TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           87’nci Birleşim

                                                                                     11 Haziran 2019 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER

1.- 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın vefatı nedeniyle saygı duruşu

 

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türk halkının hassas olduğu askerlik konusunda partilerin en yüksek uzlaşıyı göstereceklerine inandığına ilişkin konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Amasya Milletvekili Hasan Çilez’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Gaziantep ili Şahinbey ilçesi İyinacar Camisi imamının sözlerine karşılık Diyanet İşleri Başkanlığının tutumunun ne olacağını merak ettiklerine ilişkin konuşması

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine ve  A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığa Türk misafirperverliği gösterilerek karşılık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 10 Haziran Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un ölümünün 11’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Hükûmetin genç işsizliğe çözüm için ne yapmayı düşündüğüne ve TBMM’de bu konuda neden bir çalışma grubu oluşturulmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, maaşları bayram öncesinde Suriyelilere ödendiği hâlde engelli vatandaşlara neden ödenmediğini, yağlı tohum prim desteğinin eksik ödenen kısmının çiftçiye ne zaman ödeneceğini ve tarımsal destek miktarının ne zaman belirleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 11 Haziran Kızılayın kuruluşunun 151’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 2 Haziran Ahmed Arif’in ölümünün 28’inci ve 3 Haziran Nâzım Hikmet’in ölümünün 56’ncı yıl dönümüne, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadığına ilişkin açıklaması

8.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu personelinin yaşadığı mağduriyetin gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Hatay Milletvekili Hüseyin Şanverdi’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Suriye’nin Azez bölgesinde şehit olan hemşehrisi Piyade Uzman Onbaşı Halil Kurt’a ve şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Adana’dan Çanakkale’ye giden yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının projelerinin desteklenmesini ve yerli otomobil üretim üssünün Adana’ya kurulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Bursa Milletvekili Mustafa Esgin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Türklerin ve Müslümanların tutulduğu toplama kampı Belene’nin kuruluşunun 70’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

14.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması

15.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, Kuzey Irak'ta yürütülen Pençe Operasyonu'nun başarıyla devam ettiğine, vatan savunmasında şehit olan Mehmetçikler ile vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

16.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Rize-Artvin Havalimanı inşaatı nedeniyle Arhavili kamyoncuların yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Ankara’da sağanak nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadığına, 669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında kapatılan askerî okul öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, dolu yağışı nedeniyle zarar gören Aksaraylı çitfçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, şehitlere ve Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, trafik konusunun her yönüyle ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, devletin merasim bölüğüne dönüştürüldüğüne, devlet kurumlarından milletvekillerine gönderilen bildiri, davet ve broşürlerin neden olduğu israfın önüne geçilmesi gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.” ifadesinin talihsiz bir beyan olduğuna ilişkin açıklaması

23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Antalya ilinde eğitim uçağının düşmesi sonucunda, Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında, Ankara’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadıklarına, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz havzasındaki haklarının gasbedilmesine müsaade etmeyeceklerine, ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilen karar ile ABD’nin S400 konusundaki şantajını şiddetle reddettiklerine ilişkin açıklaması

24.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, hem tarihin hem de yaşam alanlarının yok olmasına sebebiyet verecek olan Ilısu Barajı’ndaki çalışmaların durdurulması gerektiğine, Türkiye’nin AKP döneminde iş cinayetlerinde Avrupa birincisi olduğuna ve Meclisin bu konuda çalışmalar yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapacağı maçta başarılar dilediklerine, devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını zedeleyici davranışlara karşı en ağır şekilde karşılık vermesi gerektiğine, 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne, bir grup askerin “Devler gelir devler gider, bir tek dev kalır Sedat Peker.” sloganıyla ilgili Millî Savunma Bakanı ile İçişleri Bakanının açıklama yapmadığına ve Sedat Pekerlerin örnek alındığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemediklerine ilişkin açıklaması

 

26.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine, İzlanda’ya A Millî Futbol Takımı'nın maruz kaldığı muamele nedeniyle nota verildiğine ve başarılı bir yasama haftası geçirmeyi ümit ettiklerine ilişkin açıklaması

27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

28.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması

30.- Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in, Batman Belediyespor Kadın Futbol Takımı’nın uğradığı saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

31.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Şırnak ili ile İdil, Silopi, Cizre ilçelerindeki mezar taşlarının tahrip edilerek ne elde edilmek istenildiğine, savcılıkların konuyla ilgili soruşturma başlatması, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun yerinde inceleme yaparak kamuoyunu aydınlatması ve Hükûmetin uluslararası sözleşmelere bağlı kalması gerektiğine ilişkin açıklaması

32.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, açlık grevini sonlandıran mahpuslara tedavi hizmetlerinin kimi cezaevlerinde neden uygulanmadığını ve bu konuyla ilgili neden yeterli önlemlerin alınmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

33.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde IŞİD terör örgütü temsilcisi Abdulbasit El Sarut için yapılan cenaze töreninin Hatay halkını derinden yaraladığına ve provokatif davranışlara karşı İçişleri Bakanı ile Hükûmet yetkililerini göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

34.- Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanal’ın, Şanlıurfa ili Ceylânpınar ilçesi Saraççeşme Mahallesi’nde yıldırım düşmesi sonucu ekili arazilerin zarar gördüğüne ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapısal değişikliği öngören Askeralma Kanunu Teklifi’ni hangi saiklerle hazırladığını ve ülkeye neler kazandıracağını açıklaması gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

40.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli ili Çayırova ilçesindeki Akpınar Tekstil’de çıkan yangına ilişkin Kocaeli Valiliğince açıklama yapılmadığına ilişkin açıklaması

41.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Binali Yıldırım’ın sosyal medyada “İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun ömürler diliyorum.” ifadesinin yer aldığı “tweet’i atıp atmadığını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

42.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Askeralma Kanunu Teklifi’ni geneli itibarıyla desteklediklerine, bir aylık temel eğitim, dövizli askerlik ve kısa dönem askerlik konularının dikkate alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Parlamentolararası Birlik Grubu Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, ülkemizin Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında TBMM'nin AND Topluluğunun danışma ve denetim organı olan AND Parlamentosuna gözlemci üye olması TBMM Başkanlık Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/765)

 

C) Önergeler

1.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un (2/1551) esas numaralı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/32)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

3.- CHP Grubunun, Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ve arkadaşları tarafından, cezaevinde tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri iddialarının  araştırılması amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Haziran 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, yaş sebze ve meyve ihracat tırı karantina işlemlerinin yavaşlatıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/10821)

2.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan'ın, 2002-2019 yılları arasında Bakanlığın Kırklareli iline yaptığı yatırımlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10823)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'un Tuzla ilçesinin Şifa ve Mimar Sinan Mahallelerinde toplu ulaşımda yaşanan aksaklıklara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10824)

4.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya'nın, Türksat'a borcu olan ve borcu nedeniyle yayını kesilen tv kanallarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10825)

5.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit'in, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri için Muş iline ek uçak ve otobüs seferleri yapılarak dışarıdan seçmen taşındığı iddialarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10826)

6.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, Atatürk Havalimanı'nın ihale süresi dolmadan kapatılması nedeniyle ortaya çıkan zarara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10827)

7.- Hakkâri Milletvekili Sait Dede'nin, Hakkâri ili ve ilçelerindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10973)

8.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un, Gebze-Halkalı arasındaki demir yolu hattının güvenliğine ve yeni işe alınan makinistlerin yeterliliklerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10974)

9.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un, İstanbul Havalimanı apronunda çalışan personelin hata durumunda dolar üzerinden ceza ödeyecek olmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10975)

10.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un, Atatürk Havalimanı'nın kapanması nedeniyle bir şirkete ödenecek tazminata ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10977)

11.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Atatürk Havalimanı'nın işletmesini 2021 yılına kadar üstelenen şirkete sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle ödenecek tazminata ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10978)

12.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2017-2019 yılları arasında yıllara göre Türk boğazlarından geçiş yapan gemilerin sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10980)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2017-2019 yılları arasında yıllar bazında Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca yapılan ve daha sonra iptal edilen ihalelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10982)

14.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, internet erişiminin yaygınlaştırılması için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10983)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan'ın, Kahramanmaraş'ta son beş yılda meydana gelen trafik kazalarının sayısına ve bu kazaları azaltmak için alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı  (7/10984)

16.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan'ın, karayollarına yerleştirilen maket trafik polis araçlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10985)

17.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, Siirt'te Kasaplar Deresi'nde viyadük yapılacağına dair iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11089)

18.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Atatürk Havalimanının işletme hakkını 2021 yılına kadar devralan şirkete sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle ödenecek tazminata ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11090)

19.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, Kocaeli'nin Gebze ilçesine bağlı Denizli Mahallesi'nde Kuzey Marmara Otoyolu çalışmaları nedeniyle yaşanan sorunların çözümüne ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11091)

20.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, Çeşme Alaçatı Havalimanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11092)

11 Haziran 2019 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER

1.- 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın vefatı nedeniyle saygı duruşu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, iki gün önce Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ın ani vefatıyla hepimiz sarsıldık. Birazdan onunla ilgili duygularımı sizlerle paylaşacağım.

Meclisimizi açarken Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ın aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum:

(Saygı duruşunda bulunuldu)

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.

Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan 25, 26 ve 27’nci Dönemde Parlamentomuz çatısı altında çok başarılı hizmetler verdi. Kendisini çok genç yaşta yitirdik. Kazım Arslan genç yaşına karşın gerek meslek hayatında gerek siyaset hayatında çok önemli başarılara imza atmış, mümtaz bir şahsiyetti. Avukatlık mesleğinin yanında Denizli’de tekstil sanayisi üzerinde önemli çalışmaları olup bu konuda çok önemli bir girişimci ruhu olan bir arkadaşımızdı.

Sayın Kazım Arslan 25, 26 ve 27’nci Dönemde milletvekilliği görevini yaparken siyasi ilkelerinden asla ödün vermedi, siyasi ilkelerinden ödün vermezken bir yandan da bütün siyasi partilerdeki milletvekilleriyle, yöneticilerle son derece nezaketli ve saygın bir ilişki gerçekleştirdi. Bugün Sayın Kazım Arslan’ın nezaketine, onun duruşuna her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Son derece sakin bir üslupla kendi görüşlerini aktarmaya ve bu konuda da kimseye bir kırgınlık göstermemeye özen gösteren bir arkadaşımızdı. Ayrıca, gerek grup başkan vekilliği yaptığım daha önceki dönemlerde gerekse Meclis Başkan Vekili olarak yönettiğim bütün oturumlarda istisnasız şunu söyleyebilirim ki: Sayın Kazım Arslan Meclisimizin en çalışkan milletvekillerinden biriydi. Meclis açılma saatinde Meclise gelir ve Meclis kapanana kadar da Meclisten ayrılmaz, sürekli okur, notlar alır, arkadaşlarıyla paylaşır ve her zaman da görüşlerini ifade etmeye çalışırdı.

Böylesine çalışkan, zarif bir arkadaşımızı çok zamansız bir şekilde, ani bir şekilde kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz. Yeri doldurulamayacak arkadaşımız için bütün çalışma arkadaşlarına, Meclisimize, sevenlerine ve Türk halkına tekrar başsağlığı diliyorum, ruhu şad olsun.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Daha sonra, sisteme giren arkadaşlarımızın ve grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.

Gündem dışı ilk söz, Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümü nedeniyle söz isteyen Amasya Milletvekilimiz Sayın Hasan Çilez’e aittir.

Buyurun Sayın Çilez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Amasya Milletvekili Hasan Çilez’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişi ve Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yılı dolayısıyla söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında aziz ve necip milletimizi ve Gazi Meclisimizin kıymetli vekillerini en derin saygı ve sevgi ve hürmetlerimle selamlarım. Rabb’imin rahmeti ve bereketi milletimizin üzerine olsun.

Yüksekova’da yol inşaatında çalışan 2 işçimiz hain terör örgütünce şehit edilmiştir. Rabb’im şehadetlerini kabul etsin, ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun, hainler kahrolsun.

İki gün önce vefat eden Denizli Milletvekilimiz merhum Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Cumhuriyet Halk Partisine ve Denizlili hemşehrilerimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Sayın Başkanım, değerli vekiller; yüz yıl, tam yüz yıl önce bugünler, Türk esaret altına alınmak isteniyor. Orduları dağıtılmış, tersanelerine kilit vurulmuş, silahı elinden alınmış, tuzaklar kurulmuş, emperyal güçler oyunlarını sahnelemeye başlamış, alt yüz yıllık Osmanlı çökertilmiş, son darbe vurulmak üzere. Millet uzun süren savaşlar sonunda fakruzaruret içinde, genç nüfus cephelerde şehadet şerbeti içmiş, Anadolu Türk olalı hiç böyle olmamıştı. Bir kıvılcım lazım, her şeye rağmen, her olumsuzluğa inat göğsündeki imanla Anadolu insanı esarete karşı kükremeye hazır. 19 Mayısta Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları ilk kıvılcımı ateşlemiş, Havza’ya gelmiştir. Havza’daki çalışmalarının sonunda Amasya’ya geçmeden önce Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi’ye çektiği telgrafta Amasya’da nasıl karşılanacağı konusunda iklimi öğrenmek istemektedir. Kısa sürede gelen cevabi telgraf şöyledir: “Amasya halkı müdafayivatan, muhafazayidin ve devlet yolunda mücadele edenleri bağrına basmakla müftehir olacaktır.” Beklentisinin ötesindeki bu cevap Mustafa Kemal ve beraberindeki heyet için büyük bir moral olmuştu. 12 Haziran 1919 günü Amasya’ya gelen Mustafa Kemal ve arkadaşları Amasya’da büyük bir coşkuyla karşılanmıştır, “Paşam, bütün Amasya emrinizdedir, gazanız mübarek olsun.” Saraydüzü Kışlası’na yerleşen heyet vatanın kurtuluşu için çalışmalarına burada başlamıştır. Büyük zorluklarla ve tereddütlerle çıktığı istiklal mücadelesinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yüreğini, Amasyalılar, âdeta Yeşilırmak’ın suyunu serperek rahatlatmışlardır. Ertesi gün, cuma namazında zekât-fitre konusunda hutbe verecek olan Sultan Bayezid Camisi İmamı Abdurrahman Kamil Efendi hutbesini değiştirerek vatanın kurtarılmasından bahsetmiştir. Namaz çıkışı halka hitap eden Mustafa Kemal “Amasyalılar, burası, Havza’dan ötesi Pontus oluyor, Sivas’tan doğusu Ermenistan’a kalıyor, memleket İngiliz mandası altına giriyor. Tarihi büyük Türk milleti böyle bir esareti kabul edemez.” diyerek durumu özetliyor. On günlük çalışmanın ardından Mustafa Kemal ve arkadaşları, Amasya’dan ve Amasyalıdan aldığı büyük moral ve destekle, 22 Haziran 1919 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi, kurtuluş ve dirilişin manifestosu Amasya Tamimi’ni dünyaya ilan ettiler. “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.” tespitini net olarak ortaya koymuşlar ve “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek yeni Türk devletinin ilk şifrelerini vermişlerdir. Anadolu’da her türlü tesir ve müdahaleden uzak bir yerde kongre toplanması karara bağlanarak Erzurum ve Sivas Kongrelerinin önü açılır, Kurtuluş Savaşı’mız başlar, Türk’ün destanlarına yeni destanlar eklenerek Türkiye Cumhuriyeti kurulur. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” düsturu “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” denilerek millet hâkimiyetinin tecelligâhı Gazi Meclisimize yazılır. Amasya, tarihte oynadığı önemli rollerine birisini daha ekler. Osmanlı’ya şehzadeler yetiştiren ilim irfan şehri, Anadolu’nun Oxford’u diye tanımlanan, toprakları küçük ama verimli olan Amasya’mız, Fetret Devri’nden sonra Osmanlı’nın ikinci kuruluşunu tesis etmiş, dirilişi başlatmış, İstanbul’un fethinin önünü açarak devletten imparatorluğa geçişin başlangıcı ve dayanağı olmuştur. Yine bu küçük şehir milletinin ihtiyacı olduğunda sahneye çıkmış, Amasya Tamimi’yle Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran şehir olma şerefine nail olmuştur çünkü yeni devletin kurulma niyeti ve nasıl bir devlet olacağı burada ortaya konulmuştur. Bu büyük mirasın sahipleri olarak bizler sorumluluğunu müdrik insanlar olarak davranmak, tavır almak ve çalışmak zorundayız. Bu kadar zorluklarla bize emanet edilen vatanımızı yeni nesillerimize güçlü ve kudretli olarak teslim etmeliyiz. Bunun için sürekli tahrik ve tahrip tazyiklerini üzerimize gönderenlere karşı millî birlik ve beraberlik içerisinde mücadele etmemiz gerekmektedir.

Beka meselemiz millî meselemizdir, bunu bayağılaştırmak gaflettir, dalalettir; yok saymak ihanete kadar gidebilir, günlük politik malzeme ve çatışma alanı değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, bir dakika daha ekleyelim.

HASAN ÇİLEZ (Devamla) - Bu meseleyi herkese anlatmak boynumuzun borcudur. Dün manda ve himaye, Yunan işgali, Ermeni ve Rum Pontus faaliyetleri, Misakımillî sınırları içerisindeki Musul, Kerkük ve diğer yerlerin elimizden oyunlarla alınması neyse bugün de terör örgütleri ve onların destekçileriyle mücadele etmek, güney sınırlarımızda kurulmak istenen terör devletini ne pahasına olursa olsun kurdurmamak, Akdeniz’deki haklarımızı korumak, küresel emperyalist güçlerin siyasal ve ekonomik baskılarıyla, darbeler ve 15 Temmuzdaki işgal girişimleriyle mücadele etmek aynı şeydir. Biz bu oyunu biliyoruz, Allah’ın izniyle dün nasıl bozduysak bugün de bozarız. Dün bozduk, istiklal mücadelemizle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk, bugün de bozarız, beka meselemizin idrakiyle büyük ve güçlü Türkiye’yi kurarız. Bunun için tek dayanağımız dün olduğu gibi bugün de milletimizin azim ve kararıdır.

Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yılı nedeniyle söz isteyen Amasya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Tuncer’e aittir.

Buyurun Sayın Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

2.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

7 Haziran 2019 tarihinde kaybettiğimiz ve büyük üzüntü duyduğumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en çalışkan, en naif ve beyefendi bir kişiliğe sahip olan Denizli Milletvekilimiz Sevgili Kazım ağabeyimizi, Kazım Arslan ağabeyimizi sevgi ve saygıyla anıyorum; yakınlarına, camiamıza, Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Yarın 12 Haziran, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı günün 100’üncü yılı. Amasyalılar olarak bu günü büyük bir coşkuyla ve sevgiyle on gün boyunca kutlayacağız. 12-22 Haziran tarihi sadece Amasya için değil, Türkiye için en önemli tarihlerden biridir, yeni kurulacak devletin müjdesi ve şeklinin söylendiği gündür. Bu müjdenin Amasya’dan verilmesi ise bizler için gurur verici ve övünç doludur.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta günün koşullarını ve Osmanlı Devleti’nin son durumunu anlattıktan sonra sözüne şöyle devam eder: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hâkimiyetimilliyeye müstenit, bilakayduşart müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” O dönemde ülkenin durumunu çok iyi tahlil eden Mustafa Kemal, mevcut durumdan çıkışın yolunun yeni ve bağımsız bir devlet olduğunu ve bu devletin temelini de “millî egemenlik” ilkesinin oluşturacağını kafasına koyduktan sonra Samsun’a doğru yola çıkmış, sonrasında Havza ve devamında, 12 Haziranda Amasya’ya geçmiştir. Amasya’da on gün kalan Mustafa Kemal 21 Haziran akşamı arkadaşlarıyla Topçu Kışlası’nda toplanmış ve sabaha kadar süren toplantı sonrasında tarihe altın harflerle yazılan Amasya Tamimi okunmuştur.

Amasya Tamimi bir kurtuluş ve kuruluş belgesidir. “Vatanın tamamı, milletin istiklali tehlikededir. Hükûmet merkezi itilaf devletlerinin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürüyor. Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir millî heyetin varlığı gerekmektedir.” Amasya Tamimi’nin özeti budur.

Değerli milletvekilleri, 100’üncü yılında Amasya Tamimi’ni çok iyi anlamalı ve kendimize rehber edinmeliyiz. Özellikle ülkeyi yönetenler bu belgeyi ezberlemeli ve özümsemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ve iç politikası belirlenirken bu tamim içeriği rehber olarak alınmalıdır. Hele hele devlet yönetiminde “egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu” ilkesi asla vazgeçilmeyecek veya tırpanlanmayacak şekilde kayıtsız ve şartsız korunmak zorundadır. Aslında bu ilkeyi en iyi korumanın yolu ise 16 Nisan referandumuyla geçilen tek adam rejiminden derhâl vazgeçmekten ve eksikleri giderilmiş güçlü parlamenter rejime tekrar dönmekten geçmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürem azalırken 100’üncü yılda biraz da Amasya’nın sorunlarından bahsetmek isterim. Milletvekili olduğumdan beri her konuşmamda, söz aldığımda sürekli bahsediyorum, yine bahsedeceğim. Yapımına 2007 yılında başlanan ve 11,3 kilometre uzunluğunda olacak olan Amasya Çevre Yolu inşaatı on iki senedir devam etmektedir. Her sene “Bu sene sonunda bitecek ve hizmete girecek.” diye açıklamalar yapılan çevre yolu bu sene de hizmete giremeyecek gibi. 2015 yılında ilk milletvekilliği dönemimde “Bu sene hizmete giriyor.” dendi ama ertelendi “2016 yılında hizmete giriyor.” dendi, ertelendi “2017 yılında hizmete giriyor.” dendi, ertelendi, 2018 yılından sonra da artık tarih verilmiyor. Çevre yolunun 2017 yılına kadar 550 milyon lira parası gitti, şu an itibarıyla da yaklaşık 1 milyar lirayı buldu. Son on iki yılda ülkemizde Avrasya Tüneli’ne başlandı ve bitti, üçüncü köprüye başlandı ve bitti, Osman Gazi Köprüsü’ne başlandı ve bitti ama Amasya Çevre Yolu bitirilemedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Devam edin Sayın Tuncer.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – İnşaat başladığından beri ülkemizde 8 seçim, 2 referandum oldu, 3 başbakan, 3 cumhurbaşkanı değişti ama Amasya Çevre Yolu bitirilemedi. İnşaat başladığından beri Galatasaray 6 kez, Fenerbahçe 3 kez, Beşiktaş 3 kez, Bursaspor 1 kez şampiyon oldu ama Amasya Çevre Yolu bitirilemedi. Şayet Ferhat yaşasaydı ve bugünkü teknolojiye sahip olsaydı, değil 11 kilometre çevre yolu yapmak, Amasya’nın tüm çevresini çevre yoluyla kaplardı. Lütfen bitsin artık bu çevre yolu.

Amasya’nın, Amasyalıların bir diğer sorunu da soğan. Bildiğiniz üzere, Amasya, merkez ve ilçeleriyle Türkiye’nin en önemli soğan üreticilerinden biridir. Çiftçiler, elleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak emeklerini, gündüzlerini, gecelerini, paralarını, bütün maddiyatlarını vererek ürettikleri soğanlarını depolarına, köylerindeki, evlerindeki kuruluklarına koyarlar ve belli bir süre sonra, ihtiyaçları doğrultusunda, peyderpey de bu soğanlarını satarlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Selamlayalım.

Buyurun.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Selamlıyorum.

2018 yılında, maalesef, 47 yaşındayım, kırk yedi yıldır hiç görmediğim bir şey oldu, o çiftçilerin, köylülerin evine girildi, o soğan koydukları kuruluklar, ahırlar, depolar kontrol edildi, basıldı. Çiftçi bunu hiçbir zaman yaşamamıştı ve özellikle de Amasya çiftçisi bunu hiçbir zaman hak etmemişti. O soğanı üreten de yetiştiren de o çiftçinin bizzat kendisidir, satana kadar da o mal o çiftçinin kendisine aittir. İster satar ister döker ister yakar, her türlü tasarruf hakkına sahiptir. Hiç kimsenin, çiftçinin kendi ürettiği, köylünün kendi yetiştirdiği soğanına el uzatma, deposunu basma, kuruluğuna girme gibi bir hakkı yoktur diyorum, böyle bir uygulamanın bir daha olmamasını temenni ediyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gündem dışı üçüncü söz, Düzce’nin sorunları hakkında söz isteyen Düzce Milletvekilimiz Sayın Ümit Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Düzce ilimizin sorunları hakkında konuşma yapmak için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Düzce kendi bölgesinde âdeta bir saklı cennettir. Bu saklı cennet maalesef yeteri kadar değer görmemektedir. Özellikle Sinekli, Balıklı, Kardüz, Pürenli, Derebalık, Topuk, Torkul, Odayeri başta olmak üzere sayıları 10’u aşan yaylalarıyla; Akçakoca denizi ve kumsalıyla; Güzeldere, Samandere Şelaleleriyle; Akçakoca’da Fakıllı ve Yığılca’da Sarıkaya Mağaralarıyla; Cumayeri’nde raftingiyle; Gölyaka’da kuş cenneti Efteni Gölü’yle; Konuralp’te tarihî Bitinya bölgesine ait Prusias şehri kalıntılarıyla âdeta turizm cenneti olması gereken bir şehirdir. Bu özelliklerine rağmen maalesef yıllardır kötü yönetilen, daha doğrusu yönetilemeyen il turizmi, turizm pastasından alması gereken payı alamamaktadır.

Düzce’nin sorunu bu kadarla da kalmamakta, bir yıldır sorunları peyderpey dile getirmemize rağmen sorunlar çözülememektedir. Ülkemizde çiftçilerin yaşadığı sıkıntılar Düzce’yi de etkilemekte; bunun yanı sıra, çevre yolları tamamlanmayan ilimizin trafik problemleri gün geçtikçe artmaktadır. Yığılca yolunda yapılan çalışmalar devam etmesine rağmen hedeflenen yol yapımı, ihtiyacı karşılamamaktadır. Gölyaka bağlantı gişelerinin ve Kaynaşlı gişelerinin açılma aşamasına gelmesi, gecikmeye rağmen, sevindiricidir.

Düzce Devlet Hastanesinde yapılan çalışmalar neticesinde iyileşme olmuşsa da fiziki problemleri ve kadro sıkıntısı hâlâ devam etmektedir.

Akçakoca Devlet Hastanesiyle ilgili hâlâ bir adım atılamamış olup hastanenin durumu içler acısıdır. Akçakoca gibi yazın nüfusu 100 bini aşan bir ilçeye mevcut hastane yakışmamakta, personel sıkıntısı bir türlü giderilememektedir.

Değerli milletvekilleri, Düzce’nin 740 bin dönüm tarım alanının 630 bin dönümü fındık arazisidir. 630 bin dönüm fındık arazisinin 500 bin dönümüne zirai destek verilmektedir. Yüzde 6 ve üzeri 3’üncü sınıf fındık arazilerine destek verildiğini göz önünde bulundurursak Düzce’de tarımın tamamıyla fındığa endeksli olduğunu ve 27 bin ailenin fındıktan geçindiğini görürüz. Karadeniz Bölgesi’nde fındık üreticisinin yaşadığı sıkıntıların tamamı Düzce ekonomisine yüzde 60’ın üzerinde katkısı olan fındık üreticisini de ve dolayısıyla Düzce’yi de çok fazla etkilemektedir. Tarımda gerek Düzce’de gerekse Karadeniz’de fındıkçının problemleri büyüktür. Defalarca fındık üreticisinin sorunlarını ve beklentilerini dile getirmemize rağmen Tarım Bakanlığından konu hakkında bir açıklama yapılmaması fındık üreticisini endişelendirmektedir. Tarım Bakanlığının açıklama yapmadan birtakım dış kaynaklardan yapılan yıllık ürün açıklamaları üreticinin endişelerini artırmaktadır. Üretici geçen sene yaşadığı sıkıntıların aynısını çekmekten korkmaktadır. Tarım Bakanlığından bir açıklama yapılmaması Karadeniz’de yaşayan yaşamayan tüm Karadenizli hemşehrilerimizi sıkıntıya sokmaktadır. Hem fındık üretimini 1 milyon tona çıkarmak istediğinizi söyleyip hem de fındıkçıyı kendi başına bırakmak, ülkemize ve üreticiye sahip çıkmamak fındık tekeli oluşturmaya çalışan bir şirketten başkasına fayda sağlamayacaktır.

Fındık üreticisinin üzerinde oynanan oyunlar bununla da kalmamaktadır. Üretici sadece bir ay çalışıp âdeta yan gelip yatıyor gibi gösterilerek küçük düşürülmeye ve diğer çiftçilerle arası açılmaya çalışılmaktadır. Özellikle son dönemde tekel oluşturmaya çalışan bir şirketin yetkililerinin üretici hakkında “850 bin ton yıllık ürün var. Fındık üreticisi rahat, yeterince çalışmıyor. Fındıkçı çok para kazanıyor.” gibi söylemlerin tamamı asılsızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ÜMİT YILMAZ (Devamla) - Bir fındık üreticisi olarak açık ve net bir şekilde belirtmek isterim ki fındık dikili araziler çok eğimli ve başka tarım alternatifi olmayan arazilerdir. Fındık öyle bir ay çalışılan değil, senenin en az yedi ay tımarıyla, ilaçlamasıyla, çapasıyla, toplamasıyla, harmanıyla emek harcanması gereken, üretimi zor bir tarım ürünüdür. Bu eğimde yapılan tarımın maliyeti çok yüksektir. Son dönemde artan mazot, gübre ve zirai ilaç fiyatları bütün çiftçilerde olduğu gibi fındık üreticisini de zor durumda bırakmıştır. Fındık üreticisi bu sene umduğu fiyatı zamanında bulamazsa tarlaya gidemeyecek, tarlasına bakım yapamayacak duruma gelmiştir. Bu durum yıllık ürünün bırakın 1 milyon tona çıkmasını daha da düşmesine neden olacaktır. Fındık üreticisinin Tarım Bakanlığından beklentisi, derhâl, TMO’nun fındık fiyatı 3 doların altına düştüğü anda müdahale yapacağını belirtmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayıp selamlayalım.

ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlamadan önce başta CHP camiası olmak üzere bütün milletvekilli arkadaşlarıma başsağlığı diliyorum, Allah rahmet eylesin diyorum. (MHP, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren değerli milletvekillerimize yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim.

İlk söz Sayın Filiz…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Gaziantep ili Şahinbey ilçesi İyinacar Camisi imamının sözlerine karşılık Diyanet İşleri Başkanlığının tutumunun ne olacağını merak ettiklerine ilişkin konuşması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözlerime Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a rahmet dileyerek başlıyorum.

Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde İyinacar Camisi İmamı bayram namazı hutbesinde “Yunanlıları denize döktüler, nerede döktüler, hepsi yalan; keşke o gün savaşı kaybetseydik, belki Osmanlı’yı daha sonra yeniden kurabilirdik.” şeklindeki sözleriyle Kurtuluş Savaşı’nda verilen mücadeleyi yok sayıp şehitlerimizin ruhunu incitmiş, Türk milletinin tarihini ve zaferlerini aşağılamıştır. Bu fitne içerikli sözler “Keşke Yunan kazansaydı.” zihniyetinin uzantısıdır. Bu kirli zihniyet, dedelerimiz Fransa’ya karşı Antep’te 6.317 şehit verirken iş birlikçilerin İstanbul hükûmetiyle birlikte sergilediği ihanet zihniyetinin devamıdır. Asla fırsat verilmemeli, bu gibiler camilerimizden uzaklaştırılmalı, yüce dinimizi istismar etmeleri engellenmeli ve yasal işlem yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda ne yapacağını da merakla beklemekteyiz.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Şimşek...

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine ve A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığa Türk misafirperverliği gösterilerek karşılık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, öncelikle, ben Fransa’yı 2-0 gibi net bir skorla yenen Millî Takım’ımızı tebrik ediyorum.

