TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           3’üncü Birleşim

                                                                                         8 Ekim 2019 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nı bugün de devam ettirecek kadrolara ve ruha sahip olunduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumuyla ilgili olumsuz yorumun Amerikan Büyükelçiliği tarafından beğenilmesinin Meclisimize karşı yapılmış hakaret olduğuna, Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileklerini ilettiğine ve Millî Sarayların Meclise iade edilmesi gerektiğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ve her siyasi partinin belli bir konuda farklı karar alabileceğine ve buna herkesin saygı göstermesi gerektiğine ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Ahilik Kültürü Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in, yerel yönetimlerde yaşanan sorunlara ve 19 Ağustosta HDP’li belediye eş başkanlarının görevden alınmasının hukuk katliamı olduğuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya ilinde yaz seracılığında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Diyarbakır ili Kulp ilçesi Belediye Eş Başkanlarının tutuklandığına ilişkin açıklaması

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Ahilik Kültürü Haftası’na ve şehit edilen Yasin Börü’yü rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ilinde ölümle sonuçlanan intihar sayısındaki artışın nedenleri hakkında çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, yaşanan doğal afetler sebebiyle Kırıkkale ili Sulakyurt, Delice ve Keskin ilçeleri ile Çerikli beldesi çiftçilerinin zor durumda olması nedeniyle Kırıkkale ilinin doğal afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, ihracattaki yükselişin devam ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 26 Eylülde İstanbul ilinde yaşanan depremin depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuz sorusunu sormamız gerektiğini hatırlattığına ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, esnafın, çiftçinin, işçinin, emeklinin, engellinin, memurun, öğrencinin ve sanayicinin sorunlarına çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, haşhaş üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa-Ankara Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Hükûmetin emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, cumhuriyet tarihinin işsizlik rekoru kırıldığına ve gıda enflasyonunda dünya 5’incisi olunduğuna ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Soma maden işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi ve Somalı madencilerin haklarını aramak için Ankara’ya başlattıkları yürüyüşün engellenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, grip aşısının temininde sıkıntı yaşandığına ve grip hastalığına karşı genel korunma önlemlerine uyulması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, 6-7 Ekim olaylarını lanetlediğine ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye devam edeceklerine ve 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının örnek iş birliğinin sergileneceği yıl olmasını ümit ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep ilinde yaşanan sorunlara, devletimizi tehdit edenlere karşı tek yumruk olunduğuna ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü askerî operasyonları desteklediklerine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, AKP iktidarda kaldığı müddetçe milletin mağduriyetinin devam edeceğine ilişkin açıklaması

 

 

19.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 7 Ekimde Adıyaman ili Kâhta ilçesi Mülkköy köyünde metan gazından zehirlenen köylülere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve sorunun çözümü için yetkilileri göreve davet ettiğine, üniversite öğrencilerinin yurt sorununun çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, çiftçilerin mağduriyetine, 2019 Mart ayında ödenmesi gereken 2018 sertifikalı tohum desteklemelerinin ne zaman ödeneceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, ABD’yle yapılan uçak anlaşmasının iptal edilip edilmeyeceğini, İncirlik Üssü’nün kapatılıp kapatılmayacağını, Atatürk Orman Çiftliğinde ABD Büyükelçiliğine verilen arazinin geri alınıp alınmayacağını, ihalesi yapılan otoyol ve köprü ücretlerinde dövizden TL’ye geçişin yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ili Ulus ilçesinde usulsüz ağaç kesimi yapıldığı iddialarına ve orman köylülerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

23.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, yapılan zamlara ve Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan eylül ayı enflasyon rakamına ilişkin açıklaması

24.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’ün, hemşehrisi fındık üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, çiftçilerin sorunlarının çözümlenmesi gerektiğine ve borçlarını ödeyemediği için çiftçi Ali İhsan Yılmaz’ın cezaevine düşmesinin utanç vesikası olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Afyonkarahisar ilinin en önemli tarım ürününün haşhaş olduğuna ve kota konusunda çiftçinin mağdur edilmeyeceğine, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından çiftçiye kaliteli tohum verileceğine ilişkin açıklaması

27.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, devletin 65 yaş üzeri vatandaşlara pozitif ayrımcılık uygulaması gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ettiğine, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Piyade Er Muhammet Emin Kotanoğlu’na, vefat eden Ülkü Ocaklarının kurucu Genel Başkanı Aytekin Yıldırım’a ve 12 Eylül darbesinin ülkücü şehidi Mustafa Pehlivanoğlu’na şehadete erişinin 39’uncu yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine, İYİ PARTİ olarak sınır ötesi operasyonlara karşı durmadıklarına ve durmayacaklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin itibarını zedeleyecek söylemlerden kaçınmaya davet ettiklerine, ABD Başkanı Trump’ın devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan açıklamalarını kınadıklarına, 7 Ekim Türkmen Millî Bayramı’nı kutladığına, İlham Tohti’ye İnsan Hakları Ödülü verilmesini ve haklı davasının kabul görmesini önemsediklerine ilişkin açıklaması

29.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 7 Ekimde Hakk’a yürüyen Mustafa Pehlivanoğlu’nu şehadetinin 39’uncu yıl dönümünde rahmetle andığına, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Piyade Er Muhammet Emin Kotanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye’ye karşı yönelecek her türlü tehdide karşı tavizsiz bir tutum sergilemek gerektiğine, Fırat’ın doğusunun terör yuvası olduğuna ve bu terör yuvalarının Türk ordusu tarafından sivil ve masumlara zarar verilmeden bertaraf edileceğine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Anayasa Mahkemesinin Sırrı Süreyya Önder hakkında verdiği karara, 12 Ağustos 1949 tarihli Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin 49’uncu maddesine göre savaş hâllerinde bir bölgeye yeni nüfusun transfer edilemeyeceğine ve ilgili topraklardaki nüfusun da hiçbir sebeple topraklarından çıkarılamayacağına ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün açılışta yaptığı açıklamadan memnuniyet duyduklarına, ABD Başkanına gerekli cevabın verilmesi için daha neyin beklendiğini öğrenmek istediğine, 8 Ekim Bahçelievler katliamının 41’inci yıl dönümü vesilesiyle Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Erzan ve Salih Gevenci’nin katledilmesi olayını bir kez daha kınadıklarına, ölüm cezasının kaldırılmasının doğru bir adım olduğunun altının çizilmesi gerektiğine, 12 Eylül öncesinde hayatını kaybeden vatan evlatlarının önünde saygıyla eğildiklerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ’yle mücadele noktasındaki eksikliklere dikkat çeken tespitine, Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla personelin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

32.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında uzlaşıyla büyük adımlar atılacağına inandığına, 6-7 Ekim olaylarının 5’inci yılında şehitlerimizi rahmetle andıklarına, her türlü terörü ve destekçilerini lanetlediklerine, Amerikan Büyükelçiliğinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumuyla ilgili olumsuz yorumu beğenmesinin basit bir hata olarak değerlendirilemeyeceğine, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Muhammet Emin Kotanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

33.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ettiğine, ABD Büyükelçiliğinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlığıyla ilgili hadsiz beğenisini kınadıklarına, Fırat’ın doğusuna yapılacak askerî harekât nedeniyle güvenlik güçlerimize üstün muvaffakiyetler dilediğine, Kürtler ile Türklerin kardeşliğinin baki olduğuna, idam cezasının çocuklarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapık katiller ile bombayı patlatarak askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi katleden teröristler için geri getirilmesini istediklerine ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Anadolu kadınının teröre boyun eğmeyeceğine ilişkin açıklaması

36.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana ili Yumurtalık ilçesinde özel endüstri bölgesi ilan edilecek alanla ilgili yerel yönetimlere, büyükşehir il ve ilçe belediye başkanlarına görüş sorulmamasının millî iradeyi yok sayma anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

37.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin, vefat eden Ülkü Ocaklarının kurucu Genel Başkanı Aytekin Yıldırım’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli ili Başiskele ilçesinde yaşayan Mehmet Baştürk’ün 2018 buzağı desteklemesinin hâlâ ödenmediğini belirten mesajını Tarım ve Orman Bakanına duyurmak istediğine ilişkin açıklaması

39.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 17-18 Temmuz 2019 tarihinde Düzce ili Akçakoca, Cumayeri ve Gölyaka ilçelerinde yaşanan sel ve heyelan nedeniyle mağdur olan çiftçilerin yanında olunmayacaksa ne zaman olunacağını Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri ile Tarım Kredi Kooperatifleri yetkililerinden öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

40.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, şehir hastanelerinin sağlık sistemini bitirdiğine ilişkin açıklaması

41.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, vefat eden hemşehrisi Hüsnü Kürkçü’ye Allah’tan rahmet dilediğine, 2019 yılı bütçesinden çiftçiye ödenecek destek miktarına ve Suriye’ye yapılacak harekât nedeniyle askerimize başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

42.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda 2015 yılında yapılan düzenlemeyle (B) grubu polis amirlerinin hak kaybına uğradığına ilişkin açıklaması

43.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Sağlık Bakanlığı protokollerinde otizm konusunda gen araştırmalarının niçin yer almadığını, otizmli bireyler için olumlu sonuçlar alınmış vitaminlerin ülkemizde niçin bulunmadığını ve klinik çalışmalarının ülkemizde niçin yeterli düzeyde yapılmadığını Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

44.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, siyasette müzakere ile münakaşanın atbaşı gittiğine ilişkin açıklaması

47.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Mecliste halkın oylarıyla seçilmiş Kürt, Alevi, Sünni, Yezidi ve Hristiyan milletvekillerinin olduğuna ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın “korsan devlet” ifadesini şık bulmadığına ilişkin açıklaması

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, her büyük operasyonda eksiklikler olabileceğine, Cumhur İttifakı olarak FETÖ’ye karşı en büyük mücadeleyi yaptıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önergenin (4/42) 8/10/2019 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın (2/765) esas numaralı Denizciler Mahallesinin İlçe Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/43)

 

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 3/10/2018 tarihli ve 1199 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2019 tarihine kadar uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 30/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair tezkeresi (3/878)

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen olayların araştırılması amacıyla 8/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü birleşiminde gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alan (3/878) ve (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşiminde gündemin “Seçim” kısmındaki işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Karayolları Genel Müdürlüğünde hizmet alım yoluyla taşeron olarak çalışanların kadroya alınmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/14828)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2017-2019 yılları arasında sürekli ve geçici görevle yurt dışına gönderilen Bakanlık personeline ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/15843)

3.- Van Milletvekili Muazzez Orhan’ın, son bir yıl içerisinde işletmelerini kapatan esnaflara ve kapanan işletmeler sonucunda ortaya çıkan işsiz sayılarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/15966)

4.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, basında yer alan Munzur Dağlarının maden sahası ilan edildiği yönündeki haberlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/16246)

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TCDD Ankara Garı Müze Binasının bir özel üniversiteye kiraya verilmesine ve Müzede yer alan eserlerin akıbetine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/16509)

6.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, hizmet sınıflarına göre Bakanlık bünyesinde görevli kamu personeli ve engelli personel sayılarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/16678)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlığın acil eylem planı kapsamında öncelikli gördüğü sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/16806)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlığa gelen istek, şikâyet ve öneri sayılarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/16808)

9.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Çankırı ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17006)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlıkça protokol imzalanan vakıflara ve imzalanan protokollerin içeriğine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17014)

11.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Gümüşhane ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17023)

12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Çankırı ilinde Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların binaları için depreme dayanıklılık testi yapılıp yapılmadığına ve depreme karşı alınan önlemlere,

Gümüşhane ilinde Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların binaları için depreme dayanıklılık testi yapılıp yapılmadığına ve depreme karşı alınan önlemlere,

Siirt ilinde Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların binaları için depreme dayanıklılık testi yapılıp yapılmadığına ve depreme karşı alınan önlemlere,

İlişkin soruları ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17024), (7/17025), (7/18379)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlıkça verilen hizmetlerin detaylarına ve hizmetlerden faydalanan vatandaşların sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17030)

14.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlığa tahsis edilen temsil, tanıtım ve ağırlama ödenek tutarlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17031)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlığın yaptığı tasarruf miktarına ve içeriğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17032)

16.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, Geminbeli ve Yağdonduran tünellerinin yapımının ne zaman tamamlanacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17033)

17.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Çankırı ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17036)

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlıkça protokol imzalanan vakıflara ve imzalanan protokollerin içeriğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17037)

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlıkça gerçekleştirilen projelerin sayısına ve içeriğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17038)

20.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlıkça vatandaşlara sunulan hizmetlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17039)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2017-2019 yılları arasında Bakanlığa gelen istek, şikâyet ve öneri sayılarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17041)

22.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Gümüşhane ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17045)

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Çanakkale’de Kanadalı bir firmaya verilen maden arama izni sonrası çıkarılacak madenin ne kadarının devlete ait olacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/17258)

24.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, devlet memuru statüsünde olup devlete veya özel teşebbüslere ait şirketlerde çalışması sebebiyle birden fazla maaş alan Bakanlık personeline ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17286)

25.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Düzce’nin İstanbul Caddesi’nde bulunan tramvayın faaliyetine son verilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17413)

26.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, 2002 yılından bu yana Türkiye genelinde maden ruhsatı verilen yerli ve yabancı işletme sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/17555)

27.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Muş ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17608)

28.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Muş ilinde Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların binaları için depreme dayanıklılık testi yapılıp yapılmadığına ve depreme karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17609)

29.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Muş ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17612)

30.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gebze-Darıca metro hattı projesi ihale sürecine ve tamamlanacağı tarihe ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/17741)

31.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Türkiye’de çalışan Suriyelilerle ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/17933)

32.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, 2002-2018 yılları arasında Bakanlığın Siirt ili için kendi bütçesinden veya AB programları bütçesinden hazırladığı projelere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/18378)

33.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Siirt ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/18381)

8 Ekim 2019 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nı bugün de devam ettirecek kadrolara ve ruha sahip olunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden ve gündem dışı söz vermeden önce birkaç cümleyle bazı konulardaki fikirlerimi açıklamak istiyorum. Aslında çok daha değişik konuları sizlerle paylaşacaktım ancak yaşadığımız süreç diğer konuları bir başka zaman sizlerle paylaşmamı uygun görüyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye yedi düvele karşı, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşını kanla kazanmış büyük bir devlettir. Ülkemizin dört bir yanının düşmanlarla işgal edildiği, yokluklar içerisinde hiçbir olanağımızın bulunmadığı bir atmosferde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’yla kurduğumuz bağımsız Türkiye’miz hem siyasi açıdan bağımsızdır hem de ekonomik açıdan bağımsızdır. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu zaman “Bir devlet eğer ekonomik açıdan da bağımsız olmazsa gerçek anlamda bağımsız olmaz.” demek suretiyle sanayi hamlelerini başlatmış ve Türkiye’yi dünyanın en itibarlı ülkeleri arasına getirmiştir.

Kolay değildir; dört bir yanınız düşman tarafından işgal edilmiş, yokluklar var ve bütün herkesin gözünün topraklarımızda olduğu bir sırada Kurtuluş Savaşı’nı başaran ve modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ülkemiz dünyanın en itibarlı ülkelerinden biridir. Bu nedenledir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı dünyadaki bütün mazlum ülkelere ve insanlara da örnek olmuş, herkes Türkiye'yi örnek almıştır. Ülkemizin elbette sorunları vardır, iç sorunları vardır ama ülkemiz siyasi gelenekleriyle, demokrasi birikimiyle tartışarak, konuşarak bunları çözebilecek kudrettedir ve tecrübededir. Bu nedenle, biz ülkemizdeki her türlü sorunumuzu görüşmek suretiyle akıllıca ve sorumluluk üstlenmek suretiyle çözecek bir büyük birikime sahibiz.

Türkiye tehditlere pabuç bırakacak bir ülke değildir. Bu nedenle böylesine görkemli bir geçmişi olan, bağımsızlık savaşını kazanan Türkiye'ye, ülkemize “Ekonomik yönden seni çökertirim." diyen Amerika Birleşik Devletleri Başkanının bir zengin şımarıklığıyla söylemiş olduğu bu sözleri kendisine aynen iade ediyoruz. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Ülkemiz dışarıdan telkinlerle terbiye edilecek -kendilerine göre- yola getirilecek bir ülke değildir. Biz kendi işimizi kendimiz görürüz, sorunlarımızı paylaşırız, gerekirse iç siyasette sert tartışmalarımızı yaparız ama bizim ülkemiz bağımsız bir ülkedir ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bütün devletler bilmelidir ki Türkiye emperyalizme karşı verdiği Kurtuluş Savaşı’nı bugün de aynı şekilde devam ettirecek kadrolara ve ruha sahiptir. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu duygularla Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yeni yasama yılında verimli bir çalışma ortamı içerisinde ülkemizin ve yurttaşlarımızın yararına pek çok konunun, yasaların görüşülüp tartışıldığı bir yasama yılı olması dileğiyle tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyor, hepinize başarılar diliyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ahilik Haftası münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Hacı Özkan’a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Ahilik Kültürü Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve ekranları başında bulunan Mersinli hemşehrilerim başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Terör unsurlarını temizleyerek sınırlarımızı güvence altına almak, bölgemizin huzur ve istikrarını sağlamak amacıyla içeride ve sınırlarımızın dışında mücadele veren güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum. Aziz milletimiz daima ordumuzun yanında ve dualarıyla desteklemektedir.

Ahilik Haftamızın ülkemiz, milletimiz, tüm esnaf ve sanatkâr camiamız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Şehrimizdeki esnaf ve sanatkâr kardeşlerim başta olmak üzere Türkiye genelindeki tüm esnaf ve sanatkâr kardeşlerimize ülkemizin kalkınmasına yaptıkları eşsiz katkılardan dolayı şükranlarımı ifade ediyorum. Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin sosyal ve ekonomik hayatında etkili rol oynayan Ahilik kültürü, esnaf ve sanatkârlığı meslek ahlakı, olgun kişilik, doğruluk ve tevazuyla harmanlayan değerleri bünyesinde taşır. Ahilik teşkilatı esnaf ve sanatkârları ahlaki ve felsefi prensipleri etrafında birleştirerek Anadolu’da birliğin, beraberliğin ve güçlü kardeşliğin sağlanmasına, toplumsal düzenin tesis edilmesine öncülük etmiştir.

Ahiliğin kurucusu Ahi Evran Veli’nin ticaret ahlakına, dayanışmaya ve paylaşmaya dayanan ilkeleri, günümüzde de esnaf ve sanatkârlarımıza yol göstermektedir. Asırlar öncesinden bugüne uzanan, yeni nesillerin yoluna da ışık tutacak olan Ahilik geleneği, 2023 hedeflerine güvenli ve istikrarlı adımlarla yürüyen Türkiye'nin manevi muhafızı ve sağlam yapı taşlarından biri olmaya devam edecektir.

Esnaf ve sanatkârlarımız ülkemizin kilit taşı, birlik ve beraberliğimizin çimentosudur. Bir toplumda birlik ve dayanışmayı sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin korunmasıdır. Ondan dolayıdır ki esnaf, güvenin kapısıdır; esnaf, kardeşliğin teminatıdır; esnaf, birliğin sigortasıdır; esnaf, ekonomimizin temel taşıdır; esnaf, toplumumuzun taşıyıcı omurgasıdır.

Bugün, bu değerleri gönlünde muhafaza eden aziz milletimiz ülkemizin sınırlarını aşarak dünyanın neresinde olursa olsun yoksula, muhtaca, mazluma elini uzatıyorsa, yardım eden ülkeler arasında ilk sıralarda Türkiye varsa bunu Ahilik kültürümüze borçluyuz. Tarihlerinden, değerlerinden ve geleneklerinden kopan milletler rüzgârın önünde savrulan kuru yapraklar gibi sürüklenirler. Ecdadımızdan aldığımız bu kutsal emaneti daha da zenginleştirerek sonraki nesillere aktarmak için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.

Her zaman esnaf ve sanatkârımızın yanında olan, esnaf ve sanatkârın sorunlarının çözümü için gecesini gündüzüne katarak çalışan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle, Ahilik geleneğini yaşatan ve yaşatılması için gayret gösteren esnaf ve sanatkârlarımızın teşkilatları başta olmak üzere emek veren herkese teşekkür ediyorum. Ahilik Haftanızı tekrar kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, yerel yönetimlerde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Salihe Aydeniz’e aittir.

Buyurun Sayın Aydeniz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in, yerel yönetimlerde yaşanan sorunlara ve 19 Ağustosta HDP’li belediye eş başkanlarının görevden alınmasının hukuk katliamı olduğuna ilişkin gündem dışı konuşması

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bir gece yarısı darbesiyle, bu ülkenin demokrasisi için büyük bir hukuk katliamı olarak tarihe geçecek olan 19 Ağustosta eş başkanlarımızın görevden alınmasından bahsetmek istiyorum.

Kayyum politikası 2016 yılında bütün bölge genelinde işletildi. Bu ülkenin iktidarı siyasetle alt edemediği Kürt siyasetini ancak bu şekilde durdurabileceğini düşündü ve kayyum politikasını devreye soktu. Kayyumların, içi boşaltılan kasaların, asimilasyon politikalarının, cinsiyet eşitsizliğinin en üst seviyeye ulaştığı bir dönem olduğunu hep beraber gördük. 31 Mart yerel seçimleri öncesi iktidarın “Sandıktan HDP çıkarsa yine kayyum atarız.” sözleri 19 Ağustosta gerçekleştirilen darbenin habercisiydi. Diyarbakır’da seçmen, AKP’nin adayı olan kayyumu değil, HDP'nin adayını yüzde 63’lük ezici oyla seçerek iktidarın kayyum politikalarını anlamsızlaştırmış ve reddetmiştir. O yüzden, şunu kabul edelim: Burada mesele kişiler değil, kişilerin HDP'den aday olması ve seçilmesidir. Bundan dolayı, 19 Ağustos tarihinde uygulanan bu karar hukuki değil, siyasidir. Bu siyasi karar aslında, seçimden hemen sonra YSK eliyle KHK’li belediye eş başkanlarımızın mazbataları verilmeyerek başlatılmıştı. Seçim bölgem Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde HDP yüzde 70,34 oy aldı fakat adayımız KHK’li olduğu gerekçesiyle belediyemiz yüzde 25 oy alan 2’nci sıradaki AKP adayına verildi. Bu durumda 5 belediyemizi daha gasbettiniz.

Değerli milletvekilleri, eş başkanlarımız ezici çoğunlukla seçilmiş olmalarına rağmen siyasi bir kararla görevlerinden uzaklaştırıldılar. Aslında 1 Nisan tarihli valiliklerin kayyum talebi belgesi, daha mazbatalar verilmeden “Tekrar kayyum atarız.” söyleminin ilk pratik adımını belgeliyordu. 1 Nisan belgesi ortadayken 2016’dan beri uyguladığınız kayyumcu politikanızın hiçbir hukuki açıklaması yoktur. Görevden uzaklaştırıldıkları günden beri iktidar ve yandaş medya tarafından hep bir ağızdan Kandil’e para gönderdikleri için görevden alındıkları söylendi ama buna rağmen görevden alınma gerekçeleri bunlar değildi. Görevden alınma gerekçeleri; eş başkanlığı fiilen uygulamak, KHK’yle görevden uzaklaştırılan, açığa alınanları sahiplenmek, açığa alınan 45 kişinin işe iade edilmesi, kayyumlar hakkında çeşitli söylemlerde bulunmak. Eş başkanlık, kadınların eşit temsiliyetidir. Seçim boyunca propagandamızı, adaylarımızı eş başkanlık mekanizması üzerinden tanıttık ve seçime de öyle gittik. Eş başkanlık, yıllardır mücadelesini verdiğimiz, cinsiyet eşitliğini sağlamak için emek harcadığımız önemli kazanımlarımızdan biridir. Her gün onlarca kadının katledildiği bu ülkede eş başkanlığı bu şekilde illegalize etmenizi kabul etmiyoruz. Eş başkanlık sistemi bizim mor çizgimizdir.

Belediye eş başkanlarının açığa alınan kişileri göreve iade yetkisi vardır, yasal olmayan bir uygulama söz konusu değildir. Ayrıca, KHK’li bir vekil olarak söylüyorum, KHK’liler, bu ülkenin bir vatandaşıdır ve işlerinden tamamen hukuksuz bir şekilde alınmışlardır. Her vatandaş gibi seçme ve seçilme hakları vardır. Şimdi, yeni bir hukuksuzluğa imza atıp “KHK’lileri savunmak” diye bir suç ortaya atıyorsunuz. Böyle bir suç ne Anayasa’da ne de toplumun vicdanında vardır. KHK’yle hukuksuzca işinden uzaklaştırılmış olmak bu ülkenin bir ayıbıdır.

Kayyum olan vali, kendisi kayyum olarak atanmadan bir gün önce Diyarbakır’da bir aylık eylem ve etkinliği yasakladı. Yine, siyasi bir operasyonla yüzlerce kişi gözaltına alınarak tepkilerin oluşmasını engellemek istediler çünkü kendisini seçmeyen Diyarbakır halkından tepki toplayacağını çok iyi biliyordu.

Bakın, Diyarbakır kayyumu meşru olmadığını çok iyi bildiği için sivil toplum örgütlerini tek tek arayarak “Çikolatanızı ve çiçeğinizi alıp gelin, beni tebrik edin.” diye baskı yapmakta. Yani ısmarlamayla kendini meşrulaştıracağını düşünüyor ama nafile. Haksız hukuksuz algılar oluşturarak atadığınız kayyumlarınızın ne halkımız nezdinde ne de demokraside ısrar edenler nezdinde hiçbir meşruiyeti yoktur, olmayacak da.

Değerli milletvekilleri, eş başkanlığımızın kayyumlarla ilgili yolsuzlukları ve hukuksuzlukları deşifre etmeleri de kayyum atanma gerekçesi olarak sayılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, devam edelim.

SALİHE AYDENİZ (Devamla) – Yine, önceki dönem Diyarbakır Kayapınar Belediyesine 3 kere kayyum atanmak zorunda kalındı çünkü müfettişlerin yaptığı denetlemelerde yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma ve ranta dair sebepler ayyuka çıkmıştı. Yolsuzlukta mızrak çuvala sığmadığından kayyumun kayyumuna kayyum atanmıştır. Partimizden seçilen hiçbir belediye eş başkanımız, müfettişlerin yaptığı incelemelere rağmen bu tarz yüz kızartıcı suçlarla hiçbir zaman gündeme gelmediler.

Yine, Diyarbakır Kulp ilçesinde 12 Eylül tarihinde meydana gelen patlama bahane edilerek belediye eş başkanlarımız hiçbir delil gösterilmeden sorumlu tutulmuş ve tutuklanmış, onlara da kayyum atanmıştır. Yani algı operasyonu Kulp halkının iradesine kayyum atanarak devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, söylenecek çok söz, anlatılacak çok fazla yolsuzluk, hukuksuzluk, uygulama var ama artık önemli olan, meselenin demokratik yollarla çözümüdür.

AKP Genel Başkanı geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada “Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek.” demişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİHE AYDENİZ (Devamla) – Bitiriyorum Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Aydeniz.

SALİHE AYDENİZ (Devamla) – İktidarınızı bu söylemlerde samimi olmaya davet ediyoruz. Bu sözlerin söylemde kalmamasını, öncelikle kendi ülkesi için uygulamasını bekliyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, yerinizden bir söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bugün 2 tane önemli tezkere olduğundan dolayı tüm milletin ortak ruhunun burada attığı kanaatindeyim; o yüzden, çok polemik taraftarı değilim ancak konuşmacının ısrarla iki Eş Başkanın siyasi kanaatlerle cezaevinde olduğu iddiasını doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. İki Eş Başkanın mahkeme kararlarına baktığımızda, Apo’nun heykelini dikmek gibi, “Sırtımızı PKK’ya dayadık.” gibi birtakım afaki söylemleriyle, terör söylemleriyle beraber, hukuki süreçle beraber karar verildiğini ifade etmek isterim.

Onun dışında, dün, biliyorsunuz, 6-7 Ekim terör ayaklanmasının yıl dönümüydü. Bununla ilgili, 50’ye yakın vatandaşımızın öldüğünü, simgesel anlamı olan Yasin Börü’nün kurban eti dağıtırken öldürüldüğünü tüm kamuoyu biliyor. Buna ilişkin kamuoyuna “Gelin, sokağa çıkın.” çağrısı yapanların bugün yargı sürecinde baş başa kaldığı sonuçlarla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Turan.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bugün, yargı sürecinin verdiği kararlarla ilgili ısrarla “siyasi karar” demeyi milletin takdirine bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Oluç, sizin de herhâlde yerinizden bir söz talebiniz var. Buyurun, alalım, daha sonra gündem dışı konuşmalara devam edeceğiz.

2.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Diyarbakır ili Kulp ilçesi Belediye Eş Başkanlarının tutuklandığına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir düzeltme yapmak için söz aldım. Diğer konuları, 6-8 Ekimi ve Eş Genel Başkanların durumunu sonra konuşacağız fakat vekilimiz Kulp Belediye Eş Başkanlarından söz etti yani partimizin Eş Genel Başkanları değil, şu anda tutuklanmış olan Kulp Belediye Eş Başkanlarıdır söz konusu olan. Hani bir yanlış anlama var, onun için düzeltmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya ilinde yaz seracılığında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi gündem dışı üçüncü söz, Antalya’daki yaz seracılığının sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Aydın Özer’e aittir.

Buyurun Sayın Özer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Binlerce emek vererek ürün yetiştiren tüm çiftçilerimizi buradan saygıyla selamlıyorum.

3 Temmuz günü bu kürsüden bir konuşma yaptım, dedim ki: “İkinci mahsul domatesçiler yangında Akdeniz’de.” Arkasından gelecek olan tehlikeyi de söyledim, dedim ki: “Yaz seracılığı da aynı tehlikeye girecek çünkü yaz seracılığının en büyük pazarı Irak ve Suudi Arabistan’dı.” Sağ olsun, iktidar partimiz bu konuda en ufak bir hareket etmedi, barışçıl olmayan Orta Doğu politikaları yüzünden yüz binlerce yaz seracımız şu anda batmış durumda, özellikle domates üreticilerimiz. 2 lira maliyeti olan domatesi ortalama 70 kuruşa satmak zorunda kaldılar, bugün artık hiçbirisi borçlarını ödeyemeyecek durumda. Biz isterdik ki bu uyarımızı yaptığımızda Sayın Ticaret Bakanımız, Sayın Tarım Bakanımız bu konuda hiç olmazsa Irak ve Suudi Arabistan’la bir anlaşma imzalasın ve hiç olmazsa üreticilerimiz sebzesini satsın ama ne yazık ki yapamadılar.

Keza, aynı şekilde, Türkiye’de yumurta üreticileri de en büyük pazarları Irak’ı kaybettiler. Irak yumurta almadığı için bugün yumurta üreticilerimizin de hepsi zorda.

Şimdi, yaz seracılığından sonra ve bu üreticilerimizin zora girmesinden dolayı yapmamız gereken bir şey var. Geçen yıl işletme kredisi faiz oranları ve tesis kredisi faiz oranları, üretici kredisi faiz oranları yüzde 4’ten yüzde 8’e yükseltildi. Şimdi, araç kredisi ve konut kredisi faiz oranlarını yüzde 11’lere, yüzde 12’lere çeken bir iktidar ve Hükûmet, artık, üretici kredisi faiz oranlarını da yüzde 4’lere indirmek zorundadır. Bunu şiddetle istiyoruz çünkü önümüzdeki dönem çok kötü. Burada çekilen krediler varsa onların da yapılandırılmasını istiyoruz yani yüzde 8’le çekilen krediler varsa onların da yapılandırılmasını istiyoruz.

Tarım Bakanlığı “Yeni bir puanlama sistemi getiriyorum.” diyor. Yani bu puanlama sistemiyle mazot, gübre desteği tamamen kaldırılacak, çiftçinin canını yakan, üretim yapmasının önündeki en büyük engel olan yüksek girdi maliyetleri daha da artacak; daha doğrusu, havza planlaması bitecek. Uzun süredir söylediğimiz, Türkiye’de tarımın büyümesi için, tarımın dengeli bir üretime geçmesi için havza planlaması yapın dediğimiz bütün kulakları tıkayan bir sistem, bu yeni puanlama sistemi şimdi havza planlamasını da bitiriyor.

Yaz seracılığını yokluğa mahkûm ettiğiniz gibi, kırmızı et üreticilerini de mahkûm ettiniz. Kırmızı ette tam bir skandal yaşanıyor arkadaşlar. Türkiye bir yandan canlı hayvan ithal ediyor, diğer yandan devletin kurumu olan Et ve Süt Kurumu depolarında 50 bin ton dondurulmuş et bekliyor. 5 Ağustos günü -bu 50 bin tonun- 38 bin tonken depolardaki et, ihaleye çıkarıyorlar ihracat şartıyla bir Allah’ın kulu gelip bu ihaleye katılmıyor. Bu arada, 8 bin tona da yakın et daha ithal ediyoruz, dondurulmuş et ithal ediyoruz ve şimdi yarın itibarıyla ihracat şartıyla ihaleye çıkarılacak. Eğer yarın da bu etlere sahip çıkılmazsa, birisi gelip bu Kurumun etlerinin ihracat işini almazsa bunlar da çöpe gidecek, bunlar da herhâlde kamu zararı olarak bütün Türkiye'nin, milletimizin sırtına yüklenecek. Asıl merak ettiğim taraf şu: 38 lira, 40 lira olan eti 5 Ağustosta çıkardığınız ihalelerde satamamışken şimdi 9 Ekimde çıkılacak ihaleye kadar 8 bin ton et daha ithal ediyorsunuz. Bunun nasıl bir mantığı var, hangi akıldır, hangi sistemdir, merak ediyorum. Besiciler bize şunu söylüyorlar arkadaşlar: “Biz bir dana alıyoruz, sekiz ile on ay bakıyoruz. Sekiz, on ay içerisinde aylık 400 lira yem masrafımız var. Dana on ay sonra besi kısmını bitiriyor yani kilo alma dönemini bitiriyor.” Sadece Konya’da 5 bin büyükbaş hayvan kesim bekliyor. 50 bin ton, Kurumun soğuk hava deposunda var, 5 bin hayvan kesim bekliyor. Haftalık 200 hayvan kesiyor kombina, kota koymuş. Nasıl bir mantık, anlamak mümkün değil. Şimdi “Benim hayvanımı kesin.” diyor.

Aynı zamanda size bir şey daha anlatacağım şimdi burada. Besicinin elinden bir tane dilekçe alıyorlar. Dilekçede ne yazıyor biliyor musunuz? “Ben kombina olarak hayvanları keserim ama sana ne zaman parayı bulursam o zaman öderim.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özer, tamamlayalım.

AYDIN ÖZER (Devamla) – Yani Türkiye şu anda etçilik konusunda tam bir girift içerisinde, tam bir fiyasko içerisinde duruyor. Kombinasında etini kesen üretici, temmuzdan beri parasını alamıyor. Şu anda çiftçi olduğu gibi batakta. Bakın, üreticiler bir şey söylüyor bana, diyorlar ki: “Danaları keselim gitsin, paramız da kalsın, biz bundan sonra hayvan alıp beslemeyeceğiz.”

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özer.

Değerli milletvekilleri, şimdi sisteme giren değerli milletvekillerimize yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim, bu sözlerin ardından da Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz, Sayın Durmuşoğlu...

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Ahilik Kültürü Haftası’na ve şehit edilen Yasin Börü’yü rahmetle yâd ettiğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Anadolu’da kök salarak varlığını yüzyıllar boyunca devam ettiren ekonomik, dinî, ahlaki ve kültürel hayatını tanzim eden Ahilik kurumu, dürüstlüğün, sevginin, dostluğun, yardımlaşmanın, hoşgörünün, bilginin ve dayanışmanın sanatla birleşimidir. Yaklaşık bin yıldır var olan Ahilik, bugünün şartlarında dahi birçok ülkede sağlanamamış adaletli, verimli ve son derece güzel bir sistemi toplumumuza kazandırmış bir kültürdür.

AK PARTİ hükûmetleri olarak, esnaf ve sanatkârlarımızın her zaman yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Türk kültürünün dünyaya armağan ettiği bu güçlü mirasın gelecekte de korunmasını temenni ediyor, ekonominin belkemiği olan esnaf ve sanatkârlarımızın Ahilik Kültürü Haftası’nı kutluyorum.

Ayrıca, 6-8 Ekim olaylarında 16 yaşında kurban eti dağıtırken PKK yandaşları tarafından şehit edilen Yasin Börü’yü de rahmetle yâd ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül...

4.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın ilinde ölümle sonuçlanan intihar sayısındaki artışın nedenleri hakkında çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Aydın ilinde son bir haftada basına yansıdığı kadarıyla 3 intihar ve 1 intihara teşebbüs vakası olmuştur. Aydın’da ölümle sonuçlanan intihar sayısı bir önceki yıla göre yüzde 21,7 artarak 73 olmuştur. TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde Aydın, intihar olaylarında 6’ncı il konumundadır. Sayılarla ifade edilen bu konunun insan canı olduğu unutulmamalı ve bir kişinin dahi intihara teşebbüs etmesi son derece önemli olmalıdır.

Buradan ilgili bakanlıklara ve Hükûmet yöneticilerine sormak istiyorum: İnsanları çaresizliğe iten tüm psikososyal, ekonomik ve toplumsal davranışların neler olduğu tespit edilmekte midir? Aydın’da intihar vakaları nedenleri hakkında çalışmalar yapılmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Önal…

5.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, yaşanan doğal afetler sebebiyle Kırıkkale ili Sulakyurt, Delice ve Keskin ilçeleri ile Çerikli beldesi çiftçilerinin zor durumda olması nedeniyle Kırıkkale ilinin doğal afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

15 binin üzerinde kayıtlı işsizin bulunduğu, 30 binin üzerinde icralık vatandaşımızın bulunduğu Kırıkkale’de toplam nüfusun beşte 1’i icralık durumda. Bir zamanlar TÜPRAŞ Kırıkkale Rafinerisi ve tam kapasiteli çalışan Makina ve Kimya Kurumu gibi dev sanayi tesisleriyle Anadolu’nun göz bebeği olan Kırıkkale şimdilerde tam bir tarım ve hayvancılık kenti. Bu duruma rağmen çiftçilerimize geçen yıldan kalan sertifikalı tohum destek paraları hâlen ödenmemiş, gübre, mazot ve diğer tarımsal girdi fiyatlarındaki artış sebebiyle çiftçilerimiz perişan olmuştur. Bunun yanında, Sulakyurt, Delice ve Keskin ilçelerimiz ile Çerikli beldemizde yaşanan doğal afetler ve olumsuz iklim koşulları sebebiyle çiftçilerimiz Ziraat Bankasına olan borçlarını ödeyememiştir. Bu sebeple Kırıkkale’miz bir an önce doğal afet bölgesi ilan edilmeli ve çiftçilerimizin banka borçları ertelenmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, ihracattaki yükselişin devam ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İhracatta yükseliş sürüyor. Eylül ayı ihracat rakamları geçen hafta seçim bölgem Mersin’de açıklandı ve cumhuriyet tarihinin en yüksek eylül ayı rakamı olarak kayıtlara geçti. Eylül ayı ihracatı geçen seneki güçlü performansının da üzerine çıkarak 15 milyar 220 milyon dolar oldu. Yılın ilk dokuz ayında ihracat yüzde 2,56 artışla 132,5 milyar dolara, son on iki aylık ihracat da 180,2 milyar dolara ulaştı. Eylül ayında ithalat ise 16 milyar 961 milyon dolar olarak gerçekleşti. Geçen sene dokuz ayda 52,5 milyar dolar olan dış ticaret açığımız, bu yıl yüzde 68,8 gibi ciddi bir düşüşle 16,4 milyar dolara geriledi.

Ticaret savaşları ve ekonomi politik çatışmaların negatif etkisine rağmen ihracatta yükselişimiz devam etmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 26 Eylülde İstanbul ilinde yaşanan depremin depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuz sorusunu sormamız gerektiğini hatırlattığına ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerek jeopolitik gerekse jeolojik olarak hareketli bir coğrafyada yaşıyoruz. Yaşadığımız paha biçilmez bu coğrafyanın bedelini de ağır bir şekilde ödüyoruz. Ülkemiz jeolojik açıdan da hareketli bir bölge. Anadolu’ya ayak bastığımız günden bugüne kadar ülkemizde can yakıcı depremler oldu, olmaya devam ediyor. 26 Eylülde İstanbul’da yaşadığımız deprem bizleri korkuttu, 1999 depremini hafızalarımızda canlandırdı; bireysel olarak da depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuz sorusunu kendimize sormamızı hatırlattı. Depremde can kaybının en aza indirilmesinde arama kurtarma ve ilk yardımın çok önemli olduğunu bildiğimiz hâlde, bireysel olarak bu yardımları yapmaya hazırlıklı olmadığımızı düşünüyorum. Teşvik edici olması için -Meclis Başkanlığımızdan- milletvekillerine de arama kurtarma ve ilk yardım kursları düzenlenmeli diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, esnafın, çiftçinin, işçinin, emeklinin, engellinin, memurun, öğrencinin ve sanayicinin sorunlarına çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İşsizliğin yanı sıra her gün gelen zamlarla vatandaş “Yandım anam!” demektedir; elektrik zamları lambayı değil, vatandaşı yakmaktadır. Esnaf, çiftçi, işçi, emekli, engelli, memur hatta sanayicilerin artan sorunlarına iktidar çözüm üretememektedir. Emeklilikte yaşa takılanların haklı talepleri bir an önce yasayla düzenlenmelidir, 4447 sayılı Kanun’la alınan hakları geri verilmelidir; prim ve günü dolduran emekli olmalıdır. Taşeronda kalanların bir an önce kadro hakları sağlanmalıdır. Çırak ve stajyerlerin işe başlamaları yaşlılık sigortası başlangıcı sayılmalıdır. Kadınların, Sosyal Güvenlik Kurumu öncesi süreç, doğum, borçlanma talepleri karşılanmalıdır. Üniversiteli işçilerin statü değişikliği yapılmalıdır. Geçici mevsimlik işçilere kadro verilmelidir. Eğitim, Sağlık ve Tarım Bakanlıklarında atama beklentileri karşılanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Engellilerin talepleri çözüme erdirilmeli, atamaları yapılmalıdır. Öğrenci affı çıkarılmalıdır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yalım…

9.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, haşhaş üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tarım ve Orman Bakanına, Sayın Pakdemirli’ye yazılı olarak bildirdim; bir de çiftçilerimizin önemli bir sorunu var, bunu sözlü olarak da bildirmek istiyorum. Çiftçilerimizin çok önemli bir problemi, haşhaş üreticileri yıllardır taahhütnameli haşhaş ekimi yapmakta olup ülke ekonomisine katkıda bulunmakta ve istihdam sağlamaktadır ancak bu yıl uygulanan, uygulamaya konulan ÇKS uygulamasından dolayı ekim yapamamaktadırlar. Üreticiler arazilerinin, miras hukuku uygulaması nedeniyle çok vârisli olduğunu söylemektedirler. Bu engelin kaldırılarak hisseli tarlalarda da yine taahhütnameyle ekim hakkının verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu konu çok acilen çözüme kavuşturulmalı. Biliyorsunuz, şu anda ekim ayındayız, arazilerin ekiminin yapılabilmesi adına, çiftçilerin ekim yapabilmesi adına acilen Sayın Tarım Bakanını göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa-Ankara Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

23 Aralık 2012’de Bursa-Ankara Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin temeli atıldığında 2016’da bitirileceği açıklanmıştı ancak bu olmadı. Bu konuyu defalarca gündeme getirdik, hatta, biz gündeme getirince Bursa’dan seçilmiş dönemin iktidar milletvekili hem kendisi hem vali kanalıyla projenin 2020’de biteceğini seçim müjdesi olarak veriyordu. Şimdi bir kez daha soruyorum: Bu proje ne zaman bitecek? 2020’ye az bir süre kaldı, Bursa-Ankara Yüksek Hızlı Tren Proje’sinin Yenişehir etabı daha bitmiş değil, ikinci etabını oluşturan Bilecik-Osmaneli etabının 2018’deki ihalesinin de iptal edildiği bilgisi var. Bursalıları kandırmaya kimsenin hakkı yok. Bu projeyi ya bitirin ya da Bursalılara hesap verin.

BAŞKAN – Sayın Akın…

11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Hükûmetin emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İktidar, sayıları milyonları bulan emeklilikte yaşa takılanlarla âdeta alay ediyor. Bugün gazetelerde yer alan habere göre, Hazine ve Maliye Bakanı damat Berat Albayrak’ın AK PARTİ kampında “EYT gündemimizde yok, böyle bir çalışma da yok.” dediğini öğrenmiş oluyoruz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Bundan bir ay önce Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Sosyal Politikalar Kurulu üyesi Profesör Doktor Vedat Bilgin’i EYT sorunuyla ilgili olarak görevlendirmişti ve “Bu sorunu çözün.” talimatını vermişti. Kim doğru söylüyor? İçeride ne oyunlar dönüyor? Hükûmetin en yetkili ağzı çıkıp açıklama yapsın. EYT’lilerin beklentileriyle oynamak vicdanlara sığmaz, yazıktır günahtır.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

12.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, cumhuriyet tarihinin işsizlik rekoru kırıldığına ve gıda enflasyonunda dünya 5’incisi olunduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın Albayrak “Mart şubattan, nisan da marttan daha iyi olacak.” diyeli yedi ay oldu. Sayın Bakan, ekonomi eleştirisi yapanlar için “iş bilen kılıklı” “manipülatif söylemler” “söyleyene, söylenene bakacağız” diyordu. Daha sözleri kulaklarda çınlarken nisan ayında 14,9’la cumhuriyet tarihinin işsizlik rekorunu kırmayı başardı. Hakkını yemeyelim, gıda enflasyonunda da Venezuela, İran, Arjantin ve Güney Sudan’ın ardından dünya 5’incisi olduk. 2018 yılının Ağustos ayından bu yana doğal gaza ve elektriğe beşer kez zam yaptınız. 1 Ağustos 2018’de elektrik için 100 TL ödeyen vatandaş şimdi 154 TL ödemek zorunda. A, B, C ve D planlarının olduğunu söyleyen damada “Kral çıplak.” demeyecek misiniz?

Beyler, Titanic batıyor. Siz, gemi batarken çalmaya devam eden müzisyenler gibisiniz.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

13.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Soma maden işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi ve Somalı madencilerin haklarını aramak için Ankara’ya başlattıkları yürüyüşün engellenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Soma maden faciası ve işçi katliamından sonra Soma Holding ve Uyar Madencilik işten çıkardığı 3.500 işçinin tazminatını ve emeklilik hakkını ödememiş, gasbetmiştir ve bu gasp beş yıldır sürmektedir. 5 Ekimden bu tarafa da birçok eylem yaptıktan sonra bir kısım işçi haklarını aramak için Ankara’ya yürüyüş başlatmışlardır. Devlet, Hükûmet bu işçilerin emeğinin gasbedilmesini engellemesi gerekirken buna engel olması gerekirken işçilerin yürüyüşünü engellemektedir. Soma maden işçileri haklıdır ve hakları teslim edilmelidir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, grip aşısının temininde sıkıntı yaşandığına ve grip hastalığına karşı genel korunma önlemlerine uyulması gerektiğine ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, grip mevsimi başlamak üzeredir. Grip, viral bir hastalıktır. Sık görülen, salgın yapabilen, hatta tüm dünyayı etkisi altına alabilen grip, her yıl çok sayıda kişinin ölümüne neden olabilmektedir.

Grip hastalığının etkene yönelik kesin tedavisi yoktur, en doğrusu korunmaktır. Genel korunma önlemleri yanında, özel korunma açısından grip aşısı önerilen bir yöntemdir. Yüzde 100 korumamasına rağmen, grip aşısı, özellikle yaşlılara, kronik hastalığı olanlara, akciğer hastalığı olanlara, vücut direnci düşük olanlara yani risk gruplarına önerilmektedir. Özellikle risk gruplarının bu ay içerisinde grip aşısı olması önerilir fakat ülkemizde grip aşısı sıkıntısı yaşanmaktadır. Aşı ihtiyacı geç kalmadan karşılanmalıdır. Ayrıca, genel korunma önlemlerine de uyulmalıdır.

Gripsiz, sağlıklı günler dilerim.

BAŞKAN – Sayın Öçal…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, 6-7 Ekim olaylarını lanetlediğine ilişkin açıklaması

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Demirtaş’ın başkanlığında toplanan HDP’nin çağrısı üzerine başlayan 6-7 Ekim olaylarının üzerinden tam beş yıl geçmiştir. 52 vatandaşımızın ve 2 polisimizin şehit edildiği olaylarda 139 polisimiz ile 221 vatandaşımız yaralanmıştır. Diyarbakır’da kurban eti dağıtırken teröristlerin saldırısına uğrayan Yasin, kafası taşla ezilerek ve cansız bedeni ateşe verilerek şehit edilmiştir. Bu vahşeti gerçekleştirenleri ve toplumsal birliğimizi hedef alanları ve 6-7 Ekim olaylarını şiddetle lanetliyorum.

