TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           12’nci Birleşim

                                                                                   31 Ekim 2019 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Parlamentolararası Birlik Grubu Türk Grubunun 13-17 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 141’inci Parlamentolararası Birlik Genel Kurulu toplantısına katılımına ve katkılarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 31 Ekim SODEP’in kurucu Genel Başkanlığı, SHP Genel Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Devlet ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ölümünün 12’nci yıl dönümüne, düzenlenen çeklerin karşılıksız çıkması hâlinde çek keşide edenler hakkında hapis cezası uygulamasının kaldırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Millî Eğitim Bakanlığı teftiş sistemi ile maarif müfettişlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, Süleyman Şah Türbesi’nin 22 Temmuz 2015 tarihinde neden Türk topraklarından kaçırıldığını, neden gereken müdahalenin yapılmayarak IŞİD terör örgütüne teslim edildiğini, Sakarya ilindeki Tank Palet Fabrikasının kâr garantili ve ihalesiz olarak BMC firmasına verildiğinin doğru olup olmadığını, ihaleyle verildiyse hangi ihaleyle verildiğini ve ihale ilanının nerede yayımlandığını, 15 Temmuz şehit ve gazilerine yardım için kurulan vakfın adresini, yönetim kurulunda kimlerin olduğunu ve yardım için toplanılan 309 milyon Türk lirasının akıbetini kamuoyu adına öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, uzman erbaşların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

5.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

6.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çiftçilere niçin 2018 yılına ait buzağı desteklemeleri ile sertifikalı tohum kullanım desteğinin ödenmediğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Kahramanmaş ili Dulkadiroğlu ilçesi Denizli köyünün yolunun olmadığına, Elbistan-Darende yolunun genişletilmediğine, selden zarar gören Elbistan ilçesi Demircilik Mahallesi Söğütlü Köprüsü’nün tamamlanmadığına ve Göksun ilçesi, Sırmalı Mahallesi Ahmetçik mezrasındaki evlerde içme suyu sıkıntısı yaşandığına ilişkin açıklaması

8.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ili Hasankadı beldesinde yaşanılan sağlık sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Türkiye'nin açık hava müzelerinden olan Bursa ili İznik ilçesinin tarihî eserlerine yönelik tahribatın durdurulması için Kültür ve Turizm Bakanını göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

10.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2018 yılı Sayıştay Raporu’ndaki tespitlere göre hesap vermeyen kurumların hangileri olduğunu ve sorumlular hakkında neler yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 31 Ekim Sütçü İmam’ın Fransız işgalcilerine karşı ilk kurşunu atışının 100’üncü yıl dönümüne ve Kahramanmaraş ilinde açılışı yapılan 5’inci Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı'na ilişkin açıklaması

12.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Varlık Fonu’nun keyfî hizmet fonu olarak kullanılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 31 Ekim Sütçü İmam’ın Fransız işgalcilerine karşı ilk kurşunu atışının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

14.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 30 Ekim Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 58’inci yıl dönümüne ve ülkelerin kalkınmasının beşerî sermayeyi oluşturan eğitimli, liyakatli kadrolarla gerçekleşebileceğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

16.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili Ulukışla ilçesi, Beyağıl, Hasangazi, Alihoca, Çifteköy ve Elmalı köylerinde yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

17.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Aksaray ilinde gerçekleştirilen toplulaştırma işleminin amacına uygun gerçekleştirilemediğine ilişkin açıklaması

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar ili Dazkırı ilçesi Kızılören ve Darıcılar köylerinde deprem nedeniyle meydana gelen mağduriyetin giderilmediğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, işsizliğin ülkemizin en önde gelen sorunlarından olduğuna, kaynak sorununa çözümü vatandaşa yeni vergiler yüklemekte bulan iktidardan üretim ve istihdam sorununa bütüncül bir çözüm beklenmediğine ilişkin açıklaması

20.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, uygulandığı illerde yatırım ve istihdam açısından önemli faktör olan istihdam teşvikinin süresinin uzatılmasını Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

21.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Eskişehirlilerin tarifeli iç hat uçuşlarının Hasan Polatkan Havalimanı’ndan yeniden başlaması talebine ilişkin açıklaması

22.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, İstiklal Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan muharip gazilerimize şeref aylığı konusunda yapılan farklı uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, güvenlik korucularımızın özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, kooperatiflerin piyasaya arz edecekleri tütünlere ilişkin uygulanacak vergi konusunda çalışmanın ne zaman yapılacağını Adıyaman çiftçisi adına Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

25.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızda cumhuriyetimizin kurucusuna hakaretlerde bulunma küstahlığını, cesaretini gösteren Fatih Tezcan’ı hukuk önüne çıkarmak ve cezalandırmak için neyin beklendiğini öğrenmek istediğine ve  cumhuriyet savcılarını göreve  davet ettiğine ilişkin açıklaması

26.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ili Yoncalı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinin akıbetini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

27.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, PKK’lı teröristlerin tespit edilip cezalarının verilmesi gerektiği konusunda Cumhurbaşkanına, Adalet Bakanına ve İçişleri Bakanına seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

28.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, profesyonel hakemlik sözleşmesi feshedilen Suat Arslanboğa’nın haklarının geri verilmesi konusunda Türkiye Futbol Federasyonuna seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü şiddet, ayrımcılık ve gericilikle mücadelede toplumsal farkındalık yaratılması gerektiğine ilişkin açıklaması

30.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 1 Kasım Tekirdağ ili Çorlu, Ergene ve Saray ilçelerinin, 2 Kasım Muratlı ilçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 97’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

31.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, kadınlara yönelik şiddetin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

32.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, cezaevleri yönetimlerinin insan haklarına saygılı olması konusunda Adalet Bakanını göreve davet ettiklerine ilişkin açıklaması

33.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, ABD Temsilciler Meclisinin sözde Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin kararının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

34.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, tarımsal desteklerin kırsal kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlendiğine ilişkin açıklaması

35.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ili genelinde birçok okulun inşaatı bütçe yetersizliği gerekçesiyle durdurulurken millet bahçesi için yapılacak milyarlarca liralık israfın vicdanları sızlatıp sızlatmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

36.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, Türkiye tarımının yanlış politikalarla ithalata bağımlı bırakıldığına ve 27 Ekimde İzmir ili Beydağ ilçesinde düzenlenen 1’inci Kestane Festivali’ne ilişkin açıklaması

37.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, varlığımızı korumanın aktif politikaların yanında ihtiyatı da elden bırakmamayı zorunlu kıldığına, dünya 5’ten büyüktür fakat dünyanın bizim değil 5’in yanında durduğunun aşikâr olduğuna, dünya kamuoyunda tek adam rejimiyle yönetildiğimize dair bir algının yayılıp güçlendirildiğine, üzerinde konuşulması gerekenin sistem ve yönetim anlayışımız olduğuna, 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’ne ilişkin açıklaması

38.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, 1 Kasım Dünya Kobani Günü’nün 5 kıtada kutlanacağına, kendi toprağına ve yaşam alanına sahip çıkan Kobani halkının nefes aldığı bu günde Türkiye'nin de dayanışma içinde olması gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 31 Ekim SODEP’in kurucu Genel Başkanlığı, SHP Genel Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Devlet ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ölümünün 12’nci yıl dönümüne, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanılan 309 milyon Türk lirasının akıbetini öğrenmek istediklerine ve bu paraların hak edenlere ödenmesini sağlamak için Türkiye Büyük Millet Meclisini denetim görevini yerine getirmeye çağırdıklarına ilişkin açıklaması

40.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, bu topraklarda ebediyete kadar bir ve beraber yaşayacağımızın beyanı olan cumhuriyetimizin ilanını kutladığına, cumhuriyetimizi yüceltmek ve kurumsallaştırmak adına milletin ortaya koyduğu irade olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine sahip çıkılması gerektiğine, Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü’nün İngiltere’de uğradığı saldırıyı kınadıklarına, 30 Ekim Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 58’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve cumhuriyete sahip çıkmanın yolunun cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak olduğuna ilişkin açıklaması

42.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, cumhuriyeti kuran milletin yaşatmasını da bileceğine ve müsterih olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, cumhuriyeti anlamlı kılanın demokratik niteliği ve özelliği olduğuna ilişkin açıklaması

45.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Kürtlerin, Alevilerin, farklı inanç gruplarının kendisini ifade edebilmesi için cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

46.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve ülkemizin bekasıyla ilgili saldırılara boyun eğilmeyeceğine ilişkin açıklaması

47.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye'ye, Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına Avrupa’dan ya da ABD’den gelebilecek her türlü tehdide, kumpasa karşı AK PARTİ’den önce CHP’nin refleks göstereceğine ilişkin açıklaması

49.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Bilecik Milletvekili Selim Yağcı’nın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasıdaki bazı ifadelerine ve AKP’nin belediyelere kayyum atayarak bölücülük yaptığına ilişkin açıklaması

50.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AKP’nin belediyeleri usulsüzce yönettiğini söyleyen Ahmet Türk, Selçuk Mızraklı ve Bedia Özgökçe Ertan’ın yerlerine kayyum atandığına ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve yasama organının yürütme organının hukuki dayanaktan yoksun uygulamalarını tasdik etme yeri olmadığına ilişkin açıklaması

53.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve her sistemin, her devletin eleştirilecek yanları olabileceğine ilişkin açıklaması

55.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, her zaman doğrunun yanında yanlışın karşısında olduklarına ilişkin açıklaması

56.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin işinin iktidarı alkışlamak değil uyarmak, ikaz etmek olduğuna ilişkin açıklaması

57.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, demokrasilerde siyasi iradenin alkışı milletten bekleyeceğine ilişkin açıklaması

58.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

59.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un, Maden ilçesinin afet bölgesi ilan edilerek bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

60.- Elâzığ Milletvekili Sermin Balık’ın, Madenli hemşehrilerinin talep ve istekleri doğrultusunda hareket edileceğine ilişkin açıklaması

61.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, RTÜK üyesi Faruk Bildirici’nin üyeliğinin RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in isteği ve talebi doğrultusunda düşürüldüğüne ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üstündeki bir iradeyi kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, DAEŞ terör saldırılarına en fazla maruz kalan ve en etkili mücadeleyi yapan ülkenin Türkiye olduğuna ilişkin açıklaması

63.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

64.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, Boğaziçi Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi taslağının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanmasının yeni bir yasal düzenleme olduğuna ve teklifin kabul edilmesi hâlinde İstanbul Boğaz yönetiminin yetkilerinin Bakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına bağlanacağına ilişkin açıklaması

65.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’un 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

66.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

67.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, bu ülkede hiç kimsenin Atatürk’e ve silah arkadaşlarına tahkir ve tezyif edemeyeceğine, hakarette bulunamayacağına ilişkin açıklaması

68.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

69.- Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç’ın, Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

70.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

71.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

72.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Barış Pınarı Harekâtı’yla ortaya konulan kararlılığın  milletimizin bekası için ortaya konulmuş bir kararlılık olduğuna ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı ve milletvekilleri tarafından, ülkemizin narenciye üretimi konusunda hem sofralık hem de endüstriyel pazarda yer alan büyük fırsatları yakalayabilmesi, dinamik üretim ve pazarlama planlamalarıyla ihracat gelirlerini artırabilmesi, yeni pazarlara ulaşılabilmesi ve rekabet gücünü artırarak bulunduğu pazarda söz sahibi olabilmesi için gerekli çözümlerin araştırılması amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, HDP'li belediye başkanlarının görevden alınmasına gerekçe gösterilen iddiaların doğruluğunun araştırılması amacıyla 31/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Elâzığ’ın Maden ilçesinin heyelan riskli alanlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1475) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti’nin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 88)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) Arasında IFAD Ülke Ofisi-Doğu Avrupa ve Orta Asya Merkezi Kurulmasına İlişkin Ev Sahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1541) ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 53)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in, milletimizin, halkımızın temsilcisi olan Meclis çatısı altındaki her milletvekilinin topluma örnek olması gerektiğine, eleştirilerde bulunulurken üsluba ve sözün sınırlarına riayet edilmesini rica ettiğine ilişkin konuşması

 

31 Ekim 2019 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 141’inci IPU Genel Kurulunda yapmış olduğu çalışmalar ve görüşmelerle ilgili bilgi vermek için söz isteyen İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’a aittir.

Buyurun Sayın Kan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Parlamentolararası Birlik Grubu Türk Grubunun 13-17 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 141’inci Parlamentolararası Birlik Genel Kurulu toplantısına katılımına ve katkılarına ilişkin gündem dışı konuşması

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Başkanlığını yürütmekte olduğum Parlamentolar Arası Birlik Komisyonunun 13-17 Ekim tarihleri arasında Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da gerçekleşen 141’inci Parlamentolar Arası Birlik Genel Kurulu toplantısına katılımı ve katkılarıyla alakalı Genel Kurula bilgi arz etmek istedim.

Malumunuz olduğu üzere, Parlamentolar Arası Birlik, kısa adıyla PAB bağımsız devlet parlamentolarının temsilcilerinden oluşan, hâlen 179 ülkenin parlamentolarının üyesi olduğu, Birleşmiş Milletlere paralel olarak çalışan, 1889’da, Birleşmiş Milletlerden çok önce kurulmuş bir kuruluştur. Genel merkezi Cenevre’de olan Parlamentolar Arası Birlik, 7 milyarı aşan dünya nüfusunun 6,5 milyardan fazlasını temsil etmektedir. Parlamentolararası Birlik Genel Kurulu senede 2 sefer toplanmaktadır, aynı yıl içerisindeki Genel Kurul toplantıları 1 sefer Cenevre’de, diğer sefer de ev sahibi üye bir ülkede yapılmaktadır. Bu yılın 2’nci PAB Genel Kurulu Sırbistan’ın Belgrad şehrinde 13-17 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

141’inci PAB Genel Kurulunda ülkemiz, Sayın Meclis Başkanımız Mustafa Şentop Beyefendi’nin riyasetlerinde Mecliste grubu olan bütün partilerden oluşan Parlamentolar Arası Birlik Komisyonu üyesi 9 milletvekilimiz tarafından temsil edilmiştir. PAB Türk Grubumuz, kadın ve genç temsili açısından ve siyasi temsil çeşitliliği açısından da Parlamentolar Arası Birlik Genel Kurulunda Başkanlık Divanı ve üye ülkeler tarafından takdir edilmektedir.

141’inci Genel Kurulda, gündeme damgasını vuran 2 acil gündem maddesi görüşüldü. İlki, bizim de üyesi olduğumuz coğrafi grup olan On İki Artı Grubunun Fransa liderliğinde, Türkiye’nin sınırlarını tehdit etmekte olan terör örgütlerinden bölgeyi temizlemek ve Suriyeli misafirlerimize güvenli bölge oluşturmayı hedefleyen Barış Pınarı Operasyonu aleyhine verilmiş olan acil gündem maddesi teklifiydi. İkincisi de buna karşılık Türkiye’nin, Fransa özelinde bazı Batı ülkelerinin terörle mücadele ve terör örgütlerine destek hususunda çifte standartlar içeren davranışlarıyla alakalı verdiği acil gündem maddesi teklifiydi. Türkiye tarafından stratejik bir kararla, son anda bizzat Sayın Meclis Başkanımız tarafından sunulmuş olan acil gündem maddesi teklifi sayesinde, Barış Pınarı Operasyonu aleyhinde verilmiş olan acil gündem maddesinin gündeme alınmaması yönünde Genel Kurulda oylama neticelendi. Böylece Türkiye lehinde büyük bir diplomatik zafer kazanılmış oldu.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Parlamentolar Arası Birliğin 141’inci Genel Kurulunda Türkiye’nin toplantının seyrini değiştiren girişiminin başarısı arkasında Sayın Meclis Başkanımızın riyasetinde yapılan girişimlerin yanı sıra kıymetli heyet üyelerimizin de katkıları büyük rol oynadı. Parlamentolar Arası Birlik Komisyonumuzun Meclisimizde grubu bulunan 5 partiyi temsil eden 9 üyesinin 8’i, bu meselede büyük bir beraberlik sergileyerek ülkemizin aleyhindeki önergenin geçmesine engel oldular, en güzel şekilde ülkemizi temsil ettiler.

Bu vesileyle Parlamentolar Arası Birlik Komisyonu Başkanı sıfatıyla, tekrar siz saygıdeğer milletvekillerimiz ve milletimiz huzurunda Komisyonumuzun Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ PARTİ temsilcilerine şükranlarımı sunuyorum ülkemize karşı sergilenmiş olan hasmane tavır karşısında sergiledikleri duruştan dolayı. Kıymetli PAB Türk Grubu üyelerimiz birlikten kuvvet doğduğunu, haklı olmanın insanı güçlü kıldığını, mesele memleket olduğunda gerisinin teferruat olduğunu siyasetüstü bir millî duruş sergileyerek dünya ülkelerinin temsilcileri huzurunda tekrar göstermiş oldular.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kan, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

RAVZA KAVAKCI KAN (Devamla) - Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 600 üyesinin grubumuzun tabii üyeleri olduğunu ve daima katkı ve önerilerinize açık olduğumuzu ifade etmek isterim.

Ayrıca, hafta sonu KEFEK, Birleşmiş Milletler Kadın Komisyonu ve Parlamentolar Arası Birlik ortaklığında İstanbul’da yapılacak olan Siyasette Kadın Çalıştayı’na kadın-erkek bütün milletvekillerimizi davet ettiğimizi tekrar bu kürsüden ifade etmek isterim.

Sözlerimi tamamlarken Barış Pınarı Operasyonu’nda hem vatanımız hem de mazlum insanlar için mücadele eden kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan muvaffakiyetler diliyor, şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum, Gazi Meclisimizi ve milletimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ederim Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, karşılıksız çeklere verilen hapis cezaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 31 Ekim SODEP’in kurucu Genel Başkanlığı, SHP Genel Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Devlet ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ölümünün 12’nci yıl dönümüne, düzenlenen çeklerin karşılıksız çıkması hâlinde çek keşide edenler hakkında hapis cezası uygulamasının kaldırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken Türkiye’ye yıllarca bilim alanında büyük hizmetler vermiş, mütevazı kişiliği, nezaketi ve dürüstlüğüyle örnek devlet adamı olmayı başarabilmiş, eski Genel Başkanlarımızdan Profesör Doktor Sayın Erdal İnönü’yü ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyorum, Allah’tan rahmetler diliyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bugün gündeme getirdiğim konu, düzenlenen çeklerin karşılıksız çıkması hâlinde çek keşide edenler hakkında önce idari para cezası, bu idari para cezasının da süresinde ödenmemesi nedeniyle cezanın hapse dönüşmesine ilişkin uygulamanın kaldırılması, konumuz budur. Buna ilişkin bir kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş bulunuyorum.

Düzenleme, vermiş olduğum kanun teklifinin gerekçesi şunlardan oluşuyor: Birincisi, Anayasa’mızın 38’inci maddesine 2001 yılında eklenmiş olan bir fıkrayla “ekonomik suça ekonomik ceza” anlayışı benimsenmiştir. 38’inci maddenin ilgili fıkrasına göre, hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmaktan dolayı özgürlüğünden mahrum bırakılamaz. Anayasa’mızın bu hükmü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 4 Numaralı Protokol’ün 1’inci maddesinin de amir hükmüdür. Söz konusu ek protokol, Türkiye tarafından 1992 yılında imzalanmış ve 1994 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır. Esasen, Anayasa’nın söz konusu 38’inci madde hükmü, anılan ek protokolün hükmünün iç mevzuata, Anayasa’ya taşınmasından başka bir şey değildir.

2012 yılına kadar Türkiye’de, düzenlenen çeklerin karşılıksız çıkması hâlinde hapis cezası müeyyidesi vardı; 2012 yılında yapılan bir düzenlemeyle karşılıksız çekte hapis cezası uygulaması kaldırıldı. O zaman Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakandı, şöyle bir demeç de vermişti: “Artık çek borcundan dolayı kimse cezaevine girmeyecek. Cezaevine girmeyecek ama on yıl süreyle hiçbir yerde çek karnesi alamayacak.” diye devam eden cümleleri vardı Sayın Erdoğan’ın.

2012-2016 dönemi, çekte hapis cezasının olmadığı dönemdir. 2016 yılında tekrar eski uygulamaya dönülmek suretiyle, karşılıksız çekte hapis cezası uygulanmaya başladı. Şimdi, ben rakamlara baktım; acaba bu düzenleme istenen sonucu vermiş mi ya da çekte hapis cezasının kalkmış olduğu dönemde karşılıksız çekte bir patlama mı olmuş diye. Rakamlar bana böyle bir şeyi göstermiyor yani karşılıksız çekte hapis cezasının olmadığı 2012-2016 döneminde çeklerde bir patlama yok arkadaşlar. Karşılıksız çek sayısı ne zaman artıyor? Ekonomik kriz dönemlerinde artıyor. İnsanlar, esnaf, iş adamı, tüccar, çek düzenleyenler geleceğe güvenerek, gelecekte ekonominin iyi olacağı varsayımıyla çek düzenliyor; birden bir ekonomik krizle karşılaşıyor çekini ödeyemiyor, satışlarını yapamıyor çünkü. İflas eden şirketleri biliyoruz, zor duruma düşen esnafı biliyoruz. Öte yandan, kendisinin almış olduğu çeki, çeki veren kişi ödemediği için kendisi de diğer tarafa taahhüdünü yerine getiremiyor. Siyasal Bilgiler Fakültesi 1’inci sınıfta bizim hocamız bize bir şey söylemişti, borçlar hukuku hocası Profesör Doktor Safa Reisoğlu, Allah selamet versin: “Borçtan şahıs ile sorumluluk yoktur. Kimse borcunu ödemediğinden dolayı hapse atılamaz.” Çek bir sözleşmeden doğan belgedir, bir karşılıklı ticari sözleşme vardır; bu sözleşme yazılı olabilir, şifahi olabilir, bu sözleşmenin gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle kimse hapse konulamaz.

Şöyle bir tablo göstereceğim size: Şu kırmızı çizgi -eğri- karşılıksız çeki gösteriyor. Şurada yıllar var, 2002 yılından 2019’a kadar yılları görüyoruz. Karşılıksız çekin zirve yaptığı dönemler, ekonomik kriz dönemleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ederim.

Bakın, şu en zirveye çıktığı dönem, karşılıksız çek tutarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüz binde 23’tür, bu yıl 2009 yılıdır. Büyüme de aşağı inmiş durumda, büyüme yüzde eksi 4,7. Büyüme varsa karşılıksız çek miktarı azalıyor, büyüme yoksa karşılıksız çek tutarı ve miktarı sayısal olarak artıyor. Bakın, şu ceza olmayan dönem, 2002-2016 dönemi, burada anlamlı bir artış görmüyorum karşılıksız çek sayısında; ne zaman kriz var o zaman artıyor. 2011 öncesinde ceza var; karşılıksız çekler hem sayısal hem tutar olarak olağanüstü seviyelerde. Sürekli yargı reform paketlerini görüşüyoruz. Gelin, ikinci yargı reformu paketine bunu dâhil edelim, karşılıksız çekte hapis cezasını kaldıralım değerli arkadaşlar. Dolandırıcıları ayrıca cezalandıralım, bu ayrı bir konu.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Millî Eğitim Bakanlığı maarif müfettişlerinin sorunları hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’a aittir.

Buyurun Sayın Karadağ. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’ın, Millî Eğitim Bakanlığı teftiş sistemi ile maarif müfettişlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı teftiş sistemi ve maarif müfettişlerinin sorunları üzerine gündem dışı konuşma yapmak için söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bir milletin geleceği yeni nesillerini nasıl yetiştirdiğine bağlıdır. Bu nedenle, Anayasa’mızın 24’üncü ve 42’nci maddelerinde ülkemizdeki tüm eğitim öğretim faaliyetlerinin devletin gözetimi ve denetimi altında yapılacağı hükme bağlanmıştır. Ülkemizde tüm eğitim kurumlarının denetimi MEB maarif müfettişlerince yürütülmektedir. Bu denli önemli bir sorumluluğu olan MEB teftiş sistemi son sekiz yılda 4 kez değiştirilmiş ancak bir türlü doğru bir yapıya kavuşturulamamıştır. 2016 yılında yapılan son değişiklikle, müfettişler arasından mülakatla seçilen 475 müfettiş Bakanlık maarif müfettişi olarak atanmış, kalan müfettişler ise şahsa bağlı kadrolarda illerde bırakılmıştır. Bu mülakatın hukuki olmadığına yönelik onlarca iptal davası açılmış, dava Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunda neticelenmiş ve mülakatın tüm sonuçlarıyla birlikte iptaline karar verilmiştir ancak Millî Eğitim Bakanlığı bu yargı kararını uygulamamıştır, Teftiş Kurulundaki muamma hâlen devam etmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığında, mevcut durumda hukuki durumları tartışılır 498 Bakanlık müfettişi çalışmaktadır. Bakanlığın sadece kendi bünyesinde 60 bin civarında resmî kurum ve 1 milyonu aşkın personeli bulunmaktadır. Ayrıca Bakanlığa bağlı özel öğretim kurumları da dikkate alındığında, 80 bin civarında kurumun 498 müfettişle denetlenmesi mümkün değildir.

Denetimin olmadığı yerde, devletin koyduğu kuralların bazı kesimlerce ihlal edileceği açıktır. Nitekim, yeterli denetim olmadığı için kaçak dershaneler, kaçak kurslar, kaçak etütler, anaokulları, kaçak öğrenci yurtları faaliyetlerine devam etmektedir. Ayrıca, devletin resmî eğitim kurumlarında da yeterli rehberlik ve denetim yapılmamaktadır. Denetimsizliğin ağır sonuçlar doğurduğu ortadadır. Ne üzücüdür ki denetim, ancak kötü olaylar yaşandığında hatırlanmaktadır. Denetim, sadece bir yurtta yangın çıkıp çocuklarımız yanarak öldüğünde, kaçak bir kursta çocuklarımız istismara uğradığında, bir okulda çocuklarımız şiddete maruz kaldığında, bir öğretmen öğrencisi tarafından yaralandığında, küçük bir yavrumuz serviste unutulup öldüğünde akla gelmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, eğitim kurumlarının denetim ihtiyacı varken mesleki tecrübeye sahip müfettişlerimizden sadece 498’inin çalıştırılıp 1.500 civarındaki maarif müfettişinin bu kapsama alınmaması, şahsa bağlı kadroyla il millî eğitim müdürlükleri bünyesinde bekletilmesi izah edilemez bir durumdur. Millî Eğitim Bakanlığı 2018 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda MEB teftiş sistemindeki başarısızlık alenen ortaya konulmuştur, 498 müfettişle yeterli denetim yapılmadığı belirtilmiştir. Denetim raporunda teftiş sisteminin istikrarlı bir yapıya ve yeterli kapasiteye kavuşturulması gerektiği özellikle vurgulanmıştır. Devlet denetim görevini ihmal ederse bunun ülkemiz açısından telafi edilemeyecek sonuçlar doğuracağı açıktır. Konunun ciddiyetine binaen, şahsa bağlı kadroyla illerde bekletilmekte olan 1.500 maarif müfettişinin ivedilikle diğer meslektaşları gibi maarif müfettişliği kadrolarına geçirilmeleri gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karadağ, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

YAŞAR KARADAĞ (Devamla) – Bakanlık teftiş sisteminin bir an önce istikrarlı bir yapıya kavuşturulması şarttır. Bunun için Millî Eğitim Bakanlığınca derhâl bir kadro ihdası yapılarak hazırlanacak kararnamenin Cumhurbaşkanlığına sunulması elzemdir.

Saygıdeğer milletvekilleri, müesses nizamın kurmuş olduğu sömürü düzeninde emperyalist güçler sadece ülkelerin yer altı, yer üstü kaynaklarını sömürmüyorlar, aynı zamanda ülkelerin insan kaynaklarını da sömürüyorlar. Bundan dolayı, bizim, ülke olarak mutlaka ve mutlaka insan kaynaklarımıza sahip çıkmamız lazım ve bunların eğitimiyle ilgili alınacak kararları ivedilikle hayata geçirmemiz lazım.

Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karadağ, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 30 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından da Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sisteme 30 kişi girmemişse ben de girebilir miyim Başkanım?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, hâlihazırda 27 milletvekili arkadaşımız sisteme girmiş, 3 arkadaşımız daha sisteme girerse onların da söz taleplerini karşılayacağım, toplam 30 olacak.

Sayın Şahin, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, Süleyman Şah Türbesi’nin 22 Temmuz 2015 tarihinde neden Türk topraklarından kaçırıldığını, neden gereken müdahalenin yapılmayarak IŞİD terör örgütüne teslim edildiğini, Sakarya ilindeki Tank Palet Fabrikasının kâr garantili ve ihalesiz olarak BMC firmasına verildiğinin doğru olup olmadığını, ihaleyle verildiyse hangi ihaleyle verildiğini ve ihale ilanının nerede yayımlandığını, 15 Temmuz şehit ve gazilerine yardım için kurulan vakfın adresini, yönetim kurulunda kimlerin olduğunu ve yardım için toplanılan 309 milyon Türk lirasının akıbetini kamuoyu adına öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kamuoyunun cevaplarını merak ettiği birkaç soruyu dile getirmek istiyorum.

İlk sorum şu olacak: Süleyman Şah Türbesi 22 Temmuz 2015 tarihinde neden Türk topraklarından kaçırılmış ve neden gereken müdahale yapılmamış ve IŞİD terör örgütüne teslim edilmiştir?

İkinci sorum: Sakarya’da ordumuza ait Tank Palet Fabrikası hangi ihaleyle BMC firmasına verilmiştir? İhale ilanı nerede yayınlanmıştır? Tank Palet Fabrikasının kâr garantili, ihalesiz olarak BMC firmasına verildiği doğru mudur?

Üçüncü sorum ise şu olacak: 15 Temmuz şehit ve gazilerimize yardım için kurulan vakfın adresi nedir? Yönetim kurulunda kimler vardır? Yardım için toplanan 309 milyon lira ne olmuştur? Harcandıysa kimlere harcanmıştır? Bunları kamuoyu adına soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın, buyurun.

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

29 Ekim-4 Kasım tarihleri Kızılay Haftası olarak kutlanmaktadır. Kurulduğu 1868 yılından bu yana, toplumsal dayanışmayı sağlamak, sosyal refahın gelişmesine katkıda bulunmak, yoksul ve muhtaç insanlara barınma, beslenme ve sağlık yardımlarını ulaştırmak için önemli görevler üstlenen Türk Kızılayı, kan, afet, uluslararası yardım, göç ve mülteci hizmetleri, sosyal hizmetler, sağlık, ilkyardım, eğitim, gençlik alanlarında faaliyet yapmaktadır.

Kızılayın hayati öneme sahip faaliyetlerinin başında kan hizmetleri gelmektedir. Ülkemizin ihtiyacı olan kanın tamamını gönüllü ve sürekli bağışlardan karşılamayı hedeflemektedir. Kızılay, ülke çapında yaygınlaştırdığı afet müdahale ve afet lojistik sistemleriyle, başarılı çalışmalarıyla dünyanın en iyi afet örgütlenmelerinden birine sahip yüz akı, millî bir kurumumuzdur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelebi...

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, uzman erbaşların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Soru önergeme Millî Savunma Bakanlığı tarafından 9 Ocak 2019 tarihinde verilen cevapta, uzman erbaşların kadroya alınmalarına ilişkin çalışma olmadığı Bakan Hulusi Akar imzasıyla belirtilmiştir. Bir haberde Sayın Vekil İzzet Ulvi Yönter “Uzman çavuşlara kadro yolda” demecini vermiş, Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını tutarsız bulduğunu söylemiştir. Asıl tutarsızlık buradadır; Bakan ayrı söylüyor, iktidar partisinin ortağının vekili ayrı konuşuyor.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim teklifimiz mayıstan beri Komisyonda. Kadro diyoruz, 6000 sayılı Kanun’un mağdurlarının sorunlarını çözelim diyoruz, 3600 gösterge diyoruz, zatî tabanca, kadro görevi dışında çalıştırmama, doğu görev sürelerinin adil düzenlenmesi, orduevi diyoruz. Oradan kuru kuruya selam değil, Gazi Meclisimizden uzman erbaşlarımıza kanunla selam verelim diyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

4.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

29 Ekim-4 Kasım tarihleri Kızılay Haftası olarak kutlanmaktadır. Yüz elli bir yıllık bir geçmişe uzanan Kızılay, sadece ülkemizde değil, sınırlarımızı aşan, gönül coğrafyamızı dolaşan, mazlumlara ulaşan hayır ve yardım kuruluşudur. Son on yılda, 138 farklı ülkede doğal ve insan kaynaklı afetlere müdahale etmiş, ihtiyaç sahiplerinin barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamış, kırmızı hilalimizi tüm insanlığın yüreğine sevgiyle fedakârlıkla kazımıştır. Dünyanın neresinde bir dram varsa orada olmuştur.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde, AK PARTİ olarak bu güzide kurumumuzun yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm çalışmalarına destek vermeyi nasıl sürdürdüysek bundan sonra da aynı şekilde sürdürmeye devam edeceğiz.

1868’den beri gece gündüz demeden çalışan Kızılaya bugüne kadar emek vermiş, yardım etmiş herkese teşekkür ediyor, Kızılayımızın yardım çalışmaları sırasında hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

5.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Türk Kızılayı Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti adıyla 1868 yılında kurulmuştur. İnsan hayatını ve sağlığını korumak, insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, sevgi ve saygıyı geliştirmek amacıyla hizmetlerini sürdüren Türk Kızılayımız, dünyanın en önde gelen kuruluşları arasında yer almaktadır; yüz elli yıllık bilgi birikimi ve tecrübesiyle aziz milletimizin yardımlaşma ve dayanışma kültürünü tüm dünyaya yansıtmaktadır.

Türk Kızılayının gücünü ve itibarını yardımlarımızla ve desteklerimizle yükseltmek için çalışmak, kendi vatandaşlarımıza, kardeşlerimize ve tüm insanlığa hizmet etmek demektir.

Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğine inandığım Kızılay Haftası’nı kutluyor, aziz milletimizi, tüm gönüllü kardeşlerimizi bu güzide kuruluşumuzu desteklemeye davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

6.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çiftçilere niçin 2018 yılına ait buzağı desteklemeleri ile sertifikalı tohum kullanım desteğinin ödenmediğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarım Bakanına bir daha soruyorum: Türkiye’de hayvancılık can çekişirken siz hâlâ 2018 yılının buzağı desteklerini ödemiyorsunuz. Neden yandaşlarınıza gelince cömert davranıyorsunuz da sıra çiftçiye gelince hiç oralı bile olmuyorsunuz? Çiftçimiz ne kadar borçlu biliyor musunuz?

Aynı şekilde, 2018 yılının sertifikalı tohumluk desteklerini de ödemediniz. Çiftçiye “Sertifikalı tohumluk kullan, yüksek verim alırsın.” diyorsunuz ama iş desteklemeyi ödemeye gelince para mı bitiyor? Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, yemini, tarım ilacını, elektriğini Türk çiftçisi kullanıyor. 2020 yılına iki ay kaldı, siz hâlâ 2018’in desteklerini ödemiyorsunuz. Çok merak ediyorum, çiftçiye bir gareziniz mi var? Çiftçi, alın terinin karşılığını yani hak ettiği desteği neredeyse iki yıldır alamıyor. Rahat mısınız merak ediyorum? Buzağı ve tohumluk desteklemeleri ödenene kadar bu soruyu sormaya devam edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Kahramanmaş ili Dulkadiroğlu ilçesi Denizli köyünün yolunun olmadığına, Elbistan-Darende yolunun genişletilmediğine, selden zarar gören Elbistan ilçesi Demircilik Mahallesi Söğütlü Köprüsü’nün tamamlanmadığına ve Göksun ilçesi, Sırmalı Mahallesi Ahmetçik mezrasındaki evlerde içme suyu sıkıntısı yaşandığına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yerel seçimler öncesinde “Kahramanmaraş’ta yolsuz köy kalmayacak.” sözü veren AKP yönetimi, her zamanki gibi sözünü tutmuyor. Dulkadiroğlu ilçesi Denizli köyünün maalesef yolu yok. Bu çağda yolsuz bir köy var. Yıllar önce yapılan su kanalının çevresini yol olarak kullanıyorlar, ilkel bir yola insanlar mahkûm bırakılıyor. Bu yol ne zaman yapılacak diye soruyoruz, cevap verilmiyor. Elbistan ilçesinin Büyükyapalak Mahallesi’nde -köyü- şehirler arası yol içerisinden geçiyor. Bakın, Elbistan-Darende yolu olarak bilinen yolun etüdü bitirildiği hâlde maalesef hâlâ genişletilmiyor. Elbistan ilçesi Demircilik Mahallesi’nde bulunan Söğütlü Köprüsü selden zarar gördü, yapılmıyor. Göksun ilçesi Sırmalı Mahallesi Ahmetçik mezrasında evlerde su yok. Bu çağda hâlâ evlerde su bulunmuyor. Bunların hepsi AKP’nin eseridir diyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

8.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ili Hasankadı beldesinde yaşanılan sağlık sorunlarına ilişkin açıklaması

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bartın Hasankadı beldemizdeki sağlık sorunlarından bahsetmek istiyorum biraz.

Beldenin kurulduğu 1999 yılından bu yana herhangi bir 112 acil yardım ambulans istasyonu mevcut değil. En yakındaki ambulans da yaklaşık 27 kilometrelik, virajlarla çevrili bir yoldan gelmekte. Bölgenin hasta yoğunluğu ve yaş ortalaması da dikkate alındığında bu konu son derece önem taşıyor. Öte yandan, mesai saatleri haricinde ve özellikle hafta sonları da doktor bulunmaması da belde halkı açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Özellikle, acil bir durumla karşılaşıldığında geri dönülemez olumsuzluklar yaşanabiliyor. Bu problemlerin giderilmesi, Hasankadı beldesi ile civar köylerde yaşayan yaklaşık 6 bin yurttaşımız için fayda sağlayacak diye düşünüyorum. Bakanlığa ilettiğimiz bu husustan bir kez de Genel Kurulda bahsetmek istedim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Türkiye'nin açık hava müzelerinden olan Bursa ili İznik ilçesinin tarihî eserlerine yönelik tahribatın durdurulması için Kültür ve Turizm Bakanını göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye'nin açık hava müzelerinden biri olan Bursa’nın İznik ilçesinden maalesef her zaman kötü haberler geliyor; ya sahili katlediliyor ya tarihî surları tahrip ediliyor ya iki bin yıllık Dikilitaş gibi eserleri hedef tahtasına dönüştürülüyor.

Kültür Bakanına buradan sesleniyorum: Sadece bir iki gününü İznik’e ayırsın, gezsin, görsün ve de görevini yapsın. Düşünün ki iki bin yıllık Roma Dönemi eseri Dikilitaş silah meraklılarının hedef tahtası hâline getirilmiş, kurşunlanmış, bütün tarihi yok ediliyor. Bakanlık bu tarihî eserleri koruyamayacaksa ne iş yapar?

BAŞKAN – Sayın Topal…

10.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2018 yılı Sayıştay Raporu’ndaki tespitlere göre hesap vermeyen kurumların hangileri olduğunu ve sorumlular hakkında neler yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2018 yılı Sayıştay raporlarında yer alan kamu idarelerinin faaliyet genel değerlendirme raporlarında çok ciddi tespitler var. Örneğin, yapılan denetimlerde 141 kamu idaresinin yönetmeliklerde öngörülen şekilde faaliyet raporu hazırlamadığı tespit edilmiş. Bunların içerisinde ne yazık ki 35 tane üniversite var. Yine aynı raporda 52 tane kamu idaresinin faaliyet raporlarında kullandıkları kaynaklar hakkında bilgi vermedikleri de tespit edilmiş. Bugün bir bakkalımız bile hesaplarını her yıl sonunda ayrıntılı olarak beyannameyle Maliyeye vermekle yükümlüyken kamu idarelerinin bu durumu çok acıdır, devletin ne şekilde yönetildiğinin en çarpıcı örneğidir.

Hükûmete soruyorum: Hesap vermeyen bu kurumlar hangileridir? Sorumlular hakkında ne yaptınız? Bu liyakatsiz anlayış daha ne kadar sürecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar… Yok.

Sayın Kılıç…

11.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 31 Ekim Sütçü İmam’ın Fransız işgalcilerine karşı ilk kurşunu atışının 100’üncü yıl dönümüne ve Kahramanmaraş ilinde açılışı yapılan 5’inci Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı'na ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

31 Ekim 1919’da Sütçü İmam Kahramanmaraş’ta Fransız işgalcilere karşı ilk kurşunu attı.

5’inci Kahramanmaraş Tarım Fuarı KAFUM’da bugün açılmıştır. İlimiz tarım, hayvancılık ve tatlı su balıkçılığı açısından ülkemizin en önemli merkezlerinden biridir. Tarımsal destekler, havza bazlı da olarak verimlilik, kalite, gıda güvenilirliği ve kırsal kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Havza Bazlı Destekleme Modeli kapsamında 21 ürün, ülkemizde ve ilimizde en uygun yetiştirildiği havzalarda destekleme kapsamına alınmıştır.

2002 yılından günümüze kadar hayvancılık destekleme ödemelerinde 45 kat artış sağlanmıştır.

Kimyasal mücadeleye alternatif yöntemlerden biyolojik ve biyoteknik mücadele uygulayan üreticilere de destekleme ödemesi verilmektedir. Son sekiz yılda desteklenen uygulama alanı 19 kat artmıştır.

Kahramanmaraş’ımız 2003-2018 yılları arasında toplam 1,3 milyon TL destekleme almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

12.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Varlık Fonu’nun keyfî hizmet fonu olarak kullanılmasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın Borsa İstanbulun Genel Müdürü olmasının ardından hisselerini satacağını duyurmuştu çünkü şaibe olduğunu, Hakan Atilla’nın Borsa İstanbulun başına geçmesinin doğru olmadığını açıklamıştı. Bunun üzerine, Türkiye Varlık Fonu, bahsedilen hisselerin tamamını satın almak istediğini açıkladı. Yine Varlık Fonu eliyle bir yanlış daha kapatılmak isteniyor. Daha önce İstanbul Ticaret Merkezinin inşaat işlerini devralan Varlık Fonu şimdi de Borsa İstanbuldaki hisseleri satın alıyor. Varlık Fonu’nu keyfî hizmet fonu olarak kullanmaktan vazgeçin. Yanlışlarınızın faturasını millete ödetmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 31 Ekim Sütçü İmam’ın Fransız işgalcilerine karşı ilk kurşunu atışının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bugün 31 Ekim 1919’un yıl dönümüdür. O gün, Sütçü İmam’ın emperyalist, işgalci, namus düşmanı Fransız askerine ilk kurşunu sıktığı gündür. O gün ülkemizi oldubittiye getirerek işgal eden emperyalist ülkeler bugün de Orta Doğu’da, Irak ve Suriye’de hâlâ cirit atmaktadırlar ve utanmadan söz söylemektedirler. Fransa’nın ve diğer emperyalist ülkelerin ülkemizde yaptığı zulmü, daha sonra ABD’nin tüm dünyada yaptıklarını unutmadık. İngiltere ve Fransa’nın o günlerde Ermeni ve Kürt kökenli insanları nasıl birbirine düşürdüğünü, kullandığını unutmadık. Bugün de emperyalist ülkeler bölge insanlarını kullanmaya devam etmek istemektedirler. Biz durumun farkındayız, duruşumuzu bugün de devam ettiriyoruz. Bölgedeki tüm insanların da emperyalist ülkelere karşı aynı duruşu göstermelerini dilerim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

14.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 30 Ekim Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 58’inci yıl dönümüne ve ülkelerin kalkınmasının beşerî sermayeyi oluşturan eğitimli, liyakatli kadrolarla gerçekleşebileceğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elli sekiz yıl önce, 30 Ekim 1961’de Almanya ile Türkiye arasında İşgücü Anlaşması imzalandı. İkinci Dünya Savaşı’nda taş üstünde taş kalmayan Almanya, kısa zamanda toparlanmış ve oluşan iş gücü açığını birçok ülkeden işçi alarak kapatmaya çalışmıştır. “1945’ten 1955 yılına gelindiğinde, İtalya, Yunanistan ve Portekiz’den, 1961’de Türkiye'den de işçi alan Almanya ‘ekonomi mucizesi’ adını verdikleri ekonomik büyümesini biraz da dışarıdan gelen işçilere borçludur.” dense de asıl itici güç, mesleki ve teknik okullarda yetişen beşerî sermayesinin geçmiş tecrübelerini ve bilgi birikimlerini kalkınma yolunda ustaca kullanmalarıydı.

Ülkelerin kalkınmasının beşerî sermayeyi oluşturan iyi yetişmiş, eğitimli ve liyakatli kadrolarla olabileceğini yönetenlere bir defa daha hatırlatıyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 29 Ekim - 4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kızılay, tarihinden bugüne sürdürdüğümüz vakıf geleneğimizin, dayanışma kültürümüzün ve aziz milletimizin hamiyetperver karakterinin en anlamlı tezahürlerinden biridir. Irk, din, dil ayrımı gözetmeksizin dünyanın farklı coğrafyalarındaki afetzedelerin, muhtaçların, yoksulların yardımına koşan Kızılay, milletimizin vicdanını, hoşgörüsünü hakkıyla temsil etmektedir. Dünyanın bütün kıtalarında aktif görev üstlenen Kızılayın gösterdiği eşsiz başarı memnuniyet vericidir. Meydana gelen her afette vatandaşlarımızın yanına ilk koşan, insanımızın imdat çığlığına ilk kulak veren kuruluşlarımızın başında yine Kızılay gelmektedir. Dünyanın dört bir yanında büyük bir özveriyle çalışan Kızılay gönüllülerine ve yardımsever tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle sevgi, hoşgörü, şefkat, merhamet, yardımlaşma ve dayanışma duygusunun güçlenmesini diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

16.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili Ulukışla ilçesi, Beyağıl, Hasangazi, Alihoca, Çifteköy ve Elmalı köylerinde yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde ili Ulukışla ilçesinde Bayağıl, Hasangazi, Alihoca, Çifteköy ve Elmalı köylerine gittim. Taşımalı eğitim tüm köylerde sorundur. Bazı köy okulları kapanmıştır, binalar ne yazık ki boş kalmıştır. Öğrenciler taşımalı eğitimden mağdurdur.

Hasangazi köyünde gölet yapılmamıştır, sulama suyu sorundur, topraklar susuzdur. Alihoca köyünün içme suyundan âdeta çamur akmaktadır, bu sorun çözülmelidir. Alihoca köyünde köy yolu genişletmesi de istenmektedir. Koçak köyündeki benzer sorun hâlâ çözülmemiştir. Elmalı köyü Pozantı gidiş yolunda ulaşım sorunları yaşanmakta olup düzenleme yapılması şarttır. Bayağıl köyünde içme suyu yakınlarında bulunan İl Özel İdaresi atık toplama tesisi içme suyu için büyük risk yaratmaktadır, bir an önce bulunduğu yerden kaldırılmalıdır. Darboğaz köyünün gölet sorunu hâlâ çözülmemiştir. Tüm köylerde üretilen ürünler maliyetin altında satılmaktadır. Besicilik yapanlar mağdurdur. 65 yaş maaşı kesilenler büyük mağduriyet yaşamaktadır.

Yetkililerin dikkatine sunarım.

BAŞKAN – Sayın Erel…

17.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Aksaray ilinde gerçekleştirilen toplulaştırma işleminin amacına uygun gerçekleştirilemediğine ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Aksaray ilimizde toplulaştırma işlemi yapılmıştır. Toplulaştırma işlemi maalesef amacına uygun bir şekilde gerçekleştirilmemiştir. Ortaköy ilçemizin Gökler, Sarıkaraman, Çiftevi köyleri başta olmak üzere yapılan çalışmalar son kez askıya çıkarılmadan tescil için tapuya gönderilmiştir. Ortaköylü hemşehrilerimiz bu konuda mağdurdurlar.

Yine, Eskil ilçemizde hazine taşınmazları 500 dönüm civarında satışa çıkarılmaktadır. Yıllarca ecrimisil ödeyerek bu taşınmazları kullanan fakir çiftçilerimiz bu kadar büyüklükteki taşınmazı alabilecek maddi güce sahip değildirler. Bu tür taşınmazların en azından 25-30 dönüm hâlinde satışa sunulması çiftçilerimizin, fakir çiftçilerimizin toprak sahibi olmasına vesile olacaktır.

Yetkilileri, buradan, bir kez daha göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar ili Dazkırı ilçesi Kızılören ve Darıcılar köylerinde deprem nedeniyle meydana gelen mağduriyetin giderilmediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Merkez üssü Denizli ili Bozkurt ilçesi olan depremde seçim bölgem Afyonkarahisar ili Dazkırı ilçesine bağlı Kızılören ve Darıcılar köyleri de zarar gördü. 100’ün üzerinde ev ve ahırda hasarlar oluştu ancak bugüne kadar bu hasarların giderimi gerçekleştirilmedi, Darıcılar köyünde hasar gören camiye hiçbir şey yapılmadı. Bununla birlikte, köylülerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesine ilişkin AKP milletvekili tarafından verilen söz de tutulmadı. Kızılören köyünde 906 kişiye Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarından dolayı ihtar gönderildi. Bu kişiler icralık olmak tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Yandaş müteahhidin vergi borcunu bir gecede silenler iş depremzede çiftçinin borcuna gelince neden dut yemiş bülbül gibi susarlar, deprem sonrası verdikleri sözleri niçin tutmazlar?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

19.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, işsizliğin ülkemizin en önde gelen sorunlarından olduğuna, kaynak sorununa çözümü vatandaşa yeni vergiler yüklemekte bulan iktidardan üretim ve istihdam sorununa bütüncül bir çözüm beklenmediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün ülkemizin en önde gelen sorunlarının başında şüphesiz işsizlik gelmektedir fakat ne Cumhurbaşkanlığının ne de Adalet ve Kalkınma Partisinin işsizlik sorununu çözmeye yönelik kayda değer bir politikası yoktur; geçen yıla göre 1 milyon 65 bin kişi artarak 4 milyon 500 bin olan işsiz vatandaşımıza iş imkânı yaratamamaktadır, resmî olmayan verilere göre 1 milyon 100 bini üniversite mezunu 8 milyon işsiz vatandaşımızın sesini duymamaktadır, 1 milyon 500 binlere yükselen genç işsizlere bir gelecek sunamamaktadır. Uzun bir süredir üretim düşüyor, istihdam düşüyor, gerçek enflasyon artıyor, millî gelir düşüyor ve refah kaybı hızla artıyor. Geçen hafta 2020 bütçe sunuşunda da gördük ki ekonomik daralma ve kaynak sorununa çözümü vatandaşa yeni vergiler yüklemekte bulan bu iktidardan üretim ve istihdam sorununa bütüncül bir çözüm de beklenmemektedir.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Sayın Yılmaz…

20.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, uygulandığı illerde yatırım ve istihdam açısından önemli faktör olan istihdam teşvikinin süresinin uzatılmasını Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bölgesel istihdam teşvikinden yararlanarak SGK primlerinden yüzde 6’lık ilave prim desteği alan Düzce ve benzeri 52 ilimiz, bugün itibarıyla bu teşvikten yararlanamayacaklardır. 30 Mayıs 2013 tarihinde uygulanmaya başlayan ve 2 defa uzatılan bu teşvik süresinin bitmesi Düzce’yi ve uygulanan diğer illeri olumsuz yönde etkileyecektir. Yatırım ve istihdam açısından önemli bir faktör olan istihdam teşvikinin uygulandığı illerde bu sürenin en az iki yıl daha uzatılması Düzce açısından oldukça önemlidir.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bu süreyi iki yıl süreyle uzatmasını istiyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kabukcuoğlu…

21.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, Eskişehirlilerin tarifeli iç hat uçuşlarının Hasan Polatkan Havalimanı’ndan yeniden başlaması talebine ilişkin açıklaması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz hafta, bir sayın milletvekili, Eskişehirlilerin tarifeli iç hat uçuşlarının Hasan Polatkan Havalimanı’ndan yeniden başlaması talebine karşılık odalar, STK’ler, üniversiteler 65 kişilik uçağı dolduracak bilet satışını garanti ediyorlarsa Türk Hava Yollarıyla görüşeceği açıklamasında bulunmuştur. Zafer Havalimanı’nı açanlar diğer havalimanlarında olduğu gibi bu havalimanına yolcu garantisi vermekteyken Eskişehirli hemşehrilerimize “Eğer hava ulaşımı kullanmak istiyorsan kendin garanti ver, başka türlü olmaz.” diyebilmektedir. Zafer Havalimanı’nın uçuşlarında beş yıl için 4 milyon yolcu garantisi verilmiş, 175 bin yolcu uçmuştur yani devlet 21 milyon avro ödemek durumunda kalmıştır. İktidar, sanki bu savurganlığın ve yanılmanın sorumlusu Eskişehirlilermiş gibi hareket etmekte ve Eskişehirlilerin bu sorunu kendi kendilerine çözmelerini beklemektedir. İktidarın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal… Yok.

Sayın Yaşar…

22.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, İstiklal Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan muharip gazilerimize şeref aylığı konusunda yapılan farklı uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Samsun Muharip Gaziler Dernek Başkanı Gazi Ahmet Diril Bey diyor ki: “İstiklal Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan muharip gazilerimize şeref aylığı konusunda farklı uygulamalar yapılmaktadır. Hükûmet tarafından 2007 yılında yapılan yasa değişikliğiyle gazilerimiz ‘sosyal güvencesi olanlar’ ve ‘sosyal güvencesi olmayanlar’ şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre, sosyal güvencesi olmayan gazilerimize otuz günlük net asgari ücret tutarı esas alınarak 1.902 TL şeref aylığı bağlanırken sosyal güvencesi olan gazilerimize 955 TL şeref aylığı bağlanmıştır. Bu farklı uygulamadan derhâl vazgeçilmeli ve şeref aylıkları günümüz ekonomik ve sosyal şartları göz önünde bulundurularak en az net asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.”

Ayrıca, muharip gazilerimiz, şehit yakınları ve malul gazilere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

23.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, güvenlik korucularımızın özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede güvenlik güçlerimizin en büyük yardımcılarından biri de korucularımızdır. Güvenlik korucuları, yıllardır zorlu şartlar altında yiğitçe hizmet etmekte, hem bulundukları bölgenin asayişinin sağlanmasında hem de teröristlerle mücadelede çok mühim bir vazife icra etmektedir. Korucularımızın özlük haklarıyla ilgili geçtiğimiz sene bazı olumlu düzenlemeler yapılsa da korucularımız bundan çok daha fazlasını hak etmektedir. Yurt içinde ve dışında katıldıkları operasyonlarda kahramanca mücadele veren güvenlik korucularımızın şu an asgari ücret tutarında olan maaşlarının iyileştirilmesi, hem üstlendikleri zorlu görevlerin bir karşılığı olarak isabetli ve hakkaniyetli olacak hem de terörle mücadelede ciddi bir moral ve motivasyon yaratacaktır. Terörle mücadelede 1.000’den fazla şehit ve gazi veren, çok zor şartlar altında yaşamlarını sürdüren korucularımızın maddi durum ve statülerinin iyileştirilmesi, yeniden düzenlenmesi bir ihtiyaçtır. Korucularımızın her daim yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

24.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, kooperatiflerin piyasaya arz edecekleri tütünlere ilişkin uygulanacak vergi konusunda çalışmanın ne zaman yapılacağını Adıyaman çiftçisi adına Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adıyaman’ımız, tütün ve sarmalık tütünde Türkiye’de önemli merkezlerden bir tanesidir. Adıyaman’da yüz binlerce çiftçimiz tütün üretimiyle geçimini sağlamaktadır. Geleneksel anlamda üretimi, satımı ve pazarlaması yapılan tütünle ilgili geçen yasama döneminde çok ciddi anlamda bir yasal değişiklik yapılmış, üreticiler tarafından kurulan kooperatifler eliyle tütünün pazarlanması ve satılmasının önü açılmıştır. Ancak bu yasal düzenlemeye paralel olarak sarmalık tütüne uygulanacak vergi konusunda bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır, mevcut yasaya göre uygulanacak vergi çok yüksektir.