İzlanda’da Türk Millî Takımı’na karşı yapılan saygısızlığa mutlaka bir karşılık verilmesi gerektiğini ama onların beklediği şekilde değil, Türk misafirperverliğinin en güzel şekli bunlara gösterilerek insanlık dersi verilmelidir. Türkiye’de oynanacak olan Türkiye-İzlanda maçının da... Seçim bölgem Mersin’de -Türkiye’nin en güzel statlarından bir tanesi Mersin’e yapıldı Akdeniz Oyunları vesilesiyle- çok güzel bir stadımız var. Mersin’de bugüne kadar hiçbir millî maç oynanmadı. Ben buradan Spor Bakanımız Muharrem Kasapoğlu’na ve Futbol Federasyonu Başkanına çağrıda bulunuyorum ve bu konuda da bütün Mersin milletvekillerini destek olmaya davet ediyorum. Mersinli hemşehrilerimiz İzlanda’ya en güzel cevabı tribünden verecektir ve İzlandalıları oradan boynu bükük bir şekilde gönderecektir diyor, saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu...

3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 10 Haziran Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un ölümünün 11’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan Bey’e Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Çekimleri 1977 yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesinin Karatepe köyü civarında gerçekleştirilen ve Türk sinemasının başyapıtlarından biri sayılan “Selvi Boylum Al Yazmalım” romanıyla tanıdığımız ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un aramızdan ayrılışının 11’inci yıl dönümündeyiz. Eserleri 150’den fazla dile çevrilen, Stalin’in yok etmeye çalıştığı Kırgız kültürünün sesi olan ve Orta Asya Türk kültürünün en önemli kalemleri arasında yer alan Cengiz Aytmatov, Stalin’in emriyle katledilen babası Törekul Aytmatov mezarının bulunduğu Çang-Taş köyünde Atabeyt Mezarlığı’nda yatmaktadır. Yaşadığı dönemi en iyi şekilde yazan, ünü Kırgızistan sınırlarını aşan “Sevgi neydi? Sevgi emekti.” mottosu unutulmaz bir klasik hâline gelen ve Türkiye’de eserleri en çok okunan yabancı edebiyatçılardan biri olan bu usta yazarı gelecek nesillere de taşımanın önemine yürekten inanıyorum.

Bu vesileyle edebî çalışmalarına ek olarak Sovyetler Birliği Parlamentosunda milletvekili olarak da görev yapan Cengiz Aytmatov’u rahmetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

4.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Hükûmetin genç işsizliğe çözüm için ne yapmayı düşündüğüne ve TBMM’de bu konuda neden bir çalışma grubu oluşturulmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’a bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, önümüzdeki pazar günü yapılacak üniversite sınavlarına 2 milyon 446 bin kişi girecek. Buradan tüm gençlerimize başarılar diliyorum.

Geçtiğimiz yıl -açık öğretim dâhil- bir yükseköğretim kurumuna yerleşen öğrenci sayısı sadece 857 bin yani başvuru yapan her 3 adaydan sadece 1’i yerleşiyor. Yani 18-24 yaş aralığında olan her 3 gençten 1’inin işsiz olduğu ülkemizde, 1 milyon 600 bin genç daha maalesef işsizler kadrosuna eklenecek.

Şubat 2019 verilerine göre İŞKUR’a kayıtlı 390 bin ön lisans, 470 bin lisans, 19 bin yüksek lisans mezunu var.

Hükûmet klasik önlemler dışında ne yapmayı düşünüyor? Genç işsizliğe çözüm geliştirecek bir çalışma grubu TBMM’de neden oluşturulmuyor? Bu konuda Hükûmet ne yapacak, herhangi bir programı var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, maaşları bayram öncesinde Suriyelilere ödendiği hâlde engelli vatandaşlara neden ödenmediğini, yağlı tohum prim desteğinin eksik ödenen kısmının çiftçiye ne zaman ödeneceğini ve tarımsal destek miktarının ne zaman belirleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkan.

Denizli Milletvekilimiz, ağabeyimiz Kazım Arslan’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına ve camiamıza başsağlığı diliyorum.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Suriyelilere bayram öncesi maaşlarını ödedi ama engelli vatandaşlarımızın maaşlarını ödemedi, bunun sebebi nedir?

Yine, Tarım Bakanlığı çiftçimizin yağlı tohumlar desteğinin yüzde 70’ine tekabül eden kısmını bayram öncesi ödemiştir. Kalan kısmını da takside bağlayarak ilk defa… Ülkemizde taksitli satışları biliyorduk ama ilk defa taksitli prim desteğini de öğrenmiş olduk. Bu kalan kısmı ne zaman ödemeyi düşünüyorlar? Yine, tarımsal destek prim miktarlarını hasattan sonra mı belirlemeyi düşünüyor Sayın Bakanlık?

Albert Einstein’in bir sözü var: “Tarım ihmal edildiğinde o ülke intihar ediyor demektir.” Acaba biz intihar etmek için neyi bekliyoruz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 11 Haziran Kızılayın kuruluşunun 151’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, 11 Haziran 1868 tarihinde kurulan Türk Kızılay teşkilatımızın 151’inci kuruluş yıl dönümü. Türkiye’de ve dünyada insani yardım hizmetinden model alınan, insanların en zor anlarında yanında, saygın bir kuruluşumuz olan Türk Kızılay teşkilatımızın kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.

Aziz milletimizin yardımseverlik, merhamet, şefkat ve dayanışma hasletlerinin sembolü Türk Kızılay teşkilatının amacı, afetlerde ve olağan dönemde ihtiyaç sahiplerine yardım sağlamak, toplumda yardımlaşmayı geliştirmek ve güvenli kan teminini gerçekleştirmektir. Millî gururumuz Türk Kızılayının gücünü aziz milletimizin yardım ve desteklerinden aldığını bir kez daha hatırlatıyor, kuruluş yıl dönümü vesilesiyle tüm çalışanlarını ve gönüllülerini tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 2 Haziran Ahmed Arif’in ölümünün 28’inci ve 3 Haziran Nâzım Hikmet’in ölümünün 56’ncı yıl dönümüne, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadığına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Denizli Milletvekili Kazım Arslan Hakk’a yürüdü. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, devridaim olsun. Çok düzgün, kibar, nazik ve ağır bir ağabeyimizdi. Bir kez daha bütün ailesine başsağlığı diliyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı diliyorum. Dünya böyle bir şey, yaşıyorsun ve bir gün ölüyorsun; o yüzden, dünyada yaşarken kırmamak, gönül almak, hak yememek, özellikle kul hakkı yememek gerekir diyorum.

Aynı zamanda, 2 Haziran büyük ozan Ahmed Arif’in ölüm yıl dönümü, 3 Haziran ise Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümü. Her iki şairimizi, ustayı da sevgiyle ve özlemle anıyoruz.

Millî Takım’ımıza karşı İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınıyorum. Fransa maçındaki başarıyı İzlanda maçında da göstermelerini bekliyorum. Spor Bakanımıza bir çağrıda bulunuyorum: Belki bir eleme maçı olmayabilir ama bir hazırlık maçının Kahramanmaraş’ta oynanması için kendisinden ricacı oluyoruz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

8.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu personelinin yaşadığı mağduriyetin gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sözlerime, Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı dileyerek başlıyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda en kritik birimlerde çalışan 40’tan fazla liyakatli personel, bayram öncesinde, fiziki olarak kurumun ana binası dışında olan Stratejik Geliştirme Dairesine sürülmüştür. Bu rakamın 100’e ulaşacağı ve tıpkı TRT’de olduğu gibi “istihdam fazlası personel” adı altında personelin işlevsizleştirileceği ileri sürülmektedir. Yirmi-yirmi beş yıllarını RTÜK’e adayan bu uzmanlar, kuruluşundan bu yana kuruma emek vermişlerdir. Bu insanların birçoğu TV ve radyo kanallarının yayınlarını denetleyen kişilerdir. Bu kişilerin hazırladığı raporlar kuruluşlara ceza verilip verilmeyeceğini belirlemektedir. TRT ile başlayan, RTÜK’le devam eden kıyımın gerekçesi nedir? RTÜK’te yeni yapılacak kadrolaşmaya zemin mi yaratılmaktadır? Bu ülkenin kıdemli, yetişmiş memurlarının bu şekilde değersizleştirilmesi kabul edilemez. Giderek yayılan bu politikadan bir an önce geri dönülmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karaca…

9.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kırk yıllık dürüst, ilkeli, siyasi yolculuğunu 25’inci, 26’ncı, 27’nci Dönem Denizli Milletvekilimiz olarak sürdüren; hukukçu kimliğiyle saygın bir avukat, sanayici kimliğiyle üreten Türkiye mücadelesinde saygın bir iş insanı, onlarca STK üyeliğiyle eğitim, kültür alanlarında yardımsever bir yurttaş olan, siyasette kavgadan çok uzlaşıyı, ayrıştırmaktan çok birleştirmeyi kendisine şiar edinmiş örnek siyasetçi, hepimizin büyüğü, ilimizin, Denizli’mizin milletvekili değerli ağabeyimiz Kazım Arslan’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu olmanın haklı onurunu yaşayan ve bu sorumlulukla bizlere örnek olmuş değerli milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ı saygıyla anıyor ve hepimize başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Şanverdi…

10.- Hatay Milletvekili Hüseyin Şanverdi’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Suriye’nin Azez bölgesinde şehit olan hemşehrisi Piyade Uzman Onbaşı Halil Kurt’a ve şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ŞANVERDİ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum.

İki gün önce Suriye’nin Azez bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri üssüne PKK/YPG’li teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olan hemşehrimiz Piyade Uzman Onbaşı Halil Kurt’a Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyor; şehit ailemize, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Terör saldırısı sonrası bölgede yerleri tespit edilen teröristler etkisiz hâle getirilmiş ve şehit olan kahraman askerimiz ile yaralılarımızın kanı yerde bırakılmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelesinin son terörist etkisiz hâle getirilene kadar azim ve kararlılıkla devam edeceği asla unutulmamalıdır.

Tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

11.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Adana’dan Çanakkale’ye giden yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının projelerinin desteklenmesini ve yerli otomobil üretim üssünün Adana’ya kurulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Aynı komisyonda görev yaptığımız, naif, çalışkan, beyefendi kimliğiyle örnek insan Kazım Arslan ağabeyimize Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm camiamıza başsağlığı diliyorum.

Ayrıca gezi amacıyla Adana’dan Çanakkale’ye giden bir yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu 4 hemşehrimiz hayatını kaybetmiş, 42 hemşehrimiz de yaralanmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın Başkan, ekonomik kriz her alanda etkisini gösterirken Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar’la birlikte sivil toplum örgütlerinin üretim ve istihdama büyük katkı sunacak projelerinin desteklenmesini bekliyoruz.

Yıllardan bu yana dillendirilen ancak bir türlü hayata geçmeyen yerli otomobil üretim üssünün Adana’da olmasını istiyoruz. Sanayi ve tarım geçmişi olan, enerji ve tabii kaynakları bulunan, kalifiye personel, yedek parça üretimiyle öne çıkan, Orta Doğu’nun geçiş noktası olma özelliğiyle de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım…

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli arkadaşım, değerli büyüğümüz, değerli ağabeyimiz, Denizli Milletvekilimiz, üç dönemdir birlikte görev yaptığım Sayın Kazım Arslan’ı kaybetmenin acısı içerisindeyiz. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekillerimiz ve de Hükûmet yetkilileri; sizlere özellikle seslenmek istiyorum. Ülkemizde kendi vatandaşımız olan, emeklilikte yaşa takılanların yani EYT’lilerin, bu kitlenin hakları yenmiştir. Bu kitlenin yani EYT’lilerin haklarını sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Emeklilikte yaşa takılanların haklarının geri verilmesiyle ilgili Mecliste tüm gücümüzle çaba sarf etmeye devam edeceğiz. Bu kitlenin haklarının bir an önce verilmesiyle ilgili kesinlikle yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Hepinize teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Esgin…

13.- Bursa Milletvekili Mustafa Esgin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Türklerin ve Müslümanların tutulduğu toplama kampı Belene’nin kuruluşunun 70’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ESGİN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sözlerime Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a rahmet dileyerek başlamak istiyorum.

Bulgaristan’da hüküm süren rejim tarafından, düşüncelerini, dinlerini veya Türklüklerini inkâr etmedikleri için tutuldukları, işkence gördükleri toplama kampı Belene, kuruluşunun 70’inci yılında. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, isimlerini Hristiyan kökenli isimlerle değiştirmeye ikna olmadıkları için kapatıldıkları toplama kampı Belene. Türkçe konuşmak, sünnetli olmak, geleneklerini sürdürmekle suçlanan Türklerin kapatıldığı toplama kampı Belene. Fiziksel şiddet, tecavüz ve psikolojik baskı gibi uygulamalarla insan haklarının hiçe sayıldığı toplama kampı Belene. 23 binden fazla kişinin tutulduğu ve 8 bin kişinin zulüm altında can verdiği toplama kampı Belene. Ve bugün paslı tel örgüleri, boş gözetleme kuleleri, kırık camlı binaları ve bazı mahkûmların ölüme yürüdükleri köprüsüyle kapanmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güneş…

14.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’nı bugün geride bırakırken temiz ve yaşanabilir bir çevrede yaşamak ve aynı şekilde gelecek nesillerimize bırakmak arzumuzdur. Çevreye olan saygımızı bu haftayla sınırlamayıp hayatımızın her alanına yaymalıyız.

Uşak ili şehir merkezinde bugün 217 bin kişi yaşamaktadır. İçme suyunun büyük kısmı Murat Dağı’ndan akan doğal kaynak Çokrağan suyu ve Murat Dağı’nda olan Küçükler Barajı’ndan temin edilmektedir. Ne yazık ki Murat Dağı’nda bir şirketin altın madeni işletme esaslarına ilişkin ÇED raporu aldığını duymuş bulunmaktayız. Olumlu raporu, işletme Kütahya ili sınırlarında olduğu için Kütahya ilindeki kamu kurumları vermiştir fakat Uşak iliyle ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Burada yapılacak patlama ve diğer çalışmalardan Uşak halkı içme suyu üzerinden zarar görecektir. Tüm Uşaklılar olarak bu çalışmanın durdurulmasını talep etmekteyiz. Biz hem orman olarak hem doğal kaynaklar olarak Murat Dağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakbak…

15.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, Kuzey Irak'ta yürütülen Pençe Operasyonu'nun başarıyla devam ettiğine, vatan savunmasında şehit olan Mehmetçikler ile vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî gururumuz Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından yürütülen Pençe Operasyonu planı çerçevesinde Kuzey Irak Hakurk bölgesindeki terör örgütünce kullanılan mağara ve sığınakların imha edilmesi ve teröristlerin etkisiz hâle getirilmesi amacıyla 27 Mayıs 2019 tarihinde başlatılan harekât başarıyla devam etmektedir. Şu ana kadar bölgede yürütülen harekât kapsamında PKK bölücü terör örgütü tarafından silah, mevzi, barınak, sığınak ve mühimmat deposu olarak kullanılan hedefler vurulmuş ve çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir.

Bu vesilesiyle vatan savunmasında terörle mücadelede canlarını feda eden kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Dualarımız kahraman Mehmetçiklerimizle beraberdir diyor, Kazım Arslan’a da Allah’tan rahmet diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Parlamentolararası Birlik Grubu Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Parlamentolararası Birlik Grubu Başkanı ve üyeleri şu anda salonumuzu onurlandırmışlardır, kendilerine “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

Sayın Bayraktutan…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Rize-Artvin Havalimanı inşaatı nedeniyle Arhavili kamyoncuların yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de sözlerimin başında Denizli Milletvekilimiz Sevgili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum; hepimizin başı sağ olsun.

Yine, ayrıca, seçim bölgem olan Arhavi’de deniz dolgusu yapılarak faaliyeti devam etmekte olan Rize-Artvin Havaalanı’nın bütün taş dolgusu Arhavi’den karşılanmaktadır. Yüklenici firma -dört ay önce vermiş olduğu bir söze dayanarak- söz konusu taşıma işleminin Arhavi’deki Nakliyeciler ve Kamyoncular Kooperatifi tarafından karşılanacağını söylemesine rağmen dört aydır bütün bu taşıma işlemini Cengiz İnşaat kendi yapmaktadır. Bu konuda Arhavi ilçemizde AK PARTİ, CHP, MHP, İYİ PARTİ İlçe Başkanlıkları ortak bir noktada buluşmuş, Belediye Başkanımız, Ticaret ve Sanayi Odası bu konuda duyarlı olmuş olmasına rağmen ne yazık ki yüklenici firma bu konudaki inadını sürdürmektedir. Ben buradan, yüce Parlamentodan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Cengiz İnşaatın, yüklenici firmanın Arhavi Nakliyeciler Kooperatifine vermiş olduğu sözün gereğini yerine getirmesini, bu konudaki mağduriyetlerin önlenmesi için gerekli işlemleri yapmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altıntaş…

17.- Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Ankara’da sağanak nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Değerli Vekilimiz Kazım Arslan’ın kaybından dolayı tüm sevenlerine ve CHP Grubuna başsağlığı diliyorum.

İki gün önce Ankara’da yağan yağmur nedeniyle sel oluştu. Başkentimizde yirmi dakikada yağmurla sel oluşması ciddi altyapı sorunları olduğunun delilidir. Üstelik Etimesgut gibi şehrin yeni gelişen semtlerini dahi yirmi dakikada suların basması şehrimizi yirmi beş yıldır yöneten siyasetçilerin eseridir. Bu felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor; Büyükşehir Belediyemizin bir daha bu tür acı olayların yaşanmaması konusundaki duyarlılığının artarak devam etmesini temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadığına, 669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında kapatılan askerî okul öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve CHP camiasına başsağlığı diliyorum.

İzlanda’da Millî Takım’ımıza yapılan aşağılık hakareti kınıyorum. Türk milleti Millî Takım’ımızın yanındadır; dualarımız, gönlümüz Millîlerimizledir. İnşallah, bu akşam gereken cevap sahalarda verilecektir.

669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında kapatılan askerî okul öğrencilerinin haklarında devletin yetkili organları tarafından soruşturma yapılarak FETÖ’yle bağlantısı olmadığı anlaşılan gençlerimizin üzerindeki KHK şerhinin kaldırılması gerekmektedir. Dosyalarında bulunan KHK şerhinden dolayı suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan sınavlardan elenen gençlerimiz ümitsizliğe sürüklenmekte, aileleri ve çevreleri de bu durumdan olumsuz etkilenmekte, çeşitli hak kayıplarına da maruz kalmaktadırlar. Devletimizin hak ve adalet anlayışının kamu vicdanına tesir etmesi adına son derece önemli ve isabetli bir adım olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erel…

19.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, dolu yağışı nedeniyle zarar gören Aksaraylı çitfçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Ebedî âleme uğurladığımız Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, ailesine, Cumhuriyet Halk Partisine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Nüfusunun yüzde 80’inin geçimini tarım ve hayvancılıktan sağladığı Aksaray’ımızda dün etkili olan dolu ve yağmur yağışı ekili tarım alanlarında büyük zarara yol açmıştır. Dolu yağışı nedeniyle Ekecik bölgesindeki köylerde, İncesu ve Armutlu başta olmak üzere birçok köyümüzde hububat ekili tarım arazilerinde büyük zararlar meydana gelmiştir. Zaten büyük sıkıntı içerisinde bulunan köylümüzün uğradığı bu zarar ve sıkıntıların bir an önce giderilmesini talep etmekteyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

20.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, şehitlere ve Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, trafik konusunun her yönüyle ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Kazım Arslan ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Uzunca bir bayram ve bayram tatili yaptık. Ramazan Bayramı tatilinde, alınan tüm önlemler ve uyarılara rağmen yurdun dört bir yanında ölümler ve yaralanmalarla sonuçlanan yüzlerce kaza meydana geldi. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Trafik (seyrüsefer) kara, hava, deniz taşıtları ile yayaların kendilerine özgü yollarda gidip gelmesi olayı ve insanların, hayvanların, araçların, kara yolları üzerindeki hâl ve hareketleridir. Trafik, sadece içerisinde akışın yönlendirildiği yollar sistemi değil, aynı zamanda toplum bireylerinin bir başka biçimde etkileşimde bulunmasıdır. Trafik sorunları günümüzde en temel, güncel sorunlarımızın başında gelmektedir ve hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır, yol açtığı problemlerle de herkes için ciddi tehdit oluşturmaktadır. Trafik konusunun her yönüyle ve ciddiyetle ele alınması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son olarak Sayın Öztürk…

21.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Örnek bir şahsiyeti ahirete yolcu ettik. Kendisi Denizli’mizin yetiştirdiği dürüst, karakterli, mümtaz bir şahsiyetti. Kazım Arslan ağabeyimiz, nezaketi, güler yüzü ve samimiyetiyle herkese örnek teşkil eden bir siyasetçiydi. Başta ailesi olmak üzere, Denizli’mizin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Meclisimizin ve ülkemizin başı sağ olsun. Cenab-ı Allah rahmetiyle muamele etsin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası değerli grup başkan vekillerimizde.

İlk olarak söz İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Ağıralioğlu’nda.

Buyurun.

22.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, devletin merasim bölüğüne dönüştürüldüğüne, devlet kurumlarından milletvekillerine gönderilen bildiri, davet ve broşürlerin neden olduğu israfın önüne geçilmesi gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.” ifadesinin talihsiz bir beyan olduğuna ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç tane davetiye örneği getirdim. Bunlardan epeyce miktarda size de geliyordur. Bunları görmeniz lazım. İstanbul Valiliğinin gönderdiği, bir başka devlet kurumunun gönderdiği; külliyetli, masraflı, zahmetli, şatafatlı davetiyeler bunlar. Devlet bir merasim bölüğüne döndü. Bu harcama şehvetinden bir türlü kurtulamadık. Ağırlama, uğurlama, alkışlama merasimlerinden ibaret bir cihaza döndüğüne dair her geçen gün dehşetli şeyler yaşıyoruz. Bir yerlerde konuşma hevesine kurban, devlet bürokrasisinin alkış tutma heveslerine kurban bir dünya zaman israfına bir de kâğıt israfı eklendi. Buna derhâl bir çözüm bulmamız lazım. İletişim çağındayız, e-mail diye bir şey var. Bu kâğıt israfının önüne geçmek için ortak bir iradeyle -bir genelge mi yayınlanıyor, ne yapılıyorsa- buna önlem alınması lazım. Bu kâğıt israfı ile tasarruf cümlelerini bir araya getiremeyiz, bununla ilgili kesinlikle bir tedbir alınması lazım. Her gün yüzlerce devlet kurumundan bize bildiri, davet, faaliyetlerle ilgili broşürler geliyor. Bunlarla ilgili israfın önüne geçmek Meclisin boynuna borçtur.

Bir ikinci husus Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; geçen hafta burada AK PARTİ milletvekillerimizin canhıraş “Mehmet Tevfik Göksu size Rum imasında vallahi bulunmadı.” seansı şeklinde geçti. AK PARTİ Grubu da destek mahiyetinde “Biz de şahidiz ki size öyle bir imada bulunmadılar.” diye geçirdik geçen haftayı. Ramazan Bayramı’na iki gün kala, Kadir Gecesi olabilme ihtimali yüksek bir günde teravih namazından sonra Sayın Cumhurbaşkanının “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.” cümlesini çok talihsiz bir beyan olarak gördüm.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bu meselede Esenler Belediye Başkanının önünü arkasını toplamaya çalışan AK PARTİ Grubunun Sayın Cumhurbaşkanının dediğinin arkasını nasıl toplayacağını gerçekten merak ediyorum. Bazı cümleler vardır, muhatabınıza ismiyle söylemek zorundasınızdır. Bir şeyi kastediyorsanız lafı ortaya söyleyip bırakamazsınız, hele devlet adamıysanız ve devleti yönetiyorsanız partili Cumhurbaşkanına bile yakışmaz bir cümleyi böyle uluorta konuşup milleti istiskal edemezsiniz. Böyle bir mevzuda İçişleri Bakan Yardımcısının “İstanbul’u bir Yunan kazanınca ekonomimiz düzelmez.” cümlelerini de Trabzon mevzu olunca Pontusluk imalarını da düzeltecek, tedip edecek olanlar Cumhurbaşkanlığı ya da icranın başında oldukları için yürütmenin yetkilileridir, bakanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Düzeltmesi beklenen insanların yangına benzinle gidip, düzeltsinler diye cümle kurmalarını beklediğimiz insanların hakaret cümlelerini kendilerinin kuruyor olmasının önüne nasıl geçeceğiz bilmiyorum. Bazı cümleler vardır, ortaya kuramazsınız; bazı cümleler vardır, iade edemezsiniz. Yani biz, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.” cümlesini devlet terbiyemizle ona iade bile edemeyiz. Biz devletin başına Yunan imasında bulunamayız. Böyle bir laf -çok affedersiniz- lağım çukurlarına ait bir laftır, bu lafı devletin başına iade etmekten edep ederiz, böyle bir laf lağım çukurlarına iade edilebilir. Dolayısıyla siyasetin bu cümlelerle seçim kazanma hevesinden kurtarılması lazım. Trabzon’un üzerinden gelişen, geliştirilen… Her seçimde yeni bir algıyla, yeni bir hakaret cümlesiyle siyaset alanı açma hevesinden lütfen siyaseti kurtarın. 24 Haziran seçimlerinde FETÖ’cü, 31 Mart seçimlerinde PKK’lı, 23 Haziran seçimlerinde Yunan, önümüzdeki seçim de Ermeni diyeceksiniz millete.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, bu siyasetin bu hakaret cümleleriyle yürüyebileceği bir yol kalmadı. Devletin partili Cumhurbaşkanı değil hiçbir ferdinin kendilerine oy vermeyen kitleyi zımnen zan altında bırakacak şekilde Yunan cümleleri kuruyor olmasını asla meşru görmüyoruz, böyle bir lafı sahibine iade etmekten edep ediyoruz. Böyle bir laf hafızamızdan, dimağımızdan, kalbimizden çıkarılmalıdır.

Esas olan şey –tamamlıyorum Başkanım- şudur: Ramazan Bayramı’nda teravih namazından sonra kalbinin bu kadar kararmışlığına alamet cümleleri kurduran hissiyata dikkat etmek lazımdır. Ben bu mevzuda, AK PARTİ Grubunun bazı seçkinci değerlendirmeler içerisinde milletin cehaletine atıf yapan cümlelerle koyun sayılmasına sitem eden hatırlı tepkilerini biliyorum. Dolayısıyla, milleti, AK PARTİ’ye oy verenleri, AK PARTİ’yi seçenleri koyun gibi göstermeye çalışanlara tepkinize neredeyse razı olacağız yani koyun gibi olana kurban olalım, Yunan ettiniz milleti. Yani kendinizden olmayanlara, sizin gibi düşünmeyenlere hakaret etme hevesinden lütfen hem siyasetin dilini hem partinizin itibarını kurtarın.

Teşekkür ediyorum efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

Buyurun Sayın Bülbül.

23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Antalya ilinde eğitim uçağının düşmesi sonucunda, Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında, Ankara’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadıklarına, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz havzasındaki haklarının gasbedilmesine müsaade etmeyeceklerine, ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilen karar ile ABD’nin S400 konusundaki şantajını şiddetle reddettiklerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de konuşmamın başında, geçtiğimiz cuma günü geçirmiş olduğu rahatsızlık nedeniyle vefat etmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyor, acılı ailesine, sevenlerine ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına, Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı diliyorum.

Dün Antalya’nın Manavgat ilçesi Kum mevkisinde bir sivil eğitim uçağı düşmüş, emekli Pilot Yüzbaşı Levent Arslan ve bir öğrencisi hayatını kaybetmiştir. Diğer öğrenci kardeşimizinse hastanede tedavisi devam etmektedir. Vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralı kardeşimize acil şifalar diliyoruz.

Bayram tatilinde, her ne kadar trafik kazalarında ciddi bir azalma olduğu görülmüş olsa da 86 vatandaşımızı kaybetmiş bulunuyoruz. Yine, Ankara’da yaşanan sel felaketinde 3 vatandaşımızın hayatını kaybettiği haberini almış bulunuyoruz. Ben yine hayatını kaybedenlere rahmet diliyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, Millî Takım’ımız bugün İzlanda’yla oynanacak Avrupa Futbol Şampiyonası eleme maçı için İzlanda’ya gitmiştir. Önceki gece uzun bir uçak yolculuğunun ardından İzlanda’ya varan A Millî Futbol Takımı’mıza, havalimanında pasaport kontrolü sırasında zorluk çıkartılmış ve skandal bununla da kalmayıp futbolcularımızdan Emre Belözoğlu’na mikrofon tutar gibi tuvalet fırçası görüntüsünde bir fırça uzatılmıştır. A Millî Futbol Takımı’mıza İzlanda’da havalimanında sergilenen saygısız tutumu şiddetle kınıyoruz. İzlanda makamları bu kasıtlı uygulama için özür dilemelidirler. Bu yanlışı telafi edecek adımları beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Devletimiz ve milletimiz Millî Takım’ımızın yanındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İnanıyoruz ki en güzel cevabı bu gece Millî Takım’ımız sahada verecektir. Millî Takım’ımıza bu akşamki maçında yürekten başarılar diliyoruz.

Sayın Başkan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Fatih sondaj gemimizin çalışanları ve TPAO’yla iş birliği yapan yabancı şirketlerin yöneticileri hakkında çıkarmış olduğu tutuklama kararını basından öğrenmiş bulunmaktayız. Eğer bu karar Dışişleri Bakanlığımızın açıklamasında ifade edildiği üzere doğru ise Kıbrıs Türklerini yok sayan ve onların haklarını gasbeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kendi haddini aşarak almış olduğu ve tarafımızca da hükümsüz olarak addedilen bir karardır.

Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ne yapmaya çalıştığının son derece farkındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Hiçbir güç, hiçbir kuvvet Doğu Akdeniz havzasında Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin hükümranlık haklarının gasbedilmesine müsaade etmemizi bizden beklemesin. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ortaya çıkan bu tablo içerisinde lazım gelen tavrı bugüne kadar göstermiştir ve göstermeye devam edecektir. Aksi bir tutum, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hükümranlık haklarının gasbedilmesine rıza göstermek demek olacaktır.

Bugün, Doğu Akdeniz’deki oldubittilere sessiz kalınması, şanla şerefle verdiğimiz İstiklal Harbi’mizin manasız kalmasına sebep olacaktır. Yine, ilhak edilen Hatay’ımızın ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nda büyük bir zaferle elde etmiş olduğumuz Kıbrıs topraklarının elde edilmesini manasız kılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı).

BAŞKAN – Toparlayalım.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Toparlıyorum.

Türkiye’nin, devletimizin bu hususlara ilişkin göstermiş olduğu tavrının Milliyetçi Hareket Partisi olarak yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, 10 Haziran tarihinde ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilen “ABD-Türkiye İttifakına Yönelik Endişelerin İfade Edilmesi" başlıklı karar, daha öncesinden müttefiklik hukuku içerisinde ilişkilerimizi sürdürmüş olduğumuz ABD’nin yeni bir skandal hamlesi olarak görülmüştür. Kararda, Türkiye’nin dış politikası ve yargı sistemi hakkında mesnetsiz ve haksız ifadeler yer almaktadır. Bu karar Türkiye’nin egemenlik haklarına bir tecavüz niteliğindedir ve bir küstahlıktır. Bunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine aynı şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Son olarak bağlıyorum efendim.

BAŞKAN – Toparlayın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – ABD Savunma Bakanlığının Türkiye’ye teslim edilen F35 savaş uçaklarında eğitim gören Hava Kuvvetleri personelimizin eğitimlerinin durduğuna dair yapmış olduğu açıklama bizce sürpriz olmamıştır fakat bilinmelidir ki ABD, Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından da parasını ödeyip her türlü imkânlarına sahip olup teslim aldığı uçakları şu an itibarıyla gasbetme eğilimi içerisine girmiştir. Bunun hiçbir haklı gerekçeye dayandırılması mümkün değildir. Türkiye’nin bu haklarının her ortamda, her platformda savunulmasının gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Türkiye’nin S400 alınmaması karşılığında bu şekilde ABD tarafından şantaja tabi tutulmasını şiddetle reddediyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Kurtulan’da.

