakıt konulan bu araç, test amacıyla kullanıldığı sırada yakıtı bitince durdu. Tekrar Eskişehir’e getirilen otomobil üretildiği fabrika içerisinde bir süre kullanıldı. Ziyarete açılan Devrim birçok özelliğiyle dikkat çekiyor. Bu otomobilin serüvenine o gün bugün kimse akıl erdiremedi.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

51.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, Hatay ilinin tarihî yerlerinin ve turizm çeşitliliğinin doğru tanıtılabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından nasıl bir çalışma yapılacağının merak konusu olduğuna ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genelinde 426 adet sit alanı, 786 anıt yapı ve binlerce taşınmaz kültür varlığı bulunmasına rağmen Hatay, mevcut kültür varlıklarını pazarlama noktasında istenilen seviyelere ulaşamamış durumdadır. Kültür ve tarih turizminin önemli uğrak noktası olmasına rağmen Hatay, eldeki kültür varlıklarının doğru kullanılamaması ve reklam, tanıtım, organizasyon eksikliklerinden dolayı Hükûmet tarafından üvey evlat konumunda bırakılmıştır. Turizm, kültür, gastronomi, ticaret kenti Hatay’a ulaşım zor; uçak seferleri yetersizdir. Direkt uçuşların sayısının artırılması ve sefer saatlerinin düzenlenmesi gerekmektedir; direkt uçuşlar kent ekonomisine ve tanıtımına ciddi katkı sağlayacaktır.

Hatay’ın özellikle, hak kazandığı EXPO öncesinde, tarihî yerlerinin, turizm çeşitliliğinin doğru tanıtılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından nasıl bir çalışma yapılacağıysa merak konusudur. Sevgi, barış ve kültür başkenti Hatay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

52.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kamu araçlarında kira bedeliyle ilgili sınırlamanın olup olmadığını ve Meclisin tek bir kiralık araç için ödediği rakamın ne olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben nezaketinizden dolayı size çok teşekkür ediyorum yalnız soru soracağım ben; acaba soru-cevapta mı sorayım, şimdi mi?

BAŞKAN – Soru-cevap yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, o zaman şimdi sorabilir miyim, izninizle?

BAŞKAN – Tabii, tabii.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, efendim, bu teklifte özel araçlarla ilgili kira bedeli 5.500 TL olarak getiriliyor; peki, kamu araçlarında bu sınırlama var mıdır?

İki: Meclisteki araçların kirası aylık ne kadardır araç bazında? Bilgi verir misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taytak…

53.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, 16 Kasım 2019 tarihinde New York Times gazetesi tarafından Çin Komünist Partisinin Uygur Türklerine uyguladığı baskı politikasının belgelerle ortaya konulmasına ilişkin açıklaması

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, 16 Kasım 2019’da New York Times gazetesi, Çin Komünist Partisinin Uygur Türklerine uyguladığı baskı politikasını belgelerle sızdırmıştır. Bu Amerikan gazetesinin sağduyusu acaba yeni bir proje midir? Her fırsatta Türk’e düşman olanlar ne oldu da bu zulmü servis ettiler? Çin Eğitim Merkezi adı altında toplama kamplarında tutulan Türklere tecavüz, işkence, psikolojik baskı yapılmakta. Yapılan bu baskılara, caniliklere dünya gözlerini kapamaktadır. Arif’in dizelerinde söylediği gibi “Ey Müslüman, neden sesin duyulmuyor? Türkmen Türk diye mi ümmetten sayılmıyor?” diyorum. Türk milletiyle uğraşmaktan vazgeçmeyenler her zaman olduğu gibi Türk’ün tokadını enselerinde hissedeceklerdir. Büyük Turan coğrafyasında gerçekleşen her şey bizim ilgi alanımız, can damarımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ataş…

54.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, Aralık 2017’de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Şubat 2019’da İŞKUR ve Temmuz 2019’da SGK tarafından gerçekleştirilen sınavların sonuçlarının neden hâlâ açıklanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından Aralık 2017 tarihinde iş müfettiş yardımcılığı sınavı yapılmış ancak sınav sonuçları iki yıl geçmesine rağmen hâlen açıklanmamıştır. Türkiye İş Kurumu İŞKUR tarafından Şubat 2019 tarihinde gerçekleştirilen istihdam uzman yardımcılığı sınav sonuçları dokuz ay geçmesine rağmen henüz açıklanmamıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu SGK tarafından Temmuz 2019 tarihinde gerçekleştirilen 400 kişilik SGK denetmen yardımcılığı sınav sonuçları SGK Yönetmeliği’nde “Otuz gün içerisinde açıklanacaktır.” ibaresi olmasına rağmen hâlâ açıklanmamıştır. Devlette öngörülebilirlik esastır. Bu sınav sonuçlarının açıklanmamasının nedeni nedir? Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı sınav sonuçlarını neden açıklamamaktadır? İnsanların emeklerini hiçe sayarak sınav kazananların yerine liyakati bir tarafa bırakarak yandaşları yine torpille işe almaya mı çalışıyorlar?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Kabukcuoğlu…

55.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası’na ilişkin açıklaması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

18-25 Kasım Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası’dır. 1928 yılında Sir Alexander Fleming tarafından penisilinin bulunmasıyla, tarihte insanların ölümüne neden olan salgın hastalıklara yol açan enfeksiyonlar önlenmiş, insan, hayvan ve diğer canlıların sağlığında yeni bir çığır açılmıştır. 1940 yılında antibiyotik direnci fark edildi. Biz mikroorganizmalara antibiyotik kullandıkça onlarda da direnç gelişmeye başladı, bir kısır döngüye girdik. Antibiyotik direnci nedeniyle yılda 700 bin hasta yaşamını kaybetmektedir. Beşeriyet, tarım ve hayvancılıkta aşırı antibiyotik kullanılması antibiyotik direncinin başta gelen nedenidir. Tıpta, tarım ve hayvancılıkta kullanılan antibiyotikler sıkı kontrolle geliştirilmeli, uygunsuz antibiyotik kullanılmamalıdır, aksi takdirde insanoğlu 1928’den önceki dönemi tekrar yaşayacaktır.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap için talep yok.

İkinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.03

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

30’uncu madde üzerinde aynı mahiyette 3 önerge vardır; önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Ayhan Erel                        Ümit Beyaz Mehmet  Metanet Çulhaoğlu

                  Aksaray                                 İstanbul                          Adana

              Orhan Çakırlar                      Hayrettin Nuhoğlu

                   Edirne                                  İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Mehmet Akif Hamzaçebi                Mehmet Bekaroğlu               Cavit Arı

                  İstanbul                                 İstanbul                        Antalya

             Abdüllatif Şener                       Bülent Kuşoğlu   Kamil Okyay Sındır

                    Konya                                   Ankara                           İzmir

         Emine Gülizar Emecan

                   İstanbul

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahiplerini okuyorum:

      Muhammet Emin Akbaşoğlu                  Ramazan Can   Mehmet Doğan Kubat

                   Çankırı                                 Kırıkkale                      İstanbul

           Fehmi Alpay Özalan                        Recep Özel      Mehmet Cihat Sezal

                    İzmir                                    Isparta              Kahramanmaraş

                                                            Necip Nasır

                                                                İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soruma cevap verilmedi.

BAŞKAN – Bir dakika Hayrettin Bey…

Komisyon cevabını versin.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Sorunuz: “Kanunla araç kiralamalarında 5.500 Türk liralık bir sınırlama getirilmektedir. Kamu kiralamalarında bir sınırlama var mıdır?”

Bu kanun teklifinde önerilen düzenlemede, vergi mükelleflerinin kiralayacakları binek otomobillerin kira bedellerinin 5.500 Türk liralık kısmının gelir ve kurumlar vergisi açısından gider olarak kabul edileceği, 5.500 liranın üstündeki tutarın ise gider olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Diğer taraftan, kamu kurumları gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmadıklarından, bu kurumların kiraladıkları binek otomobiller için yapacağı kira ödemeleri gelir ve kurumlar vergisi açısından gider yazılamayacaktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sınırsızdır yani sınırsız alabilir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Kamuda gelir vergisi yok ki, hangi kamu kuruluşu olursa olsun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani sınırsız değil mi?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Sınırsız olur mu, hesabı kitabı var. Hesabı kitabı yapılarak alınmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nasıl hesap kitap yani? Ben anlamadım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk söz İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 30’uncu maddesi üzerine söz aldım, selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Anayasa’mızda “Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi kamu harcamaları için herkese vergi yükümlülüğü getirilmekte fakat bu yükümlülük herkesin mali gücüne göre olmaktadır. Aynı zamanda, bu vergilerle sağlanan değerin adaletli olarak paylaşılması gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizde dar ve sabit gelirli geniş kesimlerin beklentilerinin aksine vergi adaleti de gelir dağılımındaki adaletli paylaşım da bir türlü gerçekleştirilememiştir. Kamu ve özel sektörde çalışan milyonlarca memur ve işçinin gelir vergileri kaynağından kesinti yapılarak toplanmaktadır. Gelir vergisi hasılatının önemli bir kısmını oluşturan bu miktar, uygulanmakta olan tevkifat sistemiyle sağlanmaktadır. Bu sistemde, vergi kesintilerinin yılbaşından itibaren artması ve dolayısıyla ücretlinin gelirlerinin giderek azalmasının yanında, enflasyon sebebiyle satın alma gücünde de azalma olmakta ve geçim sıkıntısı artmaktadır. Esasen yeni vergiler getirilirken dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de tahsilat oranının artırılması olmalıdır. İşçi ve memur kesiminden tahsilat tam olarak sağlanmasına rağmen diğer kesimlerden aynı oranda sağlanamamaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığının 2004 yılında yüzde 93 olarak gerçekleşen tahsilat oranının azalarak 2018’de yüzde 81’e düşmüş olması konunun önemini ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun tümü incelendiğinde şu hususlara da dikkat çekmek istiyorum: Dijital hizmet vergisi ödemek zorunda bırakılanlar hizmetten yararlananlar olurken kazancı elde edenler sorumlu tutulmamaktadır. İnternet sitelerine erişimin engellenmesine Hazine ve Maliye Bakanlığının karar vermesi tartışılacak bir konudur. Gelir vergisi oranları artırılırken indirimlerin kısıtlanması ve indirilebilecek giderlerin neler olduğunun belirtilmemesi vergi yükünü haksız bir şekilde artırmaktadır. Gayrimenkul değerlerinin hesaplanması Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bırakılırken hesaplanmaya kriterler getirilmemiş olması vergilerin yasallığı ilkesine aykırıdır.