Bugün Adıyaman’da çeşitli temaslarda bulunan Sayın Hazine ve Maliye Bakanına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adıyaman halkı adına çağrıda bulunuyorum: Kooperatiflerin piyasaya arz edecekleri tütünlere ilişkin uygulanacak vergi konusunda çalışmayı ne zaman yapacaksınız? Bütün Adıyaman çiftçisinin şu andaki tek beklentisi budur. Bu konuda Adıyamanlılara ve Adıyaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karahocagil… Yok.

Sayın Ataş…

25.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızda cumhuriyetimizin kurucusuna hakaretlerde bulunma küstahlığını, cesaretini gösteren Fatih Tezcan’ı hukuk önüne çıkarmak ve cezalandırmak için neyin beklendiğini öğrenmek istediğine ve  cumhuriyet savcılarını göreve  davet ettiğine ilişkin açıklaması

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İki gün önce, 29 Ekimde cumhuriyetimizin 96’ncı yıl dönümünü ülke genelinde coşkuyla kutladık. Bu vesileyle cumhuriyeti bizlere hediye eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm silah arkadaşlarını bir kez daha rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Ancak “Fatih Tezcan” denen vatan haini, cumhuriyet, Atatürk ve Türk düşmanı Cumhuriyet Bayramı’mızda cumhuriyetimizin kurucusuna ağır hakaretlerde bulunma küstahlığı ve cesaretini göstermiştir. Eğer bu hakaretlerin yüzde 1’ini Sayın Cumhurbaşkanına yapmış olsaydı şu an çoktan tutuklanmıştı. “Fetullah Gülen’i günde yirmi saat dinler, ağlardım.” diyen bu şahsın Atatürk’e bu ilk hakareti de değildir. Bu haini hukuk önüne çıkarmak ve cezalandırmak için ne beklenmektedir? Bu hain kim ve kimler tarafından korunmaktadır? Görevleri cumhuriyeti korumak olan cumhuriyet savcılarımızı buradan göreve davet ediyorum.

Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kasap…

26.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ili Yoncalı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinin akıbetini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Devlet hastanesi olmayan, on yedi yıldır da şehir hastanesi yapılamayan Kütahya’mızda kırk yıllık Kütahya Yoncalı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi bitirilmek mi isteniyor? 31 Aralık itibarıyla 120 civarında fizyoterapist işsiz kalacak, sözleşmeleri yenilenmiyor ve bundan sonraki fizik tedavi süreci yardımcı personellerle yürütülecek. Günde 1.400 kişiye fizik tedavi uygulaması yapan, yoksullara ücret almadan tedavi yapan hastane kapatılmak, birilerine peşkeş çekilmek mi isteniyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

27.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, PKK’lı teröristlerin tespit edilip cezalarının verilmesi gerektiği konusunda Cumhurbaşkanına, Adalet Bakanına ve İçişleri Bakanına seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanımıza, Adalet Bakanımıza ve İçişleri Bakanımıza seslenmek istiyorum: Yurt dışında yaşayan PKK’lılar, Norveç’te bebeğiyle beraber bir aileyi taşlarla linç etmeye kalktılar, Frankfurt Havaalanı’nda Türk Hava Yolları bürosunu basıp yağmaladılar. Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde Türk Bayrağı’nı yakmak da dâhil her türlü şerefsizce eylemi yapmaktan imtina etmiyorlar. “FETÖ’cü” diye adlandırılan hainlerin yurt dışında yaşayanları Türkiye’ye giriş yapamazken, yaptıklarında pasaportlarına el konulurken bu vatan haini PKK’lılar yaptıkları eylemleri yanlarına kâr kalarak bir de Antalya’ya tatil yapmaya gelip âdeta Türkiye Cumhuriyeti’ne küfretmeye devam etmekteler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Dolayısıyla bu PKK’lı teröristlerin tespit edilip cezalarının verilmesi gerektiğini Sayın Cumhurbaşkanımıza tekrar bildiriyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

28.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, profesyonel hakemlik sözleşmesi feshedilen Suat Arslanboğa’nın haklarının geri verilmesi konusunda Türkiye Futbol Federasyonuna seslenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Buradan Türkiye Futbol Federasyonuna seslenmek istiyorum: Geçtiğimiz aylarda Beşiktaş-Başakşehir maçı hakemi bir gerekçeyle görevinden alındı, sözleşmesi feshedildi. Tabii “Suat Arslanboğa” adlı bu hakemimiz Eskişehir bölgesini temsilen gidiyor. VAR kayıtları açıklanmadan, gerekçesiz olarak sözleşmesi iptal edilen bu hakem arkadaşımızın haklarının tekrar verilmesi veya kamu vicdanında aklanması için VAR kayıtlarının açıklanmasını rica ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

29.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü şiddet, ayrımcılık ve gericilikle mücadelede toplumsal farkındalık yaratılması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, geçen hafta seçim bölgem Adana’da “Çocuk susar, sen susma!” sloganıyla yola çıkan ve çocuk istismarlarının önlenmesi amacıyla eğitim, toplumsal bilinçlenme ve farkındalık projeleri üzerinde çalışmalar yürüten Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneğimizin bir etkinliğine katıldık. Orada da söylediğimiz gibi, istismara, şiddete, tacize, her türlü kötülüğe karşı toplumsal değişimi çocukları ve kendimizi eğiterek gerçekleştireceğiz. Çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü şiddeti, istismarı, ayrımcılığı, ötekiciliği ve gericiliği ancak mücadeleyle ortadan kaldırabiliriz. Bu alanda oluşturacağımız toplumsal farkındalık her türlü kötülüğün ve istismarın mutlaka kökünü kazıyacaktır.

Yüce Mecliste, köylerden yaylalara, mahallelerden okullara, bulunduğumuz her alanda ve her ortamda sesimizi daha çok yükselteceğiz. Bu konuda tüm Meclisin ilgi ve desteğini bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

30.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 1 Kasım Tekirdağ ili Çorlu, Ergene ve Saray ilçelerinin, 2 Kasım Muratlı ilçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 97’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 1 Kasım Çorlu, Ergene ve Saray; 2 Kasım Muratlı ilçelerimizin düşman işgalinden kurtarılışının 97’nci yıl dönümüdür. Bu vesileyle Çorlu, Ergene, Saray ve Muratlı ilçelerimizin düşman işgalinden kurtarılışının 97’nci yıl dönümünü kutlarken Trakya millî mücadelesinde emeği geçenleri, ebediyete intikal eden tüm kahraman şehitlerimizi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnet ve şükranla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ödünç…

31.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünç’ün, kadınlara yönelik şiddetin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; kadınlarımız bizlerin baş tacıdır, onlar bizlere emanettir. Kadınlarımızı korumak, kollamak, yanlarında olmak bizler için büyük bir şereftir. Bu nedenle, kimden gelirse gelsin kadınlarımıza yönelik şiddet kabul edilemez.

Kadına yönelik şiddet, üzülerek ifade edeyim ki son dönemlerde daha çok gündeme gelir olmuştur. Kadına şiddete “Dur!” demek birinci önceliğimizdir. Meclisten tüm milletimize sesleniyorum; bizim kadınlara elimiz kalkmaz, bizim elimiz armut toplamak için kalkar diyorum. Gürsu’da başlattığımız meşhur deveci armudu toplanması sırasındaki sloganımız “Bizim elimiz armut topluyor.” olmuştur. Bu sloganı bir kere daha tekrar ediyorum: Sizlerin de eli kadınlara karşı kalkmasın ve armut toplasın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Pekgözegü…

32.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, cezaevleri yönetimlerinin insan haklarına saygılı olması konusunda Adalet Bakanını göreve davet ettiklerine ilişkin açıklaması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Kandıra 1 No.lu F Tipi Cezaevi idaresinin kadın tutsakların ortak kullanım alanına kamera yerleştirdiğini ve erkek personel tarafından izlendiklerini, fark etmeleri üzerine kameraları kapattıkları iddiasıyla Çağlar Demirel ve Selma Irmak’a üç günlük hücre cezası verilmiştir. Kimse biz kadınlara ne giyeceğimizi söyleyemez, ister şort giyer ister başörtüsü takarız. Cezaevleri yönetimi insan hakları için harekete geçmeli, insan haklarına bir an önce saygı duymalıdır.

Adalet Bakanlığını da göreve davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

33.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, ABD Temsilciler Meclisinin sözde Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin kararının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ülkemiz terör örgütlerinin cirit attığı bataklıkları teker teker kurutmakta, terörle muzaffer olabileceğini sanan ve ellerinden kan damlayan katillerin tekerine de çomak sokmaktadır. Bu sebepledir ki sözde medeni dünyanın insanlık onurunu ayaklar altına alan temsilcileri, tozlu raflardan çıkardıkları karanlık tasarıları tekrar gündeme getirmiştir. Binlerce Müslüman masum Türk’ün kanına giren faşist, ırkçı ve Türk düşmanı Ermeni çetelerinin itiraflarını referans alarak hazırlanan tasarının ABD Temsilciler Meclisinden geçirilmesi asla kabul edilemez. Türkiye’ye tehditlerle ve iftiralarla yön verilemeyeceği ve Türk devletinin tam bağımsız bir ülke olduğu gün gibi ortadadır. Türk milleti emperyalist sistemin ağababalarıyla ilgili hükmünü Çanakkale’de vermiş, imzasını Sakarya’da, mührünü İzmir’de, Dumlupınar’da ve Kocatepe’de vurmuştur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

34.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, tarımsal desteklerin kırsal kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlendiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Üreticiye yeterli destek verilmediği söyleniyor. 2002’de tek kaleme indirgenen tarımsal destekler kırsal kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Tarım sektörüne 2002’de 1,8 milyar TL destek verilmişken 2019 yılında bu destek 17 milyar TL’ye çıkmıştır. 2017 yılında uygulamaya giren Havza Bazlı Destekleme Modeli kapsamında, ülkemiz için stratejik öneme sahip, insan sağlığı, beslenmesi ve bölgesel önemi olan 21 ürün en uygun yetiştirildiği havzalarda destekleme kapsamına alınmıştır. 2002 yılında bitkisel üretimde 5 ürüne prim desteği veriliyorken 2010 yılında bu sayı 17 ürüne çıkarılmıştır. 2002 yılında hayvancılık desteklemesine 83 milyon TL verilmişken 2018 yılında bu destekleme 45 kat artarak 3,7 milyar TL’ye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya...

35.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ili genelinde birçok okulun inşaatı bütçe yetersizliği gerekçesiyle durdurulurken millet bahçesi için yapılacak milyarlarca liralık israfın vicdanları sızlatıp sızlatmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gaziantep şehir merkezinde yıkılan Kamil Ocak Stadı’nın yeri ve çevresinde bulunan Valilik binası ve Demokrasi Meydanı apar topar millet bahçesi projesine çevrildi. 1 milyar liralık devasa maliyeti olan bu projeyi sivil toplum kuruluşları ve Gaziantepli hemşehrilerimiz onaylamıyor, Gaziantep ayakta. Millet bahçesinin yapılacağı yerlerdeki binaları yıkmayı planlayan AK PARTİ iktidarı. Yıkılan bu yerleri, Valilik binası ve içindeki müdürlükleri yeniden yapmak için milyonlarca para harcanacak. Daha yirmi beş yıl önce yaptırılan betonarme binanın yıkılmasının ardında neler var? Daha yeni sayılan bu kamu binası neden yıkılmak isteniyor, üstelik yakın zamanda 10 milyon liralık harcamayla bina yenilendiği hâlde? Gaziantep genelinde 80’e yakın okulun inşaatı bütçe yetersizliği gerekçesiyle durdurulurken millet bahçesi için yapılacak milyarlarca liralık israf sizlerin hiç vicdanını sızlatmıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Serter...

36.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, Türkiye tarımının yanlış politikalarla ithalata bağımlı bırakıldığına ve 27 Ekimde İzmir ili Beydağ ilçesinde düzenlenen 1’inci Kestane Festivali’ne ilişkin açıklaması

BEDRİ SERTER (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye tarımı yanlış politikalarla ithalata bağlı bırakıldı. Son on beş yılda Çiftçi Kayıt Sistemi’nde neredeyse 650 bin çiftçi azaldı; 3,2 milyon hektar boş alan kaldı; iktidarın yaptığı zamlar çiftçilerin, üreticilerin belini iyi büktü. Tablo bu iken İzmir’den umut sesleri geldi, geçtiğimiz hafta sonu İzmir Beydağ ilçesinde 1’inci Kestane Festivali yaptık ve İzmir kestane üreticileri “Her şeye rağmen biz buradayız ve yerel tarıma, yerel ekonomiye destek vereceğiz.” dediler. Neye? Her şeye rağmen. Ödemiş ve Beydağ sınırlarında orman alanına giren arazilerde var olan hastalıklı ağaçların sağlıklı kestane ağaçlarını etkilemesini mi söyleyelim?

Günlük yevmiye ücreti neredeyse ortalama 400 TL olmasına rağmen, Ege Bölgesi genelinde sırıkçılık yapacak işçi bulunamıyor. Köylülerin kestane toplamak zorunda kalmaları mı gerekli? Bu tablo Sayın Bakan Pakdemirli’ye şunu anlatmalı: Artık tarım şirketleri yerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok teşekkür ediyorum.

38 milletvekili arkadaşımızın söz talebini karşıladık.

Şimdi sırasıyla Grup Başkan Vekillerimize söz vereceğim.

Sayın Dervişoğlu, buyurun lütfen.

37.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, varlığımızı korumanın aktif politikaların yanında ihtiyatı da elden bırakmamayı zorunlu kıldığına, dünya 5’ten büyüktür fakat dünyanın bizim değil 5’in yanında durduğunun aşikâr olduğuna, dünya kamuoyunda tek adam rejimiyle yönetildiğimize dair bir algının yayılıp güçlendirildiğine, üzerinde konuşulması gerekenin sistem ve yönetim anlayışımız olduğuna, 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’ne ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye'nin güne hangi krizle başlayacağını kestiremez hâle geldik. Allah’a şükür ki bugün hiç kimse tarafından kınanmamış ve hiç kimseyi cevaben kınamak mecburiyetinde kalmamışız.

Yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden kaynaklı riskler ve sorunlar elbette ki hepimizin malumudur. Yirmi beş bin yıllık medeniyet tarihine sahip bu coğrafyada bin yıllık hükümranlık başka bir millete de nasip olmamıştır; hiçbir kuşkuya yer yoktur ki bu, kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Topraklarımız ve egemenlik haklarımız üzerinde gözü olanlar bunu böyle bilmek mecburiyetindedirler ancak bunu sağlamanın şartları ve esasları vardır. Varlığımızı korumak, aktif politikaların yanında ihtiyatı da elden bırakmamayı zorunlu kılıyor. Uzunca bir zamandan beri bölge şartlarının gerçekleriyle bağdaşmayan maceraperest politikalardan kaynaklı sorunlar yaşıyoruz. Belki bütün bunlar Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığının büyüsüne kapılarak yaptığımız ve sonra da gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldığımız mülahazasıyla ifade edilebilir ama artık, şapkayı öne koyup doğru düşünmek mecburiyetindeyiz. Evet, dünya 5’ten büyüktür fakat dünyanın bizim değil, 5’in yanında durduğu da aşikârdır. Haritalarını emperyalist ülkelerin çizdiği sıradan devletler gibi anılmayı hiçbirimiz hak etmiyoruz.

Anayasa’mızı değiştirip Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz günden itibaren, dışarıdan bakıldığında, tek adam rejimiyle yönetildiğimize dair bir izlenim oluşturulduğu kanaatine sahibiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Cumhurbaşkanımızın karakteristik özelliklerinden istifadeyle dünya kamuoyunda böyle bir algı yayılıp güçlendiriliyor. Dikkat ederseniz, öyledir demiyorum, öyle bir algı yaratılıyor diyorum. Bunun nedeni eylem mi, söylem mi, yoksa algı yönetimi mi; üzerinde pek tabiidir ki tartışılabilir. Ancak bildiğimiz ve gözlemlediğimiz, Türkiye'nin bu durumdan zarar gördüğüdür. Ülkemizin bu külfetten kurtulması artık ertelenemeyecek bir mecburiyettir. Üzerinde konuşmamız gereken, sistem ve yönetim anlayışımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – İYİ PARTİ olarak, on beş aydır yürürlükte olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden behemehâl vazgeçilerek iyileştirilmiş demokratik parlamenter sisteme dönüş hazırlıklarına başlamak hepimizin hayrına olacaktır diye düşünüyoruz.

Bugün Dünya Tasarruf Günü. Bilindiği gibi, tasarruf gelirin harcanamayan kısmını ifade eder. Vatandaşlarımızın gelirlerinden tasarruf etmeye imkânlarının müsait olmadığını bildiğimden Hükûmeti ve Külliye yönetimini israftan uzak durmaya ve ülkenin kaynak ve imkânlarını doğru kullanmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan…

38.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, 1 Kasım Dünya Kobani Günü’nün 5 kıtada kutlanacağına, kendi toprağına ve yaşam alanına sahip çıkan Kobani halkının nefes aldığı bu günde Türkiye'nin de dayanışma içinde olması gerektiğine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dünya 2014’te barbarlıkla, vahşetle yükselmeye çalışan bir barbar ordusuyla tanıştı. Irak’ta ve Suriye’de yüzlerce kilometrekarelik alanı denetim altına alan IŞİD, Haziran 2014’te Musul’u ele geçirdi. Burada elde ettiği ağır silahlarla, cephaneyle Ezidi kenti Şengal’e saldırdı. 7 binden fazla kadın, çocuklarıyla birlikte IŞİD tarafından kaçırıldı, binlerce Ezidi âdeta kıyımdan geçirildi. Dünyanın gözleri önünde, sınırımızın hemen dibinde insanları topluca katletti. Bütün dünya bu soykırımı canlı yayınlarla izledi. Hâlâ toplu mezarlar ortaya çıkarken kaçırılan 3 binden fazla Ezidi kadının akıbeti belirsiz.

İnsanlığın gözlerinin önünde yaşanan bu soykırım binlerce insanın göç etmesine neden oldu. Ardından, Kobani başladı; IŞİD, insanların kendi hâlinde yaşamaya çalıştığı Suriye savaşının ortasında, insanlar için güvenli yerlerden biri olan Kobani’ye saldırdı. Kobani halkı, kendilerini katletmek isteyen bu barbar ordusuna teslim olmadı. Kadın-erkek, yaşlı-genç, eli silah tutan herkes IŞİD’e karşı kendini savunmaya başladı. IŞİD’e karşı Kobani’de verilen mücadelede sadece Kobanililer yer almadı; Avustralya’dan, Kanada’dan, Afrika’dan, Danimarka’dan, Avusturya’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan, Amerika’dan ve dünyanın başka birçok ülkesinden insan yer aldı. Türkiye’de her ne kadar Kobani için düştü, düşecek beklentisi olsa da Kobani düşmedi. IŞİD’le olan bu savaşta Türkiye üzerinden peşmergenin geçişi ve yardım koridorunun açılması sağlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bu bir anlamda, uluslararası dayanışmaya ve Kürtler arası birliğe de büyük bir katkı sağladı. Dünyanın gözleri önünde Kürtler barbar ordusuna galip geldi.

5 kıtadaki aydınların çağrısıyla, 1 Kasım günü, 2014 yılından itibaren “Dünya Kobani Günü” olarak ilan edildi. Yarın da 1 Kasım; karanlığa karşı aydınlığın kazandığı gündür, barbarlığa karşı birlikte yaşamın, yaşamı barışla örmenin kazandığı gündür. 5 kıtada onlarca ülke yarın Dünya Kobani Günü’nü kutlayacak. Türkiye’ye düşen, komşuluk ve kader birliği yaptığı, kendi toprağına ve yaşam alanına sahip çıkan Kobani halkının nefes aldığı bu günü tehlike olarak görmek yerine dayanışma içinde olmaktır, IŞİD artıklarının palazlanmasına engel olmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Karanlığa karşı aydınlığı savunanların günü kutlu olsun diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay…

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 31 Ekim SODEP’in kurucu Genel Başkanlığı, SHP Genel Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Devlet ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ölümünün 12’nci yıl dönümüne, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanılan 309 milyon Türk lirasının akıbetini öğrenmek istediklerine ve bu paraların hak edenlere ödenmesini sağlamak için Türkiye Büyük Millet Meclisini denetim görevini yerine getirmeye çağırdıklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

Eski Başbakan Yardımcılarımızdan, Sosyal Demokrasi Partisi SODEP’in ve Sosyaldemokrat Halkçı Parti SHP’nin Genel Başkanlığını yürütmüş, çok değerli siyaset ve bilim adamı Erdal İnönü’nün bugün 12’nci ölüm yıl dönümü. Erdal İnönü, zekâsıyla, esprileriyle, hoşgörüsüyle, yarattığı açılımlarla, Türkiye’de siyasete uzlaşma kültürünü getirmiş ve kazandırmıştır. Erdal İnönü döneminde uzlaşı kültürü Türk siyasetine egemen olmuştur. Kendisine en sert eleştirileri getiren insanlarla, siyasetçilerle yan yana gelebilmeyi; Türkiye’nin selameti, Türkiye’nin esenliği için iş ve güç birliği yapmayı başarabilmiş birisidir. Bugün bu üstün meziyetin ne büyük bir demokratik anlam taşıdığını, yokluğunun yarattığı büyük bedeli her birimiz acı tecrübelerle öğrendik. Kendisini büyük bir sevgi, özlem ve rahmetle anıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuz hain darbe girişimi hepimize çok şey öğretmiş olmalı. Bu darbe girişimi, demokrasimizin değerini ve önemini ve demokrasimizin güçlendirilmesinin cumhuriyetimizin bekası için olmazsa olmaz olduğunu da kavrattı. Ancak 15 Temmuzda bedeller de ödendi. Herkesin kendince ödediği bedeller şüphesiz var, siyaset kurumunun da ödediği bedeller var lakin bir bedel var ki değeri parayla, pulla ölçülmez. 15 Temmuzda hain darbe girişimine karşı demokrasi için, cumhuriyet için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …bedel olarak canını ortaya koyan ve şehadet mertebesine erişen 250 şehidimizle ilgili aziz milletimiz şehitlerimizin geride kalanlarının yaralarını ve acılarını hafifletmek için bir seferberlik başlattı. Bu seferberlikte benim bildiğim kadarıyla 309 milyon Türk lirası -yeni parayla- para toplandı. Bildiğim ve bildiğimiz kadarıyla bu paralar üç yıldır kayıp. Bu paraların 1 kuruşu bile hiçbir şehit yakınına ya da gazimize ödenmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki asli görevi vardır: Biri yasama, biri denetim. Aziz milletimizin 15 Temmuz şehit ve gazileri için, onların yakınları için topladığı, rızkından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – ...keserek topladığı bu paraların akıbetini sormak, bu paraların akıbetini öğrenmek ve bu paraların bir an önce hak edenlere ödenmesini sağlamak Türkiye Büyük Millet Meclisinin her bir üyesinin şeref ve namus borcudur. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. Diğer siyasi partileri de bu yaklaşım içinde hareket ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli işlevi olan denetim görevini aksatmadan yerine getirmeye çağırıyor ve talep ediyoruz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan...

40.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, bu topraklarda ebediyete kadar bir ve beraber yaşayacağımızın beyanı olan cumhuriyetimizin ilanını kutladığına, cumhuriyetimizi yüceltmek ve kurumsallaştırmak adına milletin ortaya koyduğu irade olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine sahip çıkılması gerektiğine, Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü’nün İngiltere’de uğradığı saldırıyı kınadıklarına, 30 Ekim Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 58’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

29 Ekim cumhuriyetimizin ilanını bir kez daha yüce Mecliste kutluyorum. İlanı diyorum, zira kurtuluş mücadelesi süreci içerisinde, kadını-erkeği, genci-yaşlısı bütün aziz milletimiz de Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’siyle kurduğumuz cumhuriyeti 29 Ekimde ilan ettik, kutlu olsun.

Tabii, yüz kırk iki yıllık demokrasi tarihine baktığımızda, aziz milletimiz, iradesine sahip çıkma noktasında, kendi tarihî tecrübesiyle bir kez daha kendi iradesine sahip çıkmış, ülkemizin istiklalini kurtarmış ve cumhuriyeti 29 Ekimde hep birlikte ilan etmiştir. Böylesi millî birlik ve beraberlik günlerimizi kardeşlik içerisinde beraberce kutlamamız gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığı ve bu topraklarda ebediyete kadar bir ve beraber yaşayacağımızın ilanıdır cumhuriyet. İşte, 2017 yılında, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de demokratik tekamül süreci içerisinde cumhuriyetimizi yüceltmek ve kurumsallaştırmak için milletçe kurduğumuz bir tekamül düzenlemesidir. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sadece cumhuriyetimizi yüceltmek ve yükseltmek olarak AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisinin yaptığı bir düzenleme değil, milletimizin iradesidir. Bu bağlamda, cumhuriyetimize sahip çıkmamızın en önemli yollarından birisinin de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine sahip çıkmak olduğuna inanıyoruz.

Diğer taraftan, bilindiği üzere, Avrupa’da terör örgütü PKK’nın eylemleri oradaki vatandaşlarımıza maalesef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – PKK terör örgütü Avrupa’da terör örgütü olarak tanınmasına rağmen oradaki dost ve müttefik ülkeler tarafından yeterince soruşturma yapılamadığını görüyoruz. Sancaktepe Belediye Başkanımız Sayın Şeyma Döğücü’ye, Uluslararası Dünya Belediyeler Birliği toplantısı için gittiği İngiltere’de, Barış Pınarı Harekâtı’yla terör koridoru hayalleri yıkılan çocuk katili PKK’lılar bayrak sopaları ve yumruklarla saldırdılar. Bu saldırıyı kınıyoruz. Avrupa’nın her neresinde olursa olsun Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 11, 12 ve 13’üncü maddelerinin doğrudan emriyle Türkiye aleyhine, Türk vatandaşları aleyhine ister Türk vatandaşı ister yabancı her kim suç işliyorsa savcılarımız bunları Türkiye’de de takip ediyor. Onları da işledikleri suçla baş başa bırakmayacağımızı ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son olarak, Avrupa’ya emekçi göçünün bu yıl 58’inci yılını kutluyoruz. Elbette bir kutlama olarak anmaktan ziyade yaşadığımız acı tecrübelerin tezahürü olarak biz bunları yaşadık. Zira, 60 darbesiyle bu ülkenin kalkınmasına engel olmak isteyen darbeciler kalkınmanın 3 sacayağı olan emek, sermaye, ham madde üçlüsünde emeği bu ülkede değil, Almanya’da değerlendirmek için Türkiye’yi buna mecbur kıldılar. Onun için, o günlerde iş, aş, ekmek için Avrupa kapılarında iş arayanlar -ki onlar da maalesef eğitilmiş personel de değildi- oralarda Almanya’nın kalkınmasına hizmet etmek için mecburen iş, aş, ekmek arayışı içerisinde oldular. İşte bugün, belki o zorlukları geride bırakan oradaki vatandaşlarımız -yaklaşık 500 bin- Almanya’da istihdam gerçekleştiriyor ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - …orada zor koşullar altında, vatandan cüda, uzakta kalma durumunda kalan aziz vatandaşlarımız bugün Almanya’nın kalkınmasına hizmet ederken tasarruflarıyla ülkemize de katkı sağlamaya devam ediyorlar. Asimilasyon değil, entegrasyonla iki devletin, Almanya’nın ve Avrupa’daki tüm işçilerimizin bulunduğu devletlerle ülkemizin intibakını ve dostluklarını geliştiriyorlar.

Bu vesileyle Avrupa’daki tüm emekçilere yürekten başarılar diliyor, nice güzel çalışmalarla ülkeler arası diyaloğa vesile olmasını temenni ediyorum ve bu hafta da -Meclisimizin belki de son günündeyiz- başarılı, hayırlı bir çalışma temenni ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, tutanaklara geçmesi bakımından…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve cumhuriyete sahip çıkmanın yolunun cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın mevkidaşımın biraz önce söylediği bir ifadeyi düzeltmek istiyorum. Cumhuriyete sahip çıkmanın yolu saraya ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine sahip çıkmak değildir; cumhuriyete sahip çıkmanın yolu demokrasiye sahip çıkmak, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktır ve unutulmamalıdır ki demokrasimiz cumhuriyet tarihi boyunca en büyük tahribatı AK PARTİ iktidarları döneminde yaşamıştır.

Genel Kurulun bilgisine arz ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

İkinci tura başlıyoruz arkadaşlar.

Sayın Özkan, buyurun.

42.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Gayet muslihane inşallah müzakerelerimizi tamamlarız.

Her şeyden önce, sayın mevkidaşımın ifadesine göre, İngiltere’de demokrasi falan yok. Demokrasi ile cumhuriyeti birbirine karıştırmak kabul edilebilir bir davranış değil.

Bakınız, şu anda tekraren ifade ediyorum ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini AK PARTİ olarak sadece biz Milliyetçi Hareket Partisiyle ortak yapmadık; bu aziz milletimizin aynen kuruluş ve kurtuluş mücadelesi sürecinde olduğu gibi, milletin bağrından ittifakla çıkmış bir düzenlemedir.

Geçmiş siyasi liderlere baktığımızda, Başbakanlarımıza baktığımızda her siyasi partiden vardı, elbette Cumhuriyet Halk Partisinden de var. Ecevit’le, Süleyman Demirel’le -mekânları cennet olsun- Turgut Özal’la, Necmettin Erbakan’la, Alparslan Türkeş’le, bu ülkede millî emanetini sırtlanmış her siyasi lider bakıyor, cumhurla cumhuriyetimizi, devletimizi güçlendirmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi demokrasimizi güçlendirmiş, vesayeti tasfiye etmiş, anayasal krizleri ortadan kaldırmıştır ve taçlandıkça, kurumsallaştıkça devlete kazandırdığı işlerlik sayesinde vatandaşımızın gönlünde çok daha fazla memnuniyeti hak edeceğine yürekten inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, müsaade edersiniz Sayın Altay, ikinci tura başladık, Sayın Dervişoğlu’na bir söz vereyim.

Buyurunuz Müsavat Bey.

43.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, cumhuriyeti kuran milletin yaşatmasını da bileceğine ve müsterih olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, ben bir tartışma yaratmak için söylemedim, bir tespitte bulunmak için konuştum. Sayın mevkidaşım da irticalen bazı cevaplar verdi, laf çok olunca hata çok oluyor, neresini düzelteyim, doğrusunu isterseniz şaşkınlık içerisindeyim. Ben, cumhuriyetin yüceltilmesiyle ilgili bir şey söylemedim. Uyguladığımız sistem münasebetiyle ve Sayın Cumhurbaşkanımızın karakteristik özellikleri nedeniyle “Dışarıda olumsuz bir algı yaratılmaya çalışılıyor.” dedim. Cumhuriyeti kuran millet yaşatmasını bilir, siz müsterih olunuz.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay…

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, cumhuriyeti anlamlı kılanın demokratik niteliği ve özelliği olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın mevkidaşım cumhuriyet ile demokrasiyi karıştırdığımı söyledi ama kendisi karıştırdı. Bir kere şunu söyleyelim: Cumhuriyet her yerde var, İran’da da var. İngiltere’de krallık var. Cumhuriyet ile demokrasi ayrı şeyler. Şimdi, İngiltere’de krallık, saray var, Türkiye’de de bir saray var, diktatör var. İngiltere’deki fark şu…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Olmadı şimdi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yahu “diktatör” diye bin kere söyledim ben burada, Başkanlık da bunu… Tutanaklara eleştiri olarak geçti.

Şimdi olay şu: İngiltere’de saray sembolik, parlamento işlevsel; Türkiye’de saray işlevsel, parlamento sembolik; aradaki fark bu kadar açık, bunu herkesin görmesi lazım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Yoksa adının cumhuriyet olması temel hak ve özgürlükleri teminat altına almamışsa; kişi dokunulmazlığı teminat altına alınmamışsa ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …12 Eylülde bile yapılmayanlar şimdi yapılabiliyorsa; Tayyip Erdoğan’a “AK PARTİ Genel Başkanı” sıfatıyla laf söyleyen herkes soluğu cezaevinde alıyorsa; bu yüzden daha bugün Ankara Adliyesinde eski Parti Meclisi üyemiz Mehmet Tüm ve 60 Parti Meclisi üyemiz, Tayyip Erdoğan’a sırf “diktatör” dediği için yargıç karşısına çıkıyorsa bunun adı “demokrasi” olamaz. Adı “cumhuriyet” olsa ne olur, olmasa ne olur? Cumhuriyeti bizim için değerli ve anlamlı kılan, demokratik niteliği ve özelliğidir. AK PARTİ’nin -AK PARTİ’nin sayın milletvekillerini tenzih ediyorum ama- üst yönetiminin demokrasiyi içselleştiremediğini ve hazmedemediğini, demokrasinin bir tepki ve protesto rejimi olduğunun farkında olmadığını artık herkes biliyor. Sizin tabirinizle, bu referandumda bu işin geçmesi, Tayyip Erdoğan’a ilanihaye her yaptığının doğru olduğuyla ilgili bir millet vizesi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bilakis, millet yenilenmiş İstanbul seçimlerinde Tayyip Erdoğan’ın kulağını şöyle iyice bir bükmüştür ve göreceksiniz, ilk seçimlerde de tam bükecektir.

Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Birkaç darbe yaptılar, eksik bıraktılar grup başkan vekillerini.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, buyurun lütfen.

45.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Kürtlerin, Alevilerin, farklı inanç gruplarının kendisini ifade edebilmesi için cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP’nin Grup Başkan Vekili Sayın Özkan konuşmasında -daha doğrusu yer yer AKP’nin içinde bulunduğu durum olarak tespit etmek isterim bunu, işaret etmek isterim- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan sonucu biraz cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına da tekabül eden millî bir mesele olarak sürekli ortaya koyar; biraz önce de bu mahiyette bir konuşma yaptı. Şunu söylemek isterim, tam da HDP şuna işaret eder: Cumhuriyetin 1920-1921 sürecinin ruhunun şu an kesinlikle bundan çok uzaklaştığını, bununla alakası olmadığını; özellikle biz Kürtlerin, Alevilerin, farklı inanç gruplarının, halklarının şimdiki cumhuriyette kendisini ifade edemediğini, tam da tersine, inkâr edildiğini savunuyoruz; bu cumhuriyetin demokratikleşmesi gerektiğini savunuyoruz. Mustafa Kemal’in, Erzurum Kongresi’ndeki “Biz Türk ve Kürt milleti olarak…” diye bu vatanı bu halkın ortak vatanı olarak tanımlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) - …devlet aklından şu an zerre kadar bir etki olmadığını, çok uzaklaştığını söylemek isterim. Cumhuriyetin 96’ncı yılı kutlanırken tekrar demokratik bir cumhuriyet için hep beraber mücadele etmemiz gerektiğini savunuyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özkan...

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunlar darbeci ağabey, darbeci! Ahmet Davutoğlu’nu darbeyle gönderdiler, belediye başkanlıklarına kayyum atıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, müsaade edin, lütfen…

Buyurun Sayın Özkan.

46.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve ülkemizin bekasıyla ilgili saldırılara boyun eğilmeyeceğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, çok fazla meseleyi uzatmaya gerek yok. Aslında tartıştığımız mesele olgu ile algı arasındaki tenakuzdan kaynaklanıyor.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – O sizin işiniz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Her şeyden önce karar vermemiz gereken en önemli mesele; bu ülkenin ekonomik kaynaklarına, yer altı, yer üstü kaynaklarına sahip çıkarak, bunları faiz lobilerine, petrol şirketlerine ve silah baronlarına yedirtmeden… Sadece aziz milletimizle paylaşma iradesi ortaya çıktığı zaman geçmişte olduğu, her zaman olduğu gibi “diktatör” söylemi öne çıkıyor.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Silah baronlarıyla en çok ilişkiyi siz kuruyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaboğlu’na soralım, İbrahim Kaboğlu’na soralım.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Şimdi, tabii ki Avrupa’da bir algı olabilir. Acaba bugün terör örgütüne binlerce tır silah gönderenler, kendi ülkelerindeki…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kanun hükmünde kararnameyle atıldı hoca.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade eder misiniz… Bakın…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …terör örgütlerinin, kendi ülkelerindeki terör örgütlerinin…

BAŞKAN – Sayın Özkan, bir dakika, müsaade edin… Sayın Özkan…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …efendim, her türlü eylemi yapmak için önünü açanlar, Türkiye’yle ilgili olumsuz bir algı oluşturuyorsa buna boyun mu eğeceğiz? Elbette değil.

Onun için, bakınız, Sayın Altay, biraz önce bir ifade kullandı, diyor ki bir taraftan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …“Diktatörlüklerin hiçbirinde propaganda serbestisi olamaz, diktatörlüklerin hiçbirinde seçimle iktidarlar değişemez.” Evet, bugün Türkiye'de sandık ortada. Cumhuriyet Halk Partisi ve bütün siyasi partiler müşahitleriyle takip ediyor ve ona göre seçim sonuçları değişebiliyor.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Diyarbakır’daki gibi mi? Van’daki gibi mi?

BAŞKAN – Arkadaşlar, müzakere usulü bu değil, müsaade edin, lütfen...

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Yapılması gereken, algıyı doğru yönetmek. Eğer Avrupa’da Türkiye düşmanları, bu aziz vatana, millete, bayrağa ve devlete kastedenler; eğer ülkemizin bekasıyla ilgili Türkiye’ye saldırıyorsa onlara boyun eğemeyiz. Onlarla mücadelemizi sürdüreceğiz ve o algı değişsin diye…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Algı sizin işiniz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …onların bu vatandan istediklerini onlara terk etmeyeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum. Kifayetimüzere…

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, benim bir istirhamım var, lütfen. Sayın mevkidaşım bana dönerek söylüyor. Benim söylediklerime istinaden söylediği kanaatini taşıyorum. Hâlâ beni anlayamadığından ötürü de muzdaribim, onu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Dervişoğlu, müsaade edin.

Efendim, şöyle: Yani “Beni kastettiğini zannediyorum.”dan hareketle söz vermek mümkün değil ama grup başkan vekili olarak ben size söz vereceğim.

Buyurun.

47.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ben bu tartışmayı uzatmak bakımından konuşmuyorum. Kurduğu her cümlenin üzerinde saatlerce tartışabilme imkânına da sahibim, bilgisine de sahibim, belagatine da sahibim. Bakınız, yani “Ne zaman bir hırsız, bekçi düdüğü duysa ‘Hırsız var.’ diye bağırır.” davranışını bununla eş değer hâle getiriyorum. Daha da başka bir şey söylemiyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun lütfen.

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye'ye, Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına Avrupa’dan ya da ABD’den gelebilecek her türlü tehdide, kumpasa karşı AK PARTİ’den önce CHP’nin refleks göstereceğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın mevkidaşım biraz önceki polemiği çok farklı bir yere evriltti; Avrupa’dan, dünyadan Türkiye'ye yönelik tezgâh, baskı, kumpaslara getirdi. Önce şunu bilmesi lazım: Türkiye'ye, Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına Avrupa’dan ya da Amerika Birleşik Devletleri’nden yönelik her türlü kumpasa, tehdide, tezgâha karşı AK PARTİ’den önce Cumhuriyet Halk Partisi savunmasını yapacak, refleksini gösterecektir. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunda emin olun, bunda bir sorun yok, bu paranoyadan kurtulun. Tayyip Erdoğan’ı Avrupa, Amerika yiyemez, onların gücü yetmez. Tayyip Erdoğan’ı biz yiyeceğiz, sandıkta yiyeceğiz, içiniz rahat olsun, içiniz rahat olsun, başka da bir şey söylemiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum sayın grup başkan vekillerine. Arkadaşlar, lütfen, tartışmayı yeteri kadar uzattık. Ama yani neticede Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik diktatör olduğuna ilişkin bir söylem söz konusu yani bunu da Sayın Cumhurbaşkanının gene bir partinin genel başkanı kimliğiyle bağdaştırmak ne kadar doğru olur yani ona hakareti meşrulaştırmaya kalkmak ne kadar doğru olur, onu da bilmiyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok, bir dakika Sayın Başkanım…

BAŞKAN – İç Tüzük’ü hatırlatacaksınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İç Tüzük’e göre siz bu tartışmaya giremezsiniz.

BAŞKAN – Doğru, İç Tüzük’ü hatırlatacaksınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, hatırlatacağım.

BAŞKAN – Aldım, doğru.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Lütfen, bulunduğunuz makam size imtiyaz sağlamaz.

BAŞKAN – Onun için de gündeme geçiyoruz; kesiyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu makamda bu Anayasa’ya ve bu İç Tüzük’e uyacaksınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz bu tartışmalara katılamazsınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaboğlu’nu kararnameyle aldılar, Davutoğlu’na darbe yaptılar… Darbeci bunlar!

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı ve milletvekilleri tarafından, ülkemizin narenciye üretimi konusunda hem sofralık hem de endüstriyel pazarda yer alan büyük fırsatları yakalayabilmesi, dinamik üretim ve pazarlama planlamalarıyla ihracat gelirlerini artırabilmesi, yeni pazarlara ulaşılabilmesi ve rekabet gücünü artırarak bulunduğu pazarda söz sahibi olabilmesi için gerekli çözümlerin araştırılması amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

31/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 31/10/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                      Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                            İzmir

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı ve milletvekilleri tarafından, ülkemizin narenciye üretimi konusunda hem sofralık hem de endüstriyel pazarda yer alan büyük fırsatları yakalayabilmesi, dinamik üretim ve pazarlama planlamalarıyla ihracat gelirlerini artırabilmesi, yeni pazarlara ulaşılabilmesi ve rekabet gücünü artırarak bulunduğu pazarda söz sahibi olabilmesi için gerekli çözümlerin araştırılması amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 31/10/2019 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Zeki Hakan Sıdalı.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FAO’ya göre dünyada yıllık narenciye üretimi 147 milyon ton. Ülkemiz, üretimde 4,9 milyon tonla dünya 7’ncisi; ürün bazında bakıldığında dünya mandalina üretiminde 3’üncü, limonda 6’ncı, greyfurtta 7’nci, portakalda ise 9’uncu sırada.

İhracat rakamlarında ise, Türkiye dünya pazarının yüzde 12’sini kontrol ederken ihracatta ise 3’üncü sırada yer alıyor. Buraya kadar güzel; potansiyelimiz var ama ihracattan elde edilen gelire baktığımızda, narenciye üretimi bulunmayan Hollanda 838 milyon dolar kazanırken 2 milyon ton ihracat yapan Türkiye ancak 890 milyon dolar kazanabilmiş. Türkiye narenciye üretiminde dünya 6’ncısı, ihracatında dünya 3’üncüsüyken gelir elde etmede dünya 5’incisi olmuştur. Son beş yıla baktığımızda narenciye ihracatımız yüzde 47 artmış olmasına rağmen gelirimiz maalesef yüzde 11 düşmüştür. Son beş yılda ton başına ürünlerin satış fiyatı portakalda yüzde 44, mandalinada yüzde 37, limonda yüzde 28 ve greyfurtta yüzde 31 ucuzladı. Yani Türkiye, üretimdeki gücünü gelir elde etmede koruyamamış, katma değer oluşturamayarak rekabetçiliğini artıramamış, daha çok ürününü daha ucuza ihraç etmiştir. Bu, sürdürülebilir değildir. Peki, niçin? Çünkü narenciye ihracatının yüzde 70’ini yalnızca 4 ülkeye yapıyoruz; Rusya, Irak, Ukrayna ve Romanya. Pazar bağımlılığımız var yani. Talebin yüzde 40’ını oluşturan Avrupa Birliği pazarına neredeyse mal satamıyoruz. En önemli ithalatçılar olan Hollanda, Almanya ve Fransa’ya mal satmakta İspanya’yla rekabet edemiyoruz. Ticaret Bakanlığına buradan çağrımdır: Narenciyede acilen ticaret protokolleri tamamlanmalı ve Uzak Doğu piyasalarına açılmalıyız. Yine bu kapsamda, kargo taşımacılığını artırmak için yılan hikâyesine dönen bölgemizin Çukurova bölgesel havaalanını artık açmalıyız.

9,8 milyar dolarlık endüstriyel narenciye pazar payımız yalnızca 49 milyon dolar. Narenciyeyi meyve suyu, reçel, konserve gibi sanayi üretimine dönüştüremiyoruz. Üstelik bu üretimi yapamadığımız gibi narenciyede 20 milyon dolar da ithalat yapıyoruz. Peki, neler yapmalıyız? Öncelikle, iklim krizini kabul etmeliyiz. Mersin’de 2019 Mayısında hissedilen aşırı sıcaklıklar nedeniyle portakalda yüzde 30, mayer ve dikenli limonda yüzde 70’lere ulaşan rekolte kayıpları oluştu. İklim değişikliğinin narenciye sektöründeki riskleri tespit edilmeden yeni rekabetçi politikalar oluşturamıyoruz.

Mayıs-ekim arasında 650 milimetre su isteyen narenciyeyi bu aylarda Mersin’e yağan toplam 91 milimetre yağmur suyuyla yetiştiremeyeceğimizi ve her geçen gün daha fazla yer altı suyu kullanmak zorunda kalacağımızı da öngörmeliyiz. Bu üretim modeli, azalan yağış, artan kuraklık karşısında sürdürülebilir değil. O nedenle sulamada verimliliği artırmalı, kuraklığa ve tuzluluğa dayanıklı yeni narenciye çeşitlerini hep beraber üretmeliyiz.

Ek olarak, küresel narenciye piyasasının talep ettiği tür ve kalitede olan ürünlerin erken, orta, geçici ve satış fiyatı yüksek olanlarını yetiştirmeliyiz. Böylece ürün arzını yılın tamamına yaymayı ve kârlılığı üst seviyeye çıkarmayı teşvik etmeliyiz.

Bakın, İspanya 950 dolara, Mısır 960 dolara, Çin 1.335 dolara ürün satarken bizim tonunu 413 dolara satıyor olmamız başarısızlıktır, kabul edilemez.

Hasat ile depolama arasındaki zincirde ürün kayıplarını azaltmalı, bunun için paketleme kapasitesini, soğuk hava zincirlerini ve işleme sanayisini hep beraber geliştirmeliyiz.

Pay sahibi olamadığımız 7,1 milyar dolarlık küresel meyve suyu pazarına girmeliyiz. Bunun için, meyve suyu sanayisinin ihtiyaç duyduğu verimliliği yüksek ürün tipini yetiştirmeliyiz. Bütün bunlar ancak planlı bir devlet organizasyonu ve devlet desteğiyle gerçekleşebilir. Artık üzerimize düşeni yapmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Son söz olarak, 2020 Kasımında narenciyenin başkenti Mersin’de düzenlenecek olan sektörde tanıtım ve pazarlama imkânlarına kapı aralayacak 14’üncü Uluslararası Dünya Turunçgil Kongresi’nin arifesi, tüm bu dönüşümlerin başarılması, narenciye üretiminin yeniden planlanması, bu planlamayı teşvik edecek yeni destekleme politikasının inşası ve pazarlamada yeni rekabetçi stratejilerin geliştirilmesi için doğru zamandır.

Ayrıca bu hafta sonu tüm Meclisimizi Mersin’e Narenciye Festivali’mize bekliyoruz.

Biraz evvel yaptığım önerileri geliştirmek üzere, Meclis araştırması önergemize destek vermenizi özellikle her partinin Çukurova milletvekillerinden rica ediyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Dilşat Canbaz Kaya.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımda artan giderlere karşılık devlet desteklerinin yetersiz olması ve var olan desteklerin daha çok büyük çiftlik sahiplerine yönlendirilmesi, küçük aile işletmelerine yönlendirilmemesi köylüyü her geçen gün daha ağır bir borç sarmalının içerisine sürüklüyor. Bugün bankalara borçlu olmayan köylü yok denecek kadar azdır ve bu oran her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde ekilebilir tarımsal araziler her geçen gün azalıyor; köylüler, çiftçiler topraklarını artık ekmiyor.

AKP iktidarının uyguladığı yanlış tarım politikaları nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı, 2018 yılında 697 bine kadar düşmüştür. Yine, TÜİK verilerine göre 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazileri, 2018 yılında 23 milyon 200 bin hektara kadar gerilemiştir. AKP iktidarı bu tarım politikalarında ısrar ederse küçük ve orta köylülük tasfiye olacak, tarımda büyük tarım tekellerinin hâkimiyeti maalesef artacaktır.

18 Nisan 2016 tarihinde çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi şöyle diyor: “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” Buna göre, 2020 bütçesinde tarım için ortalama 50 milyar TL kaynak ayrılması gerekirken bu oran bütçede bunun neredeyse yarısı kadar olan 22 milyar TL olarak planlanmaktadır. Tarıma yönelik desteklerin yetersiz olması, tarım politikalarının çiftçileri desteklemek, geliştirmek bir yana dursun onları her geçen gün daha ağır sorunlarla karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır. Mevcut tarım politikalarıyla ne üreticiler ne tüketiciler kazanmaktadır. Tarımda yaşanan krizin aşılması, üreticilerin sorunlarının çözülmesi ve tüketicilerin sağlıklı ve daha uygun fiyatlarla ürünlere erişmesi için kooperatifçiliğin desteklenmesi, şirket tarzı kooperatifçilik yerine toplum merkezli, üretici veya tüketiciyi destekleyen kooperatiflerin teşvik edilmesi gerekmektedir.

Tarımda, üreticilerin ekonomik sorunları ve ekilebilir tarım arazilerinin verimliliği problemin bir yanını oluştururken diğer yanını da sağlıklı gıdaya erişim hakkı oluşturmaktadır. İhraç edilen tarım ürünlerinin sık sık, ihraç edildikleri ülkelerden iade edilmesi toplum sağlığı açısından önemli riskleri açığa çıkarmaktadır. Çünkü insan sağlığını olumsuz etkileyen bu iade tarım ürünleri iç pazara sürülmekte, bu da halk sağlığı açısından önemli riskler oluşturmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen Sayın Kaya.

DİLŞAT CANBAZ KAYA (Devamla) – Son olarak, bilindiği gibi, Rusya’ya ihraç edilen 370 ton mandalina ülkemize iade edilmiştir. Bu anlamda, tarımda üreticilerin sorunlarının çözüm bulmasını istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Alpay Antmen.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle belirtmek istiyorum ki Mersin’de narenciye bahçesi içinde doğmuş bir arkadaşınız olarak, Mersin, Adana, Hatay illerimizde en önemli geçim kaynaklarımızdan biri narenciye üretimi ve tarım üretimidir ama narenciye üretimi bu kadar çok önemliyken bölgemizde, AKP’nin hatalı tarım politikaları nedeniyle maalesef narenciye ürünlerimiz toplanmadan dalında kalmaktadır. İktidarın bütün tarım ürünlerinde olduğu gibi narenciye konusunda da gerekli teşvikleri sağlamaması, üreticilerin girdi maliyetlerinde aşırı yükselme ve yasal mevzuata rağmen tarımın ekonomik olarak desteklenmemesi bu güzel ülkemizde çiftçileri ve üreticilerimizi olumsuz olarak etkilemektedir.

Mersin’de 1 Kasımda başlayacak narenciye günlerinde Büyükşehir Belediyemizin de büyük katkılarıyla kentin tüm dinamikleri narenciye üretiminin hem Mersin için hem de ülkemiz için önemine işaret edecekler ancak iktidar, bölgemiz için bu kadar önemli olan narenciye üretimi, satımı ve ihracatı konusunda duyarsız kalıyor, kalmaya da devam ediyor.

Sayın milletvekilleri, dün Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söyledi, Tarım Kanunu uygulanmıyor. Çiftçilerimize 2020 yılında 48 milyar 700 milyon lira teşvik ödenmesi gerekirdi ancak 2020 yılında çiftçimize sadece 22 milyar lira ödenecek, çiftçinin hakkı olan 26 milyar 700 milyon lira çiftçiye ödenmeyecek. Para saraya var, uçaklara var, makam arabalarına var, yandaşa var ama vatandaşa yok.

Narenciye üreticileri isyan ediyor. Gübre, mazot, ilaç giderleri yüzünden maliyetlerini bile karşılayamıyorlar. Son beş yılda narenciye ihracat gelirimiz yüzde 11 geriledi. Beş yıl öncesine göre şu anda ton başına satış fiyatı olarak portakalı yüzde 44, mandalinayı yüzde 37, limonu yüzde 28, greyfurtu yüzde 31 daha ucuza ihraç ediyoruz. 7,7 milyar dolar değerindeki Avrupa pazarından ise hiç pay alamıyoruz. 10 milyar dolarlık endüstriyel narenciye ihracatında ise hemen hemen hiç yokuz. Hani bizim ülkemizde tatlı bir tartışma konusu var ya “Balığa limon sıkılır mı, sıkılmaz mı?” diye, üreticiyi bu hâle düşürenler sayesinde yakında balığa sıkacak limon bulamayacağız. Aslında limon faydalıdır ama iktidar önce çiftçiyi limon gibi sıktı, sonra da ülkenin bütün değerlerine limon sıktı; orduya limon sıktı, üniversiteye limon sıktı; emekli aylığına, fabrikalarımıza, kadınlara, gençlere, memura limon sıktı; Türk parasına limon sıktı; demokrasiye, hukuka, insan haklarına limon sıktı, yetmedi. Dünyada hiçbir ordu, silah fabrikasını başka bir orduya satmadı. Bunu da AKP iktidarıyla gördük. Tank Palete, millî üretime ve milliyetçiliğe bile bu iktidar limon sıktı.

Gelin, narenciye üreticilerinin sorunlarını araştırıp çözüme kavuşturalım, bari onlara bir şeyler yapalım.

Teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Doğru, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH DOĞRU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İYİ PARTİ’nin Meclis araştırması komisyonu açılması teklifi üzerine, aleyhte söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde turunçgil üretim alanımız altıntop, limon, portakal, mandalina bazında 2002 yılında 1 milyon dekar iken 2018 yılında yüzde 38 artışla 1 milyon 434 bin 895 dekara yükselmiştir. Aynı dönemde, ülkemiz turunçgil üretimi 2002 yılında 2,4 milyon ton iken yüzde 104’lük artışla 2018 yılında 4,9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılı TÜİK tahminlerinde toplam turunçgil üretimimizin yaşanan iklimsel olumsuzluklar nedeniyle 4,3 milyon ton seviyelerinde gerçekleşmesi beklenmektedir.

2002 yılında toplam turunçgil ihracatımız 811.474 ton iken 2018 yılında 2 milyon tona ulaşmıştır. 2019 yılı ilk dokuz ayında ise 640 bin tonluk ihracatımız söz konusudur; hasat yeni başlamıştır zaten. Aynı dönemde, ülkemizin ihracattan elde ettiği gelir 2002 yılında 258 milyon dolar iken 2018 yılında 890 milyon dolara ulaşmıştır. 2019 yılı ilk dokuz ayında ise 277 milyon dolar seviyesindedir. Hem alanda hem de üretimdeki artışta, Bakanlığımızın vermiş olduğu destekler, hibe programları, eğitim ve yayım çalışmalarının yanında üreticilerimizin daha bilinçli, modern tarım tekniklerini uygulamalarının katkısı büyüktür.

Zamanımız fazla yok. Sadece bu rakamlarla dahi belli olduğu üzere tablo değerli milletvekillerimizin anlattığı gibi karanlık değildir.

