TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           96’ncı Birleşim

                                                                                      2 Temmuz 2019 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürk’ün, 12 Nisan 2018 tarihinde Giresun’un Eynesil ilçesinde Hakk’ın rahmetine kavuşan Rabia Naz’ın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, İzmir ilinde yaşanan yangınlar ile Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde mevsimlik işçi statüsünde çalışan orman işçilerinin sözleşmesinin yenilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kadroya geçirilen taşeron işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 28 Haziran İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve mevsimlik işçi statüsünde çalışan orman işçilerinin sözleşmesinin yenilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Millî Savunma Bakanlığı 2018 yılı Türk Silahlı Kuvvetleri Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay alımı kontenjanının düşük tutulması nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin açıklaması

6.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve 4 Eylül Sivas Kongresi’nin 100’üncü yıl dönümü vesilesiyle milletvekillerini Sivas iline davet ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve Melikgazi Belediyesinin tabelasına “TC” ibaresinin yazılması önerisine ilişkin açıklaması

11.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve Ergenekon davasına ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunun Spor Toto Süper Lig’de 2019-2020 sezonunun Cemil Usta sezonu olarak oynanması kararına ilişkin açıklaması

13.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, güçlü ekonominin yüksek teknolojili ürünlerle sağlanabileceğine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, seçim döneminin sona ermesiyle zamların yapılmaya başlandığına ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

17.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, Suriye’nin İdlib kentinde rejim güçlerinin düzenlediği saldırıda şehit olan hemşehrisi Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Adem Tunç’a, Ağrı ili Diyadin ilçesinde sel sularına kapılarak ölen vatandaşlar ile yıldırım çarpması sonucu ölen vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

18.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, şiddetli yağmurun yol açtığı su taşkınları nedeniyle Yozgat ilinin doğal afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Hatay Milletvekili Sabahat Özgürsoy Çelik’in, Hatay’ın ana vatana katılışının 80’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Madımak olayı ile Başbağlar olayını eş zamanlı gerçekleştiren karanlık eller ile arkasındaki karanlık odakların aynı olduğuna ilişkin açıklaması

21.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Romanya’da düzenlenen Parlamentolar Arası Futbol Turnuvası’nda şampiyon olan TBMM Futbol Takımı’nı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

 

 

22.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Mersin ilinde metil alkol zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ve yaşanılan doğal afetler sonucu zarar gören Mersinli çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ilinde Kur’an kursunda yaşanan vahim olayın devletin denetim görevini tam olarak yerine getirmesi ve kuruluşlara ayrıcalık tanınmaması gerektiğinin önemini ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

24.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, iş akitleri sonlandırılan orman işçilerinin mağduriyetinin giderilip giderilmeyeceğini ve bu işçilerin sürekli işçi kadrosuna alınıp alınmayacağını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

25.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Ergenekon kumpas davasında açıklanan karara, yapılan zamların Türkiye’nin ekonomik olarak yönetilemez noktaya geldiğinin ispatı olduğuna, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün bakıma alınmasıyla yaşanan mağduriyete, Marmaray’ın fiyat tarifesinin, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün ve Avrasya Tüneli geçiş ücretlerinin düşürülmesi gerektiğine, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 1 Temmuz Kabotaj Kanunu’nun kabulünün 93’üncü yıl dönümüne, Suriye ve Irak’taki terör yapılanmalarının, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerin ve S400 meselesinin ülkemizin bekası, güvenliği ve savunması için önem arz ettiğine, Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusunda iktidarıyla muhalefetiyle hareket edilmesi gerektiğine, 2 Temmuz Türk Tarih Kurumunun düzenlediği 1’inci Türk Tarih Kongresi’nin 87’nci yıl dönümü vesilesiyle toplumların geçmişten çıkardıkları derslerle geleceklerine yön verdiğine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Suudi Arabistan’ın Tebük kentine çalışmaya giden inşaat işçilerinin ve ailelerinin mağduriyetinin giderilmesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanını göreve davet ettiklerine, FETÖ’cü savcıların hazırladığı fezlekelerle HDP’li vekillerin yargılandığına, Diyadin Belediyesi Eş Başkanları Betül Yaşar ve Evren Demir’in gözaltına alınarak darbedilmesi olayını protesto ettiklerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne, linç kültürünün yerleşmeye başlamasının dikkate alınması gerektiğine, Ergenekon ve Balyoz operasyonuna, Ergenekon davasına yönelik “Ben dahi bu davanın savcısıyım.” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 82 milyondan özür dileyip dilemeyeceğini ve yaşanılan mağduriyetlerle ilgili hak edilen tazminatları ödeyip ödemeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

29.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Parlamentolar Arası Futbol Turnuvası’nda şampiyon olan TBMM Futbol Takımı’nı tebrik ettiğine, 1 Temmuz Kabotaj Kanunu’nun kabulünün 93’üncü yıl dönümüne, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi’ne, AK PARTİ iktidarı olarak FETÖ’yle mücadele konusunda gerekenlerin yapıldığına ve yapılmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, tarafsız ve bağımsız yargıdan bahsedilmesinin abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve bu konuşma nedeniyle İç Tüzük hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

34.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bağlayıcı kuralların İç Tüzük’te belirtildiğine, temiz bir dil kullanılması ve milletvekillerinin hitaplarda özen göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve İç Tüzük’ün amir hükmü gereğince İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’ya İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerinden dolayı ceza verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, yapılan eleştirilerden dolayı kimsenin ceza almasından yana olmadıklarına ama İç Tüzük gereği İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’a verilen ceza ile İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’ya verilecek olan cezanın aynı ölçüde olması gerektiğine ilişkin açıklaması

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, maksadı aşan cümlelerin kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

39.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, nasıl özür dilenmesi gerektiğini göstermek istediğine ilişkin açıklaması

40.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, siyasi parti gruplarının Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili mutabakat sağlayarak konunun netleştirilmesinde fayda mülahaza ettiğine ilişkin açıklaması

46.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’nin siyasi parti gruplarının ittifakıyla Genel Kurul gündemine getirilmesi önerisinin memnuniyet verici olduğuna ilişkin açıklaması

47.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin yapacağı çalışmaya İYİ PARTİ Grubu olarak olumlu baktıklarına ilişkin açıklaması

48.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili Mecliste grubu bulunan siyasi partilerle birlikte düzenleme yapmayı arzu ettiklerine ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi içinde Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’nin değerlendirilebileceğine ilişkin açıklaması

50.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun ODTÜ’de yapılan Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınan öğrencilerin burs ve kredilerini kestiğine ilişkin açıklaması

51.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 4924 sayılı Kanun’a tabi çalışan sağlık personeline eş durumundan nakil hakkı tanınması gerektiğine ilişkin açıklaması

52.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Ukrayna’ya dil öğrenimi için giden öğrencilerimize yaşatılan uygulamanın iki ülke arasında varılan karşılıklı mutabakat sonucu olup olmadığını, gerekli koşulları sağlayamayan kaç Ukraynalı öğrencinin Türkiye’den gönderildiğini öğrenmek istediğine ve Türk vatandaşlarına yaşatılan mağduriyet konusunda Dışişleri Bakanlığını sorumluluğa davet ettiğine ilişkin açıklaması

53.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, grup başkan vekillerinin Kırkpınar yağlı güreşlerinde başpehlivan olan sporculara “devlet sporcusu” unvanı verilmesiyle ilgili siyasetüstü yaklaşımlarına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

55.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

56.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Rus denizaltısında yaşanan kaza haberine ilişkin Meclisin bilgilendirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

57.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, Diyarbakır ili Sur ilçesinde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarından Diyarbakırlıların memnun olup olmadığının yerinde araştırılması ve konuya ilişkin ortak araştırma önergesi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

58.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, milletin devletin teminatı altında yaşantısını sürdürebilmesini sağlayan politikanın ancak alkışlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

59.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Millî Emlak Genel Müdürlüğü bünyesindeki personele kurum içi uzmanlık sınavı hakkının tanınması yönündeki önerilerinin grupların mutabakatıyla hayata geçirilebileceğine ilişkin açıklaması

60.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Tahir Akyürek’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

61.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Tahir Akyürek’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 8 Temmuz 2018 tarihinde meydana gelen tren faciasında yakınlarını kaybeden ailelerin adalet talebine ilişkin açıklaması

63.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, söz konusu HDP’liler ya da Kürtler olunca FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin tasarruflarının geçerli kılındığına, Ergenekon davasındaki beraat kararı alkışlanırken Baran Barış Korkmaz’a yönelik uygulamanın Türkiye tarafından bilinmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

64.- Iğdır Milletvekili Habip Eksik’in, Millî Eğitim Bakanlığı müfredatında Kürtçenin seçmeli ders olmasına rağmen Van ili Edremit ilçesi Ferit Melen İlkokulunda görev yapan Medeni Oruç’un okulda Kürtçe konuştuğu için sürgün edilmesinin Kürtçe diline yönelik nefret söyleminin tasvip edilmesi anlamına gelip gelmediğini ve bu suçu işleyen idareciler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önergesinin (4/36) 2/7/2019 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

2.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı 5774 Sayılı Başarılı Sporculara Aylık Bağlanması ile Devlet Sporcusu Unvanı Verilmesi Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/37)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve arkadaşları tarafından, devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşı bebek katilinin mektubunu okutan, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın konuşmalarını ekranlarında yayınlayan TRT’nin yayın politikaları Türk milletinin vicdanını yaralamıştır. Bir devlet kurumu olan TRT’de, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak bir terör örgütü propagandasının bilerek ve kasten bir talimatla mı, yoksa ihmal sonucu mu yapıldığının araştırılarak sorumluların bulunması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla 28/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen Sivas katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 2/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, Libya’da yaşanan gelişmelerin ele alınması ve Türkiye’nin Libya’daki rolünün masaya yatırılması amacıyla 1/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının yeniden düzenlenmesine; 91 ve 92 sıra sayılı kanun tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ün, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın, plastik atık ithalatına ve PVC esaslı plastik atıklara ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/11715)

2 Temmuz 2019 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Esin Kara’ya aittir.

Buyurun Sayın Kara. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, büyük Türk milletinin değerli milletvekilleri; serbest muhasebeci mali müşavirlerimizin sorunlarını dile getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Mesleğimizin birinci sıradaki sorunlarından bir tanesi, gelir vergisi ile katma değer vergisi arasındaki çatışmadır. Türk vergi sisteminde, bilindiği üzere, iki yöntem belirlenmiştir tarh için: Tahakkuk ve tahsil esası. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 67’nci maddesine göre, serbest meslek kazançlarında tahsil esas alınmıştır yani serbest meslek mensubu, geliri elde ettiği zaman, tahsil ettiği zaman gelir olarak defterlerine kaydetmektedir. Ancak, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre, katma değer vergisinin doğması, malın teslimi ve hizmetin ifasına bağlanmıştır yani hizmeti ifa ettiğiniz anda, tahsil edilip edilmediğine bakılmaksızın katma değer vergisi doğmaktadır. Serbest meslek erbabı da bu konuda tahsil etmemiş olduğu gelirin katma değer vergisini ödemek zorunda kalmaktadır. Bu sorun, ya 1/9 oranında serbest meslek mensuplarına tevkifat verilmesi hakkıyla ya da katma değer vergisinde de tahsil hususunun kabul edilmesiyle çözülebilecek bir sorundur.

Yine, uluslararası denetim firmalarının Türkiye üzerinde birçok şubelerinin açıldığını ve Türkiye’de bağımsız denetim faaliyetlerini yürüttüklerini görmekteyiz. Biz de Türkiye’deki yeminli mali müşavir ve bağımsız denetçilerin, serbest muhasebeci mali müşavirlerin yurt dışında bağımsız denetim yapabilmesi için onlara yeşil pasaport hakkının verilmesi gerektiğini savunmaktayız.

Yine, bir destek olarak da KOSGEB desteği istiyoruz. Yeni meslek…

Sayın Başkanım, çok uğultu var salonda efendim.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, çok uğultu var; hatibi dinleyelim.

ESİN KARA (Devamla) – Ben bilerek durdum çünkü uzun süredir Mecliste sorunları dile getirilmeyen bir mesleğin mensubuyum ve meslektaşlarım şu an ekranları başında bizleri dikkatle izliyorlar. O yüzden bilerek durdum, ek süremi de yine Sayın Başkanımızdan talep edeceğim.

Yine, mesleğe geçişimizde, beş yıllık ya da dört yıllık fakülteden sonra, staja başlama sınavıyla başlayan üç yıllık bir staj yapmaktayız. Stajın sonunda da 8 tane yazılı sınava girmekteyiz. Bu sınavın arkasından, başarılı olan meslektaşlarım mali müşavir olma hakkını kazanmaktadır. Tabii, buraya gelinceye kadar meslektaşlarımız belge parası vesaire derken birçok mali külfetin altında ezilmektedir.

Yeni mesleğe gelen bir meslektaşımın büro açabilmesi için maddi desteğe ihtiyacı vardır. KOSGEB’den 40 bin ile 50 bin TL arası bir büro desteği verilirse ve uzun vadeye yayılırsa genç meslektaşlarımızın da büro açması için onlara destek sağlanmış olacaktır.

Yine, Kur’an-ı Kerim’de der ki “Emaneti ehline veriniz.” Biz de diyoruz ki vergi, iş ve ticaret mahkemelerindeki günü gününe değişiklikleri, yönetmelikleri ve tebliğleri en güzel şekilde takip edenler serbest muhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavirlerdir. O yüzden, bu mahkemelerle ilgili olan yani iş, ticaret ve vergi mahkemeleriyle ilgili ara buluculuk hakkının da meslektaşlarımıza verilmesini istiyoruz.

Yine, 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun yayınlandı. Burada, meslektaşlarımıza iki günlük bir tatil süresi veriliyordu. Biz beyannamelerimizi 24 Temmuzda veriyorduk, bu yasayla birlikte sadece 26 Temmuzda veriyoruz. Son güncellemelerle birlikte, artık zaten 26 Temmuzda verilmektedir bu beyannameler. Tatil olmadan da 26 Temmuz, tatil olduktan sonra da 26 Temmuzda veriyoruz yani biz tatilden hiçbir şey anlamıyoruz, mali tatil diye bir şey yaşamıyoruz. O yüzden dedik ki: “Mali tatil olarak da meslektaşlarımıza bir destek verilsin, en azından 10 Ağustosa kadar beyanname verme süreleri çekilsin.”

Yine, meslektaşlarımızın beklemiş olduğu en önemli sorunlardan bir tanesi de mücbir sebep. Bunu Meclis kürsüsünde daha önce de dile getirmiştik. Bunlardan bir tanesi şuydu: Eş, anne, baba, çocuk, birinci derecede bir akrabanın vefatı ya da ağır hastalığı veya mali müşavirin ya da meslek mensubunun kendisinin ağır hastalığı durumunda, o ayki verilecek beyannamelerin süresinin uzatılmasını talep ettik.

Yine aynı şekilde, bayan meslektaşlarımız doğum nedeniyle de beyannamelerine onay vermesin diyoruz çünkü birçok bayan meslektaşımız doğumunu beyannamenin son gününe geliyorsa erteletiyor ya da öncesine alıyor. Bu durum da bizim için en büyük sıkıntılardan bir tanesi.

Yine, Meclis kürsüsünden dile getirmemi istedi meslektaşlarım, hacca gidemiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Vekilim.

ESİN KARA (Devamla) – Dinî vazifelerinden bir tanesi olan hac vazifesini bile yerine getirebilmede maalesef süreler beyan süresine denk geldiği için bizler bunu da yerine getiremiyoruz. Bu olmayacak bir şey değildir meslektaşlarımızın istediği çünkü her meslektaş ağır hastalığı her ay yaşamıyor ya da her an birinci derecede bir akrabası vefat etmiyor, her ay kadınlar doğum yapmıyorlar. O yüzden yapılabilecek bir şey olduğunu söylüyoruz.

Daha önceki sosyal medya paylaşımlarımızda bize yapılan yorumlardan bir tanesi özellikle beni çok etkiledi. Annesi ağır koma hâlinde olan bir meslektaşımız annesinin ziyaretine gidiyor. Annesi “Oğlum gelmedin.” diyor “Anne beyannameler…” diyor. “Üç gün sonra annem vefat etti. Annemin vefatından sonra ben ömür boyu bu vicdan azabını yaşadım." diyor. Hiçbir meslek mensubunun bu vicdan azabını yaşamasını istemiyoruz.

Benim sürem çok sınırlı ama sorunlar da anlatılmayacak kadar çok. O yüzden, konuşmamı şöyle sonlandırmak istiyorum: Meslek mensuplarının sorunlarını kendisine ilettiğimiz zaman bizlere bununla ilgili bir yasa teklifi hazırlamamızda hemen desteğini veren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım artık Sayın Milletvekili.

ESİN KARA (Devamla) – …liderimiz Sayın Doktor Devlet Bahçeli’ye ve Grup Başkan Vekilimiz Sayın Erkan Akçay Beyefendi’ye buradan meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum, ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletini ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Kütahya’nın sorunları hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’a aittir.

Buyurun Sayın Kasap. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Kütahya” denince aklımıza ilk gelen şey çini; çininin başkenti Kütahya can çekişiyor. 1980’li yıllarda İzmir’den sonra Ege’nin en gelişmiş 2’nci ili olan Kütahya şu anda Ege’nin en geri kalmış illerinden biri olarak görülüyor. Çini porselenin başkentiydi. Ondaki KDV oranları günbegün çini ve porselen sektörünün daralmasına sebep oluyor.

“Bor” denince akla ilk gelen isim Kütahya Emet idi. İşlenmeden ihraç edilen, dünya çapında bir cevherimiz var ama tek ürettiğimiz bor katkılı deterjan; o da Kütahya’da değil, Ankara’da üretiliyor.

Termal kaplıcalarımız var; 6 ilçemizde kaplıca mevcut. Dünyanın ilk borsası Aizanoi Çavdarhisar’da. Dumlupınar, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı, 137 bin şehidimizin olduğu bir yer. Kuruluşun şehri Domaniç var, Hayme Ana Türbesi orada. Simav, Şaphane ve Pazarlar’ın kirazı var, o da bitmek üzere. Enerji ve maden şehri idi.

Şimdi ise devlet hastanesi olmayan bir il, tek il hatta. Hızlı trenin geçmediği, Dumlupınar’da istasyonunun olmayacağı, hızlı trenin de geçmeyeceği bir il. Diğer il ve ilçelerle bağlantı yolları olmayan yarım kalmış ya da yapılamayan bir il. Cumhuriyette yapılan yollara ilave yapılmamış bir il. Tıp fakültesi hastanesi olmayan ama tıp fakültesi olan tek il. Zafer Havalimanı, yolcu garantisiyle devletin soyulduğu ve onunla meşhur olan bir ilimiz. Trikopis’in yakalandığı Gediz Murat Dağı’mız var. Özelleştirilen, batırılan KİT’leriyle meşhur bir ilimiz. İŞKUR’a kayıtlı 50 binin üzerinde işsizi olan bir ilimiz. Depremden sonra yaraları sarılmayan Simav’ımız mevcut. Stadyumu olmayan tek il.

Şimdi, ilçelerine gelecek olursak; borun sadece hamallığının yapıldığı, çiftçinin zarar gördüğü; eziyetini çeken, arsenikli sularını içen Emet ve Hisarcık’ımız mevcut. Ham ürün olarak ihraç edilen bir bor cevherimiz mevcut. Yolları yok. Hastanelerde doktor açığı var. Bor Enstitüsünün sadece Eskişehir yolu üzerinde tabelası var, enstitüyle ilgili hiçbir çalışma yok. Doğaya saçılan binlerce ton sülfürik asidin verdiği zararı tazmin eden yok. Tavşanlı’da Tunçbilek bir maden şehri ama özelleştirilen termik santralleri zehir saçıyor. Kapanan maden ocakları işsizliği körüklüyor. Domaniç de aynı şekilde, daha önce de bahsettim, Osmanlı’da kurtuluşun beşiği, Hayme Ana’nın türbesinin olduğu yer ama hâlâ Bursa’ya ve diğer ilçelere bağlayan yolları yok. Çavdarhisar’da dünyanın ilk borsası, taş üzerine değerlerin yazıldığı bir borsa var, Zeus’un tapınağının olduğu yer; ulaşımı zor ama yine bilen yok, tanıtımı yetersiz. Altıntaş ve Aslanapa ilçelerimizin tek anılma sebebi, Zafer Havalimanı ve oradaki yolcu garantili sistemle devletin soyulması. Şaphane, Simav ve Pazarlar ilçemizde kiraz ve vişnecilik şu anda bitmek üzere. Tüccarın elinde ürün 1 liraya kadar düşüyor. Şu anda çiftçilerimiz, üreticilerimiz büyük bir ihtimalle ağaçları kesecekler. Depremden sonra Simav ilçemizin de yaraları sarılmadı. Dumlupınar ilçemizde 137 bin şehit verdiğimiz Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin gerçekleştirildiği Gediz Murat Dağı’nın eteklerindeki beldemiz tamamen ihmal kurbanı. Şimdi de altın çıkarılma bahanesiyle 8 milyona yakın ağaç kesilmek üzere ve tabiat yok edilmek üzere. Trikopis’in esir alındığı yer Murat Dağı, Gediz Muharebesi’nin geçtiği yer Murat Dağı. Eteklerinde Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı, akabinde “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir.” emrinin verildiği yer şu anda yok edilmek üzere. Adını alan Dumlupınar Üniversitesinin hiçbir biriminin olmadığı, 3 bin civarında nüfusu olan ve Türkiye’nin en küçük ilçelerinden olan Dumlupınar hizmet bekliyor, önem verilmeyi bekliyor. Yolların en kısa zamanda bitirilmesi, tıp fakültesi hastanesi yapılması… 3 bin mevcuduyla Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurulan yer. Eski milletvekillerinin boşta kalmasınlar diye dekan, rektör yapıldığı yer. Şehir hastanesi yok, il ve ilçe hastanelerinin doktor açığı had safhada. Çinide KDV’nin indirilmesiyle ilgili teklif olması gerekiyor, yapan yok. Murat Dağı’nda altın madeni izni verilmesi faciadır.

Bu vesileyle, Kütahya zaten yanmış durumda ama bugün yaşamış olduğumuz bir facianın yıl dönümü. Bir insan öldüren tüm insanlığı öldürmüş kabul ediliyor. Madımak hâlâ yanıyor.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Giresun’un Eynesil ilçesinde geçen yıl Hakk’ın rahmetine kavuşan Rabia Naz’ın vefatı hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Sabri Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Giresun Milletvekili Sabri Öztürk’ün, 12 Nisan 2018 tarihinde Giresun’un Eynesil ilçesinde Hakk’ın rahmetine kavuşan Rabia Naz’ın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Giresun ili Eynesil ilçesinde 12 Nisan 2018 tarihinde meydana gelen olayla Rabia Naz kızımız vefat etmiştir, kendisine tekrar Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu konuyla ilgili Meclisimizde bütün parti grupları, sözcüleri, hepsi çok önemli şeyler söylediler, Türkiye gündemine oturdu, herkes katkı sağlamak adına önemli değerlendirmelerde bulundu. Tabii, ben de Giresun Milletvekili olarak konuyla ilgili, bizim açımızdan yeterince, daha da iyi izah edilmesi noktasında sürem elverdiğince sizlere birkaç hususu vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Rabia Naz kızımız 11 yaşındaydı. 12 Nisan 2018’de vefat etti. Olay günü, okuldan saat 16.30’da çıkıyor, annesinin çalıştığı eczaneye gidiyor, kısa süre annesiyle konuştuktan sonra oradan eve gitmek üzere yöneliyor. Kamera kayıtlarında en son görüldüğü an 16.49’da arkadaşlar, buraya dikkatinizi çekmek isterim. Komşuları da yaklaşık saat 17.00 sıralarında ev civarında görüyorlar. Yine, ifadelere göre tahminen 17.00 ile 17.10 arasında bu elim hadise meydana geliyor. Kayıtlara göre, 17.20’de 112 acil servise, ambulansa haber veriliyor. Yine, babanın kendi ifadesine göre 17.21’de telefonla kızının o şekilde bulunduğu elim hadise babaya haber veriliyor. Hemen oradan sağlık görevlileri tarafından hastaneye götürülüyor, bir müddet sonra kızımız vefat ediyor. Çocuğun en son kamerada görülme anı ile tanık beyanlarına göre ambulansın geldiği zaman arasında yaklaşık yarım saatlik bir zaman dilimi var. Yine, Giresunlu birisi olarak, il başkanlığı da yaparak Giresun’un her tarafını iyi bir şekilde bilen birisi olarak… Annesinden ayrılıp eve varıncaya kadar 15 ila 18 dakikalık bir yürüme mesafesi var. Yarım saatlik sürenin 18 dakikasının da eve varıncaya kadar geçtiğini düşünürsek yaklaşık on dakikalık bir süre içerisinde bu yaşanılıyor.

İnanın, bu ölüm olayı acaba düşmeden mi kaynaklandı, acaba bir intihar olayı mı var yahut bir araç çarpmasından dolayı mı bu ölüm olayı meydana geldi; bu on-on beş dakikalık tüm süre içerisinde tanık beyanlarıyla aydınlatılmaya çalışılan mesele bütün Türkiye'nin gündemine bir yılı aşkın bir süredir oturmuş vaziyette.

Değerli arkadaşlar, bakın, hemen olayın akabinde 17.20’de ambulans çağrıldığı gibi 17.35’te 155 Polis İmdata da haber veriliyor. Bundan sonra, ilçe emniyeti de konuyla ilgili araştırmaya başlıyor. Vefatından sonra savcıya bilgi veriliyor, savcı hemen sıcağı sıcağına o akşam geliyor; olay yeri inceleme ve otopsiyle ilgili işlemler, ölü muayene tutanağı tutulması bakımından işlemler yapılıyor. Ve daha iyi otopsi yapılsın diye en yakın Trabzon Adli Tıp Şubesine, Adli Tıp Kurumunun Trabzon Şubesine çocuk gönderiliyor, oradan alınan raporda şu deniyor; kişinin genel beden travmasına bağlı omur, kalça ve etraf kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanması sonucu vefat ettiği yazıyor 28/8/2018 tarihli raporda.

Daha sonra keşif yapılarak bir rapor daha alınıyor, o raporda da Rabia Naz’ın terastan durgun vaziyette düşmediği, hızlanarak atlaması durumunda bulunduğu yere düşmesinin orta olasılıkta olduğu, ölüm nedeninin intihar mı yoksa araç çarpması mı, bunun toplanacak delillerle ortaya konabileceği rapor ediliyor.

Daha sonra müşteki taraf, Hacettepe Üniversitesinden -özel talepleri üzerine- rapor alıyor; bu raporda, trafik kazasına bağlı çarpma sonucu ölüm olabileceği ifade ediliyor.

18/1/2019 tarihli -Adli Tıp uzmanından- bir rapor alınıyor, o raporda da yüksekten düşmeye bağlı genel beden travmasıyla ölümün meydana gelmiş olabileceği ifade ediliyor.

En son, 10 Nisan 2019 tarihinde Adli Tıp Birinci İhtisas Dairesinden alınan raporda, ölümün vücutta tespit edilen kırıklar, her iki ayakta da yumuşak dokularda kırıkların yırtık oluşturması, kırıkların özellikleri dikkate alınarak bunların apartman çatısından düşmekle ortaya çıkabileceği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SABRİ ÖZTÜRK (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Böyle rapor mu olur ya?

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekili.

SABRİ ÖZTÜRK (Devamla) – …apartman çatısından koşarak atlaması durumunda söz konusu sundurmaya çarpmadan düşebileceği, ölümün trafik kazasına bağlı olmadığı oy birliğiyle mütalaa ediliyor.

Tabii, bu rapora müşteki taraf itiraz ediyor, şu anda dosya Adli Tıp Kurumunda ve dosyada gizlilik kararı var. Giresun Barosunun mensubu ve Giresun’da on yedi yıl hak aramış bir avukat olarak Baro Başkanımızla, müşteki meslektaşım avukatlarla, aileyle ve birçok kesimle görüşmeler yaparak elde ettiğim -gizlilik kararı çerçevesi içerisinde, karardan önce alınan- dosya örnekleri incelenerek ortaya çıkan sonuca göre, kamuoyunda konuşulan birçok konunun hakikaten bilgi kirliliğinden ibaret olduğunu düşünüyorum.

Evet, ortada bir olay var, bunun mutlaka aydınlatılması lazım ve inanın, şu anda Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı, Görele Savcılığı çok detaylı bir araştırma yapıyor. Bu konuda İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü özel bir ekip kurmak suretiyle bütün ihtimaller, ailenin bütün iddiaları her yönüyle araştırılıyor, 100’den fazla tanık dinlendiğini edindiğimiz bilgilerle öğrendik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SABRİ ÖZTÜRK (Devamla) – Başkanım, çok özür dilerim, önemine binaen bir dakika daha istiyorum.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Niye gizliyorsunuz o zaman?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Bir yıldır niye sonuç alınamadı?

SABRİ ÖZTÜRK (Devamla) – Tabii, olayın önemine binaen de elbette ilçe emniyet görevlilerinin, savcılık görevlilerinin yaptığı işlerde eksiklik, hata, acemilik olabilir, insanın olduğu yerde hatalar vardır. Bununla ilgili de İçişleri Bakanlığımız, mülkiye müfettişlerini, İçişleri müfettişlerini görevlendirerek soruşturmalar yaptı. Görevi ihmali olduğu düşünülenler hakkında da disiplin işlemleri uygulandı, uygulanıyor. Konuyla ilgili de görevi ihmalden yargılanan kamu görevlileri var. HSK, yargı mensuplarının bir ihmali varsa soruşturulması için bu konuda müfettiş görevlendirdi değerli arkadaşlar.

Özetle, yine yargı bu işi aydınlatacak. Bize düşen, gerçekten, yargıya güvenmek çünkü adaletin görevi gerçeği ortaya çıkarmaktır. O yüzden, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, eğer burada birisinin sorumluluğu varsa, hangi makama, hangi mevkiye sahip olursa olsun, hangi sıfatı taşırsa taşısın mutlaka yargı gereğini yapacaktır. Herkesten önce, Giresun halkı, Giresun milletvekilleri, AK PARTİ Grubu olarak bu olayın en ince ayrıntısına kadar aydınlatılmasını bizler arzu ediyoruz.

Hepinize çok teşekkür ederim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Bedri Serter…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Bedri Serter’in, İzmir ilinde yaşanan yangınlar ile Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde mevsimlik işçi statüsünde çalışan orman işçilerinin sözleşmesinin yenilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BEDRİ SERTER (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yaz aylarındayız ve İzmir’de maalesef yine orman yangınları başladı. Geçtiğimiz günlerde Bornova ilçesi Gökdere mevkisinde çıkan orman yangını sonrası, Karşıyaka Körfez Evleri, Buca Çamkule mevkisi ve Ödemiş Horzum Mahallesi’ndeki yangınlar çıktı. En son, Menderes ve Dikili ilçelerimizde yazlık bölgelere kadar sıçrayan yangınlar maalesef söz konusu olmuştur. Öncelikle, itfaiyeci arkadaşlarımıza yangınları söndürmek için gösterdikleri fedakârlıklar için İzmir Milletvekili olarak teşekkür ediyorum. Sonra da geçtiğimiz hafta Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde çalışan ve çoğunluğu yangın müdahale işçisi olan 10 bin işçinin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın imzasıyla Orman Genel Müdürlüğü tarafından işten çıkarıldığını hatırlatmak istiyorum. Orman işçilerinin sesini duyun ve yangınlara müdahale etme kapasitesine sahip bu işçilerin sözleşmelerini yenileyin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kadroya geçirilen taşeron işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, kanun hükmünde kararnameyle Türkiye’de kadroya geçirilen taşeron işçiler ekonomik, manevi özlük haklarıyla ilgili çok büyük sorunlar yaşıyor. Feryat eden işçilerimizin taleplerine kimse olumlu yanıt vermiyor. Bu işçilerimiz kadroya geçirildi ama 2020 yılının 10’uncu ayına kadar toplu sözleşme imkânlarından yararlanamıyorlar. Etkisi her geçen gün daha da derinden hissedilen ekonomik kriz, maaşları neredeyse kuşa çevirdi. İğneden ipliğe her şeye zam geldi, mutfaklar yangın yerine döndü. Emekçilerimiz aldıkları asgari ücretle, bırakın doğru dürüst geçinmeyi, çoluk çocuğuna bakamaz oldu. Kadroya geçirilen ama hakları verilmeyen, koşulları iyileştirilmeyen işçilerimizin taleplerini yerine getirip onların toplu iş sözleşmesinden faydalanması için harekete geçilmelidir. İşçilerimizin sendikal örgütlülüğünün sağlanması için talepleri kabul edilmelidir. İşçilerimize toplu iş sözleşmesinin yanı sıra, yol ve yakacak yardımları, bayram ikramiyeleri, çocuklarının eğitimiyle ilgili yardımları, izin yardımı ve ikramiyelerinin verilmesi için gerekenin yapılmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 28 Haziran İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen cuma, İzmit ilçemizin düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüydü. Milattan önce 262 yılında Bitinya Krallığı’na, 284 yılında Roma İmparatorluğu’na ev sahipliği yapmış olan İzmit ilçemiz 1078 yılında Selçuklu, 1337 yılında da Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı’ya geçtikten sonra önce “İznikmid” adını, daha sonra “İzmit” adını alır.

Kocaeli’nin merkez ilçesi İzmit’in kurtuluşu konu olunca Erzurumlu Fatma Seher’i anmadan geçmek olmaz. Sivas Kongresi’nde Atatürk’ten izin alan Fatma Seher İzmit’e gelerek Türk ordusuyla birlikte Yunanlılara karşı mücadele eder. 28 Haziran 1921 tarihinde İzmit düşman işgalinden kurtarılır.

Türk milletinin kaderini değiştiren, bu toprakları bize vatan yapan tüm aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, şükranla, minnetle anıyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve mevsimlik işçi statüsünde çalışan orman işçilerinin sözleşmesinin yenilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sivas’ta 35 kişinin hayatını kaybettiği Madımak Oteli’nde yaşanan katliamın üzerinden yirmi altı yıl geçti ancak hâlâ yangını çıkaran kişi ya da kişiler bulunamadı. Acısı hâlâ toplumsal belleğimizde yerini koruyor. Katliamda yaşamını kaybeden canları bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.

Yaz aylarıyla birlikte mevsimlik işçi statüsünde çalışan işçilerin sorunları ağırlaştı. Yaklaşık 10 bine yakın orman işçisi 5620 sayılı Yasa gereği mevsimlik 5 ay 29 gün olarak çalışıyordu. Bu işçiler, Hükûmetin çıkardığı taşeron yasasıyla, ihtiyaç hâlinde 4 ay uzatma yapma sonucunda 9 ay 29 gün çalıştı. Şimdi Orman Bakanlığı, ihtiyaç talebi olmasına rağmen Maliye Bakanlığından gelen taleple yeni vize vermedi. Bu nedenle binlerce aile işsiz kaldı. Şu an 10 bine yakın orman işçisi ve aileleri zor durumda. Hazine ve Maliye Bakanlığının bu konuda çözüm bulmasını ve binlerce aileyi mağduriyetten kurtarmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Erel…

5.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Millî Savunma Bakanlığı 2018 yılı Türk Silahlı Kuvvetleri Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay alımı kontenjanının düşük tutulması nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Millî Savunma Bakanlığı 2018 yılı dış kaynaktan muvazzaf astsubay alımlarında tüm aşamaları 8 bin aday başarılı olarak tamamlamışlardır fakat çok düşük kontenjan açılmış ve en az 8 bin vatan evladı, bu düşük kontenjanlar yüzünden o, tarihi şanlı zaferlerle dolu üniformayı giyemeyecek olmanın, o şanlı bayrağı göğsünde taşıyamayacak olmanın, bu vatana, bu millete hizmet edemeyecek olmanın acısını yaşamaktadırlar. Damarlarında Çanakkale ruhunu, Kurtuluş Savaşı ruhunu hisseden, devletini, milletini, bayrağını seven bu 8 bin gencin umudu için kontenjanın artırılması gerekmektedir. Bu gençler, şehitlerimizin emanetini sırtlarında taşımak için bu yola talip olmuşlar, zorlu süreçleri, sınavları geçmişler, her aşamada başarılı olmuşlar fakat açıkta kalmışlardır. Mevcut işlerinden ayrılmışlar, sigortasız kalmışlar, mağdur duruma düşmüşlerdir. Bu gençlerin ümitlerini, umutlarını söndürmeyin.

BAŞKAN – Sayın Ekinci…

6.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve 4 Eylül Sivas Kongresi’nin 100’üncü yıl dönümü vesilesiyle milletvekillerini Sivas iline davet ettiğine ilişkin açıklaması

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

2 Temmuz Madımak olaylarının 26’ncı yıl dönümünde menfur olayda hayatını kaybedenlerin acısını yüreğimizde hissettiğimizi belirtiyor, bu olayda hayatını kaybedenlere bir kez daha rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sivas barışın, kardeşliğin kentidir. Sivas, cumhuriyete yüz sekiz gün ev sahipliği yapmış yiğitler diyarıdır, yiğidolar diyarıdır. Sivas hiçbir zaman “Alevi-Sünni” diye ayrılmaz, etle tırnak gibiyiz.

Bu noktada, tekrar ben bu olayda hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve 4 Eylülün 100’üncü yılında da tüm Meclisimizi Sivas’a, Sivaslının kardeşliğini hep birlikte yaşamaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren ve ülkemizin denizlerdeki egemenlik haklarının geri alınmasını sağlayarak vatandaşlarımızın hizmetine sunan Kabotaj Kanunu’nun 93’üncü yıl dönümünü kutluyorum.

Kabotaj Kanunu’yla denizlerimizde ve kara sularımızda kapitülasyonlar kaldırılmış, kıyılarımızda, nehir ve göllerimizde her türlü deniz ticareti, nakliye ve liman hizmetleri yapma hakkı Türk Bayrağı taşıyan gemilere ve vatandaşlarımıza tanınmıştır.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi deniz ticaretinde, deniz ulaşımında ve savunma alanında çok daha iyi bir noktaya getirmek için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde tüm gücümüzle çalışıyoruz. Fatih sondaj gemimiz ve Yavuz sondaj gemimizle petrol arama faaliyetlerimiz devam ediyor. İlk millî uçak gemimiz olan TCG Anadolu’nun ve millî denizaltımız Aydın Reis’in yapım çalışmaları devam etmektedir.

Sözlerime son verirken başta bütün şehitlerimiz olmak üzere denizcilikte emeği geçen, aramızdan ayrılan tüm denizcilerimize Allah’tan rahmet diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – 2 Temmuz 1993’te, bundan tam yirmi altı yıl önce, Sivas’ta 33 can diri diri yakılarak katledildi, Sivas’ta cumhuriyete meydan okundu. Madımak Oteli’nde yakılan sadece 33 aydın değil, insanlık değerleriydi. Bu katliamın yıl dönümünde, yaşamlarının en verimli çağında katledilen cumhuriyet aydınlarını bir kez daha sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

Aynı merkezlerden korunup kollandığı anlaşılan kafa, 21 Nisanda Ankara Çubuk’ta şehit cenazesine katılan Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı harekete geçti ve Sivas provası yapmaya kalktı. Sayın Genel Başkanın sağduyulu yaklaşımı olayların büyümesinin ve Türkiye’de yeni bir kamplaşma yaşanmasının önüne geçti. Ülkeyi yönetenlerin, toplumu geren, insanlarımızı kutuplaştıran dilden uzaklaşması ve bu ülkenin yurttaşlarını eşit yurttaşlar olarak görmesi gerekmektedir. Unutulmasın ki 82 milyon birlikte Türkiye’yiz, birlikte güçlüyüz.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk denizciliğinin gurur günü 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı ülkemizin çeşitli yerlerinde etkinliklerle kutlanıyor. Kabotaj, bir devletin kendi limanlarına deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalıktır. Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıdığı kabotaj ayrıcalığı Lozan Barış Anlaşması’yla 1923 yılında kaldırıldı. Ülkemizde 20 Nisan 1926 tarihinde kabul edilmiş olan Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmiş ve “Türkiye limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri Türk vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılır.” hükmünü getirerek daha önceden yabancılara açık olan bu faaliyetleri bundan böyle sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yapabileceğini belirtmiştir.

