TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           47’nci Birleşim

                                                                                   17 Ocak 2019 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, avukatların ve savunmanın yaşadığı sorunlar ile tutuklu avukatların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Cumhurbaşkanının beyanlarına ve insan hakları ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ilindeki pamuk üreticilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

2.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, 20 Ocak Türk futbolunun acı günlerinden biri olan Samsunspor kafilesini taşıyan otobüsün kaza yapmasının 30’uncu yıl dönümü vesilesiyle kazada hayatını kaybeden Teknik Direktör Nuri Asan, futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır ve Zoran Tomic ile otobüs şoförü Asım Özkan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, düşük faizli krediyle kredi kartı borcunu yapılandırma uygulamasının getireceği sorunlara ilişkin açıklaması

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, gribal enfeksiyon şikâyetlerinin mevsimsel olarak arttığına ve alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması

5.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, muhalefetin 31 Mart seçimlerini etkilemek için emeklilikte yaşa takılanları konu edindiğine, memura, işçiye zorunlu tasarruf nema ödemelerini yapanın, imarzedelerin alacaklarını iade edenin, IMF’ye olan borcu ödeyenin AK PARTİ hükûmetleri olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, ABD Başkanı Trump’ın “Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceğiz.” açıklamasının hadsizlik ve talihsizlik olduğuna, Kürtlerle değil teröristlerle mücadele edildiğine, ülkemize yönelik politik ve ekonomik tehditleri ortadan kaldırmak için bilime ağırlık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’ın Çine ilçesindeki hidroelektrik santralinin niçin özelleştirildiğini, Didim’deki taşınmazların hangi gerekçeyle satıldığını ve satışı yapılanlar arasında yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde taşınmazın olup olmadığını, Aydın ilinde satılacak devlet yatırımının kalıp kalmadığını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas ilçelerinde sağanak yağış nedeniyle su baskınları yaşandığına ve olaya derhâl müdahale edildiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, Refahyol Hükûmetinin birçok yeniliğe imza atarak ezber bozduğuna, 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisinin kapatılmasıyla Necmettin Erbakan Hoca’nın tarihe not düşen ifadelerine ve parti kapatmayı lanetlediğine ilişkin açıklaması

10.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, PKK terör örgütünün gelirinin büyük bir kısmını uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği düşünüldüğünde, uyuşturucuyla mücadelenin terörle de mücadele anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni ziyaret eden çok sayıda turistin rahat gezebilmesi ve yöre insanının refahı için Gelibolu-Eceabat arasında yapımı süren tünellerin, duble yolların bir an önce faaliyete geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilinde kara yolunun yetersiz olduğuna, hızlı tren projesinin Düzce hattından geçmesini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından rica ettiklerine ilişkin açıklaması

13.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, gerçek anlamda vergi reformunun ne zaman yapılacağını, vergi yükünün hafifletilmesi için hangi tür tedbirlerin alınacağını, dolaylı vergilerin aşağıya çekilmesi için ne tür düzenlemelerin hayata geçirileceğini Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, TCDD’nin Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars ilini içine alan Doğu Ekspresi seferlerinin yarattığı turizm potansiyeline ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin ili ve tüm ilçelerinde şiddetli yağış nedeniyle yaşanan sel ve su baskınlarının yanı sıra rüzgâr ve fırtına sebebiyle tarım arazilerinde zarar meydana geldiğine, mağduriyetin giderilmeye çalışıldığına ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

16.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, kenevir ekimine ilişkin yeni bir sürecin başlatılacağının açıklandığına, coğrafyası, hava şartları ve iklimi müsait olan Adıyaman ilinde de kenevir ekimine izin vermeyi düşünüp düşünmediğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, AK PARTİ olarak tarımda yapısal dönüşüme ağırlık verildiğine, yapılan ve yapılacak olan tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin açıklaması

18.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, her türlü mahsulün ekimine müsait olan Konya Ovası’nda kenevir ekimine izin verilmesini Tarım ve Orman Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Turgutlu Devlet Hastanesinde bir hasta yakını tarafından darbedilen göğüs hastalıkları uzmanı doktor Nalan Uygun’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve bu olayların tekrar yaşanmaması için sorumluların gereken caydırıcı cezaları alması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin merkez ve ilçelerinde fırtına ve aşırı yağışın su baskınlarına yol açarak tarım arazilerine zarar verdiğine, hasar tespit ve onarım çalışmalarının devam ettiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, seçim güvenliğiyle alakalı medyaya yansıyan haberlere ve seçim güvenliğini net bir şekilde çalıştıracak mekanizmaların hayata geçirilmesi gerektiğine, atama bekleyen engelli öğretmen adaylarının sesini duyurmak istediğine, tasarruf konusunda hassasiyet göstermesi gereken devlet kurumlarının “İtibarın tasarrufu olmaz.” diyerek hareket etmesini kınadıklarına ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Fırat’ın doğusu ile Menbic’i terör örgütünün tasallutundan kurtarmanın insani, hukuki sorumluluk olduğuna, Türkiye'nin denetim ve kontrolünde olacaksa Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgeye olumlu baktıklarına, kamudaki 3600 ek gösterge beklentisine bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 19 Ocak Hrant Dink’in katledilişinin 12’nci yıl dönümüne, 17 Ocak Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in açlık grevinin 71’inci gününü tamamladığına, tecritin insanlık suçu olduğuna ve partilerüstü bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine, insanların seçime olan güvenini sarsmaya hiç kimsenin hakkının olmadığına, Doğu Ekspresi seferlerine ilişkin açıklaması

24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Adana'nın Aladağ ilçesinde Süleymancılara ait yurtta çıkan yangında 10’u öğrenci olmak üzere 12 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine açılan yurt yangını davasında tutuklu olmadığına, Allah’a, adalete, öbür dünyaya ve bu dünyaya inanan, vicdanı olan herkesin bu davaya sahip çıkması gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, yapılan yasal çalışmaların adalet dağıtabilmesi için uygulamasının da takip edilmesi gerektiğine, Ankara Siteler’de çıkan yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere Allah’tan rahmet dilediğine, Seçim Kanunu’nun 43 ve 47’nci maddeleri gereğince vatandaşların ve siyasi partilerin yükümlülükleri olduğuna ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, bir siyasi hesaplaşmanın, bir devrisabık yaratmanın arayışında olmadıklarına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Hrant Dink olayının etkin soruşturma ve adil yargılama neticesi beklenilen en netameli mevzulardan bir tanesi olduğuna ve devletin bu kabîl meselelerde kendine yakışanı yapmak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, menfur bir suikast sonucunda hayatını kaybeden Hrant Dink’i saygıyla andığına, HDP grup önerisinde geçen ifadelerin milleti ve devleti töhmet altında bırakan ifadeler olduğuna, bir insanın yaşama hakkının elinden alınmasının vicdanla ve manevi değerlerle bağdaşmadığına, Devlet Bahçeli’nin 2 Şubat 2007’deki uyarılarının isabetli tespitler içerdiğine ilişkin açıklaması

31.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, Hrant Dink istihbarat görevlilerinin şahitliğinde katledildiği hâlde devletin bu istihbarat görevlilerini mahkeme önüne çıkaramadığına ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın, Sivas 2’nci Organize Sanayi Bölgesi’ni halka açtıklarına ilişkin açıklaması

36.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, yol, köprü, havaalanı yapılmasına karşı olmadıklarına, bunların yandaşlara peşkeş çekilmesine karşı olduklarına, Tank Palet Fabrikasının Türkiye'nin fabrikası olduğuna ve devredilemeyeceğine ilişkin açıklaması

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahıslar adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Türkiye’nin beka sorunu olduğunu kabul ettiklerine, Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ PARTİ arasında belediye başkanlıklarıyla ilgili ittifak çalışması yapıldığına ilişkin açıklaması

39.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, her partinin neden, nerede, nasıl durduğunu kendi seçmenine, bütün ülkeye izah etme zorunluluğunun ve sorumluluğunun olduğuna ilişkin açıklaması

40.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Ankara Siteler’de çıkan yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, siteler esnafının mağduriyetine ve Suriyeli vatandaşların sokakta can veren vatandaşlar olmasının önüne geçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

41.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, insanların adil bir seçime gidildiğine inanmadığı gibi mahkemelerde adil olarak yargılanacaklarına da inanmadıklarına, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, “Kürtler de bizim kardeşimiz.” denilmesinin bile Kürtleri ikincilleştirmek olduğuna, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun “son Kürt, son Alevi ölene kadar” ifadesini doğru bulmadığı gibi bunu söyleten düşünceyi de doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

45.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, hamasetle kardeş olunmayacağı gibi hamasetle şehit edebiyatı da yapılamayacağına ve gerçekten barış isteniyorsa bunun için uğraşılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

 

46.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk ve herkesin ortak isminin de “Türk milleti” olduğuna ilişkin açıklaması

 47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, anlaşabilmek için aynı dili konuşmak kadar söylemlerin de aynı anlamı taşıması gerektiğine ve İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu ve devletin bu konuda etkin mücadele yürütmesi gerektiğini defalarca dile getirdiğine, “Sayın Öcalan” ifadesini Türk siyaset literatürüne kazandıranın Recep Tayyip Erdoğan olduğuna ilişkin açıklaması

49.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, torba yasalarla eziyet suçunun işlendiğine, yapılan çalışmanın “Biz yapıyoruz oluyor çünkü çoğunluğuz.” demek olduğuna ve bundan sonra buna onay vermemek konusunda kararlı olduklarına ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve arkadaşları tarafından, artan enflasyon, yüksek vergi artışları, yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan alım gücü göz önünde bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan emekli vatandaşımızın geçim sıkıntılarını aşmaları, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında ezilmemelerinin sağlanması, sosyoekonomik şartlarının iyileştirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla 16/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay tarafından, Sakarya’da bulunan Tank Palet Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39)

 

2.- Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1490) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 40)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 39) Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

2.- (S. Sayısı: 40) Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hakkari Milletvekili Sait Dede'nin, kartvizit basımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/6864)

2.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, kartvizit basımına ve bir milletvekili tarafından gönderilen kartvizit basım talebine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/7220)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de kullanılan yazıcılara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/7222)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

17 Ocak 2019 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beş dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Mersin’e yapılan yatırımlarla ilgili söz isteyen Mersin Milletvekili Hacı Özkan’a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, ekranları başında bizleri izleyen Mersinli hemşehrilerim başta olmak üzere aziz milletimizi ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Şehir merkezimiz başta olmak üzere tüm ilçelerimizde yoğun yağıştan dolayı, baskınlardan dolayı ve fırtınadan dolayı zarar gören bütün hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Seçim bölgem Mersin, sahip olduğu potansiyeli en iyi şekilde değerlendiren ve Türkiye’nin gelişmesine en fazla katkıyı sunan şehirlerimizdendir. Kentimizin bu özelliğini güçlendirecek en önemli yatırımları hızla devam ettirerek hem Mersin’in hem de Türkiye’nin büyümesine katkı sağlıyoruz. Mersin’de ulaşımdan sağlığa, enerjiden sanayiye, turizmden sulamaya, eğitimden sosyal konuta kadar tüm alanlarda 434 projemiz yürütülmektedir.

Değerli arkadaşlar, sağlık bizim her şeyimizdir. Dolayısıyla 2002 öncesini bir göz önünde bulundurarak bugüne baktığımızda her alanda büyük gelişmelere ve devasa projelere imza attığımız görülmektedir. 2002 öncesinde 1 hastayı hastaneye götürdüğünüzde 4 kişiyle giderdiniz; 1’i hastanın yanında, 1’i vezne sırasında, 1’i ilaç sırasında, 1’i de doktor sırasında ve akşama kadar sıra gelmezdi. Allah’a hamdolsun, bugün, Cumhurbaşkanımızın hayalinin, projesinin ilki Mersin’imizde açılmış ve şehir hastanemiz 1.350 yatakla hizmete devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, şehir hastanemiz yedi yıldızlı otel konforunda, lüksündedir ve burada -özellikle, yurt dışı başta olmak üzere- günde yaklaşık 10-11 bin hastamıza hizmet verilmektedir.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, tabii ki, şehir hastanemizle birlikte Mersin Devlet Hastanesi, ilçelerimizde Mersin Toros Devlet Hastanesi, Anamur Devlet Hastanesi, Bozyazı Devlet Hastanesi, Çamlıyayla Entegre Devlet Hastanesi, Erdemli Devlet Hastanesi ve Anamur ilçesinde 1 adet kültür merkezi binası inşaatı ve çevre düzenlemesi, Gülnar Devlet Hastanesi, Silifke Devlet Hastanesi, Mut Devlet Hastanesi, Mersin Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Mezitli Toplum Sağlığı Merkezi ve Grup Başkanlığı, Tarsus Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Mersin Toroslar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Mersin Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi gibi birçok sağlık merkezi yatırımları Mersin’de devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Tarsus’ta 600 yataklı hastanemizin inşaatı devam etmektedir. Aynı zamanda, Tarsus Üniversitemiz 2018 yılında eğitime başladı. Değerli arkadaşlar, ulaşımdan eğitime, eğitimden sağlığa, kısacası hizmetlerimiz büyük bir hızla devam etmektedir.

Akdeniz Sahil Yolu, yine, bizim için en önemli projelerimizden bir tanesi. Değerli arkadaşlar, daha önce Anamur’a gittiğimizde dört saatte ancak giderdik yani Mersin’den Ankara’ya geldiğinizde dört saatte geliyorsunuz ve Mersin’den ilçemiz Anamur’a gittiğinizde de dört saatte gidiyorsunuz. Bugün, Allah’a hamdolsun, Anamur’a iki saatte gidiyoruz. Dolayısıyla, yine, Mut-Silifke arasındaki yolda çalışmalarımız devam ediyor ve Çamlıyayla yolu aynı şekilde, Gözne yolu aynı şekilde ve çalışmalarımız hızlı bir şekilde devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, “Çukurova Havalimanı” deniyor, birçok arkadaşımız değiniyor. Çukurova Havalimanı’mız hızlı bir şekilde devam etmektedir, Allah’ın izniyle, nisan ayında uçak inecektir. Dolayısıyla, kısa bir sürede, Allah’ın izniyle, Çukurova Havalimanı’mız da faaliyete geçecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkan.

HACI ÖZKAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii ki şehir merkezinde köprülü kavşaklarımız var. Türkiye'nin en büyük köprülü kavşaklarından bir tanesi Hal Kavşağı’nda, yine mezarlığın güneyinde köprülü kavşak yaptık, Erdemli de aynı şekilde.

Tabii, burada, 434 projeyi beş dakikaya sığdırmamız mümkün değil. Allah’a hamdolsun, bugüne kadar Mersin’imizde devasa projelere imza attık, atmaya da devam edeceğiz.

Bu projelere emeği geçen, başta Sayın Cumhurbaşkanım olmak üzere bakanlarımıza, milletvekillerimize, milletimize buradan şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Gündem dışı ikinci söz, avukatların ve savunmanın yaşadığı sorunlar ile tutuklu avukatların durumu hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, avukatların ve savunmanın yaşadığı sorunlar ile tutuklu avukatların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu sözleri sık sık duyarsınız: “Savunma ve yargının en önemli mekanizması avukatlardır. Avukatlar en önemli bileşendir.” Ben, böyle bir kutsiyet atfetmeyeceğim avukatlık mesleğine. Bir kutsiyet arayacaksak “adalet” kavramının içinde aramamız lazım. Sadece şunu söyleyeceğim: Savunma olmadan yargılama olmaz, yargılama olmadan adalet olmaz, adaletin olmadığı bir toplumda da toplumsal barış olmaz. Brecht’in dediği gibi, halkın ekmeğidir adalet. Yani sayın milletvekilleri, adaletin terazisini bozmak halkın ekmeğiyle oynamaktır.

Peki, bu teraziyi nasıl dengede tutarsınız? Bunun ilk şartlarından biri yargının bağımsız olmasıdır, bunun yolu da savunma ve karar alma mekanizmaları arasındaki dengedir yani silahların eşitliğidir. Bu denge bozulduğu anda adil yargılama ortadan kalkar.

Bir ülkede hukukun egemen olup olmadığının göstergelerinden biri savunma makamının pozisyonudur. Savunmanın güçlü olması bireyin devlet karşısında güçlü olmasıdır. Eğer birey devlet karşısında güçsüz duruma düşürülüyor ise o artık otoriter devlettir, güçsüz birey otoriter devlet tarafından ezilmektedir. Bunu yaratmanın yollarından en önemlisi de yargıda savunmayı etkisiz hâle getirmekle olur.

Peki, Türkiye'de durum nasıl? Bugün “tutuklu avukatlar” diye bir sorunumuz var. OHAL boyunca tam 570 avukat tutuklandı. İktidar temsilcileri buna hemen şunu söyleyebilirler: “Ya, canım, onlar görevleri dolayısıyla tutuklanmadı, çeşitli suçlar işlediler.” Gazetecilere de böyle söylüyorsunuz, başka mesleklere de böyle söylüyorsunuz. Ama her nedense bu tutuklananların tamamı muhalifler oluyor. Muhalifleri tutuklamakla yetinmeyen, onların avukatlarını da tutuklayarak savunmasız bırakan bir akılla karşı karşıyayız. İstanbul Barosunun eski başkanlarından Profesör Yücel Sayman’ın ifadesiyle, bir “devlet avukatlığı” yaratma yoluna gidiyorsunuz, tıpkı hâkimler ve savcılar gibi. Muhalif avukatların önemli örgütlerinden biri olan Çağdaş Hukukçular Derneği bir KHK’yle kapatıldı, bu yetmedi, Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve bazı üyeleri tutuklandı.

Türkiye Barolar Birliğinin başındaki “Türkiye” ifadesinin kaldırılması ve avukatların barolara kayıt olmadan mesleklerini yapabilmesini düşünebilmek bile ancak bu iktidarın aklına gelebilirdi. Yaşanan onlarca olaydan birini örnek vereyim: Avukat Ömer Kavili, görülmekte olan bir duruşmada mahkeme yargıcıyla tartıştığı gerekçesiyle güvenlik güçleri tarafından duruşma dışına çıkarıldı. Duruşma hâkiminin şikâyetiyle hemen orada tutuklandı ve ne oldu biliyor musunuz? Bu ayıba başka bir ayıp daha eklendi, gece 04.00’te yeni bir mahkeme ortaya çıktı ve kendisini denetimli serbestlikle, yurt dışı çıkış yasağıyla beraber serbest bıraktı. Eskişehir’de avukat Heval Yıldız Karasu’nun bürosu kurşunlandı. Avukat Erdal Doğan bürosuna gelen 2 kişi tarafından üstü kapalı olarak tehdit edildi, bu tehdidin daha önce takip etmekte olduğu davalarla ilgili olduğuna inanıyor. Avukatların can güvenliği yok. Böyle bir ülkede yaşıyoruz artık. Mahkemeden çıkarmalar, sır saklama ilkesinin ihlal edilerek üst aramaları, fiilî saldırılar ve itibarsızlaştırma. Şu çok iyi bilinsin ki ne kadar baskı yapılırsa yapılsın avukatlar biat etmeyecektir.

Türkiye’nin en uzun süreli eylemlerinden biri İstanbul’da Çağlayan Adliyesinde yapıldı, avukatlar tam seksen beş hafta adalet nöbeti tuttu. Bu eylem dünyanın her yerinde görüldü, duyuldu, bir tek iktidar duymadı, bir de siz duymadınız; tuhaf. Avukatlara yönelik baskılar keşke sadece bu kadar olsa…

Sayın milletvekilleri, Türkiye’de 100 bin avukat var, 100 bin de hukuk fakültesi öğrencisi var. Avukat ile müvekkil arasındaki ilişki, yarattığınız bu ekonomik kriz nedeniyle yani piyasaların altüst olması nedeniyle artık sadece bir ticari ilişki hâlini almaya başladı ve bu nedenle, sırf bu nedenle avukatlar her şeyin sorumlusu olarak görülüp müvekkilleri tarafından da saldırıya uğrar hâle geldi. Hukuk devletinin temellerinden biri olan savunma hakkı, iktidar eliyle geleceksiz ve güvencesiz bir hâle getirilmeye çalışılıyor. Sayın milletvekilleri, demokratik bir ülkede savunma hakkı ne kadar güçlüyse hukuksal sistem de o ölçüde güçlüdür. Avukatlar, iktidarın itibarsızlaştırma ve ötekileştirme süreçlerine direnecek, tarafsız, bağımsız ve güvenilir bir yargıyı kurmak için, parçası oldukları bu yargı için mücadele etmeye devam edeceklerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

Gündem dışı üçüncü söz, insan hakları ihlalleri konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’a aittir.

Buyurun Sayın İslam. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Cumhurbaşkanının beyanlarına ve insan hakları ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli arkadaşlarım, bugünkü gündem dışı konuşmada, başlangıçta Sayın Cumhurbaşkanının beyanlarına değinmek istiyorum.

Öncelikle Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın özelleştirilmesini kendileri farklı birtakım terimlerle açıkladı ancak olay ortada. Kanaatimce, bu seneki borç faizlerini ödemek üzere, bizim Sakarya’mızdaki Tank Palet Fabrikası Katar’a ve ona eşlik eden iki yerli firmanın beraber olduğu bir konsorsiyuma işletme açısından devredildi, bunun adı özelleştirmedir zaten, buna başka bir isim takmaya gerek yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Bağışlandı! Bağışladılar!

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Çok büyük bir yanlıştır, çok büyük bir hatadır, ben bundan dönülmesini istiyorum.

İkinci mesele, sanki bu ülkeyi on yedi yıldır başkaları gelip yönetmiş gibi kapitalizmden yakınması, insanların para düşkünlüğünden yakınması, gökdelenlerden, yeşil alanların tahribinden yakınması; bu, farklı bir tema değerli arkadaşlar; bu, farklı bir yaklaşım; bu, gerçekten bir algı yönetimi ama son derece sağlıksız bir durum, eğer gerçekten kendi inançları bu minvaldeyse inanın bana vahamet daha da büyük diyebilirim.

Yine, çarpıcı bir şey, birkaç gün önce AK PARTİ’nin Sayın Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta Hanımefendi bir açıklama yaptı. Biz, Sayın Leyla Şahin Usta’yı öğrenciliğinden beri tanırız, sembol bir isimdir, başörtüsü, Türkiye'de başörtüsü yasakları ve bu konuda verilen insan hakları mücadelesi doğrultusunda sembol bir isim hâline gelmiştir ama açıklamasından görüyoruz ki bugün ne yazık ki -başörtülü arkadaşlarım, sizlere söylüyorum- genelleme yapmıyorum ama birçok başörtülünün davranışı gibi kendileri de bizlerde bir sukutuhayale neden olmuştur. Kendilerinin istediği şudur: Eğer Türkiye’de bir iki tane insan hakkı ihlali gösterebilirsek âdeta bizi haklı kabul edeceğini beyan etmektedir.

Çok değerli arkadaşlarım, ben bu konuda size iki tane kaynak önereceğim. Bunlardan bir tanesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2017 bilançosu. Bakın, en çok dava Romanya’da, 2’nci olarak Rusya’da, 3’üncü olarak Türkiye’de mevcut. Aslında Türkiye burada 1’inci sırayı almalıydı. Neden alamadı? KHK’yle atılan 140 bin insanın mahkemelere gidememesi bu rakamı değiştiriyor. Tam bir yanıltmaca. Bugün saat dörtte inşallah OHAL İnceleme Komisyonunda olacağım. Bu konuda size daha detaylı bir raporu sunmak isterim.

Diğer yandan, Dünya Adalet Projesi perspektifinde, onların bir çalışmasında Türkiye hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke içerisinde 101’inci sırada. Bunlar bir gerçeklik değerli arkadaşlar. Yani bu gerçekliği kabul etmeden herhangi bir çözüm bulabilmemiz de mümkün değil. Ben size sadece ve sadece 15 ve 16 Ocak tarihlerindeki günlük insan hakları raporlarını hazırladım ve Sayın Grup Başkan Vekili Cahit Özkan Beyefendi’den, eğer bunu bir kabalık addetmezlerse, Genel Başkan Yardımcısı Sayın Leyla Şahin Usta’ya iletmelerini rica ediyorum.

Göndermemde bir sakınca var mı Sayın Başkan?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Gönderin, bakalım.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Sayın Usta’ya hazırladım, iki günlük insan hakları raporu.

Sayın Başkan, Fransızcaya çeviremedik ama artık bu Türkçeyle şey yaparsınız.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Fransızcayı biz başkası için söyledik.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Peki.

Hepinize saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım, sağ olun. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İslam.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Karaca…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Denizli ilindeki pamuk üreticilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Verimli toprakların adresi Denizli’mizde, maalesef, üreticilerimiz, pamuk üreticilerimiz perişan. Denizli’de 2017’de 55 bin ton pamuk üretilirken 2018 Ekim ayı itibarıyla 30 tona düşmüştür. TARİŞ, Denizli’de kapatılmıştır. Pamuk üreticilerimiz, çiftçilerimiz, maalesef, tüccarın eline, tüccarın insafına terk edilmiştir. Aydın’da TARİŞ pamuğun tonunu 4.200 liradan alırken Denizli’de tüccar 3.500 liradan almaktadır. Denizlili pamuk üreticilerimizin kaybı ise 12 trilyondur. Pamuk ithalatının baskısından dolayı ezilen üreticilerimiz, maalesef, TARİŞ’in kapatılmasıyla 12 trilyon bir zararla karşı karşıyadır.

Buradan hatırlatmak istiyorum: Köylü, milletin efendisidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kırcalı…

2.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, 20 Ocak Türk futbolunun acı günlerinden biri olan Samsunspor kafilesini taşıyan otobüsün kaza yapmasının 30’uncu yıl dönümü vesilesiyle kazada hayatını kaybeden Teknik Direktör Nuri Asan, futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır ve Zoran Tomic ile otobüs şoförü Asım Özkan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk futbolunun acı günlerinden biri olan 20 Ocak 1989 tarihinde, Samsunspor kafilemizi taşıyan otobüsün, karlı bir ocak sabahı, Havza ilçemizde kamyonla çarpışması sonucu Samsunspor Teknik Direktöre Nuri Asan, futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır ve Zoran Tomiç ile otobüs şoförü Asım Özkan hayatını kaybetmiş, hayatta kalanlar ise ciddi şekillerde yaralanmışlardır. Samsun’umuzu yasa boğan bu elim kaza sonrası Samsunspor, kaybettiği canların anısına, kırmızı ve beyaz olan renklerine siyah rengini de eklemiştir. Kazanın üzerinden tam otuz yıl geçti ama acısı hâlâ dün gibi yüreğimizde. Samsun’umuzu ve spor camiamızı derin bir hüzne boğan bu acı olayın arkasından bizler o elim kazada hayatını kaybeden kardeşlerimizi daima rahmetle anıyoruz.

Bu vesileyle, hayatlarını kaybeden kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yakınlarına, Samsun’umuza, Samsunspor ailesine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Hancıoğlu…

3.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, düşük faizli krediyle kredi kartı borcunu yapılandırma uygulamasının getireceği sorunlara ilişkin açıklaması

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Düşük faizli krediyle kredi kartı borcunu yapılandırma uygulaması başladı. Borç batağındaki binlerce vatandaş hemen bankalara koştu. Şimdi, banka vatandaşa bir dilekçe veriyor ve “Bunu borçlu olduğun bankaya onaylat, getir.” diyor. Ama alacaklı bankalar bu dilekçeyi onaylamamak için bütün zorlukları çıkarıyor. Neden? Çünkü, kredi kartları iptal olacak, banka hazır müşterisini kaybedecek. Hadi, vatandaş bunu bir şekilde halletti diyelim, çok daha büyük bir sorun var; kredi çekip kart borcunu kapatan vatandaşın kredi kartı iptal edilecek, gelirinin yüzde 75’ini borç kapatma kredisine bağlayacak. Peki, ya sonrası? Bu sorunun cevabı yok. Artık hiçbir yama dikiş tutmuyor. Sizin ekonominiz şahlandıkça vatandaş inim inim inliyor.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, gribal enfeksiyon şikâyetlerinin mevsimsel olarak arttığına ve alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, gribal enfeksiyon artmıştır, şu an mevsimsel olarak çok uygun bir durum söz konusudur. Bu, normal bir durumdur “mevsimsel grip” olarak tanımlanan vakalardır. Vakalarda etken olarak anormal bir durum söz konusu değildir. Bu durumdaki vatandaşlarımızın kendi başına antibiyotik kullanmamalarını özellikle öneriyoruz. Grip olan vatandaşlarımızın acil servislere başvurmaları da gerekli değil, acil servisleri işgal etmemek lazım; aile hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz. Özellikle gribal enfeksiyon geçiren vatandaşlarımızın evde dinlenmeleri, enfeksiyonu rahat atlatmaları ve başkalarına bulaştırmamaları açısından da önemli bir durumdur. Destek tedavisi almak ve dinlenmek önemli bir uygulamadır.

Yaşlı ve kronik hastalığı olan vatandaşlarımıza dışarı çıkmamalarını öneriyor ve tüm vatandaşlarımızın da sağlıklı günler içerisinde yaşamalarını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

5.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, muhalefetin 31 Mart seçimlerini etkilemek için emeklilikte yaşa takılanları konu edindiğine, memura, işçiye zorunlu tasarruf nema ödemelerini yapanın, imarzedelerin alacaklarını iade edenin, IMF’ye olan borcu ödeyenin AK PARTİ hükûmetleri olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Muhalefet 31 Mart seçimlerini etkilemek için, ağızlarını her açtığında EYT’yi söylüyor. Sanki kendileri memur, işçi tarafı; AK PARTİ memur, işçi düşmanı. EYT’yi bu memurun başına, sigortalının tepesine bela eden kimdir? CHP.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yalan, yalan!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Unakıtan getirdi ya, yapma ya!

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – EYT kanununun çıktığı tarih 1999, AK PARTİ’nin iktidara geldiği tarih 3 Kasım 2002. Memur ve işçiden “Sizlere nema vereceğiz.” diye kesip zorunlu tasarruf mevduatında 14,5 katrilyon biriktirip bu parayı hortumcularına hortumlatıp AK PARTİ Hükûmetine sadece boş kâğıtlar bırakan kim? CHP.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yalan, yalan! CHP bunun hiçbir noktasında yok. Külliyen yalan!

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Bu paraları memur ve işçiye ödeyen kim? AK PARTİ.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Halk gerçeği görüyor, bunlarla düzeltemezsiniz. Yalan söylemeyin!