Başka çocuklar ölmesin diye kendi evlatlarını kaybettikleri HDP kapısı önünde arayışta olan annelere de buradan selamlarımı iletiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

16.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye devam edeceklerine ve 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının örnek iş birliğinin sergileneceği yıl olmasını ümit ettiğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’nin en büyük gücü milletiyle ve onu temsil eden kurumlarıyla sergilediği birliktir, beraberliktir, dayanışmadır. Bu öyle bir güçtür ki ne parayla ne teknolojiyle ne de diğer imkânlarla kıyas kabul eder. İşte bunun için her fırsatta bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız diyoruz. Yeter ki siyasi konulardaki rekabetimizi ve farklılıklarımızı ülkemize ve milletimize karşı olan sorumluluklarımızın önüne geçirmeyelim. Türkiye’ye inanan, istiklalimize ve istikbalimize güvenen milletimizle aynı istikamette olan herkesle birlikte 2023 hedeflerimize doğru kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Meclis çatısı altında bu yönde örnek bir iş birliği sergileyeceğimiz bir dönem olmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

17.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep ilinde yaşanan sorunlara, devletimizi tehdit edenlere karşı tek yumruk olunduğuna ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü askerî operasyonları desteklediklerine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Gaziantep’te yapmış olduğum ziyaretlerde esnaflarımızın, köylülerimizin yaşamış oldukları ekonomik sıkıntıları ve sorunları bugün burada dile getirmek istiyordum ancak ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde sınırları aşan bir şey yapması hâlinde Türkiye ekonomisini tamamen yok edip ortadan kaldıracağı tehdidinde bulunması nedeniyle eleştirilerimizi erteleyerek devletimizi tehdit edenlere karşı tek yumruk olduğumuzu, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Suriye’de yürütmüş olduğu askerî operasyonları ve Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekâtı’nı desteklediğimizi belirtiyoruz. Ünlü İtalyan şairi Tasso’nun “Beyler, Türk, dost yanında ve silahsız düşman karşısında insanı okşayan tatlı bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan, huzur veren bu yeli yıldırırsan amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma dönüşür.” sözlerini hatırlatıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal….

18.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, AKP iktidarda kaldığı müddetçe milletin mağduriyetinin devam edeceğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her gün zam yağmuruyla uyanıyoruz. Köprüye, otoyola, çaya, süte, oto gaza, cep telefonuna, sigaraya, elektriğe, şekere, en son posta ücretlerine yüzde 20 zam geldi. Her gün bir ürüne zam geliyor, vatandaşın iflahı kesildi, kaşıkla verilen maaş zammı kepçeyle geri alınıyor. Zamların ardı arkası kesilmiyor, iktidar ülkeyi yönetemediği için yurttaşa saldırıyor. AKP iktidarda kaldığı müddetçe milletimizin mağduriyeti devam edecek. Mağduriyetin bitmesi için çare Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında milletimiz mağdur olmayacak, mevcut olan bu mağduriyetler minimum seviyeye inecek, ülkemizde hukuk devleti egemen olacak, huzur olacak, barış olacak, refah olacak, umut olacak, milletimizin yüzü gülecek. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

19.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 7 Ekimde Adıyaman ili Kâhta ilçesi Mülkköy köyünde metan gazından zehirlenen köylülere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve sorunun çözümü için yetkilileri göreve davet ettiğine, üniversite öğrencilerinin yurt sorununun çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

7 Ekim 2019 tarihinde Kâhta ilçemizin Mülk köyünde köylülerimiz metan gazından etkilenerek zehirlendiler. Buradan tüm köylülerimize, Mülk köylülerine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, tüm yetkilileri de bu sorunun çözümü için göreve davet ediyorum.

Sayın Başkan, ayrıca geçtiğimiz günlerde ülkemizin her tarafında üniversiteler açıldı. Bu yıl da üniversite öğrencileri barınma ve yurt sorunuyla karşı karşıya kaldılar. On yedi yıldır Türkiye’yi yöneten AK PARTİ iktidarı bugüne kadar Türkiye’de yurt sorununu çözemedi. Türkiye’de yaklaşık 8 milyon öğrencinin 700 bini devlet yurtlarında kalabiliyor, geriye kalan öğrencilerimizin bir kısmı ise kendi imkânlarıyla barınma sorununu çözüyor, bir kısmıysa cemaat yurtlarında kalmak zorunda kalmaktadır. Türkiye’de FETÖ tipi terör örgütlerinin geçmişte bu ülkeye yaşattığı gerçeklik de ortadayken Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yurt sorununun bir an evvel çözülmesi gerekmektedir. Hükûmeti ve Cumhurbaşkanlığını üniversite öğrencilerinin barınma sorununu ve yurt sorununu çözmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Karasu…

20.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, çiftçilerin mağduriyetine, 2019 Mart ayında ödenmesi gereken 2018 sertifikalı tohum desteklemelerinin ne zaman ödeneceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ULAŞ KARASU (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tarımsal üretimde bulunan çiftçilerimiz zor durumdadır. Dünyanın en pahalı mazotunu kullanan çiftçilerimiz tarım kredi kooperatiflerinin uyguladığı yüksek faizlerle borcunu ödeyemeyecek noktaya gelmiştir. Tüm bu olumsuz tabloya bir de zamanında ödenmeyen desteklemeler eklenmektedir. Buğday üreticilerimizin 2018 yılında tarlasına ektiği sertifikalı tohum desteklemeleri hâlâ ödenmemiştir. Çiftçimiz, ektiği buğdayın hasadını yapmış, buğdayını satmış ve yenisini ekmeye başlamıştır.

Bu bağlamda, Tarım ve Orman Bakanına sormak istiyorum: En geç 2019 Mart ayında ödenmesi gereken çiftçilerimizin 2018 sertifikalı tohum desteklemeleri ne zaman ödenecektir?

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

21.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, ABD’yle yapılan uçak anlaşmasının iptal edilip edilmeyeceğini, İncirlik Üssü’nün kapatılıp kapatılmayacağını, Atatürk Orman Çiftliğinde ABD Büyükelçiliğine verilen arazinin geri alınıp alınmayacağını, ihalesi yapılan otoyol ve köprü ücretlerinde dövizden TL’ye geçişin yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün akşam ABD Başkanı Trump’ın attığı “tweet”ler bütün halkımızı derinden yaralamış ve üzmüştür. Hiçbir ülke başkanı Türkiye Cumhuriyeti devletini bu şekilde tehdit edemez. Buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Ancak bu tavra karşı iktidar cephesinden hâlâ bir cevap gelmiş değil. Şimdi bekliyoruz, Amerika’yla yapılan 11 milyar dolarlık uçak anlaşmasını iptal edecekler mi? İncirlik Üssü’nü kapatacaklar mı? Atatürk Orman Çiftliği’nde ABD Büyükelçiliği için verilen araziyi geri alacaklar mı? İhalesini yaptıkları otoyol, köprü -dolarla ödenen- bunları TL’ye çevirecekler mi? Hepsinin bir bir takipçisi olacağız. Her zaman dile getirip beğenmedikleri dönemin Başbakanı Ecevit’in, 25 Temmuz 1975’te ABD’ye nota vererek ABD savunma anlaşmasını yürürlükten kaldırdığı, ikinci Genel Başkanımız İnönü’nün de “Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye de yerini alır.” dediği dönemi bir kez daha hatırlatıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

22.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın ili Ulus ilçesinde usulsüz ağaç kesimi yapıldığı iddialarına ve orman köylülerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ulus ilçemizde gerçekleştiği belirtilen usulsüz ağaç kesimlerini gündeme getirmek istiyorum çünkü vatandaşımız bu konudan oldukça rahatsız. Yaklaşık 11.500 ton yani 450 kamyon ürünün kayıp durumda olduğu ve 2 milyon TL’ye yakın zarara yol açıldığı basına yansımıştı. Konuyla ilgili savcılık soruşturması devam ederken Ulus Orman İşletme Müdürü dâhil 6 kişi rüşvet ve zimmet suçlarından tutuklanmıştır. Orman köylülerimiz mağdur durumdadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak orman köylülerimizin haklarını korumaya ve bu tarz usulsüzlük iddialarını dile getirmeye devam edeceğiz. Bu usulsüzlük soruşturması neticeye varana kadar da konunun takipçisi olacağız, takip edeceğiz ki hak yerini bulsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başevirgen… Yok.

Sayın Kaplan…

23.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, yapılan zamlara ve Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan eylül ayı enflasyon rakamına ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Elektriğe yüzde 60, doğal gaza yüzde 52 zam, akaryakıta yüzde 25 zam, alkol ve sigaraya yüzde 60 zam, çaya yüzde 32 zam, şekere yüzde 40 zam, gıda ve temizlik ürünlerine yüzde 25 zam, kırmızı ete yüzde 20 zam yapan AKP iktidarı yine matematikte çığır açtı. Zamlar üst üste binerken ne hikmettir ki enflasyon tek haneli rakamlara düştü. Borçsuz, hacizsiz, zamsız günü geçmeyen dar boğazda yaşamaya çalışan vatandaşlarımızın, kepenk açmayan esnaflarımızın, kapanan fabrikalarımızın, ürününü kaldıramayan çiftçilerimizin hâline inat Türkiye İstatistik Kurumu “Sevinin 9,26’ya düştü enflasyon.” diyor. Bu enflasyon herhâlde bu ülkede yaşamıyor.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Örs…

24.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’ün, hemşehrisi fındık üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Trabzon’dan fındık üreticisi hemşehrilerimin bir mağduriyetini dile getirmek için söz aldım.

2006 yılında Fındık Tarım Satış Kooperatifine mahsulünü veren çok sayıda üreticimiz ürün bedelini alamamıştı. Bu üreticilerimizden bazıları yargı yoluna gittiler ve yargı yoluyla alacaklarını tescil ettirdiler. Buna rağmen FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğünün çeşitli bahanelerle bu üreticilerimizin alacağını ödememekte ısrar ettiği konusunda çok sayıda mektup vatandaşlarımız tarafından tarafıma iletilmiştir. Bu üreticiler FİSKOBİRLİK tarafından kendilerine “Bizi icraya verenlere para yok.” denildiğini iddia etmektedirler. Seçim öncesi “Trabzon’un Meclisteki sesi olacağım.” sözüme binaen bu mağdur vatandaşlarımızın talebini yüce Meclisimizde dile getiriyor, on üç yıldan beri devam eden mağduriyetin giderilmesi noktasında gerekenlerin yapılmasını takdirlerinize arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Keven…

25.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, çiftçilerin sorunlarının çözümlenmesi gerektiğine ve borçlarını ödeyemediği için çiftçi Ali İhsan Yılmaz’ın cezaevine düşmesinin utanç vesikası olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çiftçilerimiz tohum desteğinin ve buzağı desteğinin ödenmesini bekliyor, borçlarının faizsiz ertelenmesini bekliyor. Çiftçilerimizin bu sorunlarını defalarca dile getirdik. Sayın Bakan eğer bu konuşmaları dinleseydi şimdiye kadar bir çözüm üretmesi gerekirdi. Ancak nedense Sayın Bakan bu sorunları duymazdan geliyor. İthalat yapılacağı zaman açıklamalar yapan Sayın Bakan konu çiftçinin sorunu olunca nedense konuşamıyor. Geçen hafta, basına da yansıdığı üzere, Yozgat’ta Ali İhsan Yılmaz adında bir çiftçimiz borçlarını ödeyemediği için cezaevine düştü. Bu mektup cezaevinden tarafıma geldi. Soruyorum Sayın Bakana: Bu utanç vesikası değildir de nedir? Yüz binlerce çiftçi borcunu ödeyememekten dertli. Çok yakında toplu çiftçi tutuklamaları görürseniz şaşırmayın Sayın Bakan. Çiftçinin, köylünün, tarımın sesini duyun artık yoksa işiniz kötü. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Taytak…

26.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Afyonkarahisar ilinin en önemli tarım ürününün haşhaş olduğuna ve kota konusunda çiftçinin mağdur edilmeyeceğine, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından çiftçiye kaliteli tohum verileceğine ilişkin açıklaması

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, Afyonkarahisar ilimiz haşhaşın Türkiye’deki en önemli üretim alanıdır. Haşhaş diğer tarım ürünlerine göre üreticisine daha fazla kazanç elde ettiren bir üründür. Haşhaş ekim alanı kotaları ve çiftçi kayıt sistemiyle ilgili çiftçilerimizden gelen şikâyetler üzerine Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü Sayın Ahmet Güldal Bey’i ziyaret ettim. Genel Müdürümüz kotanın geçen yıllarda çok fazla olduğunu, bu sebeple alkaloid fabrikasında yıllık işlenebilecek miktarın 1,5 katı üzerinde stok oluştuğunu, bu nedenle çiftçi kayıt sistemiyle birlikte fabrikanın işleme kapasitesi kadar alınacağını, ancak bu dönem kota konusunda hiçbir çiftçimizin mağdur edilemeyeceğini, müracaat eden tüm çiftçilerimize izin verileceğini, kapsülün 2020’de 6 liradan alınacağını ve çiftçimize Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından kaliteli tohum verileceğini ifade etti.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

27.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, devletin 65 yaş üzeri vatandaşlara pozitif ayrımcılık uygulaması gerektiğine ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizde 65 yaş üstü nüfusumuz son beş yılda yüzde 16 arttı. Yaşlılarımız yoksulluk kıskacında hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ile emekli aylıklarının düşük olması, sosyal güvenlik sisteminin yoksulluğa çare üretememesi yaşlı yurttaşlarımızın sorunlarının başında geliyor. Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak devletimizin yaşlılara pozitif ayrımcılık sağlama yükümlülüğü vardır; bu anlamda, 65 yaş üzeri yurttaşlarımızın, şehir içi toplu ulaşımdan ücretsiz ve pozitif ayrımcılığın da amacı doğrultusunda hiçbir külfete katlanmaksızın yararlanması gerekir. Toplu ulaşımdan ücretsiz ya da indirimli yararlanabilmeleri konusunda, sadece nüfus cüzdanlarını ibra ederek tüm illerde bu haklardan yararlanabilmeleri konusunda yetkililere çağrıda bulunuyorum. Bu konuda verdiğim kanun teklifinin yasalaşması konusunda tüm partililerden destek bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teşekkür ederim.

Şimdi, değerli grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen Sayın Türkkan…

Sayın Dervişoğlu, ayrıca size de başarılar dilerim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun.

BAŞKAN - Sayın Ağıralioğlu, başka bir göreve gitti, ona da başarılar dilerim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok sağ olun.

BAŞKAN – Size de yeni yasama yılında başarılar diliyorum.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ettiğine, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Piyade Er Muhammet Emin Kotanoğlu’na, vefat eden Ülkü Ocaklarının kurucu Genel Başkanı Aytekin Yıldırım’a ve 12 Eylül darbesinin ülkücü şehidi Mustafa Pehlivanoğlu’na şehadete erişinin 39’uncu yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine, İYİ PARTİ olarak sınır ötesi operasyonlara karşı durmadıklarına ve durmayacaklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin itibarını zedeleyecek söylemlerden kaçınmaya davet ettiklerine, ABD Başkanı Trump’ın devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan açıklamalarını kınadıklarına, 7 Ekim Türkmen Millî Bayramı’nı kutladığına, İlham Tohti’ye İnsan Hakları Ödülü verilmesini ve haklı davasının kabul görmesini önemsediklerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

İYİ PARTİ Grubu olarak, geçen yasama yılında olduğu gibi bu yıl da ülkemizin, insanımızın sıkıntılarını Meclis gündemine taşımaya, Meclis kürsüsünden dile getirmeye ve bu doğrultuda çalışmaya devam edeceğiz; milletimizin menfaatine, demokrasimizin evrensel değerlerine uygun her türlü faaliyete de destek vereceğiz ancak demokrasiyi yok edecek, hukuku rafa kaldıracak herhangi bir uygulama olursa da her zaman olduğu gibi yine karşısında duracağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Dün Hakkâri’nin Çukurca ilçesindeki araç kazasında yaralanan ve kaldırıldığı hastanede, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olan Piyade Er Muhammet Emin Kotanoğlu kardeşimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine sabrıcemil niyaz ediyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Bu hafta Genel Kurulda sıklıkla konuşulacağını tahmin ettiğimiz en önemli konu, Fırat’ın doğusuna yapılması muhtemel sınır ötesi operasyon olacak. Bugün de bununla ilgili bir tezkereyi Meclis Genel Kurulunda görüşüp oylayacağız. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki biz İYİ PARTİ olarak bu zamana kadar yapılan hiçbir sınır ötesi operasyona Türkiye'nin menfaatini gözeterek karşı durmadık, durmayız. Yanı başımızda bir terör devletinin kurulmasına asla müsaade edemeyiz. PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmasına müdahale edilmelidir, hatta bu konuda geç bile kalınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Aynı hassasiyetle yöneticilerin Türk devletinin itibarını zedeleyen açıklamalarını da görmezden gelemeyiz. Sayın Cumhurbaşkanının operasyon yapılacağını önceden bildirmesini doğru bulmuyoruz. “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz.” dedikten sonra Amerika Başkanı Trump’la telefon konuşması yaparak operasyonun ertelenmesini Türk devletinin bölgedeki caydırıcı gücüne vurulmuş bir darbe olarak görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanını Türkiye'nin itibarını zedeleyecek söylemlerden kaçınmaya davet ediyoruz. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın ülkemizi tehdit ettiği, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan açıklamalarını da şiddetle kınıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Dün Ülkü Ocakları kurucu ve ilk Genel Başkanı Sayın Aytekin Yıldırım Hakk’a yürüdü. 71 yaşında, genç dediğimiz bir yaşta kaybettiğimiz Aytekin Yıldırım ağabeye buradan Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, sevenlerine ve tüm dava arkadaşlarımıza başsağlığı diliyorum; mekânı cennet, ruhu şad olsun.

Bugün 12 Eylül darbesinin “bir soldan bir sağdan” diyerek idam sehpasına çıkardığı ülkücü şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu’nun şehadete erişinin 39’uncu yıl dönümü. Buradan, şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu’nu bir kez daha rahmetle anıyorum. Mustafa’yla birlikte cümle şehitlerimizin kabirleri nur, ruhları şad, mekânları cennet olsun. Mustafalar ölür fakat Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, Türkmen Millî Bayramı’ydı. 7 Ekim Türkmen Millî Bayramı’nı kutluyorum. Bu kutlu dava için mücadele veren tüm Türkmen soydaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Gök mavi bayrağın dalgalanması için toprağa düşen şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. İYİ PARTİ olarak Türkmeneli’nin ve Türkmenlerin her zaman yanında durduk, durmaya devam edeceğiz; dertlerini derdimiz, davalarını davalarımız bildik, bilmeye de devam edeceğiz.

Geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi tarafından Uygur Türklerinin sembol isimlerinden olan İlham Tohti’ye İnsan Hakları Ödülü verilmesini ve haklı davasının kabul görmesini İYİ PARTİ olarak son derece önemsiyoruz.

İktidar, Uygur Türklerini yok saymaya, yükselen çığlıklarını duymamakta ısrar etmeye devam etse de biz İYİ PARTİ olarak soydaşlarımızın yanında olup haklı davalarına her zaman omuz vereceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

Buyurun.

29.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 7 Ekimde Hakk’a yürüyen Mustafa Pehlivanoğlu’nu şehadetinin 39’uncu yıl dönümünde rahmetle andığına, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Piyade Er Muhammet Emin Kotanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye’ye karşı yönelecek her türlü tehdide karşı tavizsiz bir tutum sergilemek gerektiğine, Fırat’ın doğusunun terör yuvası olduğuna ve bu terör yuvalarının Türk ordusu tarafından sivil ve masumlara zarar verilmeden bertaraf edileceğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ekim 1980’de Hakk’a yürüyen ülkücü şehidimiz, ağabeyimiz Mustafa Pehlivanoğlu’nu şehadetinin yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum. Onun için 12 Eylül cuntacıları “Bir sağdan, bir soldan sırf denge olsun diye astık.” dediler. 22 yaşındaydı, tek suçu ülkücü olmaktı.

Şehidimiz son mektubunda “Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah’ın huzurunda çekmeye hazırım, yok bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah’tan bulsunlar. Şunu hiçbir zaman unutmasınlar ki, Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır.” (MHP sıralarından alkışlar) Bu teslimiyeti ve inancı ortaya koymuş olan kıymetli büyüğümüzü, şehidimizi tekrar rahmetle andığımızı ifade etmek istiyorum.

Bugün, yine, aynı zamanda Bursa Esenevler Ülkü Ocakları yöneticimiz de olan Muhammet Emin Kotanoğlu kardeşimiz, Hakkâri’de askerî aracın devrilmesi sonucu önce yaralanmış, daha sonra şehit olmuştur. Buradan acılı ailesine ve aziz milletimize başsağlığı diliyor, şehidimizin ruhu şad olsun diyorum.

Sayın Başkan, bugün Genel Kurul gündeminde Suriye tezkeresi görüşüleceğinden kısaca değinmek isterim ki Türkiye'ye, Türk milletine bölge ayrımı yapmaksızın on yıllardır büyük acılar yaşatan eli kanlı terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD-YPG’nin Suriye’nin kuzey doğusunda ABD desteğiyle bir terör devleti kurmak istediğini hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu korsan yapıya teşebbüslerin başladığı tarihten bu yana defaatle karşı durmuş ve buna müdahale edeceğini, rıza göstermeyeceğini dile getirmiştir. Özellikle son yaşanan gelişmeler değerlendirildiğinde Türkiye'nin bekleyecek zamanı kalmamıştır. Devletimiz bu hain oluşumları yok etmeye muktedirdir. Bu saatten sonra tereddüt gösterilemez. Türkiye'ye karşı yönelecek her türlü tehdide karşı tavizsiz bir tutum sergilemek “Bu milletin evladıyım.” diyen herkesin boyun borcudur.

Güvenli bölgenin Türkiye hâkimiyetinde oluşturulması keyfekeder bir iş değildir. Hiç kimse bunu bir macera olarak görmeye çalışmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Fırat’ın doğusu bir terör yuvasıdır. Hiç kuşku yok ki bu terör yuvaları Türk ordusu tarafından büyük bir hassasiyetle, sivil ve masumlara zarar verilmeden bertaraf edilecektir.

Allah yâr ve yardımcımız olsun diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Oluç’ta.

Buyurun.

30.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Anayasa Mahkemesinin Sırrı Süreyya Önder hakkında verdiği karara, 12 Ağustos 1949 tarihli Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin 49’uncu maddesine göre savaş hâllerinde bir bölgeye yeni nüfusun transfer edilemeyeceğine ve ilgili topraklardaki nüfusun da hiçbir sebeple topraklarından çıkarılamayacağına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, önce bir hatırlatma yapmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz dönemlerde milletvekilliği yapmış değerli arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder hakkında bir karar verdi ve onun hakkındaki üç yıl altı ay mahkûmiyet cezasını hak ihlali olarak gördü, “İfade özgürlüğü ihlal edildi Sırrı Süreyya Önder’in." dedi. İnfaz durduruldu ve Sırrı Süreyya Önder’i ceza evinden aldık geçtiğimiz hafta.

Şimdi, bunu niye hatırlatıyorum? Hatırlarsa özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna söylüyorum, Sırrı Süreyya Önder ve Selahattin Demirtaş’ın birlikte yargılandıkları davayla ilgili konuşuyorum. Ceza aldıkları zaman biz burada kürsüden bu cezanın hukuksuz ve demokratik hukuk ilkelerini yok sayarak siyasi bir karar ve ceza olduğuna dair konuşmalar yapmıştık, bize burun kıvırmıştı arkadaşlar fakat Anayasa Mahkemesi bizim haklı olduğumuzu tespit etmiş oldu. Dileriz ki aynı davada yargılandığı için Sevgili Selahattin Demirtaş’ın da Anayasa Mahkemesine kişisel başvurusu vardır. Normalde onun da başvurusunun gündeme alınması gerekir, gerekirdi ve aynı şekilde kendisinin de bir hak ihlaliyle karşı karşıya geldiği kararının verilmesi gerekiyor Anayasa Mahkemesinin kararından anladığımız kadarıyla fakat henüz o gündeme alınmış değil, belli ki siyasi baskılar şu anda ağırlıkta. Bunu hatırlatmak istedim. Niye hatırlatmak istiyorum? Yani hukuk ihlalleri olduğu zaman, hak ihlalleri olduğu zaman burun kıvırmadan önce, öfkelenmeden önce biraz düşünmek gerekiyor, buna işaret etmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Şimdi, bir konuda da hatırlatma yapmak istiyorum geleceğe dönük olarak çok konuşacağız, bugün de Genel Kurulda tezkereler konusunda konuşacağız, belli ki önümüzdeki günlerde de bu konuları konuşmaya devam edeceğiz Genel Kurulda da. Ama ben bir hatırlatma yapmak istiyorum bu konuşmalarla ilgili olarak.

Şimdi, 1949 tarihli bir Cenevre Sözleşmesi vardır ve bunun 4’üncü Protokolü vardır. 1949 Cenevre Sözleşmeleri denilen ve savaş sırasında savaş felaketlerine herhangi bir şekilde maruz kalan insanların şeref ve haysiyetlerinin ve haklarının korunmasını sağlayan 4 önemli milletlerarası anlaşmanın Cenevre diplomatik konferansı tarafından kabul olunduğu 12 Ağustos 1949 tarihidir. Bu tarihte Türkiye dâhil olmak üzere, Birleşmiş Milletlere üye tüm devletlerin imzaladığı bir sözleşmeden söz ediyorum, 4’üncü Cenevre Savaş Sözleşmesi’nden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu 4’üncü Cenevre Savaş Sözleşmesi’nin 49’uncu maddesi kısaca şöyle bir belirlemede bulunur, der ki bir savaş hâliyle ilgili olarak: “Bir bölgeye yeni bir nüfus transfer edilemez ve ilgili topraklardaki nüfus hiçbir sebeple topraklarından çıkarılamaz, mülkiyet hakları gasbedilemez, şiddet ve işkence uygulanamaz.” Dolayısıyla bunu hatırlatmak istiyorum. Yani bu sözleşmeye göre, savaş hâllerinde başka bir yerden nüfus taşımak, bölgedeki nüfusu yerinden etmek bir savaş suçudur.

Şimdi, yapılan açıklamalardan gördüğümüz kadarıyla bir Selefi cihatçı kemer yaratma hedefi vardır. Orada -sözü edilen bölgeyle ilgili, kuzeydoğu Suriye’yle ilgili konuşuyorum- insanlar yaşıyor. Yani 2014 rakamlarına göre yaklaşık 5 milyon insan yaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum.

Belki şu anda 5 milyonun üzerine bile çıkmış olabilir, bir resmî nüfus sayımı yapılamadığı için son yıllarda bilmiyoruz. Ama orada insanlar yaşıyor; orada sosyal, ekonomik, kültürel bir hayat var ve bu yokmuş gibi düşünürseniz… Orada çoluğu çocuğu olan, okula giden çocuklar, üretimde bulunan insanlar var, çiftçiler var yani insanlar yaşıyor kısacası orada. Bunu yok sayıp böyle kolay demografik değişimler yaratma hesaplarının ciddi sonuçları olacağına dair de -uluslararası hukuk açısından- bir hatırlatma yapmış olalım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Özel’e aittir.

Buyurun Sayın Özel.

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün açılışta yaptığı açıklamadan memnuniyet duyduklarına, ABD Başkanına gerekli cevabın verilmesi için daha neyin beklendiğini öğrenmek istediğine, 8 Ekim Bahçelievler katliamının 41’inci yıl dönümü vesilesiyle Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Erzan ve Salih Gevenci’nin katledilmesi olayını bir kez daha kınadıklarına, ölüm cezasının kaldırılmasının doğru bir adım olduğunun altının çizilmesi gerektiğine, 12 Eylül öncesinde hayatını kaybeden vatan evlatlarının önünde saygıyla eğildiklerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ’yle mücadele noktasındaki eksikliklere dikkat çeken tespitine, Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla personelin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle, açılış konuşmanızda altını çizdiğiniz hususlardan duyduğumuz memnuniyeti ifade ederek başlayayım.

Amerika Birleşik Devletleri’nin başındaki zat uzun süredir sürdürdüğü dengesiz, nezaketsiz üslubunu devam ettiriyor. Dün akşam Twitter’den okuduklarımızı birkaç gün önce bu Mecliste temsil edilen bir siyasi partinin sayın genel başkanına karşı yapılan nezaketsizlikten ayırarak da okumuyoruz. O günlerde elçiliğe çağrılmış ve açıklama istenmiş olan maslahatgüzarına bu talebe Amerika’nın ne yanıt verdiğinin takipçisi olmalıyız. Bu Meclisin çatısı altında temsil edilen bir siyasi partiye ve genel başkana yapılan nezaketsizlik bu Meclise dolayısıyla milletin tümüne yapılmış nezaketsizliktir. Aynı şekilde, bırakın diplomasinin dilini; günlük dili, nezaketi, adabı, edebi terk edecek şekilde dönüp de Türkiye Cumhuriyeti’ne had bildiren bir Amerikan Başkanının haddinin bir an önce bildirilmesi gerekmektedir. “Geldikleri gibi giderler.” deyip kendisine verilen ölüm fermanına karşı dünyanın en büyük antiemperyalist mücadelesini başlatmış ve kazanmış bir liderin koltuğunda oturan son Cumhurbaşkanına; yine, Türkiye'nin menfaatleri için karşısındaki yedi düvele canı pahasına meydanlarda karşı çıkmış olan İsmet Paşa’nın Lozan’daki tavrına; yine, Johnson mektubuna vermiş olduğu, bugün tarihimizde dış politikayla ilgili hepimizin gurur duyduğu o cevabı veren İsmet Paşa’nın koltuğunda oturmasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yine -yürütmenin başı olarak söylüyorum, yaptığı görev olarak değil- Başbakanlığı döneminde bütün dünya karşısında olmasına rağmen Kıbrıs’taki mezalimi durdurmak için “Ada’ya barış götürüyoruz.” deyip ne Amerika’nın ne İngiltere’nin, hiçbir tanesinin tehditlerine boyun eğmeyen Ecevit’in makamında oturanlara: Gerekli cevap vermek için daha neyi bekliyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Hafta sonundaki tutum doğruydu. Bu Amerikan Büyükelçisi bu “tweet”lerden sonra hâlen daha çağrılıp da bunun hesabı sorulmuyorsa, hatta çağrıldığı yerde birkaç saat de kapıda oturtulmuyorsa iç politika malzemesi yaparken “Ey Trump”ların, bugün Trump’ın “tweet”inde “Biz anlaştık, sana hudut çizdim. Hudutlarının dışına çıkarsan seni daha önce ekonomik olarak vurdum, bir daha vururum.” tehdidine Adalet ve Kalkınma Partisinden şöyle hepimize “Tamam işte, Türkiye Cumhuriyeti böyle yönetilir.” dedirtecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel, devam edelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …Ecevit’in, Demirel’in deyimiyle “Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devletin adıdır.” sözünü hatırlatacak bir yaklaşımı bekliyoruz. Oturduğunuz koltukta geçmişte oturanlar, biraz önce saydığım gibi, bu tepkileri gösterdiler, korkmadılar, yılmadılar. Neden korkuyorsunuz? Parlamento burada, biz buradayız, siz neredesiniz? Bunu sormak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, bugün 7 TİP’li öğrencinin katledildiği Bahçelievler katliamının 41’inci yıl dönümü. TİP üyesi Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Erzan ve Salih Gevenci’nin bir gece yarısı vahşice katlini bir kez daha buradan kınıyoruz.

Ayrıca, 12 Eylül cuntasının “1 sağdan, 1 soldan” diyerek, 2’sinin de adını anarak Mustafa Pehlivan ve Necdet Adalı’yı katletmelerini… Onları birer birbirinden ayrılmaz demokrasi şehidi olarak görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Haklarındaki suçlamalar, atılı suçlar ve bu konuda kendilerinin bıraktıkları son beyanlar, hepsi birden değerlendirildiğinde de -bu Parlamentonun zaman zaman- iç politikayı istismar için “Parlamento geçirsin, hemen onaylayayım.” veya işte, birbirine ip atmalar mip atmalar bir yana dursun, ölüm cezasının nasıl hatalara açık, nasıl istismara açık, nasıl telafi edilemez, ıslah edici olmak yerine tam tersi sonuçlar doğuran bir ceza olduğunu bu Parlamentonun bir kez daha gündemine alması; geçmiş dönemlerde ölüm cezasının kaldırılmasının da -üçlü koalisyon döneminde- ne kadar doğru ve demokrat bir adım olduğunun da altının çizilmesi gerekiyor. 12 Eylül öncesinde hayatını kaybeden bütün vatan evlatlarının ve onların değerli analarının gözyaşlarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ’yle mücadele noktasında eksikliklere dikkat çeken bir beyanı, daha doğrusu yürüttüğü bir soruşturmada hazırladığı resmî evrak sadece Cumhuriyet gazetesinin dikkatini çekti. “FETÖ 15 Temmuz darbe girişiminde çok az üyesini kullandı. Örgütün byLock, Bank Asya ve üst düzey yönetici ve irtibat gibi kriterleri taşımayan üyeleri, ikinci bir darbe girişiminde ya da örgütsel bir faaliyette kullanılmak üzere hazır bekletilmektedir.” diye başsavcılığın yazısı var. Ve OHAL’de alınan yetkilerin istismarıyla bunu bütün muhalifleri sindirmek için kullanıp FETÖ mücadelesini sulandıranlar, FETÖ’nün yaptığı kanlı darbe girişimiyle ilgili kurulan komisyonun raporunu hiç edenler ve o raporu görüşmek için dahi bir adım atmaya yanaşmayanlara gerçek tehlike, eğer görevdeki başsavcı bu sözleriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …sadece ve sadece Cumhuriyet gazetesinin dikkatini çekiyorsa, AK PARTİ siyaseten bu meseleyle ilgilenmiyorsa, o FETÖ’yle mücadele konusunda yeri göğü inleten bu yandaş basının tamamı bu ifadelere duyarsız kalabiliyorsa hakikaten gerçek anlamda FETÖ’yle mücadele etmek mi yoksa kötü yönettiği ülkede bunu bahane ederek biraz daha yönetime tutunmaya çalışmak mı, bu konuya AK PARTİ’nin karar vermesi gerekiyor.

Sayın Başkanım, son olarak -çok uzattığımın farkındayım ama- bir talep var, bunu sizin yönetiminizde dile getirmek lazım. Millî Saraylar, biliyorsunuz bir gecede… Millî Sarayları, aslında milletin saraylarını Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisine emanet etmiştir. Yani bir kişinin elinde olursa o tek adam yönetimine işaret eder. Millî Saraylar Meclisteydi ve tek adam dönemleri bitmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son defa tamamlayalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama tuttu birisi kendi imzasıyla Millî Sarayları bünyesine aldı. Dünya kadar personel mağdur oldu. Bu personel çok uzun süredir bekliyordu. 1.340 personelin 868’inin Cumhurbaşkanlığına atamasını yapıp 441’ini Mecliste bıraktılar. Ama öyle bir iş yaptılar ki Meclise sadece misafirhaneleri verdiler, saraylar duruyor ve bu Millî Saraylarda ahşap oymacısı, kalemkâr, halı onarım ustası, müze araştırmacısı gibi, misafirhanede çay yapamayacak veya yatakları toplamayacak, oraları temizlemeyecek nitelikteki personel bu görevlere zorlanmaktadır. Akıl dışı bir iş yapılmaktadır, vicdan dışı bir iş yapılmaktadır. Oradaki ahşap oyma ustasının elindeki yetenek de, bu milletin ona yaptığı yatırım, bu Parlamentonun ondan beklediği bir katkı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın artık Sayın Özel.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu katkıları görmeden, bu kalemkârları, bu tarihî halı onarım ustalarını bardakları yıkasınlar diye orada bırakıp almamak, siyasi görüşlerine göre ayrımda bulunmak vicdan işi değildir.

“Belediyelerden işten çıkartmalarla ilgili kulağıma bir şeyler geliyor.” deyip de yeri göğü inleten Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı imzayla dünya kadar personel mağdur olmuştur. Bu personellere sahip çıkmalısınız. Yanlış işler yapılmaktadır, ayrımcılığın bu kadarı ne vicdana ne İslam’a, hiçbir şeye sığmaz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Turan’a aittir.

Buyurun Sayın Turan.

32.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında uzlaşıyla büyük adımlar atılacağına inandığına, 6-7 Ekim olaylarının 5’inci yılında şehitlerimizi rahmetle andıklarına, her türlü terörü ve destekçilerini lanetlediklerine, Amerikan Büyükelçiliğinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumuyla ilgili olumsuz yorumu beğenmesinin basit bir hata olarak değerlendirilemeyeceğine, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit olan Muhammet Emin Kotanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde yoğun bir gündemle Gazi Meclisimizi açtık. Yeni dönemde milletimizin beklentilerine, ihtiyacına karşılık verecek çalışmalara hız vereceğimize, tüm partilerin ortak kanaatiyle, uzlaşısıyla büyük adımlar atacağımıza yürekten inanıyorum.

Önümüzde seçimsiz dört yıl var. Bu dört yılın polemiklere, kavgalara, gerginliklere feda edilmesi yerine, tam aksine hizmet dönemi olacağını, Türkiye’nin demokrasisinde, yatırımlarında yeni bir sayfa açacağını, ulusal güvenliğimiz başta olmak üzere ortak konularda bir araya gelip adımlar atacağımıza yürekten inanmak istiyorum.

Sayın Başkan, bugün 2 tane önemli tezkeremiz var biliyorsunuz. Askerimizin, milletimizin beklediği tezkereler. Gündemin yoğunluğu gerekçesiyle bir an önce tezkereyi görüşmeyi görev biliyorum. Onun dışında, yargı reformu toplumumuzun yine beklediği, yakından takip ettiği bir mesele, inşallah yarın ve öbür gün de yargı reformunu görüşmeyi ümit ediyorum.

Sayın Başkan, bugün 8 Ekim yani 6-7 Ekim olaylarının 5’inci yıl dönümünü dün geride bıraktık. Bazılarının sokak çağrısı üzerine, terör örgütü PKK’nın yandaşlarınca 35 ilimizde gerçekleştirilen saldırıların üzerinden beş yıl geçti. Hain terör olaylarında çok sayıda vatandaşımız şehit oldu, çok sayıda yaralımız oldu. 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşları Diyarbakır’da yoksul ailelere kurban eti dağıtırken vahşice katledildi. Sebep olanların, sokağa çağıranların aldıkları cezalar, vicdanlarımızda açtıkları derin yaraları hiçbir zaman kapatmayacak olsa da ancak bir nebze olsa rahatlama sağlayacaktır. 6-7 Ekim olaylarının 5’inci yılında tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz, her türlü terörü ve destekçilerini lanetliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendini bilmez bir FETÖ firarisinin hadsiz “tweet”inin Amerika Büyükelçiliği tarafından beğenisi kabul edilemez, şiddetle kınıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Bahçeli’nin sağlığına ilişkin bu alçakça ifadenin beğenilmesi ne insani ne diplomatik hiçbir teamüle uymamaktadır. Bu, basit bir hata olarak değerlendirilemez. Her ne kadar iki defa özür dilense de bunu yeterli bulmuyoruz. Amerika Dışişleri Bakanlığının ve Amerika Büyükelçiliğinin konuyu ciddi şekilde soruşturmasını ve gereğini yapmasını takip ediyoruz. Tüm siyasi partilerimizin konuyu hassasiyetle takip etmesi de ayrıca sevindiğimiz bir husustur. Bu vesileyle Sayın Bahçeli’ye tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri Çukurca’da dün şehit olan Muhammet Emin Kotanoğlu kardeşimize de Allah’tan rahmet diliyor, ailesine başsağlığı diliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlık durumuyla ilgili olumsuz yorumun Amerikan Büyükelçiliği tarafından beğenilmesinin Meclisimize karşı yapılmış hakaret olduğuna, Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileklerini ilettiğine ve Millî Sarayların Meclise iade edilmesi gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, sayın grup başkan vekillerimize teşekkür ederim. Bir iki hususu da ben izin verirseniz açıklamak isterim.

Sayın Bahçeli’nin sağlığıyla ilgili atılan “tweet”in Amerikalı yetkililer tarafından “retweet” yapılması Meclisimize karşı da bir hakarettir. Sayın Bahçeli Meclisimizin bir üyesidir. Kimsenin sağlığı üzerinden, hele hele hiç de ilgilendirmeyen Amerika gibi bir yabancı ülkenin böylesine bir “tweet” paylaşımının “retweet” yapılmasının siyasi literatürde yeri yoktur, haddini aşan bir “tweet” olduğunu ben de ifade etmek isterim. Sayın Bahçeli’ye de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın Özel, Millî Saraylar konusuyla ilgili olarak geçtiğimiz gün Başkanlık Divanı toplantısında bu konu enine boyuna konuşulmuştur. Millî Saraylar, bildiğiniz gibi hilafetin kaldırılmasından sonra egemenliğin halka devrinin bir simgesi olarak Millet Meclisine devredilmiştir. Doğrusu bu sarayların kullanımının yine Mecliste kalmasıydı çünkü hukuki anlamından çok siyasi ve simgesel anlamı önemliydi. Hilafetin kaldırılmasına paralel olarak Millî Saraylar Meclisin yönetimine bırakılmıştı. Ancak geçtiğimiz yıl yapılan düzenlemelerle Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığının himayesine alınması Başkanlık Divanında sıkça konuştuğumuz bir konudur. Geçtiğimiz günlerde yaptığımız toplantıda bu konu tekrar dile getirilmiş, Millî Sarayların tekrar Meclise bağlanması konusunda Meclis Başkanımızın bir çaba içerisinde olacağını kendisiyle paylaşmış bulunuyoruz. Sayın Meclis Başkanımız bu çerçevede bu idari yapılanmanın değişmesiyle Cumhurbaşkanlığına bağlanan, daha önce milletvekillerimizin de kullandığı Yıldız Sarayı, Beşiktaş’taki misafirhane, Florya Tesisleri ve bunun gibi bir iki yerin daha Cumhurbaşkanlığından alınarak Meclise dönüşünü temin etmiştir. Bu konuda Sayın Meclis Başkanımıza da teşekkür ediyorum. Ancak esas konuşulması ve çözmemiz gereken konu Millî Saraylar meselesidir. Onun simgesel anlamından dolayı benim de Başkan Vekili olarak görüşüm ve Başkanlık Divanında tekrarladığım görüşüm, Millî Sarayların tekrar Meclisimize iadesidir.

Burada çalışan personelle ilgili sorunlar da gündeme gelmiştir. Meclis Başkanımız bu konularla ilgilenileceğini ifade etmiştir. Ayrıca bir lojman sorunu da ortaya çıkmıştır ki bu da giderilmesi gereken bir sorundur. Başkanlık Divanında bu konu enine boyuna tartışılmıştır. Sayın Meclis Başkanımızın girişimlerini biz de yakından takip ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu bölümü de bitirdikten sonra şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önergenin (4/42) 8/10/2019 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 8 Ekim 2019 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın Destici, sisteme girmişsiniz.

Bir siyasi partinin genel başkanı olarak buyurun, konuşmanızı oradan yapabilirsiniz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ettiğine, ABD Büyükelçiliğinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlığıyla ilgili hadsiz beğenisini kınadıklarına, Fırat’ın doğusuna yapılacak askerî harekât nedeniyle güvenlik güçlerimize üstün muvaffakiyetler dilediğine, Kürtler ile Türklerin kardeşliğinin baki olduğuna, idam cezasının çocuklarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapık katiller ile bombayı patlatarak askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi katleden teröristler için geri getirilmesini istediklerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum. Yeni yasama döneminin hem Meclisimiz hem de ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını Yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

ABD Büyükelçiliğinin Milliyetçi Hareket Partimizin Saygıdeğer Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağlığıyla ilgili hadsiz beğenisini bir kere daha şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. ABD yönetimi, Büyükelçiliği bu tavrıyla kimi beğenip kimi beğenmediğini de net olarak ortaya koyarken Türkiye ve Türk milliyetçiliği düşmanlığı konusunda suçüstü de yakalanmış bulunmaktadır. Bir kere daha Sayın Bahçeli’ye acil şifalar niyaz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Suriye’nin kuzeydoğusuna yani Fırat’ın doğusuna Türk Silahlı Kuvvetlerimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Destici.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Otuz saniyede mikrofon kesildi, anlamadım yani.

…güvenlik güçlerimiz en kısa sürede inşallah harekât başlatarak hem bölgeyi teröristlerden temizleyecek hem hudut güvenliğimizi temin edecek hem de Türkiye'deki mültecilerin önemli bir kısmının bölgeye geri dönüşünü sağlayacaktır. Ben şimdiden, komuta kademesinden başlayarak bütün güvenlik güçlerimize üstün muvaffakiyetler diliyorum, Rabb’im her daim yâr ve yardımcıları olsun diyorum.

Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen “Harekâtı erken buluyoruz, desteklemiyoruz.” ya da “Birlikte olmayacağız.” açıklamalarına karşı bizim tek sözümüz olabilir: “Gölge etme yeter.” Fırat’ın doğusuna yapılacak bir askerî harekât, kanaatimizce 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı kadar önemli ve gerekli bir operasyondur. ABD yönetimi bunu bildiği için, hakkında azil süreci başlatılan başkanların ağzından bu operasyonun sınırlı tutulması çabasıyla küstah açıklamalar yaptırmaktadır. Elbette ki bu küstah tehditler üç bin yıllık kadim devlet geleneğine sahip Türk milleti nezdinde hiçbir karşılık bulamayacağı gibi kararlılığımızı daha da pekiştirecektir. Hedef sadece kuklalar değil bölgeden çekilecekleri açıklanan ABD askeri dışındaki kuklacı CENTCOM olmalıdır. CENTCOM’un görevi, PKK/YPG’yle birlikte, sınırımıza cephe 650 kilometrelik devasa bir alanda ihdas ettiği askerî, istihbari ve lojistik misyonlu üslerin desteğiyle Fırat’ın doğusunda hayata geçirmeye çalıştıkları özerk statüyü zaman içinde Kuzey Irak’taki yapıya sessiz sedasız eklemlemektir. Bunun bir sonraki adımını öngörmek için strateji uzmanı olmaya gerek yoktur, her şey apaçık ortadadır. Onun içindir ki bedeli ne olursa olsun bu oyunu bozmak, bu tuzağı tarihin çöplüğüne göndermek, devletimizin bekası, ülkemizin birliği, milletimizin istiklali ve istikbali için şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Destici.

Buyurun.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Şu kesinlikle bilinmelidir ki: Bu harekât Kürtlere karşı yapılmamaktadır. Bu harekât terör gruplarına karşı yapılmaktadır. Kürtler ile Türklerin kardeşliği bakidir ve inşallah dünya var oldukça da devam edecektir.

İdam konusunda Sayın Özel’in açıklamalarına katılmadığımı bir kere daha ifade edeyim. Biz Büyük Birlik Partisi olarak geçtiğimiz dönem başında da idam cezasının 2 suç için geri getirilmesi için Anayasa değişikliği teklifimizi burada da paylaştık. Biz siyasi suçlar için değil; birincisi, küçük yaştaki çocuklarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapık katiller için, ikincisi de bizzat bombayı patlatıp ya da tetiği çekip askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi, kundaktaki bebemizi katleden teröristler için idam cezasının geri getirilmesini istiyoruz. Bunu da Meclisimizin milletimize götürmesini bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Destici.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Kararı milletimiz versin. Eğer milletimiz bu konuda “hayır” derse elbette ki kabul ederiz ama bize düşen görev bunu milletin önüne götürmektir.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Öneriyi okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen olayların araştırılması amacıyla 8/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

8/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/10/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Hakkı Saruhan Oluç

İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

8 Ekim 2019 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen 3846 grup numaralı, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen olayların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/10/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran, söz sizde. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Başaran, süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında beş dakika çok az bu meseleyi açıklamak için, belki üzerinde konuşmak için ama beş dakikada elden geldiğince bu meseleye açıklık getirmeye çalışacağım.

Şimdi, bugün de konuşmaları takip ettiğimiz kadarıyla bütün partiler açısından bu meselenin bir hassasiyeti var. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Eğer bütün grupların bu konuda bu kadar hassasiyeti varsa, bu meselenin açıklığa kavuşturulmasını istiyorlarsa bu bizim 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili verdiğimiz yani Meclis Genel Kuruluna indirdiğimiz dördüncü araştırma önergesi. Dördüncüsü artık sonuçlansın, bir araştırma komisyonu kuralım ve bu meseleyi enine boyuna tartışalım. Biz HDP olarak ortaya çıkacak gerçekten objektif bir araştırma sonucunda bütün sorumluluğu üstleniyoruz eğer bizimle ilgili bir şey çıkarsa ama bizimle, HDP’yle ilgili bir mesele olmadığı bilindiği için aslında bir araştırma komisyonu kurulmuyor. Çünkü neydi değerli arkadaşlar 6-8 Ekim olayları? 2014 yılıydı, çözüm süreci devam ediyordu, bir taraftan da IŞİD Kobani’de büyük bir katliam yapmak üzereydi. Binlerce insanın artık sıkıştığı, Kobani’nin belli bir bölgesine sıkıştığı, IŞİD tarafından katledilmeyle yüz yüze kaldığı ve bu meselenin çözülmesi için o dönem çözüm süreci heyeti içerisinde yer alan arkadaşlarımız tarafından bir taraftan İmralı’yla bir taraftan Hükûmetle görüştürülerek aslında oradaki bu katliamın önüne geçilmesi için türlü adımların atıldığı bir süreçti.