Millî ekonomimiz açısından çok önemli olan Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nı kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve Melikgazi Belediyesinin tabelasına “TC” ibaresinin yazılması önerisine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sivas katliamı üzerinden tam yirmi altı yıl geçti. İnsan olabilen herkesin yüreği yanıyor. İnsan kalabilmek için Sivas’ı unutmayacak ve unutturmayacağız.

Melikgazi Belediye meclis üyelerimiz “TC” ibaresinin belediyenin tabelasına yeniden asılması için önerge verdiler. “TC” ibaresinin ne zaman takılacağını soran belediye meclis üyemiz Halil Yağmur’a Belediye Başkanı Sayın Palancıoğlu şu cevabı verir: “Maliyeti çok yüksek, takamayız.” Sayın Palancıoğlu, “TC” ibaresinin maliyeti çok yüksektir. O maliyet bu ülkeyi vatan yapan binlerce şehidimizin kanıdır. O maliyet gazilerimizin geride bıraktığı gözüdür, ayağıdır, elidir. Siz belediyenin tabelasına “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresini takın, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak neyse bedeli ödemeye hazırız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakırlıoğlu…

11.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ve Ergenekon davasına ilişkin açıklaması

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 2 Temmuz, 26’ncı yılında Sivas katliamını lanetliyor, o gün hayatını kaybeden aydınlarımızı, sanatçılarımızı saygıyla anıyor ve yakınlarının dinmeyen acısını paylaşıyorum. Yirmi altı yıl önce Sivas’ta hedef cumhuriyet ve değerleriydi. Benzer bir saldırı benzer kirli odaklar tarafından on iki yıl önce adına “Ergenekon” dedikleri bir kumpas davasıyla tekrarlandı. Göz bebeğimiz ordumuzun komutanları, aydınları, bilim insanları, gazeteciler Silivri zulümhanesinde tutsak edildi. Dün bu davada yargılanan herkes beraat etti. Ancak “Bağırsaklar temizleniyor.” diyenler, “Bu davanın savcısıyım.” diyenler, arka çıkanlar, iş birlikçiler milletin vicdanında hiçbir zaman aklanmayacaklardır. “Bu davanın savcısıyım.” diyenlerin, “Arkasındayız.” diyenlerin bu halktan ve bu davanın mağdurlarından hiç değilse özür dilemesi gerekmektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunun Spor Toto Süper Lig’de 2019-2020 sezonunun Cemil Usta sezonu olarak oynanması kararına ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – 2019-2020 futbol sezonuna Trabzonspor’umuzun efsane kaptanı Cemil Usta’nın isminin verilmesinden büyük bir onur duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Ayrıca dün bir spor programında Gazeteci Fatih Altaylı “’Cemil Usta Sezonu’ dediler ya okudum, şaşırdım, yıllar önce Diyarbakır’a gittiğimde kaburga yediğim Cemil Usta diye bir yer vardı.” sözleriyle yeni sezona Cemil Usta isminin verilmesiyle âdeta alay etmiş, Trabzonspor’umuza ve camiamıza saygısızlık yapmıştır. Cemil Usta yani namıdiğer Dozer Cemil beyefendiliği, dürüstlüğü ve sorumluluk anlayışıyla futbolseverlerin saygısını kazanmış örnek bir futbolcudur. Trabzonspor’umuzun Türk futbolunda gerçekleştirdiği Anadolu devriminin başkahramanlarından olan Cemil Usta “Ben Trabzonspor’un kaptanıyım, para için kulübümü terk edip başka kaptanların arkasında sahaya çıkmak bana yakışmaz.” sözleriyle hafızalara kazınmıştır. Dozer Cemil’i tanımayanlar eksiği kendilerinde aramalıdırlar. Sayın Altaylı’yı Trabzonspor camiamızdan özür dilemeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

13.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, güçlü ekonominin yüksek teknolojili ürünlerle sağlanabileceğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Japonya’da yapılan G20 toplantısı dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın Japon İmparatoru tarafından kabul edildiği salon bırakın yüksek makamları bizdeki şef ya da müdür odalarından bile daha sade. Kabul salonunu görünce zafer üstüne zaferler kazanan, adaletiyle dünyaya ün salan Hazreti Ömer’in Roma elçisini hurma ağacının altında kabul edişi aklıma geldi. Hazreti Ömer “İtibar ve zarafet sadelikte gizlidir.” anlayışıyla hareket etmiş ve israftan kaçınmıştır. Bugün ise İslam ülkelerindeki yöneticiler ekonomilerini sarsan israfın bataklığına gömülmüşlerdir. Dünyanın 3’üncü büyük ekonomisine sahip Japonya’daki bu görüntünün itibarın lüks ve şatafatlı makam odalarıyla değil, güçlü ekonomi, yüksek teknolojili ürünler yani markalarla sağlanacağının örneği olduğunu bir defa daha belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

14.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Yirmi altı yıl önce Sivas Madımak’ta 33 insanımız vahşice yakılarak katledildi, 33 insanımız gerici faşist güruhlar tarafından devlet kurumlarının gözetimi altında vahşice katledildi ve bu katliamdan sonra göstermelik bir yargılama yapıldı ve hiçbir siyasi sorumlu yargılanmadı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller “Çok şükür ki dışarıda kalan halkımıza hiçbir şey olmadı.” diye bir açıklama yapmıştı. Ve bu açıklama katliamın düpedüz hangi siyasi akıl ve organizasyonlar tarafından yapıldığını ortaya koydu ve Alevi halkımıza dönük bu katliam siyaseti bugün de sürüyor. Egemenler ve iktidarlar ne zaman sıkışsalar Kürt ve Alevi karşıtlığı üzerinden oy tahvil etmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla bizler bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, yurtseverleri olarak Alevi halkımız başta olmak üzere karşı karşıya kaldığı bu katliam siyasetini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Budak…

15.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, seçim döneminin sona ermesiyle zamların yapılmaya başlandığına ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Seçim öncesi ertelenen zamlar âdeta yağmur gibi gelmeye başladı. Seçim meydanlarında dağıtılan çayların faturası 82 milyona ödetilmiş olacak. 13 milyon emekli ve 2,5 milyon memurun ocak-haziran döneminde oluşan enflasyona göre enflasyon farkı alması gerekiyor ama TÜİK yarın açıklayacağı enflasyonu hesaplarken son zamları bu hesaba dâhil etmeyecek ki emekliye, işçiye, memura daha düşük zam versinler. Dün de benzine 27 kuruş zam gelmişti. Peki, ekonomi yönetimi zam yağmuruyla uğraşırken rakamları doğru dürüst açıklama yükümlülüğü bulunan TÜİK’te neler oluyor? Hiçbir atamada liyakati esas almayan AK PARTİ yönetimi TÜİK’e yaptığı son atamada maalesef liyakati hiçe saydı. Ekonominin başına oturtulan damat da Enerji Bakanlığı dönemindeki çalışma arkadaşını TÜİK’in başına getirdi. Benzetmek gibi olmasın ama son dönemlerde TÜİK’te yaşanan gelişmeler bize 2009-2010 yıllarında Yunanistan’da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

16.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu’nun kabulü genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki en önemli başarılarından birisidir. Kabotaj Kanunu’yla Türkiye, kendi kara sularında egemenlik ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Güçlenen altyapısı, modern tersaneler ve büyüyen deniz ticaret filosuyla uluslararası rekabete açık denizcilik sektörünün ülke ekonomisine katkısı her geçen gün artarak devam ediyor. Üç tarafı denizlerle çevrili ve iki önemli boğaza sahip ülkemizin jeopolitik açıdan büyük önem arz eden bu konumunu denizciliğimiz açısından da en iyi şekilde değerlendirmek için çalışıyoruz.

Bu düşüncelerle, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nı kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekrem Çelebi…

17.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, Suriye’nin İdlib kentinde rejim güçlerinin düzenlediği saldırıda şehit olan hemşehrisi Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Adem Tunç’a, Ağrı ili Diyadin ilçesinde sel sularına kapılarak ölen vatandaşlar ile yıldırım çarpması sonucu ölen vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanımızın da daha önce atalarının ve kendisinin de ilçesi olması hasebiyle, burada, Sayın Celal Adan’a da başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Hafta sonu Tutak ilçemizin Aşağı Köşk köyünde şehit olan Âdem Tunç kardeşimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle, bütün şehitlerimize Rabb’imden nice rahmetler diliyorum.

Yine aynı şekilde, geçen hafta, Ağrı ilimizin Diyadin ilçesinde sel nedeniyle şehit olan iki kardeşimize, yine aynı ilçede, aynı gün, yıldırım çarpmasından dolayı şehit olan bir kardeşimize de Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamda sizlere, tarihin, kültürün, inancın, hoşgörünün harmanlandığı bir medeniyetler geçidi olan serhat ilimiz Ağrı’dan biraz bahsetmek istiyorum. Tarihî ve kültürel yapısıyla âdeta doğal bir müze olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Keven…

18.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, şiddetli yağmurun yol açtığı su taşkınları nedeniyle Yozgat ilinin doğal afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki hafta önce sel taşkını yaşanan Yozgat’ın doğal afet bölgesi ilan edilmesine yönelik defaatle ısrarlarımıza henüz bir cevap verilememiştir. Yozgat ve ilçelerinde ekili alanlarda çok büyük miktarlarda maddi zarar vardır. Birçok köyde yıkılan yapılar bulunmaktadır. Evinin duvarları çöken vatandaşlarımız var. Bu insanlara afet konutu yapılması gerekiyor. Bu köylerimizi tek tek gezdim, yerinde inceledim, hemşehrilerimin durumu çok kötü. Başta Sayın Bekir Bozdağ olmak üzere bütün Yozgat milletvekillerini afetin tahribatının boyutlarını görmeye davet ediyor, Yozgat’ta zarar gören bölgelerin acilen doğal afet bölgesi ilan edilmesini ve devletimizin vatandaşlarımızın yanında olmasını diliyorum. Ayrıca, zarar gören çiftçilerimizin borçları beş yıl ertelenmeli ve faizleri tamamen silinmelidir. Yozgat çiftçisi doğal afet ilan edilmesini bekliyor.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Çelik…

19.- Hatay Milletvekili Sabahat Özgürsoy Çelik’in, Hatay’ın ana vatana katılışının 80’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SABAHAT ÖZGÜRSOY ÇELİK (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Farklı dinleri, kültürleri, çeşitli zenginlikleri bünyesinde barındıran, adını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği Hatay, barış, kardeşlik içerisinde yaşayan kadim bir medeniyettir. Vatanına sadakatle bağlı olan Hatay halkı, seksen yıl önce kendisine vurulmak istenen esaret zincirini kırmış ve şanlı tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.” sözüyle başlayan bu mücadelede 29 Haziran 1939’da Hatay Meclisi üyeleri tarafından oy birliğiyle Hatay Türkiye'ye katılma kararı alınmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabulüyle Hatay Türkiye'nin bir vilayeti hâline gelmiştir. Hatay’ın ana vatana katılışının 80’inci yıl dönümü vesilesiyle “Hatay benim şahsi meselemdir.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Hatay Meclisi üyelerini ve bu topraklar için canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, devlet olmayı değil, millet olmayı tercih eden şanlı, asil Hatay halkını saygıyla sevgiyle anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

20.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Madımak olayı ile Başbağlar olayını eş zamanlı gerçekleştiren karanlık eller ile arkasındaki karanlık odakların aynı olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Madımak olayları ile Başbağlar olaylarını eş zamanlı gerçekleştiren karanlık eller ve arkasındaki karanlık odaklar aynıdır. Birlik olmadan dirlik olmaz. Biz hepimiz aynı soyun boyları, aynı kökün dallarıyız ve hepimiz birdeniz ve birbirimizdeniz. Irklarımızın, renklerimizin, dillerimizin farklı olması yaratıcının büyüklüğünü gösterdiği gibi, bizlerin de zenginliğidir. Bu duygu, değer ve ilkeler üzerinde tarihte büyük medeniyetler inşa ettik. Farklılıklarımız, çatışma değil, tanışma, iyiliklerde yarışma ve yeniden gelişip büyüme vesilesi olmalıdır. Bu anlamda bizler, eşsiz güzellikteki bir ebru gibiyiz. Ülkemize, gönül coğrafyamıza, insanlığa barış, huzur, adalet ve fazilet aşılamanın yolu birlikte yaşama hukukunu ve ahlakını etkin kılmaktan geçmektedir.

BAŞKAN – Sayın Sancaklı…

21.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Romanya’da düzenlenen Parlamentolar Arası Futbol Turnuvası’nda şampiyon olan TBMM Futbol Takımı’nı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, size bir bilgi vermek istiyorum: Bizim Mecliste bir futbol takımımız var milletvekillerinden kurulu ve senede birkaç defa parlamentolar arası futbol turnuvalarında oynuyoruz. Tabii, bu turnuvalarda hem ülkemizi tanıtıyoruz hem de ikili ilişkileri geliştiriyoruz. Geçen hafta Romanya’da yapılan en son turnuvada Türkiye Büyük Millet Meclisi Futbol Takımı finale kalmıştır Romanya Meclisiyle, finalde de 2-1 kazanmıştır ve şampiyon olmuştur. Şampiyonluk kupasını da Meclisimize getirdik. Ben takımın teknik direktörü ve takımın kaptanı olarak emeği geçen bütün arkadaşlarımı gösterdikleri mücadeleden dolayı tebrik ediyorum, bundan sonraki maçlarda da başarılar diliyorum. (Alkışlar)

Söz verdiğiniz için de teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gökçel...

22.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Mersin ilinde metil alkol zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ve yaşanılan doğal afetler sonucu zarar gören Mersinli çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, sözlerime yirmi altı yıldır dumanı vicdanlarımızda tüten Sivas katliamında hayatını kaybeden güzel insanları anarak başlamak istiyorum.

Sayın Başkanım, aslında Mersin’de de Türkiye’de de çiftçilerin sorunları çok büyük. Doğal afetler bir bela. Borçların mutlaka ertelenmesi gerekiyor. Zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bayram Yılmazkaya...

23.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep ilinde Kur’an kursunda yaşanan vahim olayın devletin denetim görevini tam olarak yerine getirmesi ve kuruluşlara ayrıcalık tanınmaması gerektiğinin önemini ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kutsal kitabımızın ilk emri “oku”dur. Bütün İslam âleminde biz Müslümanlar Kur’an’ı anlayarak okumakla mükellefizdir. Bu amaçla da çeşitli dönemlerde yıllardır ailelerimiz çocuklarını Kur’an eğitim alsın diye günlük veya yatılı Kur’an kurslarına gönderirler ancak ailelerinden alınıp kaçak, izinsiz cemaat yurtlarına ve Kur’an kurslarına verilen çocukların yaşadığı cinsel istismarların ardı arkası kesilmiyor. Maalesef en son olay, Gaziantep ilimizde yaşandı. 9 yaşındaki erkek çocuğuna yapılan cinsel istismar ne ilk ne de bu gidişle son olacaktır. Bu alçaklığı ve iğrençliği yapan sapıklar, özellikle bu kaçak kurslarda fakir ve kimsesiz çocukları hedef almakta, ailelerin ilgilenemediği bu çocuklar bu kurs ve yurtlarda kurban olarak seçilmektedir. Bu vahim olay, bizlere devletin denetim görevini tam olarak yerine getirmesinin ve hiçbir kurum ve kuruluşa ayrıcalık tanınmaması gerektiğinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Gereği neyse Büyük Millet Meclisi olarak hep beraber yapmalıyız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cengiz Bey, buyurun, siz bitiremediniz.

22.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Mersin ilinde metil alkol zehirlenmesi sonucu yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ve yaşanılan doğal afetler sonucu zarar gören Mersinli çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması (Devam)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Mersin’de 25 Hazirandan beri 21 kişi metil alkol zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırılmıştır. 5 vatandaşımız maalesef hayatını kaybetti, 11’i yoğun bakımda, 16 vatandaşımızın tedavisi çeşitli hastanelerde sürüyor. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır; tedavileri devam eden vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Değerli Başkanım, aslında çok konu var ama Mersin için de en önemli konulardan birisi, doğal afetlerden zarar gören çiftçilerimiz hayli fazla. Burada 148 milyonluk zarar var. Bu çiftçilerimizin borçlarının, tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarının mutlaka ertelenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bu arada, aşırı sıcaklardan narenciyede, şeftalide ve bütün meyvelerde yüzde 70’e varan oranlarda meyve dökümü yaşandı. Bunun da göz önünde bulundurularak mağdur olan çiftçilerimize mutlaka nakdî ve ayni yardımların yapılması gerekiyor.

Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

24.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, iş akitleri sonlandırılan orman işçilerinin mağduriyetinin giderilip giderilmeyeceğini ve bu işçilerin sürekli işçi kadrosuna alınıp alınmayacağını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Hazine ve Maliye Bakanlığına: Muğla’ya bağlı Datça ilçemizde ve birçok yerde orman yangınları çıkmış ve ormanda bulunan canlı cansız her türlü nesne yok olmuştur.

Orman Genel Müdürlüğünde 5 ay 29 gün süreyle geçici işçi pozisyonunda çalışan 10 bine yakın orman işçisi bulunmaktadır. 2018 yılında tüm mevsimlik işçilere dört aylık uzatma uygulanmasına rağmen, 2019 yılı için 7 ay 29 günü geçmemek üzere 4 bin işçi için uzatma izni verilmiştir. Bunun üzerine, orman yangınlarının en yoğun olduğu sezonda işçilerin iş akitleri Orman Genel Müdürlüğü tarafından sonlandırılmaya başlanmıştır.

Orman yangınlarına hızlı müdahale eden ve iş akitleri sonlandırılan orman yangın işçilerinin ve ailelerinin mağduriyetini giderecek çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? 5 ay 29 gün çalışan işçilerin 2019 yılında 4 ay uzatılarak 9 ay 29 gün çalıştırılması ve 2020 yılından itibaren sürekli işçi kadrolarına atanmalarının yapılması yönünde bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Şimdi, söz talep eden grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Buyurun Sayın Türkkan.

25.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Ergenekon kumpas davasında açıklanan karara, yapılan zamların Türkiye’nin ekonomik olarak yönetilemez noktaya geldiğinin ispatı olduğuna, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün bakıma alınmasıyla yaşanan mağduriyete, Marmaray’ın fiyat tarifesinin, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün ve Avrasya Tüneli geçiş ücretlerinin düşürülmesi gerektiğine, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FETÖ’cü hainlerin ve o dönemde Parlamentodaki iş birlikçilerinin iftiralarıyla on iki yıl önce başlatılan Ergenekon kumpası dün mahkeme kararıyla resmen çöktü. Mahkeme “Ergenekon örgütü” adı altında bir örgüt olmadığı kanısına varıp örgüt kurmak, yönetmek, üyelik, yardım ve yataklıkla suçlanan sanıkların tümünün beraatına karar verdi. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan hain kumpas deşifre edildi. Düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başındaki Genelkurmay Başkanı silahlı örgüt kurmaktan ceza aldı. Ne kadar komik geliyor değil mi? Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı silahlı örgütün yöneticisi ve başkanı olmak suçundan müebbet ceza aldı yani İlker Başbuğ’dan bahsediyorum size. FETÖ kumpası sonucu yıllarını hapishanelerde geçirenler, yakınlarını kaybeden aileler “Hakkımızı helal etmiyoruz!” diye bağırdı bugüne kadar. Evet, biz de İYİ PARTİ olarak hakkımızı helal etmiyoruz; kumpası kuranlara da kumpası savunanlara da davanın savcısı olarak kendini tanıtanlara da hakkımızı helal etmiyoruz. Ne mutlu bize ki en başından beri hakkı, hukuku savunduk. Her türlü iftira ve hakarete rağmen inandığımız değerlerden ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinden asla şüphe etmedik; ne mutlu bize ki Şemdin Sakık ve Osman Öcalan gibi PKK’lı hainlerin gizli tanıklığına şahitlik ederek Genelkurmay Başkanımıza terörist suçlaması yöneltmedik. Siz Şemdin Sakık ve Osman Öcalan’ın yanında durdunuz, biz Türk milletinin ve Türk ordusunun yanında durduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz Zekeriya Öz’e methiyeler düzdünüz, biz Kuddusi Okkır’ın, Kaşif Kozinoğlu’nun ve Yarbay Ali Tatar’ın tabutunu omuzladık. Bunların hiçbirini unutmadık; unutmayacağız, unutturmayacağız.

Bu vesileyle, kumpasa tavizsiz dik duran tüm mağdurları saygıyla selamlıyorum, hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta motorin fiyatına 23 kuruş zam gelmişti, dün gece bir zam daha geldi benzine, benzinin litre fiyatı 7 lirayı geçti; doğuda bu fiyat 7,5 lira. Elektriğe, benzine zam yapıldı, gıdaya zam yapıldı, seçimde bedavaya otobüslerden atılan çaya zam yapıldı, şekere zam yapıldı, iğneden ipliğe her şeye zam yapıldı. Bu zamlar Türkiye'nin ekonomik olarak artık yönetilemez noktaya geldiğinin çok açık bir ispatıdır. Adalet, demokrasi ve liyakatle birlikte ekonomi de çökmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bitiyor Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tüm bunlara rağmen hâlâ birtakım ayak oyunlarıyla enflasyon düşük gösterilerek bu hafta açıklanacak emekli ve memur zamları kırpılmaya çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sarayında hâlâ görev yapan emekli bakanlara yüzde 40 zam yapılırken emekliye, memura verilecek zamların yüzde 5 civarında tutulması hak değildir, hukuk değildir, hele adalet hiç değildir. Adaletin terazisini kaçırdınız eyvallah da bari milleti gerçekten kuru soğana muhtaç etmeyin.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü bakıma alındı, 17 Ağustosa kadar 4 şerit kapalı tutulacak. Daha önce de bakıma alınmıştı, 2 şeritli bakımlar hâlinde yapılıyordu. 4 şeridin bakıma alınması, İstanbul halkına verilecek bir ceza olur, bir bakım çalışması değildir. İstanbul halkına “Siz bize oy vermediniz, alın size, bu bedeli ödeyin.” demektir. Unutmayın, bu halkın yüzde 45’i size oy verdi, onları da cezalandırıyorsunuz, farkında mısınız bilmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Grup Başkan Vekili.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren vatandaşlar da bu köprüden geçiyor. Bunun için gerek Marmaray’ın gerekse Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün fiyatlarını düşürün, bu konudaki teklifleri reddetmeyin. Okulların kapanmasıyla beraber 16 milyon insanın yaşadığı bu şehre 2 ana arter yeter diyorsanız yanılıyorsunuz. Avrasya Tüneli’nde de fiyatların düşürülmesi konusunun vatandaşın faydasına olacağına inanıyorum.

Bir konu daha: Bugün çok önemli. 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nin yakılması sonucu 35 kişi yanarak hayatını kaybetti. Bu vahim olayın 26’ncı yılında, katledilen vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum. Madımak’ta yakılan canlara da Başbağlar’da katledilen masumlara da kahrolmayan, kendini insanlık defterinden silmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir daha tekrarlamak istiyorum: Bugün Madımak’ı anarken Başbağlar’ı aklına getirmeyen, Başbağlar’da yakılan canlara da Başbağlar’da katledilen masumlara da kahrolmayan, kendini insanlık defterinden silmelidir. Bu acı, Türk milletinin ortak acısıdır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla hareket eden bir parti olarak, insan hayatına kasteden tüm eylemlerin karşısında olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 1 Temmuz Kabotaj Kanunu’nun kabulünün 93’üncü yıl dönümüne, Suriye ve Irak’taki terör yapılanmalarının, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerin ve S400 meselesinin ülkemizin bekası, güvenliği ve savunması için önem arz ettiğine, Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusunda iktidarıyla muhalefetiyle hareket edilmesi gerektiğine, 2 Temmuz Türk Tarih Kurumunun düzenlediği 1’inci Türk Tarih Kongresi’nin 87’nci yıl dönümü vesilesiyle toplumların geçmişten çıkardıkları derslerle geleceklerine yön verdiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Yasası’yla kara sularında ve limanlarında egemenlik ve bağımsızlığını elde etmiştir. Böylece, denizciliğimizin gelişmesi ve denizlerdeki hak ve hukukumuzun korunması adına çok önemli bir adım atılmıştır. Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, hâkimiyetimizin sembolü olan kabotaj hakkının önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Türkiye uluslararası hukuktan doğan hakları çerçevesinde Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj yapmaktadır. Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler sadece birkaç doğal gaz kaynağına sahip olma yarışı değildir; Türkiye’nin egemenlik haklarına sahip çıkma, Kıbrıs’ta Türk varlığının ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve hukukunu garantiye alma ve uluslararası hukuku işletme faaliyetidir. Tüm dünya bilmelidir ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yalnız değildir. Türkiye uluslararası hukuktan doğan bu hakkından asla vazgeçmeyecek, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda arama ve sondaj çalışmalarına devam edecektir.

Türkiye, Kabotaj Yasası’yla denizlerde ve limanlarda egemenlik hakkını sağlarken S400 savunma sistemiyle de hava savunmamız ve hava egemenliğimizin sağlanması noktasında çok önemli bir adım atmıştır. Bilindiği üzere, S400 konusunda uzun bir süredir ABD’yle gerginlik yaşanmıştır. 28-30 Haziran 2019 tarihlerinde Japonya’nın Osaka kentinde G20 toplantısı yapıldı. Türkiye Osaka’da S400 konusunda haklı ve meşru tezlerini bir kez daha dünya kamuoyuna anlatmıştır. ABD Başkanı Trump S400 konusunda Türkiye’ye adil davranılmadığını açıkça ifade etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – ABD Başkanı bile S400 konusunda Türkiye’nin haklılığını kabul ederken “S400 almayın, felaket olur, sorun ve sıkıntı doğar.” yaygarası yapan içimizdeki manda ve himayeciler acaba şimdi ne diyeceklerdir? Suriye ve Irak’taki terör yapılanmaları, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler ve S400 meselesi, ülkemizin bekası, güvenliği ve savunması için büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusunda, 82 milyon olarak iktidarı ve muhalefetiyle birlikte hareket etmemiz mecburiyeti vardır.

Sayın Başkan, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, Türk ve dünya tarihi üzerine araştırmalar yapmak, tarihî gerçekleri ortaya çıkarmak, Türk milleti aleyhindeki görüşlere cevap vermek, millî şuuru ve kültürü geliştirmek amacıyla Türk Tarih Kurumu kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türk Tarih Kurumu, bundan seksen yedi yıl önce 2 Temmuz 1932’de birinci kongresini gerçekleştirmiştir. Yeni lise programında tarih dersi, sosyal ve beceri bilimleri grubunda tercihli ders olarak yer almıştır. Tarih dersi eğitimiyle öğrencilere millî tarih şuuru verilir. Toplumlar, geçmişten çıkardıkları derslerle geleceklerine yön verirler. Dününü bilmeyen milletler bugününü anlayamaz, yarınını inşa edemez. Atatürk’ün “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözü, tarih dersinin çocuklarımız üzerindeki olumlu etkisinin en güzel örneğidir. Millî Eğitim Bakanlığının ders sayısının azaltılmasına yönelik bu düzenlemesini genel hatlarıyla olumlu bulmakla birlikte, tarih dersini bu kapsamda değerlendirmek yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu vesileyle, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Tarih Kurumunun kurucularına, mensuplarına ve bilim insanlarına şükranlarımızı sunuyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç, buyurun.

27.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Suudi Arabistan’ın Tebük kentine çalışmaya giden inşaat işçilerinin ve ailelerinin mağduriyetinin giderilmesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanını göreve davet ettiklerine, FETÖ’cü savcıların hazırladığı fezlekelerle HDP’li vekillerin yargılandığına, Diyadin Belediyesi Eş Başkanları Betül Yaşar ve Evren Demir’in gözaltına alınarak darbedilmesi olayını protesto ettiklerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, yirmi altı yıl oldu, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde büyük bir insanlık suçu işlendi, tarihe kara bir leke düştü. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden 33 aydın, ozan, sanatçı ve 2 otel emekçisi göz göre göre katledildi.

Aradan yirmi altı yıl geçmesine rağmen bu katliamda devletin rolü ortaya çıkarılmadı. Katliamı planlayan kişilerin kimden destek aldığı, katliama çağrı yapan el ilanlarını kimlerin dağıttığı, camilerden cihat çağrılarını kimlerin yaptırdığı hâlâ ortaya çıkarılmadı.

Hâlâ “2 Temmuz Madımak Oteli olayları” diyen bir anlayış var yani bir katliamı bir olaya indirgeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Hâlâ gerçeklerin inkâr edilmesi anlayışıyla karşı karşıyayız.

2 Temmuz aslında o dönemki devlet aklı ile saldırganların aklının örtüştüğü bir katliamdır aynen Maraş ve Çorum katliamlarında olduğu gibi. Saldırganlarla duygudaşlık içinde olan kamu görevlileri o dönemde vardır, siyasal yapılar vardır, medya mensupları vardır.

Aradan geçen yirmi altı yıl boyunca Alevi toplumundan özür dilenmedi ve Alevi toplumu kendi kültürüne ve kimliğine sahip çıkmaktan dolayı hep ayrımcılığa uğradı, türlü saldırılarla karşı karşıya kaldı.

Bir kez daha, yirmi altı yıl önce Sivas katliamında kaybettiğimiz canlarımızı hasretle ve saygıyla anıyoruz.

Türkiye’den Suudi Arabistan’a bir yıl önce çalışmak üzere giden işçilerin grevde oldukları haberi geldi, bize bu haberi ilettiler. Türkiye kökenli bir inşaat firmasında çalışıyor 300 inşaat işçisi ve Suudi Arabistan’ın Tebük kenti Sharma bölgesine gitmişler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Oradaki çalışma koşullarının sağlıksız olması nedeniyle, beslenme koşullarının sağlıksız olması nedeniyle ve aylardır ücretlerini alamadıkları için 17 Haziran tarihinde greve başlamışlar. Şimdi, Suudi polis bu greve müdahale etmiş ama sadece Suudi polis greve müdahale etmemiş, işçilerin anlattığına göre işçilerin grev görücüsü olan kişiyi, Hasan Hüseyin’i Cidde Başkonsolosluğu da tehdit etmiş ve işçilere işe çıkmaları ve çalışmaya devam etmeleri sözlerini aktarmış.

Şimdi, biz şunu hatırlatmak istiyoruz ki yurt dışında yaşayan ve çalışan yurttaşlarımızın güvenliğini sağlamak, insanca koşullarda çalışmalarını ve yaşamalarını sağlamak ve denetlemek, emeklerinin karşılığı olan ücretleri ve haklarını almalarını sağlamak da aslında devletin görevidir, yetkililerin görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Çalışma Bakanlığını bu konuda acilen duruma müdahale etmeye ve orada çalışan yurttaşlarımızın haklarını savunmaya davet ediyoruz.

Bir konuyu ben sık sık, fırsat oldukça hatırlatıyorum ve bir kez daha hatırlatma fırsatı ortaya çıktı. Diyarbakır Başsavcı Vekili Ahmet Karaca… Bu Ahmet Karaca MİT tırları nedeniyle açığa alınmış olan bir başsavcı vekiliydi, Diyarbakır’da çalışıyordu. En son on sekiz yıl altı ay ceza aldı FETÖ davası nedeniyle. Diyeceksiniz “Ne alakanız var?” Bu Ahmet Karaca, bu adam, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Çağlar Demirel, Nursel Aydoğan ve diğer vekillerimiz hakkında onlarca fezleke hazırlamış olan Diyarbakır Başsavcı Vekilidir. Bu kişi FETÖ davasından on sekiz yıl altı ay ceza almıştır ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Grup Başkan Vekili.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – …Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Çağlar Demirel hapistedirler, diğer vekillerimiz hapistedirler. Selahattin Demirtaş’ın ana davasındaki 32 fezlekesinden 4’ü bu Ahmet Karaca tarafından hazırlanmıştır. İşte FETÖ’cü savcıların hazırladığı fezlekelerle bizim vekillerimiz yargılanmaktadır.

Son değinmek istediğim nokta, şu anda haberi geldi, Ağrı Diyadin Belediye Eş Başkanlarımız Betül Yaşar ve Evren Demir gözaltına alındılar ve darbedildiler. Nedeni şu: Belediyenin girişinde bir vatandaşı belediye girişindeki polisler darbediyorlar. Bunun üzerine belediye başkanları araya giriyorlar bu olayı yatıştırmak için ancak 20 polis elleri coplu bir şekilde belediyenin içine girerek belediye eş başkanlarımızı darbediyorlar ve ağır hasar yaratıyorlar. Halkın iradesine ağır bir saldırı yaşanmış oluyor. Şu anda Ağrı Diyadin’de yaşanan bir olaydan bahsediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Son cümlem efendim, toparlıyorum.

İşte bu, İçişleri Bakanlığının emniyet güçleridir. Bu emniyet güçleri çok vahşice bir saldırı gerçekleştirmişlerdir. Bu İçişleri Bakanının bu konuda herhangi bir adım atmayacağını biliyoruz, aynı zihniyettedir. Fakat bir kez daha en sert şekilde kendisini, bu emri verenleri ve uygulayanları da protesto ettiğimizi burada dile getirmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altay…

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne, linç kültürünün yerleşmeye başlamasının dikkate alınması gerektiğine, Ergenekon ve Balyoz operasyonuna, Ergenekon davasına yönelik “Ben dahi bu davanın savcısıyım.” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 82 milyondan özür dileyip dilemeyeceğini ve yaşanılan mağduriyetlerle ilgili hak edilen tazminatları ödeyip ödemeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, kin ve öfkeden arınmış bir Türkiye şüphesiz hepimizin arzusu. Hoşgörü ve kucaklaşmanın egemen olduğu bir Türkiye de hakeza öyle. Ama nefret dilinin, nefret söyleminin, din istismarının, inançların siyasallaştırılmasının bedelini Anadolu topraklarında vatandaşlarımız yıllardır ağır bedellerle, can kayıplarıyla, vahşi katliamlarla ödemekte. 2 Temmuz 1993 bir kara gündür, bir ayıplı gündür. Din ve inanç istismarının vahşete, katliama, lince dönüştüğü gündür. Sayın Başkan, Sayın Türkkan söylediği için söylüyorum, aynı yıl üç gün sonra gerçekleşen Başbağlar katliamı da şüphesiz öyledir. Bunun içindir ki, yaklaşımımız da bu olduğu içindir ki, kin ve öfkeden arınmış bir Türkiye arzumuzdan dolayıdır ki yaklaşık yirmi yıldır Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri 2 Temmuzda Sivas’ta, 5 Temmuzda Başbağlar’da bu katliamlarda hayatını kaybedenleri bizzat olay yerinde, olay mahallinde katılarak anmaktadırlar.

Sayın Başkan, siyasetin malzemesi nefret dili olamaz ve Sivas halkının bütünüyle, 2 Temmuzdan sebep itham edilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, şunu baştan dört dakika temiz ver de… Bizim sözümüzü niye ikide bir kestiriyorsun?

Biraz önce AK PARTİ Grubuna mensup bir sayın milletvekilimiz söylediği için ben de tereddütsüz katılıyorum. Sivas katliamından sebep Sivaslıları itham etmedik, etmiyoruz, etmeyiz de; itham edilmesini de şüphesiz doğru bulmayız. Ancak, Sayın Başkan, linç kültürünün yerleşmeye ve olgunlaşmaya başlaması, bu Parlamentoda bulunan tüm siyasetçilerin dikkate alması gereken bir durumdur; düşünülmesi, üzerinde çalışılması, sorgulanması gereken bir durumdur.

Sayın Başkan, Türkiye’de, geldiğimiz nokta itibarıyla, iki kişinin bağırmasıyla, iki provokatörün sesini yükseltmesiyle; önüne ardına bakmadan; aslını neslini, esasını sorgulamadan insanların saldırganlaşması; önüne geleni taşlayan, palalayan, yumruklayan, ateşe veren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …gözü kararmış kitlelerin çok kolay oluşabiliyor olması, siyaset kurumunun ve bu Parlamentonun şapkasını önüne koymasını gerektiren bir hâldir ve on yedi yıldır ülkeyi yöneten iktidarların, hükûmetlerin, onların başbakanlarının, başkanlarının da aynı şekilde Türkiye’nin içinde bulunduğu bu hâl karşısında bir durup düşünmeleri gerekir. Toplum farklı bir noktaya doğru, provokasyona açık bir yara hâline dönüşen bir noktaya doğru hızla yaklaşmaktadır.

Sayın Başkan, yine, aynı şekilde, bir çatıda yerleştirilmiş bir el bombası bulunuyor, bomba patlamıyor ama deprem oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

2007 yılında Ergenekon, Balyoz operasyonları adı altında ve sahte delil üreterek, gizli tanık tutarak, kozmik oda senaryoları tanzim edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerine ama özünde Türkiye Cumhuriyeti’ne bir darbe gerçekleştiriliyor. Bu darbede 60 bin insan dinleniyor, 600’ü aşkın insan tutuklanıyor; bu süreçte 8 kişi hayatını kaybediyor, 26’ncı Genelkurmay Başkanı terörist olarak tutuklanıyor ve on iki yıl sonra “Pardon.” deniliyor. Ve daha üzücüsü, davanın o günkü resmî savcısına o günün Başbakanı zırhlı aracını tahsis ediyor ve o günün Başbakanı “Ben dahi bu davanın savcısıyım.” diyebiliyor. Bu dava çökmüştür. “Ben dahi bu davanın savcısıyım.” diyen Sayın Erdoğan, ölen 8 kişinin ailesinden ve mağdur edilen bu yüzlerce insandan özür dileyecek midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Ben dahi bu davanın savcısıyım.” diyen Sayın Erdoğan, 82 milyondan özür dileyecek midir? Devleti sevk ve idare ediyor olan Sayın Erdoğan, bu mağduriyetlerle ilgili olarak mağdur olanlara, ailelerine hak ettikleri tazminatları ödeyecek midir? Bunu da merak ediyorum. Sayın Erdoğan, AK PARTİ’nin Genel Başkanıdır. AK PARTİ grup sözcülerin bu sorularıma yanıt vermelerini de rica ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

29.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Parlamentolar Arası Futbol Turnuvası’nda şampiyon olan TBMM Futbol Takımı’nı tebrik ettiğine, 1 Temmuz Kabotaj Kanunu’nun kabulünün 93’üncü yıl dönümüne, 2 Temmuz Sivas Madımak katliamı ile 5 Temmuz Başbağlar katliamının 26’ncı yıl dönümüne, Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleştirilen G20 Zirvesi’ne, AK PARTİ iktidarı olarak FETÖ’yle mücadele konusunda gerekenlerin yapıldığına ve yapılmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, öncelikli olarak, tabii, parlamentolararası, parlamenterler tarafından ortaya konulan bir futbol turnuvası söz konusuydu. Burada yakışan bir şampiyonluk elde etti Türkiye Büyük Millet Meclisi futbol takımı. Ben bu münasebetle, futbol takımımızı tebrik ediyorum.

Malum, dün, 1 Temmuz 1926 Kabotaj Kanunu’nun kabulünün 93’üncü yıl dönümünü hep beraber kutladık. Bu münasebetle denizlerde ve limanlarda hakikaten tam bir egemenliği ortaya koyan bu kanunun… Dün cumhuriyeti kuran iradenin yaklaşımı bu konuda, millî politikalar konusunda nasıl bir kararlılık içerisindeyse aynı şekilde biz de bugün aynı kararlılık içerisinde gerek Ege’de gerek Akdeniz’de gerek Karadeniz’de gerek Kıbrıs’ta tam bir kararlılık içerisinde millî ve yerli politikaları takip etmekle ve Fatih ve Yavuz sondaj ve araştırma gemilerimize de tam manasıyla sahip çıkmak suretiyle millî menfaatler doğrultusunda hareket ettiğimizi dosta düşmana dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla gösteriyoruz ve gösterme noktasında tam bir irade sahibiyiz.

