TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           55’inci Birleşim

                                                                                  20 Şubat 2019 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, 20 Şubat Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu şehadetinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Şahin Tin’in, Denizli iline ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ilinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na vefatının 4’üncü yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Sakarya Kışlası’nda meydana gelen mühimmat patlamasında yaralananlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde on yedi yıl önce millî teknoloji hamlesiyle başlatılan yatırım ve teşviklerin devam edeceğine ilişkin açıklaması

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iktidarın yerel seçim öncesi geçici önlemler aldığına, yaşanan mağduriyetlere kalıcı çözümler getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, kadına yönelik şiddetin ülkemizde engellenemediğine ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Marmara Denizi’nde canlı yaşamını yok eden sebeplerin ve sorumluların bulunması, çevreye duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, Nevşehir ilinin  turizmden yeteri kadar pay alabilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

7.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, on altı yılda devrim niteliğinde projelere imza atıldığına, ekonomik büyümenin yanı sıra temellerinin de sağlamlaştırıldığına ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İzmit Körfezi sahilini cazibe merkezi hâline getiren İbrahim Karaosmanoğlu’na teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış kaçak binaları kapsayan imar barışının kaosa dönüştüğüne ilişkin açıklaması

10.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, ülkenin beka sorunu olmadığına, ekonomi ve işsizlik sorunu olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Kerç Boğazı'nda Tanzanya bayraklı gemilerde meydana gelen yangın faciasıyla ilgili İstanbul Liman Başkanlığı ve diğer sorumlular hakkında inceleme başlatılıp başlatılmadığını Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, abonelik işlemlerinin e-devlet üzerinden yapılmasıyla bürokrasinin en aza indirilmesinin amaçlandığına ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine, Cumhurbaşkanının liderliğindeki ekonomi yönetiminin bütçe gerçekleşmelerinde başarılı sonuçlar aldığına ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü anılırken iktidarın sosyal adalet ilkesini unuttuğuna ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, TUBİM’in 2018 raporuna göre Türkiye’de uyuşturucu madde kullanımının arttığına ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen sözleşmeli çalışanlara neden kadro verilmediğini ve eş durumundan tayin konusunda mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kahramanmaraş ilinde gerçekleştirilecek olan sanayi ve teknoloji çalıştayının hayırlı olmasını dilediğine,  Kur’an-ı Kerim’in bütün müminlerin kardeş olduğu hatta bütün insanların aynı anne babanın evlatları olarak eşit konumda bulunduğu ilkesini getirdiğine ilişkin açıklaması

18.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ili Kuluncak ilçesinde yaşanan içme ve sulama suyu probleminin vatandaşları mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat çiftçisine hububat destekleme ödemelerinin ne zaman yapılacağını, şubat ayı içinde ödenmesi planlanan mazot ve gübre ödemelerinin zamanında yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine, Ziraat Bankasının asli görevinin çiftçiyi desteklemek olduğuna ilişkin açıklaması

20.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, katledilen Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun Asım’ın neslinin hâlâ yaşıyor olduğunu herkese öğrettiğine ilişkin açıklaması

21.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 26’ncı Dönem İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in haklarını korumak için Meclis Başkanlığının girişimde bulunup bulunmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

23.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın Valiliğinin Germencik ilçesi Alangüllü Mahallesi yer altı ve sulama sularından numune alınarak yapılan ölçüm sonuçlarının açıklamasını yasaklayıp yasaklamadığını, kirliliği önlemeye yönelik tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 20 Şubat Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine, Beril Dedeoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyeliğine atanmasını kınadıklarına, Dmitriy Peskov’un “İstanbul Arapça konuşmaya başlamış.” ifadesinin doğru olduğuna, Suriyeli mültecilerin ülkemiz için ekonomik, güvenlik ve sosyal bir vakıaya dönüştüğüne, Cumhurbaşkanının Münbiç’le ilgili operasyon mesajlarına ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine ve bütün ülkücü hareket camiasına başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Mersin ilinde işçileri taşıyan minibüsün kaza yapmasının ihmale dayalı olduğuna, Leyla Güven’in hukuki talebinin karşılanması gerektiğine, Emniyet Genel Müdürlüğünün Van ilinde gözaltına alınan çocuklara yönelik işkence olayına dair Van Barosu hakkında suç duyurusunda bulunduğuna, çocukların güvenlik güçlerini yıpratmak için mi kafalarını klozete soktuğunu ve görme kaybı yaşadıklarını, El Nusra liderinin Hatay’da tedavi gördüğü iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

27.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü’nde fakirlik ve işsizliğe dikkat çekilirken Türkiye’de sosyal adaletin unutulmaya başlandığına, yatırım bütçesinde tarıma ayrılan bütçe azaltılırken sarayın bütçesinin artırıldığına, ekonomiyle ilgili torba yasa teklifine eklenen maddeyle şubat, mart, nisan ayında işe alınan her bir işçi için işverene üç ay süreyle, prim, vergi ve ücret desteği sağlanmasının siyasi etiğe müdahale olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, seçimlerin siyasiler için imtihan olduğuna, Mersin ilinde minibüsün kaza yapması sonucu hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, Birinci Yaşlılık Şûrası’na, hayvan hakları için partilerin ortak önergesiyle komisyon kurulmasının sevindirici olduğuna ilişkin açıklaması

29.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 9/A maddesinin altıncı fıkrasının değiştirilmesiyle Mülakat Kurulunun çağdaş normlarda objektif değerlendirmeler yapmasının amaçlandığına ilişkin açıklaması

30.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin ili Silifke ilçesinde tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatanı kaybeden emekçilere Allah’tan rahmet, yaralananlara şifa  dilediğine, Tarım ve Orman Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, sağlık yönetimi mezunlarının işsizlik ve atama yönünden mağdur edilen kesimler arasında olduğuna ilişkin açıklaması

32.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Ankara ili Polatlı ilçesindeki Sakarya Kışlası’nda meydana gelen mühimmat patlaması sonucu yaralanan askerlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

35.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Merve Demirel’le alakalı olayı şiddetle reddettiklerine ve konuya ilişkin cümlelerinin çarpıtılmasından rahatsız olduğuna ilişkin açıklaması

36.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, tacizin meşrulaştırılmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Merve Demirel olayını masumlaştıran, küçülten, değersizleştiren hiçbir ifade kullanmadığına ilişkin açıklaması

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, kişinin kimliği ne olursa olsun kadına yapılan hareketin doğru olmadığına ve olaya meşruiyet kazandıracak ifadelerden kaçınılması gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Ankara Emniyet Müdürlüğünün Merve Demirel’le ilgili açıklamasının yargıya yön verdiğine, polis memurunun görevden alınarak hakkında soruşturma başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Ankara Emniyet Müdürlüğü ile İçişleri Bakanının açıklamalarına ilişkin açıklaması

41.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Tekirdağ ili Kapaklı ilçesinde atık toplama alanından yayılan koku sebebiyle hastaneye kaldırılan vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve sorumluların bulunup yargı önüne çıkartılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

43.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu madesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu ve arkadaşları tarafından, İstanbul Havalimanı Projesi inşaat, finansman, ortaklık yapısı gibi nedenlerle kamuoyunun gündeminde sıkça tartışma konusu olmuştur. Proje, açılmasına rağmen gecikmeli faaliyete girmiş ve Atatürk Havalimanı’nın taşınma işlemleri ise tekraren ertelenmiştir. Bu sebeplerden ötürü Meclis araştırma önergesi açılması amacıyla 15/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Erol Katırcoğlu ve arkadaşları tarafından, yaşanan derin ekonomik krizin bir yansıması olan hayat pahalılığına yapısal çözüm önerilerinin geliştirilip hayata geçirilmesi amacıyla 20/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, işsizliğe ilişkin sorunların ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/102), (10/461), (10/682), (10/977), (10/981), (10/982) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarına talepleri hâlinde beşer dakika süreyle söz verilmesine ilişkin önerisi

 

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 19 milletvekilinin, sokak hayvanlarının sorunlarının incelenerek sorunların çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102)

2.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık ve 31 milletvekilinin, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)

4.-  İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve 36 milletvekilinin, hayvan hakları konusunda atılması gereken adımların ortaya konulması, hayvanların yaşadıkları zorlukların tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/977)

5.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının önlenmesi ile söz konusu eylemlerde bulunanlara verilecek cezaların arttırılması için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/981)

6.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, hayvanların yaşadıkları sorunların tespit edilerek bu sorunların çözümleri ile hayvan hakları konusunda atılması gereken adımların saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/982)

 

 

 

 

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararınının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1364) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 33)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

20 Şubat 2019 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, üniversite öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin 4’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Olcay Kılavuz’a aittir.

Buyurun Sayın Kılavuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, 20 Şubat Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu şehadetinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine ilişkin gündem dışı konuşması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan dört yıl önce öldürülen, Ege Üniversitesinde Tarih Bölümü öğrencisi olan rahmetli ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadetinin 4’üncü yılını idrak etmekteyiz. Ben başta rahmetli şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşim olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle, özlemle yâd ediyorum.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu, Ege Üniversitesinde eğitim öğretim hayatını devam ettiren çok kıymetli, samimi, dürüst, çalışkan bir Türk evladıydı. Fırat Yılmaz Çakıroğlu, gerçekten, âşığı olduğu Tarih Bölümü öğrencisi olarak, gelecekte Tarih Bölümünde öğretim görevlisi olarak hizmet yaparak milletine, gençliğine faydalı olmayı arzu eden yiğit bir evladımızdı. Fakat maalesef ki 20 Şubat 2015 tarihinde, Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimiz, PKK terör örgütünün mensupları tarafından haince, zalimce bıçaklanarak şehit edilmiştir. Katil, müebbet cezasının beraberinde, terör örgütü PKK’ya üye olma suçundan on beş yıl ayrıca ceza almıştır. Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin davası davamız, emanetleri emanetimiz, yolu yolumuzdur ve her zaman şehidimizi kalbimizde, gönlümüzde Allah’ın izniyle sonuna kadar yaşatacağız.

Tabii, Fırat kardeşimiz şehit olmadan evvel Ege Üniversitesinde yaşanan olaylar hepimizi, milletimizin her bir mensubunu derinden yaralamaktaydı. Üniversitenin içerisinde, başta terör örgütünün hamisi olan canibaşının fotoğraflarının her yerde asılması, terör örgütü mensuplarının fotoğraflarının asılması, terör örgütü PKK’nın propagandasının yapılması milletimizin malumlarıdır. Bu meselelerin yaşanması karşısında Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimiz, ercesine, yiğitçesine, mertçesine duruş sergileyip asla devletimizin ve milletimizin, vatanımızın böylesi rezaletlerle karşı karşıya kalmaması gerektiğini gür sesiyle haykırarak dile getiriyordu.

Tabii, Ülkücü Hareket bir şehitler kervanıdır. 4 Ocak 1968’de ilk şehadete eren rahmetli Ruhi Kılıçkıran ağabeyimizle başlayıp ta ki binlercesiyle devam ettikten sonra 20 Şubat 2015 tarihinde Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimiz şehit olmuştur. Biz de milletimiz, vatanımız, bayrağımız adına şehadete hazır olan insanlarız çünkü vatanımız, milletimiz, devletimiz her şeyimizden önde gelir; canımız da başımız da feda olsun. Önemli olan bu olayların, bu hazin, can acıtıcı meselelerin tekrarının yaşanmamasıdır. Yiğit evlatlarımızın, kardeşlerimizin eğitim öğretim hayatının en sağlıklı şekilde devam etmesi hepimizin duası ve temennisidir.

Ben özellikle şehidimizin annesi Özlem annemize ve babası Fuat babamıza tekraren başsağlığı dileyerek acılarını yürekten paylaştığımızı ifade ediyorum. Camiamızın, Milliyetçi Ülkücü Hareket’in, büyük Türk milletinin tekraren başı sağ olsun. Şehidimizin emanetleri namusumuzdur.

Bizim bu millet adına sonuna kadar her türlü mücadeleyi kararlılıkla devam ettireceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OLCAY KILAVUZ (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz bir dakika uzatma istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

OLCAY KILAVUZ (Devamla) – “Sakarya’nın kan fışkıran toprağından yoğrulup

Unutulmuş pınarlardan doldurulan testiler,

Azgın kuzey yellerinin ateşinde kavrulan

Bağırlardan, dudaklardan susuzluğu kestiler.

Her birinden bölük bölük yumaklanan bulutlar

Şol ebabil kuşlarınca kanatlanıp estiler,

Haykırdılar, can bölünmez, et tırnaktan ayrılmaz!

Bozkurt olup çakalları inlerinde bastılar.

En kudurgan namlulardan boşaltılan ölümü,

Döşleriyle göğüsleyip başlarıyla süstüler.

İtildiler, kakıldılar, dövüldüler, öldüler,

Lakin düşen bayrakları burçlarına astılar.

Yaz yağmuru sağanaklardan kırkikindi gürleyip

Şom ağızlı baykuşların seslerini kıstılar.

Ne dünyalık istediler ne aferin umdular

Ne kavgadan vazgeçtiler ne gücenip küstüler.

Vatan, millet, din ve devlet, al sancaklar hakkına,

Dar günlerin erkek aslan sesiydiler, sustular.”

Bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle, özlemle yâd ediyorum; mekânları cennet olsun, yattıkları yer nur gölü olsun.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılavuz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na vefatının 4’üncü yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Ben bu olayı biliyorum. Öğrenim görmek için üniversitede okuyan kardeşimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun vefatının 4’üncü yıl dönümü münasebetiyle ben de kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, sevenlerine başsağlığı dileklerimi tekrar iletiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Ülkemizin bir daha bu acılarla karşılaşmaması dileğiyle ikinci sözü vereceğim.

Gündem dışı ikinci söz, Denizli ili hakkında söz isteyen Denizli Milletvekilimiz Sayın Şahin Tin’e aittir.

Buyurun Sayın Tin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Denizli Milletvekili Şahin Tin’in, Denizli iline ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli ilimizle ilgili konuşmak üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Denizli’miz, sanayisi hızla gelişen, üreten ve kendi öz değerleriyle hızla güçlenen ve büyüyen bir ilimizdir. Denizli, müteşebbis insanlarının gayretli çalışmaları sayesinde bugün birçok alanda kendini kanıtlamış ve kendine yeten bir şehir hâline gelmiştir.

Denizli denince akla ilk termal kaplıcalarıyla meşhur beyaz cennet Pamukkale’miz gelir ancak Denizli, dokumanın, leblebi imalatının, ayakkabı üretiminin, deri sektörünün ve bıçakçılığın da başkenti konumundadır.

Denizli turizm ve sağlık gibi hizmete dayalı sektörlerin yanı sıra tekstil ve konfeksiyon ile kablo, makine, enerji, mermer ve traverten, tarım, hayvancılık ve cam sanayisinde büyük yatırımlarıyla öne çıkar. Kentimizde sanayi çeşitli ve güçlüdür. Denizli’miz Türkiye’de en fazla ihracat yapan iller arasında 9’uncu sırada yer alarak sanayi ve üretimde sadece ülkemizde değil dünyada da önemli bir noktaya ulaşmıştır.

Tarım ve hayvancılık konusunda da oldukça gelişen Denizli’miz, tarım ürünlerinin ihracatında da ciddi mesafeler katetmiştir.

Yine, Denizli olarak, potansiyel jeotermal enerjide dünyada 7’nci, Avrupa’da 1’inciyiz. Türkiye’deki jeotermal kaynakların yüzde 75’i bölgemizdedir.

Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında hızla konumunu yükselten Denizli’miz istihdam konusunda özellikle iktidarımız dönemindeki istikrar sayesinde yükseliş göstererek işsizlik rakamlarını aşağı seviyelere çekmiştir. Denizli’mizde 10 ve 10’dan fazla işçi çalıştıran işletme sayımız 3.473 olarak azımsanmayacak rakamlara ulaşmıştır. Denizli’de toplam 5 adet organize sanayi bölgemiz bulunuyor. Bununla birlikte makine ihtisas organize sanayi bölgesinin kurulumu ve Türkiye’nin ilk jeotermal sera organize sanayi bölgesinin kurulum çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz ilk günden bu yana Denizli’mizin genel ve yerel idareden hak ettiğini almasını sağladık. Bugün bu icraatlar sayesinde marka kent olan Denizli’miz bir baştan bir başa yeniden imar edildi. Bizim için, hemşehrilerimizin refah içinde yaşaması her şeyin üstündedir. Hizmet belediyeciliğinin üstadı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yolundan giderek şehrimizin çıtasını yükselten ve Türkiye’de parmakla gösterilen bir il hâline gelmesine katkı sağlayan, başta 2004’ten sonra Belediye Başkanlığı yapan Sayın Nihat Zeybekci ve ardından projeleriyle devam eden Denizli Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Osman Zolan olmak üzere, yerel yöneticilerimize ve emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Pamukkale perişan ya üstat.

ŞAHİN TİN (Devamla) – Boş konuşmalarla, söylemlerle, her şeye her koşulda muhalefet yaparak maalesef hizmet yapılamıyor. Bunun en güzel örneği Denizli’mizdir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vallahi, ben Pamukkale’ye gittim, millet perişan.

ŞAHİN TİN (Devamla) - Memlekete hizmet etmek bir gönül işidir, bir sevda işidir. Çok şükür, bizde bu sevda, bu gönül var, bu hizmetleri bugüne kadar nasıl bu sevdayla yaptıysak bundan sonra da daha güzellerini ve daha iyilerini milletimize sunmanın derdinde olacağız. Otoban ve hızlı tren projeleri ile şehir hastanesi gibi daha nice yatırımları, plan ve projeleri takip ederek şehrimize değer katmaya devam edeceğiz.

İnşallah, bu sene emin adımlarla şampiyonluğa yürüyen Denizlispor’umuzu gelecek yıl Süper Lig’de ve en yakın zamanda da yeni stadımızda izleyeceğiz.

Son on altı yılda Denizli’mize 22,5 milyar liralık yatırım yapılmasını sağlayıp nasıl birbirinden büyük hizmetleri yaptıysak bundan sonra da şehrimizi hak ettiği kıymetlere ve eserlere kavuşturmaya aynı kararlılıkla devam edeceğiz.

Sanayicimizi, üreticimizi, şehrimizin merkezinde, ilçelerinde ve mahallelerinde yaşayan tüm vatandaşlarımızı hiçbir zaman yalnız bırakmadık, bundan sonra da yine yanlarında olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ŞAHİN TİN (Devamla) – Bu duygularla yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen başta Denizlili hemşehrilerimiz olmak üzere milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim.

Denizli’yi dile getirdiği için hatibe teşekkür ederim ama ben Denizli’ye gittim, Pamukkale’yi gezmeye gittim. Pamukkale’ye gidiş gelişin maliyeti 60 TL. Yazık günah vatandaşa. O kadar değil yani, Denizlili mağdur, perişan.

BAŞKAN – Onu sonra tartışırız Sayın Tanal, böyle bir usulümüz yok.

Gündem dışı üçüncü söz, Artvin’de yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Artvin Milletvekilimiz Sayın Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

Bir saniye Sayın Bayraktutan.

Değerli arkadaşlarım, salonda gürültüler duyuluyor. Lütfen, konuşmacıların insicamını bozmayalım. Özellikle ön sırada oturan arkadaşlarımızın gerek telefonlarla gerekse birbirleriyle olan konuşmalarında bir uğultu doğal olarak salonu boğuyor ve bu da rahatsız edici bir duruma neden oluyor.

Sayın Bayraktutan, sükûneti sağladık.

Buyurun.

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ilinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şair diyor ki:

“Dağ dağ olurum, deniz deniz,

Gönül gönül olurum, yürek yürek.

Sınır boylarında bayrak, Kurtuluş Savaşı’nda mavzer,

Ben özgürlüğüm, ben bağımsızlık,

Ben Kaçkar Dağı’yım, ben deli horon.

Günü geldiğinde atabarı değil, Atatürk olurum Kocatepe'de,

Ben Artvin’im dostlar, bensiz olmaz.” (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 7 Mart Artvin’in kurtuluşu; 7 Martta Artvin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümünü kutluyoruz. 7 Martta yüce Meclis kapalı olacağı için, tatile gireceği için bugünden serhat şehrimiz Artvin’in kurtuluşunu kutluyorum. Tüm Artvin’in, Artvinlilerin bu onurlu gününü buradan bir kere daha tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Artvin’i düşmandan kurtardık ama ciddi bir sorunumuz var. Cerattepe’yle alakalı sorun devam ediyor değerli arkadaşlarım. Uzun zamandır bu Parlamento kürsüsünde Cerattepe’yle alakalı bir konuşma yapmıyorum.

Bakın, daha yeni, 3’üncü yıl dönümü… 16 Şubat 2016 tarihinde yani bundan üç yıl önce Cerattepe’de bir direniş kırıldı. Devlet bütün güçleriyle, TOMA’larıyla… Artvin halkı bunları tanımıyordu; TOMA’ları tanımıyorduk, gaz kapsüllerini tanımıyorduk, diğerlerini tanımıyorduk ve Artvin halkını bunlarla tanıştırdınız.

Dünyanın hiçbir yerinde… Genel kural şudur: Doğayı devlet korur, halktan korur, halk eğer doğada bir ağaç kesmişse orman yasaları buna göre düzenlenir ama ne yazık ki Artvin’de bunun tersini yaptınız; Ormanı devletten korumaya çalışan halkı TOMA’larla yıktınız, jandarmayla, polis gücüyle ortadan kaldırmaya çalıştınız.

Değerli arkadaşlarım, Artvinliler bir onur mücadelesi veriyorlar, bir hukuk mücadelesi veriyorlar. Bakın, Rize İdare Mahkemesinde, 730 kişi tarafından açılan, dünyanın ve Türkiye'nin en büyük çevre davalarından biri yürüyor. Belki idare mahkemesinde bir sekteye uğradık. Yargı sürecinde nasıl sekteye uğranıldığını bilen, hukukçu olan bir milletvekili arkadaşınızım. Ama Anayasa Mahkemesindeki dava hâlen devam ediyor değerli arkadaşlarım, bu davadan umudumuz var.

Bunun haricinde, yine, burada sulama suyuyla alakalı, içme suyuyla alakalı sorunlarımız var değerli arkadaşlarım. Buradan, yüce Parlamentodan bir şeyi paylaşmak istiyorum: Bakın, millete küfreden iş adamının -millete küfreden iş adamının- maden şirketinin kapısında devletin güvenlik güçleri nöbet bekliyor değerli arkadaşlarım. İçişleri Komisyonunda Sayın İçişleri Bakanına sordum, Jandarma Genel Komutanına sordum, Kasım 2018’de yazılı soru önergesi verdim, aradan üç buçuk ay geçti “Hiç mi vicdanınız sızlamıyor ya sizin? Türkiye Cumhuriyeti’nin jandarmasının, Mehmetçik’inin, daha doğrusu Mustafa Kemal’in askerinin iaşesini bu iş adamının karşılamasını, Mehmet Cengiz’in görevlileri tarafından, onun karavanasından karşılanmasını nasıl vicdanınıza sığdırıyorsunuz?” dedim değerli arkadaşlarım.

Bakın, böyle bir garabetle karşı karşıyayız, Artvin bu garabeti yaşıyor değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu ortadan kaldırmak zorundayız. Artvin’de ciddi anlamda sorunlar var. Şu anda yargı süreci geçilmiş gibi gözüken ciddi bir tabloyla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.

Bakın, Hatila Vadisi’nde bir içme suyumuz var. Bu içme suyu 4,5 kilometreden Artvin merkezine getirildi, şimdi gelinen noktada öyle bir tabloyla karşı karşıyayız ki Artvin Valiliği Devlet Su İşleriyle bir iş birliği yaptı ve Artvin halkının yararlanması için 4,5 kilometreden getirilen suya bir anda el koydular ve bu maden şirketinin emrine verdiler değerli arkadaşlarım.

Bakın, ÇED raporunda şöyle diyor: “İçme suları ve sulama suları, maden sahasında hiçbir şekilde yer altı ve yer üstü kaynaklarından kullanılamaz. İçme suları damacanalarla, diğer sulama suları ise tankerlerle getirilip kullanılır.” Burada, Artvin’de, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları geçerli değil değerli arkadaşlarım, Artvin’de Mehmet Cengiz’in yasaları geçerli. Nasıl bir kudretle karşı karşıyayız? Devlet teslim alınmış, Hükûmet teslim alınmış.

Değerli arkadaşlarım, gelin Parlamentoda bir araştırma komisyonu kuralım. Bakın, size defalarca bu Parlamentodan bir tabloyu anlatmaya çalıştım, ihalede nasıl yolsuzluk yapıldığını, bir kişiye paket ihalenin nasıl verildiğini bu Parlamentoda anlatmaya çalıştım, AK PARTİ’deki değerli milletvekili arkadaşlarım benden dinlemek isterlerse, bu tablonun nasıl vahim olduğunu göstermek isterim.

Değerli arkadaşlarım, Artvin halkı yirmi beş yıldır onurlu bir mücadele veriyor, yeri geliyor kırılıyor ama asla eğilmiyor. Artvin, onurlu insanların, cumhuriyete bağlı, cumhuriyet devrimini içinde hissetmiş, Mustafa Kemal’i kendisine ülkü edinmiş insanların yaşamış olduğu bir kenttir. Bu kenti, biraz önce de ifade ettiğim gibi, TOMA’larla, gaz kapsülleriyle, gaz bombalarıyla tanıştırdınız değerli arkadaşlarım. Artvin’in bunu yaşaması, bunu kabullenmesi mümkün değildir.

Cerattepe mücadelesi herhangi bir mücadele değildir değerli arkadaşlarım. Bakın, Cerattepe’de özellikle öyle bir tablo yarattılar ki 32 hektar için alınmış olan bir ÇED izniyle alakalı, 730 hektara çıkarılan bir işletme izniyle alakalı bir fiilî durum yaratmaya çalıştılar. Buna ilişkin de yargı süreci devam etmektedir. Demin, biraz önce ifade etmiş olduğum sulama suyuyla alakalı olan müdahalenin önlenmesiyle alakalı Yeşil Artvin Derneği ve yöneticileri de ilgili yerlere müracaatta bulundular.

Saygıdeğer milletvekilleri, bundan üç yıl önce bu tablo ortaya çıktığı zaman, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, dönemin yetkilileri -şimdiki Maliye Bakanı, Enerji Bakanı- bizleri Çankaya Köşkü’nde kabul ettiler; nedir bu Artvin’deki sorun diye, Artvin’deki problem nedir diye bizden dinlemeye çalıştılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktutan.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Bugün Artvin’de gelinen tablo nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Artvin’in en önemli kuruluşlarından bir tanesi olan Yeşil Artvin Derneğinin yöneticileri devlet tarafından vebalı muamelesi görüyor, devlet tarafından kabul görmüyor. O dönemin koşullarında Başbakan tarafından kabul edilen bir gerçek bugün ne yazık ki göz ardı ediliyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız saygıdeğer arkadaşlarım. Sanmayın ki bu süreçte, bu siyasal iklimde rüzgâr bu şekilde esiyor, Artvin Cerattepe’deki mücadele sona erecektir veya buna ilişkin bir geri çekilme söz konusudur.

Buradan, yüce Parlamentodan, Gazi Meclisten, Mustafa Kemal’in Parlamentosundan bütün Türkiye’ye, Artvin’e ve çevre dostlarına bir kere daha sesleniyorum değerli arkadaşlarım: Her ne kadar mücadele sekteye uğramış gibi gözükse de, geride durmuş gibi gözükse de o türküleri Artvin’in sokaklarında, Türkiye’nin çevre mücadelesinin anılarında bir kere daha söyleyeceğiz ve büyük bir gururla Parlamentodan haykırıyorum ve diyorum ki: Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, sağ olun var olun diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktutan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim, daha sonra sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Özkan…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Sayın Başkan, seçim bölgem Mersin’in Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır; yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

Bu vesileyle bütün vatandaşlarımızı trafik konusunda daha duyarlı davranmaya, karşılıklı saygı çerçevesinde, belirlenmiş kurallara azami ölçüde riayet etmeye davet ediyor, kazasız belasız günler temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Karayel…

2.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde on yedi yıl önce millî teknoloji hamlesiyle başlatılan yatırım ve teşviklerin devam edeceğine ilişkin açıklaması

İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hiç kuşkusuz tam bağımsızlığın en önemli unsuru ekonomik bağımsızlıktır. Ülkemiz, son on yedi yılda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİ iktidarlarında tam bağımsız ve güçlü Türkiye hedefi için yaptığı hamlelerle ekonomiyle beraber sanayi, ulaşım ve teknolojide çok büyük mesafeler katettti. Özellikle savunma sanayisinde yapılan yatırımlarda yerlilik oranını yüzde 20’lerden yüzde 65’in üzerine çıkardı. Geliştirilen yüksek teknolojiye dayalı silah sistemleriyle ülke savunmamızda, özellikle terörle mücadelede çok önemli neticeler elde edildi. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre savunma ve havacılık sanayimiz geçen yıl 2 milyar 35 milyon dolarlık ihracatla rekor kırmıştır. AK PARTİ olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde on yedi yıl önce başlattığımız millî teknoloji hamlesiyle yapılan yatırımlar ve teşvikler artarak devam edecektir

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iktidarın yerel seçim öncesi geçici önlemler aldığına, yaşanan mağduriyetlere kalıcı çözümler getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yerel seçim öncesi, AKP iktidarı, dar gelirli ve işsizlere yönelik oy avcılığı yapmak üzere düzenlemelere girişmiştir. İŞKUR eliyle kampanya işçisi alımı yapılmakta ancak binlerce iş başvurusuna karşın çok sınırlı alım sağlanmaktadır. İşsizliğin boyutları vahim duruma gelmiştir. Geçici değil kalıcı önlemler alınmalıdır. Kamuda çalışan tüm taşeron işçilere kadro verilmelidir. Geçici ve mevsimlik işçiler kadroya alınmalıdır. KİT, kamu, bakanlık çalışanlarının tümü eşit işe eşit ücret ve kadro hak etmişlerdir, verilmelidir. Emeklilikte yaşa takılanlar mağdurdur, bir an önce çözüm getirilmelidir. Emeklilikte intibak yasası çıkarılmalıdır. 3600 ek gösterge tüm memurlara verilmelidir. Sosyal Güvenlik Kurumu öncesi doğum borçlanması kadınlar için çıkarılmalıdır. Çırak ve stajyerlerin işe başladığı tarihte yaşlılık sigortası başlatılmalıdır. Ayrıca, cezaevlerinde bugüne kadar suçlu oldukları yönünde herhangi bir işleme uğramayanlar için de bir an önce düzenlemeler yapılmalı ve bu mağduriyetler de giderilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

4.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, kadına yönelik şiddetin ülkemizde engellenemediğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kadınlara yönelik şiddet engellenemiyor. Dünyada her 3 kadından 1’i fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalıyor. Dünya genelinde insan kaçakçılığı mağdurlarının yüzde 71’i kadın. Yine, dünyada 18 yaşına girmeden evlendirilen kadınların sayısı 750 milyon. 2018 yılında Türkiye’de 440 kadın maalesef öldürüldü. Kadın cinayetlerinin büyük bir çoğunluğu yakınları tarafından işleniyor. Üzerine basarak ifade etmek istiyorum ki kadına yönelik şiddete engel olmazsak modern, gelişmiş, demokrat ve ilerici bir ülke iddiamız yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Ayrıca, ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na Tanrı’dan rahmet diliyorum; Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu...

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Marmara Denizi’nde canlı yaşamını yok eden sebeplerin ve sorumluların bulunması, çevreye duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şubat ayı başında Marmara Denizi’ne kıyısı olan Karacabey’de karaya dev orkinoslar vurdu. Bir değil, birden çok orkinosun aynı gün ölmesine yol açan neden hâlen bilinmiyor. Bu yönde bir araştırma yapıldı mı, onu da bilmiyoruz. Bu süreçte Marmara Denizi’nin bir başka kıyı şeridi olan Gemlik Kumla’da da karaya 2 yunus balığı ölüsü vurdu. Arka arkaya yaşanan bu ölümler düşündürücü olup Marmara Denizi’nde nadide canlıları yok eden sebeplerin ve sorumluların bulunması; denizlerimizin, göllerimizin, ırmaklarımızın korunması, yetkililerin en başta çocuklarımıza karşı bir sorumluluğudur diye düşünüyorum. Çevreye daha duyarlı ve aktif bir şekilde görev yapılmasını talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Sarıaslan...

6.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, Nevşehir ilinin turizmden yeteri kadar pay alabilmesi için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Nevşehir merkezinin turizm gelirinden gerekli payı alabilmesi için Nevşehir Kalesi altında bulunan bölge Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 3’üncü derecede arkeolojik sit alanı ilan edilmiş olup bu bölgenin 150 bin metrekaresi yamaç kaya oyma yerleşiminin olduğu bölgedir. Burada bulunan kaya oyma mekânlarının mimari ve restorasyon projelerinin Koruma Kurulu tarafından ivedilikle onaylanarak restore çalışmalarının başlatılması ve Kapadokya bölgesine kazandırılması gerekmektedir. Bu bölgeye yakın konumda olan, Eski Hapishane adıyla bilinen Meryem Ana Kilisesi, Rum Hamamı, başka bir kiliseden kalan Çan Kulesi, Nevşehir Kalesi yamaç kaya oyma yerleşimi, Damat İbrahim Paşa’nın yaptırmış olduğu Kara Camisi ve Damat İbrahim Paşa Külliyesi merkezde bulunan önemli turizm eserlerinden bazılarıdır. Hazırlanacak olan Nevşehir merkez turizm master planında bu eserlerin konum itibarıyla birbirine yakın olması ve bağlantı yollarının yapılmasıyla Nevşehir merkezde turizm potansiyeli artacak, turizm gelirinden gereken payı alacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil...

7.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, on altı yılda devrim niteliğinde projelere imza atıldığına, ekonomik büyümenin yanı sıra temellerinin de sağlamlaştırıldığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Türkiye, devlet ve millet olarak gösterilen dayanışma sayesinde, onca badireye, onca operasyona, onca engellemelere rağmen, dün olduğu gibi bugün de yarın da dimdik ayakta olacaktır. Son dönemlerdeki dalgalanmaların yol açtığı sıkıntılar aşılamayacak sıkıntılar değildir. On altı yıldır Türk halkından aldığı destekle kendini tüm dünyaya kabul ettirmiş bir parti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’la bu sıkıntılar bugün toparlanma çizgisine girmiştir. 2002 yılında faiz ödemeleri bütçe giderlerinin yüzde 43’üne, vergi gelirlerimizin yüzde 86’sına karşılık geliyordu, 2017 yılı kesin rakamları itibarıyla bu oran yüzde 10’lar seviyesine geriledi. Biz, geçtiğimiz on altı yılda, sadece ekonomiyi büyütmekle kalmadık, aynı zamanda temelini de sağlamlaştırdık, on altı yılda devrim niteliğinde projelere imza attık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, savunma sanayisinde seksen yılda yapılanları misli misline katlayarak on dört seçimde nasıl milletimizin teveccühünü kazandıysak 31 Martta da inşallah aynı desteği bu millet verecektir.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İzmit Körfezi sahilini cazibe merkezi hâline getiren İbrahim Karaosmanoğlu’na teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, daha önce İzmit Körfezi’ndeki kuş cennetinden ve İzmit Körfezi’nin bir akvaryuma dönüşme hikâyesinden bahsetmiştim. Bugün, 2004 AK PARTİ öncesi hayata küsmüş olan 112 kilometrelik körfez sahilinin bugünkü mutlu yaşamından bahsetmek isterim.

AK PARTİ belediyeleri göreve gelir gelmez “öncelikle çevre” dedi, İzmit Körfezi’nin kirletilmesini önleyici ciddi yatırımlar yapıldı. Sahilde 4,4 milyon metrekare yeşil alan oluşturuldu, 1 milyonun üzerinde ağaç dikildi. Darıca’dan Karamürsel’e kadar İzmit Körfezi’nde binlerce insanın yürüdüğü 170 kilometre yürüyüş yolu, 56 kilometre bisiklet yolu yapıldı. Sahilde sosyal tesisler, tenis kortları, basket sahaları, futbol sahaları, kaykay pistleri ve benzeri spor tesisleri yapılarak Kocaeli’nin hizmetine sunuldu. Yeniden hayata dönen körfez sahili, Kocaeli halkına gülmeye, bağrına basmaya, mis gibi deniz havasıyla ev sahipliği yapmaya başladı. Emeği geçen başta Büyükşehir Belediye Başkanımız İbrahim Karaosmanoğlu olmak üzere ekibine teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Akın…

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış kaçak binaları kapsayan imar barışının kaosa dönüştüğüne ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, 31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış kaçak binaları kapsayan imar barışı, Büyükşehir Kanunu’yla tam bir kaos hâline geldi. Büyükşehir Kanunu’nda köyden mahalleye dönüşen yerlerdeki yapıların ruhsatlı sayılacağı düzenlemesini vatandaşlarımız yanlış yorumlamış ve beş yıl süreyle birçok kaçak bina yapılmıştır. İmar barışının haziran sonuna yani seçim sonrasına bırakılması Ayvalık’ta da kaçak yapıları artırmıştır. Bakanlık Ayvalık’ta geçen yıl yapılmış 80’i aşkın bina tespit etti ve 69 haneye dava açıldı. Köy halkı ruhsata tabi değilken birden ruhsata tabi olunca hapis cezasıyla mağdur edilecek duruma geldiler. İktidar, belediyelerimizi halkla karşı karşıya getiren bu uygulamaya çok acil ama çok acil çare bulmak zorundadır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Yalım.

10.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, ülkenin beka sorunu olmadığına, ekonomi ve işsizlik sorunu olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP Genel Başkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli 31 Mart seçimlerini kaybetme korkusuyla ülkenin beka sorunu olduğunu her alanda bağırıyorlar.

Ey yüce milletim, ülkemizin beka sorunu yoktur, Erdoğan ve Bahçeli’nin gelecekteki süreklilik sorunu vardır. Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır.

Sayın Başkan, tekrar ediyorum: Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır. Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır. Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır. Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır. Bu ülkenin beka sorunu yoktur, bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

11.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Kerç Boğazı'nda Tanzanya bayraklı gemilerde meydana gelen yangın faciasıyla ilgili İstanbul Liman Başkanlığı ve diğer sorumlular hakkında inceleme başlatılıp başlatılmadığını Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Kerç Boğazı’nda Tanzanya bandıralı 2 tankerin emniyet tedbirleri alınmadan gerçekleştirdiği LPG transferinde çıkan yangında 10’u Hintli, 4’ü Türk 14 denizci yaşamını yitirmiştir, 4 Türk denizci ise kayıptır.

Tankerler 4 Türk armatöre aittir. Türk denizciler gemilere İstanbul Limanı’ndan katılmışlardır. Yabancı gemilerde çalışabilmek için gemi adamlarının ilgili devletten alınmış çalışma izni belgesi zorunluluğu vardır. Personelin hiçbirisinde bu izin belgesi olmamasına rağmen, İstanbul Limanı’ndan gemiye nasıl katılım yapmışlardır? Tankerlerin AIS cihazlarının kapatılmasından dolayı kurtarma ekipleri olay yerine geç ulaşmıştır. Yaşamını yitiren Balıklıçeşme köyünden Semih Solak ve diğer denizcilerin aileleri mağduriyet yaşamaktadırlar. Denizcilerin tazminatlarının ödenmesi ve dava sürecinde desteğe ihtiyaçları vardır. Kayıp denizciler açısından ise arama faaliyetlerinin durdurulmuş olması aileleri yaralamaktadır. İstanbul Liman Başkanlığı ve diğer sorumlular hakkında Ulaştırma Bakanlığı bir inceleme başlatmış mıdır?

BAŞKAN – Sayın Kaya…

12.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, abonelik işlemlerinin e-devlet üzerinden yapılmasıyla bürokrasinin en aza indirilmesinin amaçlandığına ilişkin açıklaması

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisimizin koordinasyonunda Ticaret Bakanlığımızla yapılan projeyle vatandaşlarımız abone işlemleri için şubelere gitmek zorunda kalmayacak. Bundan böyle elektrik, su, doğal gaz gibi abonelikler e-devlet üzerinden yapılabilecek. Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalar kapsamında aboneliklerle ilgili işlemler e-devlet sistemiyle entegre edilerek vatandaşlarımıza erişim kolaylığı sağlandı. Böylelikle, tüm abonelik işlemleri e-devlet üzerinden yapılabilecek ve sonlandırılabilecektir. 2019 yılı sonuna kadar e-devlet entegrasyon çalışmalarının tüm bakanlık ve kurumlarda tamamlanması da planlanıyor. E-devletle bürokrasinin en az seviyeye inmesi de amaçlanmaktadır. Milletimize yakışır şekilde dijitalleşmeyi ülkemizin her hanesine ulaştırmaya devam edeceğiz diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine, Cumhurbaşkanının liderliğindeki ekonomi yönetiminin bütçe gerçekleşmelerinde başarılı sonuçlar aldığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, seçim bölgem Mersin’in Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

Mali disiplinden taviz vermeyen, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki ekonomi yönetimi bütçe gerçekleşmelerinde başarılı sonuçlar aldı. Ocak ayı, bütçe fazlasını, bütçe gelirlerini ve faiz dışı fazlayı önemli oranda artırdığımız bir ay oldu. Ocakta bütçemiz 5,1 milyar lira fazla verdi. Geçen yıl kur-faiz-enflasyon üçgeninde maruz kaldığımız saldırıların etkilerine karşı alınan önlemlere rağmen mali disiplinden taviz vermeyen ekonomi yönetimi, başarılı bütçe gerçekleşmeleriyle performansını bu yıl güçlendirerek sürdürüyor. Ocak 2018’de 1,7 milyar TL olan bütçe fazlası 2019’un aynı döneminde 3 kat artarak 5,1 milyar liraya ulaştı. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki AK PARTİ iktidarlarının attığı adımlar hem reel sektörü hem de piyasaları rahatlatmış ve 2019 yılında Türkiye'nin güçlü bir büyümeyi sağlayarak yola devam edeceğini göstermiş diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü anılırken iktidarın sosyal adalet ilkesini unuttuğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Bugün, Dünya Adalet Günü anılırken ülkemizde sosyal adalet ilkesi iktidar tarafından unutulmuş durumdadır. Her yıl 20 Şubat tarihinde kutlanan Dünya Sosyal Adalet Günü’nün amacı, sosyal adaletsizliğe dünya kamuoyunun ilgisini artırmak, ülkelerin eğitim, sağlık gibi konularda daha fazla bütçe oluşturmalarını desteklemek, yoksulluğun kökünü kazımak, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliği sağlamak ve herkesin sosyal adalete erişmesine olanak tanımak amacıyla Anayasa’mızın 2’nci maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk Devletidir.” ibaresinin gereğini bugün iktidarda bulunan birinci parti yerine getirememektedir. Âdeta, Türkiye’de sosyal adalet ayaklar altına alınmakta, toplumun sosyal dengesinin, barışının, huzurunun bozulmasına bu iktidar sebebiyet vermektedir.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, TUBİM’in 2018 raporuna göre Türkiye’de uyuşturucu madde kullanımının arttığına ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) 2018 raporunu açıkladı. Buna göre, Türkiye’de uyuşturucu madde kullanımı artmaktadır ve her şehirden vakalarımız vardır. Daha kötüsü, madde bağımlılığı 15 yaş altına inmiş durumdadır. 2017 yılında ayakta tedavi için başvuran sayısı 211 bindir ve son on yılda bu sayı yüzde 674 artmış durumdadır.

Elbette, Türkiye uyuşturucu trafiği üzerindedir ve terör örgütleri bu işi kullanmaktadır fakat bizim bununla mücadele etmemiz lazım. Bu duruma karşı tüm kurumlarla topyekûn mücadele etmeliyiz, risk grubunu oluşturan gençlere ulaşmalı ve korumaya almalıyız, yeni vakalar oluşmasını önlemeliyiz, hasta gençlerimizi de etkin bir şekilde tedavi etmeliyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

16.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen sözleşmeli çalışanlara neden kadro verilmediğini ve eş durumundan tayin konusunda mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yüce Meclis çatısı altında defalarca söz alıyor, ülkemizin ve halkımızın sorunlarına değinerek çözüm istiyoruz. Bu anlamda, sayıları 300 bini bulan ve kamu kurum ve kuruluşlarında 4/B’li olarak istihdam edilen sözleşmeli çalışanlara verilen sözlerin yerine getirilmesi için ısrarımızı sürdürüyoruz. Yüz binlerce sözleşmeli personel kadroya geçmek için hâlâ beklemektedir. Bu konuda sürekli söz veriliyor ama ne hikmetse bir türlü daimî kadro verilmiyor.

Sayın iktidar mensuplarına sesleniyorum: Zaman kaybetmeden 4/B’li sözleşmeli personel bir an önce iş güvencesine kavuşmalıdır. 2011 seçimlerinde 234 bin 4/B’liye kadro verilmişken o tarihten bu yana işe alınan sözleşmeli personele neden kadro verilmiyor? 4/B’li personelin eş durumundan tayin konusunda mağduriyetlerinin giderilmesi için yeni bir çalışma yapılması düşünülmekte midir? Bu kanayan yara ve yaşanan acılar ne zaman bitecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç...

17.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, Kahramanmaraş ilinde gerçekleştirilecek olan sanayi ve teknoloji çalıştayının hayırlı olmasını dilediğine, Kur’an-ı Kerim’in bütün müminlerin kardeş olduğu hatta bütün insanların aynı anne babanın evlatları olarak eşit konumda bulunduğu ilkesini getirdiğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız ve sanayicilerimiz ile ilgili tarafların katılımıyla Kahramanmaraş’ımızda gerçekleştirilecek olan sanayi ve teknoloji çalıştayının kahraman kentimize hayırlı olmasını diliyorum.

Asabiyet ruhunun bir neticesi olan kan davaları, cahiliye döneminde bazen yıllarca süren kabileler arası savaşlara sebep olmuştur. Kur’an-ı Kerim, cahiliye döneminin asabiyet anlayışına dayalı kabile dayanışmasının yerine, bütün müminlerin kardeş olduğu hatta bütün insanların aynı anne babanın evlatları olarak esasta eşit konumda bulunduğu ilkesini getirdi. Hazreti Peygamber, toplumu cahiliye, barbarlık, saldırganlık zihniyetinden barış, uzlaşma, kaynaşma zihniyetine taşımak üzere büyük çaba harcadı. Veda Hutbesi’nde cahiliye döneminden kalma bütün kan davalarının kaldırıldığını açıkladı. İnsanların kardeşliği, ırkların eşitliği ilkesini ortaya koydu. Kendisi de Mekke’nin fethinden sonra intikam peşine düşmeden, kendisine düşmanlık yapan herkesi affetti.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu...

18.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya ili Kuluncak ilçesinde yaşanan içme ve sulama suyu probleminin vatandaşları mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Kuluncak ilçemizde birçok noktada sulama suyu problemi ve içme suyu sıkıntısı vardır. Şöyle ki: Kızılhisar ve İlisuluk Mahallelerimizde içme suyu ve sulama suyu sıkıntısı; Sofular Mahallemizde Tohma kenarında yapılan ve hâlihazırda yüzde 75’e yakını tamamlanan hidroelektrik santrali bu santralin yakınında bulunan çiftçilerimizi mağdur etmektedir. Çiftçilerimiz, bu HES’in bitmesiyle birlikte sulama suyunun yetersiz olacağını ve arazilerinde yeteri kadar sulama yapamayacaklarını iletiyorlar. Yine, Sofular Mahallesi’nde bulunan Sofular Sulama Göleti’nde birtakım eksiklikler görülmektedir. Bu gölet yaklaşık 10 bin dönüm araziyi sulamaktadır fakat göletten araziye dağıtım yapan boru sistemi çok kötü bir durumdadır. Bu boru dağıtım hattının tekrar yenilenip çiftçilerimizin arazilerini daha iyi bir şekilde sulamalarının sağlanması ve su kaybının önüne geçilmesi lazımdır. Bu göletin yakınından geçen akarsuların da bu göleti beslemek için bağlantılarının yapılması şarttır. Sofular Mahallemizde içme suyunda sıkıntılar da mevcuttur, vatandaşlarımız mağdurdur.

BAŞKAN – Sayın Keven…

19.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat çiftçisine hububat destekleme ödemelerinin ne zaman yapılacağını, şubat ayı içinde ödenmesi planlanan mazot ve gübre ödemelerinin zamanında yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine, Ziraat Bankasının asli görevinin çiftçiyi desteklemek olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan hububat destekleriyle ilgili ödemelerin ocak ayı içerisinde yapılacağını açıklamıştı ancak şubat ayı olmasına rağmen, başta Yozgat olmak üzere birçok ilde hububat destekleme ödemeleri hâlâ ödenmemiştir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Yozgat’ımız üvey evlat muamelesi görmektedir. Sayın Tarım ve Orman Bakanımıza sormak isterim: Yozgat çiftçisine hububat destekleme ödemeleri ne zaman ödenecektir? Şubat ayı içinde ödenmesi planlanan mazot ve gübre ödemeleri zamanında ödenecek midir?

Ayrıca, Ziraat Bankası hayvancılıkla uğraşan üreticilere kredi vermemek için binbir türlü zorluk çıkarmaktadır. Yozgat’ta çiftçiler ve hayvancılıkla uğraşan üreticiler hak ettikleri desteği acilen bekliyorlar. Ziraat Bankasının asli görevinin futbol kulüplerine değil, çiftçiye destek olduğunu acilen hatırlamalıdırlar.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

20.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, katledilen Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun Asım’ın neslinin hâlâ yaşıyor olduğunu herkese öğrettiğine ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dört yıl önce bugün, bir üniversite öğrencisi, bir Türk genci, Ege Üniversitesi talebesi Fırat Yılmaz Çakıroğlu PKK’lı hainler tarafından şehit edildi. Fırat bugün yaşasaydı, öğretmen olup başka gençlere tarih öğretecekti. Fakat o bir başka kutlu makama ulaşıp şehit oldu ve hepimize bir şey öğretti. İstiklal şairimiz büyük Akif’in Çanakkale’de vatan savunması yapan kuşağa atıfla söylediği “Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:/ İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” mısraları hafızalardadır. Fırat Yılmaz Çakıroğlu da Asım’ın neslinin hâlâ yaşıyor olduğunu bizlere öğretmiştir. Fırat gitmiş ama geriye ağır bir yük, mukaddes bir emanet bırakmıştır. Fırat’ın emanetini eminimin ki Fırat’ın arkadaşları ve bizler, ülküdaşları şeref ve izzetle taşıyacak, sancağı ebediyete kadar dalgalandıracaktır.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Topal…

21.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 26’ncı Dönem İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in haklarını korumak için Meclis Başkanlığının girişimde bulunup bulunmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

26’ncı Dönem İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Silivri Cezaevinde haksız yere yaklaşık sekiz aydır tutuluyor. Mahkemenin biri oy birliğiyle tahliye kararı verirken bir diğeri oy çokluğuyla yakalama kararı veriyor yani mahkeme, cezaevinde yatan bir kişiye yakalama kararı çıkartıyor. Bunun artık siyasi bir dava olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Bugün, Meclis gündeminde Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair 42 sıra sayılı Kanun Teklifi görüşülmektedir. Eren Erdem ve benzer davalardaki tutukluluk hâllerinin bu düzenlemede ele alınmasını yüce Meclisin dikkatine sunuyorum.