24.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, hem tarihin hem de yaşam alanlarının yok olmasına sebebiyet verecek olan Ilısu Barajı’ndaki çalışmaların durdurulması gerektiğine, Türkiye’nin AKP döneminde iş cinayetlerinde Avrupa birincisi olduğuna ve Meclisin bu konuda çalışmalar yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de öncelikle hayatını kaybeden Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a rahmet, ailesine, CHP ailesine ve çalışma arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.

On iki bin yıldır insanlığın yaşadığı ve 19’uncu yüzyıla kadar bölgenin en büyük yerleşim yerlerinden birini oluşturan Hasankeyf Antik Kenti sular altında bırakılmaya başlandı. Dicle Nehri üzerinde yapılan, ekonomik ömrünün elli yıl civarında olması beklenen Ilısu Projesi’nin hayata geçirilmesiyle sadece Hasankeyf Antik Kenti değil, 136 kilometre boyunca Dicle Vadisi de sular altında kalıyor. Ilısu Barajı’nın yapıldığı bölge, resmî verilere göre, Hasankeyf de dâhil toplam 289 arkeolojik sit alanını barındırıyor. Bu bölgenin tamamında yüzey araştırması yapılabilirse sit alanı sayısının şimdikinin en az 2 katına çıkması bekleniyor.

UNESCO’nun 10 kriterinden 9’una sahip evrensel bir değer olan Hasankeyf’in, uluslararası bilim çevrelerinin yaptığı çalışmalara göre, yerleşik hayatın başlaması konusunda Göbeklitepe’nin ikizi olduğu tahmin ediliyor. Ancak AKP iktidarının politikaları sonucu Hasankeyf ve çevresindeki tarihî alanlar sular altına gömülüp yok ediliyor. Resmî verilere göre 55 bin insanın etkileneceği bu barajın tamamlanması hâlinde göç furyası da başlayacak. Sosyoekonomik hiçbir getirisi olmayan Ilısu Barajı’ndaki çalışma derhâl durdurulmalı, hem tarihin yok edilmesinin hem de yaşam alanlarının yok edilmesinin önüne geçilmelidir.

Geçtiğimiz hafta, bayramın 3’üncü günü Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde bir fabrikada yangın çıktı. Yangında 4 işçi yaşamını yitirdi, 4 emekçi üç kuruş için bayram günü yanarak hayatını kaybetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

FATMA KURTULAN (Mersin) – AKP iktidarında iş cinayetleri âdeta olağanlaştırılmış, patronlar cinayetlerden dolayı hesap vermez hâle getirilmiştir. İşçi örgütlenmelerini darmadağın eden ve yerlerine kendisine bağlı yeni sendikalar ikame eden AKP döneminde Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi oldu. Sadece geçtiğimiz mayıs ayında 163 kişi hayatını kaybetti; ölenlerin 12’si kadın, 9’u çocuk, 6’sı göçmendi.

2019’un ilk 5 ayında en az 716 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İşçi ölümleri cinayetten başka bir şey değildir. Göz göre göre, ihmallerle, patronlar maddi kayıp yaşamasın diye tedbirler alınmayarak insanların ölümüne davetiye çıkarılmaktadır. Bu utanç daha fazla sürdürülmemelidir, Meclis olarak bunun önüne geçecek çalışmalar yapılmalıdır diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Özkoç’a aittir.

Buyurun.

25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapacağı maçta başarılar dilediklerine, devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını zedeleyici davranışlara karşı en ağır şekilde karşılık vermesi gerektiğine, 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne, bir grup askerin “Devler gelir devler gider, bir tek dev kalır Sedat Peker.” sloganıyla ilgili Millî Savunma Bakanı ile İçişleri Bakanının açıklama yapmadığına ve Sedat Pekerlerin örnek alındığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemediklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, değerli ağabeyim, sevgili milletvekili arkadaşım, Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ın hiç beklemediğimiz bir anda rahatsızlanarak bizlere veda etmesini gerçekten üzüntüyle karşıladık. Kendisine Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı, Cumhuriyet Halk Partisi ailesine sabır diliyoruz; bu konuda taziyelerini bildiren herkese de teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Sayın Başkan, Millî Takım’ımıza İzlanda’da yapacağı maçta başarılar diliyoruz. Gerek Millî Takım’ımıza gerekse Türkiye’yi temsil eden bütün komisyonlara, yurt dışında eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarıyla oynanacak herhangi bir davranış söz konusuysa devletimizin buna en ağır şekilde karşılık vermesinin gerekliliğini bir kere daha ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; içinde bulunduğumuz hafta itibarıyla, 12-22 Haziran tarihleri arasında Amasya Genelgesi’nin 100’üncü yılını kutluyoruz. Amasya Genelgesi, ulusal kurtuluş mücadelemizin kilometre taşlarından biridir. Yol haritamızı ortaya koyan genelgede şu tarihî cümle yer alır: “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Dün olduğu gibi bugün de milletimizin makûs talihini yine milletimizin azim ve kararı kurtaracaktır.

Milletimizin ferasetine her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Geldiğimiz nokta şudur: Bir grup asker içtimada “Devler gelir, devler gider; bir tek dev kalır, Sedat Peker.” gibi bir slogan attılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kışlada izlenimi verilen bu rezaletle ilgili Millî Savunma Bakanlığından hiçbir açıklama gelmedi. Video sosyal medyada dolaştı, iktidardan da tık yok. Daha sonra bir grup askerin yine aynı sloganla çektiği yeni bir video sosyal medyada dolaştı. Askerimizi, asker ocağımızı, devletimizi küçülten bu saçmalığa karşı yine hiçbir açıklama yapılmadı. Kimdir Sedat Peker? Sedat Peker, organize suç örgütünün sözde lideridir.

Yine, geçen hafta, Çubuk’ta şehidimizin cenazesinde Sayın Genel Başkanımızı linç etmeye çalışan saldırganlardan inek hırsızı Osman Sarıgül’ün elini öperek poz veren Önder Gökçekaya, iki elinde iki silahla poz verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Soylu Bakanımın emirlerini bekliyoruz; vur derse vururuz, öldür derse öldürürüz.” mesajı yayınlandı sosyal medyadan. Kimdir Süleyman Soylu? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı mıdır? Bakanlık görevi mi yapıyor; siyasilere, belediye başkan adaylarına, yurttaşlarına saldırmakla, tehdit etmekle, yalan propagandayla mı uğraşıyor, belli değil. Kendisine Trabzon Havalimanı’nda “Akıllı ol.” diyen bir vatandaşa şöyle cevap veriyor, diyor ki: “Bizim oralarda bu ‘Akıllı ol.’ ‘Akıllı ol, aklını alırım.’ anlamına geliyor. Eğer Binali Bey’e saygım olmasaydı ben bunun gereğini yapardım.” Sizin bir mafya babasından farklı bir ağız kullanmanız gerekiyor. Ellerinde silahlarla mafya babasıyla ilgili övgü dolu sözler söyleyen ya da ona öykünen askerlerimizle ilgili, bu konuda açıklama yapmanız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sedat Pekerlerin örnek alındığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemiyoruz; biz, bilim adamlarımızın, sporcularımızın, sanatçılarımızın, öğretmenlerimizin, iş adamlarımızın, şerefli esnafımızın, onurlu işçilerimizin, kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün örnek alındığı bir Türkiye istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Turan’a aittir.

26.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine, İzlanda’ya A Millî Futbol Takımı'nın maruz kaldığı muamele nedeniyle nota verildiğine ve başarılı bir yasama haftası geçirmeyi ümit ettiklerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, tüm milletvekillerimizin ve milletimizin geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutluyorum.

Antalya’da geçirdiği rahatsızlık sonucu yaşamını yitiren CHP Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’ın vefatından büyük üzüntü duyduk. Denizli Vekilimiz Sayın Kazım Arslan’a AK PARTİ Grubu adına rahmet diliyoruz; başta ailesi olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisine, Gazi Meclisimize, yakınlarına ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dünya şampiyonu Fransa’yı 2-0 yenerek tarihî bir galibiyet alan Türkiye A Millî Futbol Takımı’mızı bir kez daha yürekten kutluyorum. O gece, galibiyetten öte, sahada yürekleriyle oynayan inanmış bir takım ve doksan dakika hiç susmayarak muhteşem bir atmosfer oluşturan taraftarlarımız ve aynı şekilde, 82 milyon aynı anda atan kalp vardı. Millî Takım oyuncularımızı, teknik heyeti ve tüm çalışanları tebrik ediyoruz, bizlere yaşattıkları bu gurur ve mutluluk için her birine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Ayrıca, Millî Takım’ımıza İzlanda’da havaalanında yapılan saygısız muameleyi de kınıyoruz. Olaya ilk andan itibaren gereken tepki en üst düzeyde gösterildi. İnsani olmayan, sporun ruhuna yakışmayan ve diplomatik açıdan kabul edilemeyecek olan bu konu İzlanda için bir problemdir ve nota verilmiştir. Millî Takım’ımıza bu akşam oynanacak İzlanda maçında da başarılar diliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yasama haftamızın ilk günü. Askeralma Kanunu Teklifi görüşmelerine başlıyoruz. Yüz binlerce gencimizin gözü kulağı bu kanun teklifinin yasalaşması sürecinde. Tüm partilerin katkısıyla, geniş bir uzlaşı imkânıyla bu hafta içerisinde yasalaşmasını ümit ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edelim Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Başarılı bir hafta olması ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, ülkemizin Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında TBMM'nin AND Topluluğunun danışma ve denetim organı olan AND Parlamentosuna gözlemci üye olması TBMM Başkanlık Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/765)

11/6/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ülkemizin Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında TBMM'nin AND Topluluğunun danışma ve denetim organı olan AND Parlamentosuna gözlemci üye olması Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu AND Parlamentosuna gözlemci üye olma hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                                           Mustafa Şentop

                                                                                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

11/6/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                         Yavuz Ağıralioğlu

                                                                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve arkadaşları tarafından, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 11/6/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim Halil Oral konuşacak.

Süreniz beş dakika Sayın Oral.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a Yüce Allah’tan rahmet, ailesine, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve yüce milletimize başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.

İYİ PARTİ grup önerisi olarak Genel Kurula getirdiğimiz ve Kayseri Milletvekilimiz Sayın Dursun Ataş tarafından hazırlanan, yüksek sayıda Suriyelinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi konulu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu önemli meseleyle alakalı yaptığı çalışmadan ötürü Kayseri Milletvekilimiz Dursun Ataş’a da teşekkürü bir borç biliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün yaptığı açıklama, mayıs ayındaki verilere göre bize Türkiye'de 3 milyon 606 bin 737 Suriyeli sığınmacının var olduğunu göstermekte, bu rakamın gayriresmî olarak 5 milyonun üstüne çıktığı bilinmektedir. Bu nüfusun yüzde 95’inin şehirlerimizde yaşadığı malumunuzdur. Sizleri burada rakamlara boğmak niyetinde değilim, özellikle iktidar bu rakamları çok iyi bilmektedir ancak bildiği hâlde görmezden geldiği bir mesele vardır ki bunlar Suriyeli sığınmacıların ülkemizde yarattığı sorunlardır.

Kıymetli milletvekilleri, Türk milleti, tarih boyunca, kendisinden aman dileyen, sığınan hiçbir millete kapısını kapatmamıştır; dil, din, ırk gözetmeksizin her mazlum insana kucak açmıştır. Biz, büyük Türk milleti olarak, Suriye’de yaşanan insanlık dramını görmezden gelmedik ve Suriyeli sığınmacıları misafir ettik ancak bu misafirliğin süresi uzamış ve artık ülkemizin geleceğiyle alakalı sorunlar yaratacak hâle gelmiştir. Ülkemize sığınan Suriyeliler, Türk vatanının, Türk devletinin ve milletinin geleceğine dair haklı kaygılara yol açmaktadır; bunları aşırılığa kaçmadan, aklıselimle düşünmek zorundayız, bu işin yapılacağı yer de millet iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Suriyeliler meselesi ülkemizde bir kutuplaşmaya da mahal vermektedir. Kutuplaşma ortamı önemli ölçüde, yaşananların doğurduğu kaygılardan, endişelerden beslenmektedir. Türkiye’nin demografik yapısı ve dolayısıyla toplumsal dokusu ciddi bir değişim ihtimaliyle karşı karşıyadır. Savaştan kaçtıkları için ülkemize sığınanlara kucak açmamız, yardım etmemiz ne kadar olağan ve gerekliyse savaşın bitmesini ve onların yurtlarına dönmesini istememiz ve bunun için elimizden geleni yapmamız da o kadar önemlidir.

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi Suriyeli sığınmacıların büyük bir bölümüyle Halep’te iftar sofrasında buluşmayı vadetmiştir. Biz İYİ PARTİ olarak bu misafirliğin artık sona ermesini ve Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmesini istiyoruz. Biz “Suriye’de Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” diyerek savaşı ve iç çatışmayı yani yangına körükle gitmeyi değil, coğrafyamızda barış ve huzuru istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, iktidar, Suriyeliler meselesini âdeta kırmızı çizgi, beka meselesi hâline getirmiştir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçtiğimiz gün katıldığı bir programda Suriyeliler hakkında öyle şeyler söylemiştir ki akıl tutulmasıyla, dil sürçmesiyle izah edilmesi mümkün değildir. Sayın Soylu şöyle diyor: “Biz, 15 Temmuzda nasıl kurtulduğumuzu zannediyoruz? Biz nasıl kurtulduk? Kim ne derse desin, 450 bin çocukları doğdu bu ülkede. Allah o 450 bin çocuğun hatırına 15 Temmuzda şu hainlere ezdirmedi. Ben onu bilirim.”

Bu nasıl bir garabettir, bu nasıl bir aymazlıktır? Sayın Soylu kendince Suriyeli politikasını savunmak isterken 15 Temmuz gecesi meydanlara inen, demokrasi için mücadele eden, hain FETÖ kalkışmasını canları pahasına bastıran Türk milletine hakaret etmiştir. Biz 15 Temmuzda 250 şehidimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bu hain kalkışmadan kurtulduk. Şehitlerimizin canları pahasına savunduğu bu vatanı Suriyelilere mal etmek en hafif ifadeyle büyük bir gaflettir, dalalettir. Bu ifadeleri şiddetle kınıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Oral.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Suriyeli sığınmacılarla birlikte ülkemize El Muhaberat, IŞİD, PKK ve nice terör örgütü ve istihbarat örgütü sızmıştır. İşte asıl beka meselesi budur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyu değerlendirmeli, bir araştırma komisyonuyla birlikte sonuçları ortaya koymalı ve sorunu aklıselim bir kafayla çözmelidir. Ne var, bu Meclis bir komisyon kursa ve üç ay çalışsa? Cumhur İttifakı’nın muhalefetin her önerisini reddetmesinin hiçbir manası yoktur. Biz devletimize katkı yapmak için buradayız.

Önerimize olumlu cevap vereceğinizi umuyor, teşekkür ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Toğrul.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini, televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Ben de öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekili, bir dönem komisyonda beraber görev yaptığımız Sayın Kazım Arslan’ın vefat haberini gerçekten üzüntüyle öğrendim; kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine, sevenlerine, dostlarına, CHP camiasına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, mülteci sorunu gerçekten, Türkiye’de son zamanlarda ciddi bir sorun hâline getirilmiş bulunuyor. Türkiye, maalesef, mülteci meselesini hem iç politikada hem de uluslararası politikada bir araç olarak kullandığı için… Hiçbir planlama yapmadan, şu anda sayıları muhtelif, resmî rakamlara göre neredeyse 4 milyon ama gayriresmî rakamlara göre 5 milyon civarında Suriyeli mülteci ülkemize gelmiş bulunuyor. Tabii, Türkiye’de, bir defa, mülteciliği düzenleyen bir yasa yok, her şeyden önemlisi bu.

İkincisi: Mültecilerin sorunları ile yaşam koşullarını denetleyen, örgütleyen bir sivil toplum örgütü yok değerli arkadaşlar.

Bu sorunu iki başlıkta ele almak gerekir: Birincisi, gelen Suriyelilerin yaşadığı sorunlar; ikincisi ise bu kadar plansız, hesapsız ülke içine alınmasının yarattığı sorunlar olmak üzere iki başlıkta ele alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar “Suriyeliler burada çok mükemmel koşullarda yaşıyor.” gibi bir algı yaratılıyor. Bakın “multeciler.org” sitesinde Suriyelilerle ilgili birçok bilgiyi yanlış bildiğimizi düşünüyorum. Bakın “Suriyeliler hastanede sıra beklemiyor.” gibi bir algı yaratılıyor. Yine “Suriyeliler su, elektrik, doğal gaz parası ödemiyor.” “Devlet, Suriyeli öğrencilere 1.200 TL burs veriyor.” “Suriyeliler devletten maaş alıyor.” “Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor.” “Suriyeliler arabaları için vergi vermiyor.” ve bunun gibi birçok yanlış bilgi maalesef mevcut. Yine, Hükûmet tutarsız bir şekilde “Biz mülteciler için şu kadar para harcadık.” derken Avrupa Birliği fonlarından alınan paranın görmezden gelinmesiyle yaratılan ciddi bir Suriye düşmanlığı var.

Bunlardan en çok etkilenen kentlerden birinin milletvekiliyim. Bugün Gaziantep’te yaşayan her 5 kişiden 1’i Suriyeli. Evet, gerçekten ciddi sorunlar yaşıyorlar ama aynı şekilde, plansız, hesapsız bir mülteci akını, göçü olduğu için, çok ciddi sorunlar da yaratıyorlar. Bakın, daha iki gün önce Kocaeli Çayırova’da 5 kadın mülteci fabrikada cayır cayır yanarak can verdiler. Ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar. Bunu denetleyen hiçbir mekanizma yok. Kadınlar, özellikle Suriyeli kadınlar ve çocuklar birçok istismara maruz kalıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Toğrul.

Buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu yanlış bilgiler de üstüne binince, bugün, açık bir şekilde ifade ediyorum ki Antep’te her an bir Suriyeli-Türk çatışması, Suriyeli-Kürt çatışması çıkma ihtimali son derece yüksek. Onun için, bu tür sorunları dile getirirken değerli arkadaşlar, dilimize dikkat etmek durumundayız, bunun yaratacağı sorunları görmek durumundayız ve en önemlisi, bugün bu insanlar buraya nasıl geldiler? Eğer bizler Türkiye olarak Suriye’nin iç işlerine müdahale etmeseydik, orada savaş koşullarının büyümesine su taşımasaydık, bugün belki bu sonuç bu kadar ağır olmayabilirdi.

Bugün de yapacağımız en önemli şey, Suriye’de bir an önce savaş koşullarının bitirilmesi ve bu insanların bir şekilde yurtlarına dönüşünün sağlanmasıdır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir söz talebiniz var.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Geçtiğimiz hafta Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Kazım Bey’le 26’ncı Dönemde de 27’nci Dönemde de milletvekili olarak birlikte çalıştık, bu dönemde de Sanayi Komisyonunda birlikte mesailer gerçekleştirdik. İyi bir dostu, iyi bir arkadaşı, iyi bir milletvekilini kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ailesine, tüm yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Allah’tan rahmet diliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi camiasının da başı sağ olsun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Gamze Taşcıer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Taşcıer.

CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de sözlerime başlarken çalışkan, nezaketli ve Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu, Denizli Milletvekilimiz, değerli ağabeyimiz Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum. Partimizin, Denizli’nin ve tüm sevenlerinin, ailesinin başı sağ olsun diyorum. Kendisini hep iyilikle, güzellikle, babacan tavrıyla hatırlayacağız. Işıklar içinde uyusun.

Değerli milletvekilleri, Suriyeli sığınmacıların ülkemizde yaşadığı ve yaşattığı sorunların çözümü için öncelikle sorunun temelini tespit etmemiz gerekiyor. Suriyelilerin Türkiye’de olmasının nedeni AKP iktidarının bugüne kadar izlediği yanlış dış politikadır. Biz, ilk günden beri, Suriye’de gerçekleşen iç savaşın bir tarafı olmayın dedik, Orta Doğu’da yaşanan bu bataklığa Türkiye’yi sürüklemeyin dedik, kardeşin kardeşi vurduğu bu savaşa, bu barut kazanına ateşle gitmeyin dedik. Ama siz ne yaptınız? “Altı saatte Emevi Camisi’ne gidip namaz kılacağız.” dediniz, oysa sizin gidemediğiniz yerden 4,5 milyon Suriyeli bizim camilerimizde namaz kılıyor.

Elbette ki Suriyeli sığınmacılara düşmanlık beslemek doğru değil, onlar bizim komşularımız, bizim akrabalarımız. Suriyeli sığınmacıların yaşadığı sorunlar var ülkemizde ama yarattığı sorunlar da var. Dolayısıyla belki bunlara tekil çözümler bulabiliriz ancak asıl yapılması gereken yine, sorunun kaynağını çözmek. Sorunun kaynağı Suriye’de yıllardır süren iç savaş. O zaman bu savaşın bir tarafı olmayı bırakıp savaşın sona ermesi için çaba göstermemiz gerekiyor. Bazı grupların silahlanması için değil, silahların susması için çaba göstermemiz gerekiyor.

Çok defa söyledik, yine söylüyoruz: Türkiye, bu coğrafyada barışı egemen kılmak için adım atması gereken bir ülke. Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatını kurarak burada barışı sağlayabiliriz; Orta Doğu’da hesapları olan emperyal güçlerle değil, bu coğrafyanın ülkesi olan Irak’la, İran’la, Suriye’yle birlikte oturup masanın başında kendi göbek bağımızı kendimiz keserek bu soruna çözüm üretebiliriz.

Ülkemizde yaşayan milyonlarca Suriyelinin ülkesine dönmesini istiyorsak, onların da evlerine, ailelerine, vatanlarına kavuşmalarını istiyorsak ülke olarak bize görev düşüyor. Bu görevi gerçekleştirmek için de atmamız gereken ilk adım “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla hayata geçirdiğiniz yanlış dış politikadan yüz seksen derece geri dönmenizdir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mehmet Erdoğan’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Erdoğan, süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, çok değerli ağabeyimiz, Milletvekilimiz Kazım Arslan’ı rahmetle anıyorum. O, hakikaten komisyonda bizlerin gönlünde taht kuran bir kardeşimizdi. Çok iyi çalışmalarımız oldu dört yıl boyunca, çok iyi yasalar çıkardık. Allah rahmet eylesin.

Tabii, Suriyeli meselesinde -ben konuşmacıları dikkatle dinledim- söyleyeceklerim zaten aynı şeyler. Yani büyük kısmı, Toğrul’un değindiği gibi, yalan yanlış haberler. Bir başka arkadaşımızın değindiği gibi, özellikle Cumhuriyet Halk Partili vekilimizin kastettiği, emperyal güçlerin coğrafyamız üzerindeki hesaplarının bir sonucunun olması tabii, bunlarla ilgili politikamızı da belirliyor. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de, coğrafyamızda -bu coğrafyamızı alırken Kafkaslardan Orta Doğu’ya, Balkanlara kadar- hep akraba olan milletler iç içe yaşadı asırlardır. Ancak yine biraz önce bahsedildiği gibi, emperyal güçlerin bölge üzerindeki hesapları, sıcak sulara inme hesapları, bir zaman emperyalizmin, bir zaman komünizmin, bir zaman diğer yayılma politikalarının getirdiği sonuçlar bölgenin büyük yükünü ülkemizin üzerine yıktı. Biliyorsunuz, bir zamanlar Kırım Hanlığı vardı ve oradaki soydaşlarımız, Kırım Tatarları sığınacak liman olarak Türkiye’yi buldular. Erbil’de Saddam’ın eziyetinden kaçan oradaki Kürt kardeşlerimiz yine Türkiye’ye gelip sığındı. Jivkov’un baskısından Bulgaristan Türkleri Türkiye’ye sığındı; Yunanistan’dan, Gümülcine’den Türkiye’ye sığındı. Türkiye, Anadolu, bir ana kucağı.

Tabii, Esed’in özellikle Halep’i yerle bir etmesi, Hama’yı yerle bir etmesi, Humus’u yerle bir etmesi –Allah aşkına, Suriye’nin tamamı mı terörist?- milyonlarca insanı katledip sürgüne göndermesi, tıpkı Kazak Türklerine zamanında yaptıkları gibi, Stalin’in Türklere uyguladığı gibi… Peki, ne olacaktı bu insanlar? Atılan sarin gazlarıyla, atılan varil bombalarıyla karşı karşıya olan o siviller nereye gidecekti? Ürdün’e gittiler, Lübnan’a gittiler, Türkiye’ye geldiler. Niye? Çünkü buralar sınır bölgeleri. Niye? Çünkü onlar bizimle akraba milletler. Gaziantep’te Barak Ovası var. Barak Ovası’nın diğer kesimi, çok büyük bir kısmı Suriye’nin içinde. O bölgenin insanlarının hepsi Gaziantep’te. Hepsi bombalardan kaçmış, bire bir konuşuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sarin gazları atılmış, çocukların, gelenlerin üstünde hâlâ izleri var. Bizim bu insanları nasıl göndermemiz lazım? Gönderme noktasında, insanların doğdukları topraklarda yaşaması noktasında hepimiz Meclis olarak aynı fikirdeyiz ama bölgede güvenliği sağlamazsanız, daha dün Azez’de Hataylı Halil Kurt şehit olurken… Azez Gaziantep’e 8 kilometre, Gaziantep’in içi. Yine, İdlib…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Savaşa benzin dökmeyin o zaman.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hangi savaştan bahsediyorsunuz? İdlib’deki sivillere atılan sarin gazlarından mı bahsediyorsunuz? Bu mudur savaş? Savaş, alçakça, sivil halkı vurmak değildir. Savaş, askerî güçler arasında orantılı olur.

Amerika açıklama yapıyor, “Benim Doğu Akdeniz’de stratejik hesaplarım var.” diyor. Peki, Suriye’deki stratejik hesabı ne? Binlerce silahı PYD’ye, YPG’ye ne diye veriyor? Babasının hayrına mı veriyor? Rusya, rejimi boşuna mı destekliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, bölgede güvenli bölgeyi sağlamamız lazım.

Peki, Türkiye olarak ne yapıyoruz?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – İdlib’e gönderdiğiniz silahları da anlatın.

BAŞKAN – Selamlayarak bitirelim Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, Türkiye olarak şunu yapıyoruz… Gaziantep Havaalanı’na kadar füze parçası düşerken, Kilis’te her gün onlarca insan yaralanırken ne yapmamız lazım? Gelecek bombayı mı beklememiz lazım? Terörü yerinde kurutmak için Suriye’nin kuzey bölgesini güvence altına aldık ve aldığımız bölgeye -Cerablus, Afrin, İdlib dâhil- tam 300 bin Suriyeli geri gitti. Güvenli bölge oluşturursanız Suriyeli gider.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Demokrasiyi tehdit ettiniz, demokrasiyi.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Siz onlara hizmet ettiğiniz için öyle düşünürsünüz ama bu insanların önce güvenliğini sağlayacağız, o bölgenin güvenlik altına alınması lazım. Ama buna söz veren Trump’ın kendi Pentagon’una gücü yetmiyor. Öbür tarafta Fransa, başka mülahazalarla girmiyor. Rusya, başka mülahazalarla girmiyor. Peki, yük kime düşüyor? Bize düşüyor.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hepiniz bir aradasınız.

BAŞKAN – Selamlayalım.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, önce, sizinle, herkesle hemfikir olduğum olay, bölgede bir güvenli bölgenin sağlanması lazım. Ondan sonra da bu insanların gidecek ortamını hazırlamamız lazım diyor, Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Bu söylediğiniz ile el kaldırmanız biri birine uyuyor mu?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Vallahi sizin tamamen bu söyledikleriniz…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen, karşılıklı olmasın.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – O zaman önergeye cevap ver.

BAŞKAN – Sayın Oral, lütfen…

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

11/6/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                            Fatma Kurtulan

                                                                                                                                                                  Mersin

                                                                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Mayıs 2019 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen, 2587 grup numaralı, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 11/6/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, öneri sahibi İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, Denizli Milletvekili Kazım Arslan için başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Havalimanı dünyanın en önemli, en büyük projesi olarak sunuldu. Üçüncü havalimanı projesiyle amaçlanan şey, büyük bir rant pastasının paylaşılması, inşaat projelerine ve özellikle ticari fonksiyonlu projelere alan açılmasıydı. Dolayısıyla aslolan ranttı, gerisi teferruattı. O yüzden de gelişmeler buna göre devam etti. Yaşama, doğaya, ekosisteme, insana ve hukuka aykırı olan bu proje olsa olsa dünyanın en aç gözlü, en vurdumduymaz projesi, en sorumsuz projesi olarak adlandırılabilir. Eğer havalimanı olarak daha fazla, daha büyük bir alana ihtiyacımız var idiyse Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yapacağımız revizyonlarla çok daha ucuza ve ekolojik, doğayı, yaşamı, insanı temel alan politikalarla bunu geliştirebilirdik. Fakat asıl mesele o olmadığı için, asıl mesele rant olduğu için bu şekilde yaklaşılmadı. Hafriyat çalışmalarıyla geniş orman alanları, 70 tür canlı yaşamını barındıran göl ve göletler, akar ve kuru dereler, tarım alanları, mera alanları ortadan kaldırıldı, canlı yaşamı yok edildi ve bugünlere gelindi.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Havalimanı projesi ilk günden bu yana insan odaklı olmama yönünde büyük eleştiriler almıştır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin üçüncü havalimanı çalışma grubu tarafından hazırladığı rapor 2014 tarihlidir. Bu rapora göre, havalimanının yapılacağı alanla ilgili olarak yılın yüz yedi günü fırtına olacağı ve altmış beş günü ise yoğun bulutların olacağı söylenmiş, tespit edilmiş ve hava taşımacılığı, piste iniş ve kalkışlarla ilgili olarak fiziksel çevre şartlarının uygun olmadığı belirtilmiştir. Nitekim, bu uyarının doğruluğu 17 Mayıs cuma günü 8 uçağın rüzgâr nedeniyle piste inemeyip Çorlu Havalimanı’na inmesiyle kendini kanıtlamıştır. Ama tabii, ne önemi var, önemli olan rant, önemli olan kârdır.

Pistler ise başlı başına bir sorun. Yapım çalışmaları sırasında ormanları kökünden kazıma, tepeleri yontma, gölleri doldurma şeklinde yapılan bu işlemler sonucu dolgu alanlarının oturması büyük risklere gebedir ve gelecek faciaları bize bugünden göstermektedir.

Hava durumu izleme radarı konusunda bile sorun vardır. Dünyanın en büyük havalimanı olmakla övünülüyor fakat hava durumu izleme radarının olmadığı da ortaya çıkmıştır.

Yine, park yerine otomatik yaklaştırma sistemi olarak bilinen “Docking System” de çalışmıyor ve manuel bir şekilde bu işlem çalışanlar tarafından gerçekleştiriliyor.

Pistlerin ısıtma sisteminin olmadığı da ifade edilmektedir ki bu da büyük faciaları çağırmaktadır.

Üçüncü havalimanı, İstanbul Havalimanı göçmen kuşların yolu üzerinde kurulmuştur. Özellikle kuzey ormanlarıyla ilgili yapılan uyarılara kulak verilmediği için göçmen hattında kurulan bu havalimanı gerçekten düşünmek istemediğimiz tehlikeleri de barındırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 36 bini aşkın işçinin çalıştığı İstanbul Havalimanı sadece bu yönleriyle değil, fiziki vasıflarıyla değil, aynı zamanda, kölelik koşullarını ortaya koyan işçilerin başına gelenleri hatırladığımızda da ciddi sorunlar barındırmıştır. 52’yi aşkın çalışanın üçüncü havalimanında yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Öyle ki “hop hopçu” diye tarif edilen, kamyonlara “Hop, hop” diye çağırarak yön gösteren bir işçinin üç gün sonra yaşamını yitirdiği tespit edilebilmiştir. O kadar büyük bir vurdumduymazlık vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Baktığımız zaman, Kolin, Limak, Kalyon, Cengiz, MNG gibi şirketlere kaynak aktarılması ve yandaş sermayenin büyütülmesine yönelik olarak bankalardan alınan kredilerle oluşmuş bir sermayeye dayanıyor ve bu sermaye grupları içerisinde de ayrılanlar var ve yerine Türk Hava Yollarının ikame edildiğini görüyoruz ki bu da şöyle bir düşünceyi ortaya çıkartıyor: Bu şirketlerin borçlarının kamu kaynaklarından karşılanmak üzere bir planlama içerisinde olunduğu görülüyor. Hazine garantisi gösterilen bu havalimanında borçların tamamı kamuya aktarılacaktır.