Bunun dışında, değerli arkadaşlar, malum, tabii, hem Sivas’ta hem de hemen akabinde Erzincan Başbağlar’da yaşanılan acı olaylar münasebetiyle şunu ifade etmek isterim ki hakikaten bir karanlık dönemde bir karanlık el…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - …aslında aynı amaca yönelik farklı birtakım operasyonları gerçekleştirmek suretiyle, aslında devlet-millî kaynaşmasını ortadan kaldırmak ve milleti birbirine düşürmek suretiyle kendi hedeflerini gerçekleştirmek bakımından gerçekten bir rol üstlenmiş idi.

Bu manada gerek Sivas’ta 37 canın boğularak ölmesi sonucu, dumandan boğularak ölmesi sonucu ve gerekse Başbağlar’da 33 canın hakikaten orada katledilmesi neticesinde ortaya çıkan tablo nedeniyle şunu ifade etmek isterim ki bütün canlar bizim canlarımızdır. 82 milyonun can, mal, ırz, namus, akıl, nesil, din ve fikir hürriyetini teminat altına alıcı bir yaklaşımı biz her zaman öngörüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ve bu değerlere karşı hangi el -bir şekilde- uzanırsa o eli kırma iradesini dün de gösterdik, bugün de gösteriyoruz, yarın da göstereceğimizi kesinlikle ifade etmek isterim. Bu manada, her türlü istismarın karşısına beraberce dikilmek durumundayız ve bunu ayrıştırıcı bir husus olarak değil, milletin birlik ve beraberliğini ortaya koyucu, devlet-millet kaynaşmasıyla hep beraber bu tezgâhları ortadan kaldırmaya yönelik bir irade birliği çerçevesinde bütün bu provokasyonlara karşı gelmemiz gerektiğini hatırlatmak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak, malum, G20 Zirvesi münasebetiyle yurt dışında bulunan Sayın Cumhurbaşkanımız, hakikaten, dünya liderleriyle yapmış olduğu görüşmeler çerçevesinde bir taraftan Türkiye’nin bu konuda potansiyelini, ticari hacmini, turistik hacmini geliştirmeye, siyasi noktada daha iyi bir bölgenin, dünyanın oluşturulmasına ilişkin görüşmeleri ortaya koyarken bir taraftan da millî egemenlik konusu hâline gelmiş olan ve hakikaten, bu konuda kararlılığıyla S400’lerle ilgili içeriden “Türkiye Amerika’nın güdümüne girmelidir, onun yörüngesinde yer almalıdır; yoksa, aksi takdirde çok büyük badirelerle karşılaşırız, bize bedel ödettirirler.” diyenlerin aslında sesinin kısıldığını şu anda görüyoruz ve hakikaten Türkiye’nin bir başarısı olarak da S400’lerle ilgili sorunun çözümlendiğini görmenin mutluluğunu hep beraber yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuda şunu ifade etmek isterim: Dün, yargıda birtakım oluşumlar münasebetiyle… Türkiye'de hakikaten devlet-millet kaynaşmasıyla hukuk devleti olarak, adalet devleti olarak doğru, isabetli kararlarla suçluyu, suçsuzu birbirinden ayırt ederek doğru kararlar vermesi gereken yargının dün, bugün veya yarın herhangi bir farklı oluşum içerisinde olmaması gerektiğiyle ilgili biz AK PARTİ iktidarı olarak FETÖ’yle mücadele konusunda gereken her şeyi ortaya koyduk ve koyma kararlılığını devam ettiriyoruz. Başka oluşumlara, “FETÖ” veya başka ad altında bir paralel yapılanmaya, bir çeteleşmeye, farklı birtakım kliklere, oluşuma ilişkin iradeleri kırıp bunu Türk yargısının önüne çıkarma hususunda tam bir kararlılık içerisinde olduk ve olacağımızı da bugün de ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önergesinin (4/36) 2/7/2019 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Antalya Milletvekili Sayın Atay Uslu’nun İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 2/7/2019 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve arkadaşları tarafından, devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşı bebek katilinin mektubunu okutan, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın konuşmalarını ekranlarında yayınlayan TRT’nin yayın politikaları Türk milletinin vicdanını yaralamıştır. Bir devlet kurumu olan TRT’de, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak bir terör örgütü propagandasının bilerek ve kasten bir talimatla mı, yoksa ihmal sonucu mu yapıldığının araştırılarak sorumluların bulunması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla 28/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2/7/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/7/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve arkadaşları tarafından devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşı bebek katilinin mektubunu okutan; kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan'ın konuşmalarını da ekranlarında yayınlayan TRT'nin yayın politikaları Türk milletinin vicdanını yaralamıştır.

Bir devlet kurumu olan TRT'de, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak, bir terör örgütü propagandasının bilerek ve kasten bir talimatla mı, yoksa ihmal sonucu mu yapıldığının araştırılarak sorumluların bulunması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla 28/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/7/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayrettin Nuhoğlu’na söz veriyorum.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Kırmızı bültenle aranan terörist Osman Öcalan’ın TRT’de yayınlanan konuşması hakkında grup önerimiz hakkında konuşacağım. Konuşacağım ama önce Doğu Türkistanlı kardeşlerimizle ilgili söylemem gerekenler var.

Sayın Cumhurbaşkanı bugün Çin’de. Ekonomik beklentiler ne olursa olsun, Doğu Türkistan’da yaşayan kardeşlerimize uygulanan zulüm ve işkencelerin sona erdirilmesinden daha önemli olamaz, bütün Türk milletinin beklentisine kayıtsız kalınamaz. Doğu Türkistan, Filistin’den daha önemsiz değildir; bu zulüm mutlakla dile getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, mahallî idareler seçimi 31 Mart 2019 günü yapılmış, bazı ilçe ve beldelerden sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi de 6 Mayıs günü Yüksek Secim Kurulu tarafından iptal edilerek 23 Haziranda tekrarlanma kararı alınmış ve ilan edilen günde seçim gerçekleştirilmiştir. 31 Marta kadar iktidar partisi adayının kazanması için beka sorunu olduğu iddiası güçlü bir şekilde dile getirilmiş, hatta bu doğrultuda Millet İttifakı adayını destekleyenler ağır biçimde suçlanmıştı. Seçimin tekrarlanması kararından sonra beka sorunu arka plana düşmüş, yeni destek arayışları kapsamında bir terör örgütü olan PKK’nın İmralı’da cezaevinde bulunan liderinden medet umulmuştur. Önce, yeniden avukatlarının görüşmesine izin verilmiş, sonra da yazdığı mektup, sözde bir doçent tarafından başta TRT ekranları olmak üzere, birçok televizyon ekranında ve gazetelerde yayımlanmak üzere bir devlet kuruluşu olan Anadolu Ajansı tarafından servis edilmiştir. Bir adayın seçimi kazanması uğruna kanlı bir terör örgütü olan PKK’ya yeşil ışık yakılmış, örgüt liderine ve yöneticilerine itibar kazandırmak ve bu sayede de sempatizanlarının desteğini alabilmek adına girişimlerde bulunulmuştur.

Teröristbaşının mektubunda yaptığı çağrının yayınlanmasından sonra gene TRT ekranlarında, seçime bir gün kala, teröristbaşının kardeşi ve örgüt yöneticisi olmanın yanında birçok terör olayının sorumlusu Osman Öcalan’ın konuşması yayınlanmıştır. Kanlı terör örgütü lideri ve bebek katili olan teröristbaşının çağrısını değerlendirmesine ve İstanbul seçimlerinde yaptığı açıklamalarla destek sağlamasına imkân verilmiştir. Muhalif olarak görülen adayların bile TRT ekranlarına çıkması esirgenirken bir teröristin çıkabilmesi Türk milletinin bağrına saplanmış bir hançerdir.

Devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşısı, bebek katilinin mektubunu okutan, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın konuşmalarını da ekranlarında yayınlayan TRT’nin yayın politikaları hakkında AKP Grup Başkan Vekili Sayın Zengin “Terörden beslenen herkesi lanetlememiz lazım. Kandil’den gelen mesajı normal ama böyle bir açıklamayı anormal görüyorsanız bir sorun var, hepsi anormal. TRT’yle alakalı konuda bir yayıncı, programlarına isim davet ederken kademe kademe herkesten izin almaz. Böylesine önemli bir konuda bence muhakkak sormalıydı. Kim, nerede, nasıl kırmızı bültenle aranan bir kişiyle röportaj yaptı? Bunu ben de öğreneceğim, öğrenmek isterim. Nihayetinde bunun bir bedeli var. Buradan bakıldığında, bu parti içinde hiç kimse bunun normal olduğunu asla iddia edemez, olmaması gereken bir şeydir. Haber yayıncılığı bu şekilde olamaz. TRT, kırmızı bültenle aranan birine mikrofon uzatamaz. Başka haber kanalları istiyorsa belki bunu yapabilir ama TRT bunu yapmamalıdır. Belki başka haber kanalları istiyorsa bunu yapabilir ama TRT bunu yapmamalıdır. Bu nedenle biz de bu konuda takipçi olacağız.” demiştir. Devletin gücünü ve imkânlarını sadece kendi lehine kullanan, bu kapsamda TRT’de ve diğer televizyonlarda bazen birçoğuna ortak yayın yaptırmak suretiyle istediği gibi konuşan, aynı zamanda programa katılacak gazetecileri kendi seçen, nadir olarak televizyonların çok azında yer bulabilen muhalefet mensuplarının karşısına çıkacak gazetecileri bile kendisi tayin etmekte olan Sayın Cumhurbaşkanı ise bu konuda şöyle söylemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

“Şimdi, değerli arkadaşlar, doğrusu ben Osman Öcalan’ın kırmızı bültenle arandığını bilmiyorum. TRT’ye müracaat etmiş, böyle bir program yapmışsa bunu da TRT’deki arkadaşlarımız bilirler. Ben o kurumdaki arkadaşlarımın bu hassasiyet içerisinde adım attıklarına inanıyorum, bu konuda kendilerine güveniyorum.” Ve bu şekilde devam etmiştir.

AKP Grup Başkan Vekili Sayın Zengin ile Sayın Cumhurbaşkanının söylediklerini Genel Kurula ve Türk milletinin değerlendirmesine sunuyorum. Bu durumda TRT Genel Müdürü, TRT yayın yönetmeni, ilgili program yönetmeni, yapımcısı, kameramanı, diğer kamera arkası çalışanları, spikeri, röportajcı, kimler varsa bunların hepsi… INTERPOL tarafından bile aranan, kırmızı bültenle aranan bir şahsa, suçluya, suça, teröriste yardım eden TRT ve RTÜK hakkında hazırladığımız önergeyi arz ediyorum, desteklerinizi bekliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Buyurun Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2 Temmuz, tarihimizin en karanlık, en utanç verici, en gerici katliamıyla karşı karşıya kaldığımız kara bir gün. O katliamda katledilen yazarlarımızı, sanatçılarımızı asla unutmayacağız. Umuda ve aydınlığa karşı yakılan kor ateş her zaman yüreğimizde tazeliğini koruyacak.

Değerli arkadaşlar, 23 Haziran seçimleri sonuçlandı. Sayın İmamoğlu İstanbul halkının ve seçmenlerinin vicdanına sığınarak yeniden, üç ay içinde 2’nci kez mazbatayı alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Ama o süreçte birçok ilginç söylemlere ve yapılanlara tanık olduk. Sanıyorum ki seçimler birkaç gün daha uzatılsaydı, uzamış olsaydı herhâlde daha birçok ilginç olayla karşı karşıya gelecektik. Siyasetçi, ilkeli duruşuyla, ideolojisine sıkı sıkı sarılarak siyaset yapar; aksi, bulunduğu kaba göre şekil alan siyasetçiler ülkeye hiçbir şey sağlamaz.

İstanbul’da hepinizin bildiği gibi, 2 ittifak vardı -Millet İttifakı’nın adayı Sayın İmamoğlu’ydu- ancak İstanbul’da bir başka ittifak söz konusu oldu, o ittifakın adı İstanbul ittifakı. Protokolün dışındaki bazı siyasi partiler açık yüreklilikle Sayın İmamoğlu’nu her fırsatta desteklediklerini ifade ettiler. Ama o ittifak bununla da sınırlı kalmadı, sandığa gidildiğinde az önce bahsettiğim o vicdani muhasebeyi yapan birçok siyasi partiye mensup kardeşlerimiz ve seçmenler gidip Sayın İmamoğlu’na oy verdiler ve böylesi büyük bir İstanbul ittifakı yaratıldı. Ancak bu ittifakı yaratan çok temel bir koşul vardı, o da şuydu: Bu ittifakın gerçek adı demokrasi ittifakı. Evet, İstanbul’da 23 Hazirandaki seçim bir demokrasi ittifakına dönüşmüştür. Nasıl dönüşmesin ki. Bu ülkede işsizlik, ekonomik darboğaz, enflasyon, dış politikadaki olumsuzluklar herkesçe malum ama bu ülkenin çok temel bir sorunu var değerli arkadaşlar, o da demokrasi sorunu. Bu ülkede uydurma iddianamelerle tutsak edilen yüzlerce vatandaş cezaevinde. Selahattin Demirtaş niçin cezaevinde? Eren kardeşimiz niçin cezaevinde?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Osman Kavala, Sırrı Süreyya Önder niçin cezaevinde? Bu ve buna benzer birçok insan tutsak, cezaevleri ölüm evlerine dönüşmüş. Bu ülkede hiç kimse çıkıp sokağa hakkını savunamıyor. Bütün bunlar birikti, birikti ve bir büyük demokrasi ittifakına dönüştü. Bu demokrasi ittifakı sadece 23 Haziranla sınırlı kalmayacak, yaşayıp göreceğiz. Bu daha bir başlangıç. Bu başlangıçtan sonra seçim olduğunda ya da Türkiye’nin önüne böylesi bir olay çıktığında göreceksiniz ki bu demokrasi bileşenleri büyüyecek, büyüyecek ve bütün Türkiye’yi kucaklayacak. Ve bu, Türkiye’nin en büyük sorunu olan demokrasiyi bütün kurallarıyla, kurumlarıyla yerleştirinceye kadar sürecek ve o sonun başlangıcı diye nitelendirdiğimiz olay AKP iktidarının sonuyla ve içinde bulunduğu açmazla birlikte sona erecek diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Biraz evvelki hatibin “tutsak” kelimesine birkaç kere vurgu yapması üzerine şunu hatırlatmak isterim: Türkiye’de herhangi bir tutsak bulunmamaktadır. Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargının vermiş olduğu kararlar çerçevesinde tutuklu ve hükümlüler cezaevinde bulunmaktadır. Bunun kayda geçmesini istedim.

Teşekkür ederim.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Bir sataşma var, müsaadenizle çok kısa cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun yerinizden

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Kürsüden lütfen.

BAŞKAN – Size yerinizden söz vereyim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir sataşma yok, açıklama var.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Var, var, ciddi bir sataşma var.

BAŞKAN – Yerinizden söz veriyorum.

Buyurun

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Günlerdir Türkiye’de bir FETÖ operasyonudur gidiyor. Bu FETÖ operasyonuna maruz kalan yüzlerce hâkim ve savcı var. Bunların hazırladığı iddianamelerle cezaevinde tutulanlar neyin nesi? Bunların hazırladığı uyduruk iddianamelerle Balyoz’da, Ergenekon’da yaşadıklarımız gün gibi açıkken, az önce isimlerini saydığım ve sayamadığım daha birçok vatandaşımızın cezaevlerinde bu iddianamelere bağlı kalarak tutsak edilmelerinden başka bir şey söz konusu olamaz. FETÖ’cüleri bu ülkenin başına bela edenler çıkıp bunun hesabını vermedikleri sürece bu sorunlar dağ gibi önümüzde duracaktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

31.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kullanılan bir kelimeyi hukuki olarak sadece düzelttim. Ancak açıklama babında yapılan konuşma aslında bir sataşmayı muhtevi. Sonuç itibarıyla şunu ifade etmek isterim ki asla ve kata Türkiye’de bir tutsak söz konusu değildir. Bağımsız ve tarafsız yargı yanlış bir karar vermişse bu kararın düzeltileceği merciler de hukuk devletinde açıktır ve aslında verilen kararlar da bunu ifade etmektedir, bunu göstermektedir.

Bununla beraber, hakikaten FETÖ’yü Türkiye’nin başına bela etme konusunda, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in bu konudaki referanslarını masaya yatırmakta fayda vardır.

Teşekkür ediyorum.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekilim.

Buyurun.

32.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, tarafsız ve bağımsız yargıdan bahsedilmesinin abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bütün dünya şahittir ki, FETÖ’yü bu ülkenin başına bela edenler ve onun siyasi ayağı hâlâ iktidarda; bu bir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Niye, 2002’de mi geldi ki?

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – İkincisi: Tarafsız ve bağımsız yargıdan bahsediliyor. Allah aşkına ya, Türkiye’de kim yargının bağımsız olduğunu söyleyebilir? Referandumla biçimlendirilen, ilk referandumla, FETÖ’cü terör örgütünün dizaynıyla oluşturulan yargı hâlâ işbaşında değil mi? Şimdi kalkıp tarafsız ve bağımsız yargıdan bahsetmek abesle iştigal.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için bir öneride bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Çok kısa bir öneride bulunacağım Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekilinin konuşması üzerine. Bakın, kavramlara takılmayalım fakat öneri şudur; açıkça burada öneriyorum, hem Adalet ve Kalkınma Partisine öneriyorum hem Milliyetçi Hareket Partisine öneriyorum: Gelin, FETÖ nedeniyle tutuklanmış ve ceza almış hâkim ve savcıların hazırladıkları iddianameler ve karar verdikleri konular hakkında, bir yasa çıkaralım ve bunların tekrardan ele alınıp görüşülmesini sağlayalım. Eğer bu FETÖ nedeniyle tutuklanmış ve ceza almış hâkim ve savcıların gerçekten siz de terör eylemi yaptığına inanıyorsanız o zaman gelin, birlikte bu yasayı çıkaralım ve tekrardan yargılama imkânını verelim. Hazır Yargı Reformu Strateji Belgesi de görüşülecek, bu bir imkândır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve arkadaşları tarafından, devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşı bebek katilinin mektubunu okutan, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın konuşmalarını ekranlarında yayınlayan TRT’nin yayın politikaları Türk milletinin vicdanını yaralamıştır. Bir devlet kurumu olan TRT’de, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak bir terör örgütü propagandasının bilerek ve kasten bir talimatla mı, yoksa ihmal sonucu mu yapıldığının araştırılarak sorumluların bulunması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla 28/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Mahmut Atilla Kaya’ya söz veriyorum.

Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; İYİ PARTİ Grubunun önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Ben bu grup önerisi ve TRT hakkında konuşmayacağım. TRT konusu tabii ki konuşulur, değerlendirilir ama İYİ PARTİ Grubunun gündeme getirmesiyle, onların vereceği bir önergeyle konuşulmasını kabul etmiyorum. [İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Neden, neden?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Çünkü İYİ PARTİ’nin böyle bir grup önerisi vermeye ahlaken de siyaseten de hakkı yoktur. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Kes be sesini! Ne ahlakından bahsediyorsun? Ne diyor bu ya Başkanım?

AYLİN CESUR (Isparta) - Çok mu korktunuz?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili… Sayın Milletvekili... Bir dakika Sayın Milletvekili…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – 30 bin insanımızın katili, askerlerimizin, polislerimizin, doktorlarımızın, öğretmenlerimizin…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ahlaksızlardan ahlak dersi almıyoruz, önce onu bilin!

BAŞKAN – Değerli Milletvekili…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …çocuklarımızın, bebeklerimizin katili PKK terör örgütünün…

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Söylediğini geri alsın! Özür dilesin!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Haddini de bil!

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sözünü geri al, sözünü geri al!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …ve Kandil’in temsilcilerinin…

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Başkan, sözünü geri alsın!

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sözünü geri al!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, o “ahlaksız” sözünü geri alacak, o “ahlaksız” sözünü geri alacak.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …özellikle kendi yapmış oldukları ittifaka ilişkin…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sözünü geri alsın! Özür dilesin, özür!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …açıklamalarına ses dahi çıkarmayan bir grubun böyle bir öneriyi sunmaya hakkı yoktur. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sözünü geri alacaksın!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sen ne anlatıyorsun bize?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Sizin İYİ PARTİ olarak terör örgütlerine ve temsilcilerine bu seçim döneminde tepki göstermediğiniz, destek nereden gelirse gelsin diyerek hareket ettiğiniz ortada. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sözünü geri alacaksın!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sözünü geri alsın Başkan! Sen ne anlatıyorsun bize?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sözünü kestim, bir dakika durun.

Sayın Milletvekili, şahsen ben Meclis Başkan Vekilliği görevini şu anda yürüten birisi olarak bütün milletvekillerine saygı duyuyorum. “Ahlak” “ahlaksızlık” gibi ifadeler hem Meclise yakışmamakta hem size yakışmamakta. Bu doğru olmamıştır yani ahlak…

ASLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Özür dilesin!

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Özür dile!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Siyasi ahlakla ilgili bir şey söylüyor, siyasi ahlakla ilgili.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, “siyasi olarak ahlaksızlık” olmaz. Hayır, “ahlaksızlık” olmaz, ona müsaade etmeyiz.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Özür dilemezsen ahlaksız sensin!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Hayır, “ahlaksızlık” demedim. Ahlaken ve siyaseten doğru bulmadığımı ifade ettim Başkanım, “ahlaksızlık” diye bir ifade kullanmadım. Kesinlikle öyle bir şey yok.

BAŞKAN – O “ahlak” lafını geri alın.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ahlaken ve siyaseten doğru bulmadığımı ifade ettim. “Ahlaksız” demedim.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Ahlaksızsın ahlaksız!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – “Ahlaksız” demedim.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Özür dilesin.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Özür dilesin Sayın Başkan.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Sizin 31 Mart ve 23 Haziranda beraber aynı adayı desteklediğiniz parti PKK’ya terör örgütü dahi diyemiyor. Şimdi bana gösterdiğiniz tepkiyi keşke bu seçim döneminde, hem 31 Martta hem de 23 Haziranda göstermiş olsaydınız, özellikle Murat Karayılan’ın dediğine. Ne dedi PKK’nın sözde temsilcisi: “Türkiye'deki demokrasi güçlerinin, sanatçıların, yazarların, Erdoğan ve Bahçeli’ye karşı durmaları gerekiyor.” (İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sizi tarif ediyor, sizi! Onlarla beraberdiniz Kandil’de, İmralı’da.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sözünü geri almadığı sürece müsaade etmiyoruz. Böyle bir şey yok. Böyle bir şeye müsaade etmeyiz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – “Bizim adayımız yok, ondan sandığa gitmiyoruz demeyin.”

Sebat Andok “AKP ve MHP’ye kaybettirmeyi… Bbu iktidara kim kaybettirecekse onu destekleyin, o ittifakı destekleyin.” diyor. (İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sözlerini geri almadığı sürece müsaade etmeyeceğiz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Yine Cemil Bayık Türkiye genelinde AKP ve MHP blokunun karşısında AKP ve MHP blokunu güçsüz kılacak CHP-İYİ PARTİ ikilisinin desteklenmesini talep ediyor. (İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Önergede büyük laflar etmişsiniz, özellikle Türk milletinin bağrına saplanmış bir hançerden bahsetmişsiniz. PKK terör örgütünün sözde yöneticileri özellikle sizin ittifakınıza ilişkin destek açıklamaları yaparken siz ses çıkarmadığınızda, işte o zaman milletin kalbine bir hançer saplanmıştır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sözünü geri almadan tamamlayamayacak Başkan! Böyle bir şey yok.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Tabii, belki de bu konuda özellikle sizin içinizde Milliyetçi Hareket Partisinden ayrılmış arkadaşların olduğu noktasında böyle bir değerlendirme yapılmış olması bekleniyor olabilir ama siz bu duruşu, bu anlayışı göstermediniz. (İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade etmemelisiniz. Sayın Başkan, hem bizden müsaade istiyorsunuz hem de devam ettiriyorsunuz. Doğru bir uygulama değil bu Sayın Başkan, doğru bir uygulama değil bu.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Şunu unutmayın: Biz büyük bir milletiz, biz büyük bir devletiz. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Başkanım, keşke Karayılan’a bunu gösterselerdi, PKK’nın sözde temsilcilerine bu tepkiyi gösterselerdi.

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, ben buradan takip ediyorum. Ahlaken bir grubu suçlamak doğru olmamıştır, bunu düzeltiniz ve konuşmanızı bitiriniz.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 55 kere Türk Bayrağı’nı indirdiniz, 55 kere!

İSMAİL OK (Balıkesir) – Türk Bayrağı’nı indirenlere yazıklar olsun, yazıklar olsun size!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Hayır, Başkanım. Başkanım, tekrar ifade edeyim: Benim kullandığım tabir, ahlaken ve siyaseten yanlış olduğudur. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler) Ben kimseyi ahlaksızlıkla suçlamadım, bunun tekrar altını çiziyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, burada bir milletvekili “Siyaseten ahlaksızlık yapıyorsunuz.” dedi diye kınama cezası aldı, aynı kürsüden. Lütfen, burada gerekli cezayı vermeniz gerekir, böyle bir şeye müsaade etmemeniz lazım.

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, biz büyük bir milletiz, biz büyük bir devletiz ve bu milletin, bu büyük devletin, bu ülkenin bekası için bizim tek ittifakımız Milliyetçi Hareket Partisiyledir. Milletimizin bize çizmiş olduğu istikamette birlikte yürümeye devam edeceğiz.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Öcalan’ı televizyona çıkardınız, utanmazlar!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Osman Öcalan’dan medet umdunuz, daha ne istiyorsun sen! Osman Öcalan’dan bile medet umdunuz, İmralı’dan gelen mektuba sarıldınız, daha ne istiyorsun sen!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ne Kürtlerin sözde temsilcisi olduğunu iddia eden, Kürtleri öteleyen siyasi partinin marjinal, özellikle ele geçmiş anlayışla onun içindeki güç savaşları ne de PKK’nın içindeki güç savaşları bizim gündemimiz değil, bizim işimiz değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYLİN CESUR (Isparta) – Yeni mektup yok mu?

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Biz terörle mücadeleye son terörist etkisiz hâle gelinceye kadar devam edeceğiz ve PKK’yı dümdüz kazıyacağız diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; İYİ PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, tezgâhında muz olmayan adamın pazarda muz satması mümkün değil. Bu gruba ahlaktan bahseden insanın da ahlaksızlıktan bahsetmesi mümkün değil. Eğer bir ahlaksız varsa bu Mecliste, bu arkadaşın bizatihi kendisidir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Böyle bir şeyle, bu Meclis kürsüsünde bir milletvekili “Ahlaksız siyaset yapıyorsunuz.” sözü yüzünden kınama cezası aldı. Siz buna kayıtsız kalırsanız bu, doğru bir yönetim şekli olmaz. Lütfen, bunun düzeltilmesi konusunda girişimde bulununuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve bu konuşma nedeniyle İç Tüzük hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay babasının yaşadığı bir rahatsızlıkla ilgilenmek için kısa süreliğine ayrıldı.

BAŞKAN – Geçmiş olsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Salona girdiğim anda duyduğum sözler, bu salonda dokuz yıldır yaptığımız görev boyunca, her duyduğumuzda, hangi ağızdan çıktığına bakmaksızın tepki gösterdiğimiz sözlerdir; siyasi partilerin, hangi görüşte olursa olsun milletvekillerinin, hangi siyasi partiye yöneltirse yöneltsin tepki gösterdiğimiz bir dili üzülerek dinledim. Elbette siz, tecrübenizle, İç Tüzük’ün size verdiği yetkiyle, kendisini temiz bir dille konuşmaya davet ettiniz; bir kez konuşması sırasında, bir kez de İç Tüzük’ün size verdiği yetki ve yükümlülükle sözünü keserek bu görevinizi yaptınız.

Meclisin genel işleyişi içinde, burada, iki seçenek var; üçüncüsü kavga. İki seçenekten bir tanesi; sizin oturuma ara vermeniz, grup başkan vekillerinin toplantıya geçmesi, yapılan bu kirli saldırı ve bir siyasi partinin kurumsal kimliğine yapılmış bu haksızlık karşısında sizin Başkanlığınızda ortak tavır geliştirmemizdir. Bunun yapılması en yerinde iştir.

İkinci durum: Şu ana kadar ataletlerini şaşkınlıkla izlediğim 2 mevkidaşımın derhâl söz alıp hatiplerinin yaptığı bu hatayı kurumsal kimliklerince üstlenmemek üzere telafi etmeleridir.

Bu iki durumdan birinin yapılması bu Meclisin yerleşik teamülleri gereğidir. Bunun dışında herhangi bir tolerans, bu kirli dili ödüllendirmek olacaktır. Asla böyle bir şey doğru değil efendim.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Özgür Bey’in söylediklerini dikkate alacağım ama daha önce Ahmet Şık’ın “Ahlaksızlığınızı, yeterli gelmediğini biliyor olsanız da, yüzsüzlükle...” diye bir “ahlaksızlık” ifadesi ceza almıştır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ceza aldı o zaman.

BAŞKAN – Dolayısıyla, ben -Türkiye Büyük Millet Meclisinin her milletvekiline saygı duyuyorum- sayın milletvekilinin konuşmasını son derece tahrikkâr, tahrikçi bir konuşma olarak değerlendirdim. “Ahlak” “ahlaksızlık” bunları dolaylı olarak da söyleseniz bizim milletimizin anladığı bir tarz var. “Siyaseten ahlaksız” “ahlaklı siyaset” bu doğru olmamıştır. Gelin, düzeltin, işi kapatalım. Düzeltmezseniz normal şeyi yapacağım yani.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ahmet Şık’a 51 bin lira para cezası verildi.

 

 

 

 

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; benim kullanmış olduğum tabir kesinlikle “ahlaksız” ithamı yapacak noktada bir tabir değildir, böyle bir anlaşılma olduysa bunu düzeltmek isterim.

BAŞKAN – Tamam o zaman, yeterli.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Benim ifade ettiğim, özellikle siyasi bir ahlak noktasındaki değerlendirmedir.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Özür dile! Özür dile!

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Özür dile!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O cümle geri alınsın. O cümleyi geri alacaksın! Öyle “Onu demedim, bunu demedim.” yok, geri alacaksın!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bağırma!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geri alınacak ya da ceza verilecek.

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Top çevirme, top çevirme, sözünü geri al! Laf kıvırma!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bir dakika…

Buyurun.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Bu noktada özellikle…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geri alınacak!

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, sizin demenizle bu noktada bir şey yapacak değilim.

Bakın, tekrar ifade ediyorum, kullandığım tabir kesinlikle İYİ PARTİ Grubunu ahlaksızlıkla itham edecek bir tabir değildir, siyasi manada kullanmış olduğum bir tabirdir diyor, sözlerime son veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, konuşmanın tekrarından öte bir şey olmadı.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

34.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bağlayıcı kuralların İç Tüzük’te belirtildiğine, temiz bir dil kullanılması ve milletvekillerinin hitaplarda özen göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben kapanmadan önce söz istemiştim, ara verildi ve biraz evvelki tartışmalarla ilgiliydi söz talebim.

Şimdi, hepimizi bağlayan kurallar İç Tüzük’te belirtilmiş, hepimizin yaralayıcı bir dilden kendimizi sakınmamız ve temiz bir dil kullanmamız gerekiyor. Bunlar burada bulunan bütün milletvekilleri için geçerli kurallar. Buna hepimizin azami derecede dikkat kesbetmesi, dikkat göstermesi gerekiyor.

Biraz evvel arkadaşımız ifade etti sonradan söz aldığında, bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına neyi kastettiğiyle ilgili bir ifade beyanında bulundu ve “ahlaksız” manasında bir kelime kullanmadığını, bir tutum ve davranışla ilgili kendi meramını, kendi yaklaşımını da biraz evvel kendisi de ifade etti. Tabii burada farklı algılamalar ve farklı yaklaşımlar söz konusu olduğu takdirde hepimizin şunu ifade etmesi lazım gelir ki ne değerli arkadaşımız ne grubumuz herhangi bir hakareti, yaralayıcı dili asla kabul etmez, etmeyiz; hiçbirimiz etmemeliyiz. Dolayısıyla bu konuda şunu kararlılıkla ifade ediyorum ki bütün gruplarımızın, hepimizin birbirimize hitaplarımızda bu azami özeni göstermemiz gerekiyor. Buna dikkat edilmesini hassaten hem kendi grubumuzdaki hem de bütün gruplardaki milletvekili arkadaşlarımızdan istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olmadı. Bu ne yani, bu oldu mu şimdi?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

35.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve İç Tüzük’ün amir hükmü gereğince İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’ya İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerinden dolayı ceza verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, ara verdiğinizde içeride konuştuğumuz üzere, bu kullanılan dilin doğru olmadığını, grupları tarafından tasvip edilmediğini söylemek üzere Genel Kurula gelen Sayın Grup Başkan Vekili bu sözünü yerine getirememiştir. Ben o yüzden Tüzük’ün amir hükmü gereği konuşmacının bu konuşmasından dolayı kendisine ceza verilmesini talep ediyorum şahsınızdan.

Teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncesinde müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Pardon, buyurun Sayın Özel.

Sonra size vereyim Sayın Akbaşoğlu.

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, daha önce de ifade etmiştim, grup başkan vekillerinin yapmak zorunda oldukları görevler vardır; bazen çok seve seve yaparsınız, bazen zorlanarak yaparsınız. Biraz önce duyduğumuz ifadelerden sonra sizin İç Tüzük gereği önce konuşma sırasında, sonra da hatibin sözünü keserek temiz bir dile davet etmenize rağmen süresi içinde o düzeltme yapılmadı. Hatibe siz bir hak tanıdınız bunu yapmak için; tatmin olunmadı, tatmin edecek bir açıklama olmadı. Siz de bunu ifade ettiniz. Ardından ara talep edildi, araya gidildi, içeride varılan mutabakattaki ifadeler kullanılmadı. Bu, grup başkan vekillerinin içeride verdikleri sözü gelip de burada yerine getirmemeleri… Öyle bir “nokta”ya, bir “virgül”e, bir “ve”ye, bir “veya”ya bakmayız. Ama çok açık, net bir ifadeyi kullanmamış olması haklı olarak meselenin mağduru grubu ve arkadaşlarımızın ceza talebini meşru kılar. Bu konuda diğer grupların da söyleyeceği sözlerden sonra bir düzeltme yapılacaksa yapılsın, yapılmayacaksa İç Tüzük uygulansın efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, buyurun.

37.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, yapılan eleştirilerden dolayı kimsenin ceza almasından yana olmadıklarına ama İç Tüzük gereği İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’a verilen ceza ile İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’ya verilecek olan cezanın aynı ölçüde olması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz, mümkün olduğu kadar geniş bir eleştiri söylemini herkesin kullanabilmesini ve siyasi olarak eleştirilerin yapılabilmesini elbette ki savunan bir partiyiz. Bundan dolayı, kimsenin eleştirilerinden dolayı ceza almasını istemeyiz elbette fakat bizim grubumuza, bir milletvekilimize, Ahmet Şık’a aynı gerekçelerle ve bizim grup başkan vekilimizin bunun aslında bir siyasi eleştiri olduğunu ifade etmesine rağmen ceza verildi ve hem para cezası hem kınama cezası verildi. Dolayısıyla, yani biz genel olarak cezadan yana bir grup değiliz fakat bu konuda eğer bir standart tutturulacaksa bizim vekilimize verilmiş olan cezayla şimdi uygulanması gereken ceza aynı ölçüde olmalıdır diye düşünüyoruz.

Açıklamanın yetersiz olduğu kanaatindeyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, size söz vereyim ama düzelterek bu meseleyi…

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, maksadı aşan cümlelerin kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İlk konuşmamda da ifade ettim aslında yani aynı manaya gelecek ifadeleri ben beyan ettim ama. Yani kelimelere, kelimelerin lafızlarına tam manasıyla şu kelimelerle ifade edilmedi gibi bir yaklaşım farklıdır, mana itibarıyla ifade farklıdır.

Manayı aynı şekilde ifade ettim, o da şudur: Biraz evvel söyledim, maksadı aşan bir beyanda bulunulmuş olabilir, bu şekilde algılanmış olabilir. Bakın, bununla ilgili maksadı aşan bir durum söz konusu olduğunda…

AYHAN EREL (Aksaray) – Ne alakası var ya siyasi ahlaksızlıkla?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yani bunun tasvip edilmesi mümkün değildir dedim zaten, dedim. Bakın, aynı şeyi bir daha tekrarlıyorum: Aynı şekilde, hepimiz için hem kendi grubumuza hem de bütün gruplara, bütün milletvekillerimize aynı çağrıyı da yaptım ve arkadaşımız…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çağrı yapmayı boş ver, arkadaşın sözünden dolayı lütfen bunu düzelt. Bırak çağrı yapmayı ya, bana niye çağrı yapıyorsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Söylüyorum, bakın, bunun tasvip edilmesinin… Bunu ifade ediyorum değerli arkadaşlar, bakın, “Benim aklımda olan kelimeyi kullanmadınız.” diye yaklaşırsanız olmaz o zaman.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, öyle bir şey söylemiyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Mana itibarıyla, bakın, isterseniz tutanaklara tekrar bakalım, aynı şeyleri ifade ettim hakikaten. Beraberce bunları konuştuğumuz gibi, farklı lafızla aynı manayı ifade ettim. Bunun tasvip edilmesinin, maksadı aşan cümlelerin kabul edilmeyeceğini ifade ettim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Maksadı aştı mı, aşmadı mı onu söylemiyorsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bununla beraber, herkesi de aynı çağrıya davet ettim değerli grup başkan vekillerim. Bakın, bütün…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Muhterem, bir şey rica ediyorum, müsaade eder misin? Arkadaşınızın konuşmasını grup olarak tasvip etmediğini söyler misin? Bu kadar niye dolaştırıyoruz ya, bu kadar basit.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İfade ettiği gibi “Maksadını aşan bir şeyi tasvip etmiyoruz.” dedim, bu kadar; bir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mesele bitmiştir, haydi, tamam.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İkinci olarak, bakın, bir dakika…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakın, ben özür dileyeceğim şimdi, göreceksiniz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekilim, neyi zorluyoruz ben anlayamıyorum? (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet ya.

BAŞKAN - Bir dakika değerli milletvekilleri.

Şimdi hadise şu…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İşte, zorlamaya gerek yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hakkaniyet diye bir şey var.

BAŞKAN - AK PARTİ’li değerli bir milletvekili geçen bir konuşma yaptılar ve biz ona bir ceza uyguladık. Şunu rahatlıkla söyleyiniz: Bir grup, ahlak ve ahlaksızlıkla ithamdan alınmışsa eğer o grup bu lafı geri alınız ya.

AYHAN EREL (Aksaray) – Bu kadar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu kadar basit ya.

BAŞKAN - Bir dakikalık iş yani ve bitirin bu konuyu. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Tamam, bir cümleyle bu sözünüze aynen katıldığımı ifade ediyorum; bir.

BAŞKAN – Tamam o zaman teşekkür ediyoruz.

AYHAN EREL (Aksaray) – Katılmak farklı, sözü geri almak farklı.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Lafı dolaştırıyor, olmaz!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir cümleyle de devam ettiriyorum Sayın Başkanım. Bakın, aynen bu beyanı ben de ifade ediyorum, tekrarlıyorum; bir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tekrar et, tekrar et.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Etmiyorsun be kardeşim!

AYHAN EREL (Aksaray) – Etmiyorsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İkinci olarak, bütün gruplara da aynı şeyi söylüyorum, sadece AK PARTİ için değil, İYİ PARTİ…

İSMAİL KONCUK (Adana) – Ya söz konusu sizsiniz, biz değiliz şu anda.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …Milliyetçi Hareket Partisi, Halkların Demokratik Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerli olan bir kuralı hatırlatmamdan niye acaba rahatsızlık duyuluyor, bunu da anlamış değilim. Ben onu ifade ettim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaş, ben sana o kadar çok şey hatırlatırım ki şimdi hatırlatmaya kalkarsak.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, ben birinci cümlemde bunları ifade ettim, ikinci cümlede de -devamında- bütün grupların buna riayet etmesi gerektiğini hatırlatınca niçin tepki verildiğini de anlayamadım hakikaten.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakın, arkadaş, doğru dürüst konuşmuyorsun da ondan alınıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, müsaade eder misiniz ben söyleyeyim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İfade ettik.

