TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

4’üncü Birleşim

9 Ekim 2019 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça Genel Kurulu teşrif eden Pakistan Federal Mesleki Eğitim ve Ulusal Miras Bakanı Shafqat Mahmood ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

2.- Başkanlıkça Yurtdışı Türkler Topluluğu Projesi kapsamında ülkemizi ziyaret eden Hamburg Türk Veliler Birliği ve öğrencilerine “Hoş geldiniz.” denilmesi

3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Letonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Rihards Kols ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, 20 Kasım Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabulünün 30’uncu yıl dönümüne ve 20 Kasım Dünya Çocuk Günü ile 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nü kutladığına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Kuvayımilliye’nin başkenti Balıkesir’in İstiklal Madalyası’yla onurlandırılması gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Gezi olayları davasının tutuklu sanıklarından Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması gerektiğine ve Gezi’nin toplumun eşitlik, özgürlük, kardeşlik talebiyle yükselttiği onurlu bir itiraz olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa ili Harmancık ilçesi Dedebali köyünde açılmak istenen taş ocağının tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerini olumsuz etkileyeceğine ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, bu milletin her zaman yurduna alçakları uğratmamak için gövdesini siper ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, et ve canlı hayvan konusunda hem ithalatçı hem de ihracatçı konumunda olan Türkiye’nin mantık hatası içinde olmasıyla mağdur olan kasap esnafı ile vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 8-12 Ekim Ahilik Kültürü Haftası vesilesiyle esnaf ve sanatkârların Ahilik Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Balyoz kumpası kararlarının onanmasını alkışlayanların ülkemizi 15 Temmuzda uçurumun kenarına getirdiğine, sürecin faillerinin hukuk ve adalet önünde hesap vermesini sağlamadan peşlerini bırakmayacaklarına ilişkin açıklaması

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, küresel ekonomik saldırılara rağmen ihracatımızın yükselmeye devam ettiğine ve cumhuriyet tarihinin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, millî birlik ve beraberliğimizi ön planda tuttuğumuz her dönemde büyük sıçramaların gerçekleştirildiğine tarihin şahitlik ettiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kuvvetler ayrılığı ilkesini gerçek anlamda tesis etmeden yasal düzenleme paketlerinin vadedilen sonuçları yaratmayacağına ilişkin açıklaması

10.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Soma maden emekçilerinin kazanılmış tazminat haklarının bir an önce ödenerek mağduriyetlerine son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Emet Termal Turizm Merkezi ile Hisarcık Esire Termal Turizm Merkezinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle turizm merkezi olma statülerinin iptal edilmesinin yanlış karar olduğuna ilişkin açıklaması

12.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi kapsamında Edirne-Kırklareli arasındaki yolun tamamlanmaması ve Kırklareli-Pınarhisar, Pınarhisar-Vize, Vize-Saray arasında bulunan bölgede hâlen yol çalışmasının yapılmamış olması nedeniyle mağduriyet yaşandığına ilişkin açıklaması

13.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, yetkilileri kayak merkezi Uludağ’ın değerini bulması için yapılacak olan çalışmalar konusunda hassasiyete ve koordinasyona davet ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, AK PARTİ iktidarının ticari işletmeleri politikleştirmesinin ülkeye zarar verdiğine, günlük yayımlanan ve ülke genelinde dağıtımı yapılan bazı gazetelerin Türk Hava Yolları uçaklarına alınmamasının haber alma hakkının ihlali olduğuna ilişkin açıklaması

15.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, yaprak kurdu zararlısının yol açtığı verim kaybından dolayı pancar üreticisine eksik tonaj cezasının yansıtılmaması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını Tarım ve Orman Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, günde 26 hastanın organ nakli olamadığı için yaşamını yitirdiğine, organ bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli ili Gebze ilçesinde Mermerciler Fuar Alanı olarak ifade edilen arazide uygulanmak istenen projenin değişikliğe uğratılarak rant istismarına dönüştüğüne ilişkin açıklaması

18.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, mali müşavirler ile diğer meslek grupları ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi için avukatlık hizmetlerinde düşürülen KDV oranının kendilerine de uygulanmasını Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir ilindeki çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, emeklilikte yaşa takılanlar sorununun ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağını öğrenmek istediğine ve milyonlarca mağdur yurttaş için mücadeleyi sürdüreceklerine ilişkin açıklaması

21.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilindeki ulaşım problemini kavşakları kapatarak mı çözmek istediğini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Çukurova bölgesinde yetiştirilen mandarinde yaşanılacak arz fazlalığı konusunda önlem alınması ve çiftçi borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, dünyanın en tehlikeli uyuşturucuları arasında gösterilen “ateş-buz” adlı uyuşturucu konusunda kamuoyunun bilinçlendirilerek, önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Gazi Meclisin Mehmetçik’in yanında olduğuna, Fırat’ın doğusundaki terör unsurlarının temizlenmesiyle kazanılacak zaferin, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’yla önsözü yazılan destanın ortasına vurulacak Türk mührü olduğuna ilişkin açıklaması

25.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ili Pamukkale ilçesinin Irlıganlı, Kurtluca ve Güzelpınar Mahallelerini kapsayan ovada verilen taş ocağı işletmesi ruhsatının iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

26.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Irak ve Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyon yetkisinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye İYİ PARTİ olarak destek verdiklerine, Soma maden işçilerinin haklı mücadelesinin yanında olduklarına, EYT sorununu gündeme getirmeye devam edeceklerine, Hükûmetin her gün zam haberleri açıklamaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

27.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, kazanılmış tazminatlarını alamayan Soma maden işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine, Sakarya ilinin Türkiye’nin mısır üretiminde önemli yere sahip olduğuna ve mısır çiftçisine yapılan desteklemelerin devamlı hâle getirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Soma maden işçilerinin Ankara yürüyüşünün engellenmemesi konusunda partilere çağrıda bulunduklarına, Gezi olayları davasının tutuklu sanıklarından Osman Kavala başta olmak üzere hukuksuz ve haksız yere cezaevinde tutulanların serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

29.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, mağduriyetleri giderilmeyen Soma maden işçilerinin yaşamlarını nasıl sürdüreceğini, çalışanın hakkını alamadığı bir Türkiye’ye dış dünyanın nasıl ve niye yatırım yapacağını, işsizliğin nasıl yok edileceğini, bu ülkede yasaların mı yoksa sarayın kararlarının mı üstün olduğunu öğrenmek istediğine, uygulanılan yanlış dış politikalar neticesinde askerlerimizin Suriye sınırında Ruslar tarafından korunduğuna, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Tank Palet Fabrikasının özelleştirme kapsamına alındığına ilişkin açıklaması

30.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, toplumun yargı reformu konusundaki beklentilerini bildiklerine, 9 Ekim Dünya Posta Günü’nü kutladığına, birlikte adım atılarak Soma maden işçileriyle ilgili sorunun çözümü konusunda sonuç alınmasını ümit ettiğine, kendi silahımızı ürettiğimiz farklı bir dönemin yaşandığına ilişkin açıklaması

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İç Tüzük’ün kendilerine tanıdığı karar yeter sayısı isteme hakkını kullanacaklarına ilişkin açıklaması

33.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, iç siyaset yapmak adına Türkiye’nin menfaatlerinin heba edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

34.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye Millî Ordusuyla birlikte Suriye’nin kuzeyinde PKK, PYD ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattığına ilişkin açıklaması

36.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Barış Pınarı Harekâtı’na katılan Mehmetçik’in sağ salim dönmesi için duacı olduklarına ilişkin açıklaması

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın ciddiyetinin herkes tarafından kavranması gerektiğine ilişkin açıklaması

38.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Türk ordusunun gittiği yerlere adaleti, insanlığı, hoşgörüyü götürdüğüne ilişkin açıklaması

39.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar ili Sinanpaşa ilçesine bağlı Güney köyünde kapatılan belediyenin tekrar açılmasına yönelik yargı kararının uygulanmasına izin verilmediğine ve Afyonkarahisar iline bağlı Saraydüzü köyünün merasının yabancı firmaya verilmesiyle köylülerin çaresiz bırakıldığına ilişkin açıklaması

40.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin CHP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün tutumunun adaletli olmadığına, Barış Pınarı Harekâtı’nın başka ülkenin toprak bütünlüğünün ihlali olduğuna ilişkin açıklaması

42.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın amacının sınırımızdaki terör unsurlarını yok etmek olduğuna ilişkin açıklaması

43.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, PYD ve YPG’nin Türkiye’yi tehdit eden terör örgütü olduğuna ilişkin açıklaması

44.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisinin barışa karşı olan güvencesinden, insanlara karşı olan sevgisinden, bayrağımıza ve milletimize olan tutumundan kimsenin şüphesinin olamayacağına ilişkin açıklaması

45.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Türkiye’nin Suriye politikalarına yönelik eleştirilerini daha önce de dile getirdiklerine, muhataplarının siyasi irade olduğuna, maksadı aşan ifadelerin düzeltilmesinin herkesin görevi olduğuna ilişkin açıklaması

46.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Türkiye’nin en kaliteli pancarını üreten ve haksızlığa maruz bırakılan Eskişehir ili Günyüzü ilçesindeki pancar çiftçilerinin zararının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

47.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engellilerin yaşadığı sorunlara iktidarın duyarsız kaldığına ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görüşülen yargı paketiyle bağlantılı kanun teklifleri olduğu hâlde komisyonda birleştirilmediğine ilişkin açıklaması

49.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in hukukçu kimliğiyle, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın mektubunu okutmanın suç kapsamına girip girmeyeceğini cevaplamasını istediğine ilişkin açıklaması

51.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ Genel Başkanı olmasının yanı sıra bu devleti temsil eden, bu milleti temsil eden seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğuna ve herkesin saygı göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

52.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Soma maden işçileriyle ilgili Meclisten çıkan yasanın uygulamadaki aksaklığının giderilmesinin sosyal devletin gereği olduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından önemli olduğuna ve Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar dilediğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, oylamalarda aranılan oy sayısı hakkında Genel Kurulu bilgilendirmek istediğine ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan oylamayla yurt dışına asker gönderilmesine karar verildiğine ve görüşler ifade edilirken kullanılan sözcüklerin önemli olduğuna ilişkin konuşması

5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, TBMM İçtüzüğü’nün Komisyonların kendilerine havale edilen kanun tekliflerinden birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebileceği yönünde amir hükmü bulunduğuna ilişkin konuşması

6.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, siyasi partilerin belli bir konuda değişik duruşlarının olabileceğine, terör karşısında herkesin aynı duyarlılığı sergilemesi ve siyasetçilerin kutuplaştırmayı artırmayacak dil kullanması gerektiğine, Barış Pınarı Harekâtı’nın dış kamuoyuna iyi anlatılmasının iktidar partisine düşen en önemli görev olduğuna ilişkin konuşması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, İncirlik Üssü’nün faaliyetlerinin incelenmesi, varsa İncirlik Üssü üzerinden terör örgütlerine verilen lojistik ve mühimmat desteğinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 8/10/2019 tarihinde İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, ekonomik krizin nedenlerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin Cerattepe’de yapılan madencilik faaliyetlerinin araştırılması, ihale süreçlerinin incelenmesi, hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına; 104, 48 ve 88 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin ise yine bu kısmın sırasıyla 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23, 24, 30 ve 31 Ekim 2019 salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 105 ve 104 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- -Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, özel okullar ve vakıf üniversitelerinin öğrenim ücreti belirleme kriterlerine,

-Giresun Milletvekili Necati Tığlı’nın, geçici veya sözleşmeli olarak çalışan usta öğreticilerin memur kadrolarına atanma şartlarına yönelik düzenleme yapılması önerisine,

İlişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/15305), (7/15494)

2.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Kamu Çalışanı Anketi’ne ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/15432)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, yükseköğrenim mezunlarının işsizlik oranının azaltılması ve istihdam olanaklarının artırılmasına yönelik projelere,

Ülkemizdeki yabancı öğrencilerin uyruklarına göre dağılımına,

Öğretim elemanı açığının giderilmesine,

İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/15714), (7/15718), (7/15720)

4.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, kamu görevinden ihraç edilen bir kişinin hesaplarına TMSF tarafından bloke konulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/15987)

 

 

5.- -Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, YKS sonuçlarına göre öğrencilerin düşük başarı oranlarının nedenlerine,

-Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, 2019 YKS sonuçlarına göre geleceğe dönük eğitim politikalarına,

Suriye uyruklu çocukların Türk eğitim sistemine entegrasyonu için harcanan kaynakların hangi fon ya da bütçeden karşılandığına,

-Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, hizmet sınıflarına göre Bakanlık bünyesinde görevli kamu personeli ve engelli personel sayılarına,

-Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında öğretmenlerle ilgili bazı verilere,

-İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı birimlerde görevli kadrolu personel ve taşeron işçi sayıları ile önümüzdeki üç yıl içinde yapılması planlanan personel istihdamına,

Bakanlığa bağlı birimlerin kullanımındaki binalara, bunlardan kiralık olanların sayısına ve yıllık kira giderlerine,

İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/16619), (7/16620), (7/16621), (7/16622), (7/16623), (7/16624), (7/16625)

6.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Kamu Çalışanı Anketi’ne ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/17062)

7.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi tarafından yapılan Kamu Çalışanı Anketi’ne ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/17063)

8.- Van Milletvekili Muazzez Orhan’ın, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi tarafından kamu personeline yönelik olarak yapılan ankete ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/17066)

9 Ekim 2019 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça Genel Kurulu teşrif eden Pakistan Federal Mesleki Eğitim ve Ulusal Miras Bakanı Shafqat Mahmood ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı söz vermeden önce, Meclisimizi teşrif eden Pakistan Federal Mesleki Eğitim ve Ulusal Miras Bakanı Shafqat Mahmood ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu onurlandırmışlardır.

Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

2.- Başkanlıkça Yurtdışı Türkler Topluluğu Projesi kapsamında ülkemizi ziyaret eden Hamburg Türk Veliler Birliği ve öğrencilerine “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Bu arada yine, yurt dışından öğrenci ve veli konuklarımız var, onlar da izleyici localarında şu anda yerlerini aldılar, onları da selamlamak isterim.

Yurt dışı Türkler topluluğu projesi kapsamında ülkemizi ziyaret eden Hamburg Türk Veliler Birliği ve öğrencilerini de selamlıyorum, hoş geldiniz diyorum kendilerine. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, gündem dışı ilk söz, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York eyaletinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabulünün 30’uncu yıl dönümü etkinlikleri nedeniyle söz isteyen Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Radiye Sezer Katırcıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Katırcıolu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

(Uğultular)

BAŞKAN – Arkadaşlar, biraz sessiz olabilir miyiz.

Buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, 20 Kasım Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabulünün 30’uncu yıl dönümüne ve 20 Kasım Dünya Çocuk Günü ile 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nü kutladığına ilişkin gündem dışı konuşması

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tüm partilerin ortak ittifakı ve kararıyla Çocuk Hakları Alt Komisyonunu 3 Temmuz 2019 tarihinde kurmuştur. Komisyon, ilk toplantısında Başkan olarak görevi şahsıma tevdi etmiştir. Gazi Meclis çatısı altında bir ilk olan bu komisyonumuz, çocuklarımızın yüksek yararını önceleyen başta yaşam hakkı, sağlık, eğitim, güvenlik, barınma gibi konulardaki çalışmalarına hızlıca başlamıştır; ilk olarak Bağlum Çocuk Destek Merkezine inceleme ziyareti, arkasından Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün bilgilendirilmesi şeklinde bir toplantı gerçekleştirmiştir.

Bununla birlikte, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabulünün 30’uncu yıl dönümü nedeniyle 25 Eylülde UNICEF’in New York’ta Birleşmiş Milletlerde düzenlediği yüksek düzeyli anma etkinliğine katılım sağladık. Bu anma toplantısında Birleşmiş Milletler 74’üncü Genel Kurul Başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, UNICEF Direktörü ve Barış Elçisi Malala Yousafzai ve sözleşmeyi ilk onaylayan ülkelerin temsilcileri konuşma yaptılar. Toplantıda şunlara değinildi: EUROPOL’ün verilerine göre 2014 yılından itibaren 10 binin üzerinde göçmen çocuğun Avrupa Birliği topraklarında kaybolduğu belirtildi, bu çocukların çeteler tarafından seks işçiliğine, köleliğe ve organ mafyasının ağına düşebileceği uyarısı yapıldı. Yine bu toplantıda, İsveçli yetkililer, ülkelerinde 100 bin mülteci çocuğun kayıp olduğunu raporladı ve aynı zamanda INTERPOL’ün verilerine yer verilerek her gün 1 çocuğun kaybolduğu ifade edildi. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine de yer verilerek dünyada her 3 kız çocuğundan 1’inin, her 5 erkek çocuğundan 1’inin istismara uğradığı, sadece Avrupa’da 18 milyon çocuğun cinsel istismara, altını çiziyorum…

(Uğultular)

Sayın Başkanım, Genel Kurulu sessizliğe davet edebilir misiniz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bakın, önemli bir konu konuşuluyor. Lütfen…

Buyurun.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Bu verileri tekrarlamak istiyorum: Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, dünyada her 3 kız çocuğundan 1’inin ve her 5 erkek çocuğundan 1’inin istismara uğradığı, sadece Avrupa’da 18 milyon çocuğun cinsel istismara, 44 milyon çocuğun fiziksel şiddete, 55 milyon çocuğun duygusal istismara maruz kaldığı ifade edildi.

Yine, başka bir rapora yer verildi ki o da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunulan “Çocuklar ve Silahlı Çatışma” başlıklı rapor. Bu, 2018 yılında çatışma bölgelerindeki çocuklarla ilgili ağır ihlallerin konu olduğu bir rapor. 20 ülkenin verileri burada. Başta Suriye, Irak, Filistin ve Yemen gibi birçok ülkenin olduğu verilerde 24 bine ulaştığı ifade edilmiştir. Bunun dünya genelindeki çatışma bölgelerinde ise geçtiğimiz yıl 12 binden fazla çocuğun öldürüldüğü ya da yaralandığı ifade edilmiştir.

Yine, aynı toplantıda, Ürdün kamplarında büyümüş Suriyeli bir mülteci kız çocuğu olan ve barış elçisi olarak seçilen Muzoon Almellehan ile bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisi bir konuşma yaptı. Bu görüşmesinde kendisinin Cumhurbaşkanımızı çok sevdiğini, nedenini sorduğumuzda Türkiye’de çok uzun yıllar Suriyelileri, çok sayıda Suriyeliyi barındırdığını, eğitim, sağlık ve güvenlik noktasındaki desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür etmek istediğini ifade etti ve görüşme talebini bizlere iletti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin kararıyla 2012 yılından itibaren 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bu karar da Türkiye, Kanada ve Peru’nun önderliğiyle anılmıştır. Yine, ekim ayının ilk pazartesi günü Dünya Çocuk Günü olarak kutlanmaktadır. Ülkemin ve tüm dünya çocuklarının bu anlamlı günlerini en içten dileklerimle kutluyorum.

Çocukların sorumluluk sahibi, bilinçli, nitelikli bireyler olarak yetiştirilmesinin toplumun bugünü ve geleceği için çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Ayrıca kız çocuklarının, geleceği şekillendiren ve toplumları dönüştüren bireyler olmaları sebebiyle, önlerindeki engelleri kaldırmak hepimizin sorumluluğudur diyorum. Bu sorumluluk ve bu bilinç medeniyetimizden ve inancımızdan aldığımız çok önemli bir mirastır. Her birimiz kız çocuklarının diri diri gömülmesini yasaklayan ve ortadan kaldıran bir inancın mensuplarıyız. Yine, öyle bir inancın mensuplarıyız ki “Bir şey ikram edilecekse ilk önce kız çocuklarından başlayın.” diyen ve kuşu ölen bir çocuğa taziyeye giden bir Peygamber’in ümmetiyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ayı geçen Diyarbakırlı annelerin evlat nöbetlerinde tarifi imkânsız acılarına şahit oluyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha…

BAŞKAN – Devam edin.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Diyarbakır’da başlayan sessiz çığlık bugün güçlü bir sese dönüşmüştür. Bu duruş ve cesaret, terör örgütlerine ve onun siyasi uzantılarına karşı onurlu annelerin başkaldırısıdır. Tarih, Diyarbakır’daki anneleri ve teröre meydan okuyan direnişleri saygıyla yazacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, 2023’e doğru tarihsel yürüyüşünde yani Türkiye’mizin, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında ülke nüfusunun üçte 1’ini oluşturan göz bebeğimiz, cennet kokularımız çocuklarımızın mutlu, huzurlu, güven içinde, yarına umutla bakan, annelerinden, ailelerinden hiçbir sebeple koparılmayan, hiçbir kötü emele alet edilmeyen evlatların ülkesi olma yolunda ilerleyecektir. Bunun gerçekleşmesi için hepimiz, bizler, 82 milyon, özellikle buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımızla bunu farklılıklarımızı sıfırlayarak siyasetüstü ve vicdani bir konu olarak ele alacağız. Bunu da gerçekleştireceğimize inancım tamdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayalım Sayın Katırcıoğlu.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Son paragrafım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın her zaman vurguladığı gibi, çocuk dünyanın her yerinde masumiyetin simgesidir diyor, Dünya Çocuk Günü’nü, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nü en kalbî duygularımla tekrar kutluyorum.

Artık, Nupelda’nın, Yasin Börü’nün, Nurcan annenin ve 11 aylık bebeğinin ve diğer tüm terör mağduru çocukların ve her türlü mağduriyete maruz kalmış çocuklarımızın olmadığı bir ülkede sadece çocuklarımızın başarısını andığımız, konuştuğumuz, kutladığımız özel günlerimiz ve özel haftalarımız olsun diyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, çiftçilerin genel sorunları ve borçların ertelenmesi hakkında söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yıl pamuk, mısır ve ayçiçeği üreticileri ciddi manada ürün kaybına uğradılar. Gerek kuraklıktan gerek iklim değişikliğinden kaynaklanan bu ürün kaybıyla birlikte, aynı zamanda pamuk üreticileri geçen yılki fiyatlardan en az yüzde 30’a varan bir fiyat kaybıyla bu yıl ürünlerini satmak mecburiyetinde kaldılar. Burada onların sıkıntılarını, onların bizlerle paylaştığı problemleri sizlerle paylaşmak ve Bakanlık yetkililerini uyarmak adına söz aldım. Bu manada, umarım, inşallah başarılı bir söz söylemiş olur ve bu arkadaşlarımızı rahatlatacak bir sonuca erişmiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, geçen yıl pamuk fiyatları 4.200 liradan başladı, 3.500 liraya kadar geriledi ve bu fiyatlar arasında çiftçimiz pamuğunu sattı. Bu yıl pamuk fiyatları şu anda 2.800 lira ile 3.000 lira arasında yani eski rakamla söylüyorum çiftçilerimizin daha iyi anlaması açısından. Yine, ürün kaybı açısından da geçen yıl ortalama 500-550 kilogram pamuk alınmışken bu yıl 350 kilogram civarında bir ortalama rekolte var. Dolayısıyla ciddi manada hem yüzde 30’a, yüzde 40’a varan rekolte kaybı var hem de fiyatta yüzde 30, yüzde 35 kayıp var. Dolayısıyla çiftçimiz, özellikle pamuk üreticisi çok ciddi bir mağduriyet içerisinde. Aynı zamanda, dolardaki kur artışından kaynaklanan girdi maliyetleri de çok ciddi manada yükseldi. Bir önceki yıl gübre fiyatı 1 milyon lirayken yani 1 TL’yken, bu yıl ürünü toplayan çiftçimiz almış olduğu gübreyi 2 liradan veya 2.100 liradan satın aldı. Dolayısıyla gübre ve mazot fiyatlarında ciddi artışlar oldu.

Aynı zamanda yine, kur artışından, dolardaki kur artışından kaynaklanan kimyasal ilaçlarda da yüzde 70 ile yüzde 150’ye varan ciddi manada artışlar oldu. Dolayısıyla çiftçimiz hem ürün kaybı hem fiyat kaybı hem de maliyet girdilerinin çok yüksek olmasından dolayı çok ciddi bir kayıp içerisinde. Bu kaybı gidermek ve gelecek yıl çiftçimizin tekrar pamuk ve diğer ürünleri ekip yetiştirmesini temin edebilmek adına bazı tedbirleri almamız gerektiği kanaatindeyim. Nedir bu tedbirler?

Bir: Ziraat Bankası ve Tarım Krediye olan çiftçi borçlarının bir an önce ertelenmesi ya da uzun yıllara taksitlendirerek düşük faizlere bölünüp çiftçinin bu konuda bir an önce rahatlatılması lazım. Yani Tarım Kredi faizleri şu anda yüzde 20’nin üzerinde değerli arkadaşlarım, bunu çok aşağılara çekmek lazım ve Tarım Krediye olan çiftçi borçlarını erteleyerek, yine Ziraat Bankası borçlarını da düşük faizle uzun yıllara bölerek çiftçimizin rahat bir nefes almasını temin etmemiz lazım.

Yine, ithal edilen pamuk ve pamuk ürünlerine -Hazine Bakanlığı bunu çok iyi bilir- Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak yüzde 6 oranında vergi koyma hakkımız var. Bunu bir an önce koyarsak, yüzde 6 vergiyi, bu, çiftçinin kütlü pamuk fiyatına en az 400 lira, 500 lira bir artı getiri sağlayacaktır. Dolayısıyla dışarıdan gelen ürünleri biraz hafifleteceği için, pamuğunu satmamış olan çiftçilerimiz adına, çiftçimizin kısa vadede bu sıkıntılarına bir an önce rahatlama sağlayacaktır.

Yine, iki yıl üst üste aynı ürünü ekenlerin prim desteğinden faydalandırılmamasıyla ilgili Tarım Bakanlığının bir tebliği var. Bu tebliğin de bir an önce ya ertelenmesi ya da kaldırılması lazım. Eğer bu kaldırılmazsa önümüzdeki yıl pamuk ekme oranı çok fazla düşecektir, dolayısıyla Türkiye dışarıdan pamuk ithal etmek mecburiyetinde kalacaktır. Eğer dışarıdan pamuk ithal edersek bu, aşağı yukarı 1 milyon ton balya pamuk ithal etmek demektir ki bu da Türkiye Cumhuriyeti devletine çok ciddi bir maliyet getirecektir. Hâlbuki biz bu desteği çiftçimize verirsek çiftçimiz hem pamuk hem mısır hem soya fasulyesini üretebilecek durumdadır. Allah’a çok şükür, Türk çiftçisi bunların hepsini yapabilecek durumdadır. Ayrıca, Tarım Bakanlığının bir an önce kilograma vermiş olduğu prim desteğinin yanı sıra, dönüm olarak da çiftçimize en az 70-75 TL yani 70-75 kuruş bu yıla mahsus bir destekleme vermesini talep ediyoruz. Bunu çiftçilerimiz talep ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bu konuda Tarım Bakanlığı yetkililerini, burada görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarımı, özellikle Adana, Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Ege Bölgesi’nin değerli milletvekillerini de bu konuda desteğe davet ediyorum çünkü bu sıkıntı hepimizi ilgilendiren sıkıntı. Bölgemize gittiğimiz zaman bütün çiftçi kardeşlerimiz bu konudan muzdarip olduklarını söylüyorlar. Bu manada, Tarım Bakanlığında hep birlikte çalışma yaparsak hem çiftçimizi rahatlatmış oluruz hem de ülkemizi rahatlatmış oluruz.

Bakın arkadaşlar, 1 milyon ton pamuk ithal etmemiz bizim sırtımıza çok önemli bir yük getirecektir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin. Zaten en büyük sıkıntı yağlı tohumlarla ilgili. Bakın, biz petrolden sonra en büyük ithalatı yağlı tohumlarda yapıyoruz. Yani pamuk üretmek demek pamuğun çiğidinden yağ üretmek demek. Yağ ithalatını da engelleyecektir. Yani hep birlikte bu konuya çözüm bulursak biz kendi çiftçimizi kalkındırmış olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Varlı, tamamlayalım.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Sabrınıza teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yoksa 1 milyon ton pamuk Amerikalı Coni’nin ya da Yunanlı Dimitri’nin cebine gidecek ki bunu da hiçbirimiz istemeyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Balıkesir ve İstiklal Madalyası hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Akın’a aittir.

Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Kuvayımilliye’nin başkenti Balıkesir’in İstiklal Madalyası’yla onurlandırılması gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kuvayımilliye, yanmış, yıkılmış, işgal edilmiş, düzenli orduları için tasfiye kararı alınmış bir milletin yeniden doğuş hareketidir; amacı, hiçbir devletin ve ulusun egemenliğini kabul etmeden, yüce Türk milletinin ay yıldızlı bayrağı altında yaşama hakkını ve bağımsızlığını oluşturmaktır. Vatanı işgal edilmiş, bağımsızlığı ve özgürlüğü elinden alınmış Türk milletinin yeniden doğuş hareketi olan Kuvayımilliye meşalesi, Balıkesir’de yakılmıştır değerli arkadaşlar.

Balıkesir, Kuvayımilliye’nin en güçlü, en kuvvetli halkasıdır. İzmir’in işgalinden hemen sonra yiğit Balıkesirliler 16 Mayıs 1919’da önce eski belediye binasında, daha sonrasında da okuma yurdunda bir araya geldiler. İşgali protesto kararının alındığı bu toplantıdan sonra 18 Mayıs 1919’da yapılan Birinci Alaca Mescit ve ardından İkinci Alaca Mescit toplantılarında Balıkesir’in kahraman evlatları silahlı mücadele kararı aldılar. Bu toplantılarla Kuvayımilliye hareketi, ilk kez olarak Balıkesir’de başlamış ve tüm Anadolu’ya yayılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Balıkesir halkı ilk silahlı mücadeleyi başlatarak cepheler kurmuş, varını yoğunu vatan savunması için feda etmiş, seferber etmiş ve yüce Türk milletinin haklı davasının bütün dünyaya duyurulmasını sağlamıştır. Balıkesir, Kuvayımilliyesi, mutasarrıfı, belediye reisi, ilçe kaymakamları, aydını, subayı, din adamı, genci yaşlısı hep birlikte 5 kongre düzenlemiş ve on dört ay boyunca Ayvalık, Soma, Akhisar ve İvrindi cephelerinde mücadele ederek işgal ordusunu yıpratmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşunu Ayvalık’ımızda, son kurşunu da Bandırma’mızda atılmıştır.

Değerli arkadaşlar, Balıkesirliler Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru’yla Samsun’a çıkışının ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun ilk harcını koyarak da Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde önemli katkılar vermişlerdir. Balıkesirlilerin işgal karşısında gösterdiği vatanseverlik duygusu ve bu uğurda verdikleri mücadele de tarihte yerini almıştır.

Sayın milletvekilleri, 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınan kararla ilk kez İnebolu’ya İstiklal Madalyası verildi. Şehirlerini Fransız işgalinden kurtaran Kahramanmaraşlılar 1925’te İstiklal Madalyası’yla onurlandırıldı. 2008 yılında geçmişte gösterdikleri kahramanlıklarla tam 87 yıl sonra Gaziantep İstiklal Madalyası’na kavuştu. Kurtuluş Savaşı’nda verdiği destansı mücadeleyle büyük bir kahramanlık gösteren Şanlıurfa’ya da İstiklal Madalyası 2016 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oy birliğiyle verildi.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Balıkesir Kuvayımilliye’nin başşehridir; bunu hem tarihçiler hem de bu konudaki uzmanlar açık ve net olarak ortaya koyuyor. Balıkesir, yüz yıl önce yaktığı Kuvayımilliye ateşinin İstiklal Madalyası gibi büyük bir sembolle onurlandırılmasını bekliyor. (CHP sıralarından alkışlar) Balıkesir’e verilecek İstiklal Madalyası’yla şehit ve gazilerimize geç kalmış olan bir vefa borcunu ödemiş olacağız. Tüm yiğit Balıkesirli hemşehrilerim bu hakkın Balıkesir’e teslim edilmesi için tam bir birlik beraberlik içinde yek olmuş durumdalar. Hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm Balıkesirliler bu hakkın Millet Meclisi tarafından teslim edileceğine yürekten inanıyor ve bunu bekliyor. Verilecek olan İstiklal Madalyası, Kurtuluş Savaşı’nda fedakârca, vatan aşkıyla vatanın bağımsızlığı ve özgür bir gelecek için mücadele veren yiğit Balıkesirlilere duyduğumuz minnetin bir ifadesi ve bu büyük mücadelenin simgesi olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yiğit Balıkesirlilerin gösterdiği kahramanlığa karşı kayıtsız kalmayacağına inanıyorum ve bu vefayı, Kuvayımilliye’nin başkenti Balıkesir’i İstiklal Madalyası’yla da onurlandıracağına yürekten inanıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AHMET AKIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Balıkesir’imize İstiklal Madalyası verilmesi için hem geçen dönem hem de bu dönem kanun tekliflerini verdim. Bu kanun tekliflerimiz şu anda komisyonda bekliyor. Bizler bu vatanın evlatları ve bu cumhuriyeti Mustafa Kemal Atatürk’ten emanet alan, cumhuriyetin, Atatürk’ün evlatları olarak emanet aldığımız cumhuriyeti ileri götürmek ve gazilerimize ve şehitlerimize karşı borcumuzu ve vefamızı göstermek için komisyondaki teklifimizi isterseniz Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla bir günde, isterseniz bir saatte kanunlaştırıp yüce Türk milletinin fedakârlığını ve vefasını Balıkesirlilere göstererek Balıkesir’i İstiklal Madalyası’yla onurlandırabiliriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Balıkesir doğumlu ve ilkokul sona kadar Balıkesir’de yaşamış bir kardeşiniz olarak ben de tüm Balıkesirli hemşehrilerimizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren milletvekillerimize yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Ondan sonra, Sayın Grup Başkan Vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz, Sayın Bakan…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Gezi olayları davasının tutuklu sanıklarından Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması gerektiğine ve Gezi’nin toplumun eşitlik, özgürlük, kardeşlik talebiyle yükselttiği onurlu bir itiraz olduğuna ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gezi direnişiyle ilgili soruşturmayı başlatan savcı FETÖ’den firari, polis fezlekesini hazırlayan şube müdürü FETÖ’den tutuklu ama gelin görün ki 2015’de FETÖ’cüler tarafından açılan ve beraatle sonuçlanan davanın delilleri yıllar sonra yeniden kıymetlendirilip dava açılıyor. Dün Silivri’de duruşma vardı; mahkeme, bir hücrede tek başına tutuklu olan Osman Kavala’nın tutukluluk hâlinin devamına karar verdi. Osman Kavala, yedi yüz sekiz gündür tutuklu. Bu dava bir an önce sonuçlanmalı ve Osman Kavala özgürlüğüne kavuşmalıdır. Altı yıl önce hepimiz oradaydık, bugün yine Gezi’yi savunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Gezi, toplumun eşitlik, özgürlük, kardeşlik talebiyle yükselttiği onurlu bir itirazdır. Gezi, gençlerin büyüttüğü demokrasi direnişidir. Gezi umuttur, gelecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın…

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa ili Harmancık ilçesi Dedebali köyünde açılmak istenen taş ocağının tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerini olumsuz etkileyeceğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bursa ili Harmancık ilçesi Dedebali köyünün yaklaşık 200 metre yakınında aktif bir taş ocağı bulunmaktadır. Bu taş ocağının doğaya vermiş olduğu zararlar ortada iken ÇED rapor süreci istenmeden ve gerek olmadığına dair bir kararla yeni bir taş ocağı açılmak isteniyor. Taş ocağı açılacak yerde 4 dönüm tarla, mera ve yeşil alan olduğundan, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin de olumsuz etkileneceği kaçınılmazdır.

Gölcük Mahallesi’nin içme suyu, açılmak istenen taş ocağının sahasındadır ve ağaç olan, orman potansiyelinin yüzde 80’i de saha içinde kalmış olup bu vesileyle de yok edilecektir. Danıştay kararına rağmen muhatap kurumlar aldatılmakta ve yöre halkı mahkemeye mecbur edilerek sindirilmeye çalışılmaktadır ve bir anlamda verilen Danıştay kararlarına rağmen de adli makamlar meşgul edilmektedir. Bu konunun bir an önce durdurulup…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, bu milletin her zaman yurduna alçakları uğratmamak için gövdesini siper ettiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemize yönelik terörü ve sınırlarımızda oluşabilecek terör devletçiklerini bertaraf etmek için Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, terör örgütlerinin yuvası Fırat’ın doğusuna yönelik sınır dışı operasyon kararına karşı ABD Başkanı Trump “Ekonominizi mahvederim.” demiş. Ey Trump, unutma ki bu millet, İstiklal Savaşı’nı parayla değil inancıyla, imanıyla kazandı. Bizler İstiklal Savaşı’nda cephede un çorbası (helle) ile karnını doyuran, uçak kanatlarını emayit sıvısı bulamadığı için patates, yumurta ve paça suyundan elde edilen sıvıyla koruyan bir milletin torunlarıyız. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un söylediği gibi bu millet her zaman yurduna alçakları uğratmamak için gövdesini siper etti ve etmeye de devam edecektir. Mesele vatansa, bayraksa, milletse, ezansa Allah’a güvenir, bismillah der yola çıkarız. Bunun örneğini dün Genel Kurul göstermiştir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz...

4.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, et ve canlı hayvan konusunda hem ithalatçı hem de ihracatçı konumunda olan Türkiye’nin mantık hatası içinde olmasıyla mağdur olan kasap esnafı ile vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Et ve canlı hayvan konusunda bir taraftan ithalatçı, diğer taraftan ihracatçı olan Türkiye bir mantık hatası içindedir. Küçükbaş canlı hayvanların çoğunluğu ihracata yöneltildiği için hızla erimeye başlayan canlı hayvan stokumuz üçte 1 oranına kadar düşmüş ve iç tüketimi karşılayamayacak duruma gelmiştir. Gaziantepli kasaplar, canlı hayvan ihracatının serbest olması ve üreticilerin ihracatçıyı tercih etmesi nedeniyle küçükbaş hayvan bulmakta zorluk yaşamaktadırlar. Artan girdi maliyetlerinin de et fiyatlarına yansımasıyla, iki ay öncesine göre küçükbaş canlı hayvan et fiyatlarında yaklaşık yüzde 20 artış olduğunu belirten Gaziantep kasap esnafları, vatandaşın et fiyatlarından dolayı mağdur olduğunu, kendilerinin de işi bırakma noktasına geldiklerini belirtmektedirler. Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin gerekli tedbirleri alması ve esnafımıza destek vermesi gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın...

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 8-12 Ekim Ahilik Kültürü Haftası vesilesiyle esnaf ve sanatkârların Ahilik Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi 8-12 Ekim Ahilik Kültürü Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle tüm esnaf ve sanatkârlarımızın Ahilik Haftasını kutluyorum. Esnaf ve sanatkârlığı doğruluk, alçakgönüllülük, kardeşlik, yardımseverlik gibi ahlaki değerlerle harmanlayan, mesleki ilkelerle süsleyen Ahilik kültürü aziz milletimizin geçmişinde ticari ve toplumsal hayatın tanziminde çok önemli görevler ifa ederek Anadolu’da dirlik ve düzenin sağlanmasında, birlik ve beraberliğin tesisinde de etkin rol üstlenmiştir. Esnaf ve sanatkârın piri Ahi Evran Veli’nin “Akıl ve ahlakla çalışıp bizi geçen bizdendir.” düsturuyla ticaret ahlakı, yardımlaşma ve dayanışma gibi ilkelere dayanan felsefesi günümüzde de esnaf ve sanatkârlarımıza yol göstermekte, ticaret erbabına kılavuzluk etmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelebi...

6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Balyoz kumpası kararlarının onanmasını alkışlayanların ülkemizi 15 Temmuzda uçurumun kenarına getirdiğine, sürecin faillerinin hukuk ve adalet önünde hesap vermesini sağlamadan peşlerini bırakmayacaklarına ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Altı yıl önce bugün FETÖ ve iş birlikçilerince kurgulanan Balyoz kumpası, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından, siyasi iktidarın ve yandaş medyanın her türlü manipülasyon desteği altında üretilmiş sahte delillere ve bu sahtekârlıkları ispatlayan onlarca bilirkişi raporuna rağmen onandı. O gün bu kararı alkışlayanlar, manşetlerinde bayram ilan eden sözde gazeteciler, askerleri betona gömen FETÖ yargısına saygı duymaya devam eden siyasiler ülkemizi 15 Temmuzda uçurumun kenarına getirmiş, 250 vatandaşımızın şehadetine sebep olmuştur. Ne kumpas davaları sürecinde kaybettiğimiz şehitlerimizi ne yaşadığımız haksızlığı, hukuksuzluğu ne de bu sürecin faillerini asla unutmayacağız; sürecin bütün failleri gerçek suçlarından hukuk ve adalet önünde hesap vermeden peşlerini bırakmayacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, küresel ekonomik saldırılara rağmen ihracatımızın yükselmeye devam ettiğine ve cumhuriyet tarihinin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Küresel ekonomik saldırılara rağmen ülkemizin ihracatı yükselmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanımız Sayın Ruhsar Pekcan tarafından Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine dayanılarak yapılan eylül ayı ihracat açıklamasına göre cumhuriyet tarihinin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşılarak 15,2 milyar dolar olarak gerçekleştirmiştir. Bu yılın ilk dokuz aylık döneminde ise ihracatımız yüzde 2,6 yükselişle 132,5 milyar dolar olurken, son on iki aylık ihracatımız da 180,2 milyar dolara ulaşarak yeni bir rekora imza atıldı. Seçim bölgem Osmaniye’de faaliyet gösteren iki organize sanayi bölgesiyle, 2019 yılının ilk dokuz aylık döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35 artışla 246 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik, en fazla ihracat yapan iller sıralamasında 31’inci sırada yer aldık.

Ülkemizin ihracat seferberliğine katkı veren başta Osmaniyeli ihracatçılarımız olmak üzere tüm ihracat yapan ihracatçılarımızı yürekten kutluyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, millî birlik ve beraberliğimizi ön planda tuttuğumuz her dönemde büyük sıçramaların gerçekleştirildiğine tarihin şahitlik ettiğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Sayın Başkan, Türkiye gücünü, coğrafyasından, yüz yıllara dayanan devlet tecrübesinden, tarih yapıcı rolünden, geleceğe dönük hesaplarından beslenerek alır. Türkiye, tarihinden aldığı sorumluluk gereği, mazlum ve mağdurları sahiplenerek her zaman kucaklamıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşmayı bugünün dünya liderlerinden hiçbiri yapamazdı. Hiçbir ülke lideri, ne kadar güçlü olursa olsun, böyle bir sorumluluk duygusunu, adalet ve vicdan duygusunu bu kadar güçlü ifadelerle bütün dünyaya ilan etmezdi, edemezdi. Millî birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi ön planda tuttuğumuz her dönemde büyük sıçramalar gerçekleştirdiğimize tarih şahittir.

Birliğimizin ve beraberliğimizin güçlenerek devam edeceğine inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir.

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, kuvvetler ayrılığı ilkesini gerçek anlamda tesis etmeden yasal düzenleme paketlerinin vadedilen sonuçları yaratmayacağına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Genel Kurula gelecek olan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin birinci yargı paketi görüşmelerine başlayacağız.

Özellikle son on yılda, tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalar ve resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliği ilerleme raporlarında en fazla geriye gidişin yaşandığı alanlar olarak yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, adil yargılanma, adalete olan güven ve temel insan hakları olduğu kaydedilmektedir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği müktesebatını, ilerleme raporlarını, AİHM kararlarını, Venedik Komisyonu raporlarını, tavsiyelerini dikkate almayan bir düzenlemenin asla bir reform olmayacağı bilinmelidir. Daha önemlisi, yürütmenin başının bir siyasal partinin genel başkanı olduğu yeni hükûmet sistemiyle ortaya çıkan yürütmenin yargı üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırmadan, özellikle yargı üst kurullarının oluşumunu yürütmenin baskısı ve etkisinden kurtarmadan, yani kuvvetler ayrılığı ilkesini gerçek anlamda tesis etmeden bu yasal düzenleme paketleri maalesef vadedilen sonuçları yaratmayacaktır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen.

10.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Soma maden emekçilerinin kazanılmış tazminat haklarının bir an önce ödenerek mağduriyetlerine son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2014 ila 2017 arasında Uyar Madencilik ve Soma Holding bünyesinde çalışan 4.180 maden emekçisi işlerinden çıkartıldı ve hâlâ kıdem tazminatlarını alamadı. Usule göre, iş akdi son bulan işçilerin kıdem tazminatlarının tek seferde ödenmesi esas iken, MADEN-İŞ Sendikasının araya girmesiyle mağdur işçilere sözler verildi, protokol yapılıp taksitle ödeneceği söylendi. MADEN-İŞ Sendikası ve Soma Kömür İşletmeleriyle yaptıkları protokol kapsamında 36 takside bölüne borcun bugün sadece 3 taksiti ödenmiş durumda.

Çiftçiye, esnafa bir yıl boyunca ödenmediğinde icra takibini başlatan devlet, kendi borcunu beş yıldır ödemiyor. Ortada maden şirketleri, Türkiye Kömür İşletmeleri, TMSF, sarı sendika ve AKP’nin içinde olduğu bir gasp var.

Hiçbir zaman susmayacağız, haksızlığa boyun eğmeyeceğiz. Devlet olarak bu sesi duyun ve bu mağduriyetlere bir an önce son verin; maden emekçilerinin kazanılmış tazminat haklarını bir an önce ödeyin.

BAŞKAN – Sayın Kasap.

11.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Emet Termal Turizm Merkezi ile Hisarcık Esire Termal Turizm Merkezinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle turizm merkezi olma statülerinin iptal edilmesinin yanlış karar olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

İktidar, Kütahya’yı cezalandırmaya devam ediyor. 12/9/2019 tarihli ve 1532 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle, Emet Termal Turizm Merkezi ile Hisarcık Esire Termal Turizm Merkezi bölgelerinin turizm merkezi olma statüleri iptal edildi. Kütahya’nın can damarı olan Emet Termal Turizm Merkezi ile Hisarcık Esire Termal Turizm Merkezi bölgelerinin turizm merkezi olma statülerinin iptal edilmesi Kütahya’yı yok saymaktır. Termal kaplıcalarıyla Türkiye’nin dört bir tarafından gelen vatandaşlara hizmet veren Emet Termal Turizm ile Hisarcık Termal Turizm Merkezi’nin gelişmesi, korunması ve gelişimi için daha çok desteklenmesi gerektiği bir dönemde Cumhurbaşkanlığı tarafından böyle bir kararın verilmesi Kütahya’yı cezalandırmaktır. Bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleri ve arazi kullanım ve ulaşım sistemleriyle doğa ve çevreye etkileri göz önüne alındığında termal turizm bölgesi olan bu alanın iptal edilmesi son derece yanlış bir karardır. Kütahya daralan ekonomisi, özelleştirilen fabrikaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – ...kamu yatırımlarının yetersizliği, özel sektörün gerekli girişimlerde bulunmaması nedeniyle zaten zor durumdadır.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

12.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi kapsamında Edirne-Kırklareli arasındaki yolun tamamlanmaması ve Kırklareli-Pınarhisar, Pınarhisar-Vize, Vize-Saray arasında bulunan bölgede hâlen yol çalışmasının yapılmamış olması nedeniyle mağduriyet yaşandığına ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kuzey Marmara Otoyolu kapsamında yapılmakta olan üçüncü boğaz köprüsü ile Edirne arasında yer alan yolun Edirne-Kırklareli arası hâlâ devam etmekte fakat bir türlü tamamlanmamaktadır. İki il arasındaki ulaşım hâlen gidiş gelişli yoldan yapılmakta ve büyük hasarlara, kazalara, can kaybına ve maddi hasarlara yol açmaktadır. Bunun yanında, Kırklareli-İstanbul arasında kalan Kırklareli-Pınarhisar, Pınarhisar-Vize, Vize-Saray arasında bulunan bölgede hâlen bir çalışma yapılmamıştır. Türkiye’nin en büyük sanayi bölgesi olan Kapaklı ve Çerkezköy’e ulaşım alanı olan bu bölgede şu anda gidiş gelişli tek yol hâlâ devam etmektedir.