Daima ifade ettiğimiz gibi üreticimizin yanındayız. Bir sorun varsa gereğini yapacak güce, bilgiye de sahibiz, herkesin gönlü rahat olsun. Çiftçilerimizin hem ihracattaki hem üretimdeki bütün sorunlarının çözümü noktasında Hükûmetimiz var gücüyle gayret ediyor. Biz de sahada Adana Milletvekili olarak Çukurova’daki bütün çiftçilerimizin sorunlarına gereken ilgiyi, alakayı gösteriyor ve çözüm noktasında Bakanlık nezdindeki çalışmalarımıza bir bütün olarak devam ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İYİ PARTİ Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, HDP'li belediye başkanlarının görevden alınmasına gerekçe gösterilen iddiaların doğruluğunun araştırılması amacıyla 31/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

31/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 31/10/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Fatma Kurtulan

                                                                                           Mersin

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

31 Ekim 2019 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından verilen 4078 sıra numaralı HDP'li belediye başkanlarının görevden alınmasına gerekçe gösterilen iddiaların doğruluğunun araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 31/10/2019 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Kemal Bülbül konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İşte, sistematik olarak hemen her gün belediyelerimize, belediye eş başkanlarımıza karşı uygulanan siyasi inkâr, imha, darbe rejiminin ne olup olmadığını tartışmak için bir fırsat. Bununla ilgili, geçen kayyum atamalarında da yani 31 Mart yerel seçimlerinden önceki kayyum atamalarında da bu dönemde yapılan atamalarda da hiçbir hukuki gerekçesi olmayan, hiçbir insani, ahlaki, vicdani gerekçesi olmayan, siyaset aklıyla tabir ve tarif edilecek hiçbir şeye sığmayacak uygulamalar yapılıyor. Bunun ne bir kitapta ne bir insanlıkta ne bir hukukta ne bir siyasette tarifi yoktur. Bunun ancak 3 tane karşılığı olabilir: Cunta, darbe ve faşizm; bunların dışında hiçbir tarifi yoktur. Kim, hangi yöntemi kullanarak bunu tarif etmeye çalışırsa çalışsın tarih karşısında suç işlemektedir. Yüzde 60’ları aşan oy oranıyla seçilen, milyonlarca insanın desteğini almış insanları gece yarısı darbeleriyle görevden almak, bu da yetmiyor tutuklamak asla hukuk aklıyla, hukukla açıklanacak bir şey değil. 19 Ağustosta Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyelerimize yönelik başlayan bu ırkçı, inkârcı, retçi, darbeci uygulama Kulp, Erzurum Karayazı, Nusaybin, Hakkâri, Bismil, Kocaköy, Kayapınar, Erciş, Cizre’yle devam etmiştir ve görülüyor ki maalesef devam edeceği de ortadadır.

Bunun bir tek tarifi vardır; bunu yürüten akıl Türkiye kamuoyuna, Kürt halkına, HDP’ye oy vermiş kesime şunu diyor: “Sizi kamusal alanda hiçbir yere dâhil etmeyeceğiz. Siz yönetici olamazsınız, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi olamazsınız. Kamusal haklarınızı elinizden alıyorum.” İşte bu nedenle darbedir, işte bu nedenle ırkçılıktır, işte bu nedenle faşist bir uygulamadır ve bu sistematik olarak devam ederken buna gerekçe uydurmaya çalışanlar… Bakınız, bir zamanlar televizyonda Kürt sorunu tartışılırken arabesk bir laf olarak ne deniyordu? “Ya, vekil oluyorsunuz, belediye başkanı oluyorsunuz, öğretmen oluyorsunuz. İşte, daha ne istiyorsunuz?” Kimliğinden, kültüründen, dilinden, siyaset yapma hakkından, yönetme iradesi ve becerisinden yoksun kılınmış insanlar için böylesine arabesk, böylesine pespaye bir cümle, kesinlikle sorunu tarif etmek açısından yeterli olmadığı gibi yeni sorun yaratmalara neden olan bir cümledir.

Dünya insanlığının önünde, Türkiye insanlığının önünde demokrasiye, insan haklarına, hukuka ve hatta, yürürlükte olan Siyasi Partiler Yasası’na karşı suç işlenmektedir, yürürlükte olan kanunlara karşı suç işlenmektedir. Bunun en bariz örneği de Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylıkları onaylanıp halkın iradesiyle seçilmiş olmaları göstergesidir. Dolayısıyla, burada, bunun enine boyuna araştırılması… Bizce çok araştırılacak bir şey yok, bir hakikatin ispatlanması açısından biz bunu söylüyoruz. Selçuk Başkanın, Ahmet Türk’ün, Bedia Başkanın, diğer eş başkanlarımızın hakkaniyetle, adaletle yönettiklerini, yürüttüklerini biz çok iyi biliyoruz ama kamuoyunun buna tanık olması ama halkın buna tanık olması ama ekranlarda biz yokken bize hakaret etmeyi marifet sanan sözde bilim insanlarının, sözde siyasetçilerin gözüne bir hakikatin batırılması açısından böyle bir şey gereklidir.

O televizyon ekranlarında tartışan siyaset devşirmelerine diyorum ki: Yüreğiniz ve beyniniz yetiyorsa hangi danışmanı, hangi kişiyi yanınıza alıyorsanız alın, hangi televizyon ekranında diyorsanız gelip tartışalım ama yüreğiniz, beyniniz yetmez çünkü yalandan çünkü iftiradan çünkü darbeden çünkü inkârdan çünkü ırkçılıktan besleniyorsunuz ve bu yapılan uygulamalar da bunun çok bariz göstergesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Bu önergenin desteklenmesini ve konunun enine boyuna araştırılmasını öneriyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Tekin Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Başkanım, kayıtlara geçmesi açısından birkaç hususu belirtmek istiyorum.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ama beni çağırdınız artık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bingöl’ü çağırdım, konuşması bittikten sonra söz veririm.

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ülkenin birliğini, bütünlüğünü, 82 milyon vatandaşın kardeşlik hukuku içerisinde, barış içinde yaşamasını savunageldik. Şiddeti, terörü, silahı, kan ve gözyaşını reddeden, sosyal demokrat bir anlayışa mensup siyasi partiyiz ama vazgeçemediğimiz bir başka özellik de demokrasi. Demokrasinin evrensel ilkeleri vardır, bunların içinde 3’ü çok önemlidir:

Birincisi: Hukuk, bağımsız yargı.

İkincisi: Özgürlükler. İçinde düşünce özgürlüğünü, haber alma özgürlüğünü, birçok özgürlüğü barındırır.

Üçüncüsü: Temel ilkelerden biri olan seçimdir. Dünyanın birçok ülkesindeki yönetim biçimlerinde elbette iktidarlar vardır. Muhalefetin yasal güvence altına alındığı, yasalarla korunduğu ve seçimle iktidar olabileceği tek sistem demokrasidir. İşte, demokrasi, seçimi bu kadar önemser ve en temel özelliklerinden biri olarak algılar.

Türkiye’de seçimler yasalarla belirlenmiştir; adaylar, hepimizde olduğu gibi, belli kriterlerle tespit edilir, belediye başkanları da bu kriterlere tabi tutularak adaylaştırılır. Peki, ne oluyor? Seçimler yaşanıyor, seçim sonrasında antidemokratik yöntemler hayata geçirilip belediye başkanları görevden alınıyor. Hatırlayalım, 2014 seçimlerinden sonra 95’in üzerinde belediye başkanı -ki içlerinde Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları da vardı- görevden alındı. Alınmaları bir tarafa, birçoğunda seçilmiş belediye meclisi üyeleri eliyle yeni belediye başkanlarının seçilmesi söz konusuyken bu yapılmadı, yine antidemokratik bir yöntemle kayyum atandı. Peki, ne oldu? O kayyumların yaptığı usulsüzlükler, devletin bütün olanaklarını fütursuzca kullanmalarına rağmen borç batağına sürükledikleri belediyeler açığa çıktı. Ama seçmen bir şey yaptı, bizim belediyelerimiz de dâhil, o belediyelerde tepki olsun diye, çok daha yüksek oy oranlarıyla ya o belediye başkanlarını ya da o siyasi partileri seçim sonucunda yeniden başarılı kıldılar. Yeniden bir başka yöntem hayata geçirildi, kayyum uygulaması tekrar söz konusu oldu. Oysa Anayasa’nın 38’inci maddesi çok açık değerli arkadaşlar, der ki bu madde: Bir kimse kesin yargı sonucunda hükme bağlanmış bir suçu yoksa masumluk hakkına sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Bu kadar açık. Peki bu uygulanıyor mu? Asla. Yapılan ne? Yapılan, değerli arkadaşlar, hani deniyor ya “millet iradesi”, millet iradesi yok sayılıyor. Peki, bu nedir? Yetki gasbıdır, yetki gasbı. Bu nedir? Seçmen iradesine saygısızlıktır. Bütün bunlar asla ve asla demokraside yer bulmayan uygulamalardır ve çok temel bir ilke vardır: Seçimle gelen seçimle gider. Tahammül edeceksiniz, sabırlı olacaksınız, saygı göstereceksiniz, nasıl ki siz bir seçimle iş başına geldiğinizde milletin tamamının kendinize saygı göstermesini istiyorsanız siz de sonucuna saygı göstereceksiniz, katlanacaksınız. Bu antidemokratik uygulamalar Türkiye’ye zarar veriyor değerli arkadaşlar, itibarımızı yitiriyoruz, itibar kaybına uğruyoruz. Ha, bir tek bu yapılmıyor, mademki görevden aldınız, yargı sürecini başlatın. O da yapılmıyor. Bir başka garabet daha var. Belediye meclis üyeleri ile il genel meclisi üyelerinin de mazbataları ellerinden alınıyor. Ya, bu kadar usulsüzlük, bu kadar adaletsizlik dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Darbeci bunlar, darbeci Sayın Başkan, darbeci bunlar.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Selim Yağcı.

Buyurun Sayın Yağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SELİM YAĞCI (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin bazı belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına ilişkin olarak verdiği grup önerisi hakkında partimin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli milletvekillerimizin açıklamalarını az önce gördük. Cumhuriyetimizin 96’ncı yılını kısa bir süre önce kutladık. Demokrasi, cumhuriyetin vazgeçilmez bir unsurudur ve demokrasinin de vazgeçilmez unsuru seçimlerdir. Seçimle gelenin seçimle gitmesi de esastır, bu doğrudur ama seçimlerde… (HDP sıralarından “Ama ne?” sesleri)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama… Devam et.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Ama ne?

SELİM YAĞCI (Devamla) – Bakın, karşınızda on beş yıl hâkimlik yapmış ve on beş yıl belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak bulunuyorum. Seçimle gelenin halka bazı sözleri ve vaatleri vardır. Müşterek mahallî ihtiyaçları karşılamak için belediye başkanları seçilir. Bu halk başka yerlerin ihtiyaçlarını karşılamak adına…

TUMA ÇELİK (Mardin) – İspat edin, ispat edin!

SELİM YAĞCI (Devamla) – …devletin imkânlarını kullanarak bunları başka noktalara götürmek adına belediye başkanlarını seçmiyor.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – İspat edin, ispat!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – İspatlayın, ispatlayın!

SELİM YAĞCI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, buradaki mesele bir yargı kararı mıdır yoksa bir disiplin işlemi, bir tedbir midir; buna bakmak lazım. Az önce HDP Grubu adına konuşan değerli milletvekilimiz hukuksuzlukla yargıladı ve hadsizlikle yargıladı. Bunun temelinde yatan Anayasa’nın 127’nci maddesi ve Belediye Kanunu’nun 47’nci maddesi son derece açıktır ve bunlara dayalı olarak İçişleri Bakanlığımız bu konu üzerindeki yetkisini kullanmış, tedbir niteliğinde görevden uzaklaştırılmış, kayyum da değil, vekil atanmıştır. Buna ilişkin sorgu ve soruşturmalar devam ediyor, devam edecektir. Eğer bizler, bu anlamda, yasalara inanıyorsak, burada milletvekili olarak, bu yasalar hükmünde kalarak burada bu görevleri yapıyorsak o yasalar hükmünde yapılan bu işlemi de saygıyla karşılayacağız ve yargının da bu anlamda vermiş olduğu kararları hep birlikte göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yağcı, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hangi yargı?

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – 12 Mayısta söylüyor, 12 Mayısta.

SELİM YAĞCI (Devamla) – Eminim, siz hiçbir şeyi kabul etmezseniz, yargıyı kabul etmezseniz, Anayasa’yı kabul etmezseniz zaten bu sorunların da çözümünü bulamayız diyorum.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Yargı talimatla…

SELİM YAĞCI (Devamla) – Ben, bu noktada, HDP Grubunun vermiş olduğu bu önergeye karşı olduğumuzu ifade ediyorum ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Niye araştırmıyorsunuz? Niye araştırmıyorsunuz madem…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, ben bir söz rica ediyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun Sayın Kurtulan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Bilecik Milletvekili Selim Yağcı’nın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasıdaki bazı ifadelerine ve AKP’nin belediyelere kayyum atayarak bölücülük yaptığına ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP bu sorunu tartışmaktan kaçamaz, bu sorunu araştırmaktan kaçamaz. Bunun peşini bırakmayacağız. Tam da biz de Anayasa’nın ve yürürlükte olan yasanın çiğnendiğini iddia ediyoruz. Sayın hatip referans olarak beş yıl hâkimlik yaptığını söyledi, keşke bu referansı göstermeseydi. Hâkimlerin şu an ülkemizdeki hâli, sadece cüppelerinde düğme oluşturma peşindeler. Genel Başkanları açık açık “Hâkimler de kimdir, kararları da nedir? Ben tanımıyorum.” demektedir. AKP bu yasayla, daha doğrusu bu kayyum atamalarıyla birlikte aslında bölücülük yapmıştır. Ülkede tam 13 belediyede 4 milyon insanın iradesini yok saymıştır. Siz Ahmet Türk’ten, barışa adanmış bir yaşamdan terörist çıkaramazsınız, haddinizi bileceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Haddini sen bileceksin ya!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Siz Selçuk Mızraklı’dan, iki dönem burada milletvekilliği yapmış Bedia Özgökçe Ertan’dan terörist çıkaramazsınız. Eninde sonunda bu haksız uygulamanızın hesabını vereceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

50.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan “bölücülük” ifadesini asla kabul etmediğimizi ifade ediyor, aynen iade ediyorum. Her şeyden önce Cumhurbaşkanımızın sürekli “seçimler evvelinde” ifadesine dayanarak bazı açıklamalar yapılıyor. Diyorlar ki…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Ülkenin bir kısmını bölmüşsünüz…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya seçimler yapılmadan söyledi Cumhurbaşkanı.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, Cumhurbaşkanımız söyledi “Eğer böyle olursa böyle.” dedi.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne oldu? Ne oldu?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, Anayasa’mızın 104’üncü maddesi, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, ilk fıkra diyor ki: “Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.” Devam ediyorum: “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını sağlar.”

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama şu anda AKP’yi temsil ediyor, şu anda!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Eğer bu ülkede anayasal düzenimize karşı, hukukumuza karşı, birlik ve beraberliğimize karşı bir suç işlendiği iddiasıyla bir görevden alma söz konusuysa bunların da yasal yolları var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yok işte, söz konusu değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ha, diyelim ki alınan karar yanlış, hukuki açıdan değerlendirmeler yapılmış, neticede demokratik denetim de bu ülkede sonuna kadar açıktır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne demokratik denetiminden bahsediyorsun!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Demokratik olarak bugün 69 tane HDP’li belediye var.

KEMAL PEKÖZ (Adana) - Ne buldunuz söylesenize, bir şey söyleyin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, bunların da 12 tanesiyle ilgili bu iddialar sebebiyle bir tasarrufta bulunulmuştur, diğer HDP’li belediyeler de görevine devam ediyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – 20 tanesi, 20 tanesi... Daha önce 6’sını gasbettiniz, daha önce 6’sını gasbettiniz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Demek ki mesele, bir bölücülük, bir kayırmacılık, belirli bir toplum kesimini dışlama değil...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Aynen öyledir, tam da tarif ediyorsunuz. Tam da tarif ediyorsunuz, aynen öyledir.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – ...ülkemizin birlik ve beraberliğini teminat altına almak ve suçla, terörle, suçluyla mücadeledir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Her şeyin arkasına “terörle mücadele” deyip de ondan sonra sorumluluktan kaçamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Mahmut Toğrul, müsaade edin.

Sayın Kurtulan, buyurun.

51.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AKP’nin belediyeleri usulsüzce yönettiğini söyleyen Ahmet Türk, Selçuk Mızraklı ve Bedia Özgökçe Ertan’ın yerlerine kayyum atandığına ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok sağ olun.

Tekrar burada söylemek isterim: Seçimin gecesinde bu belediye başkanlarının hangi suçu işlediğini tespit ettiniz? İçişleri Bakanı, kimi müdürlüklerin personelinin veya daire başkanlıklarının görev yerlerinin usulsüz olarak değiştirildiğine dair kanaat getirip bunu görevden alma gerekçesi saymış.

Dün de söyledik, bugün de söylüyoruz, siz bunu kabul edene kadar, bu yanlışınızı düzeltene kadar söylemeye devam edeceğiz; yasaya, Anayasa’ya uygunluk arz etmeyen bir görev ifşa olmamıştır, icra olmamıştır. Defalarca söylüyoruz, savcıların böyle bir iddiası yoktur. Sizin hâlâ rantla çarçur ettiğiniz borçlarınızı ödemekle meşgulken arkadaşlarımız görevden alındı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Ahmet Türk, Selçuk Mızraklı ve Bedia Özgökçe Ertan, AKP’nin belediyeleri ne kadar usulsüzce yönettiğini defalarca, nefesleri yettiği sürece, beş buçuk aylık bir sürede söylemeye çalıştılar. Hazmedemediniz, rant kapılarınız kısıldı, tekrar bunu elde etmek için apar topar kayyum atadınız. İki ay doldu, yasa “İki ayda bir bunu gözden geçirir.” diyor. Niye düzeltmediniz, hiç incelemediniz? Neden tekrar devam ettiriyorsunuz?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Şu anda gözden geçiriyorlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bilip bilmeden konuşma!

FATMA KURTULAN (Mersin) - Üstüne üstlük, 29 Ekim günü tekrar Cizre’ye karakol inşa ediyorsunuz belediyede; ayıptır, günahtır. Şu an halk o belediyelere gitmiyor, seçtiği belediye başkanı cezaevinde; üstelik, Selçuk Mızraklı’yı ve diğer belediye başkanlarını apar tapar Kayseri Cezaevine sürgün ediyorsunuz, gece yarısı oraya sürgün ediyorsunuz. Ayıptır size, bunu savunmayın, savunacak bir şey yok; yere, önünüze bakın. Utanın, ne Allah’tan korkuyorsunuz ne kuldan utanıyorsunuz! (HDP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu sözleri HDP söylüyor, ağlar mısın, güler misin?

52.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve yasama organının yürütme organının hukuki dayanaktan yoksun uygulamalarını tasdik etme yeri olmadığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de tutanaklara geçsin diye söz aldım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Vicdandan bahsediyor, vah, vah! PKK’nın vicdanından bahsediyor.

MENSUR IŞIK (Muş) – Saygısızlık yapmayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Zülfü Bey, bir dur, konuşalım ya. Gel, burada söz al da konuş, bir dur ya.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Konuş, sana bir şey diyen yok.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yerinden konuşup da her şeye maydanoz olmasan olmuyor.

BAŞKAN – Zülfü Bey, müsaade eder misiniz, Grup Başkan Vekili konuşuyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben şunun için söz aldım: Anayasa 104’e atıfta bulundu sevgili mevkidaşım. Ben yanlış mı duydum diye baktım.

BAŞKAN – Hangi mevkidaşınız efendim? Çok mevkidaş var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ... Evet, evet, çok mevkidaşım var. Cahit Bey efendim, Cahit Bey.

Cumhurbaşkanı devletin başıdır; bu, Anayasa’ya göre öyle, doğru. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir, yargı yetkisi Cumhurbaşkanına ait değil bu Anayasa’ya göre; bu yapılan yargısız infazdır.

Daha vahim olan şudur -hep söylediğim bir şey var, siyaset vicdan ve nezaket işidir diye, oraya geleceğim aslında- burada vicdan kısmıyla ilgili AK PARTİ’nin sayın milletvekillerine bir şey söylemek istiyorum: Yasama organı yürütme organının hukuki dayanaktan yoksun uygulamalarını tasdik etme yeri değildir; bilakis, yasama organı ve yasama üyeleri, yürütmenin hukuksuz uygulamalarına karşı önlerindeki Anayasa’ya ve vicdanlarına dayalı olarak söz söylemelidir bu çatı altında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Efendim, yürütme yaptı, ne yaptıysa doğrudur.” mantığı kötü bir mantıktır. Bu kayyum uygulamaları -sizin çok şey yaptığınız, o katil, cani Esad diyorsunuz ya- El Muhaberat devletlerinde olan işlerdir. Bir istihbarata dayalı olarak, İçişleri Bakanının istihbaratıyla, seçilmiş bir belediye başkanını oradan almak, sonra da onu sabahın altısında evinden derdest etmek ve oraya tekrar kayyum atamak siyasetin kabul edebileceği bir şey değildir, yasamanın hiç kabul edebileceği bir şey değildir. Şu murat ediliyorsa –bunu müteaddit defalar söyledim, Sayın Ankara Milletvekilimiz Tekin Bey de söyledi- burası terörden beslenme yeri değildir siyaseten.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Efendim, işte PKK terör örgütü var.” E var. Burada müşteki olmayan yok PKK terör örgütünden ama 6 milyon oy almış bir partinin -biraz önce söylendiği gibi- bir Ahmet Türk’ü terörist olarak zanlamak, sıfatlandırmak, nitelemek ne Türkiye’de toplumsal barışa, ne Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne zerre katkı sağlamaz. 3 oy fazla alacağız diye milliyetçi duyguları kaşımak da siyaseten ayıptır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

53.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, bir kere biz utanılacak bir şey yapmıyoruz; savunulacak bir şey de değil, haykırılacak, bütün dünyaya bağıra bağıra, anayasal hukuk düzenimizin ve ülkemizin birlik ve beraberliğinin savunulması için haykırılacak bir iş yapıyoruz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Dünya izliyor sizi.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Göreceksiniz, tarih nasıl bizi haklı çıkartıyorsa gelecekte de görmeye devam edeceğiz.

Evet, çok fazla tartışma çıkmasın ama Sayın Altay, bir taraftan Muhaberat devletinden bahsediyorsun, diğer taraftan da Genel Başkanın, sürekli, Muhaberat devletiyle; onlarca, binlerce, yüz binlerce insanı katleden Beşar Esad’la ilişkiler kurulmasını istiyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Derhâl kararınızı verin, mutabakatınızda yapılacak işle ilgili bize fikir verin. Boş yere konuşmaya gelmeyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

54.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve her sistemin, her devletin eleştirilecek yanları olabileceğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Her ülkede her sistemin, her devletin eleştirilecek yanları vardır, yerden yere vurulacak yanları da vardır. Ama Esad şu anda Birleşmiş Milletlerce de dünya milletler ailesince de Suriye’nin resmî ve meşru hükûmetidir. Nitekim, üç gün sonra o masaya oturacaksınız zaten, üç gün sonra oturacaksınız merak etmeyin, bakalım o zaman ne diyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, bu, bir zaman Esad’dı, sonra Esed oldu, şimdi yeniden Esad oldu mu diyeceksiniz, merak ediyorum. Bu, Esad’ın yanlışlarını kabul etmek demek değildir. Suriye’yle bunca bitişik sınırımız var, orada sınırın iki tarafında akrabalar var, bu sorunu çözmek için Türkiye yönetimiyle Suriye merkezî hükûmetinin oturup çözebileceği bir işi bu hâle nasıl getirdiğinizin hesabını sonra vereceksiniz. “Fetih” diye başladınız Adana Mutabakatı’yla bitirdiniz, bunun bir vebali yok mu, bir günahı yok mu? Ne yapacaksınız yani Esad’ı devirecektiniz, namaz kılacaktınız Emevi Camisi’nde, şimdi tıpış tıpış Esad’la oturacaksınız. Bu, Esad’ı aklamaz, Esad’ın antidemokratik uygulamalarını aklamaz. Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın antidemokratik uygulamalarına rağmen Amerika’dan, Avrupa’dan yönelecek tehditlere karşı Tayyip Erdoğan’ı nasıl savunmak durumundaysak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Şu anda Suriye’de dünya milletler ailesi tarafından kabul edilen meşru bir hükûmeti ve yönetim sıfatıyla Esad‘la çözeceğiniz bir konu için Amerika ile Rusya arasında pinpon topu gibi olmaya gerek yok; söylediğimiz bu kadar basit.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

55.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, her zaman doğrunun yanında yanlışın karşısında olduklarına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Her şeyden önce, biz doğrunun yanındayız. Her şey tarihin yargılamasından geçecek ve herkes yaptıklarıyla da tarih nezdinde, toplum nezdinde hesaba çekilecek. Hani biz şunu demedik… Şu Meclis bunu “Biz, en doğru işi de yapsanız, bu millet için en güzel icraatı da yapsanız, ağzınızla kuş tutsanız sizleri alkışlamayacağız.” diyenleri duydu. Ama biz öyle demiyoruz, biz her zaman doğrunun yanında, yanlışın karşısındayız. Ha, yarın eğer bölgesel ve küresel barışın inşası için, bu ülkenin istiklali ve istikbali, milletimizin bu topraklarda bekası için ve ulusal güvenliğimiz için gerekli olursa vakti saati geldiği zaman, siz dediniz diye değil, doğru olduğu için her türlü düzen ve her türlü ilişki de kurarız. (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açalım arkadaşlar.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ama sizler her zaman şunun hesabını vereceksiniz bu ülkede ve bu coğrafyada, kendi ülkesinde fitne tohumları ekilirken, PKK’yı, PYD’yi, YPG’yi kendi ülkesinde barındırırken, bu ülkeye ihaneti kendi ülkesinde beslerken ve kendi vatandaşına sarin gazıyla…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – IŞİD, IŞİD…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …kimyasal ve biyolojik silahlar sıkarken böylesi bir Devlet Başkanının, gayrimeşru bir liderin gidin de masasında oturun ifadesini asla ve asla tarih nezdinde veremeyeceksiniz. Gelin, bu ifadenizden ve çıktığınız bu yanlış yoldan tez elden dönün. Bu millet sizlere bunun hesabını her yerde, uluslararası toplumda sormaya devam eder.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

Açın Sayın Altay’ın mikrofonunu.

56.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin işinin iktidarı alkışlamak değil uyarmak, ikaz etmek olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Açın. Başkanım sevdi bu işi.

Şimdi, bu alkış işini ben bir sene önce söyledim. Dünyanın…

BAŞKAN – Hangi işi sevdiniz, mikrofonun açılışını mı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yo, yo Başkanım, bu polemik güzeldi, iyiydi.

Şimdi, ben bunu söyledim, bu havuz medyası da bunu bir senedir yazmaya ve konuşmaya doyamadı. Ben iyi biliyorum, bu sözümle ilgili havuz medyasında bu işi yazmayan köşe yazarı yok, bazen tartışma programlarında da sık kullanılır; kullanmaya devam etsinler, ben ne söylediğimi biliyorum, aynısını tekrar ederim.

Eğer iktidar muhalefetten alkış bekliyorsa gaflet içindedir ama ey AK PARTİ Grubu, Allah da şahit, siz de şahitsiniz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şuraya getirdiğiniz kanun teklifleriyle ilgili doğruya “doğru” demedik mi, eğriye “eğri” demedik mi? Diyeceğiz. Bizim işimiz sizi alkışlamak değil, size yapıcı, yol gösterici muhalefet anlayışını sergilemek, sizi uyarmak, ikaz etmek. Bunu yapıyoruz, işimizi yapıyoruz. Bizden alkış beklerseniz daha çok beklersiniz. Kaldı ki Allah için alkışlanacak bir şey yaptığınız da yok, millet kan ağlıyor, mutfaklar yangın yeri, pazarlar yangın yeri, sınırlarımızda güvenliğin zerresi kalmamış, toplum cinnet geçiriyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açalım lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …her gün onlarca intihar vakası var, gençler uyuşturucu batağında; kadınlar, çocuklar taciz ve tecavüz tehdidiyle karşı karşıya. Şu ülkede bana bir tane iyi bir şey söyleyin, hakikaten burada sizi alkışlayacağım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

57.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, demokrasilerde siyasi iradenin alkışı milletten bekleyeceğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, demokrasilerde siyasi irade alkışı milletten bekler.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bizden beklemeyin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yine “Yendi de yendi, yendi de yendi, çıktı bir daha yendi.” ifadeleri sizlere aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Demek oluyor ki alkışı milletten alacak hareketler içerisinde olmak lazım. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen bağırmayalım, Genel Kurul burası. Söyleyecek bir şeyiniz varsa buyurun öne gelin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Eğer bu ülkede 35 milyar dolar ihracat 180 milyar dolarlara çıktıysa, kişi başına gayrisafi millî hasıladan düşen pay 11 bin dolarların üzerine çıktıysa, vatandaşlarımızın satın alma kabiliyeti itibarıyla dünyanın en gelişmiş, en müreffeh 12’nci ekonomisi olduysak bu, gayretle, çalışarak oluyor. Evet, eğer siz “Bu ülkede AK PARTİ neyi doğru yaptı ki?” sorusunu soruyorsanız o zaman tartışılması gereken mesele şu: Eğer milletin kaderiyle kendi kaderinizi ters görüyorsanız, milleti güldüren, sevindiren hadiseler size acı ve ıztırap veriyorsa, milletin acıları da size mutluluk, sevinç veriyorsa burada bir tartışma var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Demokrasilerde vatandaşlar her zaman kendisine çalışan, kendisini ihya eden, ülkesini ve milletini ihya eden, kalkındıran siyasilere yol verir, bunun karşısında duranlara da engel olur. Onun için, on yedi yıldan beri ortada milletimiz adına ortaya koyulmuş başarıların tezahürü olan bir siyasi irade vardır. Milletin kaderini de kendi kaderi olarak gören bir anlayış vardır. Onun için biz milletten takdir görmeye, milletten alkış almaya Allah’ın izniyle devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

Sayın Altay, oturarak da konuşabilirsiniz.

58.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim diyaframım oturup konuşurken beni sıkıştırıyor, onun için ayakta konuşuyorum.

Cahit Bey Genel Kurula bir yanlış bilgi verdi, önce onu düzeltmemiz lazım. Biz dünyanın en gelişmiş 12’nci sırasında değiliz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Satın alma gücü itibarıyla.” dedim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle söylemedin, aç tutanaklara bak “En gelişmiş.” dedin.

Biz AK PARTİ geldiğinde de G20’nin içindeydik, hatta AK PARTİ gelince 2 sıra aşağı düştük, bu yanlışı bir düzeltelim.

Asıl şunun için söz aldım: Bu söylediklerinizin hepsi pembe bir tablo; milletin çektiği ortada. Ya, bütçe geldi Meclise; baktın mı bütçede ne kadar faiz ödeyeceğinize, bütçe açığına baktın mı, rakamlara baktın mı? Bir bunu söylüyorum, bir.

İkincisi: “Yendi de yendi, yendi…” Evet, birkaç maç üst üste aldınız. Ben son seçime bakarım. Son seçimde -yenilenmiş İstanbul seçimleri Türkiye’yi yansıtır- hezimete uğradınız ya; başınız öne düşsün biraz, “Nerede hata yaptık da İstanbul’dan bu tokadı yedik?” deyin ya, bir buna bakın ya. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Madem seçim, seçim… Hadi -şimdi, medya yanlış yazacak- varsa, yüreğiniz yetiyorsa İstanbul seçiminin rövanşını yapalım, hadi. Hadi, yenilenmiş İstanbul seçiminin rövanşını yapalım.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ettim Sayın Altay.

Değerli arkadaşlar, Sayın Grup Başkan Vekillerimiz, söz almak isteyen var mı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yok, tamam, bu kadar yeter.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Yok, yok.

BAŞKAN – Canım, Sayın Kubat, belki vardır.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve arkadaşları tarafından, HDP'li belediye başkanlarının görevden alınmasına gerekçe gösterilen iddiaların doğruluğunun araştırılması amacıyla 31/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Elâzığ’ın Maden ilçesinin heyelan riskli alanlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1475) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

31/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 31/10/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Özkoç

                                                                                           Sakarya

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Elâzığ’ın Maden ilçesinin heyelan riskli alanlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1475) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 31/10/2019 Perşembe günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Gürsel Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde, 29 Ekimde cumhuriyetimizin 96’ncı yılını kutladık. Cumhuriyetimizin 96’ncı yılı Parlamentomuza ve milletvekillerimize de hayırlı olsun ve cumhuriyetimizi anarken tabii, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek bugün bizim burada milletvekili unvanı ve sıfatını taşımamıza sebep olan, başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını da rahmetle, saygıyla anıyorum.

Aynı zamanda, bugün yine 2’nci Cumhurbaşkanımızın oğlu, Sosyaldemokrat Halkçı Partinin eski Genel Başkanı Erdal İnönü’nün ölüm yıl dönümü, kendisini de saygı ve şükranla anıyorum.

Bugün burada Elâzığ’ın Maden ilçesinin Camiikebir Mahallesi’nin afet bölgesi ilan edilmesiyle ilgili ve Elâzığ’da bu anlamda yaşanan bir sorunla ilgili sizleri bilgilendirmek için karşınızdayım ve bu sorunun daha detaylı tespitiyle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması talebiyle karşınızdayım.

Sayın milletvekilleri, bu talebi siyasi bir talep olarak değerlendirmeyin. Gerçekten Maden ilçesinde afet riskine karşı, başta ilin valisi, siyasi partilerimizin, AK PARTİ’nin milletvekilleri, belediye başkanları, bürokratlar, inanın herkes iyi niyet içerisinde, bir arayış içerisinde. 1150 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’yla Camiikebir Mahallesi afet bölgesi ilan edildi ama bu yeterli değil.

Şimdi, ben, resim üzerinde Maden’in nasıl bir riskle, tehlikeyle karşı karşıya kaldığını sizlere göstermek istiyorum çünkü -demin Grup Başkan Vekillerimizin konuşmasını dinlerken- muhalefet, olabilecek sorunlar ve risklerle ilgili de iktidar partisini uyarmalıdır. Burada bir facia yaşandıktan sonra bir komisyon kurup oraya göndermek, bu facianın nedenini, gerekçelerini araştırıp oradaki faciayı yaşayan mağdurların sorunlarının çözümüyle ilgili araştırma yapmak çok anlamlı değil, önemli olan sorun olmadan o sorunu çözebilmek ve tedbir alabilmektir.

Bakın, bu resim, Maden’de afet bölgesi ilan edilen Camiikebir Mahallesi’nin fotoğrafı, resmi, o bölge. Şu hafriyat alanı, Maden Bakır İşletmesinin, özel işletmenin hafriyat döktüğü alan ve bu toprağın bir özelliği var: Maden toprağı olduğu için normal hafriyatın 4-5 katı özgül ağırlığı olan bir toprak; yağmur yediği zaman bu yağmurun verdiği yükle de bu bölgeyi olduğu gibi heyelan riskiyle karşı karşıya bıraktı ve Cumhurbaşkanı kararıyla burası afet kapsamına alındı, boşaltılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı kararı yayınlandı.

Birinci risk şu: Eğer bu hafriyat buradan alınmazsa -şurada bir su akıntısı ve dere var- bu hafriyat aşağı geldiği zaman derenin önünde bir doğal set oluşturur, bir baraj gövdesi oluşturur doğal olarak -sayın milletvekillerim, AK PARTİ milletvekillerim burada, yanılıyor muyum- barajın önünde bir set oluşturur, on gün içinde Tekevler bölgesine kadar doğal bir baraj alanı olur ve su baskınıyla ilçe karşı karşıya kalır. Aynı zamanda, Diyarbakır yolu yanından geçiyor, ana yol, yol trafiğe kapanacak, Devlet Demiryollarının yolu oradan geçiyor ve yol trafiğe kapatılacak ve insanların can ve mal güvenliği riski var. Bu, birincisi.

İkincisi: Yalnızca Maden’de yaşanan olayla ilgili bir bölge afet bölgesi ilan edildiği için Maden’in geri kalan mahallesi bu bölge. Bakın, dağlık bölge yani burası Afrika’da bir şehir değil, Maden; burada çöpler bile eşekle toplanır hâlde yani yolları yok, dar. Geçmiş dönemlerde Maden’de maden fabrikasındaki yoğun işçi çalışmasından ve nüfusun fazlalığından dolayı ilçe gelişemediği için, dağlık bölge olduğu için her metrekareyi kullanmışlar ve ev yapmışlar, dar dar sokaklar, evler… Şimdi, bu bölge -demin size gösterdiğim- Camiikebir Mahallesi eğer boşaltılırsa ve bir başka yere taşınırsa bu sefer burası terk edilen bir ilçenin yalnızca oturumuyla ilgili, konaklamasıyla ilgili bir mahallesi olarak kalacak ve üç beş ay sonra veya üç beş yıl sonra bunlar da doğal olarak Maden’i terk etmek zorunda kalacaklar. Esas mağduriyet burada oturan insanlarla ilgili.

Bizim önerimiz ne? Bizim önerimiz: Şu anda orada 278 konut ve 232 iş yerinin afet kapsamından yararlanmasıyla ilgili karar çıktı ama sonuç itibarıyla müracaat eden, konutta 20 kişi, iş yerinde 15 kişi. Madenliler diyorlar ki: “Kardeşim, biz göçeceksek ya hepimiz göçeriz ya da hiçbirimiz göçmeyiz, hepimiz burada ölürüz.” Burada yapılması gereken iki şey var: Maden’in tümünü ya afet bölgesi ilan edeceğiz ve Maden’in tümünü taşıyacağız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

GÜRSEL EROL (Devamla) – … ya da Maden’in tümünü kentsel dönüşüme tabi tutup oradaki halkın rızası alınarak bu işe bir çözüm bulunmasıyla ilgili bir yaklaşım getirmek lazım. Ama her şeyden önemlisi, o hafriyatın mutlaka her koşulda ve şartta oradan alınması lazım; bununla ilgili sizden talebim ve isteğim. Bu, siyasi bir talep değildir; buradan, AK PARTİ Grup Başkan Vekili arkadaşlarımdan da özellikle rica ediyorum, bu, siyasi bir talep değildir. Bu, bir ilçenin yok edilmesi, yok olması ve o ilçede yaşayan insanların can ve mal güvenliğiyle ilgili müthiş bir tehdittir. Bugün, Meclis tutanaklarına girsin diye bunu gündeme getiriyorum ama yarın inşallah acı bir tabloyla karşılaşmadan bu işe el atılır ve çözülür diye temennide bulunuyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Muhammet Naci Cinisli.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Elâzığ ili Maden ilçesinin sorunlarını yakinen bilen, Maden ile ilgili henüz cevaplanmamış 2 soru önergesi vermiş bir milletvekili olarak huzurlarınızda bulunuyorum.

Görüştüğümüz önergeyle, Maden ilçesinde özelleştirilen Bakır İşletmesine ait hafriyatların neden olduğu doğal olmayan bir heyelanın sonuçlarının araştırılması ve Madenli vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi teklif ediliyor.

Eylül 2017 tarihli AFAD raporunda, heyelanın Bakır İşletmesinin 2007-2015 yılları arasında döktüğü hafriyatın zemine uyguladığı yükten kaynaklandığı ifade edilmiş. Bu nedenle, doğal olmayan heyelana sebep olan hafriyatın kaldırılması vakit kaybetmeksizin gerçekleştirilmeliydi. Hafriyattan kaynaklı doğal olmayan heyelanları önleme projeleriyle de alanın rehabilite edilmesi bir an önce sağlanmalı. Diğer yandan, hafriyat mağduru vatandaşların taleplerine azami özen gösterilmeli. Örneğin, Eylül 2017 tarihli AFAD raporu sonrası hafriyat mağdurlarına geçici barınma sağlanmadı, Valilik ve Belediye tarafından taahhüt edilen kira yardımı da bugüne kadar yapılamadı. Maden ilçesinde yaşayan vatandaşlarımızın haklarını koruyarak daha fazla mağduriyet yaşamamalarını sağlamalıyız.

Ayrıca, yeni yapılaşma alanları belirlenirken özellikle Bermaz Ovası gibi nitelikli tarım havzaları imara açılmamalı, bölge ekonomisine can veren tarım alanlarına kesinlikle dokunulmamalı, günlük, geçici çözümler yerine gelecek kuşaklara karşı sorumluluk düşüncesiyle hareket edilmeli, binilen dal kesilmemelidir. Bununla birlikte doğal olmayan heyelandan kaynaklı, Maden ilçesi sınırları içerisinde kalarak riskli alan içerisinde bulunan ve korunması gerekli kültür varlıkları olarak tescillenen tarihî yapıların da korunmasına dikkat etmeliyiz.

Sayın milletvekilleri, Maden’deki tarihî Camii Kebir’in 2010 yılında korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmesinden dört sene sonra restorasyon çalışmalarında uygulanacak projelerin uygun bulunduğu kararı açıklanmıştı. Günümüze kadar ise Camii Kebir’e bitişik parsellerin kamulaştırılması tamamlanamadığından dolayı restorasyon çalışmalarına başlanamadığı farklı zamanlarda ifade edilerek çalışmalara aradan geçen beş yıla rağmen hâlâ, bir türlü başlanılamadı. Son kez restorasyon çalışmasının yapılmayışı için ise hafriyattan kaynaklı doğal olmayan heyelan sonucu 19 Haziran 2019 tarihli 1150 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla afet riskli alan ilanı gerekçe gösterildi. Tekrar sormak istiyorum: Camii Kebir ve minaresinin restorasyonunun yapılmasına engel olan sebep hafriyattan kaynaklı doğal olmayan heyelan ise bu konuda ilgili kurum yöneticileri hakkında görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanma suçlarından yürütülen bir soruşturma var mıdır?

Sözlerimin sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat Kurum’un geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiği Elâzığ ziyaretinde Maden’e gitmemesinin bölgede büyük bir tepkiyle karşılandığını belirtir, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Esin Kara.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.

Maden ilçesi Elâzığ’a 80 kilometre uzaklıkta, Diyarbakır yolu üzerinde bulunmaktadır. Mihrap dağlarının eteğinde kurulmuş, yamaç bir vadinin eteğindedir. 1927 yılında ise ilçe Elâzığ iline bağlanmıştır. Engebeli bir bölgededir, adını da geliri olan madencilikten, madenden almaktadır. İlçe halkı maden işletmesinin faaliyetlerinden, galeriler açılması ve dinamitle patlatılmasından dolayı yıllar içerisinde her zaman heyelan tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Toprak kaymasının nedeni 1 Eylül 2017 tarihinde Elâzığ ili AFAD Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmada Bakır İşletmesinin 2007-2015 yılları arasında döktüğü pasanın zemine uyguladığı yük olarak açıklanmıştır, 2014-2015 yıllarında atık sahası yerine Camiikebir Mahallesi’nin üst kısmında bulunan düzlük alana boşaltılmasından dolayı heyelan riski tetiklenmiş ve hızlanmıştır. Bu uygulama zeminin üst yapısında doğal olmayan ekstra bir basınç oluşturmuş ve bu basınç zeminin yapısında kaymalara neden olmuştur, yaklaşık 15-20 metre derinliklerde kırılmalar gözlenmiştir; bu da toprak kayması riskini günümüzde daha da güçlendirmiştir.

Cumhurbaşkanlığımızın 19/6/2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararı uyarınca, Camiikebir Mahallesi bölgesi afet alanı ilan edilmiştir, 278 konut, 232 iş yeri riskli olarak görülmüş ve tahliye kararı alınmıştır.

Durum bu olmasına rağmen, bugün Milliyetçi Hareket Partili Maden Belediye Başkanımızı aradım ve son gelişmeler hakkında kendisinden bilgi istedim. Almış olduğum bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Pazartesi gününden itibaren Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ekiplerinin kira yardımı çalışmalarına başlayacağını, Maden ilçesinden Elâzığ’a taşınan 48 aileye totalde, toplamda 242 bin TL kira yardımında, taşınma yardımında bulunulduğunu, TOKİ’nin bugün itibarıyla hak sahiplerinin tespiti ve yer tespiti çalışmalarını yaptığını, yeni yerleşim yerinin Belediye tarafından tespit edilerek bildirildiğini, Belediye tarafından gösterilen yere hem imar hem de altyapı çalışmalarının TOKİ tarafından ihale edilmiş olan firma tarafından on gün içerisinde tamamlanarak teslim edileceğini bildirmiştir. Yıkılan köprünün trafiğe daha önceden kapatılmış olduğunu bildirmiştir.

Belediye Başkanımız heyelanın önlenmesi için Bakanlığımızın gerekli çalışmaları bir an önce yapmasını istemiştir. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak Belediye Başkanımızın yanındayız ve onunla Maden bölgemizdeki bu tehlikeyi yakinen takip etmekteyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Murat Çepni konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; 2019 senesinde Cumhurbaşkanı Kararıyla Maden’in Camiikebir Mahallesi afet bölgesi ilan edildi. Oysa, 2016 senesinde ise Fırat Üniversitesi afetin, afet riskini yaratan temel unsurun oradaki Eti Bakır maden şirketi olduğunu ortaya koydu; Eti Maden şirketinin maden çıkartma esnasında işte dinamit patlatması ve açığa çıkan pasaların gelişigüzel bölgede çevreye bırakılmasından oluşan bir riskin altını çizmişti. Şimdi dolayısıyla biz, burada Camiikebir bölgesinin afet bölgesi ilan edilmesinden ziyade, şunun tartışmasını yapmamız gerekir: Şimdi, sorunun temel kaynağı maden şirketiyken ve bu maden şirketinin doğrudan yarattığı riskler iken burada afet bölgesinin ilan edilip oradan insanların yaşam alanlarından çıkıp gitmesini, göç etmesini tartışmak kuşkusuz esas meseleden uzaklaşmak anlamına gelir. Dolayısıyla halkın ve ilgili çevrelerin temel talebi şudur: “Şirket gitmelidir, biz burada kalmalıyız.”dır. Dolayısıyla esas olarak bizim üstünde durduğumuz nokta şudur:

Şimdi AKP Hükûmeti söz konusu olduğunda ve enerji yatırımları söz konusu olduğunda Maden ilçemizde yaşanan şeylere benzer bir dizi olay yaşanıyor. Örneğin, İzmir’in Karaburun ilçesine bağlı Yaylaköy’de yirmi sene önce verilen afet riski raporuna bağlı olarak bugün orada 50 tane türbin kuruluyor ve köyün hemen üzerinde türbinler kurulurken köylüye “Buradan gidin.” deniyor. Yine, işte İda Dağı’nda Alamos Gold’un ruhsatı uzatılmadı, büyük direnişler sonrasında fakat hemen akabinde 29 yeni ruhsat verildi. Munzur vadisi buna benzer. Yine Manisa’nın Salihli ilçesinin Hacıbektaşlı köyünde, köyün hemen 50 metre üzerinde kurulan JES projesi aynı zamanda halkın oradan göç etmesine neden oluyor. Yani söz konusu Hükûmet olduğunda en istikrarlı olduğu şey doğanın talanı politikası. 3-5 tane doğrudan saraya bağlı enerji şirketinin kârı için bütün doğanın katledilmesiyle karşı karşıyayız.

Biz şunu söylüyoruz: Doğanın katledildiği, insanların yaşam alanlarını terk etmek zorunda bırakıldığı, ormanların katledildiği hiçbir politika millî politika olamaz; hiçbir politika insanlar ve ülkenin lehine gerçekleşemez. Tek kazanan saray ve onun şirketleridir. Dolayısıyla, Maden ilçemizde de yaşanan şey budur, orada şirket gitmelidir, onun tahribatları devletin gerekli müdahaleleriyle giderilmelidir, halkın yerinden yurdundan edilmesi engellenmelidir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Sermin Balık konuşacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK (Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Maden, Elâzığ’ımızın kadim bir tarihe ve geçmişe sahip güzide ilçelerinden biri. Fakat bilindiği üzere bir heyelan tehlikesiyle de karşı karşıyayız, bu bir gerçek. Bu risk ortaya çıktıktan hemen sonra Valiliğimiz, milletvekillerimiz, ilgili kurum müdürlerimizle birlikte çalışmalarımızı yaptık ve çalışmalarımızın sonucunda da ilçemiz, 1150 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi gereğince de riskli alan ilan edildi.

Camiikebir Mahallesi’nde meydana gelen heyelan riski sonucu İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından kamu binalarının büyük bir kısmı tahliye edildi. Burada 278 tane konut, 232 tane iş yeri, toplamda 510 binanın tahliye edilmesi gerekmektedir. Afete maruz kalan bölgedeki vatandaşlarımız için Maden Kaymakamlığımızın hesabına 1 milyon 350 bin lira aktarılmıştır. Bu doğrultuda, bölgedeki vatandaşlara gerekli tahliyeleri yapmaları için tebligatlarda bulunulmuş olup oradaki evler için 7 bin lira, iş yerleri için de 3.500 lira taşıma için destek verilmiştir. Şu ana kadar da 47 vatandaşımızın talepleri doğrultusunda taşıma yardımı yapılmış, önümüzdeki haftadan itibaren de TOKİ tarafından kira yardımıyla ilgili çalışmalar yapılacaktır. Geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum’un Elâzığ’a ziyareti sırasında da ilgili tüm kurum müdürleri, belediye başkanı, milletvekilleri, hep birlikte bir toplantı yaparak bu sorunu enine boyuna çözümleriyle ele alarak gerekli istişareler yapılmıştır, adımlar atılmıştır. Bunun üzerine de Maden ilçesinde TOKİ ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından konut yapımı için yer seçimi çalışmaları yapıldı. Bu alanlarda, Maden’de ikamet eden vatandaşlarımızın takdirine sunulduktan sonra halkımızın vereceği nihai kararla birlikte ivedilikle gerekli çalışmalar yapılacak ve orada bir dönüşüme gidilecektir. TOKİ tarafından yapılacak binalar maliyetine, iki yıl ödemesiz, yirmi yıl vadeyle hak sahiplerine teslim edilecek, bu süreçte de otuz altı aya varan kira yardımı TOKİ tarafından yapılacaktır.

Unutulmaması gereken en önemli hayati gerçeklik şudur ki: Burada bir riskle karşı karşıyayız. Bizim buradaki önceliğimiz, vatandaşlarımızın ve hemşehrilerimizin can ve mal kaybına uğramadan buradaki alanı bir an önce tasfiye etmektir.

Muhalefet milletvekillerinin hassasiyetlerine biz de katılıyoruz, elbette ki birlikte çalışmalarımız da oldu. Orada büyük bir risk olduğu bir gerçektir ancak Madenli hemşehrilerimiz müsterih olsunlar ki Hükûmet olarak elimizdeki bütün imkânları kullanarak bir an önce sorunları çözmek için çalışmakta ve hemşehrilerimize daha iyi bir yaşam standardı sağlamaya gayret etmekteyiz.

Yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erol, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un, Maden ilçesinin afet bölgesi ilan edilerek bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, ben özellikle AK PARTİ milletvekilimiz ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilimizin bilgilendirmelerine teşekkür ediyorum. Yapılan işleri tarif ettiler ama ben yapılan işlerin yapılmadığını iddia etmiyorum, yapılan işlerin sorunun çözümüyle ilgili yetersizliğini iddia ediyorum ve olabilecek risklerle ilgili Meclisi bilgilendiriyorum. Burada, önümüzdeki süreçte büyük risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Yani sorun, oradaki konut sahiplerine, hak sahiplerine kira yardımı, taşıma yardımı vermek değil. Şu anda bu hafriyatın olduğu bölgenin hemen yanında ilçenin giriş merkezi var. Orada eski, tarihî bir köprü var ve dün itibarıyla bu köprü yerdeki, zemindeki oynamadan ve basınçtan dolayı yıkıldı. Yani bu hafriyat mutlaka buradan kaldırılmalı.

Bu 1150 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı da yalnızca Maden’in bir bölgesi için çıktı. Maden’in tümü için afet bölgesi ilan edilmeli ve Maden bir bütün olarak değerlendirilmeli, yoksa yapılan işlerle ilgili, önlemlerle ilgili, girişimlerle ilgili, bir eksiklik tespitiyle ilgili benim bir yorumum yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Elâzığ’ın Maden ilçesinin heyelan riskli alanlarının tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1475) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 31 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

SERMİN BALIK (Elâzığ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Balık, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- Elâzığ Milletvekili Sermin Balık’ın, Madenli hemşehrilerinin talep ve istekleri doğrultusunda hareket edileceğine ilişkin açıklaması

SERMİN BALIK (Elâzığ) – Sayın Başkanım, o bölgede yaptıklarımızı elbette ki söyledik ancak şu da bir gerçekliktir ki orası boşaltılmadan, bölge boşaltılmadan önce pasaya dokunmak, pasayı oradan tahliye etmeye çalışmak çok büyük risk oluşturacaktır çünkü orada hâlâ konutlar ve iş yerleri vardır. Dolayısıyla bunu defaatle söyledik. Bizim birinci önceliğimiz, orada can kaybına neden olmadan, can kaybını önlemek için bir an önce oranın boşaltılmasıdır ve bundan sonraki süreçte yer tespitiyle ilgili de bizim önceliğimiz Madenli hemşehrilerimizin talepleri ve istekleridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet…

SERMİN BALIK (Elâzığ) – Dolayısıyla bu süreçten sonra da Madenli hemşehrilerimiz hangi bölgede isterlerse yeni konutlar orada yapılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, birleşime 17.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106)  (X)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 106 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Gruplar adına ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Ayhan Altıntaş’a aittir.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle cumhuriyetimizin 96’ncı yılını kutluyorum.

Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklifi genel olarak olumlu bulsak da sektörün sorunlarından bazılarının göz ardı edildiğini belirtmekte fayda var. Bu durumun belki de en temel sebebi, AK PARTİ’nin kanun tekliflerinin istişare edilmeden, muhalefetle görüşülmeden ve komisyonlarda detaylı tartışılmadan yapılma alışkanlığıdır. Öncelikle, sorunların tespiti, çözüm önerileri, maliyetleri, önceliklendirilmesi gibi çalışmalar yapılıp ardından yasa teklifi hazırlanmalıdır diye düşünüyorum. Yani “Bir veya birkaç yıl içinde bu yasa teklifi neleri düzeltecek, nelerde başarılı olacağız, başarı kriterlerimiz nelerdir?” gibi sorulara somut yanıtlar verebilmemiz lazım. Haksızlık etmeyeyim, bu açılardan bakacak olursak, bu yasa teklifi Meclisimize gelen teklifler arasında en iyilerden ama yine de balıkçılığı destekleyecek, balıkçıların refahını artıracak bir düzenleme maalesef yok.

Yine teklifte balıkçıların borçlarıyla ilgili de bir çalışma yok. Balıkçıların refahını artırmadan sadece cezalarla gidebileceğimiz mesafe sınırlı. Kaldı ki teklifte bahsedilen düzenlemeler Türkiye’de balıkçılığı geliştirmek için yeterli değildir. Türkiye coğrafi konumu itibarıyla zengin su ürünleri potansiyeline sahip bir ülke. 8.333 kilometrelik bir kıyı şeridimize ek olarak su ürünleri üretiminde kullanabileceğimiz 170 bin kilometrekare doğal ve 3.442 kilometrekare baraj gölüne sahibiz fakat ne yazık ki bu nimetlerden yeterince faydalanamıyoruz.

Kıyı uzunluğunda dünyanın 20’nci ülkesi olmamıza rağmen balıkçılığın gayrisafi yurt içi hasılamıza sağladığı katkı yalnızca binde 4. Su ürünleri için, balıkçılık sektörü için eğer ciddi adımlar atmak istiyorsanız balıkçılık sektöründe istihdamı ve balıkçılık sektörünün ekonomik alanda etkisini artırmanız gerekir. Balıkçılık sektöründe Yunanistan’ın gerisinde olmamız bize gösteriyor ki esas problem kaynakla değil, kaynak yönetimiyledir. 2016’da dünyada su ürünleri üretimi yılda 170 milyon ton, bizim payımız 590 bin ton yani binde 4 bile değil.