BAŞKAN – “‘Ahlaksızlık’ ifadesi yanlış olmuştur.” diyorsunuz ve “Bu ifade kullanılmamalıdır.” diyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hepimiz için, evet, hepimiz için.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O diyecek Başkanım, sen niye diyorsun ya! Senin öyle bir şeyin yok arkadaş!

BAŞKAN – Hayır, kendisi söylüyor, şu anda kendisi söylüyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bizim senden bir müşteki tarafımız yok.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, açıkça söyledim…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sesi açar mısınız Başkanım?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Arkadaşlar, bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mikrofonu açalım Başkanım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Mikrofonu da açalım şöyle.

BAŞKAN – Gündemimize dönelim Sayın Grup Başkan Vekili.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Gündemimize döneceğiz, bir şeyin anlaşılması lazım.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum.

Evet, bir kez daha ifade ediyorum, hepimiz için geçerli olan kuralı ifade ediyorum; sadece benim için, bir arkadaşım için değil, burada bulunan 600 milletvekili için geçerli bir kural, o da şudur: Maksadı aşan kelimeleri, cümleleri hiçbirimizin tasvip etmemesi gerekir. (İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, arkadaş, sadede gel, sadede gel.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvel konuşan arkadaşımızın maksadı aşan ifadelerini kabul etmemiz mümkün değildir. Bakın, bununla beraber, ikinci cümleyi de -lütfen, bunu birbirinden ayırmayacağız- ifade ediyorum: Bu, benim için de geçerli, bütün partilerin grup başkan vekilleri için de bütün milletvekilleri için de geçerli. Herkesi temiz dil kullanmaya, herkesi birbirini dinlemeye ve herkesi birbirini siyasi olarak itham ederken hakarete varmayacak şekilde konuşmaya -hep beraber- ilke kararı olarak -sizleri- davet ediyorum, bunu da kabul etmenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, grup başkan vekilini anlayamadık. Çay ile simit parası vardı bir de, o ikinci konu oydu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Özür diliyoruz, bakın nasıl özür dileniyor. Şimdi özür diliyoruz, bakın.

39.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, nasıl özür dilenmesi gerektiğini göstermek istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, nasıl özür dilenir ben size şimdi göstereceğim müsaade ederseniz.

Sizlere bize hakaret etme cüreti verdiği için böyle bir teklifi verdiğimizden dolayı ben özür diliyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve arkadaşları tarafından, devletin varlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun huzuruna kasteden, kırk yıla yakın süredir binlerce vatan evladını şehit eden kanlı terör örgütü elebaşı bebek katilinin mektubunu okutan, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ın konuşmalarını ekranlarında yayınlayan TRT’nin yayın politikaları Türk milletinin vicdanını yaralamıştır. Bir devlet kurumu olan TRT’de, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak bir terör örgütü propagandasının bilerek ve kasten bir talimatla mı, yoksa ihmal sonucu mu yapıldığının araştırılarak sorumluların bulunması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla 28/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – İYİ PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen Sivas katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 2/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2/7/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/7/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

2 Temmuz 2019 tarihinde Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen Sivas katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 2900 grup numaralı Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 2/7/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yirmi altı yıl önce, aydınlıktan, ışıktan korkanlar bu ülkenin gencecik, pırıl pırıl, aydınlık yüzlerine kıydılar. 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden bu ülkenin aydın, ozan ve sanatçıları göz göre göre katledildi. Canlarımız Madımak Oteli’nde yakılarak öldürüldü. Geçen bu yirmi altı yıllık zaman zarfında hâlâ Sivas katliamı aydınlatılmamış, adalet yerini bulmamıştır. Aradan bunca yıl geçti ama yaralar sarılmadı çünkü sorumlular, bu insanlık suçundan dolayı almaları gereken cezaya çarptırılmadı. Ne yazık ki saldırganlar kimi yetkili kurumlarca kollandı, saldırganları koruyanlar ödüllendirildi. Sorumlular, 2 Temmuz günü katliama seyirci kalanlar aynı zamanda yargı sürecinin de adil bir şekilde sonuçlanmasına engel oldular.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Alevi toplumu kendi kültürüne ve kendi kimliğine sahip çıkmaktan dolayı hep ayrımcılığa uğradı. Bu katliam, hafızamızda ve vicdanımızda kolay kolay kapanmayacak bir yara açtı. Bu katliam, farklı inançların, kültürlerin ve kimliklerin eşit koşullarda birlikte yaşamalarına tahammülü olmayanların yani demokrasiden nasibini almayanların marifetiydi, tekçi anlayışın bir sonucuydu. Nefret suçları ve ayrımcılık açısından yaşanmış en vahşi örneklerden biriydi Sivas katliamı.

Sivas katliamının yargı ayağı da büyük hukuksuzluklara sahne oldu. Polis kayıtlarına göre 15 bin kişinin katıldığı olaylarda sadece 128 sanık yakalanmış ve bu sanıklar yargı sürecinde gereken cezaları almamıştır. Ankara 1 No.lu DGM ilk kararında 26 sanığa adiyen adam öldürme suçunu işledikleri savıyla TCK’nin 450/6’ncı maddesi gereğince ceza vermiş, daha sonra bu cezalar Aziz Nesin’in konuşmalarının tahrik edici nitelikte olduğu gerekçesiyle on beş yıla indirilmiş, sonrasında devam eden dava ise zaman aşımına uğratılmıştır. Yazık ki 15 bin kişinin bu olayın faili olduğu polis kayıtlarında bilinmesine rağmen sadece bir avuç insana ceza verildi. Oysa o kişilerin kimlikleri saptanmış olsaydı belki Türkiye bugün demokratik ortamdan bu kadar uzaklaşmış olmayacaktı. Nitekim katliamla ilgili hâlâ birçok iddia hafızalarda canlılığını korumaktadır. Katliamı gerçekleştiren birçok kilit ismin uzun yıllar saklanabilmiş olması, kimisinin hiç yargılanmamış olması örgütlü suç tezini açık ve net bir şekilde doğrulamaktadır. Nitekim, katliamlarla ilgili aranan şahısların karakola yüz metre mesafede yaşadığı ortaya çıkmıştır. Yirmi altı yıl önce televizyon aracılığıyla tümümüzün tanıklığında yaşanmış olan bu katliamı, Sivas Emniyet Müdürlüğünün 3 Temmuz 1993 günlü olay tutanağına göre 15 bin saldırgan gerçekleştirdi. Katliamın eylemcileri ve arkalarındaki örgütler ve bu örgütleri araştırmayan güvenlik güçleri olan jandarma, emniyet, vali, diğer idari birimler ve savcılık makamı yetkilileri hakkında adli ve idari bir işlem yapılmaması Sivas katliamının hâlâ aydınlatılmadığının en önemli göstergesidir. Bu acının dinmesinin, bu yaranın kabuk bağlamasının, yüreklerdeki yangına su serpilmesinin ve bu utançtan kurtulmanın bir yolu var, o da otelin müze olarak düzenlenmesidir. Katliamın yapıldığı Madımak Oteli’nin müze yapılması bir daha böyle insanlık suçlarının işlenmemesi için örnek teşkil eder.

İnsanları ve toplumları düşüncelerinden dolayı ayırmanın, aşağılamanın ve hatta canlarına kastetmenin bir insanlık suçu olduğunun belleklerde yer etmesi gerekiyor. Önümüzde acil olarak yapılması gereken iki temel unsur bulunmaktadır: Birincisi, hiçbir oyalama ve ayak oyununa başvurmadan katliama şahitlik etmiş olan ve ülkede yaşayan tüm bireylerin benzer acıları bir daha asla yaşamaması için, toplumsal barışta yarattığı tahribatın bir parça iyileştirilmesine katkı sağlamak için, Alevilerin ve toplumun büyük kesiminin beklentisinin gerçekleştirilmesi için derhâl Madımak utanç müzesi yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Hatip.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Diğer önemli ve yaşamsal bir görevse, katliamın yapıldığı dönemde görevde bulunan her bir sorumlunun, kurumun ve olayın açığa çıkarılması, yargı mekanizmalarının işletilmesidir. Demokrasi, özgürlük, barış, eşitlik ve adaleti hedefliyorsak katliamcı zihniyetle yüzleşmeliyiz. Yüzleşmezsek ne toplumsal barışı ne de adaleti sağlayabiliriz. Toplumsal barışın, eşit yaşamın ve adaletin tesis edilmesi ancak yüzleşmeyi sağlayacak mekanizmaların inşası ve insanı yakan zihniyetle hesaplaşmayla mümkündür.

Bu nedenle, 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen Sivas katliamının faillerinin, katliamda payı olan örgütlerin, varsa devlet kurumlarının tespit edilmesi için işlemlerin başlatılması, toplumsal adaleti sağlayacak süreçlerin işletilmesi amacıyla Meclis araştırması önergesini verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu Meclis araştırması önergesine desteklerinizi bekliyoruz.

Sivas katliamını unutmayacağız, unutturmayacağız.

Kaybettiğimiz canların anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Genel Kurulu bu konuda ortak bir tutum belirlemeye çağırıyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir’e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yirmi altı yıl önce bugün, Sivas’ta, bu topraklarda yaşanan en utanç verici olaylardan birisi yaşandı; 35 can yakıldı, 35 insan göz göre göre yakıldı. Aslında sadece 35 canımız yakılmadı, aynı zamanda orada insanlık yakıldı, insanlık katledildi.

Değerli arkadaşlar, bu olay sadece orada yaşananlarla sınırlı değil. Sonrasındaki gelişmelere baktığımızda aslında orada yakılanın, yakılmak istenenin laik cumhuriyet olduğu ve ülkemizin aydınlık geleceği olduğu apaçık ortadadır.

Sayın milletvekilleri, Sivas katliamı davasına baktığımızda bu olayın nasıl olduğunu, nasıl orada gerçekleştirildiğini ve nasıl kirli, gizli eller tarafından üstünün örtülmeye çalışıldığını rahatlıkla anlayabiliriz. Bu olaya öylesine “Gizli güçler ülkemizi, vatandaşlarımızı, devlet ile vatandaşımızı karşı karşıya getirmiştir.” diyerek çekilemeyiz.

Bakın, Sivas katliamı davası sadece hukuki, cezai bir dava olmaktan çok ötedir; tarihsel bir davadır, toplumsal bir davadır ve siyasal bir davadır. Bu davada nasıl bir tutum takındığınız da son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlar, Sivas katliamı davası aynı zamanda bir yüzleşme nedenidir. Artık bizim bu toplumsal, utanç verici durumlarla, olaylarla yüzleşmemizin zamanı gelmiş de geçmektedir. Bakın, daha birkaç ay önce Çubuk’ta Sayın Genel Başkanımızla birlikte o eve girdiğimiz zaman dışarıdaki saldırganlar “Yakın!” diye bağırmışlardı. Onlar, işte bu cezasızlıktan ve bu arkalanmalarından cesaret almaktadırlar. Bizler bu davanın doğru dürüst görülmesinden yanayız, görülmesini talep ediyoruz. Mağdurlar, mağdur yakınları ve tüm Türkiye halkı adına biz adalet istiyoruz, sonuna kadar adalet istiyoruz. Sorumlular cezalandırılmamıştır, devlet sorumluları görmezden gelmiştir, görmek istememiştir ve suçlular, sanıklar ancak ve ancak evlerinde ölü bulunduklarında ve gömüldüklerinde fark edilmişlerdir. Dolayısıyla bu davada kimin azmettirdiğine, kimin arkaladığına, kimin görmezden geldiğine, kimin siyaseten sahiplendiğine bakarsanız aslında bu kanlı eylemin nasıl ve ne amaçla yapıldığını da rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, Sivas’taki yangın sönmemiştir. Sivas’taki yangının söndürülebilmesinin temel ölçütü adalet ve geleceğe dönük olarak toplumsal barış duygusunun tatmin edilmesidir. Toplumsal barış duygumuzun tatmin edilmesinin temel noktalarından birisi de Madımak Oteli’nin bir utanç müzesi olarak tescillenmesi ve utanç müzesi olmasıdır. Bakın, siz böyle bir katliamdan sonra hiçbir şey olmamış gibi yolunuza devam ederseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Vekilim.

MURAT EMİR (Devamla) – …hiçbir şey olmamış gibi davranırsanız aslında bu katliama gerektiği tavrı göstermemiş ve bir yönüyle de bu işi yapanlara destek vermiş, güç vermiş, umut vermiş olursunuz.

Bunun yanında, Sivas katliamı davasındaki sanıkların mutlaka insanlığa karşı suçtan yargılanması gerekiyor çünkü 2023’te zaman aşımı süresi dolacak ve sanıkların hepsi cezasız bir şekilde kurtulacaklar. Bunu asla ve kata kabul etmiyoruz. Vicdanlar burada ayağa kalkmak zorundadır.

Değerli arkadaşlar, bir daha Madımak gibi, bir daha buna benzer acı olayların yaşanmaması umuduyla ve yüce Meclisin ve tüm Türkiye toplumunun buna karşı gerekli duyarlılığı göstereceği umuduyla saygılarımı sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can konuşacaktır.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Madımak Oteli’nde maalesef 37 vatandaşımız hunharca katledilmiştir. Ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Öncelikle şu hususu vurgulamalıyız: İnsanlarımızın vahşice katledilmesi büyük bir zulümdür, alçakça bir gaddarlıktır. Yaşam hakkı dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun herkes için kutsaldır. Mazlum veya zalimin aidiyeti üzerinden yapılan her türlü okuma yeni haksızlıklara kapı açar. Biz kim olursa olsun zalime karşı olmalıyız. Masum insanların siyasi tezgâhlarla tehdit ve tehlike olarak gösterilmesini veya adil olmayan yargılamalarla haksızlığa uğramasını da eleştirmeliyiz. Belki de adalete yönelik güvenin oluşmamasının sebebi gerçek faillerin bulunduğuna ve cezalandırıldığına dair kanaatin oluşmamasıdır. Maalesef, olayı tertipleyenler, tezgâhlayanlar, provoke edenler ortaya çıkarılamamıştır. Siyaset mühendisliğine soyunarak Alevi-Sünni çatışmasını oluşturmak veya irtica tehlikesi varmış gibi göstermek isteyen odaklar ve çeteler maalesef deşifre edilememiştir.

Bütün bunlar, bu olaylar, bu provokasyonlar ülkemizin birliğine, beraberliğine, kardeşliğine, milletin huzur ve bekasına yönelik hareketlerdir. Belki hukuksuzluk, belki zeminde kaos ortamı oluşturmak siyaseten hesap edenlerin amaçlarına ulaşmaya neden olabilir ama asla bizim birlik ve beraberliğimizi pekiştirmez. Alevi-Sünni çatışmasına kastedenler buradan iktidarı devirmeye yönelik -veyahut da herhangi bir siyaset hesabı yapmak- siyasi tarihimize kara leke olarak geçtiği gibi, insanlık tarihine de siyasi bir kara leke olarak geçmiştir. 37 vatandaşımız, o dönem itibarıyla Başbağlar hadisesi, Cem Ersever’in öldürülmesi, Bingöl’de 33 şehidimiz, bütün bunları değerlendirdiğimizde birtakım yapılar bir hesap peşinde. Bu hesaba da maalesef Sivas’ı alet etmişlerdir.

Sivas bin yıllık kadim bir şehir. Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle hep beraber birlik ve barış içerisinde yaşamaktadırlar, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Ama buradan bir kaotik ortam oluşturarak, Sünni-Alevi çatışmasını körükleyerek, buna zemin hazırlayarak, belki de olmayan bir şekilde “İrtica harekete geçti.” diyerek burada İslam’ın üzerinde de bir leke oluşturmaya gayret edenlere, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

RAMAZAN CAN (Devamla) – …hukuku esas aldığımızda, demokrasimizi esas aldığımızda verilecek en büyük dersi vereceğiz diye düşünüyorum.

Evet, oradaki 37 vatandaşımızın anısını yaşatma adına bilim merkezi kurulmuştur Cumhurbaşkanımızın talimatıyla. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum: Sivas’ı, Madımak’ı asla unutmamalıyız. Unutmamalıyız ve siyaset içerisinde meşru yollar varken illegal yapılarla iş birliğiyle hareket edenlere, memleketimizin birliğine kastedenlere asla prim vermemeliyiz diye düşünüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuyla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Devlet Denetleme Kurulu bu konuyla ilgili bir rapor vermiştir. 2005 yılında zamanaşımıyla ilgili hep beraber çıkarmış olduğumuz yasayla, bunların zamanaşımına uğramalarının da önü inşallah kesilmiştir diye düşünüyorum.

Grup önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun takdirine sunuyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın hatibi dikkatle dinledik. Konuşmasının bir kısmında duymamız gereken şeyleri söyledi ama bir kısmında gerçekten bir katliamı ve insanlığa karşı işlenmiş böylesine bir suçu bağlamından kopararak ve bir komplo teorisine bağlayarak bambaşka bir şekle soktu. Yaptığı alıntılar hatibimizin kürsüde yaptığı konuşmaya cevaben olduğu için aslında cevaba muhtaç ama siz de uygun görürseniz İç Tüzük 60’a göre hatibimiz yerinden bu konuya bir açıklık getirsin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, o olaylara uzaktan dahi baksanız orada, Sivas’ta yaşananların gerici bir kalkışma olduğunu, bir irtica girişimi olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Orada saldırganlar -herkes anımsayacaktır- “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak.” diye naralar atmışlardır ve oradaki insanları bu nedenle katletmişlerdir. Orada fikir özgürlüğü, aydınlanma cezalandırılmak istenmiştir, orada Türkiye’ye kara bir gömlek giydirilmeye çalışılmıştır; bu, irticanın ta kendisidir. Bugün böyle bir katliamı ağzı dolu dolu lanetlemek varken bunun üzerinden tekrar yeni bir siyaset inşa etme girişimini kınıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İlgili bir şey söylemedi, siz zaten kınadınız yani.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ama benim konuşmamı bağlamından saptırdı.

BAŞKAN – Buyurun.

41.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, ben 37 vatandaşımızın katledildiğinden bahsettim, acılarını paylaştığımızdan bahsettim, burada bir siyasi komplodan, siyaset mühendisliğinden bahsettim, Alevi-Sünni kardeşlerimizin arasına nifak tohumları ekilmesinden bahsettim. Bu nasıl yapılacaktı? Tabii ki “irtica” denecekti; öbür taraftan, Alevi-Sünni kardeşliğini pekiştirmek gerekirken maalesef aleyhe konuşmalar yapılacaktı. Zaten provokasyonun amacı budur. Bu provokasyonu da zaten herkes görmüştür. Önlemler alınmamıştır zamanında. Bunları hep beraber burada paylaşıyoruz. Benim konuşmam bağlamından çıkarılmasın lütfen.

Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen Sivas katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 2/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, Libya’da yaşanan gelişmelerin ele alınması ve Türkiye’nin Libya’daki rolünün masaya yatırılması amacıyla 1/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 2/7/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Grup Başkan Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Özkoç tarafından, Libya’da yaşanan gelişmelerin ele alınması ve Türkiye'nin Libya’daki rolünün masaya yatırılması amacıyla 1/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin (6 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 2/7/2019 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Ünal Çeviköz’e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Libya ile ülkemiz arasında son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Meclisin görüşüne başvurmak amacıyla ve genel görüşme açılması talebiyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Libya, Muammer Kaddafi’nin 2011 yılında devrilmesinden sonra istikrar, huzur ve barışa kavuşamamıştır. Dışarıdan desteklenen güçlerin de etkisiyle birkaç parçaya bölünen ülkede çatışmalar sürmektedir. İç savaş, hâlen Trablus ve civarında bütün şiddetiyle devam etmektedir. Türkiye, Suriye, Mısır ve Sudan’da olduğu gibi Libya’daki çatışmalarda da taraf tutmakta, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetini ve ona yakın radikal güçleri silah, zırhlı araç ve insansız hava aracı göndererek desteklemektedir. Kısacası, Türkiye Libya’daki savaşa vekil güçleri aracılığıyla müdahil olmakta, bu ülkede süren vekâlet savaşına resmen katılmaktadır. Bu durum, Tobruk’taki hükûmeti destekleyen ve ülkenin doğusunu büyük oranda kontrol eden Mareşal Halife Hafter’in liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun büyük tepkisini çekmektedir. Gerilim o kadar tırmanmıştır ki Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü 28 Haziran 2019 tarihinde Libya’ya yaklaşan Türk gemi ve uçaklarının vurulacağını, Libya’daki Türk Silahlı Kuvvetleri varlığının ve Türk şirketlerinin hedef olacağını, Libya’dan Türkiye'ye uçuşların durdurulacağını, Libya’daki tüm Türk vatandaşlarının tutuklanacağını söyleyerek Türkiye'yi tehdit etmiştir. Bu tehdidin üzerinden çok zaman geçmeden Libya’da 6 vatandaşımızın ve bazı Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tutuklandığı haberleri yayılmaya başlamıştır. 6 vatandaşımız serbest bırakılsa da Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tutuklandığı haberleri yalanlanmışsa da bu gerilimin tarafımızca kabul edilemez olduğunun altını çizmek isteriz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye artık Akdeniz’de sözü geçen, dış politikasına saygı duyulan bir ülke değildir. Mısır, İsrail ve Suriye’de büyükelçisi olmayan bir Türkiye'nin Doğu Akdeniz dengelerinde söz sahibi olması mümkün değildir. Libya’daki savaşan taraflardan birinin Türkiye'yi tehdit edecek cesareti bulması ve Libya’da vatandaşlarımızın ve eğer doğruysa resmî görevlilerimizin içine düştükleri durum Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politikadaki tarafgir ve maceraperest tutumunun sonucudur.

Türkiye, Libya’da, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Libya Ulusal Ordusu’na destek veren bütün ülkeleri karşısına almaktadır. Libya’daki savaşın uzaması küresel ve bölgesel ölçekte olumsuz etkileri artıracaktır. Bu durumda IŞİD başta olmak üzere, El Kaide uzantılı örgütler güç kazanacak ve mülteci akınları da şiddetlenecektir. Ayrıca, Libya’ya gönderilen silahların IŞİD, El Kaide unsurlarının eline geçtiği, Mali, Nijer, Nijerya ve Çad’a transfer edildiğine ilişkin raporlar elimizde mevcuttur. Türkiye'nin bu olumsuz gidişatta payının olmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmemiz asla mümkün değildir. Türkiye'nin Libya konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uygun bir politika izlemesi, ülkedeki bölünmüşlüğü aşmak için yapıcı bir rol oynaması gerekir.

Libya halkı şunu bilmelidir ki Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olarak Libya’nın toprak bütünlüğünü destekliyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin izlemiş olduğu yanlış ve yanlı dış politikanın tarihsel ilişkilerimize zarar vermesini onaylamadığımızı belirtiyoruz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin bugün izlemesi gereken Libya siyaseti, Libya’daki çatışmalara özellikle askerî mühimmat göndererek taraf olmaya dayanmamalıdır. Türkiye, Libya’daki radikal ve terör yanlısı unsurların silah temin ettiği ülke rolünden bir an önce vazgeçmelidir. Türkiye, Libya’nın bir an önce huzur, barış ve istikrara kavuşması için uluslararası toplumun desteklediği müzakere süreçlerinde kolaylaştırıcı ve yapıcı bir rol üstlenmelidir. Türkiye ile Libya arasındaki ilişkileri onarmak ve ülkemizi Libya bağlamında içine düştüğü kabul edilemez durumdan kurtarmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi bir an önce çalışmaya başlamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda bulunan bütün parti gruplarının ülkemizin menfaatleri ve bölgemizin barışı için gerekli adımları atacaklarına inanmak istiyorum. Bu anlayışla, genel görüşme talebimizin ülke menfaatleri gözetilerek oy birliğiyle desteklenmesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Kamil Erozan’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle ben sizi diplomasinin ilkokuluna götüreceğim. Diplomasinin ilkokuluna gittiğinizde alfabeyi açarsanız, bazılarınız elifbayı açarsınız, orada 1’inci sayfada şu yazar: Başka ülkelerin içişlerine karışmayacaksın. 2’nci sayfaya geçelim: Dini, iç siyasete olduğu gibi dış politikaya da alet etmeyeceksin. 3’üncü sayfaya geçelim: Karı-kocanın arasına girilemeyeceği gibi komşuların arasına da girmeyeceksin. Şimdi, bu 3’ünü uygulaması gereken bir iktidar ideal bir iktidardır ama izninizle ben Suriye’yi göstereyim, tamamen bunların aksini yaptınız; Mısır’da tamamen aksini yaptınız ve maalesef şimdi Libya’da da tamamen aksini yapıyorsunuz.

Akıllı adamları daha az akıllı adamlardan ayıran nedir? Akıllı adamlar, kendi hatalarından değil, başkalarının hatalarından ders alırlar; daha az akıllı olanlar ise kendi hatalarından ders alırlar. Ama maalesef, iktidar bugün daha kendi hatalarından dahi ders alamayacak bir duruma düşmüştür.

Şimdi, tabii ki Libya önemli bir ülke. Tabii ki önemli kaynakları, zenginlikleri var, tabii ki işlerini yoluna koyduktan sonra farklı bir geleceği olmasını biz de arzularız ama bugün ülkenin topraklarında Suriye krizi küçük ölçekli bir örnek olarak yaşanmaya devam ediyor. Oyuncular bile aynı neredeyse ama iktidar kumar oynamakta. “Kumar oynamakta” derken şunu kastediyorum: Mevcut çatışma ortamında taraflardan birini desteklemek, diğerinin hasmı durumuna gelmek kumardır. Paranızın hepsini aynı ata, üstelik kazanamayacak bir ata oynar mısınız? Oynamazsınız. Ama siz oynuyorsunuz. Kaçınılmaz olarak günün birinde taraflardan biri Libya’ya hâkim olduğunda ve herkesçe tanınmış bir rejim oluştuğunda yanlış ata oynamanın bedeline uzun vadeli sonuçlarıyla katlanmak durumunda kalacaksınız. Sadece siz katlansanız ne âlâ! Türk oldukları için Libya’da çalışan her Türk de sizin hatalarınızın vebalini çekecek, işlerinden olacak, kendilerine kontrat verilmeyecek.

İş Libya’yla da bitmiyor. Biraz evvel Sayın Çeviköz Akdeniz’den bahsetti. Ben Akdeniz’i münhasır ekonomik bölge boyutuyla almanızı da takdir etmenizi de değerlendirmenizi de isteyeceğim. Sebebi de şu: “Münhasır ekonomik bölge” dediğiniz zaman Libya’yla bir anlaşma yapacaksınız günün birinde. Ya yanlış ata oynadıysanız, o gün geldiğinde karşınızda sizinle iş birliği yapamayacak bir ülke bulacaksınız. Bu, Libya’yla da sınırlı değil. Şöyle bir haritayı önünüze alın: Suriye, İsrail, Mısır, Libya… Dolayısıyla, sizin masada buluşacağınız ortaklarınızdan hiçbiriyle bugün iyi ilişkileriniz yok. Dolayısıyla, bütün bu tabloyu dikkate aldığımızda, biz de Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyoruz ve bu konuda bir Meclis çalışması yapılmasında fayda görüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Suriye savaşının yarattığı yıkım hâlâ ortada dururken AKP iktidarı aynı zihniyetle şimdi de Libya sularında yüzüyor. El Kaide bağlantılı cihatçı örgütlerle iş birliği çerçevesinde bir kazanım umuyor aslında. Hâlâ uluslararası kamuoyunda IŞİD-Türkiye ilişkileri konuşulurken, IŞİD’in Orta Doğu’da yarattığı yıkım ve zulüm devam ederken AKP cephesinde ne gam!

“Arap Baharı” olarak adlandırılan ve bir heyecan dalgası yaratan Orta Doğu ve Kuzey Afrika halk hareketleri, ilerici güçler tarafından aktif biçimde desteklense de bu durum fazla sürmeden, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere, siyasal İslamcı örgütler dış destekler alarak değişimde belirleyici bir rol oynadılar. İlerici ve demokrasi yanlısı kesimler hem Mısır’da hem de Libya’da büyük baskılarla karşı karşıya kalırken AKP iktidarıyla Körfez ülkelerinin Batı’ya pazarladığı ılımlı İslam ambalajlı cihatçı yapıların Mısır’ı, Libya’yı ve Suriye’yi büyük yıkımlara, istikrarsızlığa ve radikalizme sürüklediğini hepimiz biliyoruz. Bu hata yıllar sonra Batı kamuoyu tarafından aslında kabul edildi fakat AKP iktidarı, özellikle Müslüman Kardeşler örgütü başta olmak üzere, El Kaide ve benzeri küresel suç örgütlerini desteklemeye devam etti ve hâlâ ediyor çünkü AKP hâlâ Orta Doğu’da bir hâkimiyet kurma iddiasında. Kendisini Osmanlı’nın mirasıyla var etme çabasında olan iktidar, Orta Doğu rüyasından hâlâ uyanmamıştır. Recep Tayyip Erdoğan bir dönem Ahmet Davutoğlu’nun dış politikasıyla hareket ederken kendisini de Orta Doğu’nun doğal lideri konumunda görüyordu. Davutoğlu’nun realiteden uzak, maceraya dayalı dış ilişkiler öngörüsü çökmüş olsa da, Türkiye hâlâ Suriye bataklığından çıkamamış olsa da ne yazık ki Libya için de benzer idealler devam ediyor.

Evet, Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler-Sisi çatışmasında açıkça pozisyon alması, Mısır’dan kaçan üst düzey Müslüman Kardeşler üyelerini İstanbul’da tutması güncel gerilimin devam etmesinin en önemli nedenlerinden biridir.

Kuşkusuz, mevcut Libya krizi yeni bir durum değil. Ocak 2013’te Türkiye’den Libya’ya giderken fırtınaya yakalanıp Yunanistan sahiline demir atan bir gemide Türkiye’den yüklenmiş silahlar bulunmuştu. Aralık 2014’te Mısır’ın durdurduğu bir gemide yine silahlar bulunmuştu. Ağustos 2014’te, Hafter, Türkiye’den Derne’ye giden bir geminin silah taşıdığını öne sürüp vurulmasını emretmişti. Aralık 2014’te Mısrata Limanı’na yanaşan bir Kore gemisinde bulunan silahlar da Türkiye’den yüklenmişti. Yunanistan Eylül…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu silah gemileri ve Türkiye'nin bu konudaki ilişkisi uzun süre dünya kamuoyunu meşgul etti ve hâlâ ediyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu silah sevkiyatının Türkiye'nin resmî politikasıyla bağdaşmadığını söylediği hâlde, BM’nin silah ambargosunu denetleme komitesinin Güvenlik Konseyine 5 Eylül 2018’de sunduğu raporda Türkiye'nin Libya’ya silah sevk ettiği tescillendi ve açıkça kabul edildi. Evet, Suriye’deki gibi Libya’daki kriz de şimdi Türkiye'nin savaşı hâline geliyor. Ama tabii ki bu savaş dış güçlerin bir oyunu değil, savaş lobisi hiç değil. Bu savaş, tamamen, AKP iktidarının, 2011’deki Arap isyanlarıyla, Batılı müttefikleri hesabına, işin içine girip küçük heveslerini araya sıkıştırmasından ibaret.

Son olarak şunu söylüyorum: İktidar, Türkiye’de kutuplaştırmada, ayrıştırmada o kadar maharet gösteriyor ki şimdi dış ülkelerin de iç işlerine karışıp, orada taraf tutup, silah dolusu gemiler gönderip kutuplaştırmayı ve ayrıştırmayı tetiklemektedir. Biz bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler’e söz veriyorum.

Süreniz üç dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Libya’da yaşanan olaylar hakkında vermiş olduğu grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, grup önerisinde geçen bir ifadeye atıfta bulunmak istiyorum. İfadede aynen şöyle deniyor: “Türkiye, bu savaşta Katar’la birlikte Ulusal Mutabakat Hükûmetini ve ona yakın birtakım silahlı örgütleri destekleyerek taraf olmaktadır.” diyor. Bu ifadeyi aynen CHP’ye iade ediyorum, bu gerçek dışı bir ifadedir. Maalesef, bu önergenin altında kıdemli bir Diplomatın imzasının olması, Dışişleri Bakanlığında Müsteşar Yardımcılığı yapmış birisinin imzasının bulunması da ayrıca üzüntü verici. Sayın Çeviköz’ü burada da dinledim, kendisi konuşmasında “Türkiye'nin yapıcı bir rol alması gerekirdi.” dedi. Aynen biz de onu yapıyoruz Sayın Çeviköz.

Ben burada aynı zamanda Türkiye'nin Libya özel temsilcisi olarak konuşuyorum. Eylül 2014’te özel temsilci olarak atandım. Ben ne yaptım? İlk ziyaretimi Tobruk’a yaptım. Tobruk’ta Meclis Başkanıyla görüştüm ve orada dedim ki: Libya’da siyasi bir kriz var, biz bu krizin bir tarafı değiliz ve bu siyasi krizde destek olmak istiyoruz. Eğer kabul ederseniz ara buluculuk yapabiliriz. Aynen şu ifadeyi kullandı, “Birleşmiş Milletlerin girişimi var, biz başka girişimleri istemiyoruz.” dedi ve kendilerini meşru taraf olarak bize takdim etti, diğer tarafı gayrimeşru ve hatta, tırnak içerisinde, terörist olmakla suçladı. Ben dedim ki: Size vermiş olduğumuz mesajları yarın Trablus’a, Mısrata’ya da vereceğim. O da “Oraya gitmeyin, onlar gayrimeşru taraf.” demişti. Biz de ona şunu söyledik: Biz de Birleşmiş Milletlerin girişimini destekliyoruz. Birleşmiş Milletlerin girişimi neticesinde 2015 yılında Suheyrat’ta bir Libya Siyasi Anlaşması yapıldı. Bu Libya Siyasi Anlaşması öncesi Roma’da bir toplantı yapıldı, uluslararası toplantı. Amerika’sı katıldı, Avrupa Birliği katıldı, Afrika’sı katıldı, Arap Ligi, hepsi katıldı, karşı tarafı destekleyen Arap ülkeleri katıldı, Türkiye de katıldı. Biz dedik ki: Bu anlaşmayı destekliyoruz. İmza törenine de katıldık. Bu anlaşma neticesinde 3 tane aktör ortaya çıktı.

1) Temsilciler Meclisi, o benim Tobruk’ta ziyaret ettiğim, o yasama olarak çıktı.

2) Yüksek Devlet Konseyi olarak Trablus’taki Ulusal Kongre çıktı.

3) Ulusal Mutabakat Hükûmeti çıktı.

Şimdi, biz, Ulusal Mutabakat Hükûmetini, meşru aktörü, Libya’daki meşru aktörü destekliyoruz ve taraf tutmakla suçlanıyoruz.

Bakın, olay krizin başından bugüne biz Birleşmiş Milletlerin çizgisinde yolumuza devam ettik ve bu noktaya geldik.

Sayın Çeviköz, belki Dışişlerinden bilgi almamış olabilir ama bari benimle gelip otursaydı, Türkiye'nin Libya’da neler yaptığını bir anlatsaydık. Burada vakit yetmediği için kısa kesmek durumunda kalıyorum ama şunu söylemek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Değerli dostlar, Libya Siyasi Anlaşması, Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası toplumun tanıdığı bir anlaşma ve buradan çıkan bir Ulusal Mutabakat Hükûmeti var. Biz bugüne kadar onu destekledik, diğer tarafla da ilişkilerimizi kesmedik, her zaman onlara da kapımızı açtık. Türkiye, iyi bir şey yaparak şahsımı Libya Özel Temsilcisi olarak atadı 2014 yılında. Açık kapı politikası izleyerek herkese, doğusundan da batısından da güneyinden de gelen herkese kapımızı açtık ve herkesle iyi ilişki kurduk. Dolayısıyla Libya halkıyla bizim hiçbir sorunumuz yok. Bütün gruplara, bütün bölgelere eşit mesafede olduğumuzu gelen muhataplarımızın hepsine teker teker anlattık ama maalesef, 4 Nisan günü, Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası toplumun tanıdığı ve sözleşmede yer almayan bir silahlı aktör radikalleşerek âdeta terörist bir şekilde başkente saldırmıştır ve biz bu saldırıya güçlü bir şekilde karşı durmuşuz ve Ulusal Mutabakat Hükûmetinin arkasında duruyoruz, meşru tarafa desteğimizi sürdürüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanımız da 27 Nisanda yapmış olduğu açıklamada, bu meşru Hükûmete her türlü desteği vereceğimizi ve Libya halkını destekleyeceğimizi, Libya halkının meşru temsilcileriyle beraber olacağımızı ve terörist gruplar ile elinde silah bulunduran ve âdeta haydutlaşan bir generalin karşısında olduğumuzu net bir şekilde söyledi. Burada, keşke Cumhuriyet Halk Partisi de bu terörist hâline gelen general hakkında bir iki kelime, bir laf söyleyeydi.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, eğer devam edecekseniz sözü uzatayım ama bitirin yani.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bir dakika verirseniz aynı zamanda, özel temsilci sıfatımla mümkünse…

BAŞKAN – Buyurun.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Keşke Cumhuriyet Halk Partisi başkente yapılan bu saldırıyı kınasaydı ve Giryan yenilgisinden sonra âdeta çıldıran bu generalin sözcüsünün Türkiye aleyhine yapmış olduğu o alçakça ifadelere karşılık olarak bir cümle bu Meclisin kürsüsünden ifade etmiş olsaydı. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ama maalesef, bunları duyamadık ve âdeta Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Mısır medyasının, Suudi Arabistan medyasının yalan yanlış ifadelerini, propagandalarını burada, Meclisin kürsüsünde dile getirmemiş olsaydı. Bundan dolayı bir kez daha altını çizerek söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti devleti Libya’daki meşru hükûmetin, uluslararası toplumun desteklemiş olduğu meşru hükûmetin arkasındadır, onlara her türlü desteği veriyoruz. Biz tarihten gelen, kültürümüzden gelen, coğrafyadan gelen bir sorumluluğumuz olarak Libya’ya karşı bu vazifemizi yapıyoruz ve bununla da gurur duyuyoruz.

Önergenin aleyhinde olduğumuzu bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın hatip, kendisinden önce konuşan, grubumuza mensup hatibin kürsüden yalan beyanda bulunduğunu ifade etmek ve kendisinin hazırladığı genel görüşme metninin yanlış bilgiler içerdiğini söylemek suretiyle sataşmıştır, söz talep ediyorum.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkanım, bir şeyi düzeltmem lazım, ben “yalan ifade” demedim, yanlış bilgiler var…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söylediniz. “Generallerin söylediği yalanları bu kürsüye getirmeseydi.” dediniz.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – O sonraki propagandaları…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Generallerin söylediği yalanları bu kürsüye getirmeseydi.” dediniz, kim ne kadar doğru söylüyor, onu konuşacağız.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – “Sizin önerge metninizde yalan ifade var.” demedim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ün, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın hatibi dinledim ve öncelikle, sayın hatibin, benim emekli olmadan evvel hizmet vermiş olduğum Dışişleri Bakanlığındaki makamım, unvanımla ilgili olarak beni bu önergeden dolayı eleştirmesini hakikaten büyük bir hicapla karşıladım çünkü burada hepimiz milletvekiliyiz, bundan evvelki konumlarımızla ilgili olarak burada görev yapmıyoruz. Bir milletvekili olarak elbette bir diplomasi geleneğinden ve belli bir birikimden hareket ederek bu önergeyi hazırladım ama sizin bu önerge hakkında menfi görüşlerinizin içinde beni tatmin eden hiçbir şey de duymadım.