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Bankalara güvence verip imarzedelerin biriken 8,5 katrilyon alacaklarını da yine AK PARTİ Hükûmeti iade etti. IMF’den yıllarca milyarlarca dolar borç alıp kendi hortumcu bankalarına hortumlatan kimdi? CHP.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ne oldu? Amasya’ya mı sokmadılar da yalan söylüyorsun ya.

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - IMF’ye 20,5 milyar dolar borcu ödeyip IMF’yi ülkemizden kovan kimdi? AK PARTİ Hükûmeti. Tavuk bir yumurta yapar, kıyameti koparır CHP gibi, küheylan bir tay doğurur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama yalan söylüyor. CHP bu işin içinde yer almamıştır, hiçbir aşamasında yoktur.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

6.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, ABD Başkanı Trump’ın “Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceğiz.” açıklamasının hadsizlik ve talihsizlik olduğuna, Kürtlerle değil teröristlerle mücadele edildiğine, ülkemize yönelik politik ve ekonomik tehditleri ortadan kaldırmak için bilime ağırlık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir süre önce ABD Başkanı Trump “Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceğiz.” açıklamasında bulundu. Trump’un Türkiye'nin operasyon ihtimaline karşı sosyal medyadan yaptığı bu açıklama, hadsizlik ve talihsizliktir. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildirerek tarihte eşi benzeri olmayan bir mücadele sonucu kurulmuş şanlı bir devlettir. Türk devleti Kürtlerle değil, teröristlerle mücadele etmektedir. Suriyeli Kürtleri PKK ve YPG’yle aynı kefeye koymak büyük bir yanlışlıktır. Ülkemize yönelik politik ve ekonomik tehditleri ortadan kaldırmanın tek yolu, bilim ve teknolojide gelişmemişliği en önemli sorun olarak görerek yüzümüzü bilime çevirmektir. Çok büyük havaalanları, yollar, köprüler, şehir hastaneleri yaparak bu tehditleri ortadan kaldıramayız diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

7.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’ın Çine ilçesindeki hidroelektrik santralinin niçin özelleştirildiğini, Didim’deki taşınmazların hangi gerekçeyle satıldığını ve satışı yapılanlar arasında yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde taşınmazın olup olmadığını, Aydın ilinde satılacak devlet yatırımının kalıp kalmadığını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca, dün Resmî Gazete’de yayımlanan karara göre, Aydın’ın Çine ilçesinde 1 adet hidroelektrik santralin, Didim ilçesinde ise 5 adet taşınmazın satıldığı açıklanmıştır. AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın özelleştirmeler hakkında “Böyle bir yola bugüne kadar tevessül etmedik, bundan sonra da etmeyiz.” açıklamasından iki gün sonra böyle bir satışın gerçekleşmesi oldukça düşündürücüdür. Bu kararla birlikte Aydınlılar devlet yatırımı beklerken Aydın’da özelleştirme dalgasıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak’a sormak istiyorum: Çine’de yıllık 25-30 milyon kilovat arası elektrik üreten tesisin 120 milyon TL’ye özelleştirilmesinin nedeni nedir? Didim’de satılan taşınmazlar hangi gerekçeyle özelleştirilmiştir? Satışı yapılan taşınmazların arasında yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde bulunan taşınmaz var mıdır? Aydın ilinde satacağınız bir devlet yatırımı kalmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu...

8.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas ilçelerinde sağanak yağış nedeniyle su baskınları yaşandığına ve olaya derhâl müdahale edildiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

16 Ocak 2019 günü gece saat 03.00’te başlayan sağanak yağış nedeniyle seçim bölgem Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas ilçelerimizin ova köylerinde sel ve su taşkınları meydana gelmiştir. Osmaniye AFAD arama ve kurtarma ekipleri, DSİ ekipleri, il özel idaresine ait ekipler, Kadirli İtfaiyesi ekipleri ile Kadirli İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı ekipler derhâl müdahale etmiştir. Şu ana kadar Kadirli ilçesine bağlı Azaplı köyünde 10, Koçyurdu köyünde 1, Kerimli köyünde 4, Hacıhaliloğlu köyünde 1, Aydınlar köyünde 50, Sumbas ilçesi Köseli köyünde 1 evi su basmıştır. Müdahale çalışmalarına devam edilmektedir. Sel nedeniyle herhangi bir can kaybı ve yaralı bir vatandaşımız bulunmamaktadır. Halitağalar köyünde 42 adet küçükbaş hayvan, Kerimli ve Azaplı köylerinde 158 kovan arı yağıştan telef olmuştur. Bölge köylerine ait 10 bin dönüm tarım arazisinin sular altında kalarak olumsuz şekilde etkilendiği değerlendirilmektedir. Bugün zarar ve tespit çalışmaları yapmak üzere Osmaniye AFAD ve Çevre Şehircilik İl Müdürlüğünce 4 ekip çalışmalara başlamıştır. Zarar gören hemşehrilerime ve tüm yurtta afete maruz kalan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Boyraz...

9.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, Refahyol Hükûmetinin birçok yeniliğe imza atarak ezber bozduğuna, 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisinin kapatılmasıyla Necmettin Erbakan Hoca’nın tarihe not düşen ifadelerine ve parti kapatmayı lanetlediğine ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Rahmetli Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan Refahyol Hükûmeti, ekonomide havuz sistemi, denk bütçe, diplomaside D8’ler gibi birçok yeniliklere imza atarak ezber bozuyordu. Ekonomide ve diplomasideki bu başarılar içerideki ve dışarıdaki vesayet odaklarını rahatsız etmeye başlamıştı. 6 milyon oy almış, 158 milletvekili çıkarmış Türkiye'nin en büyük partisi Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından antidemokratik yöntemlerle kapatılıyordu. İşte tam da bu noktada Necmettin Erbakan Hocamızın tarihe not düşen şu cümlelerini bir kez daha okumak istiyorum: “Bu alınmış karar tarihin akışında basit bir noktadır. Böyle bir kararın yürürlüğe girmesiyle Türkiye’deki halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan Refah Partisi ve onun davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Daha önce de ifade etmiştim, bu kabîl kararlardan bir tek sonuç çıkar, o da refah inancının tek başına iktidarı. Bu olayın arkasından Refah Partisi davasının, camiasının çok daha büyüyüp gelişeceği kesinlikle açıktır. Milletimize mutluluklar diliyorum.” diyordu. Bu vesileyle bir kez daha parti kapatmaları lanetliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

10.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, PKK terör örgütünün gelirinin büyük bir kısmını uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği düşünüldüğünde, uyuşturucuyla mücadelenin terörle de mücadele anlamına geldiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün, madde bağımlısı bireylerin devlet tarafından tedavilerinin ücretsiz yapıldığını ve uyuşturucuyla mücadelede başarılı operasyonlara imza atıldığını ifade etmiştik. 2018 yılında yapılan operasyonlarda 203 binin üzerinde kişi gözaltına alınmış olup 22 binin üzerinde kişi tutuklanmış. Bu operasyonlarda 17 tonun üzerinde kokain, 1 tonun üzerinde afyon, 472 kilogram Ecstasy ve 8 milyon adedin üzerinde sentetik ecza ve benzeri uyuşturucular ele geçirilmiştir. PKK terör örgütünün yıllık 1,5 milyar doların üzerinde bir kaynağı uyuşturucudan elde ettiği düşünüldüğünde, uyuşturucuyla mücadelenin terörle de mücadele olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir.

Zehir tacirlerine geçit vermeyen güvenlik güçlerimize, toplumun ve gençliğin beden ve ruh sağlığını tahrip eden madde ve teknoloji bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklarla mücadele eden Yeşilaya teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

11.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni ziyaret eden çok sayıda turistin rahat gezebilmesi ve yöre insanının refahı için Gelibolu-Eceabat arasında yapımı süren tünellerin, duble yolların bir an önce faaliyete geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çanakkale şehrimiz, toprakları kanla sulanmış, şanlı ecdadımızın bizlere ve gelecek nesillere vatan yapmak için tüm dünyaya meydan okuduğu, yedi düvelle savaştığı ve Türk’ün bileğinin asla bükülemeyeceğini dünyaya ispat ettiği, tarih yazdığı aziz şehrimizdir. Çanakkale’de yaşarsanız kocaman ve sıcak bir ailenin parçası olduğunuzu hissedersiniz.

Gelibolu-Eceabat arasında yapımı süren tünellerin ve duble yolların bir an önce faaliyete geçmesi lazım. Bu durum bizleri ve Çanakkalelileri üzmektedir.

Çanakkale Şehitleri Abidesi’ne yüzbinlerce yerli yabancı turist gelmektedir. Turist kafilelerinin Gelibolu Yarımadası’nı rahat ve hızlı bir şekilde ziyaret etmeleri ve yörede yaşayan insanların refahı için yetkililere çağrıda bulunuyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

12.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilinde kara yolunun yetersiz olduğuna, hızlı tren projesinin Düzce hattından geçmesini Ulaştırma ve Altyapı Bakanından rica ettiklerine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Ulaştırma Bakanımıza buradan seslenmek istiyorum: Düzce, kara yolu açısından bölgede yetim bırakılmıştır. Sayın Bakanımızı Düzce’ye davet ediyor ve durumu gözleriyle görmesini istiyoruz. Sayın Bakan Düzce’ye geldiğinde -çevre yolları tamamlanmadığı için- şehir içinden çıkabilirse eğer Yığılca’da hemşehrilerimiz kendilerine Yığılca balı ikram edeceklerdir ancak Yığılca yolumuzda çalışmalar çok ağır işlediği için ulaşımı biraz zor olacaktır. Oradan Akçakoca’da kendilerine balık ikram etmek bizim için büyük bir şeref olacaktır. Akçakoca’dan Sakarya’nın Karasu ilçesinde temeli atılan BMC fabrikasına gitmek isterse Sakarya ve Düzce kara yolları arasındaki farkı görecek ve vicdan muhasebesi yapacağından eminiz.

Sayın Bakandan en önemli beklentimiz ve Düzce’nin kırmızı çizgisi hızlı tren projesidir. Bir an önce hızlı tren projesinin Düzce hattından geçmesini kendisinden rica ediyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

13.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, gerçek anlamda vergi reformunun ne zaman yapılacağını, vergi yükünün hafifletilmesi için hangi tür tedbirlerin alınacağını, dolaylı vergilerin aşağıya çekilmesi için ne tür düzenlemelerin hayata geçirileceğini Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye Bakanına soruyorum: Bakanlığınızın yanlış vergi politikası ve sürekli ertelenen vergi reformu sebebiyle devletimiz sürekli açık vermekte, bu, vatandaşa da daha çok vergi olarak geri dönmektedir. 2018 yılında tahsil edilemeyen tutar, 73 milyar Türk lirası KDV, 12 milyar Türk lirası ÖTV, 202 milyar Türk lirası para cezası ve tahsil edilemeyen diğer vergilerle birlikte 409 milyar Türk lirasını aşmıştır. Tahsili yapılamayan bu vergiler sebebiyle sürekli aflara, yapılandırmalara gidilmektedir. Bu nedenlerle;

Bir: Yıllardan beri öne sürdüğünüz ve yapmak istediğiniz gerçek anlamda bir vergi reformunu ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

İki: Vergi yükünün ağırlığı sebebiyle iş dünyası ve esnafımız zor durumdadır. Bu yükün hafifletilmesi için hangi tür tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Üç: Ülkemizde dolaylı vergiler yüzde 70’leri bulmuştur. Bunun aşağıya çekilmesi için ne tür düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karaman…

14.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, TCDD’nin Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars ilini içine alan Doğu Ekspresi seferlerinin yarattığı turizm potansiyeline ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz birkaç yılda önemli bir cazibe unsuru hâline gelen Doğu Ekspresi seferleri ve yarattığı turizm potansiyeli hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Doğu Ekspresi TCDD’nin Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ana hattında sefer yapan bir yolcu trenidir. Bu hatta yıllardır faaliyet gösteren Doğu Ekspresi son birkaç yılda hiç olmadığı kadar popüler hâle gelmiştir. Sebebi yolcularımızın, gençlerimizin yolculuk deneyimlerini kendi blok sayfalarında ve çeşitli sosyal medya ortamlarında paylaşmalarındandır. Sömestr tatilinin de başladığı bu kış mevsimiyle ve karla daha da güzelleşen doğanın içinde bir gün boyunca tren yolculuğu yapan vatandaşlarımız, hat üzerinde yer alan ve önemli kayak noktaları olan Ergan Erzincan, Palandöken Erzurum ve Sarıkamış Kars kayak noktalarına da talep göstermektedirler.

Erzincan milletvekili olarak bu cazibeyi oluşturanlara teşekkürlerimi sunuyor ve kış ayları için farklı bir aktivite niteliği taşıyan bu yolculuğun turizm acenteleri için de bir fırsat oluşturduğunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin ili ve tüm ilçelerinde şiddetli yağış nedeniyle yaşanan sel ve su baskınlarının yanı sıra rüzgâr ve fırtına sebebiyle tarım arazilerinde zarar meydana geldiğine, mağduriyetin giderilmeye çalışıldığına ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Mersin’de şehir merkezimiz başta olmak üzere tüm ilçelerimizde yoğun yağış sonucu sel ve su baskınları oluşmuş, ayrıca rüzgâr ve fırtına sebebiyle özellikle tarım arazilerinde zarar meydana gelmiştir. Konuyla ilgili kurumlarımız zaman kaybetmeden zarar tespitinde bulunarak vatandaşlarımızın olumsuz etkilenmemesi için çaba sarf ediyorlar. Olumsuz hava koşulları sebebiyle oluşan afetten etkilenen hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tesellimiz, meydana gelen afette herhangi bir can kaybımızın olmamasıdır. Rabb’imin bizleri afetlerden korumasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

16.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, kenevir ekimine ilişkin yeni bir sürecin başlatılacağının açıklandığına, coğrafyası, hava şartları ve iklimi müsait olan Adıyaman ilinde de kenevir ekimine izin vermeyi düşünüp düşünmediğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Hükûmet çevrelerince özellikle, ülkemizde kenevir ekimine ilişkin yeni bir sürecin başlatılacağı kamuoyuna açıklanmıştı. Bu kapsamda, Tarım Bakanlığınca da daha önce yayımlanan tebliğde ülkemizde 19 ilde kenevir ekimine izin verilmiştir. Coğrafyası, hava şartları ve iklimi bu bitkinin yetiştirilmesine müsait olmasına rağmen sayılan 19 il arasında Adıyaman’ımız yer almamaktadır. Tütün yasaklarıyla birlikte ekonomisi can çekişen Adıyaman’ımızda Hint kenevirine izin verilmesi tarımı canlandıracak, çiftçiye bir can suyu olacaktır. Buradan Tarım Bakanına hatırlatmak istiyorum, Adıyaman’da kenevir ekimine izin vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gültekin…

17.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, AK PARTİ olarak tarımda yapısal dönüşüme ağırlık verildiğine, yapılan ve yapılacak olan tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin açıklaması

SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak tarımda yapısal dönüşüme ağırlık vererek çiftçilerimiz için ekonomik ve sosyal boyutları birlikte ele alan bir anlayışı hayata geçirdik. Yaklaşık 6 milyon civarında insanımıza istihdam sağlayan tarımı, ülkemizin gıda güvenliği ve halkımızın sağlıklı beslenmesi açısından önemli bir sektör olarak değerlendirdik. AK PARTİ iktidarımızdan önce tarımsal destekleme ödemeleri 1,8 milyar TL iken 2003’ten bugüne çiftçilerimize verdiğimiz nakit hibe tarımsal destek toplamı 2018 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 118 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu bağlamda, Niğdeli çiftçilerimize 2018 yılında toplam 110 milyon TL tarımsal destekleme ödemesi yapılmıştır. 2019 Ocak ayı içerisinde de fark desteği olarak (ÇATAK) yem bitkileri, süt, buzağı, arı desteği, besi, arı işletmeye 32 milyon 637 bin TL ödeme yapılacaktır.

Niğdeli çiftçilerimize hayırlı olsun der, Sayın Bakanımıza Niğdeli çiftçilerimiz adına teşekkürlerimizi iletir, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kara…

18.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, her türlü mahsulün ekimine müsait olan Konya Ovası’nda kenevir ekimine izin verilmesini Tarım ve Orman Bakanından talep ettiklerine ilişkin açıklaması

ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta yapmış olduğu açıklamaların ardından 19 ilimizde kenevir ekimi izinle serbest hâle getirildi. Seçim bölgem olan Konya Ovası her türlü mahsulün ekimine müsait, bereketli topraklardan oluşmaktadır. Kenevir ekimine izin verilen iller listesine Konya’mızın da eklenmesi talebini buradan Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli Bey’e iletmek istiyorum. 20’nci il Konya olsun, Konyalı çiftçimizin yüzü gülsün, Konya bunu hak ediyor diyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen…

19.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Turgutlu Devlet Hastanesinde bir hasta yakını tarafından darbedilen göğüs hastalıkları uzmanı doktor Nalan Uygun’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve bu olayların tekrar yaşanmaması için sorumluların gereken caydırıcı cezaları alması gerektiğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Turgutlu Devlet Hastanesinde bir kadın doktorumuza daha şiddet uygulandı. Göğüs hastalıkları uzmanı doktor Nalan Uygun, babasını tedavi için getiren hasta yakınına “Sıra alın.” dediği için darp edildi.

Temel mesleki amacı insanı yaşatmak olan sağlık çalışanlarının maruz kaldığı bu şiddet eylemlerine sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Son düzenlemelerle, sağlık çalışanlarına şiddet olaylarında caydırıcılığı artıracak olan yeni kanuni düzenlemelerle birlikte takip yükümlülüğü kolluk güçleri yerine savcılığa devredilmişti. Bu olayların tekrar yaşanmaması için savcılarımızın her şiddet olayını dikkatli takip etmelerini ve sorumluların gereken, caydırıcı cezaları almaları sağlanmalıdır. Devletin ve adaletin bu tür olaylar karşısında görevini etkin bir şekilde yerine getirmesini bekliyoruz.

Şiddete uğrayan doktorumuz Nalan Uygun’a tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

20.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Mersin merkez ve ilçelerinde fırtına ve aşırı yağışın su baskınlarına yol açarak tarım arazilerine zarar verdiğine, hasar tespit ve onarım çalışmalarının devam ettiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin merkez ve ilçelerinde önceki gün öğleden sonra başlayan ve gece boyunca etkisini sürdüren fırtına ve aşırı yağış hayatı durma noktasına getirdi, sel ve su baskınlarına yol açtı. Tarsus’ta etkili olan sağanak yağış ve fırtına geniş çapta tarım arazisine zarar verdi. Seyhan ve Berdan ırmaklarının geçtiği Alifakı, Mantaş, Akarsu, Halitağa, Zübeyir, Egemen, Yaramış, Çöplü ve Bahşiş mahallelerinde tarım arazileri sular altında kaldı, ekili alanlar zarar gördü. Anamur, Bozyazı ve Erdemli ilçelerimizdeki muz ve çilek seralarında kuvvetli fırtına zarara neden oldu. Erdemli Sarıyer Mahallesi’nde de meydana gelen toprak kayması dolayısıyla limon bahçeleri zarar gördü. Kamu kurumlarımızca hasar tespit ve onarım çalışmaları hızla devam etmektedir.

Çukurova genelinde fırtına, sel ve su baskını nedeniyle zarara uğrayan tüm hemşehrilerime geçmiş olsun diyor, bir daha yaşanmaması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi de grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz Sayın Ağıralioğlu’nun.

Buyurun.

21.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, seçim güvenliğiyle alakalı medyaya yansıyan haberlere ve seçim güvenliğini net bir şekilde çalıştıracak mekanizmaların hayata geçirilmesi gerektiğine, atama bekleyen engelli öğretmen adaylarının sesini duyurmak istediğine, tasarruf konusunda hassasiyet göstermesi gereken devlet kurumlarının “İtibarın tasarrufu olmaz.” diyerek hareket etmesini kınadıklarına ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Seçim güvenliğiyle alakalı birkaç cümle söylemek zorundayız. Medyaya yansıyan haberler, bizim devletimizi de, devletimizin yönetimini de etkileyecek olan, seçim güvenliğinde, dolayısıyla temsilde adaletsizlik yaratacak, dolayısıyla da ülkemizin de itibarına ziyan olacak haberler niteliği taşıdığı için konuşuyorum. Hayali seçmenler, yaşı 165’i bulan seçmenler, taşınmanın seçim sonuçlarını etkileyecek şekle dönüşecek hâle getirilmesi, işte birkaç bin kişinin ilçe nüfusunu artıracak şekilde apartman yığılmaları falan; bunların hepsi Türk devletinin, Türk milletinin itibarına ziyandır. Geçen seçimde medyanın gündemine düşmüştü bir resim, belki hepiniz fark etmişsinizdir; yurt dışında kullanılan oyların bütün partilerin yetkililerinin nezaretinde bekletildiği bir fotoğraf karesi var. Yani her sandığın üstünde beşer tane kilit var, sandıkların etrafında da beşer adam var. Allah’ın son ve kâmil dininin müntesibi bir milletin, doğruluğu bin yıl devlet politikası hâline getirmiş bir milletin, seçimiyle alakalı Avrupa’ya verdiği fotoğraf iğrençti arkadaşlar. Hiçbiri birbirine itimat etmez 5 partinin temsilcilerinin “Bunlar mutlaka oylarını çaldıracaklar.” fotoğrafı dünyaya bizi rezil edebilecektir. Tırnak içinde söylüyorum, şer odaklarının herhâlde bundan daha fazla sevinebileceği bir fotoğraf karesi olamazdı. Dolayısıyla işlerimizi düzgün yapmak ahlakına bağlı bir sistematik geliştirmemiz lazım. Yıllardır seçim yapıyoruz, demokrasi tecrübemiz hatırı sayılır bir tecrübedir, suistimal edildiğimiz, ettiğimiz yerlerin hepsini biliyoruz. Dolayısıyla seçim güvenliğini istifham oluşturmayacak şekilde, net bir şekilde çalıştıracak mekanizmaları hayata geçirmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Her seçim dünyaya seçim güvenliğiyle ilgili büyük endişelerin yaşandığı bir yurt görüntüsü vermek Türk milletinin ayıbı hâline gelmesin. Yani biz, emin bir Peygamber’in ümmetiyiz. Peygamberliğini ilan ederken “Şu dağın arkasında size bir düşman olduğunu söylesem inanır mısınız?” diyen durulukta ilan etmiş bir Peygamber’in ümmeti. Seçimle ilgili büyük istifhamların seçim sonuçlarını bile lekeleyecek şekilde konuşulduğu bir ülke hâline gelmek hepimizin ayıbı olsun, Hükûmetin de sorumluluğu olsun. Bununla ilgili ciddi bir mesuliyet altında Hükûmet. Parmak boyasına o yüzden utanarak destek veriyoruz. Yani bir milletin seçim güvenliğini sağlamak için kendi vatandaşının elini boyamak zorunda kalacağı bir güvensizlik ikliminde parmak boyası kampanyası aslında utanılacak bir kampanyadır. Ama maalesef böyle bir şeyi hassasiyet olarak taşıyoruz, bilmenizi istirham ederiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Tabii, tamamlayın.

Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanması beklenen 3 bin engelli öğretmen adayına karşılık 2019 yılında 500 engelli kadrosu açıldı. Bununla ilgili bir talep var. Düşük kontenjan ayrılması tepki çekti. Engelli öğretmenlerimizin seslerini duyurmak için dile getirmiş oluyorum.

Bir de “kamuda tasarruf” diye yayınlanmış genelgeye rağmen bu mevzuda hassasiyet göstermesi gereken devlet kurumlarının tamamının sanki eski alışkanlıklarımızda olduğu gibi “İtibarın tasarrufu olmaz.” şeklinde davranmalarını kınıyoruz. Anadolu Ajansı başta olmak üzere, üniversitelerimizin bazı rektörlüklerinin makam araçları tahsisinde mübalağaya varan harcamaları bu eski alışkanlıkların hâlâ devam ettiğine alamettir. “İtibarın tasarrufu olmaz.”dan geldiğimiz yer 117 katrilyonluk faiz bütçesinde bir bütçeyi bize onaylatmak oldu. Finali böyle olan bir işten sonra hiç değilse devlet kurumlarını lütfen toparlayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

Sayın Akçay…

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Fırat’ın doğusu ile Menbic’i terör örgütünün tasallutundan kurtarmanın insani, hukuki sorumluluk olduğuna, Türkiye'nin denetim ve kontrolünde olacaksa Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgeye olumlu baktıklarına, kamudaki 3600 ek gösterge beklentisine bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin güney sınırları ve Suriye’nin kuzey sınırı boyunca büyük bir oyun kurgulanmaktadır. Bu oyunda Türkiye’yi oyalamak, masada tutarken sahada kaybettirmek girişimlerini görüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının -yirmi dört saatte- ülkemizi tehdit ettiği paylaşımlarından, “İki ülkenin ekonomik ilişkilerini geliştirmek için ciddi potansiyeli var.” şeklindeki bu açıklamalarından sonraki gelişmeler açıktır ki sadece birer oyalama taktiğidir. Bütün bu tartışmaların odağında Fırat’ın doğusuna yönelik terörle mücadele ve güvenlik harekâtımız olduğuna göre başladığımız yerden yola devam etmemiz gerekmektedir. ABD Başkanının açıklamalarını ciddiye almak yerine çok geç olmadan Fırat’ın doğusuna gereken operasyonlar düzenlenmeli ve devam edilmelidir. Fırat’ın doğusunu ve Menbic’i terör örgütünün tasallutundan kurtarmak insani, hukuki bir haktır ve sorumluluktur.

Trump 20 millik yani yaklaşık 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölgeden bahsetmektedir. Eğer bu kurulacak, oluşturulacak güvenli bölge tamamen Türkiye'nin denetim ve kontrolünde ve inisiyatifinde olacaksa ve terörle mücadele de devam edecekse elbette olumlu bakılabilir ve 30 kilometrelik güvenli alan Suriye istikrar ve iç barışa ulaşana kadar Türkiye'nin hâkimiyeti ve inisiyatifi altında bulunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ki biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu günleri çok önceden de görmüştük ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli 6 Ağustos 2012 tarihinde ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrin, doğu ucu Kandil’i içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağının bir an önce sağlanması ve icra edilmesi önerisini getirmişti. Hiçbir oyalama girişimine takılmadan Fırat’ın doğusundaki fitne yok edilmelidir.

Sayın Başkan, kamu çalışanlarının gözü kulağı 3600 ek göstergenin bir an evvel çıkarılmasındadır. Mevcut uygulamada ek göstergeden faydalanmada adaletsizlikler vardır. Öğretmen, polis, uzman çavuş, uzman jandarma, kamu avukatları, gelir uzmanları, defterdarlık uzmanları, denetmenler, araştırmacılar, şube müdürleri, mahallî idarelerdeki daire başkanları gibi görev ve meslek grubu çalışanları kadro dereceleri 1 de olsa 3600 ek göstergeden faydalanamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Hesap kitap elbette önemli ancak burada bir hak teslimi ve adil bir durumun ortaya çıkarılması gerekiyor. 3600 ek gösterge beklentisine bir an önce kapsayıcı bir çözüm bulunmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın tarafından bu 3600’e ilişkin olarak meslek grupları için bir paket hazırlandığı ifade edilmiştir. Tüm memurlar bakımından kapsayıcı, hakkaniyete uygun, adil bir şekilde düzenleme yapılmasını bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Bilgen…

23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 19 Ocak Hrant Dink’in katledilişinin 12’nci yıl dönümüne, 17 Ocak Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in açlık grevinin 71’inci gününü tamamladığına, tecritin insanlık suçu olduğuna ve partilerüstü bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine, insanların seçime olan güvenini sarsmaya hiç kimsenin hakkının olmadığına, Doğu Ekspresi seferlerine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, 19 Ocak 2007 tarihinde katledilen Hrant Dink’in ölüm yıldönümü. Önümüzdeki günlerde Meclis, çalışmalarına ara vereceği için bugün bir araştırma önergesiyle katillerinin yargılanma sürecini yeniden gündeme getireceğiz.

Hrant Dink’in katledilmeden önce hakkında açılan davanın seyri ile Hrant Dink’i katledenlerin davasının seyri hemen hemen aynı hızla gidiyor. Bu on bir yılda aldığımız mesafe ne yazık ki katledilişiyle ilgili şaibeleri de çok net biçimde güçlendiriyor.

Leyla Güven’in eyleminin 71’inci günü bugün. Elbette ki kişiye özel hukuk nasıl olmazsa kişiye özel hukuksuzluk da aynı şekilde kabul edilemez. Tecrit herkes için suçtur, dolayısıyla da bu insanlık suçunun partiler üstü bir yaklaşımla ele alınması ve bu eylem karşısında daha fazla sessiz kalınmaması çağrımızı bir kez daha yapıyoruz.

Sayın Başkan, dün de somut bazı adresler verdik. Daha önceki gün araştırma önergemiz çok genelgeçer ifadelerle reddedildi. Birtakım adresleri, sokak numaralarını, kapı numaralarını ve bu küçücük adreslerde yüzlerce seçmenin kayıtlı olmasını dikkate sunduk ama işte “Buralar garnizon.” falan denilerek konu geçiştirildi. Tekrar, bir kez daha hatırlatıyoruz çünkü bu konu önümüzdeki dönem başka kaosları, başka krizleri beraberinde getirecek. Bu atmosferde gidilecek bir seçim şimdiden tartışmalı hâle gelecek. İnsanların sandığa olan, seçime olan güvenini, umudunu, karamsarlığa dönüştürmeye, inançsızlığa dönüştürmeye hiç kimsenin hakkı yok. Bu sadece bir muhtarın kazanması, bir belediye başkanının kaybetmesi meselesi değil; bir bütün olarak ülkenin, siyaset kurumunun, demokrasinin kaybı olacak.

Bakın, Beytüşşebap’ta sadece son aylarda Mersin, Adana, Antep, Hatay gibi illerden tek bir adrese 500 seçmen taşınmış. Kim tarafından taşındığı, kimin akrabası olduğu, hangi aday tarafından organize edildiği çok açık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Dolayısıyla, bu tip iddialarımızı elbette ki biz Seçim Kuruluna dilekçe vererek, hukuk komisyonlarımız tarafından, seçim kurullarındaki temsilcilerimiz tarafından gündemleştiriyoruz ama bu konu, sadece teknik bir konuymuş gibi, sadece bireysel bir durummuş gibi sorumluluk üstlenmeden, siyaseten gereğini yerine getirmeden üstü örtülecek bir konu değil. Elimizde çok somut biçimde Bitlis Hizan ve Ahlat’ta, Van Gürpınar’da, yine Ağrı, Muş merkezlerde çok sayıda bu şekilde organize işler var; tırnak içerisinde ifade ediyorum. Kars’ta Yusuf Bey Caddesi 54/3 adresinde 119 yeni kayıt var. Bir adres, bir daire; kamu kurumu değil, misafirhane değil. 119 kişi nasıl bir ilgiyle Kars’a son anda kayıtlarını taşımışlar, nasıl bir Kars sevgisidir, herhâlde herkes bunu tahmin eder.