Kış aylarının en sert geçtiği bu bölgemizde yol zemininin ıslak, don ve karlı oluşu trafik kazalarına sebebiyet vermekte, dolayısıyla can kaybına ve mal kaybına yol açmaktadır. Pınarhisar ve Vize arasının çevre yollarıyla geçilmesi şehir merkezini de rahatlatacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu.

13.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, yetkilileri kayak merkezi Uludağ’ın değerini bulması için yapılacak olan çalışmalar konusunda hassasiyete ve koordinasyona davet ettiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Tarım Bakanlığı tam da kış sezonu başlamak üzereyken Uludağ’da kanalizasyon çalışması başlatıyor. Bütün yaz, hatta bahar dururken kanalizasyon çalışması yapmak için kışı beklemişler. Bu yetmezmiş gibi, Uludağ’da kayak yapanlara yıllardır güvenli kaymaları konusunda destek olan Kayak ve Snowboard Öğretmenleri Derneğine ihtarname çekip yedi gün içinde bürolarını boşaltmaları isteniyor ve yer de gösterilmiyor.

On sekiz yıldır iktidarda olanlar “Uludağ’ı Davos yapacağız.” deyip maalesef sonuç itibarıyla Uludağ’ı kimin yönettiği, kimin ne yaptığı belli olmayan bir kaos dağına çevirdiler.

Yetkilileri, Uludağ’ın değerini bulması için çalışmalar konusunda hassasiyete ve koordinasyona davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, AK PARTİ iktidarının ticari işletmeleri politikleştirmesinin ülkeye zarar verdiğine, günlük yayımlanan ve ülke genelinde dağıtımı yapılan bazı gazetelerin Türk Hava Yolları uçaklarına alınmamasının haber alma hakkının ihlali olduğuna ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AK PARTİ iktidarının ülkeye ve topluma verdiği en büyük zararlardan biri de ticari işletmeleri politikleştirmesi, “senin-benim” diye ayırması oldu. Türk Hava Yolları başta olmak üzere Hamidiye su alımından vazgeçen kuruluşlar aslında kendi marka değerlerini düşürüyorlar. Türk Hava Yolları, hadi içme suyunu değiştirmesini ticari bir tasarruf olarak açıklayabilir ama muhalif gazetelerin uçaklara alınmamasını hangi gerekçeyle açıklayacak? Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Evrensel gibi günlük yayınlanan ve ülke genelinde dağıtımı yapılan gazetelerin Türk Hava Yolları uçaklarına alınmaması açıkça bir partizanlıktır, haber alma hakkının ihlalidir, bu gazetelerin okurlarına Türk Hava Yolları tarafından yapılan bir saygısızlıktır.

Türk Hava Yolları yönetimini içme suyuyla, gazetelerle uğraşmak yerine rötar yapan uçaklarla, iptal edilen uçuşlarla ilgilenmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünver…

15.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, yaprak kurdu zararlısının yol açtığı verim kaybından dolayı pancar üreticisine eksik tonaj cezasının yansıtılmaması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını Tarım ve Orman Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu yıl Karaman’da ve Konya, Aksaray, Niğde gibi diğer KOP bölgesi illerindeki pancar tarlalarında, Çukurova bölgesinin pamuk tarlalarında görülen çizgili yaprak kurdu (karadrina) önemli zararlara yol açmıştır. Pancar çiftçisinin “karadrina”yla yaptığı mücadele dekara 25 lira maliyet olarak çiftçiye yansımıştır. “Karadrina”, bunun yanında pancarda ciddi verim düşüşüne de sebep olmuştur.

Bilindiği üzere, pancarda kota uygulanmakta ve bu kotayı dolduramayanlara da eksik tonaj cezası yansıtılmaktadır. Bu yıl pancar çiftçisine hem maliyet hem de verim kaybı açısından büyük zarar veren “karadrina” zararlısının yol açtığı verim kaybından dolayı pancar üreticisine eksik tonaj cezası yansıtılmaması için gerekli düzenlemelerin ve girişimlerin yapılmasını Tarım ve Orman Bakanlığından, çiftçimiz adına, talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

16.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, günde 26 hastanın organ nakli olamadığı için yaşamını yitirdiğine, organ bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl 10 bin civarında diyaliz hastası hayatını kaybetti. Günde 26 hasta organ nakli olmadığı için yaşamını yitiriyor. Türkiye’de 70 bin civarı diyaliz hastası var. Böbrek nakli bekleme listesinde ise 22 bin hasta var. Yani yaklaşık 50 bin hasta ya sistemin adaletine inanmıyor ya da organ bulabileceğinden umutsuz. Öncelikle organ nakli sisteminin tamamıyla adaletli olduğu konusunda halkımız bilinçlendirilmelidir. Sağlık Bakanlığının bilgi sistemindeki sıraya göre nakil yapılır. “Organımı verirsem yarım insan olurum, kısa yaşarım.” düşüncesi yanlıştır. Aksine bağışçılar sürekli kontrol altında tutulduğu için yaşam ömürleri çok daha uzundur. Organ bağışı hayırların en güzelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

17.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli ili Gebze ilçesinde Mermerciler Fuar Alanı olarak ifade edilen arazide uygulanmak istenen projenin değişikliğe uğratılarak rant istismarına dönüştüğüne ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kocaeli’de “Mermerciler fuar alanı” olarak kamuoyuna yansıyan Pelitli Mahallesi’nde önce 250 dönüm fuar alanı ihtiyacı olduğu dile getirildi. Proje ilçe belediye meclisinde onaylandıktan sonra Büyükşehir Belediye Meclisinde içerisine 500 dönüm orman arazisi eklenerek 750 dönüm fuar alanı projesi olarak sunuldu; amacından saptı, rant istismarına dönüştü. Durumun tespit edilmesiyle Cumhuriyet Halk Partisi Gebze örgütümüzün mahkemeye başvurmasıyla yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştır. Mahkeme kararı emsal alınarak acilen iptal kararı verilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

18.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, mali müşavirler ile diğer meslek grupları ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi için avukatlık hizmetlerinde düşürülen KDV oranının kendilerine de uygulanmasını Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Hazine ve Maliye Bakanlığına iletilmek üzere…

Devletin vergi gelirlerinin toplanmasında ve mali politikaların tabana yayılmasında, uygulanmasında en önemli, en ağır görevleri yerine getiren mali müşavirler devletin bir anlamda gönüllü memurları ve müfettişleridir. Bilindiği gibi 2 Ekim 2019 tarih ve 1594 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’yla bazı avukatlık hizmetlerinde KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiştir. Yıllardır serbest muhasebeci mali müşavirlerin talebi yüzde 18’lik KDV oranının düşürülmesidir. Bu uygulamanın sadece avukatlık mesleğinde değil diğer tüm meslek gruplarında da uygulanması, KDV oranının uygulanabilir, makul seviyeye indirilmesi ve tahsisat esasına bağlanarak meslek grupları arasındaki ayrımcılığın ortadan kaldırılması tüm mali müşavirlerimizin ve diğer meslek gruplarının isteği ve beklentisidir.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir ilindeki çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

2019 yılı tüm Türkiye’de olduğu gibi Kırşehir’de de çiftçilerimiz için çok kötü geçmektedir. Kırşehir ili için 2019 yılı yerli hayvan kesim desteğinin henüz başvurusu bile alınmadı. 2018 yılı ikinci dönem ve 2019 yılı buzağı destekleri de henüz ödenmiş değildir. Ayrıca sertifikalı tohum destekleri de ödenmedi. Son olarak dolu, sel, kuraklık ve diğer sebeplerle zarara uğramış çiftçilerimizin de beklentileri vardır. Bu konuda da herhangi bir adım atılmamıştır. Hâl böyleyken çiftçimizin borçlarının ertelenmesi de hayati derecede önem arz etmektedir. Sayın Bakandan Kırşehirliler adına rica ediyorum, temel üretim potansiyeli sadece tarım ve hayvancılık olan şehrimizin beklentilerine lütfen bir an önce kulak verelim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Barut…

20.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, emeklilikte yaşa takılanlar sorununun ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağını öğrenmek istediğine ve milyonlarca mağdur yurttaş için mücadeleyi sürdüreceklerine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Ekonomik ve siyasi krizle boğuşan “emeklilikte yaşa takılanlar” olarak bilinen yüz binlerce yurttaşımız var. Bizim de çözüm için defalarca kanun teklifi, Meclis araştırması ve soru önergesiyle gündeme getirdiğimiz, kangrene dönüşen sorunla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyesi Profesör Doktor Vedat Bilgin’i görevlendirdiğini ve bu sorunun çözümü için bir çalışma yapıldığını duyurmuştu. Dört gözle yapılan çalışmayı beklerken Maliye Bakanı Berat Albayrak “EYT gündemimizde yok, böyle bir çalışma da yok.” diye açıklama yaptı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Aklımızla, halkımızla alay ettikleri yetmiyor gibi bir de dalga geçiyorlar. Verdikleri sözleri unutuyorlar, bir söyledikleri diğerini tutmuyor. Hani emeklilikte yaşa takılanlar için yeni düzenleme yapılıyordu? Hani EYT sorunu ortadan kalkacaktı? Size rağmen milyonlarca mağdur yurttaşımız için mücadeleyi sürdüreceğiz, ellerinden alınan emeklilik hakkını isteyen EYT’lilerin haklı mücadelelerinde yanlarında olacağız.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

21.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilindeki ulaşım problemini kavşakları kapatarak mı çözmek istediğini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Karayolları FİSKOBİRLİK kavşağını kapattı Düzce’de. Sebebini sorduğumuzda üstten geçişi sağlayamayacaklarını, yatırım programlarında olmadığını ifade ettiler. Buradan kendilerine seslenmek istiyorum: Her yerde yol yapılarak ulaşım rahatlatılırken FİSKOBİRLİK kavşağını kapatmak hangi mantığa sığmaktadır?

Düzce’nin Ulaştırma Bakanlığından birçok isteği vardır. Yığılca yolunda çalışmalar tamamen durdu. Olimpiyat kavşağı okulların açıldığı sezonda yapılmaya kalkılarak trafik tam bir keşmekeş hâline geldi. Kuzeybatı çevre yolu hâlâ yapılmadı. Sakarya-Düzce bağlantı yolunun Melenağzı geçişi hâlâ tamamlanmadı.

Buradan Ulaştırma Bakanına seslenmek istiyorum: Düzce’deki ulaşım problemini kavşakları kapatarak mı çözmek istiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Gökçel…

22.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Çukurova bölgesinde yetiştirilen mandarinde yaşanılacak arz fazlalığı konusunda önlem alınması ve çiftçi borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin ve Çukurova bölgesinden yapraklı olarak hasadı gerçekleştirilen mandarin çeşitlerinin Irak’a ihracatı geçtiğimiz yıl dâhil olmak üzere serbest iken bu yıl sadece işlenmiş olarak ihracatına izin verilmektedir. Yapraklı olarak ihraç edilmek üzere hazırlanan ve gönderilen mandarin ürünleri sınır kapılarından geri döndürülerek iç piyasada değerlendirilmesiyle arz fazlalığına neden olmuş ve fiyatlar düşmüştür. Yoğun hasadın olacağı ilerideki dönemde fazla sıkıntı yaşanmaması için bu konuda önlem alınmasını rica ediyorum.

Bir de bugün ziraat odaları birliklerinin başkanları pamuk yetiştiriciliğinin yapıldığı bölgelerinden gelerek pamukta yaşanan sıkıntıyı burada milletvekillerimizle sohbet edip anlatmaya çalışıyorlar. Değerli Başkan, 24 Hazirandan bu tarafa çiftçi borçlarını ve tarımda yaşanan sıkıntıları sürekli dile getiriyoruz ama maalesef ülkede tarım adına yapılması gerekenleri yapmayanlardan bunu dikkate alarak çiftçi borçlarının yapılandırılmasını talep ediyorum, rica etmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

23.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, dünyanın en tehlikeli uyuşturucuları arasında gösterilen “ateş-buz” adlı uyuşturucu konusunda kamuoyunun bilinçlendirilerek, önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Ateş-buz” adlı sentetik uyuşturucu maalesef çocuklarımızın ve gençlerimizin yeni belası hâline gelmiştir. Dünyanın en tehlikeli uyuşturucuları arasında gösterilen “ateş-buz” adı verilen bu sentetik uyuşturucunun kullanımının hızla yayıldığı görülmüş olup bu ürünün diğer uyuşturuculardan daha fazla bağımlılık yapan bir zehir olarak gençlerimizi tehdit ettiği görülmektedir. Gaziantep ilimizde, son yıllarda Suriyelilerin gelmesiyle birlikte bölgede yoğun bir şekilde kullanımı artan, beyin ve vücut üzerinde kalıcı hasarlar oluşturan, eroin ve bonzaiye göre daha çok bağımlılık yapan ve temini kolay olan bu “ateş-buz” adlı sentetik uyuşturucuyla ilgili acilen gerekli tedbirlerin alınarak kamuoyunun bilinçlendirilmesi lazım. Alındığından itibaren yaklaşık on iki saat etkisi süren bu uyuşturucu, kullanan kişiyi şuur bozukluğu sonrası suça teşvik etmekte ve kişide sağlık açısından ölümcül sonuçlara neden olmaktadır. Buradan İçişleri, Sağlık ve Aile Bakanlığını uyarıyor, bu zehirle ilgili gerekli önlemleri almaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

24.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, Gazi Meclisin Mehmetçik’in yanında olduğuna, Fırat’ın doğusundaki terör unsurlarının temizlenmesiyle kazanılacak zaferin, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’yla önsözü yazılan destanın ortasına vurulacak Türk mührü olduğuna ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir asır evvel hürriyet meşalesini tutuşturanlar, çatırdayan gök kubbeyi omuzlarında tutanlar, ay yıldızın ışığı altında bu çatıyı inşa etmiştir. “Düşman ilerliyorsa bir adım geriye giden haindir.” diye haykıran irade bu Meclise ruh vermiştir. Dumlupınar önlerinde bir destanın ilk heceleri Mehmetçik’in süngüsüyle kazınırken bu Meclis tarihin şahidi olmuştur.

Tarih şahitlik etsin, Gazi Meclis bugün de aynı ruh ve vakur duruşuyla Mehmetçik’in yanındadır. Fırat’ın doğusundaki terör unsurlarının da temizlenmesiyle kazanılacak bir zafer, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’yla önsözü yazılan destanın altına atılacak imza ihanetin tam ortasına vurulacak Türk mührüdür.

Şairin dediği gibi, fetih hırsı olanın değil aşkı olanın nasibidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Aşkımız insan, aşkımız vatan, aşkımız nizamdır.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

Sayın Çakırözer yok mu?

Sayın Gül Yılmaz…

Sayın Gülizar Biçer Karaca…

25.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ili Pamukkale ilçesinin Irlıganlı, Kurtluca ve Güzelpınar Mahallelerini kapsayan ovada verilen taş ocağı işletmesi ruhsatının iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Denizli’nin Irlıganlı, Kurtluca ve Güzelpınar Mahallelerini kapsayan ovada 75 hektarlık alanda taş ocağı işletmesi ruhsatı verilmiştir.

Güzelpınar’da, Türkiye’de üretilen 14 bin ton organik kekiğin yüzde 80’i üretilmektedir. Kurtluca ve Irlıganlı Mahallelerimizde ise nar, ayva, zeytin, ceviz üretilmektedir. Çevredeki yerleşim alanlarının tek içme suyu kaynağı ise bu işletme ruhsatının verildiği alanda yer almaktadır. Vatandaşımızın içeceği suyu, soluyacağı havayı kirletecek olan ve on yıl içerisinde kekik üretimini tamamen yok edecek olan taş ocağı ruhsatının derhâl iptal edilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim değerli milletvekillerimiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Türkkan’da.

26.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Irak ve Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyon yetkisinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye İYİ PARTİ olarak destek verdiklerine, Soma maden işçilerinin haklı mücadelesinin yanında olduklarına, EYT sorununu gündeme getirmeye devam edeceklerine, Hükûmetin her gün zam haberleri açıklamaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Irak ve Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyon yetkisinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkere Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edildi. İYİ PARTİ olarak tezkereye güçlü bir destek verdik ve “evet” dedik. Mevzubahis vatansa Hükûmete her türlü eleştirimiz saklı kalmak şartıyla devletimizin ve ordumuzun yanında olmayı millî bir görev ve bilinç olarak kabul ediyoruz. Allah Türk askerini ve Türk devletini korusun, muzaffer kılsın, kahraman Mehmetçik’imizin ayağına taş değdirmesin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Mecliste bir grup misafirim vardı. Misafirlerden bazıları da haklarını alamadıkları için Soma’dan yürüyüşe geçen maden işçileriydi. Soma’da beş yıl önce atılan ve hâlâ tazminatları ödenmeyen madencilerin Ankara’ya başlattığı bu yürüyüşü yakından takip ediyoruz, ekmeğini taştan çıkaran kardeşlerimizin haklı mücadelesini destekliyoruz. Manisa 1. İdare Mahkemesi tarafından yürüyüşün madencilerin en temel ve en demokratik hakkı olduğu belirtilmesine rağmen Manisa Valiliği tarafından madencilerin yürüyüşlerinin engellenmesini de kınıyoruz. Manisa Kırkağaç’ta kurdukları çadırlarda soğuğa ve yağışa rağmen zor şartlarda bekleyişlerini sürdüren madencilerin sesini Hükûmet duymalıdır. Devlet vatandaşını mağdur etmemekle yükümlüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Kışa girerken aileler mağdur edilmemeli, madencilerimizin haklı talepleri karşılanmalıdır. Mecliste çıkarılan kanunla bu madenci kardeşlerimizin tazminatlarının otuz altı ayda ödeneceğine dair bir hüküm getirilmiştir. Buna rağmen bu otuz altı ayda, bu paralarını almayı bırakın sadece 3 taksit ödenmiş, diğer taksitler ödenmemiştir. Bu mağduriyetin bir an önce Hükûmet tarafından giderilmesini talep ediyoruz.

Geçen seneden beri İYİ PARTİ olarak sürekli gündemde tuttuğumuz ve desteğimizi bir an olsun çekmediğimiz emeklilikte yaşa takılanlar mevzusunda, geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanının konuya ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulunu görevlendirdiği ve sorunun çözümü için bir çıkış yolu arandığı öne sürülmüştü. Fakat, dün “EYT’lilere yönelik çalışma başlatıldı.” haberi bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak tarafından “Gündemimizde yok.” denilerek yalanlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – EYT’liler, Hükûmetin ve Sayın Albayrak’ın gündeminde olmayabilir ama milyonlarca vatandaşımızı sıkıntıya sokan ilk gündem maddesi budur. İktidar, EYT’lileri yok saymaya devam ettikçe biz İYİ PARTİ olarak konuyu gündeme getirmeye ısrarla ve inatla devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gün geçmiyor ki millet olarak zam haberleri almayalım. Başta, paket üstüne paket açıklayarak ekonomimizin her fırsatta çok iyi gittiğini anlatan Sayın Albayrak olmak üzere, enflasyonu tek haneli rakamlarda gösteren TÜİK gibi kuruluşlara rağmen Hükûmet her gün zam haberi açıklamaya devam ediyor. Geçen hafta elektriğe ve LPG’ye gelen zamlardan sonra bu haftaya da yeni zamlarla uyandık. Karayolları Genel Müdürlüğü otoyol ve köprü geçiş ücretlerine, Devlet Demiryollarıysa tren biletlerine “TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamını tanımıyoruz.” diye meydan okuyarak yüzde 20 zam yapmış. PTT de normal ve diğer gönderim bedellerinin yüzde 20 artırıldığını açıkladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Zamların devamı gün geçtikçe artarak gelecek gibi gözüküyor. Hükûmet zamlara yaptığı artış hızı gibi, aynı hızda ekonomide dibe çakılmaya devam ediyor. Bizden uyarması, bizden söylemesi.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

27.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, kazanılmış tazminatlarını alamayan Soma maden işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine, Sakarya ilinin Türkiye’nin mısır üretiminde önemli yere sahip olduğuna ve mısır çiftçisine yapılan desteklemelerin devamlı hâle getirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Mayıs 2014’te Soma’da meydana gelen maden faciasında 301 madencimiz hayatını kaybetmiştir. Kaza sonrası Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, raporunu vermiştir. Raporda yer alan önerilerin bir bölümüyle ilgili kanuni düzenlemeler de yapılmıştır.

Maden kazası sonrası 2.800’den fazla maden işçimiz işten çıkarılmıştır. Maalesef aradan beş yılı aşkın süre geçmesine rağmen bu madencilerimiz hâlen tazminatlarını alamamışlardır. Bu madencilerimizin mağduriyetlerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yetkilileri tarafından bir an önce giderilmesi gerektiği hususunu yüce Meclisimize arz ediyorum.

Sayın Başkan, Sakarya ili Türkiye’de mısır üretiminde önemli bir yere sahiptir. Ne yazık ki bu yıl TMO tarafından açıklanan fiyatlar çiftçimizin beklentilerinin altında kalmıştır. Tarımsal girdilerin yüzde 70 ila yüzde 100 arasında arttığı bir durumda taban fiyatın geçen yıla göre yüzde 21 oranında artmış olması çiftçimizi oldukça zora sokmuştur.

TMO’nun mevcut durumda az olarak bulduğumuz, düşük olarak bulduğumuz fiyattan dahi alım yapmaya başlamaması neticesinde fiyatlar serbest piyasada çok daha azalmış, düşmüş ve bunun neticesinde çiftçimiz mağdur olmuştur.

Bu konuda Tarım Bakanlığımıza çağrıda bulunarak mısır fiyatlarıyla ilgili olarak özellikle TMO’nun yönlendirilmesi suretiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - …çiftçilerimizin sıkıntılarına bir nebze olsun çare bulunmasını talep ediyoruz.

Yine, mısır çiftçilerimiz açısından önemli bir sıkıntı daha vardır. Sakarya’da mısır ekilen alanlarda başka bir ürün üzerinden tarım yapılmamaktadır. Bu, 3 defa aynı ürünü ektikten sonra 4’üncü defa karşılıksız desteklemelerin verilmeyeceği noktasındaki bu zamana kadar yapılan uygulama son derece isabetsizdir. Bundan dolayı mısır çiftçimiz son derece sıkıntıya düşmektedir. Bunu önlemek son derece önemlidir. Arka arkaya ürün ekilmesinden dolayı, 3 defa ürün ekilmesinden dolayı 4’üncü ekim sürecinde devletimizin karşılıksız desteklerinden faydalanılamaması durumunun ortadan kaldırılarak mısır çiftçimize bu desteklemelerin devamlı hâle getirilmesini yüce Meclis huzurunda ilgili makamlardan talep ediyoruz.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Oluç’ta.

Buyurun.

28.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Soma maden işçilerinin Ankara yürüyüşünün engellenmemesi konusunda partilere çağrıda bulunduklarına, Gezi olayları davasının tutuklu sanıklarından Osman Kavala başta olmak üzere hukuksuz ve haksız yere cezaevinde tutulanların serbest bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin yakın tarihinde en fazla kayıp verdiğimiz iş cinayetlerinden biri 13 Mayıs 2014’te Soma’da gerçekleşmiştir. 301 maden işçisini kaybettiğimiz bu facianın ardından Soma Holding ve Uyar Madencilik şirketlerinden çıkarılan ve sendika üyesi olan işçiler, aradan geçen beş yılın ardından tazminatlarını alamamış ve emeklilik haklarıyla ilgili hukuksuz uygulamalara tabi tutulmuşlardır. Bu işçiler haklarını aramak amacıyla, kendileriyle aynı durumda olan ve sayıları 2 bini aşan işçinin taleplerini duyurmak için ve Mecliste görüşmeler yapmak için 5 Ekim günü Ankara’ya bir yürüyüş başlatacaklarını duyurdular ve başlattılar da. 301 kilometre yürüyerek Ankara’ya geleceklerdi ve Enerji Bakanlığı önünde de yürüyüşlerini sonlandıracak ve sorunlarını, taleplerini ileteceklerdi. Bu, demokratik bir haktır. Bu demokratik hak, bu yürüyüş defalarca engellenmeye çalışıldı, işçiler gözaltına alınmakla tehdit edildi. Şimdi ise Manisa Kırkaağaç’ta bekletiliyorlar, daha ileri gitmelerine izin verilmiyor. Açıkça bir suç işleniyor işçilerin yürüyüşleri engellenmekle ve oraya çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, siyasi partilerin ziyaretleri oluyor işçilerle dayanışmalarını göstermek için.

Şimdi, geçen beş yıla baktığımız zaman Soma’da haklarını arayan işçiler ve onları savunan avukatlar, ÇHD’li avukatlar ceza alırken, çeşitli mağduriyetlerle karşı karşıya kalırken, cezaevinde tutuklu durumda bulunurken Soma’da yaşanmış olan bu işçi katliamının sorumluları cezasız bırakıldılar.

Şimdi, Türkiye'de madencilik alanında redevans ve taşeron uygulaması devam etmektedir maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu devam ettiği gibi tazminat da ödenmemektedir, özlük hakları gasbedilmeye çalışılmaktadır. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Öyle sanıyorum ki bu Meclisin çatısı altında bulunan bütün partiler, iktidarıyla muhalefetiyle, mağdur durumda olan Soma madencilerinin bu taleplerinin buraya heyetleriyle gelip dinlenmesini, onların taleplerinin nasıl aşılabileceğine, nasıl karşılanabileceğine dair görüş alışverişinde bulunulmasını doğru bulmaktadırlar. Dolayısıyla bütün partilere çağrımız şudur: Soma madencilerinin bu yürüyüşünün engellenmesi ortadan kaldırılmalıdır ve bu engel Anayasa’ya da aykırıdır üstelik. Madenciler Ankara’ya gelmelidir, bizlerle görüşmelidir.

İkinci bir hukuksuzlukla ilgili kısaca bir şey söylemek istiyorum. 2013 yılında gerçekleşen ve 8 kişinin hayatını kaybettiği Gezi direnişiyle ilgili açılan davanın 3’üncü duruşması dün İstanbul’da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – …30. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü ve iş insanı ve sivil toplum aktivisti olan Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verildi. 1 Kasım 2017’de talimatla gözaltına alındı Osman Kavala ve yandaş medya aracılığıyla saldırıya maruz kaldı, ardından da tutuklandı. İçi boş, mesnetsiz bir iddianameyle haksız yere aylardır cezaevinde tutulmaktadır. Kavala da aslında iktidarın kontrolü altındaki, iktidarın direktifleriyle hareket eden bir yargının kararıyla âdeta rehin alınmış vaziyettedir. Sivil topluma, muhalif olan herkese, özellikle de Gezi’de yer almış herkese yönelik bu baskının, gözdağının somut ve güncel örneklerinden bir tanesidir Kavala’nın tutukluluğunun devam etmesi ve bu devamı hukuken de vicdanen de kabul etmek mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum.

Dolayısıyla bu konuda Osman Kavala başta olmak üzere bugün hukuksuz ve haksız yere cezaevinde tutulan herkesin, siyasetçi, gazeteci, sendikacı, akademisyen kim varsa herkesin, bu hukuksuz ve haksız tutuklamalarla karşı karşıya olan, muhalif olduğu için bu hak ihlalleriyle karşı karşıya olan insanların bir an evvel serbest bırakılması gerekiyor. Hem de bugün bunu konuşuyoruz yani biraz sonra Türkiye’de yargı alanında hangi düzenlemelerin yapılması gerektiğini tartışacağımız günde bunu konuşuyoruz. Yani bu hukuksuzlukları yapanlar ve yaptıranlar bilsinler ki adil yargılanma hakkı ve bağımsız ve tarafsız yargı herkese her zaman lazımdır, yarın onlara da lazım olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın Özkoç’ta.

29.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, mağduriyetleri giderilmeyen Soma maden işçilerinin yaşamlarını nasıl sürdüreceğini, çalışanın hakkını alamadığı bir Türkiye’ye dış dünyanın nasıl ve niye yatırım yapacağını, işsizliğin nasıl yok edileceğini, bu ülkede yasaların mı yoksa sarayın kararlarının mı üstün olduğunu öğrenmek istediğine, uygulanılan yanlış dış politikalar neticesinde askerlerimizin Suriye sınırında Ruslar tarafından korunduğuna, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Tank Palet Fabrikasının özelleştirme kapsamına alındığına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önce Grup Başkan Vekili arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi bugün Mecliste Soma’dan gelen işçilerimiz vardı. 2014 yılında 301 madencimizin can verdiği katliamın gerçekleştiği Eynez ocağında işten çıkartılan 2.831 madenci hâlâ tazminatlarını alamamıştır. Bu işçilerimizin kıdem tazminatlarını alabilmesi için biz 2015 yılında burada, bu Meclisin çatısı altında bir yasa çıkarttık. Bu yasaya rağmen, açılmış onca davaya rağmen işçilerimizin hakları olan tazminatı alamamış olmaları şaşırtıcıdır. Gelecek ayın sonunda, 30 Kasım 2019’da bu yasal hakları zaman aşımına uğrayacaktır. Bu nedenle 5 Ekimde Soma’dan Ankara’ya bir yürüyüş başlattı arkadaşlarımız. Bu yasal hakları da Valilik tarafından engellendi. İnsanlara hem hak ettikleri tazminatı ödemiyorsunuz hem bu konuyla ilgili Meclisten çıkan yasayı uygulamıyorsunuz hem mahkemelerin çıkardığı kararları uygulamıyorsunuz hem de insanların -bıçak kemiğe dayanınca- feryadını da susturmaya çalışıyorsunuz kolluk kuvvetleriyle. Peki, ne yapacak bu insanlar? Nasıl yaşayacaklar? Bu ülkede yaşamın güvencesi nedir? Çalışan insanların haklarını alamadıkları bir ülkeye, Türkiye’ye dış dünya nasıl bir yatırım yapacak, niye gelecek bu ülkeye, niye bu ülkede üretim yapacaklar? Bu ülkede işsizliği siz nasıl yok edeceksiniz? Bu ülkede üstün olan nedir, yasalar mıdır, mahkeme kararları mıdır yoksa sarayın kararları mıdır? Buna bir karar vermek gerekmiyor mu bu ülkede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Değerli arkadaşlarım, dün bir tezkere çıkardık. O da bir torba tezkere, Suriye ile Irak aynı pakette, her ikisini de ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekiyor. O tezkereyi çıkarmadan önce, burada arkadaşlarımız konuştu, Türkiye Cumhuriyeti’nin uyguladığı dış politikalar neticesinde, iktidarın uyguladığı yanlış dış politikalar neticesinde askerlerimiz Suriye sınırında Ruslar tarafından korunuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin iktidarı da Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip “Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda gerekirse bize oraya girme izni verin.” diyor. Askerlerimiz o bölgede DEAŞ’ın ve terör örgütünün saldırılarına karşı Ruslar tarafından korunurken Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz bu izni vermeyeceğiz de ne yapacağız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz, bununla ilgili bu Mecliste ne konuşulması gerekiyorsa, nasıl bir uyarıda bulunulması gerekiyorsa bulunuyoruz fakat bakın, hem bu izni vereceğiz hem Türkiye bir savaşın eşiğine gelecek hem de Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle ilgili Türkiye savaşa girdiğinde, Amerika ambargo koyduğunda ve silah vermediğinde, Türkiye kendi gücüyle kurduğu Tank Palet Fabrikasını yani obüsleri yapan Tank Palet Fabrikasını yani 40 kilometrede nokta atışı yapan Tank Palet Fabrikasını, yani obüsleri yeri geldiği zaman Mehmetçik’e gönderip de tamirini yapan Tank Palet Fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çekecek. 140 tane obüsün bugüne kadar yapılıyor olması gerekiyordu, elimde sözleşme var, Tank Paletin yapması gerekiyordu, Mehmetçik’in ve Türk işçisinin yapması gerekiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Şimdi, bunların özelleştirme kapsamına alındıktan sonra, sekiz gün sonra, yani Tank Palet Fabrikası 20 Aralık 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararıyla özelleştirme kapsamına alınıyor, özelleştirme kapsamına alındıktan sekiz gün sonra da 28 Aralık 2018’de Millî Savunma Bakanlığının emriyle Tank Palet Fabrikası içindeki obüslerin üretildiği üretim atölyesi iki yıl için bedelsiz olarak Katar ordusuna veriliyor. Peki, obüsler, 140 tane yapılması gereken obüsler yapılıyor mu, bilmiyoruz; akıbeti nedir, bilmiyoruz. Peki, bizim ürettiğimiz obüsleri biz yeteri kadar üretip yeri geldiği zaman bir müdahale anında kullanabilecek gücümüz şu anda var mıdır, onu da bilmiyoruz. Türkiye nereye savruluyor, onu da bilmiyoruz. Meclisin bu konuda bir an önce gereğini yapması lazım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Turan’da.

Buyurun Sayın Turan.

30.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, toplumun yargı reformu konusundaki beklentilerini bildiklerine, 9 Ekim Dünya Posta Günü’nü kutladığına, birlikte adım atılarak Soma maden işçileriyle ilgili sorunun çözümü konusunda sonuç alınmasını ümit ettiğine, kendi silahımızı ürettiğimiz farklı bir dönemin yaşandığına ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, biliyorsunuz, kamuoyunda “yargı reformu” diye bilinen strateji belgemizin ilk adımı olan kanun teklifini görüşmeye başlayacağız. Bu konuda toplumun beklentilerini biliyoruz, Meclisimizin, vekillerimizin beklentilerini de biliyoruz. Ümit ediyorum, saygın bir ortamda karşılıklı görüşmelerle, uzlaşıyla bu kanunu bugün yarın sonuçlandırırız, beraber takip ederiz. Bu yargı paketinin, toplumumuzda yargıya olan güvenin artmasında çok büyük bir adım olacağını düşünüyorum. Ancak bunun devamında da diğer yargı paketleriyle beraber sürecin devam edeceğini duyurmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 9 Ekim Dünya Posta Günü ve küresel iletişim devriminin başlangıcı olarak kabul edilen Dünya Posta Birliğinin 145’inci yaşı. Dolayısıyla, yağmur çamur demeden işlemlerimizi kolaylaştıran tüm posta çalışanlarımızın bu özel gününü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Grup Başkan Vekillerimiz haklı olarak Soma maden işçilerimizle ilgili uygulamadaki sorunları dile getirdiler. Soma’yla ilgili o üzüntülü hadiseden sonra tüm gruplarımızın, tüm partilerimizin ortak çalışmalarıyla çok önemli yasal değişiklikler yaptık, çok önemli hakların hayata geçmesini beraber sağlamaya çalıştık ancak görüyoruz ki uygulamada -aslında yasadan kaynaklı olmayan, tam aksine, uygulama sorunu olan- bir sorunla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımızla görüştüm, bugün ilerleyen saatlerde diğer Grup Başkan Vekillerimizle toplantısı olacak bu işçi arkadaşlarımızın. Bu konudaki hassasiyetimizi ifade etmek istiyorum. Ümit ediyorum konunun çözümü için hep beraber adım atar ve sonuç alırız.

Yine, aynı şekilde, Grup Başkan Vekilinin ısrarla ordumuzun sıkıntısı olabilecek konuda ifade ettiği başlığa değinmek isterim. Bu, polemik konusu değil, ordu bizim ordumuz. Suriye’de özel bir dönem yaşıyoruz, tezkeremizi dün hep beraber ittifakla geçirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim Sayın Başkan: Türkiye’de bundan on beş-on altı sene önce yüzde 20’lerde olan ülkemizin yerli, millî savunma oranı bugün yüzde 70’leri geçmiş durumda. Bu, çok kıymetli bir değer. Artık kendi mühendisimizin, kendi askerimizin kendi silahını yaptığı, ürettiği çok farklı bir dönemi yaşıyoruz, hatta üretilen bu savunma sistemlerinin dünyaya ihracı söz konusu, değişik ülkelere ihracı söz konusu. İlerleyen zamanlarda daha büyük çalışmaları hep beraber yapacağız Sayın Başkanım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, müsaade ederseniz, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleri konuşmak zorundayız. “Millî tank projesi” diye başladı, yüzde 50’si Katar ordusuna verilen, 13 yönetim kurulu üyesinin 7’si Katar ordusuna verilen yani yetkinin tamamı Katar ordusuna verilen bir proje millî olamaz; bu, bir. İki, bize ait olamaz. Üç, ASFAT AŞ’nin kuruluş ana sözleşmesinden “Türk Silahlı Kuvvetlerinin menfaatinin öncelikle” maddesinin kaldırılarak bunu tamamen Silahlı Kuvvetlerin imkân ve kabiliyetlerini artırmadan ayrıştıran maddeyi de oraya koyan zihniyetin millete hesap vermesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu uzatılacak konu değil ama bununla ilgili Sayın Genel Başkanlar değişik ortamlarda defaatle cevap verdiler birbirlerine. Özeti şu: Millî savunmada Türkiye’nin aştığı mesafeyi herkes biliyor, konuşuyor. Bu farklı tartışma konusu, teknik konu fakat özetle yerli savunma sanayimizin çok büyük bir ilerleme katettiğini, yüzde 70’lere varan oranda yerli üretime başladığımızı dünyaya ilan ettiğimizi de söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Değerli milletvekilleri…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, bu doğru değil.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nasıl doğru değil ya?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yani biz gerçekleri… Özür diliyorum, sizin karşınızda defalarca söz almak istemem ama bir, millî savunmada geldiğimiz nokta anlatıldığı gibi değil; iki, büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin başında bulunan kişi, “Ben millî tank üreteceğim.” derken, Türk askeri üretirken, Türk mühendisi üretirken bunu alıp da hiçbir şekilde teknolojik üstünlüğü olmayan Katar ordusuna peşkeş çekerse bunun adı vatana ihanettir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Öyle değil Sayın Başkan. Biz izah ettik, yine ederiz.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Soma maden işçileriyle ilgili Meclisten çıkan yasanın uygulamadaki aksaklığının giderilmesinin sosyal devletin gereği olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Grup Başkan Vekillerimizin hepsinin değindiği bir konuda, Soma maden işçileri konusunda anlıyorum ki herkes bir hassas duruş sergiliyor. Meclisten çıkan bir yasanın da uygulanması konusunda uygulamadaki -az önce Sayın Turan’ın bahsettiği- aksaklığın bir an önce giderilmesi bir sosyal devletin de gereğidir. Büyük acılar yaşamış Soma’daki maden işçisi kardeşlerimizin yasayla kazanılmış haklarının ödenmesi konusunda bir an önce çaba gösterilmesinin yararlı olacağını herkes söylüyor, ben de katılıyorum. Umarım, en kısa zamanda bu sorun çözülür.

Değerli milletvekillerimiz, şimdi, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığımızın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi var; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, İncirlik Üssü’nün faaliyetlerinin incelenmesi, varsa İncirlik Üssü üzerinden terör örgütlerine verilen lojistik ve mühimmat desteğinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

9/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 9/10/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Lütfü Türkkan

                                                                                       Kocaeli

                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Suriye'nin kuzeyinde konuşlanmış YPG terör örgütünün Amerika Birleşik Devletleri'nden ağır silah ve mühimmat desteği aldığı kamuoyunca bilinmektedir. 6 Haziran 2017'de Pentagon Sözcüsü Jeff Davis, Rakka Operasyonu sürecinde silah desteğinin yanı sıra obüs topları ve füzelerle Suriye PKK'sına destek verdiklerini ifade etmiş ve bu süreçte İncirlik Üssü’nü kullandıklarını da itiraf etmiştir.

İncirlik Üssü’nün faaliyetlerinin incelenmesi, varsa İncirlik Üssü üzerinden terör örgütlerine verilen lojistik ve mühimmat desteğinin tespit edilmesi amacıyla Kocaeli Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan tarafından 9/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 9/10/2019 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte PYD bölgede kendisine alan açmış ve rejim ile PYD arasında defakto bir anlaşma sağlanmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde Esad rejimine bağlı güçler Kuzey Suriye’den çekilirken bu bölgeler PYD ve onun silahlı yapılanması olan YPG tarafından doldurulmuş ve Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletine zemin hazırlanmıştır. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye'nin bekasını tehdit eden terör unsurları, Amerika Birleşik Devletleri desteğiyle birlikte, bir virüs gibi yayılırken siyasi iktidar maalesef bu tehditlere bigâne kalmıştır.

Sayın Erdoğan’ın Suriye politikası, kendi ifadesiyle “Şam’a gideceğiz ve orada Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” gibi, gerçekçi olmayan stratejik hatalara saplanmış ve dış politikadaki o hatalar Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetmiştir. O ifadeden bugüne tam yedi yıl geçti. Sayın Erdoğan Şam’a gidemedi ancak resmî rakamlara göre 3,8 milyon Suriyeli Türkiye’ye geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu ise Suriye içerisindeki bu savaşla ilgili olarak şu ifadeleri kullanmıştır: “Esad’ın gidişine haftalar kaldı.” Davutoğlu’nun kendisi gideli çok oldu ama Esad hâlâ yerinde. İşte bu öngörüsüzlük sonucunda, bu yanlış dış politikanın sonucunda ülkemiz dünyanın en çok sığınmacı bulunduran ülkesi konumuna geldi. Bu hataların sonucunda PKK-YPG Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kuracak zemini oluşturdu. Öyle ki Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, 2016 yılında Fırat Kalkanı, 2018 yılında Zeytin Dalı Operasyonlarıyla Fırat’ın batısında oluşan terör koridorunu temizlemek zorunda kaldı. Şimdi geldiğimiz noktada, Türk ordusu, Fırat’ın doğusunda bulunan ve Türk devletinin bekasını tehdit eden terör organizasyonunu bölgeden tamamen temizleyecek büyük bir askerî harekâtın hazırlığı içindedir. İYİ PARTİ olarak, böyle bir süreçte Türk ordusunu akamete uğratacak ya da toplumda moral bozukluğu yaratacak hiçbir yaklaşımı kabul etmeyiz, edemeyiz. Ancak şunu söylemek durumundayız: Yeri ve zamanı geldiğinde, İYİ PARTİ iktidarı, Türk ordusunu bu hamleleri yapmak zorunda bırakan iktidardan bunun hesabını sormalıdır, soracaktır.

Değerli milletvekilleri, Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmış YPG terör örgütü 2014 yılından beri Amerika Birleşik Devletleri’nden ağır silah ve mühimmat desteği alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesine göre, bugüne kadar Amerika Birleşik Devletleri’nden YPG’ye 30 bin tır civarında silah ve mühimmat verilmiştir. O silahlardır ki yarın Mehmetçik’e karşı terör örgütleri tarafından kullanılacak ve teröristler tarafından Türk ordusunun üzerine çevrilecek. Bu noktada şu soruyu sormak zorundayız: YPG’ye gönderilen bu silahlar nereden ve nasıl bölgedeki terör unsurlarına ulaştırıldı? Bu silahlar YPG’ye Amerika tarafından yalnızca Irak bölgesi üzerinden ulaştırılmamıştır. Suriye PKK’sına ağır silah ve mühimmat sevkiyatı yapan Amerika’nın, Rakka Operasyonu’nda İncirlik Üssü’nü kullandığı bilinen bir gerçek. Bunu ben söylemiyorum, bunu Pentagon Sözcüsü Jeff Davis söylüyor 6 Haziran 2017’de. Pentagon Sözcüsü Davis, silah desteğinin yanı sıra, obüs topları ve füzelerle Suriye’nin PKK’sına destek verdiklerini açıkça söylemiş ve dahası, İncirlik Üssü’nü kullandıklarını da itiraf etmiştir. Bunun anlamı şudur: Türk ordusuna karşı kullanılmak üzere YPG terör örgütüne binlerce tır silahı veren Amerika yönetimi, bu desteğin bir kısmını Türk askerî kaynaklarını kullanarak İncirlik üzerinden gerçekleştirmiştir ve bugün Türkiye’ye düşmanca ve küstah tavrını sürdüren Amerika’ya karşı İncirlik Üssü’ndeki faaliyetlerin incelenmesi, gerekirse İncirlik dâhil tüm Amerikan üslerinin kapatılması bir seçenek hâline gelmiştir. İncirlik Üssü, bir NATO üssü değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Türkiye izin verdiği için Amerika bugün orada askerî kuvvet bulundurma hakkına sahiptir ve son dönemde Amerika’nın güttüğü düşmanca politikaya karşı, İncirlik Üssü’nün kapatılması dâhil, tüm seçenekler ihtimal dâhilinde olmalıdır. Türk devleti, kırk dört yıl önce kendisine silah ambargosu uygulayan Amerika’nın memleket dâhilindeki tüm üslerini kapatmıştı, gerekirse yine yapar. Ancak her şart altında yapılması gereken, İncirlik Üssü’nün kullanım süresinin yeniden değerlendirilmesi dâhil olmak üzere, bugüne kadar Türk milletinin aleyhinde hangi faaliyetlerin yapıldığının tespit edilmesidir. Biz inanıyoruz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde İncirlik Üssü’ndeki faaliyetlere yönelik bir araştırma başlatılması, bu süreçte Amerika’yla olan ikili ilişkide Türkiye Cumhuriyeti devletine bir ivme kazandıracaktır. Bu sebeple önergemize desteğinizi rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum: Mehmetçik’imize Türk milletinin varlığını ve birliğini muhafaza etmek, Türk toplumunun huzur ve refah içinde yaşamasını temin etmek amacıyla gerçekleştireceği askerî operasyonlarda Allah’tan üstün başarılar niyaz ediyoruz, Allah ordumuzu daim muzaffer kılsın.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Atila Sertel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Sertel.

CHP GRUBU ADINA ATİLA SERTEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Gerçi azınlıkta ama AKP Grubuna bir soru sorarak başlamak istiyorum. Kendisini milliyetçi, millî ilan edenlere 2 soruyla sözüme devam edeyim. İncirlik Üssü’ne muamele yapabilir misiniz? İncirlik üzerinden ülkemize muamele yapanlara karşı tavrınız ne olur? Bu sorunun cevabı, aslında İYİ PARTİ’nin verdiği önergenin ortaya çıkaracağı bir durumdur.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir de Kürecik’e, Kürecik’e...