Biliyorsunuz, değerli arkadaşlar, Kobani Suruç’la aynı sınırdaydı yani Kobani’nin düşmesi demek bugün IŞİD’in Türkiye’de de büyük bir tehlike göstermesi, o patlayan bombaların daha büyük bir şekilde bu ülkeye sirayet etmesi demekti ve esasında 6 Ekim akşamı Mürşitpınar Sınır Kapısı düşmek üzereydi. Tam bunun üzerine arkadaşlarımız yoğun bir görüşme trafiğiyle iktidarla, o dönemin Başbakanıyla görüşmeler gerçekleştirdiler. Bununla ilgili eğer komisyon kurulursa tanıklıklar da olacaktır mutlaka. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’yla birçok görüşme yaptılar bu meselenin çözülmesi için. Esasında ilk görüşmenin sonucunda Ahmet Davutoğlu bu sorunun çözülebileceğini, oraya bir koridor açılarak, en azından Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan geçilerek bir desteğin sağlanabileceği konusunda taahhüt vermesine rağmen, sonrasında günlerce beklenmesine rağmen bu şekilde bir adım atılmamıştır. En son yapılan görüşmelerde “Başınızın çaresine bakın.” denmiş ve oradaki binlerce Kürt aslında ölüme terk edilmiştir. Tam da bu meseleye karşı insanlar… Bakın, daha MYK kararı yok, daha atılan bir “tweet” yok, bir Selahattin Demirtaş çağrısı yok. İnsanlar 6’sında sokağa çıkmaya başlıyorlar, demokratik tepkilerini ortaya koymaya başlıyorlar. Bütün haber sitelerini takip ettiğinizde tek tek, saat saat bunları görebilirsiniz. 7’si saat 14.30’a kadar da herhangi bir problem yok. Ama o esnada, dönemin Cumhurbaşkanı yani şu anki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Antep’te bir açıklama yapıp “Kobani düştü düşecek.” dedikten sonra bütün demokratik eylemler bir anda provoke oluyor ve aslında simge olması gereken, Varto’da Hakan Buksur adında bir genç polis tarafından katlediliyor. Esasında işte dinamit orada ateşleniyor ve ülkenin dört bir yanında kirli eller katliamlar gerçekleştiriyor.

Bakın, iktidar bugüne kadar doğru rakamı bile tutturamıyor. Sadece Yasin görülüyor ama Yasin Börü değil, bu olaylardan kaynaklı 54 vatandaşımız yaşamını kaybetti. Peki, bu soruşturmalarla ilgili herhangi bir gelişme, herhangi bir ilerleme var mı? Yok, bütün soruşturmalar tozlu raflarda ya da sümen altında. Bizim Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, bakın iki defa bu suçlamayla tutuklanıyor ama esas dosyalarla ilgili olarak tek bir adım atılmıyor. Şimdi, “simge” deyince politik görüşe göre mi deniyor? Bakın, biz o dönem, 6-8 Ekimde yaşamını yitirenlerin hepsinin ailelerinin acılarını paylaşıyoruz, hepsi bizim yurttaşlarımız, hepsi bizim vatandaşlarımız, bu ülkenin vatandaşları. Ama politik görüşlerine göre siyasi rant alanına çevirerek, alan alan, meydan meydan, “Şu katildir, bu katildir.” diyeceğinize değerli arkadaşlar, bunun çok kolay bir yolu var: Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Başkanım, bir dakika daha süre alabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Dönemin İçişleri Bakanı, dönemin Başbakanı, dönemin Cumhurbaşkanı ve… O görüşmelerde bire bir bulunan, şu Meclis kürsüsünde de tanıklıklarını ve gözlemlerini anlatan Sırrı Süreyya mahkemelerde. Sadece terörist olarak gösterdiğiniz ama kendi beyanlarını, açıklamalarını hiç yansıtmadığınız önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın ve daha onlarca kişinin tanıklığını alalım ve ne oldu, gerçekten, bu insanlar kim tarafından öldürüldü, hangi kirli güçler tarafından bir şekilde katledildi ve üstleri kapatıldı, eğer gerçekten bir hassasiyetiniz varsa bunu araştıralım çünkü mesele her defasında çıkıp birilerini terörize etmek değil. Bu ne bu ülkenin toplumsal barışına ne de adalete olan inancına katkı sağlıyor diyorum.

Teşekkür ederim arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Tekin Bingöl’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Bingöl.

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya savaş konuşuyor, dünya şiddeti konuşuyor, terör konuşuyor, toplu katliamları konuşuyor. Dünya F-35’i, S-400’leri, füzeleri, nükleer silahları, biyolojik silahları konuşuyor ama şiddeti ve nefret dilini yok sayacak barış dilini gündemimize maalesef alamıyoruz.

Dünya kan ağlıyor. Biz ülkemizde de büyük acılara gark olmuşuz. Muhtıralar, darbe girişimleri, darbeler gerçekleşmiş, olağanüstü acılar toplumun bütün belleğinde derin yaralara yol açmış, hiç kimse “Bu acıları enine boyuna tartışalım da bir daha bu acılar yaşanmasın.” diye gündemine almamış. Sadece o mu? Bakın, darbe dönemlerinde yaşanan acılar var da sivil hükûmetler döneminde de yaşananlar bu işin âdeta tuzu biberi. 1990’lı yılları hatırlayalım. Binlerle ifade edilecek faili meçhul cinayetler işlendi. Oysa sivil hükûmetler iş başındaydı. Darbe dönemini haydi bir derece anlayalım da sivil hükûmetler döneminde bu faili meçhul cinayetlerin işlenmesi herhâlde son derece ama son derece manidar. Dönüp de bu faili meçhulleri araştırmak, perde arkasını ortaya çıkarmak, derin ilişkileri deşifre etmek hiçbir siyasetçinin aklına gelmiyor. Bu niçin böyle? Çünkü ülkemizde maalesef siyaset tıkandığında siyasetin çözümü olarak siyasi cinayetler ve faili meçhul cinayetler işleniyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, Suruç’ta, Roboski’de, Gar katliamında tüten o yanık kokusu bu Parlamentoda hâlâ hissediliyor. Eğer bu katliamların dosyaları hâlâ tozlu raflarda bekletiliyorsa, hâlâ görmezden geliniyorsa, hâlâ sümen altı ediliyorsa inanın çürütemezsiniz, çürümeye asla terk edemezsiniz. Hukukta zaman aşımı olabilir ama insanların vicdanında, toplumun hafızasında ve ülkelerin tarihinde zaman aşımı yoktur. Siz bu katliamları, bu acıları eğer ortaya çıkarmazsanız Türkiye daha büyük acılara mutlaka gark olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede Musa Anterler, Gaffar Okanlar, Tahir Elçiler, Bahriye Üçoklar katledildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Belki o tetiği çekenler yakalanmış olabilir ama önemli olan azmettirenleri ortaya çıkarmak. Bütün bunların bir senaryosu vardır, bütün bunların bir oyun kurucusu vardır. O senaryoyu yazanlar, oyunu kuranlar sadece tetikçilere ve taşeronlara o tetiği çektirip o bombayı patlatıyorlar. Kobani’de yaşananlar bir şekilde bu ülkenin hafızasında ama bir komedi var: Asıl failler araştırılıp cezalandırılmıyor; Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ bu davadan yargılanıyorlar hem de birden fazla. Bu da bu Parlamentonun dikkatlice incelemesi gereken bir konu. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin unutmaması gereken bir şey var: Demokrasi bir ülkenin vazgeçilmezi olmazsa, demokrasinin kuralları ve kurumları yerleşmezse biz bu tür faili meçhulleri, siyasi cinayetleri daha çok yaşarız ve bu acılar bizi dünya toplumlarından uzaklaştırır ve siz hiçbir şekilde bunları çözemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – 1948’de, hepimizin okuduğu Kürk Mantolu Madonna’yı yazan, Kuyucaklı Yusuf’u yazan Sabahattin Ali bir faili meçhul cinayete kurban gitmişse ve hâlâ o faili meçhul çözülemiyorsa siz bunun altında ezilmeye mahkûmsunuz. Bunun ayıbı hepimizin ayıbıdır. Yapmamız gereken şiddeti reddeden, kavgayı reddeden, nefreti reddeden, dünya halklarının kardeşliğini ve barışı tesis edecek bir dili bu Parlamentoya hâkim kılmaktır diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekilimiz Sayın Ekrem Çelebi’ye ait.

Buyurun Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan olaylarla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve ekranları başındaki milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülke siyasi tarihimizin en acı günlerinden biri olan 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan olayların 5’inci yıl dönümünde başta Yasin Börü olmak üzere şehit edilen vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

6-8 Ekim 2014 tarihlerinde ne mi oldu? Değerli kardeşlerim, benim sizlerden ricam, geriye dönük gidelim, biraz hafızamızı tazeleyelim. Türkiye’nin toplumsal birlik ve beraberliğine yönelik son yılların en önemli proaktif saldırılarından biri olan 6-8 Ekim olayları zihinlerdeki canlılığını hâlen koruyor ve korumaya devam ediyor. HDP’nin çağrısı üzerine Kobani bahane edilerek Türkiye genelinde 36 ilde terör örgütü PKK yandaşları şiddet olaylarının yaşanmasına sebebiyet verdiler. Bu illerin bir tanesi de Ağrı iliydi.

HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları ve çağrısı üzerine sokağa inen terör yandaşları, masum insanlarımızı mübarek bayramda resmen katlettiler. Hatırlarsanız, yine o dönemde HDP Genel Merkezinin Twitter üzerinden yapmış olduğu bir açıklama vardı, insanları sokağa çıkmaya çağırmış ve bu çağrıyla sokağa inen terör yandaşları 36 ilde ölümlere ve birçok zarara sebebiyet vermiştir.

Peki, HDP Genel Merkezi Twitter hesabında ne paylaşmıştı? Şimdi, bu mesajı aynen okuyup sizlerin ve aziz milletimizin takdirlerine arz ediyorum: “Şu anda toplantı hâlinde olan HDP MYK’den halkımıza acil çağrı: Kobani’de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarının ve AKP iktidarının Kobani’ye ambargo tutumunu proteste etmek üzere halkımızı sokağa çıkmaya ve bu sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.” HDP’nin bu çağrısı üzerine 36 ilde sokak olayları ve saldırıları meydana geldi. Çıkan bu olaylarda 50’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. 331’i polis memuru, 438’i sivil vatandaş olmak üzere toplam 769 kişi yaralandı.

HDP’nin yönlendirilmiş ve nasıl bir niyet taşıdığı belli olan bu hukuksuz çağrısı üzerine Türkiye genelinde 2.389 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 27 kaymakamlık binası, 52 emniyet binası, 283 hastane, 73 siyasi parti binası olmak üzere toplam 2.558 binaya saldırı gerçekleşmiş ve birçok maddi hasar meydana gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelebi, tamamlayın.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Türkiye, bu tarihte, sokağa çıkanların yaptığı şiddet olaylarının yanında insanlık tarihinin daha önce yaşamadığı çok vahşi saldırılara da şahit olmuştur.

Burada, yine Yasin Börü kardeşimizin, inanın, Adli Tıbba geldiğinde, Adli Tıbba geldiği hâli ailesi tarafından dahi teşhis edilememiştir. Şunu özellikle arz etmek istiyorum değerli kardeşlerim:

Değerli milletvekilleri, Yasin Börü, bir Kürt’tü; Hasan Gökgöz, Kürt’tü; Ahmet Dakak, Kürt’tü; Riyad Güneş ve öldürülen onlarca vatandaşımız Kürt’tü.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yapanlar değildi.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Şunu arz etmek istiyorum: Siz -biraz önce de arkadaşlar burada konuştu, konuşmacılar- neden bahsettiğinizi gerçekten anlamak istemiyorsunuz. Kimin hangi mücadelesinden bahsediyorsunuz? Türkiye bu vahşeti unutmadı ve asla da unutmayacak. Biz, özellikle çocuklarımızı okutup doktor, hâkim, savcı, avukat, öğretmen olmalarını istiyoruz, siz ise onları birilerinin siyasi maşası hâline getirip, işte, bugün Suriye'nin bir kesiminde, Irak’ın bir kesiminde olduğu gibi, gerçekten onları paralı asker hâline getirmek istiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelebi, tamamlayalım.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Biz asla ve asla sizin bu siyasetinize Kürt ve Kürt çocuklarını alet etmeyeceğiz.

Bu vesileyle, HDP grup önerisine aleyhte oy kullanacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Niye aleyhte? Niye korkuyorsunuz?

MENSUR IŞIK (Muş) – Ne kadar çelişkili…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Niye böyle saklıyorsunuz?

BAŞKAN – Arkadaşlar, sessiz olalım.

Değerli arkadaşlar, sessiz olalım.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Kimin öldürdüğü bir an önce ortaya çıksın.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ortaya çıksın, evet. Neden korkuyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

Arkadaşlar, sessiz olalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – HDP Grubunun konuşmacısını saygıyla dinledik…

BAŞKAN – Sayın Turan…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar, sessiz olalım.

Bakın, Grup Başkan Vekiliniz söz istedi. Eğer arkadaşlarınız susarsa söz vereceğim size Sayın Oluç.

MENSUR IŞIK (Muş) – Adam “Yaşasın IŞID.” diye bağırarak silah sıktı ve insanları öldürdü ya!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Hayır, hiçbir anlam ifade etmiyor mu bu söz size?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ya, tamam, araştıralım. 54 kişi öldürüldü. Kim öldürdü bunları, buyurun, araştıralım.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

Arkadaşlar, daha bir oylama yapacağız, bakın, bir sessiz olalım lütfen.

Sayın Turan ve Sayın Oluç istedi.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, HDP Grubunun oturduğu yerden bağırmasından dolayı söz istedim, ayağa kalktım. Biz kıymetli konuşmacıyı çok iyi dinledik, takip ettik, cevapları vermeye çalıştık. Ama şiddetin başka bir karşılığı olan yerinden bağırmak bu Meclisin teamüllerine uyan bir yaklaşım değil. (HDP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, siz burada linç yaptınız, daha ne diyorsunuz Bülent Bey?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen sesiz olalım, lütfen.

Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir daha söylüyorum: HDP’nin vekilini dinledik… (HDP sıralarından gürültüler)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Peki, bu sözünüzü size hatırlatırız bir gün ama.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bence de.

BAŞKAN – Peki, değerli arkadaşlar, lütfen… Arkadaşlar, bir saniye, bakın, sayın grup başkan vekillerine ben söz veriyorum, Sayın Oluç’a söz vereceğim birazdan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, bağırmayın, sakin olun, iki cümle söyleyeceğim.

MENSUR IŞIK (Muş) – Çok sakiniz, çok sakiniz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bakınız, biz bu konudaki hassasiyetimizi HDP’ye ispat etmek durumunda değiliz. Biz kamuoyundaki takibimizle beraber, yargıyı takip etmekle beraber, idari işlerle beraber Kobani olaylarının ne olduğunu takip eden bir partiyiz ama şunu biliyoruz: Şu anki iddia konusu önerge zaten yargının konusu.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Değil, değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayrıca nasıl bir yaklaşım konusudur ki… Hiç mahcup olmadan, sanki konuyla hiç illiyet bağı yokmuş gibi davranıp bu kadar ithamda bulunmayı, bağırmayı doğru bulmuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Turan, konuşmacınız grubunuz adına konuştu ama.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakınız, elimizde HDP’nin resmî daveti var, 6 Ekimde “Sokağa çıkın.” diyor, “Eylem yapın.” diyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Genel Başkanları da diyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ve bu sokağa çıkmanın sonucunda da 50 kişi ölüyor. Bundan insan mahcup olur, susar, sessiz kalır; “Yanlış yaptık.” der, “Özür diliyoruz.” der. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama çıkıp da buraya hâlâ, 6 Ekim olaylarıyla ilgili hiçbir görevi yokmuş, hiçbir illiyeti yokmuş gibi bağırmayı ben siyasi ahlaka aykırı buluyorum Sayın Başkan.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sizden öğrenecek değiliz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yargı bunun hesabını soracaktır, yargının verdiği karar da baş tacı olacaktır.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Oluç’un bir talebi var, onu bir dinleyelim izin verirseniz.

Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, ağır bir sataşma olduğu için kürsüden cevap vermek istiyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi ifademden dolayı Sayın Başkan? Bilelim, dikkat edelim biz de. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karışmayın lütfen.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ya, siz bağırmadan söz aldınız…

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum; bakın, konuşmak isteyen herkes kürsüden konuşuyor.

Süreniz iki dakika Sayın Oluç.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyu ilk defa gündeme getirmiyoruz, bundan önce 3 kez araştırma önergesi verdik, yine Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla reddedildi. 11 kez soru önergesi verildi milletvekillerimiz tarafından, bu soru önergelerinin hiçbirine cevap verilmedi ilgili bakanlar tarafından ve biz bu konunun gerçekten araştırılmasını ilk günden beri istiyoruz ve ilk günden beri biz -biraz evvel burada bizim hatibimiz de aynı şeyi söyledi- “Bu konu araştırılsın, bu konuda suçlu kimse ortaya çıkarılsın, bu ortaya çıkacak sonuç bizim olduğu gibi kabulümüzdür.” dedik. Bu kadar açık bir çek verdik bu konuda araştırılması için ama asla araştırılmadı.

Bakın, 54 insanımız öldü orada. Biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi hatibi konuşurken bu 54 insandan sadece 4 ya da 5 kişinin ismini saydı. Geri kalanlar? Bu 54 insandan en az 46-47’si bizim seçmenimiz, bizim insanımızdı. Hepsi bizim insanımız öldürülenlerin, o konuda en ufak bir şüphemiz yok. “Yasin Börü dâhil olmak üzere herkesin suçlusu kimse araştırılsın.” dedik ama bu konuda en ufak bir adım atılmadı. Şimdi, dolayısıyla, öldürülmüş olan insanların bu durumu ortadayken bu konunun enine boyuna araştırılması gerekiyor, tartışılması gerekiyor.

“Yargı konusu” diyorsunuz, yok öyle bir yargı. Öyle bir duruşma yok, öyle bir dava yok. Uyduruk uyduruk iddialar var, uyduruk soruşturmalar var, ortada bir yargılama yok bu konuyla ilgili. Bu konuda da doğru söylemiyorsunuz.

Şimdi, bakın, diyorsunuz ki: “Selahattin Demirtaş bir çağrı yaptı.” Hayır efendim, Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu bir çağrı yoktur. Halkların Demokratik Partisinin Merkez Yürütme Kurulunun bir çağrısı vardır, o çağrı da şiddet çağrısı değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Toparlıyorum.

O çağrı da demokratik protesto hakkının kullanılması çağrısıdır. O çağrı yapılmadan evvel zaten insanlar günlerdir Kobani düşmesin diye sokaklardaydı, o çağrı onun üstüne yapıldı, o çağrıyla insanlar sokağa çıkmadılar. Dolayısıyla, bunun HDP’nin çağrısıyla başladığı iddiası da doğru değildir, bu da doğru değildir.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Doğru.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Eğer bunun doğru olduğunu iddia ediyorsanız onu da araştıralım diyoruz ama hiçbirini kabul etmiyorsunuz.

Bakın, o dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala sizin arkadaşınızdır. Ne demişti? “Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var.” dedi. Basında yer aldı, herkes duydu, okudu. Kimdir Efkan Ala’nın kontrol edemediği güvenlik güçleri? Bu araştırılsın, bunu söyledi.

Şimdi, Van’da araçları ateşin içine iten bir polis panzerinin görüntüleri sosyal medyada dolaştı, herkes gördü onu. Niye bunlar araştırılmıyor? Dolayısıyla bu konu araştırılmaya muhtaç bir konudur, üzerine spekülasyon yapmaya, polemik yapmaya gerek yoktur. Bunu araştıralım, ne sonuç çıkıyorsa, otopsi raporları dâhil olmak üzere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Bu konu araştırılsın, otopsi raporları dâhil olmak üzere her şey masaya yatırılsın ve kim, hangi silahlarla, kurşunlarla öldürülmüş, onlar da ortaya çıkarılsın. Otopsi raporları da var, onlar da araştırılsın. Şimdi, bunun üstünü örtüyorsunuz yıllardır. Bunu siyasi bir propaganda aracı olarak kullanıyorsunuz. Biz de diyoruz ki: Gelin, araştıralım. Sizin elinizden bu propaganda aracını alacağız çünkü bundan eminiz. Biz eminiz, siz de o kadar kendinizden eminseniz buyurun, gelin, araştıralım.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Altay, sizin de bir söz talebiniz olmuş.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yanlış bir içtihat oluşur diye söz aldım çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün görüşülen, biraz önce görüşülen önerge bir yargılama komisyonu kuralım demiyor, araştırma komisyonu kuralım diyor. Dolayısıyla “Yargıya intikal etmiştir, biz bunu bu yüzden kurmuyoruz.” iddiası mesnetsiz bir iddiadır, ayakları yere basmayan bir iddiadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yargıya intikal etmiş onlarca konuda araştırma komisyonu kurulmuştur. Bir bunu söylemek isterim.

Bir de hakikaten bu önergeyi AK PARTİ’nin reddetmesini ben çok yadırgadım, garipsedim. Takdir kendilerinin tabii. Çünkü her vesileyle bu 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili birtakım gerekçeler ve hedefler gösteriyorlar. 6-7 Ekim olaylarına hedef gösterilen siyasi parti “Siz böyle mi düşünüyorsunuz?” diyor, “Evet.” diyorsunuz. “E, gelin, Meclis bir komisyon kursun, çoğunluk da sizde zaten, araştıralım.” diyor, “Hayır.” diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunu hem yüce Genel Kurulun hem aziz milletimizin dikkat ve ilgisine sunmak için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için söyleyeceğim.

Mahkemede görülen bir işlemle ilgili Meclis bir komisyon kuramaz demedim, demem. Burası millî iradenin tecelligâhıdır.

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – “Yargıda” dedin, “yargıda”.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Her konuda komisyon kurabilir, çalışabilir. Tekrar sataşma olmasın diye konuyu dikkatli söyleyeceğim; şu “tweet”lerdeki davetin görülmemesini eleştirdim, bir. Konunun yargıda olduğunu tekrar hatırlatıyorum, iki.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen olayların araştırılması amacıyla 8/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Halkların Demokratik Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Arkaz, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Anadolu kadınının teröre boyun eğmeyeceğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Hacire Akar bir anne. Çocuğunu dağa kaçırdılar diye yeri göğü inletti. “Oğlumu kaçırdınız, vermezseniz binayı başınıza yıkarım.” dedi. Oğluna kavuşana kadar bir an bile HDP il binasının önünden ayrılmadı. Hacire Ana doğru adresin HDP olduğunu biliyordu, çocuğunu kimlerin kaçırdığını da biliyordu. Tıpkı Erzurumlu Nene Hatun gibi, tıpkı Kastamonulu Şerife Bacı gibi Hacire Ana da çok büyük bir ateş yaktı. Hakkâri, Şırnak, Tunceli, Bingöl, Şanlıurfa, Muş, Van, Siirt; yaktığı ateş dalga dalga büyüyor. Anadolu’nun anaları bitmez, Anadolu kadını teröre boyun eğmez. Terör yerle bir olacak, analar kazanacak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

BAŞKAN – Sayın Yıldız… Yok.

Sayın Barut, buyurun.

36.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana ili Yumurtalık ilçesinde özel endüstri bölgesi ilan edilecek alanla ilgili yerel yönetimlere, büyükşehir il ve ilçe belediye başkanlarına görüş sorulmamasının millî iradeyi yok sayma anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, 4 Ekim 2019’da 1608 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nda ülkemizin muhtelif illerinde oldukça büyük alanlar özel endüstri bölgesi olarak ilan edilmiştir. Bu kapsamda Adana ilimizin Yumurtalık ilçesinde de çok büyük bir alan EMBA Elektrik Üretim Anonim Şirketi adına özel endüstri bölgesi olarak ilan edildi. Söz konusu kararla yerelde hizmet veren mevcut belediyeler ile ilgili sivil toplum kuruluşları yok sayılmaktadır. Belediyelerin yöresinde kurulacak bir yatırıma vereceği hizmetler ve karşılığında bütçesine sağlayacağı gelirler de bu yöntemle elinden alınmış olmakta. Özel endüstri bölgesi ilan edilecek alanla ilgili olarak yerel yönetimlere, büyükşehir, il ve ilçe belediye başkanlarına neden görüş sorulmuyor? Bu tutum, yörenin seçilmiş belediye başkanını yok saymak değil midir, aynı zamanda millî iradeyi yok sayma anlamına gelmez mi? Bu ilana Yumurtalık ilçemizde çok büyük bir tepki söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bahşi…

37.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin, vefat eden Ülkü Ocaklarının kurucu Genel Başkanı Aytekin Yıldırım’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

1967 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği Kurucu Genel Başkanı ve İYİ PARTİ’nin Yüksek İstişare Kurulu üyesi Aytekin Yıldırım Bey vefat etmiştir. Kendisine rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yine ülkücü camiaya da başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, sizi sisteme girince gördüm.

Buyurun.

Sayın Türkkan’ın mikrofonunu açalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Muhalefetin sesini kısmayın efendim.

BAŞKAN – Ben de açmak için elimden geleni yapıyorum; bütün arkadaşlarımızın, iktidarın, muhalefetin…

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli ili Başiskele ilçesinde yaşayan Mehmet Baştürk’ün 2018 buzağı desteklemesinin hâlâ ödenmediğini belirten mesajını Tarım ve Orman Bakanına duyurmak istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz burada Kobani, tezkere, Irak, Suriye konuşurken Kocaeli Başiskele’den Mehmet Baştürk bana bir mesaj yazmış “Bunların hepsi çok önemli bir mesele de benim meselem sizinkinden çok farklı. Kış geliyor, ben hayvanları ağıla alacağım. 2018 buzağı destekleme primimiz 2019’un sonu geldi, hâlâ bize ödenmedi. Ben bu hayvana ne vereceğim? Benim tencerem kaynamayacak. Bizi kim doyuracak, orada sorar mısınız?” demiş. Ben de iktidar sıralarında oturan milletvekili arkadaşlarımıza Mehmet Baştürk’ün bu sorusunu tevdi ediyorum. Sayın Bakana ulaşamazlar belki ama Sayın Bakan da belki bu vesileyle bunu duyar çünkü Sayın Bakana ulaşamama konusunda ciddi tepkiler olmuş hafta sonu Kızılcahamam’da. Ben sizin adınıza buradan duyurmuş oluyorum.

Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü birleşiminde gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alan (3/878) ve (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşiminde gündemin “Seçim” kısmındaki işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir grup önerisi vardır. İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilen bu öneriyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

8/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/10/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                                    Bülent Turan

                                                                                                                                      Çanakkale

                                                                                                                    AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 8 Ekim 2019 Salı günkü (bugün) birleşiminde gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alan (3/878) ve (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşiminde gündemin “Seçim” kısmındaki işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Öneri üzerinde söz isteyen? Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi değerli arkadaşlarım, bir iki arkadaşımıza da söz verip ondan sonra kısa bir ara vereceğiz ve tezkereleri görüşmeye başlayacağız.

Sayın Yılmaz...

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 17-18 Temmuz 2019 tarihinde Düzce ili Akçakoca, Cumayeri ve Gölyaka ilçelerinde yaşanan sel ve heyelan nedeniyle mağdur olan çiftçilerin yanında olunmayacaksa ne zaman olunacağını Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri ile Tarım Kredi Kooperatifleri yetkililerinden öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, 17-18 Temmuz 2019 tarihinde Düzce Akçakoca, Cumayeri ve Gölyaka ilçelerinde özellikle çiftçilerimiz, çok kötü bir sel ve heyelan felaketiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu tarihten sonra bölgemizi ziyaret eden Tarım Bakanlığı yetkilileri, bize, üreticimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının, zirai kredi borçlarının ve bankalara olan borçlarının erteleneceğini ifade ettiler. Ancak 30 Eylül tarihi itibarıyla borç vadeleri gelmiş ve ödemeler yapılmasına rağmen hâlâ borçlar ötelenmemiştir. Buradan Tarım Bakanlığı yetkililerine ve Tarım Kredi Kooperatifi yetkililerine seslenmek istiyorum: Dolu, sel, heyelan afetinde de çiftçimizin yanında olmayacaksanız ne zaman olacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

40.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, şehir hastanelerinin sağlık sistemini bitirdiğine ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanına: Sağlık alanında dayatılan son fikir olan şehir hastaneleri zaten yerle bir olan sağlık sistemini tamamen bitirmiştir. Gizlenen sözleşmeleriyle, kamunun uğradığı zararla, yurttaşın özel şirketlerin zorunlu müşterisi hâline getirilmesiyle, yandaşlara sağladığı fahiş rantlarla, tıbbi eksikliklerle, yönetimsel krizlerle, yapısal bozukluklarla, personel sorunlarıyla, malzeme eksiklikleriyle, daha nice problemleriyle şehir hastaneleri sağlığa zararlıdır.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

41.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, vefat eden hemşehrisi Hüsnü Kürkçü’ye Allah’tan rahmet dilediğine, 2019 yılı bütçesinden çiftçiye ödenecek destek miktarına ve Suriye’ye yapılacak harekât nedeniyle askerimize başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de konuşmamın başında Amasya AK PARTİ kurucularımızdan ulu çınar Hüsnü Kürkçü ağabeyimi kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken Hüsnü ağabeyime rahmetler diliyorum.

2019 yılı bütçesinden yatırım ödenekleri dâhil, tarıma ayrılan kaynak miktarı toplam 21,5 milyar TL olarak oluşturulmuştur. Tarım sektörüne 2002 yılında ayrılan kaynak toplamı 1,8 milyar TL iken bu miktar AK PARTİ hükûmetlerinde her yıl artarak 2018 yılında 14,9 milyar TL’ye çıkmıştır. 2019 yılının ilk dokuz ayında çiftçimize ödenen destek miktarı tam 14,6 milyar TL olmuştur. İnşallah, yıl sonu itibarıyla öngördüğümüz 21,5 milyar TL’ye ulaşacağız.

Suriye’de Siyonistlerin arzımevut hayaline son vermek, akan Müslüman kanını durdurmak için Suriye’ye girecek kahraman ordumuza başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

42.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda 2015 yılında yapılan düzenlemeyle (B) grubu polis amirlerinin hak kaybına uğradığına ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Çok teşekkür ederim Sevgili Başkanım.

İçişleri Bakanlığına iletilmek üzere… 2015 yılında 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle düzenleme öncesi polis amiri olan lisans mezunu (B) grubu polis amirlerinin statüleri aynı bırakılmıştı. 2015 sonrası aynı şartlarda polis amiri olan lisans mezunu polis amirleri ise (A) grubu statüsünde değerlendirilmekte olup toplamda, (B) grubu polis amirlerinin terfi sürelerinde dört yıllık hak kaybolmaktadır. 2015 öncesi ve sonrasında yapılan terfi sistemindeki değişiklikler lisans mezunu polis amirleri arasında adaletsizliğe sebep olmaktadır. Yapılacak yeni düzenlemeyle (A) ve (B) grubu ayrımına son verilerek lisans mezunu tüm polis amirlerinin aynı statüye alınması ve hâlihazırda lisans mezunu (B) grubu polis amirlerinin dört yıllık terfi kayıplarının da telafi edileceği yeni bir intibak maddesine ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılacak düzenleme de (B) grubu polis amirlerinin hak kaybı sorununu çözecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Girgin…

43.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Sağlık Bakanlığı protokollerinde otizm konusunda gen araştırmalarının niçin yer almadığını, otizmli bireyler için olumlu sonuçlar alınmış vitaminlerin ülkemizde niçin bulunmadığını ve klinik çalışmalarının ülkemizde niçin yeterli düzeyde yapılmadığını Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, sorum Sağlık Bakanına: Ülkemizde 1,5 milyon otizmli birey vardır. 0-18 yaş eğitim bekleyen 350 bin otizmli çocuğumuz var ve eğitime ulaşabilen 25 bindir. Bilinen kesin bir tedavisi yoktur; tek çare erken başlayan, sürekliliği olan, haftada en az kırk saat süren eğitimdir. Ülkemizde iki saat eğitim verilmektedir, bu süre Batı toplumlarında kırk saattir. Ülkemizde bir yanda yüz binlerce atama bekleyen öğretmen var iken 10 bin özel eğitim öğretmeni eksiği vardır. Bu kapsamda, otizm konusunda gen araştırmaları Sağlık Bakanlığı protokollerinde niçin yer almamaktadır? Yetişkin otizmi konusunda yeterli araştırma niçin mevcut değildir? Yurt dışında otizmli bireyler için uygulaması kanıtlanmış ve olumlu sonuçlar alınmış bazı gıda takviyesi vitaminler niçin ülkemizde bulunmamaktadır? Gerekli klinik çalışmalar ülkemizde niçin yeterli düzeyde değildir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkerelerinin görüşmelerine başlıyoruz.

1’inci sırada yer alan (3/878) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 3/10/2018 tarihli ve 1199 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2019 tarihine kadar uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 30/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair tezkeresi (3/878)

4/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının millî güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak devam etmektedir.

Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak'ta PKK ve DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler, bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır.

PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere, Suriye'de mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini sürdürmektedir. Suriye'de Fırat'ın doğusunda sınırımıza mücavir alanlarda meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda bir güvenli bölgenin tesisine yönelik faaliyetler de devam ettirilmektedir. Diğer taraftan, Astana süreciyle başlayan ateşkesin kalıcı barışa ve çözüme ulaştırılması yönünde ülkemizin ilgili diğer ülkelerle yürüttüğü çalışmalarda kaydedilen önemli mesafe sonucunda ülkemiz, Suriye sınırları içerisinde ilan edilen İdlib gerginliği azaltma bölgesinde terör faaliyetlerinin sonlandırılması ve huzur, barış ve güvenliğin sağlanması bağlamında yükümlülükler üstlenmiştir.

Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terörle Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik, millî güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması millî güvenliğimiz açısından hayati önem arz etmektedir.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015) ve 2254 (2015) sayılı Kararlarıyla Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170 (2014) sayılı Karar’da bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuş olmasının ışığında, Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.

Bu mülahazalar ışığında, Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 3/10/2018 tarihli ve 1199 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2019 tarihine kadar uzatılan izin süresinin 30/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                                   Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Şimdi, tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Grupları adına, İYİ PARTİ Grubu adına Aytun Çıray, İzmir; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçay, Manisa; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hişyar Özsoy, Diyarbakır; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Engin Özkoç, Sakarya; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İsmet Yılmaz, Sivas.

Şahısları adına, Yunus Emre, İstanbul; Halil Özşavlı, Şanlıurfa milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, şimdi Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine ilk söz gruplar adına olmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray’a aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Çıray.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; bugün, Cumhurbaşkanlığının, Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca yüce Meclisten talep ettiği bir izne dair tezkereyi görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. 2004’te bizden bu izin tezkeresini karara bağlamamızı isteyen en yüksek yürütme kurumu Başbakanlıktı, 2018’de artık rejim değişmişti, sonuçta izin tezkeresi önümüze Başbakanlık değil, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi olarak gelmeye başladı. Meclisimiz bir kez daha kendi yetkisi dâhilinde olan izni, artık en yüksek yürütme organı konumuna gelmiş olan Cumhurbaşkanlığına verdi. İşte bugün, Cumhurbaşkanlığının, bu iznin bir kere daha bir yıllığına uzatılmasına dair izin tezkeresini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz.

İYİ PARTİ olarak biz, tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bu izin yetkisini vermekte ve bu yetkiyi özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığına emanet etmekte hiçbir tereddüt göstermeyeceğiz. Bu kararımızda belirleyici olan unsur, hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluşuna yönelik tehditlerin gerçekten ciddi boyutlara ulaşmış olmasıdır. Yani, en hayati, yüksek çıkarlarımız tehlikededir. Tehdit ve tehlike bu kadar açık ve somutken biz bu tezkereye “hayır” demeyi aklımızdan bile geçirmeyiz. Ancak bu onay, devlete ait bütün kuvvetleri kendi uhdesine almış, dolayısıyla derin iç kutuplaşmadan ekonomik krize, anayasasızlaşmadan dışarıda karşı karşıya kaldığımız yalnızlaşmaya kadar, devasa sorunlarda muazzam sorumluluğu bulunan Sayın Cumhurbaşkanının, Suriye başta olmak üzere bölgede izlediği politikaları tasvip ettiğimiz anlamına gelmez. Aksine, bu izni gerekli kılan temel faktör, kof hezeyanlarınız, yanlış hesaplarınız, öngörüsüzlükleriniz, anlamsız tavizlerinizle yürüttüğünüz dış politikanın, evlatlarını şehit veren milletimize daha ağır bedeller ödetmemesi içindir. Bugün millî çıkarlarımız nedeniyle söylemediklerimizi günü geldiğinde seçim meydanlarında Türk milletine anlatmamız bir muhalefet görevidir.

Sayın iktidar, dış politikanızda 2010 yılından itibaren kendini belirgin biçimde göstermeye başlayan, 2012’de Şam’da Emevi Camisi’nde cuma namazı kılma hayaliyle somutlaşan radikal bir sapma olduğunu düşünüyoruz. Bu radikal sapma, her geçen gün biraz daha derinleşen ve bizi hiç olmadığı kadar güçsüz düşüren, cumhuriyet tarihinin en büyük, en komplike, sosyoekonomik krizini tetiklemiştir.

Değerli arkadaşlarım, manzara hepimizin yüreklerini kanatıp içimizi paramparça edecek kadar vahimdir. Öyle ki “İtibardan tasarruf edilmez.” sözünü bir motto gibi tekrarlayan iktidar ve onun yandaşlarını uyarmak istiyorum. Tamam, itibardan tasarruf edilmez de peki, sizi itibarlı kılacak olan onurdan, şereften, saygınlıktan tasarruf edilebilir mi? Bu tezkere vesilesiyle millî onurun, ulusal gururun, gerçek saygınlık ve itibarın saraylar yapmak olmadığını size hatırlatmak isterim.

Beyler, sanırım sözü nereye getirmek istediğimi anlamışsınızdır. Anlamak istemeyenlere kalbimin dün akşamdan beri utanç ve acı içinde kıvrandığını, öfkeyle sıkıştığını anlatmak istiyorum. Kendimi 15 Mayıs 1919’unda şehri düşman tarafından işgale uğramış bir İzmirli gibi hissettiğimi söylemek istiyorum. Hasan Tahsin’i ilk kurşunu atmaya hangi duyguların sevk ettiğini anlatmak istiyorum. Bu duyguları bana ve kalbi Türk milletinin onuru, refah ve barış dolu geleceği için atan tüm vatandaşlarımıza yaşatanları şiddetle kınıyorum. Sadece 280 karakterle 82 milyon insanımız için bu kadar aşağılayıcı, bu denli haysiyet kırıcı olma becerisini gösteren kimse, elbette ki Trump’tan başkası değildir.

Sayın milletvekilleri, Trump, dün akşamki “tweet”iyle Türk milletini tehdit etmek ve küçük düşürmekle kalmamıştır, Cumhurbaşkanında somutlaşan iktidarı da feci ve alçaltıcı bir tuzağın içine çekmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin silahlı güçlerini Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyon bölgesinden çektiğini ve Sayın Erdoğan’ın kasım ayında Beyaz Saray’a davet edildiğini açıklaması tuzağın ilk adımıdır. İktidar, Trump’ın azledilme tehlikesiyle karşı karşıyayken Türkiye’nin yanında yer alacağına dair, kendisini böyle bir boş fikre inandırmıştır. Gerçi sürekli aldatıldığını ve kandırıldığını itiraf eden ve neredeyse tüm başarısızlıklarını bununla izah eden bir zihniyet açısından bu, şaşırtıcı değildir ancak beyler, bizi millet olarak topyekûn aşağılayıp tehdit eden dünkü “tweet” “Aldatıldım.” gibi bir mazeretin önünü peşinen kesmektedir.

Bakın, Trump, muazzam bir kibrin küstahlığı içinde ne diyor? Diyor ki: “Daha önce söylediğim gibi yine tekrarlıyorum: Eğer Türkiye benim muhteşem ve eşsiz görüşümün sınırları dışında sayacağım bir şey yaparsa Türkiye’nin ekonomisini yok edeceğim ve mahvedeceğim. Bunu daha önce de yaptım.” Trump “Daha önce yaptım.” derken ve yukarıda söylediklerini söylerken nereden cesaret alıyor? Tabii, dolar olağanüstü yükselince Rahip Brunson’ın kendisi için gelen özel uçakla apar topar Amerika’ya gönderilmesinden cesaret alıyor. Bundan o kadar kibirli keyif alıyordu ki bu yılın başlarında, 14 Ocak 2019 tarihinde attığı aynı küstah içerikteki “tweet”te Türkiye’ye yönelik hezeyan dolu bir tehdit savurmuştu. Hatırlayalım, ne demişti o “tweet”te Trump? “Eğer Türkiye PYD-YPG’ye saldırırsa ekonomik yönden mahvederiz.” Peki, iktidar bu küstahlığa nasıl cevap vermişti? Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın çok alttan alan bir mesajıyla, Kalın, sanki Trump’ın umurundaymış gibi “Sayın Donald Trump, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nden stratejik ortak yükümlülüklerinin yerine getirilmesini ve bunun terör propagandasıyla gölgelenmemesini bekliyor.” demişti. Bu açıklamanın ardından da dün gece savaş naraları atan yandaş televizyon baykuşları, o gün Trump’daş kesilmişlerdi, Trump’daş.

Değerli arkadaşlarım, gelmiş geçmiş bütün şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhlarını muazzeb edecek muazzam bir hakaretle karşı karşıyayız. Bunun başlıca sebebi izlenen, sabahtan akşama üç kere değişen AKP’nin zikzaklı dış politikasından başka hiçbir şey değildir. Erdoğan-Putin-Ayetullah yan yana; Putin-Ayetullah-Esad yan yana; Trump- Putin-Ayetullah-Esad, Erdoğan’a karşı.

Sayın milletvekilleri, şimdi lütfen dikkatinizi yoğunlaştırın çünkü Trump bu kez tehdidine bir de sınırlama ilave etti. Ne diyor Trump? “Operasyonda size çizdiğim sınırların dışına çıkmayın. Terörist temizliğinizi IŞİD’le yani benim terörist dediklerimle sınırlı tutun. Sakın ola ki Fırat’ın doğusunda benim silahlandırdığım YPG ve PYD’ye dokunmayın.” Kısaca, “Binlerce kafa kesici selefi IŞİD canisi, aileleriyle, çoluk çocuklarıyla sizin belanız olsun.” diyor Trump bize. Bakın, dünyanın en güvenilmez siyasetçisine güvenme basiretsizliğiniz hangi sonuçlara neden oldu? Türkiye’yi nasıl bir tehdit coğrafyasına dönüştürdünüz? Bu arada değerli arkadaşlar, bizim ordu karakteri kazandırdığımız ÖSO’nun da kontrolümüzden çıkma ve IŞİD dâhil başka radikal unsurlarla her an bir iş birliği yapma ihtimali de vardır. Bu süreçlerde zaman zaman oldu bu oynamalar. Türk milletinin bu yüce çatısı altında yer alan bütün vekillerini başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bu hakarete gereken cevabı gerekli ağırlıkta vermeye davet ediyorum. Bu onurlu basireti göstermeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanı, ilk iş, Trump’ın Beyaz Saray’ı ziyaretini geri çevirmeli. Dün akşam bize hakaret edecek, bu sabah “Buyurun gelin tekrar.” diyecek. Tarih veriyor “Bugün gelin.” diye. Bunu geri çevirmeliyiz. İncirlik’i kapatıp askerî anlaşmaları tekrar gözden geçirmeyi düşünebilirsiniz. Merhum Demirel bunu yapmıştı. Bir sabah Ecevit’in kimseden habersiz Kıbrıs’a girmesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin koyduğu ambargo üzerine Başbakan olan Demirel, bütün bunları yapmıştı, yapıldı bunlar. Burası büyük ülke, yapabiliriz. Derhâl yolcu uçağı alımlarından vazgeçilmeli.

En önemlisi, muhalefete karşı, “yurtta sulh” kavramını güçlendirmek için, bu kırıcı, sert dilden vazgeçmek lazım. Yani önce içeride bir birlik, beraberlik, bütünlük ortaya koymalıyız.

Ancak bu adımların başarısı, Türkiye’nin Suriye’de takip ettiği hatalı politikalardan tümüyle vazgeçmesine bağlıdır.

Değerli arkadaşlar, Türk milletine ve Türkiye’ye yönelik bu korkunç aşağılamanın muhataplarına verilecek en etkili cevap, dış politikada iktidarınızın, eğer yerinde duruyorsa, çıktığımız güvenli limana tekrar geri dönmesidir. Bunun için Suriye politikasını A’dan Z’ye yenilemeli ve “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesini kayıtsız şartsız kabul etmelisiniz. Radikal, ideolojik bagajlarınıza rağmen bunu başardığınız takdirde, kendinizle birlikte ülkemizi ve milletimizi çok daha büyük acılar çekmekten kurtaracaksınız. Bunları yapmazsanız eğer Türk milleti tarafından zaten bir dönem daha iktidarla ödüllendirilmeyeceğiniz gibi, her kadim millet gibi Türk milletinin de yıkım anlarında hiçbir gücün karşı koyamayacağı bir hınçla, öfkesini, felaketinden sorumlu tuttukları üzerinden patlatmasını istemiyoruz, istemeyiz çünkü bunun sonuçları, beklenen İstanbul depreminden çok daha yıkıcı olur.

Karşı karşıya kaldığımız sosyoekonomik krizin içinden bağımsızlığımızı ve geleceğimizi, yani bazılarının pek sevdiği ikilemeyle, istiklalimizi ve istikbalimizi koruyarak çıkmasının tek yolu, bu siyasetlerdir çünkü Türk milleti, yüz yıl önce savaşlarla neredeyse yok edilmek üzereyken Atatürk liderliğinde bir hayatta ve ayakta kalma mucizesine imza atmış bir millettir; çünkü Türk milleti, büyük kurucu kuşağı sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş, bugünkü kuşakları var edecek taze sürgünler bu sayede yeşermiştir. “Olmasaydık olmazdın.” mottosunun özü budur, nankörlüğün mahkûm edildiği bir vefa ifadesidir.

Biz bunları söylerken neden söylüyoruz? Değerli arkadaşlarım, bunları tam bir açık kalplilikle, birkaç madde hâlinde, Türk milletinin yüce çatısı altında öneriler olarak sizinle paylaşmak istiyorum:

1) Suriye’nin egemenliğine, dolayısıyla toprak bütünlüğüne kelimenin tam anlamıyla saygı göstermek. Suriye’deki iktidar gücüyle, her türlü hamaseti bırakarak, herhangi bir ön şart sürmeden diyaloğa geçilmelidir; bunun için gerekirse Sayın Cumhurbaşkanının dostu Putin’den kolaylaştırıcı bir rol oynaması istenmelidir.

2) Suriye’deki rejimin Suriye’nin tamamındaki egemenliğini tanırken, bu çerçevede, rejimin egemenliğini koruduğu ve yeniden tesis ettiği bölgeleri ekonomik ve sosyal olarak ayağa kaldıracak, gerçekçi ortak projeleri birlikte yapabiliriz. Topraklarımızdaki 5 milyon Suriyelinin çok önemli bir bölümünün bir ile beş yıl arasında bir süre içerisinde ülkelerine dönmelerini sağlayacak olan, bu tür projelerdir.

3) Bu çerçevede, mevcut şartlarda bizi ekonomik bakımdan tam bir çöküşe sürükleyecek, hayalci, 30 kilometre derinliğinde, birkaç yüz kilometre uzunluğunda güvenlik koridorlarında entegre yerleşim birimleri oluşturmak gibi imkânsız, ham hayallerden vazgeçmeliyiz. Ayrıca, bu, uluslararası hukuk açısından da sorunlu bir konudur.

4) Bu nedenle, Suriye’nin egemenliğinde gedik açacak bir tür “ilhak” ve “işgal” gibi sunulmaya çalışılmaya müsait her türlü girişimden uzak durmalıyız. Böyle sunulabilecek adımlarımızı geri almalıyız.

5) “Suriye’de egemenlik vehmettiğimiz” şeklinde yorumlanabilecek politikalardan vazgeçmemiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin milletimiz güvenliğini tehdit eden YPG terör örgütüne yönelik harekâtını engellemez. Nitekim, tezkereye “evet” dememizin en önemli gerekçelerinden biri, süper güçlerin iç bütünlüğümüzü ve huzurumuzu bozmak için kullandıkları bu örgütleri etkisizleştirmektir.

6) Bu arada hep aklımızda bulundurmamız gereken bir ihtimal: İleride düzenlenecek bir Cenevre Konferansı’nda, kuzey Suriye’de PKK/YPG oluşumunu Amerika Birleşik Devletleri’nin tekeline bırakmak istemeyecek olan Rusya’nın, Esad’ı da kullanarak bu oluşumu açık, örtülü desteklerle desteklemeye ve bir özerk bölge ilan etmeye sevk edebilir. Bakın, tekrar altını çiziyorum: Bu Cenevre toplantısını iyi takip edelim değerli bürokratlar.

7) İktidar, Türkiye'yi Trump gibilerin ekonomik tehditlerine açık hâle getiren yanlış ekonomik politikalarını hemen bırakmalı ve değiştirmelidir. Hazine açığının yüzde 58 arttığı bir ülkenin işi dış politikada zordur. İşte, bizi Trump adlı küstahın tehditlerine açık kılan temel faktör bu tablodur. Bu tablodan acilen çıkmamız gerekiyor. Bunun yolu, muhalefetin de iş birliğiyle gerçekçi bir ekonomik güçlenme programını derhâl hayata geçirmektir. Hiçbir şey aklınıza gelmiyorsa geçmişte döneminizde Merkez Bankası Başkanlığı yapan Sayın Durmuş Yılmaz’a bir danışın. Bunun için, 2023 genel seçimleriyle yürürlüğe girecek güçlendirilmiş bir parlamenter sistemin Anayasa’sını ortak bir mutabakatla bu Mecliste hep beraber yapabiliriz. Sayın Cumhurbaşkanı, yeni Anayasa’ya uygun seçilme kriterlerini sağladığı takdirde tarafsız Cumhurbaşkanı olma şansını da yakalayabilir.