Değerli milletvekilleri, bilmeyen birine ülkemizin su ürünleri potansiyelini anlatsanız herkes bol bol su ürünleri tükettiğimizi düşünür; anlatmasanız da Türkiye’yi haritada gösterebilecek birisinin çok farklı düşünmeyeceğine eminiz. Gelin görün ki Avrupa’da yaşayan insanlar, bizim vatandaşımızın tükettiğinden 3 kattan daha fazla balık tüketebiliyor. Bizde yılda kişi başı ortalama 8 kilogram balık tüketilirken Avrupa’da 26 kilogram tüketiliyor.

Balıklarımız bitiyor. 2002 yılında 22 bin ton olan lüfer üretimimiz 2017 yılında 2 bin tona inmiş yani on birde 1’i. Yine, 2002’de 373 bin ton olan hamsi üretimimiz 2017’de 160 bin tona inmiş. Medyada izlediğimiz kadarıyla, bu sene durum daha da vahim.

Vatandaşımızın cebine giren parayla balık hesabı yapmak, maalesef, çay-simit hesabı yapmak kadar kolay değil. İstanbul’da yaşayıp deniz görmeyen belki milyonlar vardır; bu da o hesap işte, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede balığın tadını bilmeyen insanlar var.

Hazır fırsatını bulmuşken tarım konusunda da sorunları dile getirmek istiyorum. Tüm yurttaşlarımızı en çok ilgilendirmesi gereken konulardan birisidir bu fakat ülkemizde, maalesef, tarım gözlerden uzak. Yetkililer tarımı ve hayvancılığı geliştirmek için pek de çaba sarf etmiyor. Mesela bu yüzden Tarım Bakanı pek tanınmıyor. PİAR’ın anketiyle konuşuyorum: Sayın Bekir Pakdemirli’yi ülkede tanıyanların oranı yüzde 4,3 idi. Bayağı düşük bir oran. Gerçi bu, İzmir’deki orman yangınlarından önceydi, o dönemde yaptığı açıklamalarla daha da artmış olabilir.

Değerli iktidar milletvekilleri, gençler köylerden kente kaçıyor. Sayın Bakan gençlere “Köyde kalarak AVM’den kazanacağınızdan daha fazlasını kazanırsınız.” diye bir tavsiyede bulundu ama gerçekler maalesef öyle değil. Çiftçiler bunalımda, borç içinde çoğu.

Yakın zamanda Uşak’ta gencecik bir çiftçi, bir baba intihar etti. Bir iki yerel gazete hariç hiçbir yerde geçmemiş. Mustafa Oskay’dı adı. Yerel basına yansıyan habere göre, borcu yüzünden intihar etmişti. Yine habere göre, borcu 50 bin liraydı; 50 bin lira. Bu borcun 66 bin katı, eski bir bakanımıza göre devletin çerez parası bile değildi.

Yine, Yozgat Yerköy'de bir şeker pancarı üreticisi çiftçimiz Ali İhsan Yılmaz borçları yüzünden hapis yatıyor. Hapishaneden bize yazıyor “Ben hapisteyken ürünlerim tarlada kaldı, onları kim toplayacak?” diye soruyor. Yani hapiste olduğundan çok ürününün tarlada kalmasını düşünüyor. İşte böyle, üretimden yana çiftçilerimiz mağdur edilmiş durumda. Öte yandan konu makam arabaları olunca “çerez parası” diye küçümsenen meblağ vatandaşın canından değerli oluyor.

Yandaşa bol keseden destek saçarken vatandaşa gelince cebinizde akrep var. En son açıkladığınız tarım destekleri de çiftçiyi memnun etmedi. Çiftçiler daha fazla batmadan bu işlerden kurtulma peşinde. Tarımın içinde bulunduğu durumun en temel özeti şu: Çiftçi borç içinde. Bir an önce bu borçları yapılandıracak düzenlemeleri yapalım; sulama sistemlerini kuralım, kurduralım; belediyelerde tarımı geliştirecek projelere destek verelim; üretimi teşvik edelim; çiftçilerin en başta gelen sorunu olan yüksek girdi maliyetlerine çözüm bulalım; tohum, gübre, ilaç, mazot, yem ham maddelerindeki aşırı fiyat artışlarını dengeleyelim.

Son bir yılda gübrenin fiyatı yüzde 113, mazotun fiyatı yüzde 33, DAP gübresinin yüzde 103, yemin yüzde 55 artarken, buğdayın alım fiyatı yüzde 11, pancarın yüzde 12, çay yaprağının yüzde 16 artmıştır. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nda zorunlu hâle getirilmiş gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’i olan asgari çiftçi destekleme hedefine hiçbir zaman ulaşılamamıştır.

Köylere yeniden “köy” diyelim, köylünün suyuna el koyup şehirli gibi ücretlendirmeyelim. Büyükşehirlerde köy kalmadı, hepsi mahalle oldu; köy kültürünü de yok ettiniz. Kültüre böyle mi sahip çıkılır? Maalesef yıllardır tarım, tarımdan anladığını iddia etse de anlamayanların elinde. Bu Bakanlığa 2002’den son döneme kadar 7 bakan atanmış. Kendi alanlarında çok başarılı olabilirler, kabul fakat demek ki ülkede tarımı düzeltecek kadar yetenekli değiller. 2002 yılında tarım sektörünün gayrisafi yurt içi harcamaya katkısı yüzde 10 iken günümüzde bu rakam yüzde 5,5’e kadar düşmüştür.

Mesela zeytin ağaçları konusunda gelecek düşünülmeden hareket ediliyor. En son Aydın Milletvekilimiz Aydın Adnan Sezgin’in gündeme getirdiği, jeotermal enerji santrali yapımı için Aydın Kuyucak’ta zeytin ağaçlarının kesilmesi vardı. Aydın Sezgin JES’lerin verimli tarım arazilerine ne kadar zarar verdiğini anlatmıştı. Santraller yapılırken sanırım muhalefet hariç kimse “Ne zararı olur?” diye düşünmüyor. Herhâlde iktidar hazinedeki açığı kapatmak, firmalar da yalnızca para kazanmak derdinde. Yarın bu ülkede nasıl yaşayacağımızı sorgulayan yok.

Hâlbuki Türkiye zeytin ve zeytinyağı üretimi konusunda da ihracat konusunda da dünyada en başta gelen ülkelerdendir. Dünyada zeytin üretiminin yaklaşık yüzde 9’u Türkiye’den sağlanmaktadır. Bu da yaklaşık 1 milyon 300 bin tona denk gelmektedir. Zeytinyağı konusunda ise 3’üncü sırada yer alıp 430 bin ton üreten Yunanistan’ın ardından 190 bin tonla geliyoruz.

Tüm olumsuzluklar birbirini tetikliyor. Üretim düşünce tüketici mağdur oluyor. Destek bulamayıp maddi zorluklardan dolayı üretim yapamayan çiftçi şehirlere göç ediyor. Şehirlere göç edenler işsiz kalıyor.

Ülkede nasıl ki olumsuzluklar birbirini etkiliyorsa olumlu adımlar da etkileyecektir. Tarıma destek olmanız belki de diğer sorunlarımızdan bazılarına da çözüm olabilir. Umarım kısa zamanda gerçekçi ve çiftçi odaklı çözümler bulursunuz ya da istişare etme yoluna girersiniz, birlikte buluruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Lütfi Kaşıkçı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 106 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk milletinin kimliği ve karakterine en uygun yönetim biçimi olan cumhuriyetimizin 96’ncı yıl dönümünü kutlar, bu hikâyenin oluşmasında emeği geçen kahramanlarımıza, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet ve şükranlarımı sunuyorum. İlelebet vatanımız olacak bu aziz topraklar için can veren İstiklal Harbi şehitlerimizden Kıbrıs Barış Harekâtı şehitlerine, terörle mücadele şehitlerimizden Fırat Kalkanı Harekâtı şehitlerimize, Zeytin Dalı Harekâtı şehitlerimizden Barış Pınarı Harekâtı şehitlerimize kadar ebediyete intikal etmiş olan tüm şehitlerimize birbiri arasında bir farklılık gözetmeksizin rahmet, minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Gazilerimize de Cenab-ı Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Kıymetli milletvekilleri, kanun teklifiyle ilgili Komisyon tutanaklarına şöyle bir bakarken bu kanunun hem geç kalmışlığından dolayı hem de öneminden dolayı çok güzel bir ifade okudum. İfadenin sahibi Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Uğur Sunlu. Uğur Sunlu Hocamız kendisinin fikirleri ve görüşleri alınmak üzere Komisyona davet edildiği zaman yasayla ilgili, yasanın önemiyle ilgili ve geç kalmışlığıyla ilgili güzel bir ifadede bulunuyor, Uğur Hocam aynen şunu söylüyor: “Türkiye'nin en yaşlı su ürünleri mühendislerinden bir tanesiyim. Biz herhâlde 1380 sayılı Kanun’la emekli olacağımızı düşünüyorduk ama Allah bize bugünleri de gösterdi.” Aslında Uğur Hocamın bu ifadeleri bu kanunun ne kadar kıymetli ve değerli ama biraz da geç kalınmış olduğunu gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, su ürünleri vatandaşlarımız için değerli bir gıda kaynağı olmasının yanında 82 ülkeye ihracı yapılan ve 950 milyon dolarlık girdi elde edilen önemli bir ihraç kalemidir. Biyolojik zenginlik bakımından çok nadide ülkelerden biri olan ülkemiz, aynı zamanda 4 denize sahip olmakla da büyük bir avantaja sahiptir.

Denizlerimiz hem ekolojik hem de biyolojik özellikleri bakımından birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Denizlerimizin yanında, 200’ün üzerinde göl mevcudiyetimiz de bulunmaktadır. Sahip olduğumuz tüm tatlı ve tuzlu su kaynaklarımız aynı zamanda su ürünleri varlığıyla da değerli konumdadır.

Su ürünleri, bugün itibarıyla yaklaşık 250 bin insana iş alanı açan ve oluşturduğu katma değerle ülkemize artı bir değer katan önemli bir sektördür. Bu sektör, gelişimini bugünlere 1971 yılında çıkarılan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’yla taşımıştır. Ancak bu kanunun aradan geçen onca yıl, gelişen teknolojik imkânlar, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar ile sektörün ihtiyaçları da göz önüne alınarak günümüz koşullarına uyumlu hâle getirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Unutulmamalıdır ki doğal kaynaklar sonsuz değildir, koruma ve kullanma dengesi mutlaka sağlanmalıdır. Bu ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanan kanun teklifiyle su ürünlerinin sürdürülebilir yönetimi ve balıkçılık kaynaklarımızın korunmasına ilişkin ihtiyaç duyulan hususlarla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu kanun teklifiyle başlıca yasa dışı su ürünleri avcılığı ve kural dışı su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinde caydırıcılığın sağlanması, su alanı ve suyun kiralanmasında yetkili kurumların belirlenmesi, doğal türlerin korunmasına, istilacı ve yabancı türlerin kaynaklarımızda yayılmasının önlenmesine yönelik balıklandırma faaliyetlerinin kurallara bağlanması, avcılık ve yetiştiricilikte verilen izin ve ruhsatların günün şartlarına göre düzenlenmesinin sağlanması, balıkçı gemilerimizin başta ülke kara sularına ve uluslararası sulara avcılık amaçlı gidişlerinin kurala bağlanması, su ürünlerinin kaçak yollardan yurt dışına çıkarılması ve canlı olarak yurt içine sokulmasının engellenmesi, su yapılarının bulunduğu alanlarda biyoçeşitliliğin korunması amacıyla bazı değişiklikler yapılması öngörülmektedir.

Kanun teklifi hazırlanırken konusunda uzman bürokratlardan, bilim insanlarından ve STK’lerden görüş alınmış ve nihayetinde bugünkü seviyeye getirilmiştir. Elbette hazırlanan bu yasa teklifinin eksikleri olacaktır. Ortaya çıkabilecek bu eksiklerin gözlemlenerek iyileştirilmesi hususunda gerekli çalışmaların da süreç içerisinde yapılacağını ummaktayız.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi açısından sürece olumlu katkı sağlayacağını düşündüğümüz bazı hususları siz değerli milletvekillerimizle paylaşmak isterim. Türkiye’de kişi başına yıllık su ürünleri tüketim miktarı yıllardır 5-6 kilogram arasında seyretmektedir. Hâl böyle olunca üretimimizin büyük bir kısmını ihraç etmek zorunda kalıyoruz. Bu da yaklaşık yüzde 75-80 civarında. Aynı kalite ve büyüklükteki balıklarımız ihraç edilen ülkelerde 7 euro seviyesinde satılırken AB ülkesi mallar 16-17 euro seviyesinde satılmaktadır. Firmalarımız çoğu zaman zararına ürünlerini elden çıkarmak zorunda kalmaktadır. “Siz üretin, nasıl olsa balığınızı iç piyasada satamıyorsunuz, bu nedenle fiyatı biz belirleriz.” diye ülkemizi zor duruma düşüren bir dış piyasa anlayışı bulunmaktadır. Bu nedenle iç piyasada kişi başı yıllık balık tüketim miktarımızı muhakkak artırmamız gerekmektedir.

Buna ek olarak “Omega 3 yağ asitleri zengini” diye yapılan reklamlarla yurt dışından getirilen Norveç balığına yaklaşık 100 TL para ödüyoruz. Vatandaş bu balığı sahip olduğu pembe rengi dolayısıyla doğadan avlanmış sanmaktadır. Hâlbuki internet arama motorlarında “somon, scale, colour” anahtar kelimeleriyle tarama yapıldığında renk skalasıyla ilgili görsellere de ulaşılabilecektir. Ülkelerin müşteri profiline göre yemlere istenilen pembe rengi elde edebilmek için karoten maddeler ilave edilebilmektedir. Bu, balıkların sağlıksız koşullarda üretildiği manasına gelmemekte ancak paramızın yapılan reklamlar dolayısıyla yurt dışına gitmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki yerli ve millî deniz balığımız da aynı oranda omega 3 yağ asitleri içermektedir. Bu nedenle, ithal balıklar üzerindeki verginin artırılarak yerli ve millî su ürünlerimizin tüketiminin artırılması gerekmektedir.

Yine bir diğer husus ise, ülkemiz gökkuşağı alabalığı üretiminde Avrupa 1’incisi olmasına rağmen Norveç’ten gökkuşağı alabalığı getiriliyor. Bunun da önüne geçilmelidir.

Sonuç olarak üretimi artırarak aynı zamanda yerli ve millî balığımızın iç piyasada tüketim miktarının artırılması yoluna da gidilmelidir. Aksi takdirde su ürünleri yetiştiriciliği yapan firmalarımızı zor günler beklemektedir.

Son olarak, kanunla ilgili aynı zamanda seçim bölgemle ilintili olacağını da düşündüğüm birkaç hususu dile getirmek istiyorum. Su ürünleri yetiştiriciliği noktasında ilimizde, malumunuzdur, İskenderun Körfezi var ve bunun yanında aynı zamanda birçok tatlı su kaynağımız da var. Deniz balığı yetiştiriciliği noktasında -bunu ben demiyorum, İskenderun’da bulunan Su Ürünleri Fakültesindeki bilim adamları ve Mustafa Kemal Üniversitesinde bulunan Ziraat Fakültesindeki bilim insanları ifade ediyor- İskenderun Körfezi’nde yetiştirilen balığın Türkiye'nin diğer denizlerinde yetiştirilen balıklarla kıyaslandığı zaman daha iyi olduğu ifadesi yine bilim insanlarımızın yaptığı çalışmalar sonucunda ortaya koydukları bir bulgu.

İskenderun Körfezi balık çiftçiliğinde böylesine elverişli bir noktada iken ruhsat almak için bakanlığa başvuru yapıp ruhsat alamayan çok sayıda vatandaşımızın olduğunu biliyoruz. Tabii, biz “denizde su ürünleri yetiştiriciliği” dediğimiz zaman özellikle çevre örgütlerinin üzerimize geleceğini de biliyoruz ancak çevre örgütlerine de şunu ifade etmek istiyorum: Deniz ürünleri bizim zenginliğimizdir. Sonuç olarak denizlerimizde gerek çupra gerek levrek gerekse diğer türleri bizlerin üretmesi lazım. Bu konuda çevre derneklerine de şunu ifade etmek istiyorum: Eskiden kıyıya çok yakın alanlarda bu çiftliklere müsaade ediliyordu ancak yapılan yeni çalışmalarla birlikte artık kıyıya çok uzak ve aynı zamanda derinlik olarak da öncekilere nazaran daha derin kısımlarda bu çiftliklerin kurulmasına müsaade ediliyor. Dolayısıyla, burada hiç kimsenin korkmasına gerek yok.

Bir diğer husus da, Hatay su kaynakları noktasında Türkiye'nin diğer vilayetlerine göre daha zengin ancak bu su kaynaklarımızı tam olarak kullandığımızı ifade edemem. Özellikle Erzin ilçemizde böyle gürül gürül akan ancak hiçbir şekilde faydalanamadığımız bir Başlamış Çayı’mız var. Başlamış Çayı’mız, üzülerek söylüyorum, bütün debisini Akdeniz’e boşaltıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – Başkanım, son, bitiriyorum.

BAŞKAN – Toparlayın sözlerinizi lütfen.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – İşte, tam bu noktada Başlamış Çayı’nın üzerinde kurulacak bir göletin Erzin’deki narenciyeyle uğraşan çiftçimize büyük bir rahatlık getireceğini düşünüyorum. İnanınız, bu deremiz Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde olsa… Bu derenin üzerine kurulacak gölet sadece tarımsal sulama amaçlı bir gölet olmaz, aynı zamanda burada içme suyu da tedarik edilir. Hatta ve hatta bu gölete bir enerji tribünü kurularak buradan enerji de üretilebilir. O yüzden Erzinli hemşehrilerimiz bu Başlamış Çayı üzerine kurulacak olan göleti dört gözle bekliyor. Bu gölette aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliği yapacağımızı da buradan ifade etmek istiyorum.

Son olarak, Dörtyol ilçemizde -su ürünleriyle de ilgili olduğu için- çevresel bir problemimiz var. Buradan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanını ve yetkilileri de göreve davet ediyorum. Dörtyol Yeniyurt’ta bir kanalizasyon Akdeniz’e boşalıyor. Yetkililere bunu defalarca ifade ettik ama bir türlü önlem alamadılar.

Ben, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç, bir söz talebiniz var galiba, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

61.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, RTÜK üyesi Faruk Bildirici’nin üyeliğinin RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in isteği ve talebi doğrultusunda düşürüldüğüne ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üstündeki bir iradeyi kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, size olan tüm saygımla ifade ediyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığı olarak biz iktidar partisinin grup başkanlarıyla ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm siyasi partilerin grup başkanlarıyla Meclisimizin alması gereken kararlarda, Türkiye Cumhuriyeti’yle ilgili gerçekten öncelikli olan her konuda birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmemiz için üzerimize düşen her türlü görevi yerine getiriyoruz. Bazen, Başkanlığınızda, bizi kendi odanıza davet ederek, bu ülkeyle ilgili önemli olan sorunlarda bilgilendirip bunların öncelikle görüşülmesi ve bu konuda siyasetüstü bir tavır takınmamızı istiyorsunuz, bunu büyük bir memnuniyetle yerine getiriyoruz. Bu şunu ifade ediyor: Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi her şeyin üstündedir ve milletin iradesidir. Sizin de bildiğiniz gibi, RTÜK gibi konularda Türkiye Büyük Millet Meclisi herhangi bir etki olmadan, siyasi bir baskı olmadan, tarafsızlık ilkesi içerisinde hareket etsin diye grubu bulunan siyasi partilerden AKP 4 üye, CHP 2 üye, MHP 2 üye, HDP 1 üye vererek bir üst kurul oluşturuyor RTÜK’te, böylece bir tarafsızlık ilkesi oluşuyor. Hatta muhalefet partileri daha fazla burada fakat Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı bir karar, centilmenlik anlayışımız ve hepimizin oy verdiği bu üyelerden bu göreve gelen arkadaşlarımızdan Cumhuriyet Halk Partili Faruk Bildirici’nin üyeliği bugün RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in isteği ve talebi doğrultusunda düşürüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, düşürülme nedeni çok açık ve nettir, Meclisin ve kamuoyunun bilgisine sunuyorum, özellikle de sizin bilginize sunuyorum önemli olduğu için.

Ebubekir Şahin RTÜK üyesi olarak 15 bin liraya yakın maaş alıyor, TÜRKSAT’taki Yönetim Kurulu üyeliğinden 15 bin lira alıyor, etti 30 bin lira. Basın İlan Kurumundan 5,300 lira huzur hakkı alıyor, etti 35 bin lira. 35-40 bin liranın üstünde maaş alan bir bürokrat konumunda şu anda. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki hiçbir milletvekilinin almadığı maaşı almasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu kendisiyle ilgili “TÜRKSAT ve Basın İlan Kurumuyla ilgili Yönetim Kurulu üyeliğiniz RTÜK’teki Başkanlığınızla çelişmektedir, tarafsızlık ilkesini bozar her iki tarafta aldığınız karar. Eğer aldığınız bu maaşlar yetmiyorsa başka bir yönetim kurulu üyeliğini tercih edin, TÜRKSAT ve Basın İlan Kurumundan çıkın.” dediği için ve bu bilgi Faruk Bildirici tarafından kendisine verildiği için, bugün, cumhuriyet tarihinde ilk defa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı bir kararın üstünde bir yönetim kurulu kararıyla bu arkadaşımızın görevine son verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Elbette ki Danıştaya müracaat edeceğiz ancak, Sayın Başkan, siyasi partilerin centilmenlik anlaşmalarını bozmaması gerekir çünkü bu bir temayül oluşturuyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin işleyişini belirliyor. Çok üzülerek ifade ediyorum ki şu andan itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tür centilmenlik anlaşmalarının hiçbir tanesine biz de uymayacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üstündeki bir iradeyi kesinlikle kabul etmiyoruz ve bu konuda, şu andan itibaren muhalefet hakkımızı sonuna kadar kullanacağımızı ifade ediyor, bana söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım.

Doğrusu, geneli üzerine Komisyon üyemiz ayrıntılı olarak muhalefetimizi ifade etti, ayrıca muhalefet şerhimiz de dosyada mevcut, onlara katılıyorum ve şunu belirtmek istiyorum: Gerçekten, şu an, günümüzde ekolojik krizin özellikle denizlerin ekosistemi üzerindeki yok edici etkisi hızla yayılıyor ve çok tehlikeli, çok vahim bir noktaya doğru ilerliyoruz. Denizler ve okyanuslar, özellikle plastik atıklar sebebiyle ciddi bir şekilde yine hızla kirleniyor ve suyun kirlenmesi, insanın, doğanın, hepimizin birlikte kirlenmesi anlamına geliyor ve bunun paralelinde deniz canlıları da tükeniyor tabii ki.

Bu alanda, maalesef, burada bile, yine tek adam, tek insan rejiminin etkisi açıkça ortaya çıktı. Su ürünleriyle ilgili verilecek kararlarda bütün yetkiler kooperatiflerden alınarak Tarım Bakanlığına devrediliyor. Bunu da kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, geçen hafta, Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak, kayyum atamalarına, kayyum darbesine her gün yenisinin eklendiği bir ortamda, uyarı amaçlı, Genel Kurul çalışmalarına katılmama kararını yetkili kurullarımız aldı ve biz gittik. Tabii, izledik Genel Kurulu, milletvekiliyiz. Gerçekten gıyabımızda böyle güçlü beddua seansları yapılmış burada. Gülümsedim izleyince ben kendi adıma. Allah’tan epeyce şey niyaz edilmiş bizimle ilgili. Ben de bütün Türkiye’nin huzurunda “Allah’tan istediğiniz her şeyin bin katını size versin.” diyorum, gerçekten yürekten istiyorum ve bunu hiç etik bulmadığımızı da ifade etmek istiyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, gerçekten ne yaşıyoruz Türkiye olarak, bunu söyleyeyim. Geçen haftayı geçtik ama şu anda bütün dünya Türkiye’yi konuşuyor. Neden? Çünkü biz konuşamıyoruz çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi konuşamıyor. Biz konuşamıyoruz ama Kürt meselesi, Türkiye’nin Suriye’ye saldırı savaşı, Suriye’de ÖSO çetesinin yaşattığı insanlık dışı suçlar, savaş suçları, bütün dünya parlamentolarının gündeminde.

Biz ne diyoruz? Mecliste konuşalım. Bizim Mecliste konuşamayacağımız hiçbir şey yok, çözemeyeceğimiz hiçbir şey yok diyoruz, “Hayır.” diyorsunuz ama Trump ve Putin’le konuşuyorsunuz. Burada HDP Meclis Grubuyla konuşmadığınız meseleleri gidip altı saat, yedi saat Cumhurbaşkanı müzakere ediyor, tartışıyor ve kararları canlı yayınlarda yayınlanıyor. “Gelin şu Kürt meselesini çözelim; diyalogla, müzakereyle çözelim. Burada bir deneyim yaşadık.” diyoruz, “Hayır.” diyorsunuz ama şimdi Kürt meselesi Türkiye’nin değil, dünyanın sorunu. Artık dünya Kürt meselesini konuşuyor. Şu anda bizim uluslararası seyahatlerimizde, Amerika’dan Avrupa’nın herhangi bir ülkesine kadar, gittiğimiz her yerde, Türkiye'nin Kürtlere yönelik yaklaşımı, karşıtlığı ve düşmanca tutumları görüşülüyor. “Meclis savaş tezkeresini reddetsin.” dedik. Burada konuşmalar yaptık “Bu Meclis savaş kararı değil barış kararı alsın, bizler barış için buraya gelelim.” dedik. “Hayır.” dediniz ama şu anda Fransa’dan ABD’ye, ABD’den Uzak Doğu ülkelerine kadar neredeyse her yerde milyonlarca insan bu savaş kararına ve Kürtlere yönelik bu düşmanlık politikasına karşı çıkıyor. Burada çözemedik dünyada tartışılmaya devam ediyor.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Dünyanın öyle bir derdi yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Dün… Dün… Dün önerge verdik değerli arkadaşlar “Şu IŞİD meselesini gelin, araştıralım.” dedik. Bakın, IŞİD’le ilgili bütün dünya…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Türk’ün düşmanı her yerde düşmandır. Alayına gider.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lütfen, kürsüden konuşursunuz.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Tamam da…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lütfen sözlerime müdahale etmeyin.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ne demek bütün dünya bize düşman?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sözlerimi dinleyin, sonra yanıt verirsiniz.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Dünya bize düşmanmış. Mutlu musun dünyanın bize düşman olmasından?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkanım, lütfen müdahale edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Dedik ki: “Gelin, şu IŞİD meselesini konuşalım.” “Hayır.” dediniz, dün “hayır” oyları verdiniz. Şu anda bütün dünya Türkiye'nin IŞİD’le ilişkisi nedir, hangi boyutlardadır, Bağdadi’ye ne oldu -ona geleceğim- bunları tartışıyor. Bütün dünya basını, New York Times’tan Financial Times’a bütün uluslararası basın “Türkiye IŞİD’i koruyor.” diye sayfa sayfa, bütün manşetlerinde bunları atıyor.

Şimdi biz burada, ilk gün “Bu IŞİD’i koruma kollama meselesine düşmeyin. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye'nin yurttaşları kendi arasında barış yapabilir. Başka güçler kullanmayın.” dedik. Ama IŞİD’in lideri burnumuzun dibinde vuruluyor, 5 kilometre mesafede ve bütün dünya “Bağdadi’nin orada ne işi vardı?” diyor. 2018 yılından bu yana Türkiye'nin gözlem noktaları var orada ve üstelik böyle bir evde falan değil ha, bir sarayda vuruluyor. Lütfen görüntüleri izleyin. Tabii buradaki asıl mesele şu: Türkiye orada olduğunu biliyorsa da büyük bir mesele, bilmiyorsa da büyük bir mesele. Yani buna cevabı biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışamıyoruz. Neden? Çünkü hemen cevaplar veriliyor.

Şimdi diğeri, ya ABD’nin İncirlik Üssü var yanı başımızda. Bağdadi nerede vurulmuş? 5 kilometre yanı başımızda. “İncirlik Üssü’nü niye kullanmıyor?” diye soruyor dünya. Neden Erbil’e kadar gitti Bağdadi’yi vurmak için timler? Ve bu sorulan soruya ilişkin Trump diyor ki: “Türkiye karşı çıksaydı vururduk.” Bütün dünyanın gözü önünde ABD, Türkiye'nin karşı çıkma ihtimalini ve “Vuracağız.” demesini… Neden diyor? Çünkü burada konuşamıyoruz, konuşuyoruz ama bize farklı bir muamele, sanki bu ülkenin düşmanıymışız muamelesi yapılıyor. Hâlbuki düşman olan, bu ülkeyi bu hâle getirenlerdir.

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Ne alakası var!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bölücü olan, bu ülkeyi bütün dünyanın gözü önünde Kürt düşmanı yapan, Türkiye'nin düşmanı olan, ÖSO’ya savaş suçu işletenlerdir.

Türkiye yurttaşlarına söylüyorum: Bu savaş sizin yararınıza değil, bu savaş sizin savaşınız değil; bu, yönetimin, iktidarın, kendi iktidarını devam ettirmek için yürüttüğü bir savaştır.

CEMAL BEKLE (İzmir) – Telaşlanmayın!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şimdi, biz dedik ki: “Kuzeydoğu Suriye’den Türkiye’ye –ya sınırlar düz, dağ bile yok- bir saldırı yok.” Dün Erdoğan da bunu doğruladı, “Taciz var.” dedi; taciz nedir bilmiyorum. Şimdi bütün dünya diyor ki: “Ya, saldırı yok. Niye oraya girdiniz?”

Şimdi, değerli arkadaşlar, lütfen, burası çok önemli; ÖSO çetesinin kadınları nasıl kaçırdığını bütün dünya izliyor.

METİN YAVUZ (Aydın) – Çete değil, ordu ordu, Özgür Suriye Ordusu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – ÖSO çetesinin nasıl işkence, taciz ve tecavüze karıştığını görüyor ama burada “ÖSO, Kuvayımilliye’dir. ÖSO, millî orduyla omuz omuzadır.” deniliyor.

METİN YAVUZ (Aydın) – Aynen, öyle.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – YPG unsurlarının lafı bu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Uluslararası Ceza Mahkemesi Eski Başsavcısı savaş suçundan Türkiye'nin yargılanması gerektiğini söylüyor. Gelin, yol yakınken bu ÖSO çetesinden ilişkinizi koparın. İşte, bu itirazlardır bizi ÖSO çetesiyle yan yana gösteren, Türkiye’yi savaş suçuyla andıran ve dünyanın her yerinde bunu söyleyen. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Evet, değerli arkadaşlar, şimdi, dünya Türkiye’nin…

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – PKK’yı söyle.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, lütfen…

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin, Sayın Grup Başkan Vekili cevap verecek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Dünya, Türkiye’nin tanımadığı Kürt gerçeğini her gün daha çok tanıyor, biliyor musunuz?

METİN YAVUZ (Aydın) – Hadi oradan!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sizin burada “terörist” demenizle kimse terörist olmuyor. Türkiye’de de AKP’li olmayan herkesi terörist ilan ettiniz, gerçekten öyle bir şey yok.

METİN YAVUZ (Aydın) – Ne alakası var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ama siz düştükçe daha çok saldırmaya devam ediyorsunuz. Kürtçe yapılan yazışmalar Türkiye’de yasak ama Twitter, sosyal medya ağı, dünyanın en geniş sosyal medya ağı Kürtçeyi resmî dil olarak kabul etti. Siz hâlâ Kürtçeye tahammülsüzlüğünüzü göstermeye devam mı edeceksiniz?

METİN YAVUZ (Aydın) – Sen nerede yaşıyorsun? Nereden bakıyorsun olaylara?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu ülkenin bir dili…
Evet, “AB’ye uyum olsun.” dedik, her gün savunduk bunu. Siz “Hayır, AB’ye kafa tutuyoruz, Ankara kriteri belirleriz.” dediniz. Almanya’da bir anketi söyleyeceğim sadece.

METİN YAVUZ (Aydın) – Almanya’dan bize ne?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ankette yüzde 58 diyor ki: “Türkiye’nin NATO üyeliği düşürülsün.” Dün yayımlandı. “Ekonomik yaptırım.” diyenler yüzde 61, işte bu tutumdur buna sebep olan.

Emniyet Genel Müdürlüğü dün sosyal medya operasyonlarını açıkladı. “1.297 hesap tespit edilmiş, 452 gözaltı, 78 tutuklama var.” diyor. Türkiye’nin içinde konuşmayı yasaklıyorsunuz da Putin’i, Trump’ı, Macron’u, diğer ülkeleri nasıl engelleyeceksiniz?

METİN YAVUZ (Aydın) – Ne yasaklaması var? Konuşuyorsun orada işte, konuşuyorsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Uluslararası bir hâle geldi, bunu sizin çözümsüzlük politikalarınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Beştaş.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, gerçekten ne desek boş ama şunu söyleyeyim: Gerçekten bu politikalarla yüzleşilmezse çok daha kötü günlere gidebiliriz, bizim endişemiz budur.

Halka söylüyorum, Dünya Sefalet Endeksi’nde -Cato Enstitüsü tarafından Steve Hanke’nin verileri kullanılarak yapıldı- 95 ülke arasında Türkiye 5’inci sırada ya. Kimden sonra biliyor musunuz? Arjantin, İran, Brezilya ve Türkiye. İşte halkın gündemi bu değil. Sefalette derinleşen, yoksullukta gitgide büyüyen bir Türkiye ve uluslararası parlamentolarda her gün kararlar almak durumuyla muhatap olan bir Türkiye’yi sizler yarattınız, bizler çıkarmaya çalışıyoruz.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, biraz önce hatip kürsüden grubumuza doğrudan sataşmıştır “IŞİD’i korumayın dedik.” ifadeleriyle ve “Kürtlere yönelik düşmanca tavırlarınız var.” diyerek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tabii, biz bu kürsüye gelip sürekli, bölgemizde ve ülkemizde oynanan oyunlara işaret ediyoruz. Sözde, Kürtleri koruyoruz bahanesiyle coğrafyamızda IŞİD belasını başımıza saranların, PKK, PYD, YPG belasını başımıza saranların tek bir derdi vardır, onların derdi sadece ve sadece Deyrizor’daki petrol kuyularını korumaktır. Bakınız, tekrar ifade ediyorum: ABD Senatosu ne karar alırsa alsın, Avrupa Parlamentosu ne derse desin, Fransa Parlamentosu ne derse desin, biz sadece aziz milletimize bakarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakınız, bilmeniz gereken tek bir şey var, o da bu coğrafyada yüz yılı aşkın süreden beri ekilen fitne ve ihanet tohumlarının kökünü kazımaktır.

Bakın, vaktim belki yetmeyecek ama İsmet İnönü’nün bir hatırasını anlatayım -anılarının birinci cildinin 35’inci sayfası- diyor ki: “Bulgaristan’la sınır muarazaları yaşıyorduk ve bu muarazaları sonlandırmak için iki ülkeden birer heyet tertip ettik ve bu heyetler çalışmaya başladı. Muhatap ülkenin mevkidaşım olan bir siyasetçisi –daha sonra siyasete giriyor- diyor ki: ‘Türkiye bizi yalnız bıraktı –Bulgar makamları diyor- bizler Habsburglar ile Petersburgların arasında sürekli şamar yedik ve Türkler bizi bırakmasaydı müreffeh bir ülke olarak beraber yaşamaya devam ederdik.’” Ve İsmet İnönü çok güzel bir ifadede bulunuyor -bakın bugün de Erdal İnönü’nün vefatının yıl dönümü, mekânı cennet olsun- diyor ki İsmet İnönü muhatabına: “Bakınız, sizin tek bir siyasi gıdanız vardı, o da sadece Türk düşmanlığıydı, işte kurtuldunuz, başınıza da bunlar geldi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Muhatap diyor ki: “Bakınız, siz bizim ufak tefek hırçınlıklarımıza fırsat vermeden tutup oturtacaktınız, içimizdeki hainlere fırsat vermeyecektiniz. Biz bilemeyebilirdik, içimizdeki hainler ne Bulgarları düşündü ne Türkleri düşündü, onların bir kısmı Petersburgcu, bir kısmı da Habsburgcuydu.” Biz, sadece milletimiz ne der ona bakıyoruz, terörle, terör yandaşlarıyla, onlara silah gönderenlerle, onlara destek olmak için parlamentolarından karar alanlarla mücadelemize sonuna kadar 82 milyondan aldığımız destekle devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Cizre’ye baktığınız gibi mi? Cizre’dekiler millet değil mi? Diyarbakır millet değil mi? Mardin millet değil mi?

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Silahı gönderdiniz…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hadi oradan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, bir sataşma söz konusu değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Açıkça fitne ve fesat tohumları ektiğimizi iddia etti.

BAŞKAN – Öyle demedi efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Dedi efendim.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Dedi, dedi.

BAŞKAN – Sizin partinizi hedef alarak söylemedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, Sayın Başkan, direkt söyledi yani mesnetsiz, aracısız.

BAŞKAN – Yani HDP’yi mi kastetti, buna mı alındınız?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tabii ki, tabii ki. Kimi kastetti?

BAŞKAN – Yani HDP’nin adını mı verdi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Açık bir sataşma var sonuçta.

BAŞKAN – Bir alınganlık içerisindesiniz. HDP demedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, hiç öyle bir alınganlığım yok.

BAŞKAN – Buyurun.

2.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Evet, Sayın Başkan, bizim gerçekten tek derdimiz var: Bu ülkede 82 milyon yurttaşın aynı haklarla, aynı özgürlüklerle, eşit şartlarda bir arada yaşamasıdır. Kürt’ü de, Türk’ü de, Laz’ı da, Alevi’si de, Sünni’si de, kadını da, erkeği de bu topraklarda özgürce yaşasın diyoruz.

Cizre bu milletin iradesi değil mi, millet değil mi? Diyarbakır millet iradesinin bir parçası değil mi? Orhan Doğan bu Parlamentoda görev yapmış bir milletvekili değil mi, adını yasakladınız. Ceylan Önkol, 10 yaşında öldürülen bir çocuk, parktan ismini sildiren siz değil misiniz, iktidar değil mi? Biz, burada Kürtler ile Türklerin -özellikle altını çizerek söylüyorum- konuşarak çözemeyeceği hiçbir şey yoktur diyoruz. Bizim kimseye burada düşmanlık savunduğumuz falan yok. Ben konuşmamda özellikle dedim ki: “Bizimle konuşamıyorsunuz -Kürtlerle yani temsilcileriyle- siz gidip Trump’la konuşuyorsunuz.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Paylaşıma bakar mısın!

MEHMET CİHAT SEZAL (Kahramanmaraş) – Bizim Kürtlerle sorunumuz yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani Putin’le konuşuyorsunuz.

MEHMET CİHAT SEZAL (Kahramanmaraş) – Bizim Kürtlerle sorunumuz yok!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bağırarak bir şey çözemezsiniz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Hayır, hayır, bağırmıyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani bağırarak, böyle sataşarak emin olun sadece işi daha da vahim hâle getiriyorsunuz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Bakın, bir Kürt köyünün muhtarının paylaşımı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bakın, şu anda, mesele, Türkiye dünyada tarihinin en büyük…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Bunları Kürt olarak kabul etmiyor musunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lütfen buradan konuşun.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Bu kadar olmaz ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bakın, gerçekten gelin burada konuşun.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ama diyorsunuz da, düşmanlık filan yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade eder misiniz lütfen.

Devam edin siz Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Nasıl edeyim Başkanım yani?

BAŞKAN – Siz devam edin.

Arkadaşlar müsaade edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Böyle olmaz!

BAŞKAN - Sayın Toğrul…

Değerli arkadaşlar…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Bakın, burada paylaşımını okuyun!

BAŞKAN – Sayın Çilez, lütfen…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Paylaşımına bak ya! Allah Allah ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Türkiye, tarihinin en büyük yalnızlığını yaşıyor ve bu meseleyi biz içeride konuşarak çözebiliriz diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Buna bile itiraz ediyorsunuz.

Demirtaş’ı tutukluyorsunuz, Yüksekdağ’ı tutukluyorsunuz, HDP’ye gece gündüz saldırıda bulunuyorsunuz, terörist ilan ediyorsunuz ama asıl terörizmin ne olduğunu biz de biliyoruz, siz de biliyorsunuz, IŞİD’le kol kola, omuz omuza kimlerin yürüdüğünü biz de biliyoruz, dünya da biliyor.

Size diyorum ki: Bakın, SETA Vakfının konuşmacısı Mustafa Sejari çıkıp “Yaşasın Bin Ladin! Yaşasın Bağdadi!” diye tweet atıyor ve bu, AKP’nin yan kuruluşu SETA’nın panelistiydi. Bu da size yeter yani. (HDP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, müsaade ederseniz öncelikle Sayın Akçay’ın söz talebi var.

Sayın Akçay, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, DAEŞ terör saldırılarına en fazla maruz kalan ve en etkili mücadeleyi yapan ülkenin Türkiye olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O IŞİD, DEAŞ, DAEŞ her ne ad altında olursa olsun, bu insanlık düşmanı, aşağılık terör örgütünün kimler tarafından kurulup yönlendirildiğini…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Hepiniz oradaydınız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - …kısa bir süre önce bizzat ABD Başkanı Trump, bu örgütün, DEAŞ’ın Obama ve Hillary Clinton tarafından kurulup yönlendirildiğini ve bölgenin başına bela edildiğini söyleyen resmî ağızlar var. Türkiye DEAŞ…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – “Tweet”i de burada.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ya, laf atıp durma, dinle!

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Saygılı ol.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Önce sen saygılı olacaksın!

Türkiye, en fazla DEAŞ terör saldırılarına maruz kalan bir ülke ve en fazla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - En fazla, en ciddi ve en etkili mücadeleyi yapan ülke de Türkiye’dir; bu bir hakikattir, bütün ülkeler tarafından da bu kabul edilmektedir. Öyle işte bütün dünya… Türkiye’nin IŞİD’le, Bağdadi’yle alakası filan yok böyle bir durum. Hiçbir zaman en küçük bir iddiada dahi, ne Amerika Birleşik Devletleri kanadından ne Rusya kanadından veya bir başka ülke kanadından bu tür bir iddia ve ima dahi söz konusu değildir. Bunu söyleyenler… Kimler söylüyor bunu? “Sırtımızı PKK’ya, YPG’ye dayadık.” diyenler ve dünyada bunların destekçisi olan birtakım kesimler söylüyor. Durum budur.

Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beştaş da zaten “Dünya söylüyor.” demedi yani Amerika’daki birtakım gazetelerin isimlerini verdi.

Sayın Özkan, buyurun…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Saygılı olacaksın!

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sen saygılı olacaksın! Deminden beri laf atıyorsun.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Saygılı olacaksın!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Saygısızlık yapıyorsun! Mahmut Bey, uyar arkadaşını.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz saygısızlık yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri… Sayın Grup Başkan Vekilleri, değerli milletvekilleri…

Sayın Özkan, buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için sadece bir hususu ifade etmek istiyorum.

Bakın, DEAŞ’ı, Trump’ın ağzından çıkan ifadeyle, Obama PYD-YPG terör örgütüne meşruiyet zemini oluşturmak için kurdu. Biz “Beka mücadelesi ve istiklal mücadelesi.” dedik. Barış Pınarı Operasyonu’yla YPG’nin kökünü kazımak için girdiğimizde YPG ve PYD’den ilk tehdit ne oldu? “DEAŞ militanlarını salarız.” tehdidi oldu. Bakınız…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - 40 bini sizden gitti, buradan gitti.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Cevap vermenize gerek yok çünkü herhâlde terör örgütünün burada muhatabı yoktur, olmaması gerektiğine inanıyoruz.

KEMAL PEKÖZ (Adana) - MİT tırları kime gidiyordu, onu bir söyler misiniz?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Biz, PYD’yle, YPG’yle ilgili konuşunca niye ses sizden çıkıyor ki?

KEMAL PEKÖZ (Adana) - MİT tırları nereye gidiyordu, onu söyleyin, MİT tırları?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Biz IŞİD’le ilgili konuşunca siz niye susuyorsunuz?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, şu anda orada terör örgütüne silah gönderenler…

KEMAL PEKÖZ (Adana) - MİT tırları nereye gidiyordu, onu söyleyin?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …sözde kendilerinin kurduğu DEAŞ’la mücadele ediliyor bahanesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KEMAL PEKÖZ (Adana) - Cahit Bey, MİT tırları nereye gidiyordu, onu söyleyin?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …10 bin tır silah gönderenlerin asla bir Kürt meselesi yok. Keldanileri, Nasturileri, Süryanileri, Türkmenleri, efendim, Ezidileri düşündüğü yok; onlar Deyrizor’daki petrol kuyularını düşünüyorlar. Yarın o bölgede Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin, Keldanilerin, Nasturilerin, Süryanilerin hakkı olan yer altı ve yer üstü kaynaklarını Amerika’ya sömürerek götürmeye başladıklarında açlık ve yokluk sadece bölge insanına kalacak, yapmayın. Asırlar boyunca coğrafyamızı parçalayarak diktikleri fitne ve ihanet tohumlarının bedelini bölge halkları yaşadı ancak o kaynakları kullananlar müreffeh bir şekilde bugün emperyalist emellerine devam ediyorlar. Biz istiklalimize sahip çıkarken bölge halklarının ekonomik kaynaklarını da sadece bölge halklarının kullanması gerektiğine inanıyor, bunun mücadelesini veriyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – “Emperyalistler” diyorsunuz da Amerika’yla, Rusya’yla kim görüşüyor?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Burada bir sataşma yok artık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşma değil, grup adına söz alıyorum, Fatma Hanım’ın yerine.

BAŞKAN – Yani, bunun sonu yok Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bakın, az sonra…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şu anda Fatma Hanım’ın yerine bakıyorum zaten. Ben yerimden bir…

BAŞKAN – Tamam, doğru, bakıyorsunuz ama bunun sonu yok diyorum ben de size.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama tamam da sıra bize gelince mi sonu yok?

BAŞKAN – Yani, sıra size gelince değil ki. Bırakalım o zaman, su ürünleri, balıkçılar beklesin; karşılıklı bunun üzerinde tartışalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yani, tamam da o zaman bize yönelik bu kadar…

BAŞKAN – Arkadaşlar Komisyonda boşuna oturmasın orada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, yerimden… Kayıtlara geçmesi için söylüyorum.

BAŞKAN - Buyurun en son, hemen, bir dakika içerisinde toparlayın, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Gerçekten bu Parlamentoda, bu Mecliste -3’üncü dönemdir buradayım- her söze müdahale eden bir birleşime tanıklık ediyoruz. Benim konuşmamda, eğer dinleselerdi, aslında bu itirazların olmayacağını söyleyeyim. Ben ne dedim? Dedim ki: Bağdadi bir sarayda öldürüldü 5 kilometre ötede, bütün dünya bunu konuşuyor ama biz konuşamıyoruz. Bize, her gün “Terörle aranıza mesafe koyun.” diyenlerin mesafesi 5 kilometredir, ortaya çıktı.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Siz Türkiye Cumhuriyeti devletini terörle yan yana koyuyorsunuz, böyle bir şey olur mu?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, yönetim, yönetim.

BAŞKAN – Yani böyle bir şey…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – AKP iktidarından bahsediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu ifadenin kabul edilebilir tarafı yoktur Sayın Beştaş, kabul edilebilir tarafı yoktur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben AKP iktidarını söylüyorum, Türkiye’yle bir ilgisi yok.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Tamamen kabul edilemez, böyle bir şey kabul edilemez.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – DEAŞ’lıları hapishaneden bıraktınız.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

63.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, konuşmacı “Biz bunu konuşamıyoruz.” deyip deyip konuşuyor.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Gerçekleri örtbas etmeyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben iktidarı söylüyorum, iktidarı; çok net.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Daha dün HDP’nin bu konuda grup önerisi vardı, herkes de konuştu. Yani konuşamama diye bir durum yok, biz de görüşlerimizi ifade ettik. Bu “IŞİD” denen terör örgütü de “YPG/PKK” denen terör örgütü de artık açık seçik, aşikâr bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgemizdeki emperyal emelleri için kullandığı bir enstrümandır. Bu arkadaşlar da bunların savunucularıdır; bu kadar basit. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ayhan Barut.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum çünkü bu kanun teklifi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna geldiğinde de aynı düşüncemi orada da belirtmiştim. Tek adam rejimiyle ortaya çıkan kibirlilik tüm organlara sirayet etmiş olmalı ki bu kanun teklifi, yine her zaman tüm kanunlarda olduğu gibi “Ben bilirim, yaptım oldu.” mantığıyla hazırlandı ve hazırlanmaya çalışılıyor, hâlen de bu kanun üzerindeki görüşmeler sürüyor. Su Ürünleri Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik sektör paydaşlarına, birliklere, kooperatiflere, akademik çevrelere, meslek örgütlerine danışılmadan, ortak akıl aranmadan hazırlanmıştır. Bunu şiddetle reddediyor ve bu kendini beğenmiş tavrı da kınıyorum.

Komisyonda Su Ürünleri Kanun Teklifi üzerine oldukça uzun görüşmeler gerçekleştirildi, uzun değerlendirmeler yapıldı, bazı zamanlar gerginlikler yaşandı. Özellikle de bu kanun teklifiyle ilgili odalardan, üniversitelerden, derneklerden aldığımız görüşler doğrultusunda önergeler hazırlamıştık. Peki, bizim amacımız neydi? Her şeyin daha iyisini, daha uygununu yapmak, ortak akıl etrafında buluşmak ve hayata geçirmek. Ancak takınılan bu üstenci tavır yüzünden önerilerimizin bir tanesi dışında hiçbirinin dikkate alınmadığını şu dakikaya kadar görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, en ufak bir eleştiriye dahi tahammül göstermeyenler yapıcı önerilerimizi, akla, mantığa ve bilime uygun çözüm önerilerimizi dikkate almıyor, sayısal çoğunluklarına güvenerek yasal düzenlemeyi bu hâliyle Meclise getirmeye çalışıyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonda üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi görüşmeleri sürerken orada söz alan Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güney isimli bir vatandaşımız şöyle haykırdı: “Balık avcılarını bu kadar sıkmanın, bu kadar ezmenin anlamı nedir, onu anlayamıyoruz bir türlü.” Konuşmasının devamında ise “Bizim bir tek hatamız var: Biz AK PARTİ’yi destekledik tüm balıkçılar olarak, bütün mitinglerine gemilerimizle gittik ama bedelini çok ağır ödüyoruz, hâlen de ödetiyorlar.” diye isyan etti. Bunu niye anlattım? Ne durumda olduğunuzu görmeniz açısından anlattım. Gelin, yol yakınken ortak akılda buluşalım, herkese cevap verebilen kanun değişikliğini sağlayalım.

Ülkemizde Su Ürünleri Kanunu’yla ilgili taslak ilk defa 1950 yılında hazırlanmış, yirmi bir yıl Meclisin raflarında bekletildikten sonra 1971 yılında bu kanun çıkartılmış. Elbette ki 1971 yılında çıkarılan kanunun eksiklikleri çok, güncellikten uzak ve değiştirilmeye muhtaçtır ve bu, bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Sektörümüzün tüm paydaşları tarafından mevcut kanunun yıllar içerisinde yetersiz kaldığı dile getirilmiştir ve herkesin değişimi desteklediğini görüyoruz ve biliyoruz. Sizin herkesin değişim istemesini fırsat bilip yangından mal kaçırır gibi bu teklifi alanında uzman, akademik kesime, meslek örgütlerine ve sektörlerine danışmadan, sormadan alelacele getirmeniz buradaki en büyük yanlışların başındadır.

Sayın Başkan, söz konusu yasa değişikliği teklifinde öngörülen ruhsat tezkerelerinin veya izinlerin verilmesinde bir sürenin belirlenmemesi eksikliktir.

Yine teklifte, kiralamada yöntem ve teknik şartların süreleri, yıllık bedelleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirleniyor, yine Bakanlık eliyle kiraya veriliyor; bu, doğru değildir. Burada kiralamalar Kamu İhale Kanunu esaslarına göre yapılmalıdır, aksi durumda her kiralamanın altında şaibe aranacaktır.

Teklifte asla kabul edemeyeceğimiz bir düzenleme ise fahri su ürünleri görevlisi görevlendirilme isteğidir. Ülkemizde binlerce hem alanında uzman eğitimli su bilimleri mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknoloji mühendisleri işsiz dururken biz birilerini fahri olarak bu alanda görevlendiremeyiz; bu düzenleme kesinlikle tekliften çıkarılmalıdır. Bu Meclisin sağduyusuna inanıyoruz, bu kanun teklifini hazırlayanların da sağduyusuna inanıyoruz; bunun görüşmeler sonunda buradan çıkarılacağını, bu tekliften çıkarılacağını düşünüyoruz. Zaten iktidarınız dönemi boyunca hiçbir meslek grubuna, liyakate de önem vermediğinizi biliyoruz ve bugüne kadar tarımsal alanda eğitim almış meslek gruplarına -ziraat mühendislerinden gıda mühendislerine, veteriner hekimlerden su ürünleri mühendislerine, diğer tekniker ve teknisyenlere kadar- önceki Tarım Bakanı tarafından söz verilmiş olan 10.551 kadro sözünü tutmadınız; sizin, bu sözünüzü gençlerimiz tutmanızı beklemektedir. Binlerce, on binlerce mühendis arkadaşımız kendisine söz verilen, otuz aydır atama yapılmayan bu atamaları beklemektedir. Burada sanırım SMS ve mesaj yoluyla taleplerini iletmedikleri milletvekilimiz kalmamıştır. Bu genç meslektaşlarımız atamaları için kesin bir tarihin verilmesini istiyorlar. Buradan Sayın Bakan veya AKP’li bir yetkilinin ne zaman bu atamaları yapacaklarını söylemelerini dikkatle ve merakla bekliyorlar ve bitsin artık bu dram diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu teklifin içerisinde genel olarak ne su ürünleri kooperatifleri ne de su ürünleri meslek grupları, hiçbirisi yok. Burada kıyıya çıkış noktasından denetimlere ve pazarlama noktalarına kadar meslek örgütlerinin, alanında yetkili su bilimleri mühendisleri ve su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi mühendislerinin yer alması sağlanmalıdır.

2000’li yılların başında yoğunlaşan kültür balığı üretimi yıllar itibarıyla artış gösterirken deniz avcılığındaki üretimimiz ise milyon tonlardan 300 bin tonlara kadar gerilemiştir değerli milletvekilleri. Bundan sonraki süreci de kimse tahmin edememektedir. Ne yazık ki bu tablo balıkçılık açısından vahimdir. Bir de buna biyoçeşitlilikten bahseden AKP milletvekillerinin konuşmasını eklersek denizlerimizdeki balık avcılığının tamamen bitirileceği ve kültür balıkçılığının daha çok artacağı günleri hep birlikte yaşayacağız. Burada ne AKP’li milletvekillerinin biyoçeşitliliği öven açıklamalarını kabul edebiliriz ne de deniz avcılığıyla birlikte böylesine büyük bir sektöre darbe vurulmasına müsaade ederiz.

Denizlerdeki bütün balıklar ekosistemin bir parçasıdır, sürdürülebilirliğin olmazsa olmazıdır ve hepsi bir dengeyle yaşamı devam ettiren zincirin bir halkası gibidir. Eğer siz denizden bir balık türünü aşırı şekilde avlayıp kısa sürede çekerseniz, bu oluşum bütün türleri etkiler ve özellikle ne yazık ki son yirmi yıldır bu durumun etkilerini de fazlasıyla izliyoruz. Bu ülkenin halkı dönem boyu denizlerimizdeki balık stoklarından faydalanmalı ve gelecek nesillere de yetecek denizi bırakmalıyız. Bu denizler Avrupalıların balık yeme lüksüne peşkeş çekilmemelidir. Bu balıklar bizim gelecek nesillerimize de lazımdır.