ATİLA SERTEL (Devamla) – Buradan öyle hamasi nutuk atmayacağım, sayın İYİ PARTİ’nin sözcüsü söyledi, İncirlik bir NATO üssü değil elbette, Amerikan askerleri, silahları, bütün cihazları, uçakları, dinleme aygıtları, marketleri, süpermarketleri, Türkiye izin verdiği için orada duruyor. Son dönemde Amerika’yla olan ilişkilerinizde Trump’ın Twitter üzerinden Türkiye’yi tehditleri karşısında sadece yandaş medyanın manşetlerinde ve Twitter üzerinden verdiğiniz cevaplarla millî ve milliyetçi olduğunuzu söylüyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Onu da veremiyor, onu da veremiyor, keşke “tweet” atabilse.

ATİLA SERTEL (Devamla) – Adam diyor ki, Trump: “Obama döneminde Kürtlerle değil, müttefikimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin can düşmanı olan PKK’yla iş tuttuk, bu politikayla Türkiye'nin, Türk-PKK savaşının tohumlarını ektik.” Devamla, taraf olduğu ve Türkiye'nin aleyhinde bir politika izlediği gibi “Eğer bizim politikamıza uymazsanız sizin ekonominizi mahvederiz.” diyen bir Trump’la karşı karşıyayız. Zaten damat mahvetti ekonomiyi, Trump’a gerek yok ama yine bir tehdit söz konusu. Bu tehditlere karşı varsa cesaretiniz, varsa yüreğiniz, eğer millîyseniz, eğer milliyetçiyseniz gelin, İYİ PARTİ’nin bu… İncirlik üzerinden ülkemize yönelik yaptığı muameleyi ve o bölgeye silah yığılmasını önlemeniz gerekmektedir. Açıkça, o İncirlik Hava Üssü’nün, o üsten ne yardımlar yapıldığının araştırılması lazım.

Geçen gün Genel Başkanımız grup toplantısında söyledi: “Suriye’deki teröristlere Türkiye üzerinden silah gönderen kimlerdir?” diye sordu. “Meşru olmayan bu yolu size kimler önerdi?” diye sordu. “Bu gayrimeşru yolu sana önerenler hâlâ senin yanında mı? Silahlar geliyordu Türkiye’ye, kara yoluyla, hava yoluyla geliyordu ve yasa dışı, meşru olmayan yollardan Suriye topraklarına silahlar gidiyordu. Müslüman’ı Müslüman’a kırdırdınız ve o ‘Müslüman’ı Müslüman’a kırdır.’ diye sana kim söyledi?” diye sordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Sertel.

ATİLA SERTEL (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

“Kim kırdırdı?” diye sordu, “Bunun cevabını bekliyorum.” dedi. İnanın, tık yok, hiçbir yanıt yok. Hiçbir yanıt olmayacağı gibi, hamasi nutuklar var.

Başından söyledim: Varsa yüreğiniz, varsa cesaretiniz, eğer millîyseniz, eğer milliyetçiyseniz gelin, Türkiye’ye düşmanlık eden bu emperyalist yapıya karşı birlikte hareket edelim. İncirlik Üssü’nden Suriye topraklarına gönderildiği söylenilen silahların araştırmasını yapalım.

Sayın Veli Ağbaba da söylüyor, Malatyalı. Kürecik’te de aynı olaylar oluyor. Biz, Amerika’nın Türkiye toprakları üzerinde uygulamaları karşısında, Türkiye Cumhuriyeti olarak, gerçekten, ne yapıyoruz ne yapmıyoruz, gelin, bunu Meclis araştırmasıyla gündeme getirelim.

Size saygılarımı sevgilerimi sunarak bu önerinin desteklenmesini istiyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Fikri Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Işık.

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ grup önerisinin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimin başında Amerika Birleşik Devletleri’nin özellikle son dönemde Türkiye aleyhine aldığı tutumu kesinlikle kabul etmediğimizi, reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin belki bölgede kendi başına bir oyun kurma gücü olmayabilir ama Türkiye, bölgede Türkiye’ye rağmen kurulan her oyunu bozma gücüne ve kudretine sahiptir; bunun herkes tarafından özellikle bilinmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, Türkler ile Kürtler bu topraklarda yüzyıllardır savaşmıyor, aksine bin yıldır kardeşçe yaşıyor, bin yıldır aynı kaderi paylaşıyor, aynı olaya seviniyor, aynı olaya üzülüyor. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Kutülamare’de, Kurtuluş Savaşı’nda, terörle mücadelede ve en son 15 Temmuzda kader birliğimizin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha bütün dünyaya göstermiş olduk. Bundan dolayı son dönemde yapılan açıklamaları kesinlikle reddettiğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Evet, Amerika Birleşik Devletleri’nin terör örgütleri arasında yaptığı ayrımın kabul edilemez olduğunu defalarca ifade ettik. Bugün hâlâ FETÖ’nün elebaşının Amerika’da serbestçe dolaşıyor olması, Amerika adına utanç vericidir, dünya adına utanç vericidir. Terör örgütünün, FETÖ’nün faaliyetlerinin Amerika’da devam ediyor olması, Amerika’nın terörle mücadelede ikircikli davranışının en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Yine, aynı şekilde DEAŞ’a karşı PKK’nın Suriye kolu olan PYD-YPG’yi desteklemesi Amerika’nın terörle mücadelesinde samimi olmadığının bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye bugüne kadar terörle mücadelede daima ilkeli davrandı. Bizim için FETÖ, PKK/PYD-YPG neyse DEAŞ da odur. Dolayısıyla, DEAŞ’a karşı da aynen PYD/PKK terör örgütüne gösterdiğimiz tavrı gösterdik.

İncirlik Üssü’yle ilgili konuya geldiğimizde… Değerli arkadaşlarım, İncirlik Üssü’nün kullanımı 29 Mart 1980 tarihli Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde yapılmaktadır. Biraz önce İYİ PARTİ sözcüsü de, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü de ifade etti; evet, İncirlik Üssü bir NATO üssü değildir, kontrol tamamen Türkiye’dedir. Dolayısıyla, Türkiye’den, İncirlik Üssü’nden PYD-YPG teröristlerine yönelik bir tek silahın gitmesi dahi mümkün değildir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’ne atılan bir iftiradır. Bu konuda sadece AK PARTİ Hükûmeti değil, aslında bugüne kadar bütün hükûmetlerimiz aynı hassasiyeti göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kürecik ne zaman kuruldu Sayın Işık, Kürecik?

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Işık.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakınız, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Amerikan Kongresinin aldığı ambargoya karşılık o günkü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Amerika’nın Türkiye’deki tüm üsleriyle ilgili gerekli kararı tereddüt etmeden almıştı, bugün de bu kararların alınmasında hiçbir tereddüt olamaz, olmaz. Bunun aslında en güzel göstergesini dün burada birlikte yaşadık. Biz dün burada Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarımızın kuzey Suriye’ye, Suriye’nin tamamına, Irak’a, Mali’ye gönderilmesiyle ilgili Hükûmete yetki verdik. Bu aslında millî duruşun Meclis bünyesinde güzel bir insicamıdır.

Evet, şu anda en önemli önceliğimiz nedir? Değerli arkadaşlar, şu anda en önemli önceliğimiz Fırat’ın doğusunun terörist unsurlardan temizlenmesidir. Türkiye'nin en önemli önceliği, bu bölgedeki terör yuvalarının dağıtılması, bölgenin, başta orada yaşayan Kürt, Arap, tüm kardeşlerimiz için huzurlu ve güvenli bir bölge hâline getirilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Sayın Başkanım, son cümle…

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Işık.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu noktada, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere tüm devlet kurumlarımız, tüm milletimiz aslında kararlılığını her vesileyle ortaya koymaktadır. Ümit ediyoruz, bu mesaj çok iyi anlaşılır. Ümit ediyoruz, Türkiye'nin kararlılığı test edilmez, sınanmaz. Ümit ediyoruz, bütün dünya Türkiye'nin bu haklı mücadelesini görür ve bu noktada gerekli desteği verir. Bu noktada, Meclisimizden de güçlü desteğinin devam etmesini özellikle istiyoruz.

İncirlik konusunda, Türkiye’den PYD’ye yönelik herhangi bir silah sevkiyatının yapılmadığını bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum. Sadece şunun bilinmesinde fayda var: Sayın Başkan, Türkiye, DEAŞ’la mücadele koalisyonunun bir parçasıdır. Bu, Türkiye'nin terörle mücadelesinde ilkeli duruşunun da bir göstergesidir. Bundan dolayı, İncirlik’ten yapılan lojistik, eğitim desteği gibi DEAŞ’la mücadele kapsamında yapılan faaliyetleri bugün “PYD’ye destek” diye algılamak, değerli arkadaşlar, insafla bağdaşmaz, insaf ölçüsüne sığmaz. Bu, sadece ve sadece bölgeden terör örgütü DEAŞ’ın çıkarılması için Türkiye'nin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmesidir diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, biz karar yeter sayısı istiyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Karar yeter sayısı! Meclisin çalışmasını engellemeye çalışacak AK PARTİ Grubu.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çünkü burada değiller.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bravo Veli Bey!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Allah bugünleri de bize gösterdi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, hemşehrim Sayın Bakan ağzındaki baklayı en son cümlesinde çıkardı aslında. O da şu: O dönemde “IŞİD’le mücadele” adı altında YPG unsurlarına destek veren Amerika’nın “IŞİD’le mücadele etsin.” diye YPG’ye İncirlik üzerinden sevk ettiği silahlar şu anda Türk ordusuna karşı kullanan bir terör örgütünün elinde.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Vermedik, silah sevkiyatı yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Pentagon Sözcüsü Davis, İncirlik’in maksadın dışında kullanılmasını gösteren bu ifadeyi bilerek kullanamaz. Yani kendi ülkesini riske atacak bu cümleyi gerçeğe karşı kullanması mümkün değildir. Ama ben şunu anlayabilirim: “Biz, İncirlik’in kapatılması da dâhil olmak üzere Türkiye'nin elindeki kozları araştırmak üzere bu komisyonun kurulmasına, Amerika’yla olan iktidarımızın ilişkilerine zarar verir endişesiyle kabul etmiyoruz.” derseniz biz bunu anlayabiliriz. Zira “Biz Amerika’nın onayıyla iktidar olmuş bir partiyiz.” derseniz bunu kabullenmekte çok zorlanmayız. Ama onun dışındaki bahaneleriniz bu konuda hilafıhakikate beyandan başka hiçbir şey değildir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, İç Tüzük’ün kendilerine tanıdığı karar yeter sayısı isteme hakkını kullanacaklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarın buraya getirdiği yasaları zamanında ve düzenli görüşmek için yeterli sayıda arkadaşımızla burada bulunuyoruz ve yardımcı oluyoruz. Bazen karar yeter sayısı istediğimizde muhalefeti suçlayan iktidar “Meclisin çalışmasını engelliyor.” derken şu anda kendilerinin yeter sayıda olmamasından dolayı karar yeter sayısı istemelerinin karşılığı olarak bundan sonra her konuda karar yeter sayısı isteyeceğimizi iktidara belirtiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MURAT EMİR (Ankara) – İç Tüzük’ü istismar ediyorlar Sayın Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bu İç Tüzük’e ilişkin bir haktır, onu kullanıyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bu hakkımızı sonuna kadar kullanacağız Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hakkın kötüye kullanılmasını kanun korumaz Sayın Başkan.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ya, böyle bir şey olabilir mi ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Anlaşıldı, yargı reformu bir ay sürecek.

BAŞKAN – Fikri Bey, siz de bir dakikayla toparlayın lütfen.

33.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, iç siyaset yapmak adına Türkiye’nin menfaatlerinin heba edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bakınız öncelikle şunu ifade edeyim. Türkiye’de AK PARTİ milletin oyuyla iktidar oldu.

VELİ AĞBABA (Malatya) - İç Tüzük’ü kötü niyetle kullanıyorlar. Allah bu günleri de gösterdi bize ya!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Onun desteği, bunun desteği demek daha önceden Türkiye’nin hükûmetlerinin başka ülkelerin desteğiyle iktidar olduğunu zımnen kabul etmek anlamına gelebilir; bu tehlikelidir. AK PARTİ 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 34 oy aldı, 2007’de yüzde 46,5 aldı, 2011’de yüzde 49 aldı, 2015’te yüzde 49,5 aldı ve 2018’de de en son Cumhurbaşkanımız yüzde 52’nin üzerinde bir oyla seçildi. Bu, birinci konu.

İkinci konu: Değerli arkadaşlar, bakın, iç siyaset yapacağız diye Türkiye’nin menfaatlerini düşüncesizce heba etmeyelim. Bakın, çok net bir şey ifade ettim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Düşüncesizce ne demek ya!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bu nasıl ağır bir laf ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bu nasıl bir laf!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Böyle bir hitap olabilir mi ya! Kınıyoruz Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın Işık, bir açıklama yaparken tartışma doğurmayın lütfen.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İncirlik üssünden YPG’ye, PYD’ye bir tek silah gönderilmesi mümkün değildir.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu nasıl bir hitabe!

BAŞKAN – Sayın Işık, toparlayın, tamamlayın

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Yani böyle bir iddia kesinlikle doğru değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık, teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle şey olur mu?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, açıklamalar için söz verdiğimde lütfen yeni tartışmalar doğuracak açıklamalarda bulunmayın. Yani konular rehâmeti içerisinde Mecliste tartışılsın. Her bir aykırı söz bir başka tartışmayı doğuruyor ama gündemimiz yoğun, çalışacaksak bu zamanı da iyi kullanmamız gerekiyor.

Buyurun Sayın Özkoç.

34.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, az evvel ifade ettiğim gibi gündemimizin yoğun olmasına rağmen muhalefet partisi olarak her konuda karar yeter sayısını arayacağız, her konuda. Birincisi bu.

BAŞKAN – Peki.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkiye Büyük Millet Meclisinde eğer iktidar çoğunluktan yanaysa, milletin çoğunluğunu kastediyorlarsa azınlık orasıdır, çoğunluk burasıdır. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Herkes haddini bilerek konuşmalıdır. Çoğunluk işte buradadır, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluk, milletin iradesi buradadır.

BAŞKAN – Peki.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir üçüncüsü, “düşüncesizce” diyerek kendisini kibirli bir şekilde bir yere koyup Türkiye Büyük Millet Meclisindeki muhalefeti aşağılayan sözü neticesinde kendisini kınıyorum. Hiç yakışmamıştır. Böyle bir kibir olmaz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, tamamlayalım artık.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Engin Bey gibi nezaket sahibi bir insanın bu “had” vesair sözlerini doğru bulmadım, bu hoşuma gitmedi ama şunu paylaşmak isterim: Bakınız, Genel Kurulda olmak görevimiz, buralardayız fakat aynı şekilde komisyonlar var, genel merkez görevleri var, vesair.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hepsi yatıyor. Yalan.

BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar, Sayın Turan bir sözünü tamamlasın.

Buyurun Sayın Turan.

Sayın Turan, lütfen siz bize hitap ediniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mesela, CHP’nin kıymetli 130 milletvekili var ama şu an 20 kişi var. Bizde de olabiliyor bunlar.

Dolayısıyla komisyon var, genel merkez var, ondan bunlar oluyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru söyle. Yatıyor dese, iş takibi yapıyor dese, ihale takibi yapıyoruz dese olabilir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok terbiyesiz bir ifade Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, Sayın Turan, mesele anlaşılmıştır, tamam. Sayın Turan, tamam.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ PARTİ Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, İncirlik Üssü’nün faaliyetlerinin incelenmesi, varsa İncirlik Üssü üzerinden terör örgütlerine verilen lojistik ve mühimmat desteğinin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, İYİ PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.40

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İYİ PARTİ grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı, şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.55

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İYİ PARTİ grup önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı, şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Değerli arkadaşlar, herhangi bir tartışmaya mahal vermemek açısından, kâtip üyelerimiz arasında da bir uzlaşma olmadığından öneriyi elektronik oylama şeklinde yapacağız.

Elektronik oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 8/10/2019 tarihinde İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, ekonomik krizin nedenlerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

9/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 9/10/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                       İstanbul

                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

8 Ekim 2019 tarihinde, İstanbul Milletvekili Sayın Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, ekonomik krizin nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 3857 sıra numaralı Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 9/10/2019 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Oya Ersoy.

Süreniz beş dakika Sayın Ersoy.

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Savaş tamtamları altında şu an hayat pahalılığını konuşuyoruz. Maalesef buna mecbur bırakılmış durumdayım. Ülkemizde hayat pahalılığı evet, gün geçtikçe artıyor. Açıklanan enflasyon rakamı ile halkın hissettiği enflasyon rakamı arasında dağlar kadar fark var, ücretli çalışanların geliri enflasyon karşısında gün geçtikçe eriyor. Hemen hemen her gün yeni zam haberleriyle uyanıyoruz. Temel gıda ürünlerinden elektrik ve doğal gaza, köprü ve otoyol hizmetlerine kadar ardı ardına yapılan bu zamlar halkın üzerinde kaldırılamayacak bir yük oluşturuyor.

Kalem kalem örnekler verelim eğer dinlerseniz. Çok geçmişe gitmeden, son bir yılda yapılan zamlara baktığımızda, 1 Ekimde elektriğe yapılan yüzde 15’lik zamla birlikte Ocak 2019’dan bu yana yaklaşık yüzde 32 oranında bir artış gerçekleşmiş.

Bizden enflasyon yüzde 9,9 diye sevinmemiz isteniyor. Sayın Bakanın ifadesiyle, bakın, burası çok önemli: 1 Ekim 2018’den 1 Ekim 2019’a kadar elektriğin kilovatı neredeyse yüzde 100 zamlanmış ve 17,27 kuruştan 35 kuruşa çıkmış. Peki, nedeni ne bu zamların? Çünkü elektrik üretim ve dağıtımı özelleştirildi ve enerji şirketleri boğazına kadar borçlu. Onlar batarsa onlara kredi veren bankalar da batacak. Elektrik üretim ve dağıtım sektörünün mevcut borç stoku 37 milyar dolar. Peki, Hükûmet bu koşullarda kendine neyi görev biliyor? Elbette ki kamulaştırma, halkın enerji hakkına sahip çıkmak; bunlar yok. Ülkeyi yönetenlerin derdi enerji üretim ve dağıtım şirketlerini kurtarmak olunca bu zamlar da arka arkaya geliyor.

Bir örnek de doğal gazdan verelim: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in “Hem doğal gazda hem de elektrikte önümüzdeki dönemde herhangi bir tarife değişikliği yoktur, olmayacak. Vatandaşımıza hayırlı uğurlu olsun.” demesinin ardından doğal gaza bir yılda toplam 53,8 zam yapıldı. Kış ayına girerken bu zammın anlamı çok açık, halkın daha da yoksullaşması. Ama unutmayalım, Sayın Bakana göre enflasyon tek haneli diye hepimizin sevinmesi gerekiyor.

Gelelim otoyol ve köprü zamlarına. Burada da hesapsız bir borç halkın sırtına yükleniyor. O yolu yaptık, köprü yaptık, şehir hastaneleri yaptık diye kamu-özel iş birliğiyle yürütülen projeler kapsamında yapılan tüm bu şehir hastanelerinin, havalimanlarının, köprülerin, yolların toplam borcu 93 milyar dolara ulaşmış durumda. İşte o borç şimdi ekonomik krizin ortasında yüzde 20 olan zamla halkın sırtına yükleniyor. Peki, biz bu zamlarla kime kaynak aktarıyoruz acaba? Sadece iktidarın yani AKP’nin desteklediği inşaat şirketlerine, enerji şirketlerine mi? Hayır. Cebinizden çıkan o para o inşaat şirketlerinin kredi aldığı uluslararası bankalara gidecek. İşte, emperyalizm budur arkadaşlar. Antiemperyalizme karşı mücadele halkın soyulup soğana çevrilmesine ilişkin bu soygun düzeninin yok edilmesidir, bu soygun düzenine son vermekle mümkündür, yoksa emperyalistlerin silahıyla komşu ülke topraklarına girmek değildir antiemperyalizm. Antiemperyalist olmak, halkın cebinden emperyalist tekellere giden, özelleştirme politikalarıyla kurulan bu hortumu hep birlikte kesmektir. Antiemperyalist olmak, bu ülkenin kendi kendine gıda ihtiyacını karşılayabilen bir ülke olması için mücadele etmektir, çok uluslu tarım tekellerinin çıkarı için Türkiye’deki tarımı ve hayvancılığı yok etmek değildir.

Peki, bu gıda fiyatlarındaki artışı engellemek için iktidarın bir çözüm önerisi var mı? Yok. Sağlıklı ve ucuz temel gıda ürünlerinin halka ulaşması için herhangi bir ekonomi politikanız var mı? O da yok. Ne var? İthalata bağımlılık var. Ne var? ABD merkezli çok uluslu tarım tekeli Cargill’in çıkarlarını korumak var. Örneğin sendikalaştıkları için, anayasal haklarını kullandıkları için işinden atılan Cargill işçilerinin hakkını teslim etmek yerine onların karşısına polisi dikmek var. İşte, emperyalizmle iş birliği budur, zamların hikâyesi bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

OYA ERSOY (Devamla) – Peki, bu zamlar ücret artışlarıyla telafi edilecek mi? Bunun yanıtını biz IMF’den aldık. Bildiğiniz gibi IMF heyeti Türkiye’ye geldi ve ziyaret sonrası bir rapor açıkladı. Ve ne istedi? Ücretlerin gerçekleşen değil hedeflenen enflasyona göre belirlenmesini istedi. Yani dedi ki: “Bu zam yağmuruyla yaşanan yoksullaştırmayı telafi etmeyin.” Tesadüf bu ya, Bakanın bir hafta sonra açıkladığı Yeni Ekonomi programında da bu talep aynen yer aldı. Alın size halkına karşı IMF’yle bir olmak.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, ekonomik krizin çözümü ne yüksek zamlar ne özelleştirme politikalarıdır, bunun tek bir çözümü vardır: Halkın hakkı olanı halka iade etmek yani kamusallaştırma politikalarıdır. Bu nedenle, ekonomik krizin asıl nedenlerinin araştırılması ve krizin karşısında halkın çıkarlarını koruyan tedbirlerin alınmasına yönelik Meclis araştırması açılmasını öneriyoruz ve bu konuda desteklerinizi bekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, kısa bir açıklamanız olacaktır.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye Millî Ordusuyla birlikte Suriye’nin kuzeyinde PKK, PYD ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattığına ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dün Gazi Meclisimizde kabul edilen tezkere içeriğiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın az önce bir açıklaması oldu, onu paylaşmak isterim izin verirseniz.

“Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Suriye Millî Ordusuyla birlikte Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmıştır. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Amacımız, güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve bölgeye barış ve huzuru getirmektir. Barış Pınarı Harekâtı’nda görev alan kahraman Mehmetçiklerimizin her birinin alınlarından öpüyor, kendilerine ve bu harekâtta Türkiye’yle birlikte olan tüm yerel destek unsurlarına muvaffakiyetler diliyorum. Allah yâr ve yardımcımız olsun.”

Hayırlı olsun Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkoç, sizin de bir söz talebiniz oldu.

Sayın Bülbül, sizin de bir talebiniz var.

Sayın Özkoç, buyurun.

36.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Barış Pınarı Harekâtı’na katılan Mehmetçik’in sağ salim dönmesi için duacı olduklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün bütün gerekçelerini tezkere konuşmasında yaptığımız ve Mehmetçiğimiz adına aldığımız kararın bugün fiilî durumu az önce başlamıştır. Silahlı Kuvvetlerimiz şu anda bir harekât hâlindedir. Hem orada bulunan hem bu harekâta katılan Mehmetçik’e, Allah’tan onların yolunun açık olması, tek bir tanesinin ayağına taş değmemesi, canlarının sağ salim gelmesi için duacıları olduğumuzu buradan ifade ediyoruz. Türk milletinin her konuda başarıyla girdiği mücadeleden çıkması Meclisimizin yüz akı olacaktır.

Saygılar sunuyoruz. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, sizin de bir söz talebiniz oldu, buyurun.

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın ciddiyetinin herkes tarafından kavranması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de ordumuza Allah’tan muzafferiyet, mansuriyet diliyoruz. Allah yâr ve yardımcıları olsun. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde girişilen en önemli harekâtlardan, operasyonlardan bir tanesidir. Bunun ciddiyetinin herkes tarafından kavranması gerektiği kanaatindeyiz.

Burada basit, kısır siyasi çekişmeleri artık bu meseleler üzerinde yapmama konusunda bütün Meclisin de hassasiyet göstereceğini biliyorum, umuyorum, bunu diliyorum. Bu nokta bizim açımızdan millî bir meseledir ve sonuna kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çelikleşmiş iradesiyle devletinin ve ordusunun yanında olmalıdır ve olacaktır diyorum.

Allah hayırlı uğurlu etsin inşallah diyorum.

Sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erel, İYİ PARTİ Grubu adına size söz vereyim.

Buyurun.

38.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Türk ordusunun gittiği yerlere adaleti, insanlığı, hoşgörüyü götürdüğüne ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün Meclisin almış olduğu karar neticesinde, tarihi kahramanlıklarla dolu şanlı ordumuz bu karar çerçevesinde bugün harekâta başlamıştır. Türk ordusu ezelden beri gittiği yerlere adaleti, insanlığı, hoşgörüyü götürmüştür. Gittiği bu topraklarda da yine Türklüğe yakışır şekilde hareket ederek oradaki sivil vatandaşlara zarar vermeksizin Türkiye’nin varlığını, birliğini tehdit eden unsurları ortadan kaldıracağına inancımız tamdır.

Biz İYİ PARTİ olarak ordumuza büyük zaferler, muzafferiyetler diliyoruz. Bu kararı alan Meclise de saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından önemli olduğuna ve Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından önemli bir harekâtın başladığını az önce öğrendik. Türkiye’nin uluslararası hukuktan aldığı yetkiyle, kendi güvenliğini tehlikeye atan unsurları bertaraf etmek maksadıyla ve Suriye’nin de toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi taahhüt ettiği bu harekâtta, harekâta katılan bütün komutanlarımıza, askerlerimize ben de başarılar diliyorum. Hiçbir askerimizin ayağına bir çakıl taşı dahi gelmesini arzu etmeyiz. Umarım bu harekât kısa sürede sonuçlandırılır ve hepimizin özlem duyduğu, Türkiye’mizin güvenliğinin sağlandığı ve kimsenin tehdit altında hissetmediği bir coğrafi sınırlar içerisinde, komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olan ve tüm dünyaya adaleti, hukuku ve insanlara olan saygısını gösteren bir anlayış çerçevesinde, bu harekâtın başarılı geçmesi dileğiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine ve devletimize başarılar diliyorum. Allah onların yanında olsun. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 8/10/2019 tarihinde İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve arkadaşları tarafından, ekonomik krizin nedenlerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde konuşmak isteyen, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz üç dakika Sayın Nuhoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlatmış olduğu harekâtın başarıyla tamamlanmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Ekonomik krizin asıl nedenlerinin araştırılması için verilmiş olan önerge üzerine konuşacağım. Gerçekten de araştırılması gerekir ama öncelikle bir kriz olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bence bir kriz vardır, hem de epey zamandan beri vardır. Esasen, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının ilk yıllarından itibaren tercih edilen tüketim ekonomisi modeliyle Türk halkı borçlu yaşamaya teşvik edilmiş ve bu borçlu yaşam bir hayat tarzı olmuştur. İşsizliğin getirdiği ağır sonuçlarla ekonomik kriz birleşince toplumun huzuru öylesine bozuldu ki her gün artarak devam eden aile faciaları ve korkunç cinayetler dayanılmaz noktalara ulaşmıştır. Bununla birlikte sosyal yapı sarsılmış, insanlarımızın psikolojisi de bozulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bugün Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinde bir duruşma vardı, Emine Bulut cinayeti davası. Hatırlatmak isterim: 18 Ağustosta Kırıkkale’nin Bahşili ilçesinde eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Emine Bulut hem de 10 yaşındaki kızının gözleri önünde. Emine Bulut “Ölmek istemiyorum!" diye çığlık atarken kızı da “Anne ölme!” diye ağlıyordu. Çok daha vahimi, bu manzarayı sosyal medyada yayınlayan kişi telefonunun kamerasıyla çekim yapıyordu. Büfede ve çevrede onları seyredenler de vardı. Siz değerli milletvekillerine ve bütün Türk milletine şimdi sormak istiyorum: Bu kamera çekimini yapan kişi çekim yapmak yerine telefonunu bu caninin kafasına fırlatıp atsaydı katil “Ne oluyor?” diyerek bir an bocalar, Emine Bulut belki de kurtulmaz mıydı? Bu durumun izahını yapmak mümkün değildir. Günahsız yere bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş olur, bir insanı yaşatan da bütün insanlığı yaşatmış olur. Bu bir ayetin açıklamasıdır, inancımızın temel direğidir. Bu nasıl Müslümanlıktır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Bu yapılan ne Türk töresine İslam ahlakına sığar ne de Kırıkkale insanının anlayışına sığar. Kırıkkale insanını çok iyi tanırım, mert ve cesurdur, böyle olaylara fırsat vermez; mutlaka müdahale eder ve caninin elinden o kadını kurtarırdı. Olayın bu yönü araştırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, benzer olaylar ülkenin her yöresinde artarak devam ediyor. Türk milleti bu ağır tabloyu asla hak etmiyor, çok çok acil tedbir alınmalıdır. Elbette altında yatan sebebin sadece ekonomik kriz olduğunu söylemiyorum ama tetikleyen sebeplerden birinin ekonomik olduğunu ve yaşanan krizle birlikte çok arttığını söylüyorum, mutlaka çare bulmalıyız. “Görev Hükûmetindir, çareyi bulsun.” diyemeyiz. Topyekûn bütün Türk milleti, bütün kesimler hep beraber ayağa kalkmalıyız, çare bulmalıyız, hemen de uygulamalıyız. Biz varız, haydi, iktidarı da görelim.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Arık.

CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, geçmişi şanla, şerefle dolu Mehmetçik’imize bu çıktıkları yolda başarılar diliyorum; umarım ki tırnaklarına taş değmeden sevdiklerine, ülkemize kavuşurlar.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’yi on sekiz yıldır yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi nasıl iktidar oldu, hep birlikte hatırlayalım. Hatırlayınız, Bursa’da Genel Başkanları çay-simit hesabı yapmıştı, 5 kişilik bir ailenin çay ve simit parasını hesaplayıp “Değerli kardeşlerim, bu zalim yönetim bu aziz millete 1 bardak çay ile 1 simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz?” diyerek iktidar olmuştu.

Sayın milletvekilleri, geliniz, çay-simit hesabını şimdi de beraber yapalım. Bursa Milletvekilimiz Sayın Erkan Aydın burada. Erkan Bey, Bursa’da çay-simit ne kadar?

ERKAN AYDIN (Bursa) – 5 lira, Çetin Bey, 5 liraya çay içip simit yiyemiyoruz.

ÇETİN ARIK (Devamla) – 5 liraya çay içip simit yiyemiyorsunuz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Çok pahalandı.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Nerede 5 lira Sayın Vekilim?

ERKAN AYDIN (Bursa) – Pahalandı, ağabey, 5 liraya…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Benim içtiğim kahvede 1 lira.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Şimdi 5 liradan hesap yapalım Sayın Milletvekili, 5 liradan.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Yapmayın ya.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Hiç inandırıcılığın kalmaz yani.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Şimdi…

BAŞKAN – Sayın Arık, siz Genel Kurula hitap edin.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Vekilim, davet ediyorum Amasya’ya, simit 1 lira, çay 1 lira.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, oturur musunuz yerinize.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Bakınız, Meclisin karşısında…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen yerinize oturun.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yalan konuşma.

BAŞKAN - Sayın milletvekili, bakın, sayın milletvekili…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kemeraltı’nda 1 lira simit.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bundan sonra konuşma sırası başka bir arkadaşımızda.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Sayın milletvekili, Meclisin karşısında simitçi var. Bakın, Meclis Başkanımız burada. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Gel, Kızılay’a gidelim, içelim çay.

BAŞKAN – Lütfen… Böyle bir usul yok.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Meclisin karşısında simitçi var, birlikte gidelim, bir bardak çay içelim, bir simit yiyelim, kaç lira verecekmiş, yüce milletimiz görsün.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Hemen görsünler, haydi.

ÇETİN ARIK (Devamla) - Hemen Meclisin karşısında ve birlikte gidelim diyorum.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Vekilim, halktan kopuk olduğunuzu görsünler.

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum…

Sayın Arık, siz Genel Kurula hitap edin.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Bakın, 5 kişilik bir hesap yaptığımızda… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, sessizlik…

ÇETİN ARIK (Devamla) – 5 kişilik bir aile için hesap yaptığımızda…

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – 2,5 lira… 2,5 lira.

BAŞKAN – Sayın Gökçel, sayın milletvekilimiz konuşuyor.

ÇETİN ARIK (Devamla) – 2.250 lira diyor, “Çay-simit 2.250 lira.” diyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yanlış hesap!

ÇETİN ARIK (Devamla) – Ben, şimdi, azim milletime sesleniyorum: Ey aziz milletim, çay-simit hesabıyla iktidara gelip senin elinden çayını da alıp sana kuru simidi layık görenlerin peşinden daha ne kadar koşacaksınız?

Değerli milletvekilleri, 2001 ekonomik krizinin yaşandığı günlerde bir esnaf, dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit’in önüne bir yazar kasa fırlatmıştı. Bu yazar kasa sizin iktidarınızın önünü açtı çünkü o günlerde ülkede demokrasi vardı, adalet vardı, özgürlükler vardı, gazeteciler haber yapabiliyorlardı çünkü o gün, devlet parti devleti hâline gelmemişti. Bugün, Kayseri’de bir vatandaş 2 bin liralık borcu için kendini yakıyor, haber olmuyor, bir vatandaşımız Meclisin önünde kendini ateşe veriyor ama televizyonlar, gazeteler yazmıyor. Niye? Çünkü çocuğuna okul pantolonu alamayan babanın haberini yapan gazeteciyi hapse attırıyorlar, onun için.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Arık.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, şirketler bir bir konkordato ilan ediyor. Kayseri’de 10 büyük firma konkordato ilan etmiş. Ekonomik kriz nedeniyle aileler dağılıyor, insanlar canına kıyıyor. Sosyete damat çıkıyor “Burası çok önemli” diyerek masallar anlatıyor.

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Sensin sosyete!

ÇETİN ARIK (Devamla) - Yandaş medya da bunları müjdeli haberler olarak veriyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp, bu üslup çok ayıp. Ayıp bunlar ya!

ÇETİN ARIK (Devamla) - Sosyete damada göre sorun yok, yatlarda, katlarda gününü gün ediyor ama halkın gerçeği sosyete damadın gerçeğinden çok farklı.

Bakınız, bu 81 yaşındaki Gazel Nine. Gazel Nine, su borcu nedeniyle gözaltına alınıyor. Yine, işte, bu da, çocuğuna çöpten ekmek toplayan ananın görüntüsü. İşte, bu da, “Hastalık değil, parasızlık öldürdü.” diye çıkan Dilara kızımızın haberi. İşte, sizin gerçeğiniz de bu, siz bunların servetine servet katmak için varsınız. Sizin gerçeğiniz halktan kopmuş, halktan kopuk olan da sizlersiniz (CHP sıralarından alkışlar)

Hani hadsiz Trump efendi diyor ya, Türkiye ekonomisini batırmakla tehdit ediyor ya, inanın, Trump’a hiç gerek yok, sosyete damadın varlığı zaten Türkiye ekonomisini batırıyor (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlayın Sayın Arık, Genel Kurulu selamlayın.

ÇETİN ARIK (Devamla) – O, ne zaman “Burası çok önemli.” diye konuşmaya başlasa her şey çok daha kötüye gidiyor, zam bombardımanlarına tutuluyor.

BAŞKAN – Açalım arkadaşlar.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım

İşte, son bir yılda doğal gaza yüzde 53,8’lik zam, elektriğe yaklaşık yüzde 100’lük zam, gıda fiyatlarına yüzde 54’lük zam yapıldı ama hâlâ “Enflasyon tek haneli.” diyerek aklımızda dalga geçiyorsunuz.

Heyetinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – TÜİK’in aldığı yerlerden alacaksınız, TÜİK’in, oralarda ucuz. TÜİK nereye gidiyorsa oradan alacaksınız, orası ucuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, her türlü eleştiriye açığız… (CHP sıralarından “Simit hariç, çay da hariç.” sesleri)

BAŞKAN – Bir saniye, değerli arkadaşlarım, AK PARTİ Grup Başkan Vekiline söz verdik.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Toplumun tüm dertlerini burada konuşmaya açığız.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – En son simidi nerede yediniz, çayı nerede içtiniz? (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, değerli arkadaşlar, bakın, bir Grup Başkan Vekili konuşuyor.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ordumuz sınır ötesine operasyona başlamış, daha sağduyulu, daha saygılı olarak görev bilincimiz var diye düşünüyorum. Bu ülkenin birliğini, beraberliğini her zamandan daha fazla göstermek gereken bir zamandan geçiyoruz. Bu dil, bu üslup sokak ağzı tabiri caizse, bu yakışmaz bize, ben bundan rahatsızım, bundan rahatsızım Sayın Başkan. Partili olmayı bir yere bırakın. Ben bu ülkenin bir evladıyım. Bu dil yanlış bir dil. O yüzden sizin, arkadaşları, madde 67’deki temiz bir dille konuşma talebine davet etmenizi istiyorum. Yani “sosyete damat” yok öyle, yok böyle, bunlar ayıp şeyler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yani bunlara disiplin cezası uygulama talebi değil mesele ama bu yakışmıyor kimseye. Yani kürsüyü bırakın, çay içerken, beraberken söylenmez bu laflar.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hangi laflar, hangi laflar?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben tüm kürsüye çıkan arkadaşlarımızı daha edepli, daha efendi, daha sağduyulu bir dile davet ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim, sağ olun.

Değerli arkadaşlarım, konu anlaşıldı.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arık.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Sayın Grup Başkan Vekili “sokak ağzı” dedi, başka ifadeler de kullandı; sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – O, genelleme yaptı Sayın Arık, sizinle ilgili değil. Siz oturun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O zaman biz bir daha diyelim Sayın Başkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen de sosyete damatsın o zaman; sen de sosyete damatsın, ne olacak şimdi!

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum…

Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Birincisi…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İnsanın kişiliğiyle ilgili şey yapma, sana da laf söylerler…

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye... Bir tartışmadan devamlı tartışmalar doğurmayalım. Bakın, epey de bir ara verdik.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben temiz bir dil istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türk Silahlı Kuvvetlerinin girdiği bir mücadeleye, burada bir milletvekilimizin ekonomiyle ilgili yaptığı konuşmayı alet etmek kadar küçültücü bir durum olamaz. Bir Grup Başkan Vekilinin buna tevessül etmesi çok küçük düşürücüdür. Milletvekilimiz kime hakaret etmiştir, ne söylemiştir? Milletimizin ekonomik çaresizliğiyle ilgili, Mecliste konuşmasını yapmıştır.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Doğru konuşsun, doğruyu söylesin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bunu eleştirebilirsiniz, kalkıp onun aleyhinde konuşabilirsiniz…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Dalga geçmesin, doğru konuşsun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - …ama Türk Silahlı Kuvvetlerini buna alet edemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, bitiriyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama Sayın Başkan, mesela bir grubumuzda bir cenaze olsa o gün daha sakin olmaz mıyız?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne alakası var ya, ne alakası var!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir dakika Engin Bey…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Çok alakası var.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir millî bayram olsa daha heyecanlı olmaz mıyız?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı harekât buna malzeme edilir mi ya!

BAŞKAN – Sayın Özkoç, bir saniye lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, cenazemiz varsa…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne oldu, cenazemiz mi var?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - …düğünümüz varsa, millî bayramsa onun psikolojisi bize yansır; kuruma yansır, ailemize yansır. Ben diyorum ki: “Her zaman temiz dil ama bugün ekstra temiz dil istiyorum.” Söylediğim bu.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim, sağ olun.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Neresi kirliydi Sayın Başkan, hakaret edenler kendileri, o lafı edenler kendileri.

BAŞKAN – Sayın Arık, lütfen…

Değerli arkadaşlarım, bütün milletvekillerimiz sorumluluklarının bilincinde. Elbette önemli bir harekât yapıyoruz, bütün Grup Başkan Vekillerimiz bu konudaki duygu ve düşüncelerini, ben de dâhil, ifade ettik. Bütün yüreğimiz, duygularımız ordumuzun arkasında, bunda hiçbir tereddüt yok. Tabii, Mecliste yapılacak görüşmelerde sert tartışmalar da olabilir, bu da Meclisin içinden gelen bir gelenek. Sayın milletvekillerimizin konuşmalarındaki üslubun Meclise yakışan bir tarzda olması hepimizin arzu ettiği bir tablodur. Bir sayın vekil konuşurken sürekli laf atmak da iyi, hoş bir şey değil. Ben arzu eden arkadaşıma yerinden söz veriyorum. Yani onları da önlemek gerekir yoksa burada konuşmak isteyen her arkadaşımıza söz verme olanağımız mevcuttur. Hem konuşanların insicamını bozmayalım hem de herkesin Meclisin saygınlığına yakışır bir üslup da kullanması bütün milletvekilleri açısından, her parti açısından geçerlidir.

Şimdi öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Edirne Milletvekilimiz Sayın Fatma Aksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Aksal.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA AKSAL (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Ben de konuşmama başlamadan önce kahraman Mehmetçiklerimize başarılar diliyorum. Dualarımız sizinle, Allah yâr ve yardımcımız olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sürdürülebilir sağlıklı ve dengeli büyümeyi temin etmek üzere 2019-2021 dönemini kapsayan Yeni Ekonomi Programı dengelenmeyi odağına almış ve bu doğrultuda alınan önlemlerin etkisiyle tüketici enflasyonu 2019 Eylül ayında 9,26 seviyesine gerilemiştir. Cari işlemler dengesi 2019 Temmuz ayında yıllıklandırılmış olarak 4,4 milyar dolar fazla vermiştir. Türkiye’de ekonomik kriz olduğu ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. 2018 yılının ikinci yarısında daralan Türkiye ekonomisi, tüm yaşananlara rağmen, mevsimsel düzeltilmiş verilere göre 2019 yılının ilk ve ikinci çeyreğinde sırasıyla yüzde 1,6, yüzde 1,2 seviyelerinde büyüme kaydetmiştir.

Değerli arkadaşlar, kurun önemli ölçüde istikrar kazanması, para politikasındaki sıkı duruş, gıda fiyatlarında yaşanan iyileşmeyle enflasyonda düşüş sağlanmıştır. Enflasyon yüzde 15,01’den yüzde 9,26’ya düşerken enflasyondaki düşüşün 1,8 puanı gıdadan; 1,4 puanı ulaştırmadan; 0,9 puanı mobilya ve ev aletlerinden ve 0,6 puanı konuta ilişkin harcamalardaki düşüşten kaynaklanmıştır.

Enflasyonla mücadele çerçevesinde 2019 yılı Ocak ayında yapılan yüzde 10 indirim sonrasında, şirketlerin finansal yapısını güçlendirmek adına, hem BOTAŞ hem de EÜAŞ’ta yılın ikinci yarısından sonra fiyat ayarlaması yapılması ihtiyacı doğmuştur. Söz konusu fiyat ayarlamaları yeni ekonomi programı hazırlığında içselleştirilmiş ve önceden programlanmış değerlerdir. Bu artışların halkımızı en az etkilemesi için gerekli tedbirler alınmaktadır. Yeni ekonomi programı enflasyon tahminleri de söz konusu fiyat ayarlamaları dikkate alınarak yapılmıştır. Kamu maliyesindeki disiplinin enflasyonla mücadeleye destek vereceği de yeni ekonomi programında belirtilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA AKSAL (Devamla) – Başkanım, çok az kaldı, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun, toparlayın.

FATMA AKSAL (Devamla) – Bununla birlikte, Türkiye’de kişi başına gelir gerek reel gerekse satın alma gücüne göre artış göstermiştir. Reel olarak kişi başına düşen gelir 2002 yılında 3.581 dolar iken 2018 yılı itibarıyla 9.693 dolar olmuştur. Satın alma paritesine göre bakıldığında ise 2002 yılında 9.209 dolar olan kişi başına düşen gelir 2018 yılı itibarıyla 28.380 dolar olmuştur.

Sözlerimi burada bitirirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.48

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Değerli arkadaşlar, Divan üyelerimizin arasındaki aykırılıktan dolayı, sağlıklı bir tartışmayı yürütmek için elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu arada bir konuya da açıklık getirelim. Değerli arkadaşlarımız dediler ki “Simit 1 liraymış.” Ben, şimdi, burada, Mecliste baktım, 1,5 lira; yedim 1 tanesini de çok güzel, lezzetli. Yani 1 lira değil, 1,5 liraymış burada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 5 lira değil yani.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani tüm milletvekilleri, “1 lira” diyen arkadaşlar da yararlansınlar.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Çeşitli İşler (Devam)

3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Letonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Rihards Kols ve beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Letonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Rihards Kols ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. (Alkışlar)

Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz diyorum.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, oylamalarda aranılan oy sayısı hakkında Genel Kurulu bilgilendirmek istediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir açıklamada bulunmak istiyorum. Bazı arkadaşlarımız bu oylamalarda nasıl bir oy sayısı arandığını soruyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Meclisimizin bir toplantı yeter sayısı vardır, bir de karar yeter sayısı vardır ve Anayasa’mızın 96’ncı maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün işlerinde üçte 1 çoğunlukla toplanmak durumundadır. Herhangi bir siyasi parti yoklama ister ise -aranacak sayı- 200 kişinin burada bulunması gerekiyor. Bu, Anayasa’dan alınan bir hüküm. Karar yeter sayısı istendiğinde ise Anayasa’mız dörtte 1’inden 1 fazla sayı ister, o da 151’dir. Burada bugün yaptığımız işlemlerde, Anayasa’mızın 96’ncı maddesine göre, dörtte 1’inden 1 fazla olan sayı “ret” ya da “kabul”den hangisine tekabül ediyorsa ona göre değerlendirmelerde bulunuyoruz.

Bu açıklamayı bazı arkadaşlarımızın sorması üzerine Genel Kurulu bilgilendirmek amacıyla yaptım.

Ayrıca, bu oylamalarda işari oylama olduğunda yani “Kabul edenler… Etmeyenler…” deyip bazen ellerinizi kaldırıp indirdiğiniz gibi bir işlem yapıyoruz. Kimin sisteme girdiği gözükmediğinden oy pusulası gönderen arkadaşlarımızın oy pusulalarını almıyoruz, bazı istisnai olan arkadaşlarımızın dışında.

Bunu da ben sizlerin bilgilerinize sunmak isterim.