Merkezî idarenin, konaklama hizmeti karşılığında KDV ve -turizm katkı payı ödemeleri de eklendiği için- ayrıca konaklama vergisi almasının turizmi olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünü, kasım ayı çıkmadan, 10 Kasım günü yaşanan bir olaya ayırmak istiyorum. Bu yıl Anıtkabir’de yapılan devlet töreni sırasında Cumhurbaşkanı lehine slogan atıldı. Öğrendiğimiz bilgiye göre o sabah tören dolayısıyla Anıtkabir alanına vatandaş alınmazken slogan atanlar oraya nasıl ve kim tarafından alınmıştır? 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da benzer olaylar yaşanmış ve gruptan bazıları tarafından Rabia işareti yapılarak Cumhurbaşkanı lehine “Türkiye seninle gurur duyuyor.” “Osmanlı torunu geri döndü, Osmanlı da geri dönecek.” diye tezahürat yapılmıştır. Elbette dileyen herkes her zaman Cumhurbaşkanına tezahürat yapabilir ama Anıtkabir’de yapamazlar, yapılmasına da müsaade edilemez, iki sebepten edilemez; birincisi, Anıtkabir Yönetmeliği izin vermez. Bu yönetmeliğin 35’inci maddesine göre orada slogan atmak yasaktır. Bu sloganların atılmasının Cumhurbaşkanı tarafından da uygun bulunmadığını düşünmek istiyorum.

İkinci sebep, Türk milletinin ölülerine gösterdiği saygıdır, bu saygı tarihçilerin naklettiği olaylardan anlaşılmaktadır; bunu, ziyaretlerde gösterilen saygılı duruş ve huşuyla okunan dualarda görmek mümkündür.

Açık hava müzesi görünümündeki Ahlat’ta ve diğer bütün mezarlıklarda mezar taşlarına işlenen şekil ve yazılarda aynı durum görülebilir. Geçmiş dönemlerden günümüze kadar değişmeyen bu davranış biçiminde mezarlıklara yapılan saygısızlık hakaret olarak görülür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Hayrettin Bey.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Üstelik böyle bir gösteri hiç kimseye fayda sağlamayacaktır.

Kurtuluş Savaşı’mızın kahraman Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e saygı göstermek için önce onu tanımak ve onun ülkülerini anlamak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin milletler topluluğunun bağımsız, egemen, şerefli ve itibarlı bir üyesi olması için ortaya koyduğu ve uyguladığı iradeyle 21’inci yüzyıla ulaşmış olmak, ona hayranlık duymayanların bile saygı göstermesini gerektirir. Türk tarihi ve kültürünün süzgecinden geçerek bugüne kadar gelen millî ve manevi değerlere sahip olan her Türk böyle davranmak zorundadır, beklentimiz de bu doğrultudadır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

56.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz evvel konuşan hatibin ifadesini şu şekilde açıklığa kavuşturmak gerekir: 10 Kasımda Türk milletini ve Türk devletini temsil eden, devletin başı olarak orada bizzat törende bulunan Sayın Cumhurbaşkanımıza vatandaşlar tarafından sevgi gösterisinde bulunulmuştur. Bunu bir karşıtlık olarak algılamak ve başka olaylara bağlamak, bağlamından koparmak doğru bir yaklaşım olmaz. Atatürk de Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk Cumhurbaşkanıdır, Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye Cumhuriyeti'nin şu andaki Cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla, her ikisiyle ilgili nezaketi, mehabeti hep beraber ortaya koyma durumunda olmuştur vatandaşlarımız. Bunu bu şekilde algılamak gerekir.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci olarak söz isteyen, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif 3 tane yeni vergiyi getiriyor; artı, gelir vergisi tarifesinde yüzde 40’lık bir dilimi oluşturmak suretiyle vergi oranlarını artırıyor, gelir vergisine tabi olmayan bir kısım gelirleri de gelir vergisine tabi tutmak suretiyle vergi hasılatını artırmayı amaçlıyor. Bunlarla yetinmiyor teklif, başka düzenlemeleri de var, görüştüğümüz madde bunlardan biri. “Turpun büyüğü heybede.” derler ya, işte o turp bu maddede saklı.

Türkiye'deki tüm gayrimenkul alım satımlarıyla ilgili olarak bir değerleme sisteminin getirilmesini ve bu değerleme sistemi uyarınca, vatandaşın haberi olmadan yükseltilen değerler üzerinden gayrimenkul alım satımında harç ödenmesini öngörüyor. Madde son derece sorunlu. İki ayrı hukuk uygulanacak; aynı zamanda iki ayrı vergi değeri, iki ayrı hukuk. Madde diyor ki: “Bir gayrimenkul alınıp satılacak ise alım satımda alınacak harcın matrahı Harçlar Kanunu’na göre belirlenen değer olur.” Vergi değeridir bu, emlak vergisi değerine gider bu. “Ama orada Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenmiş bir değer var ise bu değer esas alınır.” diyor. Türkiye’de gayrimenkul alım satımında aynı anda iki ayrı matrah, iki ayrı hukuk olmaz.

İkinci konu; değerli konut vergisiyle de bağlantılı bu madde. Bu maddedeki gayrimenkul alım satımında matrah olacak harca esas değerleri Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü belirleyecek veya özel değerleme şirketlerine belirletecek. Bu değerlerin nasıl kesinleşeceğine ilişkin bir hüküm bu maddede yok, değerli konut vergisiyle ilgili maddede var ama o değerli konut vergisinin kapsamına giren taşınmazlar için. “Türkiye’de yılda 3 milyon gayrimenkul alım satımı oluyor.” dedi Tapu ve Kadastro Genel Müdürü Komisyonda. Bu alım satım için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün belirlediği değerin vatandaşa tebliğ edilmesi diye bir şey yok, ilan edilmesi diye bir şey yok. “Ben seni yakaladım, buradan çatır çatır vergimi alırım.” diyor.

Komisyonda hatta şunu söyledim, şöyle bir benzetme yaptım, tutanaklarda vardır: “Sanıyorum, bu maddeyi, AK PARTİ içerisindeki herhâlde AK PARTİ’yi iktidardan düşürmek isteyen gizli CHP’liler, derin CHP’liler hazırlamış olabilir.” dedim. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü vatandaşı karmaşaya, kaosa sokacak bir düzenlemeydi. Bizim görevimiz iktidarı uyarmaktır daima; yanlış yapılmamasını, buradan doğru işlerin, doğru kanunların çıkmasını sağlamaktır. Böylesine yanlış bir maddeydi değerli arkadaşlar.

2002 yılında zamanın 57’nci Hükûmetine, o zamanki Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral’a buradan teşekkür etmek istiyorum. 2002 yılında Harçlar Kanunu’nun 63’üncü maddesi değiştirildi. Gelir İdaresindeki arkadaşlar o maddeyi bilirler. Orada diyor ki: “Bir gayrimenkul alınıp satılırken matrah, emlak vergisi değerinden az olmamak üzere vatandaşın beyan ettiği değerdir.” Gayrimenkulü değerleyelim, bunun gerçek değeri nedir, bunu bulalım; buna gitmeye hiç gerek yok. Neden? Harç, devletin sunmuş olduğu bir hizmetten doğrudan yararlanan vatandaşın ödediği bedeldir. Burada tapu kaydını devlet tutuyor, bir hizmet sunuyor vatandaşa, buna da vatandaşın bir bedel ödemesi lazım. O hizmetten o vatandaş doğrudan yararlanıyor. Vergiden farkı nedir? Doğrudan yararlanma. Vergide doğrudan yararlanma yok, karşılıksız olarak alır devlet bunu vatandaştan.

E, tapu kaydını tutması nedeniyle, tapunun bir güven kurumu olması nedeniyle ödenen bir bedelin, gayrimenkulün değeriyle ilgisi olmaması lazım. Efendim, gerçek değer nedir, buna bakalım… Hayır, bu çok yanlış bir şey. Bu madde onu düzenliyor. Doğru bir şey değil.

2002 yılındaki düzenleme esasında 2008 yılında değiştirildi, şimdi burada bir adım daha ileri götürülmek suretiyle, hani o düşük geliriyle, ücretiyle, tasarrufuyla ev almak isteyen vatandaş cezalandırılmak isteniyor; başka bir şey değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün vergi rekortmenleri açıklandı. Bu gelir vergisi rekortmen listesine bakıyorum: İlk 100; 57 kişi isminin açıklanmasını istememiş, 43 kişi açıklanmış. Kurumlar vergisi rekortmen listesine bakıyorum: 27 kişi unvanının açıklanmasını istememiş, 73 kişi açıklanmış. Eskiden de “İsmimin açıklanmasını istemiyorum.” diyenler açıklanmazdı ama sayıca bunlar çok sınırlıydı. Niye açıklanmasını istemiyor bu vatandaşlar biliyor musunuz? Aslında istemesi lazım çünkü bu bir ödüldür. “Türkiye’nin ilk 100’üne girdim, çok vergi ödüyorum.” bu muazzam bir şeydir. İnsanlar bu listelere girmekten birincisi korkuyorlar “Başıma bir iş gelir mi?” diye. İkincisi de belki iktidara yakın olup çok kazananlar “Acaba ismimiz burada çıkarsa daha mı kötü oluruz?” endişesini yaşıyorlar. Bu eskiden yoktu arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bakın, dolaysız vergilerden uzaklaşıp böyle dolaylı vergilere kaydıkça, kayıt dışılık arttıkça, hukuk güvenliği azaldıkça bu sonuçlar ortaya çıkıyor.

Konuşmamı bitiriyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerden 3’üncü önerge üzerinde söz isteyen? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinin metinden çıkarılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

30’uncu madde kabul edilen önergeler doğrultusunda metinden çıkarılmıştır.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için mevcut madde numaralarından görüşmelere devam edeceğiz. Kanun yazımında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

31’inci madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 31’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Muhammet Emin Akbaşoğlu             Mehmet Doğan Kubat           Recep Özel

                   Çankırı                                  İstanbul                         Isparta

           Fehmi Alpay Özalan                        Fatih Şahin              Ramazan Can

                    İzmir                                    Ankara                      Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinin metinden çıkarılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

31’inci madde kabul edilen önerge doğrultusunda metinden çıkarılmıştır. Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için mevcut madde numaralarından görüşmelere devam edeceğiz. Kanun yazımında Başkanlıkça madde numaraları teselsül ettirilecektir.

32’nci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Kemal Peköz                  Murat Çepni     Serpil Kemalbay Pekgözegü

                    Adana                          İzmir                                  İzmir

              Salihe Aydeniz                Semra Güzel

                 Diyarbakır                    Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Adana Milletvekili Kemal Peköz.