1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun güncellenmesi konusunda aslında gerekli konulardan biri de denetleme mekanizmasıdır ve ülkemizde bu konunun zaafları yıllardan beri sürmektedir ve sürecektir de. Türkiye balıkçılığı bugün kullanım açısından tarımda kullanılan alan kadar büyük bir sektördür ve bir genel müdürlük, ona bağlı daire başkanlıklarıyla yönetilmeye çalışılmaktadır fakat yönetilememektedir. Her konuda zaaflar kendini gösteriyor ve fazlasıyla da göstermektedir.

Sizlere Sayın Genel Başkanımızın uzun zamandır ifade ettiği bir tespitini de hatırlatmak istiyorum: “Ülkemiz yönetilemiyor, savruluyor.” İşte, tarımsal alanda da yönetilemiyor, savruluyoruz.

Değerli milletvekilleri, büyüklük anlamında balıkçı filosu sayılarına baktığımızda 16 bin ruhsatlı kıyı balıkçısı, 1.200 ruhsatlı endüstriyel balıkçı ve sayıları tahmin edilemeyen belki on binleri bulan ruhsatsız tekneyle devasa bir sektör -bugün denizlerdeki balık stoklarının çok aşırı bir şekilde üzerinde- olup müthiş bir av baskısı oluşturmaktadır. Bu baskı stoklarda büyük çöküntü yaratmakta ve kendini yenileyememektedir, türler yok olmaktadır. Sadece 1380 sayılı Kanun’u güncellemek yetmez, bununla eşleşmiş 4/1 No.lu Avlanma Tebliği’nin de her dört yılda bir bu sirkülerin de günümüz koşullarına uygun hâle getirilmesi gerekir.

Başta söylediğim gibi, dile getirdiğimiz talepler ve sunduğumuz öneriler ülkemizin, sektörümüzün yararınadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Barut.

AYHAN BARUT (Devamla) – Muhalefet söylüyor diye yapıcı eleştiriler ve önerilerden kaçmayın. Bu ülkenin her alanda birliğe ve ortak akla, birlikte üretmeye ihtiyacı var.

Değerli milletvekilleri, madde 9’un değiştirilmek istenen 34’üncü maddesinde şöyle bir ibare var, dikkatinizi çekmek isterim: “Bakanlık laboratuvarında veya kamu kuruluşlarında görevli veteriner hekim, Hükümet, belediye veya sağlık merkezi tabiplerinden birine muayene ettirilir.” Burası doğru olmakla birlikte, buraya “Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü ve Avrupa Birliği Direktifi’ne göre, su bilimleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi mühendisleri yetkilidir.” ibaresinin de buraya ilave edilmesi gerekir diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki’nin.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Yasası’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 106 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu belirtmek isterim: Su Ürünleri Yasası’nın değiştirilmesi gerektiğine kuşku yok, kırk sekiz yıllık bir yasadan söz ediyoruz. Kırk sekiz yılda çok şey değişti, bütün kıyılarımız ve göllerimiz balık çiftliklerinin istilası altında; denizlerimizi koruyamıyoruz. Kirletmeye ve canlı popülasyonunu azaltmaya, hatta yok etmeye devam ediyoruz. Birkaç hatip de söyledi, Karadeniz’de avlanan balık türü 26’dan 6’ya düştü. Dolayısıyla, yasanın bütüncül olarak ele alınması ve bu konuda yeni bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olduğu konusunda hiçbir kuşku yok.

19 maddelik yasa teklifinin yürürlük ve yürütmeye dair 2 maddesi dışında kalan 17 maddesinin 15’inde genel bir mutabakat sağlanması mümkün. Fakat bunlardan 2’sine ilişkin bir itirazımız, rezervimiz var, ben onların ne olduğunu kısaca söyleyeceğim.

Şimdi, şunu da söylemekte yarar var: Bu yasanın önemli bir kısmı, hiç kuşku yok, palyatif de olsa bazı sorunları çözecektir, teklif sahiplerinin bu konuda hakkını yememek gerekir. Ancak yasa bu hâliyle bütün olarak değerlendirildiğinde denizlerimizi de sularımızı da korumaktan çok uzak.

Birinci bölümünde 2’nci ve 8’inci maddeye dair temel itirazlarımız var. Bunlardan ilki baraj, dalyan, voli yerleri, göller, nehirler ve nehir ağızlarındaki av yerleri ile deniz ve iç sularda belirlenmiş yerlerdeki su ürünleriyle ilgili üretim hakkı ve üretim izinlerinin kooperatiflerden alınarak il özel idareleri ile Tarım ve Orman Bakanlığına verilmesi yani 2’nci maddesi. Bir diğeri de Su Ürünleri Yasası’na aykırı hareketleri denetleme yetkisinin kooperatifler ve uzmanlar yerine, kolluk, muhtar ve ihtiyar heyetine verilmesi yani 8’inci madde. Komisyonun ve teklif sahiplerinin bu konudaki itirazları ciddiye alacağını umuyor, gerekli değişiklikleri yapmasını bekliyoruz.

Bunun dışında değinmek istediğim iki tane konu var, ilki şu: Dün, yerel yönetimlerde yaşanan sorunlar üzerine gündem dışı söz aldım ve seçme ve seçilme hakkının Anayasa'nın 127’nci maddesine aykırı olarak iktidar tarafından gasbedildiğini söyledim. Atanmışların seçilmişler üzerindeki vesayet yetkisini kaldırma iddiasında olan AK PARTİ’nin bugün bu iddiasından vazgeçtiğini, atanmış İçişleri Bakanının her gün seçilmiş bir belediye başkanımızı veya meclis üyelerimizi görevden uzaklaştırdığını, yerine de atanmış vali ve kaymakamları görevlendirdiğini, bu zihniyetin de bir tür 28 Şubat zihniyeti olduğunu söyledim. AK PARTİ Grup Başkan Vekili benim konuşmam üzerine şöyle bir şey söyledi, sataşmadan söz istedi, dedi ki… Ben güya şöyle bir şey söylemişim, “Sizin kurumuş siyasi görüşünüz…” gibi bir laf etmişim “Adalet ve Kalkınma Partisinin kurumuş siyasi görüşü” demişim. Ben böyle bir ifade kullanmadım ama her neyse. Asıl mesele şu: Şimdi, çıkıp bunun üzerine başka bir şey söyledi benim konuşmamdan bağımsız olarak “Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yoktur.” dedi ve benim anlattığımdan tamamen bağımsız şeyler söyledi sırf konuşma hakkı almak için olsa gerek, yeterince konuşma hakkı olduğu hâlde.

Şimdi, biz çıkıp eğitimin sorunlarını anlatıyoruz, diyoruz ki: “Türkiye'de 8’inci sınıfa gelmiş her 6 öğrenciden 1’isi dört işlemi bilmiyor.” Bir milletvekili çıkıp bize cevap veriyor, diyor ki: “Siz önce terörü kınayın.” Çıkıp başka bir konuda konuşuyoruz, diyoruz ki: “OECD ülkelerinde uygulanan ve öğrencilerin yeterliliklerini ölçen PISA sınavına göre neredeyse her alanda son sıradayız.” Bir tane milletvekili çıkıp buna cevap vermek yerine, diyor ki: “Siz terör örgütünün uzantısısınız.” Şimdi, biz bir başka konuda, bu kayyum görevlendirmesi konusunda eleştirilerimizi sunuyoruz, diyoruz ki: “Bu kayyum siyaseti yanlıştır, gayrimeşrudur, Anayasa'ya aykırıdır, seçme ve seçilme hakkının gasbı anlamına geliyor.” Bir iktidar milletvekili veya grup başkan vekili buna cevap olarak çıkıp diyor ki: “Siz önce terörle aranıza mesafe koyun.” Ne kadar mesafe koyalım? 5 kilometre yeterli mi, sizin Bağdadi’yle aranıza koyduğunuz 5 kilometre kadar? Bu mudur? Böyle bir siyaset anlayışı olabilir mi? Böyle bir siyaset anlayışı olamaz.

Bir kez daha söylüyorum: Bu büyük bir yanlış. Çıkın, deyin ki: “Sizin söyledikleriniz yanlıştır. Eğitime dair söyledikleriniz yanlış. Kayyum siyasetine dair söyledikleriniz yanlış.” Çıkın, bunları söyleyin. Ama bunları söylemek yerine çok ucuz bir siyaset yapıyorsunuz, yok “Terör uzantısısınız.” yok “Terörle aranıza mesafe koyun.” yok “Terör örgütü demiyorsunuz.” falan. Bunların hiçbiri doğru değil.

Şöyle cevap verin: ”PISA verilerine göre çok iyiyiz.” deyin, rakamları açıklayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – “Dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasında şu kadar üniversitemiz var.” deyin, bizi yalanlayın. Çıkın, deyin ki: “Üniversite sınav sonuçlarının hepsini değerlendirdik, her alanda çok iyiyiz.” Böyle cevap verin. “Kayyum görevlendirilmeleri hukuka uygundur.” deyin ama bunların hiçbirini söylemiyorsunuz, sadece suçlayıcı ve konudan bağımsız, söylediklerimize yanıt vermeyen içerikte bambaşka şeyler söylüyorsunuz. Yapabildiğiniz tek şey var, o da bizi suçlamak.

Zamanım yok ama bu ”terör” kavramını baştan sona tartışmamız gerekiyor, gerçekten. Bu büyük bir sorun. Bu terör meselesini kullanmak sadece Türkiye’ye ait bir şey değil, dünyanın bir sürü yerinde herkes muhaliflerini susturmak için terör kavramını kullanıyor zaten ama bu kavram muğlaklaşıyor.

Sadece bir örnek vereceğim, günün ilerleyen saatlerinde bunu tamamlayacağım. Bir milletvekili dün bunu biraz abarttı, ne dedi, biliyor musunuz? “Çevre teröristleri.” dedi. Yani artık çivisi çıkmış bir durumda. Bu terör meselesini, terör kavramı meselesini baştan sona tartışmamız gerekir.

Bir daha söylüyorum: Günün ilerleyen saatlerinde buna dair birkaç şeyi söyleyeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Sayın İsmail Emrah Karayel’in.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bir yılı aşkın bir sürelik çalışmanın eseri olan, konunun tüm paydaşlarıyla bir araya gelinerek hazırlanan ve birçok açıdan yeni düzenlemeler içeren bu kanun teklifiyle, 1971 yılında yürürlüğe giren 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun gelişen teknolojik imkânlar, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar ile sektörün ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak günümüz koşullarına uyumlu hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

Teklifte, su ürünlerinin sürdürülebilir üretimi ve balıkçılık kaynaklarımızın korunmasına ilişkin ihtiyaç duyulan hususlar yer almaktadır. Sektör paydaşları, akademi camiası, ilgili sivil toplum kuruluşları ve kurallara uyan gerçek balıkçılar bu teklifin bir an önce yasalaşmasını beklemektedir.

Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, yürürlük ve yürütme maddeleri dâhil 19 maddeden oluşmaktadır. Bu kanun teklifiyle, başlıca, Su Ürünleri Kanunu ile Kabahatler Kanunu’nun uyumlaştırılması ve güncellenen idari yaptırımlar ile başta balık olmak üzere yasa dışı su ürünleri avcılığının önlenmesi ve kural dışı su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinde caydırıcılığın sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca balıkçı gemilerinin ruhsatlarına yeni düzenleme imkânı getirilmektedir. Yeni düzenlemeyle, kaçak, ruhsatsız teknelerle, gırgır, trol, algarna gibi vasıtalarla avcılık yapanlara, deniz patlıcanı ve midye gibi canlıları yasal olmayan yollarla avlayanlara caydırıcı idari para cezaları getirilmekte, ayrıca, gemiler dâhil tüm av araçlarına ve yakaladıkları ürünlere el konularak tekneler ve av araçlarının imha edilmesi hükme bağlanmaktadır.

Ruhsat sahibi teknelerle, gırgır ve trol gibi avcılık faaliyetlerinin yapılması durumunda bölgeler, zamanlar, mevsimler, yerler, istihsal vasıtalarının taşıması gereken şartlar, cinsler ve büyüklükler gibi kurallara aykırı olarak yapılması durumunda, aykırılığın ilk defa işlenmesi hâlinde ruhsatlar bir ay, ikinci defa işlenmesi hâlinde üç ay süreyle geri alınması, iki yıl içerisinde üçüncü defa işlenmesi hâlinde ruhsatların iptal edilmesi düzenlenmektedir.

Su alanı ve suyun kiralanmasında ilgili kurumların yetkileri belirlenmekte, yetiştiricilik çiftliklerinin kurulacağı bölgelerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının birlikte çalışmasıyla belirlenmesi düzenlenmektedir.

Gelecek nesillere daha çok balık bırakmak amacıyla, başta Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve Karadeniz’de gırgır, trol gibi ağ kullanılarak yapılan ışıklı avcılık yasaklanmaktadır. Bu yöntemi buralarda uygulayan balıkçılara caydırıcı idari para cezası getirilmekte ve yakalanan ürünlere el konulması düzenlenmektedir.

Akarsular üzerinde su yapılarının bulunduğu alanlarda biyoçeşitliliğin sürdürülmesine imkân sağlanması amacıyla baraj, regülatör ve HES’lerde su canlılarının göç etmesine, üremesine imkân sağlayacak su yapılarının üniversitelerin görüşü alınarak yaptırılması düzenlenmektedir. Aynı şekilde akarsuları kirletenlere veya su canlılarının yaşaması için gerekli olan can suyunu bırakmayanlara ciddi yaptırımlar getirilmektedir.

Su kaynaklarımızdaki doğal türlerin istilacı ve yabancı türlerin yayılmasının önlenmesi amacıyla, su kaynaklarımızın korunması amacıyla balıklandırma faaliyetleri kurala bağlanmaktadır. Doğal göllerimize, akarsularımıza hatta denizlerimize pirana, Amerikan veya Avrupa levreği gibi yabancı tür canlıları izinsiz bırakanlara idari para cezası uygulaması düzenlenmektedir.

Bu düzenlemeyle aslında farkındalığın artırılması ve caydırıcılık amaçlanmaktadır. Yeni bir maddeyle su ürünleri, avcılık ve yetiştiricilik faaliyetlerini uzaktan algılama sistemleri ve teknolojik imkânlarla denetlenmesi, izlenmesi ve kayıt altına alınması sağlanmaktadır. Böylece balık avcılığı faaliyetleri ve çiftliklerde yetiştiricilik faaliyetleri teknolojik imkânlarla kurumlarca anlık olarak takip edilebilecektir. Kurallara aykırı hareket edenlere elektronik olarak para cezası uygulanabilecektir.

Yeni bir düzenlemeyle ülkemize ait doğal kaynaklarımızdaki canlıların korunması amacıyla su ürünlerinin kaçak yollardan yurt dışına çıkarılması ve canlı olarak yurt içine sokulmasının engellenmesi hükme bağlanmaktadır. Özellikle ülkemizde tüketimi az olan deniz patlıcanı ve akivades gibi midye türleri hatta sülük gibi ülkemize ait yerli türlerimizi kaçak yollarla yurt dışına kaçıranlara ciddi idari para cezası getirilmektedir. Ayrıca bu amaçla kullanılan nakil ve av araçlarına el konulması düzenlenmekte ve aykırılığın tekrarı hâlinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası getirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) – Dinamitle, zehirli kimyasal maddelerle veya elektrikle balık avcılığı yapanlara uygulanan para cezası artırılmaktadır.

Kanun teklifiyle, başta alnının teriyle ekmeğini denizden çıkaran gerçek balıkçının haklarını, denizlerimizi, göllerimizi, akarsularımızı ve buralarda yaşayan canlıları koruyacak düzenlemeler yapılmaktadır.

Kanunumuzun hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanal, söz talebiniz var galiba, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu kanunla ilgili sorum var. 11’inci maddede “Bu Kanundaki ve bu Kanuna göre çıkarılan yönetmeliklerdeki yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenlere verilecek cezalar aşağıda gösterilmiştir.” ibaresi var. Bu, mademki yönetmelikle biz bu yasak ve sınırlamaları getirmişsek buradaki idari para cezaları yine yönetmelikle yapılabilir, kanun tekniği açısından aykırıdır.

Aynı şekilde, yine burada 12’nci madde var. 12’nci maddede de on beş günlük süre var. Hukukun genel ilkelerine aykırılık altmış gün olması gerekir iken hak sınırlaması açısından on beş günlük itiraz süresi çok azdır, yetersizdir. “Efendim, itiraz edilebilir.” Zaten itiraz anayasal bir haktır Sayın Başkanım, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde... Yani burada belirtilen “edilebilir” şeklinde, itiraz yapabilir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözünüzü.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Yani burada “İdarî yaptırımlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir.” Zaten bu, Anayasa’mızın emredici olan hükmü. Bu cümlelerin bir daha burada tekrar edilmesi kanun yapma tekniğine aykırı ancak itiraz ettiğim husus şu: Yani trafik cezalarındaki yedi günlük itiraz gibi bu itirazlar, on beş günlük itiraz süresinin verilmesi hak kaybı açısından doğru değil, bunu altmış gün olarak düzeltmekte yarar var. On beş gün seçmenizin mantığı nedir, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunarım Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu...

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

64.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, Boğaziçi Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi taslağının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanmasının yeni bir yasal düzenleme olduğuna ve teklifin kabul edilmesi hâlinde İstanbul Boğaz yönetiminin yetkilerinin Bakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına bağlanacağına ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu anda elime ulaşan bir metne göre, Boğaziçi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi taslağı ilgili Bakanlık tarafından hazırlanmış bulunuyor. Eğer bu Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirse, teklife dönüşürse ve kabul edilirse o zaman Batı yakasında da bir kayyum ataması yapılacak demektir. Doğu’da yapılan kayyum atamalarından sonra İstanbul Boğazı yönetiminin bütün yetkileri merkeze, Bakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına bağlanacak. Dolayısıyla İstanbul yerel yönetimi dışlanacak demektir. Burada Meclisimiz önemli bir sınavla karşı karşıya. “Bugüne kadar getirilen yasa önerileri hep tarafımızca hazırlanıyor.” deniyordu ama şimdi bu metin açıkça gösteriyor ki Bakanlık tarafından hazırlanmış ve Meclise intikal edecek. Aslında, bu yeni bir yasal düzenlemedir bir tekliften çok.

BAŞKAN – Başkanlığımıza intikal eden bir şey yok.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Evet, değerli arkadaşlar, konuşmalar tamamlanmıştır birinci bölüm üzerinde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, sorular sorduk, özür dilerim.

BAŞKAN – Komisyona söz vereceğim sorularınızla ilgili.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Ama öncelikle Sayın Tanal’ın bir iki sorusu vardı, Komisyon Başkanına söz vereceğim, onları bir cevaplarsanız.

Buyurun.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle Sayın Tanal’ın dün sormuş olduğu bir soru vardı, diyor ki: “Neden yürürlük zamanı birinci ayın 1’i 2020?” Şu sebepten: Bu istihsal alanlarının kiralanma süreleri yıl sonunda doluyor yani yeni yılın başlangıcıyla yeni kiralama süreçleri başlıyor. Bu da bununla uyumlu olsun diye birinci ayın 1’i olarak yürürlükte olmasıyla alakalı kanunda var.

Bir de “İtiraz süresi neden on beş gün?” Tabii, bu, hukuki bir süreç. Bir hafta, bir ay, altmış gün ama on beş gün de bu sürelerin içerisinde kabul edilebilecek bir süre. Yani sürecin daha fazla uzamaması için…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani kriter ne Başkanım, ölçüt neyi alıyorsunuz? İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda altmış gün. Yani bu süre ne kadar uzunsa…

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Ama bu, bir haftadan başlayıp altmış güne kadar alınabilecek süreçler, on beş günü…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Trafik cezaları gibi cezalar öyle Sayın Başkanım. Yani denizde olur, vatandaş kara yollarına uğrayamayabilir, avukatına ulaşamayabilir yani fırtına olabilir.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Bir de yine dün sorulan soruların içerisinde vardı “Bu göletler tarif içerisinde yer almıyor.” diye. İç sular içerisinde bunların tamamı yer alıyor yani göletler de bu kavramlar içerisindedir.

Aynı zamanda, Orhan Sarıbal dün yine geneli üzerinde konuşurken “2 ayrı kanun teklifi daha vardı, neden birleştirilerek görüşülmedi?” demişti. Biz Komisyon çalışmaları sırasında bu teamüle ve kurala uyduk, iki diğer kanun tekliflerini de okuduk ve birleştirilmesiyle alakalı Komisyonun görüşünü aldık ve Komisyon bunun birleştirilmemesiyle alakalı karar verdiği için mevcut kanun teklifi üzerinden yürüttük.

Daha fazla sorular geldiğinde devam edeceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Ruhsat tezkerelerinin veya izinlerin verilmesine, yenilenmesine, süresine, iptaline ve ruhsat kod numarasının gemiye yazılışına, türlerin avlanma miktarlarına, bölgesel avcılığa ve av araçlarına göre verilecek izinlere, amatör amaçlı avcılık faaliyetlerinde türlere, yerlere veya yöntemlere göre belirlenen esaslar dahilinde getirilecek sınırlamalar veya ruhsata tabi olacaklar ile yerli ve yabancı uyruklu kişilerce yapılacak amatör avcılığa ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

           Nimetullah Erdoğmuş             Hüda Kaya                       Rıdvan Turan

                   Şanlıurfa                       İstanbul                                 Mersin

                 Mensur Işık                    Sıdık Taş                       Murat Sarısaç

                      Muş                            Siirt                                     Van

           Mehmet Ruştu Tiryaki            Tayip Temel

                    Batman                           Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Nimetullah Erdoğmuş.

Buyurun lütfen. (HDP sıralarından alkışlar)

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Aslında görüşülmekte olan metnin muhtevasıyla beraber anlama ve yorumlama kapasitesinin ve etkisinin aslında genel anlamda her metin için de büyük bir önemi haizdir. Hangi metin olursa olsun -ister bir kanun metni olsun ister kutsal bir metin olsun- her şeyden önce o metnin amacı o metni oluşturan koşullar, o metni tabiri caizse meydana getiren akıl, bütün bunların anlama ve yorumlama kabiliyeti ve o konuda ortaya koydukları hedefler çok önemlidir.

Bilvesile ben izninizle metnin muhtevasıyla ilgili şahsen kani oldum, tatmin oldum ama genel anlamda eksikliklerle beraber, birtakım, metnin amacına ne kadar hizmet edeceği yönde, iktidarla ilgili, muktedirin genel anlamda karakteriyle ilgili dinî metinlerden örnek vererek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Yıl 657, yine Fırat’ın doğusu ve orada bir savaş var, bu savaşın adı Sıffin Savaşı. Beni Ümeyye Emeviler bir hanedan iktidarının inşasının arifesindeler, eşiğindeler. Bütün hazırlıklar yapılmış ve savaşa kadar bu iş taşınmış. Savaşın seyri değişince oradaki iktidar mensupları, muktedirler savaşçıların mızraklarına, kılıçlarına Kur'an sayfalarını geçirerek ilk defa, İslam tarihinde bir kutsal kitap olarak inandığımız Kur'an-ı Kerim’in suistimal edildiğine, istiğlal edildiğine, istismar edildiğine tarih bize bu şekilde tanıklık etmektedir. Bu niçin yapıldı? Bu, inşa edilmek istenen iktidara hizmet edilmek için yapıldı. Bakınız, bu yapılırken orada bulunan zevatın çoğu sahabiydi, Hazreti Peygamber’in arkadaşlarıydı; buna rağmen, iktidarın karakterindeki yozlaştırma özelliği, tehdidi, tehlikesi onları bile Kur'an sayfalarını mızrakların başına geçirecek kadar tehlikeli bir noktaya sürükledi.

Bugüne geliyorum. Bakınız, Saddam Hüseyin Enfâl suresini yine kendi iktidarının ömrünü uzatmak için öylesine kullandı ki sanki Kur'an-ı Kerim’deki bu surenin nüzul sebebi, gayesi, anlama ve yorumlama biçimi ters yüz edilmiş oldu. Hâlbuki Enfâl suresinin girişindeki konu neydi? Yeni bir savaş olmuştu, bu savaşın adı Bedir Savaşı’ydı, orada daha önceki savaşlarda, savaştan fazla kalanlarla ilgili birtakım uygulamalar olduğu için -ki “enfâl”in kelime anlamı da fazlalık demektir- onunla ilgili bir tartışma başladığı için ahlaki olarak oradaki müminler uyarıldı ve “Bu fazlalıklarla ilgilenmeyin.” denildi. Hemen bugünkü iktidara da geliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Sürem bitti ama bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Erdoğmuş.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Bakınız, siz, Fetih suresini getirdiniz, bir savaşın, bir operasyonun, bir askerî müdahalenin emrine soktunuz. Fetih suresinin nüzul sebebi neydi, nasıl indi, mesajı neydi? Çok net bir şekilde bütün ulemanın ittifak ettiği hatta bugün Diyanet İşleri Başkanlığının bizzat hazırladığı Kur’an meali ve tefsirinde bile açıkça dile getirilen şuydu: Bir çözümsüzlük vardı, savaş kapıdaydı, Fetih suresiyle o çözümsüzlük barışla sonuçlandı ve barış fetih olarak tavsif edildi.

Son bir şey: Kur’an’ın hangi ayet ve suresinde fetih geçiyorsa ondan sonra da istiğfar geçiyor, mağfiret dileme geçiyor, tövbe etmek geçiyor. Fetihle meydan okumak Kur’an’ın bu ruhuna da aykırıdır diyorum.

Bu vesileyle her kanunun, her maddenin, ister beşerî metin olsun ister ilahi metin olsun, onun eğer yorumlanması iktidar tarafından yapılıyorsa onun iktidarın emrine girme riski ve tehlikesi vardır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, kürsüden hatip Kur’an-ı Kerim’i ve inancımızı istismar etmek suretiyle maalesef, Barış Pınarı Operasyonu’nun din tarafından yasaklandığını ifade eder tarzda grubumuzu töhmet altında bırakmıştır.

Bakınız, kayıtlara geçmesi için söylüyorum, Kur’an’dan bahsedildiği için… (Hatip tarafından Bakara suresinin 11’inci ayetinin okunması) “Onlara ‘Yeryüzünde bozgunculuk yapmayınız.’ denildiğinde, onlar ‘Hayır hayır, biz sadece ıslah edicileriz.’ derler.” Bakınız; ifsada, nifaka, teröre, insanlığa karşı düşmanlığa karşı mücadelemize ilelebet Allah için, insanlık için, milletimiz için, bölgesel ve küresel barış için devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Kur’an’da terör kavramı var mı?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Terör vardı yani!

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Muaviye var mı?

BAŞKAN – Buyurun Levent Bey.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

65.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’un 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, hatibin Kur’an-ı Kerim üzerinden örnekler vermesinin veyahut da bu noktada birtakım atıflarda bulunmasının herhangi bir etkisinin olacağını düşünmek zavallılıktır. Zira, bu coğrafyada Türk milletine, Türk devletine, Osmanlı’ya karşı birtakım hasmane girişimler olurken İngiliz’in altınıyla, silahıyla birileri lejyoner olarak kullanıldığı zamanlarda bundan yüz yıl önce, Lawrence da Kur’an ayetlerinden örnekler vererek, birtakım kıssalardan destek alarak o bölgedeki cahil olan veyahut da bir vesileyle İslam’ın sancaktarlığını yapan Türk milletinden intikam almaya çalışan hainlerle beraber oldular ve bu sayede çemberlerini genişlettiler fakat doğru tektir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar).

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şimdi, Sıffin Savaşı’ndaki hangi tarafı kime benzetmeye çalışıyorsunuz siz? Hazreti Ali hangi tarafta, Muaviye hangi tarafta? Siz kimsiniz? Kur’an-ı Kerim’i mızraklarının ucuna takmaya çalışan veyahut da bunu âcizlikle niteleyenler olarak sizler hangi taraftasınız? Ben size söyleyelim sizin hangi tarafta olduğunuzu: Siz, paçanız sıkıştığı zaman, erkek olduğunuz hâlde fistan giyip gizlenmeye çalışıp Türk ordusunun önünden kaçmaya çalışan hainlerle berabersiniz siz! (MHP sıralarından alkışlar) Kendinizi şerefli duruma getirmeye çalışmayın. Allahsızlar!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Düzeysizlik diz boyu, cevap bile vermeye gerek yok.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Densiz sizsiniz. Hainsiniz!

MENSUR IŞIK (Muş) – Saygısızlık yapma ya! Ne hainliği!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sizin düzeyinize düşmeyeceğiz ya!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kurtulan…

66.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

“Hain sizsiniz” ben başka şeyler söyleyecektim ama… Hain sizsiniz…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ne söylerseniz söyleyin!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Öyle bağırmayın! Bağırmayın! HDP’ye diz çöktüremezsiniz, bunu bir kere anlayın, MHP Grubu.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Size MHP değil, Türk milleti diz çöktürecek! Göreceksiniz bunu. (MHP sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Mersin) – Kabadayılık yaparak HDP…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Türk devleti diz çöktürecek size, göreceksiniz.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sizi CHP de kurtaramaz.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Türk devletini katmayın. MHP, Cumhur İttifakı HDP’ye diz çöktüremeyecek. HDP tüm Türkiye'nin mücadele bileşkesidir.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Halep oradaysa arşın burada!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Siz gidiyorsunuz, gidiyorsunuz.

FATMA KURTULAN (Mersin) – HDP’ye diz çöktüremeyeceksiniz, hiç boşuna masanıza vurmayın, yerinizde bağırmayın! Bağırmayın! HDP diz çökmeyecek, dimdik ayakta olacak. Doğru yola gelene kadar; bu ülkede demokrasi, barış, adalet tesis edilene kadar HDP doğrulardan vazgeçmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA KURTULAN (Mersin) – Öyle, masalara vurmayın.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Teröristle aranıza mesafe koyacaksınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teröristin kim olduğu görüldü, bütün dünya gördü hem de.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Dünya sizinle, dünya sizinle.

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben dinin, Kur’an’ın istismar edilmesine dair…

(HDP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, Sayın Grup Başkan Vekili konuşuyor.

Sayın Kurtulan, devam edin lütfen.

Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, ömrünü dinimizin kutsallarının doğru idrakine adamış bir hatibimizin, bir arkadaşımızın Kur’an’ın istismar edildiğine dair beyanlarına “zavallılık” ve “hainlik…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açar mısınız?

FATMA KURTULAN (Mersin) - Sizden bir beklentimiz var: HDP’ye böyle “hain” demek, her yerinden kalkanın kolay kullanacağı bir ifade olmamalı. Hainlikle itham edilecekse birileri, herkes bir aynaya baksın, kimlerle iş tuttuğunu görsünler.

Ülkemizin bu hâle gelmesinde, Orta Doğu’nun bataklığa sürüklenmesinde, birçok yönüyle şu an kimi emperyalist ülkelerin parmağına Türkiye’yi dolamasında kendilerinin payı vardır. Eğer “hainlik” denilecekse bunu masaya, buraya yatırmamız, bunun açık açık tartışılması lazım. Onun için burada bir tutum belirlenmesi beklentimiz var. Böyle kolay olmamalı Sayın Başkan bu laf, bu söz. Öyle her yerinden kalkan, HDP’ye bağırıp çağırıp “hain” diyerek kirliliklerin arkasına gizlenemez, bunu örtbas edemez, bu yapılmamalı. Buradan bunun takibi… Yani şimdi bir tutum istiyoruz Sayın Başkan, bununla çok karşılaşıyoruz ve grubumuz adına sataşmadan dolayı da hatibimize bir söz verilmesini talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açar mısınız?

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Oylama yapalım “Hain mi değil mi?” diye.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bir sabredin, bir sabredin, çatlamayın, patlamayın!

BAŞKAN – Sayın Kurtulan…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Yanlış yoldasınız, bunu idrak edin.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sen doğru yolda mısın?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bir dinleyin, oraya çıkın, konuşun; biz de sizi dinleyelim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – PKK’ya destek vererek doğru yola mı çıkacaksın?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Burası öyle herkesin yerinden bağırdığı gibi değil, burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Evet, değerli arkadaşlar, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, hayır, olmaz!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hayır, sataşmadan söz talebi var.

BAŞKAN - Etmeyenler…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Söz talebi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum ve grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 18.42

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in, milletimizin, halkımızın temsilcisi olan Meclis çatısı altındaki her milletvekilinin topluma örnek olması gerektiğine, eleştirilerde bulunulurken üsluba ve sözün sınırlarına riayet edilmesini rica ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, burada bulunan bütün milletvekillerimizin tamamı milletimizin, halkımızın temsilcileri ve bizim de yüce Meclis olarak bütün topluma örnek olmamız gerekiyor. Bu manada, bütün milletvekillerimizin tabii ki eleştirileri olacak; işe, davranışa, siyasete yönelik her türlü sert eleştiri yapılacak ancak bütün bu eleştiriler yapılırken ben bütün milletvekillerimizden, arkadaşlarımızdan üsluba ve o sözün sınırlarına riayet ederek hareket etmelerini hassaten rica ediyorum. Bilhassa Grup Başkan Vekillerimizden -kendileri ve tüm milletvekili arkadaşlarımıza da- grupları konusunda; görüşmelerimizin daha sağlıklı, üslup açısından bütün millete örnek olacak şekilde geçmesi konusunda bizlere destek vermeleri hususunda ricacı oluyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – 1’inci madde üzerindeki önerge işlemlerine devam ediyoruz.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “türlerin avlanma miktarlarına, bölgesel avcılığa,” ifadesinden sonra “…, zamana, ...” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Orhan Sarıbal            İlhami Özcan Aygun                  Ayhan Barut

                     Bursa                         Tekirdağ                                 Adana

              Bekir Başevirgen             Cengiz Gökçel             Okan Gaytancıoğlu

                    Manisa                         Mersin                                  Edirne

              Ömer Fethi Gürer              Servet Ünsal

                     Niğde                          Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde Sayın Bekir Başevirgen konuşacaktır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kırk sekiz yıl önce yürürlüğe giren bu kanunun günümüz şartlarına uyum sağlaması adına değiştirilmesini doğru buluyoruz. Ancak bunu yaparken sektördeki sorunları da dikkate alarak çözüm önerileri geliştirmeliyiz.

Üzerine söz aldığım teklifin 1’inci maddesi, su ürünleri ruhsat tezkereleri ve izinlerini düzenlemekte. Kanunun mevcut hâli nedeniyle işletmeler gemi ve teknelerini ruhsatlandıramadıkları için ÖTV’siz yakıt almaları konusunda sıkıntılar yaşamaktaydı. Sektörün artan maliyetleri içerisinde en büyük gider kalemini oluşturan yakıt ve enerji tüketimi konusunda yapılacak söz konusu değişiklik olumlu sonuçlar doğuracaktır. Ancak ilk kez ruhsat alacakların belli bir süre su bilimleri mühendisleri, su ürünleri mühendisleri veya balıkçılık teknolojisi mühendisleri tarafından eğitim almaları sağlanmalı ve sonra yapılacak sınav sonucunda sertifikaları verilmelidir.

Yine, bu madde kapsamında yapılan değişikliklerle ülkemiz için ilk defa balık türlerine yönelik avcılık kotası getirilmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus kotanın nasıl belirleneceğidir. Avcılık kotalarının belirlenmesinde üniversiteler ve araştırma enstitülerinin yer alacağı bir komisyon oluşturulmalı ve kotanın oluşturulmasında bilimsel ölçütlerden faydalanılmalıdır. Ayrıca, yine bu konuyla ilgili olarak, stokların yıllık olarak izlenmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, köklü bir düzenleme yapılması gereken asıl mesele sadece görüştüğümüz bu kanun teklifi değil ülkenin genel tarım politikalarıdır. AKP Hükûmetlerinin uyguladığı politikalarla on yedi yılda ülke tarımı maalesef çöktü. İktidar ülkede üretimi teşvik etmek yerine ithalat yapmayı tercih etti. Parayı kendi çiftçisinin yerine ithalat yaptığı ülkelere kazandırdı. Türkiye bu yılın ilk sekiz aylık döneminde toplam 5 milyon 457 bin ton buğday ithal etti. İthal ettiğimiz buğdaya 1 milyar 296 milyon dolar ödedik. Mısırdaysa ilk sekiz ayda 2 milyon 800 bin ton ithalat gerçekleşti. İthal ettiğimiz mısıra da 557 milyon dolar ödedik. Pamukta da durum farklı değil. 2019 yılının ilk sekiz ayında, Çin’in 2,6 milyar dolarlık pamuk ithalatının arkasından, maalesef, 1,1 milyar dolarla 2’nci sırada yer alıyoruz.

Sorun sadece buğday, mısır, pamuk, ayçiçeğinde değil, bütün tarımsal ürünlerde sorun var, üzümde de aynı zeytinde de aynı. Sizlere soruyorum değerli milletvekilleri: Ülkemizin bu güzelim topraklarında bu ürünler yetişmiyor mu? Niye biz bu ürünleri ithal etmek zorunda kalıyoruz? Tarımda durum gerçekten içler acısı.

Tarım sektörü bu kadar sıkıntıdayken hayvancılıkta da durum farklı değil. Kırmızı ette ithalat rekoru kırmaya devam ediyoruz. 2018 yılında 55 bin ton kırmızı et ithalatı için 260 milyon dolar ödedik. 1 milyon 460 bin büyükbaş, 426 bin küçükbaş olmak üzere 1 milyon 886 bin canlı hayvan ithalatı yapıldı. Sadece et ve canlı hayvan ithalatına 2018’de ödenen döviz 2 milyar doların üzerinde. Yazık değil mi değerli milletvekilleri? Dört bir köşesi yemyeşil olan, hayvancılığın her çeşidine müsait olan ülkemizde et ihtiyacı ithalatla karşılanıyor. Sırf bu durum bile ülke tarımının doğru yönetilmediğinin en önemli ispatlarından biridir. Bu kadar parayı ithalatı rant kapısı olarak gören ve bundan nemalanmaya çalışan bir sektörün oyuncuları yerine çiftçiye destek olarak vermek doğru değil mi? Bugün, halkımızın pahalı gıda tüketmesinin en önemli nedeni, çiftçiyi üretim için desteklemek yerine daha ucuz diye ithalatı seçen AKP hükûmetlerinin yanlış tarım politikalarıdır.

Değerli milletvekilleri, bu yanlış politikalar vatandaşı tanzim kuyruğuna sokarken çiftçiyi de üretimden uzaklaştırdı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 26,5 milyon hektar olan tarım alanlarımız 2018 yılında 23,2 milyon hektara düştü. Tarım alanlarındaki daralmayla birlikte çiftçi sayısı da her yıl düşmeye devam etti. Çiftçi Kayıt Sistemi’nden 2002 yılından 2018 yılına kadar 700 binin üzerinde çiftçi ayrıldı. Çiftçi üretmeye çalıştıkça emeği karşılıksız kaldı ve daha çok borç batığına saplandı. Yetersiz tarımsal destek karşısında özel bankalardan kredi çekmeye zorlandı. Ürettiği para etmediği için kredisini ödeyemeyen çiftçiler bu kez icra takiplerine takıldı ve tarlasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Yeri geldi, elektrik borcunu ödeyebilmek için traktörünü sattı. Çiftçinin bugün bankalara olan borcu 116 milyar lira. Tarım Kredi Kooperatiflerine, mazot, gübre, tohum bayilerine olan borçları da eklendiğinde çiftçinin borcu 160 milyar TL’yi aşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

BEKİR BAŞEVİRGEN (Devamla) – Çiftçiye Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre 269 milyar ödenmesi gerekirken bu süre zarfında sadece 118 milyar ödeme yapıldı. Çiftçinin devletten 150 milyar TL alacağı var.

Ülke tarımı bütün bu kısır döngü içerisinde bir çıkış yolu ararken bu yola ışık tutacak kesim olan ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri ve orman mühendisleri ile veteriner hekimler hep görmezden gelindi.

Sayın Bakan, bu sözlerim özellikle size: Biz sormaktan bıkmadık, siz de bu konuyu kurumlar arasında dolaştırıp kulak ardı etmekten bıkmadınız. Şubat 2017’de sözü verilen 10.551 kişilik atama yılan hikâyesine döndü. Konuyu defalarca dile getirmemize rağmen bir sonuç alamadık. Atamalarla ilgili, gözleriniz kör, kulaklarınız sağır oldu. Tarım Bakanlığını artık bu konuda bir an önce harekete geçmeye ve bu mağduriyete bir son vermeye davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Dursun Müsavat Dervişoğlu      Mehmet Metanet Çulhaoğlu   Zeki Hakan Sıdalı

                  İzmir                            Adana                                  Mersin

     Aydın Adnan             Sezgin Hasan  Subaşı    Aylin Cesur Tuba Vural Çokal

         Aydın                       Antalya                               Isparta        Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Tuba Vural Çokal, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan, dünyanın en önemli denizlerinde kıyısı bulunan ülkemizin su ürünlerini koruma ve çeşitlendirme iddiasında olan ve çok geç kalınmış bir kanun teklifi için burada bulunuyoruz.

Konu gerçekten çok önemli; ekonomiyi, iç ve dış ticareti, çevreyi, gündelik yaşamı ilgilendiriyor.

Gerçek bir deniz ülkesi olan Türkiye’de su ürünleri konusundaki geri kalmışlığımız herkesin malumuyken, toplumun her kesiminden görüşler alarak sorunları gerçekten giderecek bir kanun teklifi hazırlanması gerekmiyor muydu? Ama iktidarımız bunu yapmak yerine, teklifin alt komisyona gitmesine bile rıza göstermemiş, kendi istekleri doğrultusunda bir kanun teklifini önümüze getirmiştir. Kanun teklifini incelediğimizde, son dönemde Meclise getirilen her konuda olduğu gibi burada da mesele, para cezasının artırılmasına odaklanılıyor. Hâlbuki bu teklifte, su ürünlerinde markalaşmanın, dünyaya açılmanın, yeni yatırımların önünü açacak konulara değinmeliydik.

Bakınız, İstanbul’un simgelerinden biri Eminönü’nün balık ekmeği. Aranızda yemeyen yoktur. Peki, o balığın ne olduğunu biliyor muyuz? Yediğimiz balık ekmeğin arasındaki balık bile ithal uskumru. Marketlerde ithal balıklar var. Balık sezonunda bile sofralara balık gelmiyor. Balıkçı ise sorunlarla boğuşuyor. Balıkçılarımız dedelerinden kalan teknelerle ava çıkıyor, yenisini alacak durumları yok. Teklif bunlara çözüm arıyor mu? Tabii ki hayır.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer sorun, dünyanın en büyük kıyı uzunluğuna sahip ülkelerden birinde su ürünlerinin ülke ekonomisine katkısının yalnızca yüzde 0,4 olmasıdır. Su ürünlerinin ülke ekonomimize katkısı yüzde yarım bile değil. Kırk sekiz yıl sonra yapılan bir düzenlemede su ürünlerinin ekonomimize yapacağı katkının artırılmasına daha fazla odaklanılmalıydı, sektörün sorunları konuşulmalı, yeni yatırım teşvikleri planlanmalıydı.

Biz ekonomimizi güçlendirmez, yatırım alanlarını çeşitlendirmez, tarımda, su ürünlerinde, yer altı zenginliklerimizde gerekli adımları atmazsak, binlerce kilometre ötede yaşayan bir kişi her aklına estiğinde bizi tehdit etmeye devam eder. Ama konu yine dönüyor dolaşıyor, her şeyin en doğrusunu bilen iktidarımızın kendi bildiğini okumasına geliyor.

Arkadaşlar, bu yaklaşım anlayışı, her şeyden önce, içinde bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve daha dün 96’ncı yılını kutladığımız cumhuriyetin mantığına ve ruhuna aykırıdır. Cumhuriyet “Ben yaptım oldu.” rejimi değildir. Kırk sekiz yıl sonra hazırlanan bir teklifin muhalefete, konunun muhataplarına, sektör temsilcilerine sorulmadan Meclise getirilmesi kabul edilemez. Atatürk’ü yok sayarak hutbe okutan Diyanetle, Atatürk’ü yok sayarak cumhuriyeti kutlayan valilerle ülke yöneten sizlerin bizleri yok sayması gayet doğaldır. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Son birkaç yıldır hukuku göreceli hâle getirdiniz. Mesela, Sayın Cumhurbaşkanımıza ilişkin en küçük bir yorum savcılar tarafından mercek altına alınırken Atatürk’e ve daha dün kutlamasını yaptığımız cumhuriyete sövenlere dokunan yok. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Halkı kin ve nefrete teşvik pahasına Atatürk ve cumhuriyete ısrarla söverek halkı kutuplaştırma yoluna giden Fatih Tezcan için kılını kıpırdatan, işlem başlatan yok. Bu sözde yazarın Atatürk ve cumhuriyete sövmekten başka bir işi ve amacı da olmadığı aşikâr. Bu adamı hukuktan kim koruyor, bilmek istiyoruz.

Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nde bir şehrin valisi siyasal bir partinin il başkanı değildir; hele ki Atatürk’ün torunlarının şehrini, Antalya’yı yönetiyorsa Atatürk’le husumeti olması düşünülemez bile. Atatürk’süz ve Türk’süz bir cumhuriyet kutlanamaz. Atatürk’e tahammül edemeyenler bize tahammül etmek zorunda kalacaktır. Yaşadıklarımız hâkimiyetin niçin kayıtsız ve şartsız millette olması gerektiğini hepimize öğretti.

Evet, cumhuriyetimiz gerçekten zor günler geçiriyor. Artık, tek adam rejimi tarafından yönetiliyoruz. Bağımsızlığımızın, cumhuriyetimizin sembolü olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bile yetkisizleştirildi, kanunların yerini kararnameler aldı. Kabine yerine kabile devleti kuruldu. Bakanlar milletin vekilleri arasından değil akrabalar arasından seçildi. Tüm bunlar bize bir an önce cumhuriyete en uygun sistem olan parlamenter sisteme dönmemiz gerektiğini gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) - Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde söylediği gibi, birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir ve kimsenin şüphesi olmasın ki bizler bunu müdafaa etmeye devam edeceğiz, bizler cumhuriyeti aynı coşku ve gururla kutlayacağız.

Cumhuriyetimizin 96’ncı yılında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bu toprakları vatan yapmak için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi şükran ve rahmetle anıyorum, Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun deyip Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

67.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, bu ülkede hiç kimsenin Atatürk’e ve silah arkadaşlarına tahkir ve tezyif edemeyeceğine, hakarette bulunamayacağına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın hatip konuşmasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve millî değerlerimiz üzerinden, AK PARTİ’nin bu değerleri yok saydığına ilişkin ifadeler kullandı, bunları asla kabul etmediğimizi ifade ederim. Her şeyden önce, bir haddini bilmez, bir kendini bilmez Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir saldırıda bulunursa bugün mevzuatımızda yer alan 5816 sayılı Yasa çerçevesinde savcıların resen harekete geçerek gerekli soruşturmaları yapmaları ve iddianamelerini hazırlamaları hukukumuzun ve mevzuatımızın emridir. Bu düzenlemeye baktığımız zaman, bu düzenleme, yine, Menderes’le beraber yürürlüğe girmiştir ve o günden bugüne de millî ve manevi değerlerimizle ilgili, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsıyla ilgili her türlü hakaret elbette cezai takibata konu ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tabii, bu hususta soruşturmanın başlatıldığını da yargının bir görevi olduğundan bahisle biz de istihbar ettik. Elbette bütün sorumlular takip edilecek ve cezalandırılacaktır. Böylesi, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşu, 100’üncü yılını kutladığımız kurtuluş mücadelesiyle beraber, Sivas, Amasya, Erzurum kongreleriyle devam etmiş ve netice itibarıyla Kurtuluş Savaşı’mızın doğrudan yönetildiği bir makamdayız, millî iradenin tecelligâhındayız. Atatürk’ü ve diğer bütün silah arkadaşlarını bu ülkede hiç kimse tahkir, tezyif edemez, hakarette bulunamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - O noktada, sadece AK PARTİ açısından değil, Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partiler açısından böylesi meczupların hakaretlerinin ilişkilendirilmesini kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.26

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

2’nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Mensur Işık                  Kemal Peköz                    Erdal Aydemir

                      Muş                           Adana                                  Bingöl

                Murat Sarısaç                 Tayip Temel              Meral Danış Beştaş

                      Van                             Van                                     Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Meral Danış Beştaş, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, biz kadınlara yönelik sözleri öncelikle kınadığımı ifade etmek istiyorum. Türkiye tarihinde de dünya tarihinde de “fistanlı” ve “etekli” dediğiniz kadınlar, cinsiyet olarak aşağıladığınız kadınlar destan yazmışlardır. Bu, her şeyden önce kendi tarihinize de dünya tarihine de bir ihanettir. Ayrıca, şunu da söylemek istiyorum: Gerçekten bu Mecliste -daha önce de söylemiştim- erkekler gibi, erkek milletvekili arkadaşlar gibi, kadınlar olarak biz de varız. “Erkek olun.” “Adam olun.” gibi böyle eril bir dil, kadınları aşağılayan, dışlayan, ötekileştiren dil topluma şu şekilde dönüyor: Kadın cinayetleri, kadına yönelik tecavüzler, kadına yönelik şiddet ve her türlü yöntemle kadınlar buradan nasibini alıyor. Türkiye, Meclisi izliyor ve Türkiye’de kadınlar “fistanlı” ve “etekli” diye aşağılanıyor. Bunu çok sert bir şekilde, bütün kadınlar adına kınadığımı ve bunu söyleyenlerin kadınların eline su dökemeyeceğini de ifade etmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şöyle söyleyeyim: Kayyum meselesini arkadaşlarım da anlattı, ben işin bir de hani bu “suç” dediğiniz bölümü var ya, “soruşturma” dediğiniz, “Bunlar suç işlediler.” dediğiniz bölüm var ya, 3 tane dava dosyası inceledim, onları söyleyeyim. Tabii ki ortada bir suç yok, tabii ki yok. Nasıl yok? Rojda Nazlıer, Kocaköy Belediye Eş Başkanı. Ben bizzat baro başkanından ve avukatlardan sordum ve dosyayı inceledim, hakkında delil yok. Sulh ceza mahkemesi 4’üncü katta, savcılık 1’inci katta. Savcılık tutuklamaya sevk etti, hemen dava dosyası 4’üncü kata gönderildi ve gizli tanık ifadesi tespit etti sulh ceza hâkimi. Bir saat ara verdiler ve sonra hakkında gizli tanık beyanı var diye tutuklama kararı verdiler. İşte “suç” dediğiniz mesele bu. Tabii, gizli tanık var mı yok mu, onu da bilmiyorum, bence yok.

Yine, Selçuk Mızraklı, Keziban Yılmaz hakkında... Selçuk Mızraklı tek başına 500 bin oy almış Büyükşehir Belediye Eş Başkanı. Bir itirafçı tanık bulmuşlar, itirafçı tanık daha önce, üç yıl önce tutuklanmış. Savcılık sorgu, kolluk ifadesinde Selçuk Mızraklı adı yok. 31 Marta on bir gün kala, 20 Martta küçücük bir ifade alıyorlar, diyorlar ki: “Selçuk Mızraklı işte şu hastayı ameliyat etti.” O da sağlık şeyine aykırıymış. Sonra bu da yetmiyor, itirafçı tabii ki ödülünü almış, 5 Eylülde tahliye edilmiş ve seçimden sonra bu hazırlığı yaptığını görmüş olduk. Keziban Yılmaz hakkında aynı itirafçı tanık diyor ki: “Taş atan çocukları avukat olarak kurtarmaya çalışıyordu.” Avukatlık yapıyor, avukatlık, fiili suç olarak dosyaya dercedilmiş.

Yine başka bir mesele, Semire Nergiz. Kendisi de avukat, benim üyesi olduğum baroda arkadaşım aynı zamanda. Nusaybin Belediye Başkanı, siyasete ilk kez aday olarak girdi. Kendisine yönelik -diğerleri gibi hiçbir şey yok- 3 tane gizli tanık var diye hakkında tutuklama kararı verdiler. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Kesinlikle ortada bir düşman ceza hukuku var. Düşman ceza hukukunu aşan, bu doktrini yazan kişiye de aynı zamanda büyük bir haksızlık çünkü onu da aşmışlar artık. Ne yapıyorlar? Kayyum atıyorlar. Bütün hırsızlık, yolsuzluk orada. Bu da yetmiyor, bir de Kayseri’ye, Elâzığ’a sevk ediyorlar.

Şimdi, kayyum uygulamalarını bütün Türkiye’ye söylüyorum, kayyumlar ne yaptı? Hırsızlık yaptı, yolsuzluk yaptı. Cizre Belediyesine üç gün önce kayyum atandı -yüzde 77 oyla belediye başkanlarımız seçildi- Cizre gibi bir ilçede kayyum 220 milyon borç bıraktı. Kayyum şatafatla, lüks içinde, belediyeyi karakola çevirerek orayı yönettiğini iddia ediyor. Bu kayyum atamanın mantığı tam da belediyeleri istediği gibi kullanmaktır.

Şimdi -zamanım keşke olsaydı- bir de şunu söylüyorum: “Düşman ceza hukuku” dediniz. Selçuk Mızraklı Kayseri’ye götürüldü, Keziban Yılmaz Kayseri’ye götürüldü, Kayseri Cezaevine, Rojda Nazlıer Kayseri’ye götürüldü, Semire Nergiz Elâzığ’a götürüldü sevk adı altında. Diyarbakır’da büyük bir cezaevi kampüsü var. Diyarbakır’da her fırsatta Bakanlık yetkilileri “Biz kampüsler yapıyoruz.” diye övünüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Beştaş, sözlerinizi tamamlayınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ama tutukladıkları, rehin aldıkları belediye başkanlarını eziyet için, rahat etmemeleri için dört duvar arasında bile, başka cezaevlerine gönderiyorlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Selçuk Mızraklı Diyarbakır’da olsa avukatlar gidecek, ailesi her hafta gidebilecek, diğer arkadaşlar için de böyle; gitsin oraya, aile gidemesin, Kayseri’de can güvenliği tehlikesi yaşasın, her hafta özgürce gidemesin, avukat gidemesin, orada daha da fazla ezelim mantığıdır bu. Bunun adına faşizm yetmiyor. Kötülükte sınır tanınmıyor gerçekten. Şu anda hukuk devleti diye iddia edilen bir sistemde bunlar yapılıyor. Demirtaş’ın ne işi var Edirne’de? Figen Yüksekdağ’ın ne işi var Kandıra’da, Selma Irmak’ın, Çağlar Demirel’in ne işi var Kandıra’da, Diyarbakır’da hapishane mi yok, mahkeme mi yok? İşte bu iktidar gerçekten kötülük üzerine kurulu. Faşizmi de öyle bir mertebeye getirdiler ki hukuk devletinden polis devletine zaten geçmiş durumdayız.

Bu vesileyle hapishanede rehin tutulan Selçuk Mızraklı, Keziban Yılmaz, Semire Nergiz, Rojda Nazlıer’e de sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su alınarak karada su ürünleri yetiştiricilik bölgeleri belirlenirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının uygun görüşü alınır; ilgili bakanlıkların altmış gün içerisinde cevap vermesi zorunludur.”

       Dursun Müsavat Dervişoğlu         Mehmet Metanet Çulhaoğlu Zeki Hakan Sıdalı

                     İzmir                                    Adana                         Mersin

                 Aylin Cesur                            Hasan Subaşı

                    Isparta                                  Antalya

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi var ama öncelikle Komisyona sorayım.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde söz talebi Sayın Zeki Hakan Sıdalı…

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ifadesinin vücut bulmuş hâlidir. Zorlu bir mücadelenin meyvesi olan cumhuriyetimizin ilelebet payidar kalması için durmadan çalışacağız. Bu vesileyle cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm kahramanlarımızı rahmetle anıyorum. Cumhuriyetimizin 96’ncı yıl dönümü kutlu olsun.

Sayın milletvekilleri, dünyada hızla gelişen teknoloji, baş gösteren çevresel olumsuzluklar, sosyal ve ekonomik değişimler kırk sekiz yıl önce çıkarılmış bu kanunda elbette ki bir revizyonu zorunlu kılıyordu. Bu şartlarda bile, kanun teklifinin gündeme geldiği günden beri ulaşan şikâyetlerden anlıyoruz ki sizden olmayanın, bu işe ömrünü vermiş olsa bile, kesinlikle söz hakkı olmuyor; değil kanuna ekleme yapmak, bir harfin üstündeki şapkayı bile ekleyemiyor; yorum yapamıyor, hatta yapmak isteyenler engelleniyor.