Değerli milletvekilleri, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Meclis İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin Cerattepe’de yapılan madencilik faaliyetlerinin araştırılması, ihale süreçlerinin incelenmesi, hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

09/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 9/10/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Engin Özkoç

                                                                                       Sakarya

                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından Artvin Cerattepe’de yapılan madencilik faaliyetlerinin araştırılması, ihale süreçlerinin incelenmesi, hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla 9/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 1125 sıra numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin, diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 9/10/2019 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Görüşmelere başlamadan önce Sayın Köksal, 60’a göre bir söz talebiniz vardı; onu hemen alayım, ondan sonra, değerli konuşmacılarımız, rahat edelim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar ili Sinanpaşa ilçesine bağlı Güney köyünde kapatılan belediyenin tekrar açılmasına yönelik yargı kararının uygulanmasına izin verilmediğine ve Afyonkarahisar iline bağlı Saraydüzü köyünün merasının yabancı firmaya verilmesiyle köylülerin çaresiz bırakıldığına ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Afyonkarahisar ili, Sinanpaşa ilçesine bağlı Güney köyünde belediye kapatılmıştı ve bunun üzerine köy halkı yargıya başvurdu. Yargı belediyenin yeniden açılmasına karar verdi. Ancak bu kararı beğenmeyen AKP’li yönetici ve vekiller seçim öncesi oy almak için “Belediyeniz açılacak.” diye söz verdikleri hâlde yargı kararını uygulattırmamak için baskı yapmaktalar.

Buradan kararı uygulamayanlara sesleniyorum. Sizin keyfî adalet anlayışınız batsın.

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar iline bağlı Saraydüzü köyünün merası yabancı bir firmaya peşkeş çekilmekte. Köylüler çaresiz. Buradan AKP’ye soruyorum: Peşkeş çektiğiniz firma servetine servet katarken o köyde hayvancılıkla uğraşan hemşehrilerim ne yapacak? (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin Cerattepe’de yapılan madencilik faaliyetlerinin araştırılması, ihale süreçlerinin incelenmesi, hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekilimiz Sayın Uğur Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika, Sayın Bayraktutan.

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar diliyorum, yolları açık, bahtları aydınlık olsun diyorum.

Bugün Letonya Parlamentosu heyetinin burada olmasına çok sevindim çünkü AKP Grubuna sekiz yıldır bunu anlatıyorum, dinlemiyorlar; çok istirham ediyorum, dikkatle dinlerlerse… Onlara buradan teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Cerattepe’yle alakalı büyük bir sıkıntı çekiyoruz. Bakın, Artvin 1993 yılından beri Cerattepe’yle alakalı bir cinayetle karşı karşıya kalıyor. 1993’te Cominco Madencilikle başlayan bir serüven, Artvin’in hemen üzerinde, tepesinde bir maden arama, 1990’lı yıllardan bu tarafa, çeyrek asır. 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği kuruluyor, bunlarla mücadele etmek istiyor. Hemen arkasından, Cominco Madencilik 1990’lı yıllarda, 2002’nin başlarında maden işletmesini başka bir şirkete devrediyor, Kanadalı bir şirkete “Inmet Mining” diye. Bunlarla hem Yeşil Artvin Derneği hem Artvin Barosu hem de -o tarihte avukattım- milletvekili olarak ben, bir hukuk mücadelesine giriyoruz. Bu hukuk mücadelesini kazanıyoruz ve diyoruz ki bu iş bitti. 2009’da bu iki önemli şirket Artvin halkına bir açıklama yapıyor, diyorlar ki: “Biz Artvin halkının yapmış olduğu bu mücadelenin karşısında ezildik, yenildik; bu mücadeleyi saygıyla karşılıyoruz.” ve Artvin’i terk ediyorlar değerli arkadaşlarım. Bizler de bütün Artvinliler gibi diyoruz ki herhâlde başımızdan bu belayı savdık.

Aradan epey bir zaman geçiyor, 2011’de ben Parlamentoya geliyorum, 2012’de bu Parlamentoda kulağımıza bir şey geliyor, önce inanmıyoruz; Maden İşleri Genel Müdürlüğü bir ihale açacağım diyor. Bakın, AKP’deki çok değerli milletvekili arkadaşlarım, bu ülkede yolsuzluk nasıl yapılıyor size bir örnek vereceğim. İhale şartnamesi burada, buraya getiriyoruz, bakın, ihale şartnamesi burada. İhale şartnamesinin 8’inci maddesinde diyor ki: Cerattepe’yle alakalı bir ihale açacağım ama bu ihaleye girecek olan firmanın yıllık 10 bin ton metal bakır, 500 bin ton tüvenan malzeme işleyecek kapasiteye sahip olması lazım. Sayın Bakan Taner Yıldız demin buradaydı, Bakana soruyorum, Sayın Bakan, bu koşullara sahip Türkiye’de kaç firma vardır, kime aittir diye. Sayın Bakan bana yazılı cevap veriyor -merak edene gönderirim- diyor ki: Türkiye’de bir tane vardır, isminde 6 harf, soy isminde 6 harf olan yani ETİ Bakır, Mehmet Cengiz, Cengiz grubuna aittir. Böyle bir tesadüf olur mu, bir tek şirketin gireceği ihale olur mu diyorum, Sayın Bakan bunu göz ardı ediyor, ihaleyi o almıyor. Çıktı buraya, kürsüde dedi ki: “Uğur Bey yanıldı.” İhaleyi başka bir firma aldı, Özaltın, aradan iki ay geçtikten sonra bana adamlarını gönderdiler “Üzerine gitme.” diye, tekrar Mehmet Cengiz’e redevansla devrettiler değerli arkadaşlarım. Benim avukatlık yaptığım yıllarda bunun karşılığı şuydu: İhaleye fesat karıştırmak. Bir iş adamı büyük bir cesaretle bu şekilde ihaleye fesat karıştırma suçunu işleyemezdi arkadaşlar, arkasında bir siyasi irade olmasa, bir büyük ağabey olmasa bu suçu işleyemezdi. Ne demek istediğimi CHP Grubu gayet iyi anlıyor değerli arkadaşlar, inanıyorum ki oradaki arkadaşlarımız da anlıyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, arkasından biz bu kararın iptali için dava açıyoruz ve Rize İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz bu davayı kazanıyoruz. Arkasından, Danıştaydan bu kararla alakalı gerekli kararlar geçiyor. Arkasından diyoruz ki: “Herhâlde bu iş bitti.” ÇED olumlu kararını iptal ettiriyoruz. Ne diyorlar? Diyorlar ki: “Artvin’de madencilik faaliyeti yapılamaz. Madencilik faaliyeti Artvin’i yok etmektir.” Arkasından ne oluyor? (2009/7), Tarım ve Orman Bakanlığının bir genelgesine dayanarak bir fiilî durum yaratıyorsunuz -bunun arkasında da bir siyasi irade var- ve diyorsunuz ki: “Hayır, bu mahkeme kararı geçerli değildir.” Yeniden bir ÇED olumlu kararı çıkarıyorsunuz, maden faaliyetinin yasaklanmış olması kararını göz ardı ediyorsunuz ve yeni bir fiilî durum yaratıyorsunuz değerli arkadaşlar. Ona karşı dava açıyoruz. O davada ilginç bir şey daha oluyor, Rize İdare Mahkemesindeki hâkimleri değiştiriyorsunuz, Rize İdare Mahkemesinin hâkimlerini derdest ediyorsunuz -hatta onlardan bir bölümü içeri alındı başka şeylerden dolayı, bilmiyoruz- yeni hâkimler getiriyorsunuz. Yani Türkiye'nin bağımsız hâkimlerini değil, majestelerinin yargıçlarını atıyorsunuz değerli arkadaşlarım ve buradan da yeni bir karar ihdas ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kararda da ne oluyor? Diyorlar ki: “Burada herhangi bir şekilde madencilik faaliyeti yapılabilir, hiçbir engel yoktur.”

Değerli arkadaşlar, bakın, tablo bu kadar vahimdir. Arkasından neler yapılıyor? 22 hektarla alakalı olarak ÇED raporu veriyorsunuz, 240 hektarla alakalı işletme iznini getirip bunların önüne koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, daha vahim olaylar oluyor Artvin’de. Artvinli, Türkiye'nin hiçbir yerinde olmadığı şekilde, ormanı devletten koruyor, iki yüz kırk beş gün iki vardiya hâlinde sabahlara kadar nöbet tutuyorlar, devletten koruyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Benim avukatlık yaptığım yıllarda böyle değildi, devlet, ormanı vatandaştan korurdu değerli arkadaşlarım.

2016’nın 15 Şubatında bir fiilî durum yaratıyorlar, yedi ilden getirdiğiniz Jandarma kolluk kuvvetleriyle geliyorsunuz, Artvin’e sanki terörist muamelesi yaparak gaz bombalarıyla Artvin’i yıldırmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bunu şiddetle reddediyoruz, bunu kabul etmiyoruz. Mahkeme kararlarını şiddetle reddediyoruz, yırtıp atıyoruz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Sonra ne oluyor? Başka bir şey daha oluyor değerli arkadaşlarım, daha üzücü bir olay oluyor. Belki kamuoyu bu şekilde duymadı, bunu da buradan açıklıyorum. Sayın İçişleri Bakanına 2 kere soru sordum, dedim ki: “Bu Mehmet Cengiz’in kapısında Mustafa Kemal’in askerini niye nöbet tutturuyorsunuz? Niye nöbet tutuyor Jandarmalar?” Sorular burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, devam edin.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Jandarmaların iaşesini, yemeklerini kim karşılıyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? O şirketin kapısında duran jandarmanın iaşesinin, yemeğinin parasını Mehmet Cengiz karşılıyor. İki kere sordum 2018’de Süleyman Soylu’ya: “Doğru mudur?” Duvardan ses var, beyefendiden yok, “Doğru mudur?” dedim, duvardan ses var, beyefendiden yok. Eğer jandarmanın onu kapısında beklemesinden utanç duyuyorsan sen bekle Mehmet Cengiz’in kapısında, sen bekle. (CHP sıralarından alkışlar)

O nedenle değerli arkadaşlarım, şunu iyi bilin: Yolumuz zordur. Burada birçok konuşma yaptık, sabahlara kadar burada nöbet tuttuk. Bir şarkımız var, bir direncimiz var. Bu mücadele, bu şarkı, bu türkü bitmedi. Şair ne diyor? “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak./Unutma, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.” diyor. Direnmeye devam edeceğiz. Bu şarkıları Türkiye’nin her tarafında söylemeye devam edeceğiz. “Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez.” diyeceğiz, “Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez.” diyeceğiz, “Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez.” diyeceğiz.

Bu duygularla yüce heyetinizi ve sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Örs.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında Cenab-ı Hak şanlı ordumuzu muzaffer eylesin diyorum. Milletimizin beklentisi Fırat’ın doğusundan girilip terör koridorunun yarılması ve terör unsurlarının bölgeden atılmasıdır; Allah yâr ve yardımcımız olsun.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 169’uncu maddesini hatırlatarak sözlerime başlıyorum çünkü Türkiye’de ormanlar Anayasa’nın 169’uncu maddesiyle korunuyor. Bu maddede özetle “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.” deniliyor.

Çok kısa bir zaman önce altın madeni çalışmaları nedeniyle Kaz Dağları’nda yapılan doğa kıyımını hepimiz hatırlıyoruz. Şimdi de içerisinde 125 endemik olmak üzere 1.349 bitki çeşidini barındıran Artvin Hatila Vadisi Millî Parkı aynı kıyımla karşı karşıyadır. Kaz Dağları’nda ve Artvin Cerattepe’de yapılan kıyım Hatila Vadisi Millî Parkı’nda devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2012-2018 yıllarını kapsayan son yedi yılda 65.883 hektar orman madencilik faaliyetine açılmıştır. Orman Genel Müdürlüğünün 2018 orman istatistiklerine göre ise 7.962 hektar ormanda madencilik izni verilmiştir. Çok yakın bir zamanda, yirmi beş yıldır maden karşıtı mücadelenin sürdürüldüğü Artvin’de maden arama ruhsatı için 3 ihale daha sonuçlandı. Maden arama faaliyetleri için yapılan ihaleleri iktidara yakın 2 şirketin kazanması, belirlenen bölgenin tamamı için değil de bir kısmı için ÇED raporu hazırlanması da işin düşündürücü olan başka bir yanıdır. Ruhsat alanlarına bakıldığında, bu bölgenin Kafkasya turizmini geliştirme, koruma bölgesi ilan edilen alanı, kent ormanlarının yer aldığı ve şehir sularının olduğu alanı içine aldığını ve bu ruhsatlandırmaya Cerattepe ile Hatila Vadisi Millî Parkı arasındaki boşluğun da dâhil edildiğini görmekteyiz. İhaledeki alanların bir kısmının Millî Park sınırları içerisinde yer aldığına dikkatinizi çekmek isterim.

Değerli milletvekilleri, tüm bunlar görmezden gelinerek, çevre dostlarının ve Artvin halkının yirmi beş yıllık mücadelesi yok sayılarak yapılmak istenilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) - …Artvin’i talan edecek, doğayı yok edecek madencilik faaliyetlerinin araştırılması, söz konusu ihale süreçlerinin incelenmesi ve hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla verilen bu önergeye İYİ PARTİ Grubu olarak kabul oyu vereceğiz. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Çevrenin kirlenmesini ve doğanın yok edilmesini önlemek Anayasamıza göre devletin ve milletin görevidir, milletimizin hakkını, hukukunu ve çevresini korumak da bizim aslî görevimizdir.

Sözlerimin sonunda, “'Bahçesi var, bağı var, / Ayvası var, narı var, / Atamızdan yadigâr / Serhat Artvin’imiz var.” diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerine söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Murat Çepni. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Çepni.

HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; dün Genel Kurulda bir savaş tezkeresi oylandı ve biz, Halkların Demokratik Partisi olarak bu tezkereye “Hayır” oyu verdiğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kurtuluş Savaşı’na “Hayır” diyenler vardı başlarken.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Çünkü bu savaş tezkeresi halkların iradesine yönelik geliştirilen bir savaş ve işgal tezkeresidir. Dolayısıyla, Halkların Demokratik Partisi olarak, halkımız olarak, emekten, demokrasiden, barıştan yana olanlar olarak savaştan beslenenlere karşı durduğumuzu ve duracağımızı buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Tüm halkımız bunu bilmelidir.

Bugün savaş ve işgal başlamış durumda ve bu Mecliste bu alkışlanıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Terörle mücadele…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Terörle mücadele…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - İşgal değildir, terörle mücadele vardır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Terörle savaş yapılmaz mücadele edilir muhterem.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Alkışlayanlar kendi bekalarını… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Dinleyeceksiniz… Dinleyeceksiniz…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Türk ordusu orada PKK’yla savaşmak için var.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – PKK işgaline karşı, terör işgaline karşı!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – PKK işgaline karşı…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – PKK işgaline karşı… Yazık sana!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Dinleyin… Dinleyin…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Siz çünkü çok güzel çalışıyorsunuz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Dinleyeceksiniz… Dinleyeceksiniz…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Savaştan beslenenler sizsiniz, dinleyeceksiniz.

BAŞKAN – Karşılıklı olmasın Sayın Çepni, lütfen Genel Kurula hitap edin. Gündemle ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz? Grup önerisiyle ilgili değerlendirmenize devam edin lütfen.

Buyurun.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bir halka karşı…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – PKK işgaline karşı… Kınayacaksan onu kına!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu işgalin hiçbir hukuki gerekçesi yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Hangi işgal?

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hangi işgal?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

Sayın Çepni…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu doğrudan Kuzey Suriye halklarına… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çepni…

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu hakaretlerden men ediyoruz! Bu Meclisin verdiği karara böyle hakaret edemezsin! Bu kararı bu Meclis verdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi verdi!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

Sayın Çepni…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Ben burada itirazımı dile getiririm!

BAŞKAN – Sayın Çepni… (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, bir saniye…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Siz emirlerinizi saraydan alabilirsiniz ama biz emirlerimizi saraydan almıyoruz, halklarımızdan alıyoruz!

BAŞKAN – Sayın Çepni…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Halklarımızdan alıyoruz!

BAŞKAN – Sayın Çepni…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Öyle bağırarak kimi korkutacağınızı zannediyorsunuz?

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu kararı bu Meclis verdi!

BAŞKAN – Sayın Çepni, lütfen…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu Meclis halkın Meclisidir, sizin değil!

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu Meclis görev verdi!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

Sayın Çepni, bir saniye lütfen…

ŞAHİN TİN (Denizli) - Vatan hainliği yapamazsın!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bu…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Kuzey Suriye bir barış iklimidir.

BAŞKAN – Sayın Çepni, gündemle ilgili konuşur musunuz lütfen.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Kuzey Suriye’de yaşanan şey, dünyanın başına bela olmuş, tecavüzcü, katil sürüsü IŞİD’i yenenlerdir.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkan, “işgal” sözünü geri almalıdır! Bu, Meclisimize hakarettir!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Orada Kürtler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Ezidiler hep birlikte IŞİD barbarlığına karşı direndiler ve IŞİD’i yendiler.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın hatip “işgal” sözünü geri almalıdır! Bunu kabul etmiyoruz.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu operasyon IŞİD’i kurtarma operasyonudur. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler) Bu operasyon Kürt halkına statü vermemek ama IŞİD’i komşu yapma operasyonudur.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Dostlarının yanına git, dostlarının!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Dolayısıyla, biz bu operasyona karşı çıkıyoruz.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Dostlarının yanına git!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Tüm Orta Doğu’nun kan gölüne döndüğü…

ŞAHİN TİN (Denizli) - Sen bir hainsin, hain!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Dinle, dinle!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – …tüm Orta Doğu’da halkların birbirini boğazladığı koşullarda Kuzey Suriye, Rojava halkları bir arada yaşama beceresini, iradesini ortaya koymuşlardır.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Yazıklar olsun!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – İşte, bu operasyon bu halkların bir arada yaşama iradesine karşı bir operasyondur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu operasyon, içeride ekonomik krizin içinde boğulan…

BAŞKAN – Sayın Çepni, tamamlayın lütfen ve selamlayın Genel Kurulu.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – …doğayı tahrip eden, doğayı sermayeye peşkeş çeken, “sarayın bekası” denilen şeyi koruma operasyonudur.

ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) - PKK’ya sor, PKK’ya!

RECEP AKDAĞ (Erzurum) - YPG-PYD’nin sözcüsü müsün? Ayıp, ayıp!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu operasyon, Türkiye’nin çıkarına değildir, sarayın kendini kurtarma operasyonudur. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler) O yüzden, halklarımıza çağrımız şudur: Bu savaş baronlarına karşı çıkın; bu, Türkiye’nin hayrına değildir!

BAŞKAN – Teşekkürler...

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ayıp! YPG-PYD’nin, PKK’nın sözcüsü müsün?

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu, açlık ve yoksulluktur.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Bu, Orta Doğu’da savaşı körüklemekten başka bir işe yaramayacaktır!

RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sen YPG-PYD’nin sözcüsü müsün? Ayıp, ayıp!

ŞAHİN TİN (Denizli) - Vatan hainliği yapıyorsun!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Biz her yerde olduğu gibi burada da barışı, demokrasiyi, eşitliği, adaleti savunmaya devam edeceğiz; savaştan beslenenlere karşı eşitliği ve özgürlüğü savunmaya devam edeceğiz.

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Biz de savaşmaya devam edeceğiz!

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Halklarımıza da bunu buradan bir kez daha ilan ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar; AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan… (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye. Bir saniye değerli arkadaşlar, lütfen...

Değerli arkadaşlar, lütfen, oturur musunuz yerinize.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Kimsin sen!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sen kimsin!

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Ne diyorsun, ne!

BAŞKAN – Sayın Çepni, lütfen…

ŞAHİN TİN (Denizli) – Vatan hainisiniz.

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Yahudilerin askerisiniz.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Yahudilerin askeri sensin.

BAŞKAN – Bakın, grup başkan vekilinize söz verdim.

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Sizsiniz, siz!

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Lafa bak ya!

BAŞKAN – Sayın Tiryaki, lütfen…

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Kendi çocuğunu gönder, kendi çocuklarınızı göndersenize oraya.

BAŞKAN - Sayın Oluç…

Sayın Turan, siz arkadaşlarınızı lütfen susturun. (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Sayın Oluç, lütfen, arkadaşlarınızı susturur musunuz.

Sayın Turan, lütfen, siz de arkadaşlarınızı susturun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Savaş propagandası yapıyorsunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Vatan hainisiniz vatan! Vatan hainliği yapıyorlar.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Vatan haini sizsiniz, siz!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Vatan haini sizsiniz, siz! …(AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Turan, ben mikrofonunuzu açayım öyle konuşun.

Buyurun.

Sayın Oluç, arkadaşlarınızı lütfen susturun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin CHP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bakın, Meclisin saygınlığına lütfen gölge düşürmeyin. (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Değerli arkadaşlar, ben herkese söz veriyorum, lütfen...

Sayın Turan, lütfen, siz de arkadaşlarınıza müdahalede bulunun.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben arkadaşları durdurayım ama sizin de Türk milletinin Meclisinde, bu milletin Meclisinde bu milletin ordusuna “işgalci” diyen adamın sözünü kesmeniz gerekir Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, her türlü demokratik tepki, her türlü fikir hürriyetinin baş üzerinde yeri var, ancak bu ülkenin ordusu bugün besmeleyi çekmiş ve şu an sınır ötesi operasyonuna başlamış. Böyle bir zamanda bu ülkenin ordusuna, askerine işgalci demek ne vekillikle ne de vatandaşlıkla asla bağdaşmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ama biz nasıl ki başından beri bu partinin birçok vekilinin başka başka ülkelerin, başka başka örgütlerin, başka ideolojilerin uzantısı olduğunu söylüyoruz ya, en büyük delil bu konuşma oldu işte. Bu konuşma Türkiye'nin konuşması değil, bu konuşma Kürtlerin konuşması değil, bu konuşma Kürtleri bile yok etmeye çalışan PKK’nın konuşmasının ta kendisi Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler) Bugün Meclisteki her parti bir araya gelmiş, tüm fikir ayrılıklarına rağmen, tüm farklı politikalarına rağmen, farklı tüzüklerine rağmen eğer bir konuda ittifak etmişse insanlar buna saygı bekler, sakinlik bekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Siz saygı duyacaksınız, siz.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Konuşmayın be!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sen konuşma be!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen...

Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama siz dört partinin bir araya gelip tüm farklılıklarına rağmen kabul ettiği tezkereye bu ülke için “işgalci tezkere” derseniz bunun fikir hürriyetiyle hiçbir alakası olmaz Sayın Başkan, bu fikir hürriyeti değildir.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Vatan haini bunlar,

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Vatan haini sizsiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Nasıl ki Kurtuluş Savaşı’nda nasıl ki yedi düvele karşı meydan okurken yine bu salon içerisinde bazıları Kurtuluş Savaşı’na bile karşı çıkmışlarsa onların uzantıları olan insanlar bunlar Sayın Başkan.

Biz diyoruz ki: Bütün millet, 82 milyon beraber bugün duamızla, besmelemizle askerimizi uğurladık, teröre karşı uğurladık Sayın Başkan, teröre karşı uğurladık Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler) Ama nasıl ki birkaç malum ülke, birkaç örgüt bu karara da karşı çıkarken birkaç vekilin de çıkmasının niçin olduğunu anlıyoruz Sayın Başkan.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Halk karşı, halk! Gidin, halka bir sorun bakalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Benim tavsiyem şudur: Ya “Kandil” ya “Ankara” demesi lazım bu arkadaşlarımızın. Bir taraftan Kandil’e göz kırpıp bir taraftan Ankara’da vekillik yaparlarsa buna hiç kimse izin vermez Sayın Başkan. Bu kürsü millete rağmen, milletin değerlerine küfretme kürsüsü değildir Sayın Başkan. Bizim Mehmetçik’imize hiç kimse “işgalci” diyemez. Mehmetçik’e “işgalci” diyen kişi ya haindir, ya zalimdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Hain de zalim de sizsiniz. Bu ülkenin başına bela oldunuz, bela!

BAŞKAN – Sayın Turan, devam edin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eğer askerimizle ilgili, tezkereyle ilgili bu kadar farklı, bu kadar ithamkâr laf söyleyeceklerse vekilliği bıraksınlar Kandil’de istediği her şeyi söylesinler, orada da Fırat Kalkanı’nı görsünler, Zeytin Dalı’nı görsünler Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Oluç, buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Ben istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Oluç istemişti.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Değiştirdik sonra, vazgeçtik, ben aldım. Olmaz mı?

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Öyle olmaz Başkanım.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Başkana da mı karışıyorsunuz?

ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Kandil’i de başınıza yıkacağız!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Kandili de başınıza yıkacağız!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

Buyurun Sayın Kurtulan.

41.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün tutumunun adaletli olmadığına, Barış Pınarı Harekâtı’nın başka ülkenin toprak bütünlüğünün ihlali olduğuna ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, sizin tavrınızın, tutumunuzun adaletli olmadığını, burayı doğru yönetmede üzerinize düşeni yapmadığınızı belirtmek istiyorum. Hatibimizin daha otuz beş saniyesi vardı. Bir dakika geçtiğinden itibaren “Tamam, selamlayın.” diye uyarmanız doğru değil. AKP’ye bu müsamahayı gösteriyorsunuz, diğer partilere de… Bizi böyle susturmayın lütfen. Bunu sizden özellikle rica ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – “Demokrasi” deyip ülkenin aleyhine konuşmuş.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Lütfen, bir dinleyin…

ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – “Demokrasi, demokrasi” deyip aklınıza geleni söyleyin!

BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar, lütfen…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Tayyip Erdoğan’ın önünüze koyduğu bir tezkere geldi, 4 parti birleştiniz, savaşa “evet” dediniz diye şimdi bizi burada susturmayı mı hedefliyorsunuz? Bizimle 5 parti yapmayı mı hedefliyorsunuz bu desteği?

ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Kandil başınıza geçecek! Korkunuz ondan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Şimdi, Bülent Turan diyor ki “Demokratik tepkiler başımızın üstüne.” Arkadaşımızın elinde silah mı vardı?

ŞAHİN TİN (Denizli) – Türk askerine “işgalci” diyor, sen neden bahsediyorsun ya?

FATMA KURTULAN (Mersin) – O kürsü demokrasinin kürsüsü değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Herkes gibi biz de burada düşüncemizi ifade etmek zorundayız.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Düşünce ifade edilemez böyle.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Hepiniz savaşa “evet” dediniz, Barış Pınarı dediniz, biz de o pınardan gözyaşı ve kan akacağını iddia ediyoruz.

Erdoğan dedi ki: “Oraya giderken 3 milyon insanı götüreceğiz.” Bu, demografik yapının değişimidir.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Bırak demografiyi.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Siz değiştirdiniz, siz.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Hayır, biz değiştirmedik.

Arap kemerini oluşturmadır. Bu, Hafız Esad’ın rüyasının bir kez daha gerçekleşmesi anlamına gelir. “Oraya yapılar oluşturacağız.” dediniz, kendiniz söylediniz, bu da ne demektir?

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sizden olmayan Kürtleri sürdünüz, sizden olmayan Kürtleri.

FATMA KURTULAN (Mersin) – TOKİ’ye orada alan açacaksınız, müteahhitlerinizi alıp götüreceksiniz.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Yazıklar olsun size!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Yine orada yapacağınız şey şudur: Tekrar, beslendiğiniz kanala, beslendiğiniz öfkeli çocuklarınıza kucak açacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kurtulan.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye ) – Yazıklar olsun be!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Yani IŞİD’le bir kez daha iş görmeye gidiyorsunuz. “Afrin’de biz gidip teröristleri temizleyeceğiz.” dediniz, 1 milyona yakın insan, daha sonra başka yerlerden oraya göç etmek zorunda olan insanların hepsi de dâhil orayı terk etmek zorunda kaldı. Şu an Afrin’de Afrinliler yok, siz varsınız, çeteler var, başka kimse yok. Şimdi bunun adı işgal değil de nedir? Bu, işgalin ta kendisidir.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Afrin’de PKK’lılar yok, PKK’lılar, onlar temizlendi.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – PKK yok, YPG yok, teröristler yok!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Orayı işgale gidiyorsunuz. Biz bunu söylemeye devam edeceğiz arkadaşlar, hiç buna kızmayın.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Siz PKK savunuculuğu yapın.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Orası bir işgaldir, başka ülkenin toprak bütünlüğünü ihlaldir. Savaş suçu işliyorsunuz siz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkoç, talebiniz mi var?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – 4 milyon yurtsuz insan yurduna dönecek. Bu operasyon odur.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bakanlık yapmışsın, ayıp değil mi?

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bana mı diyorsun?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Evet, size söylüyorum.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sana ayıp, sana!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Şu Meclise saygılı ol!

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ayıp sana! Senden mi ayıbı öğreneceğim?

FATMA KURTULAN (Mersin) – Müteahhitlerinizi alın, çetelerinizi alın… Hepsiyle yakında orada kol kola gireceksiniz.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, lütfen…

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Çetelerle iş tutmak sizin işiniz, sizin. Siz terörle iş tutuyorsunuz.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ayıbı sen mi öğreteceksin bana, PKK savunuculuğu yaparak!

FATMA KURTULAN (Mersin) – Savaşa evet mi deseydik?

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun lütfen.

42.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Barış Pınarı Harekâtı’nın amacının sınırımızdaki terör unsurlarını yok etmek olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan… (AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen… Lütfen… Değerli arkadaşlar, lütfen…

Buyurun Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şu anda çok net bir şekilde görülüyor ki Türkiye’nin terörle mücadelesi bu safhada daha şimdiden, bir saat üzerinden geçmeden neticelerini vermeye başlamıştır, Allah’a hamdolsun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim duamız bundan başka bir şey olmaz. Türkiye’nin neyle muhatap olduğunu şimdi buradan gayet iyi bir şekilde görebiliyoruz, analiz edebiliyoruz. Türkiye bir savaşta değil, Türkiye terör unsurlarını, sınırının dibindeki terör unsurlarını yok etmek için o topraklara girip işini görecek Allah nasip ederse, gereğini yapacak...

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Doğrudan…

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Dinle, dinle!

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sizin savaş çığırtkanlığınızı dinlemek zorunda değiliz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ve dün de ifade ettiğim gibi Kürt kardeşlerimizi de PKK’nın, PYD’nin zulmünden kurtaracaktır. Bunu en yakın zamanda göreceksiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

Sayın Bülbül, tamamlayın lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Finali yapıyoruz.

Bir saniye.

O “IŞİD’liler için mücadele ettik.” dediğiniz IŞİD’liler, şimdi sakallarını kesip sizlerle, PYD’yle, YPG’yle beraber Türk ordusuyla savaşmak için geliyorlar. Hodri meydan! Alayını temizleyeceğiz Allah nasip ederse. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Hepsi Amerika’nın askeri! IŞİD’lisi de, PKK’lısı da YPG’lisi de hepsi Amerikan’nın askeri.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen…

Bakın, grup başkan vekillerinin her birine söz veriyorum.

Sayın Türkkan, buyurun.

43.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, PYD ve YPG’nin Türkiye’yi tehdit eden terör örgütü olduğuna ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Öncelikle, az evvel kürsüde bulunan hatibe sormak istiyorum: PYD ve YPG bir terör örgütü müdür, bir ordu mudur? Bir terör örgütüdür. Burada bir anlaşalım. Türkiye’yi tehdit eden bir terör örgütüdür. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin de diğer arkadaşların da Türk ordusunu kendi bekası için, kendisine yönelen terör tehdidine karşı savunmak için o bölgeyi terörden temizlemek uğruna yaptığı bu operasyona “işgal kuvvetlerinin hareketi” diyemezsiniz. Bu konuda sizi men ediyorum. (İYİ PARTİ ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Mersin) – AKP’nin kuyruğuna takılmayı hiç gerekçelendirmeyin. Siz de biliyorsunuz ki bu, Cumhur İttifakı’na nefes kazandırmadır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama bu arada bir şeyi daha ifade ediyorum. Aynı PYD’nin eski Genel Başkanı Salih Müslim’i Türkiye’de kırmızı halıyla da ben karşılamadım. Onu da siz karşıladınız. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Türk toplumunun takdirine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

44.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Cumhuriyet Halk Partisinin barışa karşı olan güvencesinden, insanlara karşı olan sevgisinden, bayrağımıza ve milletimize olan tutumundan kimsenin şüphesinin olamayacağına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün burada Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yaptığımız tezkere konuşmasında, ulusal kurtuluş mücadelesini vermiş Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm dünyaya karşı örnek olacak bir sözünü burada ifade ederek, hatta defalarca ifade ederek konuşmamızı gerçekleştirdik.

Mustafa Kemal Atatürk “Yurtta barış, cihanda barış.” diyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin askeri o ya da bu nedenle -yanlış da bir karar alınmış olabilir- şu anda başka bir ülkenin sınırları içerisindeyken Türkiye Büyük Millet Meclisine kendi askerini koruma ve kollama görevi için eğer bir tezkere gelirse biz buna “evet” deriz ve bundan bir adım geriye atmayız. Biz ordumuzu, biz milletimizi, biz ülkemizi, biz bayrağımızı koruruz, arkasında dururuz. Bir Mehmetçik’imizin dahi eğer can güvenliğiyle ilgili tek bir tehlike varsa bırakın ordumuzu, biz kendimiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak orada oluruz. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, bizim barışa karşı olan güvencemizden, bizim insanlara karşı olan sevgimizden, bizim bayrağımıza ve milletimize karşı olan tutkumuzdan kimsenin şüphesi olamaz. Bunu biz, Türkiye kan içinde, yabancılara karşı, başta Amerika olmak üzere ve onun müttefikleri olmak üzere, bütün düşmanlara karşı ulusal kurtuluş mücadelesinde verdiğimiz mücadeleyle Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine kazıdık. Bundan sonra da o tarihin arkasında dimdik durmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan oylamayla yurt dışına asker gönderilmesine karar verildiğine ve görüşler ifade edilirken kullanılan sözcüklerin önemli olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp karara bağlanan tezkereyle ilgili olarak ve Türkiye’nin yürüttüğü harekâtla ilgili öncelerden başlayan ama dün Meclisimizde yürütülen tartışmaları hep beraber izledik. Türkiye Büyük Millet Meclisi, oylamayla yapılan bir kararla Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve Suriye’yle ilgili olarak bir harekât düzenlenmesine, yurt dışına asker gönderilmesine karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin birer yurttaşıyız ve Türk Silahlı Kuvvetleri de Türkiye’mizin en önemli kurumlarından bir tanesi. Elbette görüşlerimizi açıklarken farklılıklarımız olacak. Zaten dün de bunu özgürce bütün partiler kullandı ve bu konuda hiçbir kısıtlama da yapılmadı.

Görüşler ifade edilirken kullanılacak sözcüklerin çok önemli anlamları var. Bazı sözcükler söylendiği anlamın çok ötesinde bir anlam taşır ve söyleyen kişiyi olduğu gibi kendi grubunu da belki kamuoyunda sıkıntıya düşürebilir çünkü bütün siyasi partilerin, Türkiye'nin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine bütün seçmen kitlelerine seslenecek bir düzeyde ve her birinin onayını alacak bir şekilde söylemlerde bulunması en doğru olanıdır.

Bu bakımdan, az önce Sayın Çepni’nin ifade etmiş olduğu sözün ben amacını çok aştığını düşünüyorum ve böyle bir söylemin konuşulmasının, bu ortamda söylenmesinin -Meclis elbette en sert tartışmaların yapıldığı yerlerden bir tanesidir ama- uygun olmadığını düşünüyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini odama bekliyorum.

Kapanma Saati: 17.46

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.17

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Sayın Oluç, bir söz talebiniz oldu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Türkiye’nin Suriye politikalarına yönelik eleştirilerini daha önce de dile getirdiklerine, muhataplarının siyasi irade olduğuna, maksadı aşan ifadelerin düzeltilmesinin herkesin görevi olduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, zor bir dönemden geçmeye başladık. Bizim her dönemimiz zor oluyor büyük ihtimalle bu ülkede ama sıkıntılı bir dönemden de geçiyoruz. Bugün bunun ilk gününü yaşıyoruz. Bugünkü tartışma, bir süredir tartıştığımız ve itiraz ettiğimiz bir konuyla ilgili çıktı. Biliyorsunuz, bizim siyasi olarak bu konuda, özellikle Orta Doğu politikalarında, Suriye politikalarındaki eleştirilerimiz ilk defa dile getirilmiş eleştiriler değil, daha önce de söyledik. Siyasidir eleştirilerimiz, siyasi iradeye dönük eleştirilerdir. Katılmadığımız noktalar vardır, bunları ifade ediyoruz çeşitli biçimlerde. Fakat zor bir zamandan geçtiğimiz için de hepimizin, hem bizlerin hem sizlerin, herkesin -farklı düşüncelerde olsak da- bu tartışmaları sakin, birbirimizi anlamaya çalışarak yapmamızda büyük önem var.

Zaman zaman gerilimler olabilir elbette fakat bu tartışmayı kontrollü yapmak hem Meclis çalışmaları açısından hem de topluma verilecek mesaj açısından önemlidir diye düşünüyoruz. Bizim derdimiz, bizim muhatabımız –muhatap derken olumsuz anlamda söylemiyorum, muadil anlamında söylüyorum- Türk Silahlı Kuvvetleri değildir, bizim derdimiz siyasi iradeyledir, siyasi iradenin aldığı kararlara dönük eleştirilerdir ve bunlar da esas itibarıyla siyasi eleştirilerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu konuda bizler dikkat etmeye çalışacağız, sizler de bize yönelik eleştirilerinizde dikkatli bir dil kullanırsanız sanıyorum -anlaşamasak da çeşitli konularda, önümüzdeki günlerde- bu tartışmaları en azından demokratik bir kültür içinde, medeni bir şekilde sürdürme imkânına sahip oluruz.

Zaman zaman maksadı aşan ifadeler kullanılırsa da onları elbette ki düzeltmek hepimiz için bir görevdir diye düşünüyoruz.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 9/10/2019 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Artvin Cerattepe’de yapılan madencilik faaliyetlerinin araştırılması, ihale süreçlerinin incelenmesi, hukuksuzluk iddialarının aydınlatılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına; 104, 48 ve 88 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin ise yine bu kısmın sırasıyla 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23, 24, 30 ve 31 Ekim 2019 salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 105 ve 104 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 9/10/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                   Bülent TURAN

                                                                   Çanakkale

                                                                   AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1'inci sırasına; 104, 48 ve 88 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin ise yine bu kısmın sırasıyla 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

9, 10, 15, 16, 17, 22, 23, 24, 30 ve 31 Ekim 2019 salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

9 Ekim 2019 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 105 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 9 Ekim 2019 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde tamamlanamaması hâlinde 10 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 10 Ekim 2019 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde ise haftalık çalışma günlerinin dışında 11 Ekim 2019 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

15, 16, 17, 22, 23, 24, 30 ve 31 Ekim 2019 salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde saat 24:00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi,

105 ve 104 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

105 sıra sayılı

Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup

Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale

Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı

Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit

Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

(2/2215)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 20’nci maddeler

20

2. BÖLÜM

21 ila 39’uncu

maddeler

19

TOPLAM MADDE SAYISI

39


 

104 sıra sayılı

Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ile 85 Milletvekilinin Gümrük Kanununda Değişildik Yapılmasına Dair

Kanun Teklifi

(2/2213)

BÖLÜMLER

BÖLÜM

MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 10’uncu

maddeler

10

2. BÖLÜM

1 ila 21’inci

maddeler

11

TOPLAM MADDE SAYISI

21

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun vermiş olduğu öneri üzerinde konuşmacı yoktur.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın Çakırözer, sisteme girmişsiniz, 60’a göre söz vereceğim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

46.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Türkiye’nin en kaliteli pancarını üreten ve haksızlığa maruz bırakılan Eskişehir ili Günyüzü ilçesindeki pancar çiftçilerinin zararının karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye’nin en kaliteli pancarını üreten Eskişehir’in Günyüzü ilçemizde pancar çiftçilerimiz büyük haksızlıkla karşı karşıya. Pancarını Eskişehir Şeker Fabrikasına teslim etmeye hazırlanan çiftçilerimiz bu hafta bir dayatmayla karşılaştı. Yaklaşık 1.500 çiftçinin pancarını 150 kilometre ötedeki Eskişehir yerine 450 kilometre ötedeki Susurluk Şeker Fabrikasına teslim etmesi istendi. Gittim, gördüm. Bu garip karardan hem çiftçi hem nakliyeci esnafının kaybı oluşuyor. Pancarın besicilikte kullanılan küspesini Eskişehir’de 130 liraya satan çiftçimiz Susurluk’ta ancak 60 liraya satabiliyor. Her çiftçinin en az 5-10 bin lira kaybı oluşuyor. Daha önce Eskişehir’e taşıyan nakliyeciler ise şimdi bu taşımacılığı yapamayacak. Devletin plansızlığının, öngörüsüzlüğünün bedeli üreten, alın teri döken Günyüzülü kardeşlerimize asla çıkarılamaz. Çiftçimizin bu garip karardan doğan tüm kayıpları son kuruşuna kadar karşılanmalıdır.

Yine, ekim yapıldıktan sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürer, buyurun.

47.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engellilerin yaşadığı sorunlara iktidarın duyarsız kaldığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, bugün engelliler Çalışma Bakanlığının önünde atama taleplerini bir kez daha dile getirdiler. Ülkemizde engellilerin yaşadığı sorunlara iktidar duyarsız kalıyor. 10 bine yakın engelli atama bekliyor. Atama bekleyen engelli öğretmenlerle kamu kurum kuruluşlarında boş olan engelli kadrolarının doldurulması gerekiyor. Bir sosyal devletin 10 bin engelliye dahi iş bulamaması hem düşündürücü hem de bence ayıp. Çünkü onlar çalışmak istiyorlar. “Sadaka değil, iş istiyoruz." diye Çalışma Bakanlığının önünde bugün yaptıkları basın açıklamasına milletvekili arkadaşlarımızla gidip biz de destek verdik. İktidarı buradan engelliler sorununa duyarlı olmaya bir kez daha davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 105 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlamadan Sayın Tanal’ın bir talebi oldu.

Sayın Tanal, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görüşülen yargı paketiyle bağlantılı kanun teklifleri olduğu hâlde komisyonda birleştirilmediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yargı paketiyle ilgili torba kanun olarak bize dağıtılan tekliflerle bağlantılı ve ilgili olarak İç Tüzük’ümüzün 35’inci maddesi uyarınca birbiriyle bağlantılı, ilgili, ilintili olan kanun ve maddeler olursa birleştirilerek görüşülür denildiği hâlde -Komisyonda bunları ben dile getirdim- Sayın Komisyon Başkanımız -huzurunuzda- benim bu talebimi kabul etmediler, oylamaya bile sunmadılar.

Şimdi, Değerli Başkanım, tabii, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Şu anda bu yargı paketiyle ilgili görüşülen, avukatlara yeşil pasaportla ilgili, aynı mahiyette benim 7 Kasım 2018 tarihinde verdiğim kanun teklifi var ancak benden sonra, daha yeni, eylül ayında -2019’un eylül ayında- verilen kanun teklifi görüşülüyor, benimki bununla birleştirilmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.

Aynı şekilde, yine, Avukatlık Kanunu… Mevcut olan kanunda bir kişi avukatlık sınavına 100 sefer, 150 sefer girebilir. Yurt dışında bunun uygulaması: Almanya’da 2 sefer girebilir, Avusturya’da 4 sefer girebilir. Bunun 6 seferle sınırlanmasıyla ilgili kanun teklifi verdim. Bu yine birleştirilmedi.

Avukatlık ruhsatıyla ilgili yeni mezun olan avukat arkadaşlarımız avukat harcını, ruhsat harcını ödeyemedikleri için devlet tarafından bu harçların ödenmesi gerekir; kanun teklifi verdim, birleştirilmedi.

Beş yılı dolduruncaya kadar yeni mezun olan avukatlar gelir vergisinden muaf olsun, bunun birleştirilmesini talep ettim, yine birleştirilmedi.

Cumhurbaşkanına… 299’uncu maddesinin suç olmaktan çıkarılmasına ilişkin yani zaten 125’inci madde gayet rahat tüm vatandaşlarımızı koruyor, Cumhurbaşkanını da koruyan bir madde. Ceza Kanunu 299 suç olmaktan çıksın, bununla birleştirilmesini talep ettim, kabul edilmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Özür dilerim, bitiriyorum, toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, ben talebinizi anladım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Son 3-4 tane kaldı, bitiriyorum, özür dilerim. (Gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Daha ne olsun!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bir saniye.

Sayın Tanal şunu ifade ediyor: Benim aynı konuyla ilgili kanun tekliflerim var, komisyonda birleştirilip görüşülmeli.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Birleştirilmesini talep ediyorum. Evet, birlikte görüşülmesini. Hatta son bir tane Sayın Başkanım, mesela eskiden tahliye kararlarına karşı cumhuriyet savcılarının buna itiraz etme hakkı yoktu. Aynı şekilde diyoruz ki: Tahliye kararını mahkeme vermişse cumhuriyet savcısı bir daha ona itiraz etmesin. Amacımız burada insanların özgürlüğe kavuşması, bu olay vardı ve SEGBİS sistemi vardı.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Komisyon gündemine hâkimdir Sayın Başkanım.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, TBMM İçtüzüğü’nün Komisyonların kendilerine havale edilen kanun tekliflerinden birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebileceği yönünde amir hükmü bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şimdi, tabii şöyle değerli arkadaşlarım, Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak kanun tekliflerinin milletvekilleri tarafından verileceğine dair hüküm Anayasa’mızda dercedildikten sonra komisyonlarımızda aynı konudaki bir kanunla paralel kanun tekliflerinin birleştirilmesi bence en uygun yoldur. Bu sayede diğer milletvekillerimizin de verdikleri çalışmaların değerlendirilmesi, onların sağlıklı bir tartışma ortamında bağdaştırılması ve… Yani sonuçta milletvekillerinin bir ürünü olan kanun tekliflerinin de değerlendirilmesi olanaklıdır; İç Tüzük’ümüz zaten bunu da amirdir. Umuyorum ve diliyorum ki komisyonlarımızda bundan sonra ilgili kanunla bağlantılı kanun tekliflerinin her birinin de görüşülmesine olanak tanınması zaten İç Tüzük’ümüzün de gereğidir Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yani Başkanımız da dinlemiyor gerçi ama, orada sohbet ediyor.

BAŞKAN – Şimdi değerli milletvekilleri…

Sayın Başkanımız tecrübelidir, o konuyu dikkatle takip etmiştir.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (Devam)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi teklifin tümü üzerinde görüşmelere başlayacağız.