Buyurun Sayın Peköz. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözü geçen kanun teklifinin 32’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu düzenlemeyle yeni bir vergi yaratılıyor ve 5 milyon Türk lirasının üzerinde olan mesken nitelikli taşınmazlar için değerli konut vergisi almayı planlıyorsunuz. Bununla, tabii, bütçenin açık bir alanını bir miktar daha kapatmayı hedefliyorsunuz; bu, işe yarayabilir ancak bunun olabilmesi için iki şeyin yapılması lazım, yapılmalıydı daha doğrusu: Buradan elde edilecek gelirin yerel yönetimlerle paylaşılması, dolayısıyla adil bir dağılımın sağlanmasının yolunun açılması gerekirdi. Aksi hâlde, bugüne kadar bütçeyi iktidar kimlere kullandırdıysa bundan sonra da onlara kullandıracak, dolayısıyla da adaletten uzaklaşmış olacak. Bu nedenle de bu maddenin tekliften çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, vergi adaletsizliğini de beraberinde getirecek, ayrıntıları arkadaşlar anlattıkları için tekrar oraya girmiyorum. O nedenle, yerel yönetimlerle paylaşılması hâlinde bu olabilir, değilse kanun metninden çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Şu anda 12-18 yaş arası 3.100 çocuk cezaevlerinde, 830 çocuk anneleriyle beraber cezaevlerinde. Anne babası tutuklu olup yakınlarının yanında yaşamını sürdürmeye çalışan ve geleceklerini bir travmayla geçirmek durumunda kalacak olan yüzlerce çocuk var. Bunların olduğu bir yerde çocuk haklarından söz etmek çok fazla mümkün değil. Türkiye’de çocuklarla ilgili Ankara, Diyarbakır, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Tarsus’ta olmak üzere cezaevleri var. Ayrıca, çocuk eğitimevleri var 4 tane, Ankara, Elâzığ, İstanbul ve İzmir Urla’da. Türkiye’de resmî olmayan rakamlara göre, 2 milyonun üzerinde çocuk işçi bulunmaktadır. Son on yılda 16 tane çocuk zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybetmiştir. Biz, burada çocuk haklarından söz etmeye devam ediyoruz.

Göçmen çocuklar da ayrıca bir sorun. Suriye’de yaratılan ve iktidarın da destek olduğu iç karışıklıklar nedeniyle 3 milyon 650 bin Suriyeli Türkiye’ye gelmiş, bunların 1 milyon 600 bini çocuklardan oluşuyor ve bu çocukların 400 bin tanesi eğitim alamamak durumuyla karşı karşıya. Bunların düzeltilmesi için -hem vergi kanunlarındaki problemlerin aşılabilmesi için- hem de bu çocuklarla ilgili sorunların ortadan kalkması için yapılması gereken iki üç şey var.

Öncelikle, eğer illaki bütçe denkleştirilmek isteniyorsa bunun için kayıt dışı ekonominin bir düzene konması, kayıt dışı çalışan işletmelerin kayıt içerisine alınması gerekir.

İkincisi: Bu işletmelerin büyük bir kısmında gerçek ücretler yansıtılmamakta, düşük ücretler gösterilmekte, onun üzerinden sigorta ve emeklilik primleri ödenmekte, o da ayrıca bir problem yaratmaktadır. Bunun için de emeklilikte yaşa takılanlar -ki iktidar genellikle “erken emeklilik” diyor oysaki erken emeklilik diye bir şey söz konusu değil- bu insanlar tabi oldukları kanunlar sırasında hak ettikleri emekliliklerini kazanmak, yaşamlarını o şekilde sürdürmek istiyorlar ama iktidar “erken emeklilik” diye her şeyi çarpıttığı gibi bunu da çarpıtıyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin önemli sorunlarından bir tanesi de cezaevlerindeki insanlar. Cezaevlerinde çok sayıda, 1.130 civarında kendi başına hayatını sürdüremeyecek olan tutuklu hastalar var. Bunların bir kısmı hükümlü, bir kısmı tutuklu, bir kısmı hakkında raporlar da var “Kendi yaşamını tek başına sürdüremez, cezaevinde kalmaya uygun değildir.” diye ama her hafta Adana İnsan Hakları Derneği Şubesi bu konuda açıklama yapıyor olmasına rağmen bugüne kadar bu konuda da ciddi bir adım atılmamış ve şu anda insanlar, iki kolu olmayan, gözü olmayan, 80-90 yaşlarındaki insanların da içinde olduğu önemli bir kesim cezaevlerinde hayatlarını yaşamaya, daha doğrusu yaşamlarını çürütmeye devam ediyorlar. Bu, kanayan bir yaradır. Cezaevleri devletin kontrolündedir. Devlet, cezaevlerindeki insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara yapılması gereken kolaylıkları sağlamak durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Peköz.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Dolayısıyla emeklilikte yaşa takılanlar olsun, çocuk hakları olsun, hasta mahpuslar olsun, bunlarla ilgili ciddi bir düzenleme yapılmaz ise hayatı düzene sokmak ve Türkiye’yi huzura kavuşturmak mümkün değildir. O nedenle, gelin, bu düzenlemeleri zamanında yapalım, burada bir virgülünü bile değiştiremediğimiz vergi kanunlarıyla uğraşmaktansa bunları bir an önce düzeltelim ve birlikte yaşama iradesini sakatlamaktan vazgeçelim diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                Ayhan Erel                             Ümit Beyaz               Enez Kaplan

                  Aksaray                                 İstanbul                      Tekirdağ

      Mehmet Metanet Çulhaoğlu                 Orhan Çakırlar     İbrahim Halil Oral

                    Adana                                    Edirne                         Ankara

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Bekaroğlu                   Cavit Arı                    Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                           Antalya                                Ankara

             Abdüllatif Şener              Kamil Okyay Sındır    Emine Gülizar Emecan

                    Konya                              İzmir                                İstanbul

              Turan Aydoğan

                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 32’nci maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüştüğümüz teklifin 32 ile 39’uncu maddeleri değerli konut vergisini ihdas eden maddelerdir; bu torba kanunla daha pek çok vergi getirilmektedir. Keşke teklif sahipleri bu kanun teklifinin adını “Deli Dumrul kanunu” koysaydı; bunca vergi getiren bir kanun teklifine ancak bu isim yakışırdı. Deli Dumrul’un, köprüsünde can aldığı için Azrail’e meydan okuması gibi iktidarın da “Türkiye’de bize sormadan neden öldünüz?” diye sorarak vatandaştan vergi almaya başlamasından korkuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, partimizin muhalefet şerhinde yer alan şu bilgiler çok önemlidir: Türkiye’de 1960-2017 yılları arasında vergi kanunlarında 397 adet değişiklik yapılmıştır; bu değişikliklerin 141 adedi 2002-2017 arasında yani AK PARTİ iktidarları döneminde gerçekleşmiştir. AK PARTİ döneminde 9 adet de vergi affı kanunu çıkarılmıştır. Vatandaşımız ne vergi düzenlemelerinin ne de af kanunlarının hızına yetişmektedir.

Değerli konut vergisiyle, değeri 5 milyon Türk lirası ve üzerindeki konutlara vergi konulmaktadır. Ancak bu düzenleme pek çok adaletsizliğe de kapı aralamaktadır. 1 milyon değerinde 50 tane evi olan vatandaş bu vergiyi ödemeyecek, 4 milyon 900 bin Türk lirası değerinde mülkü olan, bu vergiye muhatap olmayacak, aynı değerlerdeki iş yerlerine sahip olanlar bu vergiyi vermeyecek ama 5 milyon değerinde bir mülkü olan bu vergiyi ödemek zorunda kalacaktır. Adaletsizlik fakire de yapılsa zengine de yapılsa adaletsizliktir.

Kıymetli milletvekilleri, ülkemiz ekonomik kriz yaşarken olağanüstü bir durum olarak mülkiyetten vergi almayı düşünüyor olabilirsiniz. Ancak bunu yaparken vatandaşın alım gücünü nasıl yükselteceğinizi de düşünmelisiniz. Bizim ülkemizde asgari ücretli vatandaştan gelir vergisi, SGK primi, İşsizlik Fonu gibi vergiler alınmaktadır. Milyonlarca üniversite mezunu öğrenim kredilerini ödeyememenin getirdiği vergi borcu altında ezilmektedir. Bu vebalden “Aynı gemideyiz.” diyerek kurtulamazsınız. Aynı gemideysek siz bu geminin kaptanısınız, gemi ise dev bir buz dağına doğru çarpmak üzeredir, oraya doğru yönelmektedir. İktidar ekonomiyi düzeltmek istiyorsa önce fakiri fukarayı, asgari ücretliyi, işçileri ekonomik prangalardan kurtarmalı ve vergi yükünü azaltmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmamı sonlandırırken başkentimizin Şereflikoçhisar ilçesinin önemli bir sorununu dile getirmek istiyorum. Şereflikoçhisar ilçemizin en önemli ekonomik kaynağı olan Tuz Gölü’nde ilginç şeyler oluyor. Tuz Gölü’ndeki işletmeler 2006 yılında özelleştirilmişti. 2011 yılında bu yeni işletmelerin açılması için ihale yapılmıştı. İkisi Koçhisarlı olmak üzere pek çok firma MİGEM’e güvenerek ihaleye girmiş ve tuz üretimine başlamışlardı. Tuz fiyatları o günlerde 60 Türk lirasından 18 TL’ye kadar düşmüştü. Akabinde ise ÇED raporlarına dayanılarak idare mahkemesi ve Danıştay kararlarıyla bu ihaleler iptal edilmiştir. Tuz fiyatları bugün 120 Türk lirasının üstüne çıkmış durumdadır. İşin ilginç kısmı ise şu an mevcut olan tesislerin genişlemeye, kapasite artırmaya hazırlanmasıdır. Madem burada çevreye zararlı bir durum vardır, mevcut işletmeler nasıl genişleyecektir?

Bir diğer husus ise bu ihaleleri iptal eden hâkimlerin içinde etkin olarak FETÖ’cülerin olduğu iddialarıdır. Bu iddialara Enerji Bakanlığı cevap vermelidir, vermek zorundadır.

Sayın milletvekilleri, ekonomimizi vergiler koyarak değil, üretimi artırarak düzeltebiliriz. Şereflikoçhisar’daki bu tuz meselesi siyasi partilerüstü bir konsensüsle incelenmeli ve milletimizin lehine olacak şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. Bu konuyu hem İYİ PARTİ Şereflikoçhisar teşkilatımız hem de bizler yakından takip edeceğiz. Şu bilinmelidir ki meselemiz siyasi rant elde etmek meselesi değil, memleket meselesidir.

Teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şair diyor ki: “Herkesin bir derdi var. Kiminin ekmeği bayat, kiminin pırlantası küçük.” Bayat ekmekle işinizin olduğunu zannetmiyorum, getirdiğiniz vergilerle beraber ekmekle de çok da alakanızın olduğunu zannetmiyorum ama pırlantası küçük olanı da artık vergilendirir hâle geldiniz. Dünya kadar vergi koydunuz, farkında mısınız? Sadece vergi koyuyorsunuz, hiçbir şey üretmiyorsunuz ama hiçbir şey üretmiyorsunuz. Memlekette katma değer yaratacak hiçbir şey yapmıyorsunuz.

İSMET YILMAZ (Sivas) – 180 milyar dolarlık ihracatımız var.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Sayın Bakan, oradan laf atıyorsunuz ama gelir anlatırsınız.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Üretmeden 180 milyar dolar ihracat yapılmaz.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Son dönemde cepte ne varsa onu da sattınız, döndünüz vatandaşın elindekiler üzerinden yeniden vergi ihdas etmeye başladınız. Biraz mahcup olasınız diye bir şeyler söyleyeceğim ben size, kendi ekonomi programınızı hatırlatacağım. Bakın, orada ne diyor? Diyor ki: “Vergi mevzuatını basitleştireceğiz. Vergi sayısı azaltılacak, vergi oranları düşürülecek, verginin adil olması sağlanacak.” Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi programındaki şeyleri okudum size; sakın itiraz etmeyin mahcup ederim sizi.