Bütün bu bilgiler ışığında, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı, uğratacağı zararların tespit edilmesi, havalimanında kaç işçinin yaşamını yitirdiğinin tespit edilmesi, havalimanının kurulu olduğu alanın havalimanı olmaya elverişsizliğinin tespit edilmesi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım, selamlayalım isterseniz.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

…İstanbul Havalimanı’nda güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla ne yapabiliriz, bu saatten sonra nasıl güvenli bir havalimanı inşa edebiliriz, güvenlik önlemlerini alarak halkımızın sağlığını koruyabiliriz, bu konularda bir araştırmanın bir an önce gerçekleşmesini, Meclis araştırması açılmasını burada savunuyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin İstanbul Havalimanı’yla ilgili vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz aldım, öncelikle selamlarımı sunuyorum.

İstanbul Havalimanı projesini başından itibaren çok yakından takip edip birçok yönden de karşı çıktığımızı ifade etmiştik. Özellikle büyük bir yolsuzluğun yapıldığı ve bu yolsuzluğun Sayıştay raporlarıyla da tespit edildiği herkesçe malumdur. Ben bu konuda daha önce fikirlerimi bu kürsüden birkaç defa beyan ettiğim için tekrarlamayacağım, fırsat bulmuşken çok meşhur bir bakanımız hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Genel Başkanımız Sayın Akşener’e dil uzatan sözleriyle kime veya kimlere dalkavukluk yaptığı kolayca anlaşılabilen bu bakan özellikle seçim döneminde ağırbaşlı, sakin, mümkün olduğunca da tarafsız davranması beklenen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dur. Kendisi bir Trabzonlu olmakla beraber Trabzonlular için yapılan hakaretlere ve iftiralara karşı çıkması gerekirken kendisi de benzer hakaretler yapmaktadır. Bunun sebebini anlamak için onun bazı sözlerini sizlere aktarmak istiyorum. 2011 yılı Mart ayında bir televizyon kanalındaki konuşmasından aldığım bazı cümleler şöyledir: “Bütün dünyanın üzerinde ittifak ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla, eğitime yapmış olduğu seferberliğiyle ve dünyanın her noktasında hem diyaloga hem dinler arası bir şekilde uzlaşmayı sağlayabilecek, kavgayı, gürültüyü, düşmanlığı, nefreti ortadan kaldırabilecek bir anlayışı ortaya koymaya çalışan mümtaz bir şahsiyete ciddi bir saldırı vardır.” Atlıyorum. “Bugün niye Fetullah Gülen Amerika’dadır? Bu Türkiye’nin ayıbıdır.” Atlıyorum gene. “Bütün dünyanın övgüler düzdüğü, aslında bütün ülkemizin minnettar olması gereken, lazım gelen bir anlayışa çirkin bir saldırıya da muhatap olmamak lazım. Çok samimi söylüyorum, benim içim hazmetmiyor.” “Ankara’da bürokraside bulunurken elbette her hükûmete kuyruk sallarken, bu adamın aldığı riski, Zekeriya Öz’ün aldığı riski veya onun arkadaşlarının aldığı riski onlar alamazlar.” “En fazla Genelkurmay Başkanı bağırdı bu ülkede.” Devam ediyorum söylediklerine, vakit yetmeyecek: “Gölcük’teki belgeleri çıkardılar yetmedi. Türkiye’de neredeyse insanları birbirine düşürecek…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bunlar önemli, İçişleri Bakanının söyledikleri: “Millet bir Fetullah Gülen çıkartır, bin Fetullah Gülen çıkartır, bir Zekeriya Öz çıkartır, bin Zekeriya Öz çıkartır, yani bu milletin canına tak ettirmeyin, bunlar her zaman çıkar. Bu millet temel değerleriyle beraber ayaktadır, Fetullah Gülen, Zekeriya Öz, hepsi milletin gönlünde yerlerini almışlardır.” Şimdi, bu sözleri sarf eden kişi, kendisini temize çıkartmak için saldıracak yer arıyor. Bayram namazındaki gaflarından, yardımcısının iftira ve hezeyanlarından bahsetmeyeceğim, bugün biat ettiği kişi ve partisi için daha önce söylediklerine de girmeyeceğim, Trabzon Havalimanı’ndaki garip davranışlarına da girmeyeceğim, sadece bir hemşehrisi olarak kendisini uyarmak istiyorum.

Sayın Başkan, bitmek üzere.

BAŞKAN – Toparlayıp selamlayalım.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Hani o Trabzon Havaalanı çıkışında protesto edenlerden birisinin söylediği gibi, “Akıllı ol!” demek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Haddinize değil sizin.

BAŞKAN – Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Akıllı ol, hiç kimseyi de tehdit etme. Bugün devletin imkânlarıyla, çok sayıda korumayla, partili yandaşlarınla dolaşıyorsun, yarın görevin sona erince halkın arasına gireceksin, hemşehrilerin, dostların ve eski arkadaşların sana lazım olacak, bunları asla unutma. Bugün dalkavukluk yaptıkların yanında olmayacaktır. Gerçekten akıllı ol. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Kendi hâlinize bakın, kendi hâlinizi konuşun.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sen kendi aklına sahip ol yeter.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Devletin İçişleri Bakanına sahip çıkman gerekirken söylediklerine bak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, öncelikle, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Az önceki konuşmacının milletin takdirine bıraktığım seviyeyle ilgili konuşmasını bir yere bırakıyorum ancak konu havalimanıydı. Konunun tamamen dışında bir siyasi polemiği; kimseye faydası olmayan, sokak ağzıyla -tırnak içerisinde- yapılan bu konuşmayı yakıştıramadım sayın hatibimize. Biz yaşından, tecrübesinden daha iyi istifade etmek isterdik. Konu havalimanıydı; yanlışların, doğruların tartışılacağı bir zemin vardı. Tutup da hemşehrisi olan bir kişiyle ilgili bu kadar -yine özür dileyerek söylüyorum- sokak ifadesiyle konuşmasını cidden ben yakıştıramadım.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – O yakıştırmış.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu Meclisin bir mehabeti var, bu Meclis kürsüsünün bir ağırlığı var.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Mecliste dikkat ediyoruz da dışarıda pek dikkat edilmiyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu dil sokakta konuşulabilir, havalimanı konusunda bile tartışılıyor olabilir ama buraya aynı ifadelerin taşınmasının ben yanlış olduğu kanaatindeyim, takdirinize bırakıyorum, bu birincisi.

Sayın Başkan, Sayın Soylu’nun FETÖ’yle ilgili söylediğini iddia ettiği ifadeler zaten on sene önceki ifadeler. On sene önce neredeyse tüm partilerin başkanları okul açılıyor diye, iyi yatırımlar yapılıyor diye bu insana destek oldular, herkes benzeri şeyler söyledi. Fakat son dönemde yani FETÖ’nün terör örgütü olduğu ortaya çıktıktan sonra en çok baskı yapan, tutukluluk imkânını ortaya çıkaran, operasyon yapan bakanlık İçişleri Bakanlığı, Soylu’nun bakanlığı. Dolayısıyla, on-on beş sene önceki konuşmaları buraya getirip de güya bugün FETÖ’yle ilgili bir irtibat varmış iddiası ortaya koymak akla ziyan bir yaklaşımdır. Kamuoyunun vicdanına bırakıyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yerinizden, buyurun.

Toparlayalım, konumuza devam edelim Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Çok kısa ama söylemem lazım.

BAŞKAN – Çok kısa, buyurun. Ben kayıtlara geçsin diye söz verdim.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir bakan, ağzına benim yakıştıramayacağım sözleri söylüyor, o bakanın yardımcısı her türlü hakareti yapıyor. Kime? Sayın Genel Başkanımıza yapıyor, bütün Trabzonlulara yapıyor. Bu yakışık alıyor, benim bunu eleştirmem mi yakışık almıyor?

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan söylüyorsunuz, yalan söylüyorsun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ben şiddetle kınıyorum grup başkan vekilini de.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan konuşuyorsunuz.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Milletimizin beklediklerini söylüyorum, Trabzonluların beklediklerini söylüyorum.

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Trabzonlular üzerinden siyaset yapmayın.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ve tekrar protesto ediyorum, kınıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Turan, toparlayarak kapatalım konuyu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bir hadisişerif var, der ki Hazreti Peygamber: “Dilediğini yakıştırıyorsan yapmaya devam et.”

BAŞKAN – Peki.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekilimiz Sayın Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Özkan Bey, süreniz üç dakika.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Özkan Bey’e üç dakika yetmez.

CHP GRUBU ADINA ÖZKAN YALIM (Uşak) – Doğru söylüyorsunuz.

Teşekkür ederim.

İlk önce, çok değerli milletvekili arkadaşlarım ve de bizi izleyen çok değerli vatandaşlarım; hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, Divanımızı da selamlıyorum.

İki gün önce vefat eden Denizli Milletvekili çok Değerli Ağabeyim Kazım Arslan’ı tekrar buradan yâd ediyoruz, kendisine Allah’tan rahmet ve de ailesine başsağlığı diliyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, İstanbul Havalimanı dünyanın en büyük projesi olarak açıklandı, sıkıntı yok. Biz yapılacak olan doğru işlerin her zaman yanındayız, sıkıntı yok ama yapılan ihalelerde ve de yapılmış olan ihalenin yapım aşamasında ülkemizin, vatandaşlarımızın, 81-82 milyon vatandaşımızın ödediği vergiler acaba doğru şekilde ihalelerde kullanılıyor mu?

Değerli arkadaşlar, bakın, İstanbul Havalimanı yapılırken -ilk önce size şunu söyleyeceğim- yirmi beş yıllığına toplamda 22 milyar 150 milyon euroya beşli bir gruba verildi, biliyorsunuz. Hatta bu gruptaki birisi de “Milletin anasını bilmem ne yapacağım!” diyen o kişiydi, o zattı, o firma sahibiydi, biliyorsunuz. Onun için bu grubu, bu gruptaki herkesin ismini buradan saymama gerek yok ama milletimiz benim ne demek istediğimi anladı.

Şimdi, burada ilk önce size yolsuzluklardan bahsetmek istiyorum. Bir kere şu…

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Ama böyle konuşamazsın.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Terbiyesiz konuşma!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ayıp!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı olmasın.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – İtirazınız varsa birazdan çıkar söylersiniz. Bu kelimeyi dedi mi demedi mi birazdan cevap verirsiniz.

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Böyle konuşamazsın.

ZAFER IŞIK (Bursa) - Protesto ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Yalım, siz Genel Kurula hitap edin.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Şimdi, Cengiz İnşaatın sahibinden bahsediyorum, bakın, tekrar altını çiziyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli vatandaşlarımız, şimdi, ihale yirmi beş yıllığına verildi ancak kırk iki ayda tamamlanması gerekiyordu. Ne oldu? On iki değil, yirmi dört ay yer teslimi geç yapıldı. Yani böylelikle yirmi beş değil, iki yıl daha fazla işletme hakkına sahip oldu firmalar. Bakın, kaybımızı size hemencecik net olarak söyleyeceğim, bunun altını çize çize de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sebepten toplamda bakın, 2 milyar 90 milyon euro -iki yıl geç teslim edildiğinden dolayı- ekstra kazancı oldu bunların. Bakın, burası toplamda 10 milyar euroya filan mal oldu. Bu firmanın cebinden hiç para filan çıkmadı. Nereden geldi bu paralar biliyor musunuz? Bizim kendi bankalarımızdan. Bakın arkadaşlar, Ziraat Bankasından, Halk Bankasından, Garanti Bankasından, Finansbanktan gelen finansmanlarla yapıldı bu iş. Yani havadaki kuşu elin taşıyla vurdu birisi, “Milletin anasını bilmem ne…” diyen kişi zenginliğine ekstra koydu bir daha. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Yalım…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Temiz dile çağırın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Turan, lütfen.

Değerli arkadaşlar, lütfen, grup başkan vekiliniz var.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Şimdi, sonuç itibarıyla, bu bölgedeki yaklaşık 66 tane göleti imha edip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım, tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bölgedeki göletler imha olduktan sonra deniz seviyesinden 90 metre yükseklikte yapılması gereken pist sadece 60 metre yükseklikte yapıldığından, 30 metre daha şişirilmediğinden dolayı yaklaşık 3 milyar euro da oradan kazandı. Toplamda ne yaptı biliyor musunuz? 5 milyar euro. Benim vatandaşımın ödediği vergileri siz bu firmalara peşkeş çektirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Evet, siz peşkeş çektirdiniz çünkü kontrol etmiyorsunuz, işlerinizi doğru dürüst yapmıyorsunuz. Ulaştırma Bakanı denen zat hiçbir işe yaramıyor orada. Bunun sonucunda –bir kelime daha söyleyeceğim- havalimanı açıldıktan sonra… Sayın Bülent Turan, sizin cevap vermenizi bekliyorum, havalimanın içinde bir restoran var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye ben cevap veriyorum.

ÖZKAN YALIM (Devamla) - Bu restoran kime ait? Sayın Bülent Turan, sizden bunun açıklamasını bekliyorum.

Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşma süresi üç dakika. Bir insan üç dakikada niye bu kadar kızar, niye bu kadar bağırır, niye normal iletişimi kullanmaz? Sözünün gücü olan normal konuşur. Kızarıncaya kadar, bozarıncaya kadar bağırmanın hiç kimseye faydası yok.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Benim 5 milyar euromu çaldırdığınız için...

BAŞKAN – Sayın Yalım, bir dinleyelim lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayrıca, Sayın Başkan, İç Tüzük 67 -sizi bu konuda lütfen tarafsız olmaya davet ediyorum- der ki: “Konuşmacı temiz bir dille konuşur.” Bu konuşmanın neresi temiz ki. Dışarıda küfür olduğu iddia edilen ifadeleri kullandığınızda ne farkınız kalıyor o insanlardan o zaman? Ha o, ha bu. Bu dili reddediyoruz; cinsiyetçi, ayrımcı, küfürbaz dil. Yazıklar olsun Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yalım...

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Cevap vermek zorundayım.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Yalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Özür dileyecekse dilesin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmesi açısından bulunduğunuz yerden son cümlelerinizi söyleyin, alalım.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – O zaman AK PARTİ grup başkan vekilinin sözüne şöyle cevap veriyorum.

BAŞKAN – Sakin, sakin...

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Benim milletimin ödediği vergileri, bunu korumadığından dolayı, hatta bu vergilerden dolayı... İhalede yolsuzluk yapılıp ondan sonra millete böyle bir söz söylediğinden dolayı ben bu vatandaştan değil özür dilemek, ben bu vatandaş için gerekli her türlü kelimeyi sarf edeceğimin tekrar altını çiziyorum.

BAŞKAN – Peki.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Lokanta kimin Sayın Yalım?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, o ifade ettiği küfrü kim kullandıysa rezildir.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ben de isim veriyorum, kişi, burada kayıtları belli.

Sayın Grup Başkan Vekili, demin size bir soru sormuştum, restoranın sahibini söylemediniz. Vergi borcunu sildiniz mi, artı, bir de restoranı kim kullandı?

BAŞKAN – Tamam Sayın Yalım. Sayın Yalım, lütfen oturalım, lütfen toparlayalım. Arkadaşımız konuşacak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Açın mikrofonu, konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye bağırıyor ki? Açın, konuşsun.

BAŞKAN – Ben herkese gerektiği kadar söz veriyorum.

Sayın Turan, toparlayalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, insanlar konuşarak anlaşır, bağrışarak değil. Bu nasıl tarz ya?

Sayın Başkan, kürsüden sorduğu soruyu da bana sormasının anlamını anlamış değilim. Bir firma, bir iş yeri ihaleye çıkmış, lokantasını o almış, işletmesini bu almış, kimse, ona sorsun. Yani Meclisin lokantasını kim işletiyor? Beyefendinin aklındakini nereden bileceğim ben.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, son bir kelimeyle tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen...

Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Serap Yaşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Yaşar.

AK PARTİ GRUBU ADINA SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sözlerime başlamadan önce Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Öncelikle Sayın Yalım’ın kullandığı cinsiyetçi ve kaba dili de ayıplıyorum. Bence Meclise yakışan bir dil olmadı. Dolayısıyla, evet, en hafif tabiriyle bunu söylüyorum kendisine. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi tarafından verilen grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, özelikle de İstanbul tarih boyunca hep stratejik bir öneme sahip olmuştur. İstanbul Havalimanı’mızın hizmete girmesiyle Türkiye, kuzey-güney, doğu-batı aksları arasında en önemli transit merkez konumuna gelmiştir. Havalimanımız hitap ettiği bu geniş alanda 60 ülkeyi ve 20 trilyon dolarlık ekonomileri de birbirine bağlamaktadır. Konumu ve özellikleriyle tarihe damga vuracak bu eserin Türkiye’de inşa edilmiş olması da tesadüfi değildir. Tek başına bu eser bile havacılık alanında ulaşılan seviyenin önemli bir göstergesidir.

Türkiye, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya, bölgesinde ve dünyada barışın, huzurun, güvenliğin, refahın sembolü hâline gelmeye kararlıdır. Doğu ve batının kesiştiği 5 kıtanın buluşma noktası olarak tüm fazları tamamlandığında İstanbul Havalimanı’mız 200 milyon yolcuya da ev sahipliği yapacaktır.

İstanbul Havalimanı’yla birlikte Türkiye sadece yolcu taşımacılığında değil, ticarette de bir çekim noktası hâline gelecektir. Havalimanımız Türk ekonomisinde yaratacağı katma değerle de birçok yap-işlet-devret projesinden ayrılmaktadır. 2025 yılında tüm fazların tamamlanmasıyla projenin doğrudan ve dolaylı olarak sağlayacağı istihdam 225 bin kişiye kadar ulaşabilecek, hane halkı geliri ise 4,4 milyar dolara kadar çıkacaktır.

Resmî rakamlara göre, projenin yatırım bedeli 10 milyar 247 milyon euro, devlete ödenecek kira bedeli ise 22 milyar 152 milyon eurodur. Kendi enerjisini üreten, çevreci, engelsiz bu dev eserin her birimi uluslararası standartların üzerinde son teknolojiye sahip şekilde tasarlanıp inşa edilmiştir. Eserin yapıldığı yerin eski hâlini çok iyi bilen bir bölge milletvekili olarak sizlere hitap ediyorum ve diyebilirim ki: Yapılmış olan dünyanın bu en büyük havalimanıyla sadece atıl ve kötü durumdaki arazilerimiz değerlendirilmiş değil, aynı zamanda bölgeye ve şehrimize büyük bir katma değer kazandırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

SERAP YAŞAR (Devamla) – İstanbul Havalimanı, yalnız, uçakların inip kalktığı bir yer değildir; mimarından mühendisine, işçisine, kadınlı erkekli 120 bin kişiye de iş imkânı sağlayacaktır. Burada çalışmakta olan insanlar bu ülkenin evlatlarıdır. Sadece politik, ideolojik nedenlerle böyle bir esere karşı çıkmayı Türk siyaseti bakımından da üzücü buluyorum ve bu vesileyle HDP grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı beyan ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Ersoy, sisteme girmişsiniz, bir talebiniz mi vardı?

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de öncelikle, değerli vekilimiz Kazım Arslan’ın mekânı cennet olsun diyor, sevdiklerine de sabırlar diliyorum.

5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası. Dünya politikasının en şiddetli belirsizliği iklim değişikliği ve çevresel felaket tehdidiyle ilgili ne yazık ki. İklim değişikliğinin etkilerinin hissedilmesinden önceki uzun bekleyiş, seçilmiş politikacıların erken önlemler almasını çok zor kılıyor. Bu politikacılar, parayı ödeyecek insanların yararı görecek insanlar olmadığının gayet bilincinde. Yine de hiçbir önlem almazsak ve günümüz bilimince ortaya konan korkunç senaryolar gerçeğe dönüşürse sonuçlar bizi karşılıksız yakalayacak; bu gerçek, gelecek ve çevresel yıkım tehdidi olmaktan çıkıp vakaya dönüşecektir. Devasa sel, korkunç bir hasat felaketi, halkların büyük hareketleri ve başka bir savaş. Bu noktada demokratik uyarlanabilirlik etkisini gösterecek ama belki o zaman çok geç kalınacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik de sisteme girmiş. Arkadaşımızı da dinlendikten sonra CHP grup önerisini görüşeceğiz.

Sayın Çelik, buyurun.

30.- Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in, Batman Belediyespor Kadın Futbol Takımı’nın uğradığı saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

TUMA ÇELİK (Mardin) – Geçtiğimiz pazar günü Kayseri’de bir kadınlar maçı yapıldı. Batman Belediye Spor ile Kayseri Gençler Birliği Spor arasında yapılan bu maçta Batman Belediye Sporun kadın futbolcuları kendi aralarında Kürtçe konuştukları için ciddi bir saldırıya maruz kaldılar ve bu saldırı sırasında hakemin gösterdiği tavır, insanların kendi arasında sporun bir barış dili olması vesilesiyle istedikleri dilde konuşabileceklerini söylemesine rağmen Kayseri Gençler Birliği kadın takımının oyuncuları, futbolcuları, Batman Belediye Sporun oyuncularına saldırmaya devam ettiler ve bu saldırılar daha sonra yöneticiler ve etrafta bulunan seyirciler tarafından da gerçekleştirildi.

Ben bunu kınıyorum. Türkiye’de yaşayan bütün dillerin, Türkiye’de yaşayan bütün kimliklerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, elimizden gelen budur değerli arkadaşlar.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ve arkadaşları tarafından, cezaevinde tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri iddialarının araştırılması amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

29.05.2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                              Engin Özkoç

                                                                                                                                                                 Sakarya

                                                                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ve arkadaşları tarafından, "Cezaevinde tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri iddialarının araştırılması” amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (980 sıra no.lu), diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 11/6/2019 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Utku Çakırözer… (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Çakırözer.

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Zamansız ölümüyle hepimizi yasa boğan, nezaketi, saygısı ve çalışkanlığıyla hepimiz için örnek bir isim olan Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, acılı ailesine, Denizli’mize ve Meclisimize başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, bayram sırasında Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla illerimizde cezaevlerini ziyaret ettik. Tutuklu ve hükümlü yurttaşlarımızla, aileleriyle bayramlaştık, özveriyle çalışan infaz koruma memurlarımızla bayramlaştık, sohbet ettik, sıkıntılarını, dertlerini dinledik.

Bu vesileyle Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba’nın koordinasyonuyla Türkiye’nin dört bir yanında bu ziyaretleri gerçekleştiren milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ederken, ortak gözlemlerimizi sizlerle paylaşmak isterim.

Öncelikle, cezaevleri tıka basa dolu. 10 kişilik koğuşlarda 20-25 kişi, hatta bazen daha fazlası kalmakta. Ziyaret ettiğim 1.400 kişilik Eskişehir Cezaevinde 2.300 kişi yatıyor. “Nasıl oluyor?” derseniz: İnsanlar ya nöbetleşe uyuyorlar yani bir grup gece uyuyor, aynı yataklarda ikinci grup gündüz uyuyor ya da yerlerde, hatta tuvalet önlerinde uyuyorlar. Doluluk nedeniyle memleketlerine uzak cezaevlerinde kalmak zorunda olanlar var; eşi, çocuğu, anası, babası uzaklık nedeniyle ziyaretlerine dahi gidememiş. Kalabalık nedeniyle mahkûmlar haftada 1 yerine 15 günde, ayda 1 kez sosyalleşme saatine çıkabiliyorlar.

Cezaevlerinde insan haklarına aykırı tecrit uygulaması yürürlükte. Bakın, Silivri’de görüştüğüm sivil toplum aktivisti Yiğit Aksakoğlu’na aylardır insan yüzü gösterilmiyor, yanına kimse verilmiyor, boşluk olan diğer koğuşlara gönderilmiyor. Düşünebiliyor musunuz, sosyalleşme saatine bile tek başına çıkarılıyor, kimseyle görüştürülmüyor. Aslında yargı kararı olmadan bizden hiçbir farkı olmayan masum birine karşı bu nasıl bir adaletsizlik, nasıl bir peşin ceza kesmektir?

Değerli arkadaşlarım, özellikle hasta mahkûmların tedaviye ve ilaca erişimde yaşadığı sorunlar ve nakil araçlarının yetersizliği de çözülmesi gereken önemli sorunlar. Sadece kapalı cezaevlerinde değil açık cezaevlerinde de sıkıntı büyük. Orada da balık istifi gibi yatmak zorundalar. Hijyen problemleri büyük. Birçok mahkûm bu sıkıntılar nedeniyle infazlarını yakmak pahasına açık cezaevlerine geri dönmüyor.

Kadın cezaevlerine ziyaretlerimizde anneleriyle kalmak zorunda olan çocukların dramını üzülerek yerinde gördük. Artık Türkiye’yi cezaevinde büyüyen çocuklar ayıbından kurtarmak zorundayız.

Cezaevlerinde on binlerce öğrenci var, eğitim hakları ellerinden alınmakta. Kitap, gazete, mektup bile içeride bir sorun hâline gelmiş değerli arkadaşlarım.

Hepimizin “Hakan Kara” olarak tanıdığı gazeteci Hakan Karasinir’e soyadı “Kara” yazıldı diye kırkyıllık dostu Profesör Emre Kongar’ın mektupları verilmiyor.

Kimi yerde Cumhuriyet, BirGün, Sözcü kimi yerde Yeni Yaşam, Evrensel, Karar yasaklı; bir türlü ulaşılamıyor.

Değerli milletvekilleri, artık mazide bıraktık diye düşündüğümüz işkence ve kötü muamele iddiaları da maalesef gün geçtikçe artmakta. Cezaevlerinden intihar haberleri gelmekte. Bakınız, ülkemizin iki büyük barosu üzerinde ciddiyetle durmamız gereken iki önemli işkence raporu yayımladı. Çıplak aramalar, kelepçeli muayeneler, kaba dayak, siyasi tutuklulara terörist muamelesi yapılması, hücre cezalarından sürgün gibi sevk uygulamalarına birçok keyfî disiplin cezası, hepsi cezaevlerindeki insani krizi derinleştirmekte. Cezaevinde de olsa insan onuru korunmalıdır. İşkence ve kötü muamelenin insanlık suçu olduğu hiç unutulmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, gittiğimiz her cezaevinde af ya da infaz düzenlemesi söylentilerinin mahkûmları ve ailelerini umutlandırdığını, ciddi beklentiye soktuğunu gördük, işittik. Türkiye’de tüm sorunlarda olduğu gibi bu meselenin çözüm yeri de burası yani Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Eğer siyasi partiler bu konudaki söylemlerinde samimilerse düzenleme Parlamentoya getirilmeli ve tüm siyasi partilerin konuya ilişkin görüşleri dinlenmelidir.

Ziyaretlerimiz sırasında cezaevlerinde olağanüstü gayretle görevlerini yapmaya çalışan infaz koruma memurlarımızla da bayramlaştık, dertleştik. Cezaevlerinin doluluğu onların omuzlarındaki iş yükünü, sorumluluğu daha da artırıyor. Herkes bayram yaparken onlar fedakârca çalışıyorlardı. Özverili hizmetleri için buradan teşekkür ederken, onların bizlerden talep ve beklentilerinin bir an önce yerine getirilmesi gerektiğini anımsatmak isterim. Kadroları mutlaka emniyet hizmetleri sınıfına aktarılmalı, 3600 ek göstergeden mutlaka yararlandırılmalıdırlar.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın sonunda bir konuya da özel olarak değinmek isterim. Önce gazeteci, sonra da milletvekili olarak 2010 yılından bu yana cezaevlerinde gazetecileri ziyaret etmekteyim. İlk kez Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Soner Yalçın’ı, Deniz Yıldırım’ı ziyaret etmiştim on yıl önce. Dün, terörist olmakla suçlanan, yılları çalınan bu isimlerin tamamı beraat ettiler; kimi Meclisimizde, kimi basında bu memleket için, hepimiz için çalışmakta, fikir üretmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tabii Sayın Başkanım.

Ama on yıl sonra yine gazeteciler bayramı cezaevinde geçiriyorlar. Musa Kart eline kalem dışında taş dahi almayan bir çizer, Ayşe Düzkan hayatını hep eşitlik uğruna, insanca yaşam uğruna geçiren bir yazar; ne günahları var, niye hapisteler?

On yıl önce Profesör Mehmet Haberal’ı, Profesör Hilmioğlu’nu ziyaret ediyordum cezaevlerinde, terörist oldukları iddia edilen. Bakın, her ikisi de çıktılar. Şimdi Sayın Haberal Dünya Organ Nakli Derneğinin Başkanı, Türkiye’nin yüz akı, gururumuz; ülkemizin vatandaşlarımızın eğitimine, sağlığına katkı sağlıyor. Ama yine akademisyenler bu bayramda cezaevindeydi. Profesör Füsun Üstel sadece düşüncesi nedeniyle Eskişehir Kapalı Cezaevinde geçirdi bayramı.

O dönem Doğu Perinçek yatırılıyordu, Tuncay Özkan yatırılıyordu cezaevinde “Elimizde belge, kayıt var.” diyerek; şimdi de Eren Erdem var, Sırrı Süreyya var, Selahattin Demirtaş var.

Ergenekon kumpasında bu ülkenin yüz aklarından Türkan Saylan gözaltına alınarak zayıf bedeni ölüme itiliyordu; şimdi de Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu cezaevlerinde yok yere çürütülüyorlar.

Olmaz değerli arkadaşlarım, bu bizim kaderimiz olmaz, olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlayacağız. Yazan, çizen, düşünen insanlarımızı, bu ülkenin büyük yatırım yaptığı bilim insanlarını zindanlarda çürüterek beraberlik bağlarımızı güçlendiremeyiz. Artık bu son olsun; bundan beş, on, yüz yıl sonra bu onurlu kürsüye gelen milletvekilleri benim yaptığım gibi “On yıldır, cezaevinde gazetecileri, akademisyenleri ziyaret ediyorum.” demesin “Bilim insanlarımız içeride çürüyor.” demesin. Bana, bize, size, hepimize düşen temel görev, ülkemizi insanca, kardeşçe yaşanan bir memleket hâline getirmektir. Bunun yolu demokrasidir, hukuk devletidir, bağımsız yargıdır. Gelin, el ele bunun yolunu açalım.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Bahşi.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a rahmet diliyor, yakınlarına sabır diliyorum. Ruhu şad olsun.