Meclis Başkanlığı olarak bir girişimde bulunacak mısınız, Eren Erdem’in haklarını koruyacak mısınız? Eren Erdem’e özgürlük diyoruz, Eren Erdem’e özgürlük.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

22.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Mersin ili Silifke ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Seçim bölgem olan Mersin’imizin Silifke ilçesinde tarım işçilerini taşıyan bir minibüsün kaza yaptığını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Bu kaza sebebiyle hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

BAŞKAN - Son olarak Sayın Bülbül...

23.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın Valiliğinin Germencik ilçesi Alangüllü Mahallesi yer altı ve sulama sularından numune alınarak yapılan ölçüm sonuçlarının açıklamasını yasaklayıp yasaklamadığını, kirliliği önlemeye yönelik tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eğe Bölgesi’nde son on yılda gerçekleştirilen jeotermal elektrik santralleriyle toprak, hava ve su hızla kirleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, İzmir ve Manisa Valiliklerine 14 Ağustos 2017 tarihinde gönderdiği yazıyla, yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Artık kirlilik devlet tarafından kabul ediliyor. Jeotermal kaynakların kullanımı sonucunda yer altı su kaynaklarının hızla kirlendiği bilimsel olarak ortadadır. Aydın’ın Germencik Alangüllü yöresinde de binlerce zeytin ve incir ağacının kurmasından sonra, Aydın İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, bu alanda yer altı sularından ve sulama sularından numune alarak ölçüm yaptı. Yer altı sularında ve sulama sularında normal, olması gereken değerlerden 4-5 kat fazla bor tespit edilmiş durumda.

Sağlık, Tarım ve Çevre Bakanlarına soruyorum: Aydın Valiliği İl Tarım ve Orman Müdürlüğü görevlilerine bu tahlil sonuçlarının açıklanmasını yasaklamış mıdır?

İki: Germencik Alangüllü’deki yer altı sularının tahlil sonuçları neden gizleniyor? Bu bölgedeki yer altı sularının hızla kirlenmesine yönelik Çevre Kanunu’yla ilgili yasal düzenlemeler uyarınca önlemler aldınız mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın milletvekillerine teşekkür ederim.

Şimdi, değerli grup başkan vekillerimize sırayla söz vereceğim.

İlk söz İYİ PARTİ Grup Başkan Vekilimiz Sayın Türkkan’ın.

Buyurun Sayın Türkkan.

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 20 Şubat Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine, Beril Dedeoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyeliğine atanmasını kınadıklarına, Dmitriy Peskov’un “İstanbul Arapça konuşmaya başlamış.” ifadesinin doğru olduğuna, Suriyeli mültecilerin ülkemiz için ekonomik, güvenlik ve sosyal bir vakıaya dönüştüğüne, Cumhurbaşkanının Münbiç’le ilgili operasyon mesajlarına ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, büyük bir acımızın yıl dönümü. Ege’de bir yiğidimizi, bir ülküdaşımızı, Fırat’ımızı, dört yıl önce bugün, okuduğu okulda haince katlederek aramızdan aldılar. Tarih bölümü birincisi olan ve okulunu bitirmesine aylar kala saldırıya uğrayan Fırat Çakıroğlu, uzunca bir süre hain terör örgütü PKK’nın hedefindeydi. Ege’de öğrenci kılığına girmiş teröristler tarafından şehit edilen merhum evladımızı rahmetle yâd ediyorum. İlk şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan sonra son şehidimiz Fırat Çakıroğlu’na kadar, bayraklaşan tüm şehitlerimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Acımız hiçbir zaman hafiflemedi. “Aradan zaman geçsin, olay soğusun, nasılsa unutulur.” diyerek hareket edenleri de takip ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Fırat Çakıroğlu’nun katilinin öğrencilikten atılma kararını kaldıran Ege Üniversitesi eski Rektörü Beril Dedeoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyeliğine atanmasını da kabul etmiyor ve şiddetle kınıyoruz. Bunu şehidimize yapılan çok büyük bir haksızlık olarak görüyoruz.

Kremlin Sözcüsü Peskov, geçen hafta yapılan Soçi Zirvesi sonrası verdiği röportajda “Üç dört ay evvel İstanbul’a gittim, uzun zamandır ziyaret etmemiştim, gözüme bir şey çarptı; İstanbul Arapça konuşmaya başlamış.” dedi. Maalesef, bu acı tespit tümüyle doğrudur. İçişleri Bakanlığının verdiği resmî rakamlara göre 500 bin, gayriresmî rakamlara göre ise 1 milyon Suriyeli sığınmacı İstanbul’da bulunmaktadır. Ülkemizde, Suriyelilerle anlaşmak için Arapça öğrenmek zorunda kalan polislerimizin olduğunu da biliyorsunuz. Ya da Kilis’te Türk nüfusu ile Suriyelilerin sayısının eşitlendiğinden haberinizin olduğunu zannediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 50 binden fazla Suriyeliye vatandaşlık verdiğinizi, 300 binden fazla Suriyeli çocuğun topraklarımızda doğduğunu hatta Suriyeli bir mültecinin milletvekili seçildiğini hatırlatmamıza da gerek yok sanıyorum. Hükûmet bilmeli ki Suriyeli mülteciler ülkemiz için ekonomik, güvenlik ve sosyal bir vakıaya dönüşmektedir. Tedbir alınmazsa yirmi yıl içinde her 13 kişiden 1’isi Suriyeli olacak, bir kez daha buradan uyarıyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan canı sıkıldıkça Münbiç’le ilgili operasyon mesajı vermeye devam ediyor. Daha önce “Bir gece ansızın gelebiliriz.” denilirken kısa bir süre önce bu söylem “Üç-beş güne geliyoruz”a dönüştü, birkaç gün önce ise “Yeni bir hamlenin eşiğindeyiz, bir gün mutlaka geleceğiz.” denildi. Biz daha önceden de Münbiç ve Fırat’ın doğusuyla ilgili görüşlerimizi birçok kez ilettik. Ne pahasına olursa olsun Münbiç temizlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Fakat Sayın Cumhurbaşkanı devlet ciddiyetine yakışmayan, Türkiye’nin dış politikadaki caydırıcılığını ve itibarını kaybettiren tutumuna devam ediyor. Amerika hâlâ PYD’ye silah gönderirken ve “Çekileceğiz.” diye oyalarken Sayın Erdoğan hâlâ icraata geçmeyip “Geldik, geliyoruz, bak geliriz.” demeyi sürdürüyor. Devlet sözünün ağırlığını ayaklar altına düşürmeyin, bir şey yapacaksanız yapın, Münbiç’e girilecekse girin, Kandil’e gidilecekse gidin, İYİ PARTİ arkanızda.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.

Buyurun Sayın Bülbül.

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katledilişinin 4’üncü yılında rahmetle yâd ettiğine ve bütün ülkücü hareket camiasına başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bugün şehidimiz Sayın Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun 4’üncü vefat yıl dönümünü buradan kendisini özlemle, rahmetle anarak yâd etmek istiyorum. Onlar, gerçekten bu memleketi, bu vatanı, bu milleti karşılıksız seven, hayatında hiçbir şekilde sapma, satma, dönme emaresi göstermeyen ve inandıkları uğruna en kıymetli varlıkları olan canlarını feda etmiş olan, ta Ruhi Kılıçkıran’dan başlayarak devam eden bir şehadet zincirinin son halkasıdır. Allah onlardan razı olsun; hepimize onlar gibi bu memleket için, bu millet için, inandıkları değerler için hiçbir şekilde taviz vermeden, satmadan, sapmadan, dönmeden yaşamayı, bir hayat sürmeyi nasip etsin; gözlerimizi de canımızı da Allah o şekilde alsın diyorum.

Rahmetli şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, değerli ailesine ve bütün ülkücü hareket camiasına başsağlığı dileklerimi tekrar dile getiriyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Kurtulan’da.

Buyurun Sayın Kurtulan.

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Mersin ilinde işçileri taşıyan minibüsün kaza yapmasının ihmale dayalı olduğuna, Leyla Güven’in hukuki talebinin karşılanması gerektiğine, Emniyet Genel Müdürlüğünün Van ilinde gözaltına alınan çocuklara yönelik işkence olayına dair Van Barosu hakkında suç duyurusunda bulunduğuna, çocukların güvenlik güçlerini yıpratmak için mi kafalarını klozete soktuğunu ve görme kaybı yaşadıklarını, El Nusra liderinin Hatay’da tedavi gördüğü iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yine, bir iş kazası, tarım işçilerini taşıyan minibüsün kaza yapması sonucu Silifke’de 5 işçi yaşamını yitiriyor. Yine, tarım işçilerinin cenazelerinin caddelere, sokaklara savrulduğunu görüyoruz. Bunun ihmale dayalı olduğunu çok iyi biliyoruz. Gerekli önlemlerin alınmasını, bu trajedilerin önüne geçilmesini talep ediyoruz.

Yine, bir kez daha burada dile getirmek istediğimiz, çözülmediği sürece de her zaman dile getireceğimiz Leyla Güven’in açlık grevinin 105’inci günde olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bir kez daha şunu söylemek isterim: Leyla hukuki, kanuni bir talep içerisindedir; bunun karşılanmasını, Leyla’nın yaşamasını hep beraber sağlayalım diyorum.

Yine, Sayın Başkan, dün burada, Van’da 3 çocuğun gözaltına alınıp işkenceye maruz kaldığını söylemiştik. Bugün, o çocukların işkence gördüğünü ortaya çıkaran Van Barosu ve avukatlar hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü suç duyurusunda bulunuyor; Van Emniyeti de değil, Emniyet Genel Müdürlüğü suç duyurusunda bulunuyor.

Van’da gözaltına alınan 3 çocuğun işkence gördüğü doktor raporlarıyla da belgelenmişken, kafaları klozete sokulmuşken, vücutlarında kırıklar, morluklar ve ezikler varken, işkenceden ötürü görme kaybı yaşanırken Emniyet Genel Müdürlüğünün açıklamasını sizinle paylaşmak istiyorum: “Her zaman gerçekleri çarpıtmayı, yalan söylemeyi, iftira atmayı alışkanlık hâline getiren birtakım çevrelerin ve onların avukatlarının ‘gözaltında işkence’ iddialarını mesnetsiz ve hukuk dışı bir şekilde dile getirmelerinin, kendi sempatizan kitlelerini kışkırtma, güvenlik güçlerimizi yıpratma ve itibarsızlaştırma amacına matuf olduğu bilinen bir gerçektir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – “Habere konu edilen şüpheliler hakkında yapılan tüm işlemler hukuka uygun olarak yasal mevzuat ve yetkili adli makamların talimatları çerçevesinde yerine getirilmiş olup olayların bilinçli olarak çarpıtılması ve terör örgütüne destek veren tavrı nedeniyle ilgili baro ve avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.” denilmektedir.

Sormak istiyorum: Tıpkı bir AKP yetkilisi gibi konuşmuş, beyanı böyle. O çocuklar güvenlik güçlerini yıpratmak için mi kendi kafalarını klozete koydular? Çocuklar yasal mevzuata uygun muamele gördükleri için mi görme kaybı yaşıyorlar diye sormak da istiyorum.

Sayın Başkan, aynı zamanda, iddialara göre, okuduğumuz, takip ettiğimiz kadarıyla El Nusra, Heyet Tahrir el-Şam örgütünün başının İdlib’de ya da Hatay’da devlet hastanesinde tedavi altında bulunduğu söyleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, tamamlayın.

Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) - Bunun doğru olup olmadığını ilgililere sormak, yanıt almak isterim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Özkoç’ta.

Buyurun Sayın Özkoç.

27.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü’nde fakirlik ve işsizliğe dikkat çekilirken Türkiye’de sosyal adaletin unutulmaya başlandığına, yatırım bütçesinde tarıma ayrılan bütçe azaltılırken sarayın bütçesinin artırıldığına, ekonomiyle ilgili torba yasa teklifine eklenen maddeyle şubat, mart, nisan ayında işe alınan her bir işçi için işverene üç ay süreyle, prim, vergi ve ücret desteği sağlanmasının siyasi etiğe müdahale olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birleşmiş Milletler, 2009 yılında Dünya Sosyal Adalet Günü’nü ilan ederek dünyadaki fakirlik ve işsizlik konusuna dikkat çekmek istemiştir. Sosyal adalet, Türkiye'de bizim artık unutmaya başladığımız, hiç uygulanmayan bir konudur.

Değerli Başkanım, yatırım bütçesi açıklandı. Yatırım bütçesi açıklanırken Türkiye'deki gerçekler bir tarafa bırakılarak herkesin nefretle kınayacağı bir şey Türkiye Cumhuriyeti’nin gündemine getirildi. İnsanlarımız artık manavdan, pazar yerinden, bulunduğu yerin marketinden alışveriş etmiyorlar. “Tanzim satış mağazaları” diye mağazalar kuruluyor, insanlarımız kilometrelerce kuyruğa giriyor. İşsizlik kuyrukları almış başını gidiyor, esnafımız mağdur, çiftçilerimiz iflas etmiş, tarlalarımız boş, ekilmiyor ama yatırım bütçesi açıklanırken tarım bütçesi 10 milyardan 5 milyar liraya düşürülürken yani yüzde 50 azaltılırken sarayın bütçesi 500 milyondan 1 milyar liraya yani 1 katrilyon liraya çıkartılıyor.

Peki, saray bu parayla ne yapacak? Onu da yazmışlar; inanın, yüzleri kızarmadan yazmışlar, utanmadan yazmışlar, soğan, patates kuyruğunda olan insanlara acımadan, vicdanları sızlamadan yazmışlar: Okluk’ta yeni saray, Ahlat’ta köşk, Cumhurbaşkanına tahsis edilen Yıldız Sarayı’na restorasyon.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkoç, devam edin.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Düşünebiliyor musunuz, insanların gözünün içine soka soka, yatırım bütçesinde tarıma ayrılan bütçe yüzde 50 azaltılırken, bu yoklukta, bu sıkıntıda, bu fukaralıkta çocuklar yatağa aç girerken sarayın bütçesi yüzde 100 artırılıyor. Niçin? Tekrar saray yapmak için, sarayların restorasyonu için. Allah bunların gözünü doyursun. Allah bunların milletin görmediği bir şekilde, sadece kendi şaşaaları için, rantları için yaptıkları her şeyin cezasını bu dünyada eğer adaleti yok ederek alamıyorlarsa öbür dünyada karşılarına çıkarsın. Bu kadar insafsızlık, bu kadar adaletten yoksunluk olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bakın, seçimlere gidiyoruz gece yarısı Bütçe Komisyonuna 2 tane yasa teklifi getiriliyor; birisi işsizlik sigortasından kanuna geçiş maddesine bir ek, diyorlar ki: “Şubat, mart, nisan ayında eğer işçi alırsanız, onun vergisini, sigortasını, primini, maaşını devlet ödeyecek.” Niye şubat, mart, nisan ayında? Çünkü seçimler o sırada bitiyor da onun için. Sonra ne olacak onlar, işten çıkartılırsa? Fabrika mı kurdunuz, üretim mi yaptınız? Sadece ve sadece, siyasi etiğe ahlaksızca müdahaledir bu. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ahlaksızca müdahaledir.

Aynısını taşeronlarda yapıyorsunuz. Taşeronlar kadroya alındı, binbir zorluk içerisinde yasalaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Kadroya alınan taşeronlara, taşeron firmaların kıdem tazminatını ödemesi gerekiyor. Ama o taşeronları siz yarattınız, siz var ettiniz, siz zenginleştirdiniz, siz işsiz bıraktınız. Şimdi, o kıdem tazminatlarını, belediyelere, kamu kuruluşlarına diyorsunuz ki “Siz ödeyeceksiniz.” Nerede adalet, nerede sosyal adalet, nerede eşitlik ilkesi, nerede Allah’a iman, kitap? Siz sadece ve sadece, yerel yönetimlerde, oy toplamak için caminin içerisinde kahvaltı veriyorsunuz. Binali Yıldırım için dua eden hoca Binali Yıldırım’ın başarısına “Allah rızası için.” diye dua ederken dini kullanıyorsunuz ama milleti paçavraya çevirdiniz, bunun hesabını hem bu dünyada hem öbür dünyada vereceksiniz. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Zengin’de.

Buyurun Sayın Zengin.

28.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, seçimlerin siyasiler için imtihan olduğuna, Mersin ilinde minibüsün kaza yapması sonucu hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, Birinci Yaşlılık Şûrası’na, hayvan hakları için partilerin ortak önergesiyle komisyon kurulmasının sevindirici olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Allah hesap görücüdür, amenna fakat millet daha iyi hesap görüyor. Önümüzde seçim var, seçim neticesinde bunları zaten değerlendiririz. (CHP sıralarından gürültüler)

Bilmiyorum yanlış bir şey mi söylüyorum. Vatandaş cevabını verecektir zaten.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyelim.

Sayın Zengin, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın Bekaroğlu, değerli arkadaşlarım, bir konuşmacı konuşuyor, onu dinleyelim lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, doğrusu anlayamıyorum, bağırmalardan da anlayamıyorum.

Bir kez daha ifade edeyim: Amenna, Allah hesap görücüdür fakat biz siyasileriz, bizimle ilgili önümüzde, hesap süreçleri seçimlerdir.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bravo, laik görüşünüz, anlayışınız dolayısıyla sizi kutluyorum!

BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kutluyorum, gerçekten kutluyorum.

Sayın Zengin, siz devam edin lütfen, devam edin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Seçim var önümüzde. Seçimlerle ilgili olarak vatandaşlarımız karar verecektir. Biz bağırsak da çağırsak da vatandaşlarımız görüyor, anlıyorlar bizi. Bu seçim hepimiz için bir imtihandır ve nihayetinde de yani ettiğiniz o dualar neyse işte Rabb’im karşılığını verecek. Ben inanıyorum, dünyada da ahirette de siyaset bir bütünlük, hepsinin karşılığını alacağız. Ben şöyle dua ediyorum, beddua değil: Allah hepimize iyi işler yapmayı nasip etsin, iktidara da muhalefete de. Âmin diyorum.

Şimdi, Sayın Başkan, bir başsağlığı dilemek istiyorum. Türkiye’de en çok kadınlar tarlalarda çalışıyorlar. Bu işleri biliyorum, ben de çiftçi bir aileden geliyorum, ne kadar emek verilen bir iş olduğunun farkındayım. Bu manada, Mersin’de hayatını kaybeden kardeşlerimize rahmet diliyorum, yaralananlara şifa diliyorum.

İki konudan bahsedeceğim, bir tanesi bugün Beştepe’de yapılan Yaşlılık Şûrası. Tabii “yaşlılık” kelimesinden ziyade ben aslında “ihtiyar” kelimesini seviyorum, “ihtiyarlamak” kelimesini seviyorum çünkü “ihtiyar” kelimesi, kelime olarak aslında seçme, seçilme anlamına geliyor. Bir şanstır ihtiyarlayabilmek. Modern zamanlarda özellikle kadınlar için böyle yaşlanmak çok şey bir hâle geldi, sanki kaçılacak bir şeymiş gibi. Bugün Tokatlı bir annemiz 104 yaşında ödül aldı. Ben seviniyorum, mutlu oluyorum, Allah hepimize ihtiyarlamayı da nasip etsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ve devamında da şunu ifade etmek istiyorum: Bugün 5 grup bir araya gelerek güzel bir şey yapıyoruz. Sayın eski Meclis Başkanımız Binali Yıldırım giderken, ayrılırken hayvan haklarıyla alakalı bir araştırma komisyonunu hep beraber kuralım diye arzu ettik. Sağ olsunlar, 5 grubumuz da destek verdiler bununla alakalı olarak. Kendim de uzun yıllar, on bir yıl evinde bir kediye -adı Kızım, 3 oğlum olduğu için- Kızım’a bakmış birisi olarak ki hayatını kaybetti... Pek çok arkadaşımı bu arada gördüm. Hayvan haklarıyla alakalı bir sürü insanın meselesi var grubumuzda arkadaşlarımızın, eminim sizler arasında da öyle. Kamuoyunda gördüğümüz bu olaylardan çok rahatsızlık duyduk her birimiz. Bir kanun var, bir kanun düzenlemesi ama yetersizliklerini görüyoruz. Uzunca toplantılar yaptık, kamuoyunun bildiği isimler geldi, ben de bu toplantılara katıldım arkadaşlarımla beraber. Ama bu konunun hassasiyetine binaen öncesinde böyle bir Komisyon kurarak daha iyiye ulaşmak için bir gayret sarf etmeyi daha anlamlı bulduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Devam edin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu manada destek veren bütün siyasi gruplarımıza teşekkür ediyorum, hayırlı bir netice olmasını temenni ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Peki.

Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun Meclis İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu ve arkadaşları tarafından, İstanbul Havalimanı Projesi inşaat, finansman, ortaklık yapısı gibi nedenlerle kamuoyunun gündeminde sıkça tartışma konusu olmuştur. Proje, açılmasına rağmen gecikmeli faaliyete girmiş ve Atatürk Havalimanı’nın taşınma işlemleri ise tekraren ertelenmiştir. Bu sebeplerden ötürü Meclis araştırma önergesi açılması amacıyla 15/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/02/2019 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Lütfü Türkkan

                                                                                                                                        Kocaeli

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Havalimanı projesi inşaat, finansman, ortaklık yapısı gibi nedenlerle kamuoyunun gündeminde sıkça tartışma konusu olmuştur. Proje, açılmasına rağmen gecikmeli faaliyete girmiş ve Atatürk Havalimanı’nın taşınma işlemleri ise tekraren ertelenmiştir. Bu sebeplerden ötürü Meclis araştırması açılması amacıyla 15/02/2019 tarihinde Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu ve arkadaşları tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 20/02/2019 Çarşamba günü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İYİ PARTİ Grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın İsmail Tatlıoğlu.

Süreniz beş dakika Sayın Tatlıoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Parlamentomuzun kıymetli temsilcileri; hepinizi İYİ PARTİ adına saygıyla selamlarım.

İstanbul Havalimanı hepimizin bildiği ve çok uzun süredir kamuoyunu da meşgul eden ve Türkiye için de gerçekten çok önemli bir yatırım. Bu yatırımın esasında başlama tarihi 2009 ve kuruluş yerinin bir değişimi söz konusu. Öncelikle, kuruluş yerinin 2009 tarihli Çevre Planı’nda belirtilen yere göre değiştiğini görüyoruz. Daha sonra, İstanbul Havalimanı’yla ilgili ihale süreci başlıyor ve Mayıs 2013’te ihale ediliyor; 5’li konsorsiyum ihaleyi 10,2 milyar dolar yatırım karşılığında, 26 milyar 139 milyon avro yirmi beş yıllık kira bedeli olarak bu ihalenin üstlenimi söz konusu; KDV dâhil. Burada finansman olarak firmaların yüzde 20 öz kaynak kullanma mecburiyeti var ve bir kredilendirme söz konusu. Yaklaşık 3,4 milyar avrosu kamu bankaları tarafından kredilendiriliyor, dört yıl ödemesiz, on altı yıl vadeli. Ancak daha sonra bu kredilerle ilgili, firmaların aldığı kredilerle ilgili kamu garantisi devreye giriyor. Tabii, kamu garantisi devreye girdiğinde -o zamanki tartışma da şöyle- ihaleye girip de alamayan firmalar itiraz ediyor çünkü kamu garantisi işin içine girdiğinde takdir edersiniz ki finansman maliyetinde bir düşüş söz konusu olur yani kamu garantisinde finansman maliyeti daha düşüktür, bu kadar büyük bir krediyi dikkate aldığınızda 100 milyonlarca avroluk bir fark söz konusudur, bu da ihaleyi alanların lehine bir gelişme tartışması olarak gündemimizde yer almıştır. Daha sonra, bakıyoruz ki zemin koduyla ilgili bir tartışma var inşatla ilgili, zemin kodunun 90 metreden 60 metreye düşürüldüğü tartışılıyor kamuoyunda. Bu ne demek? Bu da yaklaşık 1,4 milyar avroluk bir maliyet farkı ortaya koyuyor. Bununla ilgili, bunun nasıl telafi edileceğiyle ilgili çok açık ve sarih bir izahat da söz konusu değil ve kamuoyu bunu da tartışmanın içerisine alıyor. Yani işin bu aşaması 7,3 milyar avrodan 5,9 milyar avroya düşmüş ve 1,4 milyar avroluk bir maliyet düşüşü söz konusu.

Ayrıca, daha sonra bakıyoruz ki yer tesliminde bir tartışma var ve yer tesliminde bir yıl bir gecikme söz konusu ve bu yer tartışması nedeniyle yüklenici firmaların bir yıllık kira bedeli ödememesi tartışılıyor, bir yıllık kira bedelinden vareste tutuldukları ve muaf oldukları konuşuluyor. Daha sonra ne oluyor? Daha sonra, açılış erteleniyor. Açılış yapılıyor, taşınma tarihi veriliyor, taşınma erteleniyor ve daha da önemlisi bu süreçte, havalimanının kullanımını mümkün kılacak ulaşım projesinde bir sıkıntı var. Metro ihalesi esasında planlandığı gibi, haklı olarak, eş zamanlı olarak bitirilmesi gerekirken henüz metronun inşası söz konusu değil, bitmiş değil ve firmalar bu konuda ciddi bir gecikmenin olduğunu söylüyorlar. Çünkü metronun gecikmesi ve benzeri nedenlerle kapasite kullanımında da ciddi bir sıkıntı var.

Projenin tamamıyla ilgili yorumlar var, projenin tamamıyla ilgili birkaç senaryo var. 2019-2030 yılları arasında projenin 5,5 milyar avro ila 7,7 milyar avro arasında bir zarar göreceği, zararla karşılaşacağı iddiaları var. Hatta, akademik dünyada bir çalışma var. Projenin toplamında 4,5 milyar avroluk birikimli bir zararın söz konusu olacağı tartışmaları var ve bunlar normal olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tatlıoğlu, bir dakika vereyim, toparlayalım.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Bu projenin, gerçekten, kamuoyunda çok tartışıldığını, buna karşın, kamu adına bu işi yöneten ilgililerin kamuoyuna ciddi ve şeffaf bir bilgilendirme yapmadıklarını görüyoruz. Şimdi, esasında, bu, tabii ki devleti, devletin imajını ve bu süreçleri yıpratır, siyaseti de yıpratır. Bu nedenle de bu konunun ciddi anlamda bir Meclis araştırması konusu olduğu açıktır. Burada Hükûmet lehindeki partilerin de kaçınmasını gerektirecek bir şey yoktur. Gerçekten, bu bir Meclis araştırması konusu olsun ve bu rakamların nelere tekabül ettiğini ve sürecin nasıl yönetildiğini hep beraber görelim ve bunu tartışma konusu olmaktan çıkaralım. Çok büyük rakamlar var, çok firmaların isimleri var, çok tartışma var; bunları tartışma malzemesi olarak masanın üzerinde tutmamak bu Parlamentonun görevidir diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tatlıoğlu.

Öneri üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Toğrul.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sizleri, Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, üçüncü havalimanı gündeme geldiğinden bu yana aslında bir felaketler zinciri birbirini izliyor. İnşaatın ihalesinde yaşanan sıkıntılar bir tarafa ama inşaat sırasında birçok işçinin canı üzerine yükselmiş bir inşaattan bahsediyoruz ve orada çalışan işçilerin iş güvencesinden nasıl yoksun bir şekilde, canları pahasına, zorla ve ağır koşullarda, neredeyse angaryayla çalıştıklarını görüyoruz.

Sadece işçilerin çalışma koşulları açısından değil, aynı zamanda proje bir ekolojik felakettir değerli arkadaşlar. Başından beri projenin yeriyle ilgili tartışmalar almış başını gidiyorken, maalesef, Hükûmet gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı. 1 milyon ağacın kesildiği söyleniyor ve Çevre Bakanı şu cevabı veriyor: “Evet, kestik ama yerine yenisini dikeriz.” Kesilen yer ormandır değerli arkadaşlar, siz, ormanın yerine ağaç dikerek onu telafi edemezsiniz; orada yaşayan kurdun, kurşun, böceğin yerini işgal edemezsiniz.

Şimdi değerli arkadaşlar, bakın bir de bu projenin maliyetine. Benzer tarihlerde, aynı tarihlerde Çin’de, Pekin’de “Daxing Havalimanı” diye bir liman yapıyorlar; maliyeti 12 milyar dolar. Şu anda bizim üçüncü havalimanının maliyeti 35 milyar dolar değerli arkadaşlar. Şimdi, elin oğlu yapıyor 12 milyar dolara, biz yapıyoruz 35 milyar dolara ama buna rağmen, bakın bugün -işte biraz önce de açıklandı- kamunun üzerine 5 milyar, 6 milyar euronun binmesi tehlikesi var. Şimdi, biz, ondan sonra dönüyoruz halka, tanzim satış kuyruklarını işaret ediyoruz. İşte bugün insanlarımızın tanzim satış kuyruklarında niye sıraya girdiğini, işte bu havalimanının ihalesinden, başından sonuna kadar yapılan usulsüzlüklerden… Aslında oradaki tüm maliyetlerin yoksulun sırtına bindirildiğini açık bir şekilde görüyoruz. Aynı şekilde otoyollarla, aynı şekilde diğer birçok alanda olduğu gibi tüm maliyetler yoksulun sırtına bindiriliyor, vergi olarak bizlerden çıkarılmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu ihale gerçekten önümüzdeki dönemde “Bir kamu nasıl batırılır?”ın örneği olacaktır ve muhtemelen akademik çalışmaların konusu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

“Bir ülke nasıl kötü yönetilebilir? Bir ülke insanının canını nasıl kıymetsiz görür? Bir ülke doğasını nasıl talan eder?”in bir örneğini görüyoruz diyor Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Emecan.

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İYİ PARTİ grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda ülkemizde uygulanan KÖİ denilen kamu-özel iş birliği projeleriyle vatandaşın cebindeki paralar maalesef birkaç şirketin cebine aktarılır hâle gelmiştir. 2018 yılı itibarıyla planlanan, başlanan ve devam eden 238 KÖİ projesinin sözleşme değeri 139 milyar 764 milyon ABD doları. Bu projelerden 19 tanesi de havaalanı projesidir. 19 havaalanı projesinin sözleşme değeri ise 71 milyar 502 milyon dolardır. Bu paralar halkın parasıdır arkadaşlar. İhtiyaç duyulan her yerde elbette havaalanı yapılmasını destekliyoruz. Bu projeler ülkeye sağlıklı ve yararlı bir yatırım olmaktan çok kamu kaynaklarının belirli kişilere aktarılması hâline gelmiştir, bizim en büyük itirazımız da budur.

Özellikle seçim bölgem olan İstanbul 3’üncü bölgede İstanbul 3’üncü havaalanı, bütün itirazlara ve teknik eleştirilere rağmen, ihalesi yapılarak inşaatına başlanan 22 milyar 152 milyon avroluk bir yılan hikâyesine dönüşmüştür. Yer seçiminden ihale usulüne, projenin maliyetinden verilen hazine ve yolcu garantilerine her alanda eleştiri ve uyarılara maruz kalan projenin son olarak seçim yatırımı yapmak amacıyla ve halkımıza “büyük yatırım” diye sunularak Cumhurbaşkanı tarafından da sözde açılışı yapılmıştır. “Sözde” diyorum çünkü açılan havalimanı açıldıktan sonra günde 3-5 sefer yaparken maalesef şu anda o seferler de durdurulmuştur. İşte “İstanbul Havalimanında bilet satışları durduruldu mu?” diye 18 Şubat 2019 tarihli bir gazete haberi. Evet, durdurulmuştur, ne olacağı da belli değildir. Gördüğümüz kadarıyla, bu havalimanı birkaç seçim öncesi de açılış törenine malzeme olacak gibi görünüyor. Bu kadar yüksek maliyetlerle ve garantilerle neredeyse her projede bulunan Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon, İGA ortaklığına verilen projede bu ortakların da tek tek kaçmaya başladığını görüyoruz. Sonra bir bakıyoruz, emekliliğine çok az bir süre kalan ve başarılarına övgüler dizilen Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü Funda Ocak bir anda emekliye ayrılıyor. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde üçüncü havalimanı inşaatından hoş olmayan kokular geldiğini söyleyebiliriz. Bu şirketler hazine garantileriyle kamu bankalarından milyonlarca, milyarlarca euro kredi kullanıyor, ödemesi gereken borçlarını ödemiyor ve şimdi de projeden kaçmanın yollarını arıyorlar maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Emecan.

Bir dakika ekliyorum.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Tam sayısını öğrenmekte zorlandığımız onlarca işçimize mezar olan, insanca çalışma koşullarını bile işçimize reva görmeyen, itiraz ettiklerinde dövülen ve gözaltına alınan işçilerimizle hatırlanacak olan bu havalimanı daha açılmadan batmış mıdır değerli arkadaşlar? Bu şirketler neden bir bir kaçıyor? Havalimanı neden açılmıyor ve sürekli erteleniyor? Bu şirketler zarar ederek mi yoksa bu kredileri cebine indirerek mi gidiyor? Bu soruların, işte, cevabı gerekiyor.

Bu araştırma önergesine destek vereceğimiz gibi, aynı zamanda havalimanı inşaatı başladığı günden itibaren yaşanan iş kazalarının nedenleri, çalışanların en temel haklarının karşılanmaması, ölümlerin sayısı gibi araştırılması gereken birçok konu da açığa çıkarılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Eyüp Özsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz üç dakika Sayın Özsoy.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Onlar da destekliyor, onlar da, sorun büyük.

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ'nin vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Havalimanı 1’inci etap 1’inci fazının inşaat çalışmaları tamamlanmış olup, geçici kabulü yapılarak 29 Ekim 2018 tarihinde, Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle işletmeye açılmıştır.

Havalimanı 3 etaptan oluşmaktadır. 1’inci etap 6 milyar, 2’nci ve 3’üncü etap 6 milyar olmak üzere bir yatırım bedeli vardır fakat bunun yanında 22 milyar 152 milyon euro da devletimizin alacağı vardır burada.

Havalimanımız, açıldığı günden bugüne yurt içi ve yurt dışı uçuşları sayısını sürekli artırarak hizmet vermektedir. Bununla birlikte, eş zamanlı olarak bu tarihten başlayan ve devam etmekte olan Atatürk Havalimanının taşınma süreci de peyderpey devam etmektedir.

Gezi Parkı eylemlerinde 3-5 tane ağacı bahane ederek her yeri yakıp yıkan sözde çevrecilerin engellemeye çalıştığı eserlerimizin başında gelen İstanbul Havalimanının, ülkemiz ekonomisine ve dünya ekonomisine büyük katkı sunacağı şüphesizdir. Atatürk Havalimanı, taşınma işlemleri bittikten sonra teknoloji festivali gibi birçok etkinliğe ev sahipliği yapacak bir millet bahçesine dönüşecektir, sadece bu bile AK PARTİ iktidarının ne kadar çevreci olduğunun bir göstergesidir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Çevreyi katlettiniz!

EYÜP ÖZSOY (Devamla) – Çevreye ve insana verdiği değerlerle 2002 yılından bu yana halkımızın takdirini ve teveccühünü kazanan AK PARTİ iktidarımız, durmadan, duraksamadan kutlu yürüyüşüne devam edecektir. Allah’a hamdolsun ki dünyanın ve ülkemizin en değerli markası olan İstanbul’umuza dünyanın en büyük havalimanını açmış bulunmaktayız.

Biz, bu eserleri vatandaşlarımızın hizmetine sunarken, bizleri engellemeye çalışanlara karşı yalnızca ve yalnızca gücümüzü milletimizden almaktayız. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında oluşan millî birlik ve beraberliğimiz ve milletimizin desteği bizimle olduğu sürece, kim kiminle ittifak yaparsa yapsın hiçbir güç Sayın Cumhurbaşkanımızın bizlere gösterdiği 2023, 2053 ve 2071 hedeflerimizi gerçekleştirmemize mâni olamayacaktır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yalnız havaalanı konuşacaktın başka konulara girdin!

EYÜP ÖZSOY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle önergeye ret oyu vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. [İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Erol Katırcoğlu ve arkadaşları tarafından, yaşanan derin ekonomik krizin bir yansıması olan hayat pahalılığına yapısal çözüm önerilerinin geliştirilip hayata geçirilmesi amacıyla 20/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/2/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/2/2019 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Fatma Kurtulan

                                                                                                                                         Mersin

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Şubat 2019 tarihinde İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcoğlu ve arkadaşları tarafından -1548 sıra numaralı- yaşanan derin ekonomik krizin bir yansıması olan hayat pahalılığına yapısal çözüm önerilerinin geliştirilip hayata geçirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/2/2019 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, öneri sahibi İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın üyeler, hepinize saygılar sunuyorum.

Ben yine karşınızdayım ve yine bir araştırma önergesi önerisinde bulunacağım. Yani bunu şöyle düşünebilirsiniz, sanıyorum, burada genel olarak böyle bir mantık var yani iktidar partilerini zor durumda bırakmak, işte ne bileyim, yapılan yanlışlarla ilgili onları sıkıştırmak amacıyla bir soru önergesi değil bu esas itibarıyla ya da en azından benim niyetim öyle bir niyet değil ama şu bir gerçek: Türkiye’de bir şeyler oluyor her ne kadar sizler kabul etmeseniz de -yani “sizler” derken iktidar partisi ve partisini destekleyen milletvekilleri için söylüyorum- ekonomide zorluklar var ve bu zorlukları siz kabul etmiyorsunuz ama yani bizler en azından, toplumun diğer bir parçası olmak üzere, belki bunlarla muhatap oluyoruz ve gerçekten de üzücü ve yapılması gerçekten daha ileri bir noktada daha büyük zararlara yol açacak kararların veriliyor olmasından dolayı da rahatsızız ve rahatsızlığımızı da bir anlamda burada dile getirmek istiyoruz.

Aslında, esas itibarıyla ben şunu da anlamakta zorlanıyorum, hani halkın bir deyimi vardır “Atla deve değil.” yani sonuç olarak bir araştırma önergesi, bir komisyon kurulması niyeti. Şimdiye kadar ortak bir komisyon kurulduğuna da ben şahit olmadım yedi sekiz aydır burada olan bir milletvekili olarak ama anlaşılan böyle bir teamül var burada ne yazık ki, öyle söyleyeyim. Oysa yani “ortak aklı üretmek” diye bir mesele varsa -ki demokrasilerde böyle bir mesele vardır hakikaten- bu da doğal olarak bu tür araştırma önergelerini ve akabinde kurulacak olan komisyonları anlamlı kılan bir durum. Yani sonuç olarak bir araştırma önergesi çerçevesinde bir komisyon kurulacak, komisyon çalışma yapacak. Bunun hem Meclis olarak bizim görevimiz olduğu kanaatindeyim hem de Hükûmete “Ya, şunları şunları da yapsanız.” diyen bir öneri paketiyle gitmenin herhangi bir şekilde art niyet, kötü niyet, sıkıştırma vesaire gibi ya da iktidara destek veren partileri zor durumda bırakmak gibi bir niyetle verilmiş olması gerekmez ve partim ve benim bugün getirmeye çalıştığımız öneri de bu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Araştırmadan korkarlar.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, çok uzun rakamlara da boğmak istemiyorum, zaten süreler de çok kısa ama şunu söyleyeyim size, ekonomiden son gelen verileri, mesela üretimle ilgili verileri söyleyeyim size: 2018’in Aralık ayı verisi, sanayi üretimiyle ilgili olarak gelen veri eksi 9,8. Bir önceki yani 2017’nin Aralık ayıyla kıyasladığımızda bu aralık ayında üretimde 9,8’lik bir daralma olmuş, üretimde bir düşüş var. Yani bu esas itibarıyla biraz da alt dilimlerine baktığımızda ilginç. Mesela, ara malları üretiminde yüzde 15’e varıyor bu daralma ki ara malı üretimlerinde bu daralmanın anlamı çok açık; bir sonraki dönemde demek ki fiyat artışları devam edecek ve üretim kısılmaları devam edecek anlamına geliyor.

İkinci bir rakam, son gelen verilerle ilgili bir rakam; perakende satışlarla ilgili gelen bir rakam var. Bu rakam da esas itibarıyla genel olarak perakende satışların yüzde 6 düştüğünü söylüyor ve bunun alt dilimlerine baktığımızda da özellikle gıda dışı satışların çok daha ciddi, yüzde 10’a varan bir daralmayla karşı karşıya olduğunu söylüyor.

Şimdi, arkadaşlar yani siz kabul edin, etmeyin ama durum bu. Yani, tabii başka değerler de var, mesela işsizlik yüzde 12’lere gitti, efendim, özellikle geniş işsizlik -ki bence daha makul olan, daha ilgili olan rakam odur- neredeyse yüzde 18’e vardı. Bunlar çok tehlikeli gidişler yani ekonomide çok ciddi bir daralma ve sıkışma var.

Şimdi, dolayısıyla da böyle bir araştırma komisyonunda bunları konuşmak, bunların işte ne bileyim, nedenleri üzerine kafa yormak veya ne bileyim, bunlardan giderek ortak bir perspektif üretmek sanırım bu Meclisin görevidir diye düşünüyorum. Ama konuşmamın başında söylediğim gibi de böyle bir görevi yerine getirecek miyiz çok emin değilim.

Bu bağlamda ikinci olarak söyleyeceğim şey şudur: Sayın Cumhurbaşkanı -geçen konuşmamda söyledim- mermi ile patates, soğan üretimini kıyaslayan bir cümle kurdu. Bence çok önemli bir cümleydi bu. Yani aslında kısaca şöyle söylemek istedi: Kaynaklarımız kısıtlı -doğal olarak bütün ekonomilerin kaynakları kısıtlı olduğu gibi- bu kısıtlı kaynakları biz daha çok silaha ayırmak zorunda kaldık, onun için de patates üretiminde ya da neyse, işte soğan veya sebze üretiminde bir daralma oldu demek istiyor. Ama buradan da giderek diyor ki: Bu ihtiyaç, güvenlik meselesidir, dolayısıyla da bunu kabul edin, bir anlamda bunu sineye çekin demiş oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Evet, anlıyorum yani böyle bir durum var, bir anlamda iç ve dış güvenlik kaygıları çok yüksek olan bir Hükûmetle karşı karşıyayız ama arkadaşlar, şu soruyu sormak zorundayız gibi geliyor bana: “Neden? Neden bu kaygılar içindeyiz? Çözülemeyen ne var bu ülkede? Siyaseten, sosyolojik olarak çözülemeyen ne var?” diye soruyu sormak zorundayız.

Arkadaşlar, benim kişi olarak kanaatim şudur ki: Bu ülkenin bu gerilim politikasının, bu şiddet politikasının arkasında yatan şey hâlâ yüzyıldır çözemediğimiz başta Kürt sorunu olmak üzere, Türkiye’de gerçekten sesi duyulmayan, seslerinin maalesef buraya kadar taşınması son derece zor olan -çünkü bu yüzde 10 barajları vesaireden dolayı- bir toplum olmasından kaynaklanıyor ve bu, bence iktidarın çözmesi gereken problemdir. Eğer iktidar bunu çözebilirse sanıyorum bu ekonomik sorunlar da kendiliğinden çözülmüş olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Katırcıoğlu.

Öneri üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz üç dakika Sayın Türkkan.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin grup önerisinde bahsedilen konu pahalılık. Pahalılık aslında ekonomik bir kavram. Yani bir mala ulaşmak için ona harcadığınız paranın artması pahalılığı getirir ama neticede o mala ulaşmak imkânı vardır, biraz daha pahalı ulaşabilirsiniz. Yani 120 bin liraya aldığınız arabayı 140 bin liraya alırsınız, pahalı bir araba almış olursunuz -bu, ekonomik bir kavram- ama netice itibarıyla o arabaya ulaşma imkânınız vardır. Şu anda, Türkiye’de, geldiğimiz noktada bahsedilmesi gereken konu pahalılık değildir çünkü pahalılık ekonomik bir terimdir. Türkiye’de şu anda yokluk ve fukaralık var. Yokluk ve fukaralık, pahalılıktan farklı bir kavram, sosyal bir kavram, ekonomik bir kavram da değil. En temel gıda maddesi başta olmak üzere en temel ihtiyaç maddelerine insanlar ulaşmakta zorluk çekiyorsa bunun ismi pahalılık değildir, bunun ismi yokluktur, bunun ismi fukaralıktır. Türkiye'nin şu anda düçar olduğu mesele pahalılıkla mücadele değildir, Türkiye'nin meselesi yokluk ve fukaralık hâline gelmiştir. Türkiye’de insanlar, aynı 90 öncesi, Doğu Bloku’nda olduğu gibi “1 kilo patates gelmiş kooperatife.” deyip sıraya girebiliyorsa… Ben bunu Bulgaristan’da, Romanya’da görüyordum. Niye? “Bugün patates gelmiş, patates kuyruğuna gideceğiz.” diyorlardı. Bizde de “Bugün tanzim satışa soğan gelmiş, 1 kilo veriyorlar, soğan kuyruğuna gireceğiz…” Yani temel ihtiyaç maddelerine ulaşmakta çekilen zorluğun ismi yokluk ve fukaralıktır dolayısıyla yanlış bir terim kullandığını düşünüyorum arkadaşların. Bunun araştırılması doğrudur ama Türkiye’de yokluğun ve fukaralığın sebepleri araştırılmalı, bu noktaya niye geldiğimizin sebepleri araştırılmalı, on altı senede nasıl bu noktaya geldik, bunlar araştırılmalı. Hiç üretmeden, tüketerek nasıl ekonomiyi savurduk, bunlar araştırılmalı. Yoksa pahalılık tabii tartışılabilir, enflasyonla beraber artan bu rakamlar tartışılabilir ama Türkiye'nin meselesi şu anda kesinlikle yokluk ve fukaralıktır.

Şubatın 20’si bile olmadı, benzine 2 defa zam geldi. Niye geldi? Döviz mi arttı? Petrol varil fiyatları mı arttı? Hayır. Bizim paraya olan ihtiyacımız arttı. Merkez Bankasının Genel Kurulunu bile, nisan ayında yapılması gereken Merkez Bankası Genel Kurulunu bile ocak ayına alarak oradan aldıkları temettüyle “Ocak ayında bütçemiz fazla verdi.” diyen bir ekonomi yönetiminin para kaynaklarını sağlamak için yapabileceği tek argüman kaldı, benzine zam yapmak.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – O da varlık zammı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Arkadaşlar, benzine yapılan zam hayatı zorlaştıran bir zam olur, vatandaşın hayatını zorlaştıran bir zam olur. Sebebine baktığınızda sebebi şu: Çok pahalı yönetiyoruz, devlet çok pahalı yönetiliyor. En pahalı devlet yönetimi içerisinde bulunduğunuz bir dönemden geçiyorsunuz. Cumhurbaşkanının harcamalarına, örtülü ödeneğe, çürümüş sisteme finansman sağlamak için her şeye zam yapmak zorundalar. Zam yapacak hâliniz var ama vatandaşın bu zammı karşılayacak hâli kalmadı, arada böyle bir kopukluk var. Zam yapılabilir ama bu zammı karşılayacak vatandaşın ödeme gücü var mı? Hayır yok. Vallahi feryat ediyor insanlar. Pahalılıktan şikâyet eden hiç yok, bir daha söylüyorum, aklınızdan çıkarmayın: Pahalılık yok bu ülkede, bu ülkede yokluk ve fukaralık başladı, aynı 1990 öncesi o Demir Perde ülkelerinde olduğu gibi sefalete doğru hızla sürükleniyoruz. Umuyorum farkına varırsınız.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Bekaroğlu.

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, kriz var diyoruz, rakamlarla gösteriyoruz, hikâyesini anlatıyoruz “Yok.” diyorsunuz, yoksulluk var diyoruz “Yok.” diyorsunuz. Sayın Katırcıoğlu şimdi bunu araştıralım diye bir önerge vermiş, biz destekleyeceğiz bu önergeyi, peşinen ifade edeyim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde, 2002’den başlayarak 2010’a, 2011’e, 2012’ye kadar bütün dünyada olup bitenlere paralel olarak bir büyüme, rahatlama oldu, bazı şeyler yaptınız, inkâr filan da etmiyoruz. Ama 2012’de o, dünyadan gelen, yağan paralar durunca siz de durdunuz. Çok büyük sıkıntı var. Ondan sonra bunu görüp yani kafanızı kuma gömmek yerine bunu görüp radikal ve gerekli tedbirler, rasyonel tedbirler alacağınız yere seçimlere kilitlendiniz, seçimlere yönelik birtakım işler yapıyorsunuz ve bu krizi daha da derinleştiriyorsunuz, maliyetini daha da artırıyorsunuz değerli arkadaşlar.

Bakın, büyüme durdu, çok açık, net. Bir ay önceki sanayi büyüme rakamlarına filan bakın, önümüzdeki aylarda nasıl bir rakam geleceği ortada. Enflasyon düşmüyor, her şeye rağmen, kanun zoruyla, polis zoruyla depoları basarak, şunu yaparak, bunu yaparak, işte, tanzimlere, bütün bunlara rağmen enflasyon düşmüyor, yüzde 20’lerin üstünde. Çok ciddi sıkıntı. Pahalılık var. “Yok.” diyorsunuz, var işte. Elektriğe, doğal gaza; bırakın manavlarda, marketlerde ne oluyor, sizin denetiminizde olan temel tüketim mallarına gelen zamlar ortada, ciddi bir hayat pahalılığı var. Ciddi bir fakirleşme var, fukaralık var değerli arkadaşlarım “Bunlar yok.” diyemezsiniz. Efendim, “Biz yok diyoruz, bunun için kanun da çıkaracağız.” deseniz olmuyor.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Biz demiyoruz, Lütfü Bey dedi “Pahalılık yok.” dedi.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım, olay şu: Bu olayı görün artık, aslında sizden birileri görüyor. Bakın, Sayın eski Başbakan Binali Yıldırım, şu anda Meclis Başkanı değil, bir süre sonra aramıza tekrar dönecek kendisi ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Daha çok beklersiniz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bekleyeceğiz ya, seviyoruz arkadaşı; arkadaşı seviyoruz, samimi, bak, bu samimiyeti kimse göstermiyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Biz de sizi seviyoruz, kırk gün bekleyin yalnız.