Değerli arkadaşlarım, Parlamentodaki bütün partilerin, kurucu değerlerin güncel yorumuna dayanacak bir siyasi iş birliğine gitmeleri “Türkiye’yi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ahaliye Türk milleti denir.” tanımındaki anlamıyla, Türk milletini karşı karşıya bırakıldığı var oluş sorunundan kurtarmaları gerekir.

Bugün burada konuştuğumuz konu, artık bu andan itibaren bu Parlamentonun ortak konusudur, ortak meselesidir. Bu konu, iktidar ve muhalefet meselesini çoktan aşmıştır. Bu Parlamento bir millî birlik parlamentosu gibi davranmak durumundadır, bütünüyle işlevsizleştirilmiş olmasına rağmen. Bu Parlamentonun görevi, Türk milletinin karşı karşıya bırakıldığı var oluş sorunundan çıkarmaktır; bunda birincil sorumluluk ise on sekiz yıllık iktidarın kendisinde sembolleştiği Sayın Cumhurbaşkanındadır. Bu gerçek, kendileri tarafından kabul edilip gereği yapıldığı takdirde bütün zorluklar daha kolay aşılacaktır.

Cumhurbaşkanının mevcut durumu basiretle değerlendireceği inancıyla, tezkereye “evet” diyeceğimizi bir kez daha açıkça deklare ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, tezkere üzerinde konuşma sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekilimiz Sayın Erkan Akçay’a aittir.

Süremiz yirmi dakika Sayın Akçay.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Güney sınırlarımız boyunca ülkemize yönelik tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesi için 2 Ekim 2014 tarihinde çıkarılan tezkere, şimdi bir yıl daha uzatılmaktadır. Bu tezkerelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Silahlı Kuvvetlerimiz Türk milletinin irade ve kararlılığını sahada ve masada en iyi ve etkin bir şekilde göstermiştir. Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Ocak 2018’de Zeytin Dalı, Mayıs 2019’da Pençe harekâtları başarıyla gerçekleştirilmiştir.

Bilhassa, son üç yıldaki gelişmeler göstermiştir ki bu tezkerenin onayı, sadece idari bir Meclis kararı değil, bölgesel ve küresel gelişmeleri derinden etkileyecek önemli, haklı ve yerinde bir adımdır. Tezkerenin gerekçesinde güney sınırlarımız boyunca ülkemize yönelik tehdit ve tehlikelere atıf yapılmakta, komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ziyadesiyle özen gösterilmektedir. Bunu yaparken de başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası hukukun karar ve kurallarına atıf yapılmakta, tezkerenin meşruiyeti ve hukukiliği açıkça ortaya konulmaktadır. Tezkerenin iki amacı vardır.

Bir: Ülkemize güney sınırlarımızdan yönelen tehdit ve tehlikeleri kaynağında yok etmek.

İki: Terör örgütlerini yok ederek güney komşularımızın toprak bütünlüğünü ve sınır güvenliğini korumak. Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır ötesindeki başarılı operasyonlarla gerek ülkemizin gerekse de komşu ülkelerin güvenliğine ve toprak bütünlüğüne ve dünya barışına katkı sağlamaktadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’yla Afrin’den Cerablus’a kadar olan bölgede varız, İdlib’de varız. Pençe harekâtlarıyla Metina, Avaşin, Zap ve Hakurk’ta, Pençe Harekâtı’yla yine Sinat ve Haftanin alanlarında terör yuvalarını yerle bir ettik.

Şu iki gerçeğin altını bir kez daha çizelim ki gündemimizdeki tezkerenin ne derece isabetli olduğunu bir kez daha görelim.

Birincisi, Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı, 2018’de ise Zeytin Dalı harekâtları gerçekleştirilmemiş olsaydı, güney sınırlarımız boyunca uzanan bir terör koridoru ortaya çıkacaktı. Türkiye’nin ortaya koyduğu kararlı askerî ve siyasi iradeyle terör koridoru girişimine karşı bir güvenlik koridoru önemli ölçüde inşa edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin güney sınırının terörden tamamen temizlenmesi çağrısını yıllardır dile getiriyoruz. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 6 Ağustos 2012 tarihinde Afrin’den Kandil’e uzanan güvenlik kuşağı tanımını şu şekilde ifade etmişti: “Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrin’i ve doğu ucu da Kandil’i içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağı, bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir.”

Küresel çevrelerden icazet ve izinle vakit kaybetmeksizin millet ve devlet bekasına yönelen melun ve alçak kumpası tesirsiz hâle getirmek için millî bir seferberlik içinde tavır ve inisiyatif alınmalıdır. İşte, bu inisiyatif, Afrin’den başlayarak önce doğu yönünde El Bab, ardından kuzeydoğu yönünde Menbic ve buradan da kuzey yönünde Cerablus arasında kalan bölgenin merkez olduğu 1.400 kilometrelik güney sınırımızın terör ve tehdit odaklarından temizlenmesiyle başarıya ulaşacaktır. Dolayısıyla sınır ötesi operasyon izni veren bu tezkereyi Türkiye’nin terörle haklı ve meşru mücadelesinin bir parçası olarak görüyoruz.

Diğer taraftan Türkiye, bölgeyi sadece terörden temizlemiyor, insani yardımlarla yaşam alanlarına canlılık getiriyor, katkı veriyor. İşte bu sınır ötesi operasyonlarla Türkiye, ne derece insani ve barışçı bir tutum aldığını defalarca dünyaya göstermiş ve örnek olmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin güney sınırları boyunca önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Suriye’de Mart 2011’de başlayan ve yıllar geçtikçe büyük güçlerin dâhil olduğu bir vekâlet savaşına dönüşen iç savaşta Türkiye, güvenli bölge tezini sürekli gündemde tutmuştur. Ayn el Arap, Tel Abyad ve Rasulayn başta olmak üzere, meskûn mahalleri de kapsayacak şekilde 30-35 kilometre derinliğinde bir bölgenin terörden temizlenmesi, sadece Türkiye için değil, bölge istikrarı için de bir güvencedir. Güvenli bölgede hiçbir YPG, PKK ve DEAŞ unsuru kalmamalı ve bölgedeki güvenlik inisiyatifi tamamen Türkiye’de olmalıdır. Türkiye açısından Suriye’de terör tehdidi altındaki her bölge temizlenene kadar mücadele sona ermeyecektir. Çünkü bu mücadelemiz haklıdır, hukukidir, meşrudur.

Öte yandan, güvenli bölgenin inşası ve Fırat’ın doğusunun terörden temizlenmesiyle ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için uygun bir iskân ortamı da sağlanacaktır. Bölgede güvenliğin sağlanmasının ardından sığınmacıların temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere imar, inşa ve bayındırlık faaliyetleri süratle tamamlanmalıdır. Böylece, ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz için güvenli bir adres tesis edilmiş olacak ve Suriyeliler vatanlarına kavuşacaklardır.

Değerli milletvekilleri, son üç gündür Türkiye-ABD-Suriye üçgeninde çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasındaki son telefon görüşmesinden sonra ABD’den, Türkiye’nin harekâtının kısa sürede başlayacağı ve ABD askerlerinin Türkiye’yle birlikte olmayıp bölgeden çekileceği açıklaması gelmiştir.

Bu açıklamanın iki önemli noktası vardır. Birincisi, güvenli bölge ve Fırat’ın doğusuna harekât kapsamında ABD, yine Türkiye’yi oyalayıcı bir tutum içinde olmuştur ancak bu sefer ABD’nin Türkiye’nin kararlılığını anladığını umuyoruz. Bununla birlikte, toplamda 50 bine yakın, son bir ayda 315 tırla terör örgütüne hazır beton blokları, arazi araçları, jeneratörler, yakıt tankeri, kapalı kasalarda silah ve mühimmat sevk eden ABD’nin politikasındaki bu keskin dönüş görüntüsüne temkinli yaklaşma mecburiyeti vardır.

Ayrıca, ABD’nin son açıklamasında üstü kapalı bir tehdit de göze çarpmaktadır. Deniliyor ki: Bundan böyle geride kalan iki yıl boyunca yakalanmış DEAŞ savaşçılarından da Türkiye sorumlu olacak. ABD’nin bu tehdidine pabuç bırakacak bir ülke değiliz. Suriye'de bugüne kadar DEAŞ’la mücadele eden en tutarlı ülke, Türkiye'dir. ABD eğer bu süreçte Türkiye'yi durdurmak için DEAŞ’ı yeniden sahaya sürmeye hazırlanıyorsa bu girişim, PKK ile DEAŞ’ın aynı el tarafından kontrol edildiğinin ifşası ve ispatıdır. ABD, Türkiye'ye karşı PKK’yı korumak için DEAŞ kartını ileri sürecekse hiç merak buyurmasın, Fırat Kalkanı’nda DEAŞ’ın başını ezdik, karşılaşırsak yine ezeriz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Unutulmasın ki DEAŞ’tan en çok zarar gören ülke, Türkiye'dir ve Fırat Kalkanı’nda 3.500 DEAŞ’lıyı etkisiz hâle getirerek DEAŞ’a en büyük darbeyi vuran, Türkiye'dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ABD Başkanı, dün tüm mesaisini Türkiye'ye ayırmış, aklına estikçe sosyal medyadan Türkiye mesajları yayınlamıştır. Mesajlarsa sabahtan akşama destekten tehdide dönüşmüştür. Bu denli kaygan bir zeminde oynayan tweet şövalyesi bir kişinin mesajlarının ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Trump’ın ve ABD’nin bazı kurumlarının sabah akşam Türkiye aleyhine iç politikamıza yönelik servis ettiği Twitter mesajları, Türk milletine sökmeyecektir. Ancak, bu hadsiz mesajlarda dikkatinizi çekmek istediğim birkaç husus bulunmaktadır. Trump, istedikleri yapılmazsa Türkiye ekonomisini ikinci defa yok edecekmiş. Mademki ikinci defa olacak, birincisini hiç düşündünüz mü? 2018 Ağustosundaki birinci tehdidinde, Türkiye başarıyla bunu göğüslemesini ve bertaraf etmesini bilmiştir. Hadi ABD’yi, Avrupa’yı geçtik; ülkemizdeki bazı kişiler Ağustos 2018’deki ilk saldırıda nerede tutum aldıklarını sorguluyorlar mı acaba?

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir kez daha vurguluyoruz: Kimin ne mesajı, ne hesabı olursa olsun, Allah’ın adaletinden, Türk milletinin kararlı iradesinden ve kahraman ordumuzun varlığından gayrısına itimadımız yoktur. Bu topraklarda zalim vardır, zulüm vardır ve bu zalimin çarkını durduran güç olarak Türkiye vardır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Başta ABD olmak üzere, Batılıların Türkiye'nin terörle mücadelesine bakışları ikiyüzlü ve kusurludur. Kendi bakış açılarının aksine, bizim için terör örgütleri iyi ya da kötü olarak ayrılamaz. Alfabedeki hangi harfleri kullanırlarsa kullansınlar, terör örgütleri yok edilmelidir. Türkiye bunu taahhüt etmiştir ve önceki operasyonlarında da gerçekleştirmiştir. İnşallah, Fırat’ın doğusunda da dost düşman herkese bu kararlılığımızı bir kez daha göstereceğiz. Suriye'nin geleceğinde terör örgütlerinin yeri olmayacaktır. Güvenlik ve demokrasi ekseninde tutum alması gereken tüm ülkelerin Türkiye'nin operasyonlarını desteklemesini bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Suriye'de barışa kapı açmak adına, bu gerekçeyle katil Esad rejimi temsilcilerini, bölücü terör örgütü PKK/YPG muhiplerini davet edenler de bilmelidir ki görüşlerini benimsediğiniz bu gruplar Suriye’deki iç savaşın, katliamların sorumlularıdır. Suriye’deki terörü “El Kaide ve türevi terör örgütleri” ibaresiyle tasvir edip Suriye’nin dörtte 1’ini işgal eden PKK/YPG terörünü görmezden gelmek, Türkiye’yi terör örgütlerine yardım yapmakla suçlayıp da başta ABD olmak üzere, yabancı ülkelerin on binlerce tır yüklü silah, mühimmat yardımından hiç söz edilmemesi oldukça manidardır, PKK/YPG terör örgütünü meşrulaştırma girişimidir, sakat ve sakıncalı bir bakış açısıdır.

Yine, birtakım mahfillerin Türkiye’nin Suriye politikasını ve güvenlik arayışlarını “nüfus mühendisliği” olarak nitelendirip de PKK/YPG’nin, ABD’nin bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi için neler yaptıklarını, insanların katledildiğini, kitleler hâlinde yerlerinden göçe itildiğini görmezden geldiklerini ve bunların insanlık dışı faaliyetlerini ağızlarına dahi almadıklarını üzülerek görüyoruz.

Bir kez daha altını çizerek hatırlatıyorum ki YPG, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum değil, bir terör örgütü, bir katil sürüsüdür. Türkiye’ye silah doğrultmuş, Türk milletinin bekasına saldırmış ve kastetmek için kuyruğa girmiş hangi örgüt varsa bizim için düşmandır, yok edilmesi sonuna kadar meşrudur, mübahtır, müstahaktır.

Görüşülmekte olan tezkerenin gerekçesinde işaret edilen bir diğer bölge olarak Irak gelişmelerini de yakinen takip etmemiz gerekiyor. Son günlerde Bağdat merkezli olarak başlayan eylemler Irak’ta yeni bir iç savaş provası niteliğindedir. 6 Ekim itibarıyla Irak’taki olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı 100’ü geçerken yaralı sayısı da 3 bini bulmuştur. Irak’ın iç güvenliğinin tesisinin yanı sıra ülkedeki Türkmen varlığının korunması ile Türkmenlerin ülkenin geleceğinde söz sahibi olmaları sağlanmalıdır. Ayrıca ülke güvenliğimiz açısından Mahmur ve Sincar’daki gelişmeler de dikkatle izlenmeli ve buralarda terör örgütü PKK’nın güçlenmesine fırsat verilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, bir kez daha belirtmek isterim ki bu tezkereyle Türkiye, terör tehdidine karşı güvenlik kuşağı tesisinde önemli bir aşamayı gerçekleştirmiş olacaktır, bölgedeki kaosu fırsat bilerek bölge dışı güçlerin kışkırtmasıyla gerçekleştirilen bölünme projelerini engelleyecektir, terör tehditlerini bertaraf ederek komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün muhafazasına katkı sunacaktır ve Suriyeli sığınmacıları vatanlarına kavuşturacaktır. Türkiye, teröre ve emperyalizmin kumpaslarına teslim olmadan, kendi geleceğini kendi irade ve irfanıyla çizecektir. Unutulmamalıdır ki Ankara’nın, İstanbul’un, Edirne’nin, Trabzon’un, Manisa’nın, Hakkâri’nin, Şırnak’ın, Mardin’in, Siirt’in, Şanlıurfa’nın, Diyarbakır’ın, Kilis’in, Hatay’ın güvenliği, güney sınırlarımızda terörle mücadeledeki başarılarımıza bağlıdır. Millî güvenliğimizi savunmak, komşu coğrafyaların huzur, barış ve istikrarını muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu mücadelede devletimizle, milletimizle ve Hükûmetimizle biriz, beraberiz. Bu aşamada millî iradenin tecelligâhı Meclisimize çağrımız, millî birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek bu tezkereye ve Türk Silahlı Kuvvetlerine topyekûn destek olmaktır.

Konuşmama son verirken, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yüzyıllardır ülkemizi vatan kılan bütün şehitlerimizi ve kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Vatanımızı koruyan ve kollayan, terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve güvenlik görevlisi bütün kahramanlarımızı şükranla selamlıyor, başarılar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Hişyar Özsoy’da. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Özsoy.

HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanlığının sınır ötesi operasyonlara yönelik tezkeresi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu belirteyim: Memleketin genel siyasi iklimine, basına, siyasetçilere bakıyoruz, savaş tamtamları çalıyor, miğferler takılmış, silahlar kuşanılmış, hatta fetih duaları bile okunmuş -öyle görünüyor- herhâlde Trump ile Putin’den bir “Gazanız mübarek olsun.” desturu bekleniyor. Böylesi bir durumda biz HDP olarak bu tezkerelere içimiz yana yana “evet” demeyeceğiz, gönül rahatlığıyla “hayır” diyeceğiz, başta söylemek istedim bunu. Konuşmamın devamında, Türkiye’nin bu sınır ötesi operasyonlarla, bu tezkerelerle ve genel olarak da Suriye politikasıyla nerede olduğuna dair fikirlerimi paylaşacağım.

Geçen sene yine bu konu üzerinde grubum adına ben konuşmuştum, başka siyasi partiler konuşmuştu, hatta başka siyasi partiler bu tezkerelerin bir çözümsüzlük işareti olduğunu ifade etmişti. Bu sene belli ki anlayış biraz değişmiş. Kırk yıldır bu ülkede sınır ötesi operasyonlar oluyor, kırk yıldır. Geldiğimiz noktada, şu an geldiğimiz noktada Türkiye, Kürt meselesi konusunda en kritik, en buhranlı dönemini yaşıyor. Hatta terör ve terörle mücadele söylemi o kadar çok gelişmiş ki altında Kürt meselesi olduğunu yani odadaki büyük filin Kürt meselesi olduğunu artık kimse tartışamıyor bile. Altı yıl önce ben burada değildim, bu Mecliste değildim, yurt dışındaydım, altı yıl önce bu Mecliste Kürt meselesi konuşuluyordu, çözüm konuşuluyordu, analar ağlamasın, çocuklar ölmesin konuşuluyordu, beş yılda geldiğimiz nokta gerçekten hayret verici.

Kıymetli arkadaşlar, Türkiye’nin Suriye politikası baştan beri iki yolda ilerliyordu. Birincisi: “Esad’ı iktidardan düşüreceğiz, kendimize yakın bazılarını iktidara getireceğiz, nüfuz alanlarımızı genişleteceğiz.” Bu, birincisiydi. İkincisi: “Her ne şart altında olursa olsun Kürtlerin Suriye’de özerk bir bölgeye sahip olmasının önüne geçeceğiz.” Birinci amacı çoktan bıraktı bu Hükûmet. Aslında geç bıraktı çünkü 2014’ten itibaren dünyada Özgür Suriye Ordusu denilen yapıya verilen destek düşmüş, Türkiye, ısrarla, dünyanın desteklemeyi bıraktığı bütün grupları her türlü destekle ayakta tutmaya çalışıyordu, hâlâ öyle. Sonra ne oldu? Sonra, alttan alta “katil Esed” dedikleri rejimle görüşmeler yapıldı. Şu an itibarıyla da yapılıyor, Türk istihbaratı şu an Esad’la düzenli olarak görüşmeler yapıyor. Şu an, bir taraftan aslında Esad’a laf atarken diğer taraftan Esad’la görüşüp acaba birlikte yine bu “Kürt, anasını görmesin.” siyasetini nasıl sürdürebiliriz üzerine birtakım politikalar uygulanıyor.

Suriye savaşının El Kaide, El Nusra türevi bütün bu yapıları, örgütleri, çeteleri, ister kabul edin ister etmeyin, şu an Türkiye'nin resmî himaye ve garantisinde. Bunu niye söylüyorum? Astana sürecini biliyorsunuz, “dostum Putin” “dostum Ruhani” üzerinden bir sürü söylem, medyada, özellikle seçim dönemlerinde kullanılan bu söylemler aslında şöyle bir gerçeğe işaret ediyor: Astana süreci, Esad karşıtı güçlerin Türkiye eliyle tasfiye edilmesi sürecidir ve bu rejim karşıtı güçlerin aslında tasfiyesinin taşeronluğu verilmiştir; bu kadar nettir. Bakın, Esad’ı destekleyen bütün güçler peyderpey geri çekildiler, şu an İdlib’de sıkışmış durumdalar. İşin doğrusu, İdlib’de onlar da yok, Heyet Tahrir el-Şam onları daha geriye itmiş, şu an İdlib’in denetimini eline almış ve şu an eğer Rusya ve Esad İdlib’i darmadağın etmiyorsa bunun tek sebebi Avrupa ve Amerika’nın çekinceleridir, onların koydukları sınırdır.

Kıymetli arkadaşlar, ne yapıyor Türkiye, bu daha önce Esad’la savaşan kesimleri toparlayıp, derleyip ne yapmaya çalışıyor gördük. Afrin’de o işgal esnasında ne yapıldığını gördük kıymetli arkadaşlar.

Ben şimdi size şunu söyleyeyim, hem muhalefete hem iktidara: Afrin işgali için ne denildi? İsim neydi? “Zeytin Dalı” dediler değil mi, Zeytin Dalı! Çok önemli, çünkü özellikle son otuz kırk yıldır dünyada kim savaş yapıyorsa ilk önce güzel isimler buluyor. Mesela Amerika Irak’a müdahale ettiği zaman işte “özgürlük” ismini koydular, kimisi “umut” diyor yani savaşın yaratacağı vahşetle ilgisi olmayan birtakım tanımlamalar yapılıyor. Ne oldu Afrin’de? 150 bin insan, çoğu Kürt, yerlerinden edildi, gönderildiler. Şu an Şehba bölgesinde, başka yerlerde kamplarda yaşıyorlar. Başka ne oldu? Binlerce zeytin ağacı kesildi. Hatta iş o kadar pervasızlaştı ki Afrin’deki zeytinler ve zeytinyağları talan edilip Avrupa pazarlarında satışa sunuldu ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Tarım Bakanı çıkıp “Evet, biz bunu yaptık.” diyebildi. Ganimet, savaş ganimeti… Niye? Çünkü oradaki yapıları finanse etmeniz lazım. Oradaki yapılar kim, Türkiye'nin şu an vesayet savaşını orada yürüten gruplar, kim, gerçekten biliyor musunuz? Bunun bir araştırmasını yaptınız mı?

Bakın, ben size teyit edemediğim, aldığım bir bilgiyi söyleyeyim. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ordusunun komutanları, bölgede olanlar görüyorlar, hatta birçoğunun aklında şöyle kaygılar var: “Ya, biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu kadar çeteci çapulcuyla ne yapıyoruz?” diye ciddi ciddi de düşünüyorlar.

Bunu niye uzatarak söylüyorum kıymetli arkadaşlar? Şimdi de Gaziantep’te iki tane yapıyı yan yana getirip “Suriye millî ordusu kuruldu.” dediler. Suriye millî ordusunun da ilk söylediği şey: “Biz gireceğiz. Biz de Fırat’ın batısına gireceğiz, orada terörle mücadele edeceğiz.” Maşallah! Suriyeli güçleri Türkiye ordu olarak organize edip onları Fırat’ın doğusunda kullanacak. Buyursunlar, kullansınlar, ellerini tutan yok. Yalnız şöyle bir durum var arkadaşlar: Şu güvenli bölge tartışmasını bence bizim bu Mecliste biraz konuşmamız lazım. Güvenli bölgeden kasıt eğer sınır güvenliği ise aslında Türkiye'nin kaygılarını birçok kesim anlıyor, diyorlar ki: “Türkiye, sınırın öte tarafında birçok güvenlik riski var, kendisini bir güvenli bölge boyunca korumak istiyor.” Şimdi, bundan kaygı eğer sınırın diğer tarafından kurşun sıkılacak, roket atılacak ise, bizim güvenliğimiz yoksa bu oturulur, tartışılır fakat arkadaşlar, ortada şöyle başka bir durum var: 700 kilometre zaten kocaman bir duvar çekmişsiniz oraya, tel örgüler var, mayınlar var, sınırın bu tarafında onlarca güvenlik önlemi alabilirsiniz pekâlâ; niye özellikle sınırın diğer tarafında, niye özellikle 30 kilometre derinlikte?

Bizim düşüncemiz şudur: Türkiye Cumhuriyeti devletine şu an hâkim olan mantığın söylediği güvenlik kaygıları doğru değildir, yerinde değildir ve çarpıtmadır. Birazdan göstereceğim, niye olduğunu söyleyeceğim.

Buradan hedeflenen şey sınırın karşı tarafından buraya gelebilecek somut tehditler değil; açıkçası, Kürtlerin Suriye’de Kuzey Irak’takine benzer bir özerk bölgeye sahip olmaları ciddi bir tehlike olarak görülüyor yani ulusal güvenliğe tehdit olarak görülen orada bazı militanların Türkiye’ye kurşun sıkması filan değil, Kürtler tıpkı Irak’ta olduğu gibi özerk bir yönetime sahip olabilirler ve bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerine kurulu olduğu temel ideolojiyi çelen bir şeydir. Bunu niye söylüyoruz?

Arkadaşlar, geçen gün Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanının bir açıklaması oldu, bayağı da tartışıldı. Cumhurbaşkanına bu bilgi notlarını veren her kimse, biz kendisine önerelim buradan, hemen görevden alsın gerçekten kendisini. Cumhurbaşkanı konuşmasında şöyle yapmıştı… Şu fotoğrafı ben bulabildim, iyi çözünürlüğü yok ama görüyorsunuz, bu konuşma… Burada, şu gördüğünüz harita aslında şunu hatırlattı: Siyasete girmeden önce Amerika’da üniversitede akademisyendim, Orta Doğu dersini verirken, Orta Doğu’da İsrail ve Amerika politikalarını eleştirirken, Amerikalı çocuklar kendi devletlerinin ne tür bir rezaletin içerisinde olduklarını görsünler diye şu haritayı sürekli olarak kullanırdık gerçekten. 1948’den günümüze kadar İsrail’in peyderpey, adım adım Filistin topraklarını işgal ve ilhakı; bunun resmidir aslında. Sonuna kadar gayrimeşru, bütün uluslararası hukuka ters ve son derece vahşi bir politika. Filistin’i tamamen yok etmeye çalışan bir mantığı teşhir eden bir haritadır. Fakat Cumhurbaşkanı bu konuşmasından sonra başka bir fotoğraf daha gösterdi, başka bir harita, şu haritayı gösterdi arkadaşlar. Bu da planlanan güvenli bölge haritası. Belki Türkiye’de yandaş medya bunları vermiyor ama bu iki görüntüyü, bu iki resmi üst üste kullanması gerçekten -Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu takip edenler bilir- ciddi bir alay konusu oldu.

Arkadaşlar, bu “güvenli bölge” dediğiniz yerde insanlar yaşıyor ya. Kürtler yaşıyor, Araplar yaşıyor, Keldaniler yaşıyor, Yezidiler yaşıyor, insanlar yaşıyor; insansız bir coğrafya değil. Şu an güvenli bölgeyle kastedilen şey şudur: Bir taraftan…

Ha, bu arada 30 kilometre… Başka bir şey daha söyleyeyim konuşmayı derinleştirmeden önce. Şu, Cumhurbaşkanının 2019 yılında BM Genel Kurulunda gösterdiği harita. Peki, şu ne dersiniz, şu? Böyle, kameralar da iyi çeksin. Bu, Hafız Esad’ın Arap kemeri politikası. Çok büyük bir görsel benzerlik var, içerik olarak da benzerdir farklılıkları olmakla birlikte. 1965’te Baas Partisinin, iktidar partisinin nefretle bahsettiği Baas Partisinin Kürtlerin yaşadığı bölgeleri Araplaştırma haritası bu. Ne yaptılar? O zaman 150 bin Kürt’ü, çiftçiyi topraklarından ettiler, topraklarını devlet mülkü hâline getirdiler. Sonra Dera’dan, Humus’tan, İdlib’ten, Rakka’dan getirdikleri Arapları Kürtlerin meskûn olduğu o alanlara yerleştirdiler. Buna “Arap kemeri politikası” diyorlar. Şu an Cumhurbaşkanının iştahla dillendirdiği şey nedir? Dünyaya söylüyor, özellikle Avrupalılara: “Siz müsaade edin, hatta parasını da siz bize verin -25 milyar euro tutuyor- biz o bölgeyi güvenli bölge yapalım. E, tabii, Kürtleri oradan çıkaracağız.” Yerine kimi yerleştireceğiz? Yerine, Suriye savaşının artığı olarak hayatları parçalanmış, bir şekilde Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış olan insanları biz buraya yerleştireceğiz.

Kıymetli arkadaşlar, etik olan, insani olan, ahlaki olan, doğru olan siyaset şudur: Tabii ki Suriye’de, bu bölgelerde, şu “güvenli bölge” olarak tariflenen bu alanın içerisinde daha önce yaşayıp şu bu sebeple ülkesini terk etmek zorunda kalan bütün insanların tekrar bu bölgeye girmesi için hepimizin çalışması lazım. Biz HDP olarak sonuna kadar buna da destek veriyoruz, yalnız bir şartla; Tel Abyad’dan çıkan insanlar Tel Abyad’a gelsin, Serekaniye’den çıkanlar oraya gelsinler, Resulayn’dan çıkanlar oraya gelsinler. Fakat siz “Hama’dan, Humus’tan, Deyr el Zor’dan, Rakka’dan, oradan buradan insanları biz getireceğiz, bu bölgeye yerleştireceğiz.” derseniz, bir, savaş suçu işlemiş oluruz; iki, insanlığa karşı suç işlemiş olursunuz; üç, önümüzdeki dönemde Suriye’de halklar arasındaki onlarca kavganın tohumlarını atmış olursunuz. Dolayısıyla, evet, mülteci meselesine çözüm bulmak gerçekten gerekli. Bu insanları zorlamadan, ikna ederek ama ülkelerinde belli bir istikrarın da sağlanmasını temin ederek oraya göndermek lazım. Fakat nüfus mühendisliği yapmak yani şu Hafız Esad’ın, Baas Partisinin bu demografik mühendisliğini, bu etnik kırımını tekrar kırk elli yıl sonra tedavüle sokmak en büyük suç olur.

Kıymetli arkadaşlar, güvenli bölge meselesine tekrar döneyim, zamanım az kaldı, toparlamaya çalışayım. Sınırın diğer tarafında IŞİD varken Türkiye'nin vurduğu tek bir sivil yoktur bütün sınır boyunca, sınırın kontrolü IŞİD’de olduğu zaman -2014-2015, kayıtlara bakabilirsiniz, “check” ettik- ve Türkiye'nin, IŞİD’in kontrolündeki sınır kapılarından sınır ticareti var, resmî. Şu an cezaevinde olan kıymetli Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken bunu Meclis gündemine de taşımıştı. IŞİD’in kontrolündeki kapılardan sınır ticareti yapılıyordu ve gidiş gelişler oluyordu. Ne zaman ki Kürtler sınır kapılarını aldılar, sınır ticareti kesilmekle kalmadı, aynı zamanda o sınırda olan sivil, militan herkes hedef hâline geldi ve Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin verilerine göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır hattında öldürdüğü sivil sayısı 422’dir. Rakam farklı olabilir fakat arkadaşlar, savaş çıktığı zaman ölüm olur. Şimdi, savaş çıksın, efendim, biz işte sadece, gideceğiz, bazı militanları, örgüt militanlarını tutacağız, yok edeceğiz falan; yok böyle bir şey.

Bu vesileyle Tabipler Birliğine buradan tekrar saygıyla selamlar göndermek istiyorum. Hatırlıyorsunuz, Afrin işgali öncesinde Tabipler Birliği çıktı, hiçbir şey demedi, tek bir şey dedi: “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” Bu ülkenin doktorları bunlar. Niye? Çünkü savaş çıktığı zaman insanlar ölür; sivil de ölür, yaşlı da ölür, genç de ölür, insanlar ölür. Dolayısıyla savaşın çıkmaması hepimizin faydasınadır. Bu kadar milliyetçi hezeyanların yükseldiği bir dönemde biz şunun farkındayız: Barış istemek, barışı savunmak öyle kolay bir şey değildir. Türkiye'nin şu ikliminde cezaya en fazla çarptırılanlar barışı savunanlardır. Mesela barış akademisyenlerini biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi sonra beraat ettirdi, üç yıl süründürdükten sonra. Doktorlar, bu ülkenin doktorları, insan sağlığıyla ilgilenen doktorları “barış” diyor. Dolayısıyla biz hem ana muhalefetten hem de iktidar partisinin içinden, diğer siyasi gruplardan gerçekten vicdanına ve aklına göre oy kullanmasını istiyoruz.

Ben şunun farkındayım: Birçok insan bu tezkerelerle bu meselenin çözülmeyeceğinin çok iyi farkında. Niye farkında? Orta Doğu’da 40 milyon Kürt var, 4 ülkede yaşıyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün itibarıyla bu Kürtlerle ne yapacağını bilmiyor, büyük bir kriz içerisinde. Türkiye, sınırlarında yaşayan Kürtlerle ne yapacağını bilmiyor. Pozitif anlamda söylüyorum, bildikleri tek şey “E, son terörist ölene kadar biz saldıracağız, vuracağız, kıracağız.” Denendi. Sadece siz denemediniz kendinizi, sizden önce deneyenler oldu. Bakın, Kenan Evren de denedi, Demirel döneminde denendi, 90’larda denendi, daha öncesinde denendi, cumhuriyetin ilk dönemlerinde denendi, 29 tane isyan çıktı ya. Siz, bütün bu milliyetçi söylemlerin ötesinde, aklıselim bir şekilde çıkıp burada “Ya, Orta Doğu’da 40 milyon Kürt var. Biz bunlarla ne yapacağız?” sorusunu sorabiliyor musunuz? Buna dair pozitif anlamda bir şey söyleyebiliyor musunuz? Gerisi çok kolaydır. Şu dönemlerde en fazla prim eden, en kolay tüketebileceğiniz argümanlardır: “Sonuna kadar terörle mücadele edeceğiz, vuracağız, kıracağız.” Sonuç ne? Sonuç -geçen sene bu kürsüde bu konu hakkında yaptığım konuşmamda söylemiştim- bir dönem Başbakan olan, Parlamento Başkanı olan -bir önceki- Binali Yıldırım, 2010 yılında, bu kavganın, Kürt meselesi bağlamında yaşanan bütün bu kavganın bu ülkeye maliyetinin 1 trilyon dolar olduğunu söyledi. Mehmet Şimşek daha azını söylemişti, 500 milyar dolar. Bu, ekonomik tarafı. İnsani boyutuna hiç girmek istemiyorum. İnsani boyutu “…”(x) edilemez yani matematik olarak rakamlara vuramazsınız; her biri can, insan.

Şimdi, insanlar savaş alanlarına sürülecek, görünen o. Suriye konusunda ve Kürt meselesi konusunda bizim düşüncemiz şudur: Kıymetli arkadaşlar, biliyorsunuz, Suriye’de bir Anayasa Komitesi çalışması var. Hepimizin çıkarınadır; Türkiye'nin, Türkiye’de yaşayan herkesin, Türklerin, Kürtlerin ve Suriye’de yaşayan bütün halkların çıkarınadır. Bir an önce Suriye’de istikrarlı, demokratik bir rejimin ortaya çıkması gerekiyor. İnanın, mülteciler meselesi de ancak bu şekilde çözülür, Kürt meselesine de ancak bu şekilde tekrar normal parametrelerde yaklaşma imkânı elde edersiniz.

Şu an masaya bakıyoruz, masada Ruslar var, Amerikalılar var, Türkiye var, İran var, o var, bu var, bir tek Suriye’de yaşayan halklar o masaya oturamıyorlar. Sadece Amerika için değil, Suriye’de olan bütün yabancı ülkelerin oradan çıkması gerekiyor zaman içerisinde ve bununla birlikte, buna paralel olarak Suriye’de yaşayan bütün halkların, Kürtler de dâhil olmak üzere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)                    

BAŞKAN – Sayın Özsoy, tamamlayalım.

Buyurun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – …bir an önce, bu, Suriye’deki çözüm sürecini bizim ilerletmemiz gerekiyor. Ama, tam da aslında, bu barış, Anayasa Komitesi, siyasi diyalog tartışmalarının olduğu bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ne hâkim olan mantık gayet de itaatçi bir mantık; şu an “Suriye’de kocaman, büyük bir savaş cephesi daha açalım, başka yaralar açalım ve Suriye’deki çözümü biz mümkün mertebe erteleyelim.” mantığını güdüyor.

Kıymetli arkadaşlar, tercih tabii ki bu ülkeyi şu an yönetenlerin, kollarını, ellerini tutacak, bağlayacak filan hâlimiz yok ama bu yanlıştır. Koca bir yanlışın altına imza atıyorsunuz, bu yanlışın faturasını sadece Hükûmet olarak, siyaseten siz ödemeyeceksiniz. Zaten şu ana kadar Suriye politikasında yaptığınız hatalar yüzünden insanlar iktidar partisine bedel ödetmiştir, önümüzdeki dönemde de ödetecektir ama bu bedeli, biz istiyoruz ki Türkiye’de yaşayan halklar ödemesin, Türkiye halklarına ciddi bir fatura çıkmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – O açıdan burada, Genel Kurulda bulunan bütün arkadaşların bu tezkereye “hayır” demesini, bu zor zamanda barış sesini yükseltmesini istiyoruz.

Teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekilimiz Sayın Engin Özkoç’a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Özkoç.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emperyalist ülkelerin açlığı, Büyük Ortadoğu Projesi, eş başkanlık, Arap Baharı, savaş, yaklaşık 3 milyon 750 bin Müslümanın katledilmesi, Avrupa ülkelerinin ganimet paylaşımı, parçalanmış Orta Doğu, gözyaşı, ölüm, açlık, sefalet, katliam ne için? Bunların hepsi demokrasi için mi? Hayır. İnsan hakları için mi? Hayır. Ne için? Emperyalist ülkelerin çıkarı için, Amerika için. Ben size Amerikan dış politikasını bir cümleyle özetleyeyim: Amerika’nın menfaatine olanlar, Amerika’nın menfaatine olmayanlar.

Peki, biz bu kirli savaşın neresinde durduk Türkiye olarak? Tam da yanında durduk. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle açıkladı: “Bana bir görev verdiler, ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanıyım.” dedi. Bu, Amerika’nın ve bizim Orta Doğu’ya yönelik dış siyasetimizi oluşturdu. Peki, bizim asıl dış siyasetimiz ne olmalıydı? Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk bunu şöyle söylüyor: “Yurtta barış, cihanda barış.” diyor. Bu şiar kuruluşumuzda böyleydi, yakın bir zamana kadar, cumhuriyet tarihimiz boyunca da hep böyle oldu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde soydaşlarımız katledilirken Amerika Birleşik Devletleri “Uzak dur.” deyip bize ambargo uygulayacağını söylediğinde, tehditler savuran ABD Başkanına, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit “Gölge etme, başka ihsan istemez.” diyerek haddini bildirmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Kıbrıs’ta ülkemizin çizdiği dış politikaya sadık kalınmıştır.

Peki, Orta Doğu savaşında Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz ne yaptık? Biz de cumhuriyet mirasımıza, barışa, diplomasiye, vatan onuruna Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadık kaldık. Öncelikle, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da Büyük Ortadoğu Projesi’nin fitilinin ateşlendiği zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Bu bataklıktan uzak durun.” dedik, “Ülkelerin iç işlerine, iç dinamiklerine karışmayın.” dedik, “Hele hele emperyal devletlerin peşinde, komşularımızın katline, sürgününe, yoksulluğuna neden olacak bir oyunun parçası asla olmayın.” dedik, “Savaşın değil, çözümün parçası olun.” dedik ve çözüm için atılması gereken uluslararası ve ulusal tüm adımları attık. Suriye’de savaş patlak verdiğinde bir Cumhuriyet Halk Partisi heyetini Suriye’ye Esad’a gönderdik, diplomasiyi kurmaya çalıştık, Suriye Tutum Belgesi’ni yayımladık 29 Kasım 2011’de. Bu belgeyle ortaya koyduğumuz ana çerçeveden hiç vazgeçmedik, tutarlılıkla aynı çizgide hep barışı savunduk. 2012’de ortada ne Astana ne Soçi varken “Bölge ülkeleriyle masaya oturalım, uluslararası konferans düzenleyelim, Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatını yani OBİD’i kuralım.” dedik. Hükûmet nezdinde girişimlerimizin hiçbiri, bu söylediklerimiz de karşılık bulmadı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine çağrı yaptık, Suriye sorununun çözümüne yönelik yol haritası yayımladık. Sığınmacılarla ilgili çalışma yaptık ve son olarak İstanbul’da 28 Eylül 2019’da Uluslararası Suriye Konferansı’nı düzenledik ve 5 maddeyi ortaya koyduk.

“Bir: Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye’nin geleceğine ancak Suriye halkının karar vereceğini hiç unutmamalıyız.

İki: ABD ve Rusya’nın çıkarları arasında savrulmamak için toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkelerine dayanan, bütünlüklü ve uyumlu bir tek Suriye politikası izlemeliyiz.

Üç: Suriye yönetimi başta olmak üzere, uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı, meşruluğu olan bütün aktörlerle, tıpkı burada olduğu gibi konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız.

Dört: Bugüne kadar, uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.

Beş: Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerini teşvik etmeli ve bu amaca uygun politikaları geliştirmeliyiz.” dedik.

Bizim Suriye politikamız budur, komşularımıza ve dünyaya bakışımızın esası budur; diplomasidir, çetelerle iş tutmak, terör örgütleriyle gizli pazarlıklar içerisinde olmak değildir. Bir ülkenin muhatabı başka bir ülke olmalıdır. Bizim muhatabımız terör örgütleri olamaz. Onlarla iş birliği kuramayız. Bize kimse ama kimse, Amerika Birleşik Devletleri dâhil ne yapacağımızı söyleyemez. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yapacağımızı, yüzyıllara dayanan devlet kültürümüzle, tarihî birikimimizle biz biliriz. Bunun için “Aklı ortaya koyalım.” dedik, bunun için “Birlikte düşünelim.” dedik ama dinlemediniz. Ortak aklı değil, hırslarınızı ortaya koydunuz. Birlikte düşünmediniz, ayrıştırdınız. Unuttuğunuz bir şey varsa o da ne kadar farklı düşünürsek düşünelim, biz hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız. Bizim yolumuz emperyalistlerin yolu olamaz. Biz ülkemizin çıkarlarını bütün değerlerimizle birlikte korumalıyız. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kılıçdaroğlu, hem içeride hem dışarıda, söz konusu vatan olunca, millet olunca, bayrak olunca siyaseti bir tarafa bırakarak elini size uzattı fakat siz bu eli her seferinde geri ittiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi önümüze bir tezkere koydunuz. Önceki tezkerenin hemen hemen aynısı ancak irade olarak Hükûmeti çıkartıp bizzat Cumhurbaşkanını koydunuz, güvenli bölgeyi de ilave ettiniz. Torba yasa gibi torba tezkere getirdiniz. Her ülke kendine özgü koşulları taşır. Birine “evet” diğerine “hayır” deme tercihini Meclisin elinden aldınız. Sınırlarımızı korumak zorundayız, doğru fakat Amerika’nın taşeronluğunu yapmayı asla kabul etmemeliyiz, bu yanlış. (CHP sıralarından alkışlar) Orta Doğu eş başkanlığını Müslüman dünyasına karşı kabul ettiniz, hâlâ devam ediyorsunuz, bu yanlış. Türkiye’de IŞİD’in 70 ilde örgütlü olduğunu emniyet belgeleriyle açıkladınız. Siz Amerika’nın pisliği olan IŞİD’in sorumluluğunu almaya kalkıyorsunuz, bu da yanlış. Amerika, Rusya, Avrupa savaşın ganimetini toplarken siz 4 milyon mülteciyi kabul ederek Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye attınız, bu da yanlış. Filistin için yola çıkan, Mavi Marmara’da İsrail tarafından katledilen insanlarımızı İsrail’in parasını kabul ederek nasıl aşağıladıysanız, şimdi de Suriyeli mültecileri öne sürmeniz o denli yanlış ve küçültücüdür. (CHP sıralarından alkışlar) Suriye’nin kuzeydoğusunda IŞİD militanları ve aileleri büyük oranda El Hol ve Roj kamplarında barınıyorlar. El Hol’un nüfusu Birleşmiş Milletler verilerine göre 70 binden fazla. Avrupa ülkeleri vatandaşı olan IŞİD militanları ve eşleri bu bölgede konuşlanmış durumda. Fakat El Hol kampı Türkiye’nin ilan ettiği 30 kilometre derinliğin dışında, bunu da göz önünde bulundurmanız gerekiyor.

Siz yine kandırıldınız. Amerika eş başkanlık konusunda sizi kandırdı, güvenli bölge konusunda sizi kandırdı. Türkiye’nin güvenliğini tehdit altında bulunduran terör örgütlerine silah ve mühimmat desteği veriyor, bunu kabullendiniz. “Trump’la anlaştık.” dediniz. Trump hava sahasını kapattı ve bilgi akışını durdurdu. Siz hâlâ onunla görüşerek bir yol arıyorsunuz, ülkemizi küçük düşürüyorsunuz. Sizin birlikte çözüm aradığınız ABD lideri dün bilgisayarın başında, tüm dünya nezdinde Türkiye’ye “Benim eşsiz ve yüce bilgeliğimle çizdiğim sınırları aşmayacaksınız.” diye size ültimatom verdi. “Aşarsan ekonomik olarak yok ederim seni.” dedi. “Daha önce de yaptım.” dedi, tehdit bile değil, yekten Türkiye’yi aşağıladı. Ben cumhuriyet çocuğuyum, bu ülkenin evladıyım, benim ağırıma gidiyor, sizin ağırınıza gitmiyor mu? (CHP sıralarından alkışlar) Talimatlar yağdırdı Twitter üzerinden. “IŞİD’i besledim, büyüttüm, artık çaresine Türkiye bakacak.” dedi. “Savaşın maliyeti yükseldi, vatandaşlarımı yük altına sokmam, sen Türkleri daha fazla ez.” dedi. “Conilerin canı kıymetli, sizin Mehmetçiklerin canı hiçtir, onları gönder.” dedi. Bakalım, eş başkanlık talimatların gereğini mi yerine getirecek yoksa vatanımızın, Mehmetçik’imizin, insanlarımızın onuruna sahip mi çıkacak, göreceğiz.

Biz Suriye’de ABD’nin arkasını temizlemek zorunda mıyız? Cihatçı örgütler, IŞİD kimin eseri; bunu herkes biliyor. Suriye parçalandı, Libya parçalandı, Mısır allak bullak oldu, biz Orta Doğu’daki ilişkilerimizi, itibarımızı kaybettik. Bu kirli oyuna bir son verilmesi gerekiyor. Savaşmadan kazanmanın olanaklarını tüketen bir siyasi kadro bizi Orta Doğu bataklığına itti. Defalarca söyledik, yine söylüyoruz, Türkiye, yönetmiyor, savruluyor.

Bu aşamada sarayı üç konuda uyarıyoruz. Bir: Bütün görüşmelerde Suriye’nin toprak bütünlüğüne duyulan saygıyı tekrarlamalıyız. Harekâtın sonuçlarının toprak bütünlüğüne zarar vereceğini net bir şekilde ortaya koymalıyız. Harekâtın amacını, süresini ve öngörülen sonuçlarını açıklamalıyız. Suriye’yle, Şam’la, Esad’la aracısız konuşmayı başarmalıyız. Savaşlar geçicidir ve öyle olmak zorundadır; barış esastır ve kalıcıdır. O nedenle, savaş bittikten sonra Yunanistan’la ve diğer ülkelerle dost olmayı başaran büyük siyasetçi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü hatırlamalıyız: “Yurtta barış, cihanda barış.” (CHP sırlarından alkışlar)

İki: Irak, İran, Suriye, Rusya, Amerika ve Avrupa Birliğiyle sürekli istişare içerisinde olmalıyız. Amerikan Başkanının büyük bir ustalıkla yürüttüğü Türkiye’yi yalnızlaştırma ve çevreleme siyasetinden mutlaka kurtulmalıyız.