Teklifin tümü üzerinde konuşmak isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Türkkan.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yargı Reformu Strateji Belgesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından 30 Mayısta açıklanmış, Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül tarafından “Yargı Reformu Stratejisi” adıyla haziran ayında yani yasama yılı sona ermeden grubumuza gönderilmişti. Ancak birçok vatandaşımızın uzun zamandır beklediği bu kanun teklifi geçtiğimiz yasama yılına yetişemedi. Bu yasama yılının başlamasına kısa bir süre kala, 24 Eylülde yargı paketi taslak metni AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Muş ve beraberindeki Bakanlık mensupları tarafından grubumuza sunuldu. Yasa teklifi önümüze geldiği andan itibaren hukukçu arkadaşlarımızla beraber incelemeye başladık. Taslağın tamamı iktidar partisi tarafından bize sunulduğu zaman da görüşlerimizi kendilerine ilettik, hatta basınla ve kamuoyuyla da paylaştık bunu. Adalet Komisyonunda da hukukçu milletvekili arkadaşlarımız bu kanun teklifiyle ilgili görüşlerimizi, çekincelerimizi komisyon toplantılarında dile getirdiler. Benim de pazartesi günü katıldığım ve görüşlerimi beyan ettiğim Adalet Komisyonunda “yargı reformu” adı verilen ancak hiçbir reform içermeyen yasa teklifi görüşüldü ve Meclis Genel Kuruluna geldi bugün.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifini görüşürken her şeyden önce ülkemizdeki yargı nereden nereye geldi, yargı bağımsızlığında nereden nereye geldik, hangi noktadan itibaren ülkemizde yargı bitişe doğru sürüklendi, bu konuda biraz geçmişe gitmenizi istiyorum. Yargıda bugün yaşanan durumun kilometre taşları 2010 yılında yapılan referandumla döşenmeye başladı arkadaşlar. Bu çöküşün başlangıç tarihi 12 Eylül 2010 tarihidir. Bugün o sürecin bedelini ödüyoruz bizler. O dönem yapılan Anayasa değişikliğinin içine birçok şey katıldı. Aslında amaç, iktidarın ve yıllarca birlikte hareket ettiği ortağının egemen olduğu kurulların oluşturulmasıydı. O dönemki adıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nin yapısına, Yargıtay ve Danıştayın oluşumuna ilişkin düzenlemeler yapıldı ve neticede bu durum ortaya çıktı.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin 12 Eylül 2010 referandumuyla değişen yapısı, çalışma usul ve esasları kuvvetler ayrılığını dışlayıp erkleri bağımlılığa mecbur etti. Yürütme organına geniş bir yetki sistematiğini tanıdığı 2010 referandumuyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bağımsızlığı ve tarafsızlığı yürütmenin kontrolünde bir çizgiye getirildi.

Şunu net söyleyebiliriz ki Balyoz, Ergenekon kumpas davaları gibi Türkiye’nin başına musallat edilen bütün belalar 2010 referandumuyla yapısı değişen HSK atamaları kaynaklıdır. 2010 referandumuyla yapısı değişen HSK, kimin elindeyse onun elinde bir silaha ve kumpas yuvasına dönüşen kurum, 2010 yılından beri ülkemizde yargı eliyle yaşadığımız tüm belaların yuvasıdır. Silivri Cezaevi ise bu yapının toplama kampına dönüşmüştür. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında birçok suçsuz insanın Silivri’de hayatları çalınmıştır. Yargı bağımsızlığının, hukuk içerisinde adaletin tecelli etmesinin önündeki en büyük engel HSK’nin bizatihi kendisidir. Asıl sorun Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısındadır. “Adalet reformu” dediğiniz reformun tamamını değiştirseniz bile HSK’nin yapısında değişikliğe gidilmediği sürece Türkiye’de yargının bağımsız olduğuna dair bir ifadede bulunmak asla ve kata mümkün değildir çünkü kanun uygulayıcılar iktidarın istemediği hiçbir kararı alamıyor. O zaman, çıkarılan yasaların ne anlamı kalıyor arkadaşlar? HSK’nin resmî sitesine girip hiç baktınız mı? Ne yazıyor orada? HSK’nin kendine koyduğu tanıma bir bakalım: HSK’nin misyonu, adil yargıyı tesis etmek üzere, hâkim ve savcılarla ilgili işlemleri, hukukun üstünlüğü, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarına göre yerine getirmek; vizyonu ise, adil, bağımsız, tarafsız, güvenilir ve etkin yargının teminatı olarak belirlenmiş. Hukukun üstünlüğü, mahkemelerin bağımsızlığı, tarafsızlığı, güvenilir ve etkin bir yargının güvencesi kavramlarının yer aldığı HSK’de Başkanın dediğinin, tersine bir karar alınabilir mi, mümkün mü böyle bir şey?

“Bizimle istişare etmeden tahliye kararı vermeyin.” diye kitapçıkların hazırlanıp dağıtıldığı konuşuldu. Bunları da gördü Türkiye. Yani bir kitapçık dağıtıldı, orada diyor ki hâkimlere: “Bizimle istişare etmeden tahliye kararı vermeyin.” Siz bu yapıdan nasıl bir bağımsız yargı bekliyorsunuz? İşinize gelince, Türkiye bir hukuk devleti; işinize gelince, Türkiye’de yargı bağımsız. HSK’den bu mesajı alan hangi hâkim veya savcı, az önce bahsettiğim o ifadeyi, “Bizimle istişare etmeden tahliye kararı vermeyin.” dediğinizde ne düşünür? Bu ifadeyi kullanmasanız da bunu ima eden davranışlar içindeyseniz o hâkim ve savcı nasıl hareket eder? Kaldı ki ister gerçek anlamıyla istişare olsun ister dolaylı anlamıyla örtülü talimat, her ikisi de aynı kapıya çıkıyor; yargıya baskıdır bunun ismi.

Soru basit: Eğer yargı bağımsızsa savunması alınan, tanıkları dinlenen, delilleri tamamlanmış bir yargılamada ortaya çıkan tablo “tutuksuz yargılama” diyorsa bir daha Ankara’yla istişareye ne gerek var? Bu dahi yargı bağımsızlığına ağır bir gölge düşürmüyor mu? Hâkim ve savcıların önlerindeki davada nasıl bir tutum izleyeceklerine HSK ve Adalet Bakanlığı mı karar verecek? Mahkemeler kimi tahliye edip kimin tutukluluğunun devamı kararı verecekleri için onay bekliyorlar, maalesef geldiğimiz nokta bu. Eğer böyleyse, HSK’nin resmî sitesindeki “bağımsızlık” “adil yargılama” “güvence” kelimelerinin orada durmasına gerçekten hiç gerek yok. Bana kalırsa “HSK” denen yapıya da ihtiyaç yok. Onun yerine, siyasetüstü, hukuk ve adaletten asla şaşmayan ve yürütmenin baskısını üzerinde hissetmeyen yeni bir yapı kurmak lazım; o zaman yargıda reform yapmış olursunuz. Sorun o kadar derinlere işlemiş ki HSK’nin yapısındaki değişiklik Türk adalet sistemini kurtarmaya yetmiyor. Aslında Hükûmet olarak HSK’deki yapıyı değiştirmeye de niyetiniz olmadığı çok açık ortada.

Hükûmetin FETÖ konusunda da kafası çok karışık. FETÖ’yle ciddi anlamda mücadele ediliyor denilemez. FETÖ’yle mücadele etmek için öncelikle FETÖ’yü devletin kurumlarına yerleştirenlerden başlamak lazım. FETÖ bir tehlike, doğru ama bu FETÖ’yü devletin kurumlarına yerleştirenlerden başlamadığınız sürece “FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” demeniz çok samimi olmuyor. FETÖ, kendisi dışarıdan iltihak etmedi devletin kurumlarına, bizzat birileri tarafından yerleştirildi. İşte, o yerleştirenlerin kim oldukları bulunmazsa, o yerleştirenlerin kim oldukları ortaya çıkmazsa, o yerleştirenler yargı karşısına çıkarılmazsa FETÖ'nün siyasi ayağı dâhil olmak üzere, FETÖ'yle hiçbir alanda mücadele ettiği söylenemez.

Yargıda FETÖ'yle ilgili şüpheler giderilmiş değil. Bakın, bize mağdur edilmiş kişilerden her gün onlarca mail, telefon geliyor; hepinize geliyor, sadece bana gelmiyor. Sokakta dolaşırken insanlar yolda bize derdini anlatmaya çalışıyor. Örneğin, FETÖ'yle ilgili yargılanmış, aklanmış, kıyısından, köşesinden geçmeyi bırak, FETÖ’yü karşısına almış hâkim ve savcıların, yalan beyan ve gizli tanıklar yüzünden meslekleriyle beraber hayatları da ellerinden alınıyor. Adalet bir şekilde tecelli ediyor, bu kişilerin suçsuz olduğu kanıtlarıyla beraber ispat ediliyor ama bırakın mesleğe geri dönmeyi, avukatlık yapmalarına bile izin verilmiyor.

Örnek mi istiyorsunuz? İhraç ettiğiniz hâkimlerden Ömer Şahin. Ömer Şahin, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğinde benim bursiyer öğrencimdi. Hukuk fakültesi öğrencisi olduğu süreçte bizzat benim de bursla katkıda bulunduğum, bizzat ilgilendiğim bir çocuktu. Bir yalan tanıkla Ömer’i meslek hayatından ihraç ettiniz. Ömer hâkimdi. O kadar mutlu olmuştuk ki hâkim olunca. Hakkında takipsizlik kararı verildi, lehine kararlar alındı. FETÖ’cü olmadığı mahkemece kanıtlanmasına rağmen Ömer şu anda avukatlık yapamıyor. Ömer geçen gün telefon açtı. “Ağabey, ben avukatlık yapamıyorum, hâkimliğe dönemiyorum, çiftlikte bana bir iş bulabilir misin?” Ömer çiftlikte ne yapabilir? Ömer çobanlık yapmak istiyor çünkü 2 yavrusu var. Bu Ömer’in günahını biz omuzlarımızda taşımayalım. Günah. Günah. Bu Ömer bizlerin evladı olabilirdi. İlgisi varsa, suçu varsa yargılanacak, cezaevinde yatacak ama beraat ediyor, mesleğine dönmek istiyor. Hayır. “Ben avukatlık yapayım.” Ona da hayır. Ya, Ömer ne yapacak? Ömer en sonunda çobanlık yapmayı tercih ediyor. Böyle bir nokta içerisinde biz adalet, yargı reform tasarısını tartışıyoruz. Yani adaletsizlik iliklerimize kadar işlemiş.

Bitmedi. Bir başka örnek, Mehmet Gökhan Pehlivan. Eşi Emine Nur Pehlivan ile birlikte 2008 yılında başlıyorlar hâkimlik mesleğine ve 2016 yılında ihraç ediliyorlar. Tutuklanıyorlar. İlk celsede beraat ediyorlar, FETÖ’cü olmadıkları anlaşılıyor ancak mesleklerine dönemiyorlar. Yılmıyorlar. En iyi bildikleri şey hukuk; barolar birliğinden avukatlık ruhsatı alıyorlar ancak Adalet Bakanlığı ona da izin vermiyor, ruhsatlarını iptal ediyor. Sadece mesleklerini yapmak istiyorlar, kendi vergilerini ödeyerek geçinmek istiyorlar. Adalet dağıtan insanları, kenarda köşede çay dağıtmak, pazarda limon satmak, çiftlikte çobanlık yapmak zorunda bırakıyorsak biz “Adalet dağıtıyoruz.” diye burada oturmayalım. Bu hepimiz için geçerli. Sadece sizlere bakıp konuşmuyorum. Burada hepimizin bir vebali olduğunu düşünüyorum. Bu vebalden kendimizi kurtarmak bizlerin elinde ama iktidar partisi olarak bu konuda ilk girişimle başlamak da size düşüyor. Bu girişimlerinizi de bir an önce bekliyoruz.

Örneğin askerî lise öğrencileri var mağdur, Kuleli Askerî Lisesi’nden Ali Akdoğan gibi. Önce tutuklanıyor, suçsuz olduğu ortaya çıkınca tahliye ediliyor ama asker olma hayali yarıda kalıyor birçok arkadaşı gibi. Şimdi sormak istiyorum: Bu insanları FETÖ’cü olduğu için mi cezalandırıyorsunuz yoksa FETÖ’cü olmadıkları için mi cezalandırıyorsunuz? Yani beraat edip tahliye oluyorlar, “Hayır, sen FETÖ’cü değilsin, o yüzden seni cezalandırıyorum; sen hâkim veya avukat olamazsın. Eğer FETÖ’cü olursan ben seni Turizm Bakanlığı Kalkınma Ajansına yönetim kurulu üyesi yaparım.” (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) “Ama FETÖ’cü olmadığın için seni cezalandırıyorum.” diyorsunuz. Çünkü gerçek FETÖ’cülerin hepsini siz bir yerlere taşıdınız.

Önemli kurumların başında, dikkat edin, Asya Bankın Genel Müdürlüğünü, Yönetim Kurulu Başkanlığını yapmış insanlar var; kendi aldığı kooperatifin taksitlerini Asya Banka ödüyor diye o adam mağdur oluyor, Genel Müdürü şu anda çok önemli bir kurumda tekrar makam, mevki işgal ediyor yani FETÖ’cü olmayanlar cezalandırılıyor, FETÖ’cü olanlar ödüllendiriliyor. Bunun ismi FETÖ’yle mücadele mi? Kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum.

O zaman, bir de bir şey sormak istiyorum. Bu insanlara beraat veren, tahliye eden hâkimleri niye ihraç etmiyorsunuz inanmıyorsanız verdikleri kararın doğru olduğuna? İhraç edin. İnceleme başlatın. Hayır, onu da yapmıyorsunuz. İnsanların hayatını karartıyorsunuz. Bir insana mermi sıkmakla, bir insanı ekmeğinden etmek arasında hiçbir fark yok. Bu insanların önemli bir kısmı çoluk çocuk sahibi, aile geçindiriyorlar. Çocuklarının yüzüne bakamıyorlar.

Ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri, suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Yani bu kadar hukukçunun bulunduğu yerde benim bu sözü söylemem çok uygun olmaz ama çok bilinen bir şeydir. Bu kural gereğince kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir. Dün neticede Sayın Bülent Turan doğru söyledi, ben de katılıyorum. Yani Mehmet Dişli FETÖ’cü, darbeci general, e, Şaban Dişli… Yani 40 yaşında, 50 yaşında bir adamın kardeşiyle ne kadar alakası olabilir? Ben kardeşime ne kadar hâkim olabilirim? Böyle bir şey var mı? Ayrı hayatlarımız var, ayrı dünyamız var hatta birbirimizden çok farklı düşünüyoruz çoğu konuda. Dolayısıyla suçun şahsiliği ilkesinden hareketle kalkıp Şaban Dişli’yi burada suçlamanın da çok doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak 29 yaşındaki Meryem Özel KPSS’ye 2017’de giriyor, 88 puan alıyor ve kimya branşında Türkiye 3’üncüsü oldu fakat mülakatta 55 puan aldı. Neden biliyor musunuz? Ailesinde KHK’yle işten çıkarılanlar var diye. Ne oldu bizim şu suçun şahsiliği ilkesi? Yani suçun şahsiliği ilkesi Bekir Pakdemirli’ye işliyor, bizim Şaban’da işliyor da, bizim bu Meryem kızımızda neden işlemiyor? Yani bu hukuk neden hep sizin lehinize çalışıyor da vatandaşın aleyhine çalışıyor? Siz hukuku çalıştırmak istemiyorsunuz, siz kendi hukukunuzu topluma dayatmak istiyorsunuz; problem orada. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Hukukun peşinde değilsiniz. Kendi hukukunuzu toplumda kaim kılmak istiyorsunuz, esas arıza burada. Bu zihniyetiniz değişmediği sürece, istediğiniz kadar ismine “reform” deyin, istediğiniz kadar kanun yapın, istediğiniz kadar teklif getirin; bunların hepsi kadük kalır. Siz önce kendi zihniyetinizi değiştirin. Kendinize ait hukuku topluma dikte ettirmeye kalkmayın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin giderek demokrasiden uzaklaşmasından tutun da ekonomideki kötü gidişata, YSK’nin tartışmalı kararından tutun da toplum vicdanını yaralayan mahkeme kararlarına kadar Türkiye’de hukukun ayaklar altına alınmasının sebebi yargının bağımsız olmaması. Sizce şu fotoğraflara bakıp “Yargı bağımsızdır.” diyebilir misiniz? Yani şu fotoğraftakiler kimler? Yargının en üst noktasındaki arkadaşlar. Ne yapıyorlar? Çay topluyorlar. Yani böyle bir kurumdan bağımsız yargı beklemeniz emin olun zor, çok zor. Yarın göreceksiniz -Kemalettin Bey elinizi açıyorsunuz- hiç dua etmiyorum ama bir gün yargıya ihtiyacınız kaldığında bunların ne kadar zararlı fotoğraf olduğunu siz de anlayacaksınız.

“Yargı bağımsızlığı endeks grafiği” diye bir grafik var, bu grafiği size göstermek istiyorum. Dünya Adalet Projesi her yıl hukukun üstünlüğü endeksini açıklıyor, bu yıl Türkiye bu endekste kaçıncı sırada biliyor musunuz? 126 ülke arasında 109’uncu sırada. Kimler var bizim üstümüzde biliyor musunuz? Mozambik, Madagaskar, Nijerya, Gine, Nijer; bizim üstümüzde bunlar. Yani yargı bağımsızlığı konusunda geldiğimiz bu noktada bir reformla siz yargıyı toparlayacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Yani Nijer, Mozambik, Nijerya, Mali, Togo, Kenya, Zambiya, Gana gibi haritada bile gösteremeyeceğiniz, hatta birisine sorsanız, İngilizce “banana rebuplic” dedikleri “Ya, bunlar muz cumhuriyeti.” dediğiniz o ülkeler var ya, yargı bağımsızlığı konusunda bizden önde. Bu çok üzücü değil mi? Bir Türk milliyetçisi olarak beni çok rahatsız ediyor, gerçekten rahatsız ediyor. Yargının bağımsız olduğuna insanlar inanmak istiyor. Sadece sizin “Bizde yargı bağımsız.” dediğinizde bağımsız olsa keşke, keşke olsa ama öyle değil.

“En üstte kim var?” diye sormayın utanmamak adına. Kabileler devlet oldu, bizi geçti, biz ise kabile devleti olma yolunda hızlıca devam ediyoruz emin adımlarla.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Yeni yasa da inşallah memleketimize hayırlar getirir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekilimiz Sayın Levent Bülbül’de.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Bülbül.

MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda görüşülmeye başlanan (2/2215) esas sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Mezkûr kanun teklifi 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan Yargı Reformu Strateji Belgesi çerçevesinde oluşmuş ve oluşacak kanun teklifi paketlerinin birincisi olarak ifade edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclise sunulmuş olan mevcut kanun düzenlemesinin Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde ifade edilmiş olan hedeflere ulaşmak yönüyle önemli değişiklikleri ihtiva ettiğini düşünmekteyiz.

Güçlü devlet, güçlü yönetim ve demokratik istikrar anlayışı çerçevesinde temellenmiş olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sistemi 24 Haziran seçimleri sonrasında 9 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanının yemin etmesiyle hayata geçmiş bulunmaktadır. Türk demokrasisisin üçüncü fazı olarak değerlendirdiğimiz bu sistem Türk devlet geleneğine, yönetim felsefesine uygun bir sistemdir. Uygulamada ikinci yılına girmiş olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet etme sisteminin kökleşerek kurumsallaşması büyük önem taşımaktadır. Kuvvetler ayrılığını daha belirgin hâle getirmiş olan yeni anayasal düzenin ruhuna uygun olarak yasamada, yürütmede ve yargıda köklü değişikliklerin yapılması kaçınılmazdır. Bu değişiklikler Türkiye’yi daha güçlü, daha müreffeh ve daha demokratik bir ülke hâline getirecektir.

Dünyada hiçbir sistem yürürlüğe girdiği anda kusursuz bir şekilde işleyemez, mutlaka süreç içerisinde görülecek eksikliklerin giderilmesiyle birlikte her sistem zaman içerisinde tekemmül eder. Biz bunu sistemin kurum ve kurallarıyla kökleşmesi ve yerleşmesi olarak ifade etmekteyiz. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu süreç böyle bir süreçtir. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi hakkında yapılan yapıcı eleştirileri bir yana bırakırsak sistemi tahkir eden ve doğmadan öldürmeye çalışan anlayışların bugüne kadar yeni yönetim sistemi aleyhine söylediklerinin gerçeklikten uzak ve çarpıtılmış değerlendirmeler olduğunu ifade etmek gerekmektedir.

Bugün yürütme bizzat milletten yetkiyi almaktadır. 24 Haziran seçimleri sonrasında yaşananlara baktığımızda yürütmenin sandıktan çıkmasının ne kadar değerli olduğunu bir defa daha anlamış olmamız gerekir. 24 Haziran seçimleri sonrasında ve 31 Mart seçim sürecinde Türkiye, ekonomisinde mevcut olan kırılganlıkların üzerine, küresel güçlerin ekonomik saldırılarına muhatap olmuştur. Doların yükselmesi, Türk lirasının değer kaybetmesine sebep olan bu saldırılardan sonra Türk devleti, hızlı bir şekilde tedbir almaya yönelmiş, karşı hamlelerini gecikmeden yürürlüğe koymuştur. Türk siyasi tarihine bakıldığında bu ölçekte büyük ekonomik saldırıların ve sıkıntıların hemen ardından siyasi krizlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu krizler çoğu zaman hükûmet değişikliklerine ve erken seçimlere sebep olmuştur. Yeni dönemde böyle bir gelişmenin olmayışının arkasında Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle gelen güçlü yönetim anlayışının olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Yine, güçlü yönetim anlayışı ve imkânları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti bekasına yönelen tehdit ve tehlikelere karşı çok daha etkili karar alabilme ve uygulayabilme kabiliyetine erişmiş bulunmaktadır. Milletimiz gün geçtikçe istikrarlı bir yönetim sisteminin ne tür faydalar sağladığını daha somut bir şekilde görecektir.

Aynı şekilde yasamada da temsilde adalet anlayışı çerçevesinde vatandaşın siyasi tercihlerinin daha fazla Meclise yansıdığını görmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi uzun zamandır bu kadar çok siyasi parti ve parti grubunun bulunduğuna şahitlik etmemiştir. Şu anda Meclisimizde 9 siyasi parti ve 5 siyasi parti grubu bulunmaktadır. Bu şartlar altında Meclisimizin demokratik olarak temsil gücünün en üst seviyede olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni sistemde Meclisin etkisizleştiği, yok sayıldığı, herhangi bir anlam taşımadığı yönünde yapılan eleştirileri de samimi bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Geçtiğimiz yıl içerisinde birçok kanun teklifinde gerek komisyon gerekse Genel Kurul süreçlerinde muhalefetin eleştirileri ve değerlendirmeleri çerçevesinde çok sayıda önemli değişikliğin gerçekleştiğini biliyoruz. Bu değişiklikleri görmezden gelmemek gerektiği kanaatindeyiz. Örnek vermek gerekirse en son görüştüğümüz, temmuz ayı itibarıyla görüştüğümüz Askeralma Kanunu ve özellikle Turizm Tanıtım Ajansına ilişkin verilen kanun tekliflerinde özellikle komisyon ve Genel Kurul süreçlerinde ne tür değişikliklerin olduğunu ve tekliflerin nasıl yasalaştığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu değişiklikler kozmetik birtakım değişiklikler değildi, aksine bizzat kanunun esasına yönelik çok önemli değişikliklerdi. Gerçekleşen değişiklikler muhalefet partilerinin eleştiri ve değerlendirmeleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Yani yüce Meclis kanun tekliflerine doğrudan ağırlığını koymuş, önemli bir etki oluşturmuştur.

Sırası gelmişken, geçtiğimiz yasama yılında geniş bir uzlaşmayla gerçekleşen İç Tüzük değişikliğinden sonra yeni yönetim sisteminin ruhuna ve muradına uygun bir İç Tüzük değişikliğinin daha yapılmasının gerekli olduğunu değerlendiriyoruz. Bu sayede Meclisin yasama ve denetim kapasitesi artarken yasama ve yürütme arasındaki ilişki daha sıhhatli bir zeminde gerçekleşmiş olacaktır. Yeni dönemde tabii ki yürütmede, yasamada bu değişikliklerin olduğu bir süreçte, bağımsız ve tarafsız olarak ifade ettiğimiz yargımızda da birtakım önemli değişikliklerin yapılması beklenmelidir. Bu beklenti inşallah ortaya konulan yargı reformuyla birlikte de gerçekleşmiş olacaktır.

Toplumda yargıya olan güvenin artması, yargı süreçlerinin hızlandırılması ve mahkemelerin iş yükünün azaltılmasıyla adaletin daha doğru bir şekilde tecelli etmesinin sağlanmasını amaçlayan Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni ve şu anda birincisi ortaya konulan yargı paketini önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz.

Görüşmekte olduğumuz birinci yargı paketinde yer alan düzenlemeleri genel olarak olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bu paketteki maddelerin ve teklifteki hususların genel anlamda, bütün partilerce değerlendirilmesinde pozitif bir bakışın olmasını da ayrıca önemsiyoruz. Kamuoyuna yansıyan bazı değerlendirmelerde, birinci yargı paketiyle ilgili olarak “Bu paket reform değil, bu nasıl reform? Bunu biz reform olarak kabul etmiyoruz.” şeklinde yapılan değerlendirmeleri de daha birinci paket olarak ifade edilen ve sadece 39 maddeden ibaret olan bu kanun teklifinin görüşüldüğü süreçte doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Yargı paketlerinin devamının geleceği biliniyor olmasına rağmen sanki yargı reformu bundan ibaretmiş gibi bu maddeler üzerinden bir değerlendirme yapılıp hüküm cümlelerinin bu şekilde kurulmuş olması toplumumuzu yanıltmaktan başka bir neticeye sebep olmayacaktır.

Yargı reformu olarak ifade edilen strateji belgesinde ifade edilen hususların bu süreç içerisinde paketler hâlinde ne şekilde ortaya çıkacağını hep birlikte değerlendireceğiz. Bu paketlerin tamamı ortaya çıkıp Meclise sunulduktan sonra bunun Türk adalet sistemine yönelik olarak doğurduğu neticeleri hep beraber göreceğiz. O zaman bunun reform olup olmadığı konusu da hep birlikte tartışılır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu değişikliklerin beraberinde ciddi bir reformu getirmesini ve Türkiye’de adalet anlayışına, adalete olan güvene önemli katkılar sağlamasını temenni ediyoruz.

Yargı Reformu Strateji Belgesi çerçevesinde ortaya çıkan birinci pakette hapis cezası beş yıla kadar olan belirli suçların bölge adliye mahkemesinden sonra Yargıtaya temyiz imkânının verilmesi ve bu sayede bir içtihat birliğinin temin edilmesi, yeknesak bir uygulamanın ortaya çıkması önemlidir.

Tutukluluk süreleri kanun teklifinde sınırlandırılmaktadır. Soruşturma evresinde ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise bir yılı geçemeyecektir.

Türk Ceza Kanunu’nda yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzenin işleyişine karşı suçlar ve Terörle Mücadele Kanunu’na giren suçlarda bu süre bir yıl altı ay olmuş, gerekçesi gösterilerek altı ay uzatılabileceği düzenlenmiştir.

Tutuklama sürelerinin soruşturma süresince ciddi bir şekilde sınırlanmaya tabi tutulması, savcılarımızın soruşturmayı çok daha iyi bir şekilde, hızlı bir şekilde yapmasını ve tutuklamanın âdeta bir cezalandırma olmaktan çıkıp gerçek manada bir koruma tedbiri hâlinde, kanunda murat edildiği, hedeflendiği şekilde bir uygulama alanı içerisinde olmasını önemli bir değişiklik olarak değerlendiriyoruz.

Yine, uzlaştırmanın, ön ödemenin, basit yargılama usulünün ve seri yargılama usulünün getirilmesini yargı süreçlerini hızlandıracak, mahkemelerimizdeki dosya yükünü azaltacak önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Kuşkusuz her yargılama usulünde olduğu gibi bu yargılama usulünün de uygulamaya geçildikten sonra tespit edilebilecek birtakım eksik yönleri olabilir. Bunların zaman içerisinde tekrar değerlendirmeye tabi tutulacağını da gözden uzak tutmamak gerektiği kanaatindeyiz.

Yine, Adalet Akademisinin yeniden teşekkül ettirilmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Hukuk mesleklerine giriş sınavının Türkiye’de her zaman kamuoyunda tartışılan bir mesele olduğunu biliyoruz. Yargı paketinde hukuk mesleklerine giriş sınavının gelmiş olması isabetli olmuştur. Bunun tek bir sınav altında, bir çatı sınav içerisinde olmasını; noterlik, hâkimlik, savcılık açısından da olumlu değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyoruz.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda öngörülen değişiklikle idari yargı hâkim adayı alımlarında hukuk fakültesi mezunu olmayan adaylara oransal bir kontenjan belirlenmiştir. Toplam aday sayısının yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde, adayların, üniversitelerin siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarından mezun olanlardan olabileceği hususu teklifte yer almıştır.

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da her adliyede oluşacak uzman psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılardan mahkemelerin yararlanması temin edilecektir. Bu sayede, yargılamalarda, sayılan uzman personelden daha etkin ve verimli bir şekilde faydalanılmış olunacaktır.

Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen değişiklikle, çocukların istismarı suçunun soruşturulmasında alınan beyanların ve görüntülerin hukuka aykırı olarak yayılması durumunda verilecek cezanın 1 katı oranında artırılmasını da yerinde bir düzenleme olarak görüyoruz.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda teklif edilen değişiklikle, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan çocuk istismarı suçunun işlenmesi durumunda mağdur çocukların beyan ve görüntülerinin soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısının nezaretinde, kovuşturma aşamasında ise görevlendirilecek naip hâkim tarafından özel merkezlerde uzman eşliğinde alınmasına yönelik düzenlemeyi de gerekli bir değişiklik olarak değerlendiriyoruz.

Yine, meslekte on beş yılını tamamlayan avukatlara yeşil pasaport verilmesi, internet sitelerine erişimin engellenmesine yönelik düzenlemeler gibi burada değinmediğim diğer düzenlemelerin Türkiye'de yargıya olan güveni artırmasını, adaletin hızlı ve doğru bir şekilde tecelli etmesine hizmet etmesini temenni ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşülmekte olan kanun teklifini desteklediğimizi ifade ediyor, yasalaşması hâlinde Türkiye'ye, adalet sistemimize hayırlar getirmesini, faydalı işler görmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hakkı Saruhan Oluç’a ait. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Oluç.

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tartışmayı Türkiye açısından son derece önemli bir tartışma olarak görüyoruz, öncelikle bunu vurgulayayım. Bu paket gelmeden önce de yaptığımız birçok tartışmada hem Meclis Genel Kurulunda hem komisyonlarda esas itibarıyla yargıda tuzun koktuğunu ve iktidarın bundan sorumlu olduğunu defalarca dile getirdik. Çünkü Türkiye'deki yargı mekanizması taraflı ve bağımlı bir mekanizma hâline gelmiştir ve toplumda yargıya olan güven çok büyük ölçüde kırılmıştır.

Kamuoyu araştırmaları yapılıyor, sizler de bir kısmını görüyorsunuzdur, bu konuda en güven duyulan kurumlar sıralamasında yargı bugün en sonlarda yer almaktadır, en aşağılara düşmüştür yargı kurumu. Birçok kamuoyu araştırma şirketinin araştırmaları bunu göstermiştir yani toplum yargıya olan güvenini yitirmiştir. Ve bu sadece siyasi davalar için geçerli değildir, belki biz bunu konuştuğumuz için zannediyorsunuz ki sadece siyasi davalar, değil, ticari ve adli davalar için de bu geçerlidir. Genel olarak yargıyla ilgili böyle bir durum vardır. Yani, geçenlerde bir araştırma gördüm, baktım, diyor ki: “Adalet denince aklınıza ne geliyor?” Cevaplardan yüzde 23’ü “Adaletsizlik.” diyor. Yani düşünün, ülkede bir parti iktidarda, adında “adalet” kavramı var, soruya cevap verildiğinde toplumun yüzde 23’ü “Adalet deyince aklımıza adaletsizlik geliyor.” diyor, durum bu. Ama daha çok rakam vereceğim size. Yine, yapılan araştırmalarda toplumun yüzde 48,5’u yargının bağımsız olmadığını dile getiriyor. Yargıya güvenenlerin oranı yüzde 38’e düşmüş vaziyette. “Türkiye’de mahkemeler tarafsız mıdır?” sorusuna ise “Tarafsızdır.” diyenlerin oranı sadece yüzde 38.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçmenleri arasında da ciddi ölçüde düşük rakamlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani, mesela Adalet ve Kalkınma Partisinin seçmenlerinin yüzde 26’sı Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını düşünüyor, yüzde 16’sı Türkiye’de yargıya güvenmiyor, yüzde 23’ü mahkemelerin tarafsız olmadığını düşünüyor. Bunlar doğrudan doğruya “Adalet ve Kalkınma Partisine oy veriyorum.” diyen seçmenlerin söyledikleri. Şimdi, soruyorlar “Türkiye’de makam mevki sahibi biri ile sıradan vatandaş mahkemelik olsa eşit koşullarda yargılanır mı?” diye “Hayır.” diyenlerin oranı yüzde 79. Vahim bir durum. Bu, yine baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenleri içinde de çok yüksek bir oran; eşit yargılamanın olmayacağına inanıyor yüzde 63,5. Yani MHP ile Adalet ve Kalkınma Partisini -dışında tutmayıp- birlikte değerlendirdiğimizde, baktığımızda, yurttaşların yüzde 90’a yakını diyorlar ki: “Makam mevki sahibi biriyle yargılanıldığında o kazanır.”

Şimdi, cinsel taciz ve istismar karşısında yargının gereken cezayı verebileceğine inananların oranı nedir biliyor musunuz? Yüzde 19. Vahim yani kadınlar açısından karşı karşıya kalınan durum vahim. Şimdi, diyeceksiniz ki “HDP, bunu siz söylüyorsunuz.” Bakın, biz değil. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili geçenlerde İstanbul’da bir toplantıda bir konuşma yaptı ve “Yargı sistemine güven son derece düştü. Toplumda yargıyla yüz yüze gelen kim varsa yargıya güveni azalıyor.” dedi, yani biz söylemiyoruz sadece, bizim dışımızda Anayasa Mahkemesinin Başkan Vekili de söyledi. Şimdi, bu durum var ortada yani yargıda tuz kokmuş.

Peki, bu görüştüğümüz paket bu sonuçları ortadan kaldıracak ve demokratik bir yargı reformu nitelemesini hak edecek bir paket mi? Yani maalesef değil, öyle olmasını isterdik, gerçekten değil. Uzun süredir ciddi beklentiler yaratıldı toplumda, kamuoyunda -tırnak içinde söylüyorum- “Yargı reformu geliyor.” diye. Ama bu gelen paket Türkiye’nin yargı sistemindeki sorunları, adaletsizlikleri gidermekten ziyade demokrasi ve hukuk devletinden ne kadar uzaklaşıldığının göstergesi olarak karşımıza geldi.

Bu paketin hazırlık aşamasında yanlışlar yapıldı yani muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin -yargıyla ilgili meslek örgütlerini kastediyorum- akademik camianın görüşleri yeterince alınmadı, bir ortaklaşma sağlanmadı, bir ortak üretim anlayışıyla adım atılmadı, “Ben yaptım, oldu.” bakış açısıyla hazırlanan bir teklif olarak karşımıza geldi. Toplumsal hayata yönelik düzenlemeler yapılırken toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek -teknik anlamda değil- niteliği yüksek çalışmalar olması gerekirken önümüzdeki teklif aslında toplumsal mutabakatı yakalayamamış, vasat altı düzenlemelerden biri olarak karşımıza geldi.

Şimdi, bu iktidarın toplumsal mutabakatı reddeden, bıraktım toplumsal mutabakatı, Meclis içinde bile bir mutabakatı, uzlaşmayı reddeden bir tutumu var; demokrasiyi kendi sayısal çoğunluğuyla hızlı kararlar almak olarak tarif ediyor, bu şekilde demokrasinin gerçekleşeceğine inanıyor ve bu anlayış öyle görünüyor ki -yargı paketinde de bunu gördük- artık kemikleşmiş bir anlayış, istişaresiz bir yönetim anlayışı esas itibarıyla, demokrasiyle ve demokratik politik kültürle maalesef bir ilgisi yok. Yani aslında bu iktidar hukukun üstünlüğünden yana değil, üstünlerin hukukunu hâkim kılıyor ve bunu sürdürmek istiyor esas itibarıyla.

Şimdi, değerli vekiller, yargının yitirdiği tarafsızlığını ve bağımsızlığını yeniden kazanabilmesi için gerçekten ciddi bir yargı reformuna ihtiyaç var. Bunun ilk yolu, yürütmenin yani siyasi iktidarın yargı üzerindeki baskısını ve tehdidini, yönlendirmesini kaldırması ve yargının yürütmeye bağımlı ve taraflı bir hâlde olmaktan uzaklaşmasıdır.

Şimdi, Cumhurbaşkanının ağırlıklı atama yetkisini kaldıracak Anayasa değişikliğinin yapılması mutlak bir gerekliliktir. Cumhurbaşkanının, biri devletin başı, diğeri de partinin başı olmak üzere çift statüye sahip olması yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından en temel sorunlardan bir tanesidir çünkü Cumhurbaşkanı o sıfatıyla üst yargıdaki insanları atamaktadır; Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSK. Bu, çok vahim bir durumdur yani bir partinin genel başkanı yargının en temel üst organlarını belirlemektedir.

Şimdi, bakın, Cumhurbaşkanı kendisini o kadar hâkim sanmaktadır ki geçen gün ağzından çıkardı. Konu ne? Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesiyle ilgili kararlar. Konuşurken dedi ki: “Biz onu bırakamayız.” Yani “Yargı onu bırakamaz, yargı onu bırakmadı.” demedi “Biz onu bırakamayız.” dedi. Yani demiş oldu ki Cumhurbaşkanı: Ben, yargının üstünde emir veriyorum, direktif veriyorum ve onu orada tutuyorum. Kimi tutuyorsunuz? Bir siyasi partinin geçmiş dönem eş genel başkanını. O siyasi parti, sizin siyasi rakibiniz, onun eş genel başkanını siz hapiste tutuyorsunuz. O kişi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sizin rakibiniz olmuş, rakibinizi de hapiste tutuyorsunuz. Yani şimdi bu yargının bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğunu söylemek mümkün mü? Yürütmenin tahakkümü altında olan bir yargıdan söz ediyoruz.

Bu yargı paketini getirmenin nedenlerinden bir tanesi vize muafiyeti ve Avrupa Birliğiyle müzakereler konusundaki yargı faslının açılabilmesi meselesi, ihtiyaçlar. Peki, baktığımızda ihtiyaç ne? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uyumlu hâle getirilmesi Türkiye’deki mekanizmaların. Şimdi bakıyoruz, 2018’de Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde hakkında en fazla dava başvurusu olan ilk 4 içinde. AİHM başvurularında adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlali başı çekiyor Türkiye hakkında 2018 sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gündeminde işlem gören veya görmeyi bekleyen 7.100 dava başvurusu bulunuyormuş. Türkiye tek başına AİHM’in iş yükünün yüzde 12,6’sını oluşturuyor.

Şimdi değerli vekiller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2018’de Türkiye aleyhine 146 karar vermiş. Bu 146 kararın 41’i adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair. Yani Türkiye’de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği çok açık ortada, net olarak saptanıyor. Peki, buna ilişkin bu pakette bir düzenleme var mı? Yok. Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi deyip siz dudak bükeceksiniz ama öyle değil. Anayasa Mahkemesinin kararlarına bakın, 2018’de alınmış kararların yüzde 45’i adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin, Anayasa Mahkemesinin kendi kararları. Şimdi, demek ki Türkiye’de adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor. Peki, bu paket bunu değiştirecek adımlar atıyor mu? Yok, atmıyor. Diğer konu ne? Düşünce ve ifade özgürlüğü, esas itibariyle Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde. Hem AİHM’e göre hem Anayasa Mahkemesine göre son derece sorunlu bir alan. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 41 kararda “Türkiye düşünce ve ifade özgürlüğü ihlali yapıyor.” demiş. Düzenleme var mı? Yok. Adalet Bakanlığının verilerine bakıyoruz, Terörle Mücadele Kanunu’nun 6 ve 7/2 maddelerinden yargılananlara, 2013-2017 arasında, son beş yılda 81 bin kişi ifade özgürlüğü kapsamında soruşturmalarla, davalarla karşı karşıya kalmış. 2018-2019 verileri daha vahim tabloyu ortaya koyuyor. Yani aklınıza esen kim varsa, siyasal ya da toplumsal muhalefetini dile getiren kim varsa Terörle Mücadele Kanunu’ndan dava açıyorsunuz. Peki bunu düzeltecek bir adım var mı bu pakette? Yok. Bir adım var, şimdi ona geleceğim. Şu çok açık: Terörle Mücadele Kanunu düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali açısından 1’inci sıradadır. Aslında Terörle Mücadele Kanunu Türkiye hukuk sisteminin bir ayıbıdır. Üstelik oradaki maddelerin neredeyse hepsi Ceza Kanunu’nun içinde de vardır. Aslında bu Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması gerekir bizce fakat bu iktidarın TMK’yı kaldırmak gibi bir siyasi cesareti ve iradesi olduğunu asla düşünmüyoruz. Ne yapılabilir bu durumda? Bazı düzenlemeler yapılabilir. Neye uygun düzenlemeler yapılabilir? Birleşmiş Milletlerin kararlarına ve Avrupa standartlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarına uygun, onların içtihatlarına uygun düzenlemeler yapılabilir. Ama bu yargı paketinde o da yok. Bir değişiklik önerisi var TMK 7’ye ilişkin, hiçbir ihtiyaca cevap vermiyor. Yani 5 kez Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirmişsiniz şimdiye kadar, 7’nci maddesini, 5 kez. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını uygulamaya. Ya, 5 kez değiştirmişsiniz, uygulayamadınız, şimdi 6’ncısı gelmiş, bu da tutmayacak çünkü diyorsunuz ki 7’ye 2’de: “Haber verme sınırını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” Bu cümleye ekliyorsunuz, 7’ye 2’ye. Niye ekliyorsunuz? Zaten evrensel hukukta Anayasa’da ve mevcut mevzuatta ifade özgürlüğünün kapsamı bu düzenlemeye uygun. Anayasa’nın 25’inci maddesi bunu söylüyor, TCK’de buna ilişkin maddeler var. Niye bunu yazıyorsunuz oraya? Bu bir reform değil. Bu cümleyi yazmanız bile aslında adaletsiz ve hukuksuz uygulamalarınızın itirafıdır. Yani siz bugüne kadar haber verme sınırını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce ve açıklamaları da TMK nedeniyle yargıladınız ve ceza verdiniz, şimdi onu ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz, yaptığınız hataları düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bakınız Cumhuriyet gazetesi davası, bakınız barış akademisyenleri davası. Anayasa Mahkemesi bunları bozdu. Demek ki bu atılan adım da aslında meseleyi düzeltmek için değil, AİHM içtihatlarına uygun hâle getirmek için değil. Şimdi, zaten Ceza Kanunu’nun 26’ncı maddesi der ki: “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.” Haberleşme ve iletişim hakkı var, evrensel bir hak; eleştiri hakkı düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde evrensel bir hak. Bunları kullandığı için niye insanları yargıladınız, binlerce insana ceza verdiniz? Hâlâ cezaevinde olanlar var, hâlâ yargılamaları sürenler var. Önünüze gelene “terörist” yaftası yapıştırmayı bir marifet zannediyorsunuz. Şimdi, böyle olmuyor, çok sayıda insan düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandığı için mağdur edildi. Eleştiriden korkuyorsunuz, eleştiriden. Eleştirilince rahatsız oluyorsunuz. Neden? Demokratik bir politik kültürünüz olsa eleştiriden niye çekiniyor olacaksınız? Ama çekiniyorsunuz.

Şimdi, bu, işin bir kısmı ama bir kısmı da yargıç ve savcılarda. Yargıç ve savcıların zihniyetlerine bakın. Aslında Anayasa’da yazan bazı maddeleri uygulasalar bu durumlarla karşı karşıya kalınmaz. Yasalarda, uluslararası demokratik sözleşmelerde Türkiye'nin imzaladığı ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesiyle amir hüküm hâline gelmiş olan maddelere baksalar bu durumla karşı karşıya kalınmaz ama HSK tedrisatından geçmiş yargı mensuplarının uygulamaları işte bugünkü sonuçları yaratıyor.

Şimdi, değerli vekiller, Türkiye'yi de bir cezaevine dönüştürdünüz. Yargısı böyle olunca kaçınılmaz olarak cezaevleri de feci durumda oluyor yani yargıda tuz kokunca böyle oluyor işte. Tutukluların nüfusa oranı 2005 itibarıyla 60-80 bandındayken on yıl sonra bu oran 220’ye çıkmış, sizin iktidarınız döneminde, şimdi daha da yükselmiş vaziyette. Yani cezaevine çevirdiniz ortalığı, cezaevine çevirdiniz. Yani şu anda cezaevlerinde Ocak 2019 itibarıyla kalan insan sayısı 264 bin, resmî rakamlar, Adalet Bakanlığının rakamları. Şimdi, ne yapacaksınız bu kadar insanı cezaevinde tutarak? Peki, bu konuyu çözmek üzere İnfaz Yasası’nda bir değişiklik yapmak üzere bu pakette bir şey var mı? O da yok. İnfaz Yasası büyük bir eşitsizlik içeriyor. Kimisi cezasının dörtte 3’ünü yatıyor, kimisi cezasının üçte 2’sini yatıyor, standart bir şey yok İnfaz Yasası’nda. “Gelin, İnfaz Yasası’nda bir standardizasyon yapalım, bu eşitsizliği giderelim. İnsanlar İnfaz Yasası’ndan faydalansınlar ve cezaevlerinde bir rahatlama ortaya çıksın.” diyoruz; o da yok yargı paketinde. “Gelecek, gelecek” diyorsunuz, biz gelecek olanın kesinlikle bugün gelenden çok farklı olmayacağını düşünüyoruz.

“Adaletsiz yargı dosya biriktirir.” derler. Gerçekten son on yılda gelen dosya sayısı yüzde 52 artmış vaziyette. İşte, en başında söyledim ya “Neden toplumda yargıya güven yok? diye. Bunun için güven yok. Sorun çözmüyor yargı, sorun yaratıyor esas itibarıyla.

Şimdi, paket bu hâliyle geçerse Türkiye’deki adaletsizlik duygusu derinleşir, yargı mekanizmasının sorunları aşılmaz. Yapılması gereken birkaç nokta var, söyleyelim; bir kez daha söylemiş olalım bunu.

Birincisi, adil yargılanma hakkının gereğini yerine getirecek bir pakete ihtiyaç var, madde değişikliklerine ihtiyaç var, bunların içinde bir kısmı da Anayasa’da madde değişikliğine ihtiyaç duyuyor.

İkincisi, düşünce ve ifade özgürlüğünde bunu engelleyen TMK başta olmak üzere çeşitli TCK maddelerinde de acil düzenlemeye ihtiyaç var; yapılması gereken bu.

Üçüncüsü, İnfaz Yasası’nda çok ciddi bir standardizasyona ihtiyaç var.