Şimdi, vergi sayısını 70 küsura çıkardınız; bu getirdiğiniz teklifin içerisinde de internetten lüks konuta, ücretlilerden futbolcuya, hakeme, turizm sektörüne kadar bir dünya vergi koydunuz. İşiniz gücünüz vergi koymak, işiniz gücünüz vatandaşın elinin altındaki mala el koymak neredeyse.

Şimdi, bu yaptıklarınız da -içinizde çok kıymetli hukukçular var, meslektaşlarım var; biliyorum, onlar da bu söylediklerimi biliyorlar- Anayasa’nın 2’nci maddesinden tutun 5’inci maddesine, 10’uncu maddesine, 73’üncü maddenin ikinci fıkrasına, 125’inci maddesine, 128’inci maddesine, 153’üncü maddesine aykırı, çok şeye aykırı ama hani “Bir şeyi bilip de söylememek dilsiz şeytanlıktır.” derler ya, o duruma Meclisi de düşürmemek lazım. Meclis bambaşka bir yerdir; Meclis, o çok savunduğunuz erkler ayrılığının bir şekilde onurunu kurtarması gereken yerdir.

Şimdi bakın, ben size söyleyeyim, henüz değerli konut işine geçmeden önce: Çevreyi kirleten -bu baca sorunu olan- termik santrallerle ilgili süreyi uzatmak istiyorsunuz; söz verdiniz millete, 2019’un sonunda bu işi bitireceğinize söz verdiniz. Ben şairin dediği şekilde yine size söyleyeyim: “Henüz vakit varken gülüm” Parlamentonun onuruna uygun bir iş yapın; başka yerlerden telkin beklemeden bu maddeyi çıkartın, hemen çıkartın. Bakın, bir süre sonra çıkarmaya kalkacaksınız bu sefer Parlamentonun onuruna çok uygun olmayacak bu işler. İsterseniz de çıkarmayın, tarihe şöyle geçin: Vatandaşını zehirleyen Hükûmet olarak geçin, doğasını zehirleyen Hükûmet olarak geçin, canlılarına zarar veren Hükûmet olarak geçin. Bunun neyini savunuyorsunuz siz ya?

Değerli konut vergisi getiriyorsunuz, Anayasa’nın 128’inci maddesinde verginin nasıl tahakkuk ettirileceği yazıyor; diyor ki: Kamu görevlileri ve memurlar eliyle tahakkuk ettirilir. Şimdi, bu getirdiğiniz yerde bir değerleme uzmanı gelecek bir rapor hazırlayacak, on beş gün içerisinde kesinleşecek. Ortada bir şekilde kamu görevlileri yok, vergi memurları yok, verginin tahakkuk ve tahsilat diye safhaları var ve bunların tamamı idari işlem. Anayasa’nın 125’inci maddesi de çok açık; eğer bunu da bir idari işlem sayarsanız, 125’inci maddesinin son fıkrasında diyor ki: “İdarenin tüm eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir.” Burada yargı denetimi yok. Ne yapıyorsunuz siz ya! Vallahi, ne yapıyorsunuz, aklımızı karıştırıyorsunuz ya! (CHP sıralarından alkışlar) Artı yaptığınız işlem çok garip 5 milyonluk gayrimenkulü olan vatandaşa değer vergisi koyuyorsunuz. Değer vergisi koyduğunuz bu 5 milyonluk vatandaşın 100 kat fazlası 4,99’luk, 4’lük, 4 milyonluk, toplamda 400 milyonluk varlığı olana bir şey demiyorsunuz. Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı, yaptığınız iş ölçülülük ilkesine de aykırı, bunun farkındasınız herhâlde ya! Çok basit bir şey. Niye bunu getiriyorsunuz kardeşim? 400 milyon değerde gayrimenkulü olan adam 1 lira ödemiyor değer vergisi olarak 4x100 milyon, 5 milyon hasbelkader değeri olan adam gelecek size bu vergiyi ödeyecek. Ha, bir de şöyle bir şey var: Bu iştirak hâlinde mülkiyet olabilir, müşterek mülkiyet olabilir. Bu 5 milyonluk malın 20-30 tane hissedarı olabilir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hisseleri oranında paylaştırılır.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Onlardan gene vergi alacaksınız, garibandan da alacaksınız bu durumda değerli konut vergisi diye. Çok zekâ oyununa gerek yok, bu anlattıklarımı iyi anlıyorsunuz. Yaptığınız işin vergi adaletiyle falan da hiçbir alakası yok. Az önce size Anayasa’nın maddelerini sayarken ölçülülük ve adaletten bahsettim. Ne anlıyorsunuz bilmiyorum. Sevgili mevkidaşım çıktı burada “Deli Dumrul vergisi” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Turan.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Toparlıyorum.

Ben de aynı şekilde katılıyorum. Niye mahcup ediyorsunuz kendinizi buralarda? Niye bu kadar mahcup olur hâle düşüyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı “Ben Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadım, gerekirse 40 milyar dolar daha harcarım.” dedi. Ya, 40 milyar doları Suriye sorununu yaratıp oraya harcıyorsunuz da 5-6 milyar TL toplamak için bu kadar adaletsiz işi niye yapıyorsunuz? Ayranınız yok içmeye neden bu şekilde gidiyorsunuz Suriye’ye? İnsana sorarlar. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Niye bu ülkenin güvenlik harcamalarını 3 katına çıkardıktan sonra, bu ülkede yatırımları engelleyecek şekilde turizm sektörüne balta vuruyorsunuz, gayrimenkul sektörüne balta vuruyorsunuz, bütün sektörleri baltalıyorsunuz. Hiç düşünmüyor musunuz bu ülkede bundan sonra kim üretecek, bu kadar vergi koyuyorsunuz?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı “Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 33’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Madde 33 - 1319 sayılı Kanuna aşağıdaki madde ilave edilmiştir.

"Vergiye ait değerlerin tespiti; ilanı ve kesinleşmesi:

MADDE 43 - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce ilgili mevzuat kapsamında yapılan veya yaptırılan değerleme sonucunda belirlenen ve değeri 42 nci maddede yer alan tutarı aşan (bu tutar dahil) mesken nitelikli taşınmazlar, ilgilileri tarafından ulaşılabilecek şekilde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün internet sitesinde ilan edilir ve ilgilisine ayrıca tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren on beşinci günün sonuna kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne itiraz edilmeyen mesken nitelikli taşınmaz değeri kesinleşir. Süresinde yapılan itirazlar, on beş gün içinde değerlendirilerek sonuçlandırılır ve kesinleşen değer, aynı usulle ilan ve ilgilisine tebliğ edilir. Bu değer, değerli konut vergisi uygulamasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değer olarak kabul edilir. Mükelleflerin idari yargıya başvuru hakları saklıdır.

Bu vergi uygulamasında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen bir değerin bulunmaması durumunda, bina vergi değeri esas alınarak vergilendirme işlemleri yapılır.

Bina vergi değeri, 29 uncu maddeye göre belirlenen vergi değeridir.”

              Bülent Kuşoğlu                            Cavit Arı         Mehmet Bekaroğlu

                   Ankara                                  Antalya                       İstanbul

         Emine Gülizar Emecan                 Kamil Okyay Sındır    Abdüllatif Şener

                  İstanbul                                   İzmir                           Konya

             Süleyman Girgin

                    Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Muğla Milletvekili Süleyman Girgin.

Buyurun Sayın Girgin. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, kamuoyuna “Az kazanan az, çok kazanan çok vergi verecek.” sloganıyla sunulan bu kanun teklifi, bu tanımdan çok uzaktır. Çok kazanandan çok vergi almak hedeflenmekte ancak az kazanandan az vergi almaya ilişkin bir düzenleme yoktur. AKP ekonomik krizin faturasını vergi yükünü artırarak halka kesmeye devam etmektedir. Üstelik, bu yükü halka “Vergide adalet sağlanacak.” yalanıyla pazarlamaya çalışmaktadır. “Lüks konutlarda emlak vergisini artırıyoruz, taşınmaz mallarda değer artışı için vergi getiriyoruz.” diyerek bir yandan zenginlik ve lüks vergilendirilir gibi gözükürken asıl yükü çeken emekçilerden alınan dolaylı vergilerle gelir vergileri artırılmaktadır.

Diğer yandan da şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi düşürülmekle kalmayıp sonraki düzenlemeler için, 70 milyar borçlanma için Cumhurbaşkanına yetki verilmektedir. Cumhurbaşkanının bu yetkisini sermayenin lehine kullanacağından şüphemiz yok. Oysa asgari ücretle çalışan işçiler, ücretli çalışan işçiler, memurlar da dâhil olmak üzere, 7’nci aydan itibaren artan vergi dilimine girerek daha çok gelir vergisi ödemektedirler.

Sayın milletvekilleri, iktidar vergiye doymuyor. Borç gırtlakta ve tulumbada su bitti. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan kamu yönetimi raporuna göre, ekim ayına kadar yapılan net borçlanma 2019 yılı için 114 milyar lira. Yani 90 milyar liraya kadar borçlanma yetkisi alan yürütme organı, bu yetkisini zaten aşmış vaziyette. Cumhurbaşkanına 70 milyar lira daha borçlanma hakkı verilmesiyle birlikte, toplam borçlanma miktarı 160 milyar liraya çıkmaktadır. Niye? Çünkü delik büyük, yama tutmuyor. Gerek 70 milyar borçlanma yetkisi gerek konaklama vergisi, değerli konut vergisi ve gerekse bu torbayla getirilen diğer vergiler yoksulun yükünü hafifletmek için değil, bütçe açığına para bulmak içindir. Mesela ilgili maddelerin birinde de diyor ki: “Değerli konut vergisinden de konaklama vergisinden de elde edilecek gelirler mahallî idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmaz.” Ya nereye gidecek bu paralar? Saraya gidecek. Yetecek mi pekâlâ? Tabii ki yetmeyecek. İtibardan tasarruf olmadıkça vergiler, zamlar yine artacak ama yine “Aynı gemideyiz.” demeye devam edilecek. Evet, aynı gemideyiz ancak siz güvertede lüks kamaralarda, vatandaş makine dairesinde ateşleyici olarak. On yedi yıldır maalesef vatandaş kazanı besleye besleye doyuramadı sizi.

Şöyle bir madde getirin isterseniz; üstelik geçici değil, kalıcı olsun: “Biz bütçeyi tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bırakıyoruz; limitsiz borçlanabilir, limitsiz harcayabilir, limitsiz vergi getirebilir.” Böyle deyiverin olup bitsin. Hatta “İtibardan da tasarruf etmemesini özellikle öneriyoruz.” deyin, bunu da ekleyin, zaten de öyle değil mi?

Diğer yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maaşının artırılmasını da ekleyebilirsiniz. Zira aile bütçesini de eğer devlet bütçesi gibi yönetiyorsa iki yakasının bir araya gelmemesi de olasılıktır.