Hak, hukuk ve adalet her toplumun olmazsa olmazıdır. Ülkemizin içinden geçtiği bu zor dönemde ülkemizi ayakta tutabilecek tek değer adalettir. Hukuk düzeninin son on yedi yılda tamamen şirazeden çıkmasıyla cezaevlerinde de sıkıntılar had safhaya ulaşmıştır. 2002 yılından günümüze, tutuklu ve hükümlü sayılarına bakacak olursak, 2002 yılında hükümlü 30.637, tutuklu 28.550, toplam 59.187’dir. 2008 yılında 43.157 hükümlü, 57.943 tutuklu, toplam sayı 101 bindir yani altı yılda 2 katına çıkmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de 2019 Mayıs sonu itibarıyla 294 kapalı ceza infaz kurumu, 75 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitim evi, 9 kadın kapalı, 8 kadın açık, 7 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 397 tane kurum bulunmaktadır. Bu kurumların toplam kapasitesi 221.932’dir ancak şu an itibarıyla ceza ve infaz kurumlarında kapasitenin 50 bin fazlasıyla yaklaşık 270 bin civarında tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu durum başlı başına zaten bir hak ihlali niteliğinde, en ağır hak ihlallerinden biridir.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin kapasite yetersizliği ya da tutuklu ve hükümlü fazlalığı sebebiyle insanlar yatakları bile nöbetleşe kullanmakta, en temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Cezaevlerindeki aşırı kalabalıktan dolayı tutuklu ve hükümlüler oturacak sandalye dahi bulamamakta, yerlerde oturmakta ya da ayakta vakit geçirmektedir, yeterince havalandırma hakkından yararlanamamaktadırlar. Hastane sevklerinde muayene esnasında kelepçeleri açılmamakta, kelepçeyle muayeneyi kabul etmeyenler muayene olmadan geri dönmek zorunda bırakılmaktadır. Bu, zamanla sağlık sorunlarının büyümesine ve artmasına neden olmaktadır. Cezaevi girişinde asker ve cezaevi personeli tarafından çıplak arama gibi onur kırıcı dayatmalarda bulunulmakta, buna yapılan itirazlar ise disiplin cezalarına gerekçe yapılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, yine, tutuklu ve hükümlülerin abone oldukları süreli yayınların teslim edilmemesi sebebiyle hak ihlali kararı vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Anayasa Mahkemesinden yapılan açıklamada “Yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunan başvurucuların satın aldıkları dergi ve gazete gibi süreli yayınların çeşitli nüshaları, infaz kurumu, eğitim kurullarının aldıkları kararlar uyarınca başvuruculara teslim edilmemiştir. Bu süreli yayınlar hakkında verilmiş bir toplatma ya da el koyma kararı bulunmamaktadır.” denilerek bu durum, Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde denmiştir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Turan.

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Yeni Yaşam gazetesinin imtiyaz sahibiyim. Gazete hakkında herhangi bir toplatma kararı yok, herhangi bir karara bağlanmış bir durum yok, bir yargı kararı yok, buna rağmen Yeni Yaşam gazetesinin tutsakların birbiriyle haberleşme ihtimaline binaen herhangi bir hukuki gerekçesi olmadan cezaevlerine girmesi engellenmiş durumda. Buna ilişkin sorularımızı sorduk, inşallah çıkmaz ayın çarşambası olmadan sorularımıza cevap alacağız.

Değerli arkadaşlar, cezaevleri ülkelerin demokratik kalitesini gösteren yerlerdir. Cezaevlerinde ne kadar insan kalıyor, bunlar hangi suçlardan dolayı cezaevindeler ve nasıl cezaevinde yatıyorlar sorularının cevabı ülkenin demokrasi kalitesini gösteriyor. Bakın, 800 çocuk var cezaevinde. AKP’nin on yedi yıllık döneminde 3.500 hasta tutsak hayatını kaybetti ve yine, bine yakın hasta tutsak -ki bunlar ciddi hayati risk içerisindeler- şu anda cezaevlerinde. Cezaevlerinde özellikle politik tutsaklara dönük bir tür düşman hukuku uygulaması söz konusu yani cezaevinde yatan o ülkenin vatandaşı değil, bu sebeple de düşman hukukuna maruz bırakılarak deyim yerindeyse tutsaklık içerisinde bir başka tutsaklık işkencesi yaratılmak suretiyle bir tür hesap sorma biçiminde bu süreç devam ediyor. Hakkında toplatılma kararı olmayan kitaplar içeriye verilmiyor. Örneğin Ayşe Düzkan benim gazetemin yazarıdır, kendi yazdığı makalesini cezaevinde Yeni Yaşam gazetesi gelmediğinden dolayı okuyamıyor. Kelepçeli muayene yine en önemli insan hakları ihlallerinden bir tanesi. Askerî garnizonmuş gibi ayakta sayım dayatması, çıplak arama -ki son derece onur kırıcı bir saldırı yöntemi, bir işkence yöntemi- bütün cezaevlerinde yoğun biçimde uygulanmakta. Belki duymuşsunuzdur, “süngerli oda” diye çığlığınızın dışarıya ulaşmasını, başka mahkûmlar tarafından duyulmasını engelleyen, etrafı süngerle kapatılmış işkencehaneler var. Belki duyan olmuştur, gören olmamıştır belki ama duyan olmuştur. Cezaevlerinde bunlar yaygın olarak arkadaşlar yürürlükte.

Şunu üzülerek ve utanarak söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti cezaevlerinde kötü muamele ve işkence kurumsallaşmış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Açlık grevleri sebebiyle ziyaret ettiğimiz, hayati bakımdan risk taşıyan 4 bin civarında tutsağı deontolojik olarak ve bilimsel olarak, tıp deontolojisi açısından ve tıp bilimi açısından gerekli müdahaleler hâlâ yapılmış durumda değil ve bu hayati riskin giderek boyutlandığını üzülerek ifade etmek istiyorum. AKP’yse önümüzdeki beş yılda 193 cezaevi açmak suretiyle, sözüm ona cezaevlerinin içerisinde olduğu sorunu yok edecek, bu meseleyi çözümleyecek.

Değerli arkadaşlar, ne kadar çok cezaevi açarsanız o kadar çok tutsağı içine doldurursunuz, böyle bir zihniyetle, Terörle Mücadele Kanunu denen ucube, temel hak ve özgürlüklerle, uluslararası anlaşmalarla uzaktan yakından alakası olmayan bu ucube ortadan kaldırılmadan, Ceza Kanunu insanî esaslar temelinde yeniden yapılandırılmadan, hele OHAL kanun hükmündeki kararnamelerinin âdeta bir yasaymış gibi sürgit devam ettiği koşullarda cezaevlerini boşaltmak mümkün değildir.

Bu söylediklerimde abartı yok, çok daha fazlası var. Ben bunların canlı tanığıyım, çok merak eden varsa abartı olduğuna ilişkin, kuliste de görüşebiliriz. Türkiye cezaevlerinde –tekrar üzülerek ifade ediyorum- kötü muamele ve işkence almış başını gidiyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın İbrahim Yurdunuseven.

Süreniz üç dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, ben de geçtiğimiz hafta Rahmetirahman’a kavuşan Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan Bey’e rahmet, yakınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına başsağlığı diliyorum.

AK PARTİ olarak, ceza infaz kurumlarını, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası sözleşmelerin belirttiği standartlara uygun hâle getirdik. Ceza infaz sisteminde tutuklu ve hükümlülerin haklarını koruyacak gerekli tüm tedbirleri aldık. Bu sayededir ki geçmişte ülkemizi mahcup eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da artık tarihe karışmış bulunmaktadır.

Adalet Bakanlığımız tarafından ceza infaz kurumlarında görev yapan personelin yeterliliğinin artırılması amacıyla dünya standartlarında 5 adet eğitim merkezi kurulmuştur. Bugün itibarıyla 397 tane olan ceza infaz kurumumuz yıl sonuna kadar açılışı yapılacak 28 tane kurum sayısıyla birlikte 425 tane olacaktır. İnfaz rejimine uygun olmaması, yeterli eğitim ve iyileştirme çalışması yapılamaması, çok eski yapılardan oluşması ve bazılarının da taş bina olması nedeniyle bugüne kadar 301 infaz kurumu da kapatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ceza infaz kurumlarında sağlık sorunu olan hükümlü ve tutukluların ilk muayene, tedavi ve reçete edilen ilaçlarının temini hizmetleri kurum revirinde verilmektedir. Hükümlü ve tutuklular kurum hekimi, aile hekimi veya diş hekiminin uygun gördüğü durumlarda tetkik ve tedavi için devlet hastanelerine, ileri hizmet gerektiren hâllerde de üniversite hastanelerine sevk edilmektedir. Acil durumlarda derhâl 112 Acil Servise haber verilerek gerekli tıbbi müdahalede bulunulmakta ve gerekli görülmesi hâlinde de ambulansla hastaneye sevki yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, örgün eğitime devam ederken kurumlara giren kişi sayısı 1.848’dir. Bu kişilere eğitimlerini sürdürme imkânı sağlanmaktadır hâlâ. 2017 yılında gerçekleştirilen eğitim öğretim faaliyetlerinden yararlanan mahkûm ve hükümlü sayısı 37.266’dır. Aynı zamanda, hükümlülere terzilik, aşçılık, kuaförlük, marangozluk, bilgisayar kullanımı, fotoğrafçılık gibi değişik iş ve meslek kursları da verilmektedir.

Bir diğer konu da hükümlü ve tutukluların kitaplarıyla ilgili olup hükümlü ve tutukluların odalarına kurum kütüphanesinde bulunan tüm kitapların listesi gönderilmektedir. Hükümlü ve tutukluların kurum kütüphanesinde mevcut olmayan süreli ve süresiz yayınları -kanun içeren yayınlar dâhil olmak üzere- bedelini kişisel emanet para hesabından karşılamak suretiyle kurum dış kantini aracılığıyla sağlamaları mümkündür. Ayrıca, kurum kantininde birçok çeşit kantin malzemesi satılmaktadır. Burada gerekli fiyat araştırması yapılarak en uygun fiyatlı ürünlerin alımı yapılmakta ve ilgililere sunulmaktadır. Kurum kantininde bulunmayan ihtiyaçların görevli personel tarafından da karşılanarak mevzuat çerçevesinde gerekli temini yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmete geldiğimiz günden bugüne kadar yargının modernizasyonu, Cezaevi Reformu Projesi, Model Cezaevi Projesi, Eğitim ve Çalışma Projesi, Uzaktan Eğitim Projesi, Elektronik İzleme Projesi gibi uluslararası birçok projeyi de tamamlamış bulunmaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Bu arada, Sincan Cezaevine tutuklu ve hükümlü komisyonu üyesi olarak yaptığımız ziyaret neticesinde, yaptığımız inceleme ve alınan raporlarla birlikte, su ve ısınma sorunları tespit edilmiş, gerekli yerlere iletilmiş ve Bakanlık tarafından su ile ısınmayla ilgili ihalelerin yapıldığı sonucuna da ulaşılmıştır. Bu nedenle bu tür ziyaretleri, cezaevlerindeki sorunların tespiti ve çözüme ulaştırılması anlamında yapılan ziyaretleri de önemsiyorum.

Bugüne kadar cezaevlerinin iyileştirilmesiyle ilgili proje ve yatırımlardan dolayı, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, gerekli hassasiyeti gösteren başta Sayın Adalet Bakanım Abdulhamit Gül olmak üzere bugüne kadar görev yapmış tüm Adalet Bakanlarımıza, görev yapan tüm taşra ve merkez teşkilatındaki elemanlarımıza ve cezaevi personelimize, özellikle de büyük bir özveriyle çalışan infaz koruma memurlarına büyük bir teşekkürü de buradan borç biliyorum.

Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu öneriye aleyhte oy kullanacağımı belirterek Gazi Meclisi tekrar saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın İmir, sisteme girmişsiniz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Şırnak ili ile İdil, Silopi, Cizre ilçelerindeki mezar taşlarının tahrip edilerek ne elde edilmek istenildiğine, savcılıkların konuyla ilgili soruşturma başlatması, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun yerinde inceleme yaparak kamuoyunu aydınlatması ve Hükûmetin uluslararası sözleşmelere bağlı kalması gerektiğine ilişkin açıklaması

NURAN İMİR (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kanayan yaraların iyileşmesine ne yazık ki izin verilmiyor. Bayram vesilesiyle, yakınlarını kaybeden ailelerle birlikte mezarlıklara yaptığım ziyarette, İdil’de, Silopi’de, Cizre’de ve Şırnak’ta yüzlerce mezar taşının tahrip edildiğine tanıklık ettim. Bu korkunç saldırıyı kınayarak sormak istiyorum: Mezar taşlarına bile tahammülü olmayan bu gayriahlaki saldırılardan haberiniz var mı? Yakınlarını kaybeden ailelerin acısını yakmakla ne elde edilmek isteniyor ve ne kazanılmak isteniyor? Ailelerin kayıplarının acılarını dahi yaşamasına izin vermeyen bu saldırılar politikanın bir parçası mıdır? İlgili savcılıkların bir an önce soruşturma başlatmasına, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun yerinde inceleme yapmasına ve bu anlamda kamuoyunun aydınlatılmasına ve Hükûmeti de uluslararası sözleşmelere bağlı kalmaya çağırıyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sisteme giren arkadaşlarımıza ara ara söz veriyorum.

Sayın Güzel…

32.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, açlık grevini sonlandıran mahpuslara tedavi hizmetlerinin kimi cezaevlerinde neden uygulanmadığını ve bu konuyla ilgili neden yeterli önlemlerin alınmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, binlerce siyasi mahpus, 3 milletvekilimiz ve onlarca aktivist iki yüz günü aşan bir açlık grevini 27 Mayıs 2019 tarihinde sonlandırdı. Türk Tabipleri Birliği grev sonlandırmadan önce açlık grevlerinin hemen bitiminden sonra uygulanması gereken tedavi yöntemlerini yayınlamıştır fakat grev bittikten sonra art arda gelen hak ihlalleriyle karşı karşıya kaldık. Çoğu eylemci mahpus hastaneye sevk edilmedi, edilenler de birçok hak ihlaliyle karşı karşıya kaldı. Mahpusların kelepçeli tedavi edilmesi, serumların ayakta takılması, rencide edici davranış ve sözler ve hatta darba varan ihlaller yaşandı. Diyet programları birçok cezaevinde uygulanmadı. Elâzığ 1 Nolu Cezaevinde durumu ağır olanların hastaneye sevki yapılıp herhangi bir işlem yapılmadan geri gönderildi. 2 Noluda ise 3 kişi kan kusmasına rağmen sevki yapılmamıştır. Bunun gibi onlarca şikâyetle karşı karşıya kaldık. Mahpuslarda oluşabilecek kalıcı hasarların oluşmaması için önerilen tedavi hizmetleri ve diyet programları kimi cezaevlerinde neden uygulanmamıştır? Hastaneye sevk edilen mahpusların sağlıklarından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – …Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı sorumlu iken bu konuyla ilgili yeterli önlemler neden alınmamıştır?

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Haziran 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

11/6/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                                                             Bülent Turan

                                                                                                                                                               Çanakkale

                                                                                                                                        AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun;

11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Haziran 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

11 Haziran 2019 Salı günkü (bugün) birleşiminde 69 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

12 Haziran 2019 Çarşamba günkü birleşiminde 69 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

13 Haziran 2019 Perşembe günkü birleşiminde 69 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerine söz talebi yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un (2/1551) esas numaralı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/32)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre, (2/1551) esas numaralı Kanun Teklifi’min değerlendirilmek üzere gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                                       İlhami Özcan Aygun

                                                                                                                                                                 Tekirdağ

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere teklif sahibi Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın İlhamı Özcan Aygun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karşılıksız çek ve protestolu senetler ile kredi ve kredi kartı borçlarına dair kayıtların dikkate alınmaması konusunda vermiş olduğum kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli, saygıdeğer yurttaşlarımızı selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, verdiğim yasa teklifiyle, her geçen gün derinleşen ekonomik krizde esnafa can suyu vermeyi amaçlıyoruz. Zira esnafımız borç batağına düşmüş, kredilerini ödeyemez hâle gelmiş, çaresizce çırpınmaya başlamıştır. 2001’deki krizi hatırlarsınız. O zamanlar yazar kasa atılan bir tablo vardı. Bunu her ortamda dile getiriyorsunuz ama AKP’yle beraber bugünlerde karşılaştığımız bu tablo içimizi acıtmaktadır. İnsanlar kendini yakarak hayatlarına son vermektedirler.

Evet, geçim sıkıntısı, borç batağı aileleri yok etmekte. Geçen yıl, Çorum’da borçlarını tahsil edemeyen oto lastikçisi kardeşimiz Bektaş Keçebaşoğlu üzerine benzin dökerek hayatına son vermişti. Ağır yaralanan kardeşimizi kurtaramadık, kendisine tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Yine, biliyorsunuz ki, yirmi gün önce de Gaziantep’te işsizlik sebebiyle bunalıma giren Eyüp Dal kardeşimiz de kendini yakarak hayatına son verdi ve eşi devlete hakkını helal etmediğini açıkladı. Dal için de üzgünüm, Allah’tan rahmet dilerken eşi için de sabırlar diliyorum. Geçim sıkıntısı dünyanın en büyük sıkıntısıdır, ekmek kavgası en yorucu kavgadır. Evine aş götüremeyen vatandaşlarımız birer birer intihar ediyor, geride kalanlar acı çekiyor ve devlete hakkını helal etmiyorlar. Bunun için helal etmiyorlarsa bunu düşünmemiz gerekiyor. Gerekli tedbiri almak, istihdam olanaklarını genişletmek ve borca düşen esnafımızı daha rahatlatmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bakın şu anda ekonomiye, alev alev yanmaktadır; dövizde istikrar yok, Türk lirası hâlen dolar ve avronun karşısında değer kaybetmeye devam etmektedir. 2014 Haziran ayında dolar 2 lira 12 kuruşken 2017 Haziran ayında 3 lira 51 kuruş oldu, şu andaysa 6 lira civarında seyretmektedir, üstelik fiyatlar çok oynaktır. Döviz kurları sürekli yükseliyor, faizler artıyor, hâliyle borçlar da artmaya devam ediyor. Böylesi istikrarsız bir ortamda var olma savaşı veren esnafımız bankalardan çektiği kredilerini, kredi kartlarını ve vadesi gelmiş olan borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir; sadece esnaf değil tüccar, çiftçi, memur, işçi yani kısacası 82 milyonun birçoğu ödeyemez hâldedirler. Büyük işletmeler konkordato yoluyla borçlarını yeniden yapılandırırken krizi atlatmayı başarıyorlar. Konkordato yoluna başvuramayan esnafsa krizle baş başa kalmış, kendisi korunmasız hâldedir.

Değerli milletvekilleri, isterseniz son rakamlara bakalım. Bu yılın ilk dört ayında protesto edilen senet tutarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 57 artmış yani 7 milyar liraya ulaşmıştır. Bakınız, yine yılın ilk dört ayında karşılıksız çek tutarına baktığımızda bu rakam yüzde 84 artarak 12 milyar liraya ulaşmıştır. Bu rakamlar çok ürkütücüdür. Karşılıksız çek, senet tutarının geçen yıla göre yüzde 84 artması demek geminin güverte kısmından su almaya başladığını ve geminin battığını bize ifade etmektedir. Peki, ya vatandaş? Gırtlağına kadar borca batmış durumda. Maalesef 2019 yılının ilk üç ayında vatandaşların tüketici kredisi borcu 178 kat artarak 402 milyar liraya ulaşmıştır, bireysel kredi kartı borcu ise aynı dönemde tam 24 kat artarak 104,5 milyar liraya ulaşmıştır.

TOBB’un açıklamasına göre nisanda kapanan şirket sayısı geçen yıla göre yüzde 13 artmış, 726 şirket kepenk indirmiştir. Kapanan şirket sayısının daha hızlı artacağı da aşikârdır çünkü kriz gittikçe derinleşmektedir. Tablo vahimdir. Kapanan şirketler istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. İşsizlik almış başını gitmektedir. En vahimi de iyi koşullarda yaşamak için eğitim alan üniversite mezunu gençlerimizin iş bulamamasıdır. Yine Şubat 2019’da, kendi bölgem olan Tekirdağ’da Saffet Günay kardeşim iş bulamadığı için hayatına son vermiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine sabırlar diliyorum. Çok acı örnekler verdim. 8 milyon işsizimiz var arkadaşlar. Her 100 işsizden 24’ü üniversite mezunu. Ziraat mühendisleri, eğitim fakültesi mezunları atanmayı bekliyorlar. Bakın, üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyonu aşmış, ziraat mühendisliği, eğitim fakültesi mezunları iş bulamaz hâle gelmiş. Eğitimin de tarımın da gelmiş olduğu nokta aslında burada saklıdır. Donanımlı gençler yerine eş dost, ahbap ilişkisi olan, torpilli isimler atanıyor, tam bir çürüme var. Torpilleri engellemek için getirilen KPSS yerine sözlü sınavlarla eleman alımlarına devam edilmektedir. Yazıktır, günahtır! Sonra, Cumhurbaşkanımız çıkıyor “Her bir üniversite mezunu iş bulur diye bir kural yok.” diyebiliyor. Üniversiteye evde oturmak için mi gidilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Aygun.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, uzun lafın kısası, esnafın kendisi borç batağında, oğlu ya da kızı da iş derdinde. Esnaf aileleri bu tabloda açlık ve sefalete mahkûm olsun mu? Aileler dağılsın mı? Yazıktır, günahtır bu ülkeye.

Değerli milletvekilleri, getirdiğimiz düzenlemeyle KOBİ esnaf ve işletmelerin kredilerini veya vadesi gelmiş çeklerini ödemekte güçlük çeken ya da kredi kartı borçlarını ödeyemeyen gerçek ve tüzel kişilerin borçlarının yeniden yapılandırılmasını istiyoruz. En basit ifadeyle kara listeye düşen esnafımıza ve vatandaşımıza af getiriyoruz. Bu düzenlemeyle beraber bankalar üzerindeki, Risk Merkezindeki olumsuz kayıtların da dikkate alınmamasını istiyoruz. Esnaf kardeşlerimiz ekonominin omurgasıdır; ailelerimizin, toplumsal hayatımızın can suyudur. Esnafın çökmesi demek -ya da krize girmesi- ailelerin dağılması, toplumsal huzurun bozulmasıdır. Esnafımızın batması domino taşları gibi tüm ülkeyi batıracaktır. Bu yüzden esnafın borçları yeniden yapılandırılmalı, taksitlendirilmeli, bankalarla işlerini temizlemeliyiz.

Bu duygularla konuşmama son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İnşallah, bu teklifime “evet” oyu verirsiniz, hep beraber esnafımızın nefes almasını sağlarız diyorum.

Saygılarımla, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın Topal…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde IŞİD terör örgütü temsilcisi Abdulbasit El Sarut için yapılan cenaze töreninin Hatay halkını derinden yaraladığına ve provokatif davranışlara karşı İçişleri Bakanı ile Hükûmet yetkililerini göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz pazar günü “Alevilerin kökünü kazıyacağız.” diyen IŞİD terör örgütü temsilcisi bir şahsın Reyhanlı’da yapılan gösterişli cenaze töreni Hatay halkını derinden yaralamıştır. Bu provokatif davranışın Reyhanlı’da yapılmış olması Hatay’ın birliğine dinamit koymakla eş değerdir. Sayın Kaymakamın açıklaması sevindiricidir ancak yeterli değildir. Hatay’ın birliği ve barışı konusunda hassasiyetini bildiğimiz Sayın Valimizden beklentimiz, olabilecek bu tür provokatif eylemlere asla izin vermemesi gerektiğidir.

Hatay’ın birliği her türlü siyasi kaygıdan uzak olmalıdır. Hiçbir değer birliğimizden daha kıymetli olamaz. Hatay’ın 15 ilçesinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın Hatay’ın barışı, kardeşliği, birlik ve beraberliği için ne kadar hassas olduklarını biliyoruz. Halkımızın sağduyusuna güveniyor ve bu tür eylemlerin birliğimizi bozmaya yetmeyeceğini ve Hatay halkının bu tür oyunlara gelmeyeceğini ifade ediyorum. Sayın İçişleri Bakanını ve Sayın Hükûmet yetkililerini göreve davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Orhan… Yok.

Sayın Açanal…

34.- Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanal’ın, Şanlıurfa ili Ceylânpınar ilçesi Saraççeşme Mahallesi’nde yıldırım düşmesi sonucu ekili arazilerin zarar gördüğüne ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Haziran 2019 günü saat 21.00 sıralarında Ceylânpınar ilçesi kırsal Saraççeşme Mahallesi TİGEM Beyazkule Tarım İşletmesinde buğday, arpa ve mercimek ekili olan arazide yıldırım düşmesi neticesinde yangın çıkmıştır. Çıkan yangında ekili olan ve hasadı yapılmamış yaklaşık 3 bin dönüm arazi ve içerisinde sulama amacıyla kullanılan 12 adet pivot yanarak kullanılmaz hâle gelmiştir. Ceylânpınar, Viranşehir ve TİGEM’e ait itfaiye ekipleri müdahale ederek yangın söndürülmüştür. Çevre köyler ve şahıslara ait ekili araziler yangından zarar görmemiştir. TİGEM tarafından, yanan ekili alanla ilgili hasar 3 milyon lira olarak tespit edilmiştir. Ceylânpınarlı hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69) (x)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Komisyon Raporu 69 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylarınıza sunulacaktır.

Şimdi teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

İlk olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Sayın Bahçeli, hoş geldiniz Genel Kurulumuza.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde yer alan Askeralma Kanunu Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türk milleti asker millet olarak tanımlanır. Türk askeri de kanları ve kahramanlıklarıyla, yazılan destanlara konu olmuş ve bu tanımı hak etmiş ender askerlerdendir. Kamu vicdanı askerimizi farklı bir yere oturtmuştur. Buna rağmen askere diş bileyenler, askeri önlerinde engel olarak görenler alçakça hakaret etse, iftiraya maruz bıraksa da Türk askeri asildir, vakurdur; haini, satılmışı, iş birlikçiyi umursamaz, görevine devam eder.

Son zamanlarda, değişik zeminlerde, Türk ordusunun rütbeli personeline hakaret eden meczuplar türemiş bulunmaktadır. Bu cesareti kimden aldıklarını ya da asıl maksatlarının ne olduğunu, Atatürk’ün Afyon’da subaylarla yaptığı bir görüşmenin satırları arasında dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu görüşmeden belli pasajları sizlere aktaracağım:

“Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.

Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır.” demektedir.

Ergenekon, Balyoz, casusluk vesaire kumpasları derken 15 Temmuz hain darbe girişimine giden yolu ve hainlerin özellikle mahkemede sarf ettiği sözleri birlikte değerlendirmek, fotoğrafın tüm parçalarını birlikte görmek, oradan neden sonuç ilişkisini çıkarmamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarih, milletlerin, dinî grupların ve devletler ile bu devletlerin oluşturdukları açık ya da kapalı menfaat ortaklıklarının diğerleri üzerinde engelleme, hâkimiyet kurma, egemen olma mücadelesi üzerine kuruludur. Bu mücadele, açık ya da gizli, sıcak ya da soğuk, askerî ya da siyasi, diplomatik, ekonomik, kültürel şekillerde cereyan edegelmiştir. Değişmeyen tek gerçek sürekli mücadelenin varlığıdır ve hak olarak görülmesidir. Bunun için her yol meşru görülmekte ve devletler arası hak ve menfaatlerin çatışması yaşanmaktadır.

Bilindiği üzere, genel hatlarıyla, devletlerin görevleri arasında iki konu öne çıkmaktadır: Bunlardan birincisi, egemenlik alanında yaşayanların refahının sağlanması; ikincisi ise yine egemenlik alanında güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenliğin sağlanmasında, çoğu zaman, küresel belirleyici durumdaki devletlerin ilgi ve hedef alanına giren bölgelerdeki devletler üzerinde planlı uygulamaların yapıldığı, millî hak ve menfaatlerine göre şekillendirilmesi gereken güvenlik stratejilerinin etkilenerek yanlış yönlendirildikleri, koruma şemsiyesi altında olduğu hissiyle hareket etmesi sağlanarak ileride kapatılması imkânsız açıklara, hatalara itildiği bilinmektedir. Bunun için uygulanan en önemli taktiklerden birisi, doğrudan hedef alındığı hissettirilmeden, üçüncü unsurlar kullanılarak ülkelerin kendi iç işleriyle uğraşılır hâlde tutulmasıdır. Bunu yıllardır Türkiye yaşamaktadır ne yazık ki.

Bu şartları esas alarak Türkiye’ye bakacak olur isek şu manzara karşımıza çıkmaktadır: Türkiye, küresel anlamda oluşturulan iki kutupluluğun etkisinde kalmıştır. Bu kutuplardan birinin etki alanına hapsolmuş ve onun çizdiği alanın dışına çıkmasına izin verilmemiş, dolayısıyla soğuk savaş şartlarına göre güvenlik politikalarını oluşturmuştur. İç tehditlerle uğraştırıldığı için bunun dışına çıkamamıştır. Neoliberal yapılanmanın kendisi, bölgesi ve tarihî, kültürel bağı olan bölgeye yönelik hedeflediği riskleri görememiş ve bunları güvenlik öngörüleri arasına alamamış ya da öncelikler zincirinde geriye itmiştir. Dolayısıyla risk ve tehdit algılamasında dahi ileride tartışılacak tercihler yapma durumunda kalmıştır.

Bugün dile getirdiğimiz “Biz yetmiş yıl önce uçak bile yapıyorduk, mühimmat fabrikamız vardı. Bize bölgenin jandarmalığını, NATO’nun ileri karakolluğunu yaptırdılar. Fakir ülkemize NATO’nun en kalabalık 2’nci ordusunu beslettiler. İdeolojik kavgaya sokarak kardeşi kardeşe kırdırdılar, nesillerin yok olmasına sebep oldular. Darbelerin, rejim ve toprak bütünlüğümüze saldıran örgütlerin arkasında dost bildiklerimiz mi var?” endişeleri hep önceki izahım çerçevesinde değerlendirilmelidir. Tarihî süreci objektif olarak değerlendirmemiz ve neleri tehdit olarak algıladığımıza bakmamız, güvenlik politikalarımızın hangi somut şartların yönlendirilmesinde geliştiğini anlamamız, “intoksikasyon” “influence” ve “dezenformasyon” ajanlarının etkisinden kurtularak algılarımızı kendimiz yönetmemiz gerekmektedir. Bundan sonraki aşamada millî hak ve menfaatlerimizi gerçekçi olarak belirleyip tüm dünyaya deklare etmemiz zaruridir. Millî hak ve menfaatlerimizi kırmızı kaplı kitapçıkların sayfalarında saklayarak koruduğumuz yanılgısından kurtulmamız gerekmektedir. Millî hak ve menfaatlerimizin çiğnenmesine izin vermeyeceğimiz kırmızı çizgilerimiz olmalıdır.

Günümüz dünyasında artık gizli saklı bir şey kalmamıştır. Gölgesine sığınıp “Aman, husumetinden, hiddetinden korunalım. Aman ha, bize dokunulmasın da yaptıklarına, yapacaklarına göz yumalım, hatta katlanalım.” dediğimiz küresel ve bölgesel aktörler ne yazık ki tüm mahremimize nüfuz edebilecek duruma gelmiş bulunmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordusuz devlet yoktur. Tarihin her döneminde devletler silahlı kuvvetlere sahip olmuşlardır. Lüksemburg’un ve bağlantısız ülkelerden İsviçre’nin dışarıdan gelebilecek askerî tehditlere karşı kara ve hava kuvvetleri, hatta İtalya’nın himayesi altındaki Vatikan’ın dahi sözde, Papa’yı korumakla görevli silahlı gücü bulunmaktadır. Korunma ve savunma zorunluluğundan hareketle, hiçbir tehdit altında olmayan ülkelerin bile değişik ihtimalleri esas alarak savunma sistemlerini oluşturdukları bilinmektedir. Almanya’nın 180 bin, Japonya’nın 250 bin, İran’ın 540 bin, Mısır’ın 455 bin, Rusya’nın 798 bin, ABD’nin 1 milyon 374 bin, Çin’in 2 milyon 260 bin kişilik silahlı kuvvetlere sahip oldukları bilinmektedir. Almanya ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası özel durumları bir tarafa konulduğunda, ülkelerin nüfus oranlarıyla bağlantılı sayıda mevcut olan silahlı kuvvetlere sahip oldukları, özellikle asker sayısının teknolojik imkânlara sahip olan ülkelerde daha az olduğu görülmektedir. Dikkat çeken husus, sanayi ve teknolojik gelişimini sağlamış ülkeler ile iç güvenlik sıkıntısı yaşayan ya da başkası adına görev üstlenme ihtimali olan ülkelerin arasındaki farklılıklardır.