BAŞKAN – Lütfen, sataşmayalım oradan.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Diyor ki: “Para yağmur gibi yağarken sanki ödemeyecekmişiz gibi bol bol almışız, geri ödeme zamanı gelince ‘Nereden çıktı bu?’ demeye başlamışız.” Bunu görmemiz lazım, olay bu değerli arkadaşlar. Dışarıda kapitalist sistem kendi içinde dünyayı likiditeyle boğarak dolarizasyonla dünyayı sömürmeye kalktı, o dönem siz bu paranın cazibesine kapıldınız, geldi bu dolarlar, gittiniz inşaata gömdünüz, katma değer üreten hiçbir şey yapmadınız, şimdi ise seçimleri kazanmak için bol bol harcıyorsunuz, olay tıkandı ama bir türlü siz bu tıkanıklığı görmüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, sizin “kriz yok” demenizle bu iş olsa mesele yok. Kanun çıkararak bu işi yapsanız mesele yok. Var, var. Bakın, niye Merkez Bankasının kongresini, Genel Kurulunu üç ay, dört ay, beş ay önceye alarak parayı attınız? Sonra çıkıyor diyor ki: “Biz bu ay 5 milyar TL fazla verdik, ocak ayında.” Bakan diyor bunu, Bakan. Arkadaşlar, ekonomi yalanla dolanla falan idare edilmez. Gerçekçi olacaksınız, gerçekçi tedbirler alacaksınız ki düzelsin. Yoksa siz seçimi kazanmak için yapmış olduğunuz bu saçma sapan harcamalarla bu millet, eğer bugün alınsa o tedbirler bir fatura ödeyecekse sizin bu yanlışlıklarınız dolayısıyla 5 fatura ödeyecek ve bunun bedelini maalesef hepimiz birlikte ödeyeceğiz. Sadece sizin iktidarınızla kalmayacak, gelecek iktidarlar da bunun sıkıntısını çekeceklerdir.

Saygılarımla. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Selahattin Minsolmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Minsolmaz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Herhâlde “Hayat pahalılığı yok.” demeyeceksin inşallah.

AK PARTİ GRUBU ADINA SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın Başkanın söyledi, ben demedim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grup Başkanlığının grup önerisi hakkında AK PARTİ grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2018 yılı enflasyonu yıl içerisinde döviz kurundaki artış, enerji fiyatlarındaki yukarı yönlü seyir, artan finansman maliyetleri ile fiyatlama davranışlarındaki ve beklentilerdeki bozulma nedeniyle yüksek seviyelere ulaşmıştır. Ekim ayından itibaren azalışa geçen enflasyon yüzde 20,3; Yeni Ekonomik Program tahmini olarak da yüzde 20,8’in altında gerçekleşmiştir. Özellikle 2018 yılının Eylül ayından itibaren, aldığımız güçlü tedbirler ile sıkı para ve maliye politikası sayesinde enflasyon kasım ayında 3,62 puan, aralık ayında ise 1,32 puan gerilemiştir. Merkez Bankası, son enflasyon raporunda 2019 yılı sonu TÜFE enflasyon hedefini yüzde 15,2’den yüzde 14,6’ya revize etmiştir ancak 2019 yılı Ocak ayında kötü hava koşulları etkisiyle artan gıda fiyatları enflasyondaki düşüş eğilimini sınırlandırmıştır. Tüketici fiyatları yüzde 1,06 oranında artmış ve yıllık enflasyon 0,05 puan yükselerek yüzde 20,35 olmuştur. Enflasyonla mücadelede arzu ettiğimiz düşüş süreci gıda tarafı dışında net bir şekilde ortaya konmuş ve emin adımlarla ilerlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, gıda fiyatlarındaki beklenmedik artış yüzde 800’lere varan ve bizim spekülatif olduğunu nitelediğimiz bu konuda da belediyelerimizce, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine alınan tedbirler küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Burada, Hazine ve Maliye Bakanımız, bütçe görüşmeleri esnasında önemli bir tespit yaptı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Yahu, benzine zammı kim yapıyor, marketçiler mi yapıyor?

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) - Evet, maliyenin ve enflasyonun yüzde 51’i psikolojiktir de.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Benzine zammı kim yapıyor? Dış güçler!

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, lütfen konuşmacıyı dinleyelim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – “Laf atmak.” diye bir şey var Başkanım, hakaret etmiyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yasal hakkını kullanıyor Sayın Bekaroğlu.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, evet, Türkiye’nin üretimle ilgili bir problemi olmadığını Tarım Bakanımız da burada bütçe görüşmelerinde anlattı. Türkiye, 2018 yılı itibarıyla tarımsal üretimde Avrupa 1’incisi olmuştur.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tarım Bakanı o işi bilmiyor. Köye git, sor, bak bakalım ne durumda köylü, çiftçi?

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) - Türkiye, ulaşıma ilişkin, sanayiye ilişkin, inşaata ilişkin tüm yapılarını devam ettirmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Türkiye’den haberiniz yok, ondan sorunları çözemiyorsunuz!

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) - Ama Türkiye’de yapılanların ne anlama geldiğini aziz milletimiz anlamaktadır.

Sayın Başkanım, bitirmek için bir dakika istiyorum.

BAŞKAN – Ben, süreniz bitince veririm.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bence iki üç dakika daha verin.

Kırklareli’de siz niçin manav çadırları açmıyorsunuz, İstanbul’a mı gelecekler onlar?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, sataşmayalım, sayın konuşmacıyı dinleyelim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sataşma yok, laf atıyoruz, laf atıyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hemşehrime sataşmayın kardeşim!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Laf atıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin, toparlayın.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Evet, Kırklareli’de de Trakya bölgesinde de Türkiye’nin her yerinde de üretimde herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, Türkiye’de bir şeyler yolunda gittiği zaman, Türkiye tümseği atlamaya çalıştığı zaman birilerinin tekerleğe çomak sokma alışkanlığı her zaman vardır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Komplo, komplo. Bahane, bahane bu. Paraları alıp alıp FETÖ’ye siz gömdünüz.

SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) - Aziz millet bunu çok net görebilmekte ve gereğini yapmak için de aziz millet bu olayı desteklemektedir. Bu açıdan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum, ferasetlerine saygımı gösteriyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı isteyecektik.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Doğru söylüyor aslında, yok.

BAŞKAN – Şimdi, işleme başladım Sayın Filiz Kerestecioğlu. Sizi de görmedim ama.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Tam yerinde söyledi Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – 30 kişiyle Meclis çalıştırılıyor.

BAŞKAN – Lütfen, zamanında bildiriniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Zamanında ayaktaydım.

BAŞKAN – Sisteme girelim Sayın Kerestecioğlu özellikle. Yani sistemden takip ediyoruz. Sizleri göremedik.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Başkanım, ayağa kalkınca… Bu iş öyle olur genelde.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Evet yani.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından, işsizliğe ilişkin sorunların ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/2/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/2/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20.2.2019 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Engin Özkoç

                                                                                                                                        Sakarya

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve arkadaşları tarafından "İşsizliğe ilişkin sorunların ve alınacak önlemlerin belirlenmesi” amacıyla 20.2.2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (770 sıra no.lu), diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20.2.2019 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Candar Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yüceer.

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik sorunu ve buna ilişkin alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Meclis araştırması açılması için verdiğimiz önerge üzerine konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu çatı altındaki herkes “açlık sınırı” kavramına az çok aşinadır. Bilmeyen veya bu konuyu çok umursamayan, ilgilenmeyenler için bir hatırlatma yapmak isterim ki 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, güvenli, yeterli bir şekilde beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcamasıdır. Ülkemizde bu rakam ocak ayı için 2.008 lira. Asgari ücretin 2.020 lira olduğunu düşündüğümüzde, iktidarın insanlara “Sen sadece yemek ye; ısınma, barınma, eğitim, sağlık, eğlenme, kültür için para harcama ya da harcayacaksan buyur, 12 lirayı istediğin gibi harca.” demek istediğini söylersek, ifade edersek herhâlde yanlış yapmayız. Pek tabii ki bu asgari ücret alacak kadar şanslı olanlar için geçerli çünkü bu fırsata bile sahip olmayan bir işsizler ordusu var ülkemizde. Tamı tamına 3 milyon 775 bin işsizimiz var. Son yıl, son on iki ay içinde bu insanlara katılan işsiz sayısı nedir, biliyor musunuz? Bu rakam tam yüzde 54 arttı, bu işsizler ordusuna 1 milyonun üzerinde yeni işsizlerimiz katıldı. Tabii, bu resmî istatistiklere yansıyanlar ve işin açıkçası buzdağının yalnızca görünen kısmı çünkü iş bulma ümidini kaybeden işsizleri, artık iş aramayan ama çalışmaya hazırlanan işsizleri de buna kattığımızda 6 milyon 300 bin işsizimiz var gerçekte. “Şimdi bu insanlar ne yiyecek, ne içecek, nasıl yaşayacak?” soruları ortadayken bu durumu umursamayan, buna aldırmayan Hazine ve Maliye Bakanı çıkmış “Yeni bir başarı hikâyesi yazıyoruz.” diyor. Sanırım kendi hikâyesinden bahsediyor çünkü bu ülkede bu ülkenin insanlarının; açlığa, yoksulluğa, yokluğa, işsizliğe mahkûm olan insanların hikâyeleri birbirinden çok başka. Manavın önünden geçerken çocuklarının gözünü kapatan bir babanın, çocuğuna bir pantolon alamadığı için intihar eden bir babanın hikâyesi var orada, sofraya sadece ekmek koyup soğana muhtaç olan insanların hikâyesi var orada. Hatırlar mısınız acaba, bilmiyorum, Emine Akçay’ı? Emine Akçay çocuklarının üşüdüğünü görünce cebinde kalan son parayla gidiyor odun almaya, maalesef ona da yetmiyor, alamıyor, dönüyor ve çocukları ısınsın diye fön makinasını çalıştırıp yan odada canına kıyıyor. Hatırladınız mı Emine Akçay’ı? İşte bu hikâyeler var. Maalesef 10 kişilik temizlik kadrosu için 12 binin üzerinde başvuru olan işsizlerin hikâyesi var. İşte, Türkiye’nin gerçek hikâyesi bu. Ama maalesef, bu milyonlarca aç insana, milyonlarca işsiz insana, milyonlarca çaresiz insana “kapı duvar” var.

“Peki, ne oldu da ülkemiz bu hâle geldi? Nerede, hangi yanlışlar yapıldı da bu insanlar böylesi işsizliğe, yokluğa, açlığa mahkûm edildi?” diye sormak lazım. Aslında yapılan çok yanlış var. Mesela, bir mirasyedi gibi satıp savdınız her şeyi; deniz sandınız, hiç tükenmeyecek sandınız. Üretmeyen, borçlu bir Türkiye hâline getirdiniz ülkemizi ve maalesef ülkenin kaynaklarını üç beş yandaşa peşkeş çektiniz, israfa boğuldunuz; siz saraylarda ejder meyveli, efulili kokteyllerle ihtişam içinde yaşarken halkın “Açız!” demesine kulaklarınızı tıkadınız; “Aman, dikkat, uçuruma gidiyoruz!” diyenlere “düşman” dediniz; ekonominin dümenini ehli olmayan ellere verdiniz, boğazınıza kadar yoksulluğa battınız; “Başkanlığa geçeceğiz.” diye ısrar ettiniz, hukuk devletinden uzaklaşıp tek adam rejimini kurdunuz. İşte, bunların hepsi bir araya gelince, milyonlarca işsiz yaratan, üretmeyen, üretemeyen bir ekonomi çıktı ortaya; fabrikadan işçiye, esnafa, pazara, kime sorsanız herkesten bin ah işitiyorsunuz gerçekten. Ekonomimizin içinde bulunduğu durum bu. Biraz önce denildiği gibi, sorulduğunda tabii ki buna kılıf uydurmak için yok üst akılmış, dış güçlermiş, iç düşmansınız deseniz de biz hepimiz sorumlunun kimler olduğunu, bu ülkeyi kimlerin uçuruma gönderdiğini gayet iyi biliyoruz.

Eğer bizler işsizliği önlemek istiyorsak, bunun tek bir yolu var, o da: İstihdam yaratan sürdürülebilir bir yönetim, üretime dayalı bir yönetim anlayışını, bir büyüme anlayışını getirmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum Sayın Yüceer.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - Eğer üretime, büyümeye sebep olamazsak; öyle, oradan buradan, sıcak paraya dayalı, yalancı bir büyüme yaratırsak duvara toslamamız işten bile değildir. Bu ülke daha önce de bu yanlış, yıkıcı, çarpık, neoliberal politikalarla, evet, duvara toslamıştır; evet, belini her seferinde düzeltmiştir, bu krizi de atlatacaktır elbette. “Bu nasıl olacak, ne zaman olacak?” derseniz, martın sonundaki baharla olacak ve işte o zaman Türkiye’nin önünde yepyeni bir ufuk açılacak diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, İYİ PARTİ Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın İmam Hüseyin Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Filiz.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin işsizlik sorunuyla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerinde İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizin bir numaralı ve en önemli ulusal sorunu işsizliktir. İşsizliği azaltmak ve ortadan kaldırmak, verimli istihdam geliştirmek ülkemizin başlıca gündemi olmalıdır. 2018 sonlarında iş arayışında olup iş bulamayan 15 ve üzeri yaştaki kişi sayısı 3 milyon 980 bin civarındadır. İşsizlik oranı yüzde 12,3; bu oran, 2001 krizindeki işsizlik oranı olan yüzde 10,8’den bile yüksek. Son dokuz aydır düzenli bir şekilde işsizlik yükselmekte ve yüzde 13’lere doğru gitmektedir. Tarımda, sanayide, hizmet ve hatta inşaat sektöründe işsizlik her geçen gün artıyor. Bunu en çok hisseden şehirlerin başında kendi şehrim Gaziantep gelmektedir. Binlerce işçinin ya izne çıkarıldığı ya da işlerine son verildiği bilinmektedir. Üretim bu denli azalmışsa, dışarıdan hazır alım artmışsa, perakende alım gücü azalmışsa işsizliğin artması da elbette kaçınılmazdır. İşsizlik probleminde çözümü üretimde aramak gerekiyor, tüketim ekonomisiyle sorun çözülmeyecektir.

İşsizlik verileri incelendiğinde 15-24 yaş arası genç nüfusta işsizlik oranının yüzde 23,6’ya ulaşması, özellikle de üniversite mezunları arasında görülen işsizlik oranının yüksekliği hayli dikkat çekici. Yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasındaki işsiz sayısı 1 milyondan fazladır. Genç işsizler açısından genel sebeplerin yanı sıra, başlıca sıkıntı her konuda olduğu gibi yine eğitim. Üniversite mezunları arasında görülen bu yüksek işsizlik oranı da liseden mezun olan gençlerin tercihlerini yaparken çok dikkatli olmasını gerektiriyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun iş gücüne katılımda eğitim faktörünü incelediği 2017 yılını temel alan araştırmasına göre, sağlık ve hukuk işsizlik oranının 2009 yılından bu yana en yüksek ivmeyle arttığı bölümlerin başında. 2009 yılında işsizlik oranının yüzde 2,9 olduğu sağlık bölümünde 2017 yılında işsizlik oranı yüzde 9,6’ya çıkmıştır, hukukta bundan daha da kötü bir durum var.

Sağlıklı işleyen bir ekonomi ve sorunsuz bir gelecek için öncelikle eğitim kurumlarında iyileştirmelerle işe başlamak gerekiyor. Bu konuda YÖK’e de büyük görev düşmektedir. Eğitim olsun, sanayi olsun, tarım olsun, hepsinin birbiriyle ilişkili olduğunun farkındalığıyla birlikte değerlendirip hedefler belirtmek gerekiyor.

Son olarak şunu da söylemeliyim:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha ilave ediyorum.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Şunu da söylemeliyim ki ülkenin geleceğini tayin edecek olan gençlere istihdam sağlamazsak beyin göçü hızlanacaktır.

Bu öneriyi İYİ PARTİ olarak desteklediğimizi beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Filiz.

Öneri üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süremiz üç dakika.

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sözlerime başlarken açlık grevinin 105’inci gününde olan Sevgili Leyla Güven’i saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 60’ı aşkın cezaevinde 300’ü aşkın tutsak, bedenlerini altmış günün üzerindedir açlığa yatırmıştır. “Tecrit insanlık suçudur, tecrit kalkmalıdır, Leyla Güven haklıdır.” diyorum ve herkesi burada göreve çağırıyorum.

Değerli arkadaşlar, işsiz bırakılmak Rebeze Çölü’ne sürülmekten beter bir durumdur. Demokrasiyi hileli, adil olmayan seçimlerde “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” diye anlayanlar bunu anlayamazlar, bu durumu anlayamazlar. Demokrasi toplumun her bireye insana yakışır bir yaşam sağlamasını gerektirir ve güvenli bir biçimde, güvenli bir gelecekte yaşamasını gerektirir. Bugün küresel ölçekte yaşanan demokrasi krizi neoliberalizmin parayı her şey, insanı hiçbir şey hâline getiren saldırgan politikalarından kaynaklanıyor. Gerçek demokrasi tam ve güvenceli istihdam, güçlü ve örgütlü bir işçi sınıfıyla mümkün olacaktır.

Bakın, size birkaç soru sorarak konuyu biraz açmak istiyorum. Dünyada istihdama katılım yüzde 80 iken neden Türkiye'de hâlâ yüzde 50’lerdedir? İşsizlik bu düzeydeyken sanayi bölgelerinde işçiler neden hâlâ on iki saat çalışıyorlar? 4 milyon işsiz varken işsizlik sigortası neden sadece 500 bin işçiye destek sağlıyor da patronlara daha fazla destek sağlıyor? İşsizler için değil mi bu sigorta? Erkeklerde iş gücüne katılım oranı yüzde 70,4 iken kadınlarda bu oran neden sadece yüzde 30’lu rakamlarda seyrediyor? Yaklaşık 12 milyon kadın evde ev işleriyle uğraşıyor. Peki, bunu nasıl açıklamalıyız? Kadının iş yaşamına katılmasını engelleyerek ne elde etmek istiyorsunuz? AKP’li milletvekillerine sormak istiyorum. Yandaş gazeteler nafakaya savaş açmışken AKP bunun da hesabını vermelidir diye düşünüyorum. İşsizlik çoksa iş saatleri neden bu kadar uzun, neden azaltılmıyor, neden daha çok insana iş alanı açılmıyor? Her 4 gençten 1’i işsizken neden emeklilikte yaşa takılanlar saraya takılıyorlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

Buyurun.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Teşekkürler.

İnsanca yaşamak emeklilerin hakkı değil mi? Emekliler neden bu kadar düşük ücretle patates, soğan kuyruğuna mahkûm ediliyorlar? Bunları sormak istiyorum. “Başkanlık sistemi gelsin, ülkeyi iki ayda şaha kaldırırız.” diyenlere bunları sormak istiyorum. Ülke tamamen işsizlik konusunda şaha kalkmış görünüyor. Beceremiyorsanız arkadaşlar, çekip gidin. Cengizinizi alın, Limakınızı alın, Kolininizi alın, bu milletin yakasından düşün diyoruz.

Gerçek düzelme, gerçek bir işsizlikle mücadele ancak ve ancak işçilerin örgütlenmesiyle, dayanışmasıyla, onların önündeki örgütlenme sorunlarının aşılmasıyla gerçekleşir; gerçek bir demokrasiyle, paylaşımla, adaletle, güvenli bir geleceği inşa etmek için dürüstçe, işçilerden yana, insandan yana politikalar üretenler tarafından mümkündür diyoruz. Gerçek düzelme faşizmden kurtulmakla mümkün diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekilimiz Emine Nur Günay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Günay.

AK PARTİ GRUBU ADINA EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin işsizlik üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de son yıllarda sağlıktan eğitime, ekonomiden savunma sanayisine kadar pek çok alanda gerçekleştirilen atılımın yanı sıra, istihdam konusunda da alınan tedbirler ve uygulanan istihdam politikalarının iş gücü piyasasına olumlu yansımalarını açık bir şekilde görmekteyiz.

Öncelikle verileri karşılaştırırken dönemlere dikkat çekmek isterim. Türkiye’deki iş piyasasındaki bir gerçeği tekrarlamakta yarar görüyorum. Genç ve dinamik bir nüfusumuz var ve her yıl iş gücüne katılım sayısı ve oranı istihdama katılım oranından daha fazla artmakta ve bu döngü ilk defa 2017 yılında kırılmıştır. 2016 ve 2017 yıl sonu oranları karşılaştırıldığında iş gücüne katılım 1 milyon 39 kişiyle 0,8 puan artarken, istihdama katılım 1 milyon 619 kişiyle 1,8 puan artmıştır. İşsizlik sayısı 581 bin kişi azalmış, işsizlik 2,3 puan azalmıştır. Bu döngü, 2017 yılında, çalışma hayatında millî seferberlik politikasıyla kırılmıştır. Burada işverenlerimizin, iş gücümüzün ve devletimizin kararlı duruşu ve Sayın Cumhurbaşkanımızın karalı politikaları çok önemli rol oynamıştır.

Gelelim 2018 verilerine. Eurostat verilerine göre, Türkiye son bir yılda artan iş gücü sayısıyla Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerini geride bırakırken Avrupa Birliği ve euro bölgesi toplamından da daha fazla sayıda iş gücü artırmayı başarmıştır.

Ülkemiz 2017 yılı üçüncü çeyrek ile 2018 yılı üçüncü çeyrek dönemleri arasında -burada döneme dikkat çekmek istiyorum- 778 bin kişilik iş gücü artışını gerçekleştirmiştir. Söz konusu dönemde iş gücü yüzde 2,4 artmıştır.

2018 yılı üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre 490 bin kişilik istihdam artışıyla Avrupa’da liderliğini korumuş ve bu ilk üç çeyrekte İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi G7 ülkelerini geride bırakmıştır.

Ülkemizde kadın istihdamında yine önemli bir artış gözlenmiştir. Yüzde 3,2’ye tekabül eden 282 bin kadın istihdamı artmıştır. Son on yılda en fazla istihdam artıran ülke Türkiye olmuştur, yaklaşık 6,5 milyon yeni iş imkânı yaratılmıştır. Yani kısacası, bir küçük Avrupa devletinden daha fazla iş imkânı sağlanan bir grup vardır.

Yine bu çalışmalarımız devam edecek, süre kısıtlı, söylenecek çok söz var, paylaşılacak çok veri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

EMİNE NUR GÜNAY (Devamla) - Ama şunu çok net vurgulamak istiyorum: Bizim istihdamda millî seferberlik politikamız 2018, 2019 yılında da devam edecek ve bu 2017’de kırılan döngü, inşallah, verilere de 2019, 2020 yıllarında çok net yansıyacaktır.

Burada, süre olmadığı için bu politikaya yönelik detayları paylaşamıyorum.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, kayıtlara geçsin diye söylüyorum: AKP milletvekili sayın hatibin söylediği sözler doğru değildir. Doğru olmadığını TÜİK rakamları belirlemektedir. Aralık 2002 tarihinde elli iki yılda verilen cari açık 43,7 iken, on altı yılda verilen cari açık 561,6 milyar dolardır. İşsizlikle ilgili, 2002 yılında işsizlik oranı 8,3’ken, işsizlik oranı Aralık 2018’de 10,7’dir. Milletin gözünün içine baka baka doğru olmayan şeyleri söylemek, millete karşı ihanettir.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

Sayın Zengin, siz de ayağa kalkarak ifade ederseniz sevinirim, kayıtlara geçsin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Umarım duyulur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bunları sataşmadan dolayı vermiyorum, kayıtlara geçmesi için veriyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Tamam.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben de şunu ifade etmek isterim: Evet, rakamları önemsiyoruz, pek çok parite var, uluslararası anlamda yayınlanan rakamlar var. Biz kendimizi kıyaslarken başladığımız nokta ile bugün arasında bir kıyaslama yapıyoruz. Böyle baktığımız zaman, satın alma gücü paritesi uluslararası bir paritedir, 2004 yılında 100 üzerinden 27 puan, 2016’da 62 puan, 2018’e geldiğimizde 65 puan. Yani arkadaşların “Fakirleştik.” vesaire falan dediklerinin tamamen tersini söyleyen bir tablo var rakamlar üzerinden. Başladığımız günden bugüne satın almada 3 misli farklılık var.

Teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, yalan söylemeye devam ediyorlar, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ya, lütfen… Çok ayıp ediyor arkadaşlar, çok ayıp ediyorlar.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Özkoç.

Kayıtlara geçmesi açısından sözler verdim. Yani lütfen toparlayalım birer cümleyle.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Evet, ben kendisine iade ediyorum. Her kelimem doğrudur, ispatlarım. İyi bir ispat ediciyim de bu manada, ispatlarım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum efendim: Doğru değil, yalan söylüyorlar.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Aynen size iade ediyorum, iade ediyorum size.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – İşte burada TÜİK rakamları. Tüketicinin sadece o dönemde bankalara olan borcu, satın almaya bakın, 499,5 milyar TL’dir. Nasıl insanların gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar, hayret ediyorum. Tamam mı? Evet, yalancı bunlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Sen yalan söylüyorsun!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Siz yalan söylüyorsunuz. Üslubunuz bir felaket yani.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/102), (10/461), (10/682), (10/977), (10/981), (10/982) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarına talepleri hâlinde beşer dakika süreyle söz verilmesine ilişkin önerisi

20/2/2019

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 20/2/2019 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                                     Celal Adan

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                  Geçici Başkanı

 

                        Özlem Zengin                                                           Engin Özkoç

                                 Adalet ve Kalkınma Partisi                                        Cumhuriyet Halk Partisi

                                     Grubu Başkan Vekili                                               Grubu Başkan Vekili

 

                                         Fatma Kurtulan                                               Muhammed Levent Bülbül

                               Halkların Demokratik Partisi                                      Milliyetçi Hareket Partisi

                                     Grubu Başkan Vekili                                               Grubu Başkan Vekili

 

                                          Lütfü Türkkan

                                             İYİ PARTİ

                                     Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

Genel Kurulun 20 Şubat 2019 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/102), (10/461), (10/682), (10/977), (10/981), (10/982) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarına talepleri hâlinde beşer dakika süreyle söz verilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince değerli milletvekilleri, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Hayvanların haklarının korunması ile hayvanlara eziyet ve kötü muamelelerin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan, Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş ve 19 milletvekillinin (10/102), Manisa Milletvekili Sayın Semra Kaplan Kıvırcık ve 31 milletvekilinin (10/461), İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin (10/682), İzmir Milletvekili Sayın Binali Yıldırım ve 36 milletvekilinin (10/977), İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın (10/981), Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün (10/982) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin, alınan karar gereğince, birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.

VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (x)

A) Ön Görüşmeler

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 19 milletvekilinin, sokak hayvanlarının sorunlarının incelenerek sorunların çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102)

2.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık ve 31 milletvekilinin, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının incelenerek bu olayların önlenmesi için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)

4.- İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve 36 milletvekilinin, hayvan hakları konusunda atılması gereken adımların ortaya konulması, hayvanların yaşadıkları zorlukların tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/977)

5.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, hayvanlara uygulanan şiddet ve kötü muamele olaylarının önlenmesi ile söz konusu eylemlerde bulunanlara verilecek cezaların arttırılması için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/981)

6.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, hayvanların yaşadıkları sorunların tespit edilerek bu sorunların çözümleri ile hayvan hakları konusunda atılması gereken adımların saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/982)

BAŞKAN - İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki 1’inci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kılıç.

Değerli milletvekilleri, şimdi, alınan karar gereğince, konuşacak sayın milletvekillerimize 5’er dakika söz vereceğim ve sırasıyla kendilerini kürsüye davet edeceğim.

İYİ PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yaşar.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dört yıl önce bugün şehit düşen Fırat Çakıroğlu kardeşimizi de rahmetle anarak sözlerime başlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sahipli ve sahipsiz hayvanların haklarına yönelik araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. İlk defa Mecliste böyle bir ortak görüşün sağlanmasından dolayı da mutluluğumu ifade ediyorum.

Konuşmamın içeriğine geçmeden önce öncelikle değinmek istediğim bir husus var: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun isminin yeterli ve doğru olmadığını ifade etmeliyim. 5199 sayılı Kanun’un isminin “Hayvan Hakları Kanunu” olarak değiştirilmesi amaca hizmet eden bir düzenleme olacaktır. Bununla ilgili vermiş olduğumuz ve birçok hayvanseverin de görüşülüp kanunlaşmasını beklediği bir kanun teklifimizin olduğunu da hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, son zamanlarda hızla artan hayvanlara yönelik şiddetin ve hayvanlara yönelik şiddet fiilinin cezasız kalması nedeniyle kamuoyu vicdanında derin yaralar oluştuğu hepimizin bildiği bir gerçektir. Aslolan, bütün canlıların hukuken haklarının olduğunu kabul etmek ve hukuki çerçevede bu hakları koruma altına almaktır. Hak, hukuk düzeni tarafından korunan menfaati ifade etmektedir.

Avrupa Birliğine üye birçok ülkede hayvanlara karşı sergilenen şiddet içerikli fiiller kabahat değildir ve bu durumun idari para cezasıyla geçiştirilemeyecek ölçüde önemli olduğu hususunda da mutabakat vardır. Hayvanlara karşı olumsuz davranışlar sergileyen kişilerin eylemleri “kabahat” olarak değil, “suç” olarak nitelendirilmelidir.

6’ncı ayın 24’ü, 2004 tarihli, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, hayvanlara yapılan her türlü kötü muamele uzun süredir “kabahat” olarak kabul edilmektedir. Türk hukuk sisteminde ceza yasaları “suçlar” ve “kabahatler” olarak ikiye ayrılmıştır. Kabahatler Kanunu’nun gerekçesinde “kabahat” olarak ifade edilen fiiller “idari suç” olarak isimlendirilmiştir. Kabahatlerin hukuki yaptırımları hafif olmakla birlikte, söz konusu kabahate para cezası da uygulanmaktadır ki mevcut bu durumun caydırıcılığının olmadığını her zaman her alanda oldukça sık görüyoruz.

Mevcut 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu hükümlerinin bahsettiğimiz gerekçelerle etkisiz kaldığını ifade etmek mümkündür. Failin, idari para cezasıyla, işlediği suçtan “kabahat” adı altında kurtulması, maddi imkânları yeterli kişilerin hayvanlara diledikleri ölçüde ve oranda eziyet edebilecekleri izlenimini yaratmaktadır. Bunun yanında, toplum açısından infial yaratan, hayvanlara karşı işlenen suçlarda suçu işleyen kişiye uygulanan yaptırımın para cezası yönünde olması, yurttaşların Türk hukuk sistemine ve devlete olan güven ve inanç duygularını zedelemektedir. Hayvanları Koruma Kanunu, lafzen ve ruhen hayvanlara mal ya da eşya olarak bakılması anlayışını gözetmemelidir. Hayvanların canlarına ve varlıklarına karşı olan ihlallere göz yumulmamalıdır. Hayvanları yakan, zehirleyen, hayvanlara işkence ve tecavüz eden kişilere yaptırım olarak para cezası uygulamak kamu vicdanına aykırılık teşkil etmektedir.

Doğanın bütün olarak yaşaması, ekolojik dengenin korunması, insanlar kadar bu dünyayı birlikte paylaştığımız diğer canlıların da en temel hakkıdır. Konuşamadıkları için istediklerini söylemekten mahrum kalan diğer canlılar her geçen gün daha fazla zarar görmektedir. Yasalar sadece insanları korumak için değil, çevreyi, doğayı korumak için de yapılmalıdır. Dünyanın tek başına sahibi olduğunu düşünen insan ancak doğanın varlığını korumasıyla yaşama tutunabilir. Sahipli ve sahipsiz hayvanları kasten öldüren kişilere, hayvanların vücuduna kasten acı veren, sağlıklarının bozulmasına neden olan kişilere verilecek cezaların artırılmasına yönelik çalışmaların yapılmasını, hayvanlara yapılan istismarların önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını ve halkımızın bu konuda bilinçlendirilmesini sağlayacak programların düzenlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını oldukça önemli bulduğumu hatırlatmak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekleyelim isterseniz.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu çerçevede, aynı zamanda, Bafra hayvan barınağında hayvanlara yönelik işkence söz konusuydu, o zaman da bir kanun teklifimiz vardı. Bu kanun teklifi de Parlamentoya geldiği zaman destekleyeceğinizi umut ediyorum.

Hepinizin de bildiği gibi, geçmiş nesillerimizin hayvanları korumak adına onlarca vakıf kurduğunu, kışın hayvanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere doğaya gıdalar bıraktığını, hatta kuşların istifade etmesi için kuş barınaklarını Türkiye'nin her yerinde yaptığını görmek mümkün. İnanın, 21’inci yüzyılda, daha geçmişe yönelik hayvanlara yapılan muameleyi, bugün, bizlerin bu şiddet olaylarını görmezden gelmemiz mümkün değil.

Dolayısıyla bu araştırma önergesi üzerinde tüm Meclisin hep beraber hareket etmesi takdire şayandır. Bizim de bu araştırma önergesini destekleyeceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaşar.

Önerge üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan.

Süreniz beş dakika Sayın Aycan.

MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün şehit edilmesinin yıl dönümü olan ülkücü şehidimiz, kardeşimiz Çakıroğlu’nu ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Allah hepsinden razı olsun, mekânları cennet olsun.

Hayvan haklarının korunması konusunda Meclis araştırması açılması hususunda bizim de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak önergemiz var. Bu konuyu destekliyoruz, araştırma açılmasını istiyoruz.

Bununla ilgili başka kanunlar da teklif etmiştik. Orada da yine hayvan haklarıyla ilgili, hayvanların yaşamlarıyla ilgili düzenlemeler önermiştik. Fakat gelinen noktada, mevcut Hayvanları Koruma Kanunu’nun yeterli olmadığını ve bu konuda çalışmalar olduğunu biliyoruz. Bu çalışmalara da ışık tutması için yeniden bir araştırma yapılması ve bu araştırmadan çıkan sonuçlar doğrultusunda hayvan haklarıyla ilgili düzenleme yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Biz de buna katılıyoruz ve destekliyoruz.

Evet, hayvan haklarıyla ilgili, maalesef, her gün basında haberler görüyoruz, yanlış uygulamalar oluyor, yanlış davranışlar oluyor. Tabii ki bu yanlış davranışlar kişisel kusurlardır ve bunlar insanlığa sığmayan davranışlardır. Hayvanlara eziyet etmek, hayvanlara kötü muamelede bulunmak, öldürmek, darbetmek insanlığa yakışmayan davranış kalıplarıdır.

Tabii, insan ile hayvanın yaşantısı son derece ortaktır. İnançlarımıza göre hayvanlar insanların emrine verilmiş olsa bile hayvanlara kötü muamele etmeye hakkımız yoktur. Dünyada birlikte yaşıyoruz. Doğal denge açısından hayvanlara ihtiyaç vardır. Hayvanlar olmasa belki bugünkü dünya bu hâliyle olmayacak veya başka sorunlar ortaya çıkacaktır.

Mesela, hepinizin bildiği, bir kuş gribi salgını yaşadık. Orada tavuklar itlaf edildi ve bunun sonrasında, mesela Kırım-Kongo kanamalı ateşi tekrar artmaya başladı. Bu, tamamen tavukların öldürülmesiyle alakalıydı çünkü tavuklar keneleri yiyordu ve buradan doğal dengeye bir müdahale olmuştu.

Hayvanlar ile insanlar arasında elbette ilişki var, birlikte yaşıyoruz. Bazen can yoldaşımız oluyor, bazen hizmetimizde oluyorlar ve aslında yalnızlığımızı paylaştığımız, can yoldaşı olduğumuz durumlar da var, hizmetimizde de kullanılıyor. Ama biraz evvel de söylediğim gibi, hizmetimizde olması, onları bizim beslememiz, bakmamız onlara kötü muamele yapmayı gerektirmiyor ya da buna hakkımız olmadığını belirtmek istiyorum.

Ama bir taraftan da tabii ki hayvan sağlığı insan sağlığını çok etkilemekte. Birçok hastalık hayvanlardan geçebilmektedir. O yüzden de bunlara uygun bakım ve destek de yapılması lazım. Türkiye’de bir diğer önemli sorun da aslında, veterinerlik hizmetlerinde de yetersizlikler var. Tabii, bir kişinin hayvan barındırması, hayvana bakması güzel bir şey ama bunu yarı yolda bırakmaması lazım, besleyip sonra ortaya atmaması lazım. Ama kentsel yörede en büyük sorumluluk belediyelere düşmektedir. Belediyelerin bu hayvanlarla ilgili, özellikle sahipsiz hayvanlarla ilgili, barınma yerleriyle ilgili, bunların bakımlarıyla ilgili sorumlulukları mutlaka yerine getirmesi lazım. Bu, şehir olmanın, belediye olmanın da bir gerekliliğidir. Burada da ciddi eksiklikler görüyoruz. Tabii ki kişilerin mutlaka davranışlarını düzeltmesi gerekirken belediyelerin de önlem alması ve bu sorumlulukları gereğince bunlara uygun yaşama yerlerini sağlaması gerekiyor.

Bir diğer konu da tabii ki hayvanlar insanlar gibi değil, durup dururken insanlara saldırmazlar veya başka canlılara saldırmazlar; saldırıyorlarsa mutlaka bir sebebi vardır, ya hastadırlar ya da beslenme sorunları vardır. Bunun da dikkate alınması lazım, bu fırsatın verilmemesi lazım. Bu da yine belediyelerin önemli sorumluluklarıdır diye düşünüyorum.

Bu nedenle yeniden bu sorunların ele alınarak, bunların araştırılarak kanuni düzenleme yapılması gerekliliğini Milliyetçi Hareket Partisi olarak doğru buluyoruz ve destekliyoruz.

Hepinize teşekkür ederim, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aycan.

Önerge üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kerestecioğlu.

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün hayvan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin, hak savunucularının uzun süredir talep ettiği bir araştırma komisyonunun nihayet gerçekleştirilmesi için konuşuyoruz.

Öncelikle hayvanların “küçük dostlarımız, canlarımız” gibi güzellemelerle aslında üzerinde hâkimiyet kurduğumuz canlılar değil, yaşam haklarını ellerinden aldığımız canlılar olduğunu vurgulamak isterim. Bilmemiz gerekiyor ki bu dünya yalnızca insanlara ait değil, bütün canlılara ait olan bir dünya. Hayvanların ve doğanın da çok temel hakları var. Kurulacak komisyonun hayvan haklarına yaklaşımının da tam bu noktadan olması gerektiğini ifade etmek isterim.

Hayvan hakları ihlallerini çoğunlukla sokak hayvanlarına uygulanan şiddet haberleri sonrasında konuşuyoruz ancak hayvan hakları ihlalleri yalnızca sokaktaki hayvanların gördüğü muameleyle sınırlı değil. Söz konusu olan, hayvanat bahçelerinden yunus parklarına, mezbahalardan deney laboratuvarlarına, faytonlardan süt üretim tesislerine, barınaklardan “petshop”lara kadar pek çok yerde hayvanlara nasıl muamele edildiği aslında. Avcılık, hayvan dövüşleri, kürk ve deri üretim tesisleri, hayvan ithalatı ve taşımacılığı da bu kapsamda muhakkak ele almamız gereken konular. Hayvanların sistematik olarak şiddete ve zulme uğraması bunlardan ayrı düşünülemez.

Evet, hayvanlara karşı işlenen suçların caydırıcı yaptırımlarla karşılık bulması için bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu çok açık. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 2004 senesinden beri yürürlükte. Türkiye’de hayvanlar güya bu yasayla korunuyor, ancak gerçekten işe yaradığını söylemekse zor. Mevzuata göre, hayvanlara yönelik haksız fiilleri gerçekleştiren şahıslara cüzi para cezaları kesiliyor. 2018’de, hayvana tecavüz eden ve işkence eden şahıslara uygulanan yaptırım sadece 625 lira idari para cezasıydı. Bu, Türkiye’nin ayıbıdır. Hâlbuki bu şahıslar işkenceci, tecavüzcü birer faillerdir ve bu filler de kabahat değil suçtur.

Türkiye’de tür ayırt etmeksizin yaşanan hayvan hakları ihlallerini raporlayan ve bu ihlallerin yaptırımla sonuçlanması için mücadele veren Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin 2016 Raporu’na göre ülkemizde en az 1 milyar 156 milyon 407 bin 473 yaşam hakkı raporlanmıştır. Aynı şekilde, en az 8 milyon 216 bin 506 işkence vakası da raporlanmıştır. Bu kategoride, insan menfaati ve keyfi için kasıtla, silahla, işkenceyle, zehirle öldürme, ihmal nedeniyle ölüme sebebiyet verme, trafik kazaları ve av katliamları raporlanmıştır.

Şimdi, tarım ve hayvancılığın yok edildiği ülkemizde Hükûmetin sürdürdüğü ucuz et politikası, 2018 yılı sonuna kadar, bir yılda 975 bin hayvanı yoğun işkence koşullarında okyanus ötesi ülkelerden ülkemize taşımıştır. Neredeyse 1 milyon hayvanın vebali de Hükûmettedir. Canlı hayvan ithalatı, en başta, yoğun işkence içerdiği için yasaklanmalıdır.

Yürüklükteki kanun, en gözünün önünde olan, mahallelerimizi paylaştığımız sokak hayvanlarını bile ne bireysel ne de kurumsal şiddetten korumamaktadır. Biliyor musunuz, sokak hayvanlarına en çok şiddet uygulayanlar ise ne yazık ki yerel yönetimlerdir. Ne mevcut kanunda ne de gündeme gelecek teklifte hayvanlara karşı suç işleyen kamu görevlilerinin yargının önüne çıkarılması için bir düzenleme de bulunmamaktadır. Yaratılan bu cezasızlık ortamı belediyelere toplu katliam, sürgün, tecrit, esaret gibi yasal olmayan yetkiler tanımaktadır.

Hükûmet tam yedi senedir hayvan hakları savunucularına ve topluma Hayvanları Koruma Kanunu’nun caydırıcı cezaları içerecek şekilde düzenleneceği iddiasındayken bugün gelinen noktada, yakında gündeme gelecek olan yasa teklifinde sokak hayvanlarının tamamen toplatılarak tecrit edileceği tehdidiyle karşı karşıyayız.

Bugün, yüzyıllardır sokak hayvanlarıyla ortak yaşam kültürümüz yok edilmek isteniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Buna öncelikle, asla izin vermeyeceğiz. Biz sokak hayvanlarıyla birlikte yaşama kültürü olan bir ülkeyiz ve bunu devam ettirmek istiyoruz.

Bu yasama çalışmasının da masa başında, bürokratlar tarafından hazırlandığı çok açık. Sürekli reklamı yapılan teklif, 2018’de ülke genelinde yapılan protestolara rağmen toplumdan ve hayvan hakları örgütlerinden ısrarla saklanmakta.

O nedenle, komisyonda bunları yeterince tartışacağımızı umuyorum ama biz yeni bir keşifte bulunmuyoruz. En az 350’ye yakın sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu, yasama sürecine aktif katılım talebi olan Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonunun çok net talepleri var. Bu komisyonda bunların konuşulması, dile getirilmesi ve onların öncelikle dinlenmesi gerekiyor, bir masa başı komisyonu olmaması gerekiyor kuracağımız komisyonun. Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapacağız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Önerge üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Tanrıkulu.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; keşke Meclis hep böyle olsa yani uzlaştığımız, herkesin yüzünün güldüğü, gergin olmayan ve bütün ortaklaştığı konularda bir arada davranabilse.

Bundan iki ay önce yine bu konuyla ilgili olarak, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca, bir kanun teklifim vardı, konuşmuştum ve şunu söylemiştim: “Çok ağır insan hakları ihlalleri var. Bir konuda uzlaşamıyoruz. Bütün araştırma önergeleri ret oluyor. Gelin, buradan başlayalım, hayvan haklarından. 5199 sayılı Yasa’nın eksikleri var, yanlışları var. 2004’te yürürlüğe girmesiyle bir adım atılmıştı ama aradan geçen on dört yılda, on beş yılda birçok aksaklık ortaya çıktı, adım atalım ve oradan başlayalım.” demiştim ama olmamıştı. Bugün, Sayın Binali Yıldırım’ın İstanbul adaylığı hayırlara vesile oldu ve Adalet ve Kalkınma Partisi nihayet bu Parlamentoyu hiç olmazsa hayvan hakları konusunda bütünleştirecek, adım atacak bir noktaya getirdi. O nedenle, vesile olanlara da teşekkür ediyorum.

Sekiz yıl boyunca bu Parlamentoda gerçekten hayvan hakları konusunda epey çalıştık, yasa önergeleri verdik, araştırma önergeleri verdik ama maalesef ortaklaşamadık. Bu vesileyle, 24’üncü Dönemde bu konuda çok çalışmış olan, bir aktivist olan sevgili arkadaşım, Milletvekilimiz Melda Onur’u, yine o dönemde çok çalışan Umut Oran’ı buradan selamlıyorum. Yani nihayet Parlamentonun ortaklaştığı bir noktaya geldik diyebilirim.

Evet değerli dostlarım, değerli milletvekilleri; “Bir milletin büyüklüğü hayvanlarla olan davranış biçimiyle ölçülür.” Bunu ben söylemedim, söylemiyorum, bunu büyüklüğüyle dünya tarihine geçmiş olan, barış ve insan hakları savunucusu Mahatma Gandi söylemiş. Sonuçta hayvanlarla bütünleşen, onlarla bir arada yaşayan ve onlarla ilgili efsanelerle dolu bir geçmiş var bu kadim toprakların tarihinde, bu kadim halkların tarihinde böyle bir tarih de var. Ama nasıl gündeme geliyoruz şimdi yani bütün toplum olarak? Hayvanlara işkence yapan, hayvanlara tecavüz eden, hayvanları öldüren, kasten öldüren haberlerle gündeme geliyoruz. Bu kadar kadim bir geçmişimiz var hayvanlarla ilgili olarak ama gündeme geldiğimiz konular bunlar. O nedenle böyle bir komisyonun kurulmasına, bu komisyonun gerçekten Türkiye ölçeğinde yani bütün hayvanlar konusunda, beraber yaşadığımız bu canlılar konusunda ortak bir tutum almasına, Parlamentoya, kurumlara yol göstermesine büyük bir ihtiyaç vardı. Umarım, bu vesileyle, sosyal demokrat belediyeciliğin yerel yönetimlerde elde ettiği deneyim de araştırılır ve bütün Türkiye'de ortaklaşmanın da bir yolu olur aynı zamanda.

Yani bizim kültürümüzde hayvanlarla bu kadar barışık yaşarken şimdi geldiğimiz nokta çocuklarımızın, bebeklerin, hayvanlardan korktuğu, onları gördüğünde taş attığı, onları gördüğünde tekme attığı, hayvanı gördüğünde su attığı bir kültüre dönüştü maalesef. O nedenle habitatımızın bir parçası olan, doğamızın bir parçası olan, bizim varlığımızın bir parçası olan hayvanlarla barışık yaşamamız, bir arada yaşamamız ve doğal yaşamımızın bir parçası hâlinde tutmamız açısından da böyle bir komisyonun bütün hayvanseverlere, hayvan hakları savunucularına çok doğru bir mesaj olacağını da buradan ifade etmek istiyorum. Hiç olmazsa belki bu komisyondan sonra da hayvanları koruma yasasında belki doğru bir adım atılır ve doğru düzenlemeler yapılır ve Türkiye ölçeğinde de ortak bir zemin hazırlanır.

Çok şey var söylenecek, adım atılacak aslında ama nereden başlarsak bence doğru bir adım atmış oluruz. Umarım bu komisyon başka gerginliklerden uzak, ortaklaşacağımız bir noktada adım atacak önerileri bu Parlamentoya getirir ve doğru bir yolda yürürüz.

Bu arada -haber gönderdim- Cango ve Haydut da beni izliyor, onlara buradan selam gönderiyorum.

CHP Grubu olarak da bu önergeyi desteklediğimizi ve ortaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Biz de Cango ve Haydut’a sevgilerimizi iletiyoruz.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kılıç’a aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Kılıç.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KILIÇ (Bursa) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hayvanların maruz kaldığı sorunlara çözüm getirmesi amacıyla verilen Meclis araştırma önergesiyle alakalı söz almış bulunmaktayım. Siz değerli milletvekili arkadaşlarımı, Bursa’mızı ve ülkemizin güzel insanlarını saygıyla selamlıyorum.

Medeniyetimiz binlerce yıl boyunca insanlık, merhamet, zarafet ve nezaket konusunda tüm dünyaya örnek olmuş, Batı’nın işlevsel bulup sadece kendi insanına uyguladığı değerleri Batı’dan çok önce ve samimi bir şekilde içselleştirip tüm dünyadaki yaratılmışların, mazlumların dertlerine derman olmuştur. Elbisesinin eteğinin üzerinde uyuyan kedisi Müezza’yı uyandırmamak için elbisesini kesip kalkan bir Peygamber’in ümmeti olarak, göç yolunda güçsüz düşen leylekler için dünyadaki ilk hayvan hastanesi Gurabahane-i Laklakan’ı Bursa’da açan, sadece sokak hayvanlarının korunması ve beslenmesi için kurulmuş yüzlerce vakfa sahip, İstanbul’a gelen gezginlerin sokak hayvanlarına yapılan muameleden hayret ve gıptayla bahsettiği bir medeniyetin varisleri olarak hayvan haklarına bakışımız ziyadesiyle ileridedir, güzeldir.

Ülkemizde sokak hayvanı refahının bozulması ve şimdi karşılaştığımız sorunların ortaya çıkmasının pek çok nedeni vardır. Hayvanları Koruma Kanunu, sokak hayvanlarının rehabilitasyonu maksadıyla 2004 yılında yine iktidarımızın döneminde yürürlüğe girmiştir. Bu vesileyle, yerel yönetimlerimizin uyguladığı güzel örnekler vardır. Tabii ki yeterli değildir bunlar, daha da genişletilmesi gerekiyor. Bu konularla alakalı 2009-2018 yılları arasında 61 yerel yönetime 31,5 milyon TL mali destek sağlanmıştır. Yine aynı şekilde, yerel yönetimler tarafından 2004-2018 yılları arasında 1 milyon 352 bin adet sahipsiz hayvan aşılanmış, 1 milyon 79 bin adet hayvan kısırlaştırılmış ve 315.500 hayvan bakım evlerinden bizatihi sahiplendirilmiştir.