Ayrıca, burada herhangi bir yalan beyan da olmadığını, burada Türkiye'nin iyi geçinmesi gereken bölge ülkelerinden Mısır’la, Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri’yle ilişkilerinin bozulmuş olmasını ve bunların desteklediği bir grupla ilişkilerimizi bozmuş olmasını öne çıkardık. Biz burada bunlardan hareket ettik ve bu önergeyi de bu gerçeklerden hareket ederek hazırladık. Herhangi bir yalan beyan falan yoktur bunun içinde. Ayrıca, bu Tobruk Hükûmetini destekleyen taraflardan bir tanesi de Fransa’dır.

Siz, Tobruk Hükûmetiyle bu kadar görüşmeler yaptığınızı söylüyorsunuz, belli bir mutabakata ulaştığınızı söylüyorsunuz ancak İtalya Sicilya’da yapılan bir toplantı, Türkiye'nin davet edilmediği bir grup toplantısı olduğunu da herhâlde biliyorsunuzdur. Bunun sebebini açıklayamıyorsunuz, açıklayamamanızın sebebi de Libya’da taraf tutmanızdır ve taraf tuttuğunuz için de Tobruk’taki Hükûmeti karşınıza almanızdır. Siz, Libya’da taraf tutarak Libya halkının bölünmüş olması üzerinden politika yapıyorsunuz. Benim diplomasi anlayışım işte buna karşıdır. Buna karşı olduğum için de bu önergeyi hazırladım. Bu önergeyi hazırladığımız için de sizin bu önerge üzerinden Libya’da nasıl taraf tuttuğunuzu ve Libya halkını nasıl böldüğünüzü kamuoyuna sunmak istedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) – Bu önergenin desteklenmesi bu nedenle gereklidir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne oldu Sayın İşler?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Şahsıma sataştı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Nasıl bir sataşma oldu?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Benim kürsüde yanlış ifadeler kullandığımı söyledi. Müsaade ederseniz iki dakika da ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne yapalım? Yani size bir sataşma yok, bir şey yok, kendi düşüncelerini söyledi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Herhangi bir sataşma yok Başkan, sadece süreyi uzatıyoruz burada, kanuna geçemiyoruz.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Var efendim.

BAŞKAN – O zaman yerinizden bir söz vereyim.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkanım, kürsüden olsun iki dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kanuna geçsek daha faydalı olacak yani bu sürtüşme yerine.

BAŞKAN – Yerinizden bir dakikalık söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, bir kez daha şunun altını çiziyorum: Ben, sayın hatibin şahsına ve yapmış olduğu göreve herhangi bir şekilde sataşmadım, sadece tecrübesine işaret etmek bakımından söylüyorum. Bizim Dışişlerimizin nasıl çalıştığını kendisi en iyi bilen insandır, o bakımdan bu atıfta bulundum fakat şunun altını çizmek istiyorum bir kez daha: Ben aynı zamanda Türkiye'nin Libya Özel Temsilcisi olarak konuşuyorum ve burada bana tanınan süre içerisinde neler yaptığımızı ve ilk ziyareti Tobruk’a yaptığımızı ve ben Tobruk’ta Meclis Başkanıyla iki defa -iki farklı ziyarette- Hükûmet Başkanıyla bir defa görüştüğümüzü, bunun altını çizerek söyledim. Taraf tutsaydık eğer biz o ziyaretleri yapmazdık başından beri ama biz şuna karşıyız: Bakın, biz, efendim, birtakım silah gücüyle darbe yapmaya kalkan ve olağanüstü bir durum oluşturarak Hükûmeti ele geçirmeye çalışan bir general ve onun taraftarlarına karşıyız. Bakın, ben diyorum ki, 4 Nisanda ülkenin, Libya’nın başkentine bir saldırı var hem de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin orada olduğu zaman ve bu saldırıdan on gün sonra da kapsamlı bir uluslararası konferans yapılacakken böyle bir saldırı oluyor; burada bunun hakkında iki kelime etmiyorsunuz, Türkiye’yi taraf tutmakla suçluyorsunuz. Evet, biz meşru tarafın yanındayız, uluslararası toplumun desteklediği Hükûmeti destekliyoruz. Libya Siyasi Anlaşması’na göre uygun hareket ediyoruz, bunu bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, Libya’da yaşanan gelişmelerin ele alınması ve Türkiye’nin Libya’daki rolünün masaya yatırılması amacıyla 1/7/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Temmuz 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının yeniden düzenlenmesine; 91 ve 92 sıra sayılı kanun tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

2/7/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/7/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                       Muhammet Emin Akbaşoğlu

                                                                                           Çankırı

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

91 ve 92 sıra sayılı kanun tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1'inci ve 2'nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 12 Temmuz 2019 Cuma günü saat 14.00'te toplanması,

2, 3, 4, 9, 10, 11 ve 12 Temmuz 2019 Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

2 Temmuz 2019 Salı günkü (bugün) birleşiminde 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

3 Temmuz 2019 Çarşamba günkü birleşiminde 92 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

92 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 3 Temmuz 2019 Çarşamba günkü birleşimde tamamlanamaması hâlinde 4 Temmuz 2019 Perşembe günkü birleşiminde 92 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

92 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 4 Temmuz 2019 Perşembe günkü birleşimde tamamlanamaması hâlinde ise haftalık çalışma günlerinin dışında 5 Temmuz 2019 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 92 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

91 ve 92 sıra sayılı kanun tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

91 Sıra Sayılı Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1.Bölüm

1 ila 15’inci maddeler arası

15

2. Bölüm

16 ila 30’uncu maddeler arası

15

 

Toplam Madde Sayısı

30

 

92 Sıra Sayılı Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 48 Milletvekilinin Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1974)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1.Bölüm

1 ila 10’uncu maddelerden

10

2. Bölüm

11 ila 20’nci maddelerden

10

Toplam Madde Sayısı

20

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Önce şunu söyleyeyim: Burada münakaşa ederiz ama millî meselelerde Türkiye’nin menfaatleri neredeyse biz orada hareket ederiz. AK PARTİ Grubunun desteklediği Hükûmetin yanlışlarını burada olabildiği kadar da örtülü konuşuyoruz. Niye? Bu, bir millî meseledir. Bizce orta yerde yanlış bir iş vardır. Evet, sayın hatip diyor ki: “Birleşmiş Milletler, Trablus Hükûmetini yani Ulusal Mutabakat Hükûmetini destekliyor.” Aynı Birleşmiş Milletler diyor ki: “Libya’ya silah giremez.” Türkiye’nin bu ambargoyu deldiğine dair Birleşmiş Milletler raporları var diyoruz biz; bu, sıkıntılı bir hâl diyoruz. Bu hâli Mecliste bir genel görüşmede değerlendirelim diyoruz, ne var bunda? Altı aydır Meclis çalışmadı, salı günü açtık, çarşamba, perşembe Meclisi kapadık, şimdi iki tane kanunu bu hafta bitireceğiz diyorsunuz, ona da değineceğim.

Sayın milletvekilleri, Libya halkıyla Türkiye’nin, Türk halkının kadim dostluğu vardır. Orada bir sıkıntı var, orada iki odak var, Trablus ve Tobruk hükûmetleri ya da güçleri var. Birisi kendine “Libya Ulusal Ordusu” diyor, birisi “Ulusal Mutabakat Hükûmeti” diyor. Şimdi sormazlar mı sayın Libya özel elçisine: “Birleşmiş Milletler Trablus Hükûmetini destekliyorsa sen niye Tobruk’a gittin?” diye. Peki, Türkiye’den Birleşmiş Milletler raporlarına göre gittiği iddia edilen silahlar, soruyorum: Nereye gidiyor? Trablus’a, Trablus’taki cihatçı örgütlere gidiyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, burnumuzun dibinde bir İdlib belası var. 50 bin cihatçı orada patlamaya hazır bomba gibi dururken Suriye üzerinden Libya’ya Türkiye menşeli silahların gittiğine dair Birleşmiş Milletler raporları ülkemizin prestiji için iyi hâl değildir, bunu söylüyoruz. Bu Mecliste bu görüşülmeyecek de ne görüşülecek diyoruz. Hemen karşı çıkıyorsunuz. Kapalı bir oturum yapılmalıdır. Sayın Grup Başkan Vekili, desteklediğiniz hükûmete söyleyin, Dışişleri Bakanı gelsin, milletvekillerini Libya’yla ilgili bilgilendirsin. Demedi demeyin. Türkiye’nin Libya’ya yönelik işleri iyi işler değil, uluslararası meşruiyeti olan işler değil; öyle olduğu iddia ediliyor, ben bunu buradan böyle dersem hoş olmaz. Ama böyle olduğuna yönelik Birleşmiş Milletler raportörlerinin raporları var. Yarın burada dünya nezdinde zora gireriz. Yol yakınken, orta yerde bir yanlış varsa bunun tedbirini almak, yürütme organını bu konuda uyarmak yasamanın görevidir, bunu söylüyoruz, neredeyse sopa yiyeceğiz. Yani sopa şey de… Çok yüksek bir refleks. Niye bu refleks?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başkanım, toleransınıza sığınıyorum.

Yürütme organı… Libya’ya ne gitti, ne gitmedi, biz bilmiyoruz, iddia ediliyor. Gelip eğer Libya’ya, hakikaten böyle cihatçı gruplara silah gittiyse… Ben size burada marka da verebilirim, vermiyorum, bu ülke benim de ülkem. Türkiye menşeli markalardan bahsediliyor, bizim markalarımız Libya’da görülüyor, cihatçı grupların elinde görülüyor, omzunda görülüyor. Bizim bunları sorgulamak hakkımız da en az bizim kadar sizin de hakkınız. Elbette orta yerdeki Hükûmeti desteklemek sizin en doğal işiniz ama bu destek bir biat ve itaate dönüşmemelidir, sorgulamalısınız, yoksa yasamanın bir anlamı yok. “Yürütmenin yaptığı hiçbir şey sorgulanamaz.” diyen yürütmenin mensubu bir milletvekilinin, yani yürütme organının başındaki şahsın üyesi olduğu, genel başkanı olduğu bir partinin milletvekili bile bunu diyemez. Siyaset, partilerin kendi içinde de münakaşa ve müzakere edeceği bir alandır. Bu sebeple, oldubitti, bu öneriyi reddettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayalım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben daha AK PARTİ grup önerisini konuşamadım.

Bu öneriyi reddettiniz, buradan çağrı yapıyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına çağrı yapıyorum: Libya-Türkiye ilişkilerini, Libya’da olup biteni, Suriye-Libya arasındaki silah transferini; varsa Türkiye’nin burada bir lojistik üs olarak kullanıldığına dair bir manzara, bir durum, bir mekanizma, bir manivela varsa -varsa diyorum- bu Meclis bunları konuşamıyorsa, bence bu Meclisin varlık sebebi ortadan kalkmıştır. Bu kadar açık söylüyorum. Hâl böyleyken, Sayın Grup Başkan Vekili, size de bir çağrıda bulunuyorum efendim: Bu konuyu alelade bir konu olarak göremezsiniz, görmemelisiniz. Dışişleri Bakanınıza söyleyin, “Muhalefetin talebi var.” deyin, “Talep bizce de meşrudur.” deyin uygun görürseniz ve bu Meclis bir kapalı oturumla Libya meselesini görüşmek zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - AK PARTİ grup önerisi, denetimi yine ortadan kaldıran, “Bu kanunları bitirmezseniz cuma günü de sizi çalıştırırım ha!” diye hem size hem bize aba altından sopa gösteren bir tekliftir.

Bu teklifle gelen iki kanun teklifinin ikisinin de bir sakat yanı var. AK PARTİ’li sayın milletvekillerine sesleniyorum: Kadastroyla ilgili kanunun 18’inci maddesinin neden durduk yerde, turizmle hiçbir ilgisi olmadığı hâlde bu kanuna apar topar koyulduğunu millet için, Allah için, hak ve hukuk için yöneticilerinize sorun. Bu kanunu yöneticiler yapmıyor ve bu Meclis kifayetsiz, ehliyetsiz, liyakatsiz bürokratların esiri olmasın. Bürokrat imza atmaya korktuğu için; bilgisiz, beceriksiz olduğu için her konuda diyor ki: “Gidin, bunun hakkında kanun çıkarın.” Meclis, bürokrasinin emrinde değildir. İmza atmaya korkan bürokrat istifa eder, gider; Meclisi maraba gibi çalıştıramaz! (CHP sıralarından alkışlar) Bir bunu söyleyeyim. 18’inci maddeyi bir sorun; kulağıma başka şeyler geldi, onun için söylüyorum, hiçbirinizin vicdanının kabul etmeyeceği şeyler geldi kulağıma, benden söylemesi.

Sporda şiddete gelince, bu teklifle, stadyumlardan korkunuzu biraz daha böyle önlemlerle rahatlatmak istiyorsanız gerek yok. Türkiye’de tribünlerde doğru dürüst olay olmadı; İngiltere’de, Almanya’da, Hollanda’da olduğu kadar, onların onda 1’i kadar tribünlerde olay yok ama tribünlerin “Her şey çok güzel oldu, olacak.” sloganları sizi rahatsız ediyorsa; bunun için, stada girenin parmak izini -ne diyorlar- biyometrik taramalarını, göz taramalarını alma noktasına kadar geldiyseniz zaten size bay bay, size uğurlar olsun.

Teşekkür ederim efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Başkanım, toleransınız için teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – 60’a göre bir söz talebim var.

Şimdi, Değerli Başkanım, tabii, sayın grup başkan vekilini dinledik. Öncelikli olarak, tabii, “Millî meselelerde hep beraber hareket etmeliyiz.” yaklaşımını gayet uygun bir yaklaşım olarak ifade etmek isterim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kapalı oturum söylüyorum, kapalı yapalım diyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bununla beraber, tabii, Libya meselesi hassas bir mesele. Burada biraz evvel konuşmacıları dinledik zaten. Ha, bizim de hassasiyetimiz kendi hassasiyet gösterdiği hususlardan kaynaklanıyor zaten. O sebeple, bir millî mesele olduğu için ve bunun hep beraber, ulusal üstü bir yaklaşımın, uluslararası bir hususun millî konular nezdinde doğru anlaşılmasına ilişkin doğru tutum ve davranışı ortaya koyabilme hassasiyeti nedeniyle zaten bizim de hatibimiz, milletvekilimiz bu hususlara temas etti ve altını çizdi o konuda yanlış anlaşılmalara mahal bırakmamak için. Birinci olarak ifade edeceğim bu husustur.

Dışişleri Bakanımızla ilgili bir talebi var. Biz de grup olarak iletiriz. Hep beraber bu konuda bilgilenme imkânı zaten söz konusudur. Kendileri de bu konuda temasa geçme imkânına sahiptir. O konuda, hepimiz bilgilenme hususunda hemfikiriz.

Bunun dışında, biraz, aba altından sopa göstermeyle ilgili bir esprisi oldu değerli grup başkan vekilinin. Sonuç itibarıyla biz bir çalışma takvimi öngördüğümüz için bu hafta içerisinde 2 kanunu gündeme getirdik. Bir tanesi, malum, Tapu Kanunu ve diğer bazı kanunlarda yapılan değişiklik, ikincisi de daha önceden gündemde olan, her zaman gündemde olan ve sporda şiddeti önlemeye ilişkin önceden yapılmış hazırlıkların sonuçlanması nedeniyle bu kanunu da Meclisin gündemine getirme durumu söz konusu. Yoksa bir aba altından sopa gösterme söz konusu değil. 2 kanunu bu hafta geçirelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu konuda 2 kanunu görüşüp önümüzdeki hafta da başka kanunlarla ilgili hedefler söz konusu olduğu için, bir çalışma takvimi nedeniyle böyle bir durum söz konusudur. Başka bir amaç aramak doğru olmaz.

Bunun dışında, efendim, bizim birtakım sloganlara ilişkin, birtakım önlemler almayla ilgili bir kanun teklifi yaptığımızı ifade etmek haksızlık olur çünkü bu çok daha önceden, o sloganlar atılmadan önce çalışılan birtakım hususlardır. Bizim milletimizden, statlardan, parklardan, sokaklardan bir korkumuz yok. Biz halkımızla kol kola 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine yürüyen bir kadroyuz. O sebeple de herhangi bir sıkıntımız söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın mevkidaşım bu aba altından sopa benzetmesini yanlış nakletti, buna üzülürüm, yerimden hemen bir düzeltme yapmak istiyorum 60’a göre efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben şunu söyledim: Bu Meclis ekim, kasım, aralık, ocak aylarında salı günü çalıştı, çarşamba zor çalıştı, Mecliste görüşülecek teklif yoktu. Yerel seçim öncesinde -hadi seçim vardı- seçim sonrasında da çalışmadık, Meclis bir yıl yattı. Şimdi, Anayasa’ya göre 1 Temmuz-1 Ekim arası tatil olması gerekirken tatile beş kala, böyle, şunu da sokalım, şunu da koyalım, bunu çıkaralım; Meclise, Genel Kurula kanun teklifleri sokuşturuluyor. Ben bu teklifleri inceleme fırsatı bulamadım, Ankara dışındaydım, siz de inceleyemediniz, böyle bir şey olabilir mi? Bu acele niye? Yahu, altı ay yatıyor… O zaman da uyardık, kardeşim, bir şey varsa getirin dedik ya.

Ben biliyorum -1 Temmuz- milletvekillerimiz eşleriyle, çocuklarıyla, seçmenleriyle, hemşehrileriyle seçim bölgesinde, program yaptılar, yapmak istiyorlar; seçmenler milletvekillerimizi bölgesinde, köyünde, ilçesinde görmek istiyor. Efendim “Biz temmuzda çalışalım.” Yani bu şuna benziyor: Okulları sekiz ay kapatıp temmuz, ağustosta okul açmaya benzer, doğru değil. Bu cuma günü hiçbiriniz çalışmak istemezsiniz ve Meclis cuma günü normalde çalışmaz ama bu AK PARTİ grup önerilerinde hep buraya cuma, cumartesi yazılır. Hem kendi gruplarını Genel Kurulda tutmak için “Bak, giderseniz Cuma da burada olursunuz ha.” Diye, sopa bize değil, sopa AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekillerine, aba altından sopa göstermek. Buna işaret ettim.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım efendim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Herhangi bir sopa gösterilmesi söz konusu değil.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben öyle değerlendiriyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuç itibarıyla Meclisin çalışma takvimiyle ilgili bir husustur, o kadar.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının yeniden düzenlenmesine; 91 ve 92 sıra sayılı kanun tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı 5774 Sayılı Başarılı Sporculara Aylık Bağlanması ile Devlet Sporcusu Unvanı Verilmesi Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/37)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/897) esas numaralı Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda bulunan kanun teklifimin süresi içinde ilgili komisyonda gündeme alınmadığı için ilgili kanun teklifimin Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğü madde 37’ye göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Aydın Özer

                                                                                           Antalya

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Antalya Milletvekili Sayın Aydın Özer’e söz veriyorum.

Süreniz beş dakika.

Buyurun Sayın Özer. (CHP sıralarından alkışlar)

AYDIN ÖZER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl temmuz ayında Başkanlığa sunduğum tarihî yağlı güreşlerimizde “başpehlivan” unvanı alan sporcularımıza “devlet sporcusu” unvanı verilmesi konusundaki kanun teklifim üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizde yağlı güreşler geleneksel ve kültürel bir miras özelliğini taşıyor. Elmalı Yağlı Güreşlerinin bu yıl 667’ncisi düzenlenecek. Örneğin, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin bu yıl da 658’incisi yapılıyor. Cuma günü Edirne Sarayiçi’nde 2.500’e yakın pehlivanımız kol bağlayacak, pazar günü de başpehlivanlarımız belli olacak.

Değerli arkadaşlar, Koca Yusuflar, Adalı Haliller, Kel Aliçolar gibi tarihî gururumuz, dünya şampiyonu olmuş başpehlivanlarımızdan miras kalan ata sporumuz olan yağlı güreşlere tarihsel bir anlamı ve özelliği olmasından ötürü sadece güreşlerin yapıldığı bölgeler değil, ülke genelindeki bütün insanlarımız ilgi gösteriyor.

Yağlı güreşlerde rakiplerini yenerek 1’inci olan ve başpehlivan unvanı alan sporcularımız da tarihsel bir geleneğe imza atmaktadır. Bu sporcularımız gençlere de örnek olmakta ve tarihsel değeri olan bir sporu özendirici hâle getirmektedir. Dolayısıyla, hem tarihsel ve kültürel mirasımıza sahip çıkmak hem de bu geleneğine, sporcularına sahip çıkmak amacıyla, tarihî yağlı güreşlerimizde başarı kazanan ve başpehlivan olan sporcularımızın devlet sporcusu unvanıyla onurlandırılmasını diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün 17 başpehlivanımız var. Karamürselli Aydın Demir, Bandırmalı Sabri Acar, Muğlalı Mehmet Güçlü, Denizlili Hüseyin Çokal, Balıkesirli İbrahim Gümüş, Hataylı Recep Kılıç, Balıkesirli Saffet Kayalı, Karamürselli Ahmet Taşçı, Nallıhanlı Vedat Ergin, Antalyalı Hasan Tuna, Ordulu Kenan Şimşek, Ordulu Recep Kara, Antalyalı Mehmet Yeşil, Antalyalı Ali Gürbüz, Antalyalı İsmail Balaban, Antalyalı Orhan Okul; buradan hepsini kutluyorum. Kendileri hayatta olmayan ama eşleri yaşayan başpehlivan sayısıysa 6; İzmirli Kara Ali Çelik, Babaeskili Nazmi Uzun, Denizlili Hasan Şahin, Ordulu Davut Yılmaz, Antalyalı Cengiz Elbeye ve Antalyalı Recep Gürbüz. Hepsinin mekânları cennet olsun. Buradan rahmetle, saygıyla hepsini anıyorum.

Kısacası, şu anda devlet sporcusu unvanı alabilecek olan toplam 23 sporcu bulunuyor. Şunun altını çizmekte fayda var. Burada mesele, devlet sporcusu unvanıyla gelecek haklardan ziyade, başarılı sporcularımızın onurlandırılması meselesidir. Bu sebeple, konuyla ilgili diğer partilerin olumlu bir tavır içinde olduklarını gördük. Eğer biraz sonra bunu gündeme alıp oylama durumuna getiremezsek -sporda şiddetle ilgili bir yasa gelecek önümüzdeki günlerde önümüze- ben şunu istiyorum: Bütün grup başkan vekillerimizle görüştüm, onların da yaklaşımları bu konuda çok düzgün; partilerüstü bir mesele olsun, yani bir siyasi parti meselesi olmaktan çıkaralım, bu pehlivanlarımıza sahip çıkalım. Ortak bir önerge vererek önümüzdeki sporla ilgili şiddet yasasının içerisine ortak bir önergeyle bunu koyalım ve hep beraber, partilerüstü bir anlayışla bunu Meclisten geçirelim diyorum.

Değerli arkadaşlar, başpehlivanlarımızı devlet sporcusu unvanıyla onurlandırmak için, bu tarihsel sporu yapanları teşvik etmek için hepinizin katkısını ve desteğini beklediğimi belirtmek isterim.

Allah pehlivanlarımıza derman versin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Amin.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Erkan Bey.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, siyasi parti gruplarının Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili mutabakat sağlayarak konunun netleştirilmesinde fayda mülahaza ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Antalya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aydın Özer Bey’in ata sporumuz olan yağlı güreşlerde ve Kırkpınar’da şampiyon olmuş sporculara devlet sporcusu unvanı verilmesine ilişkin bir kanun teklifi söz konusu. Ben öncelikle Aydın Özer Bey’i, Sayın Milletvekilimizi tebrik ediyorum. Tabii, bu gruplar olarak bilhassa İç Tüzük’37’ye göre yapılan görüşmelerde, -genel Meclisin teamülünde- komisyonda da ele alınmadığı için pek mümkün olmuyor. Ancak, önümüzdeki bu kanun görüşmelerinde, örnek veriyorum, mesela Sporda Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi görüşmelerinde yine gruplarla birlikte bir mutabakat sağlayarak bu hususu netleştirmekte fayda olduğu mülahaza ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Altay…

46.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’nin siyasi parti gruplarının ittifakıyla Genel Kurul gündemine getirilmesi önerisinin memnuniyet verici olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Antalya Milletvekilimiz Aydın Bey’in İç Tüzük 37’yle getirdiği teklifinin Genel Kurulda partilerin siyasi mülahazalar ve kaygıları nedeniyle geçemeyeceğini belki anlayışla karşılarız ama Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Grup Başkan Vekilinin önerisi -Aydın Bey’in kanun teklifinin müştereken bütün grupların ittifakıyla önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi beklenen sporda şiddete derç etmek ya da başka bir yol bulmak, her neyse- bizim için memnuniyet vericidir. Biz güreşi ata sporu olarak görüyoruz. Bu topraklarda Koca Yusuf ve Kurtdereli Mehmet Pehlivan isimleri bütün dünyada bu kadar şöhret olmuşsa bizim bu sporculara sahip çıkmamız lazım. Özelde de Kırkpınar başpehlivanlarının devlet sporcusu olması, güreş sporumuzun özendirilmesi ve gelişmesinde ve olimpiyatlarda yeni madalyaların alınması noktasında da önemli bir teşvik unsuru olacaktır. Bu vesileyle, sayın grup başkan vekilinden gelen teklifi memnuniyetle kabul edeceğimizi beyan ve taahhüt ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Türkkan.

47.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin yapacağı çalışmaya İYİ PARTİ Grubu olarak olumlu baktıklarına ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın milletvekilimizin bütün grupları ziyaretinde ifade ettiği bu konu, gerçekten ata sporu güreşimiz için de çok önem arz ediyor. İsmi geçen güreşçilerden ikisi benim de milletvekilliğini yaptığım Kocaeli’den, Karamürsel’den. Şu anda hayatta olan en yaşlı başpehlivan Aydın Demir ve Ahmet Taşçı, ikisi de gerçekten Türk sporuna gerçek anlamda hizmet etmiş iki sporcu. Bakın, bu çok önemli. “Sporcu” kelimesinin altına bir sürü şey sığıyor artık. Ahlaken, manen kendini sporcu hisseden çok az kaldı. Bunlar gerçekten spora gönül vermiş, Türk güreşine hizmet etmiş insanlar ve gidin, Karamürsel’de onurlarıyla yaşıyorlar; belki çok zengin değiller ama hâlâ çok saygın, çok güzel bir hayat yaşıyorlar hepimizin imreneceği. Türk toplumu tarafından ciddi örnek alınması gereken sporcular bunlar. Hayatta olanlar hayli fazla. Bu konuda Meclisin yapacağı, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin yapacağı çalışmaya da biz İYİ PARTİ olarak olumlu baktığımızı belirtmek istiyorum. Sayın milletvekilimize de ayrıca teşekkür ediyorum, sağ olsun.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

48.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’yle ilgili Mecliste grubu bulunan siyasi partilerle birlikte düzenleme yapmayı arzu ettiklerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Antalya Milletvekili Sayın Aydın Özer’in ortaya koyduğu bu kanun teklifiyle ilgili içerik olarak biz de kendisine teşekkür ediyoruz. Usul açısından bu konuyla ilgili bir çalışma yapıldığı için, -bizim tarafımızdan da bir çalışma yapılıyor malum- bunun kapsamı vesair, daha farklı konulara ilişkin de düzenlemeleri ihtiva eden bir çalışma yapılıyor. Bu manada, bütün gruplarımızla hep beraber, inşallah, bu ata sporumuzu yaşatan değerli şampiyonlarımıza, değerli sporcularımıza gereken katkıyı vermek ve bütüncül bir bakış açısıyla da bu çalışmadan da istifade edilmek suretiyle bir düzenlemeyi hep beraber yapmayı arzu ediyoruz. Bu sebeple, bu hususu da bilginize sunmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

49.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi içinde Antalya Milletvekili Aydın Özer’in (2/897) esas numaralı Kanun Teklifi’nin değerlendirilebileceğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Sayın Antalya Milletvekiliyle yaptığımız görüşmede kendisinin teklifini desteklediğimizi söylemiştik. Bu konu da sporda şiddetle ilgili teklifi görüşürken bir maddeye dönüştürülebilir, birlikte konuşabiliriz bunu.

Umarız bütün grupların bu konudaki olumlu yaklaşımı sporda şiddet yasasının diğer maddeleri için de geçerli olur ve o konuda herkesin ihtiyacı olan bir sonucu hep birlikte ortaya çıkarabiliriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Filiz Hanım, söz mü istiyorsunuz?

50.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun ODTÜ’de yapılan Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınan öğrencilerin burs ve kredilerini kestiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Evet, bir hususu dile getirmek için söz istemiştim Sayın Başkan.

Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Kredi Yurtlar Kurumu, ODTÜ LGBTİ Onur Yürüyüşünde gözaltına alınan öğrencilerin burs ve kredilerini kesmiş. KYK, Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün yazısı üzerine gözaltına alınanların burs ve kredilerini kestiğini öğrencilere yazdığı mektupla bildirdi.

Bir barışçıl gösteride bulunan öğrencilerin burs ve kredilerini kesmek, gerçekten tıpkı KHK’lilere yapıldığı gibi onları açlıkla terbiye etmeye çalışmak ve aslında toplum dışına, okul dışına, eğitim dışına itmeye çalışmaktır.

Herkese tek tip aileyi, yaşamı ve düşünceyi dayatanlar, diğer yandan da gerçekten, Birleşmiş Milletler raporuna da bakarak, evlerde işlenen kadın cinayetlerini de görmek zorundadırlar.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun.

51.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 4924 sayılı Kanun’a tabi çalışan sağlık personeline eş durumundan nakil hakkı tanınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi, kamuda zaruri hâller için mali yılı geçmemek üzere geçici sözleşmeli personel çalıştırılabileceğini öngörmektedir. Maalesef, son yıllarda bu hüküm genelleştirilerek kamuda istihdam yöntemi hâline gelmiştir. Diyanet, sağlık ve eğitim birimlerinde bu şekilde yüz binlerce personel çalıştırılmaktadır. Anayasa’mız, madde 41’de, devletin ailenin korunması yönünde tedbir almasını emretmektedir. Diyanet personelinin aile bütünlüğüne özen gösteren, onlara özel sektörde çalışan eşin yanına tayin hakkı veren devletin, üç yıldır ayrı şehirlerde yaşamak zorunda bırakılan sağlık çalışanlarının da aile bütünlüğüne özen göstermesi eşit ve adil muamelenin gereğidir. Bu bağlamda, acilen, 4924 sayılı Kanun’a göre çalışan sağlık çalışanlarına eş durumu nakil hakkı getirilmesini istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ayhan Barut Bey…

52.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Ukrayna’ya dil öğrenimi için giden öğrencilerimize yaşatılan uygulamanın iki ülke arasında varılan karşılıklı mutabakat sonucu olup olmadığını, gerekli koşulları sağlayamayan kaç Ukraynalı öğrencinin Türkiye’den gönderildiğini öğrenmek istediğine ve Türk vatandaşlarına yaşatılan mağduriyet konusunda Dışişleri Bakanlığını sorumluluğa davet ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta dil öğrenimi için öğrenci 2 arkadaş Ukrayna’ya gidiyorlar. Öğrenciler aracı şirket üzerinden her türlü iş ve işlemlerini tamamlayarak gerekli başvuruları yapıyor, Ukrayna’ya varıyorlar. Ancak Ukrayna havaalanında Ukrayna sınır birimi yetkilileri öğrencileri alıyor ve öğrencilere çeşitli sorular yöneltiyor, gün sonunda öğrencilerin cebindeki para miktarını soruyor ve olması gereken miktarda para olmadığı gerekçesiyle içeri almıyorlar ve orada tutuyorlar. Öğrencinin annesinin bize ulaşması üzerine Dışişleri ve Ukrayna Konsolosluğumuz üzerinden yaptığımız görüşmelerde bu tutumun son yıllarda bir alışkanlık hâline geldiği ve vatandaşlarımızın mağdur edildiği bilgilerine ulaştım. Söz konusu uygulama Ukrayna’yla ilişkilerimizde karşılıklı varılan bir mutabakat sonucu mudur? Öyleyse ülkemiz için gerekli koşulları sağlamayan ve geri gönderilen kaç Ukraynalı vatandaş olmuştur? Ukrayna makamlarınca Türk vatandaşlarımıza yaşatılan bu mağduriyetlerin giderilmesi için Dışişleri Bakanlığını hassasiyetle sorumluluğa davet ediyorum.

BAŞKAN – Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

Komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunda boş bulunan üyelik için Konya Milletvekili Ahmet Sorgun aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

2.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyelik için Manisa Milletvekili Tamer Akkal aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.33

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 91 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylarınıza sunulacaktır.

Teklifin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teknik içeriği yoğun olan kanun tekliflerinin yeterli süreler içerisinde tartışılması, kamuoyunda gündeme getirilmesi gerekiyor. Yani bu kanunun yeterince tartışıldığı söylenemez. Bayındırlık Komisyonunda da arkadaşlar görüştüler ama ciddi anlamda tartışılmadı. Aslında bu kanun düzenlemeler açısından bazı kolaylıklar getiriyor ama buradaki esas sıkıntı şu: Adalet ve Kalkınma Partisi daha önce yaptığı yasal düzenlemelerle, kanunların altına sığdırdığı birtakım maddelerle birtakım çevrelerin bu kanundan fayda devşirmesine sebep oldu geçmiş dönemde. Aslında, milletimizin bu kanun teklifiyle alakalı endişesi bundan ibaret; yoksa, Türkiye’de bazı sorun hâline gelen tapulaştırma meselelerinin bu kanun teklifiyle beraber izale edilmesi herkesin de hoşuna gider, bizim de hoşumuza gider ama milletten bu endişeyi silmek için Adalet ve Kalkınma Partisinin kendini bir kere “check” etmesi lazım. Herkesin ortak kanaati şu: Acaba gelen bu kanun teklifiyle kime bir rant çekiliyor?

Mesela, ben buraya çıkarken birisi aradı beni, dedi ki: “İstanbul’da -İstanbulluyum ama ben hiç bilmem- ciddi anlamda, yurt dışında yaşayanlara dair kupon araziler ve evler var. Bu yurt dışında tapulaştırma işlemi sırasında verilen yetkilerde resim de kalkmış zaten. Acaba birileri konuyor mu o terk edilen evlere?” Yani bu şüphenin belirmesi için toplumda daha önce yaptığınız işlere ait bu istifhamın doğmuş olması lazım. Keşke bu noktaya gelmemiş olsa yani millet bu Meclisten çıkan kanunda “Bu, milletin menfaatinedir, bu kanunla bu milletin hakları gözetilir, bu kanunla kimsenin malına çökülmez, bu kanunla kimsenin malı birisine peşkeş çekilmez.” kanaatine sahip olmuş olsa ama maalesef o noktada değiliz.

Adalet ve Kalkınma Partisi, on yedi sene… Tabii, bir de çok uzun bir süre, on yedi senede insanlar ciddi anlamda bir efor kaybeder, geriye gider ama bu geriye gidiş sizde çok fazla oldu, bunu da kabullenmek lazım. Yani, geçmiş zamanlarda da iktidarlar süre uzadıkça güven meselesinde sıkıntı yaşadılar. On yedi sene çok uzun bir süre ama güven meselesinin aşağı düşüşü de çok fazla hızlı oldu yani yerlerde sürünüyor, yerle yeksan oldu. Umarım, Türkiye bu meseleyi de aşmış olur.

Ben, bu arada, bu kanun teklifine girmeden evvel bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız Doğu Türkistan meselesinin de Türkiye’yi en çok meşgul ettiği bir dönemde Çin’de. Çin’de, Türkiye-Çin arasında ciddi anlamda ticari anlaşmalar yaptığı söyleniyor, henüz görmedik anlaşmaları, görünce ayrıca fikrimizi söyleriz ama Türkiye'nin şu ekonomik krizinde yapılacak her türlü ticari anlaşmanın Türk kamuoyunda mutlaka karşılığı vardır, bu konuda biz de destekleriz, alkışlarız ama aynı Sayın Cumhurbaşkanının Çin’e gitmişken orada sadece maddi ve ekonomik kaygılarla Doğu Türkistan’da yaşanan zulme tek kelime dahi etmemesi Türk kamuoyunu ciddi anlamda üzmektedir. Hatta troller vasıtasıyla bize de yazılıyor, “Siz, Türkiye'nin gelişmesini istemiyorsunuz, Doğu Türkistan meselesini ortaya koyuyorsunuz.” Doğu Türkistan meselesini biz ortaya koymuyoruz ki, Doğu Türkistan’da zulüm var, zulmü yapan Çin, biz sadece seslendiriyoruz. Onların yüzü sadece Türkiye'ye dönük. Türkiye'ye dönük olunca Türkiye'den de bir ses bekliyorlar. Hatta Çin’e kadar gelen Cumhurbaşkanından Doğu Türkistan Türklerinin bu kamplarda uğradığı zulümle ilgili iki tane cümle duymak istiyorlar. Onu duyamayınca bu yüz asılıyor, umutsuzluğa kapılıyor.

Doğu Türkistan Türklerinin rahmetli lideri İsa Yusuf Efendi’yi geçtiğimiz günlerde burada andık hep beraber, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekili de andı, iyi güzel de anmak yetmiyor ki. İsa Yusuf Efendi’nin torunları şu anda Doğu Türkistan’da, İsa Yusuf Efendi’nin akrabaları şu anda Doğu Türkistan’da kampta, birçok Türk aydını Doğu Türkistan’da kampta. 1 milyon kişinin olduğu söyleniyor o kampta. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bu konuyla ilgili tek bir kelime dahi etmeden dönerse Türkiye'de ciddi bir erozyona uğrar insanların fikrî hassasiyetleri.

Burada yaşayan Doğu Türkistan kökenli çok insan var, sizlere de oy vermiş insanlar bunların önemli bir kısmı, onların da hassasiyetleri var, onları da düşünün. Bizim söylediklerimizin dışında, size oy vermiş olan Türkiye'deki Doğu Türkistan’dan gelmiş Türkleri de düşünün. Bu konuda sizleri hassas olmaya davet ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanına bu konuyu iletmenizi istiyorum.

Ben bir konudan daha bahsetmek istiyorum: Geçtiğimiz gün bir avukat arkadaşım, iki yıldır devam eden bir boşanma davasının sonucuna geldi, karar bekliyor. Yaklaşık yirmi beş yıllık evli bir çift, boşanmaya karar vermişler, keşke devam etse, çoluk var çocuk var. Karar beklerken hâkim iki yıl sonra müracaat etmek üzere boşanma kararını reddetmiş. Ya, diyorlar ki: “Biz yirmi beş yıllık evliyiz.” Yani yeni evli olur, bir hışımla giderler, evlilik müessesesini dağıtırlar, duygusal bağlamda böyle bir karar alırlar, hâkimin böyle bir karar vermesi mümkün ama hayır, bunlar yirmi beş yıllık evli. Karar verildikten sonra avukat arkadaşım soruyor “Hâkim bey, böyle bir karar olur mu? Yirmi beş yıllık evli bunlar, iki yıldır da devam ediyor, bütün meselede savunmalar bitti, deliller ortaya konuldu, şahitler dinlendi.” diyor. “Ya, bize Ankara’dan gelen bir talimat var. Boşanma sayısı o kadar çok arttı ki boşanmaların önüne geçmemiz lazım. Dolayısıyla böyle bir karar veriyoruz.” demiş. Bakın, boşanmalar niye artar bir toplumda? En büyük sebebi ekonomi, ekonomik saiklerle artıyor. Türk toplumunda aile yapısını bozan, boşanma kararlarının verilmesine sebep olan nedenler, aşağıya gittiğinizde, ekonomik saikler. İnsanlar ekonomik açıdan sıkıntıya girdiği zaman ev çatırdamaya başlıyor maalesef. Keşke olmasa ama böyle bir gerçek de var. Boşanmalar artıyor, sebebini de biraz evvel ifade ettim. Ekonomik kriz, Türk toplumunun aile yapısını da bu şekilde bozmaya başladı.