Bütün bunlarla beraber bir şeye daha ihtiyaç var. Hâkimler ve Savcılar Kurulu bağımsızlığını yitirmiştir; eskiden de değildi o kadar, şimdi iyice yitirmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 6’sını partili bir Cumhurbaşkanı seçiyor, böyle bir şey olmaz; bir partinin genel başkanı seçiyor, böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla, bu konuda da adım atılması gerekir. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun o mekanizması değiştirilmediği, düzenlenmediği müddetçe yargıda reformdan bahsetmek mümkün değildir.

İstinaf mahkemelerini kurdunuz, felaket. Yani kusura bakmayın, çöplük hâline geldi; sizin âdeta hukuk komisyonlarınız gibi. Verdikleri kararlar felaket. Şimdi, düzeltmek için… İstinaf mahkemelerinden beş yıl altındaki cezalar Yargıtaya gitmiyordu ya, orada herkese cezayı çaktırdınız, çaktırdınız, sizin hukuk komisyonlarınıza, şimdi, o tabii artık içinden çıkılmaz bir noktaya geldi; şimdi Yargıtaya göndereceksiniz bazı konuları. Onu da sınırlamışsınız, niye sınırlıyorsunuz? İstinaf mahkemesinde o hukuk bilmeyen hâkimlerin verdiği kararların tamamı Yargıtaya gitmeli. Hani Yargıtay çok matah olduğundan değil ama biraz daha uluslararası içtihatları ve hukuk ilkelerini bilen hâkimler var, hiç olmazsa onlar bu felaketleri elden geçiriyorlar.

Şimdi, bu düzenlemeler yapılmadığı müddetçe bizim yargı reformundan bahsetmemiz söz konusu olamaz. Evet, Türkiye'nin bir demokratik yargı reformuna ihtiyacı var ama sizin bu getirdiğiniz paket bu ihtiyaca maalesef cevap vermiyor. Bunu yapabilmek için bir uzlaşmaya ihtiyaç var, bunu yapabilmek için önce bu Mecliste bulunan siyasi partilerle gerçekten, samimi bir şekilde müzakere etmeye ihtiyaç var. Bunu yapmadığınız müddetçe yargı alanındaki kokuşmuşluğu, tuzun kokması durumunu ortadan kaldırmanız mümkün olmayacaktır ve göreceksiniz uluslararası alanda da bütün o çiğnediğiniz içtihatlar dönecek dolaşacak Türkiye'de iktidarın önüne her seferinde gelecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Biz de bıkmadan usanmadan sizin hukukun üstünlüğüne geri dönmeniz için, üstünlerin hukuku anlayışından uzaklaşmanız için, demokratik ve evrensel hukuk ilkelerine sahip çıkabilmeniz için mücadele etmeye devam edeceğiz, elbette ki Mecliste de yerel mahkemelerde de uluslararası mahkemelerde de çünkü biz şunu biliyoruz ki: Eğer bir ülkede adalet yoksa, eğer bir ülkenin yargı mekanizması adalet değil de adaletsizlik dağıtıyorsa bir ülkenin yargı mekanizması iktidarın tahakkümü altında, iktidara bağımlı ve taraflı olarak çalışıyorsa o ülkede adaletten ve özgürlükten söz etmek asla mümkün değildir. Bu nedenle bu paketi tartışacağız. Bu paketin tamamına -içinde bazı olumlu maddeler olsa da- olumsuz vereceğiz ve bundan sonraki mücadelemizi de bu anlamda sürdüreceğiz.

Teşekkür ederim dinlediğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zeynel Emre’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Emre.

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 105 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifine dayanak yapılan belge, Yargı Reformu Strateji Belgesi, gerekçede bu söyleniyor.

Şimdi, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne baktığımızda, büyük amaçlardan, büyük hedeflerden; işte yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının pekişeceğinden, amaç, sürelerden vesaire bahsediliyor. Ama en önemli noktalardan biri de şu ki bundan önce AKP iktidarları döneminde, 2009 ve 2015 dönemlerinde birinci ve ikinci yargı reformu yapıldığı, bu paketin de bu ilk 2 yargı reformunun devamı niteliğinde olduğu söyleniyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, 2009 yılında yapılan yargı reformu sonrasında Türkiye 2010 yılında bir Anayasa değişikliğine gitti ve bu Anayasa değişikliği sonrasında yargı bütünüyle FETÖ’nün eline geçti. Bunu bugün sadece bizler söylemiyoruz. Bugün cumhuriyet savcılarının yazdığı iddianamelerde, FETÖ’nün darbe yapacak güce nasıl eriştiği gerekçesi yazılırken anlatılıyor. Hâl böyleyken, hâlâ o gün yaptıklarınızı bugün sahiplenerek yola başlıyorsanız, buradan bir şey çıkmaz arkadaşlar, üzülerek bunu ifade edeyim. En azından “Biz yanlış yaptık, özür dileriz.” deyin, insanların yüreğine bir su serpin, belki bundan sonra yapacağınız düzenlemelere insanların güveni gelir, birincisi bu.

İkincisi, yine aynı belgede, OHAL döneminde çıkartılan yasaların ölçülülük ve orantılılık ilkelerine uyularak kanun hükmünde kararname çıkarıldığından bahsediliyor. Şimdi, defalarca o zaman biz bunları söyledik. Siyaseten amacınıza ulaşmak için kullandınız bunları. Eyvallah, o da geldi geçti. Ama bugün bunu, bu belgeyi nasıl yazar, nasıl sahip çıkarsınız? Allah aşkına, terör örgütleriyle mücadele edeceğiz diye çıkarttığınız OHAL, sonrasında, evlilik programlarından arabaların cam filmine kadar, su altı adamlarının nasıl davranacağına kadar her türlü düzenleme KHK’yle gelmedi mi? Hangi orantılılıktan bahsedebiliriz?

Bir diğeri, bakın aynı belgede yine: Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin AKP iktidarları döneminde kaldırıldığını söylüyorsunuz. Şimdi buna gerçekten sizler inanıyorsanız değerli arkadaşlar, inanın sizle aynı evrende yaşamıyoruz, yani aynı perspektifte bakmayı bırakın, aynı evrende yaşamıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu ben farklı iddia ederim, siz farklı bir şey söylersiniz. Ya, Türkiye'de ve dünyada yapılan tüm araştırmalarda ifade özgürlüğünde geri gidiyoruz. Siz bunu nasıl belgeye yazarsınız insanların aklıyla dalga geçer gibi?

Bakın, görüşülmekte olan kanun teklifi bir iddia barındırıyor değil mi? Türkiye'nin kanayan bir yarası var, o yara adalet yarası; işte bir türlü dinmeyen, gün geçtikçe de bütün vücut bütünlüğümüzü etkileyen yara, değil mi, bunu çözeceğiz? Ülkemizde birileri dışında -onları da hepimiz çok iyi biliyoruz- hemen herkes adalet arayışında. Muhalefet milletvekillerinden “tweet” attığı için gözaltına alınan gençlere, hukuksuzca işinden edilen ve masum olduğu ispatlanmasına rağmen görevine iade edilmeyen kadını, erkeği, genci, yaşlısı, ne yazık ki bitmeyen bir adalet arayışımız var. Bu durumun ulaştığı noktanın ciddiyetini en iyi anlatan yakın tarihteki olay Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıcdaroğlu’nun 432 kilometrelik mesafeyi yirmi beş günde yürüyerek dünyanın gündemine taşımasıdır. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını günlerce yürütecek kadar ciddi bir aşamaya gelen Türkiye'deki adaletin yokluğu ülkemizin yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Bugün, adalet sistemimize de ekonomi sistemimize de eğitim sistemimize de kültür hayatımıza da hatta özel hayatımıza da karışan, her şeyi ben bilirim diye buyurgan bir anlayışa sahip olan bir tehdit dili tüm Türkiye'ye hâkim olmuş durumda. Emin olun arkadaşlar, dünya da ülkemiz de işte bu buyurgan dilden çok çekiyor. Ne zaman ki dünyanın bir yerinde bir karmaşa var, çatışma var, savaş yaşanıyorsa istisnasız orada her şeyi bilen bir bilen var. Bunun en yakın örneği, daha iki gün önce ülkemizi tehdit eden Amerika Başkanı Trump, tehdidini savururken, o hadsizliği yaparken kendini aynen şöyle tarif etmekten geri kalmadı: “Benim büyük, emsalsiz bilgeliğim.” İşte, bu yaklaşım, dünyayı uçuruma sürüklemekte. Oysa “Gerçek ve değerli olan ne?” dersek; gerçek ve değerli olan, karşıdaki tarafından sınanabilen, karşıdakinin düşüncesine önem veren, ortaklaşabilen, birlikte üretebilen bilgilidir. Ne yazık ki sizin iktidarınızın on yedi yıllık döneminde iç siyasetten dış siyasete, her şeyde o “Ben bilirim.”ci anlayışınız devam ediyor ve bunun ceremesini de hep birlikte çekiyoruz. Ben dört yıldır bu Parlamentodayım, ortak aklın arandığı hiçbir dönemi hatırlamıyorum, neredeyse hiçbir yerde böyle bir şey görmedik biz. Ve yargıya ilişkin güvenin yerlerde süründüğü, yüzde 20’lere kadar düşen bir ortamda âdeta kendin çal, kendin oyna anlayışı devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, parlamentolar, ulusal meclisler demokratik ülkelerde iki temel özellik taşır. Bunlardan ilki, toplumsal dokudaki farklılıkları ortak bir potada eritebilmek; ikincisi de toplumsal hayata yönelik düzenlemelerin bilimsel temelde teknik niteliği yüksek bir şekilde hazırlanmasına olanak sağlamaktır. Şimdi, biz bütün bu imkânlardan mahrum bir şekilde yasaları çıkarıyoruz, o nedenle de ülkemizdeki yargıya ilişkin sorunlar bitmiyor.

AKP iktidarında uzunca bir süre Meclis kanun fabrikası gibi çalıştırıldı, binlerce kanun yapıldı. Öyle ki bir konuda bir kanun yaptınız, çok kısa bir süre sonra yine onu siz değiştirdiniz; ötekini de siz getirmiştiniz, sonrakini de siz değiştirdiniz. Ama iki temel konuda çıkan kanun kadar bu Mecliste kanun çıkmadı. Bunlardan birincisi, Türk Ceza Kanunu’yla ilgili değişiklikler; ikincisi de Kamu İhale Yasası. Neredeyse her yıl ortalama 15 olmak üzere, iktidarınız süresince Kamu İhale Kanunu 200 kez değişti. Kamu İhale Kanunu 200 kez neden değişir değerli arkadaşlar? Bakın, birinde hedef ne biliyor musunuz? Birinde kendinize bağlı bir yargı düzeni oluşturmak ve bu oluşturduğunuz yargı düzeniyle de kendi muhaliflerinizi sindirmek, baskılamak, iktidarınızı egemen kılmak, diğeriyle de kendinize yandaş müteahhitleri zengin etmek, rant sağlamaktır. Bu kadar açıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün Türkiye’de biz yargısallaşan bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının tehditlerle, tazminat davalarıyla susturulmaya çalışılmasına kadar, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini, parti meclisi üyelerini, il başkanlarını sindirmeye yönelik kararlar bizleri asla yolumuzdan döndürmeyecektir. Sözcü gazetesi, Cumhuriyet gazetesi yazarları ve çalışanlarına yönelik davalar FETÖ soruşturmalarını sulandırmak ve aynı zamanda basına verilen bir gözdağından öte gitmeyecektir. Diğer tüm kumpas davaları gibi bu kumpas davaları da çökecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, İnfaz Kanunu’na ilişkin tekliflerin muhakkak Parlamentoda bir an önce görüşülüp karara varılması lazım. İnsanların hayalleriyle, umutlarıyla kimsenin oynamaya hakkı yok. Kabul edilir ya da edilmez. Tüm Türkiye bilmelidir ki bu konuda infaz düzenlemesi nettir, ortaya çıkacak düzenlemeleriyle bütün tereddütler giderilmelidir. Bu beklenti içinde vatandaşımızı yaşatmaya hakkımız yok. Dolayısıyla bu teklifleri kim vermiş olursa versin öncelikli olarak bu çatı altında görüşülüp karara bağlanması lazım.

Bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, bugün Türkiye’de yanlış politikalarınız sonucunda ciddi bir ekonomik kriz var. Sizin uyguladığınız yanlış politikalar sonucunda vatandaşlarımız iflas etti, esnaflar kepenk kapattı. Yüzbinlerce insan çok güç durumda, on binlercesi de çeklerini ödeyemedikleri için bugün cezaevlerinde. Kimisi 10 bin lira, kimisi 20 bin lira, kimisi 30 bin lira, bunları karşılayamadı, ödeyemedi.

Peki, değerli arkadaşlar -bunu özellikle vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapıp ülkesini, vatanını, milletini düşünmeyenlere söylüyorum, özellikle onlara söylüyorum- Türkiye Varlık Fonu’ndan eski parayla 1 katrilyon 670 trilyon parayı İstanbul Finans Projesi’ne verirken, yandaş müteahhidi kurtarmaya çalışırken milletin hâlini hiç düşünmediniz mi? Bu milletin hâli ne olacak? Parasını ödeyemeyen insanlar cezaevine gidecek, siz kendi yandaşlarınızı kurtarmak için milyarlarca lirayı götürüp vereceksiniz. Bunun neresinde adalet var? (CHP sıralarından alkışlar) Kim inanır bu şekilde çıkardığınız yasaların adil olduğuna?

Avukatlara pasaport verilmesi: Bakın, değerli milletvekilleri, biz hukuk alanında birçok eksiklik olduğunu biliyoruz. Belki de bir İçişleri Komisyonundan geçecek Pasaport Kanunu’nda yapılacak bir düzenlemenin yargı reformunun ilk maddesi olarak gelmesi işte o “makyaj” dediğimiz, “gerçeği saklama” dediğimiz hususun en büyük göstergesidir. Bu pekâlâ yapılabilecek bir düzenleme. Biz bunu desteklediğimizi Komisyonda ifade ettik, hatta önerge verdik, on beş yıllık olan süre on yıla düşsün dedik. Ama bir gerçek daha var, bugün Türkiye’de avukatlık yapanlar bilir, bir avukatın vize alması zaten problemli değil, bu vizeleri alıyor. Hatta yeşil pasaport verdiğinizde Amerika, Kanada, İngiltere gibi ülkeler zaten “Yine git, vize al.” diyor, onu da tanımıyorlar. Dolayısıyla bunu yargı reformunun ilk maddesi olarak getirip insanlara alkışlatmanız kimsenin gözünden kaçmıyor. İnsanların gözünü boyamaya çalışıyorsunuz.

Hukuk mesleğine giriş sınavı: Biz burada bir standart olması taraftarıyız. İnsanların kazanılmış haklarına halel getirmeden her türlü düzenleme yapılabilir yeter ki meslekteki kalite artsın. Şimdi, özellikle OHAL KHK’leriyle ilgili bizim yargı sistemimizde, mevzuatımızda yapılan bir tahribat var. Bu tahribatın bir an önce önlenmesi lazım. Anayasa’mızda yazmışız, Türkiye’de yargılama yetkisi bağımsız mahkemelere aittir. Mahkemeler de millet adına karar verir. Mahkemelerin verdiği kararın üstüne hiçbir komisyonun bir üst mahkeme sıfatı yoktur. Eğer bir mahkeme herhangi bir şekilde hakkında kovuşturma açılmış, soruşturma açılmış, takipsizlik verilmiş ya da herhangi bir işlem yapılmadan ihraç edilmiş insanların, herhangi bir şekilde mahkûmiyeti yoksa, bunların hepsi bir an evvel aynı pozisyonlarına, haklarına gelmelidir. Hukuk devleti bunun gereğidir. Biz gerek Anayasa’mızda gerek mevzuatımızda gerek altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerde bu taahhütlerimizi koyduk ortaya. Yarın öbür gün sizin bu hatalarınız yüzünden bu ülke milyonlarca, belki yüzlerce milyon, belki milyarlarca tazminatlarla karşılaşacak. Dolayısıyla, bu hatadan dönün, bu meseleyi daha fazla uzatmanın anlamı yok.

Yine, teklifte gelen, Adalet Akademisinin kurulması: Komisyonda dedik ki: Bakın, biz buna itiraz etmiyoruz. Daha önce de Adalet Akademisi kurdunuz ama FETÖ’cüler teslim aldı, sonra gittiniz onu kapattınız. Şimdi, Adalet Akademisi kurulsun ama Allah aşkına bu sefer tarikatlara teslim etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Artık Türkiye’de tarikatlar üzerinden bir kadrolaşma dönemi son bulsun.

Terörle Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasına bir ibare ekleniyor, deniyor ki: Eleştiri ve ifade kapsamında olan, düşünce açıklama kapsamında olan, haber verme niteliği taşıyanlar suç olmaz. Şimdi, bu madde niye yazılıyor buraya biliyor musunuz? Yazılmasın demiyorum ama biz defaatle kürsüye sürekli çıktık, dedik ki: Kardeşim, bu kanun kullanılarak insanlar mağdur ediliyor, sizler de geldiniz burada yapılanları savundunuz. Hâlbuki Türk Ceza Kanunu’nun ayrı ayrı birçok maddesinde zaten burada yazdığınız yazıyor, düşünce açıklamak suç değil zaten, eleştirmek suç değil, haber vermek de suç değil. Buraya yazıyorsunuz çünkü görüyorsunuz ki öyle bir uygulama metodu gelişti ki kontrolden çıktı, gelene gidene yanlış ceza veriliyor, istinaf vasıtasıyla da onanıyor, yüksek yargı bile görmüyor.

Şimdi, burada bir olumlu gelişme var, bu ve benzeri bazı hassas suçlarla ilgili temyiz yolunun açılması önemli bir adım. Ama büyük resmi düzeltmeden bunlar bir şey ifade etmez.

Bazı detaylar söyleyebiliriz, anlatabiliriz ancak değerli arkadaşlar, gerçek konu şu, gerçeğe gelmek lazım: Şimdi, Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsızlığını belgelere yazarak asla sağlayamazsınız. Pratikte öyle olması lazım. Şu anda Türkiye’de yargı bağımsız falan değil, bu bir gerçek. Bir bağımlılık ilişkisi yaratıldı. Dünyada ve Türkiye’de de böyledir, Anayasa tarihimizde, geçmişimizde de böyledir. Anayasacılık devlet iktidarının hukukla sınırlandırılması ve bu suretle siyasal iktidarların keyfî yönetiminin önlenmesi amaçlanmıştır. Anayasacılığın temeli budur. Bir insanın nüfus cüzdanı neyse o ülkenin kimliği de anayasasıdır. Dolayısıyla toplumsal mutabakatın en üst kademesi sistemin temel dayanağıdır çünkü biz niye bazı suçlarla ilgili Anayasa ihlalini en ağır suç olarak Ceza Kanunu’nda belirtmişiz? Bu, en büyük sözleşme, Anayasa’ya sadakat. Her birimizin ayrı ayrı bu kürsüye gelip Anayasa’ya sadık kalacağımıza, namusumuz ve şerefimiz üzerine ant içtiğimiz bir ortamda…

Bakın, Anayasa’nın giriş kısmından, başlangıç metninden bir bölümü burada müsaadenizle okuyacağım: Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel nitelikleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde belirtilmiştir. Anayasa’mızın başlangıç metninde Türkiye Cumhuriyeti devletinin vasıflarına yer verilerek millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu, bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı, kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve bu üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin çevresindeki monarşi, totaliter ve teokratik yönetimlerden ayrılarak kalkınmış çağdaş ülkeler kategorisine yükselmesi amaçlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa’da Cumhurbaşkanının tarafsızlığının kaldırılması, parlamenter sistemden Türk tipi başkanlık modeline geçilmesi yani bütün bir Anayasa’dan sadece bazı kanun maddelerini değiştirerek o Anayasa’nın ruhuna aykırı iş yapılması, denetim mekanizmalarının kısıtlanması, yüksek yargı başta olmak üzere devletin tüm kurumlarına bir kişinin atama yapabilmesini öngören söz konusu değişiklikler 16 Nisan referandumu sonrasında ülkedeki bütün anayasal sistemi ve ona bağlı kanunları sıkıntılı bir hâle getirmiştir. Birçok işlem yürürlüktedir ancak meşruluğu tartışmalı durumdadır.

Değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine yapılacak en akıllı iş mevcut Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Anayasa Mahkemesi üye seçimini değiştirip demokratik, çoğulcu bir yapıya kavuşturmaktır. Bir siyasi partinin genel başkanının Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12’sini atadığı, HSK’nin yarısını atadığı, yarısını da hâkim olduğu, çoğunluğu sağladığı Meclis eliyle atadığı bir ortamdan bağımsız bir yargı çıkarmamız mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlamadan evvel… Boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut cinayetinin yargılaması, biliyorsunuz, Kırıkkale’de başladı. Bu olay sırasında orada bulunan kişilerin müdahale etmeyip cep telefonuyla görüntü almasının birilerinin basit duyarsızlığı olarak değerlendirilmemesi gerekir; yaşanan durum toplumsal dayanışmamızın, mağdurun yanında olma tavrımızın, adalet duygumuzun yok sayılmasıdır.

Aynı şekilde, Emine Bulut cinayetinden on altı gün sonra Batman’da otogarda kan davası nedeniyle katledilen birini, Emniyet kuvvetleri dahi dokunmadan, herkesin kameraya çekmesi de bu durumun üzüntü verici bir örneğidir.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bu Meclisin kurulmasında, bu ülkenin kurulmasında, bu vatanın bizlere armağan edilmesinde en büyük payı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet hâlinde varlığı kabul olunmaz.”

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Ali Özkaya’ya aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Özkaya.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen aziz milletimiz; öncelikle bugün Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan Barış Pınarı Harekâtı’nda ordumuza muzafferiyet diliyorum ve askerlerimizin ayağına taş değmeden sağ salim bir şekilde bu süreci tamamlamasını Yüce Allah’tan temenni ediyorum.

Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi günümüzde ana ilke ve değerler olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak 30 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından milletin evi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sunulan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde vizyon olarak güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi ortaya konmaktadır. Önümüzdeki beş yıllık süre boyunca bu belgede belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda faaliyetler yürütülecek, bu belge bir yol haritası olarak hem mevzuat düzenlemesi hem de uygulamalara yön verecektir. İfade hürriyeti ve kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunların çeşitli yollarla serbestçe ifade edilebilmesi, savunulabilmesi ve başkalarına aktarılabilmesi temel insan haklarındandır. Bu bağlamda ifade hürriyeti birçok temel hak ve hürriyetin özü, unsuru ya da parçası olmanın yanında kişisel ve toplumsal gelişimin kaynağıdır. Çoğulcu demokratik düzenin vazgeçilmez gereklerinden olması nedeniyle ifade hürriyeti birçok uluslararası belgeye konu olmuş ve Anayasa’mızca da güvence altına alınmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, muhalefet Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmasını ve Cumhurbaşkanımız tarafından da sunulmasını genel olarak eleştirmekte ve Anayasa’nın 88’inci maddesi ve İç Tüzük’ün 77’nci maddesinde geçen milletvekillerinin kanun teklifi vermesine engel teşkil ettiğini söylemektedir. Bizce bu doğru değil. Bu kanun teklifinin altında benim, saygıdeğer grup başkan vekillerimizin ve 62 milletvekili arkadaşımızın imzası var. Elbette ki bir kanun teklifinin hazırlık safahatı sırasında bu kanuna en çok ihtiyaç duyan idare organlarının, Adalet Bakanlığının, Yargıtayın, Danıştayın, istinaf mahkemelerinin, baroların, üniversitelerin, bütün alanların bilgilerinin toplanması, hazırlanması, bir belge olarak oluşturulup daha sonra bunun milletvekilleri tarafından çok ciddi bir etütten sonra kanun teklifi hâline getirilmesi son derece normaldir. Biz de bu kanuna milletvekili arkadaşlarımızla birlikte haziran ayı itibarıyla başladık. O günden bugüne kadar onlarca toplantıdan sonra bu aşamaya getirildi ve sunuldu. Bundan sonra da buna benzer şekilde kanunlar her zaman sunulacaktır.

Bu kanun teklifinde arkadaşlarımız sık sık “Efendim, burada bir reform yok, burada yeni bir şeyler yok, neden buna ‘yargı reformu’ diyorsunuz?” diyorlar. Evet, burada ciddi manada yeni yeni reformlar var. Bu bir süreç, düşünülen yargı paketleri belki dört, belki beş, belki altı olacak. Bu ilk paket, ilk pakette belirlediğimiz öncelik sıraları var. Bu öncelik sırasına göre ifade hürriyetini daha çok geliştirelim, bunu teminat altına alalım ve mümkün olduğu kadar da bunu koruyalım arzu ediyoruz.

Kanun teklifimizi hazırladıktan sonra, Meclise vermeden önce, Sayın Grup Başkan Vekilimizle beraber muhalefet partilerimiz CHP, MHP ve İYİ PARTİ’yle toplantılara katıldım. Teklifimizi, önerilerimizi verdik, “Eğer düşünceniz, eleştireceğiniz, katkı sunacağınız hususlar varsa bunları da memnuniyetle kendi değerlendirmelerimizle birleştirerek teklife alabiliriz.” dedik ve bunların da bir kısmını teklifimize aldık. Bundan da son derece mutluluk duyarız. Çünkü “adalet” gibi bir kavramın en geniş manada konsensüsle Meclisin gündemine getirilmesi, yargılamaya dair temel ilkelerin geniş bir konsensüsle getirilmesi son derece önemlidir ve uzun vadeli olmasının da önemli amaçlarından birisini oluşturmaktadır.

Burada getirdiğimiz değişiklikle 20 Temmuz 2016 itibarıyla istinaf mahkemelerimiz yargılamaya başladı ve gerçekten önemli bir kısmı hızlı şekilde kararlar verdi, kararların çok önemli bir kısmı da kesinleşti. Belirli suçlar var “Düşünce açıklaması ifade hürriyeti kapsamında mıdır yoksa bunun aşılmasıyla hakaret midir, terör örgütünün propagandası mıdır, halkı kin ve düşmanlığa tahrik midir, Türklüğü aşağılamak mıdır, Cumhurbaşkanına hakaret midir?” diye. İşte ifade hürriyeti olarak düşündüğümüz temel 13 suça, istinafta kesinleşen bu suçlara temyiz yolunu açıyoruz. Bu, belki istinaf sistemimizi kısmen delen bir sistem ama korunan menfaat, korunan değer Türkiye’nin daha özgürleştirilmesi, daha çok ifade hürriyetinin teminat altına alınması açısından sistemimizi delmeyi göze alıyor ve bu hususları Yargıtayın denetimine açıyoruz. Yargıtayın geliştireceği içtihatlarla istinaf mahkemelerine ve yerel mahkemelere yön verilecek, bunun sonucu olarak da ifade hürriyeti daha geniş manada, evrensel manada teminat altına alınmış olacaktır.

Bugün itibarıyla, kanun çıktığından itibaren on beş günlük süreyle kesinleşmiş davalar açısından bir temyiz süresi doğuyor. Dava kesinleşme şerhi otomatik olarak temyizle birlikte kalkacağı için yerel mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluk hâlinin devamına veyahut da tahliyesine dair bu konuda bir karar verecektir.

Yine, burada önemli bir husus daha getiriyoruz Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinin ikinci fıkrasına ve “Haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri mahiyetinde olan açıklamalar ifade ve düşünce açıklaması suç oluşturmaz.” diyoruz.

Efendim, bu, mevcut Türk Ceza Kanunu’nun 218’inci maddesinin son fıkrası ve 301’inci maddesinin üçüncü fıkrasında var, doğru. O suçlar kapsamında orada ifade ediyor, diğer bölümlerde ifade etmiyor. Anayasa’nın 26’ncı maddesindeki temel alan hususu buraya da dercederek daha güçlü bir şekilde Terörle Mücadele Kanunu kapsamında oluşan açıklamaları teminat altına alıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Yargıtayımızın, Anayasa Mahkememizin geliştirmiş olduğu içtihatları buraya da dercediyoruz.

Yine, 5651 sayılı İnternet Kanunu’nun malum 8, 8/A, ve 9’uncu maddeleri var, internete erişimin yasaklandığı hususlar. Mevcut kanunda, Anayasa Mahkemesinin bir norm denetimi sırasında BTK Başkanının doğrudan kapatma yetkisini sınırladık kademeli olmadığı için. Biz de burada bir kademeli sınırlamayı getiriyoruz. Eğer bir internet ortamındaki yayın URL bakımından doğrudan o sayfaya, o içeriğe erişilebiliyorsa o içerik kapatılacak. Yer sağlayıcılar ve erişim sağlayıcılar Türkiye’de ise o sayfaya erişimi kapatmak mümkün oluyor ancak yer sağlayıcılar yurt dışında olduğunda, her zaman o sayfaya, o içeriğe engel koymak mümkün olmadığı için bu sefer de öncelikle onu kapatmayı, mümkün değilse sayfayı o zaman kapatmayı esas alıyoruz ve bu manada da Anayasa’nın öngördüğü bir kademeliliği, bir orantılılığı korumuş oluyoruz.

İstinaf düzenlemelerinde ciddi ve temel, önemli değişikliklere de gidiyoruz. Az önce söylediğim gibi, 20 Temmuzdan itibaren, 2016’da yürürlüğe giren uygulamayla birlikte, tabii, her gün yeni yeni ihtiyaçlar doğuyor. Kanunun uygulanması sırasında ortaya çıkan düşünceleri, fikirleri İstinaf mahkemelerimizin önerdiği ve “Bunlar olduğu zaman yargılama daha hızlı, daha adil bir şekilde yapılabilir” düşüncelerini kanunumuza dercettik. Ne yaptık? İstinaf mahkemesinin düzelterek onama yetkisini genişletiyoruz. Başka bir araştırmaya ihtiyaç duymadan –şahsi cezasızlık hâli olabilir, cezanın indirilmesi hâli olabilir- ceza verilmesine yer olmadığına, gerek olmadığına karar verilmesi gerekirse bu durumda mahkemenin duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar verme imkânını getiriyoruz.

Yine, bozma yetkisini genişletiyoruz. Soruşturma ve kovuşturma bir şarta bağlandı. Diyelim ki bir memur için izin alınmadan dava açıldı veyahut da Vergi Usul Kanunu’na göre Maliyenin görüşü alınmadan dava açılmışsa işte burada bozma yetkisini getiriyoruz ki usul kuralları eksik bir şekilde uygulanmamış olsun.

Yine, istinaf mahkemelerinde şöyle bir sorun var: Yerel mahkeme kararını verdi, istinaf mahkemesine gitti, duruşma açacağız. Duruşma açtık, sanık duruşmaya gelmiyor. O zaman ihzar mı yapmalıyız, yoksa duruşmaya devam mı etmeliyiz? Nasıl olsa ilk derece mahkemesinde yüz yüzelik ilkesi gereğince sanık dinlendi, tebligat yapıldı hem sanığa hem avukatına, gelmiyorsa ve sanığın da aleyhine bir ceza verilmeyecekse, daha az bir ceza verilecekse o zaman yargılamayı uzatmayalım ve davayı sonuçlandıralım arzu ediyoruz.

Yine, bir diğer husus: Ceza Usul Kanunu’muzun 308’inci maddesinde başsavcılık itirazı olarak düzenlenen bir müessese vardır. Eğer Yargıtayda bir ceza davasında karar sonuçlanmış ise ve Yargıtay başsavcılığı “Burada bir hata var.” diyorsa ilgili dairesi inceler, dairenin kararından sonra Ceza Genel Kurulu buna karar verir. Daire düzeltirse orada sonuçlanır, düzeltmezse Ceza Genel Kurulu karar verir. Biz bunu istinaf mahkemelerimize de getirdik. İstinaf mahkemesi başsavcılığının itirazı üzerine aynı daire karar veriyor. O zaman bir etkin norm denetimi, vaka denetimi yapılamıyor. Bunun için dedik ki: İstinaf mahkemelerinde bir üst kurul oluşturalım. 1 istinaf başkanı, 4 daire başkanından müteşekkil bir heyet bu itirazları incelesin ve buna göre de daha etkili bir norm denetimi, bir dosya denetimi, hukuk denetimi yapılsın arzu ettik.

Yine idari yargıda olmayan “SEGBİS” dediğimiz görüntülü olarak bir mahkemenin bir başka mahkemedeki ilgiliyi dinlemesi sistemini ceza usulünden, hukuk usulünden İdari Yargılama Usul Kanunu’na da değiştiriyoruz ve oraya da getiriyoruz.

Mağdur hakları çerçevesinde bu kanunda önemli değişiklikler yapıyoruz. Aile mahkemelerimizde sosyal çalışmacılar, psikologlar var. Her aile mahkemesine bağlı olarak çalışıyorlar. Bir mahkemede 3 sosyal çalışmacı var, diğer mahkemede olmayabiliyor. O zaman bu mahkemedeki birinci aile mahkemesinin uzmanı ikinci aile mahkemesine bilirkişi olarak gidiyor ve ciddi manada sorunlar çıkıyor. Bunların hepsini bir adliyede havuz sistemine alıyoruz, tevziyle hangi mahkemenin ihtiyacı varsa oradaki uzmanlar o aile mahkemesinde veya cumhuriyet savcılığının soruşturmada ihtiyacı olduğu şekilde orada görevlendirilebilecekler.

Yine, çok önemli bir müessese, çocuk izleme merkezleri ve adli görüşme odaları oluşturuyoruz. Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda ve cinsel saldırı suçlarındaki ifadeler çocuk izleme merkezinde alınacak artık. Bunun sonucu olarak cumhuriyet savcısı o odanın arkasında bulunacak, ilgili uzman mağdur ile beraber yüz yüze konuşacak, savcının sorduğu sorular alınacak, kamera kaydı alınacak ve bu gizli bir belge olacak. Bu belgeyi sanık ve avukatı ancak mahkemede dava sırasında yazı işlerinin göstereceği şekilde görebilecek, inceleyecek; bu belge yazıya dökülecek, yazıya döküldükten sonra gizlilik belgesi olacak, sanığa, mağdura, taraflara belge verilecek; bu video kayıt verilmeyecek. Mahkeme isterse tekrar mahkemede değil naip hâkimle çocuk izleme merkezinde bu çocuğun tekrar sorgusunu yapabilecek. Eğer bu belge, bu video kayıt, dosyadaki gizlilik belgesi olan belgeyi, birisi kişisel veriyi yayınlarsa suçunu artırıyoruz, 1 kat daha fazla ödesin çünkü çocuklarımızın mağdur olmasını arzu etmiyoruz, yaşadığı travmayı bir kere daha yaşamamasını arzu ediyoruz.

Bu yargı reformunun önemli reformlarından biri de savcılara vereceğimiz yeni yetkiler. Ön ödemeyi genişletiyoruz, 3 taksit hâline getiriyoruz. Uzlaşmayla ilgili 2 yeni suçu esas alıyoruz. Arkadaşlar, uzlaşmada ciddi manada başarı elde ediliyor. 250 bin dosyanın yaklaşık 100 bin dosyası uzlaştırmayla sonuçlanıyor. Şimdi, bu alternatif sistemleri daha da artıralım arzu ediyoruz ve böylece de yargı, mümkün olduğu kadar mahkemenin önüne varmadan hızlı bir şekilde sonuçlansın ve etkin bir mücadele yapsın.

Hukuk sistemimize yeni iki kavramı daha getiriyoruz; bir, seri muhakeme usulü; iki, basit muhakeme usulü. Seri muhakeme usulünde 13 suçta, her şeyiyle sabit, ispatı çok kolay olan suçlarda cumhuriyet savcısına ciddi bir yetki veriyoruz, diyoruz ki: “Sanıkla oturup konuşabilip… Eğer siz bu yöntemi kabul ediyorsanız, belirtilen, kanunda öngörülen suçun yarısını kabul ederseniz, bu erteleme imkânı vesaire de olabilir…” Mahkemeden talepnameyle istekte bulunacak ve o gün karar verilecek. Karara itiraz hakkı yine var ancak aynı gün sonuçlanabilecek. Bugün, beş yıl yargılamanın sonunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ortadan kalkan sistem aynı gün sonuçlanıp aynı gün karar verilebileceği için çok daha etkin bir mücadeleyi yapmış olacağız.

Kamu davasının ertelenmesini bugün bir yıllık suçlar için uygulayabiliyoruz, şimdi bunu iki yıla çıkarıyoruz. 250 bin dosyadan 1.500 civarında dosyaya karar verilmiş, bunun daha etkin uygulanması için cumhuriyet savcısının yetkilerini artırıyoruz. Eğer şüpheli, mağdurun zararlarını öderse, daha önce bir suç işlememişse, kanunda belirtilen şartları taşıyorsa kamu davasını beş yıl süreyle savcılarımız erteleyebilecek ve bu süreç içinde de ilgili kişi takip altında tutulacak. Bu yargı reformunun çok önemli, belki de gerçek reformlarından birisi, soruşturma sırasında tutukluluğa sınır getiriyoruz.

Arkadaşlar, bu, cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmayan bir şeydi. Şimdi bir yıl ile terörle ilgili suçlarda 2+5 yıl 7 yıl olan soruşturma ve kovuşturmadaki toplam tutukluluk süresini asliye cezalık suçlarda altı ay, ağır cezalık suçlarda bir yıl, Terörle Mücadele Kanunu’ndan suçlarda bir buçuk yıl artı altı ay olmak üzere iki yıl ile sınırlıyoruz. Eğer iki yıl içinde çok sanıklı bir davada bile olsa savcı iddianamesini tanzim etmiyorsa, davayı açamıyorsa artık şüpheli tutuklu kalmayacak. Bunun bence çok tarihî bir yenilik olduğunu, çok tarihî bir reform olduğunu belirtmek isterim. 12-15 yaşındaki çocuklarımız için bu süreleri 1/2, 15-18 yaşındaki çocuklarımız için de bu suçu 3/4 oranında indiriyoruz.

Tabii, süre de sınırlandıkça.. Çok önemli konular var, bunların bir kısmını az önce belirttik: Kamu davasının ertelemesi. Bu konuda iki husus daha getiriyoruz. Bir: Avukatlar açısından pasaportlar. On beş yıllık kıdemli avukatlara yeşil pasaport verilmesi. Arkadaşlarımız “Bu bir reform değil.” diyorlar. Ben 1987 yılında hukuk fakültesine başladım, o gün konuşuluyordu avukatlara yeşil pasaport verilmesi. Otuz iki yıl oldu, bugün getiriyoruz. Arkadaşlar, bu gerçekten avukatlar açısından önemli bir imtiyazdır. Birçok meslektaş da diğer serbest meslek sahipleri de, doktorlar, noterler, hepsi “Bize verin.” diyorlar. Avukat meslektaşlarımız yurt dışına ciddi manada davaları, bilimsel programları için gidiyorlar, onlara önemli bir katkı sağlıyoruz. Tabii, burada birkaç istisna husus var, bunlar da Genel Kurulumuzun takdirinde olan konudur. “Devlet olarak normal, seyahat hürriyetini isteyen her vatandaşa gri pasaportunu veriyoruz Anayasa’nın 23’üncü maddesindeki seyahat hürriyeti çerçevesinde. Ancak yeşil pasaport, devletin belirli kamu görevlilerine verdiği ilave bir atıfeti. O zaman yeşil pasaport verdiğim kişilere daha fazla sınırlamayı dikkate alabilirim.” diyor. Bu da son derece anlaşılabilir bir husustur. Avukat meslektaşlarımıza şimdiden kanun yasalaştığında hayırlı olsun diyoruz.

Yine hukuk meslekleri için çok tarihî bir sınav getiriyoruz. Artık hukukun temel meslekleri olan avukatlık, hâkim ve savcılık, noterlik, bu dört meslek açısından hukuk fakültesini bitiren herkes genel bir sınava girecek. Bu sınavdan en az 100 sorudan 70 puan alanlar avukatlık ve noterlik için staja başlayacak, hâkimlik ve savcılık için ise esas o sınava müracaat edebilecek. İdari yargı hâkim ve savcıları için ise siyasal bilgiler fakültesi, iktisadi idari bilimler fakültesi, iktisat ve maliye bölümünden mezun olanlar idari yargı ön sınavına girecekler. Bu kişilerde mevcut kanunda, geçmiş kanunda da yüzde 20 esas alındığı için yine yüzde 20’yi belirtiyoruz, Genel Kurulun takdirinde. Burada “örgün eğitim” kelimesi de ilave edilerek hukuk fakültelerinden mezun gençlerimizin hukuk eğitiminde, hukuk mesleğinin icrasında çok daha iyi bir noktaya, çok daha kalifiyeli bir noktaya getirilmesi hepimizin arzusu.

Hukuk her zaman toplumların direğidir. Hukukun temel ilkelerini ne kadar sağlam hâle getirirsek hukuku ne kadar etkin bir şekilde uygularsak bu toplum çok daha mutlu ve huzurlu bir yaşamı elde eder. Bizim de bütün amacımız, bütün gayretimiz gerçekten bunadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkaya, devam edin.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bu kanun ve inşallah bundan sonra getirilecek diğer paketler var. Hepsini bir bütün hâlinde arka arkaya tamamlamalıyız ve bunları sağladıktan sonra hâkim ve savcılarımızın en geniş manada bağımsız ve teminatı tam bir şekilde doğru karar vermeleriyle kanun yolları denetimi sonrası toplumda huzuru ve refahı sağlamalıyız.

Benim en büyük arzum şudur: Bir mahkemenin önüne gelen ihtilafın o mahkeme tarafından tam bir şekilde çözülmesi. Mahkeme tarafından öyle bir çözüm olmalı ki taraflar bir kez daha yargının önüne gelmeyi arzu etmesinler. Biz onu sağladığımız gün, yargılama felsefemizin değişikliğiyle, hukuk usulü ve ceza usulünde yapacağımız değişikliklerle bu sistemi kırdığımızda, yargılamayı kökünden çözdüğümüzde ihtilaflar çok daha az gelecek; yargı dışı uyuşmazlık, alternatif uyuşmazlık yöntemleriyle daha etkin, daha verimli yöntemleri getirdiğimizde toplum arasındaki ihtilafların, uyuşmazlığın sulh yoluyla giderilmesi toplumdaki mutluluğu ve huzuru artıracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özkaya.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bir avukat olarak hem hukuk fakültesindeki mezunlara getirilen temel hukuk sınavı hem de avukat meslektaşlarımıza getirilen pasaport verilmesi; tutukluluk süresindeki sınırlama, yeni yargılama yöntem ve usullerinin getirilmesinin gerçek birer devrim, gerçek birer hukuk reformu olduğuna inanıyor, yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. Kanunumuzun hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şahıslar adına ilk söz Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Muharrem Erkek’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Erkek.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Somut bir dava dosyasıyla başlamak istiyorum bir hukukçu olarak. Bu sıralarda birlikte görev yaptığımız Eren Erdem, bugün tutuklulukta tam 467’nci günü bitiyor, Silivri Cezaevinde. Dosyasını çok iyi biliyoruz, çok iyi inceledik. Eren Erdem dört yıl iki ay hapis cezası aldı, FETÖ terör örgütüne üye olmamakla birlikte FETÖ’ye yardım etmekten. 2011 yılında Nurjuvazi kitabını yazan Eren Erdem. O zaman iktidar Fetullah Gülen hazretleriyle birlikte yürürken Eren Erdem bu yapılanmayı tüm çıplaklığıyla ortaya koydu, hatta Bank Asya dava açtı, kitabını toplattı çünkü kitabın içinde bugün birçoğunun gördüğü gerçekler vardı. Nurjuvazi kitabını yazan Eren Erdem, Selam Tevhid davasında sanık olan Eren Erdem. Selam Tevhid davasını açan, yürüten hâkimlerin, savcıların hepsi cezaevinde. Bu kişiye FETÖ’ye yardımdan hapis cezası verildi ve cezaevinde. Eren Erdem’in beş yıl telefonları dinlendi, bir tek aleyhinde bir şey bulunamadı, tertemiz. Beş yıllık HTS kayıtları incelendi, bırakın konuşmayı, bir caddede bile bir FETÖ’cüyle birlikte bir araya gelmemiş. SMS kayıtları incelendi, hiçbir şey bulunamadı. MASAK raporları, hepsi lehine. Peki, ne bulundu? Gizli bir tanık. Yalnızca dosyada gizli bir tanığın ifadesi. O gizli tanık da duruşmada bir gün çıktı “Beni Eren Erdem’in aleyhinde tanıklık yapmaya zorladılar.” dedi. Çok gariptir ki bu gizli tanık aynı zamanda bu davada sanık da, hem gizli tanık hem sanık. Hukukçular çok iyi bilirler; aynı dava dosyasında bir sanığın suç atımıyla diğer sanık cezalandırılmaz, başka deliller olması lazım. Aleyhinde somut hiçbir delil yok dosyada. O gizli tanığın bu itirafından sonra, ki kimlerin de o gizli tanığı yönlendirdiği biliniyor, isim vermeyeyim şimdi, kürsüden isim vermek doğru olmaz ama dosyada var; tahliye edildi oy birliğiyle esas mahkemesi tarafından. Daha cezaevinden çıkamadan itiraz edildi apar topar, bir sonraki mahkemenin o klasörlerce dosyayı incelemesi mümkün değil, beş dakikada tahliye kararını kaldırdı. Sonra aynı mahkeme herhâlde çok baskı altında, yargı yürütmenin tahakkümü altında bu cezayı vermek zorunda kaldı.

Aynı dosyadan tefrik edilen başka bir sanık altı yıl ceza aldı -tutuksuz- tahliye edildi hükümle, Eren Erdem dört yıl iki ay aldı, hâlâ cezaevinde. Bunu niçin paylaşıyorum? Bu sıralarda birlikte çalıştığımız bir arkadaşımız -hani yargı reformunu konuşuyoruz ya- diyor ki: “Ya, siz bunu reform olarak niye nitelemiyorsunuz? Bu pakete bakarak bunu yapmayın.” Biz zaten yalnızca bu pakete bakarak yapmıyoruz ki, daha çok paket gelecek, biliyoruz. Bu paketlerin dayanağı ne? Strateji belgesi, dayanağı o.