Türkiye tüm eksikliklere rağmen, coğrafyasının zorunlu kıldığı şartlar nedeniyle dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptir. Aynı zamanda, NATO’nun 2’nci büyük askerî gücü Türk Silahlı Kuvvetleridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu bölgede yaşayacaksa olmazsa olmaz şartlarından biri güçlü bir orduya sahip olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 1111 sayılı Askerlik Kanunu 21 Haziran 1927 tarihlidir. Bu kanun o tarihten günümüze kadar İkinci Dünya Savaşı, NATO’ya girişimiz, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi önemli gelişmelerin yanında, günün şartlarına uygun olarak değişikliklere tabi tutulmuştur. Bedelli askerlik, dövizli askerlik gibi konular bunlardan en fazla bilinenlerdir. Bugün gündemimizde yer alan yeni Askeralma Kanunu Teklifi de bu kapsamdadır. Gündemimizdeki kanun teklifiyle yapılan değişiklikler genel olarak; yükümlü erbaş ve erlerin temel eğitim ve kıta yükümlülük süresinin on iki aydan altı aya indirilmesi, ilk altı ayın sonunda gönüllü ve ücretli, ikinci altı ayın tercihe bırakılması, askerliğin ertelenmez sürelerine getirilen sınırlama ve kısıtlamalar, yedek subaylık uygulamasının getirilmesi, bedelli askerliğin sürekli kılınması, bedelli ve dövizli askerlik yapacakların ödeyecekleri miktarın sabitlenmesi, yedek astsubaylığın eğitim dâhil on iki ay olarak uygulanması, yükümlü erbaş ve erlerin temel eğitim sürelerinin bir ay, yedek astsubay ve yedek subay temel eğitim sürelerinin iki ay olarak uygulanması, başarı ve liyakat durumuna göre sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise subaylığa geçişlerine ilişkin esaslar, öğretmenler, emniyet hizmetleri sınıfı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları ile tabiplerin askerlik hizmetlerine ilişkin yeni esaslar, terör örgütleriyle devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunanların silah altına alınmalarına ilişkin düzenleme, yükümlülere sağlanacak haklar, barışta, olağanüstü hâl ve seferberlik hâllerinde veya savaş hâlinde muaf tutulacaklara ilişkin Sayın Cumhurbaşkanının yetkilendirilmesi konularıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasında üstlendiği görevin ve oynadığı rolün öncelikli unsuru eğitilmiş, nitelikli, motivasyonu yüksek insan gücüdür. İçinde bulunduğumuz coğrafya ve İslam dünyasına yönelik oynanan küresel oyunlar Silahlı Kuvvetlerimizin hiçbir zaman zafiyet göstermeden kendisinden beklenen görevi yapacak şekilde hazır olmasını gerekli kılmaktadır çünkü ordunun yerine başka bir gücü ikame etme imkânı yoktur. Günümüz orduları konvansiyonel silahlardan kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara, hatta yakın bir süre içinde akıllı silaha ve mühimmata geçmiştir. Dolayısıyla silah gücü, sonucu belirlemede geçmiş yıllardan daha etkin hâle gelmiştir. Bu nedenle, profesyonelleşmiş ve vuruş gücü, sebep olacağı tahribat gücü yüksek silahlı kuvvetler daha etkili olma imkânını ele geçirmiştir. Robot teknolojisindeki gelişmeleri takip edenler bilecektir ki geliştirilen teknolojinin asıl kullanım alanı, yakın gelecekte, savaş alanları olacaktır. Bu gelişmelerin de yakinen takip edilmesi ve Silahlı Kuvvetlerimize robot ve akıllı silah, mühimmat dâhil, yeni teknolojik imkânların sağlanması özel önem arz etmektedir. Zira, tüm imkânlara ve dünyanın sayılı, NATO’nun 2’nci güçlü ordusu olmasına rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeterli teknolojik silaha ve mühimmata sahip olmadığı ve temininde güçlük çekilen silah ve mühimmat ile yetişmiş personel sıkıntısını zaman zaman yaşadığı inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Nitekim, F35 uçaklarının temini ve S400 hava savunma sisteminin tedariki konusunda yaşananlar ortadadır. Türkiye, ihtiyaç duyduğu silahları üretene kadar tek tedarikçi ve belirleyici konumunu muhafaza etmek isteyen ülkelerin tahakkümünden kurtulmak zorundadır. Bu nedenle, Sayın Cumhurbaşkanının ve sayın bakanların takındığı tavrın yerinde olduğu ve bugüne kadar izlenen politikanın ve tavrın sürdürülmesi gerektiği inancındayız. Bu konuda ortaya konulan iradeyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz ve ısrarla sürdürülmesini bekliyoruz.

Askeralma Kanunu Teklifi’nde yer alan askerlik süresinin kısaltılmasının doğuracağı bazı problemler olabilecektir. Temennimiz, terhislerle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizde zafiyete sebep olmayacak şartların sağlanması ve bölgesel ve küresel şartların iyi okunarak sağlıklı bir değerlendirme yapılmış olmasıdır. Komisyonda ilgililerden aldığımız bilgiye göre askerlik çağına gelen 700 bin erkek nüfusa karşılık Türk Silahlı Kuvvetlerinin 400 bin ihtiyacı bulunmaktadır. Bu silah altına alınanların beşte 3’ü Kara Kuvvetleri, diğeri de Deniz ve Hava Kuvvetleri tarafından görevlendirilebilmektedir. Yükümlülerin askerliğe katılımı yıllar itibarıyla da değişiklik göstermektedir. Örneğin, 2014 yılında 460 bin civarında olan katılım, 2016 yılında 291 bine düşmüş, 2018 yılında ise 417 bine yükselmiştir. Yıllar arasında bile dengesizlik vardır. Yeni sistemle olası zafiyeti engellemek üzere bedelli askerlikten yararlandırılacakların sayısının zorunlu kadro sayısı karşılandıktan sonra belirlenmesi kuralının konulduğu görülmektedir. Buna rağmen, yeni kanunla mevcut yükümlü sayısının terhislerle birlikte yarı yarıya düşecek olmasının özellikle komando birlikleri ile sınır birliklerinde oluşturabileceği zafiyeti önleyici tedbirlerin alınması zaruridir.

İkinci altı aylık askerlik süresinin isteğe bağlı ve ücretli yapılması yararlı görülmekle birlikte, vatan görevinin paraya endekslenmesinin bu görevi geçimini temin etmek üzere yapmak zorunda kalanlar ile diğerleri arasında doğabilecek olumsuzlukları da dikkate almak zorundayız.

Personelin en düşük başarı gösterdiği yapılanmalar kast sistemine benzer uygulama yapan, dolayısıyla dikey geçirgenliğe izin vermeyen sistemlerdir. İnsanların eğitim, liyakat ve başarı durumlarına göre bir üst konum ya da statüye geçebilmeleri gerekir. Teklifte başarı ve liyakat durumuna göre sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise subaylığa geçişlerine imkân sağlayan düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin motivasyonunu, disiplinini ve başarı oranını artıracağını düşünüyoruz. Geçmiş yıllarda uygulaması yapılmış olan asker öğretmen modelinin bir benzerinin öğretmenlerimize uygulanmasının teklifte yer aldığı ve tarafımızdan yararlı görüldüğünü belirtmek isterim.

Teklifle birlikte tabiplerin askerlik hizmetlerine ilişkin yeni esaslar getirilmiş bulunmaktadır. Ancak bu tedbirlerin ihtiyacı karşılayamayacağı açıktır. Askerin olmazsa olmaz ihtiyaçlarının başında sağlık sistemi gelmektedir. Dünya ordularının tamamında kendilerine mahsus askerî sağlık sistemleri bulunmaktadır. Barış şartlarında ihtiyaçlar bir yolla karşılanabilir ancak seferberlik ve savaş şartlarında sağlık sistemine sahip olmayan orduların ihtiyacının tam karşılanacağını düşünmek hayalcilik olacaktır. Mermi yaralanması, şarapnelle parçalanmış bir vücud, kimyasal silahla yanmış bir insan ve benzerleriyle askerî hekim meslek hayatının her döneminde karşılaşır ve bu konuda uzmanlaşır. Ancak sivil bir hekimin bu konularda tecrübe sahibi olması mümkün değildir. O nedenle askerî sağlık sisteminin bir an önce kurulması gerektiğini düşünüyoruz.

Bir başka konu, teşvik edici mahiyetteki konulardır. Bunlara örnek vermemiz gerekecek olursa Terörle Mücadele Kanunu, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu’nun 45’inci mülga, 56’ncı mülga, 45 ve 64’üncü maddeleriyle şehit, gazi ve vazife malullerine sağlanan birtakım haklar bulunmaktadır bunların çocuklarının ilk ve orta dereceli okullarda okutulmasına dair. Bunun 34 bin kontenjanı kullanılmıştır, bunun 3.500’ü sadece doğrudan hak sahiplerine imkân olarak sunulmuştur.

Yine bir başka konu, terörle mücadele ederken vazife malulü olmuş personele aynı mevzuat gereği verilmesi gereken belge ve madalya Emniyet Genel Müdürlüğünce verilirken Jandarma Genel Komutanlığınca verilmemektedir. Bu iki teşkilat da bu konuda aynı mevzuata tabidir ve İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Onun için, verilecek haklar “verilebilir” “yapılabilir” gibi muğlak, yorumlanabilir şekilde kişilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Bu farklı uygulamalar süratli bir şekilde giderilmelidir.

Bunların yanında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde hâlen istihdam edilen sözleşmeli subay ve astsubaylarımız bulunmaktadır. Bunlar, gerekli mesleki eğitimi almış, kıtaya çıkmış, orada başarı göstermiş, görev sürelerinin önemli bir bölümünü terörle mücadelede geçirmiş olan personeldir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde ordumuzun ihtiyacı olan astsubay ve subaylığa geçişle ilgili düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Yetişmiş, kendilerini ispatlamış, 15 Temmuz sonunda yapılan incelemelerde temiz çıkmış bu personelin kazanılması gerekmektedir. Ayrıca, hâlen görevde bulundukları ve emsalleriyle aynı haklara sahip oldukları için muvazzaflığa getirilmeleri hâlinde devlete ekstradan bir mali yük getirmeleri de söz konusu değildir. Bu konuda da şahsım tarafından verilmiş kanun teklifi bulunmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Askeralma Kanunu Teklifi’ni olumlu olarak değerlendirdiğimizi ve desteklediğimizi belirtiyorum. Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan, terörle mücadele eden kahraman asker, polis ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu’na aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Dervişoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında, geçtiğimiz günler içerisinde hayatını kaybeden Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Cumhuriyet Halk Partisine ve yüce Meclise başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisine, görüşülmek üzere, iktidar tarafından gönderilen kanun teklifiyle ilgili olarak İYİ PARTİ Grubunun görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Kanun teklifinin gerekçesinde dile getirilen önceliklerle maddeler arasında kendini gösteren çelişkiler konuyu derinlemesine sorgulamamızı ve bu reform ihtiyacının acilen neden ve nereden kaynaklandığını araştırmamızı zorunlu hâle getiriyor. Böylesine önemli ve teknik bir konunun alelacele ele alınması, sorumlu kurumlarca kamuoyuna bir açıklama yapılmaması hâli ayrıca değerlendirilmeye muhtaç bir husustur. Bugün yüce Meclisimize gelen Askeralma Kanunu Teklifi bilindiği üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun yerine geliyor. Bu teklifle Anayasa’nın 72’nci maddesinde “Vatan hizmeti” başlığı altında “Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” ibaresi yer alıyor.

Bütün bunlara rağmen konunun direkt muhataplarının yani Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarının henüz bir açıklamada bulunmayışları, reform ihtiyacının kaynağına değinmemeleri ve gerekçelerini ortaya koyup yasayı sahiplenecek adımlar atmamaları dikkat çekicidir. Doksan iki yıllık Askerlik Yasası değiştirilmek istenirken konunun asli muhatabı Genelkurmay Başkanlığının görüşünün ne olduğunu öğrenmeyi murat etmek hem bizim hem de aziz milletimizin hakkıdır. Bu kanun Mecliste görüşülürken Genelkurmay Başkanlığımızı açıklama yapmaya ve konuyla ilgili, kamuoyunu aydınlatmaya davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilga edilmek istenen 1111 sayılı Kanun 1927 yılında yürürlüğe girmiş, bu yıldan itibaren Kore Savaşı, Barış Harekâtı ve kırk yıldır süregelen terörle mücadele destanları bu ordu tarafından, şanlı Türk ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi’nde Gaznelileri yenerek bağımsızlığa kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde ise Bizanslıları yenerek Anadolu’yu vatan yapan ordumuz, Mete Han’la milattan önce 209 yılında tarih sahnesine çıkmış, dünyanın sayılı ordularından biri olarak anılmıştır. Bu ordu, devlet kurmuştur, vatan kurmuştur ve defalarca vatan kurtarmıştır. Şimdi, böyle bir ordunun statüsüyle, hiyerarşisiyle ve temel yapısıyla oynuyoruz. Bunu yaparken yaşadığımız coğrafyanın taşıdığı riskleri ve karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeleri göz ardı edemeyiz yani demek istiyorum ki çok ince eleyip çok sık dokumalıyız. Böyle temel bir konuyu tesadüflere ve ani kararlara bırakamayız, oldubittiye de getiremeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere tarihî bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Balkan Harbi’nin hemen öncesiydi, Osmanlı’nın Dışişleri Bakanı da bir gayrimüslimdi. Millî hassasiyetler yerine siyasi tercihlerin öne çıkarılmasıyla birlikte ordunun temel disiplini, eğitimi, emir-komuta hiyerarşisi altüst edilerek bozulmuştu. Askerler subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı. 1908’den Balkan Harbi başlayıncaya kadar orduya sadece 2 sefer tatbikat yaptırılabilmişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Trakya ve Makedonya’daki askerî kuvvetlerimiz düşmanlarımızın 2 katıydı. Fakat ne oldu? Sıradan gerekçelerle dönemin en hassas bölgesinden yani Rumeli’den 75 bin askeri birden terhis ettiler. Ne zaman? Seferberliğin ilanından hemen önce. Hangi gerekçeyle? Harp tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi gafilce gerekçelerle. Terhisten önce Osmanlı’nın barış zamanı kuvvetleri 280 bin kişiydi. Daha önce de siyasi saiklerden ötürü, görüntüde ise orduyu gençleştirmek adına Rumeli’yi çok iyi bilen, oranın stratejisini ve jeopolitiğini özümsemiş bin kadar tecrübeli subay ordudan zorla emekli edilmişti. Bu terhis edilen 75 bin kişi öyle önemliydi ki seferliğin ilanından sonra zar zor toplanabilen seferberlik ordusunun dörtte 1’ine tekabül ediyordu. Ordunun tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler. Ve neticede ne oldu biliyor musunuz? Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik, Rumeli’deki beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi; Balkanlar ise bugün hâlâ kaynayan kazan durumunda.

Şimdi gelelim günümüze, AK PARTİ ittifak yaparak iktidara geldiği günden, çıkar ve güç çatışmasıyla ayrılık yaşadığı 17-25 Aralık sürecine kadar FETÖ’yle iş birliği yapmak suretiyle ve askerî vesayeti kaldırma aldatmacasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan hain bir kumpasın maalesef ve maatteessüf bir parçası durumuna düşmüştür. Türk ordusuna karşı gerçekleştirilen Ergenekon ve Balyoz gibi yargı kumpaslarının savcısı olmuş, Türk ordusuna cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş ağır darbelerin indirilmesine zemin hazırlamıştır. Subaylık yeminine sadık kalan milliyetçi ve Atatürkçü subayları tasfiye etmek suretiyle FETÖ’cü subayların, generallerin ve amirallerin önünü açmıştır. Genelkurmay başkanlarının sanık, PKK’lıların gizli tanık ve FETÖ’cülerin hâkim, savcı sıfatıyla karar verici kılındığı bir süreci hep birlikte yaşadık. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Gerçek hakkındaki hükmü, hiçbir şüpheye yer yoktur ki, geçici siyasi otoriteler değil tarih verecektir ve tarih şu gerçeği er ya da geç bir gün ihdas edecektir: FETÖ’yle iş birliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki vatansever subayları tasfiye eden ve onun yerine FETÖ’cü subay ve generallerin atanmasına seyirci kalan Adalet ve Kalkınma Partisi 15 Temmuz darbe girişiminin birincil müsebbibi, yani sorumlusudur. 15 Temmuz darbe emrini veren generallerin atamalarının altında iktidarın imzası vardır, 15 Temmuz gecesi başımızdan aşağı bomba atan hainlerin atamalarının altında da iktidarın imzası vardır. Bakanlıkları, istihbarat teşkilatlarını, bürokrasiyi, ülkenin bütün bilişim ve telekomünikasyon ağını bu darbeci terör örgütüne pay eden iktidar partisi devletin taşıyıcı kolonlarına da çok büyük zararlar vermiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra orduda en büyük darbeyi de komuta kademesi almıştır. Ordunun komuta yapısı, disiplini ve hiyerarşisi yerle bir edilmiştir. Silah arkadaşlığı sona ermiş ve güven tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay, astsubay, general emekli olarak ordudan ayrılmayı tercih etti. Askerî okullar kapatıldı. Şimdiye kadar nizami harplerde de önemli görevler üstlenen Jandarma, organik olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden koparıldı. Askerî liseler ve sınıf okulları bomboş vaziyette çürümeye terk edildi; şu anda sınıf eğitimlerinin nasıl verildiği ise tam bir muamma. Harp akademileri kapatıldı, ordunun stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok gibi. Şimdi de sıra askerlik sistemine geldi. Eğer bu teklif kanunlaşırsa bedelli askerlik daimî hâle gelirken askerlik süresi de altı aya indirilecek. Bu ne demek? Silah altındaki birçok Mehmetçik derhâl terhis edilecek, kışlalar ise neredeyse yarı yarıya boşaltılmış olacak; yani, aynı Balkan Harbi öncesinde olduğu gibi tecrübeli komutanlar emekli, usta askerler de terhis olacak. İyi de neden? Irak’ın durumu ortada; Suriye’deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor; Amerika güneyimize iyice yerleşmeye devam ediyor; siyasal bölücülük, PKK/PYD, Barzani konuları ortada; Yunanistan ise her zamanki gibi pusuda. Etrafında bu kadar çok düşmanı olan bir devlet askerî kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı? Hani beka meselesi vardı? Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar zayıflatır, niteliksiz hâle getirir mi? Akıl ve mantık tabii ki bu soruya “Hayır.” cevabı veriyor. İYİ PARTİ olarak bu konuda Genelkurmaydan görüş istememizin temel sebebi de esasen sorduğumuz bu soruya cevap arama arzumuzdan kaynaklanıyor. İhtiyaç fazlamız olabilir, yasa gündeme geldiği andan itibaren bir erken terhis beklentisi de oluşmuş olabilir. Ayrıca, altı aylık hizmetlerini tamamlayan bu evlatlarımızın tezkere almalarını mümkün kılabilecek bir hukuki düzenleme yapmaya da mâni bir hâl yoktur. Onların bir an evvel evlerine kavuşmaları bizim de ortak isteğimiz ve temennimizdir. Temel mesele, askerliğin sosyolojisine aykırı adımların atılmaması ve telafisi mümkün olmayan hatalara düşülmemesidir. Çabamız da budur, kaygımız da budur.

Bugün görüşülen kanun teklifiyle ordu yeniden dizayn edilmekte ve zorunlu askerlik hükümlerine dair bazı değişiklikler yapılması hedeflenmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına 1111 sayılı Kanun’la tanınan bazı yetkiler ve bu yeni kanun teklifinde de mevcudiyetini koruyan birtakım ayrıcalıklar görünen odur ki Hükûmetin yakın tarihten ders çıkarmaması yüzünden yeniden tekrarlanıyor. Kanun teklifinin 43’üncü maddesinde yer alan sonradan vatandaş olanların askerlik yükümlülüklerini düzenleyen madde doksan iki yıl önce hazırlanmıştı ancak o dönemde Türkiye şartlarında bir sığınmacı sorunu yoktu. Bugün Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorununu göz ardı ederek bu hükmün korunması doğrusunu isterseniz iyi niyetli bir bakış değildir. Açık sınır politikası ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasına yönelik AK PARTİ politikaları sonucunda Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı da 4 milyona yaklaşmıştır. Arap devletleri Suriyelileri kendi toplumlarına entegre etmeden Suriye’ye geri gönderme amacı güderken biz onları asker yapacak düzenlemeleri hayata geçiriyoruz.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 7 Ocak 2019 günü “Bugüne kadar 76.443 Suriyeliye vatandaşlık verdik. Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu, bazen coğrafi avantaj olur bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz.” açıklamasında bulunmuştu. Bakar mısınız, bu ülkede bir İçişleri Bakanı milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı nüfus avantajı olarak telakki ediyor ve Suriyelilere vatandaşlık verilmesini defaten ifade ediyor.

Suriyelilere kademeli olarak vatandaşlık vererek Türkiye’nin millî, kültürel, demografik yapısını değiştirme politikası ancak bir kabile devletinde avantaj olarak görülebilir ve şimdi, söz konusu kanun teklifinin 43’üncü maddesinde 1111 sayılı Kanun’daki ilgili maddenin muhafaza edildiğini görüyoruz. Bu maddeyle yeni sistemde sonradan Türk vatandaşlığına geçirilen ve geçirilmesi hedeflenen çok sayıda Suriyeli sığınmacının Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesine dâhil edilebileceği açıkça görülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi Anayasa ve yasalarla belirlenmiş olup, yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi muhafaza etmektir. Bu görev bilinci ve iradesi Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini içselleştirmiş Türk evlatlarıyla mümkün kılınabilir.

Bugün kendi vatanlarını terk ederek savaştan kaçmış ve Türkiye’de ikamet eden askerlik çağındaki Suriyeli sığınmacı sayısı 1 milyona yakındır. Söz konusu maddenin ilga edilmesiyle birlikte kendi memleketine faydası olmamış savaş kaçkını bu güruhun Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde muhtemel görevler almasının önüne geçilmesini yüce Meclisten talep ediyoruz. Milyonlarca Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık payesi vererek onları Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine yerleştirebilecek, cumhuriyetin muhafazası görevini üstlenmiş ordumuzu selefi çizgiden gelmiş Suriyelilerle yozlaştırmak ve tahrip etmek söz konusu bile olamaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir niyet, ister gizli ister açık olsun, bunu kabul etmemiz, kabul edebilmemiz asla ve kata mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’yi otoriter bir AK PARTİ rejimine sürükleyecek bir diğer madde de kanun teklifinin 45’inci maddesinin (2)’nci fıkrasındadır. Fıkra hükmünde Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak gönüllülerin görevlendirilmesinden ve gönüllülerin de askerlikten muaf tutulabilmesinden bahsedilmektedir. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur. Teklifin bu maddesi, Anayasa’mıza birçok yönüyle aykırı olmasının yanında Cumhurbaşkanının imtiyazlı bir sınıf oluşturmasına ve paramiliter bir yapılanmayı hayata geçirmesine dayanak teşkil etmektedir. 1111 sayılı Kanun’da da benzer bir madde mevcuttur ancak 2017 Anayasa değişikliği referandumuyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmiş ve Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığının ortadan kalkmasıyla partili Cumhurbaşkanlığı dönemi başlamıştır. Bu haklar doksan iki yıl önce çok ince nakşedilerek Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Unutmayın, bu yetkiyi yalnızca Cumhurbaşkanına vermiyorsunuz, aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanına veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Herhangi bir tartışmaya mahal verilmeden, spekülasyona konu edilmeden bu maddenin tekliften çıkarılmasının yerinde olacağı kanaatini taşıyor ve yüce Meclisin konunun gereğini yerine getireceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Meclis Genel Kuruluna sunulan kanun teklifiyle görüyoruz ki devlete ve orduya zarar veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bazı maddeler konulmuştur. Devlete ve orduya zarar veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bu maddeler, bugünkü Hükûmet sisteminde geri dönüşü olmayan tehlikeler arz etmektedir. Şimdi, kendi çıkarı olarak gördüğü maddeleri muhafaza edip diğerlerini değiştirmeye “reform” diyorlar. Keza, kanun teklifinin 28’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında da 45’inci maddeyle iltisaklı olarak, yine Cumhurbaşkanının inisiyatifine keyfî muafiyet yetkileri tevdi edilmiştir. İlgili maddenin (8)’inci fıkrasında “Yazılı izinlerin dışında izin vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.” ibaresi yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Bu madde şahsa ya da kişilere özel bir işlem yapılması olasılığını akla getirmektedir ve “kanunilik” ilkesiyle de ters düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordumuzun her bir mensubu iki bin yılık tarih boyunca askerlik hizmetini millî bilinç üzerine bina etmiştir. Ancak önümüze getirilen kanun teklifinin 40’ıncı maddesinde görüyoruz ki askerlik hizmeti tam AK PARTİ Hükûmetine uygun hâle getirilmiştir. Askerlik hizmetinde devam etmek isteyen er ve erbaşlara TOKİ’den daire, ücretsiz toplu taşıma gibi haklar tanınarak vatani hizmet millî şuurdan koparılmış ve bir kampanya mantığına indirgenmiştir.

Türk ordusu dünyanın en şanlı ve şerefli ordusudur. Hiçbir mensubunun silah altında kalmak için kampanya mantığıyla verilen vaatlere ihtiyacı yoktur. Türk milleti tarih sahnesinde basit roller üstlenmiş sıradan bir millet değil, tarih yazan, tarih yapan büyük bir millettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlamak için söz veriyorum, artık toparlayalım, bitirelim.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Bu özelliğini ordu-millet olma vasfına borçludur. Yasa bu hâliyle geçerse “Bizans 200 bin kişiyle üzerimize geliyor.” denildiğinde “Rahat olun, biz de 50 bin kişiyle onların üzerine gideriz.” diyen Sultan Alparslanların, gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmetlerin nesillerini kurutursunuz. Yasayı bu hâliyle kabul ederseniz, bu devleti kuran Mustafa Kemal Atatürklerin ve onun silah arkadaşlarının iradesini yok edersiniz. Sizleri yüreğinizden gelen sese kulak vermeye davet ediyorum. Sözümüz, şuuruna ve ferasetine inandığımız yüce Meclisimizedir, tarih şuurundan nasibini almamış olanlara ise söylenecek lafımız yoktur.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

60’a göre ufak bir açıklama yapmak isterim.

Sayın konuşmacının özellikle 45’inci madde eleştirisinde, AK PARTİ Hükûmetinin diktatör bir yere evrildiği, imtiyazlı sınıf oluşturacak bir hüküm olduğu gibi ağır eleştirileri oldu. Şunu ifade etmek isterim: Söz konusu eleştirilen madde zaten 1970’den beri olan bir madde, eski bir madde. Son referandumdaki sistem değişikliğine bağlı olarak eski metinde, eski kanunda olan Bakanlar Kurulu yetkisi doğal olarak şu anda Bakanlar Kurulu olmadığından dolayı yürütmeyi temsil eden Cumhurbaşkanlığına verilmiştir. İçerik aynı, görevlendirme aynı, dolayısıyla yeni bir yetki, yeni bir düzenleme yok aslında, teknik düzenleme var tabiri caizse.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Olmaması kötü işte, olmaması kötü.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aytun Bey, dinleyin isterseniz, söyleyeceğim.

BAŞKAN – Devam edin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaldı ki bu bir müzakere konusu, daha önümüzde çok madde var, bunu tekrar değerlendiririz, konuşuruz, sınırlarını çizeriz, revize ederiz etmeyiz. Yani şunu demek istiyorum: Mesele üzüm yemek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz tüm partilerin bu konudaki kanaatlerinden istifade etmek istiyoruz, doğru işi yapmak istiyoruz; asker gibi ortak paydamızda, ortak değerimizde herkesin kanaatiyle, uzlaşısıyla bir yol almak istiyoruz. Ben bunun yeni bir madde olmadığını, yeni bir yetki olmadığını ifade etmek istiyorum.

Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz? Bir açıklamada bulunmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

36.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Turan’ın ifade ettiği, 1076 ve 1111 sayılı Yasa 1927’de çıkmış, bu iki yasanın hâlâ mevcut olan maddeleri yeni yaptığımız temel kanuna ilave edilmiş. Yani biz kod kanun yapıyoruz, yeni bir temel kanun yapıyoruz; daha önceki yasada mevcut olanları buraya taşımak zorunda değiliz; sakıncalı olanları da yok sayabiliriz, kaldırabiliriz, hükümsüz kılabiliriz. Orada var diye bugün olacağı anlamına gelmez. Bugün yeni ihtiyaçlar hasıl olmasa yeni kanun yapmayız zaten. Yeni bir kanun yapıyoruz, eskiden sakıncalı olan maddelerin ortadan kaldırılmasında da bir beis yok; bunu arz etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Kemal Bülbül’e aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Bülbül.

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Komisyon; Genel Kurulu sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, geçen hafta Hakk’a yürüyen Kazım Arslan can için devri asan olsun, insanlığa yaptığı hizmetler Hak divanına yazılsın, Hakk’ın rahmetine nail olsun dileğimizi iletiyor; Denizli halkının da başı sağ olsun diyoruz.

Değerli milletvekilleri, oldukça ağır, tarihî, geniş, kimi zaman edebiyata, kimi zaman sanata, kimi zaman farklı bakış açılarına konu olmuş bir konuyu konuşacağız. Keşke Mete Han’dan bu yana askerlik nasıl evrildi, bugüne gelişte neler yaşandı, bunu konuşabilseydik. Keşke Muş Ovası’nda Alparslan’ın güçleri ile Kürtlerin nasıl buluşup ortaklaştıklarını konuşabilseydik. Keşke Çandarlı Halil Paşa’nın başına gelenlerin ne olduğunu konuşabilseydik. Keşke Osmanlı’da devşirmeler ile Türkmenlerin başına gelenlerin, devşirmeler ile Türkmenlerin karşı karşıya getirilmesinin bugünkü askerlikte yaptığı etkileri konuşabilseydik. Keşke II. Mahmud’un Asakir-i Mansure-i Muhammediyye’yle ortaya çıkarmış olduğu askerliği, Nizam-ı Cedid’i konuşabilsek, İttihat ve Terakki Dönemi’nde olanları, Cemal Paşaların, Talat Paşaların yapmak istediklerini ve Mustafa Kemal’in Anadolu coğrafyasıyla, Türkiye’yle yetinen bakış açısını konuşabilseydik. Keşke, biraz önce açılışta Amasya Tamimi üzerine yapılan konuşmalarda Amasya Tamimi’ne inkâr edilen etnik ve inançsal kimlikleri dâhil ederek bugün Amasya Tamimi’ni güncelleme becerisini gösterebilseydik. Amasya’da 2 kez tamim olmuştu; biri Osmanlı Hükümdarı Yavuz Selim dönemindeydi, biri de Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkıp Samsun’u müteakip Erzurum, Sivas Kongresi ve akabinde Ankara’ya dönüşü sırasındaydı ve bu her ikisinde de o coğrafyada, bu coğrafyada bulunan farklı kimlikler, inançlar dikkate alınmış idi ama bugün bir tür inkârla karşı karşıyayız.

Bu yasayla ilgili söyleyeceğimiz şeylerin bir ön yargıyla karşılanacağını, bir tepkiyle karşılanacağını biliyoruz ancak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak, bu Meclise seçilmiş milletvekilleri olarak Türkiye Cumhuriyeti’nden, Türkiye'de yaşayan her insandan, Türkiye'de kamu hizmeti yürüten her kesimden sorumluluk duyan insanlar olarak bizim de sorunun çözümüne, sorunun daha anlaşılabilir, daha yaşanabilir, daha uygulanabilir şekilde çözümüne katkımızın olacağını herkes bilmeli ve kabul etmelidir; demokrasinin gereği de budur. Bu yapılmadığı sürece, ezbere bir ön yargı, ezbere bir karşı karşıya geliş, ezbere bir zıtlaşma ve buradan hareketle bir inkârcılık ortaya çıkacaktır. Hiç kimsenin zoruna gitmesin değerli milletvekilleri, söylenen şeyler bizim dışımızda birbirine benzer şeylerdir. Mesela ben ezber bozan bir şey söyleyeyim: Neden bu yasa teklifinde askerlere sendika hakkı yoktur? Neden? Askerler kamu hizmeti yürütmüyorlar mı? Kamu hizmeti, kamu çalışanlarının tamamı, örneğin öğretmenler, örneğin büro çalışanları sendika hakkına sahiptirler ve yasal düzenlemeyle olmuştur. Askerlerin neden sendika hakkı yoktur? Bu aslında ciddiyetle tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur diye düşünüyorum.