Ekonomik krizden bahsederken bir şeyi de -yiğidin hakkını teslim etmek lazım- söylemek istiyorum. Bozulan bu piyasalarda kamu bankalarının tutumunu önemsiyorum ve ciddi anlamda da takdir ediyorum. Bu piyasalarda kamu bankalarının piyasayı tutucu birtakım etkileri olmasa piyasalar çok daha fazla bozulur. Burada, özellikle Ziraat Bankası piyasadaki likit arzının dönmesinde ciddi katkı sunuyor; üreticiye sunuyor, sanayiciye sunuyor, tüccara sunuyor; yeni KGF kredileri getirmiş. Ama keşke özel bankalar da kamu bankalarının güvendiği kadar Türkiye’ye güvenmiş olsalar. ING Bank, HSBC Bank filan, bunları kastetmiyorum. Bunlar yabancı sermaye, olabilir yani ama sermayesi Türk sermayesi olan özel bankalar maalesef Türkiye’ye güvenmiyorlar. Bu da ciddi anlamda piyasadaki krizi körükleyen bir sebep oluyor. Bu konuda, biraz evvel de ifade ettim, kamu bankalarının tutumunu takdirle izlediğimizi buradan belirtmek istiyorum.

Geçtiğimiz gün tam bir yıl oldu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçeli. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere herkesin savunduğu bir şey vardı: “Göreceksiniz, ekonomi çok daha güzel olacak.” İnsanların bu ekonomik sıkıntıda en çok dikkatini çeken slogan da o oldu. Doğrudur, normaldir. Yani insan ailesinde birtakım ekonomik sıkıntılar başlarken diğer sosyal problemleri bir kenara bırakıp bu ekonomi açısından söylenen laflara kulak kesiliyor.

Ama, bakınız, ben size Türkiye Cumhuriyeti’nin 24 Haziran 2018’den itibaren yani resmî olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş yaptıktan sonraki bir yılını hatırlatmak istiyorum. Sistemin çarpıklıkları ve işlevsizliği üzerine yoğun eleştiriler yapılmasına rağmen geri adım atılmadı ve tek adam rejimi maalesef yürürlüğe girdi. Sağlam bir ekonominin olmazsa olmazlarından “hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, kurumların bağımsızlığı” gibi kavramlar zedelendi, ekonomi çevrelerinde bunlar ciddi endişeyle karşılandı. Nitekim 24 Hazirandan sonra özellikle iç siyasette yaşanan yozlaşma, hukuksuzluk ve kurumlar üzerinde iktidar baskısı ile dış siyasetteki faktörler bir araya gelince ekonomi verilerinin neredeyse tamamında önemli bir ölçüde gerileme yaşandı. Hani Cumhurbaşkanı diyordu ya: “Dolar düşecek, petrol düşecek, hayat ucuzlayacak.” vesair… Ben size birkaç rakam vereceğim şimdi. Yani seçimler öncesinde bu yeni sistemin Türkiye ekonomisini uçuşa geçireceği söylenirken sonuçların tam tersi gerçekleştiğini göreceksiniz ben bu rakamları verdikten sonra. Özellikle kuvvetler ayrılığının uygulamada ortadan kalkması ekonomideki güveni zamanla aşağı doğru çekti. Yabancı yatırımlara oldukça ihtiyaç duyan ekonomimiz, demokrasiden uzaklaşma görüntüsü verilince daha çok yara aldı, bu da piyasaları çok olumsuz etkiledi. Yerli ve yabancı yatırımcıların güven ortamı olmadan yatırım yapmadığı aşikârken bu güveni zedeleyecek hemen her etmenin bir arada meydana geldiği görüldü. Yeni sistemde henüz altı ay dolmadan ekonomi ciddi anlamda küçülmeye başladı. Türkiye ekonomisi 2018’in son çeyreğinde yüzde 3 küçülmeyle karşı karşıya kaldı, bunu 2019’un ilk çeyreğinde yüzde 2,6 küçülme takip etti. Ekonomimiz resmen resesyona girdi. Bu süreç tabii ki sadece bu rakamlardan ibaret kalmadı, diğer ekonomik göstergeler de ciddi anlamda bozuldu. Mesela, dolar kuru 24 Hazirandan önce 4,73’lerde seyrederken 2018’in yaz sonunda aniden yükselmiş, dolar kademeli olarak sonra aşağı inmiş ve bugün itibarıyla 5,79 seviyelerinde seyrediyor. Döviz kurlarındaki artış yüzde 22 olmuş. Enflasyon oranı 2018 sonunda yüzde 20,36’ya çıkmış, daha sonra hafifçe bir gerileme seyretmesine rağmen, hâlen yüzde 18 seviyesinde devam etmekte. İşsizlik yüzde 10 seviyelerinden yüzde 14’ün üzerine çıkarak yüzde 40’lık bir artış göstermiş. Son açıklanan verilere göre, bir yılda işsiz sayısı 1 milyon 334 bin kişi artmış. Bütçe açığı karşılaştırmasında ise çok ciddi bir artışla karşılaşıyoruz. Bütçe açığı 2,7 milyar lirayken yüzde 548 artış göstermiş, 12,1 milyar liraya çıkmış. Cari açığımız azalmış görünmekle beraber, bunun aslında artan döviz kuruyla birlikte, azalan ithalatımızla ve resesyonla ilişkili olduğunu da unutmayın. Kredi iflas takas primimiz -bakın, bu çok önemli- 317’den 458’e çıkmış yani kredi alırken ödediğimiz sigorta primi yaklaşık yüzde 40 oranında artmış.

Ekonomideki kötü gidişin reel sektörü kredi faizleriyle olumsuz etkilemesi de kaçınılmaz olacaktır bundan sonra. Ticari krediler için üç yıllık maliyet daha önce yüzde 16,67’ydi, şu anda yıllık 27,6’ya çıkmış. Konut kredilerindeki artış neredeyse yüzde 100 olmakla birlikte, bu durum inşaat sektörünün derin yaralar almasına ve büyük şirketlerin dahi iflasına yol açmaktadır. Şu anda isim vermek istemiyorum yani ticari suç olur bu aynı zamanda, şirketleri de sıkıntıya koyar ama “kamuoyunda çok bilinen ilk 5 tane inşaat şirketi” yazın, bankalar tarafından yüzdürülüyor, aslında hepsi de iflas etmiş durumda. Yani Hükûmet ve bankalar biraz elini çekmiş olsa hiçbirinin ayakta durma şansı yok.

2019’un ilk beş ayında otomotiv satışı geçen yıla göre yüzde 50 azalmış. Taşıt kredi faizleri yüzde 15’ten yüzde 29’a çıkmış. Hâl böyle olunca kimsenin taşıt alması mümkün değil.

Hemen hemen tüm makroekonomik göstergelerdeki bu bozulmaların ortak sebebi, daha önce belirttiğim gibi, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerden uzaklaşılması olarak özetlenebilir.

Ekonominin konuşulduğu her yerde Türkiye'nin iç ve dış borcu konuşulur. 450 milyar doları artık bugün liseye giden öğrenci bile biliyor. Türkiye'nin borcu ne kadar? “450 milyar dolar ağabey.” diyor, herkes öğrenmiş, ekonomi bu kadar çok konuşuluyor. Aslında bu rakam çok mu büyük? 82 milyon nüfusu olan, bu kadar büyük bir üretim kapasitesi olan bir ülke için asla büyük bir rakam değil. Yani makroekonomik düzeyde ekonomiyi ele alırsanız 450 milyar dolar dış ve iç borç toplamının Türkiye gibi bir ülke için çok büyük bir rakam olmadığını söylemek mümkün. Ama esas sorun nerede biliyor musunuz? Esas sorun, bunun izale edilmesi için gerekli olan hukuki düzenlemelerin hiçbirisi yapılmıyor. Hep buradan bağırıyoruz, arkadaşlar, toplumu, siyaseti, yazanı, çizeni, muhalifi baskı altında tutarak, tehdit ederek, hapse atarak, bu toplumda birliği sağlayamadan ekonomiyi düzeltmeniz mümkün olmayacaktır. Ne yaparsanız yapın, isterseniz Mehmet Şimşek’e iki yıllık yaptığı o sözleşmeyi bozdurun, ikna edin, getirin, yine yapamayacaktır; Ali Babacan’ı partiyi kurmaktan vazgeçirin, getirin, yine yapamayacaktır çünkü çözüm kişilerde değil, çözüm sistemde. Yani burada herhangi birisinin kalkıp bir Süpermen gibi davranmasını beklemiyoruz, öyle bir adama da ihtiyaç yok. Sistemi kurmakta problem yaşıyorsunuz, sistemin esası, sıkıntısı, hukuku yok sayıyorsunuz. Tek adam rejiminin Türkiye’ye verdiği en büyük yara da bu oldu, hukuk meselesini ortadan kaldırdınız. Bakın, iddia ediyorum, en yakınlarınızın başına dahi bir sıkıntı gelse adalete güvenmekte zorluk çekeceksiniz, mutlaka kendi iktidar çevrenizden bir tanıdık arayacaksınız. Böyle bir sistemi idame ettirmek mümkün değildir. Bu sistem içerisinde ekonominin düzelmesini de beklemek mümkün değildir.

Türkiye bu sıkıntıyla beraber, esas, bütçe açığında büyük problem yaşayacaktır. Bütçe açığını nasıl izale edebilirsiniz? İsmail Tatlıoğlu Hocam var, ekonomiyi onun karşısında anlatmak zor ama ben de piyasanın içinde olan bir adam olarak söylüyorum, burada iyi ekonomistler var gerçekten ama şöyle bir hadise var: Bakın, ya para bulacaksınız… Bu sistemde para bulmak mümkün değil, yatırım gelmiyor. Dış piyasalardan para borçlandığınız zaman bu kredi risk primiyle çok ciddi faizlerle borçlanacaksınız. Daha kolayı var, siz onu yapacaksınız, milletten dolaylı vergi alacaksınız. Nitekim, Sayın Berat Albayrak söylemişti “Haziran sonu itibarıyla muafiyet ve teşviklerin önemli bir kısmını kaldıracağız.” dedi. Niye? Bütçenin paraya ihtiyacı var. Bütçe açığı şu anda, altı ayda bir yıllık meseleyi aştı yani bir yılın sonunda gelmesi gereken noktayı bile aştı. Bütçe açığı sonraki altı ayda çok daha fazla çoğalacak. Alacağınız vergileri çoğaltacaksınız, muafiyetleri ortadan kaldıracaksınız, konutlardaki yüzde 8 olan, yüzde 1’e indirdiğiniz KDV oranını artıracaksınız, diğer dolaylı vergileri artıracaksınız, petrole, benzine, mazota yansıtmadığınız ÖTV’yi -zamlar geldi ÖTV’den karşıladınız- millete yansıtacaksınız. Bu pahalılıkla beraber ülke gittikçe fukaralığa ve yokluğa mahkûm olacak. Üzülüyorum bunu söylerken. Bizim bir başka ülkemiz yok. Benim bir başka ülkede vatandaşlığım yok, başka bir ülkede tek bir taşım yok, başka bir ülkede şirketim yok. Ben buradayım. Ben bir de son göç haritasını tamamlamış bir adamım ya. Bundan başka gidecek yerim de yok. Bu ülke bizim.

Ama bir şey söylemek istiyorum, Türkiye'nin çok önemli bir fabrikası var ve her ilde var o fabrika, biliyor musunuz, her ilde, her ilçede, her köyde o fabrika var. Türkiye'nin toprağı var. Türkiye'nin o fabrikada çalışacak makineleri var. Niye? Genç nüfusu var, çalışacak, dinamik bir genç nüfusumuz var. Gelin, tarımı bu ehil olmayan ellerden kurtarın, Türkiye’de çok ciddi bir tarım makroekonomik planı yapın, insanları yerinde istihdam edin, ekin, biçin, üretin, satalım, Türkiye kendi kendine kalkınsın, hiç kimseye de muhtaç olmasın. Fabrika hazır, makine hazır. Bunu devreye alabilecek, bunu sisteme alabilecek ciddi bir vizyona ihtiyacı var. Sadece ve sadece soyadı “Pakdemirli” diye bir patates fabrikasının mümessilini getirirseniz, patatesi, soğanı 10 liradan alır bu millet. Yapmayın ya. Bu işe geniş bir makro plan yapın. Bu işe ehil bir sürü kadroları var Türkiye’nin, sizin partinizde olabilir, olmayabilir, bunu yapacak çok genç, çok çalışkan beyinler var. Güzel bir makro tarım planı yapın, Türkiye’nin -dediğim gibi- en önemli fabrikaları tarım arazileri, en önemli makineleri genç nüfustur. Bunları devreye soktuğunuz zaman hiçbir dövize de ihtiyacınız yok bunları çalıştırmak için, hiçbir ilave yatırıma da ihtiyacınız yok. Bunu hayata geçirdiğimiz zaman Türkiye beş sene sonra dünyaya meydan okuyabilecek güce gelebilir. Hatırlayın Brezilya’yı, batan bir ekonomiyi sadece tarımla kaldırdı. “El Turco” diye -kendisinin, cesaretinden dolayı, öyle çağrılmasını isteyen- bir Merkez Bankası Başkanı getirdiler, ülkesine şunu tavsiye etti: “Balkondaki saksılarınıza dahi ekin.” On sene sonra, o iflas etmiş Brezilya ekonomisi, şu anda dünyada en çok tarım ürünü ihraç eden ilk 10 ülkeden birisi oldu, şu anda da gelişmekte olan ülkelerin arasında 1’inci sıraya yerleşti. Böyle bir fırsat bizim önümüzde var ama siz içeride birileriyle didişmekten, birilerine iftira atmaktan, birilerine kumpas kurmaktan doğru bir şey düşünmeye fırsat bulamıyorsunuz. Enerjinizi bu işlere yatırırsanız inanıyorum ki becerebilirsiniz, biz de destek oluruz. Netice itibarıyla kurtarılacak olan bu ülke, kurtarılacak olan bu ülkenin insanı yani bizim insanımız, sizin insanınız, biz yanınızda dururuz ama sadece aklınız kumpasa, iftiraya çalışırsa bu işleri düşünemezsiniz. Onlardan uzaklaşın, 2002’de çıktığınız felsefeye geri dönün, “Hakk’a hizmet halka hizmet.” deyin. Şimdi sadece kendinize hizmeti Hakk’a hizmet olarak kabul ediyorsunuz. Kendinizden olmayan insanların nefes alması bile zorunuza gidiyor, bırakın yaşaması, nefes alması bile ağırınıza gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Yani oy vermeyenleri düşman gibi gören, size oy vermeyenleri düşman gibi gören şu zihniyetten vazgeçin. Şu anda yönettiğiniz ülke 82 milyon nüfusuyla, hepsi de sizin gözünüze bakıyor. Onlara düşman gibi davranmaktan vazgeçin, daha çok kucaklayın, daha sıcak söylemlerde bulunun. İtmeyin, küfür etmeyin, hakaret etmeyin, bu kadar tavsiye size yeter.

Hayırlı günler diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

53.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sözlerini bitirirken Sayın Grup Başkan Vekili “İtmeyin.” “Hakaret etmeyin.” “İftira atmayın.” “Kumpas kurmayın.” “Düşmanlık yapmayın.” gibi birtakım cümlelerle, aslında bütün olumsuz kelimeleri bir araya getirmek suretiyle bir torbaya bağlayıp, bir söz söyleyip oradan kendi yerine geçti. Ancak bunun hakikatle alakası yok, bizimle alakası yok. Yani bunlar, iftira, düşmanca tavır, kumpas kurmak vesaire...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben ortaya attım, nasibini bulan alır arkadaş, ne yapayım yani.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, biraz evvel tartışma yaşadık değil mi hep beraber? Herkes siyasi eleştirileri ortaya koyabilir ancak bir önceki oturumda ahlak meselesiyle ilgili birtakım hususlara hep beraber temas etmiştik ama ne çabuk unutuldu bu temiz dil? Bu temiz dil ne çabuk unutuldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvel ben bütün gruplara bir çağrıda bulunurken, bir temel düzenlemeyi ortaya koyarken birtakım rahatsızlıklar duyuldu. Bu temiz dil muhatabımızdan talep edilirken kendi nefsimiz de dâhil olmak üzere hepimiz bu temiz dili kullanmak mecburiyetinde değil miyiz? Bunu yüce Meclisin ve milletin takdirine sunuyor ve bu konudaki bütün suçlamaları reddediyorum; bunu ifade ediyorum.

Diğer hususlarla ilgili de şunu ifade etmek isterim: Biz hakikaten Yeni Ekonomi Programı’yla milletimizin hayatını kolaylaştırmaya, refahını artırmaya, özgürlüğünü genişletmeye, güvenliğini sağlamaya ilişkin o irademizi dün de bugün de yarın da ilelebet bu millet için, bu devlet için payidar kılacağız, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunlar itibarıyla Tapu Kanunu, İmar Kanunu, Medeni Kanun, Hazine Taşınmazları Hakkındaki Kanun, Toprak Koruma Kanunu, afet riski altındaki yapıların kentsel dönüşümü ve 2/B ve hazine taşınmazlarının satışına ilişkin ve kat mülkiyetini ilgilendiren mevzularla alakalı olarak bir düzenleme yapıyoruz. İmar barışının yapılar hakkında getirmiş olduğu düzenlemeyle imar barışına konu olan binalar ve gayrimenkuller arasındaki ilişkiyi sağlayan düzenlemeleri içermektedir.

Bu çerçevede, teklifte getirilen düzenlemeler ana hatlarıyla şu şekildedir: Tapu uygulamalarıyla bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılması, teknolojik gelişmeler sonucu işlevsiz hâlde bulunan uygulamaların kaldırılmasıyla yurt içinde ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tapu işlemlerine hız kazandırılması amaçlanmaktadır. Süresini dolduran ipoteklerin malikin talebiyle terkini sağlanarak tapu sicilinin düzenli tutulmasına katkı sağlanması hedeflenmektedir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan değişiklikle maliklerin tapuları ile oturdukları bağımsız bölüm numaralarının çeşitli hatalar nedeniyle farklı olması durumlarında bunların düzeltilmesi yoluna gidilerek yaşanan sıkıntıların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Mülkiyet hakkının doğurduğu sonuçlar çerçevesinde vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek ve uygulamada karşılaşılan sorunlara çözüm getirebilmek amacıyla 3194 sayılı İmar Kanunu’nda çeşitli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. Parselasyon planlarının nasıl yapılacağı konusunda netlik ve açıklık getirilmesi suretiyle uzun yıllardır devam eden mülkiyet sıkıntıları ve çarpık yapılaşma hususunun çözüme kavuşturulması hedeflenmektedir. Mülkiyetin sorunlu olduğu ve mahkemelerce dahi çözülemediğinden karmaşık hâle gelen problemlere yönelik düzenleme yapılarak uzun yıllardır süregelen problemlerin çözümlenmesi hedeflenmektedir. Hazineye ait taşınmazlar ile tarım arazilerinin satışında uygulama birliğinin sağlanması ve çeşitli nedenlerle haklarından yararlanamayan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmaktadır. 6306 sayılı Kanun’da öngörülen değişikliklerle, özellikle yıkılacak derecede riskli olan yapıların bulunduğu alanlarda, kendiliğinden çöken veya zeminin kayması, heyelan, yangın gibi afetler veya patlama gibi olaylar neticesinde ağır hasar gören veya hasar görme riski bulunan yapıların bulunduğu alanlarda dönüşüm uygulamalarının ivedilikle yapılabilmesi için düzenleme yapılmakta ve bu suretle vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunması, uygulamada yaşanan problemlerin çözülmesi ve zaman kaybının önlenmesi hedeflenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyı maddeleriyle ele aldığımız zaman, 1’inci maddeyle, taşınmazın mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerde, tarafların farklı tapu müdürlükleri veya yurt dışı teşkilatında bulunmaları hâlinde, taraf iradelerinin resmî görevliler tarafından ayrı ayrı alınarak sözleşmelerin tamamlanabilmesine ve bu uygulamaya ilişkin usul ve esasların yönetmelikte belirtilmesine imkân sağlanmıştır. Burada işlemlerin kolaylaştırılması ve vatandaşların, Türkiye’nin herhangi bir yerinden, alıcı ve satıcı bir araya gelmeden veya yurt dışından satışını yapabilmesi olumlu bir gelişmedir. Yalnız burada, para transferi ve sahteciliğin de önüne geçilmesi için düzenleme yapılmalıdır. Şu anda belirli bölgelerde uygulanan takas bank modeli devlet bankalarında da uygulanmalıdır. Vatandaşların tapudaki işlemler sırasında satıcının “Parayı aldın mı?” sorusuna, alıcının da “Parayı verdin mi?” sorusuna cevap vermekte zorlandığı işlemler yapılmaktadır. Çünkü özellikle büyük satışlarda, yüklü meblağdaki paraların bankalar eliyle ödenmesi gerekmektedir. Burada -takas bank modeliyle uygulanan yöntem- devlet bankalarına tapu kadastro bilgi sisteminin açılarak alıcı ve satıcının işlemden önce gidip bankada beyan vermesi, bu paranın bankanın hesabında bloke edilmesi, tescil işleminden sonra da, tapu devri yapıldıktan sonra da bankadaki memurun bunu sistemden görerek veya tapunun kendisine ibraz edilmesiyle satıcının hesabına para geçmesi sonucunda buradaki birçok mağduriyetin önüne geçilebilecektir. Maddeler üzerinde görüşme yapılırken bu hususun mutlaka dikkate alınmasını talep ediyorum.

2’nci maddeyle, tapu kayıtlarındaki hisse hatalarının düzeltilebilmesi amacıyla düzenleme yapılabilmektedir. Bu kapsamda, hataların oluşum nedenleri belirlenerek sınırlandırma yapılmakta ve hatalı hisselerin malikleri ile ayni ve şahsi hak lehtarlarına hatanın nedenleri ile düzeltme sonrası oluşacak tabloya ilişkin bilgilendirici tebligat yapılması öngörülmektedir. Burada, düzeltilecek hataların çoğunluğu maddi hatalardır. Tabii, burada, hata düzeltilmeden yapılan işlemlerde bugüne kadar her zaman mağduriyet olmuştur; düzeltme yapılmadığı süre içerisinde de özellikle hisseli satışlarda vatandaşların aldığı tapu miktarı tapusunda yazan miktardan az ya da çok olabilmektedir, buradan da birçok mağduriyet ortaya çıkmaktadır. Burada, tabii, tebligat sırasında yaşanan en büyük sorun, taraflara ulaşılamaması, tarafların adreslerinde bulunamaması ve bundan dolayı zamanın çok uzaması. Bu düzenleme sırasında TC kimliğinden veya Nüfus Kayıt Sistemi’nden ya da yurt dışı temsilciliklerinden adrese ulaşılamaması durumunda -zaten maddi hatta, maddi hatalar oradaki işlem yapan memurun yaptığı hatalardan kaynaklanıyor- tapu müdürlüğünün bunu resen düzeltmesine mutlaka imkân tanınmalıdır.

3’üncü maddeyle, kanun teklifinin 19’uncu maddesiyle ipotek şerhlerinin malikin talebi üzerine tapu müdürlüklerince terkin edilmesine ilişkin olarak Türk Medeni Kanunu’nun 883’üncü maddesine hüküm eklenmektedir. Maddeyle, söz konusu hükmün yürürlüğe girmesinden önce tesis edilmiş ve süresini doldurmuş olan ipotekler hakkında geçiş hükmü düzenlenerek hak kaybının oluşmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalnız burada, ipotekler terkin edilirken çok eski tarihli, 1950 yılından, 1960 yılından kalan haciz veya parseller üzerine konulan, uygulaması olmayan veya bugüne kadar uygulanmamış olan kamulaştırma şerhlerinin de vatandaşların tapusundan kaldırılması gerekmektedir; bunun üzerinde de ciddi mağduriyetler vardır. Devlet Su İşleri, Karayolları veya başka bir kurum vatandaşın bir parselinin üzerine kamulaştırma şerhi koyuyor, aradan yirmi yıl geçiyor, kamulaştırma yapılmıyor ama vatandaş bu tapusuyla gidip ipotek veremiyor, kredi kullanamıyor, herhangi bir işlem yapacağı zaman sıkıntı yaşıyor. Bu madde görüşülürken mutlaka bunlar da göz önüne alınmalıdır.

4’üncü maddeyle Tapu Kanunu’nun işlevsiz hâlde bulunan ve uygulanmayan 22’nci maddesi ve tapu işlemlerine fotoğraf yapıştırılmasını düzenleyen 27’nci maddesinin bürokrasinin ve kırtasiyeciliğin azaltılması adına yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır. Yani tapu işlemlerinde fotoğraf istenmeyecek. Nasılsa tapudaki memur sistemden nüfustaki bilgilere ve alıcının, satıcının fotoğrafına ulaşabiliyor. Yalnız burada yine sahteciliğin önüne geçilmesi adına -belki parmak izi uygulaması maliyet açısından biraz fazla olacak, bine yakın tapu müdürlüğü var ama- hastanelerde uygulanan el okuma sisteminin sahteciliği yüzde yüz önleyeceğini biliyorum ve bunun mutlaka uygulamaya konulması tapu müdürlüklerinde yapılacak işlemlerde hataları sıfıra indirecektir. Basit bir sistemdir, uygulanabilir bir sistemdir. Sadece el okuma yöntemiyle alıcının ve satıcının bilgileri kaydedilecek sisteme ve bu sayede de sahte satışların… Çünkü şimdi, alıcı ve satıcı karşı karşıya gelemeyeceği için tapudaki memurun belki kontrol amacıyla o bilgileri de tam yapamaması mümkün olacaktır. El okuma sisteminin uygulanmasını talep ediyorum.

5’inci maddeyle de hatalı blok ve bağımsız bölüm numaralarının daha kolay ve külfetsiz bir şekilde düzeltilebilmesi… Çünkü birçok vatandaşın özellikle sitelerde, çok katlı binaların bulunduğu yerde oturduğu bağımsız bölüm ayrı, kullandığı daire ayrı. Herkes bunu biliyor. Daha sonradan bir şekilde ipotek, kredi kullanılırken bunun farkına varıyorlar. Vatandaşlar özellikle eski kurulan kat irtifaklarında, yirmi otuz yıl önce aldığı yerlerde yanlış tapu almışlar, belki numarataj sistemi farklı ve yanlış yapılmış. Bunun düzeltilmesi genelgeyle yapılıyordu ama genelgede orada oturan vatandaşların tamamının rızası gerekiyordu. Burada tamamının oy birliği yerine, salt çoğunluğun imzasıyla bu işlemler yapılabilecek. Zaten burada Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün ya da LİHKAP bürolarının yetkilileri gidip yerinde tespit edecekler. Herkes bunu, buradaki yanlışlıkları biliyor. Yalnız bazı sitelerde -bize aktarılan bilgilere göre- sadece aynı parsel içerisindeki bağımsız bölümlerde değil, aynı site içinde olup birden çok parselin bulunduğu sitelerde yanlışlıklara rastlanabilmektedir. Burada sadece aynı parseldeki değil, komşu parseldeki yanlışlıklar da aynı düzenleme içerisinde düzeltilebilmelidir. Yine burada da salt çoğunluğun imzası, kadastro müdürlüğünün ve LİHKAP bürolarının tespitiyle bu hatalar giderilebilmeli, vatandaş kendi tapusunun bulunduğu yere daha az masrafla geçebilmelidir. Aksi takdirde zaten oy birliği sağlanması mümkün olmuyor, birçok vatandaşa -ölüm, miras veya başka problemler dolayısıyla- ulaşılamamasından bu sorun çözülemiyor.

Yine 6’ncı maddeyle Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 25’inci maddesi ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8’inci maddesinde düzenleme yapılarak tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Yalnız burada bugün milyonlarca vatandaşımızın karşılaşacağı en büyük sorun şudur: İmar barışıyla ilk başta, biz, Türkiye'deki tarım arazisine, meraya ya da 2/B arazilerine, hazine arazilerine bina yapan vatandaşlara imar affından başvuru hakkı tanıdık arazinin ne olduğuna bakılmaksızın. Bu vatandaşlar başvurularını yaptılar, yapı kayıt belgelerini de aldılar. 17 aralık tarihine kadar da bunun cins tashihini yaptırma şansına da sahiptiler. Yaptıran 17 Aralığa kadar bunların cins tashihlerini de yaptırdı. Yalnız 17 Aralık tarihinde Tarım Bakanlığı bir genelge yayınlayarak Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı kanunu kapsamında bu yapılara izin verilmeyeceğini müdürlüklere bildirdi. Yani şu anda vatandaş yapı kayıt belgesini alabiliyor; imar affından, kanundan kaynaklanan hakkını kullanabiliyor, yalnız aynı şekilde cins tashihini yaptıramıyor, sadece binanın yıkımını engelliyor ama burada kanunun verdiği yetkiyi Bakanlık farklı bir gerekçeyle kısıtlamamalıdır. Burada özellikle benim seçim bölgem olan Mersin’de ve Türkiye'nin birçok yerinde bahçe evleri veya köylerde yapılan binaların birçoğu niteliği tarım arazisi olan araziler üzerine yapılmıştır. Çok büyük bir istismar olmadığı sürece, adam 50 dönüm, 100 dönüm bahçesine bir tane bahçe evi yapmış, bağ evi yapmış, bunların önü mutlaka açılmalıdır, kanunun verdiği yetki burada Tarım Bakanlığının uygulamasıyla kısıtlanmamalıdır. Maddeler görüşülürken bu hususa dikkat çekilmelidir.

7’nci maddeyle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yapılan değişiklikle uygulama imar planında kamu hizmet alanına ayrılan veya kamulaştırılması gereken alanların kamunun eline geçmesini sağlama, kamulaştırma yükünü ve kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan sorunları azaltma, nüfusun ihtiyaç duyduğu açık ve yeşil alanların elde edilmesini sağlama yönündeki kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. Burada kamulaştırılması yapılamamış bugüne kadar veya kamulaştırılması mümkün olmayan, bütçenin müsaade etmediği resmî kurum alanlarında bulunan bazı yerleri, vatandaş mağduriyetini önleme adına, vatandaşın okul, sağlık tesisi veya başka maksatla kullanmasının önü açılmaktadır. Yalnız, burada, kanunda bu alan net tarif edilmelidir. Özellikle gayrimeskûn alanlarda, uygulaması yapılmayan alanlarda buna fırsat verilmemeli. Ben size örnek veriyorum. Mesela, Ankara’nın merkezinde yapılaşmanın bittiği bir alanda bir okul alanı vatandaş adına tapulu, devlet burada 18 uygulamasıyla veya başka bir şekilde bu okul alanının kamulaştırmasını yapamıyor, vatandaş da tapusu olmasına rağmen bundan faydalanamıyor ve gerçekten mağduriyet var. Burada bu vatandaşın özel okul yapmasına müsaade edilebilmelidir, yalnız uygulama yapılamayacak alanlarda. Yalnız uygulama yapılabilecek alanlarda vatandaşa okul alanını verdiniz, vatandaş buraya özel okulu yaptı, daha sonra burası uygulama sahası içerisine yapıldı. Vatandaş, bir yerde, okul alanını yaptı, okul alanı düzenleme ortaklık payına (DOP’a) gireceği için uygulama esnasında burada okulu olacak, gidecek diğer yerden de kesintiden kalan yerine karşılık arsa alacak; bu, hakkaniyetle bağdaşmıyor. Veya sağlık tesisi yapacak, gidecek oradan buna karşılık arsa alacak. Uygulama yapılabilecek yerlerde kesinlikle buna müsaade edilmemelidir. Meskûn alanlar içerisinde uygulamanın tıkandığı, uygulama yapılamayan yerlerde bunun yapılması doğru olacaktır. Yalnız bunun kanunda net olarak belirtilmesi lazım.

8’inci maddeyle uygulamada tarım karmaşası olduğundan parselasyon planı yapılması gereken yerlerde ifraz ve tevhit işlemleri yapılmaktadır. Bu maddeyle ifraz ve tevhidin hangi durumlarda yapılabileceği açıklanmakta ve ifraz ve tevhit şartlarının daha anlaşılır hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Burada da bazı belediyelerin bazı parsellerden yüzde 10 kesinti yaparak, bazılarından yüzde 20 kesinti yaparak keyfî uygulama yapmasının önü kapanmak isteniyor. Bu, genel düşünce olarak doğru. Yalnız burada bütün parsellerin geldisi 18 uygulamasından ve parselasyon planından gelmiyor. Yani bir mahalle içerisinde 8 parsellik bir ada var, bunun 6 tanesine inşaat yapılmış, 2 tane parsel boş. Bu parsellerde tevhit ve ifraz yapmanız gerekiyor ama çıkartacağımız bu kanunla bu parselde tevhit ve ifraz yapamayacağız. 18 uygulamasından gelmediği için, burada yeni bir 18 uygulaması da yapılamayacağı için, o parsel maliklerini kesinlikle mağdur edeceğiz. Bu düzenleme içerisinde buna kesinlikle meskûn alanlarda -1516- tevhit ve ifraz yapılabilmelidir, “Bununla ilgili yetki belediyelere bırakılmalıdır.” maddesi mutlaka buna eklenmelidir. Yoksa Türkiye’nin birçok yerinde 18 uygulaması yapılamayacak çok sayıda arazi var. Şu anda Türkiye’de belediyelerin imar planlarını yaptığı alanların en az yüzde 50’sinin uygulaması yapılamamış durumda. Buradaki vatandaşların inşaat yapmasının önü tamamen kapatılmamalıdır. Bir mağduriyeti önleyelim derken bir haksızlığı önleyelim derken yeni mağduriyetlere sebebiyet vermeyelim. Burada mutlaka “meskûn” “gayrimeskûn” ayrımı yapalım. Gayrimeskûn alanlarda da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belediyeleri finans olarak destekleyerek yapılan planların mutlaka uygulanmasını sağlamalıdır. Yoksa planlar kâğıt üzerinde kalacak, yeni mağduriyetler ortaya çıkacaktır.

9’uncu maddeyle, arsa ve arazi düzenlemelerinde düzenleme ortaklık payı yüzde 40’tan yüzde 45’e çıkartılmakta, ortak katılım alanları da bunun içerisine dâhil edilmektedir. Bu maddeye olumlu bakıyoruz. Yalnız, bu madde içerisinde, düzenleme ortaklık payının içerisinde bulunan okul, cami, yol, yeşil alan, karakol, mesire alanı gibi yerlerin olmasını doğru buluyoruz, mezarlık alanlarının düzenleme ortaklık payı içerisine alınmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Mezarlık alanları, sosyal donatı alanları değildir, genelde şehirlerin çıkışlarında tarla vasfındaki araziler mezarlık olarak kullanılıyor. Şehir içinde de kalsa bunların zaten çoğunun fiilî durumu ve tapu sorunu çözülmüş durumda. Mezarlık alanlarının mutlaka bu düzenleme ortaklık payıyla alınacak alanlardan çıkartılmasının doğru olacağını düşünüyoruz.

Kadastro ve imar yollarının ihdas edilerek yolda kalan kısımlarının bağış yoluyla DOP’ta kullanılması, diğer kısımların da hisseli parsellerdeki problemlerin çözümünde kullanılmasını doğru buluyoruz yine.

Çok hisseli parsellerde mülkiyet probleminin parsel sahiplerinin muvafakatları olması hâlinde imar uygulamasıyla çözülmesi ve müstakil parsele dönüştürülmesi, daha önce 2981’de olan, daha sonra ek 1/A’yla konulan, daha sonra kullanılmayan maddenin uygulanması burada hisse ayrımını, müstakil parsele dönüşü kolaylaştıracaktır. Yine, uygulama imar planında hüküm bulunması hâlinde, yönetmelikte belirtilen asgari parsel büyüklüklerinin altında parsel oluşturulmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Zaten parselasyon planı onaylanırken belediyeler bunun önünü kapatacaktır, plan hükümlerine aykırı bir parselasyona belediyeler müsaade etmeyecektir.

Yine 10’uncu maddeyle, tarımsal seralarda ruhsat almadan yine projeler çizilerek, mimar ve mühendislere sorumluluk yüklenerek vatandaşın harçsız olarak, belediyelerin sadece proje kontrolörlüğü yaparak ruhsat vermeden ve yolu olmayan yerlerde de geçit hakkıyla ruhsat almasının önü açılacaktır. Bu da olumlu bir maddedir.

Yapılaşmamış parsellerin parsel maliklerinin muvafakatiyle, araç giriş ve çıkış trafiğini aksatmamak kaydıyla şehir içerisindeki özellikle inşaat yapılmamış boş arazilerin geçirgen malzeme kullanılmak kaydıyla geçici süreyle otopark olarak kullanılması bu yasayla güvence altına alınmaktadır.

Yine, güvenlik açısından şehir içerisinde tehlike arz eden binaların önce parsel malikleri tarafından, olmuyorsa da belediyeler ve valilikler tarafından resen yıkımının gerçekleştirilmesiyle ilgili düzenleme yapılmaktadır. Vatandaşlar tarafından çözümü gerçekleşmeyen alanlardaki süreçlerin etkinleştirilmesi, ülke düzeyindeki iyileştirme, yenileştirme ve dönüşüm çalışmalarının bütüncül bir anlayışla koordinasyonunun sağlanması ve benzer alanlarda tekil çözüm üretilmesinin gerekliliği karşısında söz konusu düzenlemenin yapılması amaçlanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – Yine, mevcut tasarıyla 2/B arazilerinin satışıyla ilgili müracaat süresini geçirenler ve parasını yatıramayanlarla ilgili süre uzatımı, belirli haklar ve bir birliktelik sağlanmış oluyor. Yalnız, burada sürecin daha hızlı işletilmesi lazım. İmar barışıyla beraber çıkarmış olduğumuz ve Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyle Bakanlar Kurulunun uygun görmesi hâlinde farklı maksatlarla kullanılan bazı yerlerin tahsisinin vatandaşa yapılmasıyla ilgili yasa çıktı ama bugüne kadar maalesef uygulanmadı. Bugün itibarıyla da bazı bölgelerde orman müdürlüklerinin belediyelere ve kurumlara yazmış olduğu yazılarla içinde kırk elli yıldır insanların oturduğu evlerinin olduğu, sularının, elektriklerinin olduğu bölgelerde vatandaşın şu anda elektrikleri kesiliyor, suları kesiliyor. Özellikle seçim bölgem olan Mersin Erdemli, Arpaçbahşiş ve Mezitli’de ciddi mağduriyetler yaşanıyor. Bakanlar Kurulunun komisyonlar kurarak veya millî emlak müdürlüklerini, defterdarlıkları harekete geçirerek mutlaka yasayı işletmesini ve buradaki mağduriyetleri ortadan kaldırmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekili.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – Yine, yasayla süresi dolan ipoteklerin resen kaldırılması öngörülmektedir. Bu da olumlu bir maddedir.

Kentsel dönüşümle ilgili parsel üzerindeki şerhlerin oluşturulacak bağımsız bölümler üzerine aktarılması öngörülmektedir. Burada da mağduriyetlerin önüne geçilecektir.

Kentsel dönüşümle ilgili uygulama sırasında vatandaşların belediyeye ve diğer kurumlara olan ecrimisil veya emlak borçlarının sıfırlanması öngörülmektedir. Bunlar da olumlu maddelerdir.

Ayrıca, Tapu Kadastro çalışanı birçok meslektaşımız bilgisayar işletmeni olarak görev yapmaktadır yaptıkları işin bunca riskine rağmen. Bunlara da yapılan akitlerden ve sözleşmelerden işlem başı bir ücret ödenerek Tapu Kadastro çalışanlarının mağduriyetleri giderilmelidir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan konuşacaklardır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken… Bugün 2 Temmuz 2019. Yirmi altı yıl önce bugün, 2 Temmuz 1993 günü Sivas Madımak’ta aydınlarımız, yazarlarımız katledildi. 2 Temmuz 1993, Türkiye için bir utanç günüdür. Ama en az bu utanç kadar, daha büyük bir utancımız daha var arkadaşlar: 2 Temmuz 1993’ün adaletini yirmi altı yıldır sağlayamadık. Bu Meclis de az önce verdiğimiz önergeyi 26’ncı kez reddetti. Katiller hâlâ hesap vermedi. Hesap verilmeyen her suç tekrarlar arkadaşlar ve yirmi altı yıldır, hatta çok daha uzun süredir suçlular tekrarlıyor. Gelin, büyük katliamları, büyük suçları, adaletle o yaraları iyileştirelim derim.