2’nci maddeyle ilgili hem Komisyon gündeminde hem de kamuoyunda büyük bir tartışma var. 30 bin balıkçıyı bünyesinde barındıran bir kooperatifin başkanı bu maddeye isyan ediyor, “Balıkçı barınakları bizimdir, yetiştirici ve üreticilere açılmamalıdır.” diyor.

Buradan sormak istiyorum: Avlanma sahalarının art bölgesi olan alanlar yetiştirici ve üreticilere açılırsa ve balıkçılık yok olursa ne yapacağız? Ülkemizde üretim yapılabilecek onlarca alan varken neden balıkçıların barınaklarına göz dikiliyor?

Bu madde, yüksek meblağlı kiralama işlemlerinde küçük ölçekli yatırımcılardan oluşan kooperatifleri dezavantajlı duruma düşürmekte; sermaye sahiplerinin işlemi kontrol ettiği ve rantçı bir zemine imkân sağladığı kanısı ne yazık ki tüm toplumda oluşmakta. Altyapı çalışmaları ve çevre düzenlemeleri vatandaşlarımızın vergileriyle tamamlanmış, çoğu da şehir içinde kalan balıkçı barınaklarını balıkçılardan alıp ticari rant için birilerine tahsis etme zihniyetinizi kabul edemiyoruz. Birileri lüks yatlarını bağlasın, birileri fahiş gelirler elde etsin diye deniz emekçilerinin dar gelirleriyle ve yok olmaya yüz tutmuş meslekleriyle oynamaya hakkınız yok. Balıkçıların emeği, yeri, geleceği ticari menfaatlere peşkeş çekilmesin; bunun hesabını veremezsiniz.

Konuyla ilgili açıklama yapan tüccar bürokrat zihniyeti bir yer için “Birisi orayı buluyor, proje yapıyor ve oraya talip oluyor. Buraya ihale açmak onun emeğini çalmak olur.” diyor. Hem “Öncelik kooperatiflerin.” diyoruz hem de “Projeyi çizene veririz.” diyorsunuz, bu tezattır. İhale Kanunu devreden çıkarılarak su ürünlerinin emektarı kooperatifler denize mi dökülüyor? Meşhur 5 müteahhit zihniyetiniz karayı bitirdi de şimdi denize mi iniyor? İhale kanunlarında yaptığınız yüzlerce değişiklikle hızınızı alamayıp artık İhale Kanunu zorunluluğunu ilgili kanun maddelerinden kaldırmaya başladınız. Hukuk engel oluyorsa değiştir, değiştirmekle uğraşmak istemiyorsan maddeden kaldır. Bundan sonraki adımınız ne olacak merak ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yine bu maddede de olan bir diğer konu, Çevre ve Şehircilik, Kültür ve Turizm Bakanlıklarının su ürünleri yetiştiricilik bölgelerinin belirlenmesinde görüş bildirmesi konusu. Teklifinizde diyorsunuz ki: “İlgili bakanlıklar altmış günde herhangi bir görüş bildirmezse olumlu sayılır.” Neden olumlu görüş sayılıyor? Veya şöyle sorayım: Bu 2 bakanlık kendilerini doğrudan ilgilendiren böyle bir konuda neden koca iki ay boyunca görüş bildirme zahmetinde bulunmuyor? Elbette ki yatırımcımızı zor durumda bırakmak istemeyiz, ekonomi böyle kötü bir durumdayken yatırım yapma cesareti gösteren kişileri tebrik bile ederiz. Ancak kültürel ve çevresel hazinelerimizin de tahrip olmasının karşısında durmamız gerekiyor. Bu yüzden yapmamız gereken işlem, ilgili bakanlıklara verilen sürede cevap verme zorunluluğu getirmek “İki ay içinde cevap verirse verir; vermezse olumlu sayarız.” demek değil. Cevap vermeyeceklerse orada ne işleri var? Bürokrasinin yavaş işlemesinin cezasını doğaya ve çevreye çektirmek gibi bir lüksümüz yok. Biz bu ülkenin canlı ve cansız tüm varlıklarını korumak için buradayız.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Tarım ve Orman Bakanlığınca kiraya verilebilir." ibaresinin “ilgili bakanlıkların, su ürünü üretim ve pazarlaması ile iştigal eden kooperatif, kooperatif birlikleri ve köy birliklerinin görüşü alınarak Tarım ve Orman Bakanlığınca tespit edilecek esaslar dahilinde, 2886 sayılı Devlet ihale Kanunu hükümlerince Tarım ve Orman Bakanlığınca kiraya verilebilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Ayhan Barut                        Okan Gaytancıoğlu                     Cengiz Gökçel

          Adana                                     Edirne                                       Mersin

     Orhan Sarıbal                           Servet Ünsal                      Bekir Başevirgen

          Bursa                                     Ankara                                      Manisa

  Ömer Fethi Gürer                    İlhami Özcan Aygun                  Barış Karadeniz

          Niğde                                   Tekirdağ                                      Sinop

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Cengiz Gökçel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nu görüşüyoruz. Kanunun eksiklerinin ve hatalarının mutlaka giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle hem üretim aşamasında hem de balıkların karaya çıkarılış noktalarında yeterli sayıda uzman personel istihdam etmemiz gerekiyor. Sayıları 15 bini bulan su bilimleri mühendisi, su ürünleri mühendisi ve balıkçılık teknolojisi mühendisleri arkadaşlarımız balıkçılığımızın gelişmesine mutlaka katkı sunacaklardır.

İkinci olarak: Sularımızı ve su ürünlerimizi zarardan korumak için bazı ek tedbirler alınmalıdır. İç suların üzerine yapılacak sulama faaliyetleri ve enerji çalışmaları, su ürünleri üzerindeki yarar ve zarar değerlendirmeleri bilimsel araştırmalara göre yapılmalıdır.

Üçüncüsü: Irmak nehir ve gölet gibi su kaynakları jandarma görev bölgesine girdiğinden 12’nci maddede jandarmanın da yetkili olması gerekir. Ayrıca, gerçekleştirilecek denetimlerde mutlaka uzman mühendisler yer almalıdır.

Son olarak: Su ürünlerindeki devamı sağlamak ve gelecek nesillere aktarmak için zararlı yöntemlerle su ürünleri avlanması yasaklanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, hem denizlerimiz hem de iç sularımız çok kıymetlidir. Onları gelecek nesillere aktarmak için üç tarafı denizle çevrili ülkemizde denizlerimize, kıyılarımıza ve su kaynaklarımıza ayrıca özen göstermemiz gerekir. Ancak ne yazık ki son yıllarda sularımızın daha da kirlendiğini ve kıyılarımızın hızla ranta açıldığını görüyoruz.

Kurum oluruyla üretim alanları, kamu malları kiraya verilmemelidir. Bunun bir usulü var, Devlet İhale Yasası işletilir. Kamu yararına göre alanlar kiraya verilir. Burada hem devletin hem de vatandaşların yararı gözetilir. Aksi hâlde karşımıza yandaşlara peşkeş çekilen, şehirlerimizi ve kıyılarımızı talana açan bir rant düzeni çıkar ortaya. Bunun en net örneklerinden biri Mersin’de yaşanıyor. 1990’ların başından beri yat limanı olması istenen ve 2000’li yılların başında 1/5.000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1.000 ölçekli uygulama imar planıyla bir yat limanı oluşturulmasına imkân tanındı. Planlara işlenen yapılaşma oranı, Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmeliğe uygun olarak yüzde 5’le sınırlı tutuldu çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi Mersin’de de marinanın, yatla gelen turistlerin ihtiyaçlarını giderecekleri, teknelerine bakım onarım yapacakları, konaklayabilecekleri alanları karşılaması bekleniyordu. Fakat Mersin Marina yıllarca yatırımcısını bekledi. Sonra 2010 senesinde bir yatırımcı Mersin Yat Limanı AŞ olarak yap-işlet-devret modeliyle bu işe talip oldu. Yapılaşma oranı yüzde 5’ti, kat yüksekliği 4,5 metre, asma kat olması hâlinde 5,5 metreyle sınırlıydı. Fakat 2013 yılında dönemin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından 1/1.000 ölçekli uygulama imar planı, plan notunda -nedendir bilinmez- durduk yere küçük bir değişiklik yapıldı. O küçük değişiklikle çok büyük rant elde edildiğini ben biliyorum. Yani alışıksınız ya maç devam ederken kural değiştirmeye, işi alan size ne kadar yakın ki Bakanlık bunu yapmak zorunda hissetti kendisini. Emsal, Bakanlık tarafından üst planlara aykırı olarak bir anda 2 katına çıkarıldı ve yüzde 10 oldu. Dikkatinizi şuna çekmek isterim: Marina 2010’da ihale edildi ama emsal şirket ihaleyi aldıktan sonra 2013’te 2 katına çıkarıldı.

Hani siz şehirlere ihanet etmeye alışkınsınız ya, Mersin’e de ihanet ettiniz. Bakın, 1/5.000 ölçekli Nazım İmar Planı yapılaşma oranı yüzde 5 derken, 1/1.000’lik planla verildi bu rant. İmarın (i)’sinden anlayan burada yandaşa nasıl peşkeş çekildiğini çok iyi bilir. 1/5.000’lik plana uyması gereken 1.000’lik plan böyle değiştirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Başkanım, tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Hani yat limanı diyorduk ya, burası AVM’ye dönüştürülerek zengin edildi yandaş. Buradan gelen ranttan devlet para kazandı, bunu da Mersin’deki yatırımlara harcayayım dedi, havalimanı inşa etti, Kazanlı turizm bölgesi faaliyete girdi, Pamukluk Barajı tamamlandı, Mersin-Antalya yolu açıldı, Mersin-Taşucu Otobanı bitirildi de bizim mi haberimiz yok. Tank Palet Fabrikasını Katarlılara, başka bir devletin ordusuna peşkeş çeken Mersin Marina’yı yandaşa hayli hayli peşkeş çeker. Sizden de bu beklenir. Sizin devlet yönetmek gibi bir derdiniz yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz yönetiyoruz devleti, sen mi yönetiyorsun?

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Sizin derdiniz devletin malını yandaşa peşkeş çekmek, yandaşları zengin etmek. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Haydi oradan!

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – İşte, görüyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede görüyorsun?

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Görüyoruz, Mersin’de görüyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yanlış görüyorsun.

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Yüzde 5’lik inşaat hakkını Bayındırlık Bakanlığı üst ölçekli planlara uymayarak yüzde 10’a çıkarttı, yüzde 10’dan rant elde etti yandaşınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden rant elde etti?

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Buyurun, örnek orada, bana sormayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Bunu üstünüze alının, biz böyle bir hata yaptık, bunu nasıl düzeltiriz, onun açıklamasını yapın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, Sayın Gökçel, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesiyle değiştirilen 1380 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “genel bütçeye” ibaresinin “yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Cahit Özkan            Mehmet Doğan Kubat      İsmail Emrah Karayel

                    Denizli                        İstanbul                                Kayseri

             Akif Çağatay Kılıç             Ahmet Sorgun

                    İstanbul                         Konya

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İstanbul’u başarıyla teslim ettin Recep! Recep’im, İstanbul'da iyi başarılıydın! Şimdi oradan laf at.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne diyorsun sen?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sesin duyulmuyor, öne gel.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buyurun.

BAŞKAN – Söz talebi yapıyorsunuz, söz veriyoruz, yoksunuz ama geliyorsunuz, oradan bağırıyorsunuz; lütfen, rica ediyorum yani.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizden talep etmedim. Recep’le konuşuyorum Başkanım.

BAŞKAN - Yok, daha önce talep edip gitmişsiniz, sabahı söylüyorum ben.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle il özel idarelerinin bulunmadığı yerlerde su ürünleri istihsal hakkının kira gelirlerinin yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına ait olması düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, birleşime 20.20’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

3’üncü madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 3’üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 17’nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Orhan Sarıbal                Cengiz Gökçel                      Ayhan Barut

                     Bursa                          Mersin                                  Adana

              Bekir Başevirgen           Mustafa Adıgüzel           Okan Gaytancıoğlu

                    Manisa                          Ordu                                   Edirne

                 Servet Ünsal            İlhami Özcan Aygun            Ömer Fethi Gürer

                    Ankara                        Tekirdağ                                 Niğde

“Tarım ve Orman Bakanlığı bu alanlardan elde edeceği gelirleri yeni balıkçı barınaklarının inşasına ve/veya balıkçı barınaklarının alt yapı ve/veya üst yapı ihtiyaçlarına harcamak için kullanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATMA AKSAL (Edirne) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Adıgüzel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3’üncü maddede getirilen değişiklik teklifiyle balıkçı barınaklarını kiralama hakkı Tarım ve Orman Bakanlığına devredilmiş ancak buradan elde edilen gelirin nerede ve nasıl kullanılacağına dair bir ibare yok. Ayrıca, bu teklifle kooperatif ve köy birliklerine tanınan hak ve yetkiler sınırlandırılmış görünüyor.

Bu Su Ürünleri Kanunu’na her şeyi yazmışsınız ancak bir şeyi unutmuşsunuz, Su Ürünleri Kanunu’nda su ürünleri mühendisi yok; şaka gibi. Yani burada kimler var? Polis var, bekçi var, jandarma var, muhtar var, aza var, hatta fahri görevli var, doktora, veterinere kadar var ama Su Ürünleri Kanunu’nda su ürünleri mühendisi yok, su bilimleri mühendisi yok, balıkçılık teknolojisi mühendisi yok. Hâlbuki bunların dört yıllık fakültesi var, oradan her türlü akademik eğitimi alıyorlar; bunları yetiştiriyorsunuz, diploma veriyorsunuz ama bunları Su Ürünleri Kanunu’nda ve ilgili yerlerde kullanmayacaksanız nerede kullanacaksınız, bunları neden yetiştirip neden diploma veriyorsunuz? Gerçi, sizin Hükûmet sisteminizde kimse asli işini zaten yapmıyor. Şehir Tiyatrolarına güreş hakemi, TÜBİTAK’a hayvanat bahçesi müdürü, Demiryolları Genel Müdürlüğüne de böyle mezbaha görevlisi atayan bir liyakat anlayışından, hacamatla sağlık tedavisi yapan bilimsel bir anlayıştan başka da bir şey beklenmez zaten.

Arkadaşlar, ne zaman buraya iktidar tarafından bir kanun teklifi gelse onlar kendine yontmaya, “Nereden tırtıklarım?”a bakıyor, biz de halk için, doğa için ve çevre için bunu korumaya çalışan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz; her yerde böyle.

Size bir resim göstereceğim. Burası Ordu ili Kabadüz ilçesi Gönderiç Dağı’nın zirvesinde Pazarsuyu’nun doğduğu Kırkgöze bölgesi. Kabadüz Belediyesi ve Ordu Büyükşehir Belediyesi burayı, dereyi boydan boya bu şekilde kapatarak dereyi tamamen kapatmış durumdalar. Böyle bir teknik dünyanın neresinde görülmüş, belli değil. Peki, sonuç ne? Sonuç, bakın, buradaki gibi. Bu doğal hayatı katlettiniz, bu balıkları öldürdünüz. Bakın, gördüğünüz üzere, bu şekilde.

Şimdi, bu insanlığa sığmaz, bu Müslümanlığa sığmaz, bu vatanseverliğe de sığmaz. Bakın, Kur’an’dan örnekler verildi, ben de okuyayım bir ayet, Secde suresinin 27’nci ayeti: “Görmüyorlar mı, biz suyu çorak toprağa veriyoruz, onunla ekin çıkarıyoruz ki ondan kendileri ve hayvanları da yesin diye.”

Bakın, Müslümanlığa sığmaz. Vatanseverliğe sığar mı? Öyle sadece profil resmini bayrak yapıp, Osmanlı tuğrası yapıp vatansever olunmuyor. Doğayı korumak, sevmek de bir vatanseverlik değil mi? Vatan bazen bir dağ, bir dere, bazen bir kuş, bir balık değil mi? İşte, vatan neresi? İşte, vatan burası değerli kardeşlerim. (CHP sıralarından alkışlar) Vatan neresi? Vatan, Kaz Dağları; vatan, Cerattepe; vatan, Fatsa’da Kirazbeli değerli kardeşlerim. Vatan başka neresi? Vatan, Süleyman Şah Türbesi’nin olduğu mekân. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yaptınız? Aldınız atamızın kemiklerini oradan kaçırdınız, sınırın bir kenarına getirdiniz, gömdünüz ama bir şeyi unuttunuz, o toprak Türk toprağıydı, orayı gittiniz, teröristlere teslim ettiniz. Orası sınıra 37 kilometre, sizin kurmayı planladığınız güvenli bölge 30-35 kilometreydi. Ta, oraya tecavüz olduğu zaman o harekâtı yapsaydınız size kim ne diyebilirdi? Bu basiretsiz, öngörüsüz yönetim anlayışınızın ülkeyi getirdiği yer burası. Bu Süleyman Şah operasyonu nedir, biliyor musunuz? “Şam’da cuma namazı” diye çıktığınız yolculuğun, sınırın bir kenarında kaza namazıyla sonuçlanmasıdır Süleyman Şah operasyonu.

Vatan başka neresi? Vatan, Tank Palet Fabrikası, üç kuruşa peşkeş çektiniz. Vatan başka neresi? Vatan, devletin en mahrem sırlarını FETÖ’ye ve ABD’ye açtığınız kozmik oda değerli arkadaşlarım.

Suriye’yle masaya oturmuyorsunuz ama bölgede ABD-İsrail çıkarlarını gözetmek için kurulan BOP eş başkanlığı koltuğuna oturuyorsunuz. Ankara’da ABD yetkilileriyle oturuyorsunuz, teröristleri muhatap almadığınızı söylüyorsunuz; oysa, Hiroşima’dan Vietnam’a, Irak’tan Suriye’ye milyonlarca insanı ve çocuğu katleden bir ülkenin, hem de FETÖ’nün hamisi, YPG/PYD’nin sözcüsü bir ülkenin Başkan Yardımcısını masanın eş başkanı olarak muhatap alıyorsunuz.

Başka bir ülkeden bu ülkenin Cumhurbaşkanına yapılan bir hakareti tüm Türkiye’ye yapılmış, kendimize yapılmış sayarız. ABD Temsilciler Meclisi Türkiye aleyhine karar üstüne karar alırken siz hâlâ daha Twitter manyağı bir Johny’nin küstah mektubuna cevap vermediniz. Tarih şahittir, bu ve bunun gibi bir sürü konuda biz cevabımızı verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Siz de korkmadan cevap verin, biraz yürekli olun, o mektubu aynı şiddetle sahibine iade edin ya da o makamları bu işe yüreği yetenlere bırakın da gereğini biz yapalım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hatibin doğrudan grubumuzu hedef alan, sataşma içeren konuşması sebebiyle sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki tarihî gerçek ortaya çıksın diye bu sözü almamız gerekiyordu. Belki de gecenin bu saatinde suhuletle ve uhuletle bu geceyi de tamamlayalım derken “Buna da ne gerek var?” diye düşünebilirsiniz.

Gerçekten Trump’ın yazdığı mektupla ilgili kaygınız varsa, bu hususta onurunuz varsa, onurdan bahsediyorsak öncelikle şuna bakmamız lazım: Acaba Avrupa’da bütün Avrupa’yı gezerek “Aman ha, Türkiye'ye gitmeyin, Türkiye tehlikeli, turizm açısından tehlike arz ediyor.” deniyorsa, “PYD terör örgütü müdür değil midir bilmiyoruz.” deniyorsa acaba bu, ülkemizin itibarı açısından ne anlam ifade ediyor?

Gerçekten onurdan bahsediyorsak, bakınız, yıl 1964 ve yine bugün ikinci kez ifade ediyoruz, Johnson’ın dönemin Başbakanı İnönü’ye mektubu var ve 1974’te gerçekleştirilen, on yıl önce tamamlanması gereken Kıbrıs Barış Harekâtı o dönemde Türk devletinin gündeminde. Johnson’ın daha sonra 1966’da bir buçuk yıl sonra ortaya çıkan o mektubu gösteriyor ki 1964 tarihinde tehditle, Amerika’nın baskılarıyla ertelenen bir Kıbrıs Barış Harekâtı var ve o maalesef AKEL Partisinin Kıbrıs’ta vatandaşlarımıza karşı soykırım girişimiyle neticelenmiş… Binlerce vatandaşımızı kaybettik.

İşte, diyoruz ki Trump’ın yazdığı mektubu eğer onurumuza ve Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir başkaldırı, bir meydan okuma olarak görüyorsanız, ona cevap istiyorsanız cevabı Barış Pınarı Harekâtı’yla yaptık.

Ha, geçmişte, 1964’te gerçekleştirilen Johnson’ın mektubuna karşı da biz arzu ederdik ki o dönemde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …Kıbrıs Barış Harekâtı’nın şartları vardı, o Barış Harekâtı…

AHMET KAYA (Trabzon) – Tarihi de bilmiyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – 1964’te Johnson’ın tehdit içeren o mektubuna boyun eğmeden Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirmesi gerekirdi. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, o mektubun cevabı verildi zaten.

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – En güzel cevap da budur.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – O mektuba verilen cevabı dünya öğrendi, dünya!

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – İşte, biz Trump’ın mektubuna gereken cevabı Mehmetçik’imizle, milletten aldığımız destekle Barış Pınarı Harekâtı’yla gerçekleştirdik. Bu da bütün dünyanın gözünün önünde, her şeye rağmen millî iradeyle gerçekleştirildi. (CHP sıralarından gürültüler)

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Mektup nerede, mektup?

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – AKP Grup Başkan Vekilinin konuşmasının tümünde bize yapılan bir hakaret var.

BAŞKAN – Ne dedi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hem “onurunuz varsa” gibi bir ifade kullandı…

BAŞKAN – Buyurunuz.

4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki de onurdan bahsedecek en son kişiler sizlersiniz, bunu bir ifade edeyim öncelikle. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu sıralarda oturmak ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimine talip olmak, Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişte vermiş olduğu mücadele ve Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset yapan insanların verdiği mücadele sonucudur. Bunu hepinizin bilmesi gerekiyor. Yani altmış yıl öncesine gidip Johnson’ın mektubundan bahsedeceğinize şu fotoğraflara bakmanızı öneririm. Sizin zamanınızda Türk Bayrağı’nın 8 Haziran 2014’te Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığında indirilişi; yine, Süleyman Şah Türbesi’nin kaçırılışı. Eğer onurdan, onursuzluktan bahsedecek birileri varsa bunlardan biz bahsetmeliyiz ama bu dil doğru bir dil değil. Hepimiz tarihimize sahip çıkacağız, tarihin gerçeklerini doğru anlatacağız. Püsküllüden öğrendiğiniz tarihle gelip bu kürsülerde Türkiye'nin geçmişini karalamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, bu da Kıbrıs’tan bir görüntü. Tarihini de vereyim: 14 Ağustos 1996’da Türk Bayrağı’nı indirmeye çalışan bir vatandaşı Türk askerleri indiriyorlar ve müsaade etmiyorlar ama sizin döneminizde indirilmedi. Birçok örnek verebiliriz. Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilmesini örnek verebiliriz. Şimdi bunları yaşayan bir Hükûmetin elemanı olarak, bir partinin elemanı olarak kalkıp bu kürsüden Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişine hakaret etmek, Türkiye'nin geçmişine hakaret etmek sizlere yakışmıyor. Bu dil doğru bir değil, bu üslubu değiştirmeniz gerekiyor.

Çok örnek verebiliriz. Yani icraatlarınız döneminde özellikle Süleyman Şah Türbesi’nin kaçırılışındaki o kahramanlık hikâyesini, gece üçlerde, beşlerde naklen yayınlarla “sen yaptın, ben yaptım” olayını gündeme getirebiliriz, kimlerin kalkıp da kahramanlık hikâyeleri yazdığını gündeme getirebiliriz. Yine Rus uçağı düşürüldüğünde paylaşılamayan kahramanlığı dile getirebiliriz. Bu değil doğru olan, bu değil. Hep beraber, Türkiye'nin gelecekte daha büyük bir devlet olması ve Türkiye üzerinde emelleri olan insanlara, ülkelere karşı birlikte, tarihimizi de kabullenerek, tarihimizle birlikte, geçmişimizle birlikte karşı koymak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet, Trump’ın mektubu gerçekten içler acısı bir durum, tarihin sayfalarına geçecek. Yirmi yıl sonra bizim çocuklarımız, torunlarımız arşivlere baktığında, Türkiye'nin resmî arşivlerine baktığında Trump’ın mektubunu görecekler ama ona verilen bir cevaptan bahsetmek mümkün olmayacak.

Evet “Barış Pınarı Harekâtı’yla gereken cevabı verdik.” diyorsunuz. Türkiye saatiyle 16.00’da Barış Pınarı Harekâtı başladı ama Amerika’da henüz insanlar uyuyordu başladığında; cevap da verilmiş sayılmaz. Bunu aldatarak, millî duyguları böyle tavan yaptırarak, birilerini itham ederek bu işlerden kurtulamazsınız. Eğer Türkiye’ye karşı bir başkaldırı varsa, Türkiye’ye karşı bir mücadele veriliyorsa biz de birlik ve beraberlik içinde bu mücadeleyi vereceğiz. O gün Kurtuluş Savaşı yapanları, o günkü konjonktürde yazılanları bugün karşımıza koyamazsınız. Niye söylüyorum? Çünkü biz Beşparmak Dağları’nda ne kadar milliyetçi olduğumuzu o dağlara yazdık, herkes de bunu biliyor, tüm Türkiye biliyor.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, sizi dinliyorum.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Efendim, defaatle sataşmada bulundu ancak kayıtlara geçmesi açısından buradan ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurun yerinizden.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, tarihî bir vesika. Tarih özellikle bu vesikaların tartışılmasını gerektiriyor ki geleceğimize çok daha net bakabilelim. Diyoruz ki: 5 Haziran 1964’te bir mektup var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bugünü konuşalım, bugünü.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Denilen şu: “Kıbrıs’a girmeyeceksin.” Ancak o zaman bu mektuba karşı “Hayır, ben milletimden aldığım yetkiyle ülkemi, vatandaşlarımı korumak için giriyorum.” denilmesi beklenirken maalesef on yıl oradaki vatandaşlarımız, soydaşlarımız zulümle karşı karşıya kaldı. Diyoruz ki, aynı mektup yazıldı. Ne zaman? 9 Ekimde. Biz ne yaptık? Sen benim istiklalimle ilgili karar veremezsin, bu ülkenin güvenliğini, bekasını biz koruruz dedik ve Barış Pınarı Harekâtı’yla gereken cevabı verdik. İşte, diyorum ki, aynen o Arif Nihat Asya’nın şiirinde olduğu gibi, Süleyman Şah Türbesi nerede olması gerekiyorsa oraya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - “Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim,

Yer yüzünde yer beğen!

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim!”

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Bu ne ya, buna cevap ver.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Süleyman Şah Türbesi nerede olması gerekiyorsa, Barış Pınarı Harekâtı’yla her şeye rağmen, gerçekleştirdiğimiz bu harekâtla oraya dikeriz.

Teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi müsamere yeri değildir, şiirler okuyarak burada devletimizin itibarını kurtaramayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi diplomasinin yürütüldüğü yerin nihai karar alındığı mecradır. Biz kendilerine sorduk, cevap istedik. Hiçbir şekilde diplomatik teamüllere uymayan ve hakaret dolu ifadeler içeren bu mektup, bu üslup kabul edilemez, niye iade etmediniz dedik, cevap yok. Okuduğunuzda bu ifadeleri nasıl hazmettiniz, neden ve hangi korku, endişe ve ruh hâliyle bu mektubu kabul ettiniz dedik, cevap yok. Hakaretler içeren mektubu anında iade etmediğiniz gibi kamuoyundan neden gizlediniz dedik, cevap yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu mektubu Amerikalılar kamuoyuna duyurmasaydı çöp kutusundan çıkartacak mıydınız dedik, cevap yok. Hakaretler içeren mektubun üstünü artık örtmeyeceğinize göre, milletin onurunu nasıl kurtaracak ve bu yakışıksız üsluba Türkiye ve ABD arşivlerine girecek şekilde nasıl cevap vereceksiniz dedik, cevap yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının anayasal görevinin olduğunu bildiğiniz hâlde 82 milyonun huzurunda ettiğiniz yemini hatırlıyor musunuz dedik, cevap yok. Ettiğiniz yeminin bahsi geçen namus ve şeref kavramları sizin için neyi ifade ediyor dedik, cevap yok. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Barış Pınarı, Barış Pınarı...

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırlarıyla ilgili müdahalede bulunduğu Barış Pınarı Harekâtı’nı önüne koyarak buradaki itibarsızlıktan kurtulamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne zaman kurtulur, Sayın Başkan? Cumhurbaşkanı ben Amerika Birleşik Devletleri Başkanının Ortadoğu Eş Başkanlığından istifa ettim dediği zaman, o zaman kurtulur. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başkanım...

BAŞKAN – Sayın Özkan, siz de buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

68.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Yıl 1963, bakın, İsmet İnönü diyor ki... [CHP sıralarından “bravo” sesleri, alkışlar; HDP sıralarından alkışlar (!)] “Bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini alır.” diyor, çok güzel, takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz. Bakın burada bir sataşma yok. İsmet İnönü’nün söylediği söz, aziz milletimiz adına bütün dünyaya bir haykırıştır.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - 1919’da da var, onu da söyle, 1974’te de var.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Burası güzel ancak 5 Haziran 1964, bu tarihte Johnson dönemin başbakanına mektup yazıyor, zehir zemberek, 5 sayfa ve maalesef bu mektup bir buçuk yıl gizleniyor. Diyoruz ki: O sözün arkasında duracaksınız ve gereken harekâtı Kıbrıs’ta gerçekleştireceksiniz.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi taşınırken belki unutmuşlardır, ben bu mektubu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine göndereceğim, sordukları soruyu bu mektubu okuduktan sonra tekrar cevaplandırmalarını istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bugüne gel Başkan, bugüne gel.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanı elbette ki büyükşehir belediye başkanı olabilir, Başbakan olabilir, hatta Cumhurbaşkanı olabilir ama Kurtuluş Savaşı’nın en önemli liderlerinden biri olan İsmet Paşa’nın hiçbir şekilde yerini dolduracak bir kişi asla olamaz, tırnağı olamaz, inan ki. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tırnağı olamaz.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Geç onu, geç! Yanlış kıyas!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Efendim, kayıtlara geçmesi için söylüyorum: Bahsettiğim açıklamayla ilgili itiraz yoktur, sadece “İnönü’nün dokunulmazlığı vardır.” diyor. Bu itiraz kabilinden diyeceğim bir husus yoktur çünkü bizim söylediklerimize karşı herhangi bir itirazlarının olmadığını gördük.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Cumhurbaşkanı için söylediğim sözleri kabul ettiği için AKP Grup Başkan Vekiline teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Cumhurbaşkanımızla ilgili, ilgili makamlara gelebileceğini söyledi. Cumhurbaşkanımız, Barış Pınarı Harekâtı’nda Trump’a en güzel cevabın verildiğini ifade etti. Biz de “Johnson’ın mektubuna karşı, niçin 1964’te, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan on yıl önce gerekli cevap verilmedi?” dedik, burada dokunulmazlıktan bahsetti. Bu hususta diyeceğimiz yok. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Grup Başkan Vekili kendi grubunun önünde konuşsun; bizim grubun önünde niye konuşuyor. Böyle şey mi olur!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Johnson’ın mektubu falan kurtarmaz ya.

BAŞKAN – Değerli Grup Başkan Vekilleri, değerli milletvekilleri…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Dokunulmazlığı var.” dedi, eyvallah.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet.

BAŞKAN – Efendim, aranızda sohbet edecekseniz ben o zaman birleşime ara vereyim. Böyle bir usul yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ver.

BAŞKAN – Yani böyle bir şey yok.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Grup Başkan Vekiliniz…

BAŞKAN - Sayın Özkan, bir şey söylemeye çalışıyoruz ama bizi dinlemiyorsunuz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hayır efendim, Haydar Akar’a bakmıyorum, Haydar Akar burada.

BAŞKAN - Haydar Akar’la hâlâ orada bir tartışma içerisindesiniz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başkanım, lütfen, Haydar Akar burada, oraya bakmıyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, değerli Grup Başkan Vekilleri, ara ara İç Tüzük’ü bize hatırlatıyorsunuz, teşekkür ediyorum ama benim de size İç Tüzük’ü hatırlatmam lazım. Burada söz istemenin de belli bir usulü ve şablonunun olması lazım ve bunların da hepsi İç Tüzük’te belirli. Buna uygun olmayan söz taleplerinin hiçbirini bundan sonra karşılamayacağım.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle 1380 sayılı Kanun’un 17’nci maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Balıkçı barınaklarının işletilmesine, denetlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının uygun görüşü alındıktan sonra Tarım ve Orman Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.

                 Mensur Işık                  Kemal Peköz                        Ebrü Günay

                      Muş                           Adana                                  Mardin

                Murat Sarısaç                 Tayip Temel           Mehmet Ruştu Tiryaki

                      Van                             Van                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ebrü Günay Hanım.

Buyurunuz Sayın Vekilim. (HDP sıralarından alkışlar)

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentonun asli görevlerinden bir tanesi Anayasa’nın güvence altına aldığı hakları korumak ve bunları kollamaktır. Ama maalesef, biz bu konuyla alakalı birçok konuyu konuşamıyoruz, birçok konuyu tartışamıyoruz, özellikle Anayasa’nın güvence altına aldığı hakların ihlalini ve gasbını konuşamıyoruz. Bunlardan bir tanesi, izinsiz gösteri ve yürüyüş hakkının valiler tarafından önce izne bağlanması; artık yetmedi, valiler hızlarını alamadılar, süresiz bir şekilde, sürekli yasaklanan bir hakka dönüştü. Ama biz bunu konuşamıyoruz çünkü atanmış bir vali yasa üzerinde çok rahat karar alabiliyor.

Bir diğeri ise seçme ve seçilme hakkının gasbedilmesi. Seçme ve seçilme hakkını en çok bizim tartışmamız, en çok bizim korumamız gerekiyor ama maalesef biz tartışamıyoruz. Yeni dönemin seçme ve seçilme hakkının gasbının ismi “kayyum.” Ben bugün size kayyumlardan bahsedeceğim. Önceki dönem yürürlüğe konulan kayyum rejimi 31 Mart yerel seçimlerinden sonra bir politik tavra dönüştü ve alenen yürütülmeye başlandı. Biliyorsunuz, seçimlerden sonra ilk hukuksuzluğu, seçilmişlerimizin adaylıklarını bizzat kabul eden YSK yaptı ve seçilmişlerin KHK’li adaylar oldukları gerekçesiyle 6 belediye eş başkanımızın mazbatalarını gasbetti ve gasbedilen 6 belediye ise seçimde ikinci olan AK PARTİ’li adaylara verildi. 19 Ağustos tarihinde Mardin, Van ve Diyarbakır olmak üzere 3 büyükşehir belediyemiz gasbedildi ve milletvekili olan bizlerin dahi belediyelere girişlerimiz engellendi. Şu an geldiğimiz noktada toplamda 13 belediyemiz gasbedilmiş durumda ve seçme seçilme hakkı engellendi. Bakın daha iki gün önce, 29 Ekimde yani cumhuriyetin yıl dönümünde, yüzde 77 oyla seçilen Cizre Belediyesine kayyum atandı. O gün gördüğümüz fotoğraf, Cizre’de halkın seçme ve seçilme hakkının olmadığı rejim biçiminin, yönetiminin fotoğrafıydı. Kayyum atama rejimi, yüzyıllardır sürdürülen Kürt halkını inkâr politikasının devamı niteliğinde, seçme iradesine hakarettir. Buradan şunu sormak istiyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız milletin midir yoksa egemenlik kayıtsız şartsız iktidarın mıdır? Artık bu sorunun cevabını vermenin zamanının geldiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, belediyelerin kayyumlar eliyle nasıl borç batağına batırıldığını hep birlikte gördük. Kayyumlar sadece iki yılda Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerinde 3,5 milyar borç bıraktılar. Küçük bir belediye olan Hakkâri Belediyesi 286 milyon borçla bırakıldı. Açıkçası kayyumlar belediyeleri bir ganimet gibi görüp talan ettiler, belediyelerin sahip olduğu taşınmazları başka kamu kurumlarına bedelsiz olarak hibe ettiler. Yol ve meydanlar dahi kamu kurumlarına devredildi, belediye binası bile hibe edilmişti. Cizre Kaymakamlığınızın aklına gelen bütün ihtiyaçlarını belediye bütçesinden karşıladılar.

Ben Cizre Belediyesinden bazı örnekler vermek istiyorum kayyumun 31 Marttan önce yaptıklarına dair. Belediye hizmet binası kaymakamlığa devredildi. Cumhuriyet Meydanı, Emniyet Müdürlüğüne devredilmiş. Tabii, şunu merak ediyorum: Bir kentin meydanı Emniyet Müdürlüğüne niye teslim edilir, niye devredilir? Herhâlde TOMA’ları park edecek yer bulamayınca meydanı devretmeye karar vermiş kayyum. Yine, ilçe mezbaha bölgesi Millî Eğitim Müdürlüğüne devredilmiş. Tabii, bunlar saymakla bitmez, zamanımız yok. Daha önemlisi, 31 Mart seçimleri öncesi son üç aylık bazı harcama kalemlerini söyleyeceğim yani gerçekten durup düşünmek gerekiyor. Cizre Kaymakamlık makamına 1 adet fotoğraf makinesi, 1 adet tepe flaşı, 32 gigabaytlık hafıza, 1 adet flaş lensi ve 1 adet çantanın tedarik edilmesi. Kaymakamlık binasına jeneratör ve kalorifer yakıtı için 1.500 litrelik motorin ve 10 ton kalorifer yakıtı tahsis ediliyor. Düşünün, borçlarla bıraktığınız belediyelere patlayan su kanalizasyonu yapmak için maalesef ki belediyelerimiz benzin bulamazken bir kaymakamlığa nedense benzin ve motorin tahsisi yapılıyor.

Şimdi, Nusaybin’e bir kayyum atandı ve belediye eş başkanlarımız tutuklandı. Belediye eş başkanlarımıza sorulan soru şu: Belediye bünyesinde neden kriz masası oluşturdunuz? Ya, el insaf, el insaf yani insanın akıl sağlığıyla dalga geçilecek bir soru. Bir kente arka arkaya iki gün havan topu düşüyor, 13 insan yaşamını yitiriyor, insanlar canhıraş bir kenti terk etmeye çalışıyor, mülki amir oluşturduğu kriz masasına belediyeyi dâhil etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günay, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

EBRÜ GÜNAY (Devamla) – Toparlıyorum.

Belediye kendi imkânlarıyla bir kriz masası oluşturuyor ama bu kriz masası kriminalize edilerek belediye eş başkanlarının tutuklama gerekçesi yapılıyor, insaf ve yetmiyor kriz masamız basılıyor, belediye meclis üyelerimiz darbedilerek, burunları ve çeneleri kırılarak gözaltına alınıyor. Hizmet etmek ne zamandan beri kriminalize oldu? Hizmet etmek ne zamandan beri suç unsuru oldu? Sizler istediğiniz kadar söyleyin, istediğinizi söyleyebilirsiniz ama bizler kayyum politikalarını asla kabul etmeyeceğiz. Bu halka hizmet için ayrılmış bütün ödenekleri bu halka hizmet için kullanmaya devam edeceğiz.

Tabii, şunu da söylemek istiyorum, eklemek istediğim bir şey daha var: Kayyumla ilgili bütün önergelerimiz reddedildi, hiçbiri araştırılmadı. En önemlisi, şunu merak ediyorum: Bu paralar nereye gitti hiç düşündünüz mü? Çünkü ortada bir hizmet yok. Diyarbakır’da bir hizmet yok, Mardin’de bir hizmet yok, Hakkâri’de bir hizmet yok. İki yılda çalınan bu para nereye gitti, kimi zenginleştirdi, hangi yandaşı zenginleştirdi? Bu soruların cevaplarının verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

       Dursun Müsavat Dervişoğlu                            Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                     İzmir                                                                     Adana

             Zeki Hakan Sıdalı              Hasan Subaşı                        Ayhan Erel

                     Mersin                        Antalya                                Aksaray

                 Hüseyin Örs              Tuba Vural Çokal                     Bedri Yaşar

                    Trabzon                        Antalya                                 Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde Sayın Bedri Yaşar konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, biraz önce Parlamentoda yapılan bu tür konuşmaları doğru bulmadığımızı ifade ederek sözlerime başlıyorum. 1963’te de 1964’te de 1974 Barış Harekâtı’nda da bugünkü Barış Pınarı Harekâtı’nda da yüce Türk milleti ve onun temsilcisi bu Parlamento her zaman ordusunun yanında yer almıştır. Bunu burada tartışarak sulandırmanın hiçbir manası yok. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, aynı şekilde Süleyman Şah Türbesi’ni siz götürüp ne zaman yerine iade eder, oraya Türk Bayrağını diktiğiniz gün siz burada o şiiri okursunuz, söz, biz de sizi ayakta alkışlarız. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, bilindiği üzere ülkemizde balıkçılık üretimi denildiğinde ilk akla gelen şehirlerin başında Samsun gelmektedir. Hem balık avcılığı hem de balık yetiştiriciliği konusunda ilk sıralarda yer almaktadır. İlimizde denizlerde 477, iç sularda 122 olmak üzere toplam 599 balıkçı gemisiyle avcılık yapılmaktadır. Samsun’da 2018 yılı içinde avcılık yoluyla 33.774 ton ve yetiştiricilik yoluyla da 40.440 ton su ürünü elde edilmiştir. Ekonomik olarak avlanabilir balık türü maalesef Karadeniz’de 26’dan 6’ya düşmüştür. Böyle devam ettiği sürece gelecekte Karadeniz’de de avlayacak balık bulabileceğimizi zannetmiyorum.

Balık yetiştiriciliği konusunda su ve su alanları ile deniz ve iç sulardaki kiralama yetkisi hazırlanan bu kanun teklifiyle Tarım ve Orman Bakanlığına verilmektedir. Bu yetkinin Bakanlık yerine 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında yapılmasının herkese faydası var. Şunu söyleyeyim, belki siz 2886’yı zaten kullanmıyorsunuz, onun yerine 21/b diye bir maddeyi daha fazla kullanıyorsunuz. Yapılan ihalelerin yüzde 60’ını, yüzde 70’ini 21/b’ye göre yapıyorsunuz. 2886’yı 186 kez değiştirdiniz, biz buna da razıyız ama insiyatif kullanmak yerine 2886 sayılı Kanun’a göre bu kiralamaları ve ihaleleri yaparsanız hiç olmazsa bir miktar rekabet oluşur. Bu kiralama işleri Orman Bakanlığına devredildiği zaman tabii rahatlıkla istediği kişilere verebilir.

Bu düzenlemeden su ürünleri kooperatifleri birliklerimiz rahatsızlık duymaktadır. Aynı şekilde Samsun Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı diyor ki: “Bir taksi bir yayaya çarptığı zaman siz taksiyi mi cezalandırıyorsunuz, şoförü mü cezalandırıyorsunuz? Balıkçılarımız da ‘Eğer bizim teknelerimiz kaçak avcılık yapıyorsa’, zor şartlar altında aldığımız bu tekneleri orman kanunuyla gasbediyorsunuz. Bunun yerine kullanan kaptana hangi ceza gerekiyorsa, parasal ceza mı veriyorsunuz, hapis cezası mı veriyorsunuz, ne istiyorsanız verin ama zor şartlarda elde ettiğimiz bu ruhsatları iptal etmeyin. diyor.”

Diğer bir konu, fahri su ürünleri görevlisi uygulamasıdır. Bu uygulama konusu da yine hem üniversitelerimiz hem de balıkçılarımız tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmaktadır. Böyle bir uygulama başlatılması hâlinde bu uygulamanın mutlaka su ürünleri mühendisleri, su bilimleri mühendisleri, balık teknoloji mühendislerine verilmesi gerekmektedir. Bu mühendis arkadaşlarımız bu görevin yanı sıra, balıkçı gemileri, gırgır tekneleri, sahil güvenlik botlarındaki görevleri de yürütmelidir. Böylece işi ehline vererek bu meslek için yeni istihdam kapıları açmış oluruz.

Su ürünleri konusu kıyıdan tekneye, tekneden kıyıya, tezgâhlara ve sofralara kadar tamamen bilimsel bir konudur. Bu düzenlemede canlı olmayan su ürünlerinin kontrolü konusunda veteriner hekim, belediye ve sağlık merkezi tabiplerine yetki verilmektedir. Bu düzenlemede de yetki tamamen su ürünleriyle alakası olmayan meslek mensuplarına verilmektedir. Yani düşünebiliyor musunuz, balık ölümlerini veterinerler araştırıyor. O zaman üniversitelerde bu dört yıllık bölümleri bu devlet neden açtı? Bu görevi yine su ürünleri fakültesi ve su bilimleri fakültesinden mezun olan arkadaşlara vermemiz gerekiyor. Bilindiği üzere, balık hastalıkları konusunda 15 ders, su ürünleri kalitesi ve hijyeni konusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaşar, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum.

…13 ayrı ders görerek bu arkadaşlarımız bu üniversitelerden mezun oluyor. Ama bunların yerine görevleri belediye hekimleri ve belediye veterinerleri yapıyor. Bu, en azından mesleğin adabına aykırıdır.

Bu konularda yetkili olan arkadaşlarımıza görev verilmeli ve bunların da istihdamı sağlanmalıdır diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutup aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 4- 1380 sayılı Kanunun 18. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan ‘Cumhurbaşkanı’ ifadesi ‘Cumhurbaşkanı yetkilidir’ şeklinde değiştirilmiş ve 2. Fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.”

              Erol Katırcıoğlu               Kemal Peköz                        Mensur Işık

                    İstanbul                         Adana                                    Muş

                Murat Sarısaç           Mehmet Ruştu Tiryaki                 Tayip Temel

                      Van                           Batman                                   Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Erol Katırcıoğlu, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, birkaç konu var, beş dakika içinde nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum ama bir kere şunu söyleyeyim: Bu yasayı da yani su ürünleriyle ilgili bu yasayı da bence olması gerektiği gibi tartışmıyoruz gördüğünüz gibi çünkü su ürünlerinden başka her şeyi konuşuyoruz ve ülkenin çok önemli konularına, fay hatlarına dokunan konulara girip çıkıyoruz. Fakat bir yandan da “su ürünleri” diye bir yasa getirildi ve bu yasada esasında, benim anladığım kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin… Daha doğrusu “Adalet ve Kalkınma Partisi” dememek lazım belki “yürütmenin” demek daha doğru olur çünkü farklı bir ortamdayız. Bu yasada, yürütmenin yasa yapma konusunda ve Türkiye'ye, Türkiye ekonomisine, Türk toplumuna bakışıyla ilgili olarak sıkıntılı bir durum olduğunu gösteren işaretler var.

Ben bunları şöyle ifade etmeyi tercih ediyorum: Bu Hükûmet, esas itibarıyla serbest piyasaya bağlı olduğunu defalarca ifade etmiş olan bir hükûmet. Dolayısıyla da bazı alanlarda yasalar hazırlarken daha çok serbest rekabetin artması veya ticarileşmenin belki artması biçiminde konular gündeme getiriyor fakat öte yandan da serbest rekabet konusundaki bu tavrına uygun olmayan bir biçimde de iradi yani bir anlamda Hükûmet kararlarıyla ekonomiye yön vermeye çalışıyor.

Şimdi, esas itibarıyla baktığımızda, benim anladığım kadarıyla yasadan, su ürünleri piyasası diye düşünürseniz veya alanı olarak düşünürseniz, bu yasa, bir tür ticarileşme ve bir anlamda serbest piyasanın bir formunun buraya girmesi biçiminde bir çerçeveye sahip. Fakat aynı zamanda okuyoruz ki ve muhalefet şerhlerinden de görülüyor ki bu yasa hazırlanırken çok fazla kimseye de sorulmamış. Arkadaşlar, çok fazla kişiye sorulmadan yasa yapılmaması lazım. Dolayısıyla da bu kanun da bence, tıpkı geçen gün basına düştüğü gibi… Boğaz yönetimiyle ilgili olarak yeni bir kanunun, yeni bir teklifin, en azından içerik itibarıyla Cumhurbaşkanlığına bağlı bir biçimde, bir yeni yönetim yani İstanbul Belediyesinin elinden alınarak yeni bir yönetim çerçevesi içine sokulmaya çalışıldığını görüyoruz.

Arkadaşlar, bunlar, benim anladığım kadarıyla, ne yaptığını bilmeyen, biraz el yordamıyla, biraz etrafındaki çıkar gruplarının etkileriyle alınmış kararlar. Dolayısıyla da ben bu kanunun ima ettiği sonuçların Türkiye’nin çevresine de, su ürünleri piyasasına da olumsuz etki edeceğini düşünüyorum.

İki dakikam var, aslında bir başka konuya da geçmek istiyorum.

Arkadaşlar, burada Türkiye’de bir zamandan beri uygulanan bir kutuplaşma siyasetinin sonucunda siyasi ortamın, siyasi dilin zehirlendiği bir süreç yaşanıyor ve nitekim bugün de -başka günlerde de oluyor- öyle konuşmalar oldu ki bu mekânda Halkların Demokratik Partisi işaret edilerek “hainlik” biçiminde suçlamalar yöneltildi, kullanıldı.

Şimdi, arkadaşlar, bunların hakikaten bir anlamı yok, emin olun bir anlamı yok. Çünkü biz buradayız ve biz de sizin kadar bu ülkeyi seviyoruz. Bir kere, burada, temelde anlaşmamız lazım. Yani şunu söyleyemezsiniz… Böyle bir tartı da yok zaten, kimin bu ülkeyi daha çok sevdiğini nasıl anlayacaksınız? Böyle bir şey yok. Mesela, biz inanıyoruz ki, son yapılan operasyon ülkenin geleceğiyle ilgili olumsuz etkiler üretecektir çünkü “Kürtler” denilen insanlar bizim halkımızın bir parçasıdır ve Suriye’de yaşayan insanlar da o halkın akrabalarıdır. Dolayısıyla da biz Türkiye’nin genel çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyoruz ki Türkiye Kürtlere sahip çıkarak Kürtlerle birlikte var olabilir diye düşünüyoruz ve buna inanıyoruz. Biz buna inanıyoruz, siz de başka bir şeye inanıyor olabilirsiniz ama lütfen bu konuda konuşurken özellikle dilimize çok dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gerçekten de…

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Sayın Vekil, sadece Kürtler yok orada.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Hanımefendi, ne diyorsunuz?

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Sadece Kürtler yok; Araplar da var, Türkler de var.

MENSUR IŞIK (Muş) – Hatibi dinle!

BAŞKAN – Arkadaşlar…

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Evet, ne var bunda?

BAŞKAN – Sayın Katırcıoğlu, siz tamamlayın.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Hayır, ne var bunda, anlamadım yani.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sakin, sakin.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Sakin, evet.

Sayın Başkanım, bir dakikamı kullanacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sistemi açalım arkadaşlar.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, tekrar edeyim: Bu dille, bu yaklaşımla su ürünlerini konuşurken bile ortaya çıkan bu çatlamayı çözemeyiz. Onun için, bu ülkede mademki 80 küsur milyon insan bizi seçmiş, buraya göndermiş; dolayısıyla da bu zeminde, bu mekânda, bu Mecliste uygun bir dille sorunlarımızı konuşabilmemiz lazımdır. Bunun aksine, birbirimize küfrederek, birbirimize gerilim yaratarak, emin olun, hiçbir sonuç alamayız, hiçbir zaman da alınamamıştır zaten. Onun için, sakin olun. En azından bizim de sizin kadar iyi niyetli, sizin kadar vatansever olduğumuzu düşünmenizi rica ediyorum ve Kürt sorunu başta olmak üzere, Türkiye’de ezilen ve kendini ifade edemeyen, sesleri duyulmayan insanların sesleri olmaya çalışan Halkların Demokratik Partisini biraz olsun anlamaya çalışın.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı yetkilidir.” ibaresinin “Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Barış Karadeniz               Orhan Sarıbal            İlhami Özcan Aygun

                     Sinop                           Bursa                                Tekirdağ

             Okan Gaytancıoğlu              Ayhan Barut                 Bekir Başevirgen

                     Edirne                          Adana                                  Manisa

                 Servet Ünsal              Ömer Fethi Gürer

                    Ankara                         Niğde

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Ömer Fethi Gürer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, ucube Anayasa değişikliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisini hangi duruma getirdiğimizin somut bir göstergesi çünkü burada konuyu yürütecek bakan yok. Bakan yok ama kanun teklifini veren milletvekili arkadaşlarımıza baktım, 42 milletvekili imza atmış, bu arkadaşlardan 28’i deniz kıyısından milletvekili değil.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen niye konuşuyorsun?

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Yozgat’ın, Kayseri’nin, Mardin’in, Ağrı’nın, Şanlıurfa’nın, Batman’ın, Nevşehir’in milletvekilleri Su Ürünleri Kanunu’yla ilgili teklif veriyor.

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Sen niye konuşuyorsun?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen niye konuşuyorsun?

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Bu kanunun gerçek sahibi bakan. Bakan vermiş ellerine kanun teklifini getirmişler buraya.

Şimdi, ben niye konuşuyorum, söyleyeyim.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Niğde’ye niye…

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Tarım Kanunu çıkarmışsınız 2006 yılında, Tarım Kanunu’nu okuduğunuz zaman tarımla ilgili sorunlara yaklaşım gösteren bir kanun. Ama burada 21’inci maddede diyorsunuz ki: “Millî gelirin yüzde 1’ini çiftçiye vereceğiz.” Kanun 2006 yılında çıkmış, bugüne kadar çiftçiye hiçbir zaman yüzde 1’i vermemişsiniz, yüzde 0,5’te kalmışsınız.

Dünyada tarımın geliştiği ülkelerde millî gelirin en az yüzde 1,4’ü çiftçiye veriliyor. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sözümüz söz, çiftçiye biz yüzde 2’sini vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Olmayacak bir şey. Altmış senedir olmadı.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, desteklemeler var, desteklemeler. Desteklemeyi ne zaman vermen lazım? Ya ürünü ekerken ya da hasadını yaparken. Siz ne zaman veriyorsunuz? 2018’in desteklemesini 2019’da veriyorsunuz, bir de “Müjde!” diyorsunuz, bu nasıl müjde? (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, size ben bir şey söyleyeyim arkadaşlar, yapacaksanız tavsiyem şu: Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz kanun teklifleri getiriyoruz, ne yazık ki Meclise inmiyor, bunlar komisyonlarda görüşülmüyor. Şu anda Tarım Kredi Kooperatifleri var, 2018’in ilk altı ayına kadar borcu bulunan ortak sayısı 11.911 kişi, icra takibi yapılan ortak sayısı 7.531 kişi, ertelenen hesap borcu bulunan ortak sayısı 14.287 kişi.

Değerli arkadaşlar, soruyorum, “Tarım Kredi Kooperatiflerine neden yüksek faizle Ziraat Bankası kredi kullandırıyor?” diyorum, Hazine ve Maliye Bakanının verdiği yanıt aynen şöyle: “Tarım Kredi Kooperatifleri tarımsal üretici ya da çiftçi olmadığından Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi tarafından düşük faizli tarımsal kredi kullandırılacak kişiler arasında bulunmamaktadır.” Yani Tarım Kredi Kooperatifleri, Bakanlar Kurulunun “ Çiftçiye yüzde 8’i aşamaz.” dediği faizi kaynak kullanım bedeliyle yüzde 24 olarak alıyor. Çiftçilere kredi sağlayan bir kuruluşu da çiftçi kuruluşu saymıyorsunuz, tarımdaki sorunların içinden çıkılmaz hâle gelinmesinin nedeni bu. Olayı doğru algılarsanız, çiftçinin yanında, besicinin yanında olursanız, Türkiye'yi ithalata muhtaç hâle getirmezsiniz. Şu anda ülkemizde üretilen ürünler ya değer bulmuyor çiftçide çürüyor ya da tüketiciye pahalı ürün olarak gidiyor; bu da tarımda planlı bir politikanızın olmamasından kaynaklanıyor.