Sayın Başkan, son olarak da -biraz önce dile getirildiği için ben de ifade etme ihtiyacı duyuyorum- evet, Doğu treni, Doğu Ekspresi son dönemde neredeyse şehrin ekonomisine katkı sunan tek uygulama.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Şehirdeki küçük esnafı, otelleri, restoranları canlandıran, şehri hareketlendiren tek şey ve şehirdeki esnaf diyor ki -biraz ironik bir durum ama- “Devletin seksen yılda yapmadığını gençler ‘selfie’yle yaptılar.” Bu tren zaten on yıllardır var. Ben de çocukluğumda biniyordum, uzun yolculuklar yapıyorduk. Ama gençlerin ‘selfie’yle yaptığını organize etmeyi bile beceremiyoruz. Yirmi dört, yirmi beş saatlik yolculuk ne yazık ki otuz altı saati buldu artık. Yani bir yola çıktığınızda yüzde 5, yüzde 10, elbette iklim koşulları, teknik arızalar, gecikme olur ama neredeyse rutin biçimde artık bu yolculuk Ankara’dan otuz altı saati bulmuş durumda ve bir negatif algı oluşmaya başladı. Akşam otele girecek olanlar sabahleyin ancak şehre varabiliyorlar. Dolayısıyla hani bir katkı sunamıyoruz, bari hiç olmazsa bu kendiliğinden oluşan motivasyonu engellemeyelim, kesmeyelim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Sayın Özkoç…

24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Adana'nın Aladağ ilçesinde Süleymancılara ait yurtta çıkan yangında 10’u öğrenci olmak üzere 12 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine açılan yurt yangını davasında tutuklu olmadığına, Allah’a, adalete, öbür dünyaya ve bu dünyaya inanan, vicdanı olan herkesin bu davaya sahip çıkması gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıl 2016, Adana Aladağ’da Süleymancılara ait bir yurt. Gerçekten çok yoksul, çok mağdur olan ailelerin ilkokul ve ortaokula giden öğrencileri “Bu yurtta sizin çocuklarınız rahat edecek” vaadiyle alınıp yerleştiriliyor. Çocuklara yedikleri yemeklerin bulaşıkları yıkattırılırken çocuklar “Bizim elimize cereyan çarpıyor, elektrik çarpıyor, biz etkileniyoruz bundan.” diye şikâyette bulunuyorlar. “Hiçbir şey olmaz, devam edin.” deniliyor.

Adana Aladağ’daki bu yurtta 2016 yılında bir yangın çıkıyor, aralarında “Cennet” diye bir ufacık dünya güzeli kızın da olduğu 10 öğrenci, ilkokul ve ortaokul öğrencisi ve 2 yetişkin yanarak ölüyor.

2016 yılından beri aileler çocuklarıyla ilgili acıyla her gece kâbus dolu rüyalarla uyanıyorlar. Cennet’in annesi “Ben onun cennete gittiğine inanıyorum. Cehennemde de ona bunu yapanlar yanacaklardır ama bundan sorumlu olanların bu dünyada cezalarını çekmesi lazım.” diyor.

Yıllardan beri süren mahkeme bugün tekrar görüşülecek. Mahkemede tutuklu hiçbir sanık yok. 12 kişi ölüyor, 10 çocuk; suçlular belli, tutuklu yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Allah’a inanan, adalete inanan, öbür dünyaya ve bu dünyaya inanan, vicdanı olan herkesin bu davaya sahip çıkması gerekiyor.

Aileler çocuklarının ölümüyle ilgili kendilerine teklif edilen paraları reddediyorlar. O aileleri görseniz gözleriniz yaşarır; o kadar ihtiyaçları var ki o paraya yaşayabilmek için, ayakta durabilmek için ama evlatlarıyla ilgili böyle bir kan parasını kabul etmiyorlar. Tek istedikleri bir şey var: Adalet.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde onların sesini bir kere daha duyuruyorum. Cennet’in sesini bir kere daha haykırıyorum. Allah’a inanan, adalete inanan, buradan sesimi duyanlar varsa, bu konuda sorumlu olanların cezalarını çekmeleri için elinden gelen her şeyi yapmalıdır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

Sayın Özkan…

25.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, yapılan yasal çalışmaların adalet dağıtabilmesi için uygulamasının da takip edilmesi gerektiğine, Ankara Siteler’de çıkan yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere Allah’tan rahmet dilediğine, Seçim Kanunu’nun 43 ve 47’nci maddeleri gereğince vatandaşların ve siyasi partilerin yükümlülükleri olduğuna ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu, sizleri saygı ve muhabbetle selamlıyorum; hayırlı, başarılı bir çalışma günü temenni ediyorum.

Tabii, bizler millî iradenin temsilcileri olarak millet adına, “…”(x) yani olması gereken ideal hukuku gerçekleştirmek üzere burada yasama faaliyetleri yürütüyoruz. Ancak yaptığımız yasal çalışmaların her şeyden önce adalet dağıtabilmesi için uygulamasının da ciddi anlamda takip edilmesi, hem yargısal hem de idari anlamda -ve vatandaşlarımız nezdinde de- yükümlülüklerin yerine getirilmesi lazım. İşte, bu bağlamda yaptığımız yasal düzenlemelerin çok daha fazla adalet dağıtabilmesi için, yaşanan bazı sıkıntıları da kamuoyuyla gündemimizle ilgili olarak paylaşmak istiyorum.

Malum olduğu üzere dün Siteler’de çok sıkıntılı bir süreç yaşandı ve çıkan yangında 5 Suriyeli işçi hayatını kaybederken 8 işçi de yaralandı. Hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar niyaz ediyorum. Tabii, bu noktada bizim 20 Haziran 2012 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Yasamız var. İş yerlerinde iş sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık güvenlik şartlarının iyileştirilmesi, bu bağlamda işverenlere ve işçilerimize, vatandaşlarımıza da görev, yetki ve sorumluluk yükleyen bu yasal düzenleme gelişmiş ülkelerdeki düzenlemelerin gerçek anlamda üzerindedir de diyebiliriz. Ancak uygulamada bunların sonuçlarını çok daha etkin alabilmek için her birimize de bunların takibini yapma görevi veriyor ve tüm toplum kesimlerine de yükümlülükler yüklüyor. Bu noktada daha duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yine, seçmen listeleri 17 Ocak -yani bugün- saat 17.00’ye kadar muhtarlıklarda askıda bulunacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Seçim Kanunu’muzun 43 ve 47’nci maddelerine göre, tüm vatandaşlarımıza ve siyasi partilere, bütün gruplara yükümlülükler yüklenmiş ve bazı hak ve yetkiler verilmiş. Bugün saat 17.00’ye kadar ne kadar hayali seçmen var, ne kadar aynı dairede çok sayıda seçmen kaydı yapılmış, nerede, ne kadar çok yaşlı seçmen var bunların takibi hepimizin üzerine vazifedir. Tabii, bunları doğru şekilde takip etmek her şeyden önce millî iradenin tecelligâhı Meclisimize ve seçilmiş belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize meşruiyet sağlayan bir durumdur. Onun için bunların da takip edilmesi gereğini… İyi yasaların adalet dağıtabilmesi için hepimizin üzerine vazifeler yüklenmiş. Bunları ifade ederek bugün çalışma düzenimize ilişkin de birkaç hususu arz edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Bugün inşallah 39 ve 40 sıra sayılı kanun tekliflerini yani gelir vergisine ilişkin ve sinema filmlerinin değerlendirilmesi, desteklenmesi ve telif haklarına ilişkin bir yasal düzenlemeyi görüşeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Buna toplumumuzda ciddi anlamda büyük bir talep söz konusu. Bugün hamdolsun ki özellikle daha evvel yürürlüğe giren 1490 sayılı Kanun’la sektörün devlet eliyle desteklenmesi, gerçek anlamda Avrupa ortalamasının üzerinde yerli filmin yapılması ve izlenmesi durumunu gündeme getirmiştir. Ülkemizde bugün itibarıyla yerli film izlenme oranı yüzde 56’yla Avrupa’nın 1’inci sırasında yer almış bulunuyor. Bu da Parlamentomuzda yapılmış yasal düzenlemelerin önünü açtığı bir durumdur. İnşallah bugün yapacağımız yasal düzenlemelerle ülkemizde yerli film yapılması imkânlarını geliştirerek sektörün desteklenmesini de gerçekleştirmiş olacağız.

Bu vesileyle başarılı ve hayırlı bir çalışma süreci temenni ederek Genel Kurulu saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve arkadaşları tarafından, artan enflasyon, yüksek vergi artışları, yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan alım gücü göz önünde bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan emekli vatandaşımızın geçim sıkıntılarını aşmaları, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında ezilmemelerinin sağlanması, sosyoekonomik şartlarının iyileştirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17/1/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                Yavuz Ağıralioğlu

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ülkemizin en önemli toplumsal kesimi içinde 13,5 milyona ulaşmış olan sayılarıyla emekliler yer almaktadır. Büyük bir toplumsal grubu oluşturan emekli vatandaşlarımızın gittikçe ağırlaşan ekonomik koşullara karşı güçleşen geçim sıkıntıları 2019'da yapılan zam oranlarıyla daha zor bir hâl alacaktır. Artan enflasyon, yüksek vergi artışları, yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan alım gücü göz önünde bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan emekli vatandaşımızın geçim sıkıntılarını aşmaları, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında ezilmemelerinin sağlanması, sosyoekonomik şartlarının iyileştirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve arkadaşları tarafından 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/1/2019 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi İYİ PARTİ Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde 13,5 milyonu aşkın emeklimiz var. Yine, hepinizin malumu, 2006 yılından itibaren sosyal güvenlik kurumlarımız SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı birleştirilerek tek çatı altına getirildi ve o süreçten bu yana SGK’yle ilgili pek çok yasal düzenleme yapıldı. Bu yasanın çıkış amacı şuydu: Çalışma hayatında ve emeklilikte norm ve standart birliği sağlamak. Yani SSK’li olsun, BAĞ-KUR’lu olsun, Emekli Sandığına mensup olsun, çalışanların ve emeklilerin eşit, adil ücretler, hakkaniyetli bir paylaşım alması yönündeydi. Fakat çatı kuruldu ama maalesef, çatının kuruluş amacı doğrultusunda ne SSK emeklisi ile memur emeklisi ne kendi hesabına çalışan BAĞ-KUR emeklisi eşitlenemedi; yine, ne Emekli Sandığı kapsamındaki memur ne SSK kapsamındaki işçi ne de BAĞ-KUR kapsamında kendi hesabına çalışanlar aynı haklara kavuşamadılar.

Yine bizim, özellikle SGK içerisinde 2000 öncesi ve 2000 sonrası bir intibak sorunumuz var. Siyasi iktidar, 2003 yılında, 2000 öncesi SGK’liler için, SGK mensubu emekliler için intibak yasası düzenlemiş ama 2000’den sonra işe girenler için maalesef bunu çok görmüş; SSK’li emekliler arasında, 2000 öncesi ve 2000 sonrası ayrımı, ücret adaletsizliği almış başını gitmiş. Bu hususta Adana Milletvekilimiz Sayın İsmail Koncuk Bey Meclisimize bir kanun teklifi verdi. İnşallah bu adaletsizliği bu teklifi görüşerek düzeltebiliriz ama siz, bizden gelen her şeye “hayır” dediğiniz için, gelin, siz getirin -özellikle AK PARTİ Grubuna söylüyorum- bu adaletsizliği hep beraber çözelim.

Bu önergeyi vermeden önce, emekli derneklerimizle yaptığımız görüşmelerde emekli derneklerimiz diyorlar ki: “Bizim, devletten 2002, 2006, 2008 yıllarından kalan alacaklarımız var, zam farklarımız var, hâlâ ödenmedi; ödenmesini talep ediyoruz.” Yine diyorlar ki: “Vergi iadesi vardı eskiden, fatura toplardık. Sonra devletimiz bunu kaldırdı, bunun yerine vergi indirimi uygulamaya başladı. E bu da yüzde 4’lerde kaldı. Aradan yıllar geçti, yıllar geçti.” Bunun yüzde 10’a çıkarılmasını arzu ediyorlar.

Yine emeklilerimiz diyorlar ki: “Kalan ömrümüzü büyük bölümümüz, hastane, eczane ve ev arasında geçiriyoruz fakat bu üçgen içerisinde, her hastaneye gidişimizde, her eczaneye gidişimizde fark ödüyoruz, katılım payı ödüyoruz, muayene ücreti ödüyoruz. Yüce Meclisin adaleti varsa bunu, bu adaleti bize sağlasın.” Çok da bir şey istemiyorlar.

Ve devamla diyorlar ki: “Emeklilere verilmeye başlanan banka promosyonları adil değil, bunlar artırılsın.” Başka? Yine, Türkiye Emekliler Derneğine -en büyük emekli derneğimiz- 2015 yılı 21 Ekiminde dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu “Merak etmeyin, bir tane evsiz emekli bırakmayacağız.” sözü vermiş. Vallahi, diyorlar ki: “Devlette devamlılık esastır. Sayın Davutoğlu’nun sözünü AK PARTİ iktidarı yerine getirmeli, TOKİ’yle acil bir anlaşma yapmalı. Bizim maaşlarımıza uygun yani maaşlarımızdan dörtte 1 kesinti yaparak bizleri ev sahibi etsinler çünkü şu anda 3 milyondan fazla emeklimiz kiralarda oturuyor.”

Yine, efendim, emeklilerimiz diyorlar ki: “SSK emeklisi, BAĞ-KUR emeklisi ve Emekli Sandığı emeklisi arasında ücret adaletsizliği var, bunu giderin. Yahu, hepimiz emekliyiz. İşte, 2019 yılında artışlarda da farklı farklı artış yapıyorsunuz, bu adaletsizliği de giderin bari, yüzdelik artışlarımızı bari düzeltin.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi bağlayın Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Başka diyorlar ki: “Geçim sıkıntısı yüzünden yüzde 35’imiz ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyoruz. Allah aşkına, yahu, bizi de bu işten kurtarın. Yani artık belimiz bükülmüş, nefes almakta zorluk çekiyoruz ama bir yandan geçim derdi; sürünerek, zorluk çekerek ikinci bir iş yapmaya gayret ediyoruz. Allah aşkına, yahu, ömrümüzün şu son dönemlerinde bari azıcık rahat yaşayalım, torunlarımızı sevindirecek bir hediye alabilecek ücretler verin.”

Vallahi, çok şey istemiyorlar aslında. Ama yüce Meclis heyeti kendisinin emeklilik işini… İki yıl Mecliste vekillik yaptıktan sonra -ben de dâhil, şimdi ben de alacağım herhâlde- yani bir anlamda kıyak emeklilik yapıyorsanız, vicdanınıza sesleniyorum: Gelin, bu emeklilere de asgari ücrete kadar çıkaralım en düşük emekli maaşını, ona göre hepsini yeniden düzenleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Çünkü TÜİK’in rakamları bunu söylüyor, çünkü TÜRK-İŞ’in araştırmaları açlık sınırını 2 bin lira civarında tutuyor. Gelin, bir kere olsun, emeklilerimizi hep beraber sevindirelim diyor, hepinizi -sendika hakkı vermek kaydıyla bir de emeklilerimize- saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yokuş.

Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yıllarca çalışmış ve emekli olmaya ömrü yetmiş 13,5 milyon emeklinin durumunu konuşuyoruz. İlk önce, şu anda emekli olan vatandaşlarımızı, aslında emekli olmayı başardıkları için kutlamak gerekiyor.

Biraz önce de söylendi, kendisi 46 yaşında emekli olan, üstelik şu anda çift maaş almakta hiçbir sakınca görmeyen Cumhurbaşkanının kendisinden sonra kimsenin yaşarken emekli olmaması için her türlü önlemi aldığını görüyoruz.

Emeklilikte yaşa takılanlar, söylendiği gibi, 2000’den önce çıkan yasadan dolayı emeklilikte yaşa takıldılar fakat 2008’de AKP iktidarının çıkarttığı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası emeklilikte yine yaşı yükseltti ve emeklilik koşullarını kötüleştirdi. “Olur mu öyle şey?” demeyelim, oldu. Şu anda çalışıp 65 yaşında emekli olacağını sanan çalışanların ileride başına ne geleceğini de bilmiyoruz.

Aslında AKP saray iktidarı kimsenin emekli olmasını istemiyor ama gözünü emeklilik için kesilen paraya dikmiş durumda. Ücrette adaletsizlik bunun bir göstergesi. Şu anda 850 lira emekli maaşı alan emekliler dahi bulunuyor. Bu, AKP döneminde getirilen yasalardan kaynaklı olarak böyle. “İşte, ne yaparız da bu parayı emeklilere vermeyiz?” Ki bu para halktan toplanan, çalışanlardan toplanan, halkın doğrudan ve dolaylı vergilerinden toplanan paralardır. “Bu paraları nasıl emeklilere vermeyiz?” diye bir çalışma yapılıyor. Bunun yolunu da emeklilikte yaşa takılanlar gibi akla hayale sığmayan hak gasplarıyla ya da emeklilik koşullarını her defasında kötüleştirerek yapıyorlar. Bu da yetmiyor, bir de bireysel emeklilik sistemi çıkarttılar. Zorunlu bireysel emeklilik sistemiyle fonlar oluşturarak tekrar ücretlilerden adına “emeklilik” dedikleri sermayeye para aktarma sistemini oluşturdular. Hâlbuki bunun emeklilikle bir ilgisi yok, bu bir fon. Bu fon da yine her zaman olduğu gibi işçilerden, emekçilerden alınıp sermayeye aktarılacak bir fon.

Değerli arkadaşlar, bireysel emeklilik sisteminden hemen çıkılması gerekiyor, zorunlu bireysel emeklilik sistemine de “hayır” denmesi gerekiyor. Çalışanlar ileride bu BES konusunda daha fazla soyulacaklarına emin olabilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kemalbay, tamamlayın lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Şunu unutmayalım ki işçiler, emekçiler, emekliler artık bıçak kemiğe dayandı noktasındalar ve sermayeyi besleyen bu sistem karşısında 31 Martta milletimiz, halkımız “…”(x) diyerek bu sermayeyi besleyen, emekliden alıp sermayeye devreden sisteme, düzene “hayır” diyeceklerdir diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kemalbay.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Mehmet Göker’e ait. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Göker.

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün emeklilerin sorunları üzerinde konuşacağız. Biz CHP ve muhalefetin bir kısım partileri olarak emeklilerin ne denli zorluk içinde olduğunu gücümüz yettiğince, sesimiz çıktığınca sizlere anlatmaya çalışıyoruz ama siz anlamakta bir miktar güçlük çekiyorsunuz. En küçük aile karı koca, iki kişi, o yüzden en küçük fiyatlar üzerinden gideceğim ve yine en düşük maliyet yani esnafın tabiriyle “kasa altı” fiyatları burada konuşarak bu hesaplamayı yapacağız. Hesaplamamızı da -dün geçen yasa teklifinde olduğu gibi- en düşük maaş 1.000 lira, onun üzerinden yapacağız.

Şimdi, ortalama bir emekli maaşı minimum 1.000, maksimum 2.250-2.500 lira civarında yani ortalama 1.200-1.300 lira. Bu seviyede yaşayan insan sayısı yaklaşık 12 milyon kişi. Şimdi, başladığımız takdirde, öncelikle aldığımız 1.000 TL paranın 400 lirası ev kirasına gidiyor. Bu ev, şöyle söyleyeyim, İstanbul’da alınabilecek, hani seçmen kayıtlarının yapılabileceği, yapıldığı söylenen ahırlardan daha da kötü bir ev. Bu evin ortalama elektrik gideri 99 lira, su gideri 80 lira. Bu arada paralar gerçek değil çünkü bu kadar para bir Müslüman’da bulunmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Hristiyan’da da bulunmaz.

MEHMET GÖKER (Devamla) – Evet, Hristiyan’da da bulunmaz Sayın Paylan.

Doğal gaz fiyatı ortalama 147 lira. Şimdi, gıdadan haberiniz olmayabilir, büyük miktarda para çıkarmış olmayalım. Biliyorsunuz, soğanın kilosu yaklaşık 5 lira, bu en kötü hâliyle, patates 4, domates yine 5 lira, salça 11 lira oldu, bulgur keza 4 lira, ekmek 1 lira -ortalama 30 ekmek tüketildiği takdirde, günde 1 ekmek yediklerini düşünüyoruz karı kocanın- bunların maliyeti de yaklaşık 197 lira. Bunu da kenara koyduk. Tabii, bunların evlatlarıyla, çocuklarıyla hiç olmazsa bayramda seyranda, cumartesi pazar konuşacakları bir telefonları da olması lazım bir kişide. Onu da kontörlü hat alırsanız, faturalı da değil, 30 lira, onu da koyduk. Tabii, emeklinin en büyük sorunu muayene. Herkes emekli olduğunda -Allah gecinden versin diyelim, siz de öyle yapıyorsunuz- mutlaka hastaneye gidecek, kronik bir hastalığı ortaya çıkacak, en kötüsü itibarıyla tansiyonu olacak. Bir muayene ücreti devlet hastanesinde -üniversite demiyorum- katılım payı hariç yaklaşık 6 lira yani karı koca birer kere muayene olursa 12 lira, 3 lira da ilaç katılım bedeli var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Göker.

MEHMET GÖKER (Devamla) – …bu da yaptı mı 18 lira? Bu emeklinin elinde geriye kalan, ay sonuna kadar, otuz gün içerisinde yiyeceği para miktarı 29 lira. Enine de yiyin, boyuna da yiyin. Yani, günde 1 liranın altında bir parayı biz bu insanlara hak görmüş oluyoruz.

Şimdi, sorun aslında şu, bir hekim fıkrasıyla anlatmak istiyorum: Hasta gidiyor, işaret parmağını gösteriyor, diyor ki: “Parmağımı nereye dokunsam ağrıyor vücudum.” Doktor muayene ediyor, hasta “Kolum ağrıyor.” diyor, bakıyor, kolu sağlam, “Bacağım ağrıyor. “diyor, sağlam. En sonunda ortopedist diyor ki: “Ya, parmağının bir filmini çekelim.” Çekiyorlar ki parmak kırık.

Şimdi, siz de sürekli a Haber dinleye dinleye bu insanların hâlinin gerçekten güzel olduğunu zannediyorsunuz ama öyle değil. İnsanlar açlık içinde kavruluyor, insanlar açlık içinde yalvarıyor.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Göker.

Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yeğin konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEĞİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Ankara Siteler’de çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı, yaralılara da Cenab-ı Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Kıymetli milletvekilleri, elbette hep ileriye bakacağız, hep hedeflerimizi daha yüksek, daha ileriye koyacağız. Geçenlerde bir hatip de bu kürsüde ifade etti, “Tarih ileriye doğru yaşanır ama tarih geriye doğru bakarak anlaşılır.” dedi.

Hedeflerimizi ileriye doğru koyarken o hedefleri nereye taşıyacağımız, ne yapacağımız, nereden nereye geldiğimize bakmadan çok da planlaması mümkün olmuyor çünkü geçmişten nereye geldiğimize, imkânlarımızın ne olduğuna, elimizde ne olduğuna bakmadan konuştuğumuzda konuşmanın ölçüsünün yukarıya doğru limitlerinin nereye vardığını bilemediğimiz zamanlar oluyor.

Hayatlarının en verimli dönemlerini ülkemizin çalışma hayatında geçiren, bu çalışmalar nihayetinde emekliliği hak etmiş tüm emeklilerimizin reel gelirinin artması için ülkemizin imkânları dâhilinde her türlü iyileştirici düzenlemeyi yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. isterseniz bunlardan bazılarını burada ifade edeyim.

2000 yılı öncesinde bağlanan emekli aylıkları için intibak düzenlemesini bu dönemde, bu yıllarda hep beraber yaptık AK PARTİ iktidarları döneminde. Otuz yıldan fazla hizmeti olan 4/C emeklilerine otuz yılı aşan süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine imkân da tanıdık. Memuriyet hizmeti olup SSK ve BAĞ-KUR’dan emekli olanlara memuriyet hizmetleri için emekli ikramiyesi ödenmesini sağladık. Emekli olduktan sonra ticari faaliyette bulunanların aylıklarından yüzde 15 oranında kesilen sosyal güvenlik destek primlerini kaldırdık. Emekli aylıklarının bağlanma süresi yetmiş günden fazla sürmekteyken bugün hamdolsun, aylık bağlama süresini on beş gün ortalamaya indirdik ve inşallah bunu bir haftaya, bir güne indirme hedefini de yakalayacağız. Aylık bağlandıktan sonra eksik hizmet süresi nedeniyle emekli aylıklarının iptal edilmesinin önüne geçmek amacıyla, aylık bağlandıktan sonra da borçlanmayla eksik hizmet süresini tamamlama imkânını veren düzenlemeyi de yaparak aylıkların kesilmesinin önüne geçtik. On yıllık hizmeti dolmadan vefat eden sigortalıların hak sahiplerine beş yıllık hizmetleri karşılığında aylık bağlanmasını sağladık. Hayatını kaybeden sigortalının 65 yaşından büyük, muhtaç durumda olan ana ve babasına artan hisse bulunup bulunmadığına bakılmaksızın aylık bağlama imkânı getirdik.

Emekli ve hak sahiplerine konut edindirme yardımı tutarları hiçbir seçim beyannamemizde, hiçbir programımızda olmamasına rağmen, taahhüdümüz olmamasına rağmen konut edindirme yardımı fonlarında biriken paraları da ödedik, ödemeyi başardık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Vergi iadesi alabilmek için -az önce de hatibimiz ifade etti- fiş ve fatura toplama uygulamasını da kaldırarak emeklilerimizi zarftan, fiş toplamadan, zımbadan, yazmadan, çiziden hep beraber kurtarmış olduk. Bütün emeklilerimizin yararlanacağı, daha az maaş alanın daha çok yararlanacağı bir farklı kademelendirmeyle bütün emeklilerimize promosyon ödenmesini sağladık. Emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramlarında biner TL olmak üzere, bundan sonraki her bayramda totalde 2 bin lira olmak üzere bayram ikramiyesi ödenmesi için düzenleme yaptık ve hayata geçirdik. Ve son olarak da dün Mecliste kanunlaşan yasayla, bundan sonra emekli ve maluliyet aylıklarıyla ilgili, emeklilerin aldığı yıllık zamları bin TL olana kadar aradaki farkı kapatıp bin TL maaş alabileceği yani bin liranın altında maaşın cebine girmediği bir düzenlemeyi hep beraber yapmış olduk.

Ve aslında sayın milletvekilleri, ne yaptık, biliyor musunuz? Başlıkların ötesinde genel bir anlam olsun, hafızalarımızda bütün bu yapılanların toplamı neye eşit olsun, aklımızda kalsın diye söylüyorum. 2002 yılında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) – Sayın Başkan, toparlamama izin verin.

BAŞKAN – Buyurun, tabii, bağlayın sözlerinizi Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) – 2002 yılında emeklilerimize yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 4,8’ken bu oran 2018 yılında 6,75’e, 6,8’e yükseldi. Yani 2002 yılında emeklilere yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranını 2018’e geldiğimizde yüzde 40’ın üzerinde artırmayı Allah bize nasip etti, hepimize nasip etti.

Yeter mi, her ihtiyacı karşılar mı? Buna kim “Evet.” diyebilir? İnsanlarımız, milletimiz her şeyin, her güzelliğin en iyisine, en fazlasına layık. Biz hepimiz insanlarımız daha yüksek gelire, daha yüksek standarda sahip olsun, daha mutlu olsun, yaptığımız düzenleme ve icraatlar onun hayatının yükünü daha da azaltsın istiyoruz ve on altı yıldır bu ideal için, bu refahı yakalamak ve sürekli kılmak için, altını çiziyorum, sürekli kılmak için gece gündüz çalışıyoruz.

Bu ülkeyi inşallah hep beraber büyütmeye devam edeceğiz. El ele vereceğiz. Kimsenin teninin rengine, kıyafetinin boyuna, şekline, şemailine takılmadan, milletin verdiği temsil yetkisini hep beraber doğru kullanacağız, popülizm, fırsatçılık yapmadan inşallah, daha da standartlarımızı yükselteceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yegin.

İYİ PARTİ Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla 16/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                   Ayhan Bilgen

                                                                                                                                          Kars

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

16 Ocak 2019 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan ve arkadaşları tarafından verilen 1318 sıra numaralı Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/1/2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. “…”(x)

Değerli arkadaşlar, Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul Şişli’de gazetesinin önünde katledildi ve üzerinden tam on iki yıl geçti. Cinayette hükûmet sözcüleri, yargı -Türklüğü aşağılamak gerekçesiyle 301’inci maddeden- medya attığı nefret manşetleriyle önemli roller aldı arkadaşlar ve on iki yıldır bu rollere bakılmadı. Oysa Hrant Dink öldürülmeden hemen önce yazdığı son yazısında aynen bir ihbar niteliğinde bu rolleri belirtmişti, sürem az olduğu için ben yazıdan bazı alıntılar yapacağım arkadaşlar. Yazının başlığı: “Ruh hâlimin güvercin tedirginliği.”

Hrant Dink aynen şöyle söylüyor: “Başlangıcında Türklüğü aşağılamak suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığınca hakkımda başlatılan soruşturmanın tedirginliğini duymadım. Soruşturma sonucunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum, kendimden emindim. Ama hayret, işte, dava açılmıştı. Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı istedi. Ardından da hâkim mahkûmiyetime karar verdi. Hâkim Türk milleti adına karar vermişti, benim Türklüğü aşağıladığımı hukuken tescillemişti. Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi. Benim anlayışımla, bir insanın birlikte yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı olamazdı.

Bu ülkenin yargısı birçok devlet insanının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil. Yargı, yurttaşın haklarını değil, devleti koruyor, yargı, yurttaşın yanında değil, devletin güdümünde.

Ne diyeyim ki? Bana haddimi bildirmeye soyunmuş olan ve muhtemelen de davanın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını hissettiren o büyük güç, işte, yine perde arkasındaydı. Nitekim Yargıtay Genel Kurulu da oy çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığıma hükmetti.

Şu çok açık ki beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink’i artık Türklüğü aşağılayan biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim olarak tanıttılar.