Değerli arkadaşlar, yasaya gelirsem: Cumhurbaşkanlığından bir ferman daha gelmiş arkadaşlar. Hani deniyordu ya Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olunca yasaları Meclis yapacak. Şükür ki bir yıl geçti daha tek bir yasa yapmadık, daha tek bir kez milletvekillerinin kendi hazırladığı bir yasayı görüşmedik.

Yine, bir kez daha saraydan gelen bir fermanı görüşüyoruz arkadaşlar. Ne için? Müteahhitler zorda. Rant çarkı işlemiyor, kırıldı. Müteahhitler zorda. Kentsel dönüşüme hız vereceğiz, müteahhitlere can vereceğiz, bürokrasiye hız vereceğiz amacıyla bir yasa önergesiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bürokrasiyi kolaylaştırmak tabii ki önemlidir ama hız bazen felakettir. Düşünün Cumhurbaşkanı bir yeri kentsel dönüşüm bölgesi ilan edecek, muhtara askıya çıkaracak; vatandaşın üç gün itiraz hakkı var, üç gün. İşte bu felakettir; bu bürokraside kolaylık değildir, vatandaşın mülkiyet hakkının gasbedilmesidir. Bu gasplar da defalarca yaşandı, yıllardır yaşandı. AKP’nin rant çarkında yıllardır vatandaşlarımız mağdur oluyor.

Bakın, AKP döneminde, on yedi yıldır Türkiye 500 milyar dolarlık cari açık verdi ve Türkiye’ye 500 milyar dolar girdi ama borç olarak girdi büyük oranda. Ne yaptık biz bu 500 milyar dolarla arkadaşlar? Şehirlere beton döktük. Hani uçakta uçarken bakarsınız İstanbul’a inerken kalkarken, İstanbul gıpgri oldu, beton oldu, betona gömüldü; İzmir, Ankara, Bursa betona gömüldü; Mersin, Adana betona gömüldü. 500 milyar doları betona gömdük ve bir rant çarkı yarattık, yandaşlar yarattık, bir canavar yarattık arkadaşlar. Üretime ayıracağımız kaynakları, maalesef, müteahhitlerin ceplerini, banka hesaplarını büyütmek için kullandık ve nihayetinde yarattığımız canavar bugün teklemiş durumda, tekrar can istiyor, tekrar kaynak istiyor; işte bu yasa onu getirecek arkadaşlar.

Hani Sayın Cumhurbaşkanının çok önemli veciz bir lafı var “Şehirlerimize ihanet ettik.” dedi. Belki Hükûmeti döneminde ettiği en doğru lafı dedi, bir öz eleştiri cümlesiydi, “İstanbul’a ihanet ettik.” dedi. Evet, ettiler, ettiniz ama bu yasayla bu ihaneti daha da genişleteceksiniz arkadaşlar.

“Yandaş müteahhitlere bir rant çarkı kurdunuz.” dedik, “Şehirlere ihanet ettiniz.” dedik ama arkadaşlar, bakın, şehirler hafıza mekânımızdır, her şeyden önce hafıza mekânımızdır. Gidin Avrupa’da şehirlere bakın, o şehrin bir penceresini, bir taşını herhangi bir şekilde değiştiremezsiniz çünkü hafıza mekânlarıdır onlar. Oysa ülkemizde, bir bakıyorsunuz, bazı yerler dümdüz ediliyor, hafıza yok ediliyor, orada yaşayanların hakkı hukuku yok ediliyor. “Kentsel dönüşüm” adında, “soylulaştırma” adında projeler yapılıyor ve yoksullar yaşadıkları yerlerden ediliyorlar, kentler -sözüm ona- soylulaştırılıyor ve maalesef, hafıza yok ediliyor.

Planlama yok arkadaşlar. Allah’ınızı severseniz “Şehirlerimizle ilgili bir planlama var.” diyebilir miyiz? Şehirlerin planlamasını yerel yönetimler yapar ama her şeye merkezden karar veren bir anlayış var. Merkezden alınan ruhsatlar, imar yükseltmeleri şehirlerimize ihanet ediyor.

Evet arkadaşlar, bir canavar yarattınız ve “kentsel dönüşüm” adı altında şehirlerimize ihanet edildi. Bakın, size fotoğraflar göstereceğim. Burada Bursa vekillerimiz vardır; Bursa bu, Bursa’daki kentsel dönüşüm arkadaşlar, lütfen şu fotoğrafa bir bakın. Bursa’daki kentsel dönüşümde Bursa’ya surlar yapılmış, surlar. Bursa şehri havası kirli olan şehirlerimizden, hava akımını kıracak surlar yapılmış. Hani yüksek yapılaşmaya karşıydı ya Sayın Cumhurbaşkanı, yoksul mahalleye 50 katlı binalar yapılmış ve arkadaşlar, o 50 katlı binalarda maalesef vatandaşlarımız muhabbetini kaybetti. Bakın, yoksul mahallelere gidin, sokakta insanlar oturur biliyor musunuz, muhabbet eder; kahveleri vardır, kahvelerinde muhabbet ederler; çocuklar sokaklarda oynar, bir arsa bulur o arsada top koştururlar ama şu TOKİ binalarında ne muhabbet vardır ne çocuk vardır ne kahve vardır. Varsa yoksa kime iş çıkarırsınız biliyor musunuz burada? Psikologlara iş çıkarırsınız. Arkadaşlar, bu binalarda oturanlar depresyona girer; psikologlara, psikiyatristlere iş çıkarırsınız. İşte bunu yapıyorsunuz, muhabbeti yok ediyorsunuz, şehirlerimizi yok ediyorsunuz, hafızayı yok ediyorsunuz. İşte bu en büyük ihanettir, TOKİ kafası en büyük ihanettir. TOKİ kafası tek tipleştirir arkadaşlar yani memlekette nereye gitsek aynı binaları görüyoruz, tek tip binalar. O şehrin dokusuna, coğrafyasına, iklimine uygun mu bakmıyoruz; tek tip binalarla, maalesef işte o hastalıklı binalarla insanlarımızı ve şehirlerimizi hastalandırıyoruz.

Bakın burası İstanbul, şahane bir kentsel dönüşüm yapmış Fikirtepe! Yahu lütfen İstanbul Fikirtepe’ye bir gidin yapılan ihaneti görün; işte AKP kafası bu, TOKİ kafası bu arkadaşlar. “Kentsel dönüşüm” adı altında şehirlerimize ihanet edildi. İşte Fikirtepe de muhabbetin olduğu bir yerdi, esnafları vardı, kahveleri vardı, çocukların top koşturduğu top alanları vardı. Şimdi bakın “Metrekaresini 10 bin dolara satacağız.” dediğiniz yerler bile bitmiyor, müteahhitler battı, vatandaşlarımızın hepsi davalık, vatandaşlarımız yerinden yurdundan edildi. Bu da Fikirtepe arkadaşlar.

Bakın “ihanet” dediğim şey, bir yerden kentin hafızası… Ben Diyarbakır, Amed milletvekiliyim, Ermenice adı da Digranakert’tir. Binlerce yıldır halklar orada medeniyetleri oluşturdular. Diyarbakır Sur da Diyarbakır’ın kalbidir. Ermeni’si, Kürt’ü, Süryani’si, Türk’ü bir arada medeniyet yarattık. O her bir sokağın her bir taşında atalarımızın emeği var. Her bir taşını, Diyarbakır’ın o taşını atalarımız ilmek ilmek yontmuş, evlerimizi yapmış ama arkadaşlar, Diyarbakır Sur yerle bir edildi. Yerine ne geldi? TOKİ geldi. Diyarbakır Sur’un o canım taşları kepçelerle kamyonlara doldurulup götürülüp bilinmeyen bir yere boşaltıldı arkadaşlar. O binlerce yıllık taşlar boşaltıldı, Diyarbakır tarla hâline getirildi ve yerine beton döküldü arkadaşlar, beton döküldü, beton.

Bakın, bunlar Diyarbakır’ın tarihî evleriymiş. Bunlar mı Diyarbakır’ın tarihî evleri olacak yahu? Binlerce yıllık taşları alıp bilinmeyen bir yere döküp yerine beton dökmek mi kentsel dönüşüm oluyor? O şehirde Dikran Efendi’nin hafızası var, Ohannes Amca’nın hafızası var, Ali Rıza Efendi’nin hafızası var, hepimizin hafızası var ama o hafızaya ihanet edildi arkadaşlar ve şimdi yerine beton dökülüyor. İşte, arkadaşlar, ihanet buralarda. Gelin bu ihanete dur diyecek yasalar çıkaralım. O canavar müteahhitlerin eline vatandaşlarımızın evlerini, yurtlarını, hafızalarını daha fazla vermeyelim.

Bakın, yoksulların hakları gasbediliyor arkadaşlar bu yasalarla. Bakın, hız veriyorsunuz ama emin olun vatandaşlarımızı bir cenderede bırakıyorsunuz. Bakın “deprem güvenliği” adı altında vatandaşlarımızı korkutuyorsunuz. Eyvallah, elbette depreme dayanıklı evlerde yaşamalı ama vatandaşımız evinde tenceresini kaynatamıyor ya. Diyorsunuz ki: “Sen 80 metrekarelik evde yaşıyorsun, ben senin evini yıkacağım, yerle bir edeceğim, yerine lüks rezidans yapacağım, sana da 40 metrekarelik rezidans vereceğim.” Ya, ne yapsın o vatandaşımız rezidansta? Vatandaşımızın kültürüne uygun değil ki rezidans. Siz oturabilir misiniz rezidansta? Düşünün, kent kültürünün olduğu, kahvesinin, bahçesinin, sokağının olduğu bir yerden çıkıp rezidansta oturabilir misiniz? Yetmiyor, 80 metrekarelik evinin yerine 40 metrekarelik o ucube rezidansı veriyorsunuz, bir de “300 bin lira da borçlusun, 400 bin lira da borçlusun, bunu ödeyeceksin.” diyorsunuz. Yahu, vatandaş tenceresini kaynatamıyor gariban mahallelerde. “Soylulaştırma” adı altında vatandaşlarımızı yerinden ediyorsunuz. Yapmayalım bunu. Bunu tartışalım arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, AKP döneminde benim hesaplamalarıma göre, 1 trilyon dolarlık rant yaratıldı ama bu ranttan 1 liralık vergi alınmadı, tek 1 liralık vergi alınmadı. Eğer ki bu yaratılan ranttan yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40 vergi alınsaydı yüz milyarlarca dolarlık vergi alınırdı ve bu kaynaklarla da işte o yoksullara yerinde kentsel dönüşüm yapılırdı. Yıllardır aynı şeyi öneriyoruz “Gelin bu rantı vergilendirelim.” diyoruz. Rant vergilendiği zaman zenginlerden alınıp, rant yaratılan alanlardan alınıp işte o yoksulların evi yenilenebilir diyoruz. Bu teklifte böyle bir cümle var mı arkadaşlar ya? Bu teklifte varsa yoksa o canavar müteahhitlerin eline bırakılan yoksul vatandaşlarımız var.

Bakın, bu teklifin ruhunda merkezîleşme var arkadaşlar. AK PARTİ kurulduğu zaman “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı tanıyacağız, yetkiyi yerele devredeceğiz.” dedi. Ne oldu on yedi yılın sonunda? Her şeyi merkeze taşıyor. Yetmiyor, her şeyi saraya taşıyor. Bu teklifin ruhunda da maalesef merkezîleşme var, bütün maddelerinde merkezîleşme var arkadaşlar. Yerel yönetimlerden yetkiyi alıp maalesef saraya devrediyoruz.

Bakın, HDP yerel yönetimi savunuyor İzmir için de, Trabzon için de, Ankara için de, Diyarbakır için de, Van için de; bütün şehirlerimizde söz, yetki, karar yerelde olsun diyoruz. Biz bunu dedik, siz “merkezîleşme” dediniz. Sonucunda ne oldu? Adana, Mersin, İzmir, Ankara, İstanbul ve pek çok büyük şehir merkezîleşmeye “hayır” dedi, hem 31 Martta “hayır” dedi hem de 23 Haziranda “Hayır.” dedi ama siz, buna inat, tekrar merkezîleştirici yasa teklifleri getiriyorsunuz. Müteahhitlerin talepleri yansımış bu yasa teklifine arkadaşlar ama inanın, vatandaşın hakları yansımamış.

Bakın, mülkiyet hakkı anayasal bir haktır, öyle değil mi? Ama “mülkiyet hakkı” dediğimiz şeye bu yasa teklifi, inanın, halel getirecek maddelerle donatılmış durumunda. Talebimiz vatandaşın talebidir; bakın, yoksulun yanında dursun. Bu Meclisin görevi müteahhidin yanında durmak değildir, yoksul vatandaşımızın yanında durmaktır. Bu anlamda yasa teklifinin ruhuna mülkiyet hakkı yansımalı; mülkiyet hakkı bu yasa teklifinde yok. Yerinde kentsel dönüşüm yansımalı; bu yok. Dediğim gibi, ne var? Borçlandırma var, müteahhidin hakları var.

Maddelere biraz geçersem, bakın, tekrar hatırlatayım, şehirlerimize yükseklerden baktığımızda hep beton görüyoruz arkadaşlar. Betonların arasında küçük yeşil alanlar görürüz, biliyor musunuz; öyle değil mi, küçük yeşil alanlar görürüz, oralar planlamada okul, hastane, oyun alanı olarak ayrılmıştır. Veya komşu bir arsa boş kalmıştır, özel mülkiyettir ama yeşil alan olarak ayrılmıştır. Şimdi, bu yasa teklifi ne diyor biliyor musunuz? Hani o uçaktan bakarken gördüğümüz son yeşil alanlara ne yapabilirsin diyor biliyor musunuz? “Çakıl dök, su geçirsin yeter ki, otopark yap.” diyor, arkadaşlar.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim mi, eğer bu yasa teklifi geçerse yüz binlerce çocuğumuzun ahını alacaksınız. Çünkü o arsalarda… Ben de çocukluğumda öyle büyüdüm, mahallemiz beton doluydu, bir tane arsamız vardı, hani o yeşil alan olarak ayrılmış, orada biz top koşturduk arkadaşlar, çamurun içinde top koşturduk. Eminim ki bu Mecliste pek çok arkadaşımız da top koşturmuştur o çamurlu arsalarda.

Şimdi, o çamurlu arsaları -hani, diğer alanları betona gömdüğümüz gibi- arabalara emanet edeceğiz. Bakın, bir merkezî yönetimin de, yerel yönetimin de görevi çocukların hakkını savunmaktır önce, yaşamın hakkını savunmaktır. Biz “daha çok araba” diyemeyiz, “daha çok merkezî taşıma, toplu taşıma” demeliyiz. Arabaları çoğaltacak düzenlemeye izin vermemeliyiz, çocukların top koşturacağı arazileri yeniden betona gömemeyiz arkadaşlar.

Diğer bir madde ne diyor? Bakın, şehirleşmede plan niye yapılır arkadaşlar, şehir mühendisleri vardır aramızda, niye yapılır? Şunun için yapılır: Yapı alanları belirlenir; ibadethane, okul, hastane, yeşil alan, kültür alanı gibi alanlar belirlenir, kreş alanları belirlenir. Bunun için planlama yapılır. Şimdi yasa teklifi diyor ki: “Kreş alanı, spor alanı, oyun alanı, kültür merkezi olacak o alanlar eğer özel mülkiyetteyse buraya özel hastane yapabilirsin, okul yapabilirsin.”

Ya, değerli arkadaşlar, bakın, bir devletin görevi nedir? Anayasa’mıza göre, biz bir sosyal hukuk devleti değil miyiz? Devletin görevi nedir? Vatandaşına hizmet götürmek, eğitim götürmek, sağlık götürmek. Her mahalleye kreş yapmaktır devletin görevi. Biz ne yapıyoruz? Bu alanları kamulaştırıp bu hizmetleri götüreceğimize diyoruz ki özel sektöre: “Sen oraya kreş yap, sen oraya hastane yap, sen oraya spor alanı yap.” Özel sektör de babasının hayrına yapmayacak ya, paralı yapacak buraları arkadaşlar, paralı yapacak, paralı. Yani devletin görevini siz özel sektöre veriyorsunuz. Kim kullanacak bu alanları? Ya, bir kreşe ayda bin lira, 2 bin lira vererek çocuğunu kim gönderebiliyor? Zenginler gönderebiliyor arkadaşlar, yoksul gönderemiyor ki. Devletin görevi kreş yapmaktır, hastane, okul yapmaktır ve bütün bu hizmetleri ücretsiz yapmaktır. Bu hizmetler özel sektöre devredilemez. Bu yasayla bütün bunlar özel sektöre devrediliyor arkadaşlar. Buna yol vermemeliyiz.

Bakın, yerel yönetimler kır-kent ilişkisini sağlamakla yükümlüler ama maalesef bu yasanın büyük bir handikabı daha var arkadaşlar. Tarım Bakanlığına diyor ki: “Şehrin çeperinde seralar kurabilirsin, kurdurabilirsin. Belediyeden ruhsat almana gerek yok.” Neden? Neden belediye bunu yapmasın? Neden büyükşehir belediyelerimiz, diğer belediyelerimiz bu seralara ruhsat vermesin arkadaşlar? Ya, o şehirde ne kadar domatese ihtiyaç var, ne kadar soğana ihtiyaç var, Ankara mı bilir, Ankara’da Tarım Bakanlığının bürokratları mı bilir; yoksa yerel yönetici mi bilir arkadaşlar? Niye soğan 10 lira oldu, niye patates 10 lira oldu, niye domates 10 lira oldu arkadaşlar, soralım. Çünkü, merkezî planlama yüzünden. Eğer kır-kent ilişkisi sağlanabilmiş olsaydı her yerel yönetim ihtiyaç kadar serayı şehrin çeperlerine kurardı, hem kırın gelişmesi anlamında hem de kırda nüfusun kalması anlamında planlamayı yapardı. Ama bütün bunları Ankara’ya bağlarsanız burada bir çözüm olmaz arkadaşlar. Bu da yerel yönetimlerin hakkını gasbetmektir. Gelin, bu maddelere yol vermeyelim arkadaşlar.

Şimdi “tehlike arz eden binaların yıkılması” deniyor. Hani masumane gibi gözükebilir ama şehirlerimize bakalım, yüz yıl önce yaptığımız o güzide binalara bakalım, eski tarihî binalara bakalım, hepsi yıkılmaya terk edildi arkadaşlar ve yıkılıyorlar. Bilerek yıktırılıyor onlar, biliyor musunuz? Sahip çıkılmıyor. Niye? Yerine 5 katlı, 10 katlı apartman yapılacak. Oysa o binalar bizim hafızamız, biliyor musunuz; hepsi bizim hafızamız. Onlara sahip çıkmalıyız, onları yıkmak değil… Ne deniyor? İşte, yıkılmaya terk ediliyor, çatısı bacası çöküyor, yağmur altında, kar altında kalıyor “Çöksün de yerine apartman yapalım.” deniyor. Şimdi, biz onları restore edeceğiz demiyoruz, hafızamız olan o binaları restore edelim demiyoruz, o binaları bir an önce yıkalım diyoruz. Ya, bu, kabul edilemez arkadaşlar. İşte, bu, büyük bir vicdansızlıktır. Riskli alan belirlemede Sayın Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Ya, bu kadar yetkiyi niye veriyoruz arkadaşlar? Niye yerellere bu yetkileri dağıtmıyoruz?

Diğer bir konu: Orman vasfını kaybetmiş arazilerle ilgili 2/B yasası bir kez daha geliyor. Vallahi, ben dört buçuk yıldır milletvekiliyim, herhâlde 5’inci, 6’ncı kez aynı konuyu görüşüyoruz. Şimdi, arkadaşlar, 2/B arazileri büyük oranda rant arazileri. Şehrin çeperindeki arazilerde rant projeleri yapılmak isteniyor. Bu olaya karşıyız; orman arazilerinin orman arazisi olarak kalmasını savunuyoruz ve rant projelerine dönüşmemesini savunuyoruz. Ancak orman köylüleri var arkadaşlar. Bakın, bu yasa teklifinde onlar korunmamış. Orman köylüleri yıllardır borçlanıyorlar 2/B’yle ilgili ama arkadaşlar, orman köylüleri Türkiye toplumunun en yoksul kesimi, en yoksulları, bunu biliyor musunuz ve onlara çıkan borcu ödeyemiyorlar. Beş yıldır 5’inci kez bunların borçlarını yapılandırıyoruz, beş yıldır ödeyemiyorlar. Bu Meclis eğer vicdanlı bir Meclisse, yapması gereken, bu arazileri gerçek orman köylüsüne bilabedel, ücretsiz olarak devretmektir. Ama bu yasa teklifinin ruhunda maalesef bu da yok.

Değerli arkadaşlar, ezcümle, bu yasa teklifinde vicdan yok, adalet yok, insan yok, yaşam yok, hafıza yok, tarih yok. Ne var? Rant var, müteahhit var, merkezîleşme var. Bakmayın siz bürokratik işlemlerin kolaylaştığını söyleyenlere. Lütfen, sizden istirhamım, rantçılara yol vermeyin; gelin, insanlarımız için adil bir yasa yapalım.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Başkanım…

BAŞKAN – Aydın Bey, siz söz istemiştiniz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

54.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, grup başkan vekillerinin Kırkpınar yağlı güreşlerinde başpehlivan olan sporculara “devlet sporcusu” unvanı verilmesiyle ilgili siyasetüstü yaklaşımlarına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce konuştuğumuz, bu Kırkpınar’daki başpehlivanlarımıza “devlet sporcusu” unvanı verilmesiyle ilgili grup başkan vekillerimizin siyasetüstü yaklaşımlarına çok teşekkür ediyoruz.

2.500 yağlı pehlivan güreşçimiz ve 70’e yakın başpehlivan güreşçimiz adına hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu yaklaşımınızın gerçekleşmesini diliyorum. Hepiniz sağ olun.

Başkanım, size de çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, biraz evvelki konuşmayla ilgili söz istemiştim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

55.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biraz evvel HDP Grubu adına konuşan milletvekilinin ifadeleriyle ilgili şunu ifade etmek isterim: Mesela, Sur’dan örnek verdi, işte, ranttan ve müteahhitlere birtakım kayırmalardan bahsetti ama, hakikaten, ancak bu kadar tersinden okunabilir diye düşünüyorum bu kanun teklifi. Burada bir rant söz konusu değil, vatandaşımızın işlerini kolaylaştırma söz konusu; müteahhitler ile hak sahipleri arasında bir ihtilaf söz konusu olduğunda da hak sahiplerine, vatandaşlara bu konuda sözleşmeyi feshedebilme yetkisi getiriliyor. Bu önemli bir düzenleme.

Aynı zamanda, Diyarbakır Sur’da insanlarımızın evlerini yakıp yıkan, tarihî yerleri yerle yeksan eden teröristlerin bu hunharca yaklaşımlarını devletimiz, hükûmetimiz…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Getirin araştıralım kimin yıktığını.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – ...sonuç itibarıyla, oradaki vatandaşlarımızı ev sahibi yapmak suretiyle ortadan kaldırmaya çalışırken bu davranışlarda bulunan ve hakikaten bütün Sur’u delik deşik eden PKK’nın ihanetine ilişkin bir şey duyamadık maalesef. Onun ben sayın konuşmacı tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Helikopterlerle yıkıldı onların çoğu ya!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Konu Tapu Kanunu da o yüzden duyamamış olabilir misiniz acaba?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Kanunla mı yapıyor o dediğinizi?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuçta, PKK’nın Sur’a, Diyarbakır’a ve o yerleşim yerlerindeki ihanetine ilişkin bir eleştiri duymak isterdim ancak onu duyamadığımı üzüntüyle belirtmek isterim.

Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

56.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Rus denizaltısında yaşanan kaza haberine ilişkin Meclisin bilgilendirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaklaşık bir saattir medyada dolaşan bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bir Rus denizaltısında bir saldırı sonucu mu yoksa bir radyasyon patlaması sonucu mu olduğu bilinmeyen bir kaza haberi var. Arkasından da hemen Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Mike Pence acil kodla Beyaz Saray’a çağrılıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin tüm programlarını iptal ediyor, savunma bakanını acil görüşmeye çağırıyor. Avrupa Güvenlik Konseyi Brüksel’de acil toplantıya çağrılıyor. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi de acil olarak toplantıya çağrılıyor. Türkiye'nin bir NATO ülkesi olduğunu, Rusya’yla girdiği yeni ittifakların da bulunduğunu, bu sıcak bölgenin de en yakınındaki ülke olduğunu hatırlatarak sayın Dışişleri Komisyonu üyelerimizden birisi varsa o veya Sayın Osman Aşkın Bak da burada, eğer bilgisi varsa o bizi bilgilendirebilir, yoksa bu konuda Meclisi bilgilendiren bir makam olursa seviniriz.

Teşekkür ediyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

57.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, Diyarbakır ili Sur ilçesinde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarından Diyarbakırlıların memnun olup olmadığının yerinde araştırılması ve konuya ilişkin ortak araştırma önergesi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben Diyarbakır Milletvekiliyim ve Diyarbakır Sur’da nelerin yaşandığını çok iyi biliyorum. Diyarbakır Sur yerle bir edildi; üstüne, yetmedi, yıkım olmayan mahalleler dâhil, bakın, çatışmaların olmadığı mahalleler dâhil, bütün mahallelerdeki bütün tarih yok edildi; taşlar buldozerlerle kamyona yüklenip o tarih, o hafıza yok edildi ve kentsel dönüşüm uygulamalarıyla ilgili de vatandaşlarımızdan hiçbir Surlunun o binalarda yaşayamayacağı durumda bir dönüşüm yapıldı çünkü o binalar çok yüksek maliyetlerle vatandaşımıza sunuluyor ve vatandaşımıza yalnızca bir yıkım bedeli veriliyor, o da tapusu olanlara. Şu anda on binlerce Surlu Sur’da yaşayamıyor. Ben bir Diyarbakır Milletvekili olarak Sur’un belli bölgelerine hâlâ giremiyorum.

Arkadaşlar, bu anlamda, eğer bu işi araştırmak istiyorsanız, Diyarbakır’da ne olmuş, hep beraber gidelim, yerinde görelim ve Surlular yapılan dönüşümden memnun mu, Diyarbakırlılar memnun mu, gelin hep beraber bir araştırma önergesi verelim ve hep beraber bunu yerinde araştıralım.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili.

58.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, milletin devletin teminatı altında yaşantısını sürdürebilmesini sağlayan politikanın ancak alkışlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel ifade ettiğim gibi, tekrar aynı şeyleri söyledi sayın milletvekili. Sonuç itibarıyla, PKK’nın çukurlarıyla, PKK’nın tahribatıyla, PKK’yla ilgili tek bir cümle sarf etmeden konuyu kapatmak noktasında bir yaklaşım sergiliyor. Siz asıl bu ihanete karşı durmalısınız. Orada milletin gerçekten sıcak çorbasını içeceği, kendi yaşantısını devletin teminatı altında sürdüreceği, yapılan güzel konutlarla bu ihtiyacın giderildiği bir politikayı ancak alkışlamak lazım.

Teşekkür ederim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Onun için mi oy alamıyorsunuz oradan?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Hiçbir Surlu orada oturamıyor.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gökan Zeybek konuşacaktır.

Buyurun Sayın Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleşen katliamda yaşamını yitiren aydın, yazar ve ozanlarımızı saygı, özlem ve rahmetle anarak başlamak istiyorum.

Yine, Sivas katliamından birkaç gün sonra Başbağlar’da meydana gelen katliamda da yaşamını yitiren bütün canlarımıza saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz benzer yasa tekliflerinin İç Tüzük hükümlerine göre birleştirilerek Komisyona, Komisyonun önüne gelmesi gerekirdi ancak maalesef, bunların birleştirilmediğini bir bilgi olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yine, bugün görüştüğümüz bu yasa teklifi… Evet, gerçekten de hem 31 Mart tarihinde hem de 23 Haziran tarihinde yapılan seçimlerde Türkiye’de insanlar özellikle kentlerin kimin tarafından yönetileceğinden daha çok kimler tarafından yönetilmemesi konusunda bir görüş birliğine varmıştır. Öylesine bir görüş birliği oluşturmuştur ki özellikle mesela İstanbul’da Esenyurt’ta yaşayanlar, Kadıköy Fikirtepe’de yaşayanlar, Küçükçekmece’de yaşayanlar, Gaziosmanpaşa’da, Sarıyer’de, Beykoz’da, Üsküdar’da, Pendik’te ve Kartal’da, Maltepe’de yaşayanlar, 23 Haziran tarihinde, kendileriyle ilgili hazırlanan “kentsel dönüşüm” adı altındaki bu yasaların oluşturduğu mağduriyetlerin hesabını âdeta sandıkta sormuşlardır.

Yine neyi sormuştur bizim yurttaşlarımız? Bu Parlamentodan sürekli olarak güncellenerek gelen ve gecekondu mahallelerinde yaşayan yurttaşların 2981 sayılı -imar affı- Yasa’yla hak sahibi oldukları tapu tahsis belgelerinin tapuya dönüşmesiyle ilgili önce yirmi beş yıllık dönem içinde sözlerin yerine getirilmemesini; sonra, önce üç yıl, daha sonra beş yıl süreyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde süreler uzatılmasına rağmen hâlâ hazine parselleri üzerindeki tapu tahsis belgelerinin tapuya dönüşmesini, bu konuda verilen sözlerin tutulmamasını cezalandırmışlardır. İstanbul’da 64 tane mahallede kurulu bulunan, Türkiye’nin değişik ilçelerinde örgütlü bulunan Mahalleler Birliğini hem buradan selamlıyorum hem de onların bu haklı davasının sürekli ve düzenli olarak takipçisi olacağımızı belirtmek istiyorum. İmar barışıyla ilgili süre 30 Haziran tarihinde dolmuştu, şimdi 31 Aralık tarihine kadar yeniden uzatıldı.

Değerli arkadaşlar, 1983 yılında çıkmış olan 2981 sayılı Yasa’dan yararlanmış olan yurttaşlarla ilgili hukuki süreçleri tamamlamayıp sürekli olarak bu insanları yasa adı altında farklı birtakım yeni düzenlemelerle bedel ödemeye ya da yasadan yararlanmak için müracaat etmeye zorlamak aslında gecekondu mahallesinde yaşayan yurttaşların otuz yıl, kırk yıl, elli yıldır yaşadıkları alanlardaki en temel hakkı olan ve çocuklarına bırakacakları en temel varlıkları olan mülkiyet meselesinin göz ardı edilmesinden başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, teklifle bir düzenleme getiriliyor. 3194 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde yapılan değişiklikle DOP alanları yüzde 40’tan 45’e çıkarılıyor. 40’tan 45’e çıkarılabilir ama daha önce yasa 40+15 KOP yapılmasına izin veriyordu ve bu, bir biçimiyle, imar planları ve uygulamada kendini gösteriyordu. Ancak iktidarlarınız döneminde, gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin on yedi yılık iktidarı döneminde gerekse İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerindeki yirmi beş yıllık iktidarlarınız döneminde KOP için ayrılmış olan alanlardaki kamulaştırmaları yapmadınız. Kamulaştırma için bütçeye konmuş olan ödenekleri vatandaşın bu mağduriyetini gidermek için üstlenmediniz, onun yerine başka alanlarda parayı harcadınız ve sonuçta KOP için ayrılmış olan, DOP için ayrılmış olan alanlar; sağlık, eğitim, spor tesisi, kültür alanı, kreş, bütün bunların yapılacağı alanlar kamunun eline geçememiştir. Niye kamunun eline geçememiştir? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim anlayışında gerçekten de kamucu, toplumcu, halkçı bir yerel yönetim anlayışı ve hizmet anlayışı yoktur. Burada, teklifin 9’uncu maddesinde bir düzenleme getiriliyor, deniyor ki: “Kamulaştırması yapılmamış olan alanlardaki DOP’a ya da KOP’a ayrılmış olan özel tesisler…” Yani hastane, özel hastane olabilir yani okul, özel okul olabilir yani spor tesisi, özel spor tesisi olabilir.

Değerli arkadaşlar, plan yapıcı kimin için plan yapar? Plan yapıcı, parlamentolar, meclisler… Halkın oylarıyla seçilmiş olan meclislerin temel görevi kimin için plan yapmaktır? Yani biz, burada bulunan 590 milletvekili yasayı hangi toplum kesimleri için yapacağız? Önceliğimiz kimdir? Yani gözünü bu Parlamentoya kimler çevirir? Toplumda en az gelir seviyesine sahip olan, kamunun hizmetlerinden en fazla yararlanması gerekenler yani işini, aşını ve ekmeğini bir türlü kontrol edemediğiniz göç ve mülteci meselesi yüzünden kaybetmiş olan, büyük kentlerin çeperlerine yerleşmiş olan kentin yoksulları sizden bu hizmetleri bekler. Ama görüyoruz ki, plan yapıcı diyor ki: “Düzenleme ortaklık payı adı altında bulunan alanlarda bunların kamulaştırılması gerçekleşinceye kadar mülkiyet sahibi tarafından amacına uygun olarak özel tesis -hastaneyse hastane, okulsa okul- yapılabilir.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, kamulaştırmayla ilgili temel bir kural vardır. Siz kamulaştırma yapacağınız yani kamu adına düzenleme ortaklık payı adı altında, KOP adı altında belki bedelsiz kamulaştırma yapacağınız yerlerde bu binaları yaptırırsanız zaten ödeyemediğiniz kamulaştırma bedelleri ve enkaz bedellerinin üzerine yeni yükler getireceğinize göre, plan yapıcının buradaki temel amacı sağlığın, eğitimin, sporun, kültürün ve kreşlerin özelleşmesidir. Bu iktidar burada apaçık suçüstü yakalanmıştır.

Yine plan yapıcının “düzenleme ortaklık payı” adı altında, kentin merkezlerinde bulunan yüz yıllık, iki yüz yıllık asri mezarlıkların, dönüşüm alanları planlamasında mezarlıkların DOP alanına dâhil edilmesi hakkında dâhiyane bir görüşü var. Yani diyelim ki bir kentin merkezinde -özellikle kent merkezlerinde bulunan tek yeşil alanlar da mezarlıklar- siz bin dönümlük bir arazi üzerinde bir plan yapıyorsunuz, bunun 300 dönümünün de mezarlık olduğunu düşünün yani siz zaten yüzde 45, maksimum 450 dönümlük bir DOP alanı ayırabileceksiniz, o zaman sosyal donatı ya da diğer bütün hizmetler için lazım olan alanların içine getirirsiniz mezarlığı da koyarsınız, mezarlık da DOP alanının içine girer, böylelikle o kentte yine kamu hizmetlerinin yapılabilmesi için, toplumcu, halkçı hizmetlerin yapılabilmesi için lazım olan hiçbir sosyal donatıyı da planın içine yerleştiremezsiniz.

Şimdi tarım alanlarıyla ilgili düzenlemeler geliyor. Burada, tarım alanlarının üzerinde hak sahibi olan insanlara rayiç bedellerin yarısı üzerinden değil, belki daha da düşük bedeller üzerinden, ama uzun süre hiçbir imar planıyla tarım alanı vasfını değiştirmeyecek biçimiyle verilmesinden yanayız. Ancak plan yapıcı burada bir süre getiriyor. Değerli arkadaşlar, bakın, sizin iktidarınız döneminde Türkiye’de 18,5 milyon hektar olan tarım arazisi 15,5 milyon hektara düşmüştür. Yani on yedi yıllık iktidarınızda 3 milyon tarım arazisini biz kaybettik arkadaşlar. O nedenle, değil bugün, değil bu yasa teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkacak hiçbir yasada tarım alanlarının ve tarım topraklarının başka bir amaç için kullanılmasıyla ilgili bir düzenlemenin teklif dahi edilmemesi gerekir. Ama imar barışıyla birlikte, imar barışı için başvurulan milyonlarca yapının belki de önemli bir kısmının tarım arazileri üzerinde yapıldığını da hepimiz biliyoruz.

Başka bir önemli sıkıntıyı buradan ifade etmek istiyorum. Daha Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde Balkanlar’dan gelip Silivri ve Çatalca’ya yerleştirilmiş olanlara, yani mübadil olarak Sultan Abdülhamit döneminde yerleştirilmiş olan köylülere, kullandıkları 7 bin metrekareye kadar arazilerini rayiç bedelin yarısı üzerinden veriyorsunuz. Ama aynı yasanın içinde deniliyor ki: “Bir kullanıcı üç yıldan fazla kullandığı araziyle ilgili de rayiç bedelin yarısını ödeyerek hak sahibi olabilir.” Hani adalet? Hani Anayasa’nın eşitlik ilkesi? Hani Anayasa’nın hakka ve hukuka uymayla ilgili ilkesi? Ya, arkadaşlar, yüz kırk bir yıl, altı kuşak demektir. Altı kuşaktır bir bölgede yaşamış olan insanları -buralarda yüzyıllardır kullandıkları arazileri- sizin üç yıl önce bir bölgeye yerleşmiş ve orada tarım yapan insanlarla aynı değerlendirmeye alıyor olmanızın gerçekten Çatalca ve Silivri’de ve bu köylerimizde halkımız tarafından anlaşılması ve bizim tarafımızdan da kabul edilmesi mümkün değildir.

Şimdi, otoparklarla ilgili bir düzenleme geliyor: İmar parsellerinin içinde boş bulunan imar parselleri su geçirimli bir malzemeyle kaplanarak otopark yapılabilir. Arkadaşlar, büyükşehirlerde siz yirmi beş yıldır bütün yapı ruhsatlarından otopark harcı aldınız, bütün binalardan otopark harcı aldınız, bu harçların tamamı ilçe belediyesi tarafından alınıp büyükşehir belediyesinin otopark hesabında toplandı. Neden yapmadınız? “Otopark harcı” adı altında topladığınız bütün bu paraları nereye harcadınız da şehrin merkezlerinde artık boş arsaları otopark yapmak zorunda kaldınız?

Bir başka olay da şu, bunu belirtmemiz gerekiyor: Plan yapma yetkisi kimin arkadaşlar? Plan yapma yetkisi bakanlığın mı, bürokrasinin mi yoksa seçilmiş belediye meclislerinin mi, yerel yönetimlerin mi? 1994 yılında Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde, o zaman henüz İstanbul’un köyleri ve bazı ilçeleri Büyükşehir Belediyesinin sınırlarında değildi yani o günkü İstanbul, bugünkü Büyükşehrin sınırları kadar değildi; 1994 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi de bugünkü Ankara’nın sınırlarına hâkim değildi. Neyi savunuyordu? “Plan yapma yetkisi yerel yönetimlerin ve belediye meclislerinindir. 1/5.000’lik planlar büyükşehir tarafından yapılacak, 1/1.000’lik planlar da ilçe belediye meclisleri tarafından yapılacak.” Şimdi, görüyoruz ki bu teklifle, giderek yerel yönetimleri kaybettiğiniz için, yerel yönetimlerdeki yetkileri olabildiğince kısmak ve ağırlıklı olarak da “dönüşüm” adı altında yapılacak olan çalışmalarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını etkin hâle getirmek istiyorsunuz. Arkadaşlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dediğimiz Bakanlık, eski Bayındırlık ve İskân Bakanlığı. Ya, Türkiye’deki bütün kamu binalarını, yani durduğu yerde yıkılan, depremde yerle bir olan ve içindeki donatı miktarı, içindeki betonun kalitesi en düşük olan yapıları yapan, denetleyen, uygulayan Bakanlık değil mi bu? Şimdi, bu Bakanlığa “kentsel dönüşüm” adı altında afet riskli alanların devredilmesini, bütün Türkiye’deki riskli alanlarla ilgili sürecin Bakanlık eliyle yürütülmesini öngörüyorsunuz ama Türkiye’nin her yerine yayılmış olan, farklı siyasi partiler tarafından yönetilen yerel yönetimleri yasanın hiçbir yerinde sistemin içine dâhil etmiyorsunuz. Sürekli olarak merkezî yönetimin güçlendirilmesi… Yani elinizde merkezî yönetim kaldı ve siz bu yetkileri devretmekten korkuyorsunuz ama korkunun ecele faydası yok arkadaşlar. Yerel yönetimleri nasıl kaybettiyseniz, gün gelecek merkezî yönetimi ve şu anda yönetmekte olduğunuz bakanlıkları da bir bir elinizden kaçıracaksınız.