Mancacılık kültüründen geldiğimiz unutulmamalıdır. Osmanlı’da uygulanan mancacılık sisteminde, halk hayvan yemi satın alır ya da dileyen parasını verir, mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Özellikle binek ve yük hayvanlarının bakımına ayrı özen gösterilirdi. Atlar, köpekler, güvercinler, hepsi el üstünde tutulur, kanun çerçevesinde korunurdu.

Hayvanlara karşı merhamet ve şefkat toplumumuzun genelinin beslediği hislerdir. Bu alan bizim inançlarımıza, gelenek ve göreneklerimize yabancı değildir. Dolayısıyla, bu konuyla ilgili mevzuat düzenlenirken hareket edilecek ilke, hayvanlara muameledeki hukuki sorumluluk, toplumda yaygın olan dinî, vicdani ve ahlaki sorumluluğa mümkün olduğunca yaklaştırmak olmalıdır. Böylece, hem sorunumuzu daha geniş bir toplumsal destekle çözer hem vicdanlara su serper hem de melezleyerek kodifikasyon yapmak yerine daha iyi bir mevzuat oluşturmuş oluruz.

Sokak hayvanları sorununun çözümü, sokaktaki mevcut hayvanların durumundan ziyade sokağa yeni hayvanların gelmesinin engellenmesinden geçmektedir, bu da son derece önemlidir. Yeryüzünü birlikte paylaştığımız, tarihin başlangıcından bu yana hayatımıza eşlik eden hayvanlara karşı kendi hayat alanı içinde büyük bir sevgi ve şefkat gösteren, dünyaya örnek uygulamalar oluşturan kadim bir medeniyetin mirasçısı halkımızın bu değerlerine uygun, hukuk sistematiğiyle uyumlu, hayvan hakları konusunda atılması gereken adımların ortaya konulması, hayvanların yaşadıkları çok çeşitli zorlukların, problemlerin tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla şahsımın da imzası olan bir Meclis araştırma önergesini teklif ediyoruz. Bu noktada destek veren tüm parti gruplarına, çok değerli milletvekillerimize ve her fırsatta hayvan haklarını en üst düzeyde koruyup kollayan değerli sivil toplum kuruluşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kurulmasına kabul kararı verdiğiniz Meclis araştırma komisyonuyla ilgili birkaç maddeyi daha oylarınıza sunacağım. Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerimizin ve hayvanseverlerimizin duyarlılığıyla Meclisimizde görüşülen hayvanların haklarının korunması ile hayvanlara eziyet ve kötü muamelelerin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclisimizde kurulan komisyona katkı koyan, destek veren tüm siyasi parti gruplarını ben de ayrıca tebrik ediyorum. Hayvan haklarının Türkiye'mizde gelişmesi ve hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin önlenmesi hususundaki duyarlılığın artması bakımından Türkiye’mize örnek olacak bir çalışmaya hep beraber katkı sunulacağını ifade ediyor ve hepinizi tekrar kutlayarak birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55'inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünün görüşmeleri tamamlanmıştı.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde aynı mahiyette üç önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                    Mahmut Tanal                                          Alpay Antmen                                          Rafet Zeybek

                                         İstanbul                                                      Mersin                                                      Antalya

                                                                                                   Süleyman Bülbül

                                                                                                           Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Ömer Faruk Gergerlioğlu                          Filiz Kerestecioğlu Demir                               Fatma Kurtulan

                                         Kocaeli                                                     Ankara                                                      Mersin

                              Nimetullah Erdoğmuş                                                                                                Hüseyin Kaçmaz

                                        Şanlıurfa                                                                                                                      Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Tuba Vural Çokal                                          Ayhan Erel                                  Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                    Aksaray                                                    Eskişehir

                                İmam Hüseyin Filiz                                                                                                     Ayhan Altıntaş

                                        Gaziantep                                                                                                                    Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Şimdi, bu kanundaki 1’inci madde şu: Asliye hukuk mahkemesi, asliye ticaret mahkemesi, iş mahkemesi, tüketici mahkemesi, bunların temyiz sınırlarıyla icra mahkemesinin temyiz sınırlarının aynı seviyeye çekilerek hukuk birlikteliğinin, hukuk yeknesaklığının sağlanması amacı güdülmesi nedeniyle bu değişiklik gündeme getirilmiş durumda. Aslında, bir sefer şunu kabul etmek lazım: Burada çok değerli hukukçu arkadaşlarımız var. Asliye hukuk mahkemesi çok geniş yetkili bir mahkeme, asliye ticaret mahkemesi yine aynı şekilde geniş yetkili bir mahkeme, iş mahkemeleri yine aynı şekilde ama asliye hukuk mahkemesinin, asliye ticaret mahkemesinin, iş mahkemesinin verdiği tüm kararlar kesin hüküm teşkil eder ancak icra hukuk mahkemesi dar yetkili mahkemedir, verdiği kararlar kesin hüküm teşkil etmez. İcra hukuk mahkemelerinin yargılama usulü farklıdır, asliye ticaret, asliye hukuk ve iş mahkemelerinin yargılama usulleri farklıdır.

Türkiye’de mevcut olan icra takiplerinin yüzde 51’inden fazlası temyiz miktarının altında olan icra takipleridir. Anadolu’daki mahkeme kararlarına baktığımız zaman veya büyük şehirlerdeki icra hukuk mahkemelerinin kararlarına baktığımız zaman, kararların aşağı yukarı yüzde 70’i, yüzde 80’i bu pozisyonda Yargıtayda bozulmaktadır. Kararları sık sık, bu kadar yoğun bir şekilde Yargıtayda bozulan icra mahkemelerinin kararlarının temyiz sınırını asliye ticaret, asliye hukuk mahkemesi sınırına çekmek hem Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine hem de Anayasa’nın 36’ncı maddesi olan hak arama özgürlüğüne aykırıdır değerli arkadaşlar.

Mademki siz yargının etkin, verimli olmasını istiyorsunuz, çarpıcı bir örnek vereceğim. Değerli Meclis Başkan Vekilimiz iyi bir hukukçu. Şu anda Türkiye’de siz bir hacze gitmek için 104 lira icra memuru haciz harçlığını yatırmak zorundasınız. Çocuğunuzu teslim almak için veya nafakayı tahsil etmek amacıyla hacze gitmek için 104 lira icra memuru yolluğunu yatırmanız gerekir ki gidebilesiniz. Peki, bu memur Ankara’nın, İstanbul’un veya sınırın dışına çıkıyor mu? Çıkmıyor. Maaşını alıyor mu? Alıyor. Yargıya başvuran zaten fakir fukaradır, yoksul kesimdir arkadaşlar ya. Siz niye bu 104 lira yolluğu alıyorsunuz?

Sayın Komisyon, İcra ve İflas Kanunu’nda değişiklik yapılıyor, niye bunu yapmıyorsunuz? Bakın, burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin memurları oturuyor. Ankara içinde başka bir yere görevlendirildiğinde arkadaşlarımıza bir harcırah veriyor muyuz? Ankara’nın dışına giderse harcırah veriyoruz. Ankara’nın sınırlarında kaldığı süre içerisinde hiçbir devlet memuru harcırah almadığı hâlde, maalesef, icra memurlarına bu şekilde 104 lira harcırah veriliyor. Karşımızda eski İçişleri Bakanı duruyor. Bilmiyorum, İçişleri Bakanlığında polis arkadaşlarımız görev yaptıkları alanın içerisinde o karakoldan başka bir yere görevlendirildiğinde harcırah alıyor mu? Almıyor değil mi?

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Keşke alsa.

MAHMUT TANAL (Devamla) – “Keşke alsa.” diyor bakın.

Siz Aksaray’da valilik yaptınız, oradaki personeliniz Aksaray’ın sınırları içerisinde görev yapınca ekstra yolluk alıyor muydu? Almıyordu. Peki, arkadaşlar, yazık günah değil mi fakir fukaraya? Daha ötesi, tebligat. Postane kime özelleştirildi? Normal mektubu 2 TL’ye gönderiyoruz, tebligat 14 lira. Ya, Allah’tan korkun. Tebligat 14 lira, normal mektup 2 lira; aynı tebligat. Peki, bu 14 lirayı kim kazanıyor? Kimlere peşkeş çektiniz bu PTT’yi, Hariri’ye mi, kimlere, bilmiyorum, bu birilerine peşkeş çekilmişti ya, bu parayı onlar kazanıyor.

Gelelim Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfına. Kaç tane araç var Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfında Sayın Başkan, biliyor musunuz? Sayın İçişleri Bakanı, eski Emniyet Genel Müdürü Allah’tan burada. İstanbul’da Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçlarının plakası ne? İstanbul’da çalışanların plakası 06, bir başka yerde çalışanlarınki yine 06. İstanbul’da minibüsler nasıl çalışır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir dakika ekliyorum, lütfen…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Özür dilerim Başkanım, toparlayacağım.

Minibüsler nasıl çalışır? Valilik de yaptığınız için -muhatap olarak- kusura bakmayın, özür dilerim, doğruyu bulma açısından söylüyorum ben. Valiliğe müracaat eder minibüsler, hangi güzergâhta çalışacaklarının, o minibüse kimlerin bineceğinin listesi olur. Arkadaş, bu Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının tüm araçları minibüs, bunlar da güzergâh sınırlaması yok, bineceklerin listesi de yok. Peki, gelişigüzel çalışması… Güya biz geçen günlerde burada -Trafik Kanunu’nda- korsan taksiciliğin önlenmesiyle ilgili bir yasa geçirdik. Bu, korsan taksicilik değil mi? Korsan taksiciliğin âlâsıdır bu. Hem o şehrin plakasını taşımayacak, güzergâh belli olmayacak, kimlerin o minibüse bineceği belli olmayacak ve bir duraktan bir durağa en ucuz tarife 30 TL arkadaşlar. Sıhhiye’den yani büyük Ankara Adliyesinden Çankaya’ya taksi kaç lira yazıyor arkadaşlar? Taksiye binin en fazla yazacağı 10 lira veya 15 lira, icra araçlarıyla, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçlarıyla gittiğiniz zaman 30 lira. Yazık günah arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Özür diliyorum, selamlamak için...

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözün özü ve kısası, yargıya ulaşmak için iktisadi kâr getirir amacıyla vatandaşı soymamak lazım, vatandaşın yargıya başvurması için bunu paraya tahvil etmemek lazım; yargının ucuz, seri, ulaşılabilir olması lazım. Bu felsefeyle bir tebligatı 14 TL yaparsanız, bir memurun icra yolluğunu 104 TL yaparsanız, 10 lira, 15 lira yazan bir yere Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçlarına en az 30 lira veya 40 lira yazarsanız orada adaletsizliğin en büyüğü vardır, orada adalet gerçekleşmez.

Onun için, sizden rica ediyorum, burada torba kanunlar çok geliyor, ihtisas komisyonlarında bunların görüşülmesi lazım. İcra iflas hukukundaki bir öğretim üyesine bu danışılmış olsaydı bu hata olmazdı. Siz kimi çağırdınız? Ceza muhakeme hususundaki bir öğretim üyesi hocayı çağırdınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) - Evet, o ceza hukukunda uzmandır ama icra iflas hukukunda, medeni usul hukukunda kimseyi çağırdınız mı? Çağırmadınız. Öyle de katılımcılık olmayınca da yasaları hızlı yaparsak işte bu hızlı tren kazaları oluyor ya, ondan farkı kalmıyor değerli arkadaşlarım.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Nimetullah Erdoğmuş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erdoğmuş.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yüce Meclisi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Dünya Sosyal Adalet Günü vesilesiyle adaletle ilgili birkaç hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Hepimizin sıklıkla “adalet” kavramı geçince “Adalet, her zaman, herkese lazımdır.” hükmünü, yargısını gönülden, içten ifade eder, dile getiririz. Bunun anlamı şu olsa gerek: Demek ki adalet, umumun malıdır, umuma aittir yani herkes onda eşit bir hakka sahip ve onun ortağıdır. Madem herkes eşit haklara sahipse o zaman adalet ile eşitliğin yani o altın denklemin de şu anda esas olarak alınması gerekiyor. Takdir edersiniz ki “Adalet mülkün esasıdır.” ibaresi belki de buna, bu gayeye matuf olarak, günümüze kadar sürekli olarak, adaletin tesis edildiği, icra edildiği mekânlarda ve adalet mensupları tarafından sürekli olarak canlı tutulmuştur.

Burada, bildiğiniz gibi, “mülk” iktidar demek, idare demek, yönetim demektir. İktidarın, idarenin, yönetimin -bugünkü ifadeyle- devletin esasını, temeli adalet oluşturur. Eğer bu doğru temelde bir devlet inşası, bir iktidar inşası, belki de bir mülkün -dünün tanımıyla- inşası sağlanmazsa o zaman yanlış temelde yürüyen bir iktidardan söz etmiş oluruz. Eğer yanlış temellendirme varsa yani adalet eksenli, adalet esaslı bir iktidar veya bir devlet anlayışımız, tasavvurumuz, zihniyetimiz ve inşamız yoksa o zaman bu devletin, bu iktidarın, bu işleyişin, diğer tabirle tabiriahirle bu mülkün o zaman meşruiyeti de tartışılır.

Değerli arkadaşlar, bugün, bizim, şu anda alarm veren irili ufaklı sorunlarımız var. Bakınız, bugün, ekonomide alarm var. Biz israfı eğer bir tehlike olarak görmezsek, israfı bir tehdit olarak görmezsek bu mevcut alarmın önüne geçemeyiz. Şimdi iktidar mensubu arkadaşlar, gerçekten de gönül hoşluğuyla, vicdani ve ahlaki olarak buna cevap verebiliyorlar mı? Bu mevcut iktidar adalet temelinde inşa edilmiş bir iktidardır. Bu mevcut iktidar israfa karşı gerçek anlamda önlemlerini alan ve israfla savaşan bir iktidardır. Eğer israfa karşı bir savaşınız yoksa ve adalet eksenli, adalet temelli bir inşanız yoksa kusura bakmayın, iflas hepimizi beklemektedir. Bu bir kader değil, bu bizim yanlış uygulamamızın ve israfı ve zulmü görmek istememizin bir neticesidir diyorum. Bundan kurtuluşun yolu da israfa karşı iktisadı, zulme karşı da adaleti tesis etmektir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erel.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Hilal kaşlı, yıldız bakışlı, bozkurt duruşlu Fırat’ım, sen bilmezsin kaç yürek yandı ardından. Sen Azrail’e gülümsedin, biz öldük Fırat’ım. Şehadetinin seneyidevriyesinde selam sana ey, yılları heba olan genç. Ruhun şad, mekânın cennet olsun.

Değerli arkadaşlar, getirilen bu maddeyle bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerince verilecek nihai kararlarda temyiz yoluna başvurabilmek için dava değerinin alt sınırı yükseltilmiş olmaktadır. Bu davalarda temyiz başvurusu için dava değeri alt sınırını 40 bin liradan 58.800 liraya yükseltiyoruz. Hukuk tekniği açısından bu maddede herhangi bir aykırılık görülmemekle birlikte, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve adalete etkin bir şekilde erişim haklarını da göz önüne aldığımızda İYİ PARTİ olarak parasal sınırı çok da yükseltmemenin gerektiğini düşünüyoruz. Bu şekilde, dava değerinin artırılması adalete erişimi daha da zorlaştırmaktadır. 363’üncü ve 364’üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında davanın açıldığı tarih esas alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millet, geçmişte bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama ülküsüne inanmış, aralarında dil, kültür, ülkü, tarih ve çeşitli maddi ve manevi bağlar olan insan topluluğudur. Devlet ise milletin siyasi organizasyonu hâlini almıştır. Millet, devlet yönetimine, seçtiği temsilciler vasıtasıyla katılır ki biz buna “demokrasi” adını veririz. Demokraside esas olan, milletin devlet yönetimine egemen olmasıdır ve dolaylı demokraside millet, seçmiş olduğu temsilcileri meclise yollayarak onlar vasıtasıyla devletin yönetiminde söz ve hak sahibi olurlar. Dolayısıyla milletin seçtiği milletvekilleri, milletin yararına olan, milleti mutlu edecek, milletin başını yastığa koyduğunda rahatça uyumasını sağlayacak hukuki düzenlemeleri de yapmak zorundadır. Ama bugüne kadar bu Mecliste milleti mutlu edecek, milleti rahat uykuya sevk edebilecek, başını yastığa koyduğunda geleceğinden endişe etmeyecek şekilde düzenlediği kanunu çok az görmekteyiz. Milletin istediği kanunlar bu Meclisten acaba niye çıkmamaktadır, bunu bir sorgulamak lazım.

Üç dört günlük tatilde gittiğimiz seçim yörelerinde vatandaşın bizden en çok talep ettiği taleplerin başında “emeklilikte yaşa takılanlar” diye bildiğimiz, işe başlarken emekli olacağı yaşı ve tarihi hesaplayan ve hesabını da buna göre yapan vatandaşlarımızın talepleri var. Şimdi bu vatandaşlarımızın bu talepleri karşısında siyasi iradenin gerekçesi, mazereti “Devletin bütçesi buna müsait değil.” deniyor. Sayın Cumhurbaşkanımız dün yapmış olduğu açıklamada Suriyelilere bugüne kadar 37 milyar dolar harcandığını söylüyor. Oysa emeklilikte yaşa takılanlara verilecek para sanırım bu miktarın beşte 1’i civarındadır.

Yine milletimizin istediği ve arzu ettiği kanunların başında, tüm kamu çalışanlarının hasretle beklemiş olduğu 3600 ek gösterge talepleri vardır. Yine siyasi irade, bu kadar çok kamu çalışanına verecek kaynak olmadığını beyan etmektedir. Oysa dün basına düşen bir haberde bir bakanlığımız iki makam aracı için yirmi ayda 1 milyon 40 bin lira kira parası vermektedir. Bu makam araçlarından bir tanesinin aylık bedeli 37 bin liradır. Yani siz, emekliye gelince “Para yok.” diyorsunuz, kamu çalışanlarına gelince “Para yok.” diyorsunuz ama makam arabasına, diğer lüks harcamalara çok fazla para bulabiliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erel, toparlayın.

AYHAN EREL (Devamla) - Mademki bu Meclis milletin Meclisidir, mademki bu Meclis milletin iradesiyle ortaya çıkmıştır, milletin Meclisinde milletin seçtiği temsilcilerin ana görevi, birinci görevi milletin taleplerine duyarsız kalmamaktır. Milletin taleplerini hem AK PARTİ hem diğer partiler bire bir bilmektedir. İnşallah, en kısa sürede, milletin bağrından çıkan bu milletvekilleri milletimizin bu haklı taleplerine duyarsız kalmayacaktır diyorum, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin Kanun Teklifi’nden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Ömer Faruk Gergerlioğlu                          Filiz Kerestecioğlu Demir                                    Ebrü Günay

                                         Kocaeli                                                     Ankara                                                      Mardin

                                Meral Danış Beştaş                                     Hüseyin Kaçmaz                                      Erdal Aydemir

                                            Siirt                                                         Şırnak                                                       Bingöl

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben kanun üzerinde grubumuzun yaptığı konuşmalara atıfla vekili olduğum Siirt ilinin temel bazı problemlerini paylaşmak istiyorum.

Evet, gerçekten Siirt en çok nasıl bilinirdi? Şu anki Cumhurbaşkanı, AKP’nin Genel Başkanı 26 Mart 1999’da Siirt’te okuduğu bir şiir sebebiyle hapis cezası aldı ve sonra siyasi yasaklı hâle geldi; bilahare “Yiğit, düştüğü yerden kalkar.” söylemiyle, bizzat Erdoğan kendi lafıyla, 9 Mart 2003’te siyasette farklı bir uzlaşıyla kendisi Siirt’ten milletvekili seçildi ve o günden bugüne Cumhurbaşkanı olana kadar hâlâ aralıksız bir siyasi hayatın içinde.

Peki, Siirt’te ne yaşanıyor, gerçekten Siirt nasıl bir il; bunu size bir tasvir etmek istiyorum: Her şeyden önce, 2019 yılında hâlâ en temel problemi ulaşım olan bir il. Gerçekten, yollar, Siirt’in en temel problem alanları. Kendi adıma söyleyeyim, il ve ilçe arasında, köy arasında yolculuk yaptığımda yani o gece yataktan kalkmak mümkün olmuyor çünkü sarsıla sarsıla yani âdeta dayak yemişçesine bir yolculuk yapıyoruz. Ulaşım ve… Siirt’e “çıkmaz sokak” denir çünkü bu yolların -yani en hayati yol Diyarbakır-Siirt arasıdır- ne kadar kötü olduğunu merak ediyorsanız lütfen gidip deneyimleyin.

Ve gerçekten havaalanı var mı bu ilin? 1994’ten beri sözde bir havaalanı var ama havaalanı hiçbir zaman tam işlemedi, şu anda da uçuşlar yapılmıyor. En son 2017’de -ara ara seferler yapılıyordu 2017’den önce iki yıl- “Pist küçük.” diye havaalanı kapatıldı “Genişleteceğiz.” dediler. Ulaştırma Bakanlığına vermiş olduğum bir soru önergesine aldığım yanıtta “20 Aralık 2018’de uçuşlara açılacak.” denildi, hâlâ Siirt’e uçamıyoruz, biz ya Diyarbakır’a ya Batman’a uçarak Siirt’e ulaşabiliyoruz ve Siirt’in bir havaalanı bile yok; bunu önemle söylemek istiyorum. En son bir test uçuşu yapıldı 30 Ocakta. O test uçuşunun üzerinden ne kadar yıl ya da ay geçecek; onu da artık bilemiyorum.

Gerçekten, Siirt, yoksunlukla, yoksullukla, işsizlikle ve yolsuzlukla ama yol olmamasıyla anılan bir kentimiz vaziyetinde. Köy yolları -inanmayacaksınız ama- neredeyse altı ay kapalı, insanlar altı ay şehir merkezine ve ilçelere gidemiyor.

Başkaca da birçok problemi var. Bunlardan bir tanesi tabii ki kayyumdan sonra yürütülen politikalar. Evet, darbe dönemlerindeki pratik olarak bildiğimiz kayyum uygulamaları AKP döneminde tekrar yaşama geçirildi. Nereden hatırlıyoruz kayyum politikalarını? 80’li yıllarda darbe pratiği olarak 12 Eylül askerî darbesinde atanmıştı kayyumlar; sonra 11 Eylül 2016 tarihinde, âdeta nispet yaparcasına, darbelere atıfla tekrar kayyumlar atandı. “Kayyum” ne demek? Kayyum bir memur. Kayyum atamak ise halk iradesini temsil eden belediye başkanlarının görevden alınıp yerine bir memurun atanması. Peki, Belediyeler Kanunu ne diyor, belediyecilikle ilgili mevzuat? Normalde belediye başkanının başına bir iş gelirse, tutuklanırsa, ölürse, hastalanırsa ya da başka bir sebeple görevini yapamazsa onun yerine belediye meclisi kendi arasından başkan vekilini seçer ve halk iradesi bu yolla temsiliyete yansır. Ama kayyum atanan hiçbir ilde olmadığı gibi Siirt’te de belediye meclisleri görevde değil. Tek başına kayyum, belediye meclisini de devre dışı bırakarak bu ili kendince yönettiğini sanıyor. Ama halka hizmet bir yana… Şöyle iki tabela göstereyim size: Bu yeni tabela “İlimize Hoş Geldiniz. Siirt Belediyesi.” Bu da eski tabela “İlimize Hoş Geldiniz.” “…”(x)” bir de “…”(x) Arapça, Kürtçe ve Türkçe tabela bu ay kaldırıldı ve yerine Türkçe tabela getirildi. Kayyum ne diyor? Siirt’teki Kürtlere ve Araplara diyor ki: “Ben sizi tanımıyorum. Sizin diliniz yok. Sizin dilinizde ‘Hoş Geldiniz’ tabelasını bile kaldırdım.” Ben de Siirtli yurttaşlara diyorum: Sizi tanımayanı siz de tanımayın, 31 Martta sizin tabelanıza bile tahammül etmeyen bir kayyumu Ankara’ya geri gönderin, mutlaka yapacağı başka işler vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin. Toparlayalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Kayyum politikası… Sayıştay raporlarına göre bile 17 milyonluk borcu 33 milyona çıkarmış bir kayyumdan söz ediyoruz. Tümüyle yandaşlarını işe alıp bizim dönemizde alınan işçileri, herkesi işten çıkaran bir kayyumdan söz ediyoruz. Yandaş firmalara ihaleler verilerek çok ciddi paraların döndüğünü de ayrıca paylaşayım ve Siirt’in altyapı su sorunu çözülmediği gibi, bizim belediye eş başkanlarımızın görevde olduğu dönemde yaşama geçirilen projeler şimdi kendi projeleriymiş gibi halka yutturulmaya çalışılıyor.

Evet değerli milletvekilleri, kayyum politikası 31 Martta sona erecek, sadece Siirt’te değil kayyum atanan bütün illerde halk kendi temsilcilerini seçecek ve gerçekten 31 Mart bütün Türkiye için ve özellikle kayyum atananlar için bir bayram olacak diyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin işlenecek hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“363. ve 364. maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında davanın açıldığı tarih esas alınır.”

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                          Rafet Zeybek

                                           Aydın                                                       Mersin                                                      Antalya

Aynı mahiyetteki önergenin imza sahipleri:

                                 Tuba Vural Çokal                                         Hüseyin Örs                                 Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                    Trabzon                                                    Eskişehir

                                İmam Hüseyin Filiz                                                                                                     Ayhan Altıntaş

                                        Gaziantep                                                                                                                    Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Rafet Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Zeybek.

RAFET ZEYBEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmeleri üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin bazı maddelerini biz de olumlu görüyoruz ancak böylesine sınırlı ve yetersiz bir teklifle yargının sorunlarını çözmemiz mümkün değil. Yargının sorunları o kadar büyük, o kadar ağır ki böyle geçici tedbirlerle çözülemeyecektir. Yargıya güvenin yüzde 20’lere kadar düştüğü günümüzde, geçici tedbir ve yetersiz düzenlemelerle yargıyı bağımsız ve tarafsız yapamazsınız, adaleti dağıtamazsınız. Dün FETÖ’nün kontrolü altında olan yargı bugün iktidarın ve başka tarikatların kontrolü altına sokulmuştur. Özellikle yargı üzerindeki bu baskıya ve müdahalelere son vermek zorundasınız. Her şeyden önce, değerli milletvekilleri, bağımsız ve tarafsız bir yargı istenmelidir, bu konuda samimi olunmalıdır. Siz ne kadar mükemmel kanun yaparsanız yapın, eğer bunu amacına uygun şekilde uygulamıyorsanız hiçbir değeri yoktur.

Bugün yargıda yaşadığımız en büyük sorunlardan biri, yürütmenin yargı üzerindeki müdahalesidir. 2010 yılında yapılan Anayasa referandumu, bir yargıyı ele geçirme referandumudur. Üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü getirme vaadiyle millet kandırılmış ve yargı bilerek ve isteyerek FETÖ’ye teslim edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, FETÖ’yle aynı menzile yürürken yargı ciddi bir engel olarak görülüyordu; bu nedenle, yargı mutlaka ele geçirilmeliydi, dizayn edilmeliydi, kontrol altına alınmalıydı, istenmeyen kararların verilmesi mutlaka engellenmeliydi. 2010 referandumunda tamamen bu amaçla bir düzenleme yapıldı ve yargı -biliyoruz hepimiz- FETÖ’ye teslim edilmişti.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri hızla terk edilmektedir. Ülke yönetiminde genelinde Anayasa’nın, yasaların ve hukuk kurallarının yerini fiilî durum almıştır. Değerli arkadaşlarım, fiilî durum, keyfîliktir, hukuk dışılıktır. Demokratik bir hukuk devletinde geçerli olan kural, hukuk çerçevesinde hareket etmektir. Ülke yönetiminde ve kanun yapımında hukuka göre hareket etmek keyfiyet ve oldubittiye engel olacaktır. Türkiye, hukukun yok sayıldığı, kanunlarda karşılığı olmayan fiilî durumlar devletine dönüştürülmüştür. Kanun tanımaz bir hâlde fiilî durum yaratmak için yapılan uygulamaları ve sonrasında fiilî durumları yasalaştırmakla hukuk devleti sağlanamaz.

AK PARTİ Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçildiğinde “Fiilî bir durum ortaya çıktı.” dedi, Anayasa’yı açıkça ihlal etti ve buna Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli de “Evet, Anayasa’ya aykırı hareket vardır. Bu aykırılığı yasal düzenleme yaparak Anayasa’ya uyduralım.” dedi ve 16 Nisan 2017 Anayasa referandumuna gidildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, fiilî duruma yargı da alet edilmeye başlandı. 2010 Anayasa referandumunda Seçim Kanunu’na göre geçersiz olan mühürsüz zarf ve oy pusulaları Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçim devam ederken geçerli hâle getirildi ve gerekçe olarak da “Fiilî durum ortaya çıktı." dendi. 2018 yılında da bu hukuk dışılık yasal hâle getirildi.

Değerli arkadaşlarım, kanun teklifleri, Meclis çalışmaları Cumhurbaşkanlığı tarafından yürütülür hâle geldi. Yargı, Cumhurbaşkanının talimatı ve baskısı altında. Bu durumda, Türkiye’de hukuk devleti olma iddiasını sürdüremeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAFET ZEYBEK (Devamla) – Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, herkes bu ülkede hukuka uygun şekilde hareket etmek zorundadır; aksi takdirde, bu devleti çökertirsiniz ama hepimiz, biz de siz de çocuklarımız da bunun altında kalırız.

Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 2’nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ilgili maddede yer alan, İcra ve İflas Kanunu’nun 119, 226, 326 ve 363’üncü maddelerinde yeniden değerleme oranında artış yapılması önerilir iken aynı kanunun 364’üncü maddesinde temyiz yoluna başvuru için gerekli dava değerinde yüzde 47’lik artışla 40 bin TL’den 58 bin TL’ye çıkarılmasıyla bütünlükten uzaklaşılmış ve temyiz yoluna başvurma hakkı zorlaştırılmıştır.

Diğer taraftan, uygulanan yargı harçlarıyla ilgili olarak Harçlar Kanunu’nda da düzeltilmesi gereken hükümler mevcuttur.

Yargı harçları bugün bütçenin çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ülkemizde âdeta Hazineyi güçlendirmeyi amaçlayan yargı harçlarının yüksekliği, adalet arayan dar gelirli vatandaşlarımızın haklarını aramasının önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Örneğin, işten atıldığı için patronuna karşı 30 bin TL’lik dava açmak isteyen bir işçi, kendini işten atan patronuyla uzlaşamaz ise avukat tutmasa dahi önce devlete maktu harç, nispi harç ve üçlü bilir kişi ücreti olarak 1.416,73 TL yatırmak zorundadır. Benzer şekilde, birine verdiği hizmetin karşılığını alamayan çalışan, parasını vermeyen kişiye yine 30 bin TL’lik dava açmak isterse aynı kalemler olmak üzere, önce devlete avukat tutmadan 1.581,73 TL yatırmak zorundadır. Buradaki haksızlık, özellikle nispi harcın bir kısmının peşin alınmasındadır. Harçlar Kanunu’nda düzenlenen (1) sayılı tarifede açıklandığı üzere, davanın değerinin yüzde 36’sının dörtte 1’i davacıdan nispi harç olarak peşin alınmaktadır. Açlık sınırında yaşayan insanların hakları bu şekilde zorlaştırılmaktadır. Bunların haklarını araması ciddi bir şekilde zorlaştırılmaktadır. Bu nedenle, nispi harcın bir kısmını dava başında değil, tamamının dava sonunda kaybeden taraftan alınması doğru olur. Bu şekilde bir düzenlemeye de ihtiyaç vardır.

Yine, Harçlar Kanunu’nun 22’nci maddesinde yer alan feragat harcı da Deli Dumrul hikâyesinin bir ürünüdür. Devlet dava açtığında feragat edenden neden harç almaktadır? Değerli milletvekilleri “İlk celsede vazgeçersen nispi harcın 1/3’ünü, sonra vazgeçersen 2/3’ünü devlete ödeyeceksin.” diyen bir uygulama var. Bu durum, barışmanın önündeki ağır engellerden biri olarak da karşımızda durmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün burada, kanayan bir yara hâline gelen İİBF mezunlarının yaşadığı mağduriyeti de yüce Meclisimize arz etmek isterim. Kendimin de milletvekili olmadan önce Karadeniz Teknik Üniversitesinde hocalığını yaptığım İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunlarının istihdam sorununa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Türkiye'de genç işsizlik oranı yüzde 20 seviyelerindedir ve bunun büyük bir kısmını ne yazık ki iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları oluşturmaktadır. İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunu genç kardeşlerimiz aldıkları eğitimle hak ettikleri kadrolara yerleşmek istiyorlar. Bizim bunların sesine kulak vermemiz gerekir çünkü İİBF mezunları imtiyaz değil, adalet istiyorlar çünkü İİBF mezunları torpil, iltimas değil, atanabilecekleri kadroların ilan edilmesini istiyorlar.

BAŞKAN – Toparlayalım.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Bunun için, KPSS sonrası kurum mülakatlarının şeffaf olması, sınavların ve mülakatların belli bir planlama dâhilinde yapılması, sınav yapılacak merkezlerin çoğaltılması, mezun sayısının kontrol altına alınması ve İİBF mezunlarının girebileceği alanlara diğer bölümlerden mezun olanların alınmasını önleyen bir düzenlemenin yapılması çözüm bulma noktasındaki gençlerimiz için bir umut olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, İİBF mezunu işsiz sayısının 90 ülkenin nüfusundan fazla olduğu bu acı gerçeğiyle artık yüzleşmek zorundadır. Kanaatimce bu yüzleşme için vakit geldi de geçmektedir. Geleceğimizin teminatı bu gençlerimizin, İİBF mezunlarının mağduriyetini yüce Meclisimize arz ediyorum, hepinizi en derin saygılarımla tekrar selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde aynı mahiyette üç önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                          Rafet Zeybek

                                           Aydın                                                       Mersin                                                      Antalya

                                                                                                       Necati Tığlı

                                                                                                          Giresun

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                            Ömer Faruk Gergerlioğlu                               Meral Danış Beştaş                                    Fatma Kurtulan

                                         Kocaeli                                                        Siirt                                                         Mersin

                                                                                                   Hüseyin Kaçmaz

                                                                                                           Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Tuba Vural Çokal                                     Hayrettin Nuhoğlu                            Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                     İstanbul                                                    Eskişehir

                                İmam Hüseyin Filiz                                                                                                     Ayhan Altıntaş

                                        Gaziantep                                                                                                                    Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Necati Tığlı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Tığlı.

NECATİ TIĞLI (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün size birkaç konuyu kısa kısa hatırlatmaya çalışacağım.

İlk konumuz 21’inci yüzyılda tanzim satış çadırları. Siz, hâlâ artan sebze meyve fiyatları için depocuları, manavları, market zincirlerini, hal esnafını ve pazarcıları suçlamakla kalmadınız ve yerel seçimlere hazırlık olsun diye tanzim satış çadırlarını açarak sebze ve meyve işine girdiniz.

AKP, yükselen sebze ve meyve fiyatlarına yine menfaatçi bir bakış açısıyla yaklaşıyor, bu çadırları vatandaştan oy almak için yapıyor. Ancak şunu unutuyor: Üretemediğimiz için mesele oy olmaktan çıkmış, ulusal güvenliğimizi tehdit eder bir hâle gelmiştir. Dünyanın teknolojik gelişiminde lider ülkeler bile tarımsal üretime güçlü destek veriyor, üreticisini piyasanın acımasız sürecine teslim etmiyor.

Tabii ki fiyatların bu şekilde yükselmesinin nedeni iktidarın yanlış tarım politikalarıdır. Yapılması gereken, tanzim satış çadırında sebzeyi maliyetinin altında satmak değil, tarımsal üretimi destekleyen politikalar geliştirip vatandaşın sofrasına uygun fiyatlı ürünlerin konmasını sağlamaktır. Gübre, mazot ve tarım ilaçlarındaki anormal yükselişe bakarsanız üreticinin ekimden, dikimden neden vazgeçtiğini görürsünüz. Hâlbuki tarımı ve üreticiyi desteklemek demek çiftçilerin insanca yaşayacakları bir gelire kavuşması demektir, aynı zamanda köylerde ve kırsal kesimde iş ve istihdam demektir; yoksulluğu azaltmak, büyük şehirlere göçü engellemek demektir. Tarla ile tezgâh arasında yaşanan sıkıntıyı gideremediğiniz ve kooperatifçilik üzerine kafa yormadığınız sürece açacağınız tanzim satış çadırları sadece ama sadece günü kurtarır.

Sata sata yerle yeksan ettiğiniz ülkemizde gelir getiren bir şey kalmayınca imar barışını getirdiniz. İmar barışıyla sadece İstanbul’da 10 milyondan fazla insanın yaşadığı binlerce problemli binada deniz kumunu birinci sınıf kum, hatalı demiri en iyi demir olarak kabul ettiniz, karşılığında da fatura kestiniz. İmar barışında ruhsat verdiğiniz o binalar yıkılmaya ve can almaya başladı. Peki, sorumlusu kim? Tabii ki denetim görevini yapmayan Hükûmettir. Tabii ki siz, yine kabahatli olarak çalışanı, taşeronu, işçiyi, aşçıyı, çaycıyı göstereceksiniz. Bu konuda elinizi lütfen çabuk tutun, yarın geç olmadan, yeni yıkımlar ve ölümler yaşanmadan gereken önlemleri bir an önce alın.

Sizden önce açılmış tüm üniversiteleri kendiniz açmışsınız gibi meydanlarda halka söyledikleriniz bir kenara “İş bulamıyoruz.” diyen üniversite mezunu gençlere “Nitelikli mezunlara iş çok.” demeniz ve onları niteliksiz mezunlar olarak görmeniz onlara çok büyük bir hakarettir. Ama onlar sizin dönüştürdüğünüz üniversitelerden mezun oldular yani siz ne kadar nitelik yarattıysanız onlar da o kadar faydalandılar.

Mesela diyaliz teknikerleri var; okudular, mezun oldular ama şu an hepsi işsiz. Madem diyaliz teknikerleri iş bulamayacak, atanamayacak, onların işini sertifika alan hemşireler yapacak, o zaman neden üniversitelerde o bölümler var ve hâlâ öğrenci mezun ediyorlar? Bu çocuklarımızın sorunlarını çözmek sizin işiniz.

24 Hazirandan önce meydanlarda “Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözeceğiz.” dediğiniz hâlde hiçbir girişimde bulunmadınız, bulunacak yiğitliği de gösterecek gibi değilsiniz. Siz sarayda, Mecliste, kamuda yapılan her türlü israfa göz yumdunuz ama iş emeklilikte yaşa takılanlara gelince yok “Hazineye şu kadar maliyeti olur.” yok “Ülkeye bu kadar maliyeti olur.” diyerek bu kanunun çıkmasına engel oldunuz. Gelin, sözünüzü tutun ve emeklilikte yaşa takılanların hakkını verin.

Siz işçiyi, emekliyi, memuru, dar gelirliyi içtimaya dizer gibi sebze ve meyve tanzimlerinde kuyruğa dizdiniz. Siz hem sebze ile mermi fiyatlarını kıyasladınız hem de Tank Palet Fabrikasını sattınız. Siz “Emeklilikte yaşa takılanların hakkını vereceğiz.” dediniz ama şimdi onları yarı yolda bıraktınız. Ne de olsa size göre, seçimden önce verilen sözlerin hepsi yerine getirilecek diye bir kaide yok. Siz meydanlarda “Kentleri ortak akılla yöneteceğiz.” diyorsunuz ama hâlâ ortak akıl yerine tek akıl kullanıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Tığlı.

NECATİ TIĞLI (Devamla) – Siz ne söylerseniz söyleyin, artık millet size inanmıyor, gereken cevabı 31 Martta sandıklarda verecektir.

Sonuç olarak, ülkemizde okul var, eğitim yok; tarla var, ürün yok; ahır var, hayvan yok; ampul var, ışık yok. O ışık 1 Nisan sabahı doğacak, martın sonu bahar olacak diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Şırnak Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Kaçmaz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kaçmaz.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Grubum adına, ilgili kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Maddelere baktığımızda, her ne kadar olumlu bazı değişikler olduğu görüntüsü verilse de maalesef ki iktidarın daha önceki yaptıklarından dolayı, bu kanun değişikliklerinin de ülkeye, devlete herhangi bir menfaati olmayacağını düşünmekteyiz. Şöyle ki: Öncelikle, Türkiye'nin yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda bulunduğu duruma biraz değinmek istiyorum. Türkiye'de yargı bağımsızlığı her zaman eleştiri konusu yapılan bir husus olmuştur ve hatta yargı sistemi, neresinden tutarsanız elinizde kalacak şekilde sorunludur. Bu sürekli böyleydi. Daha önce de evet “vesayet, statüko” denilen durum yargının üzerinde sürekli bir egemenlik kuruyordu ancak daha sonrasında AKP iktidarı ve FETÖ iş birliğiyle yargı yine “bir grup, çeteleşme” diyebileceğimiz bir duruma dönüşmüş durumdaydı. Ancak AKP-FETÖ ortaklığı bittikten sonra, AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı da “Dosyaların savcısı benim.” dediği daha önceki bazı dosyalarda da artık bunların bir kumpas olduğunu iddia etmeye başladı.

Yine, 17-25 Aralık operasyonundan sonra da yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda iktidar partisi de eleştiriler getirmeye başladı; bunların bir kumpas sonucu olduğunu, birçok büyük davanın, toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren davaların yine FETÖ’nün kumpasları ve halkı mağdur etme gayesiyle, bu şekilde iktidarı zayıflatma gayesiyle yürüttüğü operasyonlar olduğunu iddia etti ama her ne hikmetse daha önce yapılan ve bir kısmı ortaklık kurulması sebebiyle “kumpas” diye nitelendirilen bu davaların diğer bir kısmı, KCK operasyonları sebebiyle şu an hâlen birçok milletvekili arkadaşımız, seçilmiş arkadaşımız tutuklu ve bu yargılamalar devam etmekte.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Uluslararası birçok kuruluşun da raporuna yansımış durumda, Türkiye’de yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı, şüphe götürmeyecek şekilde, Güven Endeksi baz alındığında gerilemiş durumda, yüzde 20’lerde. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hepimize lazım. Hatta bugün tesadüfen karşıma çıktı, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin yargılanırken Kürt hâkimden “Adil yargılanma talep ediyorum.” diye bir talebi oluyor ve oradaki hâkimin dediği tek söz “Senin çıkardığın yasalarla seni yargılıyoruz.” oluyor. Bugün, yargının bu durumu göz önüne alındığında, tüm muhalifleri susturma, kendine biat etmeyenleri susturma aracı olarak kullanılan yargı, yarın öbür gün bu adaletsizlik size de sirayet edecektir. Bunun için, hepimizin yargıya ve adalete olan güveninin zedelenmemesi için bu durumları siyasetüstü tutarak hepimizin elini taşın altına koyup aynı zamanda vicdanıyla da hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Peki, yargı bu duruma nasıl geldi? 2014’ten itibaren başlayarak Adalet Bakanlığının HSYK -daha sonra ismi değişti- ve Adalet Akademisi üzerindeki etkisi artırıldı ve bu şekliyle kendisine yakın olan hâkimler, savcılar atandı. Yine “FETÖ’ye operasyon” adı altında 4 bine yakın hâkim, savcı ihraç edildi, bunların yerine, örneklerle de sayabileceğimiz –isimleri de açık- AKP’nin birçok yöneticisi maalesef ki hâkim, savcı olarak atandı daha sonrasında. Bu durum, açıkça vatandaşın, halkın da yargıya olan güvenini zedelemekte. Bugün Sayın Leyla Güven’in de açlık grevinin 105’inci günü. İmralı’da uygulanan tecride karşı başlattı ve yaklaşık 60 cezaevinde destek eylemleri yapılıyor, 300’ün üstünde insan şu an açlık grevinde. Ve Sayın Leyla Güven’in tek talebi bu ülkenin yasalarının uygulanması talebidir, bu ülkenin kendi Anayasa’sına, ceza infaz yasasına uyması talebidir. Bu sebeple tüm Meclisi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; selamlarımı sunarak sözlerime başlıyorum.

Bir torba kanunla karşı karşıya olduğumuz için, ben her zaman olduğu gibi güncel bir konu hakkında konuşacağım. Mahallî seçimler yaklaştıkça bol keseden vaatler ve yalanlar gerçekten artık çok dayanılmaz bir hâl aldı. Ulusal medyayı oluşturan televizyon kanallarının neredeyse tamamına yakını da ülkemizi güllük gülistanlık göstermeye, ülkemizi yöneten iktidarın ne kadar güzel işler yaptığını yayınlamaya, yorumlamaya devam ediyor.

Geçen hafta, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, Keçiören’de büyük yatırımların açılışını yaptı. Televizyon haberlerine bakılırsa çok büyük bir coşkuyla açılışı yapılan tesis sayısı 145. Her ne kadar son üç yılda yapıldığı ifade ediliyorsa da bu tesisleri inceledik, Keçiören Belediyesinden aldığımız bilgiler doğrultusunda şimdi bu tesisleri sizlerle paylaşmak istiyorum: 17 adet mahalle konağı, 41 adet muhtarlık binası, 21 adet taksi durağı -bunlar yatırımlar değerli milletvekilleri- 1 tane millet kıraathanesi, 1 tane sultan sofrası, 1 tane asansör, 1 tane geçici hayvan barınağı, 1 tane Çanakkale anıtı, 1 tane Sarıkamış anıtı, 1 tane Kutülamare anıtı, 1 tane 15 Temmuz anıtı, 1 tane doğal yaşam alanı, 1 tane kent ormanı, 1 tane sergi salonu vesaire devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bir de son zamanlarda değişik yerlerde Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının yaptığı bazı konuşmalardan aldığım cümleleri de sizlerle paylaşmak istiyorum: “Yatırım bizim işimiz, havalimanları bizim işimiz. Adıyaman’da havalimanı var mıydı? Biz yaptık, biz. Yaparsa AK PARTİ yapar, o kadar.” dedi. İnceledik; Adıyaman Havalimanı, Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan önce 1998’de hizmete girmiş.

“Havalimanı yoktu, bizimle geldi Muş’a.” Bunu da inceledik; Muş Havalimanı da 1992’de yapılmış.

“Üniversiteyi kim yaptı Isparta’ya? Isparta’ya üniversiteyi kim getirdi? Biz getirdik, biz.” İnceledik; 1992’de açılmış.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yeni açılan üniversite ya! Yeni açıldı, 2’nci üniversite; ISUBÜ, ISUBÜ. 2’nci üniversiteyi söylüyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Diğerlerine niye cevap vermiyorsun?

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Ben Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının cümlelerini aynen okuyorum, kaynaklardan bakabilirsiniz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – 2’nci üniversiteyi açtık, onu söylüyor.

BAŞKAN – Sayın Özel…

RECEP ÖZEL (Isparta) – 2’nci üniversiteyi diyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Üniversiteyi ikiye ayırdınız, üniversite yapmadınız!

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – “Karaelmas Üniversitesini kim kurdu? Biz kurduk. Zonguldak’ta üniversite var mıydı? Yoktu. Kuracağız dedik ve kurduk.” Bunu da inceledik; 1992’de kurulmuş.

“Yahu, biz geldiğimizde Adnan Menderes Havalimanı’nı yaptık. Niye yahu, koskoca İzmir’e, Ege’nin incisi İzmir’e böyle bir havalimanı yakışmaz mıydı? Niye bizden öncekiler yapmadılar, niye yapamadılar?” Bunu da inceledik; 1987’de hizmete girmiş.

“Ya, biz gelmeden önce MR mı vardı, tomografi mi vardı, ultrasonografi mi vardı? Yok, yok, yok.” [CHP sıralarından “Helal olsun!” sesleri; alkışlar(!)] Değerli arkadaşlar, bunu da inceledik; bu sayılanlar en az kırk yıl önce ülkemizde kullanılmaya başlanmış. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Çok şakacı bunlar, çok şakacı.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Evet, şaka gibi değil mi değerli arkadaşlar?

Sayın milletvekilleri, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Aslında, bunları Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı olarak söylemiş olsa çok önemsemeyeceğim ancak Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyor. Bu durum benim içimi sızlatıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanının daha dikkatli ve daha az konuşması gerekmez mi? Danışmanlarının yetersiz olduğu bellidir ama acaba kasıtlı olarak yanıltanlar mı var diye de düşünüyorum. Cumhurbaşkanlarının konuşmaları tarihe mal olmaktadır. Yarın bunları okuyarak yetişecek olan Türk çocuklarının durumu ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nuhoğlu, toparlayalım.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Artık bu konuşma tarzına bir son vermek gereklidir. Sürekli geçmişi kötüleyerek bir yere varmak mümkün olmaz. Kaldı ki 31 Mart, hükûmet değişikliği yapacak bir seçim değildir, mahallî yöneticileri seçeceğiz; muhtarları, il genel meclisi ve belediye meclis üyeleri ile belediye başkanlarını seçeceğiz. Her yörede yaşayan halkımız kendi yöneticilerini tanıdığı için mutlaka en iyi tercihleri yapacaktır. Adaylar projeleriyle yarışmalıdır. Hem adaylara hem de seçmene huzur içinde bir seçim dönemi geçirmeleri için her birimiz daha dikkatli davranmak zorundayız. Beklentim ve temennim, bütün siyasetçilerin yapıcı ve olumlu bir üslup kullanmalarıdır.

Seçimlerin ülkemize hayırlı sonuçlar vermesini temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Ömer Faruk Gergerlioğlu                          Filiz Kerestecioğlu Demir                               Fatma Kurtulan

                                         Kocaeli                                                     Ankara                                                      Mersin

                                  Hüseyin Kaçmaz                                                                                                 Meral Danış Beştaş

                                          Şırnak                                                                                                                          Siirt

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                            Tufan Köse

                                           Aydın                                                       Mersin                                                      Çorum

                                                                                                      Rafet Zeybek

                                                                                                          Antalya

Yine aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Tuba Vural Çokal                                    İmam Hüseyin Filiz                                    Ayhan Altıntaş

                                         Antalya                                                   Gaziantep                                                   Ankara

                                                                                                Arslan Kabukcuoğlu

                                                                                                         Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de yargı stratejisi şöyle cereyan ediyor: Herkesi terörist olarak itham etmek ve yargılamak, derinleşen bir hiyerarşi, azarlanan sanıklar, bitmeyen bir güç gösterisi ve bu güç gösterisi hep iktidarda olana sırtını dayar, onun bir sözüyle yerinden edileceğini bilenler hayatlarını iktidar gücünü kullanarak garanti altına alırlar. Ha, bu arada, uluslararası sözleşmeler, evrensel ilkeler, insan hakları hukuku, Anayasa’nın cüzi de olsa eşitlik, özgürlük kollayan ilkeleri varmış, hiç önemli değil. Öttürülen boru iktidarın borusu olsun yeter yerini korumaya. Bu sadece savcılar ve hâkimler için de böyle olmaz, bir gün bir barolar birliği başkanı çıkar, tutuklu meslektaşlarını, adliyelerde hırpalanan meslektaşlarını, o soğuk, yabancılaştırıcı, kendi kocaman, salonları küçücük mekânlarda adalet peşinde koşan meslektaşlarını gözü görmez, babasının cenazesine ancak beş saatlik izinle kelepçeli olarak götürülen Selçuk Kozağaçlı meslektaşını gözü görmez; o da iktidarına sırtını yaslar, rahat koltuğuna yapışır.