Üç: PKK, IŞİD ve tüm terör örgütlerine karşı sınır güvenliğimiz önemlidir, korumalıyız. Bölge halkını da mutlak korumalıyız. Onların can ve mal güvencesini vermeliyiz, bunları garanti etmeliyiz. Adaletli olacağımızı, Türk askerinin adalet dışında bir zulme asla alet olmayacağını bölge halkına iyi anlatmalıyız. Kimseye karşı etnik, mezhepsel ayrım yapmayacağımızın sözünü vermeliyiz ve arkasında durmalıyız. İç politikada savaştan çıkar sağlayan tutumu bir kenara bırakmalıyız. Türkiye’nin çıkarlarını ve risklerini görmeniz gerekiyor. Çocuklarımızın kanı üzerinden siyasi hatalarınızı asla temizlemeye kalkmamalısınız. Türkiye’nin ekonomi, eğitim, toplumsal barış, demokrasi, dış politika olmak üzere beş temel sorununu bugüne kadar çözemediniz. Bu karanlık günleri kullanarak sakın bunları kanla, karanlıkla örtmeye kalkışmayınız; buna Cumhuriyet Halk Partisi olarak asla izin vermeyeceğiz. Sorunları savaşarak kapatamazsınız. Savaş, Büyük Atatürk’ün çok doğru saptadığı gibi meşru müdafaa yapılmazsa cinayettir, unutmayınız. Size tavsiye ederim, egemenler istiyor diye savaşmayın, şehit kanı üzerinden siyaset yapmayın, sonunu görmediğiniz harekâtlarda erken davranmayın, bütün tuzakları görün çünkü ordumuzu çok yordunuz; Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarla, tasfiyelerle de çok sıkıntı verdiniz. Türk ordusu vatanın ve cumhuriyetin bekçisidir. Ordumuzu sakın ola daha fazla yıpratmayınız. Onlar bizim çocuklarımız, onlar bizim göz bebeğimizdir. Şimdi yetki istiyorsunuz, “TSK gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunabilsin.” diyorsunuz. Yanlış dış politikanız nedeniyle bugüne kadar karşı karşıya kaldığımız bir gerçek var: Bizim askerlerimiz maalesef oradalar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Maalesef” mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Onların can güvenliği ve hayatı bizim her şeyimizdir. “Hayır” demememizin evlatlarımız için olduğunu gayet iyi bilin, vatanımızın onuru için olduğunu gayet iyi bilin, bölgenin barışı için olduğunu gayet iyi bilin. Biz, vatanımızın, milletimizin, ordumuzun, bayrağımızın yanında durmaya devam edeceğiz. Siz de artık gerçekleri görün ve emperyalistlerin eş başkanlığını yapmaktan vazgeçin.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekilimiz Sayın İsmet Yılmaz’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Yılmaz.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik, kitlesel göç dâhil, her türlü eyleme karşı gerekli her türlü tedbiri almak, terör örgütlerinin saldırılarını bertaraf etmek ve Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumak için hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olarak yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına bir yıl daha izin verilmesine yönelik Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimin her bir mensubunu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında, bu vatan için can veren tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Hayatta olan gazilerimize de Allah’tan sağlıklı, uzun ömürler diliyorum. Ülkemizin huzur ve güvenliği için büyük bir inançla, cesaret ve fedakârlıkla görevlerini yapan asker, polis, jandarma ve güvenlik korucularına teşekkür ediyorum; Allah yüzlerini ak eylesin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye uzun zamandan beri terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Değişen ve artan çevresel zorluklara rağmen, terörle mücadelenin başladığı günden bugüne kadar devam eden mücadele bundan sonra da terör sona erinceye kadar devam edecektir. Bugüne kadar Türkiye bu mücadelede çok büyük bedeller ödedi, bundan sonra da ödemeye hazırdır. “Vatan için ölmekse kaderim, böyle kaderin ellerinden öperim.” diyen bir milletin mensupları bilir ki “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır!/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Böyle düşünen bir milletin temsilcileri olarak biz de “Vatan için ölmek de var fakat borcum, yaşamaktır.” diyoruz. Bundan sonra tek bir vatandaşımızın dahi burnunun kanamasını istemiyoruz, bunun için de gereken tedbirleri alıyoruz; bu tezkere de o tedbirlerden birisidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; güney sınırımızda Irak ve Suriye’deki istikrarsız ortam, bu ülkelerde her türlü terör örgütünün barınmasına imkân sağlamaktadır. Bilindiği üzere, halkımızın huzuruna ve güvenliğine, ülkemizin millî birliğine ve bütünlüğüne yöneltilmiş, Irak’ta kendisine yer edinen PKK terör örgütü unsurlarından kaynaklanan bir terör tehdidiyle otuz beş yıldan fazla süredir mücadele etmekteyiz. PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD-YPG de Suriye’de 2011 yılından beri devam eden iç savaş ve karışıklıktan istifade ederek bölge dışı bazı ülkelerin desteğiyle, DEAŞ terörüne karşı mücadeleyi istismar ederek sınırlarımıza bitişik bir terör koridoru oluşturmak istemektedir. PKK/PYD-YPG’nin lider kadrosu aynı terörist havuzundan beslenmekte; aynı organizasyon yapısını, propaganda araçlarını, mali kaynaklarını ve eğitim kamplarını kullanmaktadır. ABD yönetimi PKK/YPG’yle ortaklığını bölgedeki DEAŞ varlığıyla orantısız şekilde silah ve ağır askerî malzeme vermeye devam ederek sürdürmektedir. Bu durum ülkemizin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdittir, bu tehdidin ortadan kaldırılması ülkemizin huzur ve güvenliği için elzemdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere güney sınırlarımızda son dönemde yaşanan gelişmeler konusunda bilgi vermek istiyorum. Bu gelişmeler tezkerenin niçin kabul edilmesi gerektiğini de apaçık ortaya koymaktadır. Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör saldırılarına son vermek istiyoruz. Bunun için bölgedeki terör örgütü yapılanmasını, altyapısını ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu nedenle Pençe Harekâtı’nı başlattık. Irak’ın kuzeyi Hakurk, Armuş kampı bölgesinde icra edilen Pençe-1 operasyonu 27 Mayıs 2019 tarihinde başladı, 12 Temmuz 2019 tarihinden itibaren kuzeydoğuya doğru Pençe-2 operasyonuyla genişletildi. Bu operasyonlarla Irak’ın kuzeyinde kazanılan alan hâkimiyetiyle sınırın ötesinde sağlanan hudut emniyeti daha da ileriye taşındı. Söz konusu operasyonlarda bugüne kadar çok miktarda yaşam malzemesi ve örgütsel doküman ele geçirildi. Tespit edilen 309 adet mağara, sığınak, barınak ve silah mevzisi imha edilerek kullanılmaz hâle getirilmiştir. Irak’ın kuzeyinde bulunan mağara, barınak ve sığınaklarda barınan bölücü terör örgütü mensuplarını etkisiz hâle getirmek, sığınaklarını ve silah mevzilerini imha etmek maksadıyla 23 Ağustos 2019 tarihinde Pençe-3 operasyonu başlatıldı, ardından doğuya doğru genişletildi. Bölücü terör örgütüne sağlanan alan hâkimiyetini devam ettirmek, sınır ötesinden destek alınmasını ve sızma girişimini önlemek, ileriden hudut güvenliğini etkin olarak sağlamak amacıyla Irak’ın kuzeyine yönelik operasyonlar hedef analizi odaklı olarak devam etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Irak’taki teröre karşı mücadelemizle eş zamanlı olarak Suriye’den kaynaklı ülkemize yönelik terör saldırılarını da ortadan kaldırmak istiyoruz. Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz, Astana taahhütlerimize bağlıyız, Soçi Mutabakatı çerçevesinde yükümlülüklerimizi yerine getirmek için çalışıyoruz. Bu kapsamda, İdlib Mutabakatı’nın uygulanmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak Suriye rejiminin son dönemde özellikle sivilleri, okulları, hastaneleri, tarım alanlarını hedef alarak mutabakata aykırı olarak ve mutabakatı aşındırmak için İdlib’e yönelik kışkırtıcı eylemlerinin arttığını da görüyoruz.

6 Mayıs 2019 tarihinde kara harekâtına dönüşen rejim saldırılarıyla, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi sınırları içerisinde 48 yerleşim yeri rejim güçlerince ele geçirilmiştir. Türkiye olarak, İdlib bölgesinde yaşayan sivillerin yerlerinden yurtlarından edilmemesini, bu bölgede kalmasını istiyoruz, yeni bir göç dalgasının yükünün taşınamayacağını ifade ediyoruz. Bu çerçevede, Suriye’de bugüne kadar bölgedeki ilgili aktörlerle gerçekleştirilen iş birliği ve koordinasyonla bu konuda önemli adımlar atıldı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye’de teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir parçası olarak Fırat Kalkanı Harekâtı ile Zeytin Dalı Harekâtı hakkında da bilgi vermek isterim.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 24 Ağustos 2016 tarihinden itibaren DEAŞ’la Mücadele Küresel Koalisyonu hava unsurları ve bölgedeki Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla Fırat Kalkanı Harekâtını icra etmiştir. Sözde kanton olarak ilan edilerek 30 Ocak 2014 tarihinden itibaren PKK/YPG’li teröristlerin kontrolü altında bulunan Afrin bölgesinden hudut karakollarımıza, İdlib gözlem noktalarımıza ve Fırat Kalkanı Harekât alanına taciz ve saldırıların artması üzerine 20 Ocak 2018 tarihinde de Zeytin Dalı Harekâtı başlatılmıştır.

Harekât, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye yönelik özellikle 2005 yılındaki 1624, 2014 yılındaki 2170 ve 2178 sayılı kararları ile Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51’inci maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde icra edilmiştir.

Fırat Kalkanı Harekâtı’yla yaklaşık 3.500, Zeytin Dalı Harekâtı’yla yaklaşık 4.700 PYD-YPG, DEAŞ üyesi terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde hâlen sürdürülmekte olan İstikrar Harekâtı kapsamında arama tarama ile mayın temizliği faaliyetleri devam etmektedir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı sayesinde terörden arındırılan alanlara ülkemizden bugüne kadar 360 binin üzerinde Suriyeli dönmüştür. Gönüllülük temelinde bu sayıyı artırmak istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede bir yandan terörle mücadelemiz devam ederken diğer yandan bölge halkının sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalarımız da devam etmektedir. Terörist unsurlardan temizlenen bölgelerde güvenlikten eğitime, sağlıktan tarıma, adaletten sosyal hizmetlere kadar uzanan farklı alanlarda çalışmalarımız büyük bir hassasiyetle devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, insani yardımların bölgeye erişimi konusunda gerekli desteği sağlamakta, Cinderes’te kurulan Türk Silahlı Kuvvetleri Acil Yardım Hastanesiyle de bölge halkına sağlık hizmetleri sunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG Türkiye'nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturma, Rakka bölgesinde bu maksatla kazanım elde etme, DEAŞ’tan ele geçirdiği bölgelerde demografik yapıyı değiştirme ve etki alanını genişletme çalışmalarına devam etmektedir. Türkiye'nin hemen güneyinde bir terör koridorunun engellenmesi, bölgenin barış ve istikrara kavuşturulması için öncelikli hedefimizdir. Bunu teminen, Fırat’ın doğusundaki bir terör koridoruna da müsaade edilmeyecektir. Şunu vurgulamak isteriz ki: Türkiye'nin amacı kesinlikle bir toprak işgali değildir. Amacımız, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, istikrara kavuşması ve Suriyelilerin güvenli şekilde evlerine dönmeleridir. PKK/PYD-YPG terör örgütünün demografik yapıyı değiştirme çabalarının sonucu olarak Suriye’deki Tel Abyad, Rasulayn ve Menbic gibi şehirlerden ülkemize göç eden ve ağırlıkla sınırımıza yakın şehirlere yerleşen yaklaşık 1 milyon Suriyeli PYD-YPG’nin zulmünün bitmesini ve evlerine dönmeyi beklemektedir. Fırat’ın doğusunda aralarında Kürt aşiretleri temsilcilerinin de olduğu bir grup aşiret liderinin 2018 yılı Aralık ayında Azez’de bir araya gelerek PYD-YPG terör örgütüne karşı tek çatı altında birleşme kararı aldıkları da bilinmektedir. Ayrıca Suriye’de bulunan Kürtlerin azınlığını temsil eden PYD-YPG terör örgütünün baskısından, zorunlu askerlik gibi uygulamalarından kurtulmak için bir kısım Kürtlerin ülkemize sığındığı da bilinmektedir. Nitekim 1 Ekim 2019 tarihinde Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi yöneticisi Kawa Azizi yaptığı açıklamada, PYD-YPG terör örgütünün uyguladığı zorunlu askerlik uygulaması ve baskılar nedeniyle Suriyeli Kürtlerin ülkelerine dönemediğini ifade etmiştir. Şunun altını çizmek isterim ki bizim, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarla hiçbir sorunumuz yoktur; bizim asıl mücadelemiz, ülkemizi ve bölge güvenliğini tehdit eden teröristlere karşıdır. Biz gerek yerinden edilmiş sivillerin gönüllü geri dönüşlerini sağlamak gerekse sınır güvenliğimize yönelik tehdidi bertaraf etmek maksadıyla gereken bütün tedbirleri aldık.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ABD yönetimi, 19 Aralık 2018 tarihinde, DEAŞ’la Suriye sahasındaki mücadelenin tamamlandığı gerekçesiyle ABD birliklerinin Suriye’den tamamen çekileceğini açıklamıştır. Söz konusu kararın uygulanması safhasında Türkiye-ABD arasında yakın diyalog ve eş güdüm sağlanması konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız ve ABD Devlet Başkanı Trump arasında varılan mutabakat çerçevesinde ABD’yle sürecin aşamaları ve nasıl yönetileceği tüm askerî ve diplomatik boyutlarıyla teknik düzeyde görüşülmeye başlanmıştır. Yine bu çerçevede, Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye sınırına mücavir Suriye topraklarında bir güvenli bölge kurulması seçeneği tartışılmaya başlanmıştır. ABD’li muhataplarla görüşmelerde ABD’nin çekilme kararının uygulanmasının sahada terörle mücadele ve kalıcı istikrar sağlanması bakımından olumlu sonuçlar doğurması gerektiği vurgulanmış, çekilme sürecinin PYD-YPG’nin bir terör koridoru oluşturma gündemine hizmet etmemesi ve sahada rejimin ve destekçilerinin veya diğer terör örgütlerinin doldurmaya teşebbüs edebileceği bir güç boşluğuna neden olmayacak şekilde yürütülmesi zaruretinin altı çizilmiştir. Güvenli bölgeye ilişkin olarak millî güvenlik kaygılarımızın giderilmesini teminen güvenli bölgenin derinliğinin yaklaşık 20 mil olması, bölgenin ABD’yle eş güdüm içerisinde ülkemizin kontrolünde olması ve PYD-YPG’nin güvenli bölgeden çıkarılması hususları ABD’li muhataplarımıza aktarılmıştır.

Ülkemiz, güvenli bölge kurulmasıyla Suriye topraklarından kaynaklanan terör tehdidine ilişkin millî güvenlik endişelerini gidermeyi, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğünün korunmasını sağlamayı, Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerinin önünü açacak bir ortamın tesis edilmesini amaçlamaktadır. Beklentilerimizle uyumlu olarak tesis edilecek bir güvenli bölgeyle millî güvenlik kaygılarımızın giderilmesi, bu bölgenin sığınmacılar için korunaklı liman işlevi görmesi ve istikrarın teminiyle ülkemize sığınan yaklaşık 2 milyon Suriyelinin bu bölgeye yerleşebileceği öngörülmektedir.

Güvenli bölge tesisine ilişkin olarak ABD’li askerî yetkililerle Millî Savunma Bakanlığında 5-7 Ağustosta yapılan görüşmelerde bu konuda ilk adım atılmıştır. Bu görüşmeler sonucunda sağlanan ön mutabakat çerçevesinde 12 Ağustos 2019 tarihinde Akçakale-Şanlıurfa bölgesinde Türkiye-ABD müşterek harekât merkezi tesis edilmiş, Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’yle bugüne kadar 7 ortak keşif uçuşu yapılmış, 3 ortak devriye faaliyetiyle birlikte İHA, helikopter ve F-16 uçuşları gerçekleştirilmiştir. Ancak, güvenli bölgeye ilişkin detayların bir an evvel netleştirilmesi yönünde ABD’yle yürüttüğümüz müzakereler beklentimizi karşılayacak sonuçlar üretememiştir. Tesis edilmesi planlanan güvenli bölgeden PKK/PYD-YPG terör örgütünün çıkarılması, tahkimatın imhası, ağır silahların toplanması, devriye üs bölgelerinin kurulması, yerel kolluk kuvvetlerinin teşkili ve güvenliğin sağlanması hususlarında ilerleme sağlanamamıştır. Süreç içerisinde, ABD güvenlik bürokrasisinin, Fırat’ın doğusunu işgal altında tutan PYD-YPG terör örgütüyle angajmanına son vermeye yanaşmadığı ve ülkemizde mevcut müttefiklik ilişkisine koşut bir yaklaşım sergilemediği de görülmüştür. Güvenli bölge tesisine dair tutum ve beklentilerimiz, son olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı Trump’la 6 Ekim tarihinde yaptığı telefon görüşmesinde bir kez daha vurgulanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye olarak nihai hedefimiz, Suriye'nin kuzeyinde DEAŞ, PKK/PYD-YPG’yle her türlü terörist varlığını sonlandırmak, burada bir barış koridoru tesis ederek Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde ülkemizdeki Suriyelilerin kendi topraklarına, evlerine dönmelerini sağlamaktır. Bunu sağlamaya kararlıyız.

Türkiye, sadece kendi ülkesi ve milletinin huzur ve güvenliğini değil, aynı zamanda bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuriler, Hristiyanlar ve Ezidiler gibi diğer dinî ve etnik grupların da huzur ve güvenliğini istemektedir.

Cumhurbaşkanımıza yetki veren tezkerenin süresinin uzatılması, terör tehdidinin kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılması amacıyla yürütülen kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecek; ülkemizin her ne pahasına olursa olsun, tehdit nereden ve kimden gelirse gelsin kendini savunmaya yönelik kararlılığının da en somut göstergesi olacaktır. Bu süreçte siyasi partilerimizin terörle mücadele hususunda ortak irade ve hassasiyet göstermesi önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada ifade edilen birkaç görüşe de ilave açıklamalar yapmak istiyorum.

DEAŞ teröristlerinden Türkiye'nin sorumlu olacağı da ifade edilmektedir. Şunu açıkça belirtmeliyim ki DEAŞ ve yabancı terörist savaşçılar sadece Türkiye'nin değil, uluslararası toplumun ortak bir sorunudur. Bu soruna da uluslararası toplumla birlikte çözüm bulunması gereklidir.

Yine, ulusal güvenlik söz konusu olduğunda önleyici tedbirler almak için mesafelerin engel teşkil etmediğini günümüz dünyasında herkes yaşayarak görmektedir. Suriye, Suriyelilerindir.

“Kürtler sınırda olunca ticaret kesildi.” ifadesi de doğru değildir. Türkiye'nin Kuzey Irak bölgesiyle olan ticaret hacmine bakan, bunun doğru bir ifade olmadığını görür.

Türkiye, Türkiye'de yaşayan 82 milyon vatandaşının ortak devletidir etnik kimliği, inancı ne olursa olsun. Anayasal eşit vatandaşlık temelinde bu ülkede yaşayacağız.

Suriye'yle ilgili “Masada ABD, Rusya, Türkiye var; Suriye halkı yok.” denildi. Bu ifadenin de doğru olmadığını ifade etmek isterim. Ancak burada bir gerçeğin ifade edilmesinden büyük memnuniyet duyduk. Şimdiye kadar “Suriye konuşulduğunda masada herkes var, Türkiye yok.” diyenlerin şimdi “Türkiye var da Suriye yok.” deme noktasına gelmeleri de bir gerçeğin ifadesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ancak, Türkiye, Astana süreci ülkeleriyle birlikte Suriye Anayasa Komisyonunun kurulmasını destekledi. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Suriye’deki tüm tarafların temsil edildiğini de açıkça belirtti. Bu Komisyonda Arap var, Kürt var, Türkmen var, Süryani var, Hristiyan var, Müslüman var; etnik kimliği ve inancı ne olursa olsun herkes oradadır.

Yine, Türkiye’yi tehdit etmeye yönelik cümle kullananlara karşı da şu sözü söylemek isterim: Yeni bir dünya kurulur, Türkiye kurulan bu yeni dünyada yerini alır.

Dış politikada yalnızlaştırma söylemleri de oldu. Eğer dış politikayı çok iyi takip edenler olursa bunu da görecektir ki Türkiye, UNESCO’nun Yürütme Kurulu üyeliğine 134 ülkenin oyunu alarak seçilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yalnız olan bir ülke Almanya’yı geçerek bu sandalyeyi alamazdı. Yine, Türkiye, 2017 yılının sonunda yani 2018 yılının başında IMO’nun, Dünya Denizcilik Örgütünün Konsey üyeliğine en fazla oy alarak seçilen ülkelerden biri olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla “yalnızlaştırma” sözü de doğru değildir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye’ye yönelik tehditler devam ettiği sürece bu tehditlerin ortadan kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesine gönderilmesi imkânını da sağlayacak olan tezkereye destek olacağımızı belirtiyor, yüce Meclis tarafından da bu tezkereye destek verileceğine inanıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi tezkere üzerinde şahıslar adına konuşmaları dinleyeceğiz.

Tezkere üzerinde şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Yunus Emre’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Emre.

YUNUS EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Az önce Sayın Yılmaz’ın konuşmasını dinledim ve bir süredir Suriye iç savaşı bağlamında AK PARTİ sözcülerinin açıklamalarını izliyorum. Genel durumdan farklı bir manzarayı da Genel Kurulda görmediğimi belirtmek istiyorum, o da şudur: Türkiye'de dış politikanın uygulanmasında, politika oluşturulmasında Meclis devre dışıdır, Meclis yeterli bilgiye erişememektedir. Tezkereyi okuduğunuz zaman da yine aynı şeyi göreceksiniz; tezkere kapsamı hakkında, tezkereyle alınan yetkinin kapsamı hakkında gerekli bilgiler bulunmamaktadır. Sevgili arkadaşlar, bunlar Meclisten kaçırılmaktadır. Türkiye'de adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen tek adam rejiminin doğal bir sonucu, Meclisin kapasitesinin, gücünün geriletilmesi olmuştur. Dış politika bu alandaki en açık örnektir.

Trump’ın “tweet”ini ve bugün yaptığı açıklamayı okuduğunuzda şunu görürsünüz: Suriye iç savaşı hakkında, Türkiye'nin muhtemel operasyonu hakkında, Millî Savunma Komisyonunun Sayın Başkanı, AK PARTİ’li ilgili komisyon başkanları, hatta Türk Dışişleri Bakanlığı, Türk Genelkurmayından daha fazla bilgiye Amerikan Başkanı Trump sahiptir. Çünkü Amerikan Başkanı Trump “tweet”inde diyor ki: “Bir sınır var, bir limit var; o limiti aşarsanız ekonominizi mahvederim.” Bugünkü açıklamasında diyor ki: “Değerlendirmelerimizin dışına çıkarlarsa aşırı zarar görmüş bir ekonominin gazabına uğrarlar.” Arkadaşlar, bu değerlendirme nedir? Trump’ın çizdiği sınır nedir? Bunu hiçbir AK PARTİ milletvekili bilmiyor, bu Meclis bilmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu sınır nedir? Trump’un çizdiği sınır nedir? Trump’un çizdiği sınır ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Amerikan Başkanı arasında bir anlaşmadır ve bu anlaşma bu Meclisten gizleniyor. Bu anlaşmanın ne olduğunu Amerikan Başkanının “tweet”leri sayesinde bir ölçüde anlayabiliyor Türk kamuoyu. Bu, cumhuriyet tarihi boyunca görülmüş en büyük dış politika skandalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, birtakım beylik cümlelerle bu kürsüye çıkıp kahramanlık şiirleri okuyarak dış politika yapılmaz, dış politika son derece ciddi bir iştir. ABD’yle nasıl bir pazarlık içerisindeyiz? Operasyonun detayları nedir, kapsamı nedir? Bu kürsüye çıkanlar yüce Meclise bunları açıklamakla mükelleftirler.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Operasyonla ilgili hiçbir bilgi verilmez burada.

YUNUS EMRE (Devamla) – Arkadaşlar, arkadaşlar…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Dinle de öğren, dinle de öğren.

YUNUS EMRE (Devamla) – Bana laf atacağınıza Trump’a karşı “tweet” atın, hanginiz “tweet” attınız? (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bravo, bravo!

YUNUS EMRE (Devamla) – Bırakın bana laf atmayı, bırakın bana laf atmayı, bırakın!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne zaman ne atacağımızı görürsünüz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, konuşmacıyı dinleyelim.

Sayın Emre, siz Genel Kurula hitap edin.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne zaman ne atılacağını görürsün.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Dinle, dinle de öğren, Trump’un yanında kedi gibisin.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen sükûnet.

Sayın Emre, siz Genel Kurula hitap edin.

YUNUS EMRE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Arkadaşlar, siyasi literatürümüze Sayın Cumhurbaşkanının soktuğu bir ifade var: “Kandırıldık.” Sayın Cumhurbaşkanını ne yazık ki önüne gelen kandırabiliyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp bir şey ya, ayıp bir şey ya!

YUNUS EMRE (Devamla) – Bir örnek vereceğim size, sizin sözcüleriniz, Dışişleri Bakanınız, Cumhurbaşkanınız dediler ki: “Amerika, YPG’ye verdiği silahları toplayacak.” bu kürsüden söylendi, bu Meclisin komisyonlarında söylendi. “Amerika, Türkiye’ye taahhüt etti, YPG’ye verdiği silahları toplayacak.” dendi arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz “Toplayacak.” dendi.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Amerika da bu beyanı yaptı.

YUNUS EMRE (Devamla) – Bizim müttefikimizin verdiği silahlarla bizim Mehmetçik’imize karşı savaşacaklar; bunun hesabını bu Mecliste vermek zorundasınız.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Amerika’ya da kızsana.

YUNUS EMRE (Devamla) – O silahlar neden toplanmıyor? O silahların toplanmadığı bir ortamda Amerikan Başkanıyla telefonda neden mutabakata varılıyor? (CHP sıralarından alkışlar) O silahların toplanmadığı bir ortamda Amerikan Başkanıyla neden mutabakata varıldığının yanıtı yok, bunun yanıtı yok.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Neticeye bak, neticeye.

YUNUS EMRE (Devamla) – Arkadaşlar, futbol oynamıyorsunuz. Tabelaya bakarak…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Neticeye bak, neticeye.

YUNUS EMRE (Devamla) - Futbol oynamıyorsunuz, dış politika yapıyorsunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Dış politikanın gereğini görürsün yakında.

YUNUS EMRE (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Türkiye’ye büyük bir tuzak kuruluyor, bunu görmeniz gerekir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Gereğini görürsün yakında.

YUNUS EMRE (Devamla) - Türkiye’ye bir tuzak kuruluyor.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, konuşmacıyı izleyelim.

YUNUS EMRE (Devamla) – Amerikan ordusunun silah altındaki mevcudu 1,3 milyon askerdir. 1,3 milyon askeri var ABD’nin, rezervleri de sayarsanız 2 milyondan fazla askeri var ABD’nin. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri’nin 170’ten fazla ülkede -bakın tekrar ediyorum- ABD’nin bugün dünyada 170’ten fazla ülkede askeri bulunuyor. Kimi kaynaklara göre az önce söylediğim 1,3 milyonun yarısı ABD sınırlarının dışında bulunuyor. Bunu şunun için söylüyorum: 1,5 milyon askeri besleyen, dünyanın her tarafına, 170 ülkeye yayan ABD diyor ki: “Ben Suriye’deki askerlerimi çekiyorum.” Ne kadar askeri var Suriye’de? 1.500 ila 2.000 düzeyinde askeri var.

Bakın, tekrar ediyorum: Türkiye’ye bir tuzak kuruluyor, bunu görün. 1.500-2.000 askeri var, toplam mevcudunun binde 1’i kadar asker ve bunlar savaşmıyorlar değerli arkadaşlar, bakın, savaşmıyorlar, askerî eğitim veriyorlar. Burada, büyük güçlerin Türkiye’ye kurduğu tuzağı görün. Bakın, biz aynı tuzakla İdlib’te karşılaştık Türkiye olarak. Türkiye’ye dendi ki: “Oradaki aşırı unsurları -El Nusra’yı, diğerlerini- sen ayıracaksın hangisi ılımlı, hangisi değil.” Bakın, ayıramadık ve uluslararası planda Türkiye’yi zor duruma düşürdüler. İdlib’in geleceğinin ne olacağını, Türkiye'nin başına ne büyük dertler açacağını bilemiyoruz. Aynı oyun, bugün, Fırat’ın doğusunda ABD tarafından Türkiye’ye karşı kuruluyor. Bakın, Türkiye, orada ateşin içine itiliyor.

Ne diyor Amerikan Başkanı Trump dünkü konuşmasında? Soruyorlar: “Kürtlerin güvenliğini sağlayabilecek misiniz?” Yanıtı şu: “Deneyeceğiz. Kürtlere baktığınız da onlar Türkiye'nin doğal düşmanı -bakın, ABD Başkanının ifadeleri bu okuduklarım- söylediğim gibi doğal düşmanları. Bugün birisi yüzyıllardır savaştıklarını söyledi, bir tarihçi onların yüzyıllardır savaştığını söyledi.” Bu, Amerikan yaklaşım tarzı, bunu görün. Buradaki yaklaşım tarzı, Orta Doğu’da kapsamlı bir Türk-Kürt çatışmasının önünü açmaktır. Orta Doğu'da ne yazık ki -burada konuşmacılar da işaret ettiler- çok kanlı bir Arap-Kürt çatışması olmuştur son otuz yıllık, kırk yıllık tarih dilimi içerisinde; çok kötü sonuçları olmuştur, çok kanlı, çok acı. Halepçe’yi hepiniz hatırlıyorsunuz; aranızda yaşı yetenler, doğrudan TV ekranlarında onu izleyenler var. Suriye'de olanları biliyorsunuz geçmişte. Orta Doğu, ne yazık ki çok kapsamlı bir Arap-Kürt sorununun, çatışmasının yaşandığı bir coğrafyadır.

Türkiye, bugün, Suriye sorununa bu şekilde, ABD Başkanının bahsettiği limitler, sınırlar içerisinde katılarak bir defa tarihsel olarak bu Arap-Kürt çatışması içerisinde kendisini Arapların yanında konuşlandırmış oluyor; bu, doğru bir politika değil arkadaşlar.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kimin yanında olsun?

YUNUS EMRE (Devamla) - Bu, doğru bir politika değil. Böyle bir çatışma alanında taraf tutuyor olmak doğru bir politika değil. Orta Doğu'da Araplar da bizim kardeşimiz, Kürtler de bizim kardeşimiz, meseleye böyle yaklaşmalıyız; birinci mesele budur.

Bakın, değerli arkadaşlar, Suriye'de 2 milyon kadar Kürt var. PKK bizim düşmanımızdır; PKK’nın çizgisinde olan, anlayışında olan YPG bizim düşmanımızdır; biz, bu anlayışla hadiseye bakıyoruz ancak şunu hatırlatmak istiyorum: Suriye'de yaşayanlar bizim düşmanımız değildir, Suriye'deki Kürtler bizim düşmanımız değildir. Böyle bir çatışma ortamının içerisine Türkiye'yi sokmak Türkiye'ye en büyük kötülüktür.

Tekrar ifade etmek istiyorum: Burada Türkiye'ye dönük bir tuzak vardır. Türkiye'ye dönük bu tuzağın farkında olmanızı umuyorum. Türkiye, Orta Doğu'daki bu çatışmaların bir tarafı olarak bir şey kazanmaz.

Şunu görün değerli dostlar: Suriye'de bir savaş yaşanmıyor, Suriye'de birkaç savaş bir arada yaşanıyor, vekâlet savaşları da yaşanıyor. Bu çatışmaların bir tarafında kendimizi konumlandırmak, aktif olarak bu çatışmaların içinde bulunmak Türkiye'ye bir şey kazandırmaz; bunu görün ve Orta Doğu'da geçmişte örneğini verdiğim türde bir çatışma alanının Türkiye için büyük bir risk olduğunu görün.

Değerli dostlar, bütün bu sorunların temelinde Türkiye'nin kurumsallıktan uzaklaşması, hesap veren bir yönetim anlayışından uzaklaşması; Meclisin denetim işlevinin, iktidarı sınırlama işlevinin, denetleme, hesap sorma işlevinin geriletilmesi vardır. Böyle sorumsuz bir yönetim olduğu için telefon görüşmeleri yoluyla yani kişisel yakınlıkla, kişiler arası diyalogla, kişiler arası birtakım karşılıklı ya da tek taraflı tavizlerle dış politika yapılmaya çalışılıyor. Bu, cumhuriyet tarihi içerisinde alışık olmadığımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Emre.

YUNUS EMRE (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, konuşacak çok şey var ama şunu hatırlatacağım sadece size: Amerikan Başkanı “Ülkenin vergi mükellefleri üzerinde büyük bir yük hâline gelecek bu şahısları yıllarca tutmakla biz uğraşmayacağız.” diyor. Değerli arkadaşlar, biz niye uğraşıyoruz? Bunun yanıtını vermeniz lazım. Benden sonra söz alacağınızı anlıyorum, bunun yanıtını vermeniz lazım arkadaşlar. Onların uğraşmadığı IŞİD’çilerle biz niye uğraşıyoruz? Orta Doğu’da Türkiye’yi Araplarla, Kürtlerle kavga ettirme politikası orta yerde duruyorken biz bu oyuna niçin geliyoruz? Bu soruların yanıtlarını vermek durumundayız.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Amerika, devletini kursun, orada komşumuz mu olsun?

BAŞKAN – Tamamlayın siz Sayın Emre.

YUNUS EMRE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir dönem Amerikan yönetimiyle birlikte iktidarınızın Suriye politikasının ne olduğunu ve başta Libya’da, başka bölgelerde olduğu gibi, iktidar değişikliğinin Hükûmetiniz tarafınızdan ABD’yle birlikte nasıl desteklendiğini, bu yolda ne atılımlar, ne girişimler yapıldığını hepimiz biliyoruz. O yüzden, laf atarken bence bunları hatırlayarak laf atın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emre, Genel Kurulu selamlayın.

Buyurun.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Çözümünü de söylesin de ona göre…

YUNUS EMRE (Devamla) – Sayın Başkan, çözümünü anlatmamı istiyorlar, müsaade ederseniz anlatayım.

BAŞKAN – Genel Kurulu selamlayalım Sayın Emre.

YUNUS EMRE (Devamla) – Peki.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara girsin diye söylüyorum: “Tezkere tek adam rejimiyle beraber Meclisten gizlendi.” dedi sayın hatip.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aynen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Oysa 13’üncü tezkereyi görüşüyoruz; 13’ü de aynı usulle geldi, aynı içerikle geldi; değişen bir şey yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tezkere üzerinde son söz, şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Halil Özşavlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Özşavlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Özşavlı, süreniz on dakika.

HALİL ÖZŞAVLI (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tezkere üzerinde bunca konuşulan şeyden sonra tekrara düşmeden yeni bir şeyler söylemek oldukça zor. Fakat bizim, partimin mazlumlara, mültecilere, zulme uğramışlara bakış açısını yansıtması bakımından konuya tarihî bir açıdan yaklaşacağım. Daha sonra da güvenlik tedbirleri, Suriye meselesi, Lübnan, Irak boyutuna değinmeye çalışacağım.

Köklü bir tarihe sahip milletimiz, iki bin yılı bulan tarihi boyunca, Müslüman veya gayrimüslim olsun zulme uğrayan her millete yardım etmeyi kendisine bir vazife addetmiştir, gerektiğinde bu uğurda savaşmaktan çekinmemiştir. Kuruluş döneminde Timur’un saldırılarından kaçan Celayirli Ahmet ve Karakoyunlu Yusuf’un Osmanlı’ya sığınması ve bunun 1402 Ankara Savaşı’nın sebeplerinden birini teşkil etmesi, ilk dönemden itibaren Osmanlıların mazlumu koruma konusundaki hassasiyetini göstermektedir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunun Suriye’yle ilgisi ne?

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Dinlersen anlayacaksın.

BAŞKAN – Sayın Özşavlı, Genel Kurula hitap edin siz.

Hiç tartışmaya girmeyin değerli arkadaşlar.

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Osmanlı Devleti Müslümanların yanı sıra topraklarına sığınan gayrimüslimlere de kapılarını açmıştır. 1492’de Hristiyan İspanya Krallığı’nın Yahudileri ülkeden kovması sonucunda, dönemin padişahı II. Bayezit Yahudilere hemen sığınma hakkı vermiş ve binlerce Yahudi Osmanlı topraklarına sığınmıştır. Benzer bir sığınma, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin Türkiye’ye sığınması örneğinde görülebilir.

17’nci yüzyılın sonlarında, kendilerine Katolik baskısı yapan Avusturyalılara karşı Protestan Macarlar Thököly Imre liderliğinde ayaklanmışlardır ve daha sonra Imre Avusturyalıların zulmünden kaçarak Osmanlılara sığınmıştır.

Tarih bunun gibi yüzlerce örnekle doludur. Özellikle 1848 ihtilalinde özgürlük için savaşan Macarlara yine Osmanlılar yardım etmiş; Rusya ve Avusturya’nın savaş tehditlerine rağmen, Sultan Abdülmecit Macar direnişinin reisi Kossuth’u ve arkadaşlarını teslim etmemiştir. Hatta Sultanın bu konudaki şu sözü o dönemde tüm Avrupa’da hayranlık uyandırmıştır, dönemin sultanı Sultan Abdülmecit şöyle demiştir: “Tacımı veririm, tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla vermem.”

Benzer mülteci sığınmaları 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda da olmuştur. Yani tarih boyunca ecdat kendisine sığınanları, mazlumları bağrına basmıştır. Bugün de tam olarak bunu yapmaktayız, tıpkı ecdadımız gibi Anadolu’ya sığınmış mazlumları bağrımıza basmaya devam ediyoruz. Neden mi? Çünkü tarihin bu millete, bu kültüre yüklemiş olduğu bir misyon vardır.

Birkaç belgeyle size ifade etmek istiyorum: Tarih 1912; Balkan Savaşları, zor günler. Uçak alımı gerekiyor. Osmanlı’nın henüz bir uçağı yok. İtalyanlar uçaklarla yaptıkları keşiflerden sonra Trablusgarp’ı bombalamışlardır. Halep’te polis kuvvetleri kendi maaşlarından artırdıkları paralarla tam tamına 2.820 lirayı İstanbul’a göndermişlerdir.

Sadece Osmanlı coğrafyası değil, çok daha uzaklarda da benzer yardımları görebiliyoruz. 1913; Arakan Müslümanları Osmanlı Devleti’ne yardım gönderiyor, 220 İngiliz lirası. Çanakkale Zaferi’nden sonra Cakarta Müslümanları Osmanlı’nın zaferinden dolayı bütün camilerde hep beraber dualar ediyorlar.

Gördüğünüz üzere tarih boyunca bu millet mazlumlara kucak açmıştır. Bunları “Bugün Suriye’de ne işimiz var, Lübnan’da ne işimiz var, Irak’ta ne işimiz?” diyenlere anlatıyorum.

Yakın tarihe baktığımız zaman, elimde 1921 tarihli bir İngiliz arşivi belgesi var. İngilizler 20’ye yakın ismi takibe almışlar. Neden mi? Aynen ifadesini şöyle buluyor belgede: “Şam’da Kemalistlere, Kuvayımilliyecilere para topladıkları için, maddi yardım topladıkları için.” Bu halk, bu milletler bizim zor zamanlarımızda bize bu şekilde yardım ettiklerine göre, bizim bu insanları kaderlerine bırakmamız mümkün olabilir mi?

Bunun dışında, Türkiye’ye karşı her türlü şer odağı sınırlarımıza mücavir yerlerde neşvünema bulurken, orada tohumlanıp filizlenip ülkemize saldırılar düzenlenirken bizim buraları görmezden gelmemiz mümkün olabilir mi?

Henüz açıklanmamış çok gizli bir belgeyi sizinle paylaşmak istiyorum, İngiliz istihbaratının hazırladığı bir belgedir. Tarih 1980, yer Lübnan Sayda. Belgede diyor ki: “PKK terör örgütü ve Ermeni ASALA örgütü Türkiye’ye karşı birlikte mücadele etme kararı verdi ve bir deklarasyon yayınladılar.” Belge Ermenice ve İngilizce. Gördüğünüz üzere, yurdumuzun her tarafında aleyhimize oluşturulmaya çalışılan terör odakları var.

Bugün Suriye’de, Irak’ta, Sincar’da, Kandil’de ülkemize yönelik tehditler devam ederken, birileri güney sınırımız boyunca bir terör koridoru oluşturmaya çalışırken elhamdülillah, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla bunlara izin vermedik. Bunlara rağmen, bizim, buralara asker göndermememiz mümkün olabilir mi?

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum sayın milletvekilleri: Güvenli bölge planımız tarihe son derece uygundur. Birleşmiş Milletlerin -o dönemki adıyla Milletler Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam- tarihine baktığımız zaman Lübnan’da, Suriye’de, Gürcistan’da, Ermenistan’da, birçok yerde yerlerinden edilen mültecilerin yeniden iskânı için fonlar oluşturulup yeni ilçeler, yeni kasabalar, yeni köyler inşa edilmiştir. Daha sonra buralara yerlerinden edilen vatansızlar iskân edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ifade ettiği plan da bunun bir benzeridir. Öyle Arap kuşağı yahut da benzeri tuhaf şeylerle hiçbir benzerliği yoktur.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: 2010-2011 yıllarında başlayan Arap Baharı neticesinde 911 kilometre sınırımız olan Suriye’de meydana gelen olayların tek sebebi Beşşar Esad’dır ve onun rejimidir. Bugün olayların müsebbibiyle konuşarak sorunu çözeceğini düşünmek yalnızca ve yalnızca sığ, çapsız bir dış politika anlayışı olabilir ancak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Birileri içindeki fetih duygusunu yitirmiş olabilir, biz henüz yitirmedik.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Fetih mi?

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Fethe mi gidiyorsunuz?

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Biz, feryatları arşa yükselen mazlumların sesine kulağımızı tıkayamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özşavlı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya hamaset yapma Allah aşkına, ne olur bırak hamaseti.

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Ülkemizin güneyinde oluşturulmaya çalışılan terör devletini görmezden gelemeyiz çünkü bizim “Dünya 5’ten büyüktür.” diyen bir liderimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Maşallah(!)

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Şimdiye kadar ecdadımızın yaptığı gibi, biz de mazlumların bizi çağırdığı her yerde, güvenliğimizin, sınırlarımızın güvenliğinin gerektirdiği her yerde olmaya devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, AKP Grubundan şu ana kadar gerek Komisyon Başkanı gerekse diğer konuşmacılar Suriye’nin toprak bütünlüğüne dikkat çekerek konuşma yapmışlardır Genel Kurulda fakat sayın hatip bir fetih duygusundan bahsetmiştir ve AKP Grubunun politikasıyla taban tabana zıt bir fikir söylemiştir. Acaba AKP Grubu sayın hatibin fetih noktasında mıdır, yoksa toprak bütünlüğü konusundaki saygılarında hâlâ yerlerinde duruyorlar mı, açıklamak durumundalar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, tenakuzun giderilmesi gerek.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Dış politikamız açısından çok önemli.

MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yurtta sulh, cihanda sulh.

BAŞKAN – Sayın Turan, ben mikrofonunuzu açayım, oradan siz de bir dakikalık bir değerlendirmede bulunun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün hem grubumuz adına hem şahsı adına arkadaşlarımız konuşmalarını yaptılar, tüm partileri dikkatlice dinledik.

Bizim Suriye’yle ilgili politikamız çok net başından beri, Suriye’nin toprak bütünlüğüne inanan bir ekibiz, hükûmetiz. Aynı şekilde, Türkiye'nin Türkiye’yi aşan bir ruhu olduğunu bilen bir ekibiz. Orada sayın arkadaşımızın ifade ettiği bir manevi ifadedir, bir fetih ruhu derdi değildir. Dolayısıyla Suriye’nin toprak bütünlüğü tartışması değil konu, başka bir ideolojidir, bunu saygıyla karşılıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Cafer ve bez aklıma geldi, Cafer ve bez!

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 3/10/2018 tarihli ve 1199 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2019 tarihine kadar uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 30/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair tezkeresi (3/878) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, (3/878) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Değerli milletvekilleri, (3/878) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Yuh!” sesleri)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Size yuh! Hayırlı olsun(!)

FATMA KURTULAN (Mersin) – Yuh size olsun be! Terbiyesizler sizi!

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Savaşa yuh, katliama yuh, ölüme yuh!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Irak ve Suriye’den ülkemizin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektirdiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesine ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için verilen iznin bir yıl uzatılması amacıyla Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen (3/878) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.36

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

Tezkereyi okutuyorum:

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879)

4/10/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 25/4/2013 tarihli ve 2100 (2013) sayılı Kararı’yla Mali'de BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA) ve 10/4/2014 tarihli ve 2149 (2014) sayılı Kararı’yla Orta Afrika Cumhuriyeti'nde BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSCA) kurulmuştur.

BM Güvenlik Konseyinin 28/6/2019 tarihli ve 2480 (2019) sayılı Kararı’yla tadil edilen MINUSMA'nın görev yönergesinde; Mali'de istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, silahlı grupların silahsızlanmasının, terhis ve topluma yeniden kazandırılmasının desteklenmesi, ulusal siyasi diyalog sürecine destek sağlanması, Mali'nin güvenliğinin yeniden inşasına yönelik uluslararası katkıların uyumlu olmasının temini, BM personeli ve sivillerin korunması, insan haklarının güvence altına alınması ve teşviki, insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, istikrarın sağlanması sürecinde kadınların her alanda ve düzeyde katılımının temini, silahsızlanma, yeniden entegrasyon ve güvenlik reformu bağlamında çocukların korunması ve çocuklara karşı suistimal ve hak ihlallerinin önlenmesi söz konusu Misyonun temel görevleri arasında tanımlanmıştır.

Diğer taraftan, BM Güvenlik Konseyinin 13/12/2018 tarihli ve 2448 (2018) sayılı Kararı’yla tadil edilen MINUSCA'nın görev yönergesinde; Misyonun imkânları ölçüsünde ve konuşlandığı bölgelerde sivillerin korunması, sivil halka yönelik tehditlerin tespit edilmesi ve kaydedilmesi, ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlanması, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, insani yardımların ulaştırılmasının kolaylaştırılması, BM personelinin korunması, insan haklarının korunması ve teşviki, silahsızlandırma ve ülkeye geri dönüşlere destek verilmesi ile Orta Afrika Cumhuriyeti’nde güvenliğin yeniden tesisi için reform çalışmalarının desteklenmesi gibi hususlar yer almaktadır.

MINUSMA ve MINUSCA’nın görev süreleri BM Güvenlik Konseyi tarafından belirli sürelerle uzatılmaktadır. Bu kapsamda, MINUSMA’nın görev süresi BM Güvenlik Konseyinin 2480 (2019) sayılı Kararı’yla 30/6/2020 tarihine kadar, MINUSCA’nın görev süresi ise BM Güvenlik Konseyinin 2448 (2018) sayılı Kararı’yla 15/11/2019 tarihine kadar uzatılmıştır.

BM tarafından ülkelere, söz konusu misyonlara katılım davetinde bulunulmuştur. Ayrıca BM 70’inci Genel Kurulu görüşmeleri sırasında düzenlenen Barışı Koruma Zirvesi’nde bahse konu BM misyonları için ülkemizden katkı sağlanması talebinde bulunulmuştur.

Afrika’da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasının bölgede ve genel olarak Afrika kıtasında izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir uzantısını oluşturacağı değerlendirilmiş ve 2/8/2016 tarihinden itibaren bu katkımızın sağlanması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarıyla gerekli izinler verilmiştir.

Bu yaklaşımdan hareketle; hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, BM'nin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                  Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, okuttuğumuz Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına, İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Adnan Sezgin, Aydın; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İsmail Özdemir, Kayseri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Tulay Hatımoğulları Oruç, Adana; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Engin Altay, İstanbul; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ahmet Yıldız, Denizli.

Şahıslar adına, Özgür Özel, Manisa; Zafer Sırakaya, İstanbul Milletvekilleri.

Tezkere üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekilimiz Aydın Adnan Sezgin’e aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Sezgin, süreniz yirmi dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birleşmiş Milletler tarafından Mali’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra edilmekte olan çok boyutlu entegre istikrar misyonları kapsamında görev yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin görev süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında partimin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum. Geçtiğimiz yıl da aynı içerikteki tezkere gündeme geldiğinde görüşlerimizi açıklamıştık, bu görüşlerimizi muhafaza ediyoruz.

MINUSMA ve MINUSCA’ya uluslararası camiayla dayanışmaya, uluslararası barış çabalarına Birleşmiş Milletler zemininde destek olmaya ve katkıda bulunmaya “evet” diyoruz. Keşke, tedricen dış politika vasfını yitiren uluslararası ilişkilerimiz hep uluslararası meşruiyet içinde, ülkemizin uluslararası itibarı ve ulusal çıkarlarımızı koruyan tarzda yürütülebilse. Maalesef durum hiç de öyle değildir. Geçen yılki konuşmamızda Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki hazin duruma, Afrika’nın hâlipürmelaline ve ülkemizin Afrika’ya açılım politikasında işlenen hatalara değinmiştik, bu görüşlerimizi de koruyoruz. Gerçekten de dünya Afrika’ya borçludur, Afrika dünyadan alacaklıdır. Tarih bunu bariz şekilde ortaya koymaktadır. Afrika kıtası dünyanın en az gelişmiş ülkelerinin çoğunu barındırmaktadır. Sefalet ve ızdırap günlük hayatın parçasıdır. Afrika ülkelerinin birçoğunun yöneticilerinin yozlaşmışlığı ve yolsuzluğu had safhadadır. Demokrasi ve hukuk eksikliği derindir. Dünyada en yüksek sayıda silahlı çatışmanın yaşandığı kıta Afrika’dır. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti de başka bazı ülkeler gibi El Kaide ve isminde cihat kavramını istismar eden birçok dinî ve etnik örgütün, terör gruplarının, cinayet ve çıkar şebekelerinin tasalludu altındadır. Evet, Afrika mutlaka uluslararası dayanışmadan en geniş şekilde istifade etmelidir. Maalesef, uluslararası camianın hem ekonomi hem güvenlik hem de hukuk alanındaki katkıları yetersizdir.