Şimdi, 2000’li yıllar dünyada faizlerin yüzde 1’lere düştüğü, döviz cinsinden borçlanmanın yüzde 3’ler, 4’ler seviyesinde olduğu ve dünyada bol paranın olduğu bir dönemdi. Siz bu dönemde, deprem riski taşıyan alanlarla ilgili dönüşümde ne yaptınız, afet riski taşıyan alanlarla ilgili ne yaptınız, dere yataklarının ıslahı konusunda ne yaptınız, heyelan bölgelerindeki mahallelerin ve ilçelerin taşınması konusunda ne yaptınız? Hiçbir şey. Şimdi geldik 2019 yılına faizler yüzde 25, enflasyon yüzde 20, dünyada para sıkışıklığı var ve siz buradan bir teklif geçirerek bununla kamunun ve özel sektörün riskli alanlarda ve dönüşüm alanlarında sorunları çözeceğini bekliyorsunuz. Aldanıyorsunuz arkadaşlar. Sayenizde Türkiye'de ne bu işleri yapacak müteahhit kaldı… Teklifin getirdiği biçimiyle teminat karşılığında kentsel dönüşüm sürecine girecek sektördeki firma sayısının ciddi biçimiyle azaldığını belirtmemiz gerekiyor.

Burada, tabii, teklif metninin içinde bir madde var. Aslında Tapu Yasası’nın, kentsel dönüşümle ilgili teklif içine “kamping ve günübirlik alanlardaki süre uzatımı”nın niye girdiği konusunda biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hiçbir biçimiyle ikna olamadık arkadaşlar. Bunun bu teklifin içinde olmasıyla ilgili bize yeterli bilgi de aktarılamamıştır. Niçin bu teklifin içinde olduğunu da açıkçası anlayabilmiş değiliz.

Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediye Başkanı adayınız Sayın Binali Yıldırım -eski Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir önceki Başkanı- İstanbul’da gittiği bütün gecekondu mahallerinde, seçilmesi durumunda, 2981 sayılı Yasa’ya göre hak sahibi olanlara emlak rayiç bedelleri üzerinden -yani piyasa rayiçleri üzerinden değil, devletin, belediyelerin belirlemiş olduğu emlak rayiç bedelleri üzerinden- tapularının verileceğine dair söz verdi. Şimdi, yasanın içine bakıyoruz buna ilişkin bir düzenlemenin gene olmadığını görüyoruz. Bunlarla ilgili çalışmalar, bunlar ne zaman gelecek? Belli ki sözler veriliyor ama seçimler kaybedildiğinde kesinlikle tutulmuyor.

Yıkılmak zorunda olan ya da yıkılacak olan binaların kamu eliyle yıkılarak, değerinin yüzde 20’si oranında ilgilisine rücu edilmesiyle ilgili bir madde var. Şimdi, değerli arkadaşlar, büyükşehirlerde “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı” adı altında bir emlak vergisi toplanıyor. Yani belediyeler topladıkları verginin yüzde 10’u kadar “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı” adı altında bir fon oluştururlar ve bu, il özel idaresinin yani valiliğin emrindeki bir fonda birikir.

Şimdi, bugüne kadar devletimiz hep şunu yaptı, valilikler hep şunu yaptı: Korunması gereken kültür varlığı olarak devlet, camileri, medreseleri yani asırlık yapılarımızı öngördü ve hep bunların iyileştirilmesi, ihya edilmesi ya da restorasyonu konusunda bir çaba içine girdi. Oysa artık günümüzde korunması gereken kültür varlıklarının başında korunması gereken mahalleler var. Mahallelerin insanla birlikte korunması gerekiyor, yaşam biçimiyle korunması gerekiyor, oradaki sivil mimari eserlerle, ürünlerle yani apartmanlarla, konaklarla varsa eski yapılarıyla korunması gerekir. Bu nedenle kafamızı mutlaka değiştirmemiz ve yönetim anlayışının mutlaka şekillenmesi lazım. Yani Osmanlı’dan ya da Bizans’tan kalmış olan bütün kültür varlıkları bizim açımızdan çok değerlidir, kutsaldır ama altmış yıl, cumhuriyetin ilk dönemine ait olan temel yapılar, cumhuriyet öncesi, özellikle Bolşevik Devrimi’nden sonra İstanbul’a, büyük kentlere göç etmiş olan Beyaz Rusların yaratmış olduğu kültürler, ekalliyetlerin yapmış olduğu sivil mimarlık ürünlerinin de mülkiyetin sahibine bağlı olmaksızın korunması için kesinlikle bu fonların kullanılmasının doğru olduğunu düşünüyorum.

Hazineye ait olan arazilerin devri konusunda… Geçmişte hazineye ait olan araziler ilgili belediyelere devredilirdi. Belediyeler de bu yerleri belli bir bedel karşılığında eğer tapu tahsis belgesi varsa ilgilisine, yoksa rayiç bedeller üzerinden de hak sahiplerine verirdi. Şimdi, uzun zamandır, belediyeleri kaybettikten sonra artık Millî Emlak belediyelere tapuların devrini sağlamıyor; sağlıyor, o belediyenin kimin tarafından yönetildiğine bakarak sağlıyor. Mesela, Beykoz, Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetiminde bir belediyeyse orada hazine arazilerinin belediye tarafından ya da Kâğıthane Belediyesindeki hazine arazilerinin Kâğıthane Belediyesi tarafından dağıtılması konusunda hiçbir sorun çıkarmıyor ama Boğaz’da Sarıyer gibi, milyonlarca metrekare arazisi kamu elinde olan mülklerin vatandaşa devri konusunda bütün başvurulara rağmen, zerre kadar bir çabanın yapılmadığını görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sizin döneminizde tabii, önemli problemler yaşandı. Nedir bunlar? “Üçüncü şahıslar” dediğimiz, vatandaş ile müteahhit arasında yapılan sözleşmelere göre, yoğun ekonomik kriz, uyguladığınız yanlış istihdam politikaları, yanlış inşaat ve imar politikaları, yanlış ekonomik politikalar sonucunda artık İstanbul’un her ilçesinde 300-400 tane yapı adasında iksalar yani hafriyata alınmış, etrafı perdelerle çevrilmiş olan alanlardaki iksalar batma noktasına gelmiştir, patlama noktasına gelmiştir. İşte, bunlardan bir tanesi Kâğıthane’de. Kâğıthane’de iflas etmiş bir müteahhidin yarım bıraktığı inşaatın iksaları patlamış, etrafındaki 34 tane binayı boşaltmak zorunda kaldınız ve bunun bedelini kamu eliyle siz ödeyeceksiniz. Keza Esenyurt’ta yine patlamış olan bir hafriyat çukurunun etrafındaki iksalardan dolayı oluşan çatlaklar mahallenin yolunu ortadan kaldırmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerimi tamamlarken bir konuya değinmek istiyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı afete uğrayan alanlarda, riskli yapılarda, sel bölgelerinde çalışma yapabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekili.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Göktürk’ün kemer bölgesinde, 1.200 dönüm arazinin içinde 312 dönüm imar planlarına göre yeşil alan ve spor alanına ayrılmış olan bir bölgeyi yani planı yapılmış, plana göre “düzenleme ortaklık payı” adı altında ayrılması gereken alanlara dâhil edilen yeşil alanları imar planıyla siz imara açıyorsunuz. 312 bin metrekare yeşil alanı imara açıyorsunuz. Nasıl açıyorsunuz? Arkadaşlar, kimin burası? Hangi ilişkilerle siz, Çevre Bakanlığı olarak, bir konut yerleşiminin içinde, bin tane evin içindeki yılan biçiminde bir golf sahasını imara açma gereğini hissediyorsunuz?

Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine buradan sesleniyorum: Haberiniz var mı arkadaşlar Göktürk’teki yapılan bu imar tadilatından? Kimlere ne rant sağlandığından haberiniz var mı? Takip ediyor musunuz? Bakanlığınızın yetkisi bunlar mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Buradan bütün plan yapıcılara, kamu eliyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığında mekânsal planlamada çalışanlara şunu söylüyorum: Tarih sizi affetmeyecek. İstanbul kentinde, Ankara’da, İzmir’de, büyükşehirlerde kamuya terk edilmesi gereken, imar planlarına göre yeşil alan, donatı alanı ve okul, hastane alanları gibi alanları sürekli ve düzenli olarak birtakım rant çevrelerine imar yaratmak için Ankara’nın Bakanlık koridorlarında plan yapmaya çalışırsanız vallahi de billahi de bugün aldığınız yüzde 44 oy, sizin açınızdan, tarihte bundan sonra göreceğiniz en yüksek oy olacaktır. Bu millet sizi rantiyeyle yaptığınız iş birliği dolayısıyla asla affetmeyecektir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır. Teklifin tümü üzerinde şahsı adına ilk olarak, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi konuşacaktır.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teklifin tümü üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek için söz aldım. Sözlerime başlarken Sayın Başkanı, değerli milletvekili arkadaşlarımı ve bizleri televizyonlardan izleyen vatandaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Önce usulle ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Teklif, toplam 8 kanunda değişiklik öngörüyor; 2644 sayılı Tapu Kanunu; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu; 3194 sayılı İmar Kanunu; 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu; 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Mallarının Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun; Türk Medeni Kanunu; 6296 sayılı, kısaca ifade edecek olursak, 2/B Kanunu; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun; bu kanunlarda değişiklik öngörüyor teklif. Benim Akif Hamzaçebi, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili olarak Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımla birlikte vermiş olduğum bu konulara ilişkin toplam 4 tane kanun teklifim var. Komisyon görüşmeleri başlamadan önce Sayın Komisyon Başkanını aradım, tekliflerin birleştirilmesini rica ettim. “Grubumla, grup başkan vekillerimle konuşacağım.” dedi. Komisyon toplantısına katıldım, söz aldım, baktım ki birleştirilmemiş, “Neden birleştirmediniz?” diye sordum, bir cevap veremedi. Aynı konularla ilgili daha önceden vermiş olduğumuz teklifler bunlar. Cevap verilmeme nedeni şu: Şu sıra sayısı, ne diyor burada? “Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 milletvekilinin şu kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifi.” Eğer birleştirilmiş olsaydı burada “Akif Hamzaçebi ve 40 milletvekilinin vermiş olduğu şu kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifi” diye de geçecekti. Sadece şu kürsüde Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin isimleri okunmasın diye, bu münhasıran sadece ve sadece AK PARTİ Grubuna ait bir teklifmiş gibi vatandaşlar ve Genel Kurul düşünsün diye bu uygulamayı yaptılar. Bu yakışmıyor, vatandaşın gözünden de hiçbir şey kaçmıyor.

Seçimden önce, 23 Haziran seçiminden önce Genel Başkanımızın görevlendirmesiyle Çatalca ve Silivri’ye gittim, Çatalca’nın köylerini dolaştım -ilgili maddede o konuya ayrıntılı olarak gireceğim- dedim ki: “Sizin sorununuzu çözeceğim. ‘Çözeceğim’ derken kanun teklifi vereceğim. Sizi haksız bir şekilde burada işgalci saymışlar, bunu asla kabul etmiyorum, işgalci değilsiniz ve yüz kırk bir yıldır kullandığınız bu arazilerin satış bedeli olarak rayiç bedeli değil, emlak vergilerini esas alan bir teklifi vereceğim.” Daha önce bir konuşmada ifade ettim, “‘Sen muhalefet milletvekilisin, bunu nasıl çözeceksin?’ diye bana soracaksınız, ‘Merak etmeyin, bu konularda attığımız adımları iktidar partisi takip eder.’” dedim. Sağ olsun Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum benden iki gün sonra Çatalca’ya gitmiş, köylülere, muhtarlara “Ben bu rayiç bedeli ‘yüzde 50’si’ olarak değiştireceğim.” demiş, teklif de buraya o şekilde geldi. Sayın Murat Kurum’a teşekkür ediyorum öncelikle, hem bu konuda bir adım atmış olduğu için yetersiz de olsa hem de uygulamada kentsel dönüşüm ve diğer konularda karşılaşılan sorunları çözmek amacıyla birtakım adımları atmış olduğu için. Ancak arkadaşlar, burada düzenlenen birçok konuda muhalefetin, Cumhuriyet Halk Partisinin teklifleri varsa bunları dikkate almamak size yarar getirmez, topluma yarar getirmez. Maddeler geldiğinde bunları konuşacağız.

Değerli milletvekilleri, bu teklif esas itibarıyla, ana hükümleri itibarıyla kentsel dönüşüm konusunda uygulamada yaşanan sorunları çözmeyi amaçlıyor. Fikirtepe bunun canlı bir örneğidir, bu konuda başka örnekler de söyleyebiliriz. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun -kısaca “kentsel dönüşüm kanunu” diyelim buna- 1999’da yaşadığımız o deprem felaketi sonrasında 2012 yılında çıkarılmış olan bir kanundur. 16 Mayıs 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi.

Ana amaç: Deprem riski altında bulunan Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki yapıların kentsel dönüşümünü sağlamak, vatandaşlarımızı depreme karşı dayanıklı binalarda oturmaya yöneltmek, bu imkânı vatandaşlarımıza vermek.

Türkiye’de toplam 20 milyon bağımsız bölümün olduğu kabul ediliyor. Önceki Çevre ve Şehircilik Bakanımızın açıklamaları bu yöndeydi. 20 milyon bağımsız bölümün 5 milyonu, 99 depreminden sonra çıkarılmış olan yeni imar yönetmeliği uyarınca yapılmıştır. Dolayısıyla bunların depreme karşı dayanıklı olduğu kabul ediliyor. 99 depremi öncesinde, daha doğrusu o yönetmelik öncesinde yapılan 15 milyon binanın ise prensip olarak riskli olduğu kabul ediliyor. Bunların yenilenmesi lazım. Ancak elbette ki yenileme öncelikler çerçevesinde yapılabilir.

Türkiye'nin yüz ölçümünün yüzde 42’si birinci derece deprem kuşağında bulunmaktadır. İkinci derece deprem kuşağında bulunan alanların toplamı yüzde 24’tür. Yani Türkiye yüz ölçümünün toplam yüzde 66’sı depreme karşı birinci ve ikinci derecede risk taşıyan alanlardadır. Bu yüzde 66’lık bölümde tam 58 milyon insanımız yaşamaktadır.

İstanbul bunun ne kadarıdır derseniz? İstanbul’da toplam 4 milyon 700 bin bu çerçevede bağımsız bölüm olduğu ifade ediliyor ve bunun yüzde 15’inin riskli olduğu varsayılıyor. Aşağı yukarı 600 bin civarı. Bu yüzde 15’lik oran bir çalışmaya dayanıyor, çok sıhhatli bir oran değil. Çeşitli STK’ler bunun yüzde 25 olduğunu söylüyor. Yüzde 25 olduğunu kabul edersek aşağı yukarı 1 milyon 175 bin adet bağımsız bölüm vardır İstanbul’da öncelikle yenilenmesi gereken. Bu yasa, 6306 sayılı Yasa bunları bugüne kadar sağlayamamıştır çünkü bu kentsel dönüşümü tamamen piyasaya emanet etmiştir. Piyasaya emanet ettiğiniz zaman, yaşayacağımız o depreme kadar bunun, bu kentsel dönüşümün gerçekleşmesi imkânsızdır. Evet, bu teklif birtakım iyileştirmeler öngörüyor ama bunların dahi sistemi yerine oturtması, bu kentsel dönüşümü zamanında gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, depreme hazırlanmak için, önce bu depreme karşı, ülkeyi yönetenlerin, kentleri yönetenlerin bir zihinsel hazırlığının olması lazım. Bir yandan İstanbul’da bütün yeşil alanları imara açarsanız, öte yandan “Ben depreme hazırlık yapıyorum.” deme şansınız yoktur. Bakın, İstanbul’un, tarihî yarımadanın o efsanevi siluetini, Boğaz’ın siluetini gökdelenlerin o ağır baskısı altına aldınız; o silueti, Boğaz’ın ve tarihî yarımadanın siluetini yok ettiniz. Tarihî yarımadanın efsanevi siluetinin ortasına, bugüne kadar hiçbir Osmanlı padişahı, hiçbir cumhuriyet hükûmeti Başbakanı, Cumhurbaşkanı, hiçbir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bir gökdelen dikmeyi düşünmedi; bunu siz yaptınız, siz yasallaştırdınız.

İstanbul’daki 470 deprem toplanma alanından bugün sadece 77 tanesi kalmıştır ve Sayın Cumhurbaşkanı bu süreci “İstanbul’a ihanet süreci” olarak isimlendirdi ama her nasılsa bu “İstanbul’a ihanet süreci” 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde “İstanbul aşkı” olarak isimlendirildi; ben de doğrusu bunu anlayamadım. (CHP sıralarından alkışlar) Neyse ki seçmenler, İstanbul seçmeni bu İstanbul aşkının uzun sürmesine izin vermedi.

İstanbul’un doğal rüzgâr koridorları yok edildi. İstanbul’un 5 tane doğal rüzgâr koridoru vardır. Biri, Büyükçekmece Gölü’nden Karadeniz’e, kuzeybatıya doğru bir hat çekerseniz orasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İkincisi, Küçükçekmece Gölü’nden kuzeybatıya doğru, Sazlıdere Barajı, Dursunbey köyü, yeni havalimanının batısında; üçüncüsü, Kâğıthane-Cendere hattı, yukarı doğru; dördüncüsü, boğazlar; beşincisi de, Anadolu yakasındadır. Bütün bu doğal rüzgâr koridorlarını yok ettiniz. Sahilleri çok katlı binalarla doldurdunuz, kalan diğer koridorları da yok ettiniz. Doğrusu, böyle bir şehirde depreme karşı hazırlık biraz fantezi kaldı. Doğrusu, sizin bu konudaki söylemleriniz inandırıcı gelmedi.

Değerli milletvekilleri, İstanbul bir medeniyet şehridir. Medeniyet kentlerde olur, daha doğrusu şehirlerde; kent ile şehir arasında da bir kavram ayrımı yapıyorum, “şehir” demeyi tercih ediyorum. Medeniyet, şehrin ürünüdür. Hem Batı’da böyledir bu, Batı kültüründe hem İslam medeniyetinde, İslam kültüründe.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, çok çabuk bitti, toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Batı’daki “civilization”, medeniyet kelimesinin kökeni “civitatis”ten, şehirden gelir; bizde de medeniyet Medine’den gelir, Medine’nin kelime anlamı şehirdir. Demek ki, Batı kültürü, Hristiyan kültüründe de, İslam kültüründe de medeniyet şehre ait bir kavramdır ama 3 imparatorluğun başkenti olan İstanbul’daki bu medeniyet birikimini yok etmek için maalesef bugüne kadar çok kötü şeyler yapıldı, Sayın Cumhurbaşkanı bunu “ihanet süreci” olarak isimlendirdi. Sayın Cumhurbaşkanına bu açık yürekliliğinden dolayı gerçekten teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili maddelerde önergelerimiz üzerinde ben ve arkadaşlarımız görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Sözlerimi bitirmeden bir tek şeyi söyleyeceğim: Millî Emlak teşkilatına çok büyük yük veren bir tekliftir bu. Millî Emlak, Türkiye’nin yüzde 57’sini idare eder. Türkiye yüz ölçümünün yüzde 57’si Millî Emlak Genel Müdürlüğünün yönetimi altındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu teklifle de -yasalaştığı anda- bu teşkilata çok büyük bir yük veriliyor. Bu teşkilatın Genel Müdürlüğünü yaptım. Defterdarlık görevleri yaptım, defterdar yardımcılığı yaptım; taşra görevlerimin hepsinde de Millî Emlak müdürlükleriyle çalıştım. Fedakâr memurlardır, Anadolu’da bir ilçede 1 Millî Emlak memuru bütün bu yasaların uygulamasını yapar. Kurum içi uzmanlık sınavı bu memurların hakkıdır. Şimdi, sosyal medyadan çok talep geliyor iktisadi ve idari bilimler fakülteleri mezunlarından, diğerlerinden; elbette onların önünü kimse kesmiyor, onlar sınav açıldığında uzman yardımcılığına girecektir ama bu kurumun mensupları açılacak kurum içi uzmanlık sınavına girerek uzman olacak sınavı başarırsa. Benzeri uygulama Hazine ve Maliye Bakanlığında yapıldı. Millî Emlak Genel Müdürlüğü Çevre ve Şehircilikte değil de Hazine ve Maliye Bakanlığında olsaydı bu sınav onlar için de açılacaktı. Gelin, bunu onlardan esirgemeyelim. Bir önergemiz var, bütün gruplar imzalarsa bu da yasalaşacak.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Erkan Bey.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Millî Emlak Genel Müdürlüğü bünyesindeki personele kurum içi uzmanlık sınavı hakkının tanınması yönündeki önerilerinin grupların mutabakatıyla hayata geçirilebileceğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz ay, 30 Mayıs 2019 tarihinde 7176 sayılı Kanun’la Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi Başkanlığı kadrolarında bulunan personele kurum içi uzmanlık sınavı imkânı tanınmıştı ve beş yıl içinde 2 defa yapılacak sınavda başarılı olanların bu uzman kadrolarına atanması düzenlemesidir.

Tabii, Maliye Bakanlığı bünyesinde bulunan Millî Emlak Genel Müdürlüğünün Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanmış olması nedeniyle bu bahsettiğim kanun kapsamı içerisine de dâhil edilememişti ve eğer Millî Emlak Genel Müdürlüğü Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanmasaydı zaten otomatik olarak bu Millî Emlak personeline de kurum içi uzmanlık sınavı hakkı tanınacaktı. Bu görüştüğümüz kanun teklifi, büyük ölçüde Çevre ve Şehircilik Bakanlığını da ilgilendirdiği için bu 30 Mayısta yaptığımız düzenlemenin bir devamı olarak Millî Emlak Genel Müdürlüğü bünyesindeki Millî Emlak personeline de bir kurum içi uzmanlık sınavı hakkının tanınması yerinde olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bizim de bu konuda önerimiz vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Böyle bir düzenlemeyi bir mutabakatla hayata geçirebileceğimizi düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şunu hatırlatmak için söz aldım: Sayın Cumhurbaşkanımızın “İstanbul’a ihanet edildi.” sözünün özü hem bağlam hem anlam itibarıyla bütüne yönelik yapılan yanlışlıklara ilişkindir. AK PARTİ’nin de, CHP'nin de, diğer partilerin de İstanbul’a ilişkin imarla ilgili veya diğer hususlarla ilgili o anlamda yapılan yanlışlıkların toplamına ilişkin bir öz eleştiri ve dikkat çekmedir. Bunu kayıtlara geçmesi açısından ifade ettim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

60.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Tahir Akyürek’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Ben, Sayın Hamzaçebi’nin ifadeleri üzerine sadece bir bilgilendirme yapmak istedim Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İç Tüzük’ün 26’ncı maddesi gereğince, 25 Haziranda, iki gün sonra yani 27 Haziranda toplanmak üzere, gündemi belirleyerek ilgili yerlere ilettik. Biz gündemi belirlediğimiz gün ve ilgili yerlere ilettiğimiz gün Sayın Hamzaçebi aradı, kendisinin de 3 kanun teklifi verdiğini ve birleştirilmesini arzu ettiğini söyledi. Fakat biz gündemi belirledikten sonraki gün, 26 Haziranda Komisyonumuza havale edildi ve geldi. Dolayısıyla 26’ncı madde gereğince bir işlem yapamadık. Önümüzdeki toplantılarda Komisyonumuz gündeminde olan konuları değerlendireceğiz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

61.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Tahir Akyürek’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, keşke Sayın Komisyon Başkanımız Komisyonda yaptığım konuşmamın tamamını özetlemiş olsaydı. Hem telefonda kendisine söyledim hem de daha sonra Komisyonda açıkladım.

Şimdi, bir kere, AK PARTİ’li arkadaşların kanun teklifini Komisyon üyelerine bildirdikten sonra diğer teklifler onunla birleştirilmez diye bir şey yok. Parlamento hukukunun kuralları o gün Komisyon toplantısında o tekliflerin birleştirilmesini öngörür Sayın Başkan. Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı oradadır, onlardan bilgi alırsanız bu söylediğimi teyit edeceklerdir.

Ayrıca “Bir gün önce geldi teklifler.” dediniz. Size Komisyonda o gün şunu söyledim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 17 Eylül 2018 tarihinde vermiş olduğum afet riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle ilgili kanun teklifim var. Aylar öncesinde Komisyon gündemine girmiş. Varsayalım ki sizin gerekçeniz doğru, peki bunu neden birleştirmediniz? Buna bir engel var mıydı? Hayır.

Sayın Başkan, bu kelimeyi telaffuz etmekten üzüntü duyacağım ama bunun tek bir anlamı var: Partizanlık. Şurada Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin isimleri Sayın Meclis Başkan Vekilimizin yanındaki kâtip tarafından okunmasın; amaç bu. Bu doğru değil. Derdimiz, vatandaşın problemini çözmektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz.

Buyurun Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz; öncelikle hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Teklif sahibi olduğumuz Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’miz hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle milletimize, devletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekillerimiz hemen hemen maddelerin tümünü zikreden açılamalarda bulundular fakat ben bütünü üzerinde şahsım adına söz alarak sizlere belki de konunun temeli hakkında bir bilgi vermeyi umuyorum.

Değerli milletvekillerimiz, yürütme ve yürürlükteki maddeleriyle beraber yaklaşık 30 maddeden müteşekkil teklifte ifade edildi gibi, farklı kanunların değişik maddelerinde düzenlemeler yapılıyor. 2644 sayılı Tapu Kanunu’ndan 3194 sayılı İmar Kanunu’na, Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan hazineye ait taşınmaz malların satışının düzenlendiği mevzuata kadar ve yine Toprak Koruma Kanunu’ndan 5393 sayılı Belediye Kanunu’na ve yine 4721 sayılı Medeni Kanun ile diğer kanunların önemli kısımlarında düzenlemeler yapılıyor. Bu kanunlarda yapılan düzenlemelere nereden gereksinimin doğduğu da şu şekilde ifade edilebilir: Değerli milletvekillerimizin ifade ettiği şehirlerimizde imar planları yapılıyor. Şehir ile insan arasındaki ilişkinin temelinde mülkiyet yatıyor. Dolayısıyla yapılan bütün planlar takdir edersiniz bir mülkiyetin üzerine oturuyor. Milletvekilimizin dediği gibi, ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 57’si Millî Emlak Genel Müdürlüğümüzün yönetiminde. Millî Emlak Genel Müdürlüğümüz de artık Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın bünyesinde bir genel müdürlük. Bu kent içerisindeki, şehir içerisindeki mülkiyetler üzerine yapılan imar planlarının uygulanması aslında kanunun konuşulmaya başlandığı andan itibaren belirttiğimiz konularda da bir yandan sorunların oluştuğu alanları teşkil ediyor. Evet, imar planı yaptığımız yerlerde yapılaşmanın anayasası olan imar planları temel fakat bunları yaptığımız alanlardaki mülkiyetlerin tamamı kamuya ait değil. Dolayısıyla kamuya ait olmayan, büyük bir kısmı şahısların mülkiyetinde olan alanlar üzerine yaptığımız imar planlarının uygulaması yapılmadığından -işte az evvel bahsini ettiğimiz gibi- imar planlarındaki donatı alanları veya kamu hizmet kullanımına tahsis edilen alanlar çoğu zaman kamunun eline geçemediği için, maalesef, kamu hizmetlerini, kamu kaynaklarını başta belediyelerimiz olmak üzere, merkezî bütçeli idare etkin olarak yönetmekte sıkıntı yaşıyor. İşte, bu kanunda, temeli itibarıyla, yapılan düzenlemeyle, imar planı yapılan yerlerde -18’inci madde uygulaması dediğimiz, vatandaşlarımız tarafından da daha ziyade “hamur prensibi” olarak bilinen- donatı alanlarının ve kamuya ayrılan alanların tamamının bir bedel ödenmeksizin kamunun eline geçmesini düzenleyen bazı güçlendirici maddelerle ihdas edilmesi. Şöyle ki: Bu planlar yapıldı, bu planların imar uygulamaları yapılmadığı takdirde veya başka modellerle yapılması şekliyle, donatı alanları kamunun eline geçmediği için -az evvel bahsi geçtiği gibi- kentin ihtiyacı olan yeşil alan, çocuk bahçesi, oyun alanları, eğitim alanları, sağlık tesisi alanları, ibadet tesisi alanları gibi alanların belki de o bölge insanının ihtiyaç duyduğu yerlerde yapılmak yerine, maalesef hepimizin yaşadığı gibi, hazine arazisi neredeyse oraya yapılması gerçeğiyle karşılaşıyoruz. İşte, kanun, temeli itibarıyla, İmar Kanunu’nun 18’inci maddesinde getirdiği düzenlemede öncelikli olarak imar planlarının uygulanmasını mecburi kılıyor; 18’inci maddeye göre, bunların kamu eline geçmesini sağlıyor. Kamu eline geçen alanların da kentin yeni ihtiyaçlarına göre daha sağlıklı olabilmesi için buradaki yüzde 40 olan kesintiyi, düzenleme ortaklık payını yüzde 45 nispetine çıkarıyor. Yüzde 45 nispetine çıkarırken hepimizin bildiği kamu ortaklık alanlarını da bu alanın içerisinde bir şekilde ihtiva ediyor. Bunun da yetmemesi durumunda, imar planlama bölgesinde olan ilgili kurum arazilerinin veya öncelikli olarak hazine alanlarının da bu maksatla kullanılması çok önemli bir madde olarak buraya eklenmiş bulunuyor.

Değerli konuşmacılar sık sık konuşmalarda imar rantına dönük tespitlerde veya birtakım ifadelerde bulundular. Kanun, aksine, imar rantı için bir şekilde çabalanarak imar planlarının değiştirilmesi yönündeki baskıyı azaltmak için, bilakis, imar planlarının herkesten eşit miktarda kesinti yaparak ve eş zamanlı olarak kamu alanlarının, belediyelerin ve ilgili idarelerin eline geçmesinin sağlanması açısından tam da rantın önlenmesi amacıyla çok ciddi maddeler getirmektedir.

Burada “39’uncu maddede getirilen düzenlemeyle tarihî yapılar yıkılacak mı?” denildi. Hayır. 39’uncu maddede, yıkılacak kadar tehlikeli olan ama tescilli alanları, sit alanları dışındaki tarihî yapı alanları dışındaki alanları kapsayan alanlar. Belediyecilikten gelen arkadaşlarımız, değerli belediye başkanlarımız, kentlerde yaşayan herkes şunu biliyor ki: Çok sayıda metruk yapı sadece statik olarak güvenlik açısından değil başka açılardan da ciddi güvenlik sorunları, asayiş sorunları içerdiğinden, bu maddeyle, idareye güç verilmesi suretiyle, bu yapıların hızlı bir şekilde, sadece yıkmak şeklinde değil uygun hâle getirilmesi yönünde idarenin elini güçlendiren hususlar taşımakta.

“Kamu alanlarında özel tesis yapılacak.” denildi. Değerli milletvekilleri, bilakis, imar planlarının hemen onayı sonrasında beş yıl içerisinde getirilen bir mecburiyetle imar uygulaması yapılarak kamu alanlarının derhâl kamunun eline geçmesinin sağlanması hedefleniyor. Bu şekilde geçmemesi hâlinde, yine kamulaştırma suretiyle kamu hizmet alanı olarak planlanmış arsaların maliklerinin mağduriyetlerinin derhâl giderilmesi, bu da olmuyorsa sadece yapılaşma hakkını haiz olan kullanımlar için buralarda özel kullanımların yapılması söz konusu olabilecek. Yine, bu okulları bu ülkenin insanları, bizim çocuklarımız kullanacak; yine, bu hastaneleri bu ülkede yaşayan insanlar kullanacak. Hükûmetimiz döneminde, on yedi yıllık dönemde kamu eliyle yapılan hastaneler ve kamu eliyle yapılan okullar geçmiş yıllara oranla zaten ziyadesiyle, çok miktarda yapılmış ve bunların yanında, özel mülkiyete konu yerlerde, devlet tarafından kamulaştırılamayan ve kamunun eline geçmesi sağlanamayan yerlerde o kişilerin de mağduriyetlerinin geçici olarak giderilmesi için bu madde önem ihtiva ediyor.

Tarım alanlarına ilişkin önemli bir düzenleme var. Özellikle 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda köy yerleşim alanlarına ilişkin… Burada İmar Kanunu’nda ve köy yerleşim alanları için Toprak Koruma Kanunu’nda bir tespit var, düzenleme var. Köy yerleşim alanlarındaki her türlü genişleme toprak izni alınmadan yapılamayacak. Burada herhangi bir tarım alanının tarım dışı kullanıma açılması söz konusu değil bilakis tarım dışı kullanımların köy yerleşim alanlarında olması hâlinde dahi mutlaka tarım izni alınması şartına bağlanıyor.

Yine, müteahhitlere bazı haklar sağlanıyor, vatandaşın haklarından bazı kayıplar söz konusuymuş gibi bahsedildi. Bilakis, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’da yapılan düzenlemelerle müteahhitlerden kaynaklı sıkıntıların giderilebilmesi için hak sahiplerinin sözleşmelerine fesih yetkisi geldiği gibi, bu anlamda da devletin afet riski altındaki yerlerde -işte, İstanbul’da hepimizin üzüntüyle karşıladığı çökme, bazı binalarda yaşanan sıkıntılar, istinat duvarlarında yaşanan hususlarda olduğu gibi- idarenin bu konuda daha etkin ve daha hızlı müdahale etmesini sağlayan düzenlemeler kamu adına verilmiş durumda.

Kamulaştırmasız el atma davaları özellikle yerel yönetimlerin ve kamu idarelerinin hepsinin, malumunuz gündeminde olan konular. İmar planında kamuya bir alanı ayırmakla orada yeşil alan, okul, hastane, cami, karakol, meydan, çocuk bahçesi, oyun alanı, pazar alanı, resmî kurum alanı yapamıyoruz. Takdir edersiniz, imar planında olması kadar mülkiyetinin bunu gerçekleştirecek olan kamu kurumuna da bedelsiz geçmesi esas. Dolayısıyla bizler şehirleşme sürecini kadim bir medeniyet olarak belki bin yıldır bu topraklarda gerçekleştiriyoruz ama örnek verilen Batı şehirleri gibi, onların bu kentlerde altyapıyı ihdas ederek… Tabii ki bilimin anlamı çok büyük ama takdir edersiniz, bizim bu şehirleri yaparken, altyapıyı yaparken hiçbir zaman sömürü kaynaklı bir kaynak kullanımımız olmadı, yine bu milletin ve bu devletin kaynaklarıyla bu yollar, bu altyapılar yapılıyor. Dolayısıyla vatandaştan elde edilen kaynaklarla bir yandan imar planında gayrimenkulün olmasının getirmiş olduğu değer, bir yandan da o kentin donatı alanlarının da aynı kişilerden eşit miktarda karşılanması bu kanun içerisinde gayet güzel bir şekilde inşa edilmiş durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım, buyurun.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Çok kıymetli milletvekilleri, kanunun tüm hükümleri tek tek madde madde olarak huzurlarınıza geldiği zaman göreceksiniz, tapu mevzuatında vatandaşımızın gerçekten işlem yükünü ve kırtasiyesini azaltan uygulamalar olduğu gibi, Maliye hazinesi adına kayıtlı gayrimenkullerin satışını düzenleyen mevzuatta da bir ortak paydaya getirme ve uyumlulaştırma çabası var. Değişik yıllarda değerli milletvekillerimizin söylediği gibi, bazen özel alanlara, bazen 2/B taşınmazlarına, bazen belediye sınırları içerisinde ama millet tarafından kullanılan ve kullanıcılarının da üç yıl boyunca kullanmakta olduğu hazine alanlarına ilişkin düzenlemeleri de buraya getirerek vatandaşımız arasında haksızlık yapmadan ortak bir kullanım alanı tespit etmeye çalıştık.

Ben kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Pekgözegü, söz talebiniz var.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 8 Temmuz 2018 tarihinde meydana gelen tren faciasında yakınlarını kaybeden ailelerin adalet talebine ilişkin açıklaması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı katliam gibi kazanın davası başlıyor. 8 Temmuz 2018’de meydana gelen facianın davası 3 Temmuzda Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde başlayacak. Faciaya sebep olan, gerekli önlemleri almayan asıl sorumluların da yargılanmasını isteyen kazada yakınlarını kaybeden aileler, adalet talebinde devam ediyorlar. Vazgeçmediler adalet talebinden ve kamuoyunun, toplumun bu davaya ilgisini, dikkatini toplamasını istiyorlar, Çorlu’ya bu davayı izlemeye davet ediyorlar.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Sayın Beştaş…

63.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, söz konusu HDP’liler ya da Kürtler olunca FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin tasarruflarının geçerli kılındığına, Ergenekon davasındaki beraat kararı alkışlanırken Baran Barış Korkmaz’a yönelik uygulamanın Türkiye tarafından bilinmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Baran Barış Korkmaz, üniversite öğrencisi ve iki yıldan fazla bir süredir cezaevinde tutuluyor, sebebi de bir gizli tanık beyanı, eşkâlini dahi mahkemede veremeyen ve kesinlikle kimsenin temas edemediği gizli tanık ifadesi sebebiyle müebbet hapis cezası artı yirmi üç yıl ceza aldı. Buna dayanak teşkil eden meseleyse Elâzığ istihbaratında yüzbaşı olarak çalışan Pertek İlçe Emniyet Müdürünün yapmış olduğu bir soruşturma sebebiyle şu anda elli dokuz yıl hapis cezası alan bir üniversite öğrencisi var ve bu şahıs FETÖ’den, cemaatten tutuklu. Gerçekten FETÖ’cülerin yaptığı soruşturmalardaki çifte standart bütün adaletsizliğiyle devam ediyor.

Söz konusu HDP’liler ya da Kürtler olunca FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin tasarrufları geçerli kılınıyor. Bugün Ergenekon davasındaki beraat alkışlanırken bu çifte standardın bütün Türkiye tarafından bilinmesini önemle ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Eksik…

64.- Iğdır Milletvekili Habip Eksik’in, Millî Eğitim Bakanlığı müfredatında Kürtçenin seçmeli ders olmasına rağmen Van ili Edremit ilçesi Ferit Melen İlkokulunda görev yapan Medeni Oruç’un okulda Kürtçe konuştuğu için sürgün edilmesinin Kürtçe diline yönelik nefret söyleminin tasvip edilmesi anlamına gelip gelmediğini ve bu suçu işleyen idareciler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Van ili Edremit ilçesi Ferit Melen İlköğretim Okulunda görev yapan Medeni Oruç okulda Kürtçe konuştuğu için hiçbir gerekçe olmadığı hâlde okul idaresinin ayrımcı, ırkçı, ötekileştirici tavrıyla karşılaşmış olup okul idaresinin talebi ve maarif müfettişlerinin görüş ve önerileri sonucunda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından il dışına sürgün edilmiş ve maaştan kesme cezası verilmiş. Buradan sormak istiyoruz: Bu, Kürtçe diline yönelik kin ve nefret söyleminin tasvip edilmesi anlamına gelmez mi? Van gibi yüz binlerce insanın bu dili kullandığı Kürtçe diline karşı bu saygısızlık 21’inci yüzyılda insan haklarına aykırı değil midir? Bu suçu işleyen idareciler hakkında soruşturma açılacak mıdır? Hatırlatmak isteriz: Kürtçe dili millî eğitim müfredatında yer alan seçmeli ders olmasına rağmen bir öğretmen olan Medeni Oruç Kürtçe konuştuğu için nasıl sürgün edilebiliyor; bunun özellikle cevaplamasını bekliyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 35 Milletvekilinin Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1984) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 91) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

91 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizle başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Temmuz 2019 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.15



(x) 91 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.