Sayın milletvekilleri, değerli konut vergisinden vergi alınması kademeli vergilendirme açısından olumlu olsa da bu taşınmazlara hizmet götüren yerel yönetim paylarının verilmeyerek sadece merkezî bütçeye aktarılması yanlıştır çünkü bu nitelikteki taşınmazların bulunduğu mahaller aynı kalitede hizmet beklemektedirler. “Bu konutları yüksek vergilendireceğim.” diyorsanız emlak vergisi oranlarında bir kademelendirmeyle yeni bir vergi ihdas etmeden demokrasinin vazgeçilmezi olan yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırmak suretiyle bunu yapmak mümkün idi.

Diğer yandan, konaklama vergisinin uygulanma gerekçesi, bir beldeye, kente gelen turistlerin o beldenin park bahçe, çöp toplama, itfaiye hizmetlerinden faydalanmaları karşılığında bunun bedelini ödemelerine dayanmaktadır. Siz ne yapıyorsunuz? Genel bütçeye aktarıyorsunuz. Hizmeti veren yerel yönetimler açısından bu yaptığınız adaletsizliktir.

Muğla’mızdan size bir örnek vermek istiyorum: Yazın 5 milyon nüfusa hizmet veren 1 milyon nüfuslu Muğlalılar İller Bankasından kış nüfusuna göre para almaktadır; bu, haksızlıktır.

Değerli milletvekilleri, Ekim 2019 tarihinden itibaren turizm katkı payı uygulaması başlatılmış olup bir de konaklama vergisi gibi ilave vergi turizm işletmelerinin fiyatlarını etkileyeceğinden rekabet ortamında turizm gelirlerinin azalması sonucunu doğurabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Rica ediyorum…

BAŞKAN – Toparlayınız.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Toparlıyorum.

Siz diyorsunuz ki turist gelmesin, gitsin, rakip ülkelerde tatillerini yapsınlar. Turizm sektörüne bu vergiler çelme takmaktır. Getirilen bu konaklama vergisi, dişinden tırnağından artırıp taksitle tatile gidebilmeyi başarabilmiş vatandaşlarımızın da omzuna yük bindirmektedir. Yabancı turist zaten genelde paket turla geldiğinden ve uluslararası rekabetten dolayı bu vergi onlara acentelerce yansıtılmayacak, olan yine bizim kendi vatandaşlarımıza olacaktır.

Değerli milletvekilleri, özetin özeti, bu kadar vergi, bu kadar borçlanmanın, özeti şudur, tarih ileride AKP dönemini şöyle yazacaktır: “Halk ağır vergiler içerisinde ezilirken yöneticiler sarayda lüks ve şatafat içindeydi.”

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinde yer alan "eklenmiştir” ibaresinin "ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                Ayhan Erel                      Ümit Beyaz   Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                  Aksaray                           İstanbul                              Adana

           Arslan Kabukcuoğlu                Aylin Cesur                   Orhan Çakırlar

                  Eskişehir                           Isparta                              Edirne

                 İsmail Ok

                  Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Isparta Milletvekili Aylin Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dijital Hizmet Vergisi Kanunu Teklifi’ni görüşüyoruz. Bugün aynı zamanda Dünya Çocuk Hakları Günü. Çocuklar, insanlığın en değerli varlığı. Çocuk, hem ailenin hem milletin aslında hem de tüm insanlığın ortak varlığı. Dünya bu gerçeği anlamış olmakla beraber bunun gereğini yapmakta hâlâ çok başarılı değil.

Çocukların dünyaya gelme hakkı, yaşam hakkı, gelişme hakkı, korunma hakkı, kültür ve sosyal hayata eksiksiz katılma hakkı, dünya ölçüsünde ve en yüksek düzeyde yerine getirilmesi gerekiyor. Bu düşüncelerle Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutluyorum.

Aslında tüm çabamız çocuklarımız için. Memleketimizi, bize bırakıldığı gibi bütün ve milletimizi de birlik, beraberlik içinde yarınlara taşıma gayesindeyiz. Siyaset de kurumları da bunun için var. Gelgelelim hâl böyleyken durum nasıl? Maalesef gençlerimiz hiç olmadıkları kadar umutsuz ve kaygılı. Onları suçlayabilir miyiz? Hayır, ancak durumdan vazife çıkarmamız lazım. Neden kaygılılar, neden başka ülkelere gitme hayaliyle yanıp tutuşuyorlar? Cevap verelim. Kaybettiğimiz huzur ve güven iklimi; aradığımız barış, huzur ve refah.

Birkaç gün evvel işsizlik rakamları açıklandı. Ağustosta işsizlik geçen yılın aynı ayına göre 2,9 puanlık artışla yüzde 14 olmuş, işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 980 bin kişi artmış 4 milyon 650 bin olmuş ve işsizlik oranı ise son on beş yılın rekorunu kırmış.

İşsizlik, Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri ve gençlerimizin kaygı probleminin de ana kaynağı. Gençlerimiz umutsuz ya hani, onlara uzaya yolculuk vaat ederken genç işsizliği uzaya çıkmış. Genç nüfusta işsizlik oranı 6,6 puan artmış ve yüzde 27,4 olmuş. Yükseköğrenim mezunu işsizlerin sayısı artmış, yüzde 14’ten 15,2’ye çıkmış. İstihdamda dibe vurmuşuz, 789 bin kişi azalmış ve istihdam oranı 2 puanlık azalışla yüzde 46,3’e düşmüş.

Değerli arkadaşlarım, durum vahim. Her yol aynı şeye çıkıyor: Türkiye güven ve huzur iklimine geçmeden sorunlarımızı çözemeyiz. Çünkü bu ortam olmazsa yatırım olmuyor, yatırım olmayınca üretim olmuyor, üretim olmayınca ekonomi krizde. Dış borçla ve şu ortamda bulabileceğiniz en yüksek faizli dış borçla ve vergiyi artırarak sorunu çözemezsiniz. Kamu harcamalarının, büyümenin ve kalkınmanın sürdürülebilir finansman kaynağı vergiler. Bu amaçlarla alınan vergilerin ihdasında oranlarının, istisnalarının ve muafiyetlerinin belirlenmesinde ve diğer vergilendirme işlemlerinde tüm ülkeler tarafından dikkate alınan temel vergilendirme prensiplerinden birisi mali güce göre vergi alınma prensibi. Nitekim bu ilke ülkemizde de anayasal olarak hüküm altına alınmış. Kanunla getirilen değerli konut vergisi mevcut vergi sisteminin başarısızlığını gösteriyor aslında. Yıllardır genel bir vergi reformu gerçekleştirilmediğinden ve vergi denetimi gereği gibi yapılmadığından gelir ve kazanç üzerinden alınması gereken vergiler alınamamakta. Ağırlık verilen dolaylı vergilerde de son dönemde istenen vergi tahsilatı gerçekleştirilemediğinden, siyasi irade ortaya çıkan büyük bütçe açıklarını kapatmak amacıyla vergilendirebileceği spesifik alanlara yönelmiş. Değerli konut vergisi düzenlemesi de bunlardan bir tanesi, çok belli. Vergileme adalet ilkesi çerçevesinde kişilerin harcama ve mülkiyet karşısındaki gelir durumu gözetilerek yapılır, aksi durumda kişiler koyulan vergilere karşı kendini korumaya kalkar. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi yapılan düzenlemenin mali güce göre vergilendirme ilkesiyle yapıldığı savı doğru çıkmıyor. Düzenlemeyi getiren siyasi irade bu düzenlemeden beklediği vergi tutarını hesap etmiş görünüyor. Dolayısıyla bütçe açıklarını finanse etmek açısından ilk etapta beklediğinin önemli bir kısmını gerçekleştirebilecek ama kısa vadede beklentiler karşılansa da orta ve uzun vadede beklentiler ölçüsünde bir vergi sağlanması öngörülemez bu şekilde.

Kişiler ellerindeki bu kapsamdaki konutları çıkarabilecekleri gibi tasarrufları başka alternatiflere de yönlendirebilirler. Daha da önemlisi son yıllarda görüldüğü gibi cazip teklifler sunan dış ülkelerden konut alımlarını yoğunlaştırabilirler. Sonuçta, oku atınca hedefi vurmak gerekiyor. Eğer gittiği yerde düzeltilmesi zor yeni yaralar açacak olursanız durum çok daha kötü ve vahim hâle geliyor. Yatırım olmadan, üretim olmadan vergiyi artırarak sadece derinin üzerindeki yarayı tedavi ettiğiniz zaman içeri sirayet eden yara kangrene yol açıyor, ve buradaki kangren tüm vücuda yayıldığı zaman maalesef demokrasimiz kangren olmuş oluyor. Sonuçları ortada: İşsizlik, kaygı, buhran, cinayet, şiddet, intiharlar, yalnızlık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

AYLİN CESUR (Devamla) - Dünya ülkesi Türkiye iken neredeyse tek başına kalmış bir Türkiye. Şu global dünyada dünyaya meydan okuyan Türkiye’den dünyanın sırtını döndüğü Türkiye’ye gelirsiniz. Ki en başa dönüyorum şimdi: Çocuklarımız ve gençlerimiz kaygı denizindeyken ne size ne bize rahat yok artık bundan sonra gece uykularında.

Türkiye bir an önce parlamenter sisteme geri dönmeli ve demokratik kurumlarını, yargısını, yasamasını, yürütmesini çalıştırmalı değerli arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 34- 1319 sayılı Kanuna aşağıdaki madde ilave edilmiştir.

"Matrah ve nispet:

MADDE 44- Verginin matrahı, bina vergi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değerden yüksek olanıdır.

Değerli konut vergisine tabi mesken nitelikli taşınmazlardan değeri;

5.000.000 TL ile 7.500.000 TL arasında olanlar         (Binde 3)

7.500.001 TL ile 10.000.000 TL arasında olanlar       (Binde 6)

10.000.001 TL'yi aşanlar                                                          (Binde 10)

oranında vergilendirilir.

Paylı mülkiyette ve elbirliği mülkiyette, matrahın hesabında mesken nitelikli taşınmazın toplam değeri esas alınır.

42 nci maddede yer alan tutar, ikinci fıkrada yer alan vergi oranlarına esas mesken nitelikli taşınmaz değerlerinin alt ve üst sınırları ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen ve 42. maddede yer alan tutarı aşan (bu tutar dahil) mesken nitelikli taşınmazların değeri her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır. Bu şekilde hesaplanan tutarların 10.000 Türk lirasına kadar olan kesirleri dikkate alınmaz (Şu kadar ki; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen taşınmaz değeri, değer tespitinin yapıldığı yıl yeniden değerleme oranında artırılmaz.).”

        Mehmet Akif Hamzaçebi                      Cavit Arı             Bülent Kuşoğlu

                  İstanbul                                  Antalya                         Ankara

         Emine Gülizar Emecan                 Kamil Okyay Sındır    Abdüllatif Şener

                  İstanbul                                   İzmir                           Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fransız İktisatçı Thomas Piketty bu maddenin görüşülmesini izleseydi, herhâlde gözleri yaşarırdı. Thomas Piketty 2003-2004, o yıllarda yazmış olduğu bir kitapta şöyle bir değerlendirmede bulunur: “Kapitalizmin eşitsizlik yaratan dinamiklerinin kontrol altına alınabilmesi, giderilebilmesi için artan oranlı bir servet vergisinin gelmesi gerekir.” Thomas Piketty bunu o, kapitalizmin çok, son derece kurumsallaştığı zengin ülkeler için aslında ortaya koymuştur. Bu ülkelerde nüfusun yüzde 1’i nüfusun yüzde 99’unun sahip olduğu servete sahiptir. Yine, Piketty şöyle der: “Bu ülkelerde, her ülkenin kendi nüfusunun yüzde 1’i de kalan yüzde 99’unun toplumsal, siyasi ve ekonomik hayatını kontrol edecek güçte bir parasal güce, bir servete sahiptir. Dolayısıyla bu eşitsizliği gidermek için bir artan oranlı servet vergisi gerekir.”