Ülkemizin de bu büyük kıtanın kadersiz insanlarına olumlu anlamda bir sorumluluğu vardır. Bunun sahici bir siyasete dönüşmesi gereklidir. Evet, Türkiye Afrika’da mevcudiyetini kuvvetlendirmelidir. Bu, tarihimize istinat eden olumlu sorumluluğumuzun bir gereği olduğu kadar geleceğe ait ekonomik, siyasal, stratejik mülahazaların da bir icabıdır. Fakat Türkiye’nin Afrika’ya yeni atılım sürecinin başlangıcında kılavuzluk maalesef FETÖ terör örgütüne bırakılmış, politikamızın yönü ve esası, nerede büyükelçilik açılacağından Türk Hava Yollarının Afrika destinasyonlarına varıncaya kadar, bu hain yapının etkisiyle belirlenmiştir. Ne hazindir ki bugün de Afrika ülkelerinin çoğuyla 1’inci gündem maddemiz hâlâ terör şebekesinin okul ve hastanelerinin kapatılması talebine odaklanmaktadır. Bu yaygın, aslında iktidarın bir zamanlar verdiği destekle yaygınlaştırılmış kötülük ağını bazı ülkeler küçük adımlarla daraltmayı kabullenmekte, bazıları ise taleplerimizi karşılıksız bırakmaktadır, Hükûmetimizin temsilcilerine “Sizlerin ısrarıyla açılan okulları, hastaneleri bu aşamadan sonra kapatamayız.” demektedirler.

O ülkelere biz de buradan çağrıda bulunuyoruz: FETÖ terör örgütünün topraklarınızdaki her türlü varlığına son verin. Öyle diyoruz, diyoruz ama iktidarın da sıkça karşılaştığımız üzere ülkemizin enerjisini ve itibarını evvelce yapılan hataların onarımına harcamasından da hicap duyuyoruz.

Öte yandan, iktidar, Afrika ülkelerinde açılan büyükelçiliklerimizin sayısını zaman zaman övünme vesile yapmaktadır. Oysa biliyoruz ki bu ülkelerdeki büyükelçiliklerimizin çoğu nitelikli personel ve sağlanan imkânlar açısından yetersizdir. Bu misyonların yeterli, verimli ve etkin hizmet verebilmeleri ve belirlenen hedeflere varabilmeleri için personel ve imkânlar bakımından takviye edilmeleri elzemdir. Ne yazık ki bu konuda da olumlu bir ufuk göremiyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugün, biraz önce, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve Suriye’deki terörist unsurlarla mücadelesi kapsamında sınır dışında görevlendirilmesine dair tezkere de görüşülmüştür. Birlikte kabul ettik bu tezkereyi. Bu konuda partimizin sözcüsü Sayın Aytun Çıray görüşlerimizi ayrıntılı olarak ve isabetle aktarmıştır. Ben de bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.

Suriye politikamız 2011 yılının Ağustos ayından bu yana her açıdan A’dan Z’ye yanlışlarla doludur. Başlangıçtan itibaren yaklaşım, hesaplar ve okuma hatalı yapılmıştır. Bu hatalar savrulmalarla sürmüştür. Yanlışları düzeltmek adına yeni yanlışlara düşülmüştür. Birkaç yanlış kısmen telafi edilmiş, temel hata ise elbette onarılamamıştır. Bu hatalı politikaların sonucunda Türkiye, milyonlarca mülteci, cumhuriyet tarihinin en önemli millî güvenlik tehdidi, uluslararası ilişkilerindeki savrulmaları depreştiren, yalnızlığını ve çaresizliğini derinleştiren istikrarsızlıklar ve merkezkaç kuvvetleriyle muhataptır. Ekonomimiz ağır yara almıştır, bugünümüz ve yarınımız büyük riskler altındadır. Geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmada Sayın Çıray hatırlattı, bunun sorumlusu sadece Sayın Ahmet Davutoğlu değildir, geniş bir mesuliyet yelpazesi vardır ve esas sorumlu Sayın Cumhurbaşkanıdır. İktidarın Suriye politikasını uluslararası çıkarlarımız değil, Müslüman Kardeşler Örgütünün (İhvan’ın) anlayışı, bu örgütle dayanışma formülleri, hezeyan ve hayaller yönlendirmiştir. Bu kürsüden de başka zeminlerde de defaatle tekrarladık. 2012’nin ortalarından itibaren ve bilhassa 2013 yılı boyunca Suriye’ye methaldar olan ülkeler, müttefiklerimiz ve bilhassa ciddi bir devlet olan komşumuz Rusya Türkiye’yi defalarca uyarmıştır: “Suriye politikanız, Suriye’yle ilgili hedefleriniz yanlış, Suriye’de iş birliği yaptığınız gruplar, iltisaklarınız makbul değil.” demişlerdir. “Suriye Afganistan’a dönüşme istidadı taşımaktadır, PKK orada güçlenecektir, İran’ın kendine özgü politikalarını sürdürmesini engelleyemezsiniz, politikanızı bu bariz gerçeklere göre gözden geçirin.” uyarısında bulunmuşlardır. Türkiye’de de aklı başında insanlar aynı dönemde aynı ikazlarda bulunuyorlardı. Rusya, krizin en başından itibaren benimsediği politikayı değiştirmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. ABD, bizim önerdiğimiz formülleri, bizim bazı hatalarımızın da etkisiyle benimsememiştir. Bütün bunlara rağmen, iktidar, Suriye’de kendi yöntem ve hedefleri istikametinde ikbal arayışını sürdürmüş, “Savaşta savaşkan güçler gerekir.” anlayışıyla olmadık gruplarla iş birliğinde bulunmuş, Suriye’de hâkimiyet tesis edebileceği yanılsamasına düşmüştür, inadını sürdürmüştür. Hikâye bu kadar basit, bu kadar hazindir.

Bugünkü koşullarda, Sayın Cumhurbaşkanı ile ABD Başkanı Trump’ın son telefon görüşmesini takip eden gelişmeleri iyi okumak gerekmektedir. Biliyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanı ile Trump arasında geçmişte de bazı yanlış anlamalar yaşandı yahut da Trump tarafımıza verdiği sözleri tutmadı, tutamadı. Evet, iktidar Trump’ı bazı mizaç benzerlikleri nedeniyle çok benimsemiş olabilir. Ancak Amerikan demokrasisi ve gelenekleri, tutumu ve üslubu hayli yadırganan Trump’a teslim olmuş durumda değil. Bu gerçeği de defalarca dile getirdik, uyarılarımızı yaptık. İki lider arasında mizaç benzerlikleri ve uyumu kolay yoldan diplomatik başarı elde etmeye yetmez, hele ki muhatabınız demokrasinin, kuvvetler ayrımının işlediği bir ülkenin yöneticisi ise. Kaldı ki Trump’a karşı bir azil süreci işletiliyor, ayrıca ülkesi başkanlık seçimleri sathımailine girmiş durumda. Nitekim Trump’ın Fırat’ın doğusundan çekilme konusundaki ilk “tweet”i ve Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarının hemen akabinde Washington’daki Kongre üyeleri ve lider konumundaki siyasetçiler arasında çok büyük bir tepki oluştu. Hem Cumhuriyetçi kanat hem Demokrat Parti Türkiye’ye ve Trump’a yönelik tehditler savurmaya başladılar. ABD Savunma Bakanlığından, Dışişleri Bakanlığından Trump’ın “tweet”ine nizam veren açıklamalar geldi. Evet, mevcut bilgilere göre ABD şu ana kadar topu topu 36 askerini çekti; bu sayının 100’e yükselebileceği söyleniyor. Ama bu bağlamda, baskı altındaki Trump o skandal, tehdit dolu malum “tweet”i yazdı. Bu, Trump’ın benzer 3’üncü küstahlığı; bu 3’üncüsü diğer 2’sinden de hayli ağır bir küstahlık, pervasızlık taşıyor. Şiddetle kınıyoruz elbette ve eminiz ki ordumuz başta YPG-PYD/PKK olmak üzere tüm terörist örgütleri dize getirerek Trump’ın bu cüretine gerekli cevabı verecektir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bunu başaracağından şüphemiz yok ama umarız bu süreçte siyasi iktidar operasyona zarar verecek, hamleyi zora sokacak yeni hatalar yapmaz, zira koşulların gittikçe zorlu hâle geldiğini görüyoruz. Trump’ın açıklamalarındaki IŞİD unsuru, Pentagon’un Türkiye’nin harekât yapmayı planladığı bölgede hava sahasını Türk uçaklarına kapattığını ima eden açıklaması, ABD’nin “Askerimizi çeksek de bölgeyi uzaktan bombalayabiliriz.” ifadeleri, ABD makamlarının operasyonu desteklemediğine dair beyanları, Washington’da bugün de artarak yükselen tepkiler, Kongreden gelen yaptırım tehditleri ciddi şüphelere, ilave belirsizliklere yol açıyor. Esasen ülkemizin IŞİD’le ilgili sorumluluk yüklenebileceğini Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz yıl Trump’la bu konudaki telefon görüşmesinde dile getirmişti ancak Trump’ın bu defa kullandığı üslup kaygı verici mahiyette. Tüm bu şüpheler ve belirsizlikler hem sahada riskleri artıran unsurlar hem de muhtemel harekât sonrasında Türkiye açısından bölgede ve uluslararası planda ortaya çıkacak siyasi koşullar ve gelişmeler açısından endişe yaratıcı hususlar.

Trump bugün de karmakarışık “tweet”lerine devam etti, Türkiye ve YPG-PYD/PKK’yı birlikte mütalaa eden, tehdit niteliği de ihtiva eden “tweet”ler attı ve sonunda Sayın Cumhurbaşkanının 13 Kasımda kendisini ziyarete geleceğini bildirdi, durum budur. Avrupa Birliği de harekâtla ilgili olarak anlamlı bir tepki verdi, henüz bir tehdit dile getirilmiş değil ancak Avrupa Birliğinin de bir tepkisi mevcut.

Bu meyanda Türkiye'nin oluşturmayı hedeflediği güvenli bölgeye geri göndermek istediği ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için öngörülen imar ve inşa projelerinin finansmanının nasıl sağlanacağı konusu da akla gelmiyor değil.

Rusya ve İran’ın, tabii, farklı hesaplar ve politikalar içinde olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin güvenlik kaygılarına hak veriyor gözüküyorlar, bugünkü koşullarda uygulama imkânı müphem Adana Mutabakatı’na atıfta bulunuyorlar ancak harekâta açık bir destek vermiyorlar. Ayrıca, Fırat’ın doğusunda gerçekleştirilebilecek bu harekâtın Şam’ın ve Rusya’nın İdlib’le ilgili hedefleri açısından nasıl sonuçlar doğurabileceğini de iyice düşünmemiz gerekiyor. Şam rejiminin bu konjonktürde İdlib’e karşı yeni ve kuvvetli bir harekât başlatması ülkemiz açısından çok büyük ilave zorluklar yaratacaktır. Maalesef iktidarın hatalarıyla Türkiye, Suriye bataklığında öylesine bir konumda ki doğrudan millî güvenliğini tehdit eden sorunlar karşısında egemen ve başat şekilde karar verecek durumu yok. Türkiye, 911 kilometre sınırımız bulunan Suriye’de uzaklardan gelen güçlerin iradesine ve politikalarına tam olarak tabi kılınmış bir durumdadır. Bunun çok vahim bir başarısızlık olduğunu tespit etmemiz gerekiyor.

Yadırganacak bir diğer vahim durum da AK PARTİ’nin üst düzey yöneticileri harekât planını açıkça bir savaş olarak tanımlarken “Savaşa giriyoruz.” ifadesini kullanırken, iktidarın muhalefeti, Parlamentoyu yeterli ölçüde bilgilendirmekten kaçınmasıdır. “Savaş” kavramının kullanılması da farklı hukuki sonuçlar tazammun eder; buna dikkat çekmek istiyorum. Eğer “savaş” kavramını kullanacaksak bunu hangi gerekçelere dayandırıyoruz?

Harekâtın aşamaları, net hedefleri açıklanmalı mıdır? Projelendirilen yerleşim alanlarının nüfus yapısı hangi kıstaslara göre şekillenecektir? Ve bir faraziye olarak ABD’nin Suriye’den tam olarak çekildiğini düşünelim; iktidar, İran ve Rusya ile nasıl bir yöntem içinde uzlaşabileceğini layıkıyla değerlendirmiş midir? Bu sorular ciddiyetle cevaplandırılmalı, kamuoyumuz da aydınlatılmalıdır.

Son olarak belirtmem gereken bir husus, Suriye’de devasa sorunlarla meşgulken Doğu Akdeniz’de aleyhimize gelişmelerin artarak devam ediyor olmasıdır. Bu kadar büyük sorunlarla ve başka meselelerle eş zamanlı şekilde karşı karşıya kalmamızın esas müsebbibi iktidarın özellikle son dokuz, on yıllık dönemde uyguladığı basiretsiz, yanlış uluslararası ilişkiler yaklaşımıdır. Temennimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir an önce gerektiği gibi muhatap alınarak akıl ve ulusal çıkarlara dayalı bir dış politika ve millî güvenlik anlayışına geçilebilmesidir. Biz gerekli tüm sorumlulukları almaya hazırız.

Son bir cümle de, biraz önce, Türkiye’nin itibarından söz edildi ve itibarı IMO’da aldığı oya bağlandı. Bunu ben doğru bulamıyorum. Keşke çok farklı müzakerelere, pazarlıklara bağlı IMO seçimleri ve bu tür seçimler itibar ölçütü olsa.

Değerli arkadaşlar, itibarı Avrupa, Arap, Kuzey Afrika, Amerika sokaklarında gezince görüyorsunuz Türkiye'nin itibarını, medyalarını izleyince görüyorsunuz. Maalesef koca bir hayal kırıklığı. Ne kendinizi ne bizleri aldatmaya kalkın bu konuda. Eğer kendinize güveniyorsanız Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine bir defa daha aday olalım, orada itibarımızı ölçelim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Biraz evvelki oylamayla ilgili, oylamanın sonunda yaşanmış olan tatsız bir durum var. Bununla ilgili tutanağı da istedik. Mikrofonu açarsanız buna ilişkin kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Nedir konu Sayın Oluç?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Biz oylarımızı kullandıktan sonra AK PARTİ sıralarından “yuh” sesleri geldi, bu konuda bir görüş belirtmek istiyorum, tutanakta da var.

BAŞKAN – Yani onu kapattık ama bir saniye, izin verirseniz tutanaklara bir bakayım, nedir, ne olmuş, onu bir inceleyelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamam.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Söyleyen kişiyi de biliyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Oluç, lütfen siz oturun, ben bir bakayım.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın İsmail Özdemir’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25/4/2013 tarihli ve 2100 (2013) sayılı Kararı’yla Mali'de Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu -bir başka adıyla MINUSMA- ve 10/4/2014 tarihli ve 2149 sayılı Kararı’yla Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu yani MINUSCA kurulmuştur. Mali ve Orta Afrika’ya asker gönderilmesinin bu kapsamda bir yıl daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika Kıtası yaklaşık 30 milyon kilometrekarelik toplam alanıyla dünya yüz ölçümünün yüzde 6’sını, kara alanlarınınsa yüzde 24’ünü kapsamaktadır. 1 milyar 200 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın toplam nüfusunun yüzde 16,6’sını yani bir başka deyişle yüzde 17’sini Afrika Kıtası kendi bünyesinde barındırmaktadır.

Tabii, Afrika Kıtası bizim millî tarihimizde de önemli ve stratejik alanlardan biri olarak kabul edilegelmiştir. Bu kıtayla olan ilişkimiz yalnızca Osmanlı Devleti zamanında olmamış, daha da evveliyatına gidildiğinde Tolunoğulları, İhşidiler, Eyyubiler ve Memlükler gibi Türk devletleriyle tarihsel bir arka plana baktığımızda 950’li yıllardan bu yana süregelmiştir. Üstelik Türk milleti bu kıtada kurduğu çok sayıda devletle Asya ve Avrupa’da olduğu gibi, tarihin yok sayamayacağı büyük ve önemli işler başarmıştır.

Yine Afrika’da derin izler bıraktığımızı ve bu izleri bugün dahi Afrika’nın pek çok bölgesinde görmemizin mümkün olduğunu ifade etmemiz gerekir. Dolayısıyla Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinde Afrika asla görmezden gelinmemiş, yok sayılmamış, tam tersine, adalet, barış, huzur, istikrar ve refahın tesis edildiği, kader birlikteliği yaptığımız bir coğrafya olarak görülmüştür.

Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferiyle birlikte Türk hâkimiyetine girmeye başlayan Afrika, ilerleyen yıllarda bölgede görevlendirilen Özdemir Paşa’nın başarılı faaliyetleri sayesinde önemi giderek artan bir hâle gelmiştir ve Afrika Kıtası’nda Türk hâkimiyetinin tesis edilmesiyle Akdeniz ve Hint Okyanusu’nun emniyeti sağlanmış, aynı şekilde kutsal topraklarımız da bu emniyetin, bu huzurun güvenini tatmıştır.

Küresel ticaret Osmanlı Dönemi’nde Afrika Kıtası’ndaki etkinliğimizin sağlanmasıyla büyük ölçüde bizim etki alanımıza ve kontrolümüze girmiştir. Aynı dönemde bölgenin imar sürecinin hızlı şekilde işlemesi Afrika’nın potansiyelini daha da artırmıştır ki bugün dahi Afrika’daki pek çok ülkeye gittiğiniz takdirde ne kadar geri kalmış olduklarını görürseniz görün orada mutlaka bir Türk eserinin, bir Türk mimarisinin hâlâ ayakta olduğunu görürsünüz.

Tabii, Türk milletinin himayesinde Afrika Kıtası’nda kurulan… Afrika Kıtası da kurulmuş olan dünya nizamı ve sulhu içerisinde yaşamış, devletin tebaası olan diğerleri gibi burada yaşayanlar da herhangi bir endişeye sahip olmadan huzur ve güven ikliminden nasibini almışlardır. Afrika’daki dört yüz yıla yaklaşan hâkimiyetimiz ve hâlâ buralarda ecdadımızın hayırla anılıyor oluşu bunun en bariz göstergesidir.

Bütün bu gelişmeler 19’uncu yüzyıla kadar süregelse de Orta Doğu gibi Afrika’nın da elimizden çıkması ne yazık ki bölgedeki sömürgeye dayalı eylemlerin artmasına sebep olmuştur. Başkaları bu güzide kıtaya gelirken misyonerlik faaliyeti altında, kendi inançları çerçevesinde İncillerini getirmiş ancak insanları köleleştirip kaynaklarını sömürerek geri dönmüşlerdir. Bugünün demokrasi ve insan hakları havarileri kesilen, dünyanın en demokratik ülkeleri olarak gösterilen kimi çevreler, yine en büyük günahlarını da Afrika’da işlemişlerdir. İnsanlık suçunun her çeşidinden türevi burada Batılı emperyalistler tarafından uygulanmış, Afrika’nın dört bir yanına yayılmıştır. Zenginlikleri sömürülen ve köleleştirilen Afrikalılar olmuş, kaynakları kullanarak zenginleşenler ise sömürü düzeninin vahşi temsilcileri olarak tarihe not edilmiştir. Bugün gelinen noktada ise Afrika Kıtası’nın ne derecede büyük öneme sahip olduğu hemen her ülke tarafından anlaşılmaya başlanılmıştır. Çünkü önemli sayıda ve rezerve sahip olan, bakir olarak nitelendirilebilecek kaynakları, yer altı zenginlikleri, dünyanın diğer bölgelerine göre yüksek seyredeceği değerlendirilen nüfus artışı ve potansiyeli, önemli küresel ulaşım güzergâhlarına olan yakınlığı sebebiyle Afrika Kıtası öne çıkmaktadır. Bununla birlikte, yine güvenlik ve istikrar noktasında hiç şüphe yok ki ciddi sorunlar baş göstermiştir.

Afrika’nın genelinde var olan zenginlik, terör örgütleri ve iç savaşlar vasıtasıyla yönlendirilmeye çalışılmaktadır. El Kaide, Boko Haram, DEAŞ veyahut bir başka adıyla IŞİD gibi terör örgütlerinin bu çerçevede sahaya birinci aktör olarak sunulmuş olmaları malumdur ki yine Afrika Kıtası’nda yaşanan istikrarsızlığın ana sebeplerinden ve gözle görülen yüzlerinden bir tanesi de bu terör örgütleri eliyle yayılmaya çalışılmaktadır.

Bugünlerde yine aynı terör örgütlerine baktığımızda, bu terör örgütleri vasıtasıyla yüce dinimiz İslam’ı bir ve beraber gösterme gibi karanlık bir amacın da haksızlığın ve hadsizliğin de olduğunu hep beraber takip ediyoruz. Ancak ne yazık ki Afrika’da Hristiyan olduğunu açıkça söyleyen gruplarca düzenlenen terör eylemleri ise ne hikmetse gündeme getirilmemektedir. Buradaki amacımız bir haksızlık yapmak değildir ancak öyle görülüyor ki terörizmin dininin olmadığı kabulünün dünya kamuoyu tarafından yapılması elzemdir ve gereklidir.

Terörizm konusu gündeme geldiğinde kabul edilen bir başka gerçeklik ise terör faaliyetlerinin artık sadece doğduğu coğrafyalarla sınırlı kalmadığı, zira gelişen şartlar sebebiyle çok çabuk ve bir çırpıda diğer yakın bölgelere ve hatta küresel seviyeye yayılabildiği hususudur. Bu anlamda Afrika’nın istikrar ve güvenliğinin tesis edilmesi yalnızca bu bölgenin bir sorunu değil, dünyanın geri kalanının da sorumluluğudur.

Tabii, bununla beraber, Afrika’da giderek büyüyen yatırım olanakları pek çok fırsatı beraberinde bulundururken karşılıklı saygı temelinde yürütülecek iş birlikleri ülkemizin ekonomisine de hiç şüphe yok ki katkı sağlayacaktır. Hâlihazırda Afrika'da yatırım yapan çok sayıdaki Türk şirketinin varlığı kıtadaki istikrar ortamının artmasına paralel olarak diğer ülkelerle geliştirilecek iş birlikleri sayesinde yükselebilecektir. Bugün çok sayıdaki Afrika ülkesi kalkınma hamlesini hayata geçirebilmek isterken Türkiye'nin kıtada bulunan ülkelerle yapacağı iş birliği önümüzdeki yüzyılda erişmeyi arzuladığımız değerlere büyük bir ivme kazandırabilecektir. Dahası, bizim ve Afrika'daki diğer ülkelerin iş birliği haricinde geliştirebileceği güçlü mekanizmalara dayalı iş birliği sayesinde de hem ülkemizin ekonomik ve diplomasi anlamındaki potansiyelinin gelişmesine katkı sağlanabilecek hem de Afrika’daki diğer olanaklardan ve imkânlardan yine Afrikalıların kendileri de yararlanabilecektir.

Bununla birlikte, Afrika Kıtası’nın genelinde diplomatik misyon sayımızın son dönemlerde giderek artması bu coğrafyayla ilişkilerimizin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Bizler bu sebepten dolayı, hem tarihsel gerçekler hem de bugünün gerçekleri münasebetiyle Afrika’ya sırtımızı dönemeyiz, uzak görüp eylemsiz kalamayız. Çünkü 21’inci yüzyıldaki küresel rekabetin yaşanacağı ve hangi coğrafyada bulunursa bulunsun ülkelerin kaderinin şekilleneceği ana alanlardan bir tanesi Afrika’dır. Giderek çok kutuplu hâle geldiği tescil ve tespit edilen dünyada artık gelişen teknolojinin ve erişim şartlarının evrimiyle birlikte rekabet alanları da fazlalaşmaktadır. Güvenlik, istikrar ve millî menfaat konuları sadece her ülkenin kendi sınırlarından yahut yakın çevresinden başlayan bir kalıpta değil, çok daha geniş bir kapsamda ele alınmaktadır. Sonuç olarak, ayağı yere sağlam basan stratejik bir bakış açısıyla Afrika konusunu bütüncül olarak değerlendirmek elzemdir.

Başta tarihî ve kültürel bağlarımız olan Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere, tüm Afrika ülkeleriyle diplomatik, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler geliştirilmeli ve derinleştirilmelidir. Bu ilişkiler uzun vadede Türkiye’yi küresel bir güç hâline getirme hedefimizin, tüm kıtalarda güvenilir dostluklar kurma vizyonumuzun ve çok boyutlu, aynı zamanda insani bir dış politika izleme anlayışının somut göstergesi olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde çok sayıdaki ülkenin Afrika’da varlık gösterme girişimleri ve sebepleri akıllardan çıkarılmamalıdır. Bu ülkeler, başta altyapı yatırımları olmak üzere, Afrika ülkeleriyle siyasi ve ekonomik iş birliklerini geliştirirken şimdiden kendilerine yeni pazarlar oluşturmanın arayışındadır. Aynı ülkelerin Afrika’da yine sayıları giderek artan seviyede askerî üs kurma girişimlerinin ne anlama geldiği şimdiden doğru idrak edilmelidir. Dünyanın gözü çoktandır Afrika’dadır, ayağı da Afrika’ya basmaya başlamıştır. Özellikle Afrika Kıtası’nın kuzey, doğu ve güney bölgesinde yer alan kıyı şeridinin stratejik değeri Türkiye tarafından doğru değerlendirilmelidir.

Bununla birlikte, FETÖ terör örgütünün özellikle 15 Temmuz 2016’dan itibaren etki alanını artırmaya çalıştığı yerlerden birinin de Afrika olduğu malumumuzdur. FETÖ’yle mücadele çerçevesinde sergilenecek uluslararası çabalarda Afrika’nın yok sayılamayacağı, görmezlikten gelinemeyeceği gerçeği karşımızda durmaktadır. Türkiye'nin güvenliğinin mevcut şartlar itibarıyla neden Afrika’yı da içerisine aldığının bir başka göstergesi de budur. Dolayısıyla, Ankara merkezli küresel bakış açımız ve hedefimizde Afrika’nın sahip olduğu yerin anlam ve öneminin büyük olduğunun bilinmesi gerekir. Bu çerçevede Afrika’nın barış ve istikrarına katkı sağlayacak çabalarda ülkemizin yer alması küresel hedeflerimiz açısından oldukça değerlidir. İkincisi: Bu durum, saygın bir iş birliği tesisiyle birlikte, yine dış politikamızın başarılı bir şekilde uygulanması noktasında diğer ülkelere vereceği, hayata geçirilmiş açık bir cevap anlamını da taşıyacaktır. Bu kapsamda, ilgili tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimizi yeri gelmişken ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hiç şüphe yok ki Afrika’yı konuşuyorken yani Türkiye'den uzak coğrafyaları konuşuyorken dünyanın içerisinde bulunduğu şartlar sebebiyle her ülkenin ki özellikle de üstünlük mücadelesine giren ve bölgesel seviyede birbiriyle rekabet seviyesini artırmış olan ülkelerin geliştirmeye başladığı, uygulamaya koyduğu strateji ve politikalarının önemli gördüğümüz bir alanına da dikkatinizi çekmek istiyorum. Değişen küresel koşullar yaklaşık son on yıl içerisinde neredeyse tüm ülkelerin güvenlikle ilgili algılama ve politikalarının da revize edilmesine neden olmuştur. Mevcut durumda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Çin ve Rusya gibi ülkelere ilave olarak çok sayıdaki ülkenin, bölgesel ve küresel çıkarları için yeni koşulların getirdiği zorluklarla baş etmeye çalışırlarken kendi menfaatlerini koruyup geliştirebilmek adına diğer ülkelerle girdikleri rekabetten de yine kendileri adına başarılı olarak çıkabilmek için uğraş verdiği ortadadır. Çok yönlü çıkar çatışmasına ilave olarak terörizm gibi ortak tehdit algılamalarının da vuku bulduğu bu zaman diliminde göze çarpan en hassas konuysa su yolları ve denizlerin öneminin giderek artıyor olmasıdır. Sorunun denizlerle ilgili boyutu artık öylesine genişledi ki her ülke kendi kıta sahanlığı yahut münhasır ekonomik bölgesini korumak bir yana, ticaret malları ile enerji kaynaklarının taşınması konusunda da deniz yollarının giderek artan bir öneme sahip olması gelişen teknolojiyle beraber düşünüldüğünde yine her ülke açısından en hassas kabul edilen millî güvenlik meseleleri ve algılaması hâline geldi.

Yine, yakın zamanlara kadar yapılan pek çok akademik çalışmaya göre, deniz taşımacılığının hâlen dünyada en çok tercih edilen ulaşım şekli olduğuna vurgu yapılmakta, ülkelerin ticari rekabet gücünün uluslararası deniz ulaştırma sistemlerinden istifade edebilmesine bağlı olduğunun altı çizilmektedir. Küresel ticaret hacminin yüzde 80’inin, petrol taşımacılığının yüzde 60’ının ve doğal gaz taşımacılığının yine yüzde 25’inin deniz yoluyla yapılıyor olması bu alanın her ülke nazarında çıkarlarının daha çok çatıştığı bir zaman diliminde ne derecede büyük bir önem arz ettiği ortadadır.

Çok uzağa gitmeyelim, yakın bir zaman öncesine kadar Çin’in hâlihazırda alışılagelindik bir şekilde kullanmış olduğu Pasifik Okyanusu’ndan Malakka Boğazı üzerinden Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’i aşarak Akdeniz ve Avrupa’ya ulaştığı ticaret güzergâhını değiştirerek Kuzey Buz Denizi’nden bir ticaret gemisini geride bıraktığımız aylarda Avrupa Kıtası’na göndermesi ve bunun bahse konu olan güzergâhtan günler, hatta haftalar mesabesinde değerlendirildiğinde daha kısa bir süre tutması burada bahse konu ettiğimiz hususun ne derece de büyük önem arz ettiğini yine karşımıza getirmektedir.

Türkiye gibi dünya enerji ve ticaretinin önemli bir kısmına erişim olanağı sunan Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının önemi önümüzdeki yıllarda daha da artacakken Karadeniz’le beraber özellikle de Doğu Akdeniz’de bulunan yeni petrol, doğal gaz kaynaklarının, ifade edildiği üzere, varlığı ve bu alanlardaki haklarımızın korunması açısından sağlıklı, tutarlı, caydırıcı ve sonuç alıcı bir politika izlememiz gerektiği sonucu karşımıza çıkıyor. Ayrıca, Afrika Kıtası’nın en uç noktalarından olan Somali’yle beraber, yine bir başka denizaşırı ülkede, Katar’da bulunan askerî üslerimizin varlığı, ismi anılan bu iki ülkeyle beraber yapılan anlaşmalar gereğince deniz yollarında gücümüzü artırma zorunluluğunu ve ihtiyacını bir kez daha karşımıza çıkarmaktır, hele ki aynı şekilde yenilerini kurmamızın muhtemel olduğu diğer askerî üsler de dikkate alındığında.

Küresel enerji taşımacılığı anlamında stratejik noktalarda bulunan Katar ve Somali gibi iki önemli ülkede askerî üslerimiz vasıtasıyla bulunmamız, mevcut durumdaki potansiyelimizi geliştirme gerekliliğini ortaya çıkarırken aynı çerçevede diğer ülkelerle rekabet edebilir kapsamlı bir politikanın uygulanması gerektiği de açıktır. Dolayısıyla, küresel rekabette deniz yollarının önemi her ülke açısından artık öncelikli bir mesele hâline gelmeye başlamıştır ve ülkemizin önündeki hedeflere erişebilmesi açısından bu alanda olan bitenleri dikkatle takip etme zorunluluğu bulunduğu gibi, kendi perspektifiyle geliştirip uygulamaya koyacağı millî bir stratejisinin de var olması mutlak suretle gereklidir.

Bütün bu gelişmeler beraber değerlendirildiğinde, ülkemizin donanma gücünü geliştirme faaliyetlerini artan bir ivmeyle sürdürmesinin yine ülkemiz açısından hayatiyet derecesinde önemli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Konu ve sorun sadece kendi deniz yetki alanlarımızda kendi sahamızı, bize ait olan münhasır ekonomik bölgeleri ve yer altı kaynaklarını, burada var olan haklarımızı müdafaa değildir; aksine, çok daha geniş bir perspektifle ele alınması gereken geniş ve daha büyük bir vizyonun yine ürünleri olmalıdır. Bu kapsamda da pek tabii donanmamızın imkân ve kabiliyeti, sadece kendi deniz alanlarımızın ve vatanımızın, mavi vatan hudutlarımızın korunmasıyla sınırlandırılmamalı, farklı bölgelerde ikili anlaşmalarla inşa ettiğimiz üslere hızlı, emniyetli ve kolay erişim çabaları da göz önünde bulundurulmalıdır. Dahası, dünyadaki hemen her ülkenin iddiasını artırmak istediği bir dönem içerisinde Türkiye de donanma potansiyelini geliştirirken kendi iddiasını en üst seviyeye yerleştirecek bir stratejiyi benimsemeli, tüm denizlerde var olabilecek ama tüm denizlerde icap ettiğinde var olabilecek imkân ve kabiliyete erişebilmelidir. Bu çerçevede, donanma gücü olarak askerî sahayı kapsadığı gibi ticaret malları ve bilhassa da enerji nakli konuları ile denizaltı sahalarındaki enerji arama ve tarama alanlarını da içerisine alan, geniş bir yelpazeyi oluşturan büyük bir politika ve strateji benimsenmelidir. Tarihin gerçekliğine bakıldığında, Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin hayat bulduğu her dönemde Türk milletinin kara gücüyle konuşlandırdığı stratejisini mutlaka deniz gücüyle birleştirip bütünleştirdikten sonra ortaya koyduğu küresel stratejisi sayesinde arzu ettiği başarıya ulaşmış olduğu gerçeği akıllardan çıkarılmamalıdır. Özellikle de gerek Kara Hâkimiyet Teorisi gerekse Deniz Hâkimiyet Teorisi alanında çok farklı senaryoların ve seçeneklerin konuşulduğu bir dönemde ülkemizin bu anlamda denizle alakalı faaliyet ve çabalarını artırması, bunların kapsamını genişletmesi hakikaten büyük önem taşıyor.

Tabii, yeri gelmişken ve sözlerimi de bitirirken bugün burada Meclis olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Irak ve Suriye'ye asker gönderilmesi konusunda kabul ettiğimiz tezkerenin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. İlgili bölgelerde harekâta başlayacak olan kahraman Mehmetçik’imize de üstün başarılar diliyorum ki aynı zamanda Cenab-ı Allah inşallah kendilerinden başarıyı, zaferi ve muzafferiyeti eksik eylemesin diyorum.

Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ve her siyasi partinin belli bir konuda farklı karar alabileceğine ve buna herkesin saygı göstermesi gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, az önce Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Oluç’un dile getirdiği konuyla ilgili tutanağı inceledim. Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin oylamasından sonra, “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” dedikten sonra birtakım “Yuh!” seslerinin geldiği tutanağa yansımış.

Değerli arkadaşlarım, zaten her bir siyasi parti aynı düşünse farklı siyasi partiler olmaz. O bakımdan, her siyasi partinin değişik durumlarda almış oldukları kararlara herkesin saygı göstermesi gerekir. Bu, demokrasinin bir gereğidir, kuralları böyledir demokrasinin. Sonuçta, her siyasi parti bir konuda aynı düşünecek diye bir kural yok. O bakımdan, bu tip söylemlerin Meclisin mehabetine yakışmadığını da ifade etmek durumundayım. Hepimiz birbirimize saygılı olmak durumundayız.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekilimiz Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç’a aittir.

Buyurun Sayın Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözlerime 8 Ekim 1980’de askerî cuntanın ilk idam ettiği Necdet Adalı’yı anarak başlamak istiyorum.

Yine aynı şekilde 8 Ekim 1978’deki Bahçelievler katliamındaki 7 TİP’li genci saygıyla anıyorum.

Enternasyonalizm ve sosyalizm çizgisini Küba’da ve Latin Amerika’da geliştiren değerli Che Guevara’nın ölüm yıl dönümü, onu da saygıyla anıyorum.

Ve yine birazdan konuşacağımız konumuzla yakından ilintili olan, Türkiye’de gerçekleşen 10 Ekim gar katliamında yitirdiğimiz bütün canları saygıyla anıyor, yarım kalan özgürlük ve barış serüvenlerini tamama erdireceğimize dair sözümüzü yinelemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında asker göndermeyi konuşuyoruz. Tabii ki sunulan gerekçeler, Mali’de istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin desteklenmesi, izlenmesi, denetlenmesi, sivillerin korunması ve yeniden yapılanmada kadınların burada önemli oranda rol alması, çocukların korunması şeklinde gerekçeler. Bunlar artık tezkereleri çıkarmak için insanları, sözüm ona, ikna etmeye çalışan gerekçeler olabilir ama bizler ikna olmuyoruz. Hiçbir tezkerenin esas gerekçesi bu değildir, ne yazık ki bu olmuyor. Gerekçe bu olsaydı, hangi anlaşma, sözleşme ya da neyse buraya gelen teklif, elbette bizler HDP olarak o tekliflere imzamızı atar, oyumuzu olumlu yönde kullanırdık ama gerçeklik bu değil. İş, militer ve askerî çözümlerde esası aramaktadır. İşgalci, yayılmacı, kolonist anlayışın bütün dünyada nasıl zuhur ettiğini görebiliyoruz bu tezkerede de. Aynı zamanda, söz konusu asker göndermek olduğunda, devletlerin, herkesin iştahının nasıl kabardığını görebiliyoruz. Oysaki Birleşmiş Milletler başta olmak üzere ve buna Türkiye’yi de katarak ifade ediyorum, bugün az önce bahsettiğimiz sorunlarla ilgili bir proje geliştirmeye, gerçek anlamıyla bir destek sunmaya, bir dayanışma göstermeye gelindiğinde bu esas görevlerden herkesin nasıl kaçıştığını görebiliyoruz. HDP bu oyunda yok çünkü Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde, özellikle son zamanlarda İslam’ı kullanarak artan örgütlenmelerin bu bölgelerde yarattığı tahribat ortadadır. El Kaide, El Nusra, IŞİD, İhvancılar ve Boko Haram’ın işlediği katliamlar ortadadır. Bütün bunlar karşısında, o Birleşmiş Milletler maskesi altında saklanarak bu örgütlerin nasıl büyütüldüğü, nasıl geliştirildiği, nasıl çatıştırıldığı, emperyalist güçlerin emelleri için bu güçlerin nasıl çatıştırıldığı ortadayken, daha sonra, sözüm ona insani çözümler adı altında, kimi anlaşmalar, tezkereler vesaireler ortaya koymayı asla doğru bulmuyor ve bu tezkereye ret oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce bu Meclisten, belki bu Meclisin tarihine bir kara sayfa olarak yazılacak bir tezkereye “evet” oyu çıktı, çoğunluk oyuyla Suriye-Irak tezkeresi kabul edildi. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki… Bu tezkerenin Suriye topraklarına müdahale etmeyi amaçladığını, bu tezkerenin AKP’nin tek adam rejiminin bekasını korumak için bir tezkere olduğunu ifade ettik ve biz bu nedenle de ret oyu verdik.

Bizler isterdik ki burada… Şu kürsüye çıkıp dakikalarca bu tezkereye aslında neden oy vermememiz gerektiği biçiminde açıklamalar yapıldıktan sonra, bu tezkereye “evet” diyenlerin de kendilerini buradan sorgulamaları gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, Suriye savaşında Türkiye'nin yaşadığı tehditler… Ve bu iktidar bu tehditlerin önünü açtı. Türkiye’de sınırlar hallaç pamuğuna döndü. Cihadi, Selefi gruplar, şu an sınır illeri başta olmak üzere Ankara’nın göbeğinde, İstanbul’da bir canlı bomba gibi her tarafı doldurmuş durumdalar.

Bakın, yine bunda ekonomik açıdan sebepleri de ortaya koymak zorundayız. Bugün bu ülke çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor; yoksulluk arttı, işsizlik arttı. Hayalî ekonomik raporlarla bunların gerçeği yansıtmadığını, sokağa çıktığınızda, insanların tenceresinde kaynayan yemeğe baktığınızda görürsünüz. Eğer bu zahmeti gösterir, döner, halkımızın nasıl yaşadığına bakarsak bu yoksulluğu bariz görürsünüz; enflasyonla ilgili yapılan açıklamaların ne kadar ciddiyetsiz olduğunu görürsünüz. Oysaki bu ekonomik krizin üstünü örtmeye kalkışan bir iktidar var ve biz bu iktidara… İktidar partisini bir yana bırakarak muhalefet için söylüyorum, bütün bunlar görmezden gelinmeye kalkışıldı.

Yine, değerli arkadaşlar, mültecilik ve göçmen sorunu… Evet, Türkiye’de iktidar şunu yaptı: 2011 Martında Suriye savaşı başladığı zaman âdeta mültecilere davet çıkarırcasına “Buraya gelsin, bizler bakarız.” dedi. Şimdi, şu yakındığı, her gün ana akım medyada örnekleri var ya, “Mültecilere kötü davranılıyor.” İşte bu davranışın müsebbibi ve esas şimdi medyada bile bu kadar sık haberin çıkmasının altında yatan neden, AKP iktidarının MHP’yle el ele vererek mültecilere araçsal yaklaşmasıdır. Plan baştan beri belliydi. Türkiye’deki kürdistan coğrafyası ile Suriye’deki Kürdistan coğrafyası arasında, evet, bir Arap kuşağı örme planlanıyordu. Mülteci olarak getirdiği insanları orada, tampon bölgede yerleştirmek istiyorlar. Biz buradan soruyoruz… Orada zaten insanlar yaşıyor. Bugün Ankara’nın göbeğinde bir mahalleyi düşünün. “Biz bu mahallede yaşayan vatandaşları beğenmiyoruz. Herkes evini boşaltsın, başkası gelsin, yerleşsin.” demiş oluyorsunuz, olacaksınız. Biz bu yüzden “hayır” dedik, demeye de devam edeceğiz.

Burada bir Kürt-Arap savaşına da dikkat çekmek istiyorum. Benden önceki bir konuşmacı buna değindi; önemli ve kıymetlidir. Bugün bir Kürt-Arap savaşıyla, oradaki oyalama politikası ile “Onlar birbiriyle uğraşsın, hegemonik güçler işlerini yürütsün, AKP-MHP iktidarı bu ülkenin kanını emmeye devam etsin.” gibi bir anlayışın da olduğu ortadadır. Bugün Suriyelilerden oluşan, daha doğrusu Suriyeli mültecilerden ordu ilan ettiniz Urfa’da. Nerede görülmüş, dünyanın neresinde görülmüş mültecilerden bir ordu oluşturulduğu? Ama bunu bu iktidar yapmayı başarıyor.

Evet, değerli arkadaşlar, bugün Türkiye IŞİD’e, bu iktidar IŞİD ve benzeri örgütlere kucak açarak aslında burada çok fazla katliama tanıklık edilmesini de seyretmiş oldu. Peki bunlar neden yapılıyor? Çok net, iktidarın “güvenlik” “terör” “devletin bekası” dediği meselelerin esasen kendi bekası olduğunu artık bütün Türkiye kamuoyu görmüş durumdadır. Eskiden terör dediğinizde bir iş yaptırabiliyordunuz ama şimdi, yaptıramadığınızı yerel seçimlerde aldığınız oylara bakarak zaten anlayabilirsiniz.

Sürekli silahla çözüm aramak... Bakın, Karayazı’ya kayyum atandı, ben oradan dönerken birçok askerin elinde namlu, boş boş böyle durduğunu gördüm ve şunu düşündüm: Yıllar yılıdır bu namlular çevrilmiş, neyi çözdü ki? Siyaset, silahın önüne geçmek zorundadır, o zaman bu sorunlar çözülür.

Bu ülkenin kadim sorunlarından biri Kürt sorunudur, bunu artık bütün dünya âlem biliyor, bunu aslında bu devlet de iyice idrak etmiş durumdadır ama her gelen iktidar kendi çıkarları çerçevesinde bu sorunu kullanmaya çalıştığı için, bugün Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözemediğiniz için ne Orta Doğu’da başarılı olabiliyorsunuz... Bugün Doğu Akdeniz’de bile başarısızlığın altında yatan sebebin bu olduğunu söylersek abartmış olmayız.

Evet, değerli arkadaşlar, bir yandan Kürtler kardeşimiz diyoruz ama bir yandan da Rojava topraklarında neredeyse 30 kilometreyi istimlak etmek istiyoruz. Nasıl kardeşlik bu? Bu bir kardeşlik değil, bu, sadece Türkiye’deki Kürt seçmene oynama oyunudur, başka hiçbir şey değildir. Kardeş olan eşitlik temelinde kardeşliği savunur, bu gerçek bir kardeşlik değildir. Kürt halkı, Türkiye’de olduğu gibi, Suriye’de de Suriye halklarının asli unsurudur. Bakın, Kürtler öğretmen, öğrenci, işçi, kadın; İstanbul’da olduğu gibi Diyarbakır’da da öyle, Rojava’da da öyledir. Siz onları yerinden yurdundan -üstüne “terör” diyerek- etmeye kalkışırsanız, bu terörü kimin gerçekleştirdiği o zaman oturulur, konuşulur. Türkiye, Rojava topraklarında asla ve asla bu çalışmalara girişmemelidir.

Değerli arkadaşlar, yine meselenin başka bir boyutuna değinmek istiyorum. Bugün, belediyelere kayyum atamadan tutun da Suriye topraklarında Rojava bölgesine müdahale etmeye kadar, bu sorun sadece ve sadece HDP’lilerin, sadece ve sadece Kürt halkının sorunu değildir; bu sorun İstanbul’daki seçmenin de problemidir, İzmir’dekinin de Adana’dakinin de; bu sorun Rojava toprağında yaşayan bütün halkların, Türkiye’de yaşayan bütün halkların sorunudur aynı zamanda ve bu sorunlara bu hassasiyetle yaklaşılmak zorundadır.

Bizler, evet -savaşa belki burada Meclis çoğunluğu “evet” demiştir fakat- asla ve asla tek adam rejimini kabul etmeyen kesimler bu karara saygı göstermeyecektir. Bunu her kesim için söylüyorum. Bugün tek adam rejimine karşı olanlar, demokratik parlamenter sistemin inşa edilmesini isteyenler, kuvvetler ayrılığını savunanlar, yargının bağımsızlığını savunanlar, kadınlar, gençler, doğa ve insan hakları savunucuları asla ve asla bu kararınızı onaylamayacak ve savaşa, savaş tezkeresine “evet” demeyecektir. Buradaki irade Türkiye’deki 82 milyon insanı -ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum- temsil etmeyen bir karara imza atmıştır.

Evet, biz şunu iyi biliyoruz: Bölge çok karışık. Irak’ta halk sokağa dökülmüş. 100’ün üzerinde insan yaşamını kaybetti. İran-ABD gerilimi tırmandıkça tırmanıyor. Kimin gücü kime yeterse. Bugün Husiler Suudi Arabistan’ın Aramco tesislerini bombaladı ve hemen petrol fiyatları fırladı. Mısır, Sudan, Cezayir kaynıyor -hepsinin farkındayız- Doğu Akdeniz’de sular ısınmaktan öteye geçmiş, sular fokur fokur kaynıyor. Orada da izlediğimiz yanlış politikanın ayağımıza nasıl dolanmaya başladığını haberlere şöyle bir baktığımızda görürüz ve yine, Kıbrıs sorununu, Türkiye’deki iktidarın, yorganı kendine nasıl çekip, yine bundan da bir güvenlik problemi ortaya çıkararak nasıl siyaseti bırakıp askerîleştirdiği ortadadır.

Değerli arkadaşlar, sonuç itibarıyla, elbette bizlerin de kimi yaklaşımları var. Emperyalist güçler ve bölgedeki taşeronları, biliyoruz ki bizim bu yaklaşımlarımıza sıcak bakmaz, onlar sadece ve sadece timsah gözyaşı dökerler. Bizim önerilerimiz şunlardır: Türkiye, Suriye topraklarına müdahale sevdasından vazgeçmeli. Kürtlerin statüsü kabul edilmeli; bu statü Türkiye’de de kabul edilmeli, Rojava’da da kabul edilmeli. Suriye’de yeni yazılmakta olan -eğer başarabilirlerse- anayasada, bu statünün tanınması konusunda Türkiye, Kürt kardeşleriyle dayanışarak bunun arkasında durmayı başarabilmeli.

Muhalefet, MHP’nin ve Vatan Partisinin aklıyla davranan iktidar karşısında, ortaya atılan “Türkiye ittifakı”na karşı elbette uyanık olmak zorundadır. Bakın “Bu ülke savaşta.” diye yaygara koparılarak militarizm ve savaş eşliğinde vatandaşların duyguları, algıları ve hatta siyasi partilerin, siyasetin kendisi yönetilmek isteniyor. Az önce yaşadığımız sonuç bu yönetmenin sonucudur ve deniliyor ki: “Ne yapalım? Mehmetçik’i yalnız mı bırakalım?” Siz Mehmetçik’le dayanışmış olmuyorsunuz ki, Mehmetçik’i Suriye bataklığına göndermek için imza attığınızda Mehmetçik’i sevdiğiniz anlamına gelmiyor ki.

Bizler ne Türkiyeli ne dünyalı hiçbir gencin yaşamını kaybetmesini asla ve asla istemiyoruz. Mehmetçik’e sahip çıkacak olan, Mehmetçik’i o kara batağa sürükleyecek şeye imza atmaz ve bundan dolayı biz bu uyanıklığı sağlamak zorundayız. Partiler sağlamıyorsa seçmenlerin, değerli halklarımızın sağlayacağına dair inancımız da sonsuzdur.

“Ya yanlış anlaşılırsam.” duygusundan artık herkes vazgeçmek zorundadır. Bir ezber bozulmak zorundadır Türkiye’de siyaset yaparken. Gerçekçi olmalı, cesur olmalı, eşyaya adıyla hitap etmeli. Bu tezkerelerin işe yarayacağı tek şey AKP-MHP iktidarının bekasıdır. Bugün Suriye’de yaşanan sorunlara baktığımızda, sınırı tehdit eden unsurların IŞİD, El Kaide, El Nusra olduğunu herkes bilir. Ama biz bugün “Kürtler komşumuz olacağına bunlar komşumuz olsun.” diye bir anlayışla yaklaştığımızda, uzun vadede Türkiye kendi ayağına baltayla vurur. Dayanışmayı, barışı, kardeşliği, hani, diyoruz ya “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diye, o ilkeyi tamamen ortadan kaldırır.