‘Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?’ sorusudur benim asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların ‘Aa, bak, bu, o Ermeni değil mi?’ diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik; bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim, onun gibi sağıma, soluma, önüme, arkama göz takmış durumdayım; başım onunki kadar hareketli ve anında dönecek denli de süratli. İşte size bedel. Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? ‘Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Hapse girmiş biri var mı?’ Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi. İşte size bedel, işte size bedel! İnsanı güvercin tedirginliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz ey siz bakanlar, bilir misiniz? Siz, hiç bilmez misiniz güvercinleri? ‘Ölüm kalım’ dedikleri, kolay bir süreç değil yaşadıklarım ve ailece yaşadıklarımız.

Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık. Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık, tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi. Kalacaktık ve direnecektik. Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama, tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola; atalarımız gibi, nereye gideceğimizi bilmeden, yürüyerek yürüdükleri yollardan, duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Paylan.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) – “Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu ve gidecektik yüreğimizin değil ama ayaklarımızın götürdüğü yere, her neresiyse. Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız.

Muhtemelen, 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım: Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler, kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

Değerli arkadaşlar, sevgili Hrant Dink bu yazısını 19 Ocak 2007’den hemen önce yazdı. Aynen bir ihbar niteliğinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Aslında katillerini söylüyor, katillerini ihbar ediyor. Bu devletin içinde odaklanmış o katil uru gösteriyor; medyasıyla, yargısıyla, hükûmet sözcüleriyle, nefret suçu içeren söylemleriyle gösteriyor ve Hrant Dink, on iki yıldır Şişli’deki o kaldırımda yatıyor arkadaşlar.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinden sesleniyorum. Bizim sorumluluğumuzdur arkadaşlar, Hrant’a bir borcumuz var. Hrant bu ülkede barışı, adaleti istedi, “Hem geçmişle yüzleşelim hem de birlikte eşit, adil bir gelecek kuralım.” dedi ama bu söylemlerini hazmedemeyenler, bu söylemin hayata geçmesini istemeyen karanlık odak Hrant Dink’i katletti ve on iki yıldır da Hrant Dink o kaldırımda adalet bekliyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda sorumluluk alacağını umuyorum ve önergemize destek vereceğini umuyorum.

Değerli arkadaşlar, Hrant’a Ermenice bir çağrıyla bitirmek isterim. “…”(X) (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacak.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazırlanışı, işlenişi ve sonraki soruşturması Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde olan bir cinayettir Hrant Dink’in öldürülmesi ve aradan on iki yıl geçmiştir, hâlen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamalar devam ediyor ve asıl faillerin ortaya çıkmadığı bir yargılama süreci devam ediyor. Şu anda 85 kişinin yargılandığı bir dava var, 4’ü tutuklu ama asıl failler yargılanamadı, asıl failler henüz çıkamadı. O davayı ilk gününden beri izliyorum. Hrant Dink’in öldürüldüğü gün de İstanbul’daydım. Dostumdu, yarım saat uzaklıktaydı ve yetiştiğimde daha yerdeydi kendisi. Ölü muayenesine katıldım dostumun. O zamandan bu zamana izliyorum ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İlk gün komisyon kurmuştunuz ve davayı izliyordunuz. Sonra neden bıraktınız? İlk gün milletvekilleriniz gelmişti, iki üç duruşmaya geldiler, ben de müdahil vekil olarak katıldım o zaman davalara ama sonra kestiniz. Neden kestiniz? Çünkü sorumluluğunuz var, siyasi sorumluluğunuz var. O sorumluluk ne, size söyleyeyim mi? Nasıl Genelkurmay Başkanı MİT Müsteşarını arar? MİT Müsteşarı nasıl İstanbul Bölge Başkanını arar? İstanbul Bölge Başkanı nasıl İstanbul Valisini arar ve Hrant Dink’i çağırırlar ve konuşurlar kendisiyle ve neden bugüne kadar bununla ilgili bir soruşturma yapılamaz? Neden Genelkurmayla ilgili bir soruşturma yapılamaz? Neden MİT Müsteşarıyla ilgili ve onu oraya tevdi etmek için gelen görevlilerle ilgili herhangi bir izin verilemez? Dahasını söyleyeceğim: Başbakanlık Teftiş Kurulundan uzmanlar Trabzon’a giderler, Trabzon’da MİT Bölge Başkanını dinlerler ve MİT Bölge Başkanı bunlara şunu söyler… “Bize bir kırıntı verin hiç olmazsa bu cinayetle ilgili.” falan denir kendisine. MİT Bölge Başkanı der ki: “Kırıntı versem sizi fırına götürür.” Bunu söyler ve bunların doğru olduğu İstanbul’daki 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki tanıklıklarla ortaya çıkar. “Evet, bize MİT Bölge Başkanı bu cümleyi söyledi.” dediler. Ama MİT Bölge Başkanıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir soruşturma izni yok, herhangi bir tanıklık da yok.

Ben buradan Sahyın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: 2013’te MİT Yasası değişti. Eğer gerçekten bu soruşturmanın aydınlığa kavuşmasını istiyorsanız izin verin yargılansınlar veya izin verin tanıklık yapsınlar. İzin verin bu uzmanlara, tanıklık yapsınlar. Ama maalesef bugüne kadar bu da ortaya çıkarılamadı.

Hrant Dink dostumdu, Diyarbakır Barosu Başkanıyken 2005 yılında bir panele davet etmiştik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tankırulu, buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – O panelde yaptığı konuşmadan bir alıntıyla konuşmamı bitireceğim. Aynen şöyle demişti Hrant Dink Diyarbakır’da, Diyarbakır Barosunun panelinde: “Bu halk üzerine bütün baskı ve dayatmalara, bütün entrikalara, bütün pisliklere, zulme rağmen -ki hâlâ devam ediyor- ne ederiz, nasıl ederiz de birlikte ve yan yana değil, iç içe yaşamayı gerçekleştiririz? Eğer demokrasi gibi bir kavramdan bahsedeceksek, çok kültürlülük gibi bir gerçeklikten bahsedeceksek Türk halkının da Kürt halkının da önündeki temel engel budur. Ayrı ayrı yaşamak, yan yana yaşamak ya da paralel yaşamak değil; iç içe yaşamanın, eşit yaşamanın, birlikte, özgür yaşamanın şartlarını bulmaktır.” Evet böyle konuşmuştu.

Seni unutmayacağız! “…”(x) (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler konuşacaktır.

Buyurun Sayın Güler.

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubunun, Hrant Dink cinayetinin araştırılması hususunda, Meclis araştırması açılması için vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan hatip 2007 yılı içerisinde meydana gelen olaylarla ilgili olarak bazı düşüncelerini ifade etti ancak merhum Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde Agos gazetesi önünde öldürülmesinden önceki bazı tarihlerde de çok farklı olayların olduğu hususunda, burada, sayın Genel Kurulumuza, saygıdeğer milletvekillerimize bilgi vermek istiyorum.

5 Şubat 2006 tarihinde Trabzon’da İtalyan Katolik Kilisesi Rahibi Santoro’nun öldürülmesi, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesine yapılan silahlı saldırı, daha sonra, merhum Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya Zirve Kitabevinde 3 vatandaşımızın öldürülmesi ve daha sonra da 12 Temmuz 2007 tarihinde Ümraniye’de bir operasyonda ele geçirilen el bombaları sonucunda başlatılan Ergenekon soruşturması. Bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, dışarıdan güdümlü bir aklın, FETÖ terör örgütü aklının, o tarih itibarıyla Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemek, yönetilemez bir ülke görüntüsü vermek üzere bir operasyon yürüttüğünü görüyoruz. Niye? O tarihlerde görevlerde bulunan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in, Ali Fuat Yılmazer’in, özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün bu planlama içerisinde yer aldıklarını ve malum bu suikastlerin, bu operasyonların aklını temsil ettiklerini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partili milletvekilimiz dedi ki: “AK PARTİ’li bir grup bu Hrant Dink cinayetlerini o süreç içerisinde takip etti.” Evet, biz takip ettik. Sayın milletvekillerimizle beraber ben de İstanbul il başkanlığında bu cinayet üzerine yargılamaları bizzat takip ettim. Peki, Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyordu o zaman? Bunun cevabını niye vermedi acaba, çok merak ediyorum. Ne yapıyordu biliyor musunuz? 17 Nisanda “Biz sözde değil özde cumhurbaşkanı istiyoruz.” diyen bir genelkurmay başkanının peşine düşmüş onu takip ediyordu. Ne yapıyordu? AK PARTİ’nin kapatılması davasıyla beraber, 22 Temmuz erken seçimlerinden önce, Cumhurbaşkanlığına seçilmemesi için Anayasa Mahkemesi nezdindeki her türlü itirazı takip ediyordu. Maalesef cinayetle hiçbir işi yoktu.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Ya, siz iktidarsınız, niye yargılanmıyorlar, bunu açıklayın.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, şu anda İstanbul’da 14. Ağır Ceza Mahkemesinde, 2016/32 sayılı dava dosyasıyla 4’ü tutuklu 86 sanıklı dava devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Güler, buyurun.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Sayın Başkanım, evet, kısa bir açıklama…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Niye adalet ortaya çıkmıyor, onu açıklayın.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Peki, kimler var bunların içerisinde? Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, FOX TV’nin Haber Müdürü Ercan Gün, o zamanki Jandarma Komutanı Ali Öz, Zekeriya Öz, fotoğrafı çeken polis memurları, o dönemde Emniyette görevli istihbarat memurları, daire başkanları, şube müdürleri, İstanbul’da görev yapan o dönemdeki Jandarma ve Emniyet mensuplarının tamamı, 86 sanık şu anda yargı önünde hesap veriyor.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, bizim bağımsız Türk yargısına güvenimiz tamdır ve bunun sonucunda da bu olaya karışan sanıkların tamamının ceza alacağına biz inanıyoruz.

Genel Kurulu bu bilgiler ışığında saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güler.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsıma yönelik sataşma var.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Hayır, ben ifadesine cevap verdim.

BAŞKAN – Sataşmanın gerekçesini açıklar mısınız?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Önce “CHP neredeydi?” dedi.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Siz söylediğiniz için ben de söyledim.

BAŞKAN – İsterseniz yerinizden söz vereyim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Kürsüden rica etsem. Doğru bilgi vermediğimi söyledi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında kendisinden önce konuşan grubumuza mensup milletvekilinin yaptığı konuşma üzerinden konuşmayı çarpıttı o bir sataşma ona ama ayrıca “Cumhuriyet Halk Partisi generallerin peşinde koşuyordu.” demek suretiyle Cumhuriyet Halk Partisine ağır bir sataşmada bulunmuştur. Parti adına ben söz istiyorum ama Sezgin Bey’e de yönelik, konuşmasını saptırmaya yönelik bir sataşmanın olduğu da çok açık, o takdiri size bırakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, size yerinizden söz vereyim.

Sayın Altay’a da partiye yönelik, grubunuza yönelik sataşmadan dolayı iki dakika söz vereceğim.

Buyurun Sayın Tanrıkulu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, CHP o zaman da bu davayı izliyordu, şimdi de izliyor, izleyen vekillerden birisi de benim ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili sıfatımla da izliyorum bu davayı ama Adalet ve Kalkınma Partisi maalesef, maalesef ama izlemedi, izleyemiyor. Neden izleyemiyor? Çünkü soruşturma izinlerini vermediler yani kendileri yetkili olduğu hâlde ne vali hakkında ne emniyet müdürü hakkında zamanında vermediler. Bunu kim engelledi peki? FETÖ mü engelledi? Soruşturma izni niye vermediniz vali hakkında, emniyet müdürü hakkında, neden? Hadi, MİT’le ilgili açık açık söylüyorum, şu anda neden vermiyorsunuz, neden izin verilmiyor? Dolayısıyla burada siyasi sorumluluğu alan Adalet ve Kalkınma Partisi, çok açık. Dolayısıyla bu sorumluluktan kaçmanız mümkün değil.

Bakın, on iki yıldır bir cinayet olayı aydınlanmadı ve her şeyi yine bir FETÖ torbasına koyuyorsunuz. O zaman kim iktidardı? Sizin partiniz. Çok açık, o nedenle söylüyorum, hazırlanışı, gerçekleştirilmesi ve soruşturulması tamamen sizin iktidarınızda oldu, tamamen ve şu anda, hâlen gerçek sorumlular yargılanmıyor. Bakın, bir gün gelin, duruşmaları izleyin; sadece bir gün.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Sayın Altay, size de 69’uncu maddeye göre iki dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yani sayın milletvekilim, nankör olmamak lazım. Demokrasiye sadakat konusunda Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatmak için abdest almanız lazım. Biz “Türkiye’de yüzde 34 oy almış bir partinin Genel Başkanı Mecliste olmalıdır.” diyen partiyiz. Tayyip Erdoğan’ı, Cumhuriyet Halk Partisinin demokrasiye sadakati, Türkiye Büyük Millet Meclisine olan bağlılığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tam demokrasi içinde çalışması arzusu buraya getirmiştir, onu şimdi Cumhurbaşkanı yapmıştır. Ayıptır, Allah’tan korkun, iftira atıyorsunuz. Generallerin peşinde koşan namerttir.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Demedik öyle bir şey.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Dedin, öyle dedin…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır canım, demedik.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …“Cumhuriyet Halk Partisi generallerin peşinde koşuyor.” dedin. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Sözünün, sözünün…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Her zaman söyledim: Türk Silahlı Kuvvetleri yürütmenin emrinde olmalıdır ama yürütme de bir kumpas mahkemesinde “Ben bu davanın savcısıyım.” dememelidir, asıl ayıp budur. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir ayıp da şudur: Benim için 12 Mart neyse, 27 Mayıs neyse, 12 Eylül neyse 27 Nisan, 28 Şubat, 15 Temmuz aynıdır. Gel, sen de söyle bakayım, hepsi aynı mı?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Hepsi aynı.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Değil. “Hepsi aynı.” diyebilseydiniz, 27 Nisan elektronik muhtırasını tezgâhlayanlara zırhlı araba hediye etmezdiniz. Ayıptır. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin, demokrasi konusunda bize söyleyeceğiniz tek kelime yok. İsterseniz devam ederiz bu tartışmaya. Yani Siirt seçimlerini hatırlar insan, bu Mecliste Erdoğan’la ilgili yapılan Anayasa değişikliğini hatırlar insan ve CHP’ye demokrasiyle ilgili laf etmez.

Hrant Dink cinayetinde siz üç maymunu oynadınız. Hatta, bazılarınız utanmadan, ahlaksızca -sizi kastetmiyorum, o lafı söyleyen için söylüyorum- arsızca, edepsizce Hrant Dink’in cenazesine giden milletvekilimizi “Teröristlerin cenazesine gitti.” diye toplumda hedef gösterdi. Bu, terbiyesizliktir.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz vereceğim Sayın Özkan.

Daha önce Sayın Bilgen’in söz talebi var.

Buyurun Sayın Bilgen.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, bir siyasi hesaplaşmanın, bir devrisabık yaratmanın arayışında olmadıklarına ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, bu tartışmanın, bizi buluşturması lazım, bizi yeniden ayrıştıran, yeniden siyasi hesaplaşmaya döken bir pozitif katkısı olmaz.

Gidenleri geri getiremeyiz. Tekrarı olmaması için etkin, ciddi bir soruşturma, yargılama sürecinin kavgasını veriyoruz, bunun için önerge vermiş bulunuyoruz.

Bakın, bir dönem bu dava tümüyle Ergenekon dipsiz kuyusuna atıldı. O dönemin konjonktürü içerisinde neredeyse bütün suçlar Ergenekon’a fatura edilip öyle çıkılıyordu işin içinden. Şimdi de aynı şey FETÖ için yapılıyor. Evet, olabilir ama Roboski için de 15 Temmuzun sonrasında FETÖ işaret edildi ama hiçbir şey yapılmadı. Dolayısıyla da burada böyle bir dipsiz kuyuya atmak yerine somut sorumlulukları konuşmak zorundayız.

Bu olaydan sonra dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, vali yapıldı; döneminin valisi Muammer Güler, bakan yapıldı; kararı onaylayan Yargıtay üyesi ombudsman yapıldı. Bütün bunlar siyasi sorumluluk gerektirir, yoksa bir siyasi hesaplaşmanın, bir devrisabık yaratmanın ve bu konuyu başka bir kaosun içine itmenin arayışında değiliz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sadece kayıtlara geçmesi için ifade etmek istiyorum. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ Grubu olarak, bugüne kadar her zaman korunması gereken bir değer varsa, onun da bizi bir arada yaşatan değer olduğuna inanıyoruz. Yani demokrasimize, millî irademize, hukuk devletine ve medeniyet değerlerimize sahip çıkarak bütün sorunlarımızı aşacağımıza inanıyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ Grubu olarak bizler… Eğer millî iradeye karşı bir kast girişimi varsa yani bir darbe iddiası yargılamasıysa bu yargılamada millî iradeye yönelmiş tehlikelerin muhatabı kimdir? Seçilmiş hükûmet ve millî iradenin tecelligâhı Meclistir. O zaman Meclisin elbette iddia makamının yanında yer alması lazım, bu ifade edilmek istenmiştir yani demokrasinin ve hukuk devletinin yanında olduğumuz ifade edilmiştir.

Velhasılıkelam grup önerisiyle ilgili, içeriğiyle ilgili konu bir cinayetin arkasının araştırılmasıdır. Biz yukarıdan aşağıya, ilk konuşmacıdan sonuna kadar, hepimiz ne dedik? Birlikte yaşama, içi içe yaşama kültürünü hayata geçirmek. İç içe yaşama kültürünü hayata geçireceksek o zaman, birbirimizle kavga etmek yerine bunun, hukukun, demokrasinin ve değerlerimizin yanında yer almaktan geçtiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – İnşallah, bu hususta yapılacak bütün çalışmaların da Parlamentonun, Hükûmetin ve yargı kurumu olarak yargı kurumumuzun da takipçisi olacağına yürekten inanıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Altay.

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben Cahit Özkan’ın biraz önce yaptığı konuşmayı partisine mensup milletvekiline yaptı diye değerlendirdim. Gerilim merilim… Bir partiye “Generalin peşinden gidiyorsun.” dersen ben de derim ki “27 Nisan elektronik muhtırasını ben kaleme aldım.” diyen Çevik Bir nerede, söyleyin? Nerede Çevik Bir? 27 Nisan muhtırasını bulunduğum yerde danışmanım bana bildirdiğinde ben “Bu alçak bir muhtıradır.” dedim, yanımda on kişi vardı, şimdi siz onlara zırhlı araba alıyorsunuz. Bize demokrasiden bahsedemezsiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Ağıralioğlu.

29.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Hrant Dink olayının etkin soruşturma ve adil yargılama neticesi beklenilen en netameli mevzulardan bir tanesi olduğuna ve devletin bu kabîl meselelerde kendine yakışanı yapmak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada etkin soruşturma ve adil yargılama neticesini beklediğimiz bir sürü mevzunun en netameli olanlarından bir tanesidir Hrant Dink meselesi. AK PARTİ grup başkan vekilimizin ayrışma, ayrışmama hassasiyeti üzerine kurduğu cümlelere mukabele ediyorum. Şöyle: Siyaseti dizayn etme hevesinde olanların bu hesaplarını icra etmek için bir siyasi, sosyal proje hâline dönüştürdükleri suikastlar alanıdır, Türkiye çokça bu işten muzdarip olmuştur. Netameli bunca suikastın arkasından etkin soruşturma ve adil yargılama yapılamadığı için, devletin içerisinde kendisini siyasi karar mekanizmasından daha üstte gören ya da devletin içerisine sızmış birtakım unsurlarla Türk siyasetini dizayn etme hevesine kapılmış organizasyonlara verilecek cevabımız, bu mevzulara devletin adil, etkin müdahale imkânını bulmasını sağlamaktır. Milliyetçi Hareket Partisine yönelik komplo organizasyonlarında, daha önceki siyasi suikastlarda, daha önceki akademisyenlerimizin öldürülmesinde hep siyaseti dizayn etme şehveti yatmakta arkadaşlar. Bunların hiçbirisine zamanında etkin mukabele edemediğimiz için bu acıların önünü alamıyoruz. Sivas olayları yaşanıyor, binlerce insan mağdur ediliyor, ölenler, öldürülenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bütün bunlar üzerinden sadece toplumun birbirine daha çok kinli hâle gelmesine sebebiyet verecek meçhullüğün önüne geçmesi lazım devletin.

Ben, Hrant Dink öldürüldüğü günden beri… Ki bu mevzuda -rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun üzerine bir kara çalmak ameliyesine döndüğü için- çok hassasiyetle birkaç şey söylemem lazım. Bu meseleyi, o günden bugüne elime her mikrofon geçtiğinde, Allah şahit, şöyle konuşuyorum: Bu topraklarda yaşamış olmanın, bu topraklarda acı çekmiş olmanın çözümünü yine bu topraklarda derman olacak şekilde, alın teri dökecek şekilde gayret ederek kardeşliğe taşımak isteyen herkesi canımızdan aziz bilmek zorundayız, buna Hrant Dink de dâhil diyorum, bak, öldürüldüğü günden beri. Bunu şunun için söylüyorum: Ayrışmaya değil de bütünleşmeye dönsün diye, derdi bu topraklarda olanın çözümü bu topraklarda bulanın memleketidir burası. Biz, şimdi, neye kızıyoruz? Bu topraklarda derdi olanın çözümü dışarıda arayanına kızıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Hrant Dink’i bu parantez içerisine alarak, bu mevzuyu konuşarak memleketin birliğine, beraberliğine mihenk etmeye çalışmamın sebebi şudur: Hrant Dink, bu topraklara ait bir acıyı, derdi bu topraklarda çözme iradesine cümle kurmuş bir adamdır. Dolayısıyla ben sosyolojik olarak Türklüğü konuştuğum her zeminde “Sosyolojik olarak Türk, Hrant Dink’tir.”e getiririm mevzuyu ki bu toprakların kadim beraberlik iradesine bir can suyu vermiş olayım. Şimdi, bunu ifade etmemin sebebi şu: Devletin bu kabil meselelerde ortaya koymuş olacağı irade, hızlı bir şekilde adaletin tecelli etmesidir. Yani yirmi sene sonra, otuz sene sonra insanların birbirlerine bu kadar kin ve garez biriktirmesine, devlete itimatsızlığına dönecek suiistimaller alanını kapatmak mecburiyeti devletindir. Devlet bu mevzuda kendine yakışanı yapmak zorundadır. Israrla ve devamla diyoruz ki: Devlet, devamlı hesap soran mekanizma değildir; devlet, hesap verirken de devlettir, hesap verme iradesini koyarken de devlettir, verdiği hesabı adaletle yönettiği insanların vicdanını teskin edecek şekilde inşa eden de devlettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Evet, tamamlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Biz devletimizi bu şekilde etkin, adaleti hızlı tahakkuk ettirecek ve insanlarına, vatandaşlarına devletin adaletiyle ilgili kafalarında hiçbir istifham kalmayacak şekilde tecelli eden, bir organizasyon iradesi hâline getirmek mesuliyeti altında olan bir yerin müntesipleriyiz arkadaşlar. Dolayısıyla bu mevzuda hassasiyetimizin konuşmaktan öte şeyler yapmak olduğunu unutmamak için söyledim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

Buyurun Sayın Akçay.

30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, menfur bir suikast sonucunda hayatını kaybeden Hrant Dink’i saygıyla andığına, HDP grup önerisinde geçen ifadelerin milleti ve devleti töhmet altında bırakan ifadeler olduğuna, bir insanın yaşama hakkının elinden alınmasının vicdanla ve manevi değerlerle bağdaşmadığına, Devlet Bahçeli’nin 2 Şubat 2007’deki uyarılarının isabetli tespitler içerdiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu önerge üzerine belli bir hazırlık yapmış olmakla birlikte baştan konuşmayı düşünmemiştim ve konuşmamak için de biraz da zorlamıştım kendimi. Ancak yapılan tartışmaları da dikkate alarak konuşma yapmakta bir zaruret de gördüm fakat yapılan tartışmaların dışında bir konuya temas etmek istiyorum.

Öncelikle bundan on iki yıl evvel menfur bir suikastla hayatını kaybeden Hrant Dink’i saygıyla anıyor ve ailesine de başsağlığı dileklerimi tekraren iletiyorum. Çünkü her yıl aynı tarihlerde HDP Grubu tarafından bu grup önerisi gündeme getiriliyor. Şimdi, bu grup önerisinde benim dikkatimi çeken bir ifadeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki grup önerisinde: “Dink davası ortada Türkiye’nin Ermeni bir yurttaşına karşı âdeta millî mutabakatla işlenen bir cinayet olmasına rağmen ne yazık ki hafızalarda cezasızlık kültürünün sembollerinden biri olarak yer almıştır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, bu ifadeler cinayetin faili olarak bütün bir milleti ve devleti itham eden ve töhmet altında bırakan bir ifadedir. Ve sadece cinayeti işleyen provokatör şebekelerinin provokatif amaçlarına hizmet etmekten başka bir neticesi de olmaz. Ayrıca, ben öyle kuvvetle inanıyorum ki Hrant Dink sağ olsaydı da bu ifadeleri kesinlikle kabul etmez ve reddederdi.

Kökeni, kimliği, kişiliği ne olursa olsun, öncelikle bir insanın yaşama hakkının elinden alınmış olmasının, bizatihi sadece bu hususun bile vicdanla ve manevi değerlerle bağdaşır hiçbir tarafı yoktur. Bu yüzden, Ermeni asıllı bir Türk vatandaşının katledilmesini de Türk milleti hiçbir zaman, asla tasvip etmemiştir.

Çok önemli bir hususu da hatırlatmak istiyorum. Bu cinayetten yaklaşık on-on beş gün sonra, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin 2 Şubat 2007’deki uyarılarını da tekraren hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bundan on iki yıl evvel yapılan bu uyarıların ne kadar isabetli olduğu bu on ikinci yıl itibarıyla daha da anlam kazanmaktadır. Diyor ki Sayın Genel Başkanımız: “Devletin bütün yetki ve imkânlarıyla bu itham -yani işte çeteleşmeydi, biraz önce de ifade edildi, yok Ergenekon’du vesaireydi; birtakım bir mugalata, bir gereksiz tartışmaya, bir polemik içerisine bu cinayet hadisesi hapsedilmişti, kamuoyu bunları tartışıyordu, o tartışmaların yoğunluğu içerisinde- kesinlikle araştırılmalı, gereği yapılmalı ve kurumlar içindeki ‘çeteleşme’ olarak tarif edilen yapı ortaya çıkarılmak mecburiyetindedir. Ayrıca, bu araştırmaya da –lütfen dikkat buyurun- Emniyet teşkilatı bünyesinde, cemaat ilişkileri ağını ortaya çıkarmakla başlanmalıdır.” Ve artık bugün itibarıyla hiç kimse itiraz etmeyecektir ki bu uyarılar son derece isabetli tespitler içermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum; biraz zorluyoruz sabrınızı.

BAŞKAN – Yok, yok, hayır; buyurun, devam edin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - On iki yıl önce, bu cinayetle ilgili olarak Emniyet içerisindeki FETÖ odaklı yapılanmaya dikkat çekilmişti. 15 Temmuz sonrasında, kamuoyu, Hrant Dink cinayeti ile FETÖ arasındaki bağlantıyı da daha netlikle görmeye başlamıştır. Ama ilginçtir ki bu grup önerisinde bu FETÖ bağlantısına en küçük bir atıfta bulunulmamaktadır, bütün millet neredeyse itham edilir bir durumdadır. Bunu da manidar bulduğumu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla sefil bir tetikçiyle aziz Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti itham edilemez diyoruz ve Türk milletinin on iki yıldır bu katliam üzerinden aşağılanarak istismar edilmesini de hukuk ve siyaset çerçevesinde doğru bulmadığımızı hatırlatmaya devam edeceğimizi de ifade etmek istiyorum. Bu tür tartışmaları polemik ve mugalatadan uzak tutarak ve gerçek amacına matuf değerlendirmeleri yapmakta fayda görüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın hatip önergemi bağlamından kopararak çarpıtmıştır. 69’a göre…

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden söz vereyim, açıklayın.

31.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, Hrant Dink istihbarat görevlilerinin şahitliğinde katledildiği hâlde devletin bu istihbarat görevlilerini mahkeme önüne çıkaramadığına ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde katledildi ve tetikçi, Trabzon Pelitli’den istihbarat görevlilerince uğurlandı ve İstanbul’da istihbarat görevlilerince karşılandı. Hrant Dink katledilirken etrafında –görüntülerde belli- onlarca istihbarat görevlisi şahitliğinde Hrant Dink katledildi. Bütün bu görüntüler sabitken, mahkemeye verilmişken, on iki yıldır her noktayı bulabilen devletimiz, bu istihbarat görevlilerini mahkeme önüne çıkaramamıştır. Çıkarmış göründükleri de tek tek beraat ettirilmiştir, serbest bırakılmıştır.

Bir şey daha var, FETÖ’ye yıkılmaya çalışılıyor bu mesele, sekiz yıl önce de Ergenekon’a yıkılmaya çalışılıyordu. Biz diyorduk ki: “Topyekûn devlet sorumluluğu vardır.” O zaman, sayın hatip, dönemin Emniyet Müdürü “Celalettin Cerrah FETÖ’cüdür.” demek istiyor, biliyorsunuz sonra AKP tarafından vali yapıldı; dönemin valisi “Muammer Güler FETÖ’cüdür.” demek istiyor sayın hatip herhâlde, biliyorsunuz sonra AKP tarafından milletvekili ve bakan yapıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Paylan.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Dönemin Yargıtaydaki üyesi, Hrant Dink’in Türklüğe hakaret ettiğini söyleyen kişi ombudsman yapıldı, herhâlde onun FETÖ’cü olduğunu söylüyor veya şu Yeniçağ’ın attığı manşet “Hrant Kaşıyor” dediği, Yeniçağ’ın “Ermeni’ye Bak” dediği, Ortadoğu’nun “Kovun Bunları” dediği kişileri herhâlde FETÖ’cü sayıyor sayın hatip. Ortada topyekûn bir devlet sorumluluğu var ve on iki yıldır o devlet sorumluluğuna bakılmıyor. Ve biliyorsunuz ki yüzleşilmeyen her suç tekrarlar Sayın Başkan. Bu anlamda, bu Meclisin bu sorumluluğu yerine getirmesi çağırısını yapıyoruz. “Milli mutabakat” dediğim, devlet içindeki Hrant’ı korumayan katil millî mutabakattır yoksa topyekûn devleti itham etmiyorum ama on iki yıldır da üzerine gitmediğimiz için maalesef cinayetin üstünü örtenler cinayete ortak olmuşlardır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

Buyurun Sayın Akçay.