Evet, yargının hâlipürmelali böyleyken önümüzdeki teklifin 4’üncü maddesiyle hâkim ve savcı olabilmek için 70 puan şartı getiriliyor. Deneme tahtasına dönmüş bir yargı sistemi ve bunun mutfağı hâline getirilmiş bir yasama Meclisi tarihi bakımından düşünüldüğünde, 70 puan şartının kaldırıldığı ortamdan ve bundan sonra yaşananlardan bahsetmemek mümkün değil.

İlgili madde, 6 Ocak 2017 tarihinde yayınlanan 680 sayılı OHAL KHK’siyle yürürlükten kaldırılmıştı. OHAL döneminde toplam 32 KHK yayınlanmış, 130 bine yakın kamu görevlisi meslekten ihraç edilmiş, yaklaşık 500 bin kişi hakkında işlem yapılmıştır. İhraçlar arasında 4 binin üzerinde hâkim ve savcı yer almaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde toplam hâkim ve savcı sayısının 14.785 olduğu düşünülürse kadroların neredeyse üçte 1’i ihraç edilmiştir.

Adalet Komisyonu Başkanı AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, kaldırılan 70 puan şartı sonrasında mesleğe alınan hâkim ve savcıların durumundan bahisle şu ifadeleri kullanmıştı: “Bence dediğiniz gibi yani hâkimlerimiz maalesef yeterli eğitimi almadan kura çekip gittiler. Burada söylemek doğru değil ama kafasına, gözüne vurarak da gidiyor bazı işler. İnşallah, yukarılarda, üst mahkemelerde düzeltilir diye ümit ediyoruz şimdilik.” Ancak bu açıklamalar, Allah affetsin türünde, sorumluluk üstlenmeyen, sorunun sağlıklı bir teşhisinden uzak, dolayısıyla çözüme de o kadar uzak açıklamalar olmanın ötesine geçememektedir. Bulundukları makamı sadece yetkileri bakımından kullanıp sorumluluk üstlenmemekle geçen yıllar, Türkiye yargısının bugün içinde bulunduğu durumun en temel nedenidir.

İhraç edilmiş, yargılanmakta olan, firari ya da tutuklu hâkim ve savcıların verdiği kararlarla tutsak edilen seçilmiş isimlerin tutsaklığı devam etmiş, 70 puan şartı kaldırıldıktan ve staj süreleri kısaltıldıktan sonra, çok büyük bir kısmı AKP teşkilatlarında görev almış isimler hâkim ve savcı yapılmıştır. Yüzlerce hâkim ve savcıdan söz ediyorum: Ankara Büyükşehir Belediye eski Başkanı Melih Gökçek’in avukatı Kars Digor hâkimliği, AKP Adana Milletvekili aday adayı Gaziantep hâkimliği, AKP Trabzon Kadın Kolları Yerel Yönetimler eski Başkanı Urfa hâkimliği, AKP Tokat Merkez ilçe yöneticisinin eşi Beypazarı Ankara Batı hâkimliği, Ensar Vakfı Ankara Şube Başkanı Gaziantep Cumhuriyet Savcılığı, ki bunlar sadece bazıları.

İktidarın bu tutumunu düşününce, bu getirilen kanun teklifinde iyileşme ya da normalleşme olarak yorumlanabilecek düzenlemelerin samimiyetini sınamak üzere, Komisyon görüşmelerinde teklifin 5’inci maddesine ilişkin olarak dedik ki: Bu mülakatlar sesli ve görüntülü yapılsın. Ama bu da reddedildi ve şeffaflık hakkı da tabii ellerinden alınmış oldu.

Şimdi, bu ihraç edilen hâkimler ne yapıyorlar? Seçim yatırımı yapıyorlar. İşte bakın, Cumhuriyet davası; işte bakın, bugün çıkan Gezi iddianamesi ve “Aman, ne kadar büyük suçlar.” demek için ağırlaştırılmış müebbet hapis servisleri. Evet, bunları yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı Orhan Gazi Ertekin’in sözleriyle bitirmek isterim, şöyle diyor kendisi: “Sabahın beşinde birisi kapınızı çalıyorsa büyük ihtimalle ne sütçüdür ne polis. Bir devlet kliği sizi suçlu listesine yerleştirmiştir. O anda hikmetinden sual olunmazdır. Yüz yıldır bu böyledir. Yakın geçmişte bize terörist diyen ve sabah beşte kapımızı çalan cemaatti, şimdi kendisi terörist oldu, yarın kimin terörist olacağı belli değil. Bu saçmalıklarla ilerlemek mümkün değil. Yurttaşların sabah kapılarını çalanlara hesap soracağı, elindeki bilgi ve belgelerin doğruluk ve yanlışlığını denetleyebileceği bir sorgulama alanı açmaları gerekir.” Evet, dediği gibi ama bu da ancak bu yargının tamamen kapatılmasıyla mümkün olur.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen, Çorum Milletvekilimiz Sayın Tufan Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Artık böylesi bir düzenlemenin de torba kanunla yapılmasını yadırgadığımı söylemek istiyorum. Çok önemli bir düzenleme. İşin esasında, geçmiş dönemlerde belki “Biraz hızlı çıksın.” diye torba kanunlarla düzenleme yapılabilirdi ama yapılan Anayasa değişikliğinden sonra Sayın Cumhurbaşkanının tek başına imzalayacağı kararnameler aynı zamanda yasa hükmünde olduğu için ve Anayasa yargısına tabi olduğu için hiç Meclisi de böyle işlerle yormaya gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı çağırsın sekreterlerini, bir A4 kâğıda buradaki 12 maddeyi yazdırsın ve kanun çıksın. Hiç olmazsa Meclisin ruhuna yakışmayan torba kanun ayıbından da bu Meclis kurtulmuş olsun.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir kanun çünkü yargının bağımsızlığıyla ilgili bir düzenleme 4’üncü maddede. Biraz sonra onun ayrıntısına gireceğim ama onun ayrıntısına girmeden evvel, bizim ülkemiz biliyorsunuz çelişkiler ülkesidir ve adalet, maalesef, on yedi yıldır da partinizin ismi dışında hiçbir noktada kalmamıştır.

Bakın, iki tane şey var: Birisi, cemaatle ortaklık yaptığınız dönemlerden kalma. “İntihar eden genç Didem için TBMM’de vefa sınavı” demiş. Niye intihar etmiş? Adalet Akademisinde dönemin 4 FETÖ’cü üyesi, -o dönemin ismiyle HSYK üyeleri- tayt giydiği ve yaşantısını uygun görmediği Didem’i hâkimlik mülakatında elemiş ve kızcağız, hâkim adayımız gitmiş, Fethiye’deki otelde intihar etmiş. Çok örneği var, ben geçen dönem de söyledim, Adalet Bakanı da buradaydı, ona da söyledim. Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinin 1’incisi yaptığınız mülakatta elendi. Yine çok yakın bir geçmişte, Deniz Eren Demir KPSS’de 88 puan almış, yazılı sınavın 1’incisi olmuş. “Tüm soruları bildim.” diyor, genç bir çocuk, herhâlde yalan söyleyecek hâli yok. “Tüm soruları bildim.” diyor, 54 vermişler ve KPSS 1’incisini mülakatta elemişler. Böyle adaletsiz bir mülakat düzenimiz var. İşin esasında, Danıştay bir parça buna engel olmaya başlamıştı. Mülakatların yazılı ve görsel olarak kayıt altına alınmasını yerleşmiş içtihatlarıyla temin etmişti ama yine burada çıkarılan bir kanunla, sözlü sınavlardaki yazılı ve görsel kaydın yapılması da engellendi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim iddiamız şu: Bir kere, yargı muhakkak bağımsız olmalıdır. Eğer yargı bağımsız olmazsa bir gün bu yargı size de lazım olur, nasıl, insanlar dört sene evvel cemaatçi avukat arıyorlardı, bugün de AKP’li avukat arıyorlarsa yarın siz de o düzenin egemenlerinden avukat tutmak için büyük bir çaba içerisine girersiniz. Yargıç, devlet memuru değildir, yargıcı devlet memuru gibi yetiştiremezsiniz. O, vicdanına göre, ahlakına göre, hukuk bilgisine, formasyonuna göre, gördüğü doğrulara göre karar verir, karar vermek zorundadır. Yargının en alt basamağına mülakatlarda yapacağınız işlemlerle eğer siyaseti sokarsanız, AKP’li avukatları, AKP’li gibi düşünen, sizin gözüne baktığınızda ne dediğinizi anlayan insanları eğer yargıç yaparsanız bu memleketin çivisi çıkar, bu memleketin temeline dinamit koymuş olursunuz. Elbette ki iktidarlar kendilerine yakın bürokratlar isterler, elbette ki üst düzeyde beraber çalışacağı insanlar isterler ama yargının birinci basamağına siyaseti sokamazsınız, sokarsanız bu gidişimiz iyi olmaz. On yedi yıldır iktidardasınız ve bu memlekette olumsuz ne varsa bunun hesabı sizden önümüzdeki seçimlerde ve devam edecek seçimlerde sorulacaktır.

Şimdi, kanun teklifinin aslına geleyim. Bakın, hâkimliğe kabul sınavında mülakatın oranını yüzde 40’a çıkarıyorsunuz. Yani yazılıda 100 puan alan birisine mülakatta sıfır puan vererek ortalamasını 60’a düşürüp 70 olması gereken sınav sonucundaki başarı puanını elemine edebilirsiniz çok rahatlıkla, örneklerini az evvel söyledim. Bizim önerimiz ne? Bir kere -bizim önerimiz- öncelikle, mülakatlar muhakkak kayıt altına alınsın. Niye? Objektif denetim bakımından, yargının objektifliği denetleyebilmesi bakımından. Yine, mülakatlarda sorulacak sorular muhakkak bir havuzda toplanan soruların içerisinden kura yöntemiyle belirlenmelidir. Bu da yargıçların alımında bir objektiflik sağlayacaktır, bir adalet sağlayacaktır.

Yine önerilerimizden birisi, mülakat kurullarında muhakkak ama muhakkak akademisyenlerden yani hukuk fakültesi öğretim üyelerinden de üye bulunmalıdır. Bunların da seçimi yine kura yöntemiyle olmalıdır.

Eğer biz bunları sağlarsak bugüne kadar olmayan yani olmayacak şekilde adaletsiz kararlar veren yahut da bağımsızlığını yitirmiş yargıyı belki hemen toparlayamayabiliriz ama süreçte, 21’inci yüzyılın Türkiyesine yakışan, bağımsız ve vicdanına göre karar verecek bir yargıçlar kurulu oluşturabiliriz. Bunu hemen yapmazsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, bir dakika ekliyorum.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Hatırlarsınız -Ergenekon bugün çöktü- bir dönem, Sayın Cumhurbaşkanı “Ergenekon davasının savcısıyım.” diye övünerek geziyordu. Bugün “Ergenekon” diye bir örgütlenmenin olmadığı yargı kararlarıyla ortaya çıktı. Ergenekon dosyalarında sanıkların tahliyesi yönünde oy kullanan –bakın, “Tahliye etti.” demiyorum, 3 hâkimden 2’si “tutukluluk devam etsin”, 1’i “tahliyesi” yönünde oy kullanıyor- hâkimler Türkiye'nin dört bir yanına sürgün yediler değerli arkadaşlar, dört bir yanına.

Yargı herkese lazım olacak. Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa yargı var. O anlamda bu kanun önemli. Önergemize kabul oyu vermenizi diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önergenin, İYİ PARTİ Grubuna ait önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle 4’üncü madde metninin tekliften çıkarılması sağlanacaktır.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Özlem Zengin                                     Mehmet Doğan Kubat                                         Ali Şahin

                                           Tokat                                                      İstanbul                                                   Gaziantep

                                Zeynep Gül Yılmaz                                      Ziver Özdemir                                            İshak Gazel

                                          Mersin                                                      Batman                                                     Kütahya

“MADDE 4 - 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 9/A maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “üzerinden” ibaresinden sonra gelmek üzere “en az yetmiş puan almak kaydıyla” ibaresi ve aynı fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiş, maddenin altıncı ve dokuzuncu fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, yedinci ve sekizinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

“Başarılı olanların sayısı, ilan edilen kadronun iki katı fazlasının altında kalırsa sadece başarılı olanlar mülâkata çağrılır. “

“Mülâkat Kurulu; Adalet Bakanının görevlendireceği bakan yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürleri olmak üzere toplam beş üyeden oluşur.”

“Üyelerin hukukî veya fiilî sebeplerle katılamamaları halinde, yerine vekâlet edenler Mülâkat Kuruluna katılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz:

Gerekçe:

Adalet Bakanlığı teşkilatında değişiklik yapılması ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması sebebiyle, önergeyle 2802 sayılı Kanun’un 9/A maddesinin (6)’ncı fıkrasında değişiklik yapılarak Mülakat Kurulunun 5 üyeden oluşması ve başkanlığını Bakan tarafından belirlenen bakan yardımcısının yapması hükme bağlanmaktadır. Buna bağlı olarak (7)’nci ve (8)’inci fıkralar yürürlükten kaldırılmakta ve (9)’uncu fıkrada değişiklik yapılmaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla -14 üyesidir salt çoğunluk- katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                          Rafet Zeybek

                                           Aydın                                                       Mersin                                                      Antalya

“MADDE -5

24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 9/A maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Mülakat kurulu; Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Profesör düzeyinde iki üniversite temsilcisi, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürleri ile Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun her sınav için kendi üyeleri arasından belirleyeceği iki üye olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. Sözlü yapılan sınavların kaydı görüntülü ve sesli olarak alınır.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Salt çoğunluğumuz bulunamamaktadır Sayın Başkanım, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun salt çoğunlukla katılmadığı önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Sayın Bülbül, 60’a göre bir söz talebiniz vardı, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 9/A maddesinin altıncı fıkrasının değiştirilmesiyle Mülakat Kurulunun çağdaş normlarda objektif değerlendirmeler yapmasının amaçlandığına ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; değişiklik teklifiyle, mülakat kurulunun çağdaş normlarda, objektif değerlendirmeler yapması, şeffaflık ve güvenilirlik ilkesinin güçlendirilmesi ve kamuoyunda mülakatlarla ilgili yaşanan tartışmaların sağlıklı hâlde incelenebilmesi, çözüme kavuşturulması amaçlanmaktadır.

Mülakat kurulu, Adalet Bakanlığı mensupları ile henüz yeniden kurulmamış olan Türkiye adalet akademisinden 2 üyenin katılımıyla oluşuyor. O açıdan jüri bu denli karma yapıya sahip olursa sınavın objektifliği o derece sağlanır. Bu bakımdan bu kurula, hukuk fakültelerinden, biri kamu hukuku ve diğeri özel hukuk olmak üzere iki profesörün katılması önem taşımaktadır. Böyle bir katılım, hukuktaki güncel gelişmeler ile jüri gündemi arasında paralellik sağlanması bakımından yararlı olacaktır.

Bir de mülakat sınavları kamera kaydı altında yapılmalıdır. Kamera kaydı, sınavların saydamlığı, objektifliği ile geçen yıllarda yapılan mülakatların şaibeli durumu dikkate alındığında bundan böyle saydamlığın ve nesnelliğin sağlanması için önem taşımaktadır. Bu çerçevede liyakat ilkesinin geçerli kılınması önemsenmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 5’inci madde üzerinde dört adet önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

“MADDE -5

“2802 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

MADDE 10- Adaylık süresi iki yıldır. Adaylık, eğitim ve staj olmak üzere iki dönemden oluşur.

Adaylık süresinin sonunda adaylar, yazılı sınava tabi tutulur. Bu sınav yüz tam puan üzerinden değerlendirilir. Yazılı sınavdan en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılır.

Sınavlarda başarılı olamayanlar, talepleri hâlinde Bakanlıkça merkez veya taşra teşkilâtında genel idare hizmetleri sınıfında bir kadroya atanır, aksi hâlde bunların adaylığına Bakanlıkça son verilir.

Meslek öncesi eğitimini tamamlamadan görevden ayrılanlar ile meslek öncesi eğitimlerini tamamlayıp, mesleğe kabul edildikten sonra meslek öncesi eğitim süresi kadar çalışmadan görevden ayrılanlar, meslek öncesi eğitimleri sırasında kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak ödemek zorundadırlar.

Adaylık dönemleri, adayların hâkimliğe veya Cumhuriyet savcılığına atanacak şekilde ayrılması, yazılı ve sözlü sınav ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Hâkimler ve Savcılar Kurulunun görüşü; stajın Yargıtay ve Danıştay'da yapılma şekline ilişkin hususlar ise Yargıtay ve Danıştay'ın görüşleri alınmak suretiyle çıkarılacak yönetmelikle; stajın il valiliklerinde yapılma şekli ile hangi illerde yapılacağı Adalet, İçişleri, Hazine ve Maliye bakanlıklarınca birlikte hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir."'

                                     Feridun Bahşi                                        Tuba Vural Çokal                                     Ayhan Altıntaş

                                         Antalya                                                     Antalya                                                     Ankara

                                İmam Hüseyin Filiz                                                                                            Arslan Kabukcuoğlu

                                        Gaziantep                                                                                                                   Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yiğit bozkurt Fırat Çakıroğlu’nun şehadetinin 4’üncü yılı, ruhu şad olsun.

Değerli arkadaşlar, torbanın 5’inci maddesiyle ilgili, adli ve idari yargı hâkim adaylarının meslek öncesi eğitimleriyle ilgili hükümler 2802 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesinde yeniden düzenlenmektedir. Buna göre, stajını tamamlayan adayların yazılı ve sözlü sınava tabi tutulacağı ve bu sınavda yazılı sınavın 60, sözlü sınavın ise 40 olarak değerlendirileceği hüküm altına alınmaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Zira aday yazılıdan 100 puan alsa bile komisyon sıfır verdiği takdirde adayın sonuç puanı 60 olacağından hâkim olamayacaktır. Bu düzenleme kayırmacılığa ve torpile yol açacaktır. Bugüne kadar yaşananlar bu düzenlemenin nasıl uygulanacağı konusunda çok net delil olarak görülmektedir. Bu oranın ya kaldırılması ya da yazılı sınavdan yüksek puan alanların önünü kesmeyecek bir orana, örneğin en fazla yüzde 20’ye bırakılması uygun olacaktır. Aslında bizim önceliğimiz, mülakatın tamamen kaldırılmasıdır ancak bu olmadığı takdirde, mülakatlarda liyakat ve hakkaniyetin sağlanması için sınavın yapıldığı alana her açıdan görülebileceği şekilde kameralar yerleştirilmeli, sınav gözetmenleri dâhil olmak üzere herkes kayıt altına alınmalıdır.

Yine, maddenin üçüncü fıkrasında sınavda başarılı olamayanlar hakkında yapılacak işleme dair “atanabilir” hükmü muğlak ve keyfî davranışlara neden olabilecek bir düzenlemedir. İki yıl hâkim adayı olarak eğitim almış kamu görevlisinin talebi hâlinde genel idare hizmetleri sınıfına atanması takdire değil, talebe bağlı olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bir başka konu ise EYT. Biliyoruz ki EYT konusunun gündeme gelmesinden çok rahatsızsınız. İstiyorsunuz ki yaşanan mağduriyetler, çaresizlikler hiç gündeme gelmesin ve siz rahatça yaşamaya, mağduriyetler de yaşanmaya devam etsin ancak biz sizi başta EYT olmak üzere toplumumuzun sıkıntı yaşadığı her konuda rahatsız edeceğiz ve rahatsız etmeye de devam edeceğiz. Ne zamana kadar? Sorunlar kökten çözüme kavuşturulana kadar.

Genel seçimlerde her partinin vaadi EYT konusunda çözümdü. Oylar alınıncaya kadar çaresizlik içindeki yaklaşık 700 bin kişi kandırılıp aldatıldı. Seçim sonrasında defalarca yasa teklifi verdik. Tekliflerimiz ya Genel Kurula indirilmedi ya da reddedildi. Burada, bazı parti grup sözcüleri, yasa teklifimizi beğenmediklerini ifade ettiler. Biz de dedik ki: “Buyurun, teklifi siz verin, biz sizin teklifinizi destekleyelim.”

Biz, buradan bu teklifimizi yineliyoruz: Buyurun, teklifi siz verin, biz sizin teklifinizi destekleyelim ve yüz binlerce insanın mağduriyetini birlikte çözelim. İYİ PARTİ olarak toplumun yararına olan her teklife açık destek vereceğimizin taahhüdünü buradan yineliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı askerlik sistemiyle ilgili bir çalışma yapıldığını kamuoyuna duyurdu. Cumhurbaşkanının açıklaması toplumun beklentilerini karşılamaktan çok uzak durumda. Burada, mevcut yirmi bir günlük bedelli konusunda 700 bine yakın gencin öncelikli beklentisi birkaç ay içinde askerliğini yapıp işine dönmek. Gençler hayatına yön verebilmek amacıyla borç harç ya da kredi şeklinde temin ettiği 15 bin lirayı yatırıp müracaatta bulundu. Ancak uygulamada bu gençler otuz yedi ayrı gruba ayrılıp 2020 yılının Aralık ayına kadar celp dönemlerine bölündüler. 1999 yılından sonraki çıkarılan hiçbir bedellide eğitim yoktu ancak bu defa nedense –ki, bu nedense ünlem işaretli- yirmi bir günlük eğitim konuldu. Bu gençlere yurt dışında yaşayan bedelli başvurularına tanınan haklar tanınarak yirmi bir günlük eğitimin kaldırılması gerekmektedir.

Toplumun diğer bir beklentisi ise tek tip askerlik. Ancak Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasına göre bu beklenti de karşılanamamakta, birçok değişik askerlik türü devam etmektedir. Bizim teklifimiz tüm taleplerin karşılanıp askerlik konusunda kargaşayı sonlandıracak nitelikte bir yasa teklifidir. Ne dedik teklifimizde? Askerlik dokuz aya indirilecek. Hiç ayrım yapılmaksızın herkes temel, üç ay zorunlu eğitimi yapacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Geri kalan altı ayı ise isteyen bedelli isteyen asgari ücretten maaş alarak yapacak. Kışlalar ve askere gidecek gençler bu yasanın çıkmasını beklemektedir. Bu yasaların bir an önce çıkarılması gerekir. Bu konuda atılacak adımları sonuna kadar destekleyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.

Bu vesileyle yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 5’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2802 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Özlem Zengin                                     Mehmet Doğan Kubat                                   Ziver Özdemir

                                           Tokat                                                      İstanbul                                                     Batman

                                Zeynep Gül Yılmaz                                        İshak Gazel                                                 Ali Şahin

                                          Mersin                                                     Kütahya                                                   Gaziantep

“Yazılı sınavda başarı gösteremeyenlere iki ay içinde bir sınav hakkı daha tanınır.”

"Yazılı sınav; adaylara ders verenler arasından Eğitim Dairesi Başkanınca seçilen başkan ile dört asıl ve iki yedek üyeden oluşan yazılı sınav kurulu tarafından yapılır.

Sözlü sınav; Personel Genel Müdürü başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı ve Eğitim Dairesi Başkanı ile adaylara ders verenler arasından ilgili bakan yardımcısınca seçilen iki asıl ve bir yedek üyeden oluşan sözlü sınav kurulu tarafından yapılır.

Eğitim sonunda başarılı sayılmak için, yazılı sınav puanının yüzde altmışı ile sözlü sınav puanının yüzde kırkının toplamının en az yetmiş olması şarttır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, hâkim ve savcı adaylığı eğitiminin sonunda adayların tabi tutulacakları yazılı ve sözlü sınavları yapacak kurulların, mülga 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’ndaki düzenlemeler dikkate alınarak oluşturulması, yazılı sınavda başarılı olamayan adaylara iki ay içinde bir sınav hakkının daha tanınması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2802 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesine, diğer fıkranın teselsül ettirilmesine karar verilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 5- Teorik ve performansa dayalı yapılacak olan sözlü sınavlar kamera kaydına alınır. Aday, değerlendiriciler veya gözetmenler sınav alanının farklı noktalarına kamera açısı içinde olacak şekilde konumlandırılırlar.

                                  Hüseyin Kaçmaz                                   Nimetullah Erdoğmuş                                       Ebrü Günay

                                          Şırnak                                                     Şanlıurfa                                                    Mardin

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                              Ayşe Acar Başaran                                    Fatma Kurtulan

                                          Ankara                                                     Batman                                                      Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekilimiz Sayın Ebrü Günay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Günay.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de ilgili kanunla ilgili, değişiklik teklifiyle ilgili, 5’inci madde üzerinde söz aldım.

Bu dönemin yasama faaliyetlerinin en temel karakteristik özelliği, birbiriyle hiçbir illiyet bağı olmayan farklı düzenlemelerin zamanlaması kimi zaman anlaşılır dahi olmadığı gibi kullanışlı gündemler yarattıkları şeklinde yorumlara mahal veren bir takvim içinde, toptancı bir anlayışla getirilen torba yasalar oluşturuyor. Bugün de bir torba yasa üzerinde görüşmek üzere tekrar bir aradayız; üstelik yargı mekanizmamızın bağımsızlığını ve tarafsızlığını doğrudan etkileyecek düzenlemeler getiren bir torba teklif.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de adil yargılanma bağımsız ve tarafsız yargının hem sonucu hem de çerçevesini oluşturur. Mahkemelerin bağımsızlığını açıklayan ölçütlerden biri de yargıçların statüsüdür. Yani, bu, şu demektir: Yargıçların göreve geliş şekli, görev süresi, görevden alınamaması, görev yerinin değiştirilememesi, görevlerini yerine getirirken onlara emir vermenin hukuken imkânsız olması ve mümkün olmaması, dış baskılara karşı koruma düzeninin varlığı nesnel ölçütlerdendir. Şüphesiz, kaliteli bir yargı nitelikli hâkim ve savcılarla mümkündür. Bunun sağlanması için kimi düzenlemeler getirebiliriz, kimi uygulamalar getirebiliriz; sınav sistemleri, mülakat sistemleri, vesaireler getirebilir, uygulayabiliriz ama getireceğimiz uygulamalar tarafsız, bağımsız ve objektif, nesnel ölçütlerle ölçülebilir nitelikte olmalıdır. Yani, durum ve konjonktür bizim keyfî çıkarlarımız ya da iktidarın keyfî çıkarları müsaade ettiğinde sınavı ortadan kaldıran, mülakatı ortadan kaldıran, yeterince kadrolaştıktan sonra da yeniden daha bağımsız, objektif hâkim ve savcıların göreve gelmesini engelleyecek şekilde uygulamalar ve sınavları getirecek nitelikte olmamalıdır.

Birçok hatip buradan ifade etti, ben de ifade etmek istiyorum: Sınav sonucunun 70 olması gerekiyor bunun için; bunun yüzde 60’ı yazılı sınav ve yüzde 40’ı mülakat için gerekli olacak bir uygulama. Ama mülakat dediğimiz şey, hazır bulunanlar dışında yani mülakatta bulunanlar dışında ölçütlüğü ve nesnelliği değerlendirilemeyen, tarafsızlığı değerlendirilemeyen ve daha önemlisi, zihinlerdeki soru işaretleri giderilemeyen bir mekanizma. Dolayısıyla, adaletin tesisindeki en önemli unsur olan adalet duygusunun bizlerde oluşması önündeki temel engellerden bir tanesi olacak yani hâkimlerin ve savcıların tarafsızlığını ve bağımsızlığını şüpheye düşürecek bir uygulama getirecek.

Şimdi, hâkim ve savcıların sınavlarında izlenen yol ve yöntemlerin denetlenebilir ve şeffaf olmaması sebebiyle pek çok şaibe var. Yapılan düzenlemeyle sınavların açık, şeffaf, erişilebilir ve denetlenebilir olması lazım ama mülakat açık, şeffaf ve denetlenebilir bir mekanizma değil. Bunu denetleyebilecek açık, şeffaf bir mekanizmaya ihtiyacımız var. Özellikle mülakatlarla ilgili çok ciddi şikâyetler geliyor, gelmeye devam ediyor; muhtemelen buradaki her birimize ayrı ayrı bu şikâyetler gelmiştir. Bunun çözümü çok basit. Kamera sistemiyle görüntülü ve sesli takip edilmesidir. Biz Komisyon görüşmeleri süresince de 5’inci maddeye ilişkin olarak değişiklik önergesiyle mülakatlarda sesli ve görüntülü olarak kaydının yapılmasını teklif etmiş olmamıza rağmen teklif reddedilmiş, böylece hâkim ve savcı adaylarının belirlenme yöntemine ilişkin mutlak şeffaflık reddedilmiş, kadrolaşma imkânları saklı tutulmuştur. Toplumun en önemli dinamiklerinden biri olan adalet mekanizmasının mülakat gibi öznel koşulların önde olduğu bir yöntemle belirlenmesi kadrolaşmaya zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, mülakat komisyonlarının durumuna ilişkin Uluslararası Hukukçular Komisyonunun 2016 tarihli raporunun adı “Tehlike altında yargı: Türkiye.” Komisyon, bu tehlikeye açık dikkat çekmiştir ve şöyle ifade ediyor komisyon raporunda: “Avrupa Komisyonu, 2015 raporunda mülakat komisyonları üstündeki Adalet Bakanlığının etkisini eleştirmiştir. Dikkat edilecek husus, geçtiğimiz iki yılda önemli sayıda ek yargı mensubunun atanmış olmasıdır. Komisyonun endişesi Adalet Bakanlığının yargıçların seçiminde, bilhassa sözlü mülakatta yargı bağımsızlığının üstünde belirgin bir risk oluşturmasıdır. Bakanlığın mülakatlardan sorumlu olan HSK üzerindeki etkisi düşünülünce görüşmelerin iktidarın manipülasyonuna açık olduğu da yüksek bir şüphe doğurmaktadır ve iktidardan yana olmayan adayların aleyhine bir durum söz konusudur.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

EBRÜ GÜNAY (Devamla) - Siyasi iktidarın yargı mensuplarını atama, görevden alma, savcılara ve hâkimlere talimat verme, keyfî disiplin soruşturmaları gibi eylemleri doğrudan yargı bağımsızlığına zarar vermektedir. Yargı üstündeki baskılar, hâkimlerin karar verme eğilimlerini değiştirmektedir. Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya yönelik bu tarz davranışların aday hâkim ve savcı sınavlarında da gösterilmesinin önüne de geçmeliyiz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2802 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yetmiş puan” ibaresinin “yetmiş beş puan” olarak ve son cümlesinin de aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Alpay Antmen                                        Süleyman Bülbül                                        Rafet Zeybek

                                          Mersin                                                       Aydın                                                      Antalya

“Başarılı sayılmak için yazılı sınav puanının yüzde yetmişi ile sözlü sınav puanının yüzde otuzunun toplamının en az yetmiş beş olması şarttır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ADBULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Adalet dağıtmak işi devletin en önemli görevi ve en ciddi işidir. Adalet dağcılarının da en iyi hukukçulardan belirlenmesi ve en iyi şekilde yetiştirilmeleri esastır. Ayrıca başarı ölçütünde subjektif olan sözlü sınav ağırlığının azaltılması gereklidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Az önce kabul edilen önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

Böylelikle birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın Antmen, 60’a göre bir söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin ili Silifke ilçesinde tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu hayatanı kaybeden emekçilere Allah’tan rahmet, yaralananlara şifa dilediğine, Tarım ve Orman Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin Silifke’de tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu şu an itibarıyla 6 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti ve 20 civarında emekçi tarım işçisi yaralandı. Öncelikle hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum ve yaralanan kardeşlerimize acil şifalar dilerim.

Yalnız burada aynı konuyla ilgili olarak ben Tarım Bakanlığına tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili neler yapıldığını sordum. Bana verdiği yanıtta Sayın Tarım Bakanı, mevsimlik tarım işçileriyle ilgili konuların Aile Bakanlığının görev alanına girdiğini ve bu konuda kendilerinin bir çalışmasının olmadığını söylemişti yani tarım işçisi Tarım Bakanının umurunda değil. Tarım Bakanlığını göreve davet ediyorum. Ölenlere tekrar Allah rahmet eylesin diyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Biz de ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sayın Ünsal...

31.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, sağlık yönetimi mezunlarının işsizlik ve atama yönünden mağdur edilen kesimler arasında olduğuna ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; her fırsatta sağlık emekçilerinin sorunlarını konuşmaya ve çözüme ulaştırmaya çalışıyoruz ancak ne yazık ki bu sorunların sonu ve çözümü olmuyor. Daha önce acil tıp teknisyenlerinin, fizyoterapistlerin, evde hasta bakım teknikerlerinin, anestezi teknikerlerinin sorunları için konuşmuştum.

Sağlık sisteminin sürdürülebilmesi için, iyileştirilmesi için de ayrıca gerek duyulan sağlık yönetimi mezunu yurttaşlarımız, bugüne kadar dile getirdiğimiz diğer alanlarda olduğu gibi, atama sıkıntısı nedeniyle zorluk yaşamaktadırlar. Sağlık ekonomisi, sağlık hukuku ve sağlık iletişimi gibi sağlık hizmetlerinin kaliteli ve tam bir şekilde sağlanabilmesi için önemli bir role sahip olan sağlık yönetimi mezunu çocuklar, ülkemizde işsizlik ve atama sıkıntılarıyla mağdur edilen kesimler arasındadır. Türkiye’de ve KKTC’deki üniversitelerde toplam 87 programda her yıl 7.263 öğrenci alımı olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 6 ila 13’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, ikinci bölümde söz isteyen değerli milletvekillerimize sırasıyla söz vereceğim.

İlk söz İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi’ye aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Bahşi.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk yargısının durumu içler acısı. Hukuk ve adalete güven sıfırlanmış durumda. Dünya adalete güven sıralamasında 113 ülke arasında 101’inci sıradayız. Konuşmalarımızda ilk günden beri vurgu yaptığımız bir değer vardır: Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı yani Türkiye’de esamesi okunmayan bu değerler üzerine.

İktidar, Türk yargısını son on yedi yıldır arka bahçesi hâline getirmek için çabalamış ve gelinen noktada da bunu becermiştir. Başta Ergenekon kumpasları ve 15 Temmuz sonrası yaşananlar Türk yargısını bitirmiştir. Önce AK PARTİ iktidarınca yargıda FETÖ yapılanmasına bilerek ve isteyerek izin verilmiş, sonra bu hain örgütle yaşadıkları menfaat çatışması ve örgütün ülkeyi ele geçirmeye kalkması sonrasında yaşanılan tasfiyeyle yargı konusunda umutlanmışken boşalan yerlere bu defa da AK PARTİ militanlarının yerleştirilmesi Türk yargısını daha da kötü duruma getirmiştir.

Hain örgüt mensupları elbette ki en ağır şekilde cezalandırılmalı. Ancak, sadece ve sadece bir bankaya para yatırdı diye, bir eğitim sendikasına üye oldu diye, komutanların talimatlarıyla nereye gittiğini bilmeden sokağa sürülen askerleri veya askerî öğrencileri darbeye teşebbüs etti diye hayatlarını karartıp cezaevlerinde çürütürsen buna adalet diyemezsin.

Şu unutulmamalıdır ki adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Geçmişte adaletsizliğe uğradıklarını iddia edenlerin bir an önce bu adaletsiz uygulamalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Parmak çoğunluğuna güvenerek demokrasiyi sadece sayıdan ibaret gören iktidara şunu söylüyorum: Adalet gün gelecek en büyük sığınağınız olacaktır. Ancak, böyle giderse korkarım ki öyle bir günde sığınacak bir adaletten söz etmek dahi mümkün olmayacaktır.

Dün muktedirlerce tahsil edilen zırhlı arabalara binip kendilerini adaletin mutlak hâkimi gören ve bu güce güvenerek her türlü zalimliği yapanlara, bugün görevde bulunan hâkimler onların durumuna bakarak kendi geleceklerini görmelidirler. Çok geç olmadan yapılması gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil, evrensel hukuk ilkeleri ve objektif kıstaslara göre tespit edilerek çözüme kavuşturulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, yargı bağımsız olmak zorundadır. Tüm dünya ülkelerinde bu konuda kesin düzenlemeler vardır. Ülkemizde de yargı bağımsızlığı Anayasa ve yasa hükümleriyle kesin teminat altına alınmıştır. Nitekim Anayasa’mızın 9’uncu ve 138’inci maddelerinde yargı bağımsızlığı kesin kurallara bağlanmıştır. 9’uncu maddeye göre “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” 138’inci madde ise hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını düzenler. Yani, hâkimlerin bağımsızlığı, kararlarını verirken hür olmaları, hiçbir dış baskı ve tesir altında bulunmamaları demektir. Baskı yapılması kadar, yapılabilmesi ihtimali de hâkimlerin bağımsızlığını etkiler. Ne var ki 2017 Anayasa değişikliği referandumu yasama organının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organlarının da bağımsızlıklarını kaldırmıştır. Diğer bir ifadeyle, sadece yasama organını değil, aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmuştur. Bundan iki yüz altmış sekiz sene önce Montesquieu’nun söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şeklide hürriyet olamaz. Şunu özellikle belirtmek isterim ki yasama, yürütme ve yargı erklerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun hiçbir önemi yoktur. Bu kişi, bir bilge kral veya halk tarafından yüksek oyla seçilmiş bir başkan olsa da hiçbir şey değişmez. Halk tarafından seçilmiş olması bir kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez. Her kuvvetin doğasında kötüye kullanma eğilimi vardır. Yüz yirmi dokuz sene önce Lord Acton’un söylediği gibi: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır.” Tüm bunlardan dolayı Türk yargısı bir an önce iktidarın tasallutundan kurtarılmalıdır, Türk milletinin her ferdine güven verecek bir adalet sistemi kurulmalıdır. Adalet, her şeyin yerli yerine konulmasıyla mümkündür. Herkes yerini bilmeli, yerinde durmalı ve yetkilerini aşan işler yapmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, yargıyı konuşurken yargı mensupları ve yargı personelinin de sorunlarını dile getirmek gerekir diye düşünüyorum. Yargı mensupları ekonomik açıdan geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Hâkim ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yürütme organına bağlı olmaktan çıkarılması ve yaptıkları görevin mehabetine uygun olarak iyileştirilmesi gerekmektedir. Keza, yargı personelinin çalışma koşullarının ve özlük haklarının da acilen iyileştirilmesi zaruridir. Hem hâkim ve cumhuriyet savcıları hem ceza infaz kurumu memurları hem de yargı memurları fiilî hizmet zammından yararlanmalı, bu konuda yasal düzenleme yapılmalıdır. Mübaşirler yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılmalı ve genel idari hizmetler sınıfına dâhil edilerek yaşanan mağduriyetler giderilmelidir. Kamu avukatları ile hukuk müşavirlerinin yakınmaları dikkate alınmalı, özlük haklarının düzeltilmesi için gerekli düzenleme yapılmalıdır.

Yukarıdan itibaren söylediklerimize eş olarak şunu söylüyoruz: Yargıyla aklınıza estiği şekilde uğraşmamalı, oynamamalısınız. Adalet, böylesi falanın adaleti, filanın adaleti hükmünü kaldıramaz. Elbette ki adalet mensuplarının adil olmasını istiyoruz ama buna paralel olarak bütün kurumların da adil ve saygılı olması gerekiyor. İktidarı elinde bulunduranların da herkesten önce adil ve adalete saygılı olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, hep yargının kalitesinin düşüklüğünden bahsediyoruz ama yapılan icraatlar yargının niteliğini yükseltmekten uzak. Mesela, Türkiye'de bir hukuk fakültesi enflasyonu yaşanmaktadır, çok fazla hukuk fakültesi vardır. Bunlar arasında da nitelik açısından uçurumlar vardır. Eskiden hukuk fakültesi bir ayrıcalıktı, başarı getirirdi ama şimdi ayrıcalık olmaktan çıktı. Nerede bir boş bina, orada bir hukuk fakültesi. Özellikle vakıf üniversitelerinde ilk açılan fakülte, masrafsız olduğu için hukuk fakülteleri olmaktadır. Profesörü olmayan, sadece misafir öğretim üyeleriyle dönen, avukatların ders verdiği fakülteler bulunmaktadır; bunlar kabul edilemez. Hukuk fakülteleri dershane değildir. Popülist politikalarla her yere hukuk fakültesi açarsanız yargıda nasıl bir kalite olacağını sizlerin de tahmin etmeniz gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde son yıllarda özellikle AK PARTİ hükûmetleri tarafından başvurulan torba yasa mantığı da maalesef iflas etmiş durumdadır. Yasalar sorun çözmek için vardır, sorun çıkarmak için değil. AK PARTİ’nin daha önce çıkardığı torba yasalarda unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı bulunmuş hususlar yeni torba yasalarla düzeltilmeye çalışılmakta, ancak yeni torbalar yeni sıkıntılar doğurmaktadır. Torba yasalar yap-boz, dene-yanıl, koy-kaldır yasalarıdır. Alelacele, yangından mal kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca söylenmesine rağmen, iktidar yanılmaz olduğunu düşünüp yaptığı her işin doğru olduğunun kabul edilmesini istiyor.

Roma’da milattan önce 98 yılında kabul edilmiş bir kanunla yasa yapma tekniğinin ilkesi çizilmiştir. Bu ilke, yasalarda konu birliği olması ilkesidir yani tek konu ya da sıkı bağlantı içindeki konular için tek yasa. İki bin yüz on yedi yıl önce konulmuş evrensel hukuk ilkesine bizim Parlamentomuzda bugün bile uyulmamakta, aralıksız torbalar, torba yasalar çıkarılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisini bu şekilde çalıştırmak asla ve asla doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tamamen hukukçulardan oluşan Adalet Komisyonundan bir torba yasanın çıkmasını; her biri ayrı ayrı, başlı başına kanun teklifleriyle Adalet Komisyonunda uzun uzun görüşülmesi gerekirken yasaların 13 maddeye sıkıştırılıp bir toplantıda çıkarılmasının sakıncalarını takdirlerinize sunuyorum. Bunların hepsi başlı başlına temel yasalar. Bunların tartışılması, uzman görüşü alınması, Adalet Komisyonundan tartışmadan sonra çıkarılması gerekirdi.

Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletin Adalet ve Kalkınma Partisini kalkındıran adalet olmaktan çıkarılması dileğiyle büyük Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekilimiz Sayın Yücel Bulut’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Bulut.

MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle ifade etmek isterim ki -tarafınızca da malum olduğu üzere- Milliyetçi Hareket Partisi huzurdaki yasa teklifini bütün grubuyla ve bütünüyle desteklemektedir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz hain darbe girişiminden bugüne kadar yargı teşkilatımız içerisinde görev yapan zabıt kâtibi olsun, kalem müdürlerimiz olsun, hâkim ve savcı kadromuz olsun bütün adalet teşkilatımızın yaklaşık dört yıldır vermiş olduğu ulvi ve çetin mücadele nedeniyle hepsini ayrı ayrı selamlıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepsinin mücadelesini takdirle izlediğimizi, burada sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum.

Zaman zaman bu kürsüye gelerek, adalet duygusunun sarsıldığına ilişkin, yargının itibarının sarsıldığına ilişkin, adalete duyulan güvenin yüzde 20’lere vardığına, sarsıldığına ilişkin konuşmalar ve tespitler yapılmaktadır. Şimdi öncelikle şunu ifade edeyim: Doğrudur, adalet duygusu bu toplumda incinmiştir, adalete duyulan güven çok ciddi bir şekilde hasar almıştır ancak bu hasar ve bu güven problemi son dört yılda meydana gelmiş bir problem değildir. Eğer ki adalet duygusunun nasıl incindiği, adalete duyulan güvenin nasıl sarsıldığı tam anlamıyla teşhis edilmek isteniyorsa 15 Temmuz öncesine, hatta 2014 öncesine bakılmalıdır. Üzerine hâkim ve savcı cübbesi geçirmiş, Fetullahçı ideolojiyi benimsemiş, Amerikan beslemesi bazı terörist artıklarının yargı içerisinde yaptıkları provokasyon, üst üste kurmuş oldukları kumpaslar, birbiri ardına düzenlemiş oldukları itibar suikastları nedeniyle bu topraklarda yargı teşkilatına ve adalet mekanizmasına duyulan güven gerçekten sarsılmıştır. Ancak 15 Temmuz sonrasında yargı teşkilatımızın içerisinde yapılan temizlik sonrası yargıda görev yapan her renkten, her desenden Anadolu insanlarından müteşekkil yargı teşkilatımızın yaklaşık dört yıllık mücadelesi bu itibar suikastçılarına karşı devletin itibarı ve kudreti, milletin birliği ve dirliğinin yeniden tesis edilmesi mücadelesidir. Dolayısıyla hiç kimsenin bu dört yıllık mücadele sonrasında geriye dönüp yargı teşkilatımızı hedef alarak yargıda görev yapan hâkim, savcı, zabıt kâtibi -bütün personeli kastederek söylüyorum- bütün adalet teşkilatının moral ve motivasyonunu bozmaya, hırpalamaya hakkı yoktur.

Şimdi, bu tespitleri yaptıktan sonra şunu ifade etmek isterim: Tabii ki adalet yalnızca adalet saraylarından dağıtılacak bir nimet değildir; adalet, devletin bütün teşekkülü, bütün organizasyonu, bütün kurumlarıyla bir bütün olarak topluma sunulması gereken bir nimettir, bir hizmettir. Dolayısıyla ne kadar adalet sarayı inşa ederseniz edin, ne kadar adliye binası yaparsanız yapın, ne kadar personel istihdamı yaparsanız yapın şayet sosyal adaleti tesis edemiyorsanız artan yargı yükü karşısında, artan, adliyeye intikal eden sorunlar karşısında bu kadronun, bu personel istihdamının bu sorunları çözebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla gerçek bir adalet tesisi için yeni cezaevlerine, yeni adliye binalarına, yeni kadro alımlarına ihtiyaç duyulduğu kadar onlardan çok daha fazla bir şekilde bunun sosyolojik arka planının incelenmesi ve irdelenmesi gerekir.

Nedir bunun sosyolojik arka planı? Zaman zaman Milliyetçi Hareket Partisinin hatipleri de dile getiriyorlar, biz de daha önceki konuşmalarımızda birkaç defa vurgu yaptık: Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, Cumhur İttifakı’nın ayrılmaz bir parçasıyız ve Cumhur İttifakı’nın ayrılmaz bir parçası olarak bu sorumluluğun farkındayız ancak aynı zamanda Parlamentoda denetim ve denge görevinin bir neticesi olarak dostane uyarı ve hatırlatmaları da yapmakla mükellefiz. Şunu ifade etmiştik daha önceki konuşmalarımızda: Şayet sosyal adalet sağlanmazsa, şayet sosyal adalet tesis edilmezse hiçbir şekilde, hiçbir kudret toplumda nizamı sağlayamaz. Sosyal adalet, yalnızca gelir dağılımının adil bir şekilde yapılması değildir. Buna ek olarak ölçüsüz göç hareketleri, ölçüsüz nüfus hareketleri sosyolojik yapıyı harap eder.

Bakınız, Türkiye'de -her konuşmamızda ifade ediyoruz, umarım bir gün dikkatinizi çeker- 50 milyonluk nüfusumuzun 21,5 milyonu yani yaklaşık yüzde 50’si köylerde yaşarken bugün -geçen, Türkiye İstatistik Kurumu verileri açıkladı- Türkiye’de nüfusumuz 80 milyonu aşmış ama köyde yaşayan insan sayımız nüfusumuzun yüzde 7,7’sine kadar gerilemiş durumda. Bunun anlamı şudur: Bu köylerdeki insanlar buhar olup uçmadığına göre çaresizlik ve yokluk içerisinde, köyde artık rızık ve nafakalarını bulamadıkları için şehir merkezlerine doğru akın etmeye başladılar ve şehir merkezleri üzerinde bir baskı oluşturmaya başladılar. Bu insanların şehir merkezlerinde ciddi sıkıntıları var, geçim dertleri var, birçoğu da Anadolu’daki şehir merkezlerinden sonra, orada da bir gelecek hayali inşa edemedikleri için büyük şehirlerin üzerinde baskı oluşturmaya başladılar. Bu insanlar büyük şehirlerde bulabiliyorlarsa eğer bir apartman görevliliği buluyorlar yahut da bir güvenlik görevlisi olarak istihdam ediliyorlar, geçim derdine düşüyorlar.

Köylerimiz boşaldığı için üretim altyapımız tamamen harap olmuş durumda. Şimdi, bunu, tabii, biz kendi memleketimizden biliyoruz ama birçok milletvekilimizin de aynı kaygıyı kendi bölgelerinde gözlemlediğinden zerre kadar şüphe duymuyorum. Köylerin boşalmasıyla birlikte tarımsal üretim tamamen harap olmuş durumda. Kimseyi teşvik etmiyoruz ve önermiyoruz ama bir örnek kabilinden söylemek istiyorum: Bugüne kadar tüketmiş olduğunuz tütünün önemli bir kısmı benim memleketim Tokat’ta üretilmekteydi. Birçok sigara markasının üzerinde de “Dünyaca ünlü Tokat tütünlerinden üretilmiştir.” diye yazardı. İki yüz yıldır geçimini, rızkını ve nafakasını tütünden kazanan insanlar, millî ve yerli sigara fabrikalarının kapatılması sonrasında kapitalist şirketlerin insafına terk edildikleri için, bugün, koca bir coğrafyada tütün ekilen 1 metrekarelik arsa dahi kalmadı ve bu insanlar topraklarını bırakarak ayrılmak durumunda kaldılar.

Allah’a şükürler olsun, iyi yatırımlar yapıyoruz, bunları da alkışlıyoruz. İstanbul’da yapılan üçüncü havalimanı olsun, üçüncü boğaz köprüsü olsun, bunların hepsi onayladığımız yatırımlar. İstanbul’a üçüncü havalimanını yapıyoruz ama gelgelelim Süreyyabey Barajı’nın suyunu yıllardır hâlâ Zile’ye taşıyamadığımız için 20 bin insanımız Zile’den ayrılmak durumunda kaldılar, İstanbul’da, Ankara’da rızık ve nafakalarını arama derdindeler.