Evet, Suriye’de Rojava’ya olası bir harekâtı bu Meclis önleyebilirdi ama önleyemedi. O hâlde görev, Türkiye’deki demokrasi güçlerindedir. Az önce ifade ettiğim, tek adam rejimiyle uzlaşmayan, oynanan bu büyük oyunların farkında olan herkes için, bu tehlikeli oyun karşısında Türkiye’de özgürlüğü, barışı, kardeşliği, demokrasiyi korumak adına görev demokrasi güçlerine düşmüştür. Ve ekranı başında bizleri izleyen ya da izlemeyen ama sesimizi duyan bütün demokrasi güçlerine ve bu fikriyata sahip olan değerli halklarımıza buradan seslenmek istiyorum: “Barış” diye, “barış” diye sokaklarda da elbette haykıracağız.

Ve şair şöyle ifade etmiş savaşın vahametini ve buna karşı alınması gereken tutumu:

“Sen, makine başındaki insan,

Sana yarın su boruları ve vanalar yerine çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse yapılacak tek şey var,

’Hayır.’ de!

Sen, odasındaki ozan,

Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın tek şey,

‘Hayır.’ de!”

Varoşlardaki işçi, yoksul, kadın, genç, hemşire, doktor; size ne derlerse desinler savaş için, sizler “Hayır.” deyin.

Bu utanç tablosu karşısında çağrımız bütün toplumsal dinamikleredir. Biz Mecliste “Hayır.” dedik, toplumsal dinamiklerle ve demokrasi güçleriyle “Hayır.” demeye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Leyla Güven “Savaşın.” diyordu. Leyla Güven’e ne diyeceksiniz “Savaşın.” diyordu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Levent Bey, bir saniye…

Sayın Turan…

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Çok geç kaldınız ya, keşke erken gelseydiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacı ısrarla tek adam rejimini korumak için tezkere geçirildiğini ifade etmiştir. Buna cevap vermek istiyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, konumuz Afrika’yla ilgili tezkere. Suriye tezkeresi geride kaldı ancak görüyorum ki hâlâ etkileri devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu tezkereyi “Tek adam rejiminin korunması için yapılan bir adım.” diye ifade etmek çok büyük bir ahlaksızlık, çok büyük bir hadsizlik, çok büyük bir ayıp.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – “Ahlaksızlık” demek ne demek ya!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siyasi ahlaka uymaz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Siyasi ahlak…

Değerli arkadaşlar, bu tezkere Türkiye'nin geleceği için bir umuttur.

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Önce konuşmayı öğrenin.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Senin yorumun.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu tezkere, evlatlarımızın ileride bedel ödememesi için bir adımdır. Bu tezkere, Türkiye'nin Türkiye’den daha büyük bir ruhu olduğunun tescilidir. Bu tezkere, savaş değil, barış tezkeresidir.

Değerli arkadaşlar, bundan birkaç sene önce Kilis’e, Antep’e düşen bombaların özellikle Zeytin Dalı Harekâtı’ndan, Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan sonra nasıl kesildiğini, nasıl güvenli bir hayata başladığımızı herkes gördü. Dolayısıyla bir daha söylüyoruz, bu adımı atarken Suriye’nin toprak bütünlüğünü kollamak kaydıyla ülkemizin güvenliği için, geleceğimizin, evlatlarımızın rahatı için bunu yaptığımızı ifade etmek isterim. Ancak bu tezkereyi belediyeden şehit yakınını atmayı görev bilenlerin anlamasını beklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu tezkereyi, Türk Bayrağı’nı tüm kimlik kartlarından çıkararak bir iş yaptığını zannedenlerin anlamasını asla beklemiyoruz. Bu tezkereyi Kandil’in vesayetinden kurtulamamış zavallıların anlamasını asla beklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu tezkere, Türk milletvekillerinin, Türk milletinin seçtiği vekillerin gurur duyacağı tezkere. Türkiye’nin vekili gibi değil de PYD vekili gibi konuşanların bu tezkereyi anlamasını asla beklemiyoruz. Değerli arkadaşlar, Kandil’i kıble bilenlerin burada söylemiş olduğu sözüm ona büyük laflara hepimizin karnı tok, aslında cevabı bile hak etmiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Devamla) – Son bir dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakikada toparlayın.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu tezkereye destek olmak millî bir görevdir. Askerimizin, polisimizin yanında olmayı bir görev bildik. Bir parti hariç, tüm partiler de -bu gururla beraber- bu tezkereye “evet” dediler. Hele ki konuşmanın bir bölümünde “Türkiye IŞİD’e destek oldu.” demek tam bir PKK söylemidir.

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Görüntülerini gördük ama.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – MİT tırlarını ne yaptınız, MİT tırlarını?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tüm dünya bilir ki IŞİD’le ilgili en çok mücadele veren ekip, parti, devlet, Hükûmet, AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – MİT tırlarını nerede, MİT tırları? Silahlar nereye gitti?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tüm dünya “Durun, yapamazsınız.” derken, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek Fırat Kalkanı’nı yapan bu ekiptir. O yüzden bizi IŞİD’e destekle itham etmek, en büyük PKK söylemine destek olmak demektir.

Değerli arkadaşlar, bu tezkereyle ilgili görüşlerinizi bir daha gözden geçirmenizi istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, size söz vereceğim ama Sayın Bülbül sisteme girmişti.

Buyurun Sayın Bülbül.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kürsüde konuşan HDP’li hatip, çok vahim ifadeler kullanmıştır. Burada her zaman dile getirmeye çalıştıkları -çaba göstermekte oldukları- işte kürdistan coğrafyasından tutun da mültecilere Türk devletinin araçsal yaklaştığını, onları bir meta olarak kullandığını sanki ifade edercesine beyanları bizim şiddetle reddettiğimiz, asla kabul edemeyeceğimiz beyanlardır.

Bir sefer “mülteci” ifadesini “sığınmacı” ifadesi olarak değiştirmek ve düzeltmek gerektiği kanaatindeyim. Türk devleti, Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendisine sığınan, misafir olan kim varsa, tarih boyunca, hepsine her zaman şefkatle, adaletle ve dünyada hiçbir devletin ve milletin yapmadığı şekilde, onları bağrına basarak, aynı kendi insanı gibi görerek onlara muamele etmiş bir millettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, çok sataşma oldu.

Bu noktada, Türk milletinin sizden herhangi bir onay almaya, bir teyide ihtiyacı yok. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Hatta Türkiye’de bugün bu sığınmacı kardeşlerimize, bu misafirlerimize çok iyi davranıldığı, haddinden fazla müsamahakâr davranıldığı noktasında eleştirilerle karşılaşılırken bunlara araçsal olarak yaklaşıldığı gibi bir iddiayı asla ve asla kabul edemeyiz.

AK PARTİ-MHP ittifakını Türkiye’nin kanını emen ittifak olarak ifade ediyorsunuz. Türkiye’nin, Türk milletinin kanını emenlerin kim olduğunu bizler çok iyi biliyoruz. Türkiye’nin kanına giren, Türk milletinin kanını emen hain, şerefsiz PKK terör örgütüdür, onun Suriye uzantısı PYD’dir ve ona bugün utanmazca destek verenlerdir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, son dakikanız.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “Rojava’yı istimlak mı edeceksiniz?” diyorsunuz. Suriye topraklarından, Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsederken, Suriye’nin kuzeydoğusunu kim istimlak etti? İstimlak edenlere çıt çıkmıyor, arkasındaki dünyanın en kanlı emperyalist gücüne, Amerika’ya karşı çıtınız çıkmıyor, şimdi kalkıp “Oraya adalet getireceğim, huzuru sağlayacağım.” diyen Türkiye’ye karşı kin kusuyorsunuz burada. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu kabul etmek mümkün değil. Bunu kimse yemez. PKK’nın, PYD’nin ne olduğunu uluslararası örgütler söylüyor. YPG’nin, PYD’nin orada küçük yaştaki çocukları savaştırmak için nasıl tutsak ettiğini, orada Rakka’da 1.600’den fazla sivili nasıl katlettiğini, ayrıca diğer bütün çalışmalarda “DEAŞ’lı teröristlerle mücadele ediyoruz.” adı altında sivil katliamlarına nasıl girişildiği Uluslararası Af Örgütü’nün, uluslararası örgütlerin kayıtlarına düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Burada Türkiye’yi bir işgalci mantıkla, Türkiye’nin yapacağı harekâtın sanki karşısında bir terör örgütü yokmuş gibi, sanki yıllardan beri 50 bin tır, 15 bin uçak sortisiyle nakliye edilmiş, teçhiz edilmiş, donatılmış, sanki sınırının dibinde namluları kendisine dönmüş bir yapı yokmuş gibi değerlendirip Türkiye sanki keyfî bir uygulamayla orada birtakım kendi arzularını tatmin etmeye çalışıyormuş gibi göstermek, ayrıca kabul edilemez bir durumdur. Türkiye, Kürt kardeşlerinin yanındadır. Türk milleti, Kürt kardeşlerinin yanındadır ve Allah’ın izniyle PKK’nın ve PYD’nin zulmünden Kürt kardeşlerini kurtaracaktır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin derdinizin ne olduğunu biz biliyoruz.

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Biz de sizi biliyoruz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sizler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapmış olduğu mücadeleyi, şanla şerefle yürüttüğü mücadeleyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Son efendim son, istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, kesiyorum artık.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Çok önemli efendim, istirham ediyorum.

BAŞKAN – Çünkü bakın usule de aykırı size devam ettirdim, dört dakika sürdü.

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Hakaret etmesi için uzatıyorsunuz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – O zaman bitiriyorum efendim, otuz saniye sürmeyecek, rica ediyorum.

BAŞKAN – Peki, lütfen rica ediyorum, toparlayın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin mücadelesini sanki Kürt kardeşlerimizle olan bir mücadele gibi, saldırıları sanki onlara yapılan bir saldırı gibi değerlendirmek, uluslararası kamuoyuna vermek istediğiniz bir mesajdır.

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Onun için zırhlı araçlarla sokak ortasında çocuklar katlediliyor.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Bunu şiddetle reddediyoruz. Biz Kürt kardeşlerimizle beraberiz, 82 milyon Türkiye’yiz ve bu fitneleri Allah’ın izniyle hep beraber yerle bir edeceğiz.

Teşekkürler. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, bir talebinizi alayım, ondan sonra ona göre değerlendireceğim size söz verip vermeyeceğimi.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, önce iki konu var, bir tanesi… (HDP sıralarından gürültüler)

SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) – Çocuk zırhlı araçla katledilmiş ya.

BAŞKAN – Arkadaşlar, grup başkan vekiliniz konuşuyor, rica ediyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Turan, İç Tüzük 160/3’ü çok net bir şekilde ihlal etti, kürsüden “ahlaksızlık” dedi.

BAŞKAN – Onu sonra toparladı ama “siyasi ahlaksız” olarak toparladı onu.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Ama işte ilk önce “ahlaksızlık” dedi.

BAŞKAN – Ben dikkat ettim ona.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Siyasi ahlaksızlık.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Buradan müdahale edilince toparladı. Yani tabii, kendisine yakıştıramadık bu ifadeyi; bir buna itirazım var, bunu konuşmak istiyorum. İkincisi de siyasi değerlendirmelerimiz var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç, ben sataşmadan dolayı size söz veriyorum, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere konuşmalarımızı toparlayalım.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce, gerçekten yakıştıramadım Sayın Turan’a. Eleştirebilirsiniz, zaman zaman sert eleştiriler de olabilir ama buradaki siyasi tartışmayı “ahlaksızlık” kelimesiyle nitelendirdiğinizde doğru bir iş yapmış olmazsınız. Bugüne kadar da siz bu konuda her zaman duyarlı davranmış birisiniz. Şimdi, bu, işin birinci yanı yani bunu doğru bulmuyoruz. Bu, ikinci oldu bugün; biraz evvel de “Yuh!” sesleri geldi.

Şimdi, biz bu konuları burada tartışacağız, konuşacağız, görüşlerimizi açıklayacağız. Bizi bu tür şeylerle zorlayamazsınız, bizi bu tür şeylerle susturamazsınız, yapmayın, biz görüşlerimizi açıklamaya devam edeceğiz. Bunu net olarak söyleyeyim.

İkincisi: Siyasi eleştirilere gelince… Yani, Sayın Bülbül, güzel konuşuyorsunuz da size şu kadarını söyleyeyim: Bu Mecliste hiç kimse yurtseverlik konusunu bizimle tartışamaz. Biz, en azından sizin kadar yurtseveriz. (MHP sıralarından “Hangi yurtseverlik?” sesleri)

En azından sizin kadar yurtseveriz, bunu söylüyorum, en azından. (HDP sıralarından alkışlar)

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Hangi yurtseverlik?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Ağır ol bakalım, ağır ol!

BAŞKAN – Sakin olun arkadaşlar.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla bu memlekette yaşayan insanlar, ortak vatan ve demokratik cumhuriyet için bu memlekette birlikte yaşıyorlar…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – PYD’ye bir laf söyleyin!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - …ve biz de tekrar söylüyorum, en az sizin kadar yurtseveriz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – PKK’ya laf söyleyin!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Bu yurdu düşünüyoruz, bu toprakları düşünüyoruz. Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanları herhangi bir şekilde tahkir edemezsiniz

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Ederiz.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Bunu da söyleyeyim.

Şimdi, o zaman, ben, burada bu konudaki…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Biz kimseyi tahkir etmedik; PKK’yı, PYD’yi tahkir ettik biz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sen niye alınıyorsun?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Efendim bitireyim, ben sizi dinledim.

BAŞKAN – Lütfen değerli arkadaşlar, konuşmacıları dinleyelim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Diğeri, şimdi efendim siyasi eleştirilerimiz var. Siz beğenirsiniz beğenmezsiniz. Evet, biz “tek adam rejimi” diyoruz buna, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir tek adam rejimi diyoruz; bu, siyasi bir tahlildir, bunun bir hakaretle filan alakası yok. Şimdi bunu söylediğimiz zaman neden böyle bir itirazla karşı karşıya kalıyoruz? Başka şeyler de var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Şimdi, Suriye’nin toprak bütünlüğü, biz bugün de söyledik, dün de söyledik, Suriye’nin toprak bütünlüğünü biz savunuyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için vazgeçilmezdir. Suriye’deki sorunun çözümü Suriye’de demokratik bir rejimin inşa edilmesi, demokrasi ve güçlü bir yerel demokrasi çerçevesinde iç savaşın sona ermesi, Suriye’deki farklı etnik, farklı inanç topluluklarının, halklarının birlikte barış içinde bir arada yaşamasıdır. Bu da Suriye’nin toprak bütünlüğüyle sağlanır. Ama Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan, sizlersiniz. Biraz evvel burada milletvekilimiz Hişyar Özsoy size haritayla anlattı, görmediniz mi? Sizin bugün “güvenli bölge” diye anlatmaya çalıştığınız şey, Arap kemeridir; onu kurmaya çalışıyorsunuz, üstelik Hafız Esad’ın Arap kemerinden daha insafsızca, o 15 kilometre yapmış, siz 30 kilometre yapmaya çalışıyorsunuz. Arap kemerinin yerine şimdi Selefi bir kemer kurmaya çalışıyorsunuz orada. Biz buna itiraz ediyoruz, itirazımız budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oluç, tamamlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – YPG’nin yanında mısınız?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Şimdi… Neyin yanında mıyız?

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Terör koridoru mu olsun orada?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Ne alakası var efendim? Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın Oluç…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Yüzlerce yıldır o toprakta yaşayan insanlar var, bugün size ben söyledim, 5 milyonun üzerinde insan yaşıyor orada.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – İsrail…

BAŞKAN – Sayın Özkaya…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Kürt’üyle, Arap’ıyla, Türkmen’iyle, Ezidi’siyle, Müslüman’ıyla, Hıristiyan’ıyla 5 milyonun üzerinde insan yaşıyor orada. Ne koridorundan bahsediyorsunuz? Orada insanlar yaşıyor, insanlar; siz bunu görmüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, efendim, ABD’ye çıt çıkmıyormuş. Ya, nasıl bize bunu söylüyorsunuz. Yıllarca ABD emperyalizmine karşı mücadele etmiş bizleriz. Ta 1970’li yıllardan beri… (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler) Efendim, bakın lütfen, sizin Meclis Başkan Vekiliniz var Sayın Celal Adan, o bilir, size anlatsın. Sizin birçoğunuzun yaşı belki buna yetmiyor. Anlatsın size, ABD emperyalizmine karşı biz nasıl mücadele etmişiz, ABD emperyalizmine karşı mücadele ederken ne insanlar ölmüş, insanlar asılmış, insanlar katledilmiş. Deniz Gezmişlerden, Mahir Çayanlardan söz ediyorum. Şimdi…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ne ilgisi var?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Nasıl ne ilgisi var?

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ne ilgisi var?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Sizlersiniz Trump’la beraber el ele, kol kola, diz dize fotoğraf çektirenler, biz değiliz, sizlersiniz. Trump’la beraber hareket edenler bizler değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oluç, son defa süre ekliyorum, devam edin.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Ondan sonra “ABD’ye karşı çıtınız çıkmıyor.” diye konuşuyorsunuz. Sizin çıtınız çıkmıyor, bütün iş birliğini siz yapıyorsunuz, sonra geliyorsunuz bize söylüyorsunuz. Böyle bir şey yok.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Şimdi de Amerika’nın askerlerisiniz!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Dolayısıyla, önce kendi yaptıklarınıza bakacaksınız, önce aynaya bakacaksınız, ondan sonra bize söyleneceksiniz. Tekrar söylüyorum: O yüzden de hiç öfkelenmeye gerek yok biz eleştirdiğimiz zaman. Biz de öfkelenmek istemiyoruz siz eleştirdiğinizde. Düşünmek istiyoruz, eleştirilerinizde doğru bir yan var mı diye dinliyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Siz de dinleyin, anlamaya çalışın. Katılmayabilirsiniz, farklı görüşlerdir bunlar ama birbirimize hakaret ederek, öfkelenerek bu siyaseti sürdürmek olmaz. Demokratik siyaseti böyle geliştiremeyiz. Buna bir kez daha işaret etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, bizleri, o bölgede yaşayan insanları tahkir eden bir parti olarak değerlendirmiştir kürsüde. Bunu biz açık bir sataşma olarak değerlendiriyoruz, biz de kürsüden söz almak istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, ben Sayın Oluç’un açıklamalarını dikkatle dinledim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Biz de dinledik efendim.

BAŞKAN – Sayın Oluç genel bir konuşma yaptı. Bakın, öyle hiçbir partiyi de ilzam etmedi.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “Sayın Bülbül” diye başlayan sözler efendim.

BAŞKAN – Ben bir tutanaklara bakayım izin verirseniz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Hayır efendim, lütfen…

BAŞKAN – Belki ben kaçırmış olabilirim. Bir saniye…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, Başkanım…

BAŞKAN – Bakacağım.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Herkes konuşacak değerli arkadaşlar, hiç kimse şey yapmasın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, burada ismi geçen bir kişi var bu konuşmada, o da “Sayın Bülbül” diye ifade ediyor.

BAŞKAN – Tutanaklara bakayım, izin verir misiniz? Buyurun oturun, ben tutanaklara bakayım, ondan sonra…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, tartışma geçtikten sonra hiçbir kıymeti kalmıyor.

BAŞKAN – Ben hemen getirtiyorum tutanakları, hiç merak etmeyin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, istirham ederim, yani…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bizim her şeye itiraz eden bir yapımız yok efendim. Biz, kürsüden 80 sefer konuşma oluyor, 1 sefer bir sataşma olduğunu iddia ediyoruz ve bunun ciddiyetle değerlendirilmesini talep ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, ben belki Sayın Oluç’un bahsettiği o ifadeyi sizin anladığınız gibi anlamamış olabilirim, tutanakları görmeme bir izin verin. Ben hemen getirteceğim, merak etmeyin, size hemen söz veririm ben.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “O bölge halkını tahkir etmenize müsaade etmeyeceğiz.” dedi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum sizden, tutanakları bir göreyim, bir saniye…

Sayın Altay, sizin de bir söz talebiniz var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İlk defa tutanakları istiyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tutanakları getirtiyorum arkadaşlar.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - MHP’ye söz verirken tutanak isterler, başka yere söz verirken tutanak yok.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, burada…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, grup başkan vekiline 60’a göre söz veriliyor, yapmayın ya.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Olur mu böyle bir şey Sayın Başkan?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi, ver yani, istemiyorsan konuşmayayım ya.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Herkese geniş geniş söz veriliyor yani, bize geldi mi “tutanak…”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Beş dakika konuştu Levent Bey, yapma Allah aşkına ya.

BAŞKAN – Sayın Altay, siz devam edin lütfen.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Demin de bizim itirazımız neticesinde “Tutanağa bakalım.” denildi.

BAŞKAN – Lütfen…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

46.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, siyasette müzakere ile münakaşanın atbaşı gittiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, benim konuşma sıramın gelmesine beş altı dakika kala bir tartışma başladı, böylece televizyonda vatandaşlarımıza düşüncelerimizi anlatma imkânından da mahrum olduk Sayın Turan’ın ve Sayın Bülbül’ün sayesinde; olsun, hiç önemli değil.

Ben samimi bir şeyler söylemek istiyorum bu konuyla, tartışmayla ilgili; şüphesiz, inanarak da söylüyorum: Buradaki herkes iyi niyetlidir, hiç kimseyi kötü niyetle…

İSMAİL TAMER (Kayseri) - İnşallah, inşallah.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bakın, baştan kontrol meselesi bu iş; herkesin iyi niyetli olduğuna inanmak zorundayız.

Şimdi, ben şunu söylüyorum: Meclis tartışma yeridir. Mecliste, siyasette müzakere ve münakaşa atbaşı gider; müzakere de edeceğiz, münakaşa da elbette edeceğiz, yeri gelir çok sert de edeceğiz ama bir gözlemimi hem Sayın Bülbül’le hem Turan’la paylaşmak istiyorum: Şimdi, HDP’ye yönelik agresif tutumunuzun bence…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Avukat mı bu?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, benim değerlendirmem ya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar, lütfen…

Buyurun, devam edin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peşin üç dakika aç da Başkan, ikide bir kapanmasın.

…bu milletin birliğine, 82 milyonun birliğine, iriliğine, kardeşliğine bir faydası olmaz. Yani, Meclis konuşma yeridir. Düşüncelerini beğenmeyebiliriz; milletin oyuyla gelmiş sayın milletvekillerinin düşüncelerini söylemesinden dolayı hiddetlenmemizin -eğer bir hakaret yoksa- bir…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “Kanını emdi.” demek hak mıdır?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siyasette Demirel’e çok söylendi bu, Demirel de gülüp geçti.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ben Demirel değilim, ben Demirel değilim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizin için demem ama iktidar partisi, milletin kanını emdi; ben de söylüyorum, şimdi söyledim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İktidar partisi değil, bana söyledi, ben de cevabını vereceğim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidar partisi, bu milletin kanını emiyor. Söylüyorum, ne var bunda? Yani siyasetse bu olacak. Ya gidin çarşı pazara bakın, tencerede aş kaynamıyor, taş kaynıyor. Bu, milletin kanını emmek değil midir? Bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar) Ben samimiyetle bu topa girdim, şunun için girdim…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu milletin kanını emen, PKK’dır.

BAŞKAN – Toparlayalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bana göre kimsenin ne milliyetçiliğini ne vatanseverliğini ne de anti Amerikancılığını ölçecek bir terazi burada bulunan bulunmayan hiçbir siyaside yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Anti Amerikancılıkta ben MHP’yi ve Sayın Bahçeli’yi tenzih ederim mesela, onun bir duruşu var ama AK PARTİ çıksın, anti Amerikancılık noktasında ya da Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgede oynadığı hain oyunla ilgili, hain senaryoyla ilgili -bu emperyal devletler, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere buna Rusya'yı da dâhil edebilirsiniz- çıkıp bir şey söylesin.

Ya, ben utandım. Dün Sayın Genel Başkanımız, Parti Sözcümüz Faik Öztrak’ı gece aradı, dedi ki: “Trump’ın bu hadsizliğine yönelik olarak bir “tweet” at, bir erken refleks ver, “tweet”e “tweet”le refleks ver.” ve Sayın Öztrak bir “tweet” attı. Yani ben merak ediyorum: AK PARTİ’nin hiçbir sayın üst düzey yöneticisi, Trump’ın bu küstahlığına, bu hadsizliğine, bu densizliğine karşı neden bir refleks koymaz, niye koyamaz, çok merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ondan sonra gelip burada HDP ya da başka bir siyasi partiye Amerikancılık dersi verirseniz milletin aklıyla da haliyle alay etmiş olursunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Suriye operasyonu başladıktan sonra refleksi görürsün.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bakın, grup başkan vekilleriniz var. Biz grup başkan vekillerinizin söz istemlerini mümkün olduğunca yerine getiriyoruz.

Sayın Bülbül, ben getirtiyorum tutanağı, ayrılmayın.

Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara geçsin diye söylüyorum. Sayın HDP Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği konuyla ilgili söz aldım. Saygın bir dil, tüm üyeler için gereklidir. Hiç kimseye, dediği gibi “ahlaksız” demem, demedim. Fakat şöyle bir problem var Sayın Başkan: Eleştiriye sabretmek, demokratik kültürün bir gereğidir; baş tacım. Sabahtan beri tüm görüşmelerde ilk defa söz aldık, oysa çok sataşma oldu, çok itham oldu ama artık dayanılmaz hâle gelince söz alıyoruz.

Örneğin, IŞİD’e karşı en ağır mücadeleyi veren, asker ve sivilimizle beraber şehit veren, ekonomik her türlü operasyon yapılan bir Hükûmete karşın “Destek oluyorsunuz.” derse, benim buna ne demem lazım?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Doğru.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ya, buna “müfteri” demem lazım veya “siyasi ahlak” demem lazım, bir şey demem lazım.

Bir daha söylüyorum, tüm dünya diyor ki: “IŞİD’e karşı en büyük operasyonları Türkiye yaptı.” Ama siz buraya çıkıyorsunuz, “destekliyorsunuz…” Bir şey demem lazım benim buna. Öyle değil, şöyledir. Anlıyorum ne demek istediğinizi; daha dikkatli olalım, başka bir şey.

Sayın Başkan, bir diğer taraftan, Sayın Grup Başkan Vekilinin “Anti Amerikancı gibi gözüküyorsunuz ama değilsiniz; “Tweet’e cevap vermediniz.” tarzı söylemini de şaşkınlıkla izliyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Niye?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dünden beri Savunma Bakanlığımız, aynı şekilde Dışişleri Bakanlığımız, Cumhurbaşkanı Yardımcımız, tüm kurumlarımız cevap verdiler zaten. Biz anti Amerikancı mıyız, değil miyizin cevabı için bakılacak en güzel yer, BM’nin konferans salonudur, “….”(X) olduğu yerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Göster…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizim anti Amerikancı mıyız, değil miyize en güzel cevap, Fırat Kalkanı’dır, Zeytin Dalı operasyonudur.

BAŞKAN – Toparlayalım efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizim ne olduğumuzu tüm dünya biliyor Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Bülbül, ben az önce bahsettiğiniz konunun teyidini aldım.

Değerli arkadaşlar, bir tartışma ortamında Başkanlık Divanı olarak mümkün olduğunca tartışmaların serbest ve özgür yürümesine gayret ediyoruz. O nedenle, Başkanlığımızın tasarrufları hakkında beyanda bulunurken dikkatli bulunmak gerekir çünkü doğal olarak tartışmalar sırasında bizim de gözden kaçıracağımız yorumlar olabilir. Önemli olan, sağlıklı bir tartışmayı yürütmektir. Burada hata yapmadan bir yönetim anlayışı sergilemeye çalışıyoruz ve konuşmayı da kimseden esirgemiyoruz.

Buyurun Sayın Bülbül, size söz veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Grup Başkan Vekili Oluç’un yapmış olduğu konuşmada bizim ismimizi dile getirerek “Yurtseverlik konusunda kimse bizimle yarışamaz.” ifadesini kamuoyunun, Türk milletinin, Türkiye'nin takdirine bırakıyorum. Türkiye'de yurtseverlik, milliyetçilik, vatanseverlik kimsenin tekelinde değildir. Burada, yalnız, insanların samimiyetle ve tutarlılıkla yaşadığına bakılır veya yapıların, kurumların bunu ne şekilde hissedip davranışlarına nasıl aktardığına bakılır.

Bu, o şekilde değerlendirilecek bir husustur ancak buradaki alınganlıklar ne zaman PYD’ye bir laf söylense, ne zaman PKK’ya bir şey söylense, orada farklı sesler çıktığı zaman, o zaman burada bir rahatsızlık doğuyor, diyoruz ki “Efendim, yaran mı var gocunuyorsun?” gibi bir ifade çok amiyane olabilir ama burada kalkıp da Türkiye'nin bu kadar hassas bir döneminde, Türkiye'nin bu kadar yaşadığı acılardan sonra sanki bu acıları yaşayan Türkiye ve Türk milleti değilmiş gibi, bu bedelleri ödeyen Türk milleti, içinde Kürt kökenli kardeşlerimiz de dâhil olmak üzere onlar değilmiş, kundakta katledilenler bunlar değilmiş, biz değilmişiz gibi bir muameleyle karşılaşmak çok acıdır, esef vericidir. Şimdi, bakıyorsunuz, o terör örgütünü “terör örgütü” saymayanlar, sevgi kelebeği olmuş Mecliste bize demokrasiyi, barışı, insan haklarını öğretiyorlar. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, kimsenin bu noktada haddi değildir.

Türk milleti olarak bizler insan haklarına, adalete sonuna kadar riayet etmeye kararlıyız, kurumsal yapımız da aynı düşünceler içerisindedir. Fakat kimse Türkiye'nin terörle mücadelesini sanki Kürt kökenli kardeşlerimize saldırı olarak lanse etmeye ve dünya kamuoyuna böyle anlatmaya çalışmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, son dakikanız, toparlayın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Hatırlayınız, Irak’ın kuzeyinde demografik değişikliklerin nasıl yapılmaya çalışıldığını, tapu kayıtlarının, nüfus dairelerinin nasıl basılıp oradaki evrakların, kayıtların, arşivlerin nasıl yakılıp yıkıldığını hatırlayınız. Türkiye'ye göç edenler, sadece Esad rejiminin yapmış olduğu baskıdan, zulümden dolayı değil, orada PKK/PYD-YPG’nin yapmış olduğu baskı ve zulümden dolayı da gelmiştir. Türkiye, oradan kaçan, o zulümden kaçmak zorunda kalan Kürt kardeşlerine de kucak açmıştır bugün. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu gerçeklikleri nasıl görmezden geleceğiz, sanki bunlar yokmuş gibi nasıl hareket edeceğiz? İnşallah Türkiye, bu noktada son sözünü söyleyecek ve bu coğrafyada gerçek manada adaletin ne olduğunu, insan haklarının ne olduğunu da gösterecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879) (Devam)

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay’a aittir.

Süremiz yirmi dakika Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, biraz önce yapılan kimi tartışmalarla ilgili de değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Ben peşin bir şey söyleyeyim: Yani bu milliyetçiliğin kaşınmasını doğru bulmam. Bir ülkede milliyetçiliği kaşımak, ülkede birliği değil, fitneyi, fesadı geliştirir. Sayın Cumhurbaşkanı “AK PARTİ’de fitne, fesat gelişti.” diye bir tespitte bulundu ama o fesat, AK PARTİ’yle sınırlı kalsın, ülkeye yansımasın diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şunun için bunu söylüyorum değerli arkadaşlar: Burada bir sayın milletvekiline “Türk milletinin milletvekili” derseniz eyvallah ama tecrübeli de bir siyasetçi, genç, dinamik bir siyasetçi olarak Sayın Turan’ın burada bu kürsüde “Türk milletvekilleri” ifadesi doğru değildir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Türkiye milletvekilleri...”

ENGİN ALTAY (Devamla) – Demedin, aç tutanağa bak.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Anayasal açıdan hiçbir mahzuru yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türk milletinin milletvekili olur. Adam “Ben Kürt’üm.” diyorsa ne yapacaksın?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – PYD vekili olmayan demektir.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “Türk milleti” o anlamda değildir.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Millet” dese eyvallah Levent Bey.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Anayasal.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya “Türk milletvekili” diye bir şey olmaz, burada bunu söyleyemez. Adam ben “Kürt’üm." diyor ne yapacağız şimdi? Atacak mıyız Meclisten?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye atalım canım, ne alakası var?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Geç.

Bu, bir.

IŞİD’e destek meselesi... Şimdi, bu söz bana ait değil, sizin geçmiş dönem hükûmetlerinizde, şurada oturan, hükûmette oturan bir sayın bakana ait.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kadınlar da var, kadınlar; “adam” demeyin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hadi bakalım, cevap ver, kürsü böyle bir şey.

ENGİN ALTAY (Devamla) – O, zor iş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kadınlar da var burada, “adam” demeyin, yeter artık!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Nereden çıktı “adam” işi?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu Meclis kürsüsünde artık “adam” lafını kullanmayın; kadınlar var, kadınlar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Kadın” da deriz, “adam” da deriz, ne mahzuru var?

BAŞKAN – Sayın Altay, devam edin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Evet, kınıyorum seni Sayın Başkan. Haydi bakalım!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yani ben Tuğrul Türkeş için “adam” dedim, değil mi, öyle mi? Ne oldu, nasıl oldu bu iş?

İSMET YILMAZ (Sivas) – “Kadınlar var, ‘adam’ demeyin. ‘Adam’ erkekler için söyleniyor.” diyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, neyse.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Engin Bey, “adam ve madam” diyeceksiniz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, bir sakin olalım.

Sayın Altay, devam edin siz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ hükûmetlerinin bir sayın bakanı, 19 Ocak 2014’te Adana’da durdurulan 7 tırdaki silahlar için diyor ki: “Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu, gitmiyordu.” İşin içinde bilen biri olarak.

Bir: 27 Ağustos 2012, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, Apaydın kampını görmek, incelemek istedi. Bir milletvekili bu topraklarda güya mülteci, sığınmacı, geçici sığınmacı -adına ne dersen de- göçmenlerin olduğu bir kampa girmek istedi, milletvekili insani olarak oraya bakmak istedi, sokulmadı. Ve oranın daha sonra uzaktan çekilmiş fotoğraflarında orada cihatçı teröristlerin Kaleşnikoflarla, muhtelif silahlarla fotoğrafları görüldü.

Şimdi, yanlıştan dönmek güzel bir şey. Ben Adalet ve Kalkınma Partisinin yani AK PARTİ’nin geçmişte “öfkeli çocuklar” diye nitelendirdiği, “Allah, kurşununu azaltmasın IŞİD” diye “tweet”ler atan AK PARTİ’li il genel meclis üyelerinin olduğu bir coğrafyada bir siyasi tablodan geliyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kim bunlar ya? Nereden çıkartıyorsunuz? Yapmayın öyle şeyler, yapmayın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bunu kabul edeceksiniz. Bunu kabul etmezseniz olmaz. Milletin hafızası o kadar külüstür değil, hiçbir şeyi unutmaz. Bir de bunu söylememiz lazım.

Bugün bir şeye daha üzüldüm, ben Dışişleri Bakanını severim. Kamuflaj elbisesiyle poz vermiş. Kamuflaj elbisesiyle poz verilebilir cepheden, buna itiraz etmem ama keşke Dışişleri Bakanı kamuflaj elbisesi giyip poz vermeden önce şu Trump’a hak ettiği dilde bir cevap vereydi, çok daha iyi olurdu. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hak ettiği dilde cevap verdi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ve gene bu Sayın Dışişleri Bakanımız poz vermek yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip siz saygıdeğer milletvekillerine bir bilgi verseydi, çok daha şık bir davranış olurdu.

Sonra, Sayın Turan bu tezkere için biraz önce şöyle bir söz söyledi: “Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak kaydıyla…” Şimdi, biraz sonra konuşacağım MINUSCA ve MINUSMA’yı. Ya, Allah'tan kork, kuldan utan; bu tezkere, Suriye'nin toprak bütünlüğünü âdeta bir korsan devlet misali “Şurasına üniversite kurarım, burasına şu bandı çekerim.” tezkeresidir. Bir şey söyleyeyim…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – O zaman “evet” demeyin ya “evet” demeyin o zaman.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Levent Bey, bir dur ya, sen Grup Başkan Vekilisin.

Evet verdik, niye verdik biliyor musunuz?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – “Hayır” de o zaman.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne diyeceğimi sana söylemem Levent Bey, haddini bil! (CHP sıralarından alkışlar) Haddini bil! Haddini bil!

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ya “hayır” deyin o zaman. Ben haddimi bilirim. “Hayır” deyin o zaman.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Olgunlaş artık biraz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Hem işgalden bahsediyorsunuz hem “evet” veriyorsunuz. Bırakın bu oyunları.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, bu üslup yakışmıyor grup başkan vekillerimize.

Sayın Altay, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Keşke İdlib’de 9 numaralı gözetleme karakolundaki, gözetleme noktasındaki Mehmetçiğimizin can güvenliğini sağlamış olabileydiniz de biz durumu yeniden değerlendireydik. Bugün İdlib’deki 12 gözetleme noktasındaki Mehmetçiklerimizin bir kısmına, İdlib’in güneyindeki gözetleme noktalarındaki Mehmetçiğimize biz direkt ulaşamıyoruz, biliyor musunuz bunu? Rusya’nın ya da merkezî yönetimin oluru ve icazeti olmadan ulaşamıyoruz. Mehmetçiği bataklığa sokmuşsunuz, şimdi bu tezkere gelmiş, biz “hayır” diyeceğiz, değil mi? Böyle bir şey olabilir mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok yazık, çok.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bizim bugün Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tezkereye “evet” dememiz, sizin -sizi tenzih ediyorum- sarayın, yürütmenin bugüne kadarki Suriye politikalarını desteklediğimiz anlamını asla taşımaz. Baştan beri söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz ve burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından beri, 2011’den beri çok samimi, çok yapıcı, çok kıymetli uyarı ve desteklerimiz oldu size, “Şuraya dikkat edin.” dedik. Zamanım yeterse göstereceğim, geçen tezkerede benim yaptığım konuşma var, Ünal Bey’in yaptığı konuşma var, geriye dönük Faruk Bey’in, Osman Bey’in yaptığı konuşmalar var, Oğuz Bey’in yaptığı konuşmalar var. Taradım, Allah var, gerçekten, ülkenin, devletin, milletin bekasına yönelik samimi uyarı ve katkılarda bulunmuşuz.

Değerli arkadaşlar, bir gerçek var, sizin bir ön yargıyla, Cumhuriyet Halk Partisinden gelen her samimi, yapıcı teklife peşin bir ret kafanız, ret mantığınız var. Böyle olduğunuz için, ön yargılı olduğunuz için, her şeyi kendisi çok bildiğini zannettiği için de hata üstüne hata yapılıyor. Onun için de eskiden, bundan on sene öncesine kadar Türkiye tehdit edilmezdi, bundan on sene öncesine kadar Türkiye kandırılamazdı, bundan on sene öncesine kadar Türkiye kullanılamazdı; şimdi bunlar yapılıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – İnönü’ye Johnson mektubunun geldiğini unutma Başkan!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen İnönü’nün Johnson’a verdiği cevabı oku önce.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Okudum, okudum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Oku! Yaa, öyle değil o işler.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Johnson mektubunu unutma.

BAŞKAN – Sayın Özkaya, lütfen, rica ediyorum…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bu, MINUSMA ve MINUSCA önemli -buna da “evet” diyeceğiz- biri Mali’de, biri Orta Afrika’da çok boyutlu entegre istikrar misyonu oluşturuyor. Bir soru soracağım Sayın Genel Kurula: MINUSMA kapsamında Mali’de ne kadar askerimiz ya da polisimiz var, bilen var mı? Var mı, Allah için?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 1 polisimiz var, ihtiyaca göre değişecek; 1 veya 2.

ENGİN ALTAY (Devamla) – 2, doğru; e, bunu sen de bil, sen de bil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bileceğiz tabii.

ENGİN ALTAY (Devamla) – 2 polisimiz var, 2; bütün hikâye bu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizi temsilen orada, Türk milletini temsilen orada.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir şey demedik. Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın her yerinde barışa hizmet noktasında görev almalı, buna bir itirazımız yok; ezilen halkların, diktatörler tarafından ya da başka devletler tarafından ezilen halkların yanında olmalı. Buna kim itiraz ediyor? Ama mesela Mali’de…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bir Türk dünyaya bedel.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eyvallah.

Mali’de şu oluyor: Mesela Mali’de nüfusun yarısı Müslüman, yarısı Hristiyan. Orta Afrika’da durum farklı. Yani Türkiye'nin Mali’ye bakışı ile Orta Afrika’ya bakışı bile farklı ve burada Tuareg Ulusal Azavad Kurtuluş Ordusu var, Orta Afrika ülkelerince tanınmamış. Bunun üzerine El Kaide bağlantılı bir örgüt Mali’nin kuzeyinde şeriat yönetimi ilan etmiş ve Tuaregleri de dışlamış.

Şimdi bakın, çelişki nerede biliyor musunuz? Çelişki şurada: Ta Afrika’ya barış için, huzur için polis, asker gönderiyoruz, terörden Afrika’yı arındırmaya uğraşıyoruz; Çad’a –Çad da bir Afrika ülkesi- “El Kaide ile terör aynı şey değildir.” diyen birini büyükelçi yapıyorsunuz. “El Kaide ile terör aynı şey değil.” diyen biri Çad Büyükelçimiz. Yeni alındıysa bilmem, açın, bakın. Şimdi, ne oluyor? IŞİD ile de El Kaide aynı yani “El Kaide” demek bana göre “IŞİD” demek. Siz “IŞİD ile terör aynı şey değildir.” diyen birini Çad’a büyükelçi yaparsanız, hani, siz HDP’yi hep PKK’yla ilişkilendiriyorsunuz ya, bizim de sizi IŞİD’le ilişkilendirmemiz için bize bir dayanak vermiş, bir done vermiş olursunuz. Maalesef tablo bu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok ayıp ya.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bakın, Avrupa Birliği de, Avrupa Birliği ülkeleri de bu MINUSMA ve MINUSCA projesine sonradan dâhil oldu “Avrupa Birliği Orta Afrika Barış Gücü” diye ayrı bir isimle. Ne zaman dâhil oldular, Avrupa Birliği oraya nasıl daldı, biliyor musunuz? Bütün uluslararası meşruiyet şartları yerine geldikten sonra daldı. Biz “Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’nin sınırında Türkiye’ye dışarıdan gelecek her türlü tehdide karşı tedbir, tertibat almasın.” dedik mi? Biraz önce de “evet” dedik ama siz arkanıza… Benim buradaki bütün “siz”lerim yürütmeyle ilgilidir, sizlerle ilgili değildir. Buradaki kastettiğim “yürütme” “saray”, adına ne derseniz deyin, arkasına hiçbir uluslararası meşruiyet almadan… Bunun iki yolu var: Bir, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı lazım; iki, ve/veya, ya/ya da Suriye merkezî yönetiminin sizi davet etmesi lazım. İkisi de elinizde yok, ikisi de elinizde yok. Kaldı ki bildiğim kadarıyla uluslararası hukuktan kaynaklı olarak 15 kilometre -ki bugün teyit de ettim- derinliğinde de sıcak takip hakkınız var Türkiye’ye yönelik terör tehdidine karşı. Şimdi, bu tezkere ne? Ucu açık, çok açık, kontrolü mümkün değil.

Bakın, yıllar önce, 2014’tü, biz sizin bir tezkerenizi reddettik. Niye reddettik, biliyor musunuz? 2014 tezkerenizi, Irak ve Suriye tezkerenizi reddettik. Sonradan bu konuda da bize çok çamur atmaya kalktınız da tutmadı. Bu tezkerede, Cumhuriyet Halk Partisinin 2014’te reddettiği tezkerede -bugün danışmanıma tekrar kelime kelime saydırdım- tam 10 defa, İsmet abi…

İSMET UÇMA (İstanbul) – Dinliyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) - …tam 10 defa “Suriye merkezî yönetimi” “Esad rejimi” gibi ifadeler geçiyor. Bu tezkere, Suriye Hükûmetine, merkezî yönetimine bir savaş tezkeresi gibi yazılmıştı. “Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir.” anlayışını savunmaya da sürdürmeye de devam edeceğiz. Bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar)

Hata yaptınız, kandırıldınız ve Türkiye’yi zora soktunuz ama burada bir siyasi nemalanma muradında değiliz, sırtımızı da dönmedik, dönmüyoruz, dönmeyeceğiz. Bu ülke hepimizin; hepimizin derken AK PARTİ’li, CHP’li, MHP’li, İYİ PARTİ’li değil, HDP’lilerin de ülkesi.

İSMET YILMAZ (Sivas) – 82 milyonun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Farklılıklar olabilir, yanlış düşünceler de olabilir ama biz et tırnağız, Türkiye’de kimsenin kimseyi ayrıştırma haddi ve lüksü yok. Trump’ın Türkiye’ye yaptığı hadsizliğe karşı, edepsizliğe karşı biz, burada, 5 grup hep birlikte, çıkıp gerekirse ortak basın açıklamasını, 5 partinin 5 grup başkan vekili, yan yana gelip yapabilmeliydik. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir çağrı yaptınız da kayıtsız mı kaldık? Yok.

Sizin Amerika politikanız Trump gibi, dengesiz. Trump dengesiz, sizin, sizin derken Türkiye'nin -üzülerek söylüyorum- Amerika politikası da dengesiz. Amerika’nın iç dinamikleri farklı. Trump’a şimdi Cumhuriyetçiler basınç yapıyor. Trump yarın bambaşka bir şey söylerse şaşırmayın ama ertesi gün, yarından sonra daha başka bir şey söylerse de şaşırmayın. O zaman ne olması lazım? Sayın Erdoğan başta olmak üzere, Türkiye'nin bu konuda bir tane oturmuş dili olması lazım, omurgalı bir dili olması lazım. Hep söylerim, biz kendi aramızda sert münakaşalar yapalım, yapmalıyız, sert münakaşa yapmazsak işimizi yapmıyoruz demektir; bununla birlikte müzakere de yapalım, yapıyoruz da zaten, Doğan Bey işin tadını biraz kaçırıyor o noktada ama yapıyoruz.

Peki, bayrak, devlet, vatan, Mehmetçik’imiz, insanımız, sivilimiz, Kürt’üyle Türk’üyle insanımız bizim için kıymetli ve hep kıymetli kalmalı. Bu operasyonun, Türkiye Fırat doğusunda bir başka ülkeyle, Fırat’ın batısında bir başka ülkeyle iş görür iken, iş birliği yapar iken sağlıklı bir sonuca evrilmesini sahiden bekliyor musunuz? 30 kilometre derinliğindeki bir bandın olabilirliğini… Türk Silahlı Kuvvetleri muktedirdir, bir şey söylemem ama çok kolay olmadığını… Ve çok büyük zayiata, kayba, bizi eleme kedere sevk edecek olayların yaşanmasına sebep olma ihtimali var. Vatan için hepimiz ölelim, hepimiz ölelim. Ama on bir senedir tezkere getiriyorsunuz, on bir senedir. Bak, şimdi, İdlib’in güneyinde 9 numaralı kuledeki askerlerimizin esenliği Türkiye Cumhuriyeti’nin kontrolünden çıktı. Hadi, gelin “Çıkmadı.” deyin. Bu yanlış değil mi, bunu söylemeyelim mi? Bunu söyleyeceğiz, başka şeyler de söyleyeceğiz.

Her Kürt terörist değildir.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Değil, ben değilim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eyvallah, güzel.

Bizim sınırımızda, Suriye’nin kuzeyinde, bizim güneyimizde, Türkiye'nin güneydoğusunda yaşayan Kürtlerin binlerce akrabası var. Şu murat ediliyorsa yanlış: Buradan Kürtleri kaydıralım, burada küçük, butik bir Sünni devleti ya da burada butik bir El Kaide emirliği kuralım murat ediliyorsa bu yanlış. Şu da yanlış: Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması noktasında herkesin elli yıl önce oturduğu köye, nahiyeye, ilçeye yerleştirilmesi esas alınabilmeli; Türkiye de bu konuda ürkek olmamalı. Yani “Şöyle olursa ileride şöyle bir tehdit olur…” Buna gerek yok.

Ben PKK’yı ayrı tutuyorum, terör örgütüdür, şiddetle kınıyorum. Her vesileyle söylemişimdir, devlet PKK’yla katı, kesin, etkin bir şekilde mücadele etsin, hiçbir itirazımız olmaz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – PYD de var.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eyvallah.

Ama 6 milyon insanı siz kriminalize ederseniz, bunları terör örgütüyle bir ve eş tutarsanız Türkiye’yi asıl kafalarda bölersiniz.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, tutulmuyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ona “terörist” dersen tutmuş olursun. O terörist değil, olmaz öyle şey. (CHP sıralarından alkışlar)

Kafalarda bölünmüş bir Türkiye'nin coğrafi sınırlarının da değişmesini hiç kimse engelleyemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, tamamlayalım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başkanım, hazırladığımız metni kullanamadık bu durumda. (CHP sıralarından alkışlar)

Şunu söyleyip bitireyim: Şunu okumayacağım, “İdlib” diye not almışım. 2018’de Cumhuriyet Halk Partisi 7 maddelik bir çağrı yapmış sırf İdlib’le ilgili. Bunu biraz dikkate alsaydınız şu an yaşadığımız sorunların en fazla dörtte 1’ini yaşardık. Bölgedeki politikanız battıkça batıyor, bu da bizi üzüyor; onu söylüyoruz.