Zorunlu askerlik uygulaması dünyanın birçok yerinde artık farklı şekilde tezahür etmektedir. Zorunlu askerliğin bir kamu hizmeti olduğu mantığıyla sadece kamu hizmeti yapmanın askerlik değil, farklı hizmetlerle de olacağı, bunun da vatan hizmeti olacağı, bunun da Türkiye'de sorunların çözümüne katkı sunacağı düşüncesiyle zorunlu askerliğin artık bir şekilde çözüme kavuşturulması, zorunlu askerlik olmaması gerektiği kanısındayız. Zira Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden Türkiye ve Azerbaycan dışında zorunlu askerlik ve vicdani ret uygulamasına dönük düzenlemeler söz konusudur. Kimi ülkelerde vicdani ret için o kişilere kamu hizmetinde, örneğin anaokullarında, örneğin çeşitli hizmet kuruluşlarında, örneğin sivil toplum hizmetinde, örneğin Kızılayda, örneğin Kızılhaçta, örneğin yardım kuruluşlarında ve benzeri ortamlarda görev yapma, vatana hizmet etme, halka hizmet etme gibi olanaklar sunulmaktadır. Ama bu konuda bizim ülkemizde ciddi bir muhafazakârlık, ciddi bir tutuculuk ve ciddi bir ret söz konusudur. Zorunlu askerlik birçok ülkede; İngiltere’de 1960 yılında, Avustralya ve Yeni Zelanda’da 1972 yılında, Belçika ve Güney Afrika’da 1994 yılında kaldırılmıştır. Hollanda, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Lübnan, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, Polonya gibi ülkelerde artık zorunlu askerlik yerine profesyonel askerliğin olduğunu ve aslında -bu kanunda da görüldüğü gibi- Türkiye’de de giderek profesyonel askerlik uygulamasına dönük bir çalışmanın olduğunu görüyoruz.

Şimdi, 27 AB ülkesinin 21’inde zorunlu askerlik yoktur, 28 NATO ülkesinin 23’ünde profesyonel ordu mevcuttur. Bu hakikatler konuşulmadan, bu hakikatler bilinmeden çıkarılacak askerlik yasasının birtakım eksiklikler içereceğini düşünmekteyiz. Bugüne kadar gerek coğrafyamızda gerek Avrupa’da gerek Orta Doğu’da yaşanmış olan çatışmaların, savaşların, uluslararası ilişkilerin, dış politikanın ve dış politikadaki yürütme biçiminin uygulaması dikkate alındığında aslında dış politikaya dair kalıcı, sorunları çözen, komşularıyla barışık, Kıbrıs sorununu çözmüş bir Türkiye’nin askerlik yasasını daha verimli, daha olgun yapacağı gibi bir hakikat de söz konusudur ancak şu anda ne yazık ki biz bırakın komşularla barış içerisinde yaşamayı, çatışma ayyuka çıkmış durumdadır.

Bir başka önemli konu değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Derneği tarafından… Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileler Derneğinin verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Bakınız, bu dernek Antalya’da kurulu. Burada “asker” kavramı yasal olarak kabul edilmediği için “Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileler Derneği” diye bir dernek. Bu derneğin 280 üyesi var ve ben bu derneğin Başkanıyla ne ifade etmek istedikleri, neyi amaçladıklarıyla ilgili olarak dün ve bugün görüştüm. Rıza Doğan isminde, Uysal Doğan adlı çocuğunu askerde kaybetmiş. Defalarca girişimde bulunmalarına rağmen Hükûmet tarafından muhatap alınmamışlar, açtıkları davalar ya reddedilmiş ya görmezden gelinmiş veya üstünkörü bir şekilde sonuçlandırılmış ama bu ailelerin acıları ne yazık ki dindirilmemiş.

Şimdi, madde 9’da, düzenlemeye göre, bedelli askerlik kalıcı hâle getirilmektedir. Bedelli askerliğin birdenbire 15 bin liradan 31 bin liraya çıkarılması ve bedelli askerliğe dair ödenecek miktarın hesaplanma biçimi başlı başına bir skandaldır. Sayın Cumhurbaşkanı, bedelli askerliği 5 bin lira maaş üzerinden hesaplamakta, oysa, örneğin, yoksul olan, askerde olan, muhtaç olan bu askerlerin ailesine yapılacak yardımı da asgari ücretin yarısı kadar ifade etmektedir. Bakar mısınız! Alırken parayı 5 bin lira üzerinden ama yoksullara yardım ederken asgari ücretin yarısı kadar. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Neden asgari ücretin kendisi değil de yarısı kadar örneğin? Ve neden birdenbire yüzde 100’ü aşan bir zam yapılmıştır ve dövizli askerlik ile bedelli askerlik arasında bir farklılık söz konusudur? Ve bunca bedelli askerlik bekleyen ortadayken, Anayasa'nın eşitlik ilkesi, uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği eşitlik ilkeleri dikkate alındığında bir bireyden askerlik için alınacak bedelin o bireyin ekonomik koşullarıyla alakalı olması gerekir. O bireyin ekonomik koşullarını aşan bir bedel aslında demokratik, vicdani bir bedel olmamaktadır değerli dostlar.

Yine, 45’inci maddede Cumhurbaşkanına tanınan ve aslında, bilmem 1970’ten beri ya da daha önceden bu yana olduğu söylenen şeyler… Cumhurbaşkanının birçok yetkisi var. Cumhurbaşkanına, böyle, tanımlaması zor, ifadesi zor, açıklaması zor, anlaması zor, uygulaması zor bir yetki neden tanınıyor? Bu yetkiyle ne amaçlanıyor?

Muhterem milletvekilleri, bütünü üzerinden bakıldığında, aslında şu hakikatleri dikkate almadan da yapılacak askerlik yasasının eksik, yetersiz olacağı ve uygulamasında güçlüklerle karşılaşılacağı ortadadır. Terörle Mücadele Yasası’nda düzenleme yapılmadan askerlik yasasında yapılacak düzenleme sorunu çözmeyecektir.

Eğitim programının içeriği, eğitimi düzenleyen yasa ve yönetmelikler, Anayasa’nın kendisi -biraz önce de ifade ettiğim gibi- dış politika, Suriye sorunu, S400 ve benzeri konular, Kıbrıs sorunu, komşularla ilişkiler, sınır ötesi harekâtlarla ilgili yapılacak düzenlemeler bir tanıma, bir sonuca kavuşturulmadan askerlikte yapılacak düzenlemeler yine birçok sorunu içerisinde barındıracaktır.

Bugüne kadar yaşanmış olan askerî darbelerle ilgili, demokrasi çerçevesinde, hukuk çerçevesinde, uluslararası sözleşmeler ve evrensel hukuk çerçevesinde bir yüzleşme olmadan… Bakın, güya 12 Eylül darbecileri yargılanacaktı ama 12 Eylül darbecilerinin yargılanması âdeta ipe un sermeyle özdeşleşti ve 12 Eylül darbecileri aslında yargılanmadılar.

17 bin faili meçhul cinayet dikkate alınmadan, JİTEM, EMASYA Protokolü gibi uygulamalar gözden geçirilmeden, askerlik üzerine nutuklar atıp askerlik çağına gelmiş çocuğuna “Askere gidemez.” raporu alanlar yorumlanmadan, bunlar hakkında hakikatler ortaya çıkmadan askerlikle ilgili yapılacak düzenlemeler yetersiz olacaktır.

Burada bir hakikati daha üzerine basarak vurgulamak istiyorum. Hakk’a uğurlanacak askerlerin cenaze törenleri cemevlerinde yapıldığı zaman, devlet yetkilileri, mülki idare amirleri ve komutanlar katılmıyorlar. Cemevleri Hakk’ın ve hakikatin makamıdır, ailesi öyle bir tercihte bulunmuştur, cemevlerinde yapılacak olan cenaze törenleri neden reddedilmekte, inkâr edilmektedir?

Kürt sorunu çözülmeden askerlikle ilgili yapılacak düzenlemelerde de eksiklik olacaktır. Bu sorun, aslında bu Meclisin iradesi, bu Meclisin entelektüel, tarihî, kültürel, yasal birikimiyle çözülebilecek niteliktedir. Yeter ki ön yargılar, yeter ki birbirine karşı bilenmiş dişler, kenetlenmiş yumruklar gevşetilsin, yeter ki demokratik olgunlukla sorunlarımızı konuşabilme becerisi gösterelim.

Şimdi ben özellikle buradan tarihî bir hakikati daha ifade etmek istiyorum. Özellikle yavrularını askerde kaybetmiş annelerin önünde saygıyla eğiliyorum. Diyorum ki: Değerli anneler, bu ülkeye barışı, demokrasiyi, eşitliği, adaleti getirecek olan sizin anne merhametinizdir, sizin anne olarak yaşadığınız acılardır. Bu acılardır ki bizim birbirimizi insan olarak, kültürel olarak, siyasi olarak kabul etmemizi sağlayacak ve oturup, sorunu enine boyuna konuşup çözüm bulmamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Değerli dostlar, kalan sürede başka bir iki konuyu izninizle dile getirmek istiyorum. 11 Haziran 1967 Elbistan olayları… Âşık Kul Ahmet ve Âşık Mahzuni’nin bir yazlık asinemada vereceği konsere müdahale edilmiş ve bu esnada ne yazık ki 2 kişi yaşamını yitirmiş ama hiçbir soruşturma, hiçbir kovuşturma, hiçbir hukuki müdahale söz konusu olmamıştır. Bugün 11 Haziran 1967’nin yıl dönümü.

Yine, Antalya’mızla ilgili bazı konuları dile getirmek istiyorum. Antalya, bildiğiniz üzere bir turizm cenneti. Turizm emekçileri, ekonomik ve sosyal hakları, sendikal ve örgütlenme hakları olmaksızın, âdeta Orta Çağ koşullarında, neredeyse yirmi dört saate yakın çalıştırılmaktadır. Turizm alanlarının düzenlenmesinde yeterli bilgi ve belge yoktur. Turizm alanları baştan savma düzenlenmiştir, denetimden ve korumadan ne yazık ki yoksundur. Turizm alanlarına ulaşım oldukça sorunludur. Antalya’da “her şey dâhil” uygulaması esnafı oldukça zor duruma düşürmektedir. Oysa Antalya’da sadece tarih turizmi değil inanç turizmi de söz konusudur. Milyonlarca insan Abdal Musa makamına niyaz için gitmekte ama Antalya’dan oraya ulaşım sorunu yaşamaktadır.

Seracılıkla yaşamını sürdüren ve seraları kiralayan insanlarımızın emeğine, üretimine dair yasal tanımlamalar, yasal belirlemeler oldukça yetersizdir.

Antalya çok kültürlü bir kent olmasına rağmen bu çok kültürlülüğe göre bir düzenleme söz konusu değildir. Antalya’ya giden engellilere ilişkin çok ciddi sorunlar söz konusudur. Antalya gibi bir dünya kentinde, maalesef, turizm alanlarında oldukça belirgin bir şekilde çevre kirliliği yaşanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz askerlik yasası, bugüne kadar uygulanmış olan yasanın gözden geçirilmesinin, bugüne kadar uygulanmış olan yasayla ortaya çıkmış zaaf ve eksikliklerin değerlendirilmesinin akabinde yerli yerine oturacak bir şeydir. O nedenle, ben özellikle şunu tekrar ediyorum: Darbelere dair -sivil darbe, askerî darbe fark etmez- operasyonlara dair, bin operasyonlara dair, faili meçhul cinayetlere dair bugüne kadar cezasızlık politikası sistematik olarak devam etmiştir. Bu cezasızlık politikası bir şekilde ortadan kaldırılmalı, suç işleyenlere kanunun tanımladığı şekilde cezalar verilmelidir. Ancak cezasızlık uygulaması bugün de maalesef devam etmektedir.

Tüm sorunlarımızın çözüldüğü, askerlerin de kendini güven içinde hissettiği, asker analarının ağlamadığı, asker çocuklarının yetim kalmadığı, kimsenin eli yüreğinde çocuğuna ne olacak diye kaygılanmadığı bir Türkiye özlemiyle; eşitlik, özgürlük, adalet özlemiyle; Kürt sorununu, tüm sorunlarını çözmüş bir Türkiye özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Çelebi’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Çelebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir ve öyle de kalacaktır; bu konuşmanın özü de budur.

Şimdi, kanun teklifiyle eski sisteme hangi yenilikler getirilmektedir?

1) Tek tip askerlikle “kısa dönem-uzun dönem” ayrımı kalkmakta; tek tip altı aylık olmaktadır. Bu sayede ilkokul, ortaokul, lise mezunlarına on iki ay olan askerlik, altı aya inmektedir.

2) Bedelli askerlik, sistemin ayrılmaz bir parçası hâline gelmektedir.

3) Meslek yüksekokulu mezunları için yedek astsubaylık statüsü gelmektedir.

Birincisi, tek tip askerlik. Şimdi “tek tip askerlik” diye yola çıkıyoruz, çok tipe varıyoruz. Şimdi, altı aylık ve on iki aylık, kısa ve uzun dönemler vardı. Yeni sistemde ne var? Altı aylıklar var, “6+6” yani “Altı ay askerlik yaptıktan sonra ben askerliğe devam etmek istiyorum.” diyenler de var, yedek astsubaylar var, yedek subaylar var, bedelliler, dövizliler var. Çok tip… Tek tiple yola çıktık ama çok tipe vardık.

Bu uygulama aslında özü itibarıyla doğrudur, çıkış noktası doğru. Zaten Işık Koşaner Paşa’mız döneminden beri de çalışılan bir projedir. Doğrudur çıkış noktası. Toplumsal beklentiler, teknolojik gelişmeler, insan kaynağının etkin kullanımının hedeflenmesi bakımından ortaya çıkmış tarihsel bir sonuçtur. Yani toplumsal, ekonomik ve askerî açıdan bir gereklilik vardır, bu doğrudur.

Bakınız, 1935 yılında piyadeler on sekiz ay, diğer sınıflar iki yıl askerlik yapıyor; 1999’da herkese on sekiz ay yapılıyor; 2003’te herkese on beş ay -bakın, üç ay düşmüş- 2014’te on iki aya -yine üç ay- düşürülüyor. Yani aslında bunun gelişimine baktığımızda, paldır küldür altı aylık bir düşüş cumhuriyet tarihinde asla olmamış, kademeli gitmiş ve en fazla da üç ay olmuş. Buna dikkat çekmek istiyorum.

Şimdi, burada temel soru şu: On iki ay zorunlu olarak yaptığımızda dahi karşılanamayan erbaş ve er mevcudu, askerliğin altı aya düşmesiyle birlikte zafiyet yaratacak seviyeye düşecek midir? Temel soru bu. Bu da matematiğin konusu, siyasetin konusu değil. İsterseniz üç aya düşürelim, ama beka sorunu yaratıyor mu yaratmıyor mu, biz buna bakıyoruz, biz matematik hesabına bakıyoruz.

Şimdi, yükümlü erbaş ve er açısından mevcut 250 bin kişilik kadromuz var. Şu an bile, on iki ay askerlik yapıldığında bile yüzde 70’i dolu; bakın, şu an yüzde 30 eksiğimiz var. Bir senede normalde 1 asker tahsis ediyorduk, altı aya düştüğünde bir senede 2 asker tahsis etmemiz gerekecek, kaynakları oraya aktarmamız gerekecek. Dolayısıyla altı aya düşürdüğünüz anda bu yüzde 70 seviyesi yüzde 30 seviyesine düşüyor, yükümlü erbaş ve er oranı; bu beka sorunu demek, bunun başka bir tarifi yoktur, bu beka sorunudur.

Neden basamaklar atlanarak buraya geliniyor, bizim derdimiz bir de bu. Eğer çevremizdeki tehditler azaldıysa buyurun Millî Güvenlik Kurulu toplansın, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilsin, ona göre de askerî stratejik belge oluşturulsun ve sonrasında da bölgesel tertiplenme yeniden düşünülsün. Oradan başlayalım işe, MGK’den başlayalım. MGK bunları yaptıktan sonra Silahlı Kuvvetler de teşkilat, teçhizat, personel, malzeme durumlarını oluşturacak, okullar ve birlikler manzumesini oluşturacak, sözleşmeli erinden subayına kadar okullarında nasıl eğitim vereceğini oluşturacak; oradan başlamamız gerekiyor.

Soru şu: Çevremizde tehditler azalmış mıdır? Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ni değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci konu, bundan sonra yapılacak işlem şu: “Kadrolar şişkin.” deniliyorsa neresi şişkin? Ben size desem ki şu an Meclisteki kadroyu yüzde 30’a indireyim diye, burası ayağa kalkar. Şunu sorarım: Kimler fazlalık burada? Bana bunu söyleyin. Hangi birlikte, hangi fazlalık var? Ona göre de razı olabilirim. Bunları söylemeniz gerekiyor.

Şimdi, ikinci soru -aslında ben akıllarımızdaki sorulara katkı koymaya geldim buraya, akıllardaki sorulara cevap veriyorum- teknoloji var, askere ihtiyaç yok mu? Bir soru da bu. Hatay’daki sınır komutanına, hudut komutanına soralım; oraya biz fiziki güvenlik sistemi kurduk, kameraları yerleştirdik, oraya açıp soralım, diyelim ki: Mevcut askerler azaldı mı, çoğaldı mı veya aynı mı? Emin olun, aynı askerler duruyor. Çünkü adamlar betonu delen sıvılar yapmışlar, betonun altından da geçiyorlar. O kameraları koruyacak, kameraları tamir edecek, kameralara yazılım yükleyecek adam da lazım. Dolayısıyla siz oraya kamera koyarak sayıları azaltamadınız.

Dönelim, Edirne Karaağaç’a bakalım. Çift sıra tel çekildi. Bu, asker sayısını azalttı mı, azaltmadı mı? Bunu soralım. Azaltmadı. Çünkü telleri kesip giriyorlar, asker yine gerekiyor. İnsana her zaman ihtiyaç var.

Karakollara bakalım, karakolda asgari, aşçı gerekiyor, santralci gerekiyor, devriye şoförü gerekiyor, ikmal, hasta için idari araç gerekiyor, termalci gerekiyor, jeneratörcü gerekiyor, kazancı gerekiyor. Tahliye ettiğimizde bunları kim yapacak? Robot mu yapacak? İnsana her zaman ihtiyaç var. Bunları bir gün robot yapacak ama o gün bugün değil, ona hazır değiliz henüz. Teknolojiyi tam yerleştiremedik Silahlı Kuvvetlere.

Üç: Yükümlüden biz ne bekliyoruz? “Yükümlü” dediğimiz kimdir? Yükümlü sizce sadece o hudutta nöbet tutan, patates soyan veya garajın önünde şarjörsüz nöbet tutan adam mıdır? Hayır, değildir. Yükümlüden ne bekliyoruz biliyor musunuz? Bakın, şu an muharip kuvvetlerimizin en az 80 bini yükümlülerden oluşuyor; muharebe destek değil bakın, muharebe hizmet destek de değil, muharip. Bu sayılar yanlışsa, burada Komisyonumuz var, bizi bilgilendirsin. Manga komutanı, tim komutanı, avcı eri, hücum elemanı, keskin nişancı yardımcısı, nişancı, nişancı yardımcısı, tank mürettebatı, hafif makineli tüfek; bunlar muharip unsurlar ve yükümlülerden oluşuyor bunlar. Artı, uzman erbaş ve sözleşmeli er kadroları… Bakın, şu an yüzde 30’unun boş olduğunu Millî Savunma Bakanımız açıkladı. Eğer bir kadroda uzman erbaş veya sözleşmeli er yoksa onu kim dolduruyor? Yükümlüler dolduruyor. Şu an boş olan kadroyu kim dolduruyor? İşte, muharip unsur bunlar yani yükümlülerle dolduruyorsunuz zaten hâlihazırda. Diyoruz ki “Bunları terhis edelim.” Olmaz. Terörle mücadele harekâtlarının ve hudut birliklerinin yüzde 120’yle desteklenmesi gerekiyor. Ne demek bu? Kadroda 100 gözüküyor ama siz oraya 120 kişi koymak zorundasınız git gellerde sorun yaşamamak için. Yani Silahlı Kuvvetler kadroları yükümlü erbaş ve er açısından şu an 250 bindir fakat asıl ihtiyaç 300 bindir şu an. Çünkü terörle mücadele ve hudut birliklerini destekliyorsunuz; artı, sözleşmeli erbaş, er ve uzman erbaş kadrolarını da tamamlıyorsunuz. Biz bunlardan nasıl vazgeçeceğiz? Yani şu an bir senelik ihtiyacımız, bir senede verdiğimiz sayı 300 bin, biz bunu altı aya düşürürsek 600 bin kişi lazım; matematik, matematik bu. 600 bin kişiyi nasıl bulacağız? Bize bunu izah ettiğiniz an biz razıyız, kaynak sıkıntısı yoksa razıyız; beka sorunu yaşamayalım, derdimiz bu.

Bakınız “Yükümlüden ne bekliyoruz?”a devam ediyorum. Tank şoförleri, tank… Kaç tank var bilmiyorum, bayağı bir tankımız var -sayı da vermeyelim- şu an bunlar uzman erbaş kadrosu, profesyonel kadro ama en az yarısı yükümlüler, biliyor musunuz. Yani siz bu adamları gönderdiğinizde tanklar da atıl kalıyor şu an. Kalmıyorsa bilgisini bekliyoruz. Sayı vermeyelim; ZMA, ZPT yani zırhlı muharebe araçları ve zırhlı personel taşıyıcıları. Bunların da en az üçte 1’i yükümlü er. Bunları nasıl sağlayacaksınız? Bize bunlarla ilgili güvence vermeniz gerekiyor. Bunlar beka sorunu yaratır gerçekten. Yani tanklar, zırhlı araçlar atıl kalacak mı kalmayacak mı, derdimiz bu.

Şimdi sistemin çelişkisine gelelim. Şu an kısa dönem ve uzun dönemler var, biraz önce söylemiştim. Peki, biz bu kısa dönem erlere hangi görevleri vermiyoruz? Bazı görevleri vermiyoruz. Hangileri, biliyor musunuz? Terörle mücadele harekâtında görev yapan komando kollarında, keşif ve hudut mangalarında, zırhlı ve tekerlekli araçlarda, mürettebatla kullanılan silahlarda -yani top, obüs, havan- yeni nesil tekerlekli araçlarda, silah üstü ve personel teçhizatında biz bunlara şu an görev vermiyoruz. Yeni yasa ne diyor, biliyor musunuz? Şimdi bunlara görev verelim. Yani sistem birbiriyle çatışıyor. Şimdi vermiyorum. Niye vermiyorum, biliyor musunuz? Adamı yetiştiremiyorum, yetişmiyor. Eğitim süresi yönünden sıkıntılar var, kısa dönemlere vermiyorum, o yüzden uzun dönemlere veriyorum. Yani topun başına şimdi verdiğimde bu sistem bana zafiyet olacağını söylüyor, hâlihazırdaki sistem; kendisi söylüyor çünkü kısa dönemler ihtisas eğitimi almıyorlar, üç hafta temel eğitim alıyorlar, o şekilde gidiyorlar. Bu da bir beka sorunu yaratır, ona özellikle değinmek istiyorum.

Eğitim süreleri açısından baktığımızda da mesela, bir tank mürettebatı eğitimi. Eğitim süresi sekiz hafta, git gel üç ayı buluyor. Eğitimini alacak üç ay, nizamiyeden girecek, nizamiye kapısına bakacak “Üç ayım kaldı.” diye. Şu an sistem bu. Kafa üç ay orada olacak dolayısıyla başka mahzurlar da ortaya çıkacak.

Bakın, eğitim süreleri açısından bir değerlendirme daha. Havan mangasını ele alıyorum, havan mangası. Nişancısı var, nişancı yardımcısı var, manga komutanı var, cephanecisi var. Bunun temel eğitimi altı hafta ama bunun bir de harbe hazır hâle gelme seviyesi var. Yani “Altı hafta ferdî eğitim verdim.” diye bu, harbe hazır hâle gelmiyor. Ne olması gerekiyor? Ferdî eğitimini yaptı, diğer mangalarla ayrı bir eğitime çıkacak. Sonra bölük timi tatbikatına gidecek, bölük içerisinde koordinasyonu öğrenecek. Sonra tabur görev kuvvetiyle birlikte çalışması lazım çünkü tankı nasıl destekleyecek, piyadeyi nasıl destekleyecek, bunu öğrenmesi lazım. Oradan da tugayla tatbikata çıkması lazım. Bu ne kadar sürüyor? En az on iki ay. Belki daha da düşürülebilir, o ayrı mesele ama bunu dikkate almamız gerekiyor.

Mali boyutuna bakalım biraz da. Komando birliğine aşçı koyacağız. Bakın, çünkü o söyleniyor yani “Bunların yerine profesyonelleri yerleştirebiliriz.” deniyor, onun maliyetinden biraz bahsetmek istiyorum. Sivil aşçı olursa aylık 3.500 lira vereceksiniz -onlar da gelmiyor, oraya gitmiyorlar- işçi olursa 4.350 lira vereceksiniz, sözleşmeli er koyarsanız 6 bin liraya yakın vereceksiniz, uzman koyarsanız -koyuyorsunuz da, aşçı da koyuyorsunuz- 9 bin liraya yakın vereceksiniz ama yükümlü er olduğunda, erbaş olduğunda hem yirmi dört saat çalışıyor hem de 2 bin lira veriyorsunuz. Bu ciddi bir yük getirecek ekonomiye, bunun hesabını yapmamız lazım. Yani mevcut on iki aylık sistemde 1 sözleşmeli ere harcanan parayla 3 erin masrafını karşılıyorsunuz, 1 uzman erbaşa harcadığınızla da 4 erin masrafını karşılıyorsunuz hâlihazırda.

Peki, terhis olanların yerine sözleşmeli er ve uzman erbaş koymak isterseniz 100 bin kişiyi nereden bulacaksınız? Şimdi, 100 bin kişi terhis olacak. Bunun yetişme süresi zaten bir sene -başvurusundan başladığınızda, harbe hazır hâle gelene kadar- bir sene ne yapacağız orada bir tehdit olsa? Dolayısıyla bu maliyetleri ve beka sorununu değerlendirerek hareket etmemiz lazım.

Yani tek tip askerlik felsefesi doğrudur ancak mevcut şartlarda tereddütlerimiz bulunmaktadır. Bu tereddütler Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları tarafından bizzat ağızlarından duyacağımız şekilde ve matematiksel olarak bize izah edilmelidir yoksa beka sorunu yaratacağı aşikârdır. Millî Güvenlik Kurulu bu konuda tehdit algılamalarını değiştirmelidir önce. Sonra hangi kadrolar revize edilecek, hangi tugaylar kapatılacak? Kapatılmayacağı söylendi, kapatılacaksa kapatılacağı bize bildirilsin, ona göre şişmeler varsa bilelim, biz de ona göre tepkimizi verelim. Yani altı ayla ilgili bir sıkıntımız yok, matematiksel mevzularla ilgili sıkıntımız var.

Şimdi, kaynak sıkıntısını önlemek için -bir kaynak sıkıntısı var, bunu önlemek için- yasada bazı tedbirler alınmış. Güzel tedbirler de var. Mesela erteleme yaş sınırını düşürme yaklaşımı. Hâlihazırda askerliğini erteleyen 1,6 milyon kişi var. Şimdi, bunlardan maksimum fayda elde etmek için bir yaklaşım geliştirilmiş, lise mezunlarında erteleme sınırı 29’dan 22’ye çekilmiş. Bence güzel bir uygulama, neredeyse 1 milyona yakın kaynak gelecek, bu güzel bir uygulama ve bu aynı zamanda yüzde 30 eksik olan sözleşmeli erbaş, er, uzman erbaş kadrolarını tamamlamak için de zaman kazandırabilir.

İkinci yaklaşım -aslında merkeze, buraya oturtmuş yasayı yasa yapıcılar- yükümlü erbaş ve erliği cazip kılma yaklaşımı. Cazip kılalım demişler yani altı ay yapsın, daha sonraki altı ayı da cazip kılalım, kalsın. Hedef de –bize söylenen- üçte 1, üçte 1’ini tutmayı hedefliyoruz. Ne yapılıyor burada? Asgari ücret kadar harçlık veriliyor, TOKİ’den öncelikli ev hakkı veriliyor, profesyonel kadrolara alımda ilave puanlar veriliyor, ücretsiz toplu taşıma, müze, ören yerlerine ücretsiz giriş, muhtaç asker ailelerine yardım; güzel. Burada sorun şu: Altı ay askerlik yapacaklara veriliyor -konuştuk zaten grup başkan vekillerimizle ve komutanlarımızla- “6+6” yapanlara verilmesi daha mantıklı. Altı ay yapan zaten vatan hizmeti yapmaya gelmiş, onlara verilmesinden ziyade “6+6” daha mantıklı olacaktır, o şekilde daha uygun olabilir. Bir de TOKİ’den öncelikli ev hakkını veriyoruz da sırf vatani hizmetini yapsın diye Mehmetçik’e ama bu memleket için peşinen ölüm tercihi yapmış, yıllarını dağlarda geçiren sözleşmeli erlerimize, uzman erbaşlarımıza, subayımıza, astsubayımıza neden böyle bir hak vermiyoruz? Onlar zaten daha da riskli bölgelerde bu işi yapıyorlar. Gelecek olanları daha çok muharebe desteğe atayacağız. Dolayısıyla bunu da düşünmekte fayda var. Subay, astsubayın böyle bir hakkı olduğuna dair bilgi verilmişti, doğruysa sorun yok, doğru değilse eklenmelidir. Şimdi, biraz önce söylediğim gibi, uzman çavuşlara, sözleşmeli erlere de bu hakkı vermemiz gerekiyor.

Diğer bir konu, ilave puan meselesi. Yani “Sen ‘6+6’ yaparsan ben sana ilave puan vereyim, sen uzman erbaş, sözleşmeli er, subay, astsubay alımlarında 20 puan, 25 puan al.” gibi bir yaklaşım geliştirilmiş. Burada bu puan oranı çok yüksek, bunun 5’e, 10 seviyesine çekilmesini biz öneriyoruz, altı ay yapanlara verilmesine gerek olmadığını değerlendiriyoruz. “6+6” yapanlara verilirse bence daha uygun olacaktır. Burada sorun olan şu bir de: İlave puan verme kriterleri belirsiz, esnek bırakıldığı için bir ayrımcılığa yol açabilir, bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Ve ilave puanın kaç sınavda verileceğine dair net hüküm yok. Yani uzman erbaş olurken verdiğimizi düşünelim, o kişiye tekrar astsubay olduğunda verilecek mi verilmeyecek mi? Verilmeyeceği söylendi bize ama tekrar burada ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, bu puandan 28 ve 45’inci maddelerde izinli ve muaf tutulacak kişiler yararlanmamalı. Yani Cumhurbaşkanına bir yetki verilmiş 28’inci maddede, izinli sayabiliyor, izinli saydığını da askerlik hizmetini yerine getirmiş kabul edebiliyor. Bakın, tehlikeli bir madde. Bunu da alır. Yani şöyle bir durum olabilir: “İzin verdim sana, gitme, askerlik hizmetinden saydım; git, subaylığa başvur, al sana 20 puan.” Buna engel bir şey yok, bunu düzeltmemiz gerekiyor. 45’inci maddeye zaten, ona ayrıca birazdan değineceğiz.

Muhtaç asker ailelerine yapılacak yardım… Burada asgari ücretin yarısı söyleniyor fakat şöyle düşünmemiz gerekiyor: O çocuk zaten ailesini geçindiren çocuk, askere geliyor -asgari ücret alıyor normalde dışarıda, öyle geçindiriyor- biz diyoruz ki: “Bin lira verelim.” 2 bin vermek lazım, asgari ücret kadar vermek lazım; şu an yarısı, mümkünse bunun tam olması gerekiyor.