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İşte, biraz evvel “mugalata” dediğim de tam bu şekilde. “Herhâlde şunu demek istiyor hatip, herhâlde bunu demek istiyor hatip.” diyerek söylediğim son derece açık ifadeleri böyle biraz da çarpıtma niyetiyle anlamak istemekten uzak birtakım ifadelerde bulundu. Kastettiğimiz kişiler değil, kim olursa olsun, o bahsettiği, ismini verdiği kişiler de olabilir, olmayabilir, önemli olan bu meselenin özüne ve gerçeğine odaklanmaktır ve bu menfur suikastta amacının ne olduğu hususunda da mutlaka odaklanmak gerekir. Yani sürekli birtakım ithamlarla, biliyoruz o Emniyet görevlilerinin şimdi hepsi FETÖ’den içeride, o katili pışpışlayıp sırtını sıvazlayıp, pışpışlayanların olduğunu da.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Hepsi bırakıldılar.

BAŞKAN – Teşekkürler.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla 16/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben karar yeter sayısı istiyorum. Gerekçem de şu: On iki yıldır Türkiye’nin yargısı bizimle dalga geçiyor, Hrant Dink’in ailesiyle dalga geçiyor ve AKP grup başkan vekili de bu önergeye karşı olacağı izlenimini verdi bana. Bu anlamda Meclis iradesinin tam oluşması için karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, grup önerisini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay tarafından, Sakarya’da bulunan Tank Palet Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17/1/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Grup Başkan Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Özkoç tarafından, Sakarya’da bulunan Tank Palet Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (698 sıra no.lu), diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/1/2019 Perşembe günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklama üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Engin Özkoç konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

Lütfen, salonda sessizliği sağlayalım değerli milletvekilleri.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben Sakarya Milletvekiliyim. Sakarya’da yaşayan insanlarımızın emekleriyle, alın teriyle Sakarya’da savunma sanayisinde bir fabrikamız olsun diye yerini alıp da tahsis ettiğimiz, yıllardan beri kendi alanında uzmanlaşmış, ordumuza hizmet eden 1. Ana Bakım Ünitesi Tank Fabrikası maalesef özelleştiriliyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 13 Ocak Pazar günü Sakarya’ya geldi, BMC Karasu Fabrikasının temel atma törenine katıldı, burada dedi ki: “Tank Palet Fabrikası özelleştirilmiyor. Tank Palet Fabrikasında biz özelleştirme değil; özelleştirme farklı bir şeydir, işletme hakkının belli şartlar, belli süreler, belli kısıtlamalar dâhilinde BMC’ye devri söz konusudur ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi yalan söylüyor.” Ben de hem Sakarya Milletvekili olarak hem de Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak buradan, 19 Aralık 2018 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı bu belgeyi sizlere arz ediyorum. Diyor ki bu belgede: “Özelleştirme kapsam ve programına alınmasına -Tank Palet Fabrikasının- özelleştirme uygulamasının işletme hakkının verilmesi yöntemiyle gerçekleştirilmesine ve işletme hakkı süresinin yirmi beş yıllık olarak belirlenmesine özelleştirme kapsamında karar verilmiştir.”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kim yalancı?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi soruyorum: Yalanı Cumhuriyet Halk Partisi mi söylüyor? İşte belge, Cumhurbaşkanımızın imzaladığı özelleştirme kararı. Peki, biz yalan söylüyor muyuz? Hayır, yalan söylemiyoruz.

Peki, bu olay nedir? Vicdanınıza sesleniyorum, aklınıza sesleniyorum, ordumuzun ve milletimizin geleceği için hepinizin hemfikir olacağına inancımla bir kere daha söylüyorum.

BMC Fabrikasının sahibi diye adı geçen Ethem Sancak aynen şöyle diyor: “Bu konuda hiç yatırımım yoktu. Kardeşlerimle olan ortaklığımı ayırdım, paramı bir araya getirdim, Sayın Cumhurbaşkanına gittim. ‘Param yok, ben bu savunma sanayisine girmek istiyorum, bana yardım edin.’ dedim. ‘Yapabilir misin?’ diye sordu Sayın Cumhurbaşkanı. Ben de dedim ki: ‘Benim param yok ama Katar’da gani gani para var.’ -Ethem Sancak diyor- ‘Katar’da gani gani para var. Eğer Katar ordusunu bana ortak ederseniz ben bu işi yapabilirim.’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı hemen telefonu kaldırdı, Emir’i aradı ve Katar ordusunu bana ortak yaptı fakat yetmedi ‘Yüzde 25 daha hisseyi bir şirkete ortak yapın.’ dedim, Öztürkler de bana ortak oldular.” dedi.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Altay Tankı Projesi’nin yedi yıllık bir çalışmayla Otokar firması tarafından prototipi gerçekleştirildi. Fabrika nerede? Sakarya’da. Mühendisi var mı, işçisi var mı, fabrikası var mı? Var. Seri üretim için ihaleye 2017’de çıkartıldı, 24 Nisan 2018 tarihinde ihale sonuçlandı. Kim kazandı? BMC kazandı. Peki, BMC’nin fabrikası var mı? Yok. İşçisi var mı? Yok. Deneyimi var mı? Yok. Parası var mı? Yok. Para kimin? Yüzde 50 Katar ordusunun.

Şimdi, Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Tank Palet Fabrikası özelleştiriliyor. Yirmi beş yıllığına Ethem Sancak’a değil, Katar ordusuna teslim ediliyor; Türk mühendisi, Türk askeri, Türk işçisi Katar ordusunun emrine veriliyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayıp, ayıp!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, Sakarya Milletvekili olarak, bu Meclisin sizin gibi bir evladı olarak, vatana ve millete olan tüm bağımla vicdanınıza sesleniyorum. Türk ordusunun bir fabrikasını, Türk ordusunun mühendisini, Türk ordusunun askerini sadece Ethem Sancak istedi diye Katar ordusunun emrine verecek miyiz, vermeyecek miyiz? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vermeyelim.

BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkoç.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu olaya Sayın Cumhurbaşkanı devam ediyor, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki Sakarya’da: -Buna da siz karar verin; bir tek kelime etmeyeceğim, bir tek sataşmada bulunmayacağım, sadece gerçekleri söyleyeceğim.- “Bu ihale, Tank Palet ihalesi özelleştirme değildir; kendisine devredeceğiz, BMC’ye vereceğiz.” diyor. “Ortada ihale var mı?” diye Özelleştirme İdaresine açtım, sordum: “Hayır efendim, ortada ihale yok.” dediler. Peki, Cumhurbaşkanımız daha henüz ihale açıklanmamışken, hangi firmaların gireceği belli değilken, bu ihaleyi hangi firmaya vereceğini söyleyerek ihaleye fesat karıştırmış mıdır, karıştırmamış mıdır?

KADİM DURMAZ (Tokat) – Ahlaki midir, vicdani midir, insani midir?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, Sakarya’dan onlarca işçi, Tank Palet işçisi bunu soruyor. Sadece Sakarya’da değil, şehit düşen evlatlarımızla birlikte Harb-İş işçisi de bunları soruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum, sevgiler sunuyorum.

Bir tek şey söylüyorum: Bu vatanın askerini, mühendisini; bu vatanın işçisini, mühendisini Katar’a teslim etmeyin. Sayın Cumhurbaşkanım, sana sesleniyorum: Seni de bu millet ve dış dünya yanlış anlar çünkü sen Katar’dan daha yeni 400 milyon değerinde uçak hediyesi aldın. Sonra sorarlar: “Bu, onun için mi verildi?” diye. Yapma bunu, millete yazık etme, ülkeye yazık etme, vatana yazık etme. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma yok mu ya?

BAŞKAN - Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili İsmail Koncuk konuşacaktır.

Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet hangi adımı atarsa atsın, bir kere vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmek gibi bir mükellefiyeti var. Vatandaşlarınızı aldatarak siyaset yapma anlayışı terk edilmelidir.

Bakın, Engin Bey de ifade etti, Sayın Cumhurbaşkanı bunun bir özelleştirme olmadığını ifade ediyor hem de Sakaryalıların huzurunda ifade ediyor ve diğer yetkililer de benzeri ifadelerle vatandaşa Tank Palet Fabrikasının özelleştirilmesini anlatmaya çalışıyorlar.

Türkiye'de 4046 sayılı Kanun’a göre özelleştirme yapılır. Madde 3 “Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Görevleri” bakın, (c) fıkrası “Kuruluşların; satış, kiralama, işletme hakkı devri, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar ile devredilmelerine ilişkin özelleştirme yöntemlerinden hangisi ile özelleştirileceğini belirlemek,” yani işletme devri bir özelleştirme yöntemidir. Şimdi, siz, kanunu bir kenara bırakacaksınız, milletin gözünün içine baka baka millete yalan söyleyeceksiniz; bu mudur yani, bu mudur? Bu, düpedüz bir özelleştirmedir. Benzerlerini diğer özelleştirmelerde gördük “Efendim, çalışanlara bir şey olmayacak, rahat olsunlar.” Şimdi, tabii, orada enteresan bir cümle daha var “İşçiler de dikkat etsin.” diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Yani neye dikkat edecek işçiler? “Eylemlere katılmasınlar, ayağınızı kaydırırım mı?” demek istiyor? Alenen bir tehdit var burada. Aynı olaylar TEKEL işçilerinin başına geldi bu ülkede. “Haklarına bir şey olmayacak.” denilen insanlar 4/C’ye alındılar. Bunlar yüksek maaşlı diye -biliyorsunuz TEKEL özelleştirildi- o yüksek maaşlı insanların tazminatları ödendi, kıdem tazminatları, ne yapıldı biliyor musunuz? Bu 12 bin kişi 4/C’li yapıldı, 4/C’li. 4/C meselesiyle biz hâlâ uğraşıyoruz, hâlâ mücadele ediyoruz ve bunları, aynı şeyleri yarın Sakarya’daki Tank ve Palet Fabrikasında göreceğiz, kâr marjı düştü diye, bunlar yüksek ücretli işçi diye. Asgari ücretle işçi alma alışkanlığı yeni değildir maalesef, bunu biliyoruz, bunu Türkiye'de birçok özelleştirme uygulamasında gördük.

Ben Sakaryalılara buradan ifade ediyorum: Bu yalanlara dikkat edin, bu yalanlara asla inanmayın. Bunlar geçmişte de söylenen yalanlardır ve tam tersi uygulamalarla milletimiz karşı karşıya kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koncuk.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Bu yönü başka. Ya, bu nasıl millîlik, nasıl yerlilik? Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan, askerimize ait olan, milletimize ait olan, millî ve stratejik önemi olan bir fabrikayı -hadi Ethem Sancak’ı bir kenara koyduk- Katar’a satmayı “Türk milliyetçisiyim.” diyen, “Millîyim.” diyen, “Vatanseverim.” diyen bir insanın hazmedebilmesi mümkün değildir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Eğer hazmediyorsa, kabul ediyorsa milliyetçilikten uzaktır, vatanseverlikten uzaktır, millî olmaktan, yerli olmaktan bihaberdir diyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koncuk.

Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Necdet İpekyüz’de sıra.

Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, Meclisin açıldığından beri kimi zaman bu konular gündeme geldiğinde bizim -bazen, işte, tekçi yönetim, tekçi anlayış- dile getirdiğimiz birçok konu ve muhalefetten birçok arkadaşımız, bu sorunları gündeme getirirken özellikle bazı kurumlara, bazı taahhüt firmalarına, yandaş firmalara hep kolaylıklar sağlanıyor; sağlıkta, medyada, taahhüt işlerinde, otoyollarda, havalimanlarında hep bildik firmalar. Şimdi tekrar böyle bir olayla karşı karşıyayız. 1974’te temeli atılan bir fabrika, arazisi hazineye ait, Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmiş, Millî Savunma Bakanlığının kendi ihtiyaçları için ürün üretilmesi istenmiş ve bugüne kadar getirilmiş. Ama az önce arkadaşlarımızın söylediği gibi, geçen yıl, 2018 yılında Cumhurbaşkanı diyor ki: “Özelleştirme yapacağız.” 13 Ocak 2019’da diyor ki: “Bu, özelleştirme değil.” Evet, 2018, 2019, bir yıl değil arkadaşlar, yirmi beş gün sonra bunu söylüyor yani bunu anlamak ve izah etmek çok zor. Gelinen aşama ne? Her zamanki gibi tekçi firmalar… Ethem Sancak’ı arkadaşlar dile getirdi, hatipler dile getirdi, ilaç sektöründen gelip bugün işte silah sektörüne kayan bir süreç.

Ve Katarlılar var. Geçmişte Katarlılarla ilgili ortaklıklar dile getirildiğinde “Bir şey olmaz.” deniyordu. Gide gide geldiğimiz aşama ortada.

Peki, bu özelleştirmelerle ne yapılıyor? Bir taraftan siyasetüstü durulmak isteniyor, bir taraftan “Yandaş yok.” deniliyor. Ethem Sancak’ın aşkından öte AKP’nin MYK’sında da çalıştığını, dönem dönem orada da faaliyet gösterdiğini, hatta isminin bakanlığa bile dolaştığını herkes biliyor.

Bütün bunlarla beraber ortaya çıkan tablo ne? Biz Türkiye’de birçok özelleştirmeyle beraber şunu yaşadık. “Peşkeş” denildiğinde herkes böyle geriliyor filan fakat TELEKOM örneği daha hiç hafızalardan silinmemiş. Daha TELEKOM’un borçları tümümüzün üstüne, bütün bankalara devredildi ve insanlar “yabancı sermaye” dediğimizde para geliyor… Yabancı sermaye geldiğinde az bir parayla geliniyor, çok bir parayla gidiliyor. Burada da birilerini zengin ediyor. Olan tekrar Türkiye’de yaşayan vatandaşlara, yurttaşlara oluyor.

Ve bütün bunlar unutulmamışken bakın bir de ne oluyor? Otoyollarda deniyor ki şu kadar araç gidecek. Şehir hastanelerinde şu kadar hasta gelecek, şu kadar film çekilecek. Başka ne deniyor? Havalimanlarında şu kadar yolcu inecek. Peki bu fabrikada üretilenleri kim alacak? Daha önce Millî Savunma Bakanlığı kendi kendine alıp kendi kendine üretiyordu. Şimdi bir taraftan da muhtemelen “Sizden de şu kadar alacağız.” denilmektedir. Zaten arazi veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Başkanım, bağlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun bağlayın lütfen Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Zaten bir de müşteri garantisi veriliyor. Eğitime, sağlığa, üretime bütçe ayırmadığımız gibi savaş sanayisine… Yoksulluğa, bütün dezavantajlı kesimlere bizim bir ortam geliştirmemiz gerekirken bu tür paraları -aslında sıkışmış olan kriz döneminde sıcak paraya ihtiyaç var- birilerine vermek ve birilerine kolaylık sağlamak için kullanıyoruz. Bu tür durumlar Türkiye’deki ekonomik krizi daha da derinleştirmektedir. Ve yandaşlara… Artık bırakın bir şeyi, özelleştirilecek tek bir şey kaldı, deniz suyu. Yani neredeyse onu özelleştireceğiz. Bu bataklıktan çıkmanın tek yolu şeffaf bir düzenleme yapmaktır. Bu liyakatin işleyebilmesi için hukuka, barışa dönülmesinden vazgeçmememiz lazım, aksi takdirde hepimizin sonu felaket olur, geleceğimizi karartmış oluruz, yoksulluk ve kriz hepimizi vurmuş olur. Hele hele savaş sanayisinden vazgeçip tümüyle barış ve hukuka bütçe ayırmamız lazım.

Bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İpekyüz.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’a ait.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sakarya 1. Ana Bakım Fabrikası Müdürlüğü, kurulduğu 1975 yılından itibaren ürettiği ve bakım, onarımını yaptığı ürünler vasıtasıyla ülkemizin savunmasına çok önemli katkılar sağlamıştır. Fabrika -Makine Kimyayla birlikte- Fırtına obüsü, Poyraz mühimmat aracı ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanterindeki bütün tırtıllı araçlar için muhtelif tip paletler ile muhaberede Mehmetçik’in gözü olan dürbünler ve diğer optik malzemelerin tasarım ve imalatını yapmaktadır. Fabrika bu görevlerinin yanı sıra muhtelif zırhlı araçlara ait motor ve transmisyonlar ile diğer alt sistemlerin yenileştirilmesi hizmetini de sağlamaktadır.

Fabrikamız yaklaşık kırk beş yıllık bir savunma sanayisi bilgi birikimi ve tecrübesine sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı modern harp sistemlerini millî olarak üretebilmeyi hedefliyoruz. Bu hedefe ulaşabilmek için savunma sanayisinde kamu tecrübesi ile özel sektör dinamizmini harmanlayarak sinerji yaratan uygulamaları hayata geçirmek istiyoruz.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Hadi canım siz de!

İSMET YILMAZ (Devamla) - Bu sadece ekonomik bir tercih değil, aynı zamanda bizi hedefe götürecek stratejik bir tercihtir.

Özel sektörün elindeki yüksek teknolojiden ve iş yapma hızından istifade etme zarureti vardır. Bu hedef doğrultusunda fabrikamız, millî savunma sanayisinde ülke kaynaklarının etkin kullanılmasının sağlanması ve yeni üretim imkânları oluşturmaya yönelik yatırımların özel sektör tarafından yapılması amacıyla 481 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla özelleştirme kapsamına alınmıştır.

Özelleştirme uygulaması, işletme hakkının devredilmesi suretiyle yapılacaktır. Satmak yok, personel tasfiyesi yok, bu süreçte ve sonrasında personelin özlük haklarında herhangi bir kayıp da yok. Burada esas olan, fabrikada verimliliğin artırılması ve stratejik ürünlerin üretilmesidir.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Hani “Özelleştirme yok.” diyordunuz, özelleştiriyormuşsunuz bak.

İSMET YILMAZ (Devamla) - Fabrika arazisi ve arazide bulunan her türlü taşınmaz ile üretim ve bakım onarımda kullanılan her türlü tezgâh ve ekipmanların mülkiyeti devlette kalacaktır. İşletme süresi boyunca fabrikanın yeteneklerinin korunması ve yeni yetenekler kazanmasına yönelik yatırımlar Millî Savunma Bakanlığı kontrolünde yapılacaktır. Hâlihazırda fabrikada üretilen Fırtına obüsü, Poyraz mühimmat aracı, tırtıllı araç paleti ve muhtelif optik malzemeler imalatı ile tank, obüs, tırtıllı araç ve optik cihazların fabrika seviyesi bakımları işletme hakkı devri sonrasında da aksamayacak, Millî Savunma Bakanlığı kontrol ve koordinesine yeni sistemlerin yenileme ve modernizasyonu yapılacak, fabrikaya ilave yetenekler kazandırılacaktır.

Ayrıca, fabrika tarafından üretilen ürün ve hizmetlerin satışı özel sektör dinamizmiyle yapılacaktır.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Neymiş bu özel sektör!

İSMET YILMAZ (Devamla) - Fabrikada yürütülen AR-GE faaliyetleri daha da ivme kazanacaktır. Millî güç, kamu-özel sektör güçlerinin toplamıdır. Güvenliğimizde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının zamanında karşılanması hızlı bir üretim için zarurettir. Bir kez daha ifade etmek isterim ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Size bir dakika süre vereceğim.

İSMET YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Arazi devletin, fabrika devletin, çalışanların tamamı devletin emrinde, Millî Savunma Bakanlığının kontrolünde. Millî Savunma Bakanlığında veya özel sektörde çalışmak orada çalışan personelin tercihine bağlı olacaktır. Ortak bir akılla hareket ederek bu süreci ülkemizin menfaatleri doğrultusunda neticelendireceğiz. Millî ve yerli bir savunma sanayisi için kamu ve özel sektör aynı hedef doğrultusuna kilitlenmeli ve birlikte çalışmalı. Özel sektör de devlet kurumları da birer millî servettir.

İki sayfalık araştırma önergesinde, 13 Ocak 2019 tarihinde BMC Karasu Fabrikasının temel atma törenine Katar Emirinin katıldığı ifade edilmektedir, bu törene Katar Emiri katılmamıştır. Bu ana kadar bu milletin lehine olan birçok uygulamaya karşı çıkıldı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü yaptık karşı çıkan oldu, Sabiha Gökçen Havalimanı’nı yaptık karşı çıkan oldu, büyük İstanbul Havalimanı’nı yaptık karşı çıkan oldu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hiçbirini yapmadınız Sayın Bakan.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Niye açmıyorsunuz o zaman? Açın o havaalanını.

İSMET YILMAZ (Devamla) - Baraj yapıldı “Kurbağalara göl yapıyorsunuz.” denildi, “Bu kadar enerjiyi toprağa mı vereceksiniz?” denildi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın Yılmaz.

Buyurun.

İSMET YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım, bitireceğim, son sayfaya geliyorum.

…İstanbul Boğaz Köprüsü yapılırken -15 Temmuz Şehitler Köprüsü- “Hiç gereği yokken İstanbul’a asma köprü yapıyorlar.” denildi, hatta Vatan Caddesi yapılırken de “Uçak mı indireceksiniz?” denildi. Şimdi de ülkemize bir yetenek, bir kapasite kazandırmak için yapılan bir uygulama eleştirilmektedir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Menderes yaptı, Menderes (!)

İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz bir uygulama yaptık, bu uygulamanın milletimiz lehine olduğunu düşünüyoruz. Süreç sonunda savunma sanayimizin daha da güçleneceği görülecektir, milletimiz de buna şahit olacaktır. Kamu ve özel sektör iş birliği, güç birliği yapacaktır. Bu iş birliği sadece bu projede değil, MİLGEM projelerinde, ATAK helikopteri gibi birçok projede hayata geçirilmektedir.

“BMC Fabrikasının işçisi mi var?” diyor. İşçisi var. “Mühendisi mi var?” Mühendisi var. İzmir’de gidin fabrikasını görün. “Ürettiği mi var?” Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde olan Kirpilerin hepsi BMC tarafından üretilmektedir.

Yine, işletme hakkını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET YILMAZ (Devamla) - Başkanım, son, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Tamam, bir dakika daha süre veriyorum.

İSMET YILMAZ (Devamla) - Genelde “özeleştirme” denilince vatandaşın aklına satış gelir yani şeker fabrikaları gibi yani çimento fabrikası gibi ama işletme hakkının devri vatandaşımız tarafından özelleştirme olarak kabul edilmez. Ne gibi? Limanların özelleştirilmesi gibi. Bugün Mersin Limanı özelleştirildi mi? Özelleştirildi. Trabzon Limanı özelleştirildi mi? Özelleştirildi. İskenderun Limanı özelleştirildi mi? Özelleştirildi. Ama milletimiz biliyor ki bunlar kendisine aittir. Dolayısıyla burada yapılan da budur, burada bir sıkıntı yoktur.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sizin omuzlarınıza yıktılar Sayın Bakanım bu işi.

İSMET YILMAZ (Devamla) - Yine denildi ki: “Niye Altay tankının prototipini yapan OTOKAR firması değil de BMC tercih edildi?” İki özel şirket arasında tercih yapılmış. Eğer özel şirketlerden biri hakkının yenildiğini düşünüyorsa -idarenin bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine tabidir- pekâlâ dava açıp hakkını savunabilirdi.

Dolayısıyla burada bu milletimiz lehine en doğru olan yapılmıştır. İnanın ki süreç sonunda görülecektir ki Türkiye bu uygulama sayesinde yeni bir yeteneği, yeni bir kapasiteyi kazanacaktır diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, benim “İşçisi yoktur, mühendisi yoktur.” sözümü “İşçisi de vardır, mühendisi de vardır.” diye bağlamından koparıp sanki bu konuda doğruyu değil yalan beyanda bulunuyormuşum gibi bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Yerinizden versem daha iyi olmaz mı Sayın Özkoç?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayhay, buradan da konuşabilirim.

BAŞKAN – Oradan açıklama yapın.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Beraber ziyaret ederiz, hep beraber inşallah.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın arkadaşlar, çok Değerli Bakanım; saygıyla ifade etmek isterim ki size şunu sormayı istiyorum, burada benim sorduğum sorulara keşke cevap verseniz…

İSMET YILMAZ (Sivas) – Süreç tamamlanmadı da ondan, devam ediyor, oldu mu?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben sözünüzü kesmedim.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir şey ifade ediyorum: Bir ihale yapılıyor, daha ihaleye çıkılmamış, Cumhurbaşkanı tarafından ihalenin kime verileceği meydanlarda söyleniyor. Doğru mudur Sayın Bakanım?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Doğru, doğru.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru mu Sayın Bakan?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Doğru mudur? Bir.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Doğru.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – İhalenin verileceği söylenen firmaya, BMC firmasına “Türk Silahlı Kuvvetlerinin şu anda ihtiyacı olduğu alanlarda destek verilmesi kaydıyla” deyip daha ihale yapılmadan Tank Palet Fabrikasının bazı üniteleri daha şimdiden teslim ediliyor. Doğru mu Sayın Bakanım?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Doğru.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Doğru.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Doğru.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Doğru.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakanım -bir ihaleye girecek kişi, herhangi birine- sizin bakanlığınızda biri ihaleye girseydi ve size bir altın kol saati hediye etseydi bu ihaleye şaibe girer miydi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Girerdi.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Girerdi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Girerdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına uçak hediye etmiş. Türk ordusunun, Katar ordusundan başka çaresi yok mu Sayın Bakanım?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, 60’a göre söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden söz veriyorum Sayın Altay.

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, biraz önce kürsüde konuşan Sakarya Milletvekilimiz, Grup Başkan Vekilimiz Engin Özkoç bir belge gösterdi, bir CBK gösterdi ve sonra da ya da önce, Sayın Cumhurbaşkanının, AK PARTİ Genel Başkanının Sakarya’da yaptığı bir konuşmayı serdetti. Şimdi, burada bir çelişki var. Bence Engin Özkoç AK PARTİ Genel Başkanına “yalancı” dedi yani diye düşünüyorum. Yani bir CBK, altında Erdoğan’ın imzası var; bir konuşma, Erdoğan’ın imzası var; birbirleriyle çelişen konular. Erdoğan “İmzaladığı CBK’yle özelleştirmenin altına imza atarken yaptığı işlem bakımından bunun bir özelleştirme olmadığını söyledi.” dedi Engin Özkoç. Bence AK PARTİ Genel Başkanına “Yalancı.” dedi.

Bunu Genel Kurulun takdirine sunuyorum efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Siz sataşmadan söz istiyor musunuz Sayın Altay?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, ben sataşmadan söz isteyeceğim daha sonra.

BAŞKAN – Yok, şaka yaptım.

Tamam, devam edelim.

Sayın Yılmaz, yerinizden ve son kez lütfen...

35.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın, Sivas 2’nci Organize Sanayi Bölgesi’ni halka açtıklarına ilişkin açıklaması

İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İşletme hakkının devredilmesi süreci Özelleştirme İdaresi Başkanlığı koordinatörlüğünde, ilgili kurumların katılımıyla da devam etmektedir, öncelikle bunu belirtmek isterim.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – İhale? İhaleye ne oldu?

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Verilmeyecek mi?

İSMET YILMAZ (Sivas) – Yine, kamunun elindeki yeteneklerin… Bu ülkedeki özel sektör veya isteyen herkese de açıktır. Bu, protokolle de yapılabilir. Hizmet alım suretiyle yapabilirler. Bazı kurumlarımızın döner sermayesi var, döner sermayeden hizmet alınma suretiyle yapılabilir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani bula bula özel sektör, Katar mı bulundu dünyada?

İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da devletin imkânlarına daha fazla katkı yapmak isteyen herkese açıktır.

Bir örneğini veririm. Herkesin ilinde yok mudur? Sivas İkinci Organize Sanayi Bölgesi’ni halkımıza açıyoruz, herkese ücretsiz yer vereceğiz, fabrika yapacağız; buyurun, gelin ihalesi de yoktur, her gelene İkinci Organize Sanayi’de fabrika yapmak suretiyle yer veriyoruz ve aziz milletimizi Sivas’a davet ediyorum.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sakarya, Sakarya! Sakarya’ya gidelim.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Katar’la ne ilgisi var bunun yahu?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Az önce Sayın Engin Altay şahsıma Sayın Cumhurbaşkanıma yalancı demişim gibi bir sataşmada bulundu.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Size sataştı değil mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Eğer yerinizden açıklama yapmak istiyorsanız…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Rica ediyorum…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok önemli efendim.

BAŞKAN – Gerçekten, kendisi konuşmacı değil.

Sizin bir açıklamanız varsa ben, mikrofonu zaten grup başkan vekillerine prensip olarak her taleplerinde açıyorum. Dolayısıyla ona gerek olmadan... Dedim ki: Acaba Sayın Altay sataşmadan söz isteyecek mi? Çünkü sonuçta konuşmanın varacağı yer “Cumhurbaşkanına hakaret hepimize hakarettir.” gibi akıyordu. Kendisi isteyebilir diye düşündüm.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cumhurbaşkanı tarafsız olmadığı için ben üstüme alınmıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

36.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, yol, köprü, havaalanı yapılmasına karşı olmadıklarına, bunların yandaşlara peşkeş çekilmesine karşı olduklarına, Tank Palet Fabrikasının Türkiye'nin fabrikası olduğuna ve devredilemeyeceğine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakın efendim, defalarca söylüyorum ama önce bir şeyi ifade edelim. “Yol yapıyoruz karşı çıkıyorlar, havaalanı yapıyoruz karşı çıkıyorlar, köprü yapıyoruz karşı çıkıyorlar.” Ne yola ne havaalanına ne de köprüye karşıyız. Bunları çeşitli yollarla -tıpkı BMC’de yaptığınız gibi- yandaşlarınıza peşkeş çekmenize karşıyız, yağmaya karşıyız, bizim de söylediğimiz budur. Şimdi BMC’yle ilgili tek bir şey söyleniyor mu Sayın Başkan? Yani “İhaleye fesat karıştırılmamıştır.” deniyor mu? Karıştırılmış ihaleye fesat. İhale yapılmadan Tank Palet Fabrikasının bazı üniteleri ihalede sözü geçen firmaya teslim edilmiş mi? Edilmiş. Şimdi diyorlar ki diğer firmalara: “Gelin, siz de cesaretiniz varsa bu ihaleye katılın.” Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tank Palet Fabrikası Türkiye'nindir, Tank Palet işçisi vatanın işçisidir, milletin işçisidir; Tank Palet vatandır, devredilemez.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay tarafından, Sakarya’da bulunan Tank Palet Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – CHP grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 39 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu; şahısları adına İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk.