Şimdi, burada sabah Rusya’yla, akşam Amerika’yla iş tutarsanız -Rusya ve Amerika için Türk’ün de Kürt’ün de değeri ve kıymeti zaten yoktur, onlar için kıymetli olan çıkarlarıdır- hepimizi perişan ederler, bunu söylüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türk’üyle Kürt’üyle bu millet, çok kıt kaynaklarla emperyalizme 1923’te şamar atmıştır. Şimdi bu kadar geliştik, bu kadar çağ atladık, helikopter yapıyoruz, tank yapıyoruz, bilmem ne yapıyoruz diye övünüyoruz ama şimdi sabah Rusya’dan, akşam Amerika’dan şamar yiyoruz. Bu ayıp da size, bize, Hükûmete, hepimize yeter diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ederiz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Kabul etmiyoruz. Bu millet şamar yemedi, yemez de.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen o Trump’ın söylediğini şamar kabul etmiyorsan sana da yazık! (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Trump gitti, gitti. Gidiyor Trump.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi. Tabii, siz gönderirsiniz.

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) – Çok ciddiye alma.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Altay konuşurken onun bazı söylemleri konusunda Sayın Beştaş bir açıklama getirmek için söz istedi benden, ben de uygun gördüm, kendisine yerinden söz veriyorum.

Buyurun Sayın Beştaş.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Mecliste halkın oylarıyla seçilmiş Kürt, Alevi, Sünni, Yezidi ve Hristiyan milletvekillerinin olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Altay’a değildi sözüm, insicamını bozduğum için üzgünüm gerçekten. Benim tepkim genel olarak bu eril dileydi. Yani Mecliste gerçekten erkeklik kültürü ve egemenliği çok yaygın olarak hissettiğimiz bir şey. Yani her fırsatta “adam gibi” “erkek gibi” lafları kullanılıyor. Burada bizler de kadın kimliğimizle, cinsiyetimizle halkı temsil ediyoruz. Bütün erkek arkadaşlara, vekillere söylüyorum: Lütfen bu dili kurmayın, bundan rahatsızlık duyuyoruz çünkü biz erkek değiliz, biz adam değiliz, biz insan olarak, kadın olarak burada bulunuyoruz. Ayrıca bu Meclis sadece erkeklerden oluşmadığı gibi sadece kadınlardan da oluşmuyor. Herkes Sünni, Müslüman, erkek ve Türk değil. Burada kadınıyla, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Yezidi’siyle, Hristiyan’ıyla hep birlikte halkın oylarıyla seçilmiş milletvekilleriyiz. Biz kökenli de değiliz. Kürt kökenli değilim, ben bir Kürt kadınıyım. (HDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, teşekkür ederim. 60’a göre bir dakika söz istiyorum sataşma nedeniyle.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

Biliyorum, ben bu konuyu aranızda bitirin diye şey yaptım, sizin de zaten öyle arzu etmediğinizi biliyorum.

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok, hayır. Benim burada “adam”dan kastım “insan evladı” demektir, bir.

Ben kadına “kadın” derim, erkeğe “erkek” derim. Hayırlısı vardır, hayırsızı vardır ama ben çok kadına “adam” dendiğini bilirim. Mesela Ayşe’den bahsedilir “O, adamdır.” denir. Benim niyetim de bundan ibarettir.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

Sayın Bülbül, sizin sözleriniz de tutanaklara girsin, buyurun.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Altay, benim de Facebook paylaşımımda var; dün gece 24.00 itibarıyla paylaşımım var, bakabilirsiniz.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, sessizliği sağlayabilir miyiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bence sen AK PARTİ Genel Başkanı olmalısın o zaman.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, bir saniye, Sayın Bülbül’e söz verdim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sen olmalısın o zaman.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım, rica ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – AK PARTİ Genel Başkanı sen olmalısın, o cesaret sende varsa.

BAŞKAN - Sessiz olabilir miyiz arkadaşlar. Arkadaşlar, sessiz olalım, duyamıyoruz.

Buyurun Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, ben tutanaklara geçmesi için söz aldım.

Sayın Altay yerimden ben bir söz atınca “Haddini bil.” diye karşılık verdi kendisi. Ben bu ifadeyi yakışıksız bulduğumu ve asla kabul etmediğimi ifade etmek istiyorum. İnşallah geri alma nezaketini de gösterirler.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii, tabii.

Başkanım, hemen cevap vereyim.

Verdiniz mi söz?

BAŞKAN – Verdik, tabii, derhâl verdik.

Buyurun.

49.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, ben Levent Bey’i üzdüysem özür dilerim. Ama buradaki mesele şudur: Biz siyasi partiyiz, görüşlerimizi serdederiz. Yani bizim ne oy vereceğimize sizin müdahaleniz anlamındadır o.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – O değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle dediniz siz. O zaman, evet…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – O zaman öyle verin dedim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, ne alaka? İşte burada diyorum ki o sizi ilgilendirmez.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bizim düşüncemiz öyle değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizim ne oy vereceğimize siz karar…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yönlendirmek haddimiz değil, onu biz söyleriz, maksadımız da o değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de onu kastettim, tamam.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Maksadımız o değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen söyledin zaten.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Maksadımız o değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de onu kastettim, eyvallah.

BAŞKAN – Peki, ben de Meclisimizde, özellikle bütün milletvekillerimizin, grup başkan vekillerimizin karşılıklı ilişkilerinde her zaman siyasi nezaket içerisinde olmaları gerektiğini ifade ediyorum.

Sayın Turan, bir söz talebiniz var, buyurun.

50.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın “korsan devlet” ifadesini şık bulmadığına ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın Altay’ın konuşmasındaki IŞİD’le ilgili iddialarına, Trump’a cevap verilmediğiyle ilgili iddialarına bir önceki konuşmamda cevap vermiştim, tekrar cevap vermeyeceğim usul ekonomisi gereği. Ancak Sayın Altay gibi nezaketli bir insanın ısrarla “korsan devlet” ifadesinin şık olmadığını ifade etmek istiyorum. Sayın Turan’ın dikkat etmesi gerektiği kadar, Sayın Altay’ı da saygı ve nezakete davet ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir şey demedim ya.

BAŞKAN - Sayın Altay, siz de hepsi için şöyle bir toparlayın, bitirelim.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, burada kuyuya taş attı, gitti.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O zaman cevap vereyim her dediğine Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Turan…

51.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, geçenlerde de burada söyledim. Buradaki hiç kimsenin özel olarak devlet şövalyeliğine soyunmasına gerek yok. Devlet dediğiniz bir mekanizmadır, bir maniveladır, bir sistemdir. Devleti bugün siz yönetirsiniz, yarın İYİ PARTİ yönetir. Devletler de hata yapar, yapmaz değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de geçmişte bir ton hatası vardır. Benim söylediğim şudur: Suriye, Irak noktasında arkanıza uluslararası meşruiyeti almazsanız, yaptığınız işi uluslararası hukuk normlarına uydurmazsanız dünya size “korsan” der dedim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Öyle demedin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bülent Bey’in bir kulak doktoruna gitmesini öneriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, değerli arkadaşlar, Meclisimiz, enine boyuna bir tezkereyi tartışıyor. Bence herkesin söyledikleri önemli; bunların hepsinin de dinlenmesinde, iktidarın, muhalefetin kendilerine göre çıkarım yapmasında yarar var.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yıldız konuşacaktır.

Süreniz yirmi dakika Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YILDIZ (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben vakit çok geç olduğu için süremi tam kullanmayacağım.

Değerli milletvekilleri, bu konuyu geçen sene de bugünlerde konuşmuş idik. Geçen sene konuştuğumuz Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde güvenlik sınamaları, ekonomik sorunlar, yönetişim sorunları, terör tehdidi devam ediyor. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti’nin daha önce açıklamış olduğu desteğini önümüzdeki yıl da sürdürmek üzere Cumhurbaşkanlığımız bu uzatım talebinde bulundu.

Gördüğüm kadarıyla Genel Kurulda bu konuda büyük bir çoğunluk var, detaylarına girmeyeceğim ama eleştiriler nedeniyle şunu ifade etmem gerekir: Şimdi, Türkiye'nin AK PARTİ döneminde uyguladığı Afrika açılım politikası ve daha sonraki ortaklık politikası tam bir başarı öyküsüdür. Şimdi, bunu diplomaside görev yapan herkes bilir, dosttan da duymuştur, övgüyle duymuştur, rakipten, düşmandan da kıskançlıkla duymuştur. Dolayısıyla bazı eksikliklerin, bazı hataların bu başarıyı gölgeleyemeyecek kadar küçük olduğunu herkes bilir.

Vadettiğimiz katkılar hakkında bugüne kadar talep gelmemiştir, doğrudur ama talep geldiğinde vaadimizi yerine getirmek üzere bu tezkereyi kabul ederek hazır bulundurmak devletimizin mesuliyetinin bir gereğidir. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, Afrika’daki birçok ülkede kalkınma yardımlarıyla, güvenlik unsurlarıyla, güvenlik eğitimleriyle vardır. Talep geldiği takdirde Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde de MINUSMA ve MINUSCA vasıtasıyla bu katkı yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, ben meslekten gelen bir diplomatım. Yüce Meclisin dış politikayı yakinen takibini, içerikli bir şekilde tartışmasını, gerektiğinde yönlendirmede bulunmasını tabii görüyorum ve aslında önemsiyorum da.

Bugün daha çok Irak ve Suriye üzerinde konuşuldu. Ben de bu 2 ülkede görev yapmış ve bu dosyalarda çalışmış birisi olarak bazı gözlemlerimi ve hissiyatımı özetleyeceğim.

Bugünkü tezkere tabii ki güvenli bölge konusunda kaydedilen gelişmeyle aynı zamana denk geldi dolayısıyla tartışmalarımız biraz daha içerikli oldu haklı olarak. Ben içinde bulunduğumuz durumu şöyle görüyorum: Türkiye, Suriye sorununun çözümü konusunda -buna siyasi çözüm dâhil, mülteciler, yerinden edilmiş kişiler dâhil- güvenli bölge teklifini 2012 yılından beri yapıyor. Bunu kamuoyunda yaptığı gibi, ikili görüşmelerde de en üst düzeyde dile getiriyor ancak uluslararası toplumdan bugüne kadar elini taşın altına koyan olmadı. İstemediklerinden değil, külfetine katlanmak istemedikleri için. Hep şunu söylüyorlar: “Bu güzel bir fikir ama bunu kim koruyacak? Srebrenitsa’yı koruyamadık, bunu nasıl koruyacağız?” Bu aslında tabii ki -anlatmaya gerek yok- onların bir ayıbı.

Bugünkü şartlarda, Türkiye Cumhuriyeti, kendi güvenliğinin gereği olarak güvenli bölgeyi artık kendi imkânlarıyla ve Fırat’ın doğusunda bulunan Amerika Birleşik Devletleri’ne rağmen uygulamaya koyma kararlılığını gösterdi ve bunu da kabul ettirdi. Bu, şunu gösteriyor: Fırat Kalkanı Harekâtı -ki ben o harekât bölgesini bizzat gördüm- Zeytin Dalı Harekâtı, Afrin, İdlib gerginliği azaltma bölgesi ve bu güvenli bölge adımı dikkate alındığında, herkes artık şunu kabul ediyor: Türkiye, diplomasi kâr etmezse güç kullanma tehdidini, bu da kâr etmezse fiilî güç kullanma adımlarını başarıyla planlıyor ve uyguluyor. Bir diplomat olarak, bir vatandaş olarak, bir milletvekili olarak ben bundan gurur duyuyorum. Milletimiz de diplomatıyla, askeriyle, Cumhurbaşkanıyla gurur duyabilir, duymalıdır.

Tabii ki uygulamada kem gözlerin kuracağı tuzaklardan kaçınılması için dikkatli davranılması, yöre halkıyla komşuluk ve kardeşlik hukukuna riayet edilmesi, insancıl hukuka uyulması gerekecektir. Ben Cerablus’u, Çobanbey’i, sınır bölgemizi ve El Bab’ı görmüş, askerimizin, diğer kurumlarımızın yöre halkıyla, bütün kesimleriyle kurduğu ilişkileri müşahede etmiş bir kişi olarak bu konuda müsterihim. Ayrıca, bu güvenli bölge adımının, Suriye’de bulunan, başta rejimi ve diğer aktörleri, bugüne kadar kabul edilmiş olan çözüm parametrelerini ve adımlarını kabul etme konusunda daha uzlaşmacı bir tavra sevk edeceğine de inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, başkalarının bulunduğu, bizim yer almadığımız durumda komşularımıza neler olduğunu Irak’ta ve Suriye’de gördük. Dolayısıyla bu konuda ürkek davranmamıza gerek yok. Ben bunu Musul’da da bizzat görevim nedeniyle yaşadım.

Bir konuya daha dikkat çekmek isterim: Bazı konuşmalar Türkiye'nin komşularının toprak bütünlüğüne saygısı konusunda içeride de şüphe olabileceği izlenimi uyandırıyor. Şimdi, aslında Türkiye bunu, toprak bütünlüğüne saygısını, özellikle komşuları bakımından defalarca ve on yıllarca ispat etti. Böyle bir niyeti olsaydı, Irak’ta elverişli zamanlar ve şartlar oldu, Suriye’de oldu ama hiçbirinde buna tevessül etmedi. Dolayısıyla, bizim, bu şüpheyi uyandırmak yerine, özellikle parlamenter diplomaside ülkemizin bundan sonraki pozisyonunu ve adımlarını destekler, savunur bir tavır içinde olmamızı önemli görüyorum.

Vakit geç oldu. Ben bu düşüncelerle hem teşekkürlerimi sunuyorum hem yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şimdi, şahsı adına ilk söz Manisa Milletvekilimiz Sayın Özgür Özel’e aittir.

Süreniz on dakika Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışında görevlendirilmesini bir yıl uzatan tezkereyi görüşüyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde alınan bir görev olması nedeniyle, uluslararası hukuka tamamen uygunluğundan dolayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce olduğu gibi bu sefer de bu tezkereye “evet” oyu vereceğimizi baştan ifade etmek istiyorum.

Günün konusu ve Türkiye'nin gündemi, dış politika ve komşumuzun toprakları ve o topraklarda icra edilmesi beklenen bir operasyona ilişkin tartışmalar. Türkiye Cumhuriyeti’nin 15 Mart 2011’den itibaren başlayan Suriye savaşında takındığı tutum ve iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den itibaren dış politikanın yürütümüne ilişkin takındığı tutum geleneksel dış politikamızı yerle bir etmiş bir tutumdur. Ki o geleneksel dış politikayı yürütenlere “monşerler” yürütülen diplomasiye “monşerler diplomasisi” diye doğrudan yapılan aşağılamalar, aslında Lozan zaferini kazanan Türk diplomasisini, İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokmayan geleneksel diplomasimizi, gerektiğinde Amerika Birleşik Devletleri’ne, gerektiğinde Avrupa’nın güçlü kudretli ülkelerine karşı durabilen, had bildiren, herkes tehdit ederken de dünya siyaset tarihinin en büyük askerî ve siyasi, ekonomik ambargolarının birlikte yaşandığı Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yapabilmiş cesur, kararlı dış politikayı, ASALA terör örgütünün tehditleri karşısında yılmayan kahraman diplomatlarımızın manevi hatıralarını aşağılayıp onlara “monşerler diplomasisi” diyenler dış politikayı son derece zor bir noktaya getirdiler, hata üstüne hata yaptılar. Atatürk’ten beri miras olan bir sacayağı terk edildi: “Komşunun iç işlerine karışma. Komşunun toprak bütünlüğüne saygılı ol ve komşulardaki devlet dışı unsurları muhatap alma.” Bu, Atatürk’ten miras, İnönü’yle süren, bugüne kadar gelen, sağıyla soluyla Türk dış politikasının tartışmasız en önemli başarısının sırrı ve kazanımı iken Suriye’de yapılan iş üçünün de hilafınadır. Bir sacayağının bir ayağını bile ortadan kaldırsanız dengesi bozulacakken komşunun toprak bütünlüğünü hedef alan, komşunun içindeki devlet dışı unsurları doğrudan destekleyen, açıktan destekleyen ve komşuda iç savaş kışkırtıcılığına varan bir politikanın Türkiye’yi getirdiği nokta ortada.

Dış politikada öyle hataları üst üste yapıyorsunuz ki son olarak dışarıdan büyükelçi atama gibi bir meseleye girdiniz. Yani bu kadar köklü bir Hariciyeye “Sizin içinizde bu ülkeye layık, Türk devletini temsil edecek birini bulamadım, benim bulduğum budur.” dediniz. Mesela ne dediniz? Önceki dönem milletvekili… Yeniden milletvekili yapmadınız, milleti temsil etmesin dediniz ama devleti temsile yolladınız. Bakanların kardeşleri… Hangi liyakat esasıysa, kardeşle oluyorsa, bakanların kardeşlerinin Türkiye’yi temsil edebileceğini düşünmek Türkiye’yi utandırmaktır. Bir darbecinin kardeşini Türkiye’yi temsil etsin diye yolladınız. (CHP sıralarından alkışlar) “Bakaracı makaracı” diyerek İslam diniyle alay eden, aslında kendi siyaset arkadaşlarını saf, salak yerine koyan, inancının samimiyetsizliğini ortaya koyan birisini, bir “bakaracı makaracı”yı yolladınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Söylemediğini ifade etti ama ya! Söylemediğini ifade etti kaç defa.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Siz bunu yapmakla sadece kendiniz yanlış iş yapmadınız, hepimizi utandırdınız, bu memleketi dünyaya rezil ettiniz.

Şimdi, geldiğimiz noktada, sekiz buçuk yıl -Sayın Engin Altay’ın somut örneklerle desteklediği gibi- cihatçılara doğrudan destek vermekten cihatçı unsurlara lojistik sağlamaya, onları eğitmeye, devletin ambulansıyla sınır ötesine taşıyıp tedavi edip cihatçıyı sağ salim yerine teslim etmeye kadar birçok yanlışı yaptınız. Sonuç: Temmuz 2015 Suruç, Ekim 2015 Ankara Garı, Ocak 2016 Sultanahmet, Haziran 2016 Atatürk Havalimanı, Ekim 2016 Gaziantep. Ne çabuk unuttuk 273 günahsızın IŞİD saldırılarında hayatını kaybettiğini? Bütün mesele, o IŞİD’in cihatçılarını Suriye rejimine karşı kullanacağım diye düşünerek ve Suriye kapılarını açarken bu konuda bir tedbir almayarak yol geçen hanına döndürdünüz; iki gün sonra acılarını tekrar yüreğimizde hissedeceğimiz evlatlarımızı Gar katliamında bombalayanlar önlerinde neredeyse bir koridor açılıp -bir eskort eksik- oraya kadar geldi ama oradaki sorumluların da yargılanmasına izin vermediniz, sadece ve sadece birkaç maşayla meşgul oldunuz.

Birleşmiş Milletlerde Aylan Kurdi’nin resmini göstermek önemlidir ama ya o resmi size muhalefet partileri alıp gösterirse nereden nereye savrulduğunuzu düşünebiliyor musunuz? “Sizler muhacir oldunuz, bizler ensar olduk. Sizin için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Kim ne derse desin, sizler bize asla yük değilsiniz, olmayacaksınız.” diyen 7 Ekim 2014 Recep Tayyip Erdoğan’ından “Türkiye mülteci kampı, insan deposu değildir.” diyen, 2 Ekim Ömer Çelik açıklamasına geldiniz. Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı net. Cumhuriyet Halk Partisi göçmene, sığınmacıya karşı bir parti değildir ama Cumhuriyet Halk Partisi, başta komşuda iç savaş kışkırtıcılığı, savaş, göçmen yaratan politikalara, göçmen yaratan siyasetçilere sonuna kadar karşıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Ve Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu güçlü devleti Merkel’in karşısında -3 milyon, 6 milyon- koyun pazarlığına sokmaya ve o insanların durumunu değersizleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. Dönüp dönüp “Paramızı vermediler...” Farkında mısınız ne durumdayız? Avrupalılar farkında. Adam diyor ki: “Parasını basarsak Türkiye göçmenleri tutar.” Ve siz ne durumdasınız? “Parasını vermezseniz kapıları açarım.” diyorsunuz. Bunun ne ensarla ne muhacirle ne uluslararası hukukla ne Türkiye’nin yüzyıldır saygınlıkla yürüttüğü dış politikayla ilgisi, alakası yoktur.

Ve bir gerçekle karşı karşıyayız. Lütfen, bazı meseleleri tartışırken, örneğin göçmen konuşurken euro konuşmayın. Örneğin Suriye’ye, Fırat’ın doğusuna operasyon konuşurken koridorun arkasına hemen inşaatı söylemeyin. Zaten sabıkalısınız, inşaata çıkan her yol mübahtır siyaseti yapıyorsunuz, dönüp dolaşıp bu operasyonda da... (CHP sıralarından alkışlar) Sizin için fark etmiyor. Böyle bir operasyonla, örneğin bir Cumhuriyet Halk Partili, inşaatı, bu inşaatın ekonominin ihtiyacı olan hareketlenmeyi getireceğini söylese falan ne düşünürdünüz? Bu dili kuranların artık bu Türkiye için bir gelecek kuramadıklarını vatandaşlarımız da görüyor.

Bir gerçek var, Cumhurbaşkanına bu kadar yetki verirken biz dedik “Yapmayın.” Dedik ki: “Bir kişiye bu kadar yetki verilmez.” Bugünkü tezkere Cumhurbaşkanına veriliyor, bir kişiye bu kadar yetkiyi veriyorsunuz ve işte o yüzden biz değersizleşiyoruz burada, sizin yüzünüzden. Burada yoklar. Normalde eski dönemde geliyorlardı. İlk önce yürütme, Bakanlar Kurulu bunu istiyorsa Bakanlar Kurulu adına bir sayın bakan geliyordu, oturuyordu oraya ve tezkerenin gerekçesini söylüyordu. Oysa bugün yürütme “Ben bir mektup gibi yazarım, yollarım, bizimkiler yetkiyi çıkarır, yollar.” gevşekliğinde, rahatlığında bu Meclisi itibarsızlaştırdığını düşünmeden veya bilerek itibarsızlaştırıyor. Bu rejiminizde, buraya gelip yürütmenin başı ya da bir vekilinin bu Meclise “Niçin bu tezkereye ihtiyaç var?” açıklamasına dahi ihtiyaç duymadığı bir süreçteyiz. Peki, aslında bu tezkereye mesela, biraz önce Engin Altay eleştirinin dozunu sertleştirdikçe “O zaman ‘evet’ vermeseydiniz, ‘hayır’ verseydiniz.” falan… “Hayır” vermenin, eleştirmenin ne kadar şeytani bir durum olduğunu… Mesela, milletin seçtiği oylarla buraya gelmiş insanlardan, milletvekillerinden bazıları “hayır” oyu kullandı ve yuhaladınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kim yuhaladı?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Grubunuzdan yuhalama oldu, tutanaklarda da var.

Düşünebiliyor musunuz? Peki yani sizce böyle millî bir konuda gidip de “hayır” oyu kullanılamaz öyle mi? Parlamento tarihini ben biraz seviyorum, bakıyorum, çalışıyorum. Bir parti var, hep kendini iktidarda görüyor ya on yedi yıldır ama 14 Ağustos 2001’de kurduğu grubu 3 Kasıma kadar burada muhalefetteydi, grup başkan vekillerinden birisi de Bülent Arınç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Arkadaşlar, belki, çok ağır gelecekse, bu gece taşıyamayacaksanız alıştırarak söyleyeyim. 10 Ekim 2001, Afganistan’a 11 Eylül sonrası Taliban’a karşı yapılacak bir harekât için tezkere geliyor ve bu tezkereye “Kapsamı, sınırı, zamanı muğlak; böyle bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna vermek doğru değil.” savunusuyla ve konuşmasıyla Bülent Arınç’ın AK PARTİ Grubu “hayır” oyu kullanıyor. Devam edeyim mi, şaşırdınız mı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Aralık 2001, Kuzey Irak tezkeresi, kürsüde muhalefet partisi AK PARTİ’nin hatibi var, diyor ki: “Biz bu tezkereye ‘evet’ oyu vermek için bir grup kararı almadık, grubumuz serbesttir.” ve AK PARTİ milletvekilleri Kuzey Irak tezkeresine “hayır” oyu kullanıyorlar. 18 Haziran 2002, tutanaklar ortada, Mehmet Ali Şahin bu sefer kürsüde, diyor ki: “Harekât kapsamındaki katılımın altı ay daha uzatılması amacıyla istenen bu yetkiye partimiz Kuzeyden Keşif Harekâtı’nın uzamasından duyduğu rahatsızlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …kayda geçmek kaydıyla üzülerek olumlu oy vereceğiz.” Yani siz… Hani, muhalefet, öyle bir şey… Güç öyle bir mutlaklaştı ve kibir o kadar yükseldi ve a Haberin öyle bir propagandayla inanın siyaset yapması, siyaseti şekillendirecek şu beyinlerin beynini şekillendirme haddine vardılar ki size göre bir muhalefet partisi “hayır” oyu verirse vatan hainliğidir. O vatan hainliğiyse geldiğiniz noktayı sorgulayın arkadaşlar.

Saygılar diliyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacı hitabında… Dediğim gibi, IŞİD’le ilgili bölümü geçiyorum çünkü daha önce cevap verdik. Bu ülkenin atanan büyükelçilerini bireysel olarak eleştirebilirsiniz ancak artık bu ülkenin büyükelçisidir. Özellikle iki büyükelçimizle ilgili “bakara makara” “FETÖ’nün kardeşi büyükelçi oldu.” tarzı söylemleri doğru bulmuyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Darbecinin kardeşi” dedim “FETÖ’nün kardeşi” dersem başka bir şey.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Değerli arkadaşlar “bakara makara” ifadesi bir Müslüman olarak beni rahatsız etmekte; ben rahatsızlığımı ifade edeyim. Ancak biliyoruz ki FETÖ ilk operasyonunu bu konuyla ilgili yaptı ve bu işin muhatabı olan kişi “Ben bunu demedim, yalan bunlar.” dedi ve ayrıca bilirkişi raporu alarak da bunun yalan olduğunu ispat etti. Bu saatten sonra tekrar bunu açmanın iyi niyetli olmadığı kanaatindeyim ben.

Sayın Başkan, ikincisi: Israrla “FETÖ’cünün kardeşi büyükelçi oldu.” dediler.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben “darbecinin” dedim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Öncelikle şunu söyleyeyim: Biz darbeciyle, teröristle mücadele ediyoruz, teröristin kardeşiyle değil. Biz, FETÖ’yle ilgili, darbecilerle ilgili şunu gururla söylüyoruz: FETÖ’cünün kardeşi büyükelçi olmuş ama darbeci olan kardeş nerede Sayın Başkan, nerede? Şu an cezaevinde. Yani suçların şahsiliği anlamında baktığımızda FETÖ’cü olmadığını düşündüğümüz kişi büyükelçi olmuş ama yargının “FETÖ’cü” dediği kişi kardeşine rağmen, siyasi mülahazayla bakılmamış, bırakılmamış ve cezaevinde.

Sayın Başkan, bir diğer mesele: Bakınız, makamlar gelir geçer, siyasi görevler biter bir gün. Epeyden beri gündem olmayan IŞİD meselesinin, ordumuzun sınır ötesi operasyonda olduğu bir zamanda, tüm cevapları bilinmesine rağmen bugün tekrar tekrar IŞİD’le Türkiye’nin illiyeti varmış iddiasının çok sert dile getirilmesini ben farklı hesaplara hizmet olduğu kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakınız Sayın Başkan, IŞİD’i ilk olarak “terör örgütü” diye ilan eden ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. İkincisi, tüm dünya IŞİD’i kuran hangi ülke biliyor artık. Ama IŞİD’i bitiren kim? Türkiye, onu da biliyor artık . (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, bir diğer mesele, Sayın Altay önceki konuşmasında bizi de endişelendiren bir ifadede bulundu; dedi ki: “İdlib’de 9 no.lu gözlem noktasında irtibat sorunu var, problem var.” Asker bizim askerimiz. Endişe duyduk, merak ettik, hemen tümgeneralimizle konuştuk. İdlib’de 12 tane gözlem noktası var, 12’sinin de lojistiği aynı, güvenliği aynı, riski aynı. Ben konuştum az önce, hiç iddia edildiği gibi bir problem yok Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkürler ederim.

Buyurun Sayın Altay, siz de…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bilgi verdim Başkanım, sataşmadım Engin Bey’e.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi de beni yalancı durumuna düşürüyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ama bu yalancılıksa…

BAŞKAN – Sayın Altay, siz buyurun.

MELİHA AKYOL (Yalova) - Komutanlar yalan söylemez.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, komutanlar da yalan söyler, komutanlar dokunulmaz değildir, söyler.

MELİHA AKYOL (Yalova) – Askerimiz yalan söylemez.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… Karşılıklı tartışmayalım.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Parlamentoyu ne hâle getirdiniz.

BAŞKAN - Buyurun.

53.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, ben Bülent Turan’a, Millî Savunma Bakanlığına gidip an itibarıyla Millî Savunma Bakanlığındaki bölgenin haritasına -hani onlar böyle, raptiye falan koyuyor ya- bakmasını tavsiye ediyorum. “Dışarı gittim, tümgeneralle konuştum.”

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hayır hayır, orayla konuştum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O tümgeneraline söyle beni de arasın o zaman. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Niye bağırıyorsun, sakin ol.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Beni de arasın. Benim bir endişem var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, olur mu öyle şey? “Beni arasın.” ne demek?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir dakika, ben ayaktayım daha. Tümgeneral senin tümgeneralin mi? Beni arayacak o tümgeneral. Sesleniyorum o tümgenerale, beni arasın!

BAŞKAN – Sayın Turan, siz oturun. Varsa ben söz veririm.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 9 numaralı gözlem noktasına Rusya’nın oluru olmadan TSK’nin -haberleşme ayrı bir şey, telefonlaşma ayrı bir şey- lojistik destek yapma şansı yoktur. Bunu bütün dünya biliyor.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Gözlem noktalarını Rusya’yla beraber çıkarttı yani insaf! Burada Rusya’nın da var, İran’ın da var, bizim de var.

BAŞKAN – Sayın Turan, siz sisteme girin, Özel’e söz vereceğim, ondan sonra…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın Altay sevinir diye ben bu bilgiyi verdim, sevinmedi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben sevindim. Çok ayıp ediyorsun. Siz hakikaten böyle, milliyetçilikten, kandan, kinden besleniyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen… Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne ayıp şey ya! Niye sevinmiyormuşum ben? Niye üzülüyormuşum? Ne ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın Altay, karşılıklı olmasın lütfen, bırakın lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Germeye çalışıyorsun ya!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Askerin canı üzerinden, kanı üzerinden polemik yapan şerefsizdir! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sakin olun, sakin.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Şerefsizdir!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sana mı söylüyorum? Polemik yapana söylüyorum.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Ben de onu diyorum.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şu üslubu reddediyorum Sayın Başkan. Ben de söylüyorum: Doğru bilgi almadan, askerle ilgili yanlış bilgi veren şerefsizdir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – İşte, onu söylüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Ben sevinir diye söyledim…” Çocuk var senin karşında!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı sataşmayalım. Sayın Grup Başkan Vekilleri isterlerse kürsünün önüne gelmek suretiyle konuşabilirler, isterlerse sisteme girdiklerinde süreli olarak konuşabilirler.

Şimdi, Sayın Özel’e bir dakikayla söz veriyorum.

Buyurun.

54.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, Bülent Turan’ın açıklamalarında -doğrudan söylemese de- suçun şahsiliği ilkesine bir gönderme yaptığı açıktır. Suçun şahsiliğini yıllardır burada dile getiriyoruz. Ancak bütün savunma… Örneğin, bir savcı FETÖ’den dolayı içeride, eşinin irtibatı yok ama bu örgüt öyle fena bir örgüttür.” deyip onu da görevden alıyorlar. “Bu örgüt öyle bir örgüttür ki kardeşi bu görevde olan…” deyip görevden atıyorlar. Bu konuda yüzlerce, binlerce örnek bizde varsa sizde on bin tane olduğunu biliyoruz çünkü içinde bulunduğunuz sosyal çevre ve geçmişteki birliktelik -kötü niyetli söylemiyorum- size erişimlerini daha olanaklı kılıyor. Ama kapıcıda, mübaşirde, şoförde, çöpçüde bakılmayan suçun şahsiliği ilkesine iş bakana gelince, bir kardeşi üniversitenin rektörü FETÖ’den içeride, öbürü Tarım Bakanı; öbür bakana gelince, darbecinin kardeşini oraya devleti temsil etsin diye yollarsanız… Sülalesinde FETÖ izi olanlar mülakatta elenmiyor mu şu anda? Sülalesinde FETÖ’nün izi olanları hâkim, savcı mülakatında eliyorsunuz ve “Bu hukuk değil.” dediğimizde de “Bu örgüt başka türlü mücadele edilemeyecek bir örgüt.” diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bitireyim.

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayın, bitirelim artık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Amma velakin iş partinizdeki etkin bir kişiye geldiği zaman, bu sefer suçun şahsiliğini hatırlayıveriyorsunuz; bizim itirazımız da onadır, göndermemiz de onadır. Cumhurbaşkanının uçağından eksik etmediği birisine Adalet Bakanı, parti içi tartışmalardan, sürtüşmelerden sonra “Kovuşturmaya gerek yoktur.”a “kamu yararını bozma” yapıyorsa bu parti de FETÖ’yle mücadele de geçmişte “erdemliler hareketi” diye kurulan o yapı da zangır zangır sallanıyor, tir tir titriyor, yere kapaklanmaya hazır demektir.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bunlar Zaman gazetesini bayiden alanlara “FETÖ’cü” derler, Zaman gazetesinin hissesini alanları baş tacı ederler.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen…

Sayın Turan, buyurun siz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vallahi, Zaman gazetesini bayiden alanlara “FETÖ’cü” derler, Zaman gazetesinin hissesini alanları baş tacı ederler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen...

Sayın Turan, söz sizde. Ben size sisteme girin diyorum ama girmiyorsunuz siz ısrarla.

Değerli arkadaşlar, ikinci tur Suriye görüşmelerinin sonuna geliyoruz, Suriye’ye asker gönderme tezkerelerinin ikinci turunu tamamlamak üzereyiz, artık bitirelim.

Sayın Turan, buyurun.

55.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, her büyük operasyonda eksiklikler olabileceğine, Cumhur İttifakı olarak FETÖ’ye karşı en büyük mücadeleyi yaptıklarına ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konumuz, dediğiniz gibi, tezkereyle ilgili gündemdi aslında ama FETÖ tartışması yapacaksak otururuz bir gün, yaparız; kimin ne zaman FETÖ’ye nasıl destek olduğunu, olmadığını; kimin mücadelede nerede durup durmadığını tartışırız.

Her büyük operasyonda eksikler olabilir, yanlışlar olabilir prensip olarak ama biz Cumhur İttifakı’yla beraber, Türkiye’nin temel dinamikleriyle beraber FETÖ’ye karşı en büyük mücadele yapan ekibiz Sayın Başkan.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı’yla uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şahıslar adına son söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zafer Sırakaya’ya aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Sırakaya, güzel, derleyici, toparlayıcı bir konuşmayla artık son konuşmayı yapmanızı bekliyoruz.

Buyurun.

On dakika süreniz var.

ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali’de icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yurt dışına asker göndermesine ilişkin tezkere vesilesiyle Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, 27’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılının ülkemize, milletimize ve demokrasimizin güvencesi Gazi Meclisimize hayırlı olmasını yüce Rabb’imden temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden olan Avrupa Konseyi ve NATO başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun üyesi olarak Türkiye güvenlik politikasının temellerini iş birliği ve ortaklık politikası üzerine inşa etmiştir. Türkiye, bir yandan uluslararası barış ve istikrarın korunması adına ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması, insani yardım gibi konulara önem verirken diğer taraftan da sömürgeci değil, kuşatıcı bir politika ve kadim devlet anlayışıyla tüm insanlığa ve dünyaya umut olmaya devam etmektedir.

Bildiğiniz üzere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihli ve 2100 sayılı Kararı’yla Mali’de icra edilmeye başlanan Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu yani MINUSMA’ya destek istemek için her yıl yüce Meclisimizden müsaade istemekteyiz. 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren Afrika’da yaşanan insanlık dramına dili, dini, ırkı, mezhebi ve meşrebine bakmaksızın kadim milletimizi ve medeniyetimizi temsil eden Gazi Meclisimiz hiçbir zaman sessiz ve duyarsız kalmamıştır. Mazlum coğrafyalara ve milletlere yönelik tüm adımlarımıza destek vererek tarihî sorumluluğumuzu yerine getirmişizdir. Söz konusu misyon, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki şiddet olaylarının, etnik ve dinî çatışmaların 2013 yılında artması bu ülkede güvenlik ve insani durumun kötüye gitmesi sonucu oluşturulmuştur.

Temel hedefi Orta Afrika Cumhuriyeti’nde artan çatışma ve şiddet ortamında sivillerin korunması olan misyonun görevleri arasında sivil halka yönelik tehditleri tespit ve kayıt altına almak, ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı sağlamak, ülkenin toprak bütünlüğünü korumak ve insani yardımların ulaştırılmasını kolaylaştırmak, Birleşmiş Milletler personelini korumak, insan haklarını korumak ve teşvik etmek, silahsızlandırma ve ülkeye geri dönüşe destek vermek ile Orta Afrika Cumhuriyeti’nde güvenliğin yeniden tesisi için reform çalışmalarını desteklemek de bulunmaktadır.

Birleşmiş Milletler tarafından Afrika’da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasına 2 Ağustos 2016 tarihinden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla başlanmıştır.

Son iki asırdır Afrika’daki zulme, sömürgecilik faaliyetlerine insanlık ve vicdan adına sesini yükselten ve hatta yanında olan bu Gazi ve asil Meclisin bir üyesi olmaktan büyük bir gurur ve mutluluk duyduğumu buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu misyondaki varlığımızı şair Sezai Karakoç ne güzel ifade ediyor:

“Kaç aç varsa hepsi ben,

Kaç hasta varsa hepsi ben,

Kaç liman önlerinde dönen

İşsiz hamal hepsi ben.

Kaç aşktan ters yüz edilmiş

Aşık varsa hepsi ben

Bütün çiçeklerle donanıp

Bütün insanlarla ölen.”

Afrika’da bugün bir insanlık dramı yaşanıyorsa, insanlık tüm dünyanın gözleri önünde açlıktan ölüyor, kan ve vahşetin kanlı dişleri arasında öğütülüyorsa bunun karşısında elbette bizler duracağız. Kimse bize “Afrika’da ne işimiz var?” demesin. İnsanlık adına, vicdan adına, mazlum milletlerin ahı adına Afrika’dayız.

AK PARTİ hükûmetleri olarak Afrika’nın yaşadığı acılara politik, stratejik ve çıkar odaklı asla bakmadık ve bakmayacağız. Tüm Afrika Kıtası’na her zaman insani, vicdani ve medeniyetimizin bize öğrettiği şekilde yaklaştık. 2010’da “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” adı altında bir strateji belgesi hazırladık. Yüz yıllardır sömürülen mazlum Afrika halkının yanında olmak için Hükûmet olarak da elimizi taşın altına soktuk. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlığı döneminde sık sık iş adamları heyetleriyle Afrika gezileri gerçekleştirerek Türk yatırımcıların Afrika’ya yatırım yapmasını teşvik etmiş, bu tutumuyla Afrika’yı sadece elmas ve maden olarak gören dünya liderlerine de örnek bir tutum içerisinde olmuştur. AK PARTİ hükûmetlerinin Afrika açılımı, 2005 yılında Afrika yılının ilan edilmesi ve aynı yıl Afrika Birliği zirvelerine gözlemci sıfatıyla katılmaya başlaması ve sonunda Afrika Birliği tarafından ülkemizin stratejik ortak olarak kabul edilmesiyle başladı. Merkezine merhamet ve insanlığı alan tüm bu açılımların ardından, 2009 yılına kadar sadece 12 Afrika ülkesinde bulunan Türkiye büyükelçiliği sayımız hamdolsun tam 42 Afrika ülkesine ulaşmış durumdadır.

Mali halkı Türkiye'nin isteklerine ve taleplerine müspet yaklaşarak her zaman ülkemizin yanında olmuştur. Bunun en açık örneğini alçak 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından gördük. Birazdan tezkeresini oylayacağımız Mali, ülkemize FETÖ’yle mücadelede yanınızdayız mesajı vererek 5 ayrı komplekste yer alan 18 FETÖ okulunu Türkiye Maarif Vakfına devretmiştir. Mesafeleri vicdan, merhamet ve insanlıkla kapattığımız zaman tüm ırkların, milletlerin ve coğrafyaların birbiriyle kardeş olduğunu görmek istiyorsak işte, Afrika’ya bakmamız yeterlidir. Ülkemizin kendisine ihtiyaç duyan tüm coğrafyaların hamisi, yardımcısı olmayı bundan sonra da kendine görev edinmeye devam edecektir. Bu manada, iş birliği ve ortaklık politikası kapsamında hâlen Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Lübnan’da, Afganistan’da, Mali’de, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde, Liberya’da, Güney Sudan’da, Fildişi Sahili’nde ve Darfur’da; NATO kapsamında ise Kosova’da, Afganistan’da ve Akdeniz’de; Avrupa Birliği şemsiyesi altında da Bosna-Hersek’te ve Kosova’da yürütülen Barışı Destekleme Harekâtlarında dünyanın gıptayla baktığı güvenlik kuvvetlerimizle yer almaktayız. Ülkemiz ayrıca Aden Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu ve korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen deniz operasyonlarına da katkı sağlamaya devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken Afrika’da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasının bölgede ve genel olarak Afrika Kıtası’nda izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir uzantısını oluşturacağının altını bir defa daha çizmek istiyorum. Bu yaklaşımdan hareketle hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetimizce takdir ve tespit edilmek üzere, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yurt dışına gönderilmesi yüce Meclisimizin onayına sunulacaktır. Bu kapsamda verilecek izin ve belirlenecek esasların kullanılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini sağlayan bu tezkerenin ülkemiz ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz adına hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bir kez daha barış pınarlarının önünü açarak mazlumun her daim yanında olan, ülkemizin bekası ve huzuru için gözünü budaktan esirgemeyen tüm Mehmetçiklerimizin Rabb’im yâr ve yardımcısı olsun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (3/879) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesine ilişkin tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

A) Önergeler (Devam)

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın (2/765) esas numaralı Denizciler Mahallesinin İlçe Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/43)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınıza vermiş olduğum (2/765) esas no.lu Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını talep ederim.

                                                                                                                                    Serkan Topal

                                                                                                                                         Hatay

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, önerge üzerinde konuşmak isteyen Hatay Milletvekilimiz Sayın Serkan Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Topal, süreniz beş dakika.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, İskenderun ilçemizin Denizciler Mahallesi’yle ilgili, ilçe olmasıyla ilgili kanun teklifimizi görüşeceğiz. Ancak ben aynı zamanda, Arsuz ilçemizin Karaağaç Mahallesi ve Antakya ilçemizin Serinyol Mahallesi’yle ilgili yine kanun tekliflerim vardı, onları da bu konuşmamda dile getireceğim. Aynı zamanda, yine Hatay CHP Milletvekilimiz Değerli Suzan Şahin’in de değerli milletvekili arkadaşımızın da Denizciler’le ilgili bir kanun teklifi vardı. Umarım, ona gerek kalmadan bugün burada onaylanır.

Değerli arkadaşlar, özelikle Denizciler, Karaağaç ve Serinyol Mahalleleri 12 Kasım 2012 tarihli ve 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu’yla beldeyken maalesef, mahalleye dönüştürüldü. Yani o beldenin insanları kendi belediye başkanını, kendi meclis üyelerini seçerken bir anda, 12 Kasım 2012 tarihinde akşam mahalleye dönüştüklerini öğrendiler.

Değerli arkadaşlar, elbette Hatay, büyükşehir olmalı, oldu; buna diyecek bir lafımız yok. Yani demokrasinin yerelleşmesi konusunda ortak bir fikir oluşmasına rağmen, yerelleşmenin uygulanması konusunda AK PARTİ’yle ciddi bir fikir ayrılığı yaşıyoruz çünkü biz yerelleşmeyi, hizmeti sadece vatandaşın ayağına götürmekle sınırlı görmüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Yerelleştirmeyi aynı zamanda demokrasiyi yerelleştirmek, yereli de demokratikleştirmek olarak görüyoruz yani yerinden yönetim.

Değerli arkadaşlar, şimdi çok somut bir örnek vereceğim. Gerçekten Hatay halkının çoğu, 2012 yılında hazırlanan bu kanunun etnik kimlik üzerine yapıldığını, tamamen siyasi bir rant elde edilme düşüncesinde yapıldığını biliyor.

Bakın, şimdi, Akdeniz Mahallesi –değerli milletvekillerimiz çok iyi bilir- Elektrik Mahallesi, Armutlu Mahallesi Hatay Valiliğinin yaklaşık 100 metre yakınında olmasına rağmen Defne’ye bağlanıyor ve 20 kilometre uzaklıkta olan Serinyol Mahallesi Antakya’ya bağlanıyor. Bu, olacak iş değil. Keza, İskenderun’da 200 metre yakınında olan adalet sarayını… Karaağaç, Şarkkonak, Konarlı, Övündük, Cumhuriyet Mahalleleri 30 kilometre uzaklıktaki Arsuz’a bağlanıyor ama 20 kilometre uzaklıkta olan Denizciler Mahallesi maalesef İskenderun’a bağlanıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, devleti yönetenler vatandaşlarımız arasında ayrımcılığa neden olacak hiçbir düzenlemeye asla imza atmamalılar. Bakın, 2012 yılında bu düzenlemenin altına imza atanların çoğu bu kürsüde yok, inanıyorum ki bunu düzeltmeyenler de yine önümüzdeki seçimden sonra burada olmayacaklar. Bunu burada ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, Denizciler Mahalle Muhtarımızın önderliğinde 5/4/2016 tarihinde İçişleri Bakanlığına verilmiş 23230 sayılı Dilekçe; Karayılan, Azganlık, Sarıseki, Bekbele, Akarca, Orhangazi, Çınarlı, Kaledibi, Kavaklıoluk Mahallerinden tam 30 bin imzayla dilekçe veriliyor ilçe olması için ama şu ana kadar netice yok. Gelin, gerçekten, Hatay’ın birliğine, beraberliğine, kardeşliğine yaraşır şekilde, bu ayıbı birlikte çözelim, gerçekten birlikte bu ayıptan kurtulalım.

Bakın, değerli arkadaşlar, biz şunu söylüyoruz: Bu beldelerin kapatılması eğer zamanında kamu tasarrufu olarak görülüyorsa bunu biz kabul etmiyoruz çünkü -ekonomik tasarruflar- asla ve asla demokrasiden tasarruf yapılamaz. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hele hele tasarruf tedbirleri demokrasiye zarar verecekse bu argümanlar asla kullanılmamalı.

Değerli arkadaşlar, benim az önce ifade ettiğim, Denizciler, Karaağaç ve Serinyol’la ilgili bütün söylediklerimi… Gelin bir komisyon kuralım, o komisyonda Millet İttifakı’ndan 1 kişi olmasın, 1 milletvekili olmasın; o komisyonda Cumhur İttifakı’nın özellikle değerli Hatay milletvekili arkadaşlarımız olsun. Onların vicdanlarına güveniyorum, onların vicdanlarına sesleniyorum. Gitsinler, bütün mahalleleri gezsinler ve gelsinler ve burada o raporu okusunlar. Samimi bir şekilde söylüyorum. Yani Antakya’yı kim kazanacak, İskenderun’u kim kazanacak o önemli değil değerli arkadaşlar. Her mahallenin bir değeri vardır. Nasıl ki mesela “Çankaya” denince aklımıza cumhuriyet geliyor, “Çankaya” denince aklımıza Cumhurbaşkanlığı geliyor “Çankaya” denince aklımıza Köşk geliyor “Çankaya” denince aklımıza Mustafa Kemal Atatürk geliyorsa orada da Serinyol’un da Karaağaç’ın da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN TOPAL (Devamla) – Çok özür diliyorum.

BAŞKAN – Lütfen toparlayalım Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İşte “Karaağaç” “Serinyol” ve “Denizciler” deyince de her bir ismin Hatay için ayrı bir değeri, ayrı bir önemi vardır değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla gerçekten oradaki ilçe başkanları, il başkanları, milletvekili arkadaşlarımız, eski belde belediye başkanları, muhtarlar ve halk dahi çok açık ve net bir şekilde yanlış yapıldığını, etnik kimlik üzerinden siyasi rant elde edilmek üzere geçmişte bu kanunun, o düzenlemenin yapıldığını çok iyi biliyorlar. Gelin değerli arkadaşlar, Denizciler’i bugün ilçe yapalım, ondan sonraki süreçte de Serinyol’u ve Karaağaç’ı ilçe yapalım ve bu ayıptan hepimiz kurtulalım. (CHP sıralarından alkışlar) Ben bir kez daha değerli AK PARTİ ve MHP milletvekili arkadaşlarımızın vicdanlarına sesleniyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan üyelikler için seçim yapacağız.

Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Zafer Sırakaya aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Kayseri Milletvekili Sayın Dursun Ataş aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 9 Ekim 2019 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.38



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.