Şimdi, bunlara bir formül bulduk, bir formül geliştirdik ama geçici bir formül bu. İŞ-KUR alımlarıyla şehir merkezleri üzerinde baskı oluşturan bu kitle belli bir süre de olsa geçinebilme standardında tutulmaya çalışılıyor. Fakat Anadolu’da şu anda şöyle bir durum var: İŞ-KUR alımlarının adil olduğuna ilişkin inanç tamamen sarsılmış durumda. Kaldı ki bu, mevcut hâliyle geçici bir çözümden öte bir anlam ifade etmiyor. Neden geçici bir çözümden öte anlam ifade etmiyor? İnsanlara yalnızca dört ila sekiz aylık bir hayal vermek suretiyle, sonrası belli olmayan bir istihdam yaratmak suretiyle hiçbir sorunu çözemezsiniz. İşte, geçim derdi içerisinde inim inim inleyen, ata toprağından, ana toprağından kopmuş, tarımdan kopmuş, ecdadının toprağından kopmuş, büyük şehirlerin içerisinde kaybolmuş olan bu kitlelerin çocukları sizin adliyelerde suça sürüklenen çocuk olarak gördüğünüz çocuklar. Büyük şehirlerde maalesef geçim derdi bir karşılık bulmadığı için bu çocukların önemli bir kısmı sahipsiz kalıyor ve suça sürükleniyorlar, suç ekonomisini oluşturmaya başlıyorlar. Dolayısıyla burada silkelenip kendimize geleceğimiz yeni bir formülü oluşturmak zorundayız, bu işin sosyolojik altyapısını yeni baştan inşa etmek zorundayız, adil bir düzeni el birliğiyle ve ortak akılla inşa etmek zorundayız. Bundan ötesinde…

Bakın, yargının elbette ki sorunları var. Bu sorunları buradaki birçok milletvekili gibi ben de biliyorum. Dün, Sayın Halil Öztürk, Kırıkkale Milletvekilimiz konuşmasında işaret ettiler, şöyle çapraşık bir durumla karşı karşıyayız: Memlekette her 100 bin kişiye 1 hâkim düşerken İstanbul’da her 400 kişiye 1 avukat düşer hâle geldi. Neden? Ölçüsüz bir şekilde, mahalle aralarında bile açılan hukuk fakültelerinin sayısı neredeyse 120’yi buldu ancak bu insanları istihdam edeceğimiz bir alan olmadığı için bunların her birisi şu an piyasada geçim derdinde ve nitelikli olmaktan uzak bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bir taraftan kadro açığımız var ama diğer taraftan da nitelikli hukukçu ihtiyacımız günden güne artar hâle geldi. Tüm bu tehlikelere zaman zaman işaret ediyor olmamıza rağmen, maalesef bir çözüm üretemiyoruz. Geçen, bu Parlamento çatısı altında ümitvar olmuştuk, sulama birliklerinden mağdur olan, 223 trilyonluk borcun altında ezilen, suçu günahı olmayan binlerce köylünün durumunu özetlemiştik ve acilen Anadolu’da bir sosyal travma hâline gelmiş olan sulama birlikleri meselesinin çözülmesi gerektiğine işaret etmiştik. Sağ olsunlar Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlar telefon açtılar, bu sorunun çözümü konusunda alakadar oldular ve bizden bilgi istediler. Biz ümitvar olduk, herhangi bir kanun teklifi hazırlamadık ve bir an önce şu zor kış şartlarında müşterek bir iradeyle bu sorunun çözüleceğine inandık ancak bu sorun olduğu gibi duruyor ve hemen hemen her gün yeni bir telefon ve yeni bir dram duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜCEL BULUT (Devamla) – Boşalmış ve toplam nüfusumuzun yüzde 7,7’sine kadar gerilemiş olan kalan köylü nüfusumuzu da tahsili mümkün olmayan bu tip borç kalemleriyle bir bir ezip, bulundukları topraklardan ayrılmasına vesile olacağız diye korkuyoruz. Elimizde kalan son köylüyü, üretimde katkısı olan son köy insanını korumakla mükellefiz ve tekrar sizlere burada hatırlatmak istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu bürokratlarıyla bizatihi görüşerek bu kararı verdik ve bu Meclis gündemine taşıdık. Bu borcun tahsili mümkün değil; binlerce insanın, garibanın, köylünün emekli maaşı üzerinde şu an bu hacizler duruyor, toprakları üzerinde bu hacizler duruyor, banka hesapları üzerinde bu hacizler duruyor. Gelin, bir yasa teklifiyle ve müşterek iradeyle şu borcu sıfırlayalım, şu zor günlerde köylünün üzerinden en azından bir kalemlik yükü geri alalım istiyorum.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Allah’a emanet olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Beştaş.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, açlık grevinin 105’inci gününde olan sevgili Leyla Güven Milletvekilimizi, 37’nci gününde olan Sebahat Tuncel ve Selma Irmak’ı, Strazburg’da sürgünde olan sevgili Dilek Öcalan’ı -66’ncı gününde- ve onların şahsında, işkenceye karşı yaşamın devam ettirilmesi için kendi yaşamlarını ortaya koyan, açlık grevinde olan arkadaşlarımı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konumuz HDP, bizi konuşacağım. HDP gerçekten bu Parlamentoda ne yapıyor, ne işe yarıyor ya da HDP’ye yönelik bu saldırıların sebebi ne?

Seçimler yaklaştıkça HDP, günde beş vakit namaz gibi, birilerinin ağzından düşmüyor. Gerçekten her kanalda, açtığımız her haber bülteninde ya da mitingde HDP. “HDP şöyledir, HDP böyledir, HDP şöyle terör örgütüdür, HDP’nin milletvekilini şöyle tanımıyoruz.” İşte, söylüyorlar da söylüyorlar. Peki, nedir bunun anlamı? İşte, bunun anlamını açıklamaya çalışacağım.

Evet, yerel seçim stratejimizi açıkladık, herkesi aldı bir telaş. Nereler çekildi? Iğdır, Kars, Muş ve Siirt’te -bunlar aklımda kalanlar- peşi sıra adaylar çekildi. Yahu, madem ittifaksınız, mademki devletin bekası var, o zaman ortak parti kurun; niye çekiliyorsunuz, öyle girin. Bu beka gerçekten günlük olarak değişiyor mu? Her gün beka sorunu değişiyor mu? Bu soruyu da halkın takdirine sunmak istiyorum.

Şimdi, bizi açıkça hedef alıyorlar. İçişleri Bakanı, HDP’den sorumlu İçişleri Bakanı âdeta, başka bir şey yok gündeminde. Her gün HDP’yle ilgili mutlaka bir sözü var. Tabii ki biz de onu tanımıyoruz ama sözlerini başka bir şekilde değerlendireceğim. HDP’yi tanımıyormuş. Sen kimsin bizi tanımıyorsun ya!

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Devletin bakanı, devletin!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz milletvekiliyiz. Sen bizi milletvekili yapmadın. Biz, halkın oylarıyla milletvekili seçildik yani halk bizi buraya gönderdi. Siz de İçişleri Bakanısınız. Siz, bizi tanıyıp tanımama konusunda bu kadar fütursuzca davranamazsınız bir kere. Bunun dışında, özel çalışma alanı ya… Şimdi, burada, biz sizin icazetinizle gelmedik demek istiyorum öncelikle. HDP sizin izninizle kurulmadı, sizin izninizle oy almıyor. Biz halkız, halkımızla var olduk ve tabii ki var olmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Şimdi, bu kadar baskı AKP’ye uygulansaydı mağdur edebiyatı bir milyon yıl sürerdi herhâlde. AKP diye bir parti kalır mıydı, ondan da emin değilim. Hepimizi hapse ata ata bitireceğinizi sanıyorsunuz ama halk bizim etrafımızda kenetleniyor. Şimdi, ülkenin 3’üncü büyük partisi, Türkiye'nin her tarafında örgütlenmiş ve ülkenin tüm ezilenleri, ayrımcılığa uğrayanları, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı, Süryani’si, Ermeni’si, kadını, genciyle burada demokrasiyi savunan, dimdik duran bir parti var ama siz her fırsatta bu partiye vurmaya çalışıyorsunuz. Sizin bizi vekil olarak tanıyıp tanımamanız umurumuzda değil, gerçekten değil. Bizi halkımızın tanıması en büyük gücümüzdür ve sizler HDP’nin gücünün farkındasınız aslında, farkında olduğunuz için siyasi rekabet kurallarını hiçe sayarak, hukuku tanımayarak çetecilik gibi çeteci faaliyet gösteriyorsunuz. Bize “terörist” demek ne demek ya? Hukuka bağlıysanız bir milletvekiline “terörist” diyemezsiniz, bunun hukukla bir bağı yoktur, bütün hukukçular gelsinler, bunu tartışalım. Şimdi, iktidar olmanın nimetlerini bir partiyi yok etmek için kullanıyorsunuz. Hâlâ bizim arkadaşlarımız hapiste, hâlâ Yüksekdağ, Demirtaş cezaevinde ve sizin yargıya verdiğiniz talimatlarla cezaevinde yoksa hukuk kararlarıyla falan değil. Siyaset, rekabet için elindeki gücü muhalefete karşı, muhalifine karşı kullanmak değil.

Şimdi biraz meseleyi tersten düşünelim; gelin, biraz empati yapalım, özellikle iktidar grubuna söylüyorum. Bizler sürekli HDP olarak her gün meydanlarda, alanlarda, televizyonlarda çıkıp şunu desek: “AKP’liler teröristtir. AKP, terör örgütüdür. AKP, terör yandaşıdır. AKP’liler, IŞİD’in arka bahçesidir. AKP, El Kaide’nin ortağıdır. Halkın savcıları göreve.” bunu AKP için çağırsak, “AKP, IŞİD’in saldırılarına izin vermiştir, IŞİD’lilerin cezaevinden çıkması için yargıya talimat vermiştir.” desek, bunu sürekli günde 10 kez dile getirsek ve kamu spotu gibi yayınlasak; bu, siyasi ahlaka sığar mı? Biz burada beraber mesai yapıyoruz, beraber siyaset yapıyoruz ama siz bize bu dili kuruyorsunuz. Evet, siz, sonuçta, bu dille aslında halka HDP’den uzaklaşın, HDP’ye yaklaşmayın... Âdeta bir cüzzamlı gibi gösteriyorsunuz. Ya biz taksiye bindiğimizde, manava gittiğimizde, Migros’a ya da herhangi bir alışveriş merkezine gittiğimizde bize şunu diyorlar: “Ya, bunlar sizden ne istiyor, bunlar niye size saldırıyor?” Çünkü bizden korkuyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bize de tersini soruyorlar, bize de tersini.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, tersinden düşünün çünkü aslında genel olarak ne iktidar ne de muhalefet HDP’siz bir siyaset yürütemiyor. Biri HDP’yle yan yana görünmekten korkuyor, diğeri HDP’ye vuruyor.

EROL KAVUNCU (Çorum) - Bak bu doğru işte, son söylediğin doğru.

BAŞKAN – Sataşmayın değerli arkadaşlar, sataşmayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya biz buradayız, burada, biz sizin gibi milletvekiliyiz ve halkın oylarıyla geldik.

Şimdi, Anayasa’nın 26’ncı maddesi var. Ne diyor: Herkes düşünceyi ifade ve yayma hürriyetine sahiptir. Yine, Anayasa’nın 34’üncü maddesine göre, herkes, önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Size 5 tane fotoğraf göstereceğim. Şu, İzmir’de Milletvekilimiz Serpil Kemalbay’ın abluka altına alındığı, yüzlerce polis etrafında. Bu, İstanbul Taksim’de, etten duvar örülmüş, polisler 55 milletvekilinin etrafında duvar örmüş. Şu, Nusaybin’de, bu resme bakın ya. Bu resim nedir gerçekten? Türkiye'nin resmidir bu, bu resim odur. Bu, korkunun resmidir; bu, HDP’nin halkla temas etmesinden duyulan korkudur.

Anayasa’da ya da 2911 sayılı Yasa’da şu yazmıyor: Gösteri ve toplantı yapmak İçişleri Bakanlığının adamlığına bağlıdır denmiyor. Onun adam olup olmaması, cinsiyetçi lafı olması bir yana, bizim umurumuzda değil, biz Anayasa’ya bağlıyız, Anayasa’ya. Ama birileri adamlığını her fırsatta ortaya koyarak bize bu barikatları kuruyor. Peki, ne oldu? Bizi engellediler mi? Gidiş nereye, biliyor musunuz? Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in evine gidiyoruz, ziyaret etmek için gidiyoruz ama binlerce polis etten duvar örerek o ziyareti engelliyor. Evet, Diyarbakır Milletvekilimiz Remziye Tosun ve Mardin Milletvekilimiz Ebrü Günay. İşte özgürlüğün fotoğrafı bu. Burada özgür olan bizim milletvekillerimiz, dimdik duruyorlar etrafındaki barikata rağmen, tacize, itmeye kakmaya rağmen, orada korkmadıklarını ve halkı temsil etmeye kararlı olduklarını aslında ortaya koyuyorlar.

Şimdi nedir? Gerçekten halktan kim korkar? Diktatörler. Gelin, bu rejimin adını koyalım. Netflix’de bir dizi var, Designated Survivor. Lütfen izleyin, orada diktatörlüğün ne olduğunu çok iyi anlatıyor, bu cümleyi de oradan aldım. ABD Başkanı soruyor: “Halktan kim korkar?” “Diktatörler.” diyor danışmanlar.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Amerika’ya mı soralım?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz daha ne anlatalım? Halktan korkanlar diktatörlerdir. Seçme ve seçilme hakkını kim yok sayıyorsa diktatörlük rejimleridir ve diktatörlerdir. Anayasayı kim tanımıyor? Diktatörler tanımıyor. Tarihe bakalım, bilimsel verilere bakalım, kim tanımıyor. Resimlerin ne anlattığını size anlattım. Bunun gibi yüzlerce resim var elimizde. Aslında bunlar Türkiye’de diktatörlüğün tam olarak yerleştiğini ortaya koyan meseledir.

Evet, tecrit altına alınmış bir halk var ve bu tecrit bütün Türkiye’ye yayılıyor gerçekten. Ama bizler özgürlüğü temsil ediyoruz ve gerçekten 1 Kasım, 24 Haziran öncesi de böyleydi. AKP’nin seçim kampanyası ne, biliyor musunuz? Seçim sathımailine girince, hemen HDP’ye saldırı paketleri önceden hazırlanmıştır. Nedir bu saldırı paketleri? Toplasanız on cümle etmiyor. Gelin, birlikte sayalım ve sonra “HDP şöyledir, HDP böyledir…” herkesi de bu çizgiye çekmeye çalışıyor, HDP’ye karşı bir güç ittifakı oluşturmaya çalışıyor. Gözaltılar, tutuklamalar, tehditler üstüne bir de devletin bekasını da ekleyin tabii.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı).

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir de beka var, işte AKP’nin seçim kampanyası bu kadar aslında.

Ya, siz halka ne vadediyorsunuz? Bırakın HDP’yi. HDP kendini anlatsın, siz kendinizi anlatın. Siyasi rekabet böyle yapılmaz. Bizi eleştirin, biz sizi eleştirelim. Siz parti programımızı, ilkelerimizi eleştirin, biz sizinkini eleştirelim. Ama en önemlisi biz halka ne diyoruz? Bu seçimde halka ne anlatıyoruz? Gerçekten, bu konuda başka anlatacağınız bir şey yok, bu çok açık.

FATMA AKSAL (Edirne) – Onlara yaşam vadediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayrıca, “beka” dediğiniz rant ittifakınızdır, aslında başka bir şey değil. O da bitecek, az kaldı. Gerçekten, halk gün sayıyor -biz burada olmadığımız her dakika halkla birlikteyiz- 31 Martı bekliyor.

Tabii, bu konuda sandık hilelerinizle de başa çıkacağız ve emin olun, 1 Nisan sabahı güzel bir Türkiye’ye uyanacağız.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

REFİK ÖZEN (Bursa) – Hiç şüphen olmasın, hiç!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun, talebinizi alayım önce.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, partimize çok yoğun bir eleştiri var, cevap vermek istiyorum müsaade ederseniz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – “Cevap vermek” diye bir şey var mı?

BAŞKAN – Sataşmadan mı istiyorsunuz, yerinizden mi söz vereyim? Nasıl?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben kürsüyü de tercih edebilirim, nasıl isterseniz.

BAŞKAN – İki dakika, size sataşmadan dolayı söz veriyorum. Yeni bir sataşmaya mahal vermemek kaydıyla diyoruz.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; doğrusu, emin olamıyorum çünkü Sayın Meral Danış Beştaş’ı çok dikkatle dinledim. Şimdi, kendileri hitaplarında, HDP’li milletvekili arkadaşlarımız buraya her geldiklerinde, kürsüye çıktıklarında hep otoriterleşmeden, hep AK PARTİ’ye saldırarak, AK PARTİ üzerinden siyaset yapıyorlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Resimlerle ilgili konuşun.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, dinleyelim lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Ben çok sakin dinledim. Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Kürsü masuniyetini koruyalım değerli arkadaşlar.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Her seferinde… Biraz evvel Meral Hanım diyorlar ki: “Bize saldırmayın, bize saldırmadan konuşun.” Bunu söyleyebilmek için… Sizin kürsüde yaptığınız bütün konuşmalar AK PARTİ’ye ve Sayın Cumhurbaşkanımıza saldırmak üzerine, bütün konuşmalarınız böyle oluyor.

Ben de bunu tercih ediyorum, yaptığımız işlerle karşı karşıya gelelim fakat siz bunu tercih etmiyorsunuz. Yaptığınız şeylerde sürekli şunu söylüyorsunuz: “Efendim, ortada hiçbir şey yokken biz terörle itham ediliyoruz.” Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile Demirtaş’la alakalı verdiği kararda tutuklamayı makul görüyor, makul şüphe olduğunu söylüyor. Maalesef, milletvekili olmak terörle teması kesmiyor. Milletvekillerinizin, şu anda tutuklu olanların ithamları terörle aralarına mesafe koymamakla alakalı. Ben, arkadaşlarım, biz istiyoruz ki HDP terörden ari bir parti olsun, terörün propagandasını burada yapmasın, Mecliste bizi bunlarla itham etmesin ve nihayetinde, bu ayrım olmadığı için Türkiye’de gerçekten bir gerginlik ortaya çıkıyor. Bu hendek vakaları nerede oldu? İnsanlar size bir anlamda fırsat verdiler 24 Haziran seçimlerinde fakat geldiğimiz noktada, verilen bu güven, terörle iş birliği noktasına geldi.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – O senin düşüncen, senin.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Eğer siz milletin yanında duracaksanız, terörden uzak duracaksanız bizim buna hiçbir itirazımız yok.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Haddini bil ya! Haddini bil sen, bu nasıl bir konuşma!

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Biz Türkiye demokrasisi adına bundan mutluluk duyarız, memnuniyet duyarız ama bir karar veremediğinizi görüyoruz ve insanımız için de beka meselesi öne çıkıyor. Bütün seçimlerde bizim arzu ettiğimiz şey, yerelse yereli konuşalım, genel seçimse genel seçimle alakalı yaptıklarımızı konuşalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Toparlayın.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Ama günün sonunda siz bütün bu seçim kampanyalarını başka bir zemine çekiyorsunuz, bu sizin kendi tercihiniz. Ha, diyorsunuz ki efendim, otoriterleşme, otoriterleşme… Yani bunu en çok tekrar eden sizsiniz. Tuhaf bir örnekleme yaptınız, beş vakit gibi; ya, sizinki beş vakit değil, bin vakit gibi, her kelimeniz bununla başlıyor neredeyse. “Onu tanırım, bunu tanımam.” E, o zaman, bize niye anlatıyorsunuz bu kürsüye çıkıp? Ya, siz milletvekilisiniz, biz sizi bir milletvekili olarak tanıyoruz. Buraya geliyorsunuz, bize bir milletvekili olarak hitap ediyorsunuz.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Bakanınıza söyleseydiniz.

ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bu sistemin, Türkiye Cumhuriyeti’nin siz tanısanız veya tanımasanız da bakanları var, görevlerini icra ediyorlar. İşte o sebeple, burada yapacağımız şey, hep beraber demokrasiye, hukuka sahip çıkmak. Biz AK PARTİ olarak elimizden geldiğince bunu yapmaya gayret ediyoruz ve HDP’de siyasetle kendini anlatmaya çalışan bütün arkadaşlarımızın da ortak paydasının hukuk ve demokrasi olması gerektiğine inanıyoruz.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sizden uzak bir şey yani hukuk ve demokrasi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum 69’a göre.

BAŞKAN – 69’a göre, buyurun.

Talep ederken gerekçeleri belirtmek gerekiyor, onu alalım,

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ama o belirtmedi efendim, AK PARTİ Grup Başkan Vekili de belirtmedi..

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Biliyorum, söyledim. Çok açık sataştı.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sataşma da yapmadım ben yani.

2.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekilinin son cümlesine katılıyorum; evet, gelin, hukuk ve adalet etrafında gerçekten uzlaşalım. Bizim de savunduğumuz temel olgu bu.

Bir kere, size birkaç önerim var, gerçekten içtenlikle söylüyorum. Ben sinirlerim el verdiğince A Haber izliyorum, on dakika en fazla dayanıyorum. Bu akşam bir saat A Haberi izleyin -diğer kanalları demiyorum, hepsi aynı- HDP’ye yönelik nasıl bir dil kuruluyor, lütfen, objektif, elinizi vicdanınıza koyun ve sonra gelin, burada konuşalım.

İkincisi: İçişleri Bakanınıza -siz sonuçta yürütmenin içinden çıktığı partisiniz AKP Grubu olarak- sahip çıkın çünkü Anayasa tanımıyor, yasa tanımıyor, mevzuat tanımıyor, içtihat tanımıyor. Yani “Ben adamsam HDP’lileri yürütmem.” ne demektir? Hangi kanunda yazıyor bu? Yani biz orada bir şiddet fiiline mi gidiyoruz? Leyla Güven bizim milletvekilimiz, tecrit insanlığa karşı bir suç, bir işkence. Biz yaşam hakkını savunuyoruz. Bir milletvekiliniz açlık grevinde olsa siz nasıl bir tutum gösterirsiniz?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Leyla Güven kendi iradesiyle mi bunu yapıyor? Kendi iradesiyle yapmıyor bunu.

BAŞKAN – Sayın Zengin, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Hatip, ben sizi dinledim, emin olun dikkatle dinledim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben de dinledim.

BAŞKAN – Sayın zengin, lütfen, rica ediyorum…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Demirtaş örneğini verdiniz. Ben satır satır okudum o kararı.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben de okudum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Eğer şunu deseydiniz, Demirtaş’ı karar gelir gelmez, aynı gün tahliye etseydiniz sizinle hukuk tartışabilirdim ama sizin Cumhurbaşkanınız, Genel Başkanınız çıkıp dedi ki: “Ben bu…”

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Senin de Cumhurbaşkanın değil mi? Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Tahliye edilmesinden bahsetmiyor, hayır.

BAŞKAN – Sayın Zengin…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Gerekçelendirilmesini söylüyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, siz konuşurken biz konuşuyor muyduk?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, ama…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Gerekçelendirilmesini söylüyor.

BAŞKAN – Sayın Zengin…

MENSUR IŞIK (Muş) – Ayıptır ya, ayıptır ya! Çok ayıp ya, çok ayıp ya!

BAŞKAN - Sayın Zengin, bakın, az önce size yönelik sataşmalarda da aynı durumu gösterdim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben size tek cümle cevap vermedim, gerçekten dinledim.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, dinleyelim lütfen.

Konuşmak isteyen herkesi konuşturuyoruz değerli arkadaşlar. Kürsü masuniyetini koruyalım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Grup Bakan Vekili laf atıyor, olacak şey değil.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Demirtaş’la ilgili kararda bir kere emredici -Anayasa 90’a göre- “Demirtaş’ı derhâl serbest bırakın.” diyor. Derhâl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Öyle söylemiyor, karar öyle söylemiyor.

BAŞKAN – Sayın Zengin…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben yirmi beş yıl avukatlık yaptım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben de yaptım otuz yıl, söylemiyorum yani.

BAŞKAN - Sayın Zengin, lütfen…

Bir dakika daha ekliyorum size, toparlayalım Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu, haksızlığın refleksi gerçekten.

Serbest bırakmayıp üstüne üstlük “Ben bu kararı tanımıyorum, gereğini yaparız." dedi Erdoğan, bunu açıkça söyledi. Ve gereğini istinaf mahkemesi yaptı, kararı onayladı. Kararı istinaf mahkemesi onaylamadı, Erdoğan onayladı ve hükümlü hâle getirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımadığını, hukuk tanımadığını, AKP ve iktidar ilan etti. Bu sadece ilk örnek değil, Demirtaş ve Yüksekdağ ve diğer bütün tutuklu arkadaşlarımız, daha doğrusu, düzeltiyorum, rehin arkadaşlarımız iktidarın rehineleridirler. İktidarın rehineleri oldukları için her fırsatta yargıya talimat veren… Yargı, AKP’nin il başkanı, ilçe başkanı, parti meclisi üyesi zaten. Demirtaş mahkemede şunu dedi: “3 AKP’li Demirtaş’ı yargılıyor.” Evet, gerçekten 3 AKP’li bizim rehin arkadaşlarımızı yargılıyorlar.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, bir cümle...

BAŞKAN – Size de yerinizden ben bir dakika söz vereyim, toparlayıp kapatalım.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkanım, hakikaten uzatmak istemiyorum fakat yargı kararını hepimiz okuyoruz. Ben şunu anlamakta zorlanıyorum: Biz bu kararı burada daha ne kadar tartışacağız? O kadar uzun konuştuk ki bütçe görüşmeleri esnasında da. Bu kararı okuduğunuzda karar, tutukluluğun devamıyla alakalı karara devam edilsin mi, edilmesin mi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklamanın haklı olduğuna, yeterli gerekçe olduğuna karar veriyor fakat tekrar salıverilmeyle alakalı başvurularda bunun gerekçelendirilmesi gerektiğini söylüyor. Yani o kararı okuduğunuzda “Bu tutuklama haksızdır, onu serbest bırakın.” demiyor yani. Bu kararı istiyorsanız özel bir gündem yapalım, madde madde konuşalım burada yani, yapalım bunu.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Yapalım, konuşalım ya.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bir saniye, tamamlayacağım.

Şimdi, buradan geldiğimiz zaman şunu niye ayırt edemiyoruz? Ben emin değilim, Leyla Güven kendi iradesiyle mi bunu yapıyor? Şahsen emin değilim. Bu ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – …yani neyse, tamam, böyle kalsın.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, başka bir mesele, bununla alakalı değil.

BAŞKAN – Bir saniye..

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, yerimden bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, siz de lütfen bir dakikada toparlayın, kapatalım ama bu konuyu.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ama ben bunu bitirebilirdim. Bakın, bitirmedim Sayın Başkan ya, bilerek bitirmedim ya…

BAŞKAN – Ama verdiğim sözler 60’a göre birer dakika, oradan veriyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Yani lütfen, o zaman ben de gireyim…

BAŞKAN – Arkadaşlar, yani bir tartışmayı da makul bir şekilde keselim. Her ikinize de yeteri kadar söz verdiğimi düşünüyorum.

Sayın Beştaş, lütfen siz de toparlayın.

33.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben Sayın Zengin’in önerisine aynen katılıyorum. Mecliste kapalı bir toplantı öneriyorum, bir oturum ve HDP’li milletvekillerinin, varsa diğer partilerin milletvekillerinin yargılama dosyalarını da kamuya kapalı gizli bir oturumla, gelsinler tartışalım. O kararlarda nasıl hukuksuzluklar var, nasıl bir keyfiyet var bunu hep birlikte görelim. Açıkça –asla “yalan” demek istemiyorum bir kadın mevkidaşıma- gerçek dışı bir şey söylüyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Demokrasi tehdit altındadır, Demirtaş serbest bırakılmalıdır.” diyor, nokta.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Böyle bir şeyi zinhar söylemiyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, zinhar. Ben de “yalan” demek istemiyorum ama zinhar böyle bir şey söylemiyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

BAŞKAN – Peki, bunu daha sonra hep beraber bir tartışalım.

Sayın Bülbül, sizin 60’a göre bir söz talebiniz var, buyurun.

34.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Ankara ili Polatlı ilçesindeki Sakarya Kışlası’nda meydana gelen mühimmat patlaması sonucu yaralanan askerlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, yeni düşen bir habere göre Polatlı’da Sakarya Kışlasında ağır silah eğitim atışları sırasında meydana gelen patlamada 5 askerimiz yaralanmış, şu an gelen ilk bilgiler bu şekilde. İnşallah daha ciddi bir durum söz konusu değildir, herhangi bir şehadet durumu söz konusu değildir inşallah askerlerimizin. Şimdilik, bu konuyla alakalı olarak, yaralanan askerlerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Meselenin bütün yönleriyle çok iyi bir şekilde tahkik edilip -kamuoyu ve bütün yönleriyle- devletimizin meseleyle ilgili gereken araştırmayı yapmasını arzu ediyoruz, milletimize de geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Sakarya Kışlası’nda meydana gelen mühimmat patlamasında yaralananlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Bülbül’ün ifade ettiği haberi bence değerli siyasi partilerimizin yöneticileri de gerek yerel yöneticilerden gerekse merkezdeki arkadaşlarımızdan tetkik ederek Meclisimizi bilgilendirirlerse sevinirim. Ben de Sayın Bülbül’ün verdiği bilgiler doğrultusunda yeni öğrendiğim bu haberden dolayı, yaralı yurttaşlarımızın hepsine ayrı ayrı geçmiş olsun diyorum. Umarım üzücü başka tablolar bizi beklemez ama arkadaşlarımız da bunu araştırır ve Meclisimize bilgi verirlerse de... Ben de birazdan arkadaşlarıma bilgi vereceğim, onların da takip etmelerini rica edeceğim.

Çok teşekkürler Sayın Bülbül.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zeynel Emre’ye ait. (CHP sıralarından alkışlar)

Süremiz on dakika Sayın Emre.

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, mükemmel insan diye bir şey yoktur yani bir insan her şeyi mükemmel yapamaz, muhakkak eksiği vardır, yanlışı vardır. Dolayısıyla insan ürünü olan yasalarda da mükemmeli beklememek lazım. Yani bir meselenin idealiyle gerçeği arasında muhakkak fark vardır. Amaç nedir? Amaç o ideal için çalışmak, çabalamak, o ideal uğruna mücadele etmek, bunun için en doğrusunu yapabilme gayretini göstermek.

Şimdi, bizim Anayasa’mızda ne yazar? “Yargı ayrı bir kuvvettir. Yasama, yürütme, yargı üçü ayrı kuvvettir. Bunlar bir demokrasinin olmazsa olmazıdır, dengede götürür bunu. Bir ülkeyi dengede götürmesi için bunlar olmalıdır.” der. Burada bizim problemimiz aslında idealden öte, o idealle gerçeği yaklaştıran toplumlar nasıl ki gelişiyor, büyüyor, dünyada gelişen toplumlar ekonomisi güçlü ülkeler olarak anılıyorsa o idealle gerçek arasında makasın açıldığı ülkelerde de bu tamamen tersine bir yön izliyor.

Değerli arkadaşlar, şu iddiada değiliz: AK PARTİ iktidarından önce bu ülkede çok sağlıklı bir yargı mekanizması vardı, her şey adalet içinde gidiyordu, sosyal adalet de vardı, ekonomik adalet de vardı vesaire gibi bir iddianın içerisinde değiliz. Ancak makasın bu denli açıldığı hiçbir dönem olmamıştı değerli arkadaşlar.

Bakın, ülkelerin kaderi, ulusların kaderi neye bağlıdır biliyor musunuz? Ulusların kaderi, o ülkedeki kapsayıcı ekonomik ve siyasal kurumların varlığıyla ilintilidir. Eğer ülkelerdeki bu kurumlar sömürücü kurumlarsa yani ekonomi sadece yönetenlerin kontrolünde ve yönetenlerin düşüncesine yakın insanlar açısından kullanışlı, elverişli bir aygıt hâline gelmişse, keza siyaset de iktidardakiler ile muhalefet için aynı şartları taşımıyorsa ortada sömürücü kurumlar vardır ve bu kurumlarla yönetilen bütün ülkeler çöküşe doğru gider değerli arkadaşlar, tarih bunun örnekleriyle doludur. Eski Maya Krallığından tutun da günümüze gelinceye kadarki tüm iktidar el değiştirmeleri ve devletin, milletin varlığı tamamen bu ilişkilerin sağlıklı kurulmasıyla ilintilidir, ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, biz eğer burada samimi konuşacaksak ben eminim ki bu salondaki herkes şunda mutabıktır: Türkiye’de yargı bağımsız değil değerli arkadaşlar yani böyle bir iddia içinde olamazsınız bu kadar yaşadığımız, gördüğümüz örnekten sonra. Yasamada dahi büyük bir adaletsizlik var. Bakın, Adalet Komisyonu sözcüsü olarak söylüyorum, bir önceki Adalet Komisyonundan gelen yasa teklifinde burada söz aldığımda dedim ki: “Hani, referandum sonrasında yasama ile yürütme ayrı güçlerdi, çok güçlü bir Meclisimiz olacaktı, burada yasaları milletvekilleri yapacaktı, teklif edecekti, konuşulacaktı.” Hâlbuki hepimiz biliyoruz ki bir gerçek var, hiçbir muhalefet partisinden gelen teklif komisyonlarda görüşülmeye dahi alınmadı. Bu görüştüğümüz yasa teklifi dâhil tüm yasa tekliflerinin hepsi iktidar partisi milletvekilinin verdiği teklifler. Ne hikmettir ki iktidar partisi, verdiği teklifleri yürütme, Adalet Bakanı ya da Adalet Bakanı Yardımcısı ya da genel müdürlerinden oluşan bir davetli ve o davetlilerin huzurunda o yasanın ne kadar gerekli ve ihtiyaç olduğu anlatılan bir alan hâline dönüştürdü. Yani burada özetle, birbirimizi kandırmaya gerek yok, biz bu makası açıyoruz. Bunun sonunda gelişen bir Türkiye göremeyiz değerli arkadaşlar.

Üç ay önce burada abonelik sözleşmesinden doğan para alacaklarının tahsiliyle ilgili bir düzenleme geçti. Neydi o? “Efendim, uygulamada bazı sıkıntılar yaşandı, bunları gidermemiz lazım.” Şimdi de istinaf mahkemesi uygulamasında çıkan bazı problemleri gidermek üzerine yasa çıkartıyoruz. Yasalar bir devletin künyesidir, öyle günlük, anlık, keyfe göre değiştirilecek meseleler değildir. Eğer ki bu Meclisin yapması gerektiği gibi torba kanun değil de samimiyetle her meseleyi ayrı bir şekilde temel kanun olarak dile getirip, düzenleyip, tartışıp ortak akıl aransa böyle sürekli birbirini kovalayan, değişen yasaları bu Meclis çıkarmak durumunda kalmayacak. Bunların hiçbir önemi yok, siz kabul edersiniz, biz muhalefet ederiz, yanlış bulduğumuzu söyleriz belki bu teklifler için ama toplamda yargı sistemini düzeltmeyecektir değerli arkadaşlar.

Bakın, on yedi yıldır siz yönetiyorsunuz. Gerçi ben kanun yapma tekniğinden bahsediyorum, anlatıyorum, yasaların bir devletin künyesi olduğunu söylüyorum ama yahu şunu siz içinize sindirebiliyor musunuz: Bir ülkede on yedi yılda Kamu İhale Kanunu yüz seksen altı kez değişir mi ya? Bunu herkes bilir ki -dünya da bilir bunu- Türkiye’de ihaleler adrese teslim gidiyor. Zaten iş öyle bir noktaya vardı ki yürütmenin başı çıkıyor diyor ki: “Ya, ben bu ihalenin tek başına alınmasını istemedim.” O ihaleyi alan da diyor ki: “Ya, yabancı bir ortağımız olsun istedik, onun için tek almadık.” Bunlar kameraların önünde söyleniyor. Hukukçular bilir ki bunlar ihaleye fesat karıştırma suçlarıdır. Ama bunların hiçbirine artık tepki dahi verilmiyor.

Değerli arkadaşlar, biz şu anda FETÖ’yle ilgili çıkan iddianamelerde görüyoruz ki 12 Eylül referandumu FETÖ’nün isteği doğrultusunda onu güçlendirmek, darbeye zemin hazırlamak için yapılmış bir referandumdu. Sonuçları hâlâ yürürlükte mi? Yürürlükte. Ve o 12 Eylül referandumunu sizler nasıl savunmuştunuz? “Türkiye özgürleşecek, yüklerinden kurtulacak, ekonomisi uçacak, her şey çok daha hızlı olacak, bu büyük bir kapının anahtarı âdeta.” dediniz, öyle geçti. Döndük, geldik, 16 Nisan referandumunda da aynı replikleri işlediniz, orada da dediğiniz gibi geçti. Yeni sistemde ekonomi uçacaktı, Türkiye kalkınacaktı, çok müreffeh bir ülke hâline gelecektik, çok güçlü Meclisimiz olacaktı. Bunlar oldu mu değerli arkadaşlar? Bunların hiçbirisi gerçekleşmedi. Ve dolayısıyla, biz, Türkiye gibi bir ülkede, dünyanın en genç 2’nci nüfusuna sahip bir ülkede şu anda kuyruklarda insanlarımızı izliyoruz. Ya, ihtiyaç sahibi her insana ucuza, istediği ürünü keşke, devlet her türlü, her zaman -seçim dönemleri değil, her zaman- bunu sağlayabilse ve verse. Hele hele bizim gibi partiler açısından, sosyal demokrasiyi savunan, sosyal devleti savunan partiler açısından bu elzemdir. Bizim hayal ettiğimiz Türkiye ile yaşadığımız Türkiye arasında fark var. İdeal ettiğimiz Türkiye ile gerçekte, gerçek Türkiye arasındaki makas gitgide açılıyor değerli arkadaşlar, bizim itirazımız buna. Yoksa, yoksulluktan ötürü, alım gücü yoksunluğundan ötürü kuyruğa girmiş vatandaşımızın bizim başımızın üstünde yeri var. Bizim idealimiz işte onlara daha yaşanabilir bir Türkiye sağlamak, bunun için mücadele ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, yargı bağımsızlığı, yargıyla ilgili reform yapılacak. Sayın Adalet Bakanı, bu konuyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partililer olarak ve diğer partilerin de görüşünü almak üzere bir yemekli toplantı yaptı ve bizim fikirlerimizi de sordu, biz de düşüncelerimizi söyledik. Bu aslında son yıllarda pek görmediğimiz güzel davranışlardan biri, bu takdir edilecek bir davranış ama ortada şöyle bir problem var: Bakın, eğer ki bir ülkede bir partinin genel başkanı yüksek yargıçları çağırıyor, bağırıyor çağırıyor, istikamet veriyor, alıyor temsilcilerini çay toplamaya götürüyor, çocuklarını da alıp sarayda işe alıyorsa ve ondan sonra herhangi bir olayla ilgili, bir sanatçının bir yargı meselesiyle ilgili olabilir, bir toplumsal olayla ilgili olabilir, “Yargı gerekeni yapacak.” diye bağırıyor ve üzerinden yirmi dört saat geçmediği hâlde yargının soruşturma yaptığı bültenlere düşüyorsa, siz istediğiniz kadar en iyi yasaları çıkarmaya gayret gösterin, burası hepsini sıfırlıyor. Bu durumu değiştirmediğiniz sürece dünyanın en iyi yasalarını da yapsak yargıya güven yüzde 20-25 seviyesinin üzerine çıkmayacaktır. O nedenle, eğer samimi olarak yargı bağımsızlığını savunuyorsanız -ki bu hep söylenir, iktidardayken kimse dinlemez, başına gelince “Ah!” eder- sürekli hâkim olmaya çalıştığınız yargı böyle bir şey değildir. Sizin getirdiğiniz insanlar dahi gün gelir, iktidarda olmadığınız zaman sizi dinlemez; yazık, olan bu ülkeye olur, Türkiye’ye olur, kaybolan yıllara olur diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şahıslar adına ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun’a aittir.

Buyurun Sayın Ergun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hazreti Ömer’in, Şam Valisine yazdığı mektupta geçen “Camiyi yık ama adaleti yıkma.” ifadesine binaen diyebiliriz ki: Adalet hem medeniyetimiz açısından hem de insanlık açısından değerlerin en yücesidir. Adalet sistemimizde böyle bir değişiklik yaparken, ister istemez, adalet sistemimizin içerisine düşürüldüğü durumu da ele almamız gerekmektedir.

Bugün adalet sistemimiz tam bir hercümerç hâli yaşamaktadır. Adalet sistemimizin üzerinde, sürdürülmesi mümkün olmayan bir iş yükü birikmiş durumdadır. En basit davalar bile, sürdürülmesi mümkün olmayan bu iş yükünden dolayı yıllarca neticelenememektedir. “Geciken adalet, adalet değildir.” şiarından ele aldığımızda, adalet sistemimiz, mevcut yapısıyla, adaleti sağlamaktan oldukça uzaktır.

Sayın milletvekilleri, adalet sistemimizin adil şekilde işlememesinin tek nedeni ne yazık ki bu iş yükü sorunu değildir. 2019 yılında, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün kâmil manasıyla tesis edilmesi gerekirken, ne yazık ki yargı bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı bir süreci yaşamaktayız. Türkiye’de yargı sadece siyasallaşmamış, siyasi iradeye tabi hâle getirilmiştir. Bugün özellikle siyasi hayatımızı yakından ilgilendiren siyasi davalarda hâkimlerin iktidarın hoşuna gitmeyen kararları alabilmesi kolay değildir. İktidarın hoşuna gitmeyen kararlar verilse bile uygulanması konusunda büyük baskılar yapıldığı herkesin artık malumudur. Mesela geçtiğimiz ekim ayında Danıştayın 8. Dairesinin öğrenci andının okullarda okutulmasını engelleyen kararı iptal etmesine rağmen bugün hâlâ bu karar uygulanmamakta ve öğrenci andı okullarımızda okutulmamaktadır. Böylesi bir tabloda ne yazık ki hukuka olan güven yerlerde sürünmektedir. Yargıya güven sıralamasında dünyanın 113 ülkesi arasında 101’inci sıradayız. Toplumun neredeyse yüzde 20’si bu adalet sisteminin adil kararlar alabileceğine inanmaktadır yani toplumun yüzde 80’i artık adalet sisteminin adil kararlar alamayacağına inanmaktadır. Toplumun çoğunluğu adaletten ümidini kesmiş durumdadır. Zikrettiğim rakamlardan ne trajiktir ki eleştirdiğimiz Yargıtay Başkanı da şikâyetçidir.

Sayın milletvekilleri, bugün bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu krizden çıkmak için dış yatırımcılara ve çeşitli kredilere ihtiyacımız var. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkenin yatırımcı çekmesi mümkün değildir. Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ne yazık ki -az önce ifade ettiğim gibi- 101’inci sıraya kadar gerilemiştir. Bugün Afrika ülkeleri bile hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye'nin önündedir. Türkiye'de adaleti ve hukukunun üstünlüğünü tesis etmeden müreffeh bir ülke yaratamayacağımızı görmemiz gerekmektedir. Adalet, sadece adalet değildir. Adalet, aynı zamanda ekmektir, yatırımdır, istihdamdır. Bu konuyu bu şekilde telakki etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Hukuk sistemimizdeki iş yükünü azaltacak reformlardan başlayarak bir an önce Türkiye'yi layık olduğu adalet sistemine kavuşturmamız elzemdir. Bununla birlikte Türk yargısını siyasi iradeye tabi olmaktan kurtarmak ve siyasi iradeyi denetleyici vasfına kavuşturmak zorundayız. Herkesin yetkilerinin sınırlandırılmasının açıkça ifade edildiği ve bu şekilde denge denetleme sisteminin işlediği bir Türkiye’yi oluşturmakla mükellefiz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz Konya Milletvekilimiz Sayın Gülay Samancı’ya aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Samancı.

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 42 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kuşkusuz, yargı sistemimizin en önemli sorunlarından birisi yüksek mahkemelerle, ilk derece mahkemelerindeki iş yükünün fazlalığıdır. Bu sorun yargılama sürelerinin uzamasına yol açmış, bu nedenle kararların makul süre içerisinde verilememesine neden olmuştur; oysaki adalet, Hazreti Mevlana’nın dediği gibi her şeyi yerli yerine koymaktır.

Bu sıkıntı ve aksaklıkları gidermek adına iktidara geldiğimiz günden bugüne yargıda etkinliğin ve verimliliğin artırılması, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması ve adaletin eksiksiz gerçekleştirilmesini temin etmek amacıyla ilgili kanunlarda pek çok düzenlemeye gidilmiştir. Sadece mevzuat değişikliğiyle yetinilmeyip hak arama hakkının kullanılması ve adaletin dağıtılması sürecinde fizikî ve teknik altyapıların oluşturulması gibi pek çok alanda yatırımlar yapılmak suretiyle dosyaların karara çıkmasında zaman kaybının önüne geçilmesi sağlanmıştır.

Mahkemelerce verilen adil kararlar ve davanın taraflarınca verilen kararların isabetli bulunması ve memnuniyet o ülkede hukuka ve yargıya olan güveni de gösterir. Bu hususların gerçekleştirilmesinde, adaletin tecelli etmesinde ikinci kez dosyaların incelenip denetime tutulmasında istinaf mahkemeleri oldukça önemli bir işlev üstlenmiştir. Yargıda ve adaletin dağıtılmasında önemli bir vazifesi olan istinaf mahkemelerinde FETÖ dava dosyalarıyla iş yükü ve yoğunluğunun daha da artmasından dolayı getirilen bu teklifle birden fazla heyet oluşturulabilecek, böylece hem iş yükünün azalması hem de daha isabetli kararların alınarak adaletin tecelli etmesi sağlanacaktır.

İstinafın hayata geçirilmesi, yargı teşkilatında bugüne değin gerçekleştirilen en kapsamlı yapısal değişikliklerden birisidir. Zira yargının iş yükünün yönetilmesi ve kaliteli bir adalet hizmeti sunulması en önemli önceliktir. Bugün ülkemizde adli ve idari yargıda, bölge adliye ve bölge idare mahkemelerince verilen kararlar için temyiz kanun yolu bulunmaktadır. Temyiz mahkemesi olarak Yargıtay ve Danıştayın asli görevi mahkemelerce verilen kararların hukuka uygunluğunu denetlemektir.

Sayın milletvekilleri, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve iki yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlar bakımından bölge adliye mahkemelerince verilen her türlü kararların kesin olunduğuna ilişkin düzenleme bulunmaktaydı. Anayasa Mahkemesi bu hükmü ilk defa bölge adliye mahkemesinde verilen mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olmak üzere, hak arama hürriyeti ve iki dereceli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Ancak biz, yapılacak değişiklikle iki yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlar bakımından ilk defa bölge adliye mahkemesi dairelerince verilen mahkûmiyet kararlarına karşı temyiz yolunu açmaktayız. Belirtmek isterim ki istinaf kanun yolu, daha kaliteli bir yargılama faaliyetine de imkân sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz teklifle getirilen başka bir düzenlemeyse Hâkim ve Savcılar Kanunu’nda olmuştur. Buna göre hâkim ve savcı adaylığı için yapılacak sınavlarda 70 puan alma zorunluluğu tekrar getirilmiştir. Adaylık süreleri iki yıl olmakla birlikte avukatlık mesleğinden gelen hâkim ve savcı adaylarının ise adaylık süreleri bir yıla çıkarılmıştır. Bu teklifle hem nitelikli bir eğitim hem de kaliteli bir süreçle birlikte hukuki değerlendirmelerin daha isabetli olması sağlanmış olacak, mahkemelerin yargılama sırasında yoğunluktan kaynaklı işleyişini aksatan durumlar da ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bu vesileyle, yasa teklifinin hukuk sistemimize, yargı camiamıza ve memleketimize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Samancı.

İkinci bölüm üzerinde soru yok, cevaplar yok.

Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55'inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde aynı mahiyette üç önerge vardır. Bu maddeleri ve maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

6’ncı madde üzerine verilen aynı mahiyetteki üç önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                       Aysu Bankoğlu

                                           Aydın                                                       Mersin                                                       Bartın

                                                                                                      Rafet Zeybek

                                                                                                          Antalya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                              Nimetullah Erdoğmuş                             Ömer Faruk Gergerlioğlu                                    Mensur Işık

                                        Şanlıurfa                                                    Kocaeli                                                        Muş

                                   Fatma Kurtulan                                                                                                         Erdal Aydemir

                                          Mersin                                                                                                                        Bingöl

Yine aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                İmam Hüseyin Filiz                                 Ahmet Kamil Erozan                                   Ayhan Altıntaş

                                        Gaziantep                                                     Bursa                                                       Ankara

                                 Tuba Vural Çokal                                                                                              Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                                                                                     Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Bartın Milletvekilimiz Sayın Aysu Bankoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Bankoğlu.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün görüşmekte olduğumuz Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikle ilgili söz almış bulunuyorum ancak geçtiğimiz hafta yaşanan utanç verici bir olaydan söz edeceğim size.