Su ürünleriyle ilgili getirdiğiniz düzenleme ilgili birimlerle birlikte değerlendirildiğinde belki bazı beklentilere yanıt verebilir. En azından bir torba yasa olarak gelmedi, bu da iyi bir şey. Bir de torba yasayı değişik milletvekilleri imza atıp Meclise getiriyorlardı. Bu bağlamda bir ilerlemeniz var ama benim size tavsiyem, eğer bu ülkede tarımı sahiplenmezseniz, çiftçiyi, besiciyi desteklemezseniz, ülkemin geleceğine en büyük zararı vermiş olursunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu bağlamda, üreticinin ürettiği mal değer bulmalı. Geçen söyledim, patatesin üretim maliyeti 90 kuruş, şu anda 50 kuruşa tüccar almıyor. Geçen yıl patates pahalandığı için ithal ürün almak zorunda kaldınız.

Bu anlamda çözüm üretmesi gereken iktidardır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak çiftçiye, besiciye verilecek her destekte yanınızda olacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde yer alan “değiştirilmiş” ibaresinin “yeniden düzenlenmiş” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Dursun Müsavat Dervişoğlu            Hasan Subaşı                  Hüseyin Örs

                     İzmir                              Antalya                           Trabzon

             Tuba Vural Çokal                Hayrettin Nuhoğlu Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                    Antalya                             İstanbul                            Adana

             Zeki Hakan Sıdalı

                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Hayrettin Nuhoğlu konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken selamlarımı sunuyorum. Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine konuşacağım.

Su Ürünleri Kanunu’nda kırk sekiz yıl sonra değişiklik yapılması gereken bir husus olmakla beraber, getirilen değişiklikler bu hâliyle çözüm olamayacak, yakın gelecekte yeniden değişiklik ihtiyacı doğacaktır.

Değerli milletvekilleri, canlıların en temel ihtiyaç kaynaklarından birisi ve doğal kaynakların en önemlisi olan su aynı zamanda yaşamın ana kaynağıdır. Günlük ihtiyaçların yanı sıra tarım, sanayi, ulaşım gibi alanlarda da sudan ve onun meydana getirdiği imkânlardan istifade edilmektedir. Artan nüfusa rağmen su kaynaklarının aynı kalması suyu 21’inci yüzyılın en stratejik maddelerinden biri hâline getirmiştir.

Anadolu ve Orta Doğu, bilinen ilk tarihten itibaren insanlara sağladığı su kaynağı ve su ulaşım yollarıyla temel yerleşim ve uygarlık alanlarından birisi olmuştur. Bilinen en eski uygarlıklar ilk kez Fırat ve Dicle kıyılarında kurulmuştur.

Su demek hayat demektir. Su demek uygarlık demektir. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 5 bin metreküp olmalıdır. Kişi başına düşen yıllık 1.430 metreküplük kullanılabilir su miktarıyla Türkiye su fukarası bir ülkedir. Bir kıyaslama imkânı olsun diye bazı rakamlar vermek istiyorum: Irak 2.020 metreküp, Batı Avrupa ülkeleri ortalaması 5 bin metreküp, dünya ortalaması 7.600 metreküptür. Türkiye’de yıllık kullanılabilir su arzı bugünkü büyüklükte kalırken nüfus artışı aynı hızla devam ederse 2030 yılında Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yılda bin metreküpe düşecek ve Türkiye'nin pek çok bölgesinde orta ve yüksek seviyelerde su sıkıntısı yaşanacaktır.

Başta Ergene ve Sakarya Nehirlerimiz olmak üzere akarsularımızın büyük çoğunluğu kullanılamayacak derecede kirletilmiş durumdadır. Su havzalarımızın sanayi ve kentsel yerleşim bölgeleri hâline getirilmesi ve tarımda kullanılan çok miktarda kimyasalın bu sulara karışması su kalitesinin düşmesine yol açmıştır. Büyük Menderes, Gediz ve Kızılırmak gibi su havzalarımız kuraklık tehdidi altında olup göllerimizden bazıları da kurumaktadır. En büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü küçülüyor, Tuz Gölü küçülüyor, Bafa ve Van Göllerinin su seviyeleri düştü, Eşmekaya ve Ereğli Sazlıkları kurudu, Akşehir Gölü havzası çölleşmeyle karşı karşıya, Meke ve Sultansazlığı yok oldu. Ülkemizin yer altı suyu potansiyeli yeteri kadar araştırılmadan ve izleme sistemi kurulmadan tüketime devam ediliyor. Aşırı tüketim sonucu bazı yer altı suyu havzalarında da seviye hızla düşmektedir. Türkiye’de 90 bin civarında su kuyusu vardır ve bunlardan sadece yarısı ruhsatlıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin güneydoğusunda uzun zamandır devam eden terörün asıl sebeplerinden biri su meselesidir. Bazen basında ve sosyal medyada yayınlanan bölge haritalarında görülen uydu terör devleti Dicle ve Fırat’ın açılım havzalarında gösterilmektedir. Orta Doğu’da su stratejilerini yöneten ülkelerin ileri karakolu İsrail’dir. İsrail, bölgede yürüttüğü saldırganlıkla sistematik olarak su kaynaklarını ele geçirmiş ve bu kaynakların yüzde 80’ini denetlemektedir. Şimdi sıra güneyimizdeki akarsuları ve havzalarını denetlemeye gelmiştir. Bu planı gerçekleştirmek için de öncelikle bir uydu devlet kurma hedefleri apaçık anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kadar önemli olan suyla ilgili yapılması gereken ilk iş, ihtiyaçlara tam olarak cevap verecek güncellenmenin yapılması olmalıydı. Bununla birlikte, yönetmeliklerin de uyumlu hâle getirilmesi ve konuyla ilgili tarafların planlamaya dâhil edilmesi sağlanmalıydı.

Yer altı ve yer üstü kaynaklarının korunması ve çok amaçlı kullanılmasında millî güvenlik ve sosyal ihtiyaçlar gözetilerek hareket edilmesi şarttır. Bunun için esas olan kurumsal yapıdaki eksikliklerin de giderilmesi gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – İçme suyu, kullanma suyu, doğal yaşamı sürdürme suyu, hayvan sulama suyu, tarımsal sulama suyu, endüstri suyu, su ürünleri enerji temini ve ulaşım amaçlı bütün suların tespiti, gözetimi, denetimi, korunması, zararların önlenmesi, atık suların toplanması, arıtılması ve yeniden kullanılmasına yönelik politikaların başarılı olabilmesi için çalışmaların tek elden yürütülmesi sağlanmalıdır. Bunun için ne gerekiyorsa hep beraber yapmalıyız; biz varız, hazırız. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Kemal Bülbül                 Kemal Peköz                       Tayip Temel

                    Antalya                         Adana                                    Van

           Mehmet Ruştu Tiryaki           Murat Sarısaç                       Mensur Işık

                    Batman                           Van                                     Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Kemal Bülbül, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; saygıyla selamlıyorum.

Şimdi su ürünleriyle ilgili konu görüşülüyor, ortada su yok, su kalmamış. Irmak kirlendi, derya bulandı, göl kurudu ama buna rağmen su ürünleri tartışılıyor. Öncelikle suyun varlığı, suyun temizliği, yaşamın kaynağı olan suyun kendisinin nasıl korunacağı ve kurtarılacağı tartışılması gerekirken, oradan atlayıp su ürünleri tartışılıyor. Bu da olaya ne kadar gayriciddi yaklaşıldığının bir göstergesidir.

Sayın milletvekilleri, bir konuyu özellikle gündeme getirmek istiyorum. Suyun kirletilmesinde, suyun yok edilmesinde sistematik olarak yapılan bir politika var ve bu politika bağlamında sistematik gidiyor, gidiyor Alevi köylerine dayanıyor. Bakın birkaç tane örnek vereyim size, Sivas Kangal Bakırtepe, Manisa Hacıbektaşlı köyü, Malatya Dedeyazı köyü, Antalya Abdal Musa dergâhında işletilen mermer ocağı, Tokat merkeze bağlı Karakaya köyünde yapılan HES ve yine yapılan bir HES’le Adıyaman merkeze bağlı Çatalağaç, Doğanlı, Gökçay, Bağlıca, Ağaçkonak köyleri suyun altında kalacaklar.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bunun dışında sistematik olarak Alevi toplumuna yönelik hak ihlalleri başka şekilde de devam ediyor. Bakınız, Adıyaman Gölbaşı ilçesi Belören Çok Programlı Anadolu Lisesinin Müdürü Alevi öğrencileri zorla namaz kılmaya zorluyor, zorla camiye götürmek istiyor. Ailelerin ve öğrencilerin itiraz etmesine rağmen bunu bilinçli olarak yapıyor. Bugün görüştüm, Adıyaman’daki tüm Alevi kurumlar, KESK’e bağlı kurumlar ortaklaşa bir suç duyurusunda bulanacaklar ve buna karşı ortak tavır geliştirecekler.

Yine, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı Aşağısallıpınar köyüne Sarıkamış Kaymakamı tarafından zorla cami yapılıyor. Muhtar gidiyor, kamu hizmeti istiyor, Kaymakam diyor ki: “Köyünüze cami yapılmasını kabul ederseniz size kamu hizmeti yaparız, yoksa yapmayız.” ve şu anda, cami yapılıyor. Alevi köyüne cemevi yapılmıyor, cami yapılıyor. Bu, asimilasyon ve inkârın bir ürünüdür.

Hapishanelerde bulunan, tutuklu olan Aleviler tutuklular yasa gereği dedeyle, pirle görüşmek istiyorlar ve bu engelleniyor. Bakın, en son ne olmuş: Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şube Yöneticisi Songül Çimen arkadaşımız Silivri’de tutuklu bulunan oğlunu ziyarete gidiyor. Ziyarete gittiği zaman gizli tanık ifadesi nedeniyle gözaltına alınıyor ve gözaltında ne soruluyor bakın: “Cemevine gidiyor musun?” Behey Muaviye soylu yezit, cemevine gidiyoruz, evet.

Buradan Alevi toplumuna çağrı yapıyorum: Erenler, canlar, yarenler, yoldaşlar; cemevlerine gidin, cem olun; pirlerinize, dedelerinize, hakka hakikate, yola erkâna sahip çıkın. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye'nin barışını, adaletini, eşitliğini, özgürlüğünü sağlayacak temel kurucu unsurlardan bir tanesi biziz. Bizden himmeti, bizden adaleti, bizden kerameti öğrenenler bugün bize bu yasakları ve bu inkârı koyarak bizim varlığımızı yok etmeye çalışıyorlar. O nedenle, Alevi toplumu, tarihine, kültürüne, yurduna, toprağına, ağacına, çiçeğine, börtü böceğine, doğasına, varlığına sahip çıkmalıdır. Burada, ikide birde “çevre, çevre” diyerek içinde var olduğumuz doğayı sadece bir çevreciliğe indirgemek yanlış bir tutumdur, egemen bir tutumdur. Doğanın korunmaya ihtiyacı yoktur, doğaya teslim olun; doğa hakkın, hakikatin balkıyan nurudur; balkıyan nura teslim olursanız insanlığınızı, adaleti, kerameti öğrenmiş olursunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu ırkçı, inkârcı, asimilasyoncu tutum devam ettiği sürece ve sistematik olarak Alevi köylerine zorla cami yapılma politikası sürdürüldüğü, cemevleri yasaklandığı…

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Neresi?

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Örneğini verdim, neresi olduğunu; Kars’ın Sarıkamış köyü. Aşağısallıpınar köyü, örneğini verdim. Başka çok örnekleri var.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Laikliğe aykırı bir konuşma yapıyorsun, laikliğe aykırı senin yaptığın konuşma.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Laikliği bilmezsiniz siz. Ben, size laikliği de hakkaniyeti de adaleti de öğretirim.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Burada mezhep ayrımı yapıyorsun, laikliğe aykırı bir konuşma yapıyorsun.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sakin olun, siz laikliği ne bilirsiniz? Size göre, laiklik, Muaviye soylu hizmetlere inanmaktır. Siz laiklikten ne anlarsınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Laikliğe davet ediyorum seni, konuşman laikliğe aykırı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Muaviye soylu” diyor, hakaret ediyor Sayın Başkan. Sözlerini geri alsın Sayın Başkan.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Tamamlayayım izninizle.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Bunlar laikliği, devletin şekillendirmiş olduğu Sünniliğe inanmak olarak adlandırdıkları, Türkiye’de Hristiyanları, Alevi inancını, farklı inançları yasakladıkları için laikliği böyle telakki ediyorlar. Laiklik, tüm inançların eşit, özgür olduğu, herkesin kendi inancını eşit ve özgür bir şekilde yaşayabildiği toplumsal bir ortamdır. Şu ana kadar Türkiye laik değildi, sahte bir laiklik var. Bundan sonra Türkiye'nin laik, demokratik olabilmesi için mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.

Ben bir kere daha, erenlere, canlara, yârenlere, yoldaşlara hakka, hakkaniyete, özgürlüğe, adalete, barışa sahip çıkmalarını… “Kızılırmak gibi bendinden boşan/Hama’dan, Mardin’den Sivas’a döşen/Düldül eyerlendi, Zülfikar kuşan/Ali’m ne yatarsın, günlerin geldi.”

Eyvallah. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Komisyonun bir söz talebi var.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

69.- Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç’ın, Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkanım, Sayın Kemal Bülbül Bey’in “Kars Sarıkamış Sallıpınar köyünde zorla cami yaptırılıyor.” ifadeleriyle alakalı, bildiğim bir mevzuyla alakalı açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Ben de kanunla ilgili bilgi vereceğinizi zannetmiştim.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Ama bir suçlama var; neticede, Kars Milletvekili olarak da şu anda ben buradayım, Ahmet Bey olsa belki o cevap verecekti ama baktım, o yok.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Sallıpınar köyü, doğru, Alevi köyü ve muhtarın bize defalarca gelerek “Anamın vasiyetidir, bu köyde bir cami olmasını istiyor.” (HDP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yapmayın, böyle savunulur mu ya! Bunu böyle savunmayın.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Arkadaşlar, konuştunuz, açıklamayı dinleyin; lütfen, konuştunuz, suçlama yaptınız, açıklamayı dinleyin.

Aynı zamanda, Selim’in Alevi Laloğlu köyüne cemevi yaptıran kişi benim. Bakın, biz bu kadar iyi bir yaklaşım sergilerken sizin bu suçlamayı yapmanız çok yanlış oldu burada, cevabı var, onu da dinlemek zorundasınız. Muhtar defalarca bizzat bize gelerek “Bakın, burası Alevi köyüdür. Bizim gençlerimiz başka yerlere gittiklerinde ‘Sizin köyünüzde cami var mı yok mu?’ sorularına cevap vermekte sıkıntı duyduklarını söylüyorlar ve bu köye lütfen küçük ölçekli bir cami yapılmasına katkı verin.” dedi defalarca. Muhtarı arayıp sorabiliriz. Biz, bu köy aynı zamanda Sarıkamış ilçesine bağlı olmakla beraber, betonunu Selim Belediyesi attı, Sarıkamış Belediyesi buna katkı yaptı, aynı zamanda Sarıkamış’ın camilerinde bir hafta toplanan parayla da yine o köyün camisinin yapılmasına katkıda bulunduk.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Asimilasyondur bu, asimilasyon tam da budur!

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Kendi talepleri üzerine yapılmıştır.

Genel Kurula bu bilgiyi vermek istedim.

BAŞKAN – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Bülbül?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Duyulmuyor da onun için, ne yapayım? Bülbül sesimi de duymuyorsanız artık…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

Hayır, nedir, talebiniz nedir?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Benim konuşmama karşı yaptığı açıklama nedeniyle…

BAŞKAN – Efendim, Komisyon olarak söz aldı ve yani muhtarın istediğini söyledi.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Tamam, muhtarla ben de görüştüm.

BAŞKAN - Şimdi diyeceksiniz ki: “Muhtar istememiştir.” Sayın Başkan “Muhtar istemiştir.” diyecek yani…

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Efendim?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sataşma oldu Sayın Başkan, sataşma oldu.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, ama hakaret yok, suçlama yok yani neye dayanarak söz vereyim?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Beni suçlama yapmakla suçluyor, ben suçlamada bulunmadım.

BAŞKAN - Sataşma yok, hiçbir şey yok.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sataşma var.

BAŞKAN – Nerede var?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Suçlama.

BAŞKAN - Efendim, siz suçladınız.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ben suçlamadım.

BAŞKAN - O da “Hayır, öyle değil, muhtar istedi.” dedi. Ne var bunda?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ben suçlamadım, ben hakikati söyledim.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Seninki hakikat, onunki başka bir şey!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN - 2’nci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5’nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 22’nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Akarsular üzerinde kurulmuş veya kurulacak olan baraj ve regülatör gibi su yapılarında su ürünlerinin geçmesine mahsus balık geçidi yapılması ve işler durumda bulundurulması zorunludur. Ancak yüksekliği 20 metreden daha fazla olan su yapılarında masrafları müteşebbisçe karşılanmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığının yetkilendirdiği kuruluşlarca veya su ürünleri konusunda eğitim veren fakülteler veya su ürünleri araştırma enstitüleri veya bilirkişiler tarafından Bilimsel Araştırma ve İnceleme Raporu hazırlanır. Bilimsel Araştırma ve İnceleme Raporu ile su yapılarının kurulacağı akarsuda yaşayan canlı türleri, beslenme, üreme ve göç hareketleri tespit edilir ve raporlanır. Mevcut veya planlanan baraj veya regülatör yapılarında hazırlanan rapora göre uygulanacak eylem planı belirlenir. Hazırlanan rapor kapsamında belirlenen yöntemin uygun bulunması ve uygulanmaya başlamasının ardından Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenecek periyotlarla müteşebbisten sahada raporlarının tekrarlanması istenerek akarsuda zamana bağlı değişim tespit edilir. Mevcut veya planlanan balık geçidinin işlevsiz olmasının anlaşılması durumunda balık geçidi dışında farklı göç yapıları, balık asansörü gibi tedbirler alınabilir.

Bu madde kapsamındaki balık geçidi, balık asansörü ve diğer yapılara ilişkin projenin onayı, kontrolü ve kabulü inşa tekniği açısından Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılır veya yaptırılır.”

               Barış Karadeniz          İlhami Özcan Aygun            Bekir Başevirgen

                     Sinop                         Tekirdağ                                Manisa

                Orhan Sarıbal             Okan Gaytancıoğlu                   Ayhan Barut

                     Bursa                          Edirne                                  Adana

              Ömer Fethi Gürer              Servet Ünsal                    Cengiz Gökçel

                     Niğde                          Ankara                                 Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, Sayın Karadeniz, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Divan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

1971 yılında yürürlüğe giren, aradan kırk sekiz yıl geçen ama kırk sekiz yıl içinde mevcut şartlara, teknolojik yeniliklere, sosyal ve sektörün mesleki yeniliklerine cevap vermeyen bir kanun değişikliğinin şu anda Meclis gündeminde olmasını gayet olumlu ve mantıklı karşılıyoruz. Bu arada, bu kanun teklifinde emeği geçen öncelikle Su Ürünleri Genel Müdürlüğümüze ve ekibine teşekkür etmek istiyorum. Bizim Komisyon üyelerimize ve diğer komisyon üyelerine, İsmail Bey’e teşekkür ediyorum ama burada teşekkürü ederken de şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Geçen çarşamba günü, yanılmıyorsam, AK PARTİ Grubunda AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanının bir konuşması oldu “Mecliste bulunun." diye. Türkiye’nin geleceğinde çok önemli noktalarda olacak Su Ürünleri Kanunu’nda burada Tarım Komisyonunun olmamasını, Tarım Komisyonunda kanunu oylarken bu muhalefetin yapıcı olmasına rağmen, her şeyi reddeden Tarım Komisyonunun burada olmamasını Sayın Başkana sormak istiyorum: Komisyonu çağırmadınız mı buraya? Keşke çağırsaydınız da burada da aynı şeyleri söyleselerdi. (CHP sıralarından alkışlar)

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Komisyon üyelerimiz buradalar.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Sayın Başkan, Genel Başkan demişti ya “Park, bahçelerde...” Acaba nerede bilemiyorum.

Bu arada da teşekkürümüzü etmiş olduk.

Geçmişten bugüne balıkçılık sektörüyle uğraşan her tür alanında olan bir ilin milletvekiliyim. Yaklaşık otuz yıldır Su Ürünleri Fakültesi Sinop’a hizmet etmekte ve Sinop’a çok büyük katkılarının olduğunu buradan söylemek isterim. Böyle katkıları olan fakültelerin değerli öğrencilerinin okulu bitirdikten sonra su ürünleri mühendisi olması ve sonunda işsiz kalması içimi acıtıyor açıkçası. Türkiye’nin geleceği tarım ve su ürünleri politikalarına bağlı. Bu politikalar içinde Su Ürünleri Kanunu burada konuşulurken Su Ürünleri Kanunu’nda kanunun gerçek sahiplerinin, su ürünleri mühendislerinin adının anılmaması neye hizmet ben anlamış değilim.

Daha önce konuşmuştuk, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda 83 sefer “veteriner” ismi geçmiş. Sayın Komisyon Başkanımız da veteriner kökenli; acaba diyorum, bu çatışmalar, kurumlar arası çatışmalar burada su ürünleri mühendislerinin adını geçirmesini engelliyor mu? Onu sormak istiyorum. Kanunun gerçek sahipleri maalesef kanunda yer almıyor, yetki sahibi değiller. Bunun bir an önce değiştirilmesini, Meclisimiz tarafından su ürünleri mühendislerimize yetki kanunu çıkarılmasını buradan öneriyorum.

Burada su ürünlerinin en önemli şeyi koruma, kontrol ve denetim. Kanunda koruma, kontrol ve denetimin öncelikle alınmaması bu kanunun işlevselliğini yitirir, denetim çok önemli Su Ürünleri Kanunu’nda.

Şimdi, bugün burada -Sayın Cahit Başkanım da dâhil- Su Ürünleri Kanunu’nu konuşuyoruz, hiç daha Su Ürünleri Kanunu’yla ilgili konuşan yok. Türkiye’nin en önemli kanunlarından birini konuşuyoruz, burada çok daha farklı şeyler konuşuluyor. Sinop’ta bir çok vatandaş bekliyor. Türkiye’nin her yerinde Su Ürünleri Kanunu’yla ilgili herkes televizyon başında ama biz burada Su Ürünleri Kanunu’nu maalesef konuşmaktan imtina ediyoruz.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Konuş sen, konuş.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Konuşuyoruz, konuşuyoruz. Evet, siz de konuşun. Keşke grubunuz burada tam olsaydı da o Komisyonda reddettikleri şeyleri burada dinleseydi, maalesef, böyle oluyor işte.

Evet, Sinop’ta balıkçılardan Oktay reisle bugün konuştum, diyor ki: “Dünyada gırgırların, büyük balıkçıların av sahası 50 metre. Türkiye’de 24 metreydi, biz daha ileri atılmasını beklerken yönetmelikle 18 metreye çekildi.” Biz balıkçılığı zaten yok ediyoruz. 18 metreyi 24 metreye bari kanunlaştırsak, bu, geleceğe yatırımdır. Balıkçılık bir sevda işidir, sabır işidir, emek işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karadeniz, sözlerinizi toparlayın lütfen.

BARIŞ KARADENİZ (Devamla) - Orada emek veren, bu sektörde var olan kişilere saygı duymamız lazım. Bu emek çok kıymetlidir, en yüce değerdir. Herkes bekliyor. İnşallah, önümüzdeki dönemlerde, süreçlerde Su Ürünleri Kanunu’nu çok daha ciddi bir şekilde ele alıp… Kırk sekiz yıldır aynı kanunla yönetilen su ürünlerini bir nebze de olsa değiştirdik. Keşke bu kanunda su ürünlerinin gerçek sahibi olan su ürünleri mühendislerine de gerekli saygıyı gösterebilseydik, hepsi bekliyor.

Öncelikle, tekrar, bu kanunu gündeme getiren arkadaşlara, Komisyon üyelerimize, başta canla başla mücadele eden, bir kelimesine bile muhalefet etmeden, destek olmak amaçlı konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Komisyon üyelerine ve diğer partilerin Komisyon üyelerine tekrar teşekkür ederek konuşmamı bitirmek istiyorum. Teşekkür ederim, sağ olun var olun. (CHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Aylin Cesur                            Hasan Subaşı             Hüseyin Örs

                   Isparta                                  Antalya                      Trabzon

      Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Dursun Müsavat Dervişoğlu Zeki Hakan Sıdalı

                    Adana                                    İzmir                         Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Örs, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde konuşmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde su ürünleri üretiminin her yıl bir önceki yıla göre azaldığını görmekteyiz. Türkiye’de su ürünleri üretiminde avcılık yoluyla elde edilen ürün miktarı her geçen yıl azalmakta iken, yetiştiricilik yoluyla elde edilen ürün miktarı ise artmaktadır.

Konuyla ilgili bazı sayısal verileri sizlerle paylaşmak isterim: Deniz ve iç sularımızda 2000 yılında avlanan balık miktarı 503.345 ton iken, 2007 yılında bu rakam 632.450 tona ulaşmış, ancak son yıllarda giderek azalan bir eğilimle 2018 yılında 314.094 tona düşmüştür. 2018 yılı av sezonunda ülkemiz denizlerinde 96.452 ton hamsi, 18.854 ton sardalya, 20.678 ton istavrit, 30.920 ton palamut, 5.767 ton lüfer ve 20.057 ton çaça balığı avlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz balıkçılığını olumsuz olarak etkileyen birçok faktör vardır, dün ve bugün de bunları burada çok dile getirdik. Bunlardan biri de gemi balast sularıyla taşınan ve küresel ısınma nedeniyle denizlerimize göç eden yabancı türlerdir. Her ne kadar bu türlerden bazıları ekonomik olarak avlanabilse de bunların birçoğu ülkemizi çevreleyen denizlerde önemli ekolojik problemlere sebep olmaktadır. Bu istilacı türler, uygun koşullar altında hızla çoğalırlar ve denizlerde besin ağını ve ekosistem işlevselliğini değiştirerek yerli türlerin biyoçeşitliliğini ve biyokütlesini azaltırlar. İstilacı türler, özellikle 1980’lerin sonunda, 1990’ların başlarında Karadeniz’in “biota” ve ekosistemini doğrudan etkileyerek hamsi stoklarında önemli düzeyde azalmaya neden olmuşlardır.

Balıkçılığımızı olumsuz etkileyen diğer bir sorun da üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin yaklaşık 8.333 kilometrelik kıyı alanlarının, kıyı yapıları ve deniz dolguları nedeniyle önemli oranda tahrip olmasıdır. Kıyılar iki farklı ekosistemin yani deniz ve karanın kesişim alanları olduğundan ekolojik açıdan çok değerli alanlardır. Konuyla ilgili en üst düzeydeki karar vericilerin temel hedefi, bu hassas “ekoton”ların sürdürülebilirliği olmalıdır. Bu da ancak tüm paydaş ve kurumların hemfikir olacağı bir kıyı alanları yönetim planıyla gerçekleşebilir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz kıyısal deniz ekosistemlerinin bugün için karşı karşıya kaldığı başlıca sorunlar, aşırı ve sürdürülebilir olmayan avcılık, yoğun, plansız ve aşırı kentleşme, başta plastik atıklar olmak üzere, deniz çöpleri, su kirliliği kaynaklı su kalitesinde bozulmalar, kıyıların görsel peyzaj kalitesindeki bozulmalar, kıyıların alan kazanmak amacıyla doldurulması, iklim değişimi ve küresel ısınmaya bağlı yaşanan ve yaşanması muhtemel sorunlar olarak sıralanabilir. Küresel ısınmaya bağlı bugün yaşanan ve gelecekte yaşanması muhtemel sorunlar ise deniz su seviyesi yükselmesi, sel ve taşkın sıklığında artışlar ve yabancı türlerin ekosisteme girmesi ve benzerleridir.

Yukarıda saydığım nedenlerden ötürü gün geçtikçe kıyıların ekosistem kalitesi tahrip olmakta, bu da ileride telafisi güç ve pahalı olan fiilî durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, tüm bu sorunların çözümü iyi bir planlama yaklaşımıyla gerçekleşebilir; bu da ancak karar vericilerin duyarlılığı ve inisiyatifiyle gerçekleşecek bir durumdur diyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutup aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle 1380 sayılı Kanun’un 25’inci maddesine eklenen fıkranın ilk cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kaynakların korunması amacıyla, su ürünlerinin yurt dışına çıkarılması ile canlı olarak yurt içine sokulması izne tabidir.”

                 Mensur Işık                  Kemal Peköz   Serpil Kemalbay Pekgözegü

                       Muş                           Adana                                   İzmir

                Murat Sarısaç                 Tayip Temel           Mehmet Ruştu Tiryaki

                      Van                             Van                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde söz talebi Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü’ye ait.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Değerli arkadaşlar, kırk sekiz yıldır bu kanunun yapılması bekleniyor, evet, büyük bir özlem var. Fakat ne yazık ki yapılan bu kanunun, yapılmakta olan bu kanunun halkın ihtiyaçlarına karşılık gelen bir yapısı olduğunu söyleyemeyiz. Kanun teklifleri buraya geliyor ve parmak sayısına göre, parmak demokrasisine göre geçip gidiyor. Şimdi de bunu tekrar yaşıyoruz. Oysa Türkiye'nin sorunlarının bütünsel olarak ele alınması gerekiyor. Bu tek adam rejiminde, tek adam sisteminde, Parlamentonun bu kadar etkisizleştirildiği, karikatürize edildiği bir yerde, durmadan bu salonda hamasi nutukların atıldığı, âdeta geyik muhabbetinin yapıldığı, sonuç alınmayan, sonuç alınmayacak şeylerin, konuşmaların, tartışmaların yapıldığı bir ortamda ne yazık ki su ürünleri alanında da etkili bir dönüşüm yapabilmemiz mümkün değil.

Bir kere, bu kanun teklifini hazırlarken demokratik kitle örgütlerinin, ekoloji örgütlerinin, yerel halkın, STK'lerin, sendikaların düşüncelerine başvurulmamıştır. Aslında “Bu kanun teklifi niye getirildi?” diye baktığımızda, içinde bulunduğumuz dönemde en çok karşılaştığımız şey, her şeyin ticarileştirilmesi ve sermayeye aktarılacak kaynaklar için doğanın talan edilmesi süreciyle karşı karşıyayız. Burada da aslında bunu kolaylaştıracak bir sistem getirilmeye çalışılıyor. Oysa halkın ciddi sorunları var, özellikle denizlerin kirletilmesi, yer altı sularının, kaynaklarının tüketilmesi ve göllerin, derelerin âdeta borularla ticarileştirilmesi, ticarete aktarılması, bir avuç zengin yaratılması için bütün bunların peşkeş çekilmesiyle karşı karşıyayken yapıcı bir yasadan da bahsedemeyiz.

Öte taraftan, ekosistem çok ciddi hasarlar alıyor, geri dönülmez bir şekilde doğa talan ediliyor ve gelecek kuşaklara âdeta kirli denizler, kirli göller, nehirler bırakıyoruz. Dolayısıyla, bu talan ekonomisiyle denizleri, nehirleri, gölleri fethetme anlayışıyla karşı karşıyayız. Oysa, bizim denizleri, nehirleri, yer altı sularımızı koruyacağımız, gelecek kuşaklara da tertemiz devredeceğimiz bir sistem oluşturmamız lazım. Bu konuda kabahatleriniz çok, arşa kadar çıktı, dolayısıyla bu yapılacak yasa da bu sürece hizmet edecek.

Aslına bakarsak kanunlara da uymadığınız ortada. Özellikle ekolojiyi tahrip etme konusunda gerçekten sınır tanımıyorsunuz. Zaten her konuda öyle, Anayasa’yı da hiçe sayan bir yönetim anlayışınız var. Anayasa, yasalar, kanunlar o kadar çiğneniyor ki âdeta valilerin, kaymakamların paspas ettiği; valilerin, kaymakamların sözlerinin Anayasa, yasa hâline getirildiği bir dönemden geçiyoruz.

Bir şey dediğimiz zaman, bu konuları tartıştığımız zaman sizin elinizde çok kullanışlı bir şal var, bu da terör şalı, bu terör şalıyla her şeyi örterek sorunların üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz. Terör şalıyla, aslında halkın ihtiyaçlarını, taleplerini örtbas etmek için ve toplumsal muhalefet yapan, halkçı bir anayasayı, yasayı savunan ve denizlerin, doğanın korunmasını, su emekçilerinin haklarını koruyan ve savunanları da örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Bu aslında sizin artık alışkanlık hâline getirdiğiniz bir durum. Oysa görüyoruz ki Türkiye şu anda büyük bir savaş ekonomisi içerisinde; çatışma, işgal girişimi Türkiye'nin bütün gündemlerinin üstünü örtüyor. Geçim derdi, açlık, yoksulluk nedeniyle bankaların ve tefecilerin eline düşen insanların, geçinemiyorum diye kendini ataşe veren insanların sesinin duyulmadığını biz görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Bunların sesinin tamamen işte bu terör şalıyla örtülmeye çalışıldığı dönemi görüyoruz. İnsanlar böbreklerini satacak hâle gelmişler fakat çığlıkları duyulmuyor.

Öte yandan şunu da söylemeden edemeyeceğim burada: Demokrasiyi, yasaları o kadar çiğnediniz ki, halkın iradesini o kadar gasbettiniz ki her gün buna tanıklık ediyoruz. Cizre’ye cumhuriyetin 96’ncı yıl dönümünde kayyum atama fütursuzluğunu da göstermeniz utanç vericidir ve aslında sizin halkın ihtiyaçları karşısında, halkın talepleri karşısında nerede durduğunuzu da açık bir şekilde göstermektedir. Cizre’ye kayyum atıyorsunuz, öte taraftan İstanbul Boğaziçi’nde Sülün Osman’ı kıskandıracak formülasyonunuzla oradaki halkın iradesini de gasbediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Dolayısıyla bizim aslında barış içinde, demokratik, sosyal bir ülkeye ihtiyacımız var ve siz her gün bu talepleri yok ediyorsunuz diyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle eklenmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 25’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “sokulması izne tabidir” ibaresinin “sokulması Tarım ve Orman Bakanlığının iznine tabidir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Orhan Sarıbal            İlhami Özcan Aygun                  Ayhan Barut

                     Bursa                         Tekirdağ                                 Adana

             Okan Gaytancıoğlu            Hüseyin Yıldız                     Servet Ünsal

                     Edirne                          Aydın                                  Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Hüseyin Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Su Ürünleri Kanunu’nu görüşüyoruz, kırk sekiz yıl sonra yeniden çıkarılıyor. Ama AKP’nin her çıkardığı kanunun muhakkak bir nedeni vardır. Bu Su Ürünleri Kanunu’na bir bakıyorum, bizim Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de balıkçı barınakları var, bunları bir şekilde özelleştirerek yat limanlarına yani holdinglere verecek. Binlerce insan geçimini oradan sağlıyor küçük teknelerle. Ege’ye, Karadeniz’e, Akdeniz’e gittiğinizde görürsünüz, küçücük teknelerle geçimini sağlayan binlerce aile var. Maalesef bu kanunla da ilk hedefleri, barınakları holdinglere, yandaşlara satmaktır.

Değerli arkadaşlar, Tarım ve Orman Bakanı… Şöyle bir şey düşünüyorum: Ya bu suyu, yer altı kaynaklarını, yer üstü zenginliklerini… Su kirliliğini en fazla kim yapıyor? Yine bu iktidar yapıyor. Aydın’da jeotermal elektrik santraline izin veren bu iktidar. Şu an Aydın’ın yer altı ve yer üstü kaynaklarının hepsi kirleniyor. Peki, ben Tarım ve Orman Bakanına soruyorum: Hangi önlemi aldınız da onları denetliyorsunuz? Sizin tek amacınız, yandaş firmalara, Aydın’da 5 tane firmaya gelir sağlamak için, rant sağlamak için, 1 milyon 200 bin nüfusluk, geçimini yüzde 80 tarımla sağlayan bir ili yok etmektir.

Değerli arkadaşlar, bundan beş, altı ay önce de yine su ürünleri kooperatifleriyle ilgili bir kanun gelmişti. Su ürünleri kooperatiflerinin seçilen başkanlarını aldınız, kayyum olarak desem, memurları atadınız. Şimdi, eskiden Aydın bölgesinde… Şu an Koçarlı’da su ürünleri kooperatifinin başkanı sizin şu anki Koçarlı Belediye Başkanınız. Kendisine sorabilirsiniz, eskiden çiftçiler kendi yönetimini seçtiğinde, parası olmadığında kendi kendine idare ediyordu Başkan ama şu an, atadığınız memur altı dedi mi çıkıp gidiyor, gece on birde boru patlıyor, ortada kimse yok. Bu sene Aydın Koçarlı, Aydın Merkez, Söke Merkez gerçekten bu konuda çok zorluklar çekti.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda, şu an, Aydın, Urfa, Çukurova, Adana’nın yüzde 70’i geçim kaynağını pamuktan sağlıyor. Arkadaşlar, 2018 pamuk maliyeti 3,46, satış fiyatı 5,2’ydi, Tarım ve Orman Bakanlığı 80 kuruş prim vermişti. Bu yıla gelelim, 2019’da pamuğun maliyeti 4,41, satış fiyatı şu an 3,7; bir yıl geçmiş yine Tarım Bakanı 80 kuruş verdi, ne zaman ödeyeceği de belli değil.

Değerli arkadaşlar, ben şunu düşünüyorum: Tarım Bakanının yaptığı bir şey var, eskiden tabii, yurt dışındaki gıda sektörünün danışmanlığını yapıyordu, kendisini hâlen Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı değil, o firmanın danışmanı olarak görüyor (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü ne hikmetse, ne zaman pamuk toplansa hemen kapıları açıyor. Yunanistan’dan biz şu an pamuk ithal ediyoruz arkadaşlar.

Bazı arkadaşlarla konuşuyoruz, diyorlar ki: “Ya, dünya pamuk borsası var, ona göre fiyat belirliyoruz.” Eyvallah, kabul ediyoruz. Peki, hiç baktınız mı dünya pamuk borsasındaki mazotun fiyatına, gübrenin fiyatına? Neden onları baz almıyorsunuz? Avrupa ülkelerinin kullandığı gübre fiyatıyla, mazot fiyatıyla Türk çiftçisinin kullandığı gübre, tohum ve mazot fiyatı aynı mı? Oraya geldiğiniz zaman uygulamıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, zeytin topluyoruz. Önemli bir konuya değiniyorum. Biliyorsunuz biz, İspanya, İtalya, Yunanistan’la zeytinde yarışıyoruz. Kaliteli zeytinyağı üretiyoruz Türkiye’de arkadaşlar. Gerçekten çiftçilerimize buradan teşekkür ediyoruz.

Şu an, zeytinyağı 14 lira. İki hafta önce Tarım Kooperatiflerinin altında bir şirket kuruluyor. Sayın Başkanım, sizin aracılığınızla soru sormak istiyorum Tarım Bakanına: Bu şirket, şu an, Suriye’de…

BAŞKAN – Sözlü soru sistemi kalktı Sayın Yıldız, yazılı soru sistemi var biliyorsunuz artık.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sizin aracılığınızla bildirmek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Bir dakika daha rica edeyim.

BAŞKAN – Tabii, tabii… Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Suriye’de, bu şirket -nakliye dâhil olmak üzere- çok kötü bir zeytinyağı getiriyor, maliyeti 9 lira arkadaşlar. Sonra o zeytinyağı buraya geliyor, burada bizim zeytinyağlarıyla karıştırılıyor, Türk amblemi yapıştırılıyor, yurt dışına ihracat yapıyoruz ve bu gönderdiğimiz yağın yüzde 50’si geri geliyor.

Sayın Bakana soruyorum: Bir: Yıllardan beri uğraşıyoruz, marka yaratalım zeytinyağında diyoruz, yarattık da. Neden başkasının zeytinyağını, iyi olmayan bir zeytinyağını getirip bizim zeytinyağıyla karıştırıyorsunuz?

İki: Bu şirket Suriye’deki şirketi aldı, o şirketin IŞİD’in bir kolu olduğunu iddia ediyorlar. Böyle bir şey var mı, yok mu? Bu IŞİD, burada, 104 vatandaşımızı öldürdü, şehit etti; 3 polisimizi öldürdü; o yetmemiş gibi Süleyman Şah Türbesi’ne baskı uyguladılar.

Biz dolaylı olarak Tarım Bakanının eliyle IŞİD’in, örgütün finansmanını sağlıyoruz arkadaşlar. Bir an önce Sayın Bakan bu işe el atmalıdır, bu ithalatı durdurmalıdır.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Dursun Müsavat Dervişoğlu          Mehmet Metanet Çulhaoğlu Zeki Hakan Sıdalı

                  İzmir                                      Adana                          Mersin

        Ahmet Kamil Erozan                        Hasan Subaşı

                  Bursa                                     Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Ahmet Kamil Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri konusunda bir teklif üzerinde söz almışken balıktan bahsetmemek mümkün değil ama ben başka türlü bir balıktan bahsedeceğim. 20’nci yüzyılda bir özdeyiş vardı: “Büyük balık küçük balığı yer.” diye, bu özdeyiş 21’inci yüzyılda değişti. Şimdi hızlı balık yavaş balığı yiyor. Bunu niye söylüyorum? Türk dış politikasında olduğu gibi ekonomide de biz “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın.” modundayız. Bundan bir müddet evvel damat bey bir laf söyledi, dedi ki: “Tünelin ucunda ekonomi açısından ışık gözüküyor.” Muhalefetin cevabı şu oldu: “O ışık acaba karşınızdan gelen trenin ışığı olmasın!” diye. Aynı şey şu anda dış politikada bizim âdeta üstümüze üstümüze geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanının YPG’ye sevk edilen silahlar konusunda andığı son rakam 30 bin tır idi, uçakları saymıyorum. Bu 30 bin tır 5, 3, 5 gelip giderken Sayın Cumhurbaşkanı ne diyordu diye baktım. Size üç cümle okuyacağım Sayın Cumhurbaşkanından: “Dostum Trump’ın da dediği gibi Suriye’de DAEŞ’i yenilgiye uğratacağız.” “Dostum Trump.” İkinci cümle “Dostum Trump ile olan iletişimimizi birileri kıskanıyor.” Üçüncü cümle, “Dostum Trump’la samimi bir diyaloğumuz var.” Bu samimi diyaloğun 9 Ekim tarihli bir mektuba vardığını da hepimiz biliyoruz. Kimseyi rencide etmemek için o mektuba çok değinmek istemiyorum ama daha vahim bir şeye değinmek istiyorum. O mektup geldi, Beştepe’de duruyor ya masasında Sayın Cumhurbaşkanının ya da çöp torbasında. Sayın Cumhurbaşkanı 13’ünde gazetecilerin bir sorusuna cevap veriyor. Gazeteciler şunu soruyorlar: “Bu Trump’ın söylediği tehditleri yani yaptırım tehditlerini ciddiye almak gerekir mi acaba?” Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor biliyor musunuz: “Trump çok şakacıdır.” diyor. O şakanın bize neye mal olduğunu maalesef 29 Ekimde gördük hep birlikte. Yürütmenin beceremediğini ordu arazide becerirken bu Genel Kurul onun cevabını verdi. Ama Sayın Cumhurbaşkanı “şakacı” dedi Trump’a, biraz öngörülü olması beklenirdi herkesin.

Mesele bitmedi bizim açıklamamızla, Genel Kurulun yaptığı açıklamayla. Önümüzde başka badireler var, ben size altı ay evvelden söylüyorum, 24 Nisan 2020’ye ne kadar hazırdır yürütme, soruyorum, 24 Nisan 2020’ye ne kadar hazırdır?

İki: O kararın içinde başka maddeler de var, yakında Amerika’da eğitim ders kitaplarına “sözde soykırım” diye bir ders girecek. Bunu nasıl engelleyeceksiniz? Amerika’da millî eğitim bakanlığı yok, eğitim bakanlığı eyaletlerde. Bunu çözmek için 50 küsur eyalette gidip kapı kapı dolaşmanız lazım. Dolayısıyla bizim vazifemiz sizi uyarmak.

Yine, iktidar, büyük bir başarı öyküsü olarak bize Putin’le varılan Soçi Mutabakatı’ndan bahsetti. Ben, şimdi, ilk önce AKP sıralarına, sonra Milliyetçi Hareket Partisi sıralarına soruyorum: Türkçe metin ile Rusça metni kontrol edip karşılaştırdınız mı?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ne gereği var?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Karşılaştıran varsa “Ben karşılaştırdım.” desin, elini kaldırsın lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yoklama mı alıyorsunuz?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Hayır, ben soruyorum.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yoklama mı alıyorsunuz?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Şimdi söyleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız çünkü 5’inci ve 6’ncı maddelerin Türkçesi ile Rusçası aynı değil, aynı değil maalesef. Türkçesinde “YPG” yazıyor, Rusçasında ne yazıyor? “KOC” yazıyor “KOC” yazıyor. KOC ne demek?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Kürt özgürlük hareketi.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Kürt kurtuluş güçleri demek.

İktidar bunu bu Meclisten de sakladı, madem hiçbiriniz bilmiyorsunuz, bu Meclisten de sakladı. Siz “Kürt kurtuluş güçleri” diyen bir mutabakata “evet” dediniz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – YPG’nin anlamını da açar mısınız, YPG’yi de açar mısınız?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Halk Savunma Birlikleri. Aynı şey değil. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Terör örgütü olarak mı gitti?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – O, tabii ki terör örgütü. Bizimkinde öyle yazıyor, Ruslarındakinde öyle yazmıyor.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – KOC geçse ne olur? Benim için terör örgütüdür bu.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Uluslararası anlaşmalar öyle, iki metin olarak onaylanıyor. Bunu niçin söylüyorum? Buna en yakın kavram yani Kürt kurtuluş güçlerine en yakın kavram Filistin Kurtuluş Örgütüdür. Filistin kurtuluş Örgütü bir terörist örgütü değildir. Ben Ruslardan bahsediyorum, Türkiye’den bahsetmiyorum. Dolayısıyla YPG, terörist olan YPG bir siyasi evrim geçirmekte ve karşımıza başka bir kimlikle oturmak üzeredir.

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sen nasıl Hariciyecilik yaptın ya?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Bu şekilde yaptım ben.

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Nasıl hariciyecilik yaptın?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Sizde hiçbir şey bulamadığımız için… Ben şunu iddia ediyorum daha…

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Siz de Hariciyeyi öğrenemediniz!

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Dinle, dinle de Hariciyeyi öğren!

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Şunu da iddia ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Şunu da iddia ediyorum…

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sen nasıl Hariciyecilik yaptın ya?

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Atandı, makama oturamadı. O “Bilmiyor.” dediğin adamlar kapıyı kırıp oturtturdu seni be!

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Dinle de öğren.

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Bundan niye rahatsız oluyorsunuz ki?

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Şunu da iddia ediyorum: Tarihe bakarsanız, Arafat İzak Rabin’le el sıkışmıştır, Arafat Şimon Peres’le el sıkışmıştır.

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Makamına oturamadı ya...

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Bir yere gidersen çağır, biz kapıyı açarız.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, sakin olalım. Rica ediyorum, lütfen…

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – İzzetbegoviç Tudjman’la el sıkışmıştır, İzzetbegoviç Miloseviç’le el sıkışmıştır. Şuraya yazıyorum, bu tarafa da yazıyorum: Günün birinde, çok da uzak olmayan bir tarihte Sayın Cumhurbaşkanının Esad’la el sıkıştığını görürseniz şaşmayın. “Olmaz olmaz.” demeyin, olmaz olmaz.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

70.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, biz sayın konuşmacının geçmişinde Hariciye geleneğinden geldiğini, orada Türk devleti adına birtakım görevlerde bulunduğunu biliyoruz. Şimdi, bizim beklediğimiz şey, burada geçmiş birikimlerinden de faydalanarak Türkiye’nin geleceğine yönelik olarak birtakım katkılar sağlamaktır. Biz burada hiçbir parti ayrımı yapmaksızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde, almış olduğumuz ortak kararlardaki gibi, bir iradeyi pekiştirecek çalışmaları, vizyonu ve bu noktada Türkiye’ye moral verecek ve aynı zamanda önünü açacak çalışmaları duymak ve görmek istiyoruz. Burada sadece sayın konuşmacı açısından söylemiyorum; Hariciye kökenli olan, diğer meslek erbabı olan ve burada milletvekili olan sayın üyelerden de bahsetmek istiyorum.

Şimdi, Türk devleti iki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Hem daha önceki konuşmasında bunun bir anlaşma olmadığını uluslararası ilişkiler, hukuk bağlamında ifade etmişti kendileri. Bu bir anlaşma değil mutabakatsa eğer, bu mutabakat içerisinde bunun Rusçasında ne geçtiğini, Türkçesinde ne geçtiğini kendi içinden çıktığı kurumda bulunanlar, sayın meslektaşları da çok iyi bilmektedirler; Türk devleti bunu ziyadesiyle, iyi bir şekilde takip etmektedir. Türkiye’nin şu an hem Amerika’ya hem de Rusya’ya kendi güneyinde bir terör koridorunun oluşmasını istemediği hususunu kabul ettirmesi ve burada oluşacak oldubittilere müsaade etmeyeceğini ifade etmesi ve bunun karşı tarafça kabul edilmesi, adına her ne denirse densin ama bunun bir terör örgütü olduğu bellidir ve sınırımızın 32 kilometre ötesine ötelenmesi gerektiği hususu hem Rusya tarafından hem de ABD tarafından kabul edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Eğer bunlar meşru birer güç olarak kabul ediliyorsa ötelenmesi niye kabul edilmiştir?

Şimdi, bu noktada kendilerinin bunları çok iyi bildiğini biz biliyoruz. Türkiye’nin şu an, aynı Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi, olmayan birtakım iftiralarla muhatap olduğunu ve bu iftiralara karşı topyekûn bir şekilde bir cevap verilmesi gerektiğini ifade ettiğimiz bu süreçlerde, bu zamanlarda kalkıp da burada “Yahu, geçmişte sizin yaptıklarınız var ya, işte, şunlar, bunlar var ya…” deyip de bugünü ve geleceği moralman büyük bir karamsarlık içerisine sokmak doğru bir yaklaşım değildir. Türk devleti, dün olduğu gibi, o Birinci Dünya Savaşı döneminde olduğu gibi güçsüz değildir, güçlüdür ve kudretlidir. Allah’ın izniyle bu belaları hep birlikte defetmeye de muktedirdir.

Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sayın Dervişoğlu, buyurun.

71.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilimizin konuşmaları içerisinde moral bozmaya yönelik, motivasyon bozmaya yönelik herhangi bir ifade yoktur. Ayrıca, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyeti devletinin manevi şahsiyetine tecavüze yeltenenlere karşı ortak kararlar alma kabiliyeti sergilemekten de uzak değildir. Bugün Silahlı Kuvvetlerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortaklaşa olarak kabul ettiği tezkereyle görev alanındadır. İfadeleri arasında geçmişe herhangi bir atıf yoktur, geleceğe dair bir yol göstericilik vardır. O sebeple hassasiyeti pek tabiidir ki anlıyorum ama Sayın Milletvekilimiz Kamil Erozan Bey’in ifadelerinin doğru değerlendirilmesini de buradan rica ediyorum efendim.

Teşekkürler.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

Konu neydi Sayın Özkan?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Aynı konuda efendim.

BAŞKAN – Aynı konu derken…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Biraz önce hatibin yapmış olduğu konuşmayla ilgili olarak…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kanunla ilgisi yok ki Başkanım, kanunla ilgisi yok, teklifle ilgisi yok Başkanım.

BAŞKAN – Anlamadım Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, görüşülen bu kanun teklifiyle ilgisi yok.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Efendim, şimdi…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tanal’a soralım, Başkana soracağımıza Tanal’a soralım!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

72.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Barış Pınarı Harekâtı’yla ortaya konulan kararlılığın  milletimizin bekası için ortaya konulmuş bir kararlılık olduğuna ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, en başında böyle olsaydı zaten çok da fazla iş uzamamış olacaktı.

Bakınız, şu anda Barış Pınarı’yla ilgili ortada Türk devletinin bir kararlılığı ve iradesi var. Bu kararlılık da milletimizin bekası için ortaya konulmuş bir kararlılık. “Afrin’e girilmesin.” Girdik, temizlendi. Cerablus, hakeza. Fırat’ın doğusu adım adım, aşama aşama, 32 kilometre alan hem masada hem de sahada hamdolsun kazanıldı. Şimdi, bu kazanımları yok sayıp “Efendim iki metin var, metnin birinde şu diğerinde bu.” demek… Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti devleti… Eğer Türkçe metinde “YPG/PYD” deniyorsa iş bitmiştir, kim ne derse nasıl yorum yaparsa yapsın çünkü netice itibarıyla biz milletimize güveniyoruz, devletimize güveniyoruz, Mehmetçik’imize güveniyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son olarak, bakınız, siyaset kurumu bir kumar masası değil. Burada “Bahse girerim Esed’le görüşülecek, televizyonda, medyada, kürsüde… Bahse girerim görüşülecek.” Ya ne görüşülecek? Gerekirse masaya oturur görüşürüz. Tek bir irade var: Milletimiz ne istiyor, devletimizin bekası neyi gerektiriyor ve terörle mücadelede kararlılığımız hangi noktaya kadar gidecek? Biz buna bakar, buna göre kararı vakti saati geldiğinde veririz.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106) (Devam)

BAŞKAN – Evet, 7’nci madde üzerinde 3 adet önerge vardır; okutup aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Mensur Işık                  Kemal Peköz                   Necdet İpekyüz

                      Muş                           Adana                                  Batman

                 Tayip Temel            Mehmet Ruştu Tiryaki               Murat Sarısaç

                      Van                           Batman                                   Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Necdet İpekyüz, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bugün de Meclisteki Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna ısmarlama gelen bir yasa teklifini deyim yerindeyse âdet olsun diye konuşmaktayız. Niçin böyle söylüyorum? Çözüm üretilmesi gereken onlarca sorun varken, 27’nci Dönemde malum Komisyon sadece 2 kez toplanmış ve alelacele önümüze konuşmak üzere bir teklif getirilmiş.

İki gün önce, burada da yazılan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” dediğimiz cumhuriyet etkinlikleri birçok yerde kutlanırken ve kendi kendini yönetmeden söz edilirken tekrar Cizre Belediyesine kayyum atandı bu sabah ve birçok kez birçok ülke için ve Türkiye için seçimler, sandıklar, millet iradesinden söz edilirken tekrar kayyumlarla karşı karşıya kaldık. Evet, Cizre’me kayyum atandığında aslında giderek gerek bu Meclisin gerekse milletin egemenliğinden fersah fersah uzaklaşıyoruz. Birçok arkadaşımız dile getirdi, yedi ay içerisinde 66 belediyeden 6’sına KHK nedeniyle resmen el konuldu, gasbedildi ve -bazı kelimeler artık kullanılmaz hâle geliyor- işgal edildi ve ikinci partiden seçilen insanlara verildi; birçok yasa ve hukuksuz işlemler yoluna kondu. Kalan 60 belediyeden 13’üne son iki ayda kayyum atandı. Sadece 1 milyon 500 bine yakın nüfusun seçtiği iradeye el konuldu. Arkadaşlar, burada kayyumu söylerken kayyum konusu öyle bir ilerledi ki sadece eş başkanlara yönelik değil, meclis üyelerine de kayyum atandı. Nasıl ki bir kayyum geldiği gibi peşinden meclis üyelerine de sıra geliyor. Kürt halkının toplumsal muhalefetin tepkisi nedeniyle geliştirdiği bir ortamda, 19 Ağustosta bu kayyum atamalarına devam edildi ve beraberinde bir savaş ortamına sürüklendik ve bu savaş ortamında peyderpey kayyumlar atanıyor ve sanılıyor ki bu kayyum atamasına herkes destek veriyor. Destek verilmiş olsaydı daha önce zaten seçime giren kayyumlar seçilirdi. Hiç kimse vermiyor, hiç kimse karşılık vermiyor ve toplum öfke duyuyor, hiç benimsemiyor. Ve bu kazanımlar giderek neye dönüşüyor? AKP Genel Başkanının veya tüm yöneticilerin “Biz sandıktan çıkarsak meşrudur, biz sandıktan çıkmıyorsak meşru değildir, ya yetkinizi alırız ya kayyum atarız.” sürecine dönüşüyor. Bu sandığı sadece kendileri için makul görüyorlar, kendilerinin destek gördüklerini düşünüyorlar. Ancak biliyoruz ki ve hep sahadayız, halkın gözünde hiçbir meşru değeri yoktur. Bundan sonra da gittikleri takdirde, aday oldukları takdirde kazanabilme şansları hiç yoktur çünkü rüyasında görmeyecek yerlere kayyum şeklinde gitmeye çalışıyorlar.