Yine, Piketty bu öneriyi gelişmiş ülkeler için yaptığına göre, o ülkelerdeki vergi yüküne, toplam vergi hasılatına bakmak lazım. O ülkelerde toplanan vergilerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 35’ler düzeyindedir. Ortalama OECD oranını söylüyorum, aslında gelişmiş ülkelerde bu yük biraz daha yukarıdadır. Türkiye’de bu oran nerededir? Türkiye’de bu oran yüzde 25’lerdedir yani Türkiye OECD ortalamasına göre 10 puan daha aşağıda vergi topluyor. Türkiye’de vergi yükünün düşük olması az vergi toplandığı anlamına gelmiyor, kayıtlı olarak faaliyet gösteren mükelleflerin omuzunda çok büyük bir vergi yükü olduğu anlamına geliyor çünkü Türkiye’de kayıt dışı ekonomi o ülkelerle kıyaslanamayacak ölçüde büyüktür.

“Bu bir servet vergisi mi?” dersek, hayır, yarım yamalak bir şey. Ne diyor: “Değeri 5 milyon lira ve üzerinde olan konutlar değerli konut vergisine tabidir.” Biraz önce konuşan Sayın Turan Aydoğan örnek verdi. 4 milyon liradan 100 tane konutu var, 400 milyon lira ediyor; vergiye tabi mi? Hayır. Daha ilginç olan, daha çarpıcı olan bir şeyi örnek vereyim: Yüksek ücretli birisi, özel sektörde çalışıyor, 5 milyon lira banka kredisi aldı, gitti 5 milyon liralık bir konut aldı, yirmi yıl vadeyle ödeyecek. “Bu vergiyi ödeyeceksin.” diyorsunuz ona. “Borcumu düş, başka da evim yok, 5 milyon lira banka kredi borcum var, bunu düş buradan.” “Hayır, bunu düşmem, senden alırım.”

Arkadaşlar, bir vergiyi koyarken adaletli koyun, adaletli koyun. Örnek verdim, OECD ülkelerinde vergi yükünün gayrisafi yurt dışı hasılaya oranı yüzde 35’lerde, Türkiye’de yüzde 25’lerde yani kazanç üzerinden gelir ve kurumlar vergisi alınamadığı için kimi yakalarsak gayrimenkulde ondan alalım diyorsunuz. Bu olmaz, bu olmaz. Bu, ayrıca Anayasa’nın 128’inci maddesine de aykırı. Şu şekilde aykırı: Vergiyi alıyorsunuz da matrahı nasıl belirleyeceksiniz? “Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün teşkilatı yok, biz bunu değerleme şirketlerine yaptıracağız.” Yaptırırsınız da Anayasa’ya aykırı olur. Komisyonda uyardım, bir daha uyarıyorum, Anayasa’nın 128’inci maddesinin birinci fıkrası “Devletin kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre gördükleri aslî ve sürekli kamu hizmetleri memurlar ve diğer sözleşmeli personel eliyle yürütülür.”

Tarh ve tahakkuk işlemi bir idari işlemdir, matrah belirleme bir idari işlemdir. Bunu bir özel sektör kuruluşuna yaptıramazsınız, yaptırırsanız Anayasa’ya aykırı olur; ben uyarıyorum. Bu, kentsel rantları mı vergiliyor? Hayır, kentsel rantlar vergilenmiyor. Size bir önerim var… Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan 21 Ekim 2017’de demişti ki: “İstanbul’a ihanet ettik, bu ihanetten ben de sorumluyum. Bu ihanet süreci de devam ediyor.” Bundan amaç… Yine bir cümlesinde, demecinde söylemişti: “Ya, nefes alınacak tek yer mezarlıklar kaldı.” Yani “İstanbul inşaata boğuldu.” diyor Sayın Erdoğan; güzel bir cümleydi. Devamında, 2 Aralık 2017’de bir şey daha söyledi: “İstanbul’da binalar 5+1 katı geçmeyecek.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Erdoğan’ın 21 Ekim 2017 tarihinde, “İstanbul’a ihanet ettik.” dediği o cümlenin konuşulduğu tarihten bu yana sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 100’ü aşkın imar planı tadilatında imara açtığı alan tutarı 20 milyon metrekare arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Kentsel rantı vergileyeceksek gelin, bunu vergileyelim. Bir kalem oyunuyla imara kapalı alanları imara açtılar, iktidar açtı; AK PARTİ Grubu açtı demiyorum, iktidar açtı. Eğer rantı vergileyeceksek gelin, onu vergileyelim. Kazlıçeşme’deki, İstanbul’un efsanevi silüetinin ortasına hançer gibi saplanmış olan, o imar planı tadilatıyla yapılan yerleri vergileyelim; oradan doğan kazançları vergileyelim. Bugüne kadar hiçbir iktidarın, hiçbir Cumhurbaşkanının, hiçbir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının aklına gelmeyen bir şey yaptılar; iktidar yaptı. O efsanevi silüetin ortasına; Allah’ı yücelten, ona doğru yükselen o minarelerin arasına ranta doğru yükselen gökdelenleri koydunuz. Gelin, onları vergileyelim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 34’üncü maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Ayhan Erel                     Mehmet Metanet Çulhaoğlu               Orhan Çakırlar

      Aksaray                                      Adana                                       Edirne

   Enez Kaplan                               Ümit Beyaz                             Aylin Cesur

       Tekirdağ                                    İstanbul                                     Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Isparta Milletvekili Aylin Cesur.

Buyurun Aylin Hanım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Az evvel gençlerimiz umutsuz dedik. Yatırım ve üretim dedik ilacımız. Bu olsa şu elimde tuttuğum ve sadece birer örneğini sunacağım milyonlarca genç devletten çare beklemezdi. Her gün kapanan fabrikalarla gelinen noktada gözlerini devletten gelecek atamalara çeviren gençlerimizden söz etmek istiyorum.

Biz, ezelden beri bu topraklarda hüküm süren yüce bir milletiz, manevi değerlerimizi de her şeyin üzerinde tutarız; biraz da devletçiyiz, güveniriz, severiz bizi yönetenleri, şans veririz. Verdi de size defalarca bu millet, bir kere daha, bir kere daha verdi; sözler verdiniz, bir kere daha verdi şans. Söz senet çünkü. Ve baba kime denir? Koruyup kollayan, sırtınızı verdiğiniz, en güvendiğiniz kimseye, değil mi? “Devlet baba” diyor milletimiz devlete. Başka milletlerde bulamazsınız bunu. Devlete “baba” diyen ve her şeyin filizini de “ana” dediği toprakta arayan tarım kesiminden bir cümle söz edeceğim. Herkes çalışırken onlar da çalışır ama en çok onlar yorulur. Herkes yoksullaşırken onlar da yoksullaşır ama en çok onlar yoksullaşır. Verin 2006’da çıkardığınız kanunla belirlediğiniz ve hiç vermediğiniz yüzde 1’i bu sene. Çiftçiler her geçen gün güç kaybediyor, bağırıyor köylümüz “Elimizi tutun.” diye ve o kutsal eli tutun artık.

Tarım Bakanı Fakıbaba 1 Ocak 2018’de “3.500 personel alacağız.” dedi. 150 bin işsiz ziraat, su, gıda mühendisi ve veteriner var. Sayın Pakdemirli 2019 ikinci çeyreğine aktardı. Biz de dedik ki bu kürsüde, takip edeceğiz; ediyoruz, defalarca dedik, olmadı, duyuramadık sesimizi. O hâlde, düşündüm taşındım geceleri. Niye geceleri? Çünkü geceleri oturup gelen mesajları okuyabiliyorum, yüzlerce, her gece ve sabah olmuyor onlara, bize de sabah olmuyor. Senelerdir bekliyorlar ama son iki yıla odaklanmışlar, yirmi üç ay olmuş Sayın Bakan söz vereli ve KPSS hakları yanacak gençlerimizin. Feryat ediyorlar, kimi “İntiharın eşiğindeyim.” diyor, kimi evlenemiyor, ailelerinin yüzüne bakamıyorlar, hepsi umutsuz.

Ben de defalarca dile getirdiğimiz bu sorunu bir türlü size anlatamadığımız için düşündüm taşındım, her geceyi bir boncuk yapayım dedim ve saydım sizin için, yan yana koydum, bu upuzun dize onları beklerken uyuyamadıkları her bir gece için her bir boncuk.

Evet, EYT bekliyor senelerdir ama beklemeye devam edecekler sanırım, resmî bekleyişleri dernek olarak Ocak 2015’ten beri, elli sekiz ayı geçmiş. Her biri için bir boncuk yaptım, EYT’nin boncuğu çok uzun oldu. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, bir tane mektupta “Sayın Vekilim, şikâyetimizi binlerce işsiz kardeşim adına dile getirmek istiyorum. 2018 Mart ayında eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Hanımefendi 3 bin ASDEP personelinin istihdam edileceği sözünü verdi. 2018 Mayıs ayında da Sayın Cumhurbaşkanımız bunun 4 bine çıktığını müjdeledi ama olmadı 2018’de. 2019’da, bu yıl içinde Zehra Zümrüt Selçuk Hanımefendi alım ilanına çıkarak bini ASDEP, bini işçi 2.321 sözleşmeli alım ilanına çıkacağını bildirdi, müjde verdi, hâlen alım yayınlanmadı. Bu alımı iki yıldır bekleyen biz gençler için bir şey yapar mısınız?” diyor. Onları da mor zincir yaptım her bir uyumadıkları gece için. (CHP sıralarından alkışlar)

17 bin sağlıkçı atama bekliyor. En uzunundan on altı aylık bir dizi de sağlıkçılarımız için, sarı boncuklar sağlıkçılarımız için geliyor. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

“Ulaştırma ve trafik hizmetleri bölümünü bitirmiş atanmayı bekleyen binlerce mezunlarız.” diyor yine bir mektupta. “Bir yıldır atama bekliyoruz. Atanamadığımız için ailelerimizle geçinemiyoruz. Çok zordayız. Kimimiz atanamadığı için çoban oldu, kimimiz kapıcı, inşaatlarda çalışan olduk. Yaptığımız iş zorumuza gitmiyor ama hayal kurduğumuz mesleği yapamıyoruz ya -o kara yollarıydı- mesleğimizi bize verin.” diyorlar. Mavi boncuk yaptım onların uyumadığı her gece için. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Evet, “Cebimizde olan en son parayla sırf sizlere sesimizi duyurmak için gazeteye ilan verdik.” diyorlar. İlanları burada, burada onlar adına gösteriyorum size ve bu da onların bir yılı içindi.