Evet, gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerine görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Kanun teklifinde bazı vergi muafiyet ve istisnaları ile destekler konusunda milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren düzenlemeler yapılmaktadır. Bu çerçevede, asgari ücret artışı dolayısıyla işverenlere gelen yükün hafifletilmesine yönelik asgari ücret desteği uygulamasının 2019 yılında da devam ettirilmesi düzenlenmektedir. Buna göre, SGK’ye bildirilen sigortalılarla ilgili olarak ortalama sigortalı sayısı 500’ün altında olan iş yerleri için aylık 150 liralık, 500 ve üzerinde olan iş yerleri için aylık 101 liralık asgari ücret desteği tutarı hazinece karşılanacaktır.

Ekonomimizin rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi, kayıt dışı istihdama ve işçi çıkarmalarına neden olunmaması bakımından asgari ücret artışından gelen maliyetin hafifletilmesi yaklaşımını Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemsiyor ve destekliyoruz. Asgari ücretin işverene toplam maliyetinde yüzde 26,1 oranında, 621 lira 50 kuruş artış söz konusudur. Asgari ücretin net tutarı 2.020 lira olmasına karşın işverene maliyeti 3.006 liradır. Asgari ücret üzerinden yapılan vergi ve prim kesintileri çalışanların net ücretini azaltırken işverenlerin de maliyetini artırmakta ve kayıt dışı istihdama zemin hazırlamaktadır. Asgari ücret ile kayıt dışı istihdam ilişkisinin niteliği, asgari ücretin yüksek olmasından değil kesintilerin fazlalığı nedeniyledir. Yalnızca çalışanların ihtiyaçları dikkate alınarak belirlenmiş asgari ücretin vergilendirilmesi, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, asgari ücretin vergi yükünün kaldırılması, ekonomik ve sosyal bir mecburiyettir.

İşverenlere gelen yükün yanı sıra, BAĞ-KUR primleri ve genel sağlık sigortası primleri ile idari para cezaları başta olmak üzere asgari ücrete endeksli birçok konuda da önemli artışlar olmuştur. En düşük esnaf BAĞ-KUR primi yüzde 26,1 oranında artarak aylık 883 liraya çıkmıştır. Eğer esnafın prim borcu yoksa 5 puanlık prim indirimiyle aylık 755 lira olmaktadır. Esnafımızın, özellikle de küçük esnafımızın bunu ödeyebilmesi çok güç olacaktır. Zaten birçok esnaf, primlerini ödeyemediğinden prim indiriminden yararlanamamakta, iki aydan fazla borcu varsa sağlık hizmeti de alamamaktadır.

Çiftçimiz için de aynı durum söz konusudur. En düşük tarım BAĞ-KUR primi yüzde 31,1 oranında artarak aylık 765 liraya çıkmıştır. Eğer çiftçinin prim borcu yoksa 5 puanlık prim indirimiyle aylık 654 lira olmaktadır. Çiftçimizin bu yükün altından kalkabilmesi çok zordur. Ekonomik sıkıntılardan dolayı esnafımız ve çiftçimiz ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. İşverenlere sağlanan destekte olduğu gibi, esnafımıza ve çiftçimize de destek sağlanmalı, prim oranlarında indirim yapılmalıdır. Ayrıca, gelir vergisindeki asgari geçim indirimi esnaf için de uygulamaya konulmalıdır.

Esnafın ve KOBİ’lerin gerek finansman gerek borç sıkıntısı had safhadadır. Esnafın ve KOBİ’lerin yatırım yapması, tezgâhını ve işletmesini büyütebilmesi için uygun şartlarda krediye rahat ulaşabilmesi önemlidir. Bu kapsamda, Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklanan toplam 20 milyar liralık KOBİ değer kredisi destek paketini Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu buluyoruz. Altı ay geri ödemesiz ve aylık yüzde 1,54 faiz oranıyla verilecek kredi KOBİ’lerin faaliyetlerini artıracak, başta imalatçı ve ihracatçılar olmak üzere, işletmelerimiz rahat nefes alıp faaliyetlerini sürdürecek, bu da bir anlamda ekonomiye can suyu olacaktır.

KOBİ destek paketinden asgari ücret desteğine, imalat sanayisinde vergi istisnalarının devam ettirilmesinden otomotiv, beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerde vergi indirimlerine, imar barışından vergi ve prim borçları yapılandırmasını ihlal edenlere hak verilmesine, kredi kartı borçlarının yapılandırılmasından dar gelirlilerin elektrik faturasının karşılanmasına kadar birçok alanda atılan adımlar piyasaları hareketlendirirken iş dünyasını ve vatandaşı da rahatlatmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki sanayi ve ticaret erbabı ile esnaf ve çiftçilerimizin maliyetlerini düşürecek ve rekabet gücünü artıracak, vatandaşımızın sıkıntılarına çözüm getirecek tedbirler alınmaya devam edilmelidir. Bu çerçevede, piyasalarda canlanmaya katkı sunacağı da dikkate alınarak özel sektörün başta KDV olmak üzere devletten alacakları hızla ödenmeli, geçmişte olduğu gibi, devlet tahviliyle ödenebilmesi de bir seçenek olarak dikkate alınmalıdır. Bu alacakların ödenmesi, devletten alacağını alamadığı için zor duruma düşen insanımızın mağduriyetini de giderecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye sosyal yaşamda ve ekonomik yapıda kritik bir dönemden geçmektedir. Böylesine önemli bir noktada esnaf ve sanatkârların sorunlarının giderilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması çok önemlidir. Küçük esnaf ve sanatkârlar ile çiftçilerimize yönelik beklenti ve taleplerin de zaman kaybedilmeden yapılması gerekmektedir.

Bu kanun teklifinde yer alan başta kadın girişimciler ve ev hanımları olmak üzere, evlerinde ürettikleri bazı ürünleri yıllık asgari ücretin brüt tutarını aşmayacak şekilde internet ortamında satanların esnaf muaflığından faydalanmalarının sağlanmasını da destekliyoruz.

Diğer taraftan, esnaf ve sanatkârımızı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan AVM ve büyük market zincirlerinin, küçük esnaf aleyhine gelişen haksız rekabetin mutlaka önüne geçilmeli, gerekli tedbirler alınmalıdır.

Yine, borçlarından bunalan esnaf ve çiftçimizi borç ve faiz sarmalından kurtaracak politikalar bir an önce uygulamaya konulmalıdır. Çiftçimizin bütçesi açık vermektedir ve bu açık bankalara borçlanılarak kapatılmaktadır. Bu durum sürdürülebilir değildir çünkü böyle sürdürülmesi her geçen yıl daha yüksek miktarda borçlanmak demektir, olan da zaten budur.

Milliyetçi Hareket Partisi çiftçilerimizin zor durumda olduğunu, çiftçilerimiz için acilen bir tedbir paketi açıklanmasını ve bu kapsamda, tarımsal kredi borçlarının uygun şartlarda yapılandırılması gerektiğini sürekli dile getirmektedir. Çiftçimizin bankalara olan kredi borçları 104 milyar lirayı aşmış olup tarlası, bahçesi, neyi varsa ipoteklidir. Çiftçimiz borç ekip faiz biçmektedir. Ürünlerinden elde ettiği gelir faizle kabaran borçlarını karşılamamaktadır. Tüketiciye nefes aldırmak üzere kredi kartı borçlarının Ziraat Bankası şemsiyesi altında toplanması uygulamasının bir benzerinin tarımsal kredilerde de yapılması faydalı olacaktır. Ziraat Bankasından kredi alamayan çiftçiler özel bankalara yönelmiş ve yüksek faiz ödemektedir. Ziraat Bankası çiftçiyi daha fazla desteklemeli, yüksek faiz ödemekten kurtarmalıdır. Ayrıca banka kredisi kullanımında talep edilen ücret, komisyon, ipotek, sigorta ve diğer masraflar düşürülmelidir.

Diğer taraftan, tarımsal desteklemeler mutlaka artırılmalı ve zamanında ödenmelidir. Tarımsal destekler üretici refahını artıran, girdi maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı dengesini gözeten, üretimde verimliliği artıran bir anlayışla belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

İthalat politikası hem çiftçimize ve üreticimize darbe vurmakta hem de sorunları çözmemektedir. Bilinmektedir ki Toprak Mahsulleri Ofisi ithal ettiği buğdayı daha düşük fiyata satarak görev zararı almaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisine verilen görev zararının doğrudan çiftçimize destek olarak verilmesi hâlinde hem üretim artacak hem de çiftçimiz rahatlayacaktır. Çiftçimiz binbir sıkıntı içindeyken ithalata sarılarak bir anlamda başka ülkelerin çiftçilerini desteklemek doğru bir politika değildir. Çiftçimize ve üreticimize sahip çıkılmalı, ithalata dayalı politikalar terk edilmelidir.

Ayrıca, çiftçimizin maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla tarımsal sulamada kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir. Bununla birlikte, TEDAŞ’a olan ve on yıl öncesinden gelen tarımsal sulamaya dair elektrik borçları, tahsil kabiliyetinin kalmadığı da dikkate alınarak tümüyle silinmelidir. Çiftçimizin ve üreticimizin sorunları dikkate alınarak tarımın yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal girdi yükünü azaltacak ve tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracak tedbirler mutlaka alınmalıdır. Tarıma dört elle sarılmış, tarımda sanayileşmiş ve tarım ürünleri ihraç eden ülkelerin gelecekte söz sahibi olacağı asla unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde, KOSGEB tarafından desteklenen araştırma geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik, iş geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetleri kapsamında yer alan kurul proje değerlendirme, izleme gibi süreçlerde görev alan öğretim elemanları ile alanında uzman kişilerin verdikleri hizmetlerin karşılığının ödenebilmesi düzenlenmektedir. Böylelikle KOSGEB desteklerine ilişkin her türlü süreçte öğretim elemanları ve uzmanların görev almalarının teşvik edilmesi ve proje değerlendirme ve yürütme süreçlerinin daha etkin şekilde gerçekleştirebilmesi amaçlanmaktadır.

Yine, teklifte, Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında patent veya faydalı model belgesi verilerek koruma altına alınan buluşların da kurumlar vergisi istisnasından yararlanabileceği hususu açıklığa kavuşturulmaktadır. Teknolojik gelişmeler, yenilikler bilgi ekonomisini, o da bilgi toplumunu, sanayi ötesi toplumu meydana getirmektedir. Bilgi üretmenin en önemli faktörleri, AR-GE yatırımları, yenilikler, alınan patentler ve bu sektörde çalışacak elemanları yetiştirmektir. Bilgi ekonomisi sanayi ekonomisinin bütünüyle yapısını değiştirmektedir ancak sanayimiz bir türlü AR-GE yoğun üretim yapısına geçememiştir. 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,53’ü olan AR-GE harcamalarımız 2017 yılında yüzde 0,96’ya yükselmiştir. Bu oran, Onuncu Kalkınma Planı’nın 2018 yılı hedefi olan yüzde 1,8 ve 2023 yılı hedefi olan yüzde 3’ün çok uzağında olup yüzde 2 düzeyinde olan Avrupa Birliği ortalamasının da yarısı bile değildir. 2018 yılı Küresel İnovasyon Endeksi Raporu’nda Türkiye geçen yıla göre yedi basamak gerileyerek 126 ülke arasında 50’nci sırada yer almıştır. Türkiye, kalkınmışlık düzeyine göre beklenen seviyenin altında performans sergileyen ülkeler kategorisinde bulunmaktadır.

Yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi ihracatındaki payı birçok ülkede yüksek hanelere ulaşmışken Türkiye’de tam tersine düşmüştür. Ülkemizde 2003 yılında yüzde 6,5 olan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı 2017 yılı itibarıyla yüzde 3,6’ya, 2018 yılı Ocak-Kasım dönemindeyse yüzde 3,4’e kadar gerilemiştir. Türkiye, dünya ortalamasının çok gerisinde bulunmaktadır.

Bugün toplumların üstünlükleri bilim ve teknoloji alanında vardıkları düzeylerle ölçülmektedir. Bilim, bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında ilerleme olmaz. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan sadece teknoloji ithali yoluyla milletlerarasında devam eden baş döndürücü siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yarışı sürdürmek ve medeniyetler yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir.

Türk sanayisini geliştirebilmemiz ve ülkelerarası rekabette avantajlı duruma geçebilmemiz AR-GE çalışmalarına gereken önemin verilmesine, bilgi ve teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürünleri ihraç edebilmemize bağlıdır. Bu da ancak ve ancak iyi bir ekonomik yol haritası kapsamında gerçekleştirilecek yapısal değişiklikler, beşerî sermaye yatırımları ve öngörülebilir bir ekonomik faaliyet alanıyla gerçekleştirilebilecektir.

Ülkemizde yüksek katma değerli yatırım döngüsünü başlatmak ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki teknoloji farkını kapatmak için büyük fırsatlar sunabilecek yeni sanayi devrimine yönelik çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Dijital çağa uyum sağlayan ve sanayi 4.0 için gereken dönüşümü sağlıklı bir şekilde gerçekleştiren uluslararası rekabet gücüne sahip bir sanayi hızla oluşturulmalıdır. Ülkemizde AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında büyük bir atılım yapılması gerekmektedir. İmalat sanayisinde üretim kapasitesini, verimliliği yükseltmek amacıyla teknoloji ve bilgi yoğun sektörlerde yatırımlar daha da özendirilmelidir. Bilim ve teknoloji üretme yeteneği ve kapasitesi artırılmalı, bunun kalkınmaya ve sosyal refaha dönüşmesi sağlanmalıdır. Bilimsel düşüncenin hayat bulacağı ve itibar göreceği bir iklim oluşturulmalı, temel eğitimden başlamak üzere eğitim ve öğretimde aklın ve bilimin hâkimiyeti sağlanarak öğrenci ve öğreticilere sorgulayıcı ve araştırmacı bir kimlik kazandırılmalı, araştırmacı insan gücü kapasitesi artırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde, Rize ilinde ve Bitlis’in Ahlat ilçesinde özellikle yükseköğretim ve resmî kurumların yerleşimleri ile İzmir Çandarlı ve Rize İyidere Limanlarında ulaştırma faaliyetlerinin ve lojistik hizmetlerin uluslararası düzeye çıkarılması için krokileriyle gösterilen alanlarda Kıyı Kanunu’nun yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinden muaf tutulmasına yönelik düzenleme yapılmaktadır.

Tarihî süreçte ve kültür hayatında özel bir yeri ve anlamı bulunan Ahlat ilçemizde Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı için bir köşk yapılması, çevresinde kültür merkezi kurulması, buranın, en azından, Türkçe konuşan ülkelerin devlet ve hükûmet başkanları zirvesinin toplantı yeri olarak kullanılması, böylece Türk dünyasına uzanan ve asırlık ülkülerin buluştuğu bir kültür kenti olarak değerlendirilmesi Milliyetçi Hareket Partisi olarak arzumuz ve düşüncemizdir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, liderimiz, Sayın Devlet Bahçeli, 18 Nisan 2012 tarihinde sosyal medyadan yaptığı açıklamayla bu düşüncesini kamuoyuyla paylaşmıştır. 26 Ağustos 2018 günü de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sultan Alparslan’ın Malazgirt seferi için otağ kurduğu ve aynı zamanda Malazgirt zaferinin 947’nci yıl dönümü etkinliklerine de ev sahipliği yapan Bitlis’in Ahlat ilçesine Cumhurbaşkanlığı köşkü kurulacağının müjdesini vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasında “Sağ olsun, Sayın Bahçeli, bir ziyaretinde 26 Ağustosu konuşurken, Ahlat'ı şöyle değerlendirirken güzel bir hatırlatmada bulundu, dediler ki: 'Ahlat'a bir Cumhurbaşkanlığı köşkü yakışır çünkü Sultan Alparslan otağı oraya kurdu, biz de vârisleri olarak oraya böyle bir inşallah otağ kuralım.' Bugün Vali ve Belediye Başkanımızla da görüştük, onlar 1071 metrekare bir yer düşünmüşler. Dedik ki: 'Olmaz. 1071 metrekare oturma alanı olur, bir de bunun çevre düzenlemesini yapacağız, en azından 5 dönüm’. Belediye Başkanımız da coştu, 'Tamam, biz bunu 10 dönüm yaparız.' dedi. Şimdi, orada inşallah böyle bir otağ merkezini yapacağız. Selçuklu mimarisiyle inşallah çok kısa zamanda onu da bitirip geldiğimizde hem oraya uğrayacak, ondan sonra da Malazgirt'e geleceğiz. Bu bir işaret fişeğidir, inşallah sonu da hayırlı olur." demişlerdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ahlat ilçesinde Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılmasını gönülden destekliyoruz.

Konuşmama son verirken, kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum. Bu teklife Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kalaycı.

İkinci söz, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’na ait.

Buyurun Sayın Ağıralioğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Dün akşam mutabık kaldık bugün biraz hızlı çalışacağız diye. Bazı maddelerde, EPDK’den yetkililerle, Bakanlıktan bazı yetkililerle itirazımız olan bazı maddeler hususunda mutabık kalıp onlarla ilgili konuşma yapmayalım diye bir hassasiyet gelişmişti. Bir özürle başlıyorum. Başka bir siyasi mecrada, başka bir siyasi zeminde konuşabilme imkânımız çok fazla olmadığı için, sesimizi, sözümüzü milletimizin duyabileceği buradan başka elimizde bir mikrofon olmadığı için grubun mutabakatı şuna döndü: Konuşabildiğimiz kadar konuşalım, her maddede konuşalım. Dolayısıyla dün mutabık kaldığımızın hilafına davranacağız, her maddede konuşacağız.

Hükûmetin “Hızlı karar alalım.” hevesinde bizim önümüze getirdiği kanunların bir yeknesaklığı yok, konu birliği yok, konu bütünlüğü yok. Konu bütünlüğü olmaz bu torba kanunlar içerisinde; 4, 9, 19, her şeyi bir arada söylemek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla aslında bu savrulmanın bize verdiği bir imkânda, Gelir Vergisi Kanunu’nu havi bir yasa içinde, LPG dolumu, taşınması, nakledilmesi ya da dolum istasyonu olmadan satılması, FIFA, ev hanımlarının KDV’den muafiyeti, hepsini bir arada konuşmak zorunda kaldığımız bir kanun hercümerci içerisinde biz de dilimizden dökülen ne kadar iş varsa millet vicdanında makes bulacak, onları söylemeye imkân bulalım istedik.

Şimdi, hususiyetle, belediye seçimlerine giriyoruz, bu hızın arkasında “Bir an önce seçim bölgelerimize gönderilelim.” mazeretleri vardır. Maalesef, bu seçim sathına girerken -ne siyasal iklim ne siyasetçilerimizin dili ne siyasetin gündemi- memleketin şehirlerini yönetme iddiasının, projelerinin, memleketin şehirlerini inşa etme kabiliyetinin, o şehirlerde yaşayan insanlara vadedilen siyasi, içtimai, idari maharetin ya da bin yıllık tarihî terkibin içerisinde bu topraklarda yaşadığımız tarihî sükûnetin cümleleri yok. Dolayısıyla ben, beni bağışlarsanız, böyle 20, 20 tahsis edilmiş grup başkan vekilliği konuşmalarını, her birini ızdırabımıza konu olacak bir problemin üstüne ayna tutmak gibi bir kasta bağlayarak konuşacağım.

Yerel yönetimlere girdiğimiz için, aslında şehri, şehir üstünde hizmet imkânını elimize geçirdiğimiz belediye başkanlıkları marifetiyle şehirlerimize iyilik diye ettiğimiz kötülükleri, elimizdeki siyasi, idari yönetme kabiliyetini kullanırken oluşturduğumuz iktisadi büyüklükleri pay ederken, taksim ederken, bunları bizim siyasi vizyonumuza yakın yerlere imkân olarak sunarken, oralarda sebep olduğumuz fikrî iltihaplanmanın devlet bürokrasisinde sebep olduğu tefessühü, her şeyi konuşabilmemiz lazım. Dolayısıyla, ben, bugün, konuşmamın bir bölümünü, belediyecilik üzerinden şehirciliğimize, şehirlerimize hizmet etmek, şehir emini olmak mesuliyeti altında olan belediye başkanlarımızın, oluşan iktisadi büyüklükleri paylaştırırken yetkileriyle orantısız bir şekilde sebep oldukları zenginliğin urlaşması üzerinden üretimimize yapılan suikasta getireceğim.

Arkadaşlar, doktorlarımız, maharetli doktorlarımız, muhatap oldukları insana muayene etme kastıyla bakmasalar bile, konuştukları insanların yüzlerinin renginden, göz altı torbalarından, gözlerindeki sarılıktan, tırnaklarındaki beyazdan, yürüyüşlerindeki aksaklıktan, telaffuzlarındaki bozukluktan, her birini bir hastalığa alamet sayacak şekilde, bizde bir hastalığın teşhisine dönecek maharetin iradesini söyleyen insanlardır. Aslında, bizim bünyemizin de görünen yeri, şehirlerimizin görünen yeri, binalar, sokaklar, caddeler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, camiler, imaretler, şehir hastaneleri falan. Bütün bu şehrin içerisinde bizim yönetme maharetimiz, aslında, bir doktorun bir insana bakınca ne gördüğünden kinaye, bir şehre bakınca bir millette ne gördüğünüze mehaz bir şeydir. Şehirlerimize, İstanbul’a, Ankara’ya, Bursa’ya, Trabzon’a, Osmaniye’ye, Adana’ya, nereyi ayırırsınız bilmiyorum, herkes kendi seçim muhitinden benim dediklerime alamet olacak bir şeyi düşünsün, tasavvur etsin istirham ediyorum. 1 metreye 1 metre bir camdan İstanbul’u görebilecek bir münevvere, 1 metreye 1 metrelik bir camdan Trabzon’u görecek bir toplum bilimciye, sosyoloğa, İbni Haldun’dan kinaye vatan millet ızdırabını da şahsiyetiyle, hizmet ahlakıyla buluşturmuş bir entelektüele 1 metreye 1 metrelik bir camdan bakabilme imkânı verdiğiniz zaman, tıpkı bir doktorun hastasına baktığı zaman gördüklerinden daha korkunç bir şey görünüyor arkadaşlar. Ben, bütün hikâyesi 1 metrelik bir camdan görünen bir millet olmaklığımıza cümle kurması gerekirken bu milletin, şehirciliğini siyasi savaşa dönüştürüyor olmasının ızdırabıyla bu kürsüdeyim; 1960’lara gelene kadar büyük kalkınmanın -Adnan Menderes özelinde söylüyorum- tek partili hayattan çok partili hayata geçişimizin, köyden kente göçüşümüzün, köyü kente taşıyışımızın arkasında savrulan şehirciliğimiz.

“Cadde açacağız.” diye yüzlerce camiyi yıkıp -dünyanın en müstesna şehrinde- aslında binlerce yıl muhafaza edilmesi gereken bir şehri “Cadde açacağız.” şehvetine kurban edip ondan sonra oralara doldurduğumuz, dünyanın en güzel şehrine doldurduğumuz insanlara yaşayacaklar diye, imkân diye sunduğumuz mahallelerde elli altmış yıldır -şehrin onların üzerinde hiçbir tesiri olmayacak- büyük bir kalkanı, büyük bir gettolaşmayı oluşturup buna “belediyecilik” dedik arkadaşlar.

Benim 1950’lerde, 1955‘lerde İstanbul’a göçmüş akrabalarım var. Şehir, tabiatında medenilik olan –yani Medine’den kinaye- yerin merkezidir. Altmış senedir İstanbul’da yaşayan Trabzonluların daha dün Trabzon’dan gelmiş gibi konuşuyor olması şehrin öldüğüne alamettir çünkü şehir aslında şiiriyle de diliyle de yaşayan bir varlık gibidir. Kendisine misafir olarak gelen, sonra burada konaklamaya kastetmiş olan insanları dönüştüremeyen şehir aslında şehir değildir. Dolayısıyla biz Türk şehrini kaybederken Türk irfanını da kaybetmiş olduğumuzu gördük. Türk şehrini kaybettik; Türk irfanı kaybolunca neler kaybolduğunu 15 Temmuzda gördük.

Yirmi dakikaya sığdıramayacağım, belki sekiz on saat konuşmam gereken bir mevzu bu.

Kaybedilmiş Türk irfanının, yönetim maharetinin, şehir inşa edebilme, şehirlerle beraber insanı yaşatabilme iradesinin, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ahlakının temayüz ettiği şehirler, sükûnet şehirleri, karşılıksız tebessümlerin, pazarlıksız iyiliklerin, darda, yoklukta, açlıkta kalmışların sığınabileceği emin liman şehirler aslında. Bu şehirlerin arkasında Türk sükûnetinin, Türk milletine ait irfanın, medeniyetin eminliği vardır.

Ahmet Turan Alkan’ın “Trabzon Kamyoncuları” diye bir küçük yazısı var, belki okuyanlarınız vardır. Emin insanların yönettiği şehirler, emin insanların yaşadığı ülkeler… Niye? Peygamberi emin olan ümmetin ülkesi aslında. Bunu niçin söylüyorum? Erzurum’un soğuğunda, Çatak’ın soğuğunda, Van’da öğretmen okulunda okuyan çocuklarına araba bekleyen Erzurumlu anne babaların yoldan geçen kamyonları durdurarak “Oğlum nereye gidiyorsunuz?” suallerine “İran’a.” cevabı verildikten sonra “Evlatlarımız size emanet, bunları Van’da -kız çocuklarını emanet ediyor- öğretmen okuluna teslim edin lütfen.” Emin insanların ülkesiydi ülkemiz. Şimdi, bırakın kız çocuklarımızı, erkek çocuklarımızı bu kabil bir teslimiyet duygusuyla kimseye veremiyoruz. Şehirlerimizin bir eminlik hissine teslim olabileceği iklim, hukukun hâkim olduğu iklimdir.

Kaybettiğimiz şehirler, bizi 15 Temmuza kadar getiren süreç içerisinde -bugün yaşadığımız iktisadi krize de atıf yaparak söylüyorum- imar, emsal artışları içerisinde, daha fazla kazanma şehvetinin şehirleri. 1 metreye 1 metre bir camdan, bir doktorun hastasına baktığı gibi bakan bir münevverin bize söyleyecekleri şunlar arkadaşlar; bir siluet şeklinde, İstanbul’un hâkim tepesinden İstanbul’a bakanın ilk göreceği şey: “Bu şehirde belediyeler imar, emsal usulsüzlükleri yapmaktadır.” Birinci sonuç. İkinci sonuç: Bu siyasi nüfuzu elinde bulunduranlar ile bu siyasi nüfuzdan istifade edenlerin haksız kazancı Türkiye’de alın terini yetim bırakır. Yetim bırakılmış alın teri üretimden çekilip ranta teslim olur. Bu ülkede bu hukuksuzluğu, bu usulsüzlüğü gören yargı töhmet altındadır. Yargının töhmet altında kalmasına sebep olan şey, gördüğü yanlışlığı düzeltemeyecek olan eğitimin tefessüh etmesidir. Eğitim de aslında bitmiştir. Eğitimin böyle teslim olmuş olması, ülkenin bundan sonra itibarlı bir devlet nizamını tesis edemeyeceğine mehazdır. Aslında 1 metrelik bir camdan görünen şey arkadaşlar, Türk toplumunun büyük iddialarından ricat etmesine alamet bir şeydir. Bütün hikâyesi 1 metrelik camdan görünen ülke, istikbale dair ne türlü cümle kuracaktır? Bütün derinliği, bütün tarihî perspektifi, bütün iddiaları 1 metrelik bir camda değerlendirilebilecek bir ülke geleceğinden nasıl emin olacaktır? Şehir eminini seçeceğiz. Seçtiğimiz şehir eminlerinin bize, daha önce seçtiklerimizden farklı ne söylediklerini duyuyorsunuz? Hiçbir şey. İmar emsal artışlarıyla bürokrasisini kirleten, imara açılacak arazileri önceden yakınlarına söyleyip oralarda kooperatifler kurduran, sonra, beş para etmez tarlalarda imarın nerelerden geçeceği haberi üzerinde “kendilerine sığınacak bir ev” gibi masum bir cümlenin arkasında, milyon dolarlık villalarda oturmayı kendilerine hak gören Müslümanlığımızın, mukaddesatçılığımızın pespayeliğiydi konuşulacaklar aslında. Konuşamadık. Sonra, imar emsal artışlarının keşfinden doğan rantın paylaşımından doğan gücün, devleti -yönetmeyi değil bakın- teşebbüs ettikleri -yönetmek değil- ele geçirme şehvetinin azgınlığı içerisinde kavga arkadaşlar. Şimdi bugün iktisadi kriz... O da şehirciliğimizin maharetsizliği içerisinde oluşan ranttan, yurt dışına kaçırılanlar yüzünden öyle oldu.

Dolayısıyla farkında mısınız ki aslında bir şeyi kaybedince her şeyi kaybediyoruz. Şehirde şehrin emini olduğu duygusunu kaybetmiş bir belediye başkanı kurumsallaştırdığı bir iradeyle diğer belediyelere emsal oluyorsa, aslında belediye başkanını değil yurdu kaybediyoruz arkadaşlar, ülkeyi kaybediyoruz arkadaşlar, alın terini kaybediyoruz arkadaşlar. Üretimi elli senedir sanayide yapan bir adamın, elli senedir üreterek para kazanan bir sanayicinin bir bina yapınca kazanamayacağı kadar parayı imar emsal artışıyla kazandırırsanız insanlara, insanları üretimde tutamazsınız arkadaşlar. Dolayısıyla bugün karşı karşıya bulunduğumuz, karşı karşıya kaldığımız ağır iktisadi krizin arkasında üretimi yetim bırakan, rantı önceleyen, rantı da kendi yakınında durmaya göre şahsiyete, suikasta döndüren bir AK PARTİ belediye maharetsizliği vardır arkadaşlar. Bu, bizim sadece AK PARTİ’yi tenkit etmek için söyleyebileceğimiz bir iş değil. Bu, aslında “Türk milleti olarak biz var olacağız, bu milletlerarası yarışta insanlık lehine bu yarışı göğüsleyeceğiz, burada koşacağız.” diyen bir iddianın ilk düşünülmesi gereken yerdir arkadaşlar. Bugün burada biz belediyecilik üzerinden, bakın, nereleri konuşabiliyoruz; şehri konuşurken krizi, krizi konuşurken rantı, 15 Temmuzu bile konuşabiliyoruz. Çünkü şehrin oluşturduğu rantta… Bakın, arkadaşlar, 15 Temmuzdan sonra gayrimenkul nakilleri, değişiklikleri, tapu devirleri, bu tapu devirlerinden doğan rantın yurt dışına kaçırılması üzerinden de bu meseleye bir bakın, ne dediğimi anlayacaksınız; milyarlarca dolarlık rant.