Arkadaşlar, bunun hiçbir meşru tarafı olmadığı gibi, artık siyaset yapılmayacak bir noktaya, baskı, korku imparatorluğuna dönüştürülmeye çalışılıyor ve bu yapılan işlemlerin, gasbın, işgalin, operasyonun hepsi hukuksuz bir şekilde kendi kendine uygulanmaya çalışılıyor. Neden? Çünkü önce bir siyasi karar alınıyor, bu siyasi karara uygun bir kılıf bulmaya çalışıyorlar. Arkadaşlarımız dile getirdi, merdivenden yukarıya çıkarken iddianameler değiştiriliyor, birçok işlem yapılabiliyor. Nedir? Amaç tümüyle kendi iradelerini geliştirmek için, insanların kendi kendini yönetmesi için geliştirdikleri ortamı engellemek.

Peki, bu çıkan şeyleri arkadaşlarımız söyledi, Nusaybin Belediyesi kendi kendine kriz masası oluşturmaya çalışıyor, karşı çıkılıyor; başka belediyelerimiz yolsuzlukları ortaya çıkarıyor, karşı çıkılıyor.

Eş başkanlık... Arkadaşlar, 15 Temmuz darbesi sonrası 90 küsur belediyeye kayyum atandı. Atadığınız kayyumlardan hiçbirisinde eş başkanlıktan söz etmediniz, bugün mü aklınıza geldi? Hesabınıza geldiğinde istediğiniz şeyi yapıyorsunuz. Partimiz öteden beri eş başkanlığı en olmadık yerlerde savunmuştur, savunmaya da devam edecektir.

Bir taraftan da Türkiye’yi bir korku imparatorluğuna dönüştürüp giderek herkesin, insanların konuşmasını engellemeye çalışıyorlar. Bunu neyle yapıyorlar? Kolluk güçleriyle yapıyorlar, çeşitli baskılarla yapıyorlar. Hiçbir zaman meşru olan bir şeyi siz baskıyla, kolluk güçlerinin baskısıyla yerine getiremezsiniz, hukuka da uyduramazsınız, kendi kendinize hukuk çıkartsanız bile, hukukta olan bir şey meşru değildir, meşru olmaz ve bunu unutmamanız lazım.

Bir diğer konu, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan sorunlar. Bununla ilgili yaşanan süreçlere baktığımızda, Türkiye’deki her şeyi güvenlikçi politikalara endekslemişsiniz, “güven” diye tanımlıyorsunuz, insanlar oraya gidecek… Güvenlikli bölgeye güvenmiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Güvenmiyorlar çünkü siz güvenden söz ettikçe güvenlikçi politikalar akla geliyor; siz güvenden söz ettikçe korku, kâbus akla geliyor. İnsanlar son dönemde yapılan çalışmalarda da gitmeyi düşünmüyorlar çünkü orada ÖSO gibi bir barbar yapıyla karşı karşıya kalacaklar.

Sevgili arkadaşlar, bakın, öyle sorunlar dile getiriliyor ki az önce konuşuldu, el ele tutuşulsa, tokalaşılsa… Yani dünyada artık ölüm olmasın; insanlar konuşsun, müzakere etsin, diyalog olsun, tokalaşsın. Daha önce buraya da insanlar gidip geldi, burada da yaşandı ve en güzel günler olarak anılıyor, bunun olması lazım. Siz içeride Kürtlerle konuşmadığınız sürece, dışarıda konuşmadığınız sürece, bu iş el ele olmadığı sürece, geleceğin barış inşası çok zor olur, kutuplaşma çok artar.

Sadece bir olaya değineceğim. Dün ambulansta birisine işkence yapılıyor ve diyor ki: “Ahmet, görüntüden çık.” Ya, bu bir insanlık suçudur, bir savaş suçudur, birine siz bunu yapamazsınız, bunların ileride, bugün olmasa bile, hesabı sorulacaktır. Gelin hep birlikte barışın inşasını yapalım, barışı gerçekleştirelim.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 7- “1380 Sayılı Su Ürünleri Kanununun 32’nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

              Süleyman Bülbül               Ayhan Barut               Okan Gaytancıoğlu

                     Aydın                          Adana                                  Edirne

            İlhami Özcan Aygun            Alpay Antmen             Neslihan Hancıoğlu

                   Tekirdağ                        Mersin                                 Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Süleyman Bülbül’ün.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Havamızı, toprağımızı, suyumuzu koruyacağız; tabii, üreticiyi, çiftçimizi de koruyacağız. Hepimizin bildiği gibi, 2006 yılında Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi değişti ve çiftçilere millî gelirin yüzde 1’i oranında tarımsal destek verilmesi kararlaştırıldı. “Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” diye hüküm getirildi. Bu kanun maddesi gereği 2020 yılında çiftçilere ödenmesi gereken destek 48 milyar 700 milyon lira ama 2020 yılında 48 milyar değil, 22 milyar ödenecek yani çiftçinin hakkı olan 26 milyar 700 milyon lira para çiftçiye ödenmeyecek. Nereye ödenecek ya da aktarılacak? Faiz lobilerine mi aktarılacak? Bu soruyu sormak istiyorum.

Geçmişte tarım ülkesi olan Türkiye, temel gıda ihtiyaçlarını bile ithal eder konuma gelmiş durumda. TÜİK verilerine göre, 2018 yılında buğday ithalatı yüzde 32 artmış ve 1975 yılında tarımsal istihdamın toplam istihdama göre oranı yüzde 65 iken bugün ne yazık ki yüzde 7’ye kadar gerilemiştir. Bu büyük sorunda ülkemiz özellikle son yıllarda tarımsal alanlarını da hızla kaybetmektedir. 2004 yılında 23 milyon 810 bin hektar olan toplam tarım alanımız, 2018 yılında 19 milyon 740 bin hektara geriledi. Aradan geçen on dört yılda 4 milyon 70 bin hektar yani yüzde 17,11 oranında işlenebilir tarım alanı kaybedildi. Örneğin, 2002 yılında Türkiye’de 721 bin hektar alanda pamuk ekimi yapılırken, bugün Türkiye’de 550 bin hektarda pamuk ekimi yapılabiliyor yani üçte 1 ekim alanında pamuk ekimi bırakılıyor. Pamukta çiftçiye, üreticiye destek verilmemiş; Amerika’dan, Yunanistan’dan pamuk alma yoluna gidilmiş; Türkiye tarımda ve pamukta ne yazık ki ithalat lobisine teslim edilmiş. Geçen yıl pamuk ithalatına 1 milyar 153 milyon dolar para ödenmiş. Türk çiftçisi fakirleştirilmiş; Yunan çiftçisine, Amerikan çiftçisine para ödenmiş. Aydın’dan Adana’ya, Urfa’ya kadar pamuk çiftçisi bankalara, tefecilere teslim edilmiş.

Arkadaşlar, bakınız, bir Aydın milletvekili olarak şu noktayı, hususu gündeminize getirmek istiyorum: Aydın ilinde ipotekli arazi miktarı yüzde 27,69 arkadaşlar. Aydın ili çiftçisi, köylüsü bankalara ipotek vermede 81 il içinde 1’inci sırada. Çiftçiden esirgenen, verilmeyen destekleme miktarları, köylümüzün deyişiyle -biz Aydın’da deriz ya her zaman- elin yabancısına verilmiş durumda. Elin yabancısı kazanıyor ama biz ne yapıyoruz? Üretici, çiftçi kazanmıyor.

Pamuk destekleme primi geçen yıl da olduğu gibi 80 kuruş olarak açıklanmış, Toprak Mahsulleri Ofisi müdahale alımları yapmamış, pamuk kooperatiflerine düşük faizle alım kredisi tahsis edilmemiş, çiftçinin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları faizsiz ve beş yıl vadeli olarak ertelenmemiş, desteklemeler üzerindeki sınırlar kaldırılmamış ve çiftçi tefeciye muhtaç hâle getirilmiş.

Pamukta destekleme kapsamında, dekar başına 500 kilogram üzeri üretilen pamuğa destekleme verilmemiş; alan bazlı destekleme kapsamında pamuk üreticisine dekarda 62 lira mazot, 4 lira gübre desteği sağlanacağı belirtilmiştir. Fakat üreticilerimiz dekarda ortalama 158 liralık mazot, 150 liralık da gübre kullanmaktadır. Yani dekarda ortalama 308 liralık mazot ve gübre kullanan çiftçimize 66 lira destek verilmesi akla ziyandır.

Aydın ilinde ise yüzde 19,76 oranında işlenebilir tarım alanı -ne yazık ki- işlenemez hâle gelmiştir. Bunun ilk nedeni, tarım arazilerine açılan jeotermal elektrik santralleridir. JES’ler; bölgenin havasını, yer altı ve yer üstü sularını, toprağını kirleten JES’ler; özellikle incir, pamuk, zeytin, kestane gibi çeşitli tarım ürünlerini olumsuz etkilemiştir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi kapsamında konuşulması gereken bir başka konu ise denizlerin ve suların, barajların kirliliği ve buna bağlı balık ölümleridir. Bu konuda, Aydın Büyük Menderes havzasının kirlenmesi konusunda bu dönem vermiş olduğumuz araştırma önergemiz ne yazık ki AKP milletvekili arkadaşlar tarafından reddedildi. Bu çerçevede, yapılan araştırmaya göre, Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) – …Büyük Menderes Nehri ve kollarında üç yıllık bir su kalitesi analizi gerçekleştirildi; ölçüm yapılan 42 noktadan 22’sinde su kalitesinin orta ve düşük düzeyde olduğu belirlendi.

Değerli arkadaşlar, Dünya Bankasının yapmış olduğu bir araştırmaya göre de şu anda en büyük sorunlardan biri, metrekareye düşen su azlığı sorunu. Dünya Doğayı Koruma Vakfı 2017 raporuna göre, dünyada denize karışan yaklaşık 8 milyon plastik madde var, Türkiye ise plastik atık sorununda en büyük pay alan 14’üncü ülke.

Değerli arkadaşlar, sadece su kaynaklarımızı kirletmekle kalmıyoruz, besin zincirimizde de önemli bir yerde olan balıklarımız ve diğer su ürünlerimiz de yok olmakta. Bu nedenle ne yapmamız gerekiyor? Su kaynaklarını korumak için acil tedbirlerin alınması mutlaka gerekiyor.

Son olarak şunu söylemek istiyorum arkadaşlar: 15 Temmuzda şehit ve gaziler için toplanan 309 milyon lira nereye gitti?

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinde yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Dursun Müsavat Dervişoğlu          Mehmet Metanet Çulhaoğlu Zeki Hakan Sıdalı

                    İzmir                                      Adana                         Mersin

               Hasan Subaşı                            Feridun Bahşi

                  Antalya                                    Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Feridun Bahşi, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, önce, milletin bu kutsal kürsüsünden en yüksek sesle Atatürk’ün şu sözünü tekrarlamak istiyorum: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Bu vesileyle cumhuriyetimizin 96’ncı yılını kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu uğurda hayatlarını feda eden tüm şehitlerimize rahmet diliyorum, ruhları şad olsun.

Değerli milletvekilleri, Gıda ve Tarım Örgütü dünyada protein ihtiyacının yüzde 15’inin sularda yetişen canlılardan sağlandığının altını çiziyor. Balık, genellikle lüks bir gıda maddesi olarak algılansa da esasen çalışan sınıfların ve dünya yoksullarının beslenmesindeki en önemli mutfak girdilerinden de birisidir. İnsanlığın beslenmesinde bu kadar büyük bir yere sahip olan bu kaynaklar ne yazık ki bitmez tükenmez ilahî bir hazine de değildir.

Yine, Gıda ve Tarım Örgütü, Akdeniz havzasında yetişen canlıların 550 türünün aşırı avlandığını, yüzde 35’inin tükenmek üzere olduğunu ve ancak yüzde 15’inin güvende olduğunu açıklamaktadır. İşte bu mevcut durum, tüm dünya devletleri ve kurumlarını kaynakların korunması konusunda önlemler almaya zorlamaktadır.

Balıkçılık konusunda sorunlar üç başlık altında toplanmaktadır. Yasa dışı balıkçılık, kayıt dışı balıkçılık, plansız balıkçılık.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifiyle bazı aksaklıkların giderilmeye çalışılmasını önemsiyoruz ancak kırk sekiz yıl sonra getirilen bu düzenlemenin yetersiz olduğunu da kabul etmek gerekir. Kırk sekiz yıl sonra bir yasa teklifi hazırlanıyor; isterdik ki bu teklifle Türk balıkçılığının önü açılsın, önündeki tüm engeller kaldırılsın; üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balıkçılık gelişmiş ülkeler düzeyinde olsun, balık ithal eden ülkelerden balık ihraç eden ülkelere geçelim. Ama maalesef bu yasa teklifi de bu konuda ümit vermiyor. Yani ırmaklarımızdan, göllerimizden ve denizlerimizden yeterince faydalanamıyoruz. Sorunlar devam ediyor. Nedir bu sorunlar? İç pazarda fiyat dengesizlikleri giderilemiyor, denizde kafes balıkçılığı sisteminde kira başta olmak üzere ağır yaptırımlar ve yasal yükümlülükler çok fazla, mevzuat özel sektörün gelişmesinin önündeki en büyük engel, sektörde soğuk hava depoları yetersiz, ihracata yönelik kültür balıkçılığı üretimi ve avlanması geliştirilemiyor, sektör modern hal binalarından yoksun.

Peki, bu sorunları nasıl aşabiliriz? Öncelikle, yasal altyapıyı sağlam bir zemine oturtmamız gerekir; sonrasında, sektörel ürünlere yönelik dondurma, tuzlama, konserve ve paketleme ünitesi içeren çok fazla sayıda ve modern işletme tesisleri kurulmalıdır, bu konuda devlet desteği de mutlaka sağlanmalıdır. Kaynakların rasyonel kullanılabilmesi için su ürünleri eğitim merkezleri kurularak eğitimler yapılmalı ve AR-GE çalışmaları desteklenmelidir. Balıkçılıkta arz-talep dengesi oluşturulup sürdürebilir balıkçılığın önü açılmalıdır. Sınırsız ve kuralsız avcılık mutlaka denetim altına alınmalı ve her geçen gün artan biyolojik yok oluş engellenmelidir. Ticari gemilerde olduğu gibi balıkçı teknelerine de tanker istasyonlarından kartlı sistemle mazot verilebilmelidir. Kaliteli yumurta ve yavru üretimi amacıyla uzmanlaşmış damızlık işletmelerinin kurulması ve mevcut işletmelerin geliştirilmesi teşvik edilmelidir. Üretim bölgelerinde yol, su ve elektrik gibi altyapı çalışmaları eksiksiz olarak tamamlanmalıdır. Balık hastalıklarıyla ilgili laboratuvar ve yetişmiş eleman eksikliği giderilmelidir. Balıkçılıkla ilgili olarak yaşanan sorunların çözümüne katkı sağlamak için üretici örgütleri güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. Yasa dışı balıkçılık mutlaka önlenmelidir, kayıt dışı balıkçılıkla mücadele edilmelidir. Plansız balıkçılık konusunda eğitim ve araştırma yapılarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Özellikle yasa dışı ve kayıt dışı balık avlanmasıyla mücadele edebilmek amacıyla, deniz koruculuğuyla ilgili mevzuat düzenlemesi yapılıp koruculuk birimi mutlaka oluşturulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bahşi, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Plansız balıkçılığın önlenmesi bakımından, av sahaları, avlanacak türlerin boy ve ihtiyaca göre miktarları belirlenmeli, yer ve zaman yasaklarıyla deniz koruma alanları oluşturulmalı ve bunlar iyi yönetilmelidir.

Yüce Türk milletini ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 8’inci maddesiyle değiştirilen 1380 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Cahit Özkan            Mehmet Doğan Kubat                 Engin Özkoç

                    Denizli                        İstanbul                                Sakarya

               Fatma Kurtulan      Dursun Müsavat Dervişoğlu

                     Mersin                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Söz talebi yok, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle fahri su ürünleri görevlisi uygulaması metinden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İbare madde metninden çıkarılmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde 4 adet önerge vardır, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle değiştirilmekte olan 1380 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci bendinde yer alan "veteriner hekim, Hükümet, belediye veya sağlık merkezi tabiplerinden birine” ibaresinin "Su Bilimleri Mühendisi, Su Ürünleri Mühendisi ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi fakültelerinden mezun kişilere” ibaresiyle ve (d) fıkrasının üçüncü bendinde yer alan "vali tarafından” ibaresinin "mahkeme tarafından” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Dursun Müsavat Dervişoğlu          Mehmet Metanet Çulhaoğlu       Ayhan Erel

                  İzmir                                      Adana                        Aksaray

          Zeki Hakan Sıdalı                        Ayhan Altıntaş        Fahrettin Yokuş

                 Mersin                                     Ankara                          Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Fahrettin Yokuş’un, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi İYİ PARTİ adına saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde her geçen yıl su ürünleri üretimi azalmaktadır. Son on yılda balık üretimi yüzde 10,6 oranında düşmüştür. Suyun yetersizliği ve su kirliliği nedeniyle göl ve göletlerin doğal ekosistemleri bozulmakta, buna yanlış avlanma da eklenince göl ve göletlerimizdeki pek çok canlı türü yok olmaktadır. Yaşayan Gezegen Endeksi verilerine göre, 1970 yılından bu yana, tatlı su kaynaklarında yaşayan canlı türlerin yüzde 37’si yok olmuştur. Diğer yandan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının raporuna göre, Türkiye'nin en büyük sorunu su kirliliğidir. Buradan hareketle, Konya ilimizin su kirliliğinden bahsetmek isterim.

Konya’nın tüm köy ve mahallelerinin kanalizasyonları arıtmasız olarak dere, ırmak ve göllere akıyor. Konya’mızda binin üzerinde köy ve mahalle bulunmaktadır. Çumra, Kadınhanı, Derebucak ilçelerimizin kanalizasyon arıtma sistemi yoktur; kirli sular derelere, ırmaklara ve göllere akmaktadır. Beyşehir kanalizasyonunun arıtmasından verilen su Çiçekler köyü halkının sağlığını tehdit etmektedir.

Konya’daki su kirliliği insan hayatını tehdit eder hâle gelmiştir. Balıkların bile yaşamakta zorlandığı göl, gölet ve barajlardaki arıtmasız kanalizasyonlardan gelen kimyasal sularla sebze ve meyveler sulanmakta, hayvanlar su içmektedir. Sulama yoluyla topraklara karışan kimyasal atıklar topraklarımızı verimsiz hâle getirmektedir. Ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün kenarında yaşayan Beyşehir halkı evlerinde musluklarından su içememektedir. Başta Beyşehir Gölü olmak üzere Konya ve ülkemizdeki göllerimizin acilen temizlenmeleri gerekmektedir. Dünyanın önde gelen üniversitelerinden 10 bilim adamının Akdeniz havzasında yaptığı bir araştırmada, tedbir alınmazsa Beyşehir Gölü’nün 2040 yılında kuruyacağı ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü, kirlilik ve su kıtlığı nedeniyle yavaş yavaş ölmektedir. Bu gölümüzde bulunan endemik balıklardan gövce balığı yok olmuştur. 7 endemik balık türü ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye’de son elli yılda 36 göl kurumuş, 14 göl ise kuruma ile yüz yüze kalmıştır. Konya’da ise kuruyan göller; Suğla, Meke Gölü, Arpaçayırı, Çumra Ovası Gölü, Güvenç Gölü, Hotamış Sazlığı, Samsam Gölü, Akşehir Gölü, Ereğli Sazlıkları ve Uyuz Gölü’dür.

Konya Jeoloji Mühendisleri Odasının tespitine göre Konya kapalı havzasında 135 bin kuyudan 100 bini kaçaktır. Yıllık 1,5 milyar metreküpten fazla yer altı suyu maalesef kaçak kullanılmaktadır. Konya Türkiye’nin en az yağış alan illerinden birisidir. Sulu tarıma dayalı tarım ürünlerinin ekimi nedeniyle yer altı suları yoğun olarak tüketilmektedir. Konya’da artık yer altı kuyularının derinliği 150-200 metrelere kadar ulaşmaktadır. Bu nedenle, her yıl özellikle Karapınar ilçemizin sınırları içinde obruk çökmeleri artmakta ve ilçe merkezine yaklaşmaktadır. Eğer Konya’mızda yer altı su kaynakları bu şekilde hoyratça tüketilmeye devam edilirse yakın bir gelecekte Konya büyük bir felaketle yüz yüze kalacaktır. Konya havzasının acilen yeni su kaynaklarına ihtiyacı vardır. Özellikle, Dicle-Fırat havzasından uluslararası anlaşmaların dışında fazladan akıtılan 35 milyar metreküp suyun yıllık 8 ila 10 milyar metreküpünün Konya havzasına getirilmesi gerekmektedir. Tarım kenti olan Konya’nın kurtuluşu bu suyun teminine bağlıdır.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.51

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

9’uncu madde üzerinde önerge işleminde kalınmıştı.

Şimdi sıradaki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle değiştirilen 1380 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesinin “d” bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“d) Fiili imkânsızlıklar nedeniyle el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesi mümkün olmayan istihsal vasıtaları ile ürünlerin kaim değerinin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.”

                 Kemal Peköz                  Mensur Işık           Mehmet Ruştu Tiryaki

                     Adana                           Muş                                   Batman

                 Tayip Temel                 Murat Sarısaç

                      Van                             Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 106 sıra sayılı Su Ürünleri Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine söz aldım. Aslında, daha önce de söyledim, bu “Madde üzerine söz aldım.” lafı genel geçer bir laf, böyle bir yöntem yok, temel yasa olmadığı için, işte bir tane önerge veriyoruz ki madde üzerine konuşabilelim veya genel olarak fikirlerimizi beyan edelim.

Şimdi, teklifin 9’uncu maddesi şu başlığı taşıyor: “El konulan su ürünleri ve istihsal vasıtaları.” Keşke daha anlaşılır olması için “istihsal vasıtaları” yerine “üretim araçları” kavramını kullansak. Emin olun, Meclis çatısı altında bulunan 600 milletvekilinin önemli bir bölümü “istihsal vasıtaları” deyince bunun “üretim araçları” anlamına gelmediğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla böyle ayrıntılara önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın, yeni Türkçe, Osmanlıca tartışması açısından söylemiyorum fakat yasa metinlerinin anlaşılır olması hepimiz açısından büyük önem taşımaktadır.

Madde metninde hekimliğe dair bir eksiklik, bir yanlış düzenleme vardı, sanırım teklif sahipleri buna ilişkin de bir öneri getirecekler. Dolayısıyla teklifte bazı meslek gruplarına yer verilmemesi dışında 9’uncu maddede genel bir sorun yok, umarım bazı sorunları çözecektir.

Ben, biraz önceki konuşmamda ifade ettiğim gibi, bir başka konuya değinmek istiyorum, “terör” ve “terörizm” kavramıyla ilgili. Bu “terör” kavramının olur olmaz biçimde kullanılması gerçekten büyük bir sorun. Daha önce de söyledim, bizim ülkemize ait değil bu sorun elbette; devletler ve yönetimler her tür muhalefeti susturmanın aracı olarak “terör” kavramını kullanıyor. Bu, aynı zamanda, kavramın muğlaklaştırılması anlamına geliyor. Devlet politikalarına karşı çıkan herkes “terörist” olarak lanse ediliyor ya da terör örgütü propagandasıyla suçlanıyor. Örnekse: Bir gün PYD yöneticileriyle görüşüyor bu devletin en üst düzey yöneticileri, diğer gün PYD’ye, YPG’ye “terör örgütü” diyor. Bir gün, IŞİD’e karşı savaşan YPG’liler -bakın, çok önemli bir şey- bu ülkenin devlet hastanelerinde tedavi edildi ve bunların tedavi giderlerinin tamamı bu ülkenin bütçesinden karşılandı; Ankara’da, Antep’te, Mardin’de YPG’liler tedavi edildi ve bütün giderleri Hazineden karşılandı.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Doğru.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Fakat şimdi, YPG’yi İngilizce okuyorsunuz “vay-pi-ci” oluyor ve “terörist” diyorsunuz.

Şimdi, biraz önce yine söylemiştim, bu terör meselesi… Bir milletvekili bunu biraz daha abarttı, ne dedi? “Çevreci teröristler.” Durum şu: Statükoya, Hükûmetin politikalarına, şovenist, ırkçı ve başka kimlikleri yok sayan otoriter milliyetçiliğe karşı çıkan herkes “terörist” olarak damgalanabilir. Yani, terörizm bir fiil, bir eylem üzerinden tartışılmıyor; terörizm düşünceler üzerinden tartışılıyor. Bunu gerçekten tartışmaya da ihtiyacımız var. Bu muğlaklık ve bu egemen söylem mahkeme kararlarına da sirayet ediyor; düşüncesi nedeniyle binlerce kişi “terörist” olarak yargılanıyor ve cezalandırılıyor.

Şimdi, bu değişikliği bir örnekle daha iyi anlatmakta yarar var. 1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası var. Kaç kez değişmiş olabilir; 10 kez, 20 kez, 30 kez, 40 kez? Tam 57 kez değişti Terörle Mücadele Yasası. “Terör” tanımı yasanın 1’inci maddesinde var; daha, önceki hafta değiştirdik. Ne yaptık biliyor musunuz? “Haber amaçlı düşünce açıklamaları suç değildir.” diye bir şey ekledik “terör” tanımına. Şimdi, bu ne demek? Demek ki haber amaçlı düşünce açıklamalarından insanlar önceki haftaya kadar “terör propagandası” olarak yargılanmış, bu nedenle cezalandırılmış. Yoksa böyle bir değişikliğe neden ihtiyaç duyulsun? O yüzden, lütfen, düşüncelerine yanıt veremediğiniz muhaliflerinize “terör” “terörist” diyerek cevap vermeye çalışmayın; bunun çok tehlikeli sonuçları var. Siz söyleyince herhangi bir konuda düşüncelerinizi, mahkemeler diyor ki: “İfade özgürlüğü var.” “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” diyen hekimlere, barış için imza atan akademisyenlere… “Onların kanında banyo yapacağız.” diyen mafya çetelerine de savcılar “Düşünceyi ifade özgürlüğü var.” diyor. Peki, bu düşüncelerle hedef hâline getirilen kişiler ne oluyor? Siyasetçiler, akademisyenler ve meslek örgütü yöneticileri ise mahkûm ediliyor terör örgütü propagandası yapmaktan.

Karl Marx’ın bir sözü var -çok ünlü bir söz- “Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere.” diye. Lütfen, bakın, çok samimi bir şekilde söylüyorum, kimlerle bir arada olduğunuza dikkat edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tiryaki, sözlerinizi tamamlayın.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Dikkat etmezseniz eğer, aslında öyle olmadığınızı düşündüğüm ve inandığım, ırkçı, faşist milliyetçiliğin içinde yok olup gidersiniz.

Son olarak şunu söyleyeyim: Gerçek yurtseverler, devrimciler, sosyalistler yalnız bugün değil geçmişte de vatan hainliğiyle suçlanıyordu ve bence buna en iyi yanıtı büyük şair Nazım Hikmet vermişti. Uzun uzun bu şiiri tekrar buradan okumayacağım, zamanım yetmiyor fakat şunu söyleyeyim: Türkiye’nin bir başka ülkenin topraklarına girerek başlattığı ve “işgal” dememizi istemediğiniz savaşa, harekâta -her neyse- karşı çıkmak ve halklar arasında barışı savunmak vatan hainliği ise, siz böyle söylemeye devam edin, bizler coğrafyamızda halkların kardeşliğini ve barışı savunmaya devam edeceğiz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Silahla barış olmaz. Silahla barış olmaz.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – O zaman dünyada silahı olan hiçbir devlet barış yapamaz, öyle mi? Ne söylediğinizi bilmiyorsunuz Sayın Genel Müdür.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Barış demekle barış olmuyor.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kayıtlara geçmesi için ifade ediyorum.

Hatip konuşmasında pek çok konuyu bir araya getirip anlatmaya çalıştı. Kendisinin ifade etmeye gayret ettiğini kendisinin takdirine bırakıyorum ama bu ülkede, biraz önce bahsettiği o tüm olayların hepsine bir kül hâlinde baktığımızda, ortada tek bir gerçek var, o da: Ülkemizin istiklalini ve istikbalini korumak, milletimizin ve devletimizin bu topraklarda bekasını güvence altına almak. Onun için, bu ülkede, mesela bugün birisi suç işlememiş olabilir, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını terör eylemiyle tehdit etmemiş olabilir, tehdit ettiği andan itibaren, her kim olursa olsun devletimizin ve milletimizin karşısındadır, Türk hukuk sistemi de ona gerekli mekanizmalarını işleterek hesabını sorar, Mehmetçik’imiz de sahada, bulundukları illerde gerekli dersi verir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 34’üncü maddesinin (a) bendinde yer alan “veteriner hekim, Hükümet, belediye veya sağlık merkezi tabiplerinden” ibarelerinden sonra gelmek üzere “Su Bilimleri ve Mühendisi, Su Ürünleri Mühendisi veya Balıkçılık Teknolojisi Mühendisinden” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Ayhan Barut             Okan Gaytancıoğlu                Cengiz Gökçel

                     Adana                          Edirne                                  Mersin

                Orhan Sarıbal                 Servet Ünsal                 Bekir Başevirgen

                     Bursa                          Ankara                                 Manisa

            İlhami Özcan Aygun

                   Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var.

Sayın Cengiz Gökçel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki gün cumhuriyetimizin 96’ncı yıl dönümüydü. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk başkanı olduğu yüce Meclisimizden ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum. Ancak bir üzüntümü de ifade etmek istiyorum. Bayramlar millet olarak birbirimize kenetlendiğimiz, yan yana durduğumuz zamanlardır. Mersin’de gerçekleşen programda bir eksiklik vardı. 28 Ekim günü çelenk sunma töreni yapıldığı söylenerek Cumhuriyet Bayramı’mızda saygı duruşundu bulunulmadı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile tüm şehit ve gazilerimizi onurlandırmak isteyen Mersinliler olarak töreni buruk bir şaşkınlıkla izledik, oysa ulusal ve resmî bayramlar hakkında hem kanun hem de yönetmelik açıkça “Türkiye’nin içinde ve dışında Cumhuriyet Bayramı törenleri yalnızca 29 Ekim günü yapılır.” diyor. Dolayısıyla törenlerimizi 29 Ekim günü saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başlatıp hep birlikte coşkuyla kutlamalıyız. Bu kötü uygulamanın tekrarlanmamasını umuyor, ulusal ve resmî bayramlarımızın coşkuyla kutlanması için azami hassasiyet gösterilmesi çağrısında bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Cumhuriyet erdemdir.” demiştir. Erdem oluşu ayrıcalıkları ortadan kaldırmasındandır; kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir demeden herkesin eşit olduğu bir düzen yaratmasındandır. Bu yüzden halkın her kesimi Cumhuriyet Bayramlarını coşkuyla kutlar. Cumhuriyet, Anadolu’nun bir köyünde doğan çocukların en üst makamlara gelebilmesine imkân tanır. İlhami Aktaş’ı Nevşehir’e Vali yapan da cumhuriyettir, Cumhuriyet Bayramı’nın karşısına 15 Temmuzu koyan Vasip Şahin’i Ankara Valisi yapan da cumhuriyettir. Cumhuriyetle inatlaşmayın. Ne derdiniz var cumhuriyetle? Bizi biz yapan, bir arada tutan cumhuriyettir. Milleti kutuplaştırmaktan vazgeçin. Buradan Hükûmetin valilerine kendi krallıklarının değil Türkiye Cumhuriyeti’nin idarecisi olduklarını hatırlatırım. Sizleri o makamlara getiren cumhuriyettir; cumhuriyet, sizleri o makamdan indirmeyi de bilir.

Değerli arkadaşlar, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nda yapılacak değişiklikleri konuşuyoruz. Kanun sektörde ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda, yaşanan sorun ve sıkıntıları çözecek bir anlayışla değiştirilmelidir. Kanunun hazırlık aşamasında su ürünleri fakülteleri, kooperatifler, üretici birlikleri gibi sektörün paydaşlarından da görüş alınmış olması gerekirdi fakat Komisyonda gördük ki bu teklif de bir merkezden hazırlanmış ve Parlamentoya getirilmiştir. Parmak kaldır, indir yoluyla Meclisi işlevsizleştiren bir yöntem izleniyor, bunu kınıyoruz.

Değerli arkadaşlar, teklifin 9’uncu maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Su Ürünleri Kanunu’nun 34’üncü maddesinde, el koyma işlemi sırasında, gerektiğinde su ürünlerinin muayene ettirileceği meslekler şöyle sıralanıyor: Veteriner hekim, Hükûmet, belediye veya sağlık merkezi tabipleri. Arkadaşlar, biz hangi yasayı konuşuyoruz? Su Ürünleri Yasası’nı konuşuyoruz. Sayıları 15 bini bulan su, su ürünleri, balıkçılık teknolojisi mühendislerinin adı bile geçmiyor. Bu yüzden önergemizde, tabiplere ek olarak “Bakanlık laboratuvarlarında veya kamu kuruluşlarında görevli su bilimleri ve mühendisi, su ürünleri mühendisi veya balıkçılık teknolojisi mühendisinden birine muayene ettirilir.” şeklinde düzenlenmesi istiyoruz. Bakın, bu insanlar sadece söz konusu olan su ürünleri kalitesi veya hijyeniyle ilgili olarak 10’dan fazla, su ürünleri hastalıklarıyla ilgili 12-13 adet ders alıyorlar. Bakın, Greenpeace Akdeniz’in raporuna göre denizlerimizde incelenen balıkların yüzde 44’ünde ve midye dolmaların yüzde 91’inde mikroplastik bulundu yani 2 balıktan 1’inde plastik yiyoruz. Mahmut Ağabey, belki Mecliste yediğin balıkta da plastik vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın lütfen.

CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) - El konulan su ürünlerinin insan tüketiminde veya sanayide kullanılması konusunda, yetişmiş 15 bin mühendisimizden faydalanmalıyız. Önergemizin kabulünü yüce Meclisimizin takdirine sunuyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 9’uncu maddesiyle değiştirilen 1380 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Tüketiminde veya kullanılmasında sakınca görülmeyenler, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından açık artırma suretiyle satılır.”

                 Cahit Özkan            Mehmet Doğan Kubat                   Recep Özel

                    Denizli                       İstanbul                                Isparta

          Hacı Bayram Türkoğlu          Oğuzhan Kaya                    Semiha Ekinci

                     Hatay                          Çorum                                   Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle tüketiminde veya kullanılmasında sakınca görülmeyen ürünlerin satışının sadece Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde 3 adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 10- "a) Su ürünleri satılarak bedeli genel bütçeye gelir kaydedilmek amacıyla Hazine veznesine yatırılır.”

                 Mensur Işık                  Kemal Peköz                         Hüda Kaya

                      Muş                           Adana                                İstanbul

                Murat Sarısaç                 Tayip Temel           Mehmet Ruştu Tiryaki

                      Van                             Van                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Kemal Peköz’ün söz talebi var.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 71-76 yılları arasında balıkçı barınağı inşaatlarında görev yapmış bir arkadaşınızım. İki sene önce “Acaba ne oldu?” diye -kırk üç sene sonra- balıkçı barınaklarını ziyaret ettiğimde, 71-76 yıllarında her neyse orada yaşananlar, aynı şeylerin yaşanmaya devam edildiğini gördüm. Bir kısmına bir restoran ilave edilmiş ya da bir çardak altına balık pişiren birileri ilave edilmiş, ne bir soğuk hava deposu söz konusu ne orada çalışanların banyo vesaire benzeri ihtiyaçlarını görebilecekleri yer söz konusu ne de ulaşımla ilgili herhangi bir gelişme var.

Kırk dokuz sene sonra bir kanunun değişikliğini yapmaya çalışıyoruz ancak burada da paydaşlarla herhangi bir görüşme olmamış. Esas olarak da 554 adet kooperatifin düşünceleri alınmadığı için de istenen düzeyde bir şey yapmayacaktır ama “Hiç yoktan köse iyidir.” diye bir söz var, bu da bir şeydir. Ama yakın bir zamanda, en azından bir torba yasanın içerisine, daha uygun, paydaşlarla da görüşerek, balıkçı barınaklarının bazı çevrelere peşkeş çekilmesinin önüne geçecek şekilde bir düzenlemenin yeniden yapılmasının doğru olacağını ifade etmek istiyorum.

Şimdi, her zaman fırsat bulamadığımız için bazı konuları da dile getirmek istiyorum. Her ne kadar farklı görüşlerin dile getirilmesine karşı çıkılıyorsa da İnsan Hakları Derneği Adana şubesi, Kürkçüler Cezaevi’nde, gelen şikâyetler üzerine bir inceleme yapıyor. İnceleme sonunda… Cezaevinde -isimleri de burada var- dinlenen kişiler kendilerinin farklı anlayıştaki, farklı siyasi görüşteki insanlarla aynı yerlerde görüştürüldüğünü, aynı koğuşlarda bulundurulmaya çalıştırıldığını ve bunun 12 Eylül darbesi döneminde yaşanan şeye benzediğini ifade ediyorlar. O zaman denirdi, yani yaşı müsait olanlar hatırlar, “karıştır barıştır” diye. Bu durumun son derece sıkıntılı olduğu, görüşmeler sırasında ailelerin sorun yaşadığı ve zaman zaman tehditlerle karşı karşıya kaldıkları, buna maruz kalmamak için de açlık grevi ya da görüş çıkışına katılmadıkları söz konusu. Bu durumun bir an önce giderilmesi lazım. Daha önce yaşanmış şeylerin bir daha tekrarlanması Türkiye’ye bir şey kazandırmadı, bundan sonra da bir şey kazandırmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, 24 Ağustos tarihinden beri Adana ilimizde 3 tane otobüs, 1 tane TOMA, 2 tane de zırhlı araç sürekli orada beklemekte. Ben de zaman zaman, kendi ilime girmek istediğim zaman, polis tarafından durdurulmaktayım, amirleriyle görüştürüldükten sonra ancak girebilmekteyim. Zaman zaman, arkadaşlarımız dışarı çıkmak istedikleri zaman da “2 kişi beraber çıkamazsınız, tek tek çıkacaksınız.” deniyor. “Niçin?” diye sorduğumuzda “Valinin emri var.” deniyor. Valinin emri böyle bir şeye nasıl müsaade ediyor ya da böyle bir şeyi nasıl sağlayabiliyor, bunu doğrusu anlamakta zorlanıyoruz. Arkadaşlarımız 24 Ağustosta ve 25 Ağustosta, 2 ayrı grup hâlinde, 2 ayrı seferde, sokağa çıktıklarında da Kabahatler Kanunu gereği 320’şer lira para cezasına çarptırıldılar. Bunun da kanuni olmadığını, hukuki olmadığını, en azından haksız olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 1980’li yıllarda, 1980 darbesinden sonra, Kenan Evren’in adaşı olan Kenan Güven diye bir vali vardı; Dersim’in Alevi köylerine cami yaptırdı. Köylülerin hiçbirisi o camiye gitmedi. Daha sonra o camiler çeşitli şekillerde kullanıldı, bazılarına ot falan kondu. Daha sonra da propaganda aracı olarak “Aleviler camilere şöyle şöyle yapıyor, şu şekilde kullanıyor.” diye Alevilerin aleyhine kullanıldı. Bunun için, Kars’ın Sarıkamış ilçesinde yapılan cami de umarım böyle bir şeye maruz kalmaz.

Komisyon Başkanı arkadaşa şunu sormak istiyorum: Bir Sünni köyünün muhtarı bir gün gelse, dese ki “Ben rüyamda bir pirifâni gördüm, bana dedi ki ‘Köyümüze bir cemevi yapın.’” acaba buraya gösterdikleri ilgiyi buraya da gösterirler mi, buraya da bir cemevi yapmayı hemen canhıraş bir şekilde sağlarlar mı diye merak ediyorum.

Arkadaşlar, bırakın insanlar bildikleri gibi, inandıkları gibi yaşamaya devam etsinler. Kim neye inanıyorsa o yolda, o şekilde yaşamaya devam etsin, inanmayanlar da inanmadıkları gibi yaşasınlar. Ancak bu şekilde birlikte, beraber yaşama şansını elde ederiz; aksi hâlde, birbirimizin inançlarına, birbirimizin yaklaşımlarına, birbirimizin düşüncelerine karşı çıkar ve bunu özellikle bir de şiddete bulandırırsak beraber yaşama umudumuzu her gün biraz daha kaybetmek durumunda kalırız. Türkiye'nin bunu hak etmediğini… Beraber yaşamak zorunda olduğumuz bir yerde kardeş olamıyorsak bile en azından iyi birer komşu olmaya çalışalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 35’inci maddesinde yer alan “kamuya” ibarelerinin “Tarım ve Orman Bakanlığına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Orhan Sarıbal            İlhami Özcan Aygun                  Ayhan Barut

                     Bursa                         Tekirdağ                                 Adana

             Okan Gaytancıoğlu              Ahmet Kaya                   Barış Karadeniz

                     Edirne                        Trabzon                                 Sinop

              Bekir Başevirgen               Servet Ünsal

                    Manisa                         Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Ahmet Kaya’nın söz talebi var.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KAYA (Trabzon) – 106 sıra sayılı Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz deniz ürünleri açısından bulunmaz imkânlara sahiptir. Ancak, bu imkânlar son dönemlerde ve özellikle de son yirmi yılda gözle görülür şekilde azalmıştır. TÜİK’in yaptığı araştırmalara göre, deniz ürünlerimizdeki azalma son on beş yılda yüzde 50’ye kadar ulaşmıştır. 2007 yılında denizlerimizden elde edilen ürün miktarı 590 bin ton iken bu rakam 2018’de 283 bin tona gerilemiştir. Bakın, bugün Karadeniz’e kıyısı olan Gürcistan, Romanya, Bulgaristan, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerde balık bolluğu yaşanırken bizde balık kıtlığı yaşanmaktadır. Bunun sebebi nedir? Orası da Karadeniz, oralarda balık var da bizim denizimizde neden yok? Bu soruya mutlaka bir cevap bulmalıyız.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz kıyılarında son yıllarda yapılan bilinçsiz deniz dolgularının, kıyı düzenlemelerinin ve endüstriyel kirliliğin deniz ekosistemi üzerindeki yıkıcı etkileri balıklarımızın can çekişmesine sebebiyet vermektedir. Binlerce yılda oluşan doğal kayalar, kıyılar, koylar ve deniz canlılarının doğal yaşam alanları dolgularla yok edilmiştir ve bu dolgulara hâlâ devam edilmektedir.

Bakın, arkadaşlar, sizlere bir fotoğraf göstereceğim, lütfen bu fotoğraflara dikkatli bakın. Burası Trabzon’un merkezi, Beşirli Mahallemiz. Şu anda bu kamyonlar, gördüğünüz bu alanda, denizimize bu şekliyle toprağı dökmektedir; tarım toprağı olan, inşaat hafriyatı olan bu toprakları denizimize dökmektedir. Bakın, deniz dolgusunu hepimiz biliyoruz, deniz dolgusu tahkimatsız yapılmaz. Burada tahkimat var mı arkadaşlar? Bu konuyla ilgili bir soru önergesi verdik ancak maalesef süresinde cevaplandırılmadı. Burada akıl yok, burada bilim yok, burada kural yok, burada mühendislik yok. (CHP sıralarından alkışlar) İşte bu nedenle arkadaşlar, denizimize dökülen bu topraklar deniz suyunda çözüldüğü için, deniz suyunda çözülen bu topraklar balıkların gözlerini kör ediyor, balıkların yaşam alanlarını yok ediyor ve balıklar o nedenle kıyılarımızı terk ediyor. Yani yapılan bu akılsızlığın bedelini ödüyoruz arkadaşlar.

Türkiye’de balıkçılığın lokomotifi olan Karadeniz’de bir zamanlar 300’ün üzerinde balık çeşidi yaşıyordu, bugünlerde bu çeşitlilik 15-20’lere kadar düşmüştür. 2002 yılında 328 bin ton olan hamsi üretimimiz bugün maalesef 96 bin tona kadar düşmüştür. Oysa hamsi, balıkların beslenme zincirinin en önemli halkasıdır. Bu nedenle hamsi stoklarının kontrolü ve doğru yönetilmesi, diğer balıkların beslenmesi için olmazsa olmazdır.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz ve Karadeniz’deki balıkçılık, ülkemizin deniz ürünleri tüketimi açısından hayati öneme sahiptir. Balıkçılarımız, Karadeniz hamsisi, istavrit, palamut, mezgit ve lüfer gibi balıklar sayesinde geçimlerini temin etmekteydiler. Şimdi balıkçı teknelerimizin birçoğu denize açılamaz oldu çünkü denizlerimizde balık kalmadı. Tek geçim kaynağı balıkçılık olan bu insanlar bugün masraflarını karşılayamamanın çaresizliği içindedirler. Fakir fukara sofrasını hamsiyle zenginleştirirdi, şimdi o da kalmadı.

Denizlerimizde canlı çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir balıkçılık için, burada yaşayan canlıların üreme, barınma, otlama ve doğal yaşam alanlarını gözümüz gibi korumak zorundayız. Ayrıca, deniz ekosisteminin geleceği ve balık çeşitliliğinin incelenmesi için ulusal bir araştırma yapılması gerekmektedir. Doğu Karadeniz pilot bölge seçilerek bu bölgedeki balıkçılar denetimli olarak desteklenmelidir. Toptan satışlarda kırmızı et ve tavukta uygulanan yüzde 1 KDV oranı toplumun sağlıklı beslenebilmesi için deniz ürünlerine de getirilmelidir, hatta mümkünse deniz ürünlerinde KDV sıfırlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin 8’inci maddesinde, kamuda ihtiyaca göre, fahri su ürünleri görevlisi görevlendirilmesine ilişkin bir düzenleme yer almaktaydı. Ülkemizde otuz beş-kırk yıllık su ürünleri ve su bilimleri fakültelerimiz, balıkçılık teknolojisi mühendisliği bölümlerimiz ve buralardan mezun binlerce gencimiz varken böyle bir düzenleme tam bir garabet olacaktı, neyse ki ortak akılla bu garabet metinden çıkarıldı. Bu garabetin metinden çıkarılmasına emek veren herkese teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz maalesef doğru yönetilemiyor. Milletimiz liyakatsiz kadroların elinde sıkıntı üstüne sıkıntı yaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

AHMET KAYA (Devamla) - Tarımda kendi kendine yeten ülkelerden biriydik, bugün büyük sıkıntı içindeyiz. “Mavi vatan” dediğimiz denizlerimizden balık fışkırıyordu, denizlerimiz resmen kurudu. Tabii, bu sıkıntılar kendiliğinden olmadı, yıllardır yapılan uyarıları dikkate almadığınız için oluştu. Bir televizyon programı var, izleyenler bilir, orada “Eşofmanlı Şevket Hoca” diye bir hocamız var. Eşofmanlı Şevket Hoca anlatıyor, anlatıyor fakat dinleyenler anlamıyor. Şevket Hocam kızıyor tabii, diyor ki: “Biz bunu şöyle anlattık, böyle anlattık.” Şevket Hocam sürekli serzenişte bulunuyor.

Şimdi, bizler de diyoruz ki arkadaşlar: Biz sizlere bu konuyu akılla anlattık, bilimle anlattık, verilerle anlattık ama siz bir türlü anlamadınız; yapmayın dedik, etmeyin dedik, dinlemediniz. Allah akıl fikir versin diyorum, daha ne diyelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Dursun Müsavat Dervişoğlu              Ayhan Erel        Zeki Hakan Sıdalı

                         İzmir                              Aksaray                        Mersin

           Mehmet Metanet Çulhaoğlu             Yasin Öztürk     İmam Hüseyin Filiz

                        Adana                              Denizli                     Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Yasin Öztürk’ün.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Öncelikle Komisyona iki çift lafım olacak. Tüzük gereği “Katılmıyoruz.” değil de “Katılamıyoruz.” derseniz onu da anlayışla karşılarız. “Komisyonun çoğunluğu olmadığı için katılamıyoruz.” demeniz daha uygundur. “Katılmıyoruz.” deyince de Genel Kurula saygısızlık oluyor diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen kanun teklifi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Malum, güzel ülkemizi coğrafi olarak tanımlarken “Üç tarafı denizlerle kaplı bir ülkeyiz.” tanımını kullanırdık, hatta “Sadece denizler değil, su kaynakları açısından da zengin bir ülkeyiz.” derdik. “Derdik” diyorum çünkü artık Türkiye, su miktarına göre su azlığı yaşayan ülke konumuna gelmiştir. Neden su zengini bir ülkeyken su azlığı çeken bir ülke konumuna geldik? Sorun, iklim, küresel ısınma gibi popüler tartışmaların biraz daha ötesinde, suyumuzu doğru kullanmıyoruz.

Tarımda vahşi sulamanın ötesine geçilmiyor, hâlâ yağmurlama ve damlama sulama etkin kullanılmıyor, bütün uyarılara rağmen, tatlı su ve yer altı su kaynakları üzerinde kaçak kuyular açılıyor, göller, nehirler, çaylar kuruyor. İşin en kolayı, çiftçimizi suçlayalım: “Bilinçli sulama yapmıyorsunuz, kaynaklarımızı kurutuyorsunuz.” Çiftçi ne yapsın, gübre para, tohum para, mazot para, ekmek para, dikmek para, toplama para, elektrik para “Bunların üstüne bir de Allah’ın suyu mu para olsun.” diye düşünüyor. Tamam, sulama için bir destek veriliyor ama bu tek başına bir işe yaramıyor.

Sulama için kullanılan elektrik faturaları çiftçiyi elektrik dağıtım şirketleriyle karşı karşıya getiriyor. Çiftçi aylıkla iş yapmıyor ki, çiftçinin dönemi bellidir, ekim ve hasat, siz çiftçiyi ayın 15’inde maaş alan memur statüsünde kabul ederseniz çiftçi suyunu da kaçak kullanmak zorunda kalır. Özelleştirme yapılırken bu dikkate alınmamış ama artık borç ve masraf bu kadar artmışken şimdi dikkate alın, elektrik dağıtım şirketleriyle bu sorunu çözün, faturaları hasat döneminde ödenecek şekilde ayarlama yapalım. Taahhüdünüz gereği bu yapılamıyor mu; o zaman ikinci bir şık var, bu, uygulanan bir yöntem, kamu elektrik üretiyor ve dağıtım şirketlerine sattığı elektrik birim fiyatında indirim yapıyor, dağıtım şirketleri bu elektriği hem vatandaşa zamlı satıp vurgun yapıyor hem de bu indirimden kâr elde ediyor. Eğer bu imtiyaz dağıtım şirketleri için geçerli ise çiftçi için neden geçerli olmasın?

Değerli milletvekilleri, sadece su kaynaklarımız kurumuyor, memleketim Denizli’nin Çivril ilçesindeki Işıklı Gölü’nde yaşayan birçok canlı türü de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Geçmişte tatlı su kereviti ihracatı yapılabilen, gölümüze özgü dişli balığı olan Gökgöl’de bulunan sazlık alanda sülük avlayan kişiler sülükleri toplayabilmek için sazlıkları ateşe veriyor. Şöyle bakarsanız görebilirsiniz. İşin kolayına kaçan bu kişiler sülükleri rahatça toplayabiliyor ama sazlıklarda yaşayan birçok canlı türü de yanarak yok oluyor.

Sülük, Emine Erdoğan Hanımefendi’nin de öncülük ettiği geleneksel tıp uygulamalarında önerilen bir tedavi yöntemi. Faydasını zararını tıpçılar kendi aralarında tartışıyor ama burada yapılması gereken sülük avcılığının da denetim altına alınması. Sülük belki yapıştığı bölgede kanı emerek tedavi ediyor ama doğaya sülük gibi yapışan insanlar sadece tabiatın kanını emmiyor, aynı zamanda katliam yapıyor.

Değerli milletvekilleri, dedik ya, su kaynaklarımız azalıyor ama yine de denizlerimizin, hâlâ kurumamış göllerimizin nimetlerinden yararlanabileceğimiz şanslı bir ülkedeyiz. Bizim ülkemiz coğrafi konumunun da getirdiği zenginliklere sahip. Ama ne üretici ne tüketicimiz zengin. Derdimiz belli, muradımız belli, biz istiyoruz ki üretici kazansın, tüketici ucuz yesin. Ancak nereden bakarsak bakalım asıl sorun şu: Üretemezseniz tüketemezsiniz.

Su ürünleri yetiştiriciliğinin temel girdisi yem ve enerjidir. Yem ham maddelerinin önemli bir kısmı yurt dışından ithal edilmektedir ve yüksek gümrük ve KDV oranları uygulanmaktadır. Doların yüksek, elektriğin de pahalı olduğu göz önüne alındığında tarım kesimi için sorduğum soruyu yine soruyorum: Dağıtım şirketlerine verilen elektrik imtiyaz hakkından neden balıkçı yararlanamaz?

Tüketici ise balığı yüzde 8 KDV oranıyla tüketmektedir. Bakınız, su ürünlerinden alınan 2019 yılı KDV oranlarında, hadi, dondurulmuş, salamura edilmiş, buharda ya da suda pişirilmişini bir kenara koyalım da taze balıktan neden yüzde 8 KDV alınır, avcının yakaladığı, tezgâhtan, halden garibanın sofrasına gelen balıktan neden yüzde 1 oranında KDV alınmaz?

Bahsi açılmışken, Tarım ve Orman Bakanlığını da ilgilendiren bir kanun teklifi getirilmişken, diğer hayvancılık ürünlerinde uygulanan KDV oranlarını da dile getirelim. Sığır eti, koyun ve keçi etleri, kümes hayvanlarının etlerinde KDV oranı yüzde 8 ama aynı zamanda domuz eti, at, eşek ve katır etlerinin de KDV oranı yüzde 8.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Öztürk, tamamlayın sözlerinizi.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Arada yapılan kontrollerde tespit edilse de at, eşek ve katır etlerini zaten bilmeden tüketebiliyoruz ama yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede, vatandaşın protein ihtiyacını karşılayabilecek koyun ve sığır etinden, su ürünlerinden alınan KDV ile domuzdan alınan KDV’yi bari eşit yapmayın. Vatandaş etten protein almayı unuttu, indirin KDV’yi hatırlasın, bari indirin balık avcılığından alınan KDV’yi, sofrasında yer alabilecek balık eksik olmasın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime üç dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.36

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Bayram ÖZÇELİK (Isparta)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

106 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada bulunan 88 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti’nin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 88)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada bulunan 53 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) Arasında IFAD Ülke Ofisi-Doğu Avrupa ve Orta Asya Merkezi Kurulmasına İlişkin Ev Sahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1541) ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 53)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Kasım 2019 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.39



(X) 106 S. Sayılı Basmayazı 30/10/2019 tarihli 11’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.