Bir de askerliği cazip kılma yaklaşımı… Bu, birliklere soruldu; yeteri kadar, birliklerde şu an kalmak isteyen yok yani yüzde 30 falan bekliyorduk ama yüzde 10 bile değil şu an, bilginiz olsun; şu an tutmamış durumda bu iş. Onun başka sebepleri var, onu da başka konuşmalarda söyleyeceğim.

Bedelli askerliğe geldiğimizde, cumhuriyet tarihinde 10’dan fazla kez uygulanmış. Amaçları var; bakaya konumundaki yükümlüleri eritmek amaçlı, deprem sonrası bozulan ekonomiyi düzeltmek, savunma teknolojisi ihtiyacını karşılamak gibi gibi… Bedellinin de şöyle olması gerekiyor: Bir, ihtiyaç fazlası yükümlülerin bedelliden yararlanması gerekiyor. Önce kadroları tamamlayacağız, beka sorunu yaşamayacağız, fazlası bedelliden faydalanabilir yoksa bu sabit bedelli sayısı işin ranta çevrilmesi demek olur. Ayrıca öğrenim durumuna göre ve yaş durumuna göre de öncelik belirlenmelidir. 40 yaşındaki adama askerlik yaptıramıyorsunuz; doktora yapmış, geliyor, olmuyor. Ve burada şu an hâlâ 15 bin lira verip alacak olanlar varken direkt keskin bir şekilde 31 bin liraya çekilmesi de toplumsal adalet duygusunu zedelemiştir.

Burada şöyle bir önerim var: Bir ay zorunlu askerliğin kaldırılması düşünülmelidir bana göre -bir asker olarak söylüyorum- çünkü burada gereksiz israf, bot, elbise giydir, yatak, yemek, kayıt kuyudat derken değmiyor, değmiyor. Bunun yerine alternatif olarak mesela afetlerde sivil savunma görevi verebiliriz. Hepsi bulundukları illerde bu eğitimleri alırlar. Afet anında haberleşme, ulaşım, trafiğin düzenlenmesi, arama kurtarma, sıhhi ilk yardım, hasta ve yaralı tahliyesi, yangın söndürme, emniyet, asayiş, yedirme, giydirme, ısıtma, aydınlatma, çadır kurma, bunlar hep bize lazım. Kartal’da bir bina çöktü, müdahale edemedik, bir bina sadece. Gölcük’te yaşananları biliyoruz, müdahale edemedik. Bunlar bize lazım.

Eğer yirmi bir günlük eğitimi kaldırırsak ne oluyor? Gereksiz israf, masraf ve iş yükünü kaldırmış oluyoruz. Orada 5 bin lira harcıyoruz biz. Onu alalım, savunma harcamalarına gönderelim. O “6+6” kalacak kişilerin maddi şeylerini karşılayalım, başka haklar verelim onlara. Bence çok daha faydalı kullanılabilir.

Şu an 2020 Şubata kadar eğitim birlikleri dolu. Yeni gelecek bedelliler 2020 Şubat ayının sonrasında gelecek. Bu sayede eğitim birliklerini de rahatlatmış olacağız. Elbette ki havasını, suyunu, onu alması, teneffüs etmesi önemli ama bizim amacımız orada harbe hazır adam yetiştirmek, nostaljik askerlik yaptırmaya gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Orada harbi öğrenmesi gerekiyor. Biz, sekiz sene eğitim gördük, sekiz senede subay olarak yetiştik. Bu işler öyle kolay değil, bir ayda olmuyor.

Şimdi, bu sayede 1 milyona yakın, afet ve seferberlikte kullanılmak üzere sivil savunma ordusu bile kurabiliriz. Afet anında “G günü şurada olacaksın.” diye AFAD bunu planlayabilir. Bu, gerçekten ciddi bir yükü atacaktır. Ve mevcut 460 bin yoklama kaçağı var biliyorsunuz. Şimdi bunlar kuraya girecek, kurada bunun 50 bini çıktı diyelim, öbür 400 bini ne olacak? Tekrar Meclisin gündemi, tekrar karışıklık, tekrar başımıza gelecek. Dolayısıyla bunu kaldırdığımız zaman bu işi de çözebiliyoruz. Bu yoklama kaçağı ve bakaya kalanları da eritmemiz gerekiyor, 1994’lüler de aynı şekilde öyle.

Yedek astsubaylık konusuna geldiğimizde, diğer ordularda uygulanmayan bir model. Bu kadar statü artması insan kaynakları yönetiminde başarı getirmeyecektir bana göre, zaten 2020 sonrasında da astsubay kadroları doluluk oranı neredeyse yakalanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Çelebi.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Ama meslek yüksekokullarının cazibesini artırma yönünden doğru, oralara katılım çoğalacaktır, amaç oysa söyleyeceğimiz bir şey yok.

45’inci madde “1111 sayılı Kanun’da da var.” denildi, doğru var ama KHK’yle değiştirdiniz, değiştirdiğiniz bölümü söylemediniz. 24 Haziran seçimlerinden sonra, temmuz ayında şöyle bir değişiklik getirdiniz, o da şuydu: “Genelkurmay Başkanlığının lüzumu üzerine.” ibaresi kaldırıldı oradan. Dolayısıyla bu madde şu an bana göre de gerekmemektedir, Mukavemet Teşkilatı zamanında, Kıbrıs Harekâtı zamanında kullanılmış bir şey. İhtiyaç olursa Meclis toplanır, gereğini yapar, böyle bir maddeye gerek yoktur.

Son söz Mustafa Kemal’den olsun. O diyor ki “Medeni Bilgiler”de: “Orduların sınırlandırılmasından, orduların tamamen kaldırılmasından genellikle bahsedilmektedir. Bunu çok duyacaksınız. Bu, parlak bir ideal olarak kalacaktır çünkü dünyanın düzenini, güvenliğini, dengesini kuran ve tutan kuvvettir. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi özveriyi göze alamayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.” (CHP sıralarından alkışlar)

Saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.

Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Özlem Hanım’ın 60’a göre bir söz talebi var.

Buyurun Özlem Hanım.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, tabii, grup başkan vekili olarak şu anda buraya geldiğim için öncelikle CHP Grubuna, sizlere baş sağlığı dilemek istiyorum. Allah rahmet eylesin.

Devamında da Sayın Çelebi’ye bir teşekkür etmek istiyorum. Meclisimizde çok alışkın olduğumuz bir şey değil. Genel olarak birbirimize çok sert çıkışlar yapıyoruz. Kendi mesleğine, icra ettiği mesleğe dair, bir bütünlük içerisinde, meseleyi düşünerek kendi alternatif tezlerini, olabilecek ihtimalleri bir öneri olarak burada son derece uygun bir üslup içerisinde anlatmış olduğu için Sayın Milletvekilimize ben çok teşekkür ediyorum. Her birinin grubumuz olarak tekrar üstünden geçeceğiz. Zaten devamında da başka toplantılar beraber icra edeceğiz. Askerlik mesleği bizi birleştirecek bir mesele, beka meselesi öyle, memleketimizin geleceği meselesi böyle. O yüzden bu konunun böyle uzlaşma içerisinde, konuşarak, tefekkür ederek hayata geçmesi çok anlamlı. Ama, tabii, devamında şunu ifade etmek isterim: Kartal’la alakalı bir cümleden bahsetti Sayın Çelebi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Müdahale edemediğimizi söyledi. Doğrusu, tabii, Kartal’la alakalı çok hızlı gelişen bir olay karşısında devletimiz bütün imkânlarıyla oradaydı; bunun altını çizmek lazım. Fakat önermiş olduğu mesele de önemli bir mesele çünkü bu manada bir aylık bir askerlik yerine böyle bir ihtimalin önerilmesi, farklı bir alternatif olması değerlendirilebilir bir konu ama Kartal konusuyla bence çok örtüşen bir mesele değil çünkü devletimiz bütün hizmetleriyle oradaydı diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Şimdi teklifin görüşmelerine devam ediyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin tümü üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklif, doksan iki yıldır yürürlükte olan 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nu yürürlükten kaldırarak yeni bir askerlik sisteminin kurulmasını öngörüyor.

Önce usule ilişkin birkaç konuyu dikkatinize sunmak istiyorum.

Genel Kurulun görüştüğü teklifler konusundaki görevi, teklifi mükemmelleştirmektir, daha iyiye taşımaktır. Muhalefet, iktidarın kurmuş olduğu modeli benimsemeyebilir, benimseyebilir, bunlar ayrı şeyler ancak her şartta, getirilen modelin, teklifin kendi içinde tutarlı olmasını arzu eder. Baktığımda, teklifin genel gerekçesinden itibaren içsel bir tutarlılığının olmadığını gördüm. İsminden başlayalım: Askeralma Kanunu Teklifi. “Askeralma” bitişik. Türkçe’de “askeralma” diye bir kelime yok. “Askere almak” var, “askere çağırmak” var; Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne bakın, böyle bir kelimeyi göremeyeceksiniz. Şimdi, teklifi hazırlayan arkadaşlar, ilgili bürokratlar diyecek ki: “Efendim, 1111 sayılı Kanun’da da bu vardı.” Hayır, 1111 sayılı Kanun’da yok. 1111 sayılı Kanun’da AK PARTİ döneminde yapılan değişiklikler sırasında bu kavram kullanılmış. Varsayalım ki bu kavram doğru, teklif sadece askere almayı mı düzenliyor? Askerlik hizmetini düzenlemiyor mu? Teklif askerlik çağını tanımlıyor: “Askerlik çağı üç aşamadan oluşur: Yoklama, muvazzaflık ve yedeklik.” Yani, askerlik hizmeti süresini de düzenliyor. Yetmiyor, askerlik hizmeti bittikten sonra yedeklik dönemini de düzenliyor. Niye teklifin adı Askeralma Kanunu Teklifi? Herhâlde “Efendim, eskisi Askerlik Kanunu idi; değiştirelim, buna da ‘Askeralma’ diyelim.” demiş olabilirler diye düşünüyorum. Eskiden Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu vardı, Türk Borçlar Kanunu vardı; yenileri çıktı, yenileri de “Türk Ticaret Kanunu” ismini aldı, “Türk Borçlar Kanunu” ismini aldı. Yeniden Askerlik Kanunu demekte hiçbir sakınca yoktu.

Şimdi, böylesine önemli bir teklifin doksan iki yıldır yürürlükte olan 1111 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırmayı amaçlarken felsefesini genel gerekçede çok ciddi bir şekilde ortaya koyması beklenirdi. Baktığımda bunu göremiyorum. Sanki her şey 1111 sayılı Kanun veya onun bir öncesinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde çıkarılmış olan 1914 tarihli Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkati’yle başlamış gibi. Madem Osmanlı dönemine gidiyoruz, en azından Tanzimat’tan bu yana askerlik konusunda yapılmış olan düzenlemelere ilişkin kısa bir değerlendirme yapsaydınız. 1846, 1869, 1886 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu döneminde ciddi askerlik düzenlemeleri yapılmıştır.

Askerlik sürelerinden söz edilirken genel gerekçede sanki ilk kez 1111 sayılı Kanun’la 1927 yılında piyade sınıfında askerlik süresi on sekiz aya inmiş gibi söz ediliyor. Hayır, Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkati’n 1924 yılında 398 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonucu yer alan maddesinde piyade ve nakliye sınıflarında askerlik hizmeti on sekiz aya inmiş. Bundan niye söz etmiyorsunuz?

Genel gerekçenin birinci ve ikinci paragrafları birbiriyle çelişkili. Genel gerekçenin birinci paragrafında “Eski Türk devletlerinde askerlik gönüllülük esasına dayalı.” deniliyor. İkinci paragrafa başlarken eski Türk devletlerini sayıyor ve burada “Zorunluluk vardı.” diyor. Muhtemelen ikinci paragrafta başka bir şeyi söylemek istiyor ama meramını iyi ifade edememişler.

Sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun askerlik sistemini anlatırken “ateşli silahlarda meydana gelen değişiklik, çatışma alanlarında meydana gelen gelişmeler ve değişiklikler” diye o askerlik sistemini bu kadar basite indirgerseniz siz Osmanlı İmparatorluğu’nun felsefesini anlamamışsınız demektir.

ASAL Genel Müdürünü dünden beri arıyorum, kendisine ulaşamıyorum. Bir milletvekili bir kanun teklifiyle ilgili bir görüş almak istiyor ise bürokrasiye ulaşması en doğal hakkıdır. Amacımız, bunu daha iyiye taşımak, daha mükemmel bir hâle getirmek. Bulabilseydim kendisini bunu ifade edecektim. Meclise gelmiş; Mecliste kulislerde arattım, orada yok. Neyse, o konuya fazla girmeyeyim.

Şimdi efendim, 1111 sayılı Kanun temelde Prusya ordusu için hazırlanmış olan bir kanunu esas almıştır. Prusya ordusu için 1800’lü yılların başında hazırlanmış olan, 1886 yılında da Türkçeye çevrilmiş olan Kanun 1111 sayılı Kanun’un temelini oluşturmuştur. Disipline önem veren, bireyin değil devletin ihtiyaçlarını önceleyen bir anlayışa sahip; doğal.

İstiklal Savaşı’nı yaşamışız, onun öncesinde Birinci Dünya Savaşı var, öncesinde Çanakkale savaşları var, 1923’te Cumhuriyet kurulmuş, sonraki yıllarda İkinci Dünya Savaşı’na doğru gideceğiz. Elbette genç cumhuriyet ama o genç cumhuriyet o yıllarda, 1924 yılında piyade ve nakliye sınıfında askerlik süresini on sekiz aya indirebilmiş; böylesi modern bir yaklaşımı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk sergilemiş. Çok güzel.

Bireyin ihtiyaçları gözetilmemiş. Toplumlar değişmiş, toplumsal yapımız değişmiş, ekonomik yapılar, askerî yapılar, dünyadaki tehlike algıları değişmiş, savaş yöntemleri değişmiş, her şey değişmiş; küreselleşme, bireyin daha önem kazanmasına yol açmış. Dolayısıyla bireyin ihtiyaçlarıyla devletin ihtiyaçları arasında bir denge kurulması ihtiyacı doğmuş. İşte, bu ihtiyaç kendisini uzun yıllardır hissettirmiş olmasına rağmen bunun sistemli bir bakış açısına dönüşememiş olması nedeniyle bireyin ihtiyaçları bölük pörçük düzenlemelerle karşılanma yoluna gidilmiştir. Bedelli askerlik buradan doğmuştur; 1980 sonrasında 5 kez bedelli askerlik uygulaması yapılmıştır. Uzun dönem askerliğin yanında kısa dönem askerlik, bedelli askerlik, dövizli askerlik, Millî Eğitim Bakanlığında askerlik, emniyet hizmetleri sınıfı için ayrı bir askerlik düzenlemesi. Bunlar hep bireyin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmış bölük pörçük düzenlemelerdir. Şimdi “Sistemli bir bakış açısıyla bir şey yapıyoruz.” diyorlar. Ama ben o sistemli bakış açısını doğrusu kendi içinde o kadar tutarlı görmüyorum, sistemli görmüyorum bunu.

Şimdi ne diyor? “Askerlik sistemini sadeleştiriyoruz.” Erbaş ve erler için askerlik süresi altı aydır. Genel gerekçede bir cümle var, diyor ki: “Eğitimli insan gücü kaynağının etkin ve verimli kullanılması için bir düzenleme yapıyoruz.” Nedir o? Yedek subaylar ve yedek astsubaylar için on iki ay. Yani eğitimli insan daha fazla askerlik yapsın. Eskiden anlayış daha farklıydı, eğitimli insan biraz daha az yapardı ya da eşit yapardı erbaş ve erle. Şimdi, tersi oldu, erbaş ve er okumamışsa eğer -olabilir, Anadolu insanı okuyamamıştır, her neyse- “Sen altı ay yap. Sen okumuşsun, bir dakika, on iki ay yap.” Eğitimi, tahsili cezalandıran bir anlayış görüyorum burada. Bunu ben sistemli bir bakış açısının ürünü olarak görmüyorum.

Farklı askerlik grupları oluşturuluyor. Altı ay askerlik, sonra uzatırsan on iki ay oluyor. Cumhurbaşkanının da yetkisi var, bu sürelerle oynayabilir. Sayın Bakandan ve Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklama bekliyoruz, “Bu altı ayı hemen uygulayacağız, Cumhurbaşkanı burada bir uzatmaya gitmeyecek.” şeklinde bir açıklama yapılması lazım ki altı ayın ciddiyetine toplum inansın. Yoksa seçimden sonra Cumhurbaşkanı bir karar alabilir, “Terörle mücadele şartları nedeniyle askerliği on iki aya çıkardım.” diyebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, devam edin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Elbette ihtiyaçlar gerektirirse süreler artırılabilir ama topluma altı ay müjdesi verilmişse bu müjdenin açıklamalarla da teyit edilmesi lazım.

Şimdi, terörle mücadelede birkaç grup askerimiz olacak. 2011 yılında Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu çıkmıştı. Sayın Erdoğan o zaman Başbakandı, “Artık sınırlarımızı profesyonel ordu koruyacak.” demişti ama bu olmadı. Yani sözleşmeli erbaş ve er konusunda hedeflenen sayılara, kadrolara hiçbir zaman ulaşılamadı. Türk Silahlı Kuvvetleri yine bu konuda görev yapmaya devam ediyor. Onlar var, şimdi, kim var başka? Erbaşlar var. Uzatılmış süreyle on iki ay askerlik yapacak olan er ve erbaşlar var. Yedek subaylar vardı. Muvazzaf komuta kademesini saymıyorum. Yedek astsubay konuldu buraya. Şimdi, bu hiyerarşideki kademeleri ne kadar çoğaltırsanız ordunun etkinliğini, hareket kabiliyetini o kadar zayıflatırsınız. Bunları doğru bulmuyorum.

Sürem bitti Sayın Başkan, toleransınıza teşekkür ediyorum. Teklifle ilgili söyleyeceklerim var, onları bir kenara bırakıyorum ama bir iki soruyu sormak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bugüne kadar bedelli askerlik nedeniyle toplanmış olan paraların ne yapıldığı konusunda ilgili bakanlara ben soru önergeleri verdim, bu sorularıma cevap alamadım.

Örnek veriyorum: 2011 yılındaki bedelli askerlikten toplam 2,1 milyar Türk lirası toplandı. Bunun şehit yakınları, engelliler, muhtaçlar, gaziler, bunlara verilmesi gerekiyordu. “Verdiniz mi?” diye sordum, cevap verilmedi.

2014 yılındaki bedelli askerlikten 3,6 milyar lira toplandı. O kanuna göre bunun Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na aktarılması gerekiyordu. Sordum: “Ne yaptınız?” Cevap yok. Ama bir Sayıştay denetim raporunda gördük ki bu paraların bankadaki nemalarıyla lüks araçlar alınmış, makam araçları alınmış. Soru önergesi verdim, ona da cevap alamadım. Merak ediyorum, bu gelen bedelli askerlik paralarıyla da lüks makam araçları mı alacaksınız? Ne yapacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan.

O alınan lüks makam araçları da mevzuata aykırı olarak alınmıştır ki Sayıştay denetçisi bunu raporunda ifade etmiştir.

Son cümlelerim şunlar: Türkiye Büyük Millet Meclisinde beklemekte olan, ben ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın imzaladığı 2 kanun teklifi var. Darbe Mağdurlarının Haklarının İade Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Kumpas Mağdurlarının Haklarının İade Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi yani Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davaları var ya -Komisyon Başkanımız burada, milletvekillerimiz burada- gelin, bunları gündeme alalım, yasalaştıralım. Darbe mağdurları… Bakın, 27 Mayıstan bu yana bütün darbelerde mağdur olmuş insanlar vardır. Kumpas mağdurlarını hepimiz biliyoruz; Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarının mağdurlarından devlet kanunla özür diler. Yapılması gereken birçok şey var.

Sözlerimi bitiriyorum. Sayın Başkan, toleransınıza teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapısal değişikliği öngören Askeralma Kanunu Teklifi’ni hangi saiklerle hazırladığını ve ülkeye neler kazandıracağını açıklaması gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından hazırlanmış ve Türkiye'de herkesin çok dikkatle beklediği bir kanun teklifini görüşüyoruz. Gruplar adına kanunun bütünüyle ilgili söz alınca, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun söz almadığını gördüm hatta grup başkan vekiline de sordum “Bir yanlışlık mı oldu?” diye, şahıs adına konuşulunca.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İzah ettim size, Yavuz Bey’le ilgili bir mesele olduğunu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Biz şunu bekliyoruz, kamuoyu da şunu bekliyor: Türk Silahlı Kuvvetlerinde çok önemli bir yapısal değişikliği öngören bu kanun teklifini hangi saiklerle hazırladıklarını, bu kanun teklifiyle bu ülkeye neler kazandıracaklarını Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun gelip kürsüden açıklamasını bekledik. Eğer bu, kanunun bir an önce görüşülmesine yönelikse, doğru bir tavır değil ama bu konudaki beklentimiz yarın da devam edecek. Maddelere geçmeden evvel, Adalet ve Kalkınma Partisi hangi saiklerle bu kanunu hazırladı, Türk Silahlı Kuvvetlerine getirdiği bu yapısal değişiklikler sonucu neler olacak -konuşmacıların sunduğu rakamlarla ilgili çok ciddi endişeler var- bunların giderilmesine yönelik kendilerinin verecekleri bilgilere çok ihtiyacımız var. Bu konuyu arz ederiz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği mesele aslında sabahtan beri tüm grupların bir araya gelip değerlendirdiği, bir ortak uzlaşıyla, anlayışla ortaya koyduğu bir gerekçe. Biz bu kanunun tümüyle arkasındayız. Tüm partilerle bunları paylaşıyoruz, değerlendiriyoruz. Kaldığımız yerden zaten grup adına da şahıs adına da bölüm adına da konuşmacılarımız var ama bugün tüm partilerin grup başkan vekilleri ortak olarak bir prensip anlaşması yaptık, bunun gereğini yerine getiriyoruz. Kaldı ki kanunun gerekçesi basıldı ve dağıtıldı. Eğer bu kadar “Niçin? Bu kanunun gerekçesi nedir? Nasıldır?” merakı varsa bu paylaşılabilir. Ama bir daha diyorum: Konuşmalar devam edecek, müzakereler devam edecek. Biz usul ekonomisi gereği hem kanunun geçmesini, bizi bekleyen yüzlerce, binlerce gencimizin hızlı bir şekilde bu sonuca ulaşmasını hem de kanunun yanlış yapmadan, uzlaşarak, konuşarak geçirilmesini talep ediyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, kanun gerekçeleri kanunda var, bizim de muhalefet şerhlerimiz var; o zaman burada, Genel Kurulda görüşmeye hacet yok. Onlar kanunun gerekçelerini, biz de şerhlerimizi belirtelim…

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Turan “Konuşmacılarımız var diyor.” Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …evimize gidelim, gelip burada oylayalım; o da bir yol.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizim grubumuzu biz yönetiyoruz, siz değil Sayın Başkan. Yavuz Bey biliyor meseleyi, Yavuz Bey’e sorun. İlla onu mu söyleyeyim yani!

BAŞKAN – Sayın Türkkan, bundan sonraki konuşmacı AK PARTİ’nin konuşmacısı. Bölümlerde de konuşacaklarını ifade ediyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yavuz Bey, söyler misiniz arkadaşlarınıza!

BAŞKAN – Sayın Turan…

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türk halkının hassas olduğu askerlik konusunda partilerin en yüksek uzlaşıyı göstereceklerine inandığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Türk milletinin çok hassas olduğu, askerlik gibi bir konuda hepimizin arzusu, muhalefetiyle iktidarıyla herkesin mümkün olan en büyük uzlaşısıyla bu kanunun çıkmasıdır. Zaten AK PARTİ grup başkan vekilleri yaptıkları açıklamalarda da muhalefetin dile getirdiği kimi itirazları ya da temennileri değerlendireceklerini ifade ettiler.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaç defa söyledik Başkanım.

BAŞKAN – Efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaç defa söyledik aynı konuyu.

BAŞKAN – Evet, sanırım böyle bir…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Milletimiz duymadı, milletimiz duysun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Millet duyuyor da siz duymuyorsunuz efendim, sorun orada.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, izin verirseniz, ben konuşuyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yavuz Bey, izah etsene.

BAŞKAN – Yani bu konuda, Türk halkının çok hassas olduğu bir konuda bütün partilerin en yüksek uzlaşıyı göstereceklerine olan inancım benim tamdır. Bizim, Başkanlık Divanı olarak, görüşmeler ne kadar sürerse sürsün, sabaha kadar da sürse hazırlıklı olduğumuzu ifade etmek isterim. Gruplar kendi aralarında görüşürler görüşmezler ama bence en büyük mutabakatı sağlamalarını biz Başkanlık Divanı olarak arzu ederiz.

Sayın Gergerlioğlu, sisteme girmişsiniz…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok özür diliyorum, bu konu kapanmadan…

Bakınız, bir yanlış anlama olmasın diye söylüyorum. Arkada sizin başkanlığınızda tüm grup başkan vekilleriyle bir araya geldik. Özellikle İYİ PARTİ’nin sayın grup başkan vekilinin çok itirazı olduğundan, bu konunun yarına bırakılması hâlinde Sayın Bakanın sunum yapma ihtimali, diğer birtakım görüşmelerin olma ihtimalinden bahsedilerek “Yarına bırakalım.” dendi. Bunu beraber yaptık. Şimdi burada “Neden ara veriyorsunuz?” tarzı yaklaşımın iyi niyetli olmadığı kanaatindeyim ben.

Bir daha söylüyorum, bu kanunun tüm partilerin uzlaşısıyla, ortak aklıyla geçmesi en büyük hedefimiz. Bu konuda böyle sanki yeni bir karar varmış gibi davranmak doğru değil. Sabaha kadar değil, uyumadan beş gün çalışalım; konu bu değil ama madem bazı itirazlar var, şerhler var, bunun tarafları var, Genelkurmayı var, Maliyesi var, paydaşları var, bir daha bazı maddeleri gözden geçirelim diye böyle bir karar aldık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, meramlar anlaşılmıştır değerli arkadaşlarım.

Sayın Gergerlioğlu, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli ili Çayırova ilçesindeki Akpınar Tekstil’de çıkan yangına ilişkin Kocaeli Valiliğince açıklama yapılmadığına ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bayramın birinci günü herkes neşeyle bayramlaşırken Kocaeli ili Çayırova ilçesinde “Akpınar Tekstil” isimli fabrikada bir yangın çıkıyor ve 4 işçi kömürleşen cesetleriyle ölüyordu, 5 kişi de yaralanıyordu. Bu yangın sıradan bir yangın değildi, Türkiye'nin uzun yıllardır ve maalesef hâlen devam eden işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili iş cinayetlerindeki Avrupa 1’inciliğini gösteren son acı örneklerden biriydi. Fabrika sahibinin iktidar partisine yakın olduğu için kontrolleri ve denetimleri yaptırmadığı iddiası çok önemli bir iddiaydı ve fabrika sahibi şu anda tutuklandı. Ancak Kocaeli Valiliği sekiz gün geçmesine rağmen hâlen bir açıklama yapmıyor, itfaiye raporu açıklanmıyor. Fabrikadaki gözlemlere göre, gerçekten de itfaiye denetiminin olmadığı ve yangın merdiveninin olmadığı apaçık ortaya çıkıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünsal? Yok.

Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, önemli bir konuda bir izahat isteyeceğim, mümkünse 60’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

41.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Binali Yıldırım’ın sosyal medyada “İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun ömürler diliyorum.” ifadesinin yer aldığı “tweet’i atıp atmadığını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi arkadaşlarım bir konuyu bana ilettiler. Gerçekten de sıkıntılı bir şey ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bir ailedir ve bütün sorunları burada konuşmamız lazım. Sayın Binali Yıldırım bir “tweet” atmış: “İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun ömürler diliyorum.”

Daha sonra sildiği söyleniyor ama gerçekten silip silmediğini de bilmiyorum, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin… Yani ekümeniklik biliyorsunuz, başlı başına bir konudur. Türkiye'de böyle bir şey var mıdır? Sayın Binali Yıldırım bunu gerçekten böyle atmış mıdır? Bunu öğrenmek istiyoruz efendim.

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Destici, sisteme girdiniz ama ben, aynı zamanda bir parti genel başkanı sıfatıyla sürenizi biraz uzatacağım.

Buyurun değerlendirmenizi alalım.

42.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Askeralma Kanunu Teklifi’ni geneli itibarıyla desteklediklerine, bir aylık temel eğitim, dövizli askerlik ve kısa dönem askerlik konularının dikkate alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hayatını kaybeden, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve aile efradına, yakınlarına bir kez daha başsağlığı ve sabır diliyorum.

Tabii, Askerlik Kanunu’nu konuşuyoruz. Bu vesileyle kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Gazilerimize Rabb’imden acil şifalar niyaz ediyorum ve şu anda hem yurt içinde hem yurt dışında kahramanca mücadele eden güvenlik güçlerimizin Rabb’im yâr ve yardımcısı olsun, onları mansûr ve muzaffer eylesin diyorum.

Tabii, Askerlik Kanunu’ndaki yenileme, yeni bir kanun bize göre de bir elzem hâline dönüşmüştü. Çünkü özellikle asker almayla ilgili ciddi problemlerimiz vardı ve ciddi yığılmalar oluyordu. Dolayısıyla da bu düzenlemeyi, bu kanun teklifini önemsediğimizi buradan ifade etmek istiyorum.

Tabii, burada özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Genelkurmayımız, Millî Savunma Bakanlığımız, Hükûmet uyum hâlinde, öncesinde, aylarca görüşerek bu konuyu Meclisimize getirmiş olmaları da ayrı ve önemli bir kazançtır. Dolayısıyla bu da önemli bir fırsattır ve bu fırsatın değerlendirilmesini de çok değerli buluyoruz.

Tabii, burada birtakım önerilerimiz yok mu? Örneğin, bedelli askerlikle ilgili, bir ay temel eğitimi biz olmazsa olmaz görüyoruz ve bunun yasada bulunmasını da çok önemsiyoruz. Birtakım arkadaşlar bunun ek bir yük, masraf getirdiğini ifade edebilir ama askerlik söz konusu olunca masrafa bakılmaz ve her Türk evladının o şerefli üniformayı giymesini, temel eğitim almasını çok önemsiyoruz.

Bir de, ayrıca, yurt dışında kalan ve askerliğini yapması gereken vatandaşlarımız var, “dövizli askerlik” diye biliniyor. Yurt dışına gidenler, orayla ilgili olanlar bilirler, orada çifte vatandaşlık meselesi var. Dolayısıyla biz vatandaşlarımızın çifte vatandaşlık hakkı kazanması için bir taraftan mücadele ederken maalesef dövizli askerlikten dolayı vatandaşlıktan çıkan insanlarımız var. Bu hususun dikkate alınmasını ben önemsiyorum.

Burada gördüğümüz kadarıyla en çok 45’inci madde üzerinde birtakım tartışmalar var. Bunun çerçevesi biraz daha netleştirilerek ben bu konuda bir mutabakat sağlanabileceğine şahsen yürekten inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Destici.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Biraz önce Sayın Hamzaçebi dile getirdi, üniversite mezunlarımızın da daha önce kullandığı bir hak olan kısa dönem askerlikle ilgili bir düzenleme yok, bu kaldırılmış gözüküyor. Yani bizce -madem er ve erbaşlar için altı aysa- maddeler görüşülürken üniversite mezunlarımız için bu uygulama, üç ay gibi bir süreyle kısa dönem askerlik getirilebilir. Böyle bir talep var, ben bu talebi de buradan dile getirmek istiyorum.

Ama bütün bunlarla birlikte, biz -başta da, sözlerimin başında da ifade ettim- bu teklifi önemsiyoruz ve Büyük Birlik Partisi ve şahsım olarak genel itibarıyla desteklediğimizi de buradan ifade etmek istiyorum.

Size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.01

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 12 Haziran 2019 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.05



(x) 69 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.