Şimdi, hak ve özgürlükler nerede? Anayasa’da. Yargıç güvencesi nerede? Anayasa’da. Orada teminat altına almanız lazım yargıç güvencesini, başka türlü anlamı yok ki. Hâkimler ve Savcılar Kurulu nerede? Anayasa’da. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı, Bakan Yardımcısı doğal üye. Bir siyasi partinin genel başkanı –ki bunu siz yarattınız- üye atıyor direkt Hâkimler ve Savcılar Kuruluna. Siyasetten uzaklaştırmamız gerekirken daha da siyasetin içine soktuk Hâkimler ve Savcılar Kurulunu. Hâkimler ve Savcılar Kurulunu düzenlemeden yargı reformu olabilir mi? “Yargı reformu” dediğiniz şey “bağımsız yargı” dediğiniz şey somut olarak nedir? Hâkimin bağımsızlığıdır. Hâkimler korkuyor bugün. Hâkimler ve Savcılar Kurulunda bir düzenleme yok. Strateji belgesinde bir Anayasa değişikliği var mı? Onun için, biz “Bu bir reform değil.” diyoruz, reform değil. Bu, bazı kanunlarda değişiklikler yapan kanun teklifi. Olumlu olanları zaten destekliyoruz ama bir reform değil. Lütfen… Özellikle hukukçuların bunu bir reform olarak nitelemesi bence adalete büyük bir saygısızlık. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, asıl sorunumuz ne biliyor musunuz? Asıl sorunumuz zaten bu sistemin ta kendisi. Biz 16 Nisan 2017 tarihinde parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmedik çünkü çok iyi biliyorsunuz, başkanlık sistemi çok sert kuvvetler ayrılığını gerektirir. Biz başkanlık sistemine geçmedik, biz bir tek adam rejimine geçtik. (CHP sıralarından alkışlar) Asıl sorunumuz bu ve siz yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanını bir siyasi parti genel başkanı yaptınız, mecbur olmadığı hâlde Anayasa’ya göre. E, yürütmenin başı, e, yasama organında da çok sayıda milletvekiline sahip bir siyasi parti genel başkanı, nerede kuvvetler ayrılığı? Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hukuk devleti olur mu? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde yüksek yargıçlar, yüksek yargı organlarının başkanları -Yargıtay başkanı, Danıştay başkanı, Sayıştay başkanı- bir siyasi parti genel başkanı huzurunda ayağa kalkar? Kalkmaz. Kalkarsa ne olur? Yargı bağımsız ve tarafsız görünemez. Toplumun gözünde artık o tarafsızlık, bağımsızlık bitmiştir. Amerika’da başkan bir salona girdiği zaman oradaki yargıçlar ayağa kalkıyor mu? Kalkmazlar çünkü kalktıkları anda zaten -ne reformu- bağımsızlık, tarafsızlık ortadan kalkıyor. Bir siyasi parti genel başkanı huzurunda adli yıl açılışı yapılmaz, yapılırsa yargı bağımsız ve tarafsız gözükemez. Bir siyasi parti genel başkanı huzurunda hâkim, savcı kuraları çekilmez, çekerseniz bağımsızlık ve tarafsızlıktan bahsedemezsiniz. Onun için toplumda adalete olan güven yok oldu, onun için artık insanlar, sokaktaki vatandaş kanun önünde eşitliğe inanmıyor çünkü şu anda Cumhurbaşkanı parlamenter sistemde herhangi bir siyasi partiyle bağı olmayan bir cumhurbaşkanı değil, yürütmeyi temsil ediyor tek başına yani yürütme, icra. Yargı onun önünde ayağa kalkar mı? Hani reform konuşuyoruz ya, bağımsızlık ve tarafsızlık konuşuyoruz ya.

Meslektaşlarımıza yeşil pasaport, ne güzel verelim, önemli bir şey ama reform değil. Silahların eşitliğini sağlayabiliyor musunuz iddia makamıyla savunma makamı arasında? Asıl reform odur. 2015 yılında Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizzat tarafımca imzalanan avukat meslektaşlarımıza yeşil pasaport talebi var, niçin gündeme almadınız, niçin kabul etmediniz? Madem önemli bu kadar, neden?

Bakın, OHAL düzeninde, 16 Nisan 2017’de OHAL devam ederken -OHAL demek hak ve özgürlükler, demokrasi, hukuk askıda demektir- OHAL şartlarında iktidar ne yaptı? Anayasa’yı araç olarak kullanıp yani suistimalci bir Anayasa değişikliğiyle otoriter bir sistemi meşrulaştırmak istedi. Bugün onun için bu sorunları yaşıyoruz, onun için bu strateji belgesine biz “makyaj” diyoruz, adalete olan güvensizliği örtmek için. Reform değil. Yani bu pakete dayanarak söylemiyoruz bunu yalnızca, strateji belgesine dayanarak söylüyoruz. Peki, sonuçta ne oldu? Adalete olan güven yok oldu, artık sokaktaki vatandaş adalete güvenmiyor; bu çok önemli bir şey. Asıl beka sorunu nedir? Devletin temeli adalettir. Adalet çürürse işte o zaman devletin bekası tehlikeye girer. (CHP sıralarından alkışlar) Adalet olmazsa, adalet çürürse, ekonomi o zaman krize girer. Aş, iş, ekmek olmaz adalet olmazsa, ekonomik büyüme de olmaz. Onun için gelin bir reform yapalım. Samimiyseniz eğer reform konusunda, gelin Anayasa’yı değiştirelim, eğer samimiyseniz. Ne oldu sonuçta? Ne yaptınız? Bakın, son beş yılda hukukun üstünlüğü endeksinde 50 basamak geriledik. 2014’te 59’uncu sıradaydık, yıl 2019 109’uncu sıradayız. İşte tablo bu. Tek adam rejiminin adaleti getirdiği nokta. Yolsuzluk algısında 25 basamak geriledik, çünkü hukuk devleti yok. Yolsuzluk algısında da sürekli geriliyoruz. Hukukun üstünlüğü endeksinde…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sakin ol hemşehrim, sakin ol!

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Hiçbir sorun yok. Konu adalet olunca… Bakın, büyük adaletsizlikler var. Sayın Turan, suçsuz insanlar cezaevinde, sizin için bunun hiçbir önemi yok mu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – FETÖ’cüler.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Ben heyecanlanıyorum adalet için.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Can Dündar, FETÖ’cüler…

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Gelin, tüm adaletsizlikleri adaletle ortadan kaldıralım.

Hukukun üstünlüğü endeksinde…

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sen nereden biliyorsun?

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Askerî öğrenciler cezaevinde. FETÖ darbe girişimini onlar mı yaptı?

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Nereden biliyorsun?

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Askerî öğrenciler mi yaptı darbe girişimini? (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç yakışmıyor sana. Çok yanlış, tarihe geçiyor.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Gencecik, pırıl pırıl çocuklar mı yaptı?

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Kim aldı onları?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Siz aldınız, iktidardınız, yıllarca beraber yürüdünüz. Kim aldı? Biz mi aldık? (CHP sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Senin dönemin de parlak değil, hiç parlak değil.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Bakın, hukukun üstünlüğü endeksinde dünyada ilk 10 ülke, biliyorsunuz hepiniz, Danimarka’sı, Norveç’i, Almanya’sı, şusu busu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Erkek.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Ama dikkat, hepsi de parlamenter sistemle yönetiliyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok özlersiniz o eski günleri.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Bakın, dünya mutluluk endeksinde ilk 10 ülke -Finlandiya, Danimarka, Norveç, İzlanda, Kanada…- bir tek başkanlık sistemi yok ama son 10 ülkede de bir tek parlamenter sistem yok. İşte, Türkiye’yi hukuksuzluğa, adaletsizliğe, mutsuzluğa ittiniz. Anayasa’da yazması yetmez. 1876 bizim ilk anayasamız, Kanuni Esasi, 86’ncı madde: “Mahkemeler her türlü müdahaleden azadedir.” Çok önemli bir cümle, değil mi? Yazıyordu ama Abdülhamit Anayasa’yı askıya aldı, o hüküm de gitti Anayasa’yla beraber. Anayasa’da yazması yetmez; zihniyet, uygulama önemli. Siz bugün adaletin kılıcını körelttiniz, adalet terazisinin kefelerini bozdunuz. Adalet tanrıçasını mı kandırmaya çalışıyorsunuz burada bu belgeyle? (CHP sıralarından alkışlar) O kadar kandırmaya, kandırılmaya alışmışsınız ki. Bizim derdimiz, bizim mücadelemiz demokrasi mücadelesi; hak, hukuk, adalet mücadelesi.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şahıslar adına son söz, Manisa Milletvekilimiz Sayın İsmail Bilen’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bilen, süreniz on dakika.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi, siz değerli milletvekillerini ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, vatanımızın bütünlüğüne, devletimizin bekasına, 82 milyon vatandaşımızın huzur ve güvenliğine yönelik tehdit, tehlike oluşturan tüm terör örgütlerine karşı bölgemizin istikrar ve huzuruna katkı sağlayan, gücünü asil milletimizin sevgisi, güveni ve doğasından alan şanlı ordumuza Güvenli Bölge Harekâtı’nda başarılar diliyorum; tüm güvenlik güçlerimizin Allah yâr ve yardımcısı olsun diyorum.

Kıymetli arkadaşlar, ben de kanun metniyle ilgili bir kısım şeyleri hazırladım, sizlerle de paylaşmak istiyordum. Ali Özkaya Bey ve diğer hatipler kısmen bunlara değindiler. Yaklaşık otuz yıllık hukukçuluk mesleğini icra eden bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olarak söylüyorum, eskiden beri ifade edilen bir husus var: Yargı bağımsız olsun. Eyvallah, buna hiç kimsenin itirazı yok ama ya cılız bir sesle ya da kimsenin duymayacağı şekilde tarafsız olmasını söyleyen arkadaşlarımız var.

Şimdi yargıya bir bakalım. Otuz-otuz beş yıl avukatlık mesleğini icra etmiş bir hukukçu olarak söylüyorum. Geciken adalet, adalet miydi? İdeolojisine göre karar verenler hâkim miydi, yargıç mıydı, adalet mi dağıtıyorlardı bu ülkede? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vicdanlarınıza sesleniyorum. İktidar olmuş bir partiyi kapatmak üzere ilk önce uyduruk deliller oluşturacaksınız, düdük çaldığında başçavuşun önünde esas duruşa geçeceksiniz, ondan sonra yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından söz edeceksiniz. Hiç unutmam, yüksek bir yargıç mensubu “Cüzdanım ile vicdanım arasında sıkışıyorum.” demişti. Böyle bir yargısı vardı bu ülkenin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sosyolojinin genel bir kaidesi vardır: Suimisal emsal olmaz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Üstadım, üstadım, bakın, hukuk…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Suimisal emsal olmaz.

CAVİT ARI (Antalya) – 2004’te dedi, sizin iktidarınız döneminde.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Devam et İsmail ağabey.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yani hamaset yapabiliriz, popülizm de yapabiliriz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hiç hamaset yapmıyoruz. Kötü örnek, örnek değil, iyi şeylerden bahsedelim.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, eyvallah, o zaman adaletin içinde bulunduğu durumdan bugünkü geldiği noktaya bir bakalım. Adalet merdiven altında dağıtılmaya çalışılırdı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Geldiği nokta rezillik, rezillik.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın otuz yıllık deneyimim var dedim. Kıymetli arkadaşlar, hukuk davalarında dava sürüncemede kalsın diye zaman zaman temyiz yapılır. Kanuni faiz oranı yüzde 30’du, enflasyon yüzde 170, hatta bazı gecelerde yüzde 7 binler, 8 binlerdeydi. Yargıtaydan karar gelinceye kadar para, alacak pula dönerdi, vatandaş hakkına hukukuna erişemezdi.

Geliyorum ceza davalarına. Mağdur aileler mahkemeye müracaat eder, kendilerine zulüm veya baskı uygulayanlardan şikâyetçi olurlar, dosya Yargıtaya gelir zaman aşımından hakkına hukukuna erişemeden bu insanlar belki öbür dünyaya irtihal ederdi. Şimdi o dönemlerin özlemi içerisindeyiz; üzülürüm.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Örnekler ver, somut.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Çok üzülürüm.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ağabey, yargı reformunu anlat sen. Devam et ağabey.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Efendim, yargı reformuna bir bakalım, geçmişten bugüne… Yetersiz de bulabiliriz, kifayetsiz de bulabiliriz, daha mükemmelini de isteyebiliriz. Anayasa değişikliği konusunda -Muharrem Bey’e katılıyorum- bir heyet oluşturduk. “Sizler de iştirak edin, sizler de üye verin; beraber sivil bir anayasa yapalım.” dedik. “Mutabakat sağladığımız 55 maddeyi gelin geçirelim.” dedik. O dönemde de ben Parlamentodaydım, yanaşmadınız, uzak durdunuz. Sonraki heyete eleman vermediniz, üye vermediniz.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Yanaştık. Masadan kalktınız.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Ve dolayısıyla, sivil bir anayasayı maalesef üzülerek söylüyorum, bu Parlamentoda başaramadık, geçiremedik. Keşke sivil bir anayasa yapabilseydik. Bunu güzel bir çağrı, bir davet olarak kabul ediyorum; yarından tezi yok hemen sivil bir anayasayı da yapalım.

Yargıçlar, yüksek mahkemeler devlet başkanına ya da Hükûmete yönelik aleyhte kararlar aldığında bağımsız oluyorlar, tarafsız oluyorlar, ideolojilerine göre karar verince tarafsız ve bağımsız oluyorlar ve biz de onlardan mutlu oluyoruz; öyle mi? Bu, doğru bir şey mi? İktidar namzeti değil misiniz? Ana muhalefet başta olmak üzere sürekli sizinle kavga eden, sürekli sizinle çatışan bir iktidar veya bir yargı olabilir mi?

İki tane örnek vereyim: Hemen şuradaki Akay Kavşağı’nı biliyorsunuz, o dönemde bizim belediye başkanı arkadaşımızın yaptığı bir geçitti. Yürütmeyi durdurma kararı verildi; uygulanma kabiliyeti var mı? Hadi buyurun, kapatabildik mi? Gelelim, Orta Doğu’nun oradan yaptığımız yola, çevre yoluna. -En çok da karşı çıkanlar şimdi orayı kullanıyor- Yargı, ideolojik bir karar verdi, orayı da kapattı, orayı da kapattı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Taksimde öyle.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Ne ideolojik kararı ya! Orada yargı geç kaldığı için böyle oldu.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - En çok da kullananlar onlar.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Yargı geç karar verdiği için oldu. Öyle şey mi olur? Ne ideolojisi, Orta Doğu’nun ne ideolojisi vardı?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yani o yol gerekli değildi öyle mi?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Peki, Akay Kavşağı’nı kapatalım; var mısınız? Kamuoyuna bir soralım.

BAŞKAN – Sayın Bilen, Sayın Bilen…

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Görevden aldığınız belediye başkanlarını yargının önüne niye çıkarmadınız.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yapmayın, gözünüzü seveyim. Bu yargı hepimize lazım.

BAŞKAN – Sayın Bilen, siz Genel Kurula hitap edin.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben Genel Kurula hitap ediyorum. Sataşanları uyarmanız, ikaz etmeniz gerekirken Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekir. Bakın, siz de Genel Kurula…

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben isim vermiyorum, hiç kimseyi de hedef almıyorum.

BAŞKAN – Tamam buyurun.

Siz kimseyle muhatap olmadan Genel Kurula hitap edin.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bizimle muhatap olsun Başkanım.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kimseyi hedef almıyorum.

Güzel bir şey getiriyoruz, tutukluluk sürelerini kısaltıyoruz. Toplumun infiale kapıldığı hususlarda hassasiyet gösteriyoruz, cezaları artırıyoruz, daha gelecek paketler var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lütfediyor gibi konuşuyorsunuz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Efendim, infaz yasasında da iyileştirmeler yapalım.” Tabii ki, o da gelecek, infaz yasasını da düzenleyeceğiz ama sizlerin de buna olumlu, müspet katkı vermeniz kaydıyla.

Kıymetli arkadaşlar, geçmişte de ben bir Barolar Birliği Başkanımızla bir tartışmanın içerisine girmiştim. Kendisi rahmetli oldu, ismini zikretmeyeyim, ona da söylemiştim. Mesleğin problemleriyle, meslektaşlarımızın sorunlarıyla ilgili hangi çözüm ürettiniz, bugüne kadar bize hangi öneriyi getirdiniz?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Çağdaş Hukukçular Derneğini kapatarak mı ürettiniz?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ne zaman kürsüye çıktıysanız ideolojik bir tavır takındınız. İktidar partisinin yöneticilerini, hükûmetlerini, Başbakanı hedef aldınız, yapmayın bunu. Bakın, yargı ideolojik bakış açısıyla düzenlenecek bir alan değil.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Barolar Birliğinin başında “Türkiye”yi kaldırarak mı düzelteceksiniz?

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen, konuşmacıyı dinleyelim.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, Barolar Birliği de hukukun üstünlüğüne inanacak, ideolojik takıntılarından uzak duracak.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Temsili bozarak mı düzelteceksiniz?

BAŞKAN – Karşılıklı değil.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bir siyasi kurumun, bir siyasi partinin arka bahçesi olmayacak hiçbir yargıç.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Barolarda temsili bozun düzelir(!)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İşinize gelmeyen her şey ideolojik.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Anayasa Mahkemesi başkanlarına bakalım. Yekta Güngör Özden’in geçmişine bir bakalım.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Ne var Yekta Güngör’ün geçmişinde, ne var?

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Pırıl pırıl. Ne var geçmişinde Yekta Güngör Özden’in?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yüksek yargıçların hepsi bir siyasi partinin mensubuydu ve yargıç olurken de istifa ederek oraya başkan olmuşlardı.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – En azından istifa etti.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Özdemir Özok’un Anayasa Mahkemesine…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, konuşmacıyı izleyin lütfen.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – İstifa edince bütün dünya görüşlerini bir kenara bıraktı, ideolojisinden arındı ve tarafsız ve bağımsız bir karar verdi öyle mi? Allah aşkına yapmayınız.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yargıyı AKP’lilerle doldurdunuz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, sakin olun.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Başkanım, Yekta Güngör Özden’in neyi var açıklasın.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Sizin gibi düşünenler ideolojik değil, düşünmeyenler ideolojik öyle mi?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İdeolojik konuşuyor, ideolojik.

BAŞKAN – Bırakın kürsüde konuşuyor Sayın Hatip.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Temel hak ve hürriyetler, ifade özgürlüğü sadece muhalefete değil, iktidar mensuplarına da hatta ve hatta iktidar veya muhalefet mensubu olmayan STK mensuplarına da lazım arkadaşlar, ifade özgürlüğünü kendinize istediğiniz kadar onlara da isteyeceksiniz.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – AKP ilçe başkanlarını yargıya doldurdunuz. Bu mu bağımsızlık?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, geçmişten çok örnekler veririm. Mehmet Moğultay’dan örnek veririm, Seyfi Oktay’dan örnekler veririm.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İyi ki onlar da varmış, yargıda hâkim, savcı kalmayacaktı, hepsi FETÖ’cü olacaktı. İyi ki de onlar varmış, yoksa yargıç bulamayacaktınız.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – İdeolojilerine göre kararlar veren o yargıçlardan çekti bu ülke ne çektiyse.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Hayır, asıl sizin getirdiğiniz FETÖ’cü yargıçlardan çekti.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Vural Şavaş’tan ve onun arkadaşlarından çekti.

Gazete kupürleriyle yalan haberler üreten yargıçlar... (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bilen... Değerli arkadaşlar, hatibi izleyin lütfen, hatibi izleyin.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Gerçekten samimi olarak söylüyorum, üzüldüğüm bir husustur.

Buraya çıkan hatiplerin şunu yapmasını beklerim. Bunu birkaç kez de buradaki konuşmalarımda dile getirdim, ifade ettim, biz kanun metni üzerinde konuşursak yarın yine hukuk fakültelerinde ders veren hocalar şunu söyleyecek talebelere: Eğer kanunda bir boşluk görüyorsanız mehaza, mehazda bulamıyorsanız uygulamaya, Yargıtay kararlarına, orada da bulamıyorsanız arkadaşlar...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – AKP tüzüğüne bakın!

İSMAİL BİLEN (Devamla) – ...Mecliste gerekçeye bakın, o gerekçede kanun koyucu neyi murat etmiş, neyi temenni etmiş, ona bir bakın.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Külliye’ye bakın!

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Buraya çıkıyoruz, kanun metniyle ilgili olmayan, tamamen popülizme yönelik, hamasete yönelik birçok şey söylüyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Siz onu yapıyorsunuz. Burada olmayan insanların adını anıyorsunuz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Uygulamada hiç mi yanlış yok? Elbette yanlışlar var. Bu yanlışları düzeltmek bizim görevimiz değil arkadaşlar.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Kimin görevi peki?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şöyle bir şey olabilir mi? Siyasetçinin, avukatın, basın mensuplarının suç işleme özgürlüğü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bilen, devam edin, bir dakika daha ekliyorum

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biraz önce bir hatip arkadaşım, bir başka konuda şunu söyledi: “Efendim, burada konuşanlara şiddet içermediği hâlde, silah kullanmadığı hâlde tepki gösteriyorsunuz.” Arkadaşlar, sadece silah kullanmak değil, silahı kullananı teşvik etmek, övmek, methetmek hiçbir demokratik ülkede mübah görülemez.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Anayasa Mahkemesi kararlarına bak, ondan sonra konuş.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – İfade özgürlüğü dersinden galiba devamsızlığınız var.

BAŞKAN – Lütfen değerli arkadaşlarım, lütfen...

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Her demokratik ülke bu şiddete yönelik davranışı, övücü tavrı yasaklar. Buna hepimizin birlikte karşı çıkmamız lazım.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sinirli çocuklar da buna dâhil mi?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kanunun özellikle ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – IŞİD, sinirli çocuklar da buna dâhil mi?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Herkes dâhil, hukuk herkese lazım.

Sizleri sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bilen, Abdullah Öcalan’ın mektubunu okumak bu söylediğin suç kapsamına giriyor mu girmiyor mu? Terörü ve teröristi övmek suçuna dâhil mi, değil mi?

BAŞKAN – Sayın Türkkan, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkoç, bir saniye.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüde konuşan değerli hatiplerimizin konuşmalarını beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama bu kürsüde aykırı da olsa her türlü sert eleştiriyi, sert değerlendirmeleri herkes saygıyla dinlemek zorunda. Bu, bir kere temel kural, herkes için böyle. Bu kürsünün masumiyeti vardır. Bu kürsüye çıkanın da bir konuşma özgürlüğü vardır. Elbette, konuşmacılar değişik siyasi partilere mensup, her siyasi partinin konuşmacılarının aynı konuşmaları yapmasını beklememiz mümkün değil, o yüzden sabırlı olacağız, dikkatlice dinleyeceğiz, verilecek cevaplar varsa zaten parti yöneticileri bunların cevaplarını verirler.

Sayın Özkoç, söz talebiniz oldu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın hatip konuşmasında “İdeolojik görüşleri olan hâkimler bir karar verdi mi ‘Tamam.’ diyeceksiniz.” dedi. Herhâlde bunu Cumhuriyet Halk Partisi için söylememiştir. Bunu Silivri mahkemeleri kurulduğu zaman Fetullahçı terör örgütü Zekeriya Öz’ün arkasında duran Recep Tayyip Erdoğan için söylemiştir diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

“Anayasa’ya yarından itibaren hemen başlayalım.” dedi. Eğer bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde söylediği sözün bir değeri varsa, eğer iktidar grubu adına konuştuysa, yarından itibaren sivil Anayasa’ya başlamazlarsa, sözünü tutmayan, itibarsız biri olarak anılacaktır, buradan ifade etmek isterim.

Yekta Güngör Özden’in geçmişinde Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığı vardır, cumhuriyete olan bağlılığı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bunun dışında, kendisinin bildiği herhangi bir şey varsa bunu çıkıp açıklamak zorundadır. Kendisinin olmadığı bir ortamda kendisiyle ilgili bu tarz bir konuşmayı şiddetle reddederiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Açalım Sayın Türkkan’ın mikrofonunu.

Buyurun Sayın Türkkan.

50.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in hukukçu kimliğiyle, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın mektubunu okutmanın suç kapsamına girip girmeyeceğini cevaplamasını istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben Sayın Bilen’e yerine otururken bir soru tevdi ettim ama salonun gürültüsünden dolayı o, sorumu duymamış olabilir. Otuz, otuz beş yıllık bir hukukçu birikiminden dolayı bu soruya daha doğru cevap verebileceğini düşünüyorum. “Suçluyu ve terörü övmek ve teşvik etmek, korumak ve kollamak da suçtur.” dediniz. Bir hukukçu olarak beyanınızı doğru kabul ediyorum. Abdullah Öcalan denilen bir teröristbaşının mektubunu okutmak bu suç kapsamına girer mi girmez mi? Bu hukukçu kimliğinizle cevap verirseniz çok memnun oluruz.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bilen, oturun bir dakika, oturun, açacağım ben mikrofonunuzu.

Şimdi, bir yargı paketi görüşüyoruz değerli arkadaşlarım. Burada herkesin, bu paket görüşülürken özellikle tartışmalardan uzak ve özellikle iktidar partisi sözcülerinin daha bir dikkatli konuşması gerektiğine ben inanıyorum. Şundan dolayı: Bazı tartışmaların işin özünü kaçırmasından endişe ediyorum. Şimdi, kişiselleştirmek ya da başka değerlendirmede bulunmak… Onları zaten Grup Başkan Vekilleri gerektiği zaman yapıyorlar. Ama özellikle konuşmacılarımızın kanunun özüne bakarak konuşmalarında ben sayısız yarar görüyorum. Bu dikkat içerisinde son cümlelerinizi alalım ve ondan sonra işimize bakalım.

Buyurun Sayın Bilen.

51.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK PARTİ Genel Başkanı olmasının yanı sıra bu devleti temsil eden, bu milleti temsil eden seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğuna ve herkesin saygı göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkanım, hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum. Aynı hassasiyeti paylaşıyorum, öncelikle bunu belirteyim. Ancak, sabahtan beri hem bizi hem grubumuzu hem Genel Başkanımızı ve Cumhurbaşkanımızı itham eden söylemlere basit cümlelerle, kırmadan, dökmeden ve hedef gözetmeden, bire bir söyleyebileceğim çok şeyler var, bunları söylemeden bir iki cümleyle cevap vermeye çalıştım. Arkadaşlarımız buna bile alınganlık gösteriyor.

BAŞKAN – Ben de herkesin tahammüllü olması gerektiğini ifade ettim.

Buyurun.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – “55 madde üzerinde mutabık kaldık, hadi gelin hayata geçirelim.” dedik, bundan vazgeçen Cumhuriyet Halk Partisiydi, biz değildik. Bunu söylemem niye onları rahatsız eder? “Ya, o zaman, hataysa, eksikse, yanlışsa bunu telafi edelim, hemen yarından itibaren başlayalım.” demek yerine hakaret etmek, rencide etmek, bu doğru bir yaklaşım olmaz.

BAŞKAN – Hepimiz birbirimize saygılı olacağız.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Cumhurbaşkanı bizim Genel Başkanımız ama aynı zamanda da bu devleti temsil eden, bu milleti temsil eden, ilk defa milletin oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bunu bağlayayım lütfen Sayın Başkanım.

BAŞKAN – İki cümleyle toparlayın Sayın Bilen.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Buna hepimizin saygı göstermesi gerekir. Eskiden beri bu devletin geleneğinde, milletin örfünde, âdetinde şu vardır: Devleti, milleti temsil eden Cumhurbaşkanı bir yere geldiğinde, milleti temsilen geldiği yerde ona hürmet edilir, ayağa kalkılır; bu eskiden beri de böyledir.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Partiyi de temsil ediyor, partiyi de.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ahmet Necdet Sezer’e de bu tavır bu Meclis tarafından gösterilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Arkadaşlar, lütfen, burası herkesin her yerden konuşacağı bir Meclis değil, mikrofonlar var, söz isteyene veriyoruz.

Sayın Özkoç, siz de toparlayın, bitirelim artık tartışmayı lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hay, hay efendim.

Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Bahsettikleri Anayasa görüşmelerinde “Uzlaşılan konuları çıkaralım.” dediğimizde o masada bunu kabul etmeyen AKP Grubudur. Bu konuda gerçekler söylenmiyor. Biz Anayasa görüşmelerinde “Ele alacağımız konularda darbe hukukundan arındırılmış bir Anayasa'yı birlikte görüşelim.” dedik, onu reddettikleri için bir arada oturup bunu konuşamadık, bunu da kendileri gayet iyi biliyorlar. Birincisi bu gerçekten.

İkincisi: Biz Türkiye'nin tarafsız, tüm milleti kucaklayan ve gerçekten yeri ve zamanı geldiği zaman, Türk ordusunun başkomutanı olacak olan Cumhurbaşkanını büyük bir saygıyla ayakta karşılayıp gereğini yaparız ama bir şeyi söylüyoruz: Bu Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı olmamalıdır. Bir siyasi partinin genel başkanı olursa hem Cumhurbaşkanı hem de siyasetten arınmış bir kişi olarak tarafsız olamaz. Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden hem tarafsızlığıyla ilgili yemin edip hem de bir siyasi partinin genel başkanı olarak diğer muhalefetin liderlerine hakarette bulunamaz. Bunu da herkesin bilmesini istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Cumhurbaşkanı icraatlarında tarafsız olur, konuşmalarında değil.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teklifle ilgili soru-cevap işlemine geçeceğiz ama soru ve cevap yok.

Ben, arkadaşlarımızın daha sonra 60’a göre söz taleplerini karşılayacağım.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.08

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Değerli milletvekilleri, şimdi, birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Birinci bölümde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Hasan Subaşı’na ait. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz on dakika Sayın Subaşı.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, harekâta katılan askerlerimize başarı diliyorum ve sağ salim dönmeleri duasıyla buradan dileklerimizi iletiyorum.

Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında partim adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, İYİ PARTİ Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Türkkan ve diğer konuşmacılar, hatipler, bugün yargının içinde bulunduğu durumu çok güzel ifade ettiler. Ben ayrıca o konulara girmek istemiyorum çünkü hatırlatmak istiyorum, 26/12/2018 tarihinde Sayın Bakan bir yargı reformu ihtiyacından söz etmişti bir yemek davetinde bir sunum yapmıştı ve şu sözleri söyledi, şöyle başlamıştı: “Büyük bir ihtiyaç var yargı reformuna çünkü özgürlükler kapsamında, insan hakları kapsamında sorunlarımız var, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda sorunlarımız var ve de yargının güvenirlilik sorunu var. Ayrıca İnsan Hakları Mahkemesine uyum sorunlarımız var.” Ben de “Yargı reformunu bunun için mi yapıyoruz Sayın Bakan? Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hak ve özgürlükler konusunda Anayasa’mızda yeterli güvence varken bu yargı reformu nasıl olabilir?” demiştim ilk söz olarak. Geçen gün de Adalet Komisyonunda, eğer gerçekten bir yargı reformu yapılması düşünülüyorsa bunun Anayasa’dan başlaması gerektiğini hatırlatmıştım.

Yalnız Sayın Bakanın ve 30 Mayıs 2019 tarihinde Cumhurbaşkanının Külliye’deki ifadeleri yargıdaki sorunların bir itirafıdır. Yani yargı hem bağımsızlık ve tarafsızlık itibarıyla hem yıpranmışlığı itibarıyla hem de hak ve özgürlükler, düşünce ve fikir açıklama konusunda ciddi zaaflar olduğunun bir itirafıdır. Ama bunu çözmek, bu benim “torba yasa” diye nitelediğim bu 15 kanunda yapılan değişiklikle bunu çözmek mümkün değildir. Biz -tekrar etmek istiyorum- sorunları doğru tespit, teşhis edersek sorunları çözebiliriz ama şu tartışmalara baktığımız zaman bu tartışmaların sürüp gideceğini hepimiz biliyoruz çünkü sorunun etrafında dolaşıyoruz. Eğer hak ve özgürlükler konusunda siz bunu geliştirmek istiyorsanız, hak ve özgürlükleri güvenceye alan anayasalardır. Anayasalar -yapma gayesi- bireyin hak ve özgürlüklerini güvenceye alan mutabakatla yapılmış metinlerdir. Bizim anayasalarımız, itiraf etmek gerekirse, onlar da sorunlu yapılmıştır. Neden sorunlu yapılmıştır? Bireyin hak ve özgürlüklerini güvenceye alan anayasalarla aynı paralelde devleti de güçlendirmek öncelikle düşünülmüştür, devlet tahkim edilmiştir.

1921 Anayasası’na bakalım; 23 maddeden ibarettir, en başarılı anayasadır, Kurtuluş Savaşı ve büyük mücadeleler verilmiştir ve çok kısa, basit bir anayasadır. Ama bizim sorunları teşhiste ve çözümlerde birçok eksiğimiz olduğu gibi anayasa yapımında da ciddi sorunlarımız ve zihniyet farklılıklarımız var. Hukuk devletlerinde bu Sayın Bakanın söz ettiği “Reform yapma mecburiyetimiz var.” dediği hususları güvenceye alan metinler anayasa metinleridir.

Şimdi, gerekçeye bakıyorum. Bu “yargı reformu” denen yasa taslağının gerekçesinde hemen ilk başta “hak ve özgürlüklerin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, yargıya güvenin artırılması, adil yargılama…” İlk başta geçen “hak ve özgürlüklerin korunması” nerede yer alabilir? Bütün hukuk devletlerinde anayasada yer alır. Anayasada bunlar güvenceye alınmışsa “Bu torba yasada ben bunu güvenceye alırım.” diyemezsiniz, komik olursunuz, ayıp da teşkil eder çünkü bu hususlar hem Anayasa’da hem de bizim kanunlarımızda yeterince yazılmıştır.

Anayasa’mız yeterli mi, tartışılır. Peki, nedir sorunumuz bizim? Bu torba yasaya baktığımız zaman ben bağımsızlık ve tarafsızlıkla, insan haklarının geliştirilmesiyle ilgili hiçbir şey görmüyorum. Ancak 13’üncü maddeye bakıyoruz, şunu görüyorum: Çok sorunlu bir madde 13’üncü madde. Terörle Mücadele Yasası’nın 7’nci maddesi sorunlu. Buna şu eklenmiş: “Haber ve sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” Bu, Ceza Kanunu 301 ve 218’de zaten güvenceye alınmış, Anayasa 25’inci maddede zaten bu özgürlük kapsamı güvenceye alınmış, ayrıca İnsan Hakları Mahkemesi 10’uncu madde de aynı hususu teminat altına alır ve bizim Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi de bunu üst hukuk maddesi olarak kabul eder, üst hukuk normu olarak kabul eder. O zaman biz bunu niye yazıyoruz? Ama sorun var maddede, o sorun terör tanımı yeterince iyi tarif edilmediğinden kaynaklanıyor. İkincisi, yürütmenin yasama ve yargıya müdahalesinden kaynaklanıyor. Düşünebiliyor musunuz, basın mensupları tutukluyken Cumhurbaşkanımız “Bunlar terörist.” diyebiliyor. O yargıçlar, Cumhurbaşkanı “Bunlar terörist.” derken, dünyaya böyle ilan ederken nasıl “Bunlar terörist değil.” deyip bu maddeyi uygulayabilir? Demek istediğim, bizim sorunların çözümünü bulabilmemiz için doğru teşhis edip bu yasama organını çalıştırmamız lazım. Başta bir sivil anayasayla hareket etmemiz lazım. Anayasalar insan haklarını güvenceye alır, insan haklarını, kişi hak ve özgürlüklerini güvenceye alabilmek için yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve yargıç teminatını da güvenceye alır. Eğer yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını, yargıç güvencelerini anayasa yeterince güvenceye almazsa yine hak ve özgürlüklerden bahsetmek söz konusu olmaz ama yürütme buna müdahale ediyorsa, nasıl ki yasama işlevini kaybetmeye başlamışsa yargı da yıpranmaya başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Subaşı, devam edin.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bunu ilan etmekle, “Bu, reform taslağı.” diye bunu ortaya koymakla buradaki sorunu itiraf etmiştir. O zaman gelin bu sorunun gerçek çözümlerini doğru teşhis ederek çözmeye çalışalım. Önce doğru bir anayasa yapalım. Anayasalar niye kısa yapılır? Uzun anayasalar mutlaka halkı veyahut da belli katmanları rahatsız edebilir. Onun için anayasalardan rahatsız edici bütün hükümleri çıkarırsınız ki o toplumun hak ve hukuku, yeterince, herkes tarafından genel bir mutabakatla, mümkün olduğu kadar çoğulcu bir anlayışla anayasa yapabilmeye bağlıdır. Ama Türkiye’de, devleti muhkem kılmak için, devleti güçlü kılmak için yapılmış anayasalar ciddi sorun teşkil etmiştir. İçinden darbeler çıkarılmıştır, muhtıralara altyapı teşkil eden başlangıç bölümleri vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Subaşı, lütfen.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Biz bu tartışmaları daha çok yapacağız ve etrafında dolanacağız ama doğru teşhis ve çözümlerle yasamanın üzerinde bunun durmasıyla çözeriz. Ama bu sistemin işlemesi mümkün değil. Çünkü Anayasa’nın 104’üncü maddesi de yürütmenin başını, Cumhurbaşkanının görevlerini tarif eder: Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.” Türk milletinin birliğini temsil ettiğinden söz edemeyiz. “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.” Anayasa’nın nasıl uygulanmasını sağlıyoruz? Şu yasada bile en az 10 tane Anayasa maddesi ihlal ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Hasan Bey selamlayarak bitirelim, açayım ben.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Her torba yasada üçer beşer Anayasa ihlal edilirken devlet kurumlarının sağlıklı ve uyumlu çalıştığından söz edemeyiz.

Ben sözlerimi bitiriyorum; saygılar, sevgiler sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Halil Öztürk’e aittir.

Süreniz on dakika Sayın Öztürk.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözümün başında, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bütün unsurlarına, Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği harekât için başarılar diliyorum. Destek ve dualarımız Mehmetçiklerimizle birliktedir. Ülke olarak inanıyoruz ki tıpkı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtında olduğu gibi, ordumuz ve güvenlik güçlerimiz bu harekâtta da muzaffer olacaktır.

Cumhur İttifakı’nın kutlu varlığı ve gücünün yurt içinde olduğu gibi uluslararası alanda da dosta güven, düşmana korku verdiğini bu süreçte de hep birlikte gözlemlemekteyiz. Cumhur İttifakı’nın milletimizden aldığı öz güveni ve çelikten duruşu ülkemizi her türlü beladan koruyacak ve defedecek vaziyettedir.

Vatanımızın bütünlüğüne, devletimizin bekasına, 82 milyon vatandaşımızın huzur ve güvenliğine yönelik tehdit ve tehlike oluşturan terörist unsurların oluşturduğu terör koridoru, Barış Pınarı Harekâtıyla barış koridoruna dönecektir. Yüce Allah kahraman Mehmetçik’imizin ayağına taş değdirmesin, güç versin, kuvvet versin, selamet versin, kör kurşunlardan korusun, başarılarını daim kılsın.

Saygıdeğer milletvekilleri, modern Türkiye gerçeğinde Osmanlı’dan bu yana girişilen reform hareketlerinin büyük rolü bulunmaktadır. Bu süreç, aynı zamanda Türkiye’de köklü bir reform kültürünü de oluşturmuştur. Bilindiği üzere, 30 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Üçüncü Yargı Reformu Strateji Belgesi kamuoyuyla paylaşılmıştır. Akabinde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Saygıdeğer Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli açıklanan strateji belgesinin önemine değinerek milletimizin huzuru ve hukuk güvenliği için alınacak her karara, yapılacak her reforma parti olarak destek vereceğimizi ve katkı sağlayacağımızı belirtmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Mayısta açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde öne çıkan başlıklara baktığımızda, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, adalet sisteminin şeffaflığının artırılması ve yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması başlıklarının ön plana çıktığını görmekteyiz. Yargı Reformu Strateji Belgesi’ndeki bu hedeflere ulaşılmasıyla mevcut demokratik yapımız ve yargısal güvencelerin daha da güçleneceğinden hiç şüphe duyulmamalıdır.

Tabii, tüm bu hedeflere sadece önümüzdeki gibi aşama aşama gelecek kanun teklifleriyle değil, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de ulaşılacaktır. Nitekim geçtiğimiz günlerde meslektaşlarımız için avukatlık hizmetlerindeki KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e düşüren kanun teklifimize benzer bir düzenleme Sayın Cumhurbaşkanımızın 1594 sayılı Kararnamesi’yle kısmen hayata geçmiştir. Aynı şekilde, stopaj oranlarını düşüren kanun teklifimizin de bu kapsamda değerlendirilmesi meslektaşlarımıza ciddi anlamda katkı sunacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan 9 amaç, 63 hedef ve 256 faaliyetle doğrudan ilgili 15 ayrı kanunda değişiklik öngören 39 maddelik kanun teklifinin birinci bölümüne baktığımızda, baro levhasına kayıtlı ve en az on beş yıl kıdemi bulunan avukatlara hususi pasaport verilmesi –ki bunu önemsediğimiz için bu düzenlemeyle ilgili kanun teklifimizi Meclise daha önce sunmuştuk- hukuk mesleklerine giriş sınavı uygulamasının başlatılması, hukuk yargılamasında uygulanan ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasına dair hükümlerin idari yargıda da uygulanması, idari yargı hâkim adaylığına hukuk fakültesi mezunu olmayanlar arasından yapılacak atamalarda alan ve sayı sınırlaması getirilmesi gibi yeni düzenlemeler bulunmaktadır. Bu çerçevede yargının hemen hemen tüm paydaşlarının görüşlerini belirttiği, toplumun özellikle yargıya güvenini daha da yükseğe taşıyacak Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde emeği geçen herkese buradan teşekkür etmek isterim. Elbette ki yargıdaki bütün sorunları ve hain FETÖ terör örgütü elemanlarının vermiş olduğu zararları tek bir kanun teklifiyle çözmek mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan yargıda reform süreci 2023 yılına kadar devam edecek ve strateji belgesinde milletimize vadedilen düzenlemeler Cumhur İttifakı’nın güçlü birlikteliği ve kararlılığıyla hayata geçecektir.

Yine, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk kalkınma planı olan ve 2009-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı’nda ve Orta Vadeli Program’da da “adalet” başlığı altında yer alan düzenlemelerin de bu süreç içerisinde hayata geçeceğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi için adalet temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temelidir. Parti olarak yargının vatandaşlarımızın tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olması gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzdendir ki adalet politikamızın esasını suç oluşmasının önlenmesine ilişkin tedbirler, mahkemelerin bağımsız, tarafsız, hızlı ve doğru karar vermesi oluşturmaktadır. Türkiye'nin 2023 vizyonu tüm devlet kurumlarına olduğu gibi adalet sisteminin aktörlerine de tarihsel sorumluluklar yüklemektedir. Adalet sisteminin başat aktörleri hâkim ve savcılar gücünü bir gruptan, zümreden ve farklı yapılardan değil, Anayasa’mız ve yasalardan almalıdır. Yargı içinde kendini, benliğini FETÖ’ye teslim edenlerin 15 Temmuz öncesi ve sonrasındaki çürümüşlüklerini tüm milletimiz bütün gerçekliğiyle görmüştür. Güven veren hukuk ve adalet sistemi için adalet aktörlerinin göstereceği hassasiyet ve yasalarımızdan alacağı ilham, hedeflenen adil temsil ve adil yargı için çok önemlidir. Tüm bunların yanı sıra, yargı çalışanlarının sorunlarının giderilmesi, infaz koruma memurlarının özlük haklarının ve çalışma şartlarının bir an evvel iyileştirilmesi gündemimizde olmalıdır. Bu kapsamda, yargı çalışanlarının hâlen çözüm bekleyen yetersiz ve adaletsiz maaş, nöbet, fazla mesai ücreti, yargı ödeneği, iş riski tazminatı gibi talepleri giderilmelidir. Yine, infaz koruma memurlarının kadro talepleri, kurumlarda onlara yönelik yaşam alanlarının inşası, döner sermayeden faydalanmaları, fiilî hizmet zammı, emeklilikteki beklentileri çözüme kavuşturulmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizler bir cihan imparatorluğu kuran Osmanlı’nın torunlarıyız. Bizim tarihteki büyük zafer ve başarılarımız yalnız askerî üstünlüklerimiz sayesinde değildir; bütün bunlarla beraber sağlam bir disiplin ve hassas bir adaletle bu başarılar elde edilmiştir. Yusuf Has Hacip buyurmuştur ki: “Adalet sudur, aktığı yerde nimet biter.” Yine demiştir ki: “Adaleti doğru yürütmek halkı zulümden korumak demektir.” Adalet olursa devlet ayakta kalır, adalet yürürse devletin ömrü uzun olur.

Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin her alanda mevcut durumundan daha da ileriye gitmesi adına çalışmalarını sürdürmektedir. Bizler “Bardağın yarısı dolu mu, boş mu?” tartışmalarının gereksizliğine inanıyor ve doğrudan doğruya bardaktaki su miktarının artırılması yolunu aramanın gerekliliğini savunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Öztürk.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) – Yargı reformu stratejisi kapsamında daha nice faydalı yeniliklerin yargı sistemimize kazandırılması temennisiyle mezkûr kanun teklifini destekliyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Başaran.

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bugün esasında… Ben özellikle bütün Komisyon toplantılarına katılmış, bu yargı paketinin -reform değil çünkü yani “reform” denilebilecek bir paket değil- geliştirilmesi için de elden geldiğince çaba sarf etmiş bir milletvekili olarak bugün özellikle başlayan saldırıyla beraber aslında meselenin özünün konuşulması gerektiği için biraz bu kuzeybatı Suriye’ye başlatılan operasyon ve sonrasında ortaya çıkarabileceği sonuçlar üzerinden konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün bir saldırı startı verildi. Bunun adına, tıpkı reform olmadığı hâlde ambalajlanarak, makyaj yapılarak bir reformmuş gibi topluma lanse edilen bu paket gibi “Barış Pınarı” denildi ama bu Barış Pınarı gözyaşından, öfkeden, toplumsal ayrıştırmadan başka hiçbir şey getirmeyecek.

Şimdi, bizim bu topraklarda adaletten söz edebilmemiz için öncelikle içte ve dışta toplumsal barışı sağlayabilmemiz gerekiyor. İçte ve dışta toplumsal barışı sağlayamadığımız müddetçe, hâlâ bu ülkenin en temel meselesi üzerinde konuşurken saldırıya uğradığımız müddetçe 40 paket daha, 80 paket daha, 80 bin paket daha buradan geçirelim, maalesef biz adaleti bu ülkede tesis edemeyeceğiz çünkü dediğim gibi bu ülkede demokrasi de toplumsal barış da yok ve bugün başlatılan bu saldırı harekâtı da bunu daha da derinleştirecek, toplumsal barışı hem dışta hem de sınır ötesinde derinleştirecek bir saldırıdır arkadaşlar. Bu saldırı sadece Kobani’de Kürtlerin kazanımlarına bir saldırı değil Türkiye’de de, içeride de demokrasi inancına, demokrasi güçlerine karşı da aslında bir saldırıdır. Bu saldırı sadece oradaki sınır ötesi bir saldırı olarak değerlendirilemez çünkü yükselen, özellikle bir süredir Türkiye’de bir araya gelme umudunu yaşayan demokrasi güçlerine birebir saldırıdır. Bunun esaslı nedenlerinden biri de aslında Türkiye’nin bir güvenlik problemi yaşamasından kaynaklı değildir, bu süreç içerisinde yani o bölgelerin IŞİD’ten temizlenmesinden bugüne kadar aslında sınır ötesinden bu tarafa tek bir çakıl taşı gelmemiştir. Ama meselenin güvenlik olmadığını, iktidarın yavaş yavaş çöküşe gittiğini, iktidarın artık kendini savaş siyaseti olmadan, milliyetçi hezeyanı yükseltmeden burada, ülkede içte bir kargaşayı körükleme yoluna girmeden ayakta kalamayacağının farkında olduğu için aslında bu saldırı başlatıldı.