Geçtiğimiz hafta, üniversite öğrencisi Merve Demirel bir polis memurunun cinsel tacizine uğradı. Daha kötüsüyse Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaydı. Bu açıklamada, söz konusu mağdurun babasının suç örgütü üyesi olması gerekçe gösterilerek mağdurun maruz kaldığı durum âdeta meşrulaştırıldı, âdeta makul gösterilmeye çalışıldı değerli arkadaşlar. Bu, yargıya taşınmış bir olay, bu nedenle olayın gerçeklik boyutunu araştırma işine karışmıyoruz ancak bu olayı Meclis kürsüsüne taşımamın sebebi, olayın doğru olma ihtimali karşısında Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamadır. Bakın, açıklamada ne diyor değerli arkadaşlar: Mağdurun kardeşinin söz konusu eylemlerde aktif bir şekilde faaliyet yürüttüğü, babalarınınsa bir terör örgütü içindeki faaliyetlerinden dolayı görevinden ihraç edildiği söyleniyor. Daha sonrasında, devam eden açıklamada, Türk polis teşkilatının kamuoyu nezdinde yıpratılmaya çalışılarak küçük düşürmekle suçlanıyor. Ancak, açıklama vicdanlarımızda büyük bir infial yaratmıştır değerli vekiller. Devletin bu infial duygusunu dindirme ve suçluyu tespit etme görevi olmasına rağmen, bir anayasal görevi olmasına rağmen ne yazık ki ben bugün size buradan bunu hatırlatma gereği duyuyorum. Şimdi, sizden rica ediyorum, bir an gözünüzü kapatın ve kendinizi Merve’nin yerine koyun. Birisi benzer bir gerekçeyle sizi taciz ettiğinde nasıl hissederdiniz? Korku, öfke, yalnız ve çaresiz hisseder miydiniz mesela? Bilmiyorum, belki de bunlardan hepsi ya da hiçbiri sizler için. Şimdi, ben içinizden hiç kimsenin “Bunu hak ettim çünkü babam da başka bir suç işlemişti.” diyeceğini zannetmiyorum. Tam tersine, işi bizlerin, bireylerin hak ve özgürlüklerini devlet adına korumak olan bir polis memurunun bu davranışı hiçbir şeklide, hangi gerekçeyle olursa olsun hoşgörüyle karşılanamaz değerli vekiller. Bakın, sizin İçişleri Bakanınız Süleyman Soylu ne demiş biliyor musunuz? “Babası FETÖ'den ihraç, kardeşi DHKP-C’li bir proje kadın üzerinden polis teşkilatımızın ezilmesine müsaade etmiyoruz.” diyor değerli arkadaşlar. Devlet böyle bir davranışa göz yumamaz. Hemen şimdi taciz iddiasının araştırılmasını talep ediyorum ve bununla da yetinilmemeli, taciz iddiası üzerine emniyet müdürlüğünün yaptığı açıklamalar da kınanmalı. Kınanmalı ki her bir vatandaşımız devletin anlayışının bu olmadığını bilmeli. Kınanmalı ki içimizdeki korku, öfke bir nebze olsun dursun, çaresizliğimiz de umuda dönüşsün. Ve yine bilelim ki bu kınamayla emniyet müdürlüğündeki polis memurları üzerindeki gölge kalksın ve hepimiz suçta ve cezada şahsilik ilkesinin hâlen geçerli olduğunu hatırlayalım. Ve yine bilelim ki en yakınımız bile olsa başkalarının yanlışlarının bedelini biz ödemeyiz. Bilelim ki tüm anayasal haklarımız güvencede, devletimiz de Anayasa'ya uymakta ve Anayasa'yı uygulamaktadır.

Hukukun üstünlüğü ilkesi hepimize lazım değerli arkadaşlar. Bugün yaşadığımız ekonomik krizin bile çözülmesinde hukuka duyulan saygının önemi oldukça fazla. Buna karşılık, ne yazık ki, üzülerek belirtiyorum, ülkemizdeki mevcut durum hiç de böyle değil ve hukukun üstünlüğü bakımından da oldukça kaygı verici. Şayet bir ülkenin Cumhurbaşkanı “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları bizi bağlamaz.” diyorsa aslında halkına da “Hukukla siz de bağlı olmayın.” mesajını veriyordur değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Bir dakika rica edebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Bir kez daha söylüyorum: Bu ülkede vicdan sahiplerinin tek bir beklentisi vardır, o da adalettir değerli vekiller. (CHP sıralarından alkışlar) Hukuka, istisnasız herkesin ihtiyacı var. Saygın bir devletin kabile devletinden farkı, hukuk sisteminin adil bir biçimde işlemesinde yatar değerli vekiller. Hukuk ne bir partinin ne de bir kişinin talimatlarıyla yol almaz değerli vekiller.

Suçu ve suçluyu örtbas eden zihniyete karşı hukuk devleti mücadelemizden bir an bile vazgeçmeyeceğimizi yüce Genel Kurul huzurunda bir kez daha söylüyor, hepinizi de saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Yerimden bir dakika açıklama yapmak istiyorum, önemsediğim bir konu var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, bir açıklama yapmak için size söz vereyim yerinizden.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Merve Demirel’le alakalı olayı şiddetle reddettiklerine ve konuya ilişkin cümlelerinin çarpıtılmasından rahatsız olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Aysu Bankoğlu Hanımefendi Milletvekilimizi dinledim, kendisine bir cevap değil ama önemsediğim bir mevzu var. Şimdi, dün burada, Genel Kurulda, bu konular hiç açılmadan, daha ilk konuşmaları verdiğinizde ben AK PARTİ Grup Başkan Vekili olarak konuya dair geniş bir açıklama yaptım ve çok samimiyetle duygularımı ifade ettim. Dün geceden itibaren bazı yayın organlarında şahsımla alakalı çok nahoş bir kampanya başlatıldı. Doğrusu, gündem olmasaydı tekrar açmayı düşünmüyordum ama altını çizmek istiyorum çünkü burası bir aile, öyle görüyorum, fikirlerimiz farklı da olsa bir aileyiz ve söylemediğim bir şeyle itham edilmek istemiyorum çünkü ben hem şahsım adına hem grubumuz adına ifade ediyorum.

Bir kez daha söylemek istiyorum: Merve Demirel’le alakalı olayı biz şiddetle reddediyoruz. Bu konuyla alakalı olarak ben konuşmamı yaptığım sırada Merve Demirel hukuken bir başvuru da yapmamıştı. Öğleden sonraki süreçte Sayın Sezgin Tanrıkulu kürsüden söz aldı ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, tamamlayınız Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Önemsediğim için Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tabii, tabii.

Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – …suç duyurusunda bulunulduğunu ifade etti. Tekrar söz alarak bu mevzuyu çok önemsediğimizi, doğru yaptığını ve AK PARTİ Grubu olarak, hatta AK PARTİ kadın milletvekilleri olarak bunu takip edeceğimizi söyledim. Kendisi de zaten -sağ olsun- bana suç duyurusundan bir örnek verdi, o örneği de okudum ve takipçisi olacağız. “Fakat bunu yaparken şunu ayıralım…” diye ifade ettim, “Bu olayın olmuş olmasından yola çıkarak Türkiye’de Emniyet teşkilatıyla alakalı ‘tacizci’ tabirinin kullanılmasını, Emniyet teşkilatının değersizleştirilmesini reddediyoruz.” dedim. Herhâlde bunda herkes hemfikirdir. Bu konu konuşulurken lütfen bu konuyu hacminde konuşalım. Kaldı ki bir suç duyurusu var, biraz evvel sayın hatip de ifade etti. Olayın kasıtla mı olduğu… Hukukta bu tabir olan bir tabir, kasıt mı var, taksir mi var, hata mı var, yanlışlık mı var, kim hata yaptı; her birimiz bunun takipçisiyiz. Bir kadına yapılan bir mevzuda burada bulunan kadın ya da erkek hiçbirimizin rahatsızlık duymama ihtimalini aklımıza bile getiremeyiz, olamaz böyle bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hemen tamamlıyorum.

Ama takdir edersiniz ki ben de hayatında bu tarz işlerle mücadele eden bir insan olarak, söylediğim cümleler çarpıtılarak bir kara kampanyanın ortasında kalmaktan da fevkalade rahatsızım. Aynı sahip çıkılmayı, diğer arkadaşlarımdan da şahsım adına ve grubumuz adına da bekliyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçmesi için, müsaade ederseniz bir iki şeyi ifade etmek istiyorum huzurunuzda.

BAŞKAN – Tabii.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın grup başkan vekilinin sözlerinin tamamına katılıyoruz, böyle bir propagandanın var olmasından da üzüntü duyuyoruz ancak şunu da sayın grup başkan vekilimize ve Adalet ve Kalkınma Partisine ifade etmek zorundayız: İçişleri Bakanı -sizin partinizin İçişleri Bakanıdır- Türkiye'de birisi, gerçekten, bir polis tarafından olsun, doktor tarafından olsun, hukukçu tarafından olsun, kim tarafından olursa olsun bir tacize maruz kalıyorsa “İşte, onun anası böyle, kardeşi böyle, bilmem, etrafı böyle; öyleyse siz onun üzerinden şöyle yapamazsınız.” diyemez. Bunun adına “ahlaksızlık” denir. İçişleri Bakanı kendi kız kardeşi aynı şekilde maruz kalsaydı ne hissedecekse onun annesi de babası da aynı şeyi hissediyor. İçişleri Bakanı olmak onun böyle konuşmasını gerektirmez. Kendisini şiddetle reddediyoruz. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, bir cümle ben de ilave etmek zorundayım.

BAŞKAN – Önergelere geçmeden önce, Sayın Zengin…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, biz, dün bunları konuşurken, yine aynı şekilde, FETÖ’yle alakalı bağlantı kurulmasını reddettiğimizi, bu açıklamanın doğru olmadığını ifade ettik. Bu ifadede bulunan da İçişleri Bakanı değildir zaten. Kaldı ki bu konuya dair ayrıca idari, kendi iç soruşturmasını Bakanlık zaten yapacaktır. Biz, aynı zamanda, bugün değil dün de bu konuyla alakalı açıklama yapılırken FETÖ’yle alakalı bir bağlantı kurulmasını hukuken doğru bulmadığımızı da ifade ettik, bir daha altını çizmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Şimdi “Doğruları konuşacağız.” diyoruz ya, doğruları konuşacaksak “Bu açıklamayı yapan zaten İçişleri Bakanı değildir.” diyor. İşte, İçişleri Bakanının açıklaması.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Emniyet müdürü yaptı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır efendim, İçişleri Bakanının açıklaması.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Emniyet müdürü yaptı.

BAŞKAN – Peki, bir bakalım onlara.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – İçişleri Bakanının kendi açıklaması, “tweet” atmış kendisi.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Twitter’ı bilemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Zengin, siz bunları bir inceleyin. Daha sonra, bence, kadın milletvekilleri olarak hep bir araya gelin. Ben bütün kadın milletvekillerimizin bu konuda aynı doğrultuda hassas olduğunu düşünüyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Aynen, yapmadığımız şeyle…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bir cümle…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

36.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, tacizin meşrulaştırılmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bu Ankara’daki taciz meselesiyle ilgili maalesef dün medyada yine çok farklı tartışmalar yaşandı ama biz dün de söyledik, bugün de söylüyoruz: “Bir kare.” denilerek taciz kesinlikle meşrulaştırılamaz. Ayrıca “Babası FETÖ’cüdür.” denilerek yine başka bir yer işaret edilemez. Tacizin mazereti ve meşrulaştırılması kabul edilemez.

Sayın Zengin’in de tartışılan cümlesi şu oldu: “Telaşla yapılan bir hareket.”

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ama, lütfen, rica ediyorum…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bir kadın milletvekili olarak söylüyorum: Yani, biz, gerçekten, kadın hakları alanında tacizin telaşla yapılan bir hareket olamayacağını kendisinden duymak istiyoruz.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ya, açar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Zengin, ben açayım mikrofonu. Siz bence çok kısa cümlelerle, çok net bir açıklamada bulunun, bu tartışmayı bitirelim.

Buyurun.

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Merve Demirel olayını masumlaştıran, küçülten, değersizleştiren hiçbir ifade kullanmadığına ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, ben zaten çok net konuşuyorum. Ben şunu ifade ettim, bir kez daha söylüyorum: Şimdi, bu görüntüler kamuoyunda iki türlü görüldü; biri olayın olduğu an, o anın fotoğrafı, bir de tamamına dair bir görüntü, tamamına dair. Şimdi, biz karar verirken, herhâlde bu tacizin bu boyutlarıyla ilgili olarak yargı bir karar verecek, hangi aşamasına, ne... Ama dün şunu ifade ettim: Ne olursa olsun bunu şiddetle reddediyoruz, bir kadına bu muamele olamaz, olamaz ama o görüntülerin tamamını seyrettiğinizde… Seyrediyorsunuz onu, o kadar kısa bir şey ki… Ben kendi kanaatim olarak bunu söyledim, belki de bunu söylemek yerine bunu yargıya bırakmak daha doğrudur ama burada bir kez daha ifade ediyorum: Olayı masumlaştıran, küçülten, değersizleştiren hiçbir ifade kullanmıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir söz verirseniz, son söz olsun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ben diyorum ki: Yargı bunu değerlendirsin, suçu işleyenin kastına kendi karar versin yargı. kastı var mı? İstemeden mi yapmış? Nasıl yapmış?

BAŞKAN – Peki.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Fotoğrafı görmediniz mi?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Hepsini gördüm.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Taksirle işlenen bir suç değildir.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Arkadaşım, bir saniye…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, rica ediyorum.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben şunu çok net söylüyorum: Hiçbir kadın böyle bir muameleye uğrayamaz. Biz, ben, arkadaşlarım, AK PARTİ’deki bütün kadın vekiller ve diğer vekil arkadaşlarım bunun takipçisiyiz. Çok net, alenen söylüyorum, dün de bunu zaten söyledim. Konuşmamı, dün akşam tekrar başından sonuna dinledim, tartışmaya mahal verecek, hafifletecek hiçbir şey söylemediğim kanaatindeyim. Ha, böyle anlaşıldıysa da bir kez daha düzeltiyorum: Hiçbir kadın böyle bir muameleyi göremez. Bunu yapan kişi de hangi saikle yapmışsa saikiyle doğru orantılı cezasını alır, çok net söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu tartışmanın daha fazla uzamaması açısından bir şeyler söylemek istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, kişinin kimliği ne olursa olsun kadına yapılan hareketin doğru olmadığına ve olaya meşruiyet kazandıracak ifadelerden kaçınılması gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir defa, yapılan kişinin kimliği ne olursa olsun bir kadın. Bunda anlaşıyor muyuz?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Anlaşıyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yapılan hareketin doğru olmadığı konusunda anlaşıyor muyuz?

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Anlaşıyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yapılan hareketin zamanının müddeti çok önemli değil, bir saniye ile beş dakika arasında bir şey fark etmiyor yani biraz evvel o söylediğiniz “çok kısa bir süre” ifadesi işi sıkıntıya koyar.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ama Lütfü Bey, bakın…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Muhterem kardeşim, Sayın Başkan Vekilim…

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Lütfen yani. Bağlamından koparmayalı yani.

BAŞKAN – Sayın Zengin, bir saniye…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Netice itibarıyla, burada hep beraber bir şeyde anlaşalım.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ama Lütfü Bey, bakın mahkeme kare kare kare bunu inceleyecek ve öyle karar verecek.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yanlış bir hareket yanlış bir zamanda yanlış bir kişiye yapılmıştır. Bu hareketi herhangi birisine yaptıkları zaman nasıl bir tepki göstereceksek aynı tepkiyi hep beraber gösterelim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Aynen öyle.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Böyle bir şeye meşruiyet kazandıracak ifadelerden de kaçınalım.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Lütfü Bey, bakın, hâlâ aynı şey oluyor. Ben meşrulaştıracak tek kelime söylemiyorum. Daha nasıl söyleyeceğim? Reddediyoruz. Ama mahkemeye gittiğinde -avukatsınız, soruyorum- kastı sormayacak mı, taksiri sormayacak mı? Soracaklar.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Sormayacak. Cinsel istismarda…

BAŞKAN – Peki, Sayın Zengin, meramınız anlaşılmıştır.

Sayın Beştaş, siz de bir cümle söyleyin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Soracak, göreceksiniz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bir saniye lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Davayı beraber takip edeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Beştaş, siz de toparlayın, diğer konuşmacıya geçelim.

Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Göreceksiniz.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli ) – Öyle şey mi olur ya!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ne münasebet ya! Ben nefret ediyorum çünkü artık burada kadınlarla alakalı… Lütfen. Böyle bir şey olamaz ya!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bakın, burada sözü ben veriyorum. Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

Söz Sayın Beştaş’ta.

39.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Ankara Emniyet Müdürlüğünün Merve Demirel’le ilgili açıklamasının yargıya yön verdiğine, polis memurunun görevden alınarak hakkında soruşturma başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Burada… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Beştaş’a söz verdim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Burada tacize uğrayan bir kadın var, bu, bir kare de olabilir, bir saniye de olabilir, on dakika da olabilir. Bizim için de, aynen katılıyorum, bir farkı yoktur. Yargı karar verecektir, doğru. Ama yargı karar vermeden önce, takdir edersiniz ki bağlı bulunduğu kurumun tutumu hayati önemdedir. Emniyetin açıklaması yargıya açıkça yön vermiştir. Ankara Emniyeti demiştir ki açıklamasında: “Bir, kare fotoğraftır. İki, babası FETÖ'cüdür.”

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Kare fotoğraf… Yok, öyle bir şey söylemedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Açıklamanın totali budur, bu, şu demektir: Bu bir kare fotoğraf tacize delalet teşkil etmez demektir. Bu, yargıya verilen, aynı zamanda bir sipariştir.

BAŞKAN – Peki.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Birinci talebimiz, bu memur derhâl görevden alınmalıdır, hakkında soruşturma başlatılmadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Mikrofonu açar mısınız?

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Talebimiz şudur: Bir kere, bu memur hâlâ görevindedir, Emniyet Müdürlüğünün açıklamasıyla aklanmamıştır. Hâlâ yargılama aşaması önümüzdedir. Görevden alınsın, soruşturma acil başlatılsın çünkü Türkiye'de bütün kadınlar ve savunucuları, örgütler ayaktadır.

Ve son olarak, Soylu’nun, İçişleri Bakanının “tweet”i, tacize ilişkin açıklama: “Babası FETÖ'den ihraç, kardeşi DHKP-C’li proje kadın.”

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Yuh! Yuh!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu açıklamaya izahat istiyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu, Bakanın. Bu, Bakanın.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yuh olsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bir kere, Bakan böyle bir açıklama yapmışsa yargı nasıl karar verecektir, bunu da Türkiye'nin takdirine sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İslam, buyurun.

Siz de 60’a göre sisteme girmişsiniz, sizin de söz talebiniz var, size de söz vereyim.

40.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Ankara Emniyet Müdürlüğü ile İçişleri Bakanının açıklamalarına ilişkin açıklaması

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür ederim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Bakanınıza sahip çıkın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu, Bakanın.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir sessiz olabilir miyiz, lütfen.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Sayın Başkan, meselenin boyutları aslında burada daha önceki konuşmalarda özetlendi. Ben, Sayın Zengin’in burada bir milletvekili gibi değil de bir avukat gibi konuştuğunu, âdeta hiç görüşme yapmadığı bir insanın niyetlerini buraya taşıdığını görüyorum.

Emniyet Müdürlüğünün açıklaması bir faciadır, olayın ne olduğunu anlamadan korumacı bir tutuma girmiş ve babası üzerinden bu şahsı suçlamaya gayret etmiştir. İçişleri Bakanının açıklaması, Sayın Soylu’nun açıklaması daha büyük bir faciadır. Benim kanaatimce ya istifa etmeli ya da AK PARTİ’li kadın milletvekilleri tarafından istifası istenmelidir. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Benim AK PARTİ’li kardeşlerime söylediğim şu: Çok değerli arkadaşlarım, ben sizi burada tepkisiz görüyorum. Gök kubbeyi bu ülkede bu insanların başlarına yıkmıyorsunuz, eksikliğiniz buradadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın siz de Sayın İslam.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Sağ olun efendim.

Teşekkürler.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, bir şey söylemem lazım. Yani adımı söyleyerek Sayın İslam, bir cümle…

BAŞKAN – Peki, son olarak bir toparlayın Sayın Zengin.

41.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Çok kısa Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın İslam ifade ediyorlar “Bir avukat gibi…” Yani insanların meslekleri herhâlde bizim hayatımızın parçası, kendisi de herhangi bir konuda konuşurken doktorluk, hekimlik mesleğini bir kenara koyacak değil. Buraya her çıktığında “Ben bir ‘prof’ olarak, bir doktor olarak…” Yani bir konuda konuşurken mesleki formasyonunuzla alakalı terimler, bilgiler kullanmak tabiidir. Bilmiyorum, bunu anlatmak ne kadar… Bu kadar basit, anlatım açısından basit, yalın bir şey söylüyorum, çok net: Bu Mecliste, biz, her bir kadın milletvekili aynı noktadayız, Sayın Lütfü Türkkan da ifade ettiler, aynı noktadayız. Biz, bu konuyu şiddetle reddediyoruz, kınıyoruz, sonuna kadar takipçisiyiz…

Sonuç olarak, FETÖ’yle alakalı kurulacak bağlantıyı da doğru bulmadığımızı, bugün değil dün itibarıyla söylüyorum, Sayın Bakanımız da böyle bir açıklama yapmışsa, kendisiyle de konuşurum. Konuşurum. Velhasılıkelam şuraya gelmek istiyorum…

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Bakanınızı kınayın!

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – İçişleri Bakanını kınayın, kınayın!

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Tacizi kınayın lütfen!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.

Bakın, bütün gruplara ben söz veriyorum, herkes kendisini bir ifade etsin.

Buyurun Sayın Zengin, tamamlayın artık.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Tamam.

Bu konuyla ilgili olarak yani hiçbir kadın milletvekili… Ben en az onlar kadar hassasım, en az onlar kadar. Söylemediğim hiçbir kelimeyle itham edilmek de istemiyorum. Şunu ifade ediyorum değerli arkadaşlarım…

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – İçişleri Bakanına tepki gösterin! Erkek tacizini haklı gösteren Bakanınıza tepki gösterin!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Dinle, dinle!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bakar mısınız, siz her biriniz şunu söylüyorsunuz… İnsanlar bir suç işledikleri zaman hiç olmazsa yargıya intikal eden konularda şu zerre kadar da onun kendisini savunmasına bir imkân verin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Yargı kararını verdiniz siz ya!

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Soylu’ya söyleyin!

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Ben suçu kabul ediyorum, sebep ne olursa olsun, hangi saikle olursa olsun, yapılan bir suçtur ve doğru değildir. Daha nasıl net ifade edilir, onu da bilemiyorum.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Tacizi örtüyorsunuz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – İçişleri Bakanı Soylu’nun o açıklamasından sonra yargı ne karar verecek? “FETÖ’cü” deyince tacizin üzeri örtülüyor!

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kamil Erozan.

Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle size Bursa’dan bir mektup okuyacağım, ikinci bölümde de bildiğimi okuyacağım.

(AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Erozan.

Değerli milletvekilleri, bir sayın milletvekilini kürsüye davet ettim, karşılıklı konuşmaya izin vermem yani konuşmacının insicamını lütfen kimse bozmasın, herkes saygı hudutları içerisinde dinlesin. Ben konuşmak isteyen herkese söz veriyorum. Burada karşılıklı atışmalara da asla imkân tanımam.

Buyurun Sayın Erozan.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben izninizle iki konuya değineceğim. Bir tanesi, Bursa’dan bir mektup okuyacağım sizlere. İkinci bölümde ise bildiğimi okuyacağım. Bildiğimin ne olduğunu biraz sonra arz ederim.

Bursa’dan gelen mektup mahallî seçimlere hangi koşullarda gidildiğiyle ilgili. Mektupta anlatılanlar, Türkiye'nin ve özellikle tarım sektörünün içler acısı hâlinin bir tasviridir. İzninizle satırları aynen aktarıyorum:

“Bursa’nın tarımla kalkınan bölgelerinin tamamında tarım bitti ya da bitirildi ve bu bölgeler oy tarlası hâline geldi. Zamanında patates, şeker pancarı, buğday, çilek yetişen tarlalarda şimdi oy bitiyor. Peki, nasıl oldu bu? Tarımın bitmesi kime fayda sağladı? Yüksek mazot fiyatı, ithal tohum, tarım ilacı ve gübre fiyatı, yüksek nakliye fiyatı ve bitirilen kooperatif sistemiyle çökertildi tarım. Çiftçi, emeğinin karşılığını bir türlü alamadı ve farklı geçim kaynaklarına yönelmek zorunda kaldı. Kimi sattı ata yadigârı toprakları, tuttu şehrin yolunu; kimi vazgeçemedi toprağından, kendi yağında kavrulmakta karar kıldı, küçülttü ekim alanını. Şehre giden de tutunamadı o hayata ve kırsalda oy tarlası projesi hayata geçirildi. Nasıl başlandı bu işe? İki adımda. Belediye kurumlarına ve resmî kurumlara taşeron işçi alımı ve İŞKUR aracılığıyla geçici işçi alımı yoluna gidildi. Her iki durumda da iş bulabilmek için iktidara muhalif olmamak ön koşul oldu. Taşeron işçi olabilmek için ailenizin de muhalif olmaması gerek. Her seçim döneminde kadro vaadiyle umutlandırıldı insanlar ama gelmedi o kadrolar çünkü kadro gelirse işin garanti olur ve özgür düşünüp hareket edebilirsin, senden kimse oy isteyemez, oy da alamaz. Taşeron kaldığında ise sürekli olarak kimlere oy vermek zorunda olduğunu hissettirirler ve ailenle birlikte oy vermek zorunda kalırsın. Altı ay geçici işçi olarak çalışabilmek için onlardan da olman şarttır, ailen de öyle olmak zorundadır. Hem taşeron işçiler hem de İŞKUR işçileri AKP’nin mitinglerini dolduran ve mecburen dolduran insanlardır. Her seçim öncesinde olduğu gibi ‘Şu kadar işçi taşeron, şu kadar işçi geçici işçi olarak alınacak.’ diye duyurular başladı bile. Bursa’daki bir ilçeden örnek verecek olursak, seçmen sayısı 24 Haziran tarihindeki seçimler itibarıyla 8 bin, İŞKUR eleman sayısı 200, taşeron işçi sayısı 120, ayrıca mahallî seçimler öncesinde 100 İŞKUR elemanı daha alınacağı açıklandı. Bunların hepsini aileleriyle birlikte toplarsanız en asgari rakamla 320 çarpı 3; 960 kişi eder. En az 400 kişi daha kuyrukta. Onları da aileleriyle 3’ten hesaplarsanız 1.200 kişi eder, toplarsanız, 8 bin kişilik bir ilçede 2.160 oydan bahsediyorum. Bu, toplam seçmenin yüzde 27’si anlamına gelir. Bir zamanlar üretim rekortmeni çilek tarlaları işte böyle oy tarlalarına döndü. İYİ PARTİ’nin önce belediyeleri, sonra da genel seçimleri kazanarak yeniden üreten Türkiye'nin kurulması dileğiyle bitiriyorum sözlerimi.” diyor vatandaş. Bu tür satırları yazanların ve düşünenlerin sayısı milyonlarla ifade edilebilir. Köleleştirilmeye çalıştırılan bu vatandaşlarımıza buradan sesleniyorum: Korkmayın, elinizden tarlalarınızı alıp sizleri asgari ücretli ve yoksulluk sınırının çok altında iş güvencesi olmadan çalışmaya mecbur edenlere oy vermeyin. Korkmayın, sandığa gittiğinizde, o perdenin arkasına geçtiğinizde kime oy verdiğinizi bilen bir tek siz olacaksınız. Korkmayın ve elinizi vicdanınıza koyun, daha iyi bir Türkiye'nin mümkün olduğunu da unutmayın.

İkinci bölümde de bildiğimi okuyacağım demiştim, o da tabii ki dış politika ve izninizle Suriye’ye değinmek isterim. Suriye’de durumun normalleşmesi için öngörülmüş olan çalışmalara hem alanda hem de Cenevre süreci tahtında hız verilmesi gerekmektedir. Hâl böyle olmakla birlikte İdlib’deki durumun karmaşıklığı, Menbic’deki durumun belirsizliği ve Fırat’ın doğusundaki terörist oluşumlar zihinlerdeki takvimin önündeki en büyük engellerdir. Teröristle mücadele esas olmakla birlikte “Bir gece ansızın gelebiliriz.” nidalarıyla Fırat’ın doğusuna yapılacak bir askerî harekâtın yerel seçimler kampanyasına malzeme edilmesine de karşıyız. Kaldı ki bir gece ansızın gelinemeyeceği de Sayın Cumhurbaşkanımızın iki gün önceki ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Sayın Cumhurbaşkanının cümlesi şudur: “Terör oluşumuna bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa ertesi gün ama yakında mutlaka ağır bir darbe vuracağız.” Bunun halk dilindeki adı “Ölme eşeğim ölme, yaz gelecek ve yonca bitecektir.” Ama şunu da söylemem lazım ki yazdan önce bahar gelecek ve o da bir Arap Baharı olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

14 Şubat 2019 tarihinde Soçi’de gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-İran Zirvesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayalindeki Suriye’nin gerçekleştirilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuştur. Fırat’ın doğusuna yapılacak bir askerî harekâta veya sınırlarımız boyunca oluşturulacak Türkiye'nin kontrolündeki bir güvenli bölgeye kimsenin yeşil ışık yakmayacağı artık ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Menbic hülyası da çökmüştür. Adı gelecekte “terör koridoru” olmasa bile, Fırat’ın doğusundaki Kürt koridorunda bir siyasi oluşumun hayata geçirileceği apaçık ortadadır. İktidarın bunu kabullendiği de bir senedir bellidir. İnanmayanlar, Sayın Erdoğan’ın Ankara Ticaret Odasının 54’üncü yıl dönümü töreninde 22 Ocak günü yaptığı bir konuşmaya göz atsınlar.

Dünyanın dört bucağından gelmiş teröristlerin ise İdlib’de bir vahada keyif sürdükleri anlaşılmaktadır. Şunu da belirtmek isterim ki sayıları binlerle ifade edilen bu teröristlerin ya tasfiye edilmeleri ya da adli takibata tutulmak üzere geldikleri ülkelere gönderilmeleri gerekmektedir. Adli takibata tutulmaları hâlinde bu insanların Suriye’ye nasıl ve kimlerin aracılığıyla intikal ettikleri, silah, lojistik ve parasal desteği kimlerden aldıkları konularında yapacakları itiraflar bugüne kadar gizlenen pek çok gerçeği de ortaya çıkaracaktır. Elde edilecek bu verilerin ülkemizde de siyasi sorumluluk sahibi pek çok kişinin yüzünü kızartacağı veya karartacağı şüphesizdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erozan.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Muş Milletvekilimiz Sayın Mensur Işık.

Süreniz beş dakika Sayın Işık.

MENSUR IŞIK (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet arkadaşlar, bugün konumuz Türkiye'nin yargı sistemi ve adalet sistemimizin düştüğü durum. Biraz önceki tartışmalardan da bu zaten net bir şekilde anlaşılıyor aslında.

Bugün Dünya Sosyal Adalet Günü. Bugün vesilesiyle ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yi bir günde üç ayrı dava dosyasından mahkûm ettiğinden bahsetmek istiyorum. Birinci dava dosyası Kemal Gömi dava dosyası. İşkence ve kötü muameleden dolayı Türkiye’yi mahkûm etti.

Değerli arkadaşlar, ikinci dava Ilımdar Çataltepe davası. Özel mülkiyetin ihlalinden dolayı Türkiye’yi mahkûm etti.

Üçüncü dava dosyası ne? Cem Vakfının davası. Yani camilerin elektriğinin devlet tarafından ödenmesine karşı, Cem Vakfının da açmış olduğu davayla cemevlerinin elektriğinin de devlet tarafından ödenmesi talep edilmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu davayı da kabul etti ve Türkiye’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti.

Değerli arkadaşlar, dördüncü dava dosyası da şu: PKK üyesi olmakla suçlanan Ruşen Bayar dosyası. Makul yargılama süresi, avukata erişim hakkının engellenmesi ve adil yargılanma gibi sekiz ayrı hak ihlalinden dolayı Türkiye’yi yine mahkûm etti.

Şimdi sadece Türkiye'nin içerisinde bulunduğu adalet sistemi bu mu arkadaşlar? Yok, maalesef. Ben size Celal Şeker’den bahsetmek istiyorum. Celal Şeker partimizin Muş il yöneticisiydi -düzmece deliller, uydurulmuş deliller- ve hukuka aykırı bir şekilde mahkûm edildi, örgüt üyeliğinden ceza aldı. Değerli arkadaşlar, Diyarbakır D Tipi Cezaevinde yatıyordu. Zaten hastaydı, cezaevinde hastalığı daha da arttı. Kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği ve şeker hastalığı vardı. Defalarca hastaneye götürüldü ve üç veya dört ayrı hastaneden “Cezaevinde kalamaz.” raporu alınmasına rağmen sizin bu yaratmış olduğunuz yargı sistemi, adalet sistemi kendisini tahliye etmedi. Değerli arkadaşlar, haftanın dört gününü hastanede tedaviyle geçiriyordu ve en sonunda hastanede mahkûm koğuşunda elleri ranzaya kelepçeli bir şekilde hayatını kaybetti. İşte sizin yaratmış olduğunuz yargı bu ey AKP’liler, siyasi iktidarın elemanları, üyeleri; yargınız bu. Celal Şeker öldükten sonra, hayatını kaybettikten sonra Muş’ta taziyesi kuruldu. (Gürültüler)

Arkadaşlar, dinleyin. Lütfen dinleyin, vicdanınız biraz sızlasın.

Celal Şeker’in taziyesinde, babası taziyeleri kabul ettiği için babası hakkında dava açıldı örgüt üyeliğinden. “Neden taziye kabul ediyorsunuz? Neden taziye kuruyorsunuz?” diye.

Ve son bir şey Celal Şeker dosyasına dair: Celal Şeker’in tahliye edilmesi gerektiği düşünüldüğü için Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldı. Celal Şeker dokuz ay önce hayatını kaybetmişti, hayatını kaybettikten dokuz ay sonra Anayasa Mahkemesi yapılan başvuruyu reddetti, dedi ki: “Celal Şeker’in hastalığı yok, tahliye edilmesine gerek yok.” Oysaki Celal Şeker dokuz ay önce zaten hayatını kaybetmişti.

İşte, arkadaşlar, adalet bir gün sizlere de lazım olacak ve emin olun, size lazım olduğunda bizler yine sizi savunuyor olacağız. O zamanki ruh hâlinizi ve psikolojinizi çok merak ediyorum ve yüzünüzde acaba utanma olacak mı, onu da çok merak ediyorum; buna göz yumduğunuz için, bunu yarattığınız için.

Ben biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Zengin’in Selahattin Demirtaş kararını yorumlarken söylediği sözlere bir iki yorum yapmak isterim. Kendisi bir milletvekili, parlamenter, grup başkan vekili ve bir kadın. Kendisine “Siz yalan söylüyorsunuz.” demeyeceğim, kültürüm ve nezaketim el vermiyor ama bir gerçeklik ancak bu kadar ters yüz edilebilir. Madem Selahattin Demirtaş için “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tahliye edilsin.” demedi, sizin Genel Başkanınız, Sayın Cumhurbaşkanı hemen aynı saatte, iki saat sonra neden “Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını tanımıyoruz ve hamlemizi yaparak gereğini yapacağız.” dedi. Ve neden Selahattin Demirtaş’ın dosyasını BAM 700 dosya öne alarak, derhâl, apar topar karar vererek onayladı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MENSUR IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan, toparlayacağım.

BAŞKAN – Toparlayalım.

MENSUR IŞIK (Devamla) – Sayın iktidar, sizler bunu görmeden bunu hissetmeden, adalet duygusunu vicdanınızda hissetmeden, yüreğinizde hissetmeden bu ülkeye adalet gelmeyecektir. Ama emin olun, bu ülkeye adalet geldiği zaman -biraz önce de söyledim- yine bizim grubumuz, adalet geldiği gün partinin ismi ne olur bilemem ama… Çünkü benim sizi görünce, bu yargı sistemini görünce maalesef umudum elbette ki zayıflıyor ama biz büyük umutlarla bu ülkeye mutlaka adaleti getireceğiz ve adaleti getirdiğimizde de sizin karşıtlarınız -karşıtlarınız diyorum- sizi yargıladığında da, sizin gibi muhalifleri yargıladığında da biz yine muhalefet sıralarında oturduğumuzda yine adaletin, hakkın, hukukun savunucusu olacağız, yine sizi savunacağız diyorum. Mağduriyet nerede varsa, haksızlık nerede varsa biz orada olmaya devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Hüseyin Kaçmaz                                        Erdal Aydemir                             Nimetullah Erdoğmuş

                                          Şırnak                                                       Bingöl                                                     Şanlıurfa

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                                                                          Ayşe Acar Başaran

                                          Ankara                                                                                                                      Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                    Özlem Zengin                                     Mehmet Doğan Kubat                                     Engin Özkoç

                                           Tokat                                                      İstanbul                                                     Sakarya

                                Zeynep Gül Yılmaz                                      Ziver Özdemir                                            İshak Gazel

                                          Mersin                                                      Batman                                                     Kütahya

                                        Ali Şahin                                                                                                              Lütfü Türkkan

                                        Gaziantep                                                                                                                    Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Bingöl Milletvekilimiz Sayın Erdal Aydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Aydemir.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık iki günden beridir Adalet Bakanlığını ve yargı sistemimizi ilgilendiren konularla ilgili söz alıp kürsüden kendi fikirlerini beyan eden vekillerimize tanıklık ettik. Tabii ki bizim, son AKP iktidarı döneminin altı, yedi yıllık kısmına denk gelen hususla ilgili kendi aramızda yapmış olduğumuz tartışmalarda âdeta yargının akıl tutulması yaşadığı, yargının dondurulduğu ve bu tanımlamalarla birlikte yargıya iktidar tarafından, özellikle iktidarı oluşturan Cumhurbaşkanı, yine Bakanlar Kurulu tarafından âdeta direktif verildiği ve yönlendirildiği hususunda aşikâr, net bir şekilde bir tespitimiz söz konusu. Bunun son örneği, dün ve önceki gün Ahmet Şık ve arkadaşlarıyla ilgili verilmiş olan BAM’ın, istinaf mahkemesinin kararıydı.

Bir anlık düşünelim değerli vekil arkadaşlarım, BAM şöyle bir karar vermiş olsaydı: “Yerel mahkemenin vermiş olduğu karar esastan hukuka aykırı bir şekilde tesis edilmiştir.” Ve bunu bozup yerel mahkemeye göndermiş olsaydı arkadaşlar, bu BAM’ın, istinaf mahkemesi heyetinin akıbeti ne olurdu? Özellikle de AKP’li milletvekili arkadaşlarıma soruyorum, bu BAM’ın akıbeti, bu yargıçların akıbeti ne olacaktı? Tartışmasız ki bu mahkeme heyeti dağıtılacaktı ve ülkenin çeşitli yerlerine sürgün edilecekti, tenzilirütbeye gidilecekti. Bunun bariz örnekleri, Antalya İstinaf Mahkemesi, Gaziantep İstinaf Mahkemesi. Yürütmenin istemiş olduğu doğrultuda karar vermedikleri için hem sürüldü hem de bu mahkemeler dağıtıldı.

Bu kısa girişten sonra… Vekili olmuş olduğum Bingöl ilinin yerelde çok ciddi sıkıntıları, sorunları söz konusu. Bingöl ili 1936 yılında il statüsüne kavuşturuldu yani kent yaşı 83’tür. Kadim kentlerle karşılaştırıldığında çocuk yaşta sayılabilecek bir kenttir. Son on beş yılda da AKP belediyeleri tarafından yönetilmektedir. Belediyelerin var olma sebebi özellikle yereldeki sorunları çözmektir. Yerelde bulunan en temel kent sorunları da temizlik, yol, su ve imar düzenlemesidir. Değerli arkadaşlar, maalesef, Bingöl ilinin yolları, çok genç bir kent olmasına rağmen artan nüfusu ve gelişen kent yaşamına cevap verememektedir. Hem yolları çok dar hem de merkez mahalleleri olan Kaleönü, Simani, Yenimahalle ve Mirzan mahallerinde bırakalım normal yolları ulaşım insanlar tarafından, orada yaşayan mahalleliler tarafından patika yollarla sağlanmakta. Bu patika yollar, bakın, 2019 yılı itibarıyla hâlen mevcut ve hâlen devam etmekte, bundan dolayı da bu mahallelerde yaşayan insanlarımız çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.

Temizlik sorunu çok ciddi bir şekilde bütün Bingöllü halkın gündemindedir. Çöplerin zamanında toplanmaması, çöplerin konteynerlere bırakılmamasından kaynaklı çevreye çok ciddi zararlar verilmekte, çöplerden kaynaklı hastalıklar baş göstermekte ve bu durum sürgit devam etmektedir.

Yine, Bingöl ili çok zengin su kaynaklarına sahip olmasına rağmen Bingöl genelinde çok ciddi su sıkıntıları çekilmekte, özellikle de Kaleönü Mahallesi’nde bu sistemli bir hâl almakta ve su sıkıntıları da hâlen devam etmektedir.

Arkadaşlar, Bingöl ili Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu deprem fay hattının tam ortasında bulunmakta, bundan dolayı da Bingöl’de imar yapılanmasına gidilirken Bingöl’ün bu durumu özellikle göz önünde bulundurulmalıdır. Ben isterdim ki Bingöl milletvekilleri Feyzi Berdibek ve Sayın Cevdet Yılmaz da şu anda burada olsun ve bu söylenenleri dikkatli bir şekilde dinlesinler, hep birlikte bu sorunlara çözüm bulabilelim. Bingöl imar planı düzenlenirken deprem bölgesi olması hasebiyle mutlaka ve mutlaka...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydemir, ben bir dakika daha ilave edeyim.

ERDAL AYDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Alüvyon zeminli tarım arazileri şu anda Bingöl’de imara açıldı ve imara açılan yerlerde dikine 11 ve 8 katlı yapıların yapımına Bingöl Belediyesi tarafından izin verildi. Bakın, İstanbul’da sadece Kartal’da çöken bir binanın enkazı Türkiye’nin bütün olanakları seferber edilmesine rağmen üç günde zor bir şekilde ortadan kaldırılabildi. Düşünün ki alüvyon topraklı tarım arazilerinde yapılmış olan bu yeni yerleşim alanlarında bir depremin olduğunu -yani kesinlikle hiçbir şekilde dilemediğimiz bir durum- bu durumda da yaşanacakları şu anda iktidarda olan AKP Hükûmetinin dikkatine ve vekillerin dikkatine sunmayı bir zaruret biliyoruz.

Bu çok kısa sürede Bingöl’ün sorunlarını dile getirmek gerçekten çok zor, yarıda da kaldı. Bu hususları da tüm Bingöl halkının, kamuoyunun takdirine sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydemir, Bingöl’ü anlatın, bir dakika daha vereyim istiyorsanız.

Buyurun.

ERDAL AYDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Yine, Bingöl Kültür Mahallesi’nde “kentsel dönüşüm” adı altında iki yıl önce 1 katlı, 2 katlı ve 3 katlı olarak bilinen bütün binalar yıkıldı, hak sahiplerine şu dendi: “İki yıl içerisinde sizin evleriniz anahtar teslimi şeklinde size teslim edilecek.” Aradan iki yıl geçmesine rağmen bırakalım hak sahiplerine evlerinin teslimi, bir kazma bile vurulmadı. Bu mağduriyetlere de bir an önce son verilmesi zarureti söz konusudur.

Ben daha fazla da süre ihlali yapmadan bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydemir, televizyon saatinin sonuna gelen son konuşmacı olduğunuz için o haktan olduğu gibi yararlandırdım sizi, bilginiz olsun.

ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Sağ olun.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle Teklif’in çerçeve 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gerek önceki konuşmacımızın ve gerekse bu okuttuğumuz önergede bütün siyasi parti gruplarının talebi 7’nci maddenin kanun metninden çıkarılmasıdır. Doğal olarak bu aynı mahiyetteki her iki önergeyi de oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

7’nci madde teklif metninden çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 8’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                                          Rafet Zeybek

                                           Aydın                                                       Mersin                                                      Antalya

                                                                                                   Ali Mahir Başarır

                                                                                                           Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Mensur Işık                                              Garo Paylan

                                           İzmir                                                          Muş                                                     Diyarbakır

                                   Mahmut Toğrul                                      Ayşe Acar Başaran                    Filiz Kerestecioğlu Demir

                                        Gaziantep                                                   Batman                                                     Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Ali Mahir Başarır.

Buyurun Sayın Başarır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Başarır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında ben bugün ceza muhakemesi hukukuyla ilgili konuşmayı çok istiyordum. Ama iki gündür vermiş olduğum bir soru önergesiyle ilgili havuz medyası hakkımda, partimle ilgili bir linç kampanyası düzenlemektedir. Ben bu havuz medyasına yine cevap vermezdim, ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir grup müptezelin çıkıp orada insanları linç ettiği, ötekileştirdiği, ayrıştırdığı yayın grupları bunlar ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı, havuz medyasının bu eylemlerine Altındağ’da ortak oldu, hakkımda mesnetsiz, tamamen iftiraya yönelik bir suçlamada bulundu.

Değerli arkadaşlarım, iki gün önce, Enerji Bakanımıza sorulmak üzere 10 soruluk bir önerge verdim. Bakın, 3 tane gemi aldık. Neden? Akdeniz’de petrol aramak için. Ben, 10 tane soru sordum.

SALİH CORA (Trabzon) – Rahatsız mı oldun?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bu gemilerin maliyetini sordum. Tuzla Tersanesi’nde modifiye edilmiş gemilerle ilgili bu ihale kimlere verildi, nasıl verildi; bunu sordum. Alanya’da, Erdemli’de kaç kuyu açıldı; bunu sordum. Alanya’da kırk gündür bu gemiler yatıyor; bunu sordum.

Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “CHP’li vekil, CHP’liler, Rumlarla birlikte ‘Bu kuyular kapatılsın.’ diyor.” Ben, birazdan, grup başkan vekilime, vermiş olduğum önergeyi teslim edeceğim; grup başkan vekillerimize verecek.

SALİH CORA (Trabzon) – Önergeyi okusana.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Grup başkan vekilinize vereceğim.

Eğer ki “Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramayın.” ya da “Bu kuyuları kapatın.” ya da “Neden açtınız?” dediysem dünyanın en alçak insanıyım, yarın istifa edeceğim bu Meclisten.

MELİHA AKYOL (Yalova) – Niye bağırıyorsun?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp bir mitingde bunu söyleyebiliyor.

Arkadaşlar, bakın, 10 tane soru var, tek tek vereceğim. Bir tek kelime bulun, her yaptırıma razıyım. Bu kadar kolay mı, çamur atmak bu kadar kolay mı? Benim 2 evladım var. Bakın, sosyal medyada Cumhurbaşkanı konuştuktan sonra aile resimlerimin altına “Niye ölmüyorsunuz?” diye yazıyorlar. Benim iki evladım eski Meclis Başkanımızın torunlarıyla aynı okula gidiyor. Onlar korumalarla gidiyor, çakarlı arabalarla gidiyor ama benim eşim 2 evladını elinden tutup okula götürüyor, akşam tekrar alıyor. Allah korusun, bana veya aileme bu Cumhurbaşkanının iftiralarından dolayı bir zarar gelse bunun hesabını verebilir mi?

Bakın, bir devleti yönetiyorsunuz, bir seçime gidiyoruz, Allah aşkına olmayan şeyleri olmuş gibi göstermeyin. Ben bir Mersin Milletvekili olarak “Akdeniz’de niye petrol arıyorsunuz?” diyeceğim. Hadi canım.

Bakın, ben şunu soruyorum: Niye bulamıyorsunuz? İsrail ve Rumlar 300 milyar metreküp doğal gaz bulmuş aynı alanda, biz niye bulamıyoruz? Ben bunu soruyorum, ben haksızlığı soruyorum, ben yolsuzluğu soruyorum, bu ihaleleri kime verdiğinizi soruyorum. Bakın, sorduğum net, 2 milyar dolardan bahsediyoruz. Yetimin, işçinin, emeklinin parasını oraya gömmüşüz. Lütfen, biz bunu sormayacak mıyız? “Alanya’da o gemi kırk gündür ne yapıyor?” diyorum. “İsrail buluyor, Rum buluyor, ben niye bulamıyorum.” diyorum. Cumhurbaşkanı diyor ki: “CHP’li vekil Rumlarla ve İsraillilerle birlikte ‘Kuyular kapatılsın.’ diyor.” Ve sonra linç kampanyası başlıyor. Böyle bir siyaset olmaz. CHP’ye “çöplük” diyor. Asıl çamur siyasetini yapan kendisi, iftira atan kendisi. Yalan, yalan, yalan. Herkesin bir onuru var. Türkiye’de 4 kişiden 1 tanesi bu partiye oy veriyor. Olmayan bir şeyi nasıl söyleyebilir? Bizler hepimiz bu Meclisteyiz, hiçbirimiz birbirimize iftira atamayız. Ben AK PARTİ’li arkadaşlarıma da atmam. Ben burada bir milletvekiline iftira atsam, sosyal medyada linç etseler, onun tırnağına zarar gelse kahrolurum, kahrolurum, gerçekten kahrolurum. Yapmayın, yapmayın. Bu seçimin konusu bu değil. Ne olur yapmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Başarır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) - Bu seçimde projeleri konuşalım, on yedi yılın hesabını verin, yaptıklarınızı, yapmadıklarınızı söyleyin. Ne alakası var? Bir milletvekilini nasıl hedefe koyuyorsunuz? Hiçbir milletvekiline yapmayın. Burada aynı çatıdayız, birbirimize iftira atmayalım.

Ben grup başkan vekilime önergemi veriyorum, inceleyebilirsiniz, sözümün arkasındayım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi için bir şeyler söyleyeceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hatip “Bu seçimde projeleri konuşmamız lazım, belediye çalışmalarını konuşmamız lazım.” dedi, güzel. Hatip burada önergeyle ilgili söz aldı ama önergeyle ilgili herhangi bir şey konuşmadı. Maddeyle ilgili konuşalım, kanunla ilgili konuşalım, önergeyle ilgili konuşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğer taraftan, Sayın Cumhurbaşkanımıza hitapları oldu. Bu üslubu asla tasvip etmiyoruz, aynen iade ediyoruz. Cumhurbaşkanımıza çamur atmakla ilgili sözleri oldu, aynen iade ediyoruz. Biz Akdeniz’de petrol aramaya, doğal gaz aramaya yerli ve millî imkânlarımızla sonuna kadar devam edeceğiz. Bu hiç kimseyi rahatsız etmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Aynı şeyi söylüyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben de kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Biz AKP Grubundan bir mal alıp mal vermedik ki, mal satmadık ki iadesi olsun. Neyi iade ediyorlar?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Üslubu iade ediyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kendilerine karşı söyledikleri sözler şu: “Yalan söylüyorsunuz.” diyorlar, yalan söylediğinize kanıt yok. Eğer doğruyu söylüyorlarsa doğru söylediklerini kanıtlasınlar. “İade ediyoruz.” diyerek kendi yalanlarını meşrulaştırmak ancak bu işin kurnazlığını yapan tüccarlara aittir. Biz milletin buradaki temsilcileriyiz. Bir milletvekilinin kendisi, ailesi, yaptıkları icraatlarla ilgili doğru olmayan bir şeyi bir genel başkan miting alanlarında söylüyorsa o milletvekilinin de kürsüden kendisini savunma hakkı vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür bir yargı paketi üzerinde konuşuyoruz. Bugün de artık bitireceğiz görüşmeleri.