“Mali hizmetler uzman yardımcılığı sınavını dört, vergi müfettiş yardımcılığı sınavını bir buçuk, gelir uzman yardımcılığı sınavını on sekiz aydır bekliyoruz. KPSS sınavını bizden para almak için mi yapıyorsunuz?” diye soruyorlar; öyle olmadığını umut ediyoruz.

700 bin öğretmen atama bekliyor, 200 bin açık var; “Şubat ayında 60 bin atama bekliyoruz.” diye feryat ediyorlar. Onlara boncuk sayacak kadar -o kadar uzun tutacaktı ki- kürsüde yerim yok.

Engelli öğretmenler var; onlar da “40 bin öğretmen atandı ama yasal hakkımız bize uygulanmadı.” diye feryattalar. Yüzde 3’ü engelliler olmalı bunun ama bu yasa uygulanmıyor ve 5 bin de engelli öğretmen açığı var aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

AYLİN CESUR (Devamla) – Engelleri onların hayallerine koşmasına engel olmamış, siz de olmayın diyorum engelliler için… Ve rehabilitasyon öğretmenleri atama bekliyor, denklik getirilsin istiyorlar emsalleri gibi. Doğa Koruma ve Millî Parklar ve DSİ’de çalışan taşeron işçiler üç ay, altı ay, dokuz aylığına alınıyorlar ama dokuz ay yirmi dokuz gün çalışma istiyorlar, emsalleri gibi özlük hakları olsun istiyorlar ve “Sayın Vekilim, 2018 KPSS sınavından 90 puan aldım, inşaat mühendislerinin sesi olur musunuz?” diyorlar; sesi olalım onların da.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Önerge neydi, önerge?

AYLİN CESUR (Devamla) – Devletseniz gereğini yapacaksınız; ya bu çocuklarımıza iş imkânı sağlayacak yatırım iklimini sağlayacaksınız ya da verdiğiniz sözleri tutup atama bekleyen gençlerin atamasını yapacaksınız; bu kısa vadede acil çözüm. Uzun vadede..

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Önerge neydi, önerge?

AYLİN CESUR (Devamla) – Hoşunuza gitmedi mi bu?

Yine acil olan, aslında köklü çözümle yeni uykusuz gençler yaratmamak için önlem almakta.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Önerge boncuk oldu!

AYLİN CESUR (Devamla) – Düğümün çözümü aslında demokraside. Derhâl işleyen demokrasi ve işleyen devlet normlarına oturtalım demokrasimizi; bu da parlamenter sisteme bir an önce geçmekle mümkün; her konuşmamda bunu söyleyeceğim.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Önergeden de bahsetseydiniz!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde 2 önerge vardır; önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 35’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 35- 1319 sayılı Kanun’a aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Mükellefiyet:

MADDE 45- Değerli konut vergisini mesken nitelikli taşınmazların maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa mesken nitelikli taşınmaza malik gibi tasarruf edenler öder.

Bir mesken nitelikli taşınmaza paylı mülkiyet hâlinde malik olanlar, hisseleri oranında mükelleftirler. Elbirliği mülkiyette malikler vergiden müteselsilen sorumlu olurlar.

Değerli konut vergisi mükellefiyeti;

a) Mesken nitelikli taşınmazın değerinin, bina vergi değeri veya Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değerin 42 nci maddede belirtilen tutarı aştığının (bu tutar dahil) belirlendiği tarihi,

b) 33 üncü maddenin (1) ila (7) numaralı fıkralarında yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması hâlinde bu değişikliklerin vuku bulduğu tarihi,

c) Muafiyetin sukut ettiği tarihi,

takip eden yıldan itibaren başlar.

Yanan, yıkılan, tamamen kullanılmaz hâle gelen veya vergiye tabi iken muaflık şartlarını kazanan mesken nitelikli taşınmazlardan dolayı mükellefiyet, bu olayların vuku bulduğu tarihi takip eden taksitten itibaren sona erer.”

              Bülent Kuşoğlu                            Cavit Arı         Mehmet Bekaroğlu

                   Ankara                                  Antalya                       İstanbul

         Emine Gülizar Emecan                 Kamil Okyay Sındır    Abdüllatif Şener

                  İstanbul                                   İzmir                           Konya

              Gökan Zeybek

                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek.

Buyurun Sayın Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emlak vergilerinin tahakkukunu yapmak, tahsilatını yapmak uzun yıllardır Türkiye'deki vergi toplama esasları bakımından yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk alanına girmiş bir konudur. Çok özel dönemlerde 1999 depreminden hemen sonra konut sahiplerinden, iş yeri sahiplerinden deprem vergisi adı altında gayrimenkullerden o yıla özgü olarak bir vergi toplama işlemi yapılmıştı. Şimdi merkezî Hükûmet yanlış uygulanan ekonomik politikalar, borç sarmalına sürüklenmek, ödenen yüksek faizler, toplam bütçe içindeki faizlerin bütçeye oranının yüzde 3’lerden 5’lere, 5’lerden 8’lere, şimdi de 8’den 13-14’lere çıkması sonucunda gerçekten büyük bir çıkmaza sürüklenmiş durumda ve nereden vergi bulabileceği, vergi toplayabileceği ve açıklarını nasıl kapatacağı konusunda bir arayış içinde.

Burada aklıma gelen konu başlıklarından bir tanesi de özellikle 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinden hemen sonra toplum tarafından ciddi biçimiyle uyarıldığı, seçmen tarafından ağır bir tokatla cezalandırıldığı yerel yönetimlerin önemli gelir kaynaklarına el atmak olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bakın, belediyeler dört yılda bir gayrimenkullerin ya da o bölgede bulunan arazilerle ilgili sokak rayiçleri üzerinden, bina rayiçleri üzerinden bir değer tespiti yaparlar. Biraz önceki maddeyle ilgili benden önce konuşan Sayın Hamzaçebi aslında iktidarı son derece doğru bir biçimiyle uyardı ve dedi ki: “Sizin elinizde devletin kurumları var.” Bugüne kadar gayrimenkullerin değer tespitini yapma konusunda yetkili olan kurum kimdi? Büyükşehirlerde veya belediyelerde yerel yönetimlerin kurduğu komisyonlar, ticaret odaları, o bölgedeki emlak odaları, kamu tarafından belirlenmiş olan yetkili kurumların tümünün birleşmesiyle bir gayrimenkul değer tespiti yapılıyor.

Şimdi, iktidarınız döneminde, şu anda içinizde belediye başkanlığından gelmiş çok sayıda milletvekili var. Ben soruyorum sayın eski belediye başkanlarına: Görev yaptığınız belediyelerde son bir yıl içinde verilen ruhsat sayısından haberiniz var mı? İstanbul’dan gelen belediye başkanlarına soruyorum, Anadolu’dan gelen belediye başkanlarına soruyorum, büyükşehir belediye başkanlarına soruyorum. Son bir yıl içinde, 2019 yılı içinde sizin ilinizde belediyeniz tarafından, yıllarca yönettiğiniz belediye tarafından verilmiş yeni inşaat ruhsat sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Şimdi, belediyenin en önemli gelir kalemlerinden biri olan inşaat, ruhsat, harç ve iskân harçlarından zaten mahrum bıraktınız. İller Bankası eliyle siz yerel yönetimlerin gelirlerinden ciddi biçimiyle bedel alıyorsunuz, kesintiye uğratıyorsunuz. Şimdi döndünüz, belediyenin önemli bir gelir kalemi olan emlak vergileri üzerinden bir değer tespiti yapacaksınız. Değer tespitini de Anayasa’ya aykırı bir biçimde dışarıdan anlaşmalı firmalara yaptıracaksınız. Bakın, buradan elde edilecek olan sonuç nedir biliyor musunuz? Herhangi bir ilçede, herhangi bir ilde 100, 150, 200 daire… Mesela sizin partinizin içinde yıllarca görev yapmış olanların Esenyurt’ta 500 dairesi, bin dairesi, 1.500 dairesi var ama bunlar 5 milyon değerinde olmadığı için siz onlardan vergi almayacaksınız. Mesela, Küçükçekmece eski Belediye Başkanınızın Küçükçekmece’de yaptığı yüzlerce işyeri ve konuttan vergi almayacaksınız, ya ne yapacaksınız? Veraset yoluyla bir kişiye 5 milyon TL’nin üzerinde bir mülk kalmışsa bunun da verasetle 8, 10, 15, 20 tane varisi varsa döneceksiniz, payı oranında vergi almaya gideceksiniz. Şimdi siz lüks konuttan vergi almak istiyorsanız; 5 milyon, 10 milyon, 20 milyon, 50 milyonun üzerindeki lüks konutlardan vergi almak istiyorsanız, önce buralarda oturanlara “Ya arkadaş, gel bakalım, sen bu kadar malı mülkü nereden edindin? Yirmi sene önce biz iktidara geldiğimiz zaman bir lokma bir hırka edebiyatı yaparken şimdi bu büyük gayrimenkullere nasıl sahip oldun?” diye sormak yerine, şimdi dönüyorsunuz, açıklarınızı kapatmak için vergi alma yoluna gidiyorsunuz. Anayasa’ya aykırı olduğunu söylediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Anayasa’ya aykırı yasa yapma bir alışkanlık hâline geldi. Burada neye güveniyorsunuz, onu çok anlamış değilim. Yani Anayasa hepimizin uymakla yükümlü olduğu kurallar bütünü.

Ben buradan bir kez daha sizi bu yasa içinde geçen ve gerçekten ciddi biçimiyle sıkıntılar yaratacak olan… Mesela turizmde belediyelerin alması gereken konaklama vergilerinin tümüne merkezî Hükûmet olarak göz koydunuz ve yasanın içine koydunuz. Bir tek kişi çıksın ve burada “Dünyanın şu ülkesine gittik, Avrupa'nın şu şehirlerine gittik ve orada ödediğimiz konaklama vergilerini, adam başına verdiğimiz günlük otel konaklama vergilerini merkezî hükûmet alıyor.” desin, örnek göstersin.

Bakın, bu belediyelerle uğraşmayın. Bu belediyelerin gelir kalemlerini merkezî Hükûmete aktarmak için yaptığınız her adım size ilk yaşanacak olan seçimlerde büyük bir tokat olarak yansıyacaktır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 35’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Ayhan Erel                   Ümit Beyaz       Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                  Aksaray                       İstanbul                               Adana

                Enez Kaplan                  Dursun Ataş                      Orhan Çakırlar

                  Tekirdağ                       Kayseri                               Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş.