İktidar çünkü ekonomik olarak çöküyor, her geçen gün bu ülke daha da geri bir duruma düşüyor. Bakın, eğer bu adalet paketi bugün burada konuşuluyorsa iktidarın adalet ve demokrasi açısından da nasıl bir çöküşü yaşadığını gösteriyor. İktidar dış politikada, dış siyasette artık kendini ifade edemez durumda. Bir ülkenin başkanının attığı bir “tweet” ülkenin iç siyasetini, ülkenin ekonomik durumunu, ülkenin dış siyasetini belirleyecek durumdadır. Ve bu sıralardan muhalefete saldırdıkları kadar, muhalefete cevap verdikleri kadar o ülkenin başkanına da bir cevap verilmemektedir.

Yine bu iktidarın bu saldırıyı başlatmasının bir nedeni de -aslında dün de arkadaşımız burada ifade etti bu tezkere üzerinde konuşurken- orada bir Selefi kemeri oluşturma çabasıdır. Bakın, hatırlarsınız, bu proje aslında iktidarın aklına gelmiş ya da iktidar tarafından ortaya atılmış bir proje değil, Hafız Esad döneminde ortaya atılan, Arap kemeri denilen ama bugün iktidar tarafından güvenlik bölgesi adı altında oluşturulmaya çalışılan Selefi bölgesidir. Peki bu bölgeye kimler yerleştirilecekmiş? Türkiye’deki mülteciler. Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki mülteci meselesinin çözümü orada bir güvenli bölge oluşturma adına oradaki halkı kendi bölgesinden çıkartıp IŞİD artıkları, El Nusra artıkları, ÖSO ve bugün kendine millî ordu diyen çetelerle oraya yerleşmek değil, orada barış ortamını tesis etmektir. Daha anayasa görüşmeleri orada görüşülürken bu anayasa görüşmelerine bütün halkları katma çabasına oradaki Kürtleri, Ezidileri, Arapları, Türkmenleri, Ermenileri katıp orada barış ortamını tesis etmektir. Bu saldırının barışa ya da Suriye’nin halklarının geleceğine hiçbir katkısı yoktur. O açıdan, biz önceden de defalarca bu kürsüden uyardık iktidarı. Bakın, bu siyasetiniz, bu ülkenin kısa vadede sadece değil, uzun vadedeki geleceğine, ortak yaşam iradesine dinamit koymaktır. Bunu niye söylüyoruz değerli arkadaşlar? Bakın, bir anlık bu hezeyanla oraya girilmiş olabilir ama Afrin’de biz örneklerini çokça gördük, oraya giren IŞİD çeteleri orada büyük insanlık suçları işlediler. Oradaki IŞİD çeteleri eliyle -ÖSO’ydu adı ama esası IŞİD’di- orada demografik yapı değiştirildi. Oradaki -dün de arkadaşımız söyledi- zeytinler Türkiye adına çıkartılıp dış piyasaya pazarlandı. Bakın, bunlar uluslararası alanda ve uluslararası hukukta savaş suçudur. Bugün Türkiye ordusu adına orada yapılmıyor olabilir ama Türkiye bütün sorumluluğu üzerine almıştır ve maalesef bunun faturası bütün Türkiye halklarına, burada el kaldıran bütün milletvekillerine, ama maalesef ki, bunun karşısında direnen, barışı, ortak yaşamı savunan diğerlerine de çıkartılacaktır. Bakın, bu yol, yol değildir. Bu siyaset, siyaset değildir. Bu paketler yerine, esasında dış siyasette ve içe etkili olabilecek bu kadar önemli bir siyasette kapılı kapılar ardında karar vereceğinize, gerçekten gelip bu Mecliste, ama bir taraftan da “Orada, Suriye’de o halklar ne istiyor?” diye sorsaydınız aslında daha barışçıl, daha demokratik bir yöntem ortaya koyabilirdik. Ama bir dönemlik, sadece bir sürelik çıkarınız, bir sürelik iktidarınızı devam ettirme çabalarınız on yıllara, belki yüz yıllara varacak çatışmaların, belki on yıllara, yüz yıllara varacak iç problemlerin de aslında başlangıcıdır. Siz farkında değilsiniz ama bakın, Kobani’nin bu tarafında Ceylanpınar vardır ve Kobani’nin bu tarafında Suruç vardır ve Kobani’yle Suruç’takiler esasında akrabadırlar. Yani oraya yapılan saldırıyı bu taraftakiler en derinden hissetmektedirler ve bu dediğim gibi, bir arada yaşama umuduna direkt bir saldırıdır. Bu yoldan vazgeçin arkadaşlar; bu yol, yol değil. Bu ülkeyi, kendi iktidarınızı devam ettirmek adına bu kadar insanı ölüme sürükleme kabul edilecek bir tavır, kabul edilecek bir davranış değildir. Biz aklıselim olarak uyarıyoruz sizi, bunlar tehdit değildir.

Biz burada her konuştuğumuzda iktidar sıralarından ve muhalefetin bir kısmından tehdit olarak algılanıyor. Ama bu Mecliste en sağduyulu olarak düşünen, gerçekten Türkiye halklarını en fazla düşünen, Türkiye barışı için cezaevini, ölümü göze alan bir partinin mensubuyum ben. Bakın, bunlardan biri, Ahmet Türk bugün yine bir konuşma yapmış ve şunu söylüyor: “Bugün barış olsun, ben ölmeye razıyım.” Daha önce de söylemişti, bugün tekrar söylüyor. Bugün burada HDP sıralarında oturanlar olarak bizler barış çabasından, Türkiye’nin demokratikleşme çabasından asla ama asla geri adım atmayacağız. Bu kürsülerden bizi susturabilirsiniz ama biz, bu topraklarda hâlâ barışa inanan, hâlâ demokrasiye inananlar var oldukça umudumuzu kaybetmeyeceğiz. İşte o umut olarak buradan konuşuyoruz, o umudu taşıyanlar ve o umudu yükseltenler olarak konuşuyoruz burada. Halkların bir arada yaşayabileceğine inanan ve halkların barış içerisinde, savaş siyaseti olmadan da eşit, özgür, ortak yurttaşlık temelinde içte ve dışta yaşayanlar olarak her yerde sesimizi sizin bu savaş siyasetinize, sizin bu inkâr siyasetinize, sizin bugün yürüttüğünüz bu asimilasyon siyasetine karşı yükseltmeye devam edeceğiz ve inanıyoruz ki iktidarınızla beraber bu siyasetiniz de kaybetmeye mahkûmdur. Mutlaka ama mutlaka sizler, savaş çığırtkanlığı yapanlar, bugün sesleriniz çok yüksek çıkıyor olabilir ama barışın sesi, hakikatin sesi kazanan olacaktır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Özden Kaboğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; biraz önce sayın vekil “Çalışın, siz de teklifle gelin.” dediği için… Tabii, biz bunu bir saat içerisinde hazırlamadık, koca yaz çalıştık, yalnız başımıza değil, kolektif olarak çalıştık ve yüce Meclisin huzuruna bu ortak eserle çıktık.

Biz, Yargı Reformu Strateji Belgesi yayınlanınca hemen değerlendirmeye aldık, 43 sayfalık özet, değerlendirme ve çözüm önerileri olmak üzere rapor hazırladık, 4 Temmuz günü Adalet ve Anayasa Komisyonu olarak yaptığımız basın toplantısında çağrıda bulunduk. Başta 1’inci parti, gerçi şu anda sıralarında en az vekil bulunan parti ama 1’inci parti…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hocam yapmayın, Engin Bey’le bir konuşmamız var, herkes görevi başında.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ya, ben gerçeği söylüyorum yani gözümün gördüğü... (CHP sıralarından alkışlar) Yoksa ne konuştuğunuzu bilemem, ben dedikoducu değilim çünkü, gördüğümü ancak dile getiririm ben. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla biz çağrıda bulunduk “Gelin, ortak komisyon kuralım, çalışalım, ya siz getirin teklifi, Meclis tatile çıkmadan bunu hazırlayalım.” dedik.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Hocam, bizim haberimiz yok.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Basın toplantısı yaptık, çağırdık.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Söylemediniz, söyleseniz geliriz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi birlikte çalışalım. Dolayısıyla sonra parti genel başkanlığınıza yazı yazdık, genel başkanlık olarak, Mecliste temsil edilen 9 partiye çağrıda bulunduk, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere -Sayın Bakan Yardımcısı yok galiba, Komisyon Başkanı da yok, neyse vekili var- “Gelin bu teklifi hazırlayalım.” diye Yargı Strateji Belgesi’ne dayanarak. 4 partiden olumlu yanıt aldık ve bunun yanı sıra 7 örgüt DİSK’ten HAK-İŞ’e, Türkiye Barolar Birliğinden Yargıçlar Sendikasına kadar 20 örgütün katılımıyla, 65 uzmanla birlikte tam tamına -ağustosta başladık- 14 ayrı kanun teklifi, 228 maddeden oluşan, torba değil tematik kanun hazırladık ve hatta o kadar ileri gittik ki sizin açıkladığınız paketle bizim öneriler arasında çakışan maddeleri bile tespit ettik. Bütün bu yasalar demeti burada yer almaktadır, gerekçeleriyle 14 ayrı yasa önerisi ve bu öneri de Anayasa madde 81 yeminimize göre hukukun üstünlüğüne namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettiğimiz için adil yargılanma hakkı ilkelerini temel aldık ve o doğrultuda Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu başta olmak üzere temel yasalarımızı gözden geçirmek suretiyle toplam 228 maddeden oluşan bir yasa önerileri demeti ortaya çıkmış bulunuyor. Şimdi, bu metinler şu anda Meclisimizin Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığınca yasa tekniğine göre inceleniyor uygunluğu açısından ve umuyorum ki, belki sizinki kadar hızla olmasa da, bir günde olmasa da bir hafta içerisinde buraya geldiğinde onu birlikte tartışma olanağımız olur. Tabii ki, Sayın Bilen de teşrif ettiğine göre, burada kaçmak yok. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, gece yarısı da olsa oturacağız, bunları konuşacağız, emek temelinde, fikir temelinde, ülkemizin geleceği için bunu birlikte yapacağız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hoca, kaçan yok!

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ben öyle bir şey demedim ki…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Kaçmak yok dedik, buradayız.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Burada olduğunuz gibi, kaçmayacaksınız. Tabii ki onda 1’ini değil, onda 9’unu getireceksiniz vekillerinizin ve burada birlikte konuşacağız, tartışacağız.

Şimdi, tabii ki, yine, Sayın Bilen dedi ki: “Anayasa” dedi, ilk adımı attık, Özkoç söyledi, ilk adımı attık. Şimdi söyleyeceğim, gelin o zaman, 2’nci, 3’üncü, 10’uncu adımı birlikte atalım. Niçin ilk adımı attık, nasıl ilk adımı attık 5 parti ve 20 sivil toplum örgütüyle, 65 uzmanla? Adil yargılanma hakkı temelinde 10 yasada ayrı ayrı 10 yasa önerisi, 11 yasa önerisi, 12 yasa önerisi hazırladıktan sonra, hayır, Anayasa’da mutlaka bazı maddelerin değiştirilmesi gerekir ki, bu adil yargılanma hakkı temelinde hazırlanan yasalara yanıt versin. İşte, o çerçevede, sadece bu bağlamda, 12 maddelik Anayasa değişikliği paketini de hazırladık ve bunların başında, mesela, kurumsal anlamda Adalet Yüksek Kurulu geliyor, yani Hâkimler ve Savcılar Kurulu yerine Adalet Yüksek Kurulu Kurul üyelerinin seçimini Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmaktadır, Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulabilmektedir. Ama, tabii ki ben bunların ayrıntılarına girmeyeceğim, bazılarının başlıklarını belirteceğim çünkü esasen burada görüşmekte olduğumuz torba yasa niteliğindeki teklife de birkaç dakika da olsa zaman ayırmam uygun olacak çünkü burada dile getirilen ve getirilmeyen birçok sorun var. Her adıma, her olumlu adıma “Evet.” dememiz gerekiyor, diyoruz da zaten fakat atılan adımların gizlediği tuzakları da dillendirmemiz gerekiyor.

Şimdi, burada 1’inci ana sorun şu: Anayasa’nın, yürürlükteki hükümlerin saygı görmüyor olması. Mesela Anayasa madde 138 -mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen madde- dava öncesi, esnası ve sonrasında sürekli ihlal edilmektedir Anayasa’ya aykırı bir biçimde. Biz Meclis olarak Anayasa madde 11’i ihlal ediyoruz. İşte, biraz sonra değineceğim gibi, pasaport konusunda Anayasa madde 23 “Hâkim kararıyla sınırlanabilir.” dediği hâlde kolluk gücünün takdirine bırakıyoruz.

Üçüncü örnek: Evet, yargı… “Tutukluluk sürelerini kısalttık.” dediniz; iyi yaptınız, destekliyoruz fakat esasen buradaki sorun: Yargıçlar, Anayasa’ya sadık olmamaları nedeniyle, Anayasa madde 19 gereği “tutuksuz yargılama” ilkesi geçerliyken, tutukluyorlar ve aylarca, yıllarca insanlar tutuklu kalabiliyor. Benim korkum, Sayın Başkan: Bu şekilde azaltarak tutukluluğu meşru kılıyoruz. Oysa öncelikli olarak, Anayasa’nın 19’uncu maddesine Anayasa’nın 19’uncu maddesini sürekli ihlal eden hâkimlere uygulanacak yaptırımı koymamız gerekiyor.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Var Hocam, 2802’de var.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Tıpkı bizim, 138’e koyduğumuz gibi; “138’inci maddeyi ihlal edenlere uygulanacak yaptırım, yasayla belirlenir.” biçiminde bir kural koyduk.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hocam, var, 2802’de var o.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi, sizin…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Hocam, İçişleri Bakanlığına hepsini verdik, yetki veriyoruz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Tabii, sizin konuşma hakkınız çok, yanıt verirsiniz. Lütfen, benim sözümü kesmeyin.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kesmedik.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, ilave edin lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada, bakın, şeye giriyorum: Pasaport konusu, tabii ki, en çok dile getirdiğiniz husus, avukatlara yeşil pasaport. Tabii ki bu bir yurttaşlık sorunu. Türkiye’de yurttaşın değerini o kadar azalttık ki şimdi artık yeşil pasaportla yurt dışına göndermeye çalışıyoruz. Oysa vizesiz olmalıydık, vizesiz olmak için yargı bağımsızlığını, hukuk devletini ilerletmek gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, şimdi, Başbakanın deyimiyle, “Kanun hükmünde kararnameler ek listelerinde adları yer alan kişiler hatayla yakıldı, kurunun yanında yaş da yakıldı.” dedi. Yardımcısı “MİT raporlarına göre o liste oluşturuldu.” dedi ve şimdi o yolla üniversiteden attığımız öğretim üyelerinin pasaportlarına el koyduk ve diyoruz ki… 6 bin öğretim üyesinin pasaportuna el koydunuz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Hocam, kaç ülkeye vizesiz gittiğimizi biliyor musunuz? Pasaportla kaç ülkeye gittiğimizi biliyor musunuz?

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Lütfen laf atmayın, lütfen dinleyin.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kaç devlete pasaportla gidiyoruz?

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ben sizi oradan dinledim, ben sizi oradan dinledim.

BAŞKAN – Sayın Bilen, rica ediyorum.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – 6 bin öğretim üyesinin pasaportuna el koydunuz ve şimdi onlara diyorsunuz ki: “Polis evet derse pasaportunuzu iade ederiz.”

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kim el koydu hocam? Hocam kim el koydu?

BAŞKAN – Sayın Can, hocamızı dinleyelim.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ama onların yetiştirdiği öğrencilere, avukatlara “Siz alın yeşil pasaportla yurt dışına gidin.” diyorsunuz ama onları yetiştiren profesörlere “Sizin pasaportunuzu ancak polis evet derse iade ederiz.” dediniz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi bu büyük bir çelişkidir ama tabii ki zamanım olmadığı için ben yurttaşlığın ne kadar değersizleştirildiği konusuna girmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi burada demek ki ciddi bir soruna değindim sizin şeyde yer almayan ve pasaport tuzağıyla yer alan ki orada açıkça Anayasa’ya aykırıdır ve biz burada bu metne “evet” oyu verdiğimiz taktirde Anayasa madde 123’ü açıkça ihlal ediyoruz demektir.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – 123 değil, 23.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – 23, Anayasa 23. Bu bakımdan olağanüstü hâl düzenlemelerine el atmayan bir yasa önerisi yargı reformu olarak nitelendirilemez. Olağanüstü hâl dönemi bu ülkede yaşandı ve çok keyfî bir biçimde -Sayın Başbakanın dediği gibi- kurunun yanında yaş da yakıldı. Hukukta yakma yoktur Sevgili Turan, adil yargılanma vardır suçlu da olsa, yakma yoktur, hukuka yabancı kavramdır yakma. (CHP sıralarından alkışlar) Ve MİT raporlarıyla yapıldığını da Başbakan Yardımcısı söyledi.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hocam, mecaz. Mecaz, mecaz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Buna el atmak lazım.

Sadakat kişiye olmaz; hukuka, Anayasa’ya sadakat söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, bir dakika daha, son dakika daha ilave ediyorum.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi, istinaf mahkemelerine getirilen temyiz yolu aslında düşünce suçunun varlığının itirafıdır. Bu güzel ama esas korku, düşünce suçu devam edecek demektir. Yani eğer biz düşence suçlarını kaldıracak olursak, o zaman zaten istinaf mahkemeleri önünde sadece fikirleri nedeniyle, açıklamaları nedeniyle yıllar yılı hapislerde yatan ve yargılanan kişilerin dosyalarıyla istinaf mahkemelerini meşgul etmeyeceğiz ve esasen onlar adil yargılanma hedefine yönlendirileceklerdir.

Bunun gibi, sınav konusu, şimdi, sınav konusu… Biz, bir sınav daha koyuyoruz. Sınavı kazanan, 100 puan alan hâkimlik sınavına girecek; 100 puan alacak, onu sözlüye alacağız kapalı kapılar arkasında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Peki, 100, 100 alan kişiyi sözlüde çevirdiğimiz zaman bunun hesabını kim verecek? Peki, neden kameradan kaçıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, son dakikaya geliyoruz değil mi? Lütfen…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Böyle bir usul yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, İç Tüzük’ü ihlal ediyorsunuz, Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Neden, kimden korkuyorsunuz? Kimden korkuyorsunuz?

Dünya tarihinde görülmemiş, 4 bin hâkim ve savcıyı bir gecede hapse gönderen bir ülke olarak yarın öbür gün, on yıl sonra 14 bin hâkimi mi hapse göndereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne alakası var?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – CHP bu durumu alkışlamakla tarihî bir hata yapıyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Gelin, gelin bunu açıkça, gelin, bunu açıkça yapalım, korkmayalım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, FETÖ ağzıyla konuşma!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 4 bin FETÖ’cü hâkimi attık diye eleştirip alkışlıyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Korkmayalım, korkmayalım; adaylarımızdan korkmayalım.

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla esasen sorun, temel sorun demokratik bir anayasaya geçiştir, hedefimiz budur. Bu anayasa çalışmasını da yaptık; gelin, sizinle de yapalım. Tıpkı bu metinleri hazırlamak için size çağrı yaptığımız gibi şimdi de çağrı yapıyoruz. Zaten beş partiyle ilk adımı attık. Siz de gelin, 4 parti, diğer partiler, bu Mecliste, bu yüce Mecliste -bu Meclis, kurucu Meclis işlevi görsün- birlikte Anayasa madde 2’de yer alan, insan haklarına dayanan, demokratik hukuk devletini inşa eden, anayasal denge ve denetim düzeneğini kuran bir anayasayı gelin birlikte yapalım, gece gündüz çalışalım.

Teşekkür ederim sabrınıza. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hocam, Anayasa 10, 3 kere ihlal oldu.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Belgin Uygur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Uygur.

AK PARTİ GRUBU ADINA BELGİN UYGUR (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bugün başlatılan Barış Pınarı Harekâtı’nda kahraman askerimize muvaffakiyetler diliyorum. Allah şanlı ordumuzu muzaffer kılsın inşallah. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ilk bölümü üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, her alanda olduğu gibi, yargı alanında da reformcu karakterimizi ilk günden bu yana koruduk, amaç ve hedeflerimizi de bu doğrultuda belirledik. Bu bağlamda Adalet Bakanlığımız tarafından hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi adalet sistemimizin ihtiyaçları ve toplumsal talepler dikkate alınarak yargı teşkilatı mensupları, barolar, avukatlar, üniversiteler, STK’ler, yüksek mahkemeler, akademisyenler, ilgili kurumlar ve vatandaşlarımızın görüş ve önerileri alınarak katılımcı bir anlayış ve geniş bir mutabakatla hazırlanmıştır. Bu strateji belgesinde belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda AK PARTİ milletvekillerimiz tarafından hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 39 madde hâlinde Adalet Komisyonumuza sunulmuş ve Komisyonumuzdan geçmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet sistemimizin ideal işleyişinin sağlanması ve toplumun taleplerinin karşılanması amacıyla bundan sonraki süreçte de çalışmalarımıza devam edeceğiz. Komisyondan geçen yasa teklifimizdeki maddelere baktığımızda toplumda adalete olan güveni artırıcı ve bireylerin adalete erişimini kolaylaştıran bir vizyon ortaya konduğunu görmekteyiz. İfade özgürlüğü, birçok temel hak ve hürriyetin özü, kişisel ve toplumsal gelişmelerin de kaynağıdır. Kanun teklifimize göre, temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğünün alanının genişletilmesiyle ifade özgürlüğüyle doğrudan ilgili olan suçlarda temyiz edilemeyen bazı kararlara karşı temyiz yolu açılmaktadır.

Anayasa’mızda güvence altında olan ve ifade özgürlüğü kapsamında haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan fikirlerin açıklanmasının suç oluşturmayacağı ifadesi eklenmiştir.

İnternet erişiminin engellenmesi hususunda verilen tedbir kararlarında ise kademeli bir uygulama getirilmektedir. Erişimin engellenmesi kararları ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölümle ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilir ancak teknik olarak yalnızca ihlalin gerçekleştiği haberin, yayının erişime engellenememesi durumunda internet sitesinin tümüne yönelik erişimin engellenmesi kararı verilebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suç mağdurlarının özellikle çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda mağdurların yıpranmalarını engellemek amacıyla daha kapsamlı, hızlı, güvenli bir şekilde ek bir korumaya kavuşturulmaları amacıyla ilave güvenceler getirilmiştir. Ceza yargılamamızda koruma tedbirlerinden biri olan tutuklama, istisnai ve en son başvurulacak olan bir uygulamadır. Bu bağlamda, yasa teklifimizde tutuklulukta geçen sürenin makul olması, azami tutukluluk süresinin soruşturma sürecinde bir üst sınıra bağlanması ve çocukların tutukluluk süresinin kısaltılmasıyla ilgili düzenlemeler yapılmış ve böylelikle temel hak ve özgürlüklerin etkili bir biçimde korunması da hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimize göre, daha etkin işleyen bir ceza adalet sisteminin oluşturulması amacıyla uyuşmazlıklara karşı çok daha kısa zamanda ve daha az masrafla çözüm sağlamak üzere basit ve hızlı yargılama usullerinin geliştirilmesi mümkün olmaktadır. Böylece, iş yükünün azaltılması, maliyet ve zaman açısından tasarruf edilmesine imkân sağlanmaktadır. Belirli bir önem derecesinin altında olan suçlarda seri muhakeme usulü uygulanarak işlenen suçlara karşı kısa zamanda etkili bir karşılık verilmesi mümkün olmaktadır. Ayrıca, belirli bir yaptırım ağırlığına kadar olan suçlarda kovuşturma evresinde duruşma açılmasına gerek olmadan dosya üzerinden yargılamanın yapılmasına olanak sağlayan basit yargılama usulü de kabul edilmektedir.

Ön ödemeye tabi suçlarda faillerin ön ödemelerini taksitle yapmasına imkân tanınmaktadır. Böylece, ön ödeme miktarını ilk on gün içinde tek seferde ödeyemeyen faile taksitle ödeme kolaylığı da getirilmektedir.

Kanun teklifimizde yer alan düzenlemeyle “kamu davasının mecburiliği” ilkesini “takdirilik” ilkesiyle esneten ve kamu davasının açılmasıyla açılmaması arasında kamu yararını gözeten bir değerlendirmeye dayanan, kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesinden daha etkili bir biçimde faydalanmak amacıyla bu müessesenin kapsamı da genişletilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde sosyal, ekonomik ve özellikle teknolojik alanlardaki yenilikler ve gelişmeler hukuk alanında hem yeni ihtiyaçları doğurmakta hem de hukuki anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır, bu da nitelikli hukukçulara olan gereksinimi artırmaktadır. Bu nedenle, hukuk mesleğini icra edecek olanların bilgi ve yetkinliklerini ölçmek ve artırmak amacıyla hukuk mesleklerine giriş sınavı veya idari yargı ön sınavına girmeleri şartı getirilmektedir. Ayrıca, adli yargı adaylığı sınavı mülakat kurulu da daha geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulmaktadır. Yine, kanun teklifimize göre, baro levhasına kayıtlı olan ve en az on beş yıl kıdemi bulunan avukatlara hususi pasaport verilebilecektir. Böylece avukatların yurt dışında eğitim veya toplantılara katılabilmesi, uluslararası yargı süreçlerinde daha kolaylıkla ve daha etkin şekilde yer alabilmeleri sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimizde yer alan bu maddelerin içeriğini hukuk devletinin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, yargı evrelerinin hızlandırılması ve basitleştirilmesi, şeffaflığın artırılması, toplumun adalete erişiminin kolaylaştırılması ve makul sürelerde yargılanmanın yapılabilmesi olarak özetleyebiliriz.

Kanun teklifimizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi birinci bölüm üzerinde şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şahıslar adına ilk söz Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, yargı paketini konuşuyoruz ama şu anda çok daha acil bir mesele var. Yargı paketine dair, komisyonda diğer arkadaşlarımız gerekli görüşlerimizi ilettiler, muhalefet şerhimiz de var. Yarın ayrıntılı olarak görüşlerimizi söyleyeceğim ama bir tek cümleyle söylemek gerekirse bu, AKP’nin bir klasiği önümüzde duruyor, her gün yeni paketlerle halkı oyalama, zaman kazanma çabasından başka hiçbir şey değil.

Değerli milletvekilleri, bugün çok garip manzaralar yaşadık. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burası kışla değil. Herkeste garip bir şekilde, işte “Askerimizi kutluyoruz, tırnağı taşa değmesin.” diyerek ve alkışlarla, mutlu bir şekilde, sanki mutlu bir şey yapıyormuşuz, sanki iyi bir şey yapıyormuşuz gibi garip bir kutlama hâli var. Ya, savaş kutlanır mı? Savaş nasıl kutlanır?

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Savaş yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Savaş, ölüm demektir; savaş, yıkım demektir; savaş, yoksulluk demektir; savaş, kadınların her türlü tacize, tecavüze, istismara maruz kaldığı korkunç bir vakadır.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Çıktıkları çukura gömeceğiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Dünyanın hiçbir yerinde savaşlar alkışlanıp kutsanmaz. Bunu çok çok vahim bulduğumu, çok vahim bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Tabii, balık baştan kokar. Savaş haberini ilk kim verdi? Numan Kurtulmuş verdi. Cümlesini şu an gibi hatırlıyorum, televizyonda izledim; gülümseyerek dedi ki: “Nihayet savaşa giriyoruz.”

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Savaş devlet ile devlet arasında olur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Çok mutluydu, çok mesuttu. “Nihayet…” O kadar çok istediler ki savaşa girmeyi; 2011’den beri Suriye'de taraf olmak için, orada pay kapmak için öyle bir çaba gösterdi ki bu iktidar -ve tabii ki ortağıyla beraber- “Nihayet savaşa giriyoruz.” dedi. Biz bunu çok çok vahim görüyoruz. Gerçekten, savaşlar bizim karşı olmamız gereken, barışı savunmamız gereken noktada ancak biz halkı temsil edebiliriz. Bize diyorsunuz ki: “Efendim, halkın duyguları…” Ya, halk savaş falan istemiyor. Halk dışarıda… Siz askerleri gönderince “Tırnağı taşa değmesin.” diyorsunuz ama ölüm olacak, herkes ölecek. Şu anda bile siviller öldü. 2 sivil öldü, yandaş medya “YPG sivilleri öldürdü.” diye klasik bir haber geçiyor. Nusaybin’de 4 kişi yaralandı. İnsanlar ölürken mutlu olamayız.

Bir de bir kavram tartışmamız var. Biz neyiz? Türkiye yurttaşlarıyız ve milletvekiliyiz. Halk bizi savaşı kutsayalım diye, çocukları askere gönderelim diye, başka bir ülkeyi işgal etmek amacıyla ya da siz ne derseniz deyin bu amaçla bize oy vermedi, halk bize barışı tesis etmek için, demokratik çözüm için, yasaları yapmamız için, bu ülkenin huzura ermesi için oy verdi.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Terörle mücadele edin diye oy verdi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şimdi, Birleşmiş Milletler belgeleri var, birçok belge var değerli arkadaşlar. Nedir? İşgali nasıl tanımlar? Der ki: “Bir yerin ele geçirilmesi, karşı tarafın rızası olmadan zorla bir bölgenin hâkimiyetinin ele geçirilmesi.” Şimdi, uluslararası hukuk, Cenevre savaş hukuku, Birleşmiş Milletler statüsü buna iki kavram kullanır: “Saldırı savaşı ve işgal” denir. Bunun başka bir adı yok.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Hâlâ işgalden bahsediyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Şimdi, Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir konuşma yaptı. Ne dedi? “30 köy, 30 ilçe, ne kadar mülteci yerleştireceğim.” Dünyanın neresine gidersek gidelim, hangi hukuk belgesini açarsak açalım, hangi sözleşmeyi okursak okuyalım bunun adı işgaldir, saldırı savaşıdır. Bunu siz demediniz diye bu işgal olmaktan çıkmıyor.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Terörle, teröristle mücadele, teröristle mücadele etmek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayrıca işgal değilse eğer -ki öyledir- orada Gaziantep Üniversitesinin 3 fakültesini niye açıyor; orada niye okullar açılıyor? TOKİ’ye neden yeni inşaat alanları açılıyor? Neden başka yerden etnik temizlik ve demografik yapıyı değiştirecek mültecileri götürelim, oraya yeni bir alan yaratalım diyorlar?

Neden sınırda Kürtlerle komşu olmayalım da IŞİD’le, ÖSO’yla, Ahrar el-Şam’la, o çeteyle, kadınlara tecavüz eden, insanlık dışı uygulamalar gösteren bir çeteyle neden komşu olalım biz?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Terörle mücadele etmek niye rahatsız ediyor sizi?

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Bizim Kürtlerle sorunumuz yok, teröristlerle sorunumuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir de son olarak şunu söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niye rahatsız oluyorsunuz terörle yapılan mücadeleden?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ortada Türkiye’ye bir saldırı yok. Türkiye’nin bir tek camı YPG-PYD ya da oradaki güçler tarafından kırılmadı, ortada meşru bir savunma yok. Kendimizi kandırmayalım. Orada yaşayan, başta Kürtler olmak üzere, Süryaniler, Yezidiler, Ermeniler, halklar kendi yönetimlerini kurmuşlar ve orada demokratik bir sistem oluşturmuşlar.

Lütfen, bu gece yatarken bu ülkede Türkiye yurttaşı olan 25 milyon Kürt’ü düşünün. Onun kardeşi, yeğeni, kuzeni, amcası orada, orada… Siz onları öldürmeye gidiyorsunuz. (Gürültüler)

SERMET ATAY (Gaziantep) – PKK temizliği…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teröristle mücadeleden niye rahatsız oluyorsunuz?

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Demagoji yapıyorsun, demagoji…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Böyle bir şey yok. Şu anda Serakaniye’nin komşusu Ceylânpınar’dır, Suruç’un komşusu Kobani’dir, Kamışlı’nın bitişiğinde Nusaybin vardır ve onlar kardeşler, kardeş…

SERMET ATAY (Gaziantep) – Menbiç’in yapısını kim değiştirdi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz diyorsunuz ki: “Bizi destekleyin. Biz kardeşlerinizi öldürmeye gidiyoruz.” Bu savaş hiç kimsenin yararına değildir. Savaşa karşıyız. Rojava’ya hep birlikte ses verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teröristlerle mücadeleden niye rahatsız oluyorsun?

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Temizlik… Temizlik…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Halklara ses verelim ve barışı savunalım. (HDP sıralarından alkışlar)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niye rahatsız oluyorsunuz terörle mücadeleden ya?

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Bizim Kürtlerle bir sorunumuz yok; terörle, teröristlerle…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında bugün bu “işgal” ifadesinin teknik olarak yanlışlığı, toplumdaki karşılığı çok uzun tartışıldı, konuşuldu. Hem arkada sizin Başkanlığınızda hem de grup başkan vekillerimizin buradaki açıklamalarında bunun doğru bir dil olmadığı herkesçe ifade edildi.

Sayın Başkan, bu ortak anlayışa rağmen tekrar bu ifadenin kullanılmasını bir provokatif dil olarak değerlendiriyorum. Buna gerek yok.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Provokasyon sizin işiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Biz 82 milyon, beraber, bu ülkenin güvenliği için bir adım atıyoruz. Tüm partiler bir arada bir adım atıyoruz.

Barış Pınarı Harekâtı bu ülkenin güvenliği için, Kürt kardeşlerimizin de güvenliği için alınan bir risktir, adımdır. Bütün Meclis olarak arkasında durmak görevimizdir bizim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Nusaybin’e bombalar yağıyor şu an. Ne güvenliğinden bahsediyorsun?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben hiç anlamıyorum arkadaşlar. Bir sakin olun, durun.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Ne sakini? Bombalar patlıyor. İnsanlar uyuyamıyor sizin sayenizde.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Değerli arkadaşlar, terör devleti kurma hayali olanların bu hayali altüst olunca bağırmaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, terör devleti kurma hayalî olanların bu hayalinin altüst olduğunu görünce bağırmalarını, hakaretlerini anlıyoruz…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – 4 kadın şu anda hastanede.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kim ne derse desin bu ülkenin güvenliği için, geleceğimizin güvenliği için Türkiye'nin güneyinde, Fırat’ın doğusunda bu ülkenin tüm vatandaşları, askeri orada bir terör devletine izin vermeyecektir. O yüzden bu adım atıldı Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) PYD vuruldukça sesin buradan gelmesi manidardır. PYD’ye saldırdıkça, teröre saldırdıkça sesin yükselmesi manidardır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Halka saldırıyorlar, halka. Orada halka saldırıyorlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben bu tarz provokatif dili kınıyorum, tekrar daha saygılı olmaya davet ediyorum Sayın Başkanım.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bana izin verin lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, bir cümle…

BAŞKAN – Bir cümle o zaman, rica ediyorum, lütfen.

53.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın görüşülmekte olan 105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, bu ifadeler devam ettiği sürece… Meclisimizin kayıtlarını, tutanaklarını da biz kutsal görüyoruz, çok önemli görüyoruz; tarihe ışık tutacak belgelerdir bunlar. Dolayısıyla bu yüce Mecliste ifade edilen hususlarla ilgili olarak vebal altında olduğumuzu değerlendiriyoruz, buna ilişkin beyanlarımızı da lütfen anlayışla karşılayın, bu zamana kadar da hep bu anlayışı gösterdiniz ve o noktada teşekkür ediyorum. Bizim amacımız Meclisi germek, Türkiye’yi germek değildir fakat çıplak bazı gerçeklikleri ifade etmezsek bu da hem tarihimize, geçmişimize ve bugüne dair de büyük bir sorumluluktur.

Şimdi, ısrarla altını çiziyoruz “Türkiye savaşta.” dendiği zaman bizim de “Savaşta değildir.”i söylememiz lazım. Türkiye terörle mücadele içerisindedir, benim söylediklerim malumun ilamıdır ama tekrar ediyorum: Terörün ve teröristin herhangi bir etnik kökeni yoktur, mezhebi yoktur, dili yoktur, ırkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Terörist teröristtir ve bu memlekete değil, bütün insanlığa kastetmiş yapılar demektir bunlar. Dolayısıyla bunun “Türkiye içinde” “Türkiye dışında” gibi bir değerlendirmeye tabi tutulmasını yanlış buluyoruz. Şimdi, Türkiye’nin yaptığı iş, bugün terörle mücadele noktasında meşru müdafaa hakkını kullanmaktan ibarettir. Bu, uluslararası anlamda da son derece yerleşmiş bir haktır. Türkiye bu hakkını kullanmaktadır. Bu noktada herhangi bir etnik temizlik, demografik yapının değiştirilmesi gibi bir gayeyi Türkiye gütmez, Türkiye’nin geçmişte yapmış olduğu, Afrin’de Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekâtlarında bir demografik yapı değişikliğine rastlayamazsınız. Bunlar sadece terör örgütünün iftiralarından ibarettir. Burada terör örgütünün, adı “terör örgütü” olarak bilinen ve kabul edilen, Amerika da dâhil Senatoda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bülbül, lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - …ve Temsilciler Meclisinde yapılan görüşmelerde PKK’nın Suriye uzantısı olduğu kabul edilen PYD’nin hüküm sürdüğü bir toprakta demokrasinin varlığından bahsetmek akla ziyan bir tutumdur, akla ziyan bir ifade şeklidir. Burada bir haydutluk düzeni vardır. Allah’ın izniyle Türkiye terörle mücadelesi kapsamında yaptığı bu mücadelede bu haydutluk düzenini de, oradaki Kürt kardeşlerimizin üzerine musallat olmuş olan bu düzeni de ortadan kaldıracaktır.

Şimdi, sınırdaki vatandaşlarımızdan bahsedip de burada farklı mesajların verilmesini de kabul etmiyoruz. Sınırdaki vatandaşlarımızın görüntüleri geliyor, gözyaşlarıyla izliyoruz. Sınırdaki bizim vatandaşlarımız hiçbir etnik köken, mezhep ayrımı yapmaksızın Mehmetçik’in yanında, dualarla yollarda onları uğurlamaktadır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, söz mü istediniz?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

54.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, evet, bu tartışmaya bugün yeni başladık ama önümüzdeki günlerde devam edeceğiz, sürdüreceğiz, birbirimize tahammül göstermek zorundayız.

Birincisi: Biraz evvel hatip söyledi, Meral Danış Beştaş, sizin temsilciniz, sözcünüz Numan Kurtulmuş dedi ki: “Nihayet savaşa giriyoruz.” Meşru müdafaa diye bir şey yok, saldırı savaşı var. Olay budur, net.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teröre karşı…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Numan Kurtulmuş söylediği zaman “Nihayet savaşa giriyoruz.” diye eğer siz bunun bir savaş olduğunu düşünmüyor idiyseniz o zaman “Numan Bey, bir dakika, bu bir savaş değildir.” diyecektiniz. Demediniz “Nihayet savaşa giriyoruz.” demek “Biz saldırıyoruz.” demektir, bir.

Bunu bir kenara koyalım, tespit ediyoruz. Sizin insanınız söyledi, biz söylemedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Biz AKP’li değiliz…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, grup başkan vekiliniz konuşuyor.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – İkincisi, şimdi, bakın, bunu da tartışmaya devam edeceğiz, şimdi söyleyeceğimi çünkü bu hani bugünden ortaya çıkacak bir sonuç değil, belki önümüzdeki haftalar ve aylar boyunca konuşacağımız bir şey olacak. (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar, bir grup başkan vekili konuşuyor.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Şimdi, “Demografik değişim olmayacak.” diyorsunuz, bunu tartışacağız. Çok net, bizim gördüğümüz, bir demografik değişim yapma hedefi var. Biz bunu burada söyledik, ben geçen gün söyledim, burada dün söyledim. (Gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Baki Bey, lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yani yapılmaya çalışılan şey Baba Esad’ın, Hafız Esad’ın geçmişte “Arap Kemeri” adıyla yapmaya çalıştığını, bugün daha geniş bir kemerde selefi cihatçı bir kemer kurmaktır, “demografik değişim” diye anlattığımız budur. Sizin “Oraya ilçeler kuracağız, şehirler kuracağız, kentler kuracağız…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum.

“...binalar yapacağız, insanları oraya taşıyacağız.” dediğiniz şey budur işte, oranın nüfus yapısını değiştirmektir, hedef budur. Şimdi bunun olup olmayacağını bilmiyoruz elbette. Önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz. Orta vadeli bir plandır büyük ihtimalle.

Çünkü bunu, çıktı Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler toplantısında haritalarla açıkladı, bunu biz uydurmuyoruz ki. Şimdi, dolayısıyla bütün dünya bunu gördü, izledi, dinledi. Şimdi bu tartışmayı da yapacağız, bundan da gocunmayın lütfen ya. Bunu konuşacağız, söyleyeceğiz çünkü biz bu hedefin yanlış bir hedef olduğunu, Türkiye açısından böyle bir adımın Orta Doğu’da Türkiye’yi çok tehlikeli bir noktaya sürüklemekte olduğunu söylemek mecburiyetindeyiz, bunu söyleyeceğiz, kusura bakmayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

6.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, siyasi partilerin belli bir konuda değişik duruşlarının olabileceğine, terör karşısında herkesin aynı duyarlılığı sergilemesi ve siyasetçilerin kutuplaştırmayı artırmayacak dil kullanması gerektiğine, Barış Pınarı Harekâtı’nın dış kamuoyuna iyi anlatılmasının iktidar partisine düşen en önemli görev olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, elbette, önemli bir konuda -daha önce de ifade ettik- her siyasi partinin değişik bir duruşunun olması çok normal. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde, Türkiye’nin esenliği için mücadele ediyoruz. Tabii, Türkiye’nin bir terör belası var; PKK, IŞİD, DHKP-C gibi terör örgütleriyle Türkiye’nin kuşatıldığı ve eylemlerin yapıldığı bir ortamda yarın 10 Ekim Ankara Garı patlamasında IŞİD’li teröristlerin patlattığı bir bomba sonucu ölen arkadaşlarımızı anacağız. O patlamada ben de hayatımı kaybedebilirdim çünkü o mitinge on dakika farkla geciktim ve bombanın patlamasından sonra patlamanın olduğu yere ilk giren kişi benimdir. Televizyonlar “1 kişi öldü, 2 kişi yaralı.” derken ben o anda yaklaşık 100’e yakın hayatını kaybeden arkadaşlarımızın cesetleriyle yüzleşmiş biri olarak olayın büyük bir travmasını yaşamış bir kardeşinizim.

Diğer taraftan, Ankara’daki ikinci ölümlü patlamada, Kızılay Güvenpark’taki patlamada ve Merasim Sokak’taki patlamada ki PKK’nın patlattığı bir bombada çok yakın bir aile dostumuzun şu anda 9 yaşında olan kızının gözleri kör oldu. Ben cuma günü onları da ziyaret edeceğim ve hayatının baharındaki bu kardeşimizin, gözlerini kaybeden bu kardeşimizin yaşadığı aile travmasında, eğitim konusunda onlara yardımcı olmaya çalışacağım çünkü çok masraflı bir iş. Düşünün, 6 yaşında bağrınıza bastığınız gencecik kızınızın güle oynaya dışarı çıktığı zaman bir servis arabasına tam binerken PKK’nın patlattığı bombayla gözleri kör oldu.

Şimdi, her türlü terör karşısında hepimizin aynı duyarlılığı sergilemesi gerekiyor. Terörün her türlüsünü hepimizin aynı şiddette ve ölçüde lanetlemesi gerekiyor. PKK’ya IŞİD’e DHKP-C’ye ve ismini burada sayamadığım bütün terör örgütlerine lanet okuyorum. Bu acılar hepimizi sarabilirdi. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Kızılay’da patlayan bir bombada ilçe başkanımızı kaybettik. Yine, adli tıpta onun cesedini ben teşhis ettim. Bütün patlamalarda bir iki dakika arayla oradan geçen ve tesadüfen kurtulan bir kardeşinizim. Bu terör, siyasi mücadele elbette olacaktır ama terör karşısında herkes ortak bir duruş sergileyecektir. Türkiye’nin bir terör sorunu vardır. Şimdi, siyasi partilerimizin elbette bu harekât nedeniyle değişik düşünceleri olacaktır ve her fikir, söylenildiği anda da bir hüküm ifade eder ve kendine göre de değerlidir, anlaşılabilir, elbette bunların değerlendirmesini önümüzdeki yıllarda hep beraber yapacağız.

Benim esas üzerinde durmak istediğim konu, böyle bir ortamda her türlü sözün bir yöne çekileceği bir yerde daha fazla kutuplaştırmayı artırmayacak bir dilin siyasetçiler tarafından özenle kullanılmasıdır. Bir siyasetçi, ister beğenin ister beğenmeyin, kamuoyunun hassasiyetlerini dikkate almak durumundadır. Bu böyle olmalıdır, bu aslında bütün partiler için böyledir. Her parti kendi açısından bir köşeye çekiliyor ve karşısındaki partinin saygı duyduğu değerlere de sahip çıkmalıdır. Böyle olursa toplumumuzda daha anlaşılır bir siyaset ortamını yaratmamız elbirliğiyle mümkündür.

Şimdi, bence iktidar partisine düşen en önemli görevlerden bir tanesi de özellikle bu harekâtın dış kamuoyuna iyi anlatılmasıdır; Türk diplomasisinin ve ilgili kuruluşlarımızın bu konuda kendi mevkidaşlarını, kuruluşları en iyi şekilde anlatacak bir diploması başarısını göstermesidir. Bu da işin bir başka önemli boyutudur. Biz bütün dünyaya bu harekâtla kimsenin topraklarında gözümüzün olmadığını, adaletin, hukukun ve terörden arındırılmış bir şekilde bölgelerin temizlendiğini ifade ettiğimiz anda, Türkiye en kısa zamanda zaten geri çekileceğini ifade etmek suretiyle, dünya kamuoyunu arkasına almak suretiyle dosta düşmana nasıl bir harekât içerisinde olduğunu anlatmak durumundadır. Ben bunu başaracağımıza inanıyorum.

Türkiye, pek dostu olan bir ülke değil değerli arkadaşlarım. Bakın, biz daha Kıbrıs Barış Harekâtı’nın da haklılığını tam olarak anlatabilmiş değiliz. O yüzden, Türk diplomatlarımıza büyük bir görev düşüyor.

Ben buradan tekrar kahraman askerlerimize başarılar diliyorum. Onların Türk devletinin kurucu unsurlarından olan adaleti, bağımsızlığı terörden temizlendirilmiş bir şekilde, hürriyetler alanını daha da açacak bir şekilde, bütün topluma huzur getirecek bir anlayışı egemen kılacağına inanıyorum. Bir an önce herkes görevini yapacaktır ve bu harekât da sonuçlanacaktır.

Tekrar bütün komuta kademesine, görev alan asker kardeşlerimize, her birine ayrı ayrı başarılar diliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki kısa zamanda bu harekât bitecektir ve Türkiye dünyaya örnek bir davranışı gösterecektir diye düşünüyorum.

Bu duygularla, birinci bölümün tamamlanmasını da dikkate alarak birleşime beş dakika ara veriyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Kapanma Saati:23.06

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

105 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile 62 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 105) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 10 Ekim 2019 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.09



(x) 105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.