Bir bakanımıza -ismini vermeyeyim, şimdi nihayetinde belediye başkan adayı- dedim ki bizim mukaddesatçılığımızın iktidarında çıkara çıkara Ali Ağaoğlu gibi birini çıkardık biz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapma, o vardı zaten ya.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bak, bunu çıkardık. Bir şey söyledim, istirham ediyorum, bir şey söyledim.

Bakan, sitemime şöyle mukabele etti: “Bana mesai saati bitmek üzereyken bir evrak geldi. ‘İmzalar mısınız, imzalamaz mısınız?’ diye bana o kâğıdı getiren arkadaşıma şu anda imzalayamam, okuyamam.” dedim. Dedi ki: “ ‘Efendim, birtakım tazminatlar, yükümlülükler falan doğurabilir dolayısıyla ben bunu imzalamanızı…’ falan derken mukabele ettim. İmzalamayacağım, okumadan imzalamayacağım.” Benim sitemime mukabele ettiği için anlatıyorum. Bir de sordum kendisine “Ben bunu sağda solda sohbet ederken anlatabilir miyim?” diye. “Anlatabilirsiniz.” dediği için anlatıyorum, emanete ihanet etmiş olmayayım, söyleyeyim yani.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – O kadar dürüstsün, doğru.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Dedi ki: “İmzalarsınız imzalamazsınız…” Bakın, muvazaa böyle. Demiş ki: “Oğlum imzalamayacağım.” Böyle deyince -efendim, Ali Ağaoğlu’nun ilgili evrak- o zaman tekrar kızdım “‘Niçin söylemiyorsun bana neyi imzaladığımı?’ dedim.” diyor. Demiş ki: “Efendim, imzalamıyorum, bunu imzalamıyorum.”

Şimdi, bakın arkadaşlar “Bunu imzalasaydım 90 bin metrekare olan inşaatı 180 bin metrekare yapacaktım.” diyor, “90 bin metrekare olan inşaat ruhsatını 180 bin metrekare yapacaktım.” diyor arkadaşlar. Dairenin tanesi 1 milyon. Bir imzanın bağlı olduğu rakamın bu kadar korkunç olduğu bir ülkede, alın teri cümlesini kurmak istiyorsa Hükûmet, bu işleri kayıt altına alacak, bu işler öyle kolay işler değil. Bu, bir kere tevafuk edip denk gelen, bu, bir kere birisinin hassasiyetine takılan; takılamayanları siz sayın, ben size bunun gibi 50 bin tane sayarım. Bizim mukaddesatçılığımızı kirleten şeyi söylüyorum ben size şimdi. Burada var, bizim ömrümüz bu işlerin içerisinde geçti, sizler gibi. Bakın nasıl iltihap kapıyor bünye? Yani sadece mesele, bir belediye başkanlığı seçiminden doğan yetkiyi kullanmak değil.

Efendim, masumane bir cümle bu; belediye başkanımız mesuliyetlerinden, maneviyata dair sorumluluklarından, dünya ahiret hazırlıklarından kinaye cümle kuruyor. Kime? İş adamına. Diyor ki: “Siz bu binaları yaptınız, binalar biraz gözümüze küçük geldi. Sizin bu bina küçük geldiği için buraları biraz artırabiliriz.” İş adamı için böyle bir cümle, çok böyle reddedilebilir bir cümle değildir. Diyor ki: “Başkanım sizin takdiriniz tabii ki, siz nasıl tensip buyurursanız biz size uyarız.” Bu “Biz size uyarız, sizin takdiriniz, tensibiniz.” diye kurulan cümleler arasında artan imar emsalleri şöyle bir şeye sebep oluyor: 400-500 daire artışına. 400-500 daire artışı, işte -büyüklük olarak- daireler 500 bin liradan başlarsa hesaplayın lütfen büyüklüğünü.

Bunu şunun için arz ediyorum, şimdi, şöyle oluyor, küçük bir rica ondan sonra, diyor ki: “Size bu kadar jest yapmış olduk, sizin de filanca hoca efendinin, filanca cemaatin, filanca STK’nin okullarına, yurtlarına bir hayır katkınız olursa çok mesrur oluruz.” “Sayın Başkanım, sizin ricanız bizim emir telakki edeceğimiz bir şeydir.” Şimdi, üçlü ayağını anlattığım iş böyle, bunun yüzlerce örneği olduğu için söylüyorum.

Efendim, ne oluyor? 500 tane daire artırılmış oluyor, 50 tanesini satıp okul yapıyorsunuz; filanca STK’ye, mesela FETÖ’cülere okul yapmışsınız, buralarda da yapıldığı için söylüyorum. O 50 daireyi satınca 450 daire kârımız var bizim aslında müteahhit olarak, 450 daire kârda.

Şimdi, mizansen şu: Daireyi veren belediye başkanı Ömer bin Abdülaziz, zannedersin öyle. Yani daireyi verirken, bunlara imar, emsal artışları yaparken hassasiyet gösterip mukaddesatçılığı adına “Efendim, size böyle bir şey yapalım ama siz de filanca hocaya okul yapın.” diye tahsis edilmiş okuldan bahsediyorum arkadaşlar, yüzlerce var böyle. Ömer bin Abdülaziz, iş adamı; Hazreti Ebubekir mübarek -yani çok cömert- kendisine bağış yapılanlar da Ashabısuffa. Aslında bunun adı tam olarak şu arkadaşlar: Belediye başkanından böyle bir şeye tevessül eden, hırsız; belediye başkanından böyle imtiyazla para kazanmayı meşru gören, alçak; onlardan bu parayı alan, onlardan bu parayı alınca da Allah’ın rızasına koşacağını zanneden de ahmak! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunların üçünün terkibinden doğan, harama bulaşmış şehvetten doğacak olan da 15 Temmuzdu arkadaşlar. Bundan Endülüs çıkmazdı zaten, bundan bir medeniyet çıkmazdı; bundan 15 Temmuz çıkacaktı, o çıktı.(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, aslında, rüzgâr ektik, biçtiğimiz fırtınadır.

Şimdi, dolayısıyla Batılılar bu işi çözmüşler arkadaşlar. Biz böyle bir iradeye kurban olacağız. Böyle olunca Müslüman olacağız, Türk olacağız; kuralı koyacağız, kurala uyacağız. Batılılar bu işi kurala uyarak çözdüler. Şark toplumlarının galip hususiyeti, delillere değil de kabullere itibar etmektir. Bizim beylik cümlelerimiz hep şöyledir: “Ya, Müslüman adam çalmaz.” Kimin çalıp kimin çalmayacağına bakmayalım, hırsızlığı tanımlayalım, salahiyeti tanımlayalım; bir belediye başkanına istediği adamı istediği kadar zengin edebilme imtiyazı vermeyelim. Arkadaşlar, Almanya’da, İngiltere’de belediye başkanlarına, devlet başkanlarına, birinin evine 5 metrekare ilave yaptırtamazsınız, istifa sebebidir. Merkel, birisine “Odana 10 metrekare ilave yap. Bir şey sorarlarsa da beni söyle.” diyemez arkadaşlar.

Arkadaşlar, biz, bir imzaya bağlı, 90 bin metrekarelerin verilebildiği bir ülkede, İbni Arabî, İbni Rüşd, Mevlâna, Yunus, hak, hukuk, bunlarla ilgili -istirham ediyorum- bir an önce toparlanmaz isek bu Türk yurdu viran olur. Seçimlerin galibi olursunuz, sizin siyasi kuvvetinizden, kudretinizden insanlar size itiraz edemeyecek hâle gelir ama bizim irfanımızdan neşet edecek şey, korkudan tabiiyet değildir, saygıdan, hürmetten sadakattir. Bizim iktidarınızdan, sizin iktidarınızdan neşet edecek olan şey, şudur: Ne zarif insanlarsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Ben, münhasıran belediye seçimleri üzerinden elimize geçecek yönetme imkânını şöyle kullanmamız gerektiğine inananlardanım: Allah’tan korkmak lazım.

Canınızı birazcık sıkmış olabilirim, bir latifeyle bitireyim. Bir devlet adamı için anlatılır, adını da vermeyeyim, belki ondan kinaye türetilmiştir ama kıymetli bulduğum için söyleyeceğim. Bir devlet adamı, birisine sual ediyor, diyor ki: “Ben mi büyüğüm, filanca mı büyük?” Ahali “Siz büyüksünüz efendim.” diyor. Diyor ki: “Niçin?” “O bahse konu şahıs, İngiltere’den korkardı; siz, İngiltere’den korkmuyorsunuz.” diyor. Sonra bizimki diyor ki: “Ondan önceki mi büyüktü, ben mi büyüğüm?” Adam “Zatıaliniz daha büyük çünkü o, Amerika’dan korkardı; siz, Amerika’dan da korkmuyorsunuz.” diyor. Bizimki artık herhâlde cezbe hâlinde, hızını alamayıp diyor ki: “Hazreti Ömer mi büyüktü, ben mi büyüğüm?” “Efendim, zatıaliniz tabii ki büyük.” diyor. Diyor ki: “Niye?” “O, Allah’tan korkardı, sen Allah’tan korkmuyorsun.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Biz, Cumhurbaşkanımızın ya da AK PARTİ’deki arkadaşlarımızın İngiltere’den korkmadıklarını söylemekten imtina etmeyelim, korkmayın. Amerika’dan korkmadığınızı söyleyelim, imtina etmeyelim ama sizin Allah’tan korkmadığınızı söylemekten imtina edelim. Dolayısıyla Hazreti Ömer’den büyük olmaya kalkmayın; Hazreti Ömer gibi olun, adaletli olun, Allah’tan korkun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yanlış yanlış konuşuyorsunuz.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bu elimizde yönetme imkânı olarak ne kadar mevzi varsa, bu mevzilerin bize doğurduğu imkânların hesabını sadece milletimize vermeyeceğiz, bunların hesabını, Allah’a da vereceğiz. Emin Peygamber’in ümmetine “şehirlerin emini” olarak hizmet edeceğiz. Yurdumuza, yurdumuzda yaşayan her inançtan, her mezhepten, her ekolden, her fikirden insanın huzur bulabileceği şehirler inşa edeceğiz. Gayretlerimiz bu istikamettedir.

İnsanlar kendilerine “iyi” diyerek iyi olmazlar. Bizim partimizin adı “İYİ”, kastımız iyi, gayretimiz iyi, adımızın yazılması “İYİ”, sağdan sola okunması “iyi”, soldan sağa okusanız da “iyi” yani her türlü iyi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bakın şöyle diyorum: İnsanın ismi iyi olunca iyi olmaz, bilirim; kastı da, gayesi de iyi, akıbetimiz ne olur, Allah bilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen.

Son bir kez, bir dakika daha süre veriyorum.

Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

İsimlerimiz bizi kurtarsaydı Müslümanlığımız bizi kurtarırdı çünkü bizim adımız “Müslüman” yaptığımız hiçbir iş Müslüman işi değil. Dolayısıyla, isimlerin mukaddesliğinin arkasına sığınıyor değilim ama isimlerimizin mesuliyeti adına cümle kuruyorum. Yoksa, biz Müslüman’ız, bu kadar yalanı, bu kadar haramı, bu kadar talanı Müslümanlığımızla nasıl bir araya getireceğiz? Aslında, isimlerimiz mühim değil ama isimlerimizin bizi icbar ettiği sorumluluğu taşıma gayretinde bir seçime gidiyoruz.

Genel Kurulunuza hürmetlerimizle… (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nda söz sırası.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Şimdi, 39 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Tabii, torba kanunların geneli üzerinde konuşmak çok zor çünkü torba kanunlarda her şey var, her şey oluyor ve dolayısıyla da genel bir çerçeve içinde, neyi, nasıl anlatırız diye insan düşünüyor, geneli üzerinde konuşmak durumunda kaldığımızdan biraz böyle bir sıkıntısı oluyor. Şimdi, o sebeple, ben, dikkatimi çeken ve özellikle, kanun yapma süreciyle ilgili olarak da dikkatimi çeken bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir kere, dün konuşurken, özellikle, doğal afet sigortası konusuyla ilgili konuşurken -hatırlayacak mısınız, bilmiyorum ama- benim konuşmam bir sözcüğün bu kanunda değiştirilmesine ilişkin, onu ima eden bir değişiklik önerisiydi. Hâlbuki öneri, esas itibarıyla, nükleer santrallerin sigortalanmasıyla ilgili önemli bir öneriydi. Peki, biz bunu konuşmuş muyduk? Bizim, bu kanun yapma sürecinde komisyonlarda bu konuları konuşma zamanımızın kısıtlılığını bir kenara bırakın, böyle bir konu, sanırım daha çok, toplumda da konuşulması gereken bir konuydu ama öyle olmadı. Ne oldu? Çok hızlı bir şekilde geldi bu konu ve dilimiz elverdiğince kendi düşüncelerimizi aktarmaya çalıştık, eleştirilecek noktaları söylemeye çalıştık vesaire.

Fakat hâlâ şu konular ortada gibi geliyor bana, dün de hiç konuşulmadı bunlar: Mesela, Fukuşima’yı hatırlayanlar bilirler, orada bir deprem oldu önce, sonra bir tsunami oldu ve ondan sonra nükleer santralde bir patlama oldu. Nükleer santral sigortalıydı fakat sigorta şirketi dedi ki hükûmete: “Ben, nükleer santrali sigortalamıştım, depremi değil. Oysa neden olan şey deprem olduğuna göre, bu, benim -en azından- kapsama alanıma giren bir durum değil.” diyerek 126 milyar dolar civarındaki bir hasarı devlete ödettiler. Biz bu konuyu konuştuk mu? Konuşmadık.

Özellikle, deprem kuşağı olan bir ülkede 2 tane santral yapmaya karar verdik ve benim anladığım kadarıyla, bunlar zaten yeteri kadar tartışılmadı, özellikle Sinop’taki nükleer santralla ilgili olarak yeteri kadar tartışma yapılmadı ve üstelik de deprem kuşağında olduğuna dair iddialar da var. Mesela, şöyle bir durum olsa bu DASK ne yapacak acaba? Mesela, bir nükleer patlama olduktan sonra, Allah göstermesin, bir de deprem olsa bu sigorta neyi, nasıl karşılayacak? Dolayısıyla bu konular önemli konular olduğu hâlde kimse bu konularla ilgili bir şey söylemedi.

Demin konuşulan konuya da değineyim bu palet fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili olarak. Bu işletme hakkının devri meseleleri konuşulabilir şeyler fakat asıl önemlisi şu gibi geliyor bana: Bir devlet tekelini bu kararla bir özel sektör tekeli hâline geçirmiş oluyoruz. Peki, bu özel sektör tekeli, ürettiği ürünü kime satacak? Öncelikli olarak herhâlde Türk ordusuna satacak, hani yabancılara da satacak belki ama. Peki, Türk ordusuna satarken tekel fiyatı mı uygulayacak yoksa daha makul olabilecek rekabetçi bir fiyat mı uygulayacak? Böyle bir soru da yok çünkü açıkçası bu, bir tekel ve dolayısıyla da tekel özel sektöre geçtiği zaman devleti soymanın yolunu da bulmuş olur arkadaşlar. Bugüne kadar Türkiye’de 1980’lere kadar kamu iktisadi teşebbüsleri, açıkçası, özel sektöre peşkeş çekilerek siyaset yapılmıştır. Türkiye’nin siyasetinin bir arpa boyu gidememesinin, Türkiye’nin ulaşması hayal edilen noktalara gelememesinin esas sebeplerinden bir tanesi, sanırım, kapalı bir ekonomide KİT’lerin ürettiği ürünleri maliyetinin altında satarak özel sektörün desteklenmesi biçimindeki bir mekanizmaydı ve bu mekanizma, Türkiye’nin bugün karşılaştığı sorunların da ana sebeplerinden bir tanesi.

Şimdi, peki, nasıl oluyor mesela, bu kanun diyelim, bizim önümüze nasıl geldi, kim hazırladı bu kanunu? Yani ben yakından biliyorum yani Komisyondaki arkadaşlarım da hazırlamadı esas itibarıyla, bu kanunu birileri hazırladı. Birileri derken neyi kastediyorum? Birileri derken şunu kastediyorum arkadaşlar: Bir tek siyasetçi ve onun emrinde çalışan bürokratlar hazırladı bunu. Gerçek bu, Sayın Cumhurbaşkanı seçilmiş olmanın getirdiği meşruiyetle -tırnak içinde söylüyorum çünkü bu seçimle ilgili olarak sıkıntıların olduğunu biliyorsunuz ama bırakın onu- sonuç olarak atadığı kendi bakanlarıyla birlikte hazırladığı metin bizim önümüze geliyor. Şimdi, arkadaşlar, açıkçası bu, Anayasa’yı da bence delen bir harekettir, böyle yasa yapılamaması lazım. Normal olarak olması gereken, bu Anayasa’nın lafzına uygun olan şey, efendim -Hükûmet ya da iktidar her neyse- yürütme, bize taleplerini söyleyecek, “Benim şu şu konularda ihtiyacım var, düzenlemeler yapın.” diyecek, biz de burada tartışacağız ve o düzenlemelere ilişkin kanun önerilerinde bulunacağız ama arkadaşlar, böyle olmuyor.

Nasıl oluyor? Olan şu: Kimseyi de kınamak, şey yapmak da istemiyorum yani soru işareti hâline getirmek de istemiyorum ama gördüğüm kadarıyla, birinci partiye yürütme bir metin veriyor, “Bu kanun çıkacak.” diyor ve bu kanun çıkıyor arkadaşlar, çıkıyor. E peki, burada kanun yapma sürecinde, Allah aşkınıza, bizim katkımız, bizim eleştirilerimiz herhangi bir şekilde dikkate alınıyor mu? Hani bizimkiler neyse, bizimkiler zaten alınmıyor da bence sizinkiler de alınmıyor yani sizin varsa, bilemiyorum tabii, hangi kanunun hangi maddesinden bahsediyoruz, farklı olabilir ama bence, söylediğim gibi, bu kanunlar bir siyasetçi ve onun emrindeki bakanlar tarafından yani atanmış bakanlar tarafından önümüze getiriliyor ve bu, esas itibarıyla sahip çıktığınız Anayasa’yı da delmek anlamı taşıyor. Bunu anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu arkadaşım herhâlde daha ayrıntılı anlatacaktır ama bu, gerçekten sürdürülebilir bir şey değildir. Bunu yaparsınız, bir yaparsınız, iki yaparsınız, üçüncüyü yapamayacaksınız arkadaşlar diye düşünüyorum.

Şimdi, neden buna itiraz ettiğimi de şöyle anlatayım; ben bir iktisatçıyım sonuç olarak, hukukçu değilim ama bir kere şu: Az sayıda insan, çok sayıda insanın hayatını etkileyecek kararlar veriyorsa orada sorun var demektir. Bu sorunlardan bir tanesi, o kararların yanlış olma ihtimalinin çok yüksek olmasıdır çünkü yeteri kadar tartışılmamıştır, yeteri kadar “feedback” alınmamıştır ve öylelikle karar verilmiştir. Örnek istiyorsanız dolu var esasında ama hani aklıma gelen bir iki tanesini söyleyeyim. Bir tanesi, bu Karadeniz Sahil Yolu. Bir zamanlar, ANAP hükûmetleri varken iktidarda, yine, Yaşar Topçu, Mesut Yılmaz ve birkaç kişi tarafından verildi bu karar ve şu anda, sanıyorum, Karadeniz kıyılarında oturan –benim de ailem Karadeniz kıyısında oturuyor- bütün insanlar bu yolun büyük bir hezimet olduğunu, büyük bir felaket olduğunu gerek biyolojik örgüyü gerekse sosyolojik örgüyü darmadağın ettiğine ilişkin birçok şikâyetlerde bulunuyorlar.

İkincisi yani konuşuyoruz diyeceğim ama pek de konuşamıyoruz esasında. Mesela, geçenlerde bir cümle sarf ettim, bu ekonomi uyuşturucu bağımlısı bir ekonomidir dedim, biraz abartarak söylüyorum, uyuşturucu bağımlısından ne kastediyorum? Şunu kastediyorum: Bu ekonomi ithalata bağımlı olarak oluşmuştur arkadaşlar, ithalat yani dövizle ilgili olarak bir bağımlılığı vardır. Eğer oradan bir katkı gelmezse bu ekonomi büyümez, bu ekonomi yüzde 4-5 civarında bir büyümeyle ancak gidebilir.

Peki, ne oldu, niçin böyle oldu? Arkadaşlar, bu konular geçmişte çok tartışıldı, bu ithal ikameci politikalar meselesi. Türkiye şuna karar veremedi: 1980’de Türkiye var olan yapısını değiştirme konusunda samimi bir tartışmaya girmedi. Ama ne yaptılar arkadaşlar? Turgut Özal ve arkadaşları, yukarıdan bir serbest piyasacılık diyeceğim bir anlayışı ve o anlayışın gerektirdiği adımları atarak Türkiye ekonomisini başka bir yola sokmaya çalıştılar. Bakın, arkadaşlar, yine olmadı. Niye olmadı? Çünkü dediğim gibi, Turgut Özal ve etrafındaki küçük bir siyasetçi ve bürokrat grubu buna karar vermişti. Dolayısıyla buradan giderek şunu söyleyeyim: Yani bugün eğer Türkiye ekonomisinde bu kadar yapısal sorunları vesaireyi konuşuyorsak bu, esasında bugün ortaya çıkmış bir durum değil, bu, uzun zamandan beri bildiğimiz bir mesele ve fakat bildiğimiz hâlde adım atma konusunda imkânların olmadığından dolayı hâlâ sürmekte olan bir mesele. Dolayısıyla yine altını çizerek söylüyorum, zaten kapitalizmin ana meselesi de budur: Az sayıda insan çok sayıda insanın hayatıyla ilgili karar veriyorsa eğer orada dediğim gibi, kararların yanlış olma olasılığı olduğu gibi bir… İkincisi de karar alanlar daima kendi çıkarlarına uygun karar alırlar mottosundan gidersek bu, aynı zamanda büyük bir gelir dağılımının bozulması anlamına gelen sonuçlar üretir. Bu sonuçları biz elimizde burada, Türkiye’de veya başka herhangi bir ülkede çok açık ve net bir şekilde görüyoruz. Özellikle demokrasinin, katılımcı nitelikleri olmayan bir biçimde oluşmuş olduğu ülkelerde –ki bunların çoğuna biz gelişmekte olan ülkeler diyoruz- durum budur yani.

Şimdi, 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne gelince onunla ilgili de tabii ki birkaç şey söylemek istiyorum. Bir kere, kanun teklifinin –önünüzde midir bilmiyorum ama- genel gerekçesi şöyle başlıyor: “Ülkemizdeki yeni ekonomik gelişmelere uyum…” Hoppala, ilk cümle: “…yeni ekonomik gelişmelere…” Ne oldu arkadaşlar? “Yeni ekonomik gelişme” ne? Ne oldu ki biz duymadık mı yani? Arkadaşlar “kriz” demek istiyorlar yürütmedeki arkadaşlar yani “kriz”i bir türlü telaffuz edemiyorlar ama bunu böyle bir şekilde “Yeni ekonomik gelişmelere uyum, ekonomik program hedeflerinin gerçekleştirilmesi, vergide adalet, vergi rekabeti, basitlik, etkinlik ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde bazı güncellemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. O sebeple biz bu kanun teklifini getirdik. “diyorlar.

Şimdi, neyse yani burada diyecek bir şey yok belki ama kanun teklifi, konuşmamın başında da söylediğim gibi, potpori gibi bir kanun yani her şey var içinde bir bakıma. Ben, doğrusu, bütün hepsini de tabii ki yanlış ve olumsuz olarak değerlendirmiyorum, bazılarına gerçekten olumlu olarak da bakılması gerekir çünkü bazı düzeltmeler var içinde; yanlışların düzeltilmesi anlamında söylüyorum. Ama bazı konular var ki arkadaşlar -yani hep bu torba yasa zaten biraz böyle çalışıyor- bir şeyi gözden kaçırmak için içeri atılmış, torbanın içine atılmış bazı özel önemli maddeler var. Bunlar, tabii, insanın gözüne çarpıyor. Birkaç tanesini ben size söyleyeyim: Bir kere, yine tuhaf bir durum var biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanının şöyle bir cümle sarf ettiği gün “Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var.” dediği gün şu kanun geçiyor yani bu kanun teklifinin 7’nci maddesinde Kıyı Kanunu’nda muafiyet talebi var ve bu muafiyet talebi, esas itibarıyla, İzmir Çandarlı Limanı ile Rize İyidere Limanı’nı… Ki bunlar inanılmaz büyüklükte alanlar. Bir tanesi mesela İzmir Çandarlı 7.240 dönüm, diğeri 2.300 dönüm. Bunları lojistik amaçlı bir şekilde doldurulacak ve genişletilecek, böyle bir kanun maddesi niteliğinde.

Bir de Ahlat’la ilgili bir saray meselesi var. Demin Mustafa arkadaşım söyledi, ben 25 dönüm hatırlıyorum, sonuçta Sayın Cumhurbaşkanı öyle ifade etti yanılmıyorsam. Ahlat’ta yine denizin doldurulmasıyla birlikte küçük bir saray yapılacakmış, öyle anlaşılıyor. Şimdi, bu hakikaten nasıl bir şey oluyor tam anlamıyorum, bunu hakikaten anlayan varsa açıklasın bana lütfen. Yani bu kanunu buraya gönderen Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunda bu maddeyi yazarken kendisi de böyle bir cümle sarf edebiliyor. Nasıl bir mekanizması var, doğrusu bunu anlayamıyorum.

Bir diğer konu var, o da ilginç geldi bana. Evde üretim yapan kadınlarla ilgili bir konu var, bir madde var, o da ilginç bir madde. İlginçliği şuradan geliyor: Bir tespit yapılıyor hakikaten. Bu tespit, esasında içine girdiğimiz kriz koşullarında da önemli. Yani bugün biliyoruz ki birçok evde veya çeşitli küçük atölyelerde, özellikle kadınların olduğu, el işi vesaire gibi türden ürünlerin üretildiği ve bunların bir şekilde satıldığını biliyoruz. Şimdi bunlar esnaf muafiyeti çerçevesinde olarak kabul ediliyor fakat anladığım kadarıyla vergi yasasına göre de eğer bu ürünler internet üzerinden satılırsa bu muafiyetten yararlanamıyorlar. Dolayısıyla bu kanun maddesinde de diyor ki: “Bu muafiyetten kurtaralım onları, onlar internet üzerinden de satabilsinler ama bunun bir limiti olsun, işte bu limit de brüt asgari ücretin yıllık tutarı olsun ki o da aşağı yukarı 30 bin lira civarında bir şey.” Fakat arkadaşlar, ben hatırladığım kadarıyla “kadın girişimciliği” gibi bir mesele var “mikro kredi” diye bir mesele var bu ülkede ve anladığım kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinden de insanlar bunları konuşuyorlardı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam kadın kolları başkanı, bir tarihte “Bu girişimci kadınların önünü açacağız.” vesaire diye toplantılar yapıyordu, demeçler veriyorlardı vesaire.

Şimdi ben de diyorum ki, biz mesela Komisyonda dedik ki bu konu gündeme geldiğinde: “Ya, niye asgari ücreti sınırlayalım? Bunu biraz daha yükseltelim, 2 katı yapalım ve bir anlamda kendi küçük alanlarında üretim yapmak ihtiyacında olan ve bunları internet üzerinden satmak biçimindeki bir yolu, bir kapıyı aralayalım ve yani, bu amaçlarını yerine getirelim ve dolayısıyla da halkımıza bir rahatlama sağlama imkânını kullanmış olalım.” Fakat arkadaşlar, biz zaten ne getirsek ne söylesek herhangi bir şekilde Komisyonda da kabul görmesi mümkün değil. Bu da hep benim şikâyetim olan bir konu. Yani hiçbir şekilde ortak akıl aramak diye bir derdi yok arkadaşların ama biz getirdiğimiz için, biz söylediğimiz için bu kanun maddesinde de 2 katına çıkarma teklifimizi reddetmiş oldular.

Son olarak enerji piyasasındaki türev piyasalarla ilgili bir öneri var. Yani bu da makul gözükebilir bu piyasanın niteliği itibarıyla baktığımızda fakat arkadaşlar, “bu piyasanın niteliği itibarıyla baktığımızda” dediğimiz şey, yani bu enerji piyasası, elektrik piyasası özellikle bir felaket. Yani ben size şunu söyleyeyim: Eğer siz Rekabet Kurumunu Hükûmete bağımlı bir kurul hâline getirmeseydiniz, eğer bağımsız işleyen bir Rekabet Kurumu olsaydı, bugün enerji piyasası dediğimiz özellikle elektrik piyasasına derhâl müdahale etmesi lazımdı. Çünkü o kadar yanlış bir özelleştirme yapıldı ki orada, yani elektrik üretenler ile elektriği dağıtanlar -ki bunlar doğal tekel durumundaydı- şu anda inanılmaz bir tekel gücü kullanarak elektriği satıyorlar ve bir anlamda elektrik piyasasına dönüştürüldüğünde bu yapı, sonuç olarak bu hatayı, bu yanlışı kendi başına tekrar üretecektir diyebilirim.

Şimdi, ben ara sıra söylüyorum -yine birinci partideki arkadaşlar yok ama, bir buçuk dakikam var, orada bir değerlendirme yapayım- burada şöyle bir meselemiz var, gerek bu kanun veya gerekse buna benzer kanunların getirilmesinin maksadını anlıyoruz tabii ki. Yani, iktidar, ekonomik krizden kurtulmak için, ekonomik krizi aşabilmek için kendi perspektifinde gördüğü düzeltmeleri ve nakit akışlarını sağlamakla ilgili imkânlar arıyor ve bu, kanun maddeleri hâline gelerek bizim önümüze geliyor. Eyvallah, bu böyle olur zaten ama demin de ifade ettiğim gibi, herhangi bir şekilde bu mekanizmaların doğruluğu, yanlışlığı ve yapılması gerekenlerle ilgili olarak, doğrusu, özellikle muhalefeti hiç dinlemiyor; dinlemiyorsunuz yani, öyle söyleyeyim. Dün zaten burada bir araştırma önergesi vermiştik ki hani oturalım, bir komisyon kurulsun, Türkiye ekonomisinin sorunları nedir… Biz demiyoruz ki bunları tamamen Hükûmet kullansın ama en azından, eğer burası Meclisse, burası Türkiye’nin fikirlerini yansıtan bir yerse, burada bir perspektif, bir yol göstermek en azından daha anlamlı olur dedik ama gördüğünüz gibi, bunu biz getirdiğimiz için siz de kabul etmediniz; bu pozisyon mücadelesi devam ediyor.