Tabii, biz yargıdan söz ederken hepimizin aklına, maalesef, sadece iddia makamı ve karar verici makam geliyor. Ama biz biliyoruz ki yargı makamı üç sacayağı üzerine kurulmuştur ve bu üç sacayağının en önemli ayağı da aslında savunma makamı yani avukatlardır. Şu anda Mecliste de çokça hukukçu, avukat arkadaşımız var, meslek itibarıyla avukat olan arkadaşımız. Ve avukatlığın aslında nasıl zor olduğunu hepimiz biliyoruz, savunmanın nasıl çoğu zaman savunmaya ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz; hele günümüz Türkiyesinde, hele hukukun geldiği boyut itibarıyla esasında en çok savunulmaya ihtiyaç duyan makam olarak bugün avukatlar söz konusu. Bunu niye söylüyorum? Bağlayacağım değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, dün basına da yansıdı, hepimiz izledik; Van’da 15 Şubat günü gözaltına alınan çocuklarla ilgili işkence iddialarını araştırmak için Van Barosundan Van Baro Başkanı, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve yine, bunun yanında Çocuk Hakları Komisyonundan bir heyet, var olan iddialar üzerine; çok vahim, gerçekten tüyler ürpertici, hele çocuklar açısından kabul edilemez işkencenin geldiği boyut itibarıyla yapılan başvuru sonucunda meslektaşlarımız çocuk şubeye intikal etmişler, bu aradaki gözlemleri sonucunda bir basın açıklamasıyla beraber suç duyurusunda bulunmuşlar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Van Barosunun açıklamasından kısa bir kesit sunacağım; sonra bir de bunun karşısında bir karşı açıklama var, ondan da kısa bir kesit sunacağım.

Şimdi, Van Barosu şöyle diyor: “15/2/2019. Van ilinde toplumsal olaylara karıştığı iddiasıyla birçok yakalama ve gözaltı işleminin gerçekleştiği, gözaltına alınan yurttaşların önemli bir kısmının çocuklardan oluştuğu kamuoyunun bilgisindedir.” Gözaltına alınan çocuklardan O.D., Ş.Y., Ö.S. isimli çocukların, yakalama ve gözaltı işlemleri esnasında ters kelepçelenerek silah dipçikleriyle, yumruk ve tekmelerle kafa, göz ve karın boşluklarına birden çok kez vurularak ağır bir şekilde yaralanmalarına sebep olunduğu ve ağır hakaretlere maruz bırakılarak işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldıklarını ve yine, bunun yanında, daha sonrasında bu çocukların kafalarının klozetlere bile konulduğu ifade ediliyor. Bu, bir, çocukların söylemi; iki, alınan raporlar sonucunda ve yine bunun yanında, kamuoyuna yansıyan birtakım fotoğraflar var.

Şimdi, avukatların ya da baroların tek görevi bir meslek kuruluşu olması değildir. Barolar bir meslek kuruluşudur, doğrudur ama bir görevleri daha var: İnsan haklarını koruma ve savunma görevleri vardır. Tam da bu görevlerinden kaynaklı bu olaya müdahil oluyorlar ve hemen akabinde, 19’unda, dün Emniyet Genel Müdürlüğü bir açıklama yayınlıyor ve açıklama gerçekten dehşet verici arkadaşlar. Yargının en önemli sacayaklarından biri olan savunmaya bu şekilde bir saldırının bugün, hatta dünden beri, anında Adalet Bakanlığı tarafından bir cevabı haiz olması söz konusuyken bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunulmamış, bu konuda herhangi bir söz söylenmiş değildir.

Şimdi, ben okuyacağım ve bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığının derhâl bir açıklama yapması gerektiğini de buradan ifade ediyoruz. Bu, kabul edilemezdir. Yargı ya da adalet mekanizması sadece hâkim ve savcılardan oluşmuyor, bu avukat arkadaşlarımız da yargının bir parçasıdır ve bu şekilde hedef gösterilmeleri, bu şekilde itibarsızlaştırılmaları, bu şekilde toplumsal bir lince tabi tutulmaları kabul edilemezdir.

Şimdi, Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı açıklamaya bakalım arkadaşlar: “Her zaman gerçekleri çarpıtmayı, yalan söylemeyi, iftira atmayı alışkanlık hâline getiren birtakım çevrelerin ve onların avukatlarının gözaltında işkence iddialarını mesnetsiz ve hukuk dışı bir şekilde dile getirmelerinin kendi sempatizan kitlelerini kışkırtma, güvenlik güçlerimizi yıpratma ve itibarsızlaştırma amacına matuf olduğu bilinen bir gerçektir.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu avukat arkadaşlar ne yapmış; baro ne yapmış? Gitmiş, çocuk şubede bir gözlem yapmış, bir rapor tutmuş. Çocukların doktor raporları var, elde bulunan fotoğraflar, görsel malzemeler var, bunun üzerine de yapılan bir açıklama ve suç duyurusu var. Şu anda yargıya bile intikal eden bir durum var ama bu şekilde özellikle meslektaşlarımızın hedef alınarak aslında Emniyet Genel Müdürlüğünün yaptığı şudur: Var olan bir suçu örtbas etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Var olan bir suç karşısında mücadele yürütürken, bu suçu açığa çıkartmaya çalışırken, insan haklarını, en önemlisi de hepimizin koruması gereken çocuk haklarını savunmaya çalışırken bu şekilde hedef alınmaları kabul edilemezdir. Adalet Bakanlığından, iktidardan hiç beklentimiz yok ama belki de İçişleri Bakanının bir açıklama yapması ve bu konuda müdahil olması gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, son bir şey söyleyeceğim. Bu açıklamanın en kabul edilemez taraflarından biri de bu çocuklara “çocuk” bile denilmiyor. Bizim kanunumuzda 18 yaşından küçüklere “çocuk” denilir ama o kadar düşmanca bir tavır takınılıyor ki bunlara “Yaşı küçük şahıslar” deniliyor. Bunlar yaşı küçük şahıslar değil, bunlar çocuk. İşkence suçken bir çocuğa işkence yapmak hepimizin, bütün sıralardaki bütün arkadaşların karşısında durması gereken bir muameledir ve dediğim gibi bu konuyla ilgili gerçekten hepimizin vicdanını rahatlatacak bir açıklamayı beklediğimizi ifade etmek isteriz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yeniden düzenlenmiştir” ibaresinin "değiştirilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                İmam Hüseyin Filiz                                    Tuba Vural Çokal                                     Ayhan Altıntaş

                                        Gaziantep                                                   Antalya                                                     Ankara

                                     Hasan Subaşı                                                                                                  Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                                                                                     Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergede yer alan değişiklikle 8’inci maddenin daha anlaşılır olması sağlanacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın Aygun, sisteme girmişsiniz ve bana da ifade ettiğiniz bir talebiniz vardı; buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Tekirdağ ili Kapaklı ilçesinde atık toplama alanından yayılan koku sebebiyle hastaneye kaldırılan vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve sorumluların bulunup yargı önüne çıkartılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine çevre katliamı, yine Tekirdağ. Kanser ölümlerinde en ön sırada olan ilimizde, Kapaklı ilçemizin Pınarca Mahallesi’nde tehlikesiz atık toplama merkezinden çevreye yayılan ağır koku sebebiyle 14 vatandaşımız Kapaklı ve Çerkezköy devlet hastanelerinde tedavi altına alınmıştır. Bu zehirlenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, sorumluların bir an evvel bulunup yargıya çıkartılmasını diliyorum. Bundan sonra inşallah bu çevre sorunu son olur deyip saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır.

İlk okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin Kanun Teklifi’nden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Meral Danış Beştaş                                     Hüseyin Kaçmaz                                         Musa Piroğlu

                                            Siirt                                                         Şırnak                                                      İstanbul

                                      Garo Paylan                                                                                      Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                       Diyarbakır                                                                                                                      İzmir

Aynı mahiyetteki ikinci önergenin imza sahipleri:

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                     Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                                           Aydın                                                       Mersin                                                       Bursa

                                                                                                      Rafet Zeybek

                                                                                                          Antalya

Aynı mahiyetteki üçüncü önergenin imza sahipleri:

                                 Tuba Vural Çokal                                          Aylin Cesur                                 Arslan Kabukcuoğlu

                                         Antalya                                                      Isparta                                                     Eskişehir

                                    Ayhan Altıntaş                                                                                                 İmam Hüseyin Filiz

                                          Ankara                                                                                                                    Gaziantep

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerine söz isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Garo Paylan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2013 yılında çıkan Gezi isyanı bir halk hareketiydi. “Her şeye ben karar vereceğim.” diyen anlayışa karşı bir itiraz vardı ve itiraz bir bardağı dolduruyordu. En sonunda “Gezi’ye de ben bir kışla yapacağım. Siz ne derseniz deyin, ben o kışlayı yapacağım.” diyen anlayış bardağı taşırdı.

Değerli arkadaşlar, yüz binlerce insan bir gecede Gezi’ye, Taksim Meydanı’na çıktı ve arkadaşlar, siyasi bir aidiyeti olmayan yüz binler çıktı. Hayatında belki ilk kez sokağa çıkan yüz binler itirazını Taksim Meydanı’nda gösterdi. Ama o muhteşem gecede, Taksim Meydanı’na çıktığımız gecede ben de o kalabalığın içindeydim, önlerindeydim ve bir yanımda, arkadaşlar, ilk kez sokağa çıkan o yüz binlerce insanın yanında, daha önce sokağa çıkan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz." diye bağıran gençler vardı, bir yanımda binlerce bozkurt işareti yapan gençler vardı, bir yanımda da “...”(x) Apo diyen gençler vardı arkadaşlar. Bakın, böyle yüz binler, bağırmayan yüz binlerin yanında bu işareti yapan, bu sloganları atan gençler Gezi meydanına çıktılar.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, Gezi, dayanışmacı ve barışçı bir eylemdi, bir itirazdı. Gezi’de bütün bu sloganları atanlar yan yana durdular, 3 metre mesafede yan yana stantlar açtılar, birbirleriyle konuştular, dertleştiler ama dert ortaktı, “Her şeye ben karar vereceğim." diyen anlayışa hep beraber itiraz ediyorlardı bozkurt işareti yapanı da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz." diyeni de “...”(x) Apo diyeni de.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Yalan söylüyorsun! Bozkurt yapan ile PKK’lı nerede bir arada görülmüş? Ayıp be, yalan söyleme bari!

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu itirazı Hükûmet dinlememeyi tercih etti, bu itirazı Hükûmet bastırmayı tercih etti. Oysa iktidardan bazı vicdanlı sesler geldi, dediler ki: “Ya, arkadaş, bundan sonra bir otobüs durağı bile yapsak vatandaşa sormalıyız.” diyen sesler yükseldi. “Biz Gezi’deki arkadaşlarımızı dinlemeliyiz, onların itirazına değer vermeliyiz.” diyen AK PARTİ’li bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları çıktı. Ama tek adam hayalleri kuran, o itirazı bastırmayı tercih etti. Kimlerle? FETÖ’cü polisleriyle. Berkin Elvanları, Ali İsmail Korkmazları öldürttü o FETÖ’cü polislerine arkadaşlar ve isyanı büyüttü. İsyanı dinlemek, o itirazı değerlendirmek yerine, o isyanı bastırmak, sindirmek, zulümle bastırmak için FETÖ’cü polislerine talimat verdi arkadaşlar.

Bütün bu çerçevelerde, bakın, üzerinden dört yıl geçtikten sonra akıllarına bir iş geldi: “Ya, bir Osman Kavala vardı, hani sivil toplum kuruluşlarının başında olan, Türkiye’nin barışı, demokrasisi için mücadele veren bir Osman Kavala vardı. Biz ona arkadaşlar, bir Sorosçu damgası yapıştıralım ve onu Gezi isyanının başına yerleştirelim.”

Bakın, dört yüz yetmiş yedi gündür Sevgili Osman Kavala, Sevgili dostum Osman Kavala hapiste, cezaevinde. Dört yüz yetmiş yedi gündür neyle suçlandığını bilmiyordu, meğer bugün ortaya çıktı ki Hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten. Bugün iddianamede hakkında bir iddia ortaya kondu ve deniyor ki: Gezi’nin tepe yöneticisiymiş Osman Kavala. Osman Kavala bozkurt işareti yapanların mı acaba tepe yöneticisi? Acaba “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” diyenlerin mi tepe yöneticisi? (…)(x) Apo diyenlerin mi tepe yöneticisi? Bir halk hareketinden bahsediyoruz ve Osman Kavala Emniyet kayıtlarına göre 10 milyon vatandaşımızın sokağa çıktığı bir halk hareketinin tepe yöneticisiymiş arkadaşlar ve böyle bir iddianameyle karşı karşıyayız. Neden? Çünkü seçime kırk beş gün var. Neden? Hikâye lazım. Tekrar beka meselesiyle ilgili bir hikâye yaratmanız lazım. Oysa, dönemin bakanlarının, AK PARTİ’li bakanların yaptığı açıklamalara baksanız, “Bizim onları dinlememiz gerekirdi.” diyen bir anlayış var.

Değerli arkadaşlar, Gezi isyanı hâlâ devam ediyor. Siz ne kadar bastırsanız da sindirseniz de arkadaşlar, biz itiraz etmeye devam ediyoruz. Tek adam rejimine, “Her şeye ben karar vereceğim.” diyen anlayışa itiraz ediyoruz ve itiraz etmeye devam edeceğiz. Gezi’yi, Gezi anlayışını, Gezi itirazını dinlemenizi size tavsiye ederim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Yalanları mı?

BAŞKAN – Toparlayın.

GARO PAYLAN (Devamla) – Geziyi, Gezi isyanını, Gezi’nin anlamını dinlemenizi size salık veririm.

Gezi’de bütün vatandaşlarımız vardı; AK PARTİ’liler de vardı arkadaşlar, MHP’liler de vardı, HDP’liler de vardı, CHP’liler de vardı, hepimiz oradaydık. AK PARTİ’li gençler, sizin çocuklarınız da oradaydı. Gelin hep birlikte tekrar Gezi ruhunu ayağa kaldıralım, o itirazı dinleyelim, hep beraber ülkenin barışını bulalım ve Osman Kavalaları, sevgili dostlarımızı, o rehinleri bir an önce serbest bırakın diyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bülbül, yerinizden bir söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu madesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, zaten hatip konuşmasına başlarken niyetini, tavrını, meseleleri değerlendirme şeklini ortaya koymuştur “Gezi isyanı” ifadesiyle. Tabii, kendi değerlendirmesidir ama bizim bunun, doğrudur, isyandır ama hangi tarafında olduğumuzdur önemli olan. Biz Milliyetçi Hareketçiler, ülkücülerse eğer kastedilen -çünkü bozkurt işaretini yapmak bir el hareketi olarak değerlendirilebilir, bunu herkes yapabilir ama bu işareti yapanlar aynı zamanda o kimliği, kişiliği, o dünya görüşünü taşıyanlarsa kastedilen- cümle âlem bilmelidir ki ve bilir ki Türkiye değil, dünya bilir ki “…Apo”(x), “…Apo”(x) diyenlerle bu hareketi yapanların ve gerçekten ülkücü olanların bir araya gelmesi, ay ile güneşin yan yana gelmesi nasıl imkânsız ise bunların da bir araya gelmesi o şekilde imkânsızdır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Burada devamlı bu Gezi üzerinden birtakım şeyler devşirilmeye çalışıyor. Gezi hadiselerinin ne olduğu şu an çok daha net ortadadır. Burada, oraya giden bütün gençliği töhmet altında bırakacak, o gençliği hain ilan edecek tarzda bir konuşma ve bir değerlendirme Milliyetçi Hareket Partisinden de ve şu an meseleyi değerlendiren Adalet ve Kalkınma Partisinden de yapılmıyor. Burada önemli olan, bu işin hangi odaklar tarafından organize edildiği ve bu odakların o gösterileri hangi minvalde yürüttüğüdür. Türkiye'de eğer devletine taş atacak, barikat kuracak, molotofkokteylleri atacak bir anlayış eğer bu memleketin özgürlükçü ve geleceğini aydınlık hâle getirecek gençliğini temsil ediyorsa böyle bir gençliği kabul etmiyoruz. Genel Başkanımızın net bir ifadesi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Toparlıyorum.

Genel Başkanımızın o dönemde de gençliğe bir çağrısı vardı. Demiştir ki: “Türk gençliğine sesleniyorum: Sizin yeriniz sokaklar değildir, sokaklar karanlıktır, sokakta kimin ne yaptığı belli olmaz, hangi odağa teslim olacağınız veya onun dümen suyunda hareket edeceğiniz belli olmaz; sokaklar değil, dersliklerdir sizin yeriniz; sokaklar değil, kütüphanelerdir sizin yeriniz.” Böyle diyerek Türk gençliğine asıl olması gereken yeri işaret etmiştir. Bu noktada Türkiye'de Gezi hadisesini organize edenlerin, Türkiye'de bu hadisede şu an itibarıyla itham edilen, hakkında soruşturma yürütülenlerin… Mesela, Osman Kavala’dan bahsetti, hakkındaki iddialar çok ciddidir. Kendisinin Sorosçu vakıfların ve bu kuruluşların Türkiye'de uzantısı olarak faaliyet gösterdiği de ortadadır, Gezi hadiselerindeki rolü de çok iyi bilinmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlelerinizi alıyorum.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Tabii.

Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu meselenin çok detaylı bir şekilde incelenmesi ve bütün sorumluları hakkında hukuken ne gerekiyorsa onun yapılması arzu ve istediği içerisindeyiz. Bu konuda, yine tekrar ediyorum, ülkücüleri “bozkurt işareti yapanlar” diye eğer tarif ediyorlarsa bu, akla ziyan bir tariftir ve ülkücü hareket, devletine, milletine taş atanlarla, molotof kokteyli savuranlarla bir arada asla ve asla olmayacaktır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Can…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi açısından… Hiçbir samimi AK PARTİ'li Gezi’ye destek vermemiştir, Gezi’de olmamıştır, bu böyle biline. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İkincisi: Tek adamlıkla ilgili bir şeyler söylendi. 2001’de kurulan AK PARTİ, 2002’den itibaren milletle beraber olmuştur -milletin adamına destek olmuştur millet- on altı yıldır iktidardadır. Yüzde 50’nin üzerinde oy alarak iki kere seçimle gelmiştir ve milletten iradeyi almıştır. Milletin iradesini de başının üstünde taşımış bir lidere karşı “tek adamlık” yakıştırmasını asla tasvip etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, talebiniz nedir Sayın Beştaş?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – 60’a göre yerimden söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yalnız, her iki konuşmacı da kendilerine atfen söylenen konuyla ilgilerinin olmadığını söylediler. Yani siz buna ne açıdan bir cevap vermek istiyorsunuz? Bir izah ederseniz ben söz vereceğim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Açıkça suçsuzluk karinesi ihlal edilmiştir…

BAŞKAN – Efendim?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Osman Kavala’ya ilişkin açıkça suç işlediğini, kesin hüküm varmış gibi konuştu. Buna ilişkin ben yerimden söz istiyorum.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ne münasebet! “Soruşturma yürütülmektedir, iddialar ciddidir.” dedim efendim.

BAŞKAN – Sadece Sayın Kavala’yla ilgili bölümü için söz veriyorum çünkü her iki konuşmacı da Gezi’de kendilerinin bulunmadıklarını açıklayan konuşmalar yaptılar.

Kavala’yla ilgili, buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Bir grup başkan vekili söz istiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben grup adına söz alıyorum, grup başkan vekili olarak söz alıyorum. Bu nedenle, takdir edersiniz ki konuşmamın sınırlarını da tayin edebilirim. Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ancak, Sayın Beştaş, şunda bir anlaşalım: Yani ben size söz verirken her iki konuşmacının sizlere sataşmasından dolayı söz vermiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben de sataşmadan istemiyorum zaten.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Açıklama…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşmadan söz istemiyorum.

BAŞKAN – Tamam, peki, buyurun açıklayın.

44.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bir kere, Sayın Başkan, Sayın Devlet Bahçeli’nin o dönemdeki bir açıklamasını MHP Grubunun dikkatine sunmak istiyorum. “Başbakan Erdoğan’ın itici, intikamcı, iğneleyici, ithamcı, idareimaslahatçı ve ikircikli beyanları çok tehlikeli bir ortama davetiye çıkarmıştır. Haricindeki sosyal ve siyasal kesimlere saygısız, ölçüsüz ve duyarsız yaklaşan, üstelik üst üste yığılan beklenti ve talepleri duymayan, önemsemeyen Başbakanın başlıca istikrarsızlık unsuru hâline geldiği anlaşılmaktadır.”

Bununla birlikte, Sayın Osman Kavala hakkında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – …daha bugün iddianame basına düşmüştür. Kendisi Anayasa’nın emredici hükümlerine göre henüz bir tutukludur, hakkında bir mahkûmiyet kararı verilmemiştir. Sayın MHP Grup Başkan Vekilinin “Sorosçu olduğu ortadadır.” şeklinde ve devam eden cümleleri açıkça Türkiye’ye ve dünyaya suçlu olduğunu ilan etmiştir; bunu kabul etmiyoruz. Osman Kavala bir insan hakları savunucusudur, demokrat kişiliğiyle Türkiye’de ve uluslararası alanda saygın ve bizim de saygı duyduğumuz ve kesinlikle suç işlemediğine inandığımız bir şahsiyettir; kayıtlara geçsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bülbül, siz hangi açıdan söz istediniz?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, Genel Başkanımızın Gezi olaylarıyla ilgili yorumu…

BAŞKAN – O değerlendirme üzerine mi söz istediniz?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Tabii efendim.

BAŞKAN – Buyurun, ona bir açıklama getirin, kapatalım ama artık.

45.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şimdi, Sayın Genel Başkanımızın Gezi olayları ilk ortaya çıktığında yapmış olduğu açıklama bir siyasi değerlendirmedir ve Gezi olaylarının mahiyetiyle ilgili, ne şekilde oluştuğu ve orada neler yaşandığıyla alakalı Türk gençliğine yapmış olduğu çağrıya Yalova Çiftlikköy’de Gezi olayları devam ederken şahit olmuş birisi olarak ben bu ifadeyi kullandım. Bu ifade aynen geçerlidir, Genel Başkanımız bunu sayısız kere ifade etmiş, tekrar etmiştir. Bugün de bu durum böyledir, fikrimiz de bu şekildedir. Bunu, Gezi olaylarına sanki destek olunmuş gibi izah etmek, böyle değerlendirmek bizim kabul edebileceğimiz bir durum değildir.

Osman Kavala’yla alakalı ifade ettiğim husus da kendisiyle ilgili iddiaların ciddi olduğunu ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - …Sorosçu vakıfların, Açık Toplum Enstitüsü gibi vakıfların, birtakım kuruluşların, Türkiye'de faaliyetlerini yürüten bu vakıfların içerisinde yer alan bir şahıs olduğunu ifade etmek, onun hakkında kesin bir hüküm vermek değildir. Bu bağlantının olduğu herkesçe malumdur. Bunu tekrar ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, kayıtlara geçmesi açısından, müsaade ederseniz bir şey söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kimin Gezi olaylarıyla ilgili ne söylediği Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu hiç ilgilendirmiyor. Gezi olayları, baskıcı bir rejime karşı baş kaldıran halkın olaylarıdır. Gezi olayları “Bağımsızlık Türkiye’nin hakkıdır.” diyen her insanın orada sesini haykırıp da dünyaya duyurduğu bir olaydır. Gezi olayları “İnsanlar diktatörlükle yönetilemez, gerekirse biz vatanımıza ve milletimize sahip çıkanlarız.” dedikleri ve seslerini yükselttikleri bir olaydır. Hiç kimsenin Gezi olaylarını oraya buraya çekmesine gerek yok. Gezi olaylarında utanılacak bir şey varsa çocuğu öldürenler, insanları kör edenler, halka rağmen bir şey yapanlar utansınlar ve utanmaya devam etsinler. (CHP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tek cümle, buradan…

Açık Toplum Vakfı, TESEV’i destekleyen bir kurumdur. TESEV’de Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan staj yapmıştır. Lütfen, bunlar da kayıtlara geçsin.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Devam edelim Başkanım, devam edelim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel ve 45 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 42) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekilimiz Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, temel olarak bu kanunda CMK’yla ilgili değişiklikler yapılıyor. Neden yapılıyor? Adaleti tesis etmek için yapılıyor ama adaletsizliklerle ilgili, maalesef, işte, sabahtan beri konuşuyoruz, artık Kaf Dağı’nı aşmış durumda ülkede yaşanan adaletsizlikler. Her gün avukat arkadaşlarımızdan, yeni bir konuyla ilgili, yeni mahkeme kararlarıyla bunu somut bir şekilde görüyoruz.

Bugün size şunu anlatacağım: Bursa’da bir mahkeme kararı. Karar şu: Suriyeli 12 yaşındaki kız evlendiriliyor 24 yaşındaki bir başka Suriyeliyle ve Türkiye’ye geliyorlar. Bu 12 yaşındaki kız doğum yapıyor Bursa’da, birinci doğumunu yapıyor, sonra ikinci doğumunu yapıyor, sonra tabii bu durum ihbar ediliyor Emniyete ve dava açılıyor. Dava neticesinde -tabii ki, çocukların aileleri de sanık olarak yargılanıyor- vasi atanması gerekiyor, mahkeme vasi atamıyor. “Efendim, çocuğun yaşıyla ilgili hataya düştük.” deniyor, çocuğun yaşıyla ilgili bir araştırma yapılmıyor ve artık bu olaylar rutine bağlanmış bir şekilde, deniyor ki: “Bu işte bir hata var, Suriyeliler zaten çocuk yaşta evleniyorlar, bu onların gelenekleri, suç olduğunu bilmiyorlar.” Ve hata olduğu için Türk Ceza Kanunu’ndaki hata hükümlerinden faydalanılarak ceza verilmesine yer olmadığına karar veriliyor, istinaf mahkemesi de aynı şekilde bir içtihat yaratıyor, bu içtihada dayanarak 12 yaşındaki, 13 yaşındaki Suriyeli çocuklara yönelik gerçekleştirilen istismarlar cezasız kalıyor.

Adaletin milliyeti olur mu değerli arkadaşlar? Çocuğun Suriyelisi, şucusu, bucusu olur mu? Çocuk, çocuktur. Sizin 12 yaşında kızınız yok mu hiç?

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Dağdaki çocuklar ne yapacak?

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Dağdaki çocukla Suriyeli çocuğun ne ilgisi var Allah aşkına! Bu nasıl bir bakış açısı? Siz nasıl bir kadınsınız! Siz anne değil misiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Dağda da çocuklar var.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen sataşmayın.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – 12 yaşındaki bir kızın evlendirilip çocuk doğurmasıyla ne alakası var? Bu nasıl bir savunma!

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Dağa kaldırılan kızlar var.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Bu nasıl bir adaletsizliği savunma üslubu? Hiç yakıştıramıyorum. Sizi kınıyorum. Sizi kınıyorum. İşte bu şeye benziyor…

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Bu Merve Demirel’in tacizine benziyor. Yok, işte, babası FETÖ’cüymüş de o yüzden taciz edilebilirmiş. Aynı şekilde, o Suriyeliyse “Evet, Suriyeliler istismar edilebilir.” anlayışıdır bu. Bunu kabul edemeyiz.

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Biz öyle bir şey söylemiyoruz. O zaman dağdaki çocukları da kınayacaksınız.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Hukuk herkese lazım. Sizin de çocuklarınız var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Dünyadaki bütün çocuklar bizim çocuklarımızdır. Hepsinin hakkını aynı şekilde savunacağız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

Sayın Kayışoğlu siz de sükûnetle Genel Kurula hitap edin.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Utanın! Utanın bir kadın olarak böyle bir şey söylemeye.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu, siz de lütfen, sükûnetle Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, laf atmayalım.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Geçen dönem bu Mecliste çocuk istismarlarını araştırmayla ilgili bir komisyon kuruldu. Görüyorum, evet, Yılmaz Bey burada, o da Başkanlığını yapmıştı. Aylarca çalıştık, 80 küsur önerisi olan bir rapor oluşturuldu ve daha burada bir çocuk komisyonu bile kuramadık bütün partiler bu konuda mutabık olduğu hâlde, bunu bile başaramıyoruz. Tam tersine, gördük ki ondan sonra çocuk yaştaki evliliklerle ilgili af getirilmeye çalışıldı. Evet, o dönemde ülkedeki bütün kadınlar, AK PARTİ cenahından da kadınlar buna isyan ettiler, karşı çıktılar, olması gereken de budur zaten ve geri çekildi ama uygulamada maalesef mahkemeler fiilen affı getirmiş durumdalar. Bunu kabul edemeyiz.

Değerli arkadaşlar, hep beraber buna karşı olmamız lazım. Biraz önce söylendi ya tacizle ilgili olarak “Evet, bütün kadınlar karşısında duralım, takipçisi olalım.” Aynı şekilde çocuklarımızla ilgili bu haksızlıklara, hukuksuzluklara da karşı duralım.

Şunu da özellikle belirtmek istiyorum, biraz önceki tartışmada “Efendim, mahkeme araştıracak kasıt mı var, taksir mi var.” denildi. İstismarda taksir olmaz. Taksirle işlenebilen bir suç değildir taciz, tecavüz, istismar, tabii ki kasıtla işlenir. Oradaki hukukçu grup başkan vekili arkadaşımıza da bunu tekrar hatırlatmak istiyorum ve diyorum ki: Buradaki kanunları yapmakla adalet tesis edilmiyor, çocuklara kıymayın efendiler, çocuklara kıymayın! (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin Cesur.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki konuşmamda ülkenin idaresinden milletimizin memnun olmadığından söz etmiştim ve amacımız iktidarı eleştirmek değildi, ülkenin ve milletin ne durumda olduğunun tespiti ve bunlara çözüm aramaktı. O hâlde, bakalım. “Ne iyidir?” diye baktığımızda, gözle görünür bir şey yok maalesef, milyonlar hâlinden şikayetçi. Ve yine konuşmamın sonunda demiştim ki: Pahalılık altında ezilen milyonların ve zamların altında, işsizlik altında ezilen milyonların buna “İyi oldu.” demesi beklenebilir mi? Beklenemez. O hâlde bir sonraki konuşmamda neler iyi değil onları söyleyelim ve çözüm üretelim, çözüm önerileri sunalım demiştim.

Şimdi, bakalım, iyi olmayan nedir? Bugün devlet, Hükûmet, adalet, demokrasi gibi müessese ve kavramlar aşınmaya uğramıştır. 2002’de sorun olan her şey bugün, 2019’da da daha fazlasıyla mevcuttur. Millet yoksullaşmıştır, gelir dağılımında, Türkiye, dünyada en kötü ülkeler arasında yer almıştır.

Cibuti, dünyanın en fakir 50’nci ülkesi, 1813 dolar millî geliri. Ve ülkemizde 16 milyon kişi açlık sınırında, 48 milyon kişi yoksulluk sınırında, toplam 64 milyon insan yoksul demek bu, yoksul veya aç. İşsizlik yüzde 12 gibi tarihimizin en yüksek rekorlarından birini kırmıştır. Enflasyon ve onun neticesindeki pahalılık hayatı çekilmez hâle getirmiştir. Günlük zaruri tüketim malları on sene zarfında yüzde 500 ila 1.500 oranında zamlanmıştır. Kiralar, yakıt, giyim eşyaları pahalanmıştır. Velhasıl file ve mutfak vatandaşı büyük sıkıntı içerisine sokmuştur. Köylü perişan durumdadır. Köylünün alım gücü yarı yarıya azalmıştır, “Yangın var, yangın!” diye bağırmaktadır. Küçük esnaf ve sanatkârlar, şoförler günlük kazançlarıyla masraflarını karşılayamaz hâldedir. Memur, emekli, dul ve yetim enflasyon ve pahalılığın altında ezilmiştir. Orta hâlli yoksullaşmıştır, yoksul aç kalmıştır değerli arkadaşlar.

Devletin ise dış borçları yüksek seviyelerdedir. Devlet içerde ve dışarda borcu borçla ödeme durumundadır. Bu sene 173 milyar 847 milyon dolar borç ödenecektir ve gayrisafi millî hasılamızın yüzde 51,9’u dış borçlarda. Devlet dış borç bulamazsa ne olur? Siyasi taviz vermek zorunda kalacaktır.

Sosyal devletten uzaklaşılmıştır. Vergi adaleti yoktur ve rızıktan vergi alınır hâle gelinmiştir. Türkiye'de sanayileşme durmuştur, sebebi yanlış politikalardır. Sanayi yatırımları yoktur. Birçok tesis kapanmıştır, üretim neredeyse durmuştur. Teknolojinin gerisinde kalınmıştır. Bölgeler arası kalkınmışlık farkları düzeltilmesi gerekirken tam tersi çok daha fazla artmıştır. Siyasete güven azalmıştır. Terörde on yedi yılda 2.210 vatandaşımızı kaybettik.

Değerli arkadaşlar, Türkiye küçülmüştür ve sonuçta Türkiye bir buhran denizindedir. Tablo budur ve bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu tablo böyle olmasına rağmen, birilerinin çıkıp, her şey çok iyi, halkımız her şeyden çok memnun gibi bir tablo sunması gerçekten bir acziyet işaretidir, çok özür dileyerek söylüyorum. Hayatı yaşayan millettir, ateş düştüğü yeri yakar ve millet de yanıyor değerli arkadaşlarım. On yedi yılını doldurmuş siyasi iktidara “Bu enflasyon, bu pahalılık ne zaman duracak, ne zaman duracak?” diye sorulduğunda “Sabredin.” diyor. Neye sabredecek millet? Vatandaşa “Fedakârlık yapın biraz daha.” diyor. Niye yapsın? Nasıl yapsın?

İnanın, amacım kapkara bir tablo çizmek değildi. Amacımız, milletin sıkıntılarını ortaya koyup onların ortadan kaldırılmasının yollarını burada beraberce aramak. Her şeyin başı, devletin ve rejimin işlemesidir. Ülkenin en önemli sorunu bugün budur. Her şey burada başlar ve burada biter.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İlave ediyorum bir dakika Sayın Cesur.

AYLİN CESUR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hür ve özerk yargıdır. Yargı yetkisi, Türk milleti adına, bağımsız mahkemelerce kullanılır. Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Bunlar Anayasa’mızın hükümleridir. Var mı bunlar? Soruyorum size.

Ve ülkenin güvenliğidir. Ülkenin güvenliğini korumak devletin görevidir. Zira, devlet ülke için vardır.

Türkiye’de bugün çok partili siyasi hayata geçişimizin 74’üncü yılında hâlâ demokrasi, hâlâ özgürlük, hâlâ insan hakları, hâlâ hukuk devleti kavramları tartışılıyorsa durup düşünme zamanı ve en büyük neden ne biliyor musunuz? Beceriksizliğe, liyakatsizliğe ilaveten gerçek demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlememesi, işletilememesi; asıl neden bu.

İyi olmayanlar o kadar çok ki bu zamana sığdıramadım. Evet, ülkemizin büyük sorunları var ve bunlar hakkındaki düşünce ve çözüm önerilerimize bir sonraki konuşmamda devam edeceğim. Yalnız şu kadarını söylemek istiyorum: Çözüm, vatandaşlarımızın demokrasiye sahip çıkmasıyla mümkün olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Selamlamanız için ek süre veriyorum.

Buyurun Sayın Cesur.

AYLİN CESUR (Devamla) – Buradan milletimize son konuşmalarımda verdiğim mesajı yeniden vermek istiyorum.

Değerli vatandaşlarımız, çare vardır. Çare demokrasi, çare sizsiniz, çare sandık, sandık 31 Martta önünüzde. Çare sizsiniz!

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    Özlem Zengin                                     Mehmet Doğan Kubat                           Zeynep Gül Yılmaz

                                           Tokat                                                      İstanbul                                                      Mersin

                                    Ziver Özdemir                                            İshak Gazel                                                 Ali Şahin

                                         Batman                                                     Kütahya                                                   Gaziantep

MADDE 9- 5271 sayılı Kanunun 304 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"(1) Yargıtayca 302 nci maddenin birinci fıkrası veya 303 üncü madde uyarınca verilen kararlara ilişkin dosya ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği ise bölge adliye mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.”

"Ancak bozma kararı,

a) İstinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise dosya, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine,

b) Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise dosya, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine ya da bozma kararının içeriği doğrultusunda Yargıtayca uygun görülmesi halinde bölge adliye mahkemesine,

Gönderilir. Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderildiği hallerde, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.””

BAŞKAN – Komisyon okutulan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 2’nci fıkrasına eklenen cümleyle, Yargıtay bozma kararının istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin olması hâlinde dosyanın gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesi sağlanmaktadır.

Önergeyle, bu cümle değiştirilmek suretiyle, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararına dair verilen bozma kararlarına ilişkin dosyanın da gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesi sağlanmaktadır. Bu hâlde ayrıca, verilen bozma kararının içeriği ile bölge adliye mahkemesinin düzeltme nedeni dikkate alınmak suretiyle Yargıtayın uygun görmesi hâlinde dosya, bölge adliye mahkemesine gönderilebilecektir. Böylelikle, bozma kararının içeriğine göre Yargıtay dosyayı, ilk derece mahkemesine ya da bölge adliye mahkemesine gönderebilecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, aykırılık sırasına göre önergeleri okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                  Süleyman Bülbül                                        Alpay Antmen                               İsmail Atakan Ünver

                                           Aydın                                                       Mersin                                                     Karaman

                                                                                                      Rafet Zeybek

                                                                                                          Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Karaman Milletvekilimiz Sayın İsmail Atakan Ünver. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ünver.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Elimizdeki teklife bakıyorum ve Türkiye’de devriiktidarınızda hukuksal anlamda yaşadığımız bunca soruna duyarsız kalıp bunların çözümü için hiçbir çaba sarf etmeyi düşünmüyor olmak, nasıl bir duygudur diye merak ediyorum.

Kanun koyucuyu kanuni düzenleme yapmaya yönelten toplumsal sorunlara hukuksal çözümler üretmektir. Tüm çağdaş demokrasilerde hukuk devleti olmak iddiasında olan ve hukukun evrensel ilkelerine saygılı tüm devletlerde kanunlar bu genel amaçla oluşturulur ve yürürlüğe sokulur.

Türkiye’de adil yargılanma hakkıyla ilgili sorun yok mu? Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorunu yok mu? Soruşturma makamları ve yürütme nezdinde masumiyet karinesine saygıyla ilgili sorun yok mu? Yargılama aşamasında silahların eşitliğiyle ilgili sorun yok mu? Tedbir olan tutukluluğun cezaya dönüştürülmesiyle ilgili sorun yok mu? Gerekçeli karar hakkıyla ilgili sorun yok mu? Nihayetinde, yürütmenin benimsemediği, işine gelmeyen yargı kararlarının uygulanmamasıyla ilgili sorun yok mu? Bunların hepsini bir kenara bırakıyorsunuz, sonra bu teklifi getiriyorsunuz. Mesela hâkimlik ve savcılık sınavındaki başarı puanını dün 50’ye düşürmüştünüz, bugün tekrar 70’e yükseltiyorsunuz. Bu maddeyi görünce, herhâlde AK PARTİ teşkilatlarında, hâkim, savcı yapacakları avukat kalmadı diye düşünmeden kendimi alamadım.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri diye bir Kanun var ve bu Kanun’un ek 7’nci maddesinde milletvekili seçimleri ve mahallî idareler seçimleri için görevlerinden istifa eden hâkim ve savcıların tekrar görevine dönemeyeceği düzenlenmektedir. Hiç düşündünüz mü bu hüküm niye vardır diye? Hâkim ve savcılar aday olmakla siyasi görüşlerini belli etmiş olacaklarından tekrar kürsüye çıkmaları yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına en azından şeklen gölge düşüreceği için vardır ama siz, teşkilatlarınızda görev yapmış dolayısıyla siyasi görüşünü alenileştirmiş kişileri hâkim ve savcı yaptınız, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesinin ruhuna aykırı davrandınız. Hani 16 Nisan 2017 referandumuyla Anayasa’ya, mahkemelerin bağımsızlığının yanına, tarafsızlığını da eklemiştiniz? Böyle yapmakla yargının tarafsızlığını sağlamış mı oldunuz? Yargıda liyakati değil, sadakati esas alıp bu atamaları yapıyorsunuz, sonra bütün hukukçuları yargının sorunlarını nasıl düzelteceğiz diye düşündürüyorsunuz. Yapmayın, bize de yazık.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin iki tane 12 Eylülü var: Biri Kenan Evren’in başında olduğu 12 Eylül 1980 darbesi, diğeri de 12 Eylül 2010’da -tırnak içinde söylüyorum- sizin, FETÖ’yle aynı menzilde yürüdüğünüzü zannettiğiniz, ölülerin bile mezardan kalkıp oy kullandığı Anayasa referandumu.

Bazı şeyleri çabuk unutuyorsunuz. Hem 12 Eylül 1980 darbesinin ürettiği antidemokratik mevzuat hükümlerinin ve kurumlarının varlığından yararlanıyorsunuz hem de 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliğini üreten kafanın hukuk dünyamıza bela ettiği “Önce itibarsızlaştır ve suçla, sonra tutukla ve suçsuzluğunu ispatlamasını iste, sonra da bas cezayı.” anlayışından yararlanıyorsunuz.

On yedi yıldır iktidarsınız, hani vesayete karşı duracaktınız? Bunu da çok çabuk unuttunuz veya işinize öyle geldi, kendi vesayetini kurdunuz. “Şurada bir haksızlık, şurada bir yanlışlık, şurada bir usulsüzlük var.” denilince hepiniz birden yerinizden fırlıyor ve “Kimseye dokundurmayız, surda gedik açtırmayız.” diyorsunuz. Devlet ile iktidarı birbirine karıştırdınız. İktidar oldunuz ama kendinizi devlet zannettiniz. Sizin politikalarınıza karşı olmayı devlete karşı olmak zannediyor, herkesi “terörist” “hain” diye yaftalıyorsunuz.

Siz yandaş medyanızla, kurduğunuz yeni vesayet sistemiyle, atadığınız partili yargıçlarınız, savcılarınız eliyle muhalefeti susturmak, hatta devirmek için çaba sarf ediyorsunuz. Burada bir yanlışlık var arkadaşlar; iktidarlar muhalefeti devirmek için uğraşmaz, muhalefet yasaların çizdiği sınır ve kurallar içinde kalarak, demokratik yollardan iktidarda olanları devirmek için uğraşır. İktidarlar hiç devrilmeyecekse neden seçim yapıyoruz? Muhalefeti devireceksiniz de ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Ünver.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) – “Bakın, hiç ses çıkmıyor, ne güzel demokrasimiz var.” mı diyeceksiniz? Unutmayın ki iktidarlar adı ne olursa olsun her rejimde vardır ama sadece demokrasilerde muhalefet vardır yani muhalefet varsa o zaman, o yönetim biçimi demokrasi olur.

Yargıtaya, Danıştaya, Anayasa Mahkemesine, Yüksek Seçim Kuruluna güven kaldı mı? Bir hukukçu olarak üzülerek söylemek zorundayım ki maalesef kalmadı. Yargıya güven yüzde 30’lar düzeyine inmiş, umurunuzda değil.

Gelin, hep birlikte hukukumuzu darbe müktesebatından arındıralım, yargıya olan güveni ve demokrasiyi yeniden tesis edelim diyoruz; yanaşmıyorsunuz. Demokrasi, adalet, hukuk herkese lazım. Ne demişti Özdemir Asaf, hatırlayalım: “İnsansız adalet olmaz. Adaletsiz insan olur mu? Olur, olmaz olur mu? Ama olmaz olsun.”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişikli Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “teselsül ettirilmiştir” ibaresinin “birbirine bağlanmıştır” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                 Tuba Vural Çokal                                       Fahrettin Yokuş                                İmam Hüseyin Filiz

                                         Antalya                                                      Konya                                                    Gaziantep

                                    Ayhan Altıntaş                                                                                                Arslan Kabukcuoğlu

                                          Ankara                                                                                                                     Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle 10’uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan “teselsül ettirilmiştir” ibaresinin “birbirine bağlanmıştır” ibaresiyle değiştirilmesi madde metninin anlaşılır olmasını sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda yer alan” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                 Tuba Vural Çokal                                    İmam Hüseyin Filiz                                    Ayhan Altıntaş

                                         Antalya                                                   Gaziantep                                                   Ankara

                                                                                                Arslan Kabukcuoğlu

                                                                                                         Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle 11’inci maddenin birinci fıkrasında yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda yer alan” ibaresiyle değiştirilmesi madde metninin daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

“MADDE 12- Bu Kanun yayımı tarihinden 15 gün sonra yürürlüğe girer.”

                                 Tuba Vural Çokal                                    İmam Hüseyin Filiz                                    Ayhan Altıntaş

                                         Antalya                                                   Gaziantep                                                   Ankara

                                                                                                Arslan Kabukcuoğlu

                                                                                                         Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önergesiyle 12’nci maddenin birinci fıkrasının yukarıdaki şekilde değiştirilmesi önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

“MADDE 13- Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından yürütülür.”

                                 Tuba Vural Çokal                                    İmam Hüseyin Filiz                                    Ayhan Altıntaş

                                         Antalya                                                   Gaziantep                                                   Ankara

                                                                                                Arslan Kabukcuoğlu

                                                                                                         Eskişehir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Ayhan Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Altıntaş.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişik içerikteki kanunları bir araya toplayıp torba yasa hâlinde Meclise getirmek bir gelenek hâlini aldı. Oysaki bunlar üç ayrı kanun teklifi olarak gelseydi yüce Mecliste bu maddeler etraflıca incelenebilirdi.

Hatırlatmalıyım ki Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda 7035 sayılı Kanun’la yapılan değişikliği Anayasa Mahkemesine götürmüş ve yüce mahkeme 27 Aralık 2018 tarihinde, yapılan değişiklikleri Anayasa’nın 36’ncı maddesine aykırı bularak iptal etmiştir.

Bu konuşmayı hazırladıktan sonra dün öğlen saat on ikide odalarımıza dağıtılan yasa önerisi defterinde bir maddenin daha ilave edildiğini ve Anayasa Mahkememizin iptal ettiği maddenin son dakikada düzeltildiğini gördüm. Bu da vekillerimizin yasa önerisi yaparken üstünkörü ve özensiz bir araştırma yaptıklarının göstergesidir diye düşünüyorum. Meclisimiz harıl harıl çalışıp kanun yapıyor ama etraflıca araştırılmadan ve incelenmeden yapılan kanunlar tekrar tekrar önümüze geliyor.

Teklif edilen kanunun 4’üncü ve 5’inci maddelerinde hâkim ve savcı alımlarıyla ilgili 70 puan başarı sınırı konulması olumludur ancak özellikle son üç yıldır 50 puan ve altında puanlarla atanan hâkim ve savcılar yargıya olan güveni daha da azaltmış durumdadır. Hukukta teorik bilgiler insan ve doğasındaki olaylarla birleşince zamanla bilgi, deneyim ve tecrübe yollarını açacaktır. Hukuk fakültelerini bitirenlerin uygun kriterlere dayanan, belirlenecek bir çalışma döneminden sonra hâkimlik mesleğini icra etmesi faydalı olacaktır.

Hâkim ve savcı alımlarında sözlü sınavın ağırlığının yüksek olması siyasi istismara müsait ortam oluşturmaktadır. Bu ağırlığın azaltılması ve sözlü sınav kurullarında hukuk fakültesi akademisyenlerinin yer alması kurullara olan güveni bir nebze artıracaktır. Hukuk olmadan vatandaşlık hakları da olmaz, ekonomik gelişme de olmaz. Bu nedenle yargıda yapılacak değişiklikler çok dikkatle yapılmak zorundadır.

Sözlerimi bitirmeden önce güncel bir konuya değinmek istiyorum. Üç gün önce, 17 Şubat 2019’da YÖK’ten yapılan açıklamada Suriyeli mültecilerin hiçbir sınava tabi tutulmadan ülkemizde istedikleri üniversiteye girebilecekleri şeklinde YÖK’e yapılan atıfların doğru olmadığı duyuruldu. Öncelikle YÖK gibi akademya ve bilimle ilgili bir kuruluşun mülteci ve sığınmacı arasındaki farkı bilmesi gerekir. Suriyelilere gizliden mülteci statüsü verildi de haberimiz mi yok? Gazeteler bu mülteci-sığınmacı farkını bilemeyebilirler ama bu özensizlik YÖK’e hiç yakışmaz. İkinci husus ise bazı üniversitelerimizin Suriyelileri sadece lise diplomasıyla kabul ettiklerine dair aynı YÖK’te ilanlar var, örneğin Aksaray Üniversitesi. Zaten tüm üniversitelerimiz Suriyeli öğrenci kabul ediyorlar. İçinde bulunduğumuz öğretim yılında 154 üniversitemizde 20 binden fazla Suriyeli öğrenci bulunuyor. Suriye Bakalorya sınavını kabul etmeyen üniversitemiz yok gibi, üstelik yüzde 50 başarı yeterli görülüyor. Bu sınavın seviyesi, kim tarafından yapıldığı, sonuçların güvenilirliği hakkında bilgimiz yeterli mi? Suriyelilerin eğitim görmelerine bir itirazımız yok ancak eğitimde fırsat eşitliğini gözetmek şartıyla. Yabancı öğrencilerin pek çoğuna bu milletin ödediği vergilerle bol bol burs ve yurt dağıtılıyor. Yabancı öğrencilere kendi ülkemizde âdeta imtiyazlı konum veriyoruz. Kendi öğrencilerimize üniversiteye girmek için lise diplomasını yetersiz görürken Suriye lise diplomasını, Angola lise diplomasını, Somali lise diplomasını yeterli görmemizi nasıl açıklayacaksınız? Öncelikle, Millî Eğitim Bakanlığımızın verdiği lise eğitiminin Angola ya da Suriye’deki eğitimden daha alt düzeyde olduğunu mu düşünüyorsunuz? Öncelikle Millî Eğitim Bakanımızın buna itiraz etmesini beklerdim ya da derhâl Angola’dan veya Suriye’den uzmanlar getirerek eğitimimizi düzeltmeye yardımcı olmalarını isteyelim.

Sonuçta, Üstat Necip Fazıl’ın dizelerine geliyoruz:

“Vicdan azabına eş, kayna, kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!”

Yüce Meclise saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Başkaca, 86’ya göre söz talebi yok.

Şimdi teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan 33 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması Tarafından Kurulan Ortak Komite'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın ‘Menşeli Ürünler’ Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemleri Hakkında Protokol II'sini Değiştiren 1/2016 Sayılı Kararınının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1364) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 33)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Evet sayın milletvekilleri, bu şekilde, gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Şubat 2019 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.09



(x) Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen Meclis araştırması önergeleri tutanağa eklidir.

(x) 42 S. Sayılı Basmayazı 19/2/2019 tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelime ifade edildi