Buyurun Sayın Ataş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili kanun maddesinde Türkiye sınırları içerisinde bulunan mesken niteliğindeki konutlara yeni bir vergi kalemi olarak eklenen değerli konut vergisi üzerine düzenlemeler yapılmaktadır. Yani AKP Hükûmetinin vatandaşlarımızın sırtına yüklediği vergilere yeni maddeyle bir yenisi daha eklenmektedir. Bu görüşülen kanun teklifi yasalaşırsa vatandaşın ödediği vergilere 3 yeni vergi daha eklenecektir. İktidar her ne kadar “Bu kanunla az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alacağız.” diyerek algı oluşturmaya çalışsa da bugün hâlâ asgari ücretten vergi kesintisi yapılmaya devam edilmektedir. Her gün kişilerin harcamaları üzerinden alınan dolaylı vergilere zam yapılmaktadır. Görülen o ki bu vergiler, yoksulun yükünü hafifletmek için değil, sarayın bütçe açığını kapatmak için getiriliyor ama israf ve harcama o kadar fazla ki bu vergiler, ülkemizin bir yıllık bütçe açığını kapatmayı bırakın, bir aylık bütçe açığını bile kapatmaya yetmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidar her fırsatta “Kriz yok.” naraları atsa da, damat “Kriz var.” diyenleri terörist ilan etse de, “Enflasyon düşüyor, ekonomimiz büyüyor, uçuyor; işsizlik yok, kimse iş beğenmiyor.” dese de attığı adımlar, aldığı kararlar ve çıkardığı kanunlar bu durumun tam tersini gösteriyor. Bakınız, çıkarılan bu kanun maddesi dahi krizin varlığını ortaya koyuyor. İktidar, bütçe açığını vatandaşın cebinden çalarak kapatmaya çalışıyor; yeni vergiler koyuyor, olan vergileri artırıyor, zam üzerine zam yapıyor ama kesinlikle yandaşlarına dokunmuyor. Tam aksine, yandaş şirketlere ait vergi borçlarını siliyor, bakanlara özel teşvikler çıkarıyor, yandaşlarını kurtaracak düzenlemeler yapıyor, kendi oluşturdukları zengin sınıfı daha da zengin etmek için uğraşıyor. Yani mevcut iktidar, ülkemizi, sadece parası olanın para kazandığı bir rant ekonomisine mahkûm ediyor.

İktidar tarafında bunlar yaşanırken vatandaşın yaşadığı geçim sıkıntısı, milyonlarca işsiz gencimizin iş beklemesi, atanamayan üniversite mezunlarının feryatları, iktidar sahiplerinin umurunda bile değil. İnsanlar, son günlerde, geçim sıkıntısı yüzünden toplu intiharlara başladı. İstanbul’da aynı evde yaşayan 4 kardeş siyanür içerek intihar etti. Alanya’da yaşayan 4 kişilik Şimşek ailesi yaşamına son verdi; baba Selim Şimşek’in geride bıraktığı mektupta “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok, hayatımıza son veriyoruz.” yazıyordu. Daha geçtiğimiz günlerde ise Bakırköy’de, karı koca ve 6 yaşındaki çocuklarının cansız bedeni bulundu, ağır borç batağındaki aile ne yazık ki yaşamlarına son verdi. Bu intiharlara ilaveten Samsun’da intihar eden baba, adliyenin önünde intihar eden anne, çocuklarını ısıtamadığı için kendisinin canına kıyan, asan anne, atanamadığı için kendi canına kıyan genç öğretmenler artık Sayın Cumhurbaşkanıyla aynı gemide değiller. Tüm bunlar olurken şimdi burada iktidar, yeni vergiler koyarak vatandaşı ezmeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, maalesef, iktidarın vatandaşın sorunuyla ilgilenmek gibi bir derdi bulunmuyor. İktidar, kendi yanlış politikalarının ve damadın neden olduğu krizin bedelini emeğiyle geçinen yoksul kesimlere ödetmeye devam ediyor. Vatandaş bu denli büyük bir krizle boğuşurken iktidar sahipleri “İtibardan tasarruf olmaz.” diyerek savurganlık ve yolsuzluk içinde yaşamaya devam ediyor. AKP’li belediyelere kadar uzayan bu savurganlık ve yolsuzluklar, Sayıştay raporlarında açık bir şekilde yer alıyor.

Halkı tasarrufa çağıran yöneticiler büyük bir şatafat ve lüks içerisinde yaşamaya devam ederken halkın yoksulluğa mahkûm edilmesini kabul etmiyoruz. Krizin bedelinin zaten sıkıntıda olan halka, çiftçimize, işçimize, memurumuza, emeklimize ödetilmesine “Hayır.” diyoruz ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

57.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın 128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 35’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki Hazine ve Maliye Bakanıyla ilgili sözlerinin iftira olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz evvel kürsüde konuşan hatip, “Ekonomik kriz var ve bu nedenle, bu şekilde ekonomik krizle ilgili açıklama yapanları Maliye Bakanımız ‘terörist’ ilan etti.” şeklinde bir beyanda bulundu, “Ekonomik kriz var diyenler teröristlerdir.” demiş hatibin söylediğine göre.

Bunu ispatlamayan müfteridir. Kendisinin bu konuyla ilgili açıklaması vardır. Böyle bir cümle söz konusu değildir. Bu ancak bir iftiradır. Bunu açıklamak istedim.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Şahin? Yok.

Sayın Ödünç? Yok.

Sayın Karaman…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

58.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın 13 Aralık 2018 tarihinde Ankara ilinde 9 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasına yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

CHP milletvekilinin demir yollarındaki kazayla ilgili olarak yaptığı konuşmaya açıklık getirmek istiyorum. Öncelikle şunu açıklamak isterim ki sayın milletvekilinin açıklamasının gerçekle bir ilgisi yoktur. Beni buraya Erzincan halkı seçerek göndermiştir, buradan tüm Erzincanlı hemşehrilerime teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Bizim demir yollarında neler yaptığımızı aziz milletimiz bilir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiye’ye hızlı trenler gelmiş, dünyanın 8’inci hızlı tren ülkesi olmuş, Türkiye’de kıtalar denizin altından demir yollarıyla bağlanmış, artık Çin’den İngiltere’ye kadar kesintisiz demir yolu ulaşımı sağlanmıştır. Bahsi geçen tren kazasıyla ilgili, yargı, kararını vermiş, Genel Müdür hakkında kovuşturmaya yer olmadığına hükmetmiştir. Şimdi, Servet Ünsal Tıp Merkezinde vefat eden hastaların sorumlusu Servet Ünsal mıdır? Bizim ne yaptığımızı milletimiz bilir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, söz mü istediniz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir zahmet…

59.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Hazine ve Maliye Bakanının ekonomik konularla alakalı olumsuz görüş beyan edenlerin, Türkiye aleyhinde algı oluşturanların birer terörist olarak nitelendirilebileceğini ifade ettiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, Sayın Başkan, geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak ekonomik konularla alakalı olumsuz görüş beyan edenleri, algı yapanları birer terörist olarak nitelendirilebileceğini bizzat kendisi ifade etmişti. Sayın Genel Başkanımız da bunu bir grup konuşmasında dile getirdi. “Ekonominin iyi gitmediğini söylemek terörist olmak değildir.” dedi. Bu konuda sayın hatip, konuşmacı, milletvekili arkadaşımız da bunu tekrar etti. Burada normal giden düzende bir kanun geçiriyoruz. Sağa sola illa yaranmak için, birilerine göz kırpmak için ona buna müfteri demenin de gereği yok. Eğer öyle bir şeye başlayacaksak müfteri olanların kim olduklarını biz iyi biliriz, burada dile getirmiyorsak edebimizden dile getirmiyoruz.

Sayın Başkanın da yakın bir zamanda yaşadığı sıkıntının tezahürü olduğunu bu ifadenin düşünüyorum, maksadını aşmıştır ifadesi.

Teşekkür ediyorum.

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz bir dakikalığına epey söz istiyorsunuz Sayın Milletvekilim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, toparlayalım.

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, her sözü kendi bağlamında değerlendirmek gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Şimdi, her sözü kendi bağlamında değerlendirmek gerekir. Biraz evvel İYİ PARTİ milletvekilinin kürsüden yapmış olduğu açıklama Sayın Berat Albayrak’ın açıklaması değildir. Bunu net bir şekilde ortaya koydum. “‘Ekonomik kriz var.’ diyenler teröristtir.” cümlesini çıkartıp ortaya koysunlar, böyle bir cümle yok. Bununla beraber, birtakım uluslararası şebekelerin algısını, operasyonunu Türkiye’de ekonomik olarak ortaya koymaya çalışanlar, evet, silahlı teröristler gibi de ekonomik teröristlerin bir şubesi olarak çalışmış olabilirler. Ona dair sözün bağlamından koparılarak başka bir söz söylemiş gibi Sayın Bakana atfedilmesi iftiradır, doğru değildir, bunun tespitine ilişkin bir açıklamadır.

Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir cevap vereyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, sorumuza cevap verilmiş değil. Sorumu tekrar sormak istiyorum yani Meclis araçlarını kaç paraya kiraladınız?

61.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben Sayın Bakanın açıklamasını okuyorum: “İsminin başında ‘ekonomist’ ‘profesör’ ve sair yazan ama bu ülkeye zarar vermeye çalışan, hangi tabloları çizerek milleti korkutmaya, Türkiye aleyhinde bir algı oluşturmaya çalışan bu kişilerin terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkı yok. Türkiye teröre yönelik operasyon yapıyor, birileri ne diyor? ‘Türkiye sivilleri öldürüyor.’ diyor. İftira, operasyon, korkutma, Türkiye’yi uluslararası alanda baskılama. Bunları görüyoruz.” Bakan Albayrak daha sonra, ekonomi aleyhinde algı oluşturmaya çalışanlar ile terör operasyonları sırasında algı oluşturmaya çalışanların birbirinden farksız olduğunu ifade ediyor. Yani burada, bakın...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bizi teyit ediyorsunuz, işte biraz evvel benim söylediğimi teyit ediyorsunuz ama Sayın Vekilim, sayın milletvekilin söylediği bambaşka bir şey, sizin okuduğunuz bambaşka bir şey.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakın, bir daha söylüyorum “Terör operasyonları sırasında algı oluşturmaya çalışanlar ile ekonomi aleyhinde algı oluşturmaya çalışanlar.” diyor. Bakın, ekonominin kötü gittiğini söylemek algı oluşturmak değil, bir tespittir yani bunun için burada milletvekili olmaya gerek yok; sokaktaki vatandaş, ilkokul mezunu bir vatandaş, tenceresini kaynatamayan bir vatandaş, emekli bir vatandaş, bir öğrenci, herkes bunu söylüyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, biz teklifle ilgili soru sorduk, ona cevap verilmiyor ama arkadaşlara söz veriliyor, bu olmaz ki yani sorumuza cevap versin Sayın Komisyon Sözcüsü oradan.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, ben Meclisin araçlarının kaç paraya kiralandığını sordum, cevap vermedi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasında kendilerini teyit ettiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aslında, biraz evvel Sayın Grup Başkan Vekilinin ortaya koymuş olduğu açıklamalarla kürsüden konuşan İYİ PARTİ milletvekilinin açıklamalarının nasıl tezat teşkil ettiği tutanaklara girmiş oldu. Bizim söylediğimizi teyit ettiniz.

Teşekkür ederim.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Aynı, aynı!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bizim mevzuata gelelim yani biz burada gündemimizde…

BAŞKAN – Birleşime üç dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.11

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

128 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Vedat Demiröz ve 97 Milletvekilinin Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2312) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 128) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Kasım 2019 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.14



(X) 128 S. Sayılı Basmayazı 14/11/2019 tarihli 18’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.