Tabii, burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha müsaade edin.

BAŞKAN – Tabii, buyurun, bir dakika daha süre veriyorum.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şimdi, şöyle bir algı, çok yaygın bir şekilde -bir tür operasyonla diyelim isterseniz, bilemiyorum ama- toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılıyor, “Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’de iktidara geldi ve on altı yıl boyunca çok başarılı işler yaptı, inanılmaz işler yaptı.” gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Fakat arkadaşlar, ben bunu bayağı söyleyip duruyorum: Mesela 2002’de Türkiye’nin kişi başına millî geliri 3.598 dolarmış; 2018’de, bu sene 8.715 dolar oldu. Evet, bir ilerleme tabii ama gördüğünüz gibi, bu kadar. Fakat, bakıyorsunuz, Arjantin’de 2002’de 2.898 dolarken 2018’de 10.667 dolara gelmiş; Brezilya’da 2.856 dolardan 9.126 dolara gelmiş. Yani, arkadaşlar, şunu kastediyorum: Sandığınız gibi, ekonomiyi iyi yönetmiyorsunuz, iyi yönetemediniz zaten, iyi yönetmiyorsunuz. Lütfen, biraz muhalefetin, bizlerin de sözünü dinlemeye çalışın.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Katırcıoğlu.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Kuşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 39 olan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yeni yasama yılında, 1 Ekimden itibaren -bu dördüncü galiba- torba kanun teklifi görüşüyoruz. Buradan şimdiye kadar 100’ün üzerinde madde geçti. Bu maddeler içerisinde krize derman olacak kaç tane madde hatırlıyorsunuz? Var mıydı? Bu derin ekonomik krize derman olacak en azından bir tane ya da üç tane madde sayabilir miyiz? Kimsenin sayabileceğini zannetmiyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Kriz yok ki. Ülkede kriz mi var?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli Komisyon Başkanım da burada. O da dâhil olmak üzere kimse böyle bir şey sayamaz.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Ülkede kriz mi var?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, bu torba yasayla da 17 madde görüşüyoruz. Bunların içerisinde de aynı şekilde, krize derman olacak maddeler yok. Genel gerekçede yalnız şöyle denmiş; değerli kardeşimiz, arkadaşımız Cemal Öztürk’ün teklifinde -ki teklifin aslında kendisinden gelmediğini, yürütme erki üzerinden geldiğini de biliyoruz tabii ki ama o ayrı bir konu, ona da ayrıca değineceğim- genel gerekçede şöyle diyor: “Yeni ekonomik gelişmelere uyum, ekonomik program hedeflerinin gerçekleştirilmesi, vergide adalet, vergi rekabeti” vesaire…

Şimdi, değerli arkadaşlar, ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesi… Hangi ekonomik hedeflerin? Hangi ekonomik hedeflerin? Nedir ekonomik hedefler? Ekonomik hedefler Anayasa’mızda belirtilmiş. Anayasa’mızın 166’ncı maddesine göre, ekonomik hedefler kalkınma planlarından başlar. Ekonomik hedefler kalkınma planlarıyla belli edilir -burada öyle yazıyor- ondan sonra, kalkınma planlarından sonra, ona göre, onlara uygun bütçe yapılır 5018 uyarınca; onlara uygun, kalkınma planlarına uygun OVP’ler, OVMP’ler yapılır -orta vadeli plan ve orta vadeli mali program yapılır- bunlara göre ekonomik hedefler doğrultusunda işler yapılır. Yürütme erki bunları yapar.

Peki, 2019’la ilgili bir plan var mı? Şimdi ben bunu kime soruyorum? Tabii, burada -yasama erki- hepimiz yasamadan sorumluyuz, milletvekilleriyiz. Bunu yürütme erkine sormam lazım. Yürütme erkini temsil eden kimse var mı burada? Yani bunun hesabını soracağımız kimse var mı? 2019 yılı için plan yok, kalkınma planı yok. Anayasa’ya göre, olması lazım. Yapılmadı. Kime soracağız bunun hesabını?

Değerli Komisyon Başkanımıza söylediğimiz zaman “Biz muhatap değiliz.” diyor; haklı. Meclis Başkanlığına sormamız lazım. Onların yürütme erkine… Hükûmet de yok artık, başbakan da yok. Cumhurbaşkanlığına, Kabineden sorumlu olan… Yani Kabinenin bir bütünlüğü de yok artık Anayasa’ya göre. Bakanlar Kurulu yok, hükûmet yok. Kime soracağız? Niye bu çıkmadı? Bunlar belli değil, bir garabet var. Diyelim ki on birinci kalkınma programı geldi. Normalde 2019-2023… 2019-2023 demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl hedeflerini kapsayan, kavrayan çok önemli bir beş yıllık kalkınma planı demek. On birinci kalkınma planı çok çok önemliydi, çok özellikliydi 100’üncü yılı için Türkiye Cumhuriyeti’nin, özel hedefler belirlenmişti. Peki, yok, nasıl olacak bu? Yapıldı geldi diyelim –bu sene için yapılamıyor artık, hâlbuki yapılabilirdi- burada nasıl görüşülecek?

Biliyorsunuz, yeni Anayasa’mıza göre, tasarı yok. Hükûmet yok, tasarı da yok dolayısıyla. Yine Sayın Cemal Öztürk Milletvekili vasıtasıyla kalkınma planı mı verilecek, teklifi mi verilecek? Komik olacak bu sefer de. Değil mi? Yani bir garabet var burada ortada. Yani bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin özellikle bu yasama organıyla uyumu bir garabet, çalışmıyor, mümkün değil. Bu şekilde yasama yapma söz konusu olamaz, böyle devam edemeyiz. Komisyonda da görüyorsunuz sıkıntıyı, burada da, Genel Kurulda da öyle. Soruyorum, hakikaten tekrar soruyorum: On birinci kalkınma planı geldiği zaman -diyelim ki yapıldı, çalışıldı geldi- Hükûmet bunu yasama organına nasıl getirecek? Tasarı verilemiyor, tasarı yok, yine milletvekilleri üzerinden verilecek. Hadi, bütçe için bir formül bulduk. Bütçe, Anayasa’da da geçiyor, muhakkak gelmesi gerekiyordu, bir şekilde getirildi, savunuldu; kalkınma planı nasıl olacak? Onlar da mı torba kanunlardaki gibi bir milletvekili vasıtasıyla, birkaç milletvekili vasıtasıyla imzalanıp getirilecek? Burada biz kalkınma planıyla ilgili sorular sorduğumuzda, bu hedefleri nasıl belirlediniz, komisyonlar nasıl çalıştı, hedeflerin eksiklikleri var vesaire türü eleştiriler yaptığımız zaman bunlara kim cevap verecek? Gerçekten tam bir garabet değerli arkadaşlarım. Bu şekilde yasama olmaz, bu şekilde yasamaya devam edemeyiz. Bunun muhakkak değişmesi gerekiyor.

Şimdi, işin bir başka yönü de değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız işler; burada çok önemli işler yapıyoruz, hepimiz burada olmasak da. Sonuçta, vatandaşımızın sıkıntıları var, ihtiyaçları var, talepleri var. Biz burada kendimizi neden kandırıyoruz, anlamıyorum; neden vatandaşımızın talepleri doğrultusunda, ihtiyaçları doğrultusunda işler yapmıyoruz da bu teklifte ya da şimdiye kadar gelen torba kanun tekliflerinde olduğu gibi, garip işlerle uğraşıyoruz?

Şimdi, burada, adı üzerinde, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Gelir Vergisi Kanunu’nda, vergi kanunlarında bazı değişiklikler yapıyor ve bazı kolaylıklar getiriyor.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Ama sadece gelir vergisinde değil.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Tabii, sadece Gelir Vergisi Kanunu’nda değil ama adı öyle, Gelir Vergisi Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklikler getiriyor.

Bu elimdeki Hazine ve Maliye Bakanlığının 2018’le ilgili olarak hazırladığı vergi harcamaları raporu. Yani “vergi harcaması” dediği, vazgeçilen vergi miktarını bildiren rapor. Bakın, ben bunun ilgili sayfasından okuyayım: 2019’da almaktan vazgeçilen vergi miktarı ne kadar biliyor musunuz? 178 milyar 696 milyon lira; gelir, kurumlar, katma değer, özel tüketim vergileri. 178-179 milyar liradan zaten vazgeçilmiş, zaten vazgeçmişiz bundan. “Gelir vergisi” dediğinizin zaten beyana dayanan kısmı 10 milyar lirayı geçmez, kurumlar vergisi 74 milyar 2019’da. Gerçekten, kazanç üzerinden alınan vergiler bu kadar tutmuyor, vazgeçilen daha fazla. E biz hâlâ “Vazgeçilen, vazgeçilen…” Bunlarla vatandaşa bir kolaylık getireceğimizi mi sanıyoruz? Bunlarla vatandaşa hayırlı bir iş yapacağımızı sanıyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaşın sırtına biniyorlar.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Ki zaten teklif getirildiği zaman bunlarla ilgili olarak ne kadarlık bir kaynak aktarılacağını, ne kadarlık bir vergiden vazgeçildiğini bürokrasi de ilgili teklif sahipleri de açıklayamamıştı. Bunları da bilmiyoruz, ezbere olarak geliyor. Böyle bir garabet olamaz hakikaten. 178-179 milyar lira vergiden vazgeçmişiz, hâlâ vergiden vazgeçiyoruz ve bütün bunlardan bir şey bekliyoruz. Ne bekliyoruz? Kendimizi kandırıyoruz, gerçekten kendimizi kandırıyoruz.

Ayrıca, böyle bir teklif geliyor, usul yönünden bakıyorsunuz, hiç uygun değil. 18 madde olarak geldi, 2 madde yürütme ve yürürlük maddesi, 16 madde. 16 madde ama 11 kanunla ilgiliydi; 11 ayrı, farklı kanunla ilgiliydi bu 16 madde. Şimdi 1 tanesini çıkardık, 17 maddeye düştü. İlgili tali komisyonlarda görüşülmedi; görüşülmesi gereken ilgili tali komisyonlar vardı, görüşülmedi. İlgili kamu kuruluşlarının görüşleri alınmamış; bazı alakalı kamu kuruluşları var, onları da ilgilendiriyor, onların görüşleri alınmamış. Meslek kuruluşlarının görüşleri alınmamış, meslek kuruluşlarının da görüşleri yok. Bir garabet şekilde geldi, görüştük bir gün içerisinde, hızlı bir şekilde ki bir gün önce akşam gelmişti bu, hızlı bir şekilde görüşüldü. Ne kadar hayır getirecek, anlamak mümkün değil.

Diğer taraftan şöyle bir şey var: Şimdi, torba olduğu da belli çünkü değerli arkadaşlarımızın gidip, bakanlık bakanlık dolaşıp “İhtiyacınız olan kanun maddeleri var mı?” diye sorması mümkün olmadığına göre, bu kadar maddeyi bir araya getirmeleri mümkün olmadığına göre bunun Hükûmetten geldiği -Hükûmet de yok da artık, ağız alışkanlığıyla öyle söylüyorum- Kabineden geldiği, yürütme erkinden geldiği belli.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bürokrat bakanlardan geliyor.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – O taraftan geliyor. E, peki, o taraftan geliyor da bizim bunlarla ilgili kanun yaparken, ilgili kurumları da masaya yatırmamız gerekiyor, ilgili kurumlarla ilgili, kanunların gelmesine neden olan kamu kuruluşlarıyla ilgili bazı konuları da sormamız gerekiyor, denetim görevi yapmamız gerekiyor. Bunlarla ilgili kime soru soracağız? Teklif verenlere soru soruyoruz, teklif veren milletvekiline. E biz, şimdi, değerli arkadaşımıza Maliye Bakanlığıyla ilgili bazı eleştiriler yapsak, değerli arkadaşımız da bizim gibi milletvekili, niye Maliye Bakanlığını savunma durumunda kalsın ki? “Yok yok, Maliye Bakanlığı çok iyi çalışıyor; rakamlarımız öyle değil de böyle, çok iyi vergi topluyoruz.” deme durumunda değil haklı olarak. Niye onu bu durumda bırakıyoruz, böyle garip durumlar yaratıyoruz? Bu nedir? Bu yeni dönemde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde tasarı yok. Tasarı olmadığına göre ama geldiğine göre, sonuçta, bu gerçekte teklif değil tasarı olduğuna göre muvazaa suretiyle Anayasa’ya aykırılık, çok net, muvazaa suretiyle Anayasa’ya aykırılık olmuş oluyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, bütün dünyada kanunlarla ilgili ihtiyaçları yürütme organı belirler, hükûmetler belirler, kabineler belirler, ihtiyaç oradan gelir ama yasama organı da bizim gibi meclisler de kanunu yapar; biz kanun yapacağız ama ihtiyacı yürütme organı belirleyecek. Böyle bir şey yok. Şimdi, bizim bu yeni sistemde yasama ile yürütme arasındaki ilişki kesildi. Biraz önce söylediğim gibi “Kalkınma planları nasıl gelecek?” diye şimdi nasıl cevabını kimse bilmiyorsa diğer kanunlarla ilgili olarak da durum böyle. Denetim yapamıyorsunuz, ilgili kamu kuruluşlarıyla ilgili soru soramıyorsunuz, denetim görevinizi yerine getiremiyorsunuz, yasama görevinizi yerine getiremiyorsunuz. Bu sistemin devam etmesi mümkün değil ve her hâlükârda muvazaa suretiyle Anayasa’ya aykırılık var çok net bir şekilde. Bunu değiştirmemiz şarttır, bu şekilde, bu usulle bu işin yürümesi mümkün değildir.

İçerik olarak neler var? Çok şey yok biraz önce söylediğim gibi ama mesela, önemli gördüğümüz ve aşağı yukarı bütün milletvekillerinin eleştirdiği bir konu var. 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda bir muafiyet, istisna getirilmesi isteniyor. Nelerle ilgili? İzmir Çandarlı’da yapılacak olan bir liman yatırımıyla ilgili, Rize İyidere’de ve Bitlis Ahlat’ta yapılacak olan kamu binalarıyla ilgili. Niye getiriyorsunuz bunu diyoruz yani bunu niye getiriyorsunuz? Çünkü 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun zaten 6’ncı, 7’nci maddelerine bakın, “Kamu yararı varsa muafiyet ve istisna olabilir.” diyor. Liman yapımı gerekiyorsa, tersane gerekiyorsa, bir kamu kuruluşu, eğitim amaçlı tesis gerekiyorsa, zaten kanunda var, Kıyı Kanunu’nda istisna, muafiyet var. Niye ilave olarak kanunla geliyor? Çünkü yapılan işlerin daha planı, projesi yok, bürokrasinin bunun altına imza atması mümkün değil. Kanun olarak çıkıyor, bürokrasi de kendisini kurtarmış oluyor yani işin hamaliyesini Meclis yapmış oluyor. Yani konu bu. Kimse altına imza atmaz, projelerin ne olduğu belli değil; İzmir Çandarlı için, Rize İyidere için veya Ahlat için proje yok ortada, fizibilite yok, ne yapılacağı belli değil, neye dönüşeceği belli değil, kimse altına imza atmaz tabii ki. Şimdiden kanun çıkarılıyor, bürokrasi de kendisini rahatlatmış oluyor, elini rahatlatmış oluyor, sorumluluk almamış oluyor. Ama ne yapılacağı da belli değil, bu da ayrı bir garabet tabii ki.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sipariş iş, sipariş iş… Yapıp satarlar.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Diğer taraftan, şimdi, güzel görünüyor, 2019 ve 2020’de UEFA Şampiyonlar Ligi ve Süper Kupa Finali İstanbul’da yapılacakmış, böyle bir avantaj sağlamışız. Tebrik ediyoruz bu avantajı sağlayanları. Fakat bu Süper Kupa Finali için -kimler tarafından oynanacak bu futbol finali, belli değil- Katma Değer Vergisi, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında muafiyet ve istisnalar getiriyoruz bu kanunla. Neden? Hadi, katma değer vergisini anlıyorum, katma değer vergisi döviz kazandırıcı işlemler nedeniyle zaten geri alınır, mantığı öyledir. Oradaki istisnayı anlıyorum ama o futbol kulüplerine, o futbol kulüplerini destekleyenlere, sponsorlarına, güvenlik sağlayanlarına, buradaki iktisadi işletmelerine, forma satışlarına neden Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunu’yla istisna getiriyoruz?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Allah Allah!

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bu ülkede getirdiğiniz o istisna kendi ülkesinde vergi olarak ödenecek, o kulüp her halükârda kendi ülkesinde vergisini ödeyecek; niye Türkiye’de ödemesin? Bu Türkiye Cumhuriyeti müstemleke memleket midir ki biz istisna getiriyoruz?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hangi milletvekili getirmiş onu ya?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bu finaller Almanya’da oynansa, Fransa’da oynansa, İngiltere’de oynansa, Hollanda’da oynansa böyle bir muafiyet tanınmaz, tanınmıyor zaten. Türkiye’de neden tanınıyor? Bu, kulüpler için de bir avantaj değil çünkü burada ödemediği vergiyi kendi ülkesinde ödeyecek. Biz ondan vazgeçiyoruz. Katma değer vergisinden vazgeçelim ama gelir ve kurumlar vergisinden vazgeçmek zavallılıktır, müstemleke memleket olduğumuzun kabulüdür; ayıptır, günahtır, gerçekten anlamak mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz bu işlerle uğraşırken bir taraftan da garabet işler yapılıyor. Ben Polatlılıyım. Geçenlerde, biliyorsunuz, Polatlı’da soğanla ilgili baskınlar yapıldı. Polatlı, Ankara’nın en fazla soğan yetiştiren ilçesi. Polatlı’da baskınlar yapıldı sanki stokçular varmış gibi, hâlbuki orada üreticiler var.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Depocular var.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Ürettiği soğanı ya da satacağı soğanı -hem tüccar hem üretici durumunda olanlar var- depoya koyuyor, zaman içerisinde satıyor, yıl içerisinde satacak.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sistem öyle yürüyor.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Yılın belli bir ayında üretiliyor, depolanıyor, sonra da satılıyor; sistem budur, bu hep öyle yapılır ama bu sene baskınlar yapıldı onlar stokçuymuş gibi, normal tacirlerimiz stokçuymuş gibi teşhir edildi maalesef.

Şimdi, 14’ünde bir ithalat rejimi kararı çıktı. Buna göre, 28 Şubata kadar yani bir buçuk ay kadar, soğan ithalatında yüzde 49,5 olan ithal vergisi sıfıra indirildi. Bir buçuk ay bile değil, bir buçuk aydan kısa bir zamanda soğan ithal edecek Türkiye. Şimdi ben soruyorum: Bir buçuk ay içerisinde soğan ithal edilebilir mi? Soğan, böyle ithali, ihracı yapılan bir ürün değildir ülkeler arasında, çünkü herkes kendisine göre üretir, fazla ithalatı, ihracatı yoktur soğanın, sıkıntılı bir üründür. Bir buçuk ay içerisinde bağlantıyı yapıp da ithalat yapamazsınız. Birileri daha önce bağlantı yapmıştır, ithalat yapacaktır, bir buçuk ay içerisinde başka türlü ithalat olmaz. Birileri için bu düzenleme yapılmış durumdadır, bunu bilmemiz lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çok doğru. Gene biri malı götürecek.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Yani bu buğday, mısır, pirinç, arpa, domates için de yapıldı, mayıs ayına kadar bunlarla ilgili olarak da sıfırlandı ama…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – “Ticari sır” diyorlar, söylemiyorlar bir de getireni götüreni.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bir de tabii, soğanla ilgili olarak soracağım: Madem ithalat yapılacaktı, o tacirler, üreticiler niye stokçu olarak lanse edildi, baskınlar yapıldı? Eğer stokçuysa elinde kalırdı; madem ithalat yapılacaktı, elinde kalırdı, ekonomik olarak cezası da verilmiş olurdu. Demek ki böyle bir düşünce vardı ki o baskınlar yapıldı, sıkıntıya sokuldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak 17 maddelik bir kanun teklifi gelmiş bulunuyor önümüze ama biraz önce söylediğim gibi, ne usulle ilgili olarak ne esasıyla ilgili olarak ne buradaki görüşmelerimizle ilgili olarak yaptığımız yasama doğru değil, birçok eksiklikleri var. İçeriğiyle ilgili olarak, usulüyle ilgili olarak da çok büyük eksiklikleri var. Bu şekilde, bu usulle yasama yapmaya devam edemeyiz. Yaptığımız işlerin bir anlamı olmalı; ülkede büyük bir ekonomik kriz var, bu krize yönelik işler yapmamız lazım. 2019 için kalkınma planımız yoktur. Anayasa’ya göre çıkması gereken bir kalkınma planı vardır, bunun gelmesi gerekiyor, onun nasıl getirileceği belli değildir. Bu eksiklikleri bir an önce gidermemiz lazım, yaptığımız işin bir anlamının olması lazım, birbirimizi kandırmamamız lazım. Böyle, sabahlara kadar torba kanun çıkarıp anlamı olmayan işler yapmayalım. Torba kanun çıkarıyoruz, bu taraftan 178-179 milyar vergiden zaten vazgeçmişiz, biraz daha vergiden vazgeçiyoruz sanki vatandaşa bir hayrı olacakmış gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlamak için istiyorsanız bir dakika daha süre verebilirim.

Buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım anlayışınız için.

Bu vesileyle herkese saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.

Değerli milletvekilleri, şimdi şahıslar adına konuşmalar yapılacaktır.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun, yeni bir torba bildiğimiz gibi. Daha dün 71 maddelik bir torbayı tamamlayıp depoya sevk ettik, şimdi alelacele 17 maddelik başka bir torba yasayı görüşüyoruz.

Ya, gerçekten değerli arkadaşlar, bu torbadan, temel yasadan, yasama kurnazlığından bıktık, hani söyleye söyleye bıktık, utanıyoruz gerçekten değerli arkadaşlarım. Bu, Meclise yani Türkiye Büyük Millet Meclisine hakarettir arkadaşlar, bu yaptığımız şeyle kendi kendimizin itibarını sıfırlıyoruz.

Şimdi üzerinde görüştüğümüz bu 17 maddelik mini torba 9 Ocak 2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş değerli arkadaşlarım. Aynı tarihte, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmiş. Diğer ihtisas komisyonlarını ilgilendiren bazı maddeler içermesine rağmen, herhangi bir tali komisyona gönderilmemiş. Oysa bu 17 maddeden, bakın, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11, 12’nci maddeler Plan ve Bütçe Komisyonunda, doğru. 7’nci maddenin Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor. 8, 9, 14, 15’inci maddelerin Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülmesi lazım. 10’uncu maddenin Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi gerekir. 13’üncü maddenin Dışişleri Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Şu anda görüştüğümüz bu 17 madde çok değişik bakanlıklarla ilgilidir. Peki, size soruyorum: Nerede o bakanlar? Bu nasıl bir kanun yapmak? Yani, arkadaşımız Cemal Bey dolaştı, torbaya doldurdu, getirdi. Biliyoruz ki Hükûmet getiriyor bunu. O zaman, bakın arkadaşlar, burada bir garabet var. Ya, Cumhurbaşkanlığı sistemi baştan sona garabet ama burada müthiş bir garabet var, böyle olmaz. Yani burada Anayasa değişikliği mi yapılacak, İç Tüzük yeniden mi gözden geçirilecek, otursun Meclis, burada oynamayalım ya, beştaş mı oynuyoruz? Kanun yapıyoruz değerli arkadaşlarım ya, insanların hayatını değiştirecek kanunlar çıkarıyoruz burada, böyle bir şey olur mu? Bunlar düzelsin.

Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda da hızlı bir şekilde görüşüldü, bitti, geçti. Peki, bu nasıl kanun yapma tekniği ya? Bu soruyu sormaktan bıktık usandık değerli arkadaşlarım.

Maddelerle ilgili, ilgili maddeler gelince arkadaşlarımız konuşacaklar ama 2 tane maddeden söz etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi 7’nci madde değerli arkadaşlarım, Kıyı Kanunu’yla ilgili. Yani o kadar bir istismar, o kadar gelişigüzel kullanıyoruz ki; Anayasa, yasalar, bize geçmişten kalan miras, gelecek kuşaklara bırakacaklarımız, bunların hiçbir değeri yok değerli arkadaşlarım. İlgili madde geldiğinde, önerge üzerinde konuşurken ayrıca ayrıntıya gireceğim.

Başka bir madde var, 14’üncü madde. Alivre maddesi bu, alivre maddesi. Bak, şey soruyor “Nasıl bir madde, böyle bir madde olur mu? Ben böyle bir madde getirmedim.” diyor. Bakın, bilirsiniz değil mi, hani gelecek senenin mahsulü, bakılır, satılır, o başkasına satar. İşte, buna “alivre” derler. Şimdi Sayın Öztürk kardeşimiz, sayın milletvekilimiz enerji piyasasıyla ilgili böyle bir şey getiriyor. Daha üretilmemiş elektrik, enerji bu şekilde satılacak değerli arkadaşlarım. Bunlar iş değil.

Bakın değerli arkadaşlar, yani bu işin bir ciddiyeti var, ciddi gitmek gerekiyor. Sayın Bakan –Hazine ve Maliye Bakanından söz ediyorum- her gün aynı şeyleri tekrar edip duruyor.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Kaçıncı maddede, bir daha anlatsana, anlamadık tam olarak.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bugün de dedi ki: “Biz mali disipline sıkı bir şekilde bağlıyız, bağlı olmaya da devam edeceğiz.” Ve iki gün önce de 2018 yılı merkezî yönetim bütçesinde 72,6 milyar TL açık verdiklerini söyledi. Bakın, burada, kendi söylediği rakamdan, gerçekten bu disipline bağlı mı değil mi, anlatayım size. 2018 yılı bütçesinde 53 milyar TL açık öngörülmüş değerli arkadaşlarım; 72,6 milyar TL açık vermişler. Ama bakın, bunun 9 milyarı bedelli askerlikten, 15 milyarı imar barışından gelmiş. Eğer bunlar olmasa 97,1 milyar TL olacak bu açık. Bu nasıl bir mali disipline uyma? Böyle bir şey var mı? Gelecek senede bunların nasıl, ne olacağı ayrı bir şey.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Yüzde 7’lik hedefi yüzde 20’yle tutturduk.” diyenlerin normaldir bunu söylemesi.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım -dün de konuşmamda ifade ettim- siz bir taraftan “Kriz yok.” falan diyorsunuz ama krizi ötelemek için birtakım tedbirler alıyorsunuz, öbür taraftan da seçim kazanmak için dönüyorsunuz; işte, kredi kartlarına yeni yapılandırma, KOBİ’lere yeni teşvikler, vergilerden vazgeçmeler, cezaları affetmeler; dünya kadar şey getiriyorsunuz yani geleceği çoktan harcadınız. 31 Marttan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Şu anda ağustos böceğisiniz ama 31 Marttan sonra ne yapacaksınız, ne gelecek ve bunların bedellerini kim ödeyecek, belli değil.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaş, vatandaş.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Başka bir konu üzerinden, gerçekten mali disipline uyuyor musunuz, uymuyor musunuz; krizle mücadele ediyor musunuz, etmiyor musunuz sorusuna cevap arayalım.

Borçlanmayla ilgili… Değerli arkadaşlarım, bakın, siz ilan ettiniz; ocak-mart döneminde 44,4 milyar TL’lik borç servisine karşılık 42,3 milyar TL’lik iç borçlanma yapacaksınız ama bu borçlanma nasıl yapılıyor? Bugün Sayın Bakanın açıkladığı gibi değil. Sayın Bakan diyor ki: “Borçlanmaları çok kolay yapıyoruz. Faizler düştü.” Peki, değerli arkadaşlarım, size soruyorum: Faizler nereden 20’ye düştü? Ha, diyor ki: “24’ten 20’ye düştü.” Öyle değil değerli arkadaşlarım. Bakın, Hazine, 2018’de ve bu yıl, 2011 ve 2012 yıllarında aldığı borçları ödüyor. Hatırlamada yarar var; o yıllarda Hazinenin iç borçlanmasındaki ortalama maliyet yüzde 6-8 aralığında idi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüzde 6-8’i yüzde 20’yle ödüyor.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Yüzde 6-8 aralığından şu anda yüzde 19’a çıkmış, deniliyor ki: “Faizler düşüyor.” Ya, bu nasıl bir mantık değerli arkadaşlarım? Hani, meşhur hikâye var ya eşeği kaybettirip sonra buldurma diye; ya, milletle alay etmeyin, böyle bir şey yok. Bir de süreyle ilgili, beş yıl, beş buçuk yıl, altı yıl olan süre üç yılın altına düşmüş değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla Türkiye’nin borçlanmayla ilgili çok ciddi sıkıntıları var.

Şimdi, Sayın Bakan bugünkü konuşmasında biraz sıkıntıları kaybetti; “yeni ekonomik durum” “ekonomideki yeni gelişmeler” falan gibi kriz karşılığı kelimeler üretti değerli arkadaşlarım ve dedi ki: “Bütün bunların sebebi 2013’ten itibaren başlayan saldırılar; Gezi saldırısı, daha sonra, Almanya’nın saldırısı, Hollanda’nın saldırısı, Amerika’nın saldırısı falan.” Değerli arkadaşlarım, böyle değil bu iş. Yani saldırılar oldu, olmadı; ayrıca tartışırız, ederiz. Yani Trump’ın söylemiş olduğu, Türkiye’yi tehdit ettiği cümlelere Sayın Genel Başkanımızın verdiği cevabı biliyorsunuz, ayrı bir şey o. Bu saldırılar olur, ekonomide birtakım şeyler ortaya çıkar, bunlar için tedbirler alınır ama öyle değil değerli arkadaşlar.

Bakın, saldırıysa Amerika’nın 2008 krizinden sonra bütün dünyaya likidite pompalaması, bütün dünyayı dolarla boğmasıdır ve sizin bu doların cazibesine kapılmanız, bol bol para çekmeniz ve bu parayı gerçekçi bir şekilde kullanmamanız, inşaata yatırmanız, yandaşa vermenizdir bu krizin temel sebebi değerli arkadaşlar. Eğer o gelen paralarla gerçekten teknoloji üretecek, katma değer üretecek ciddi yatırımlar yapsaydınız -on altı senedir iktidarsınız- eğitime yatırım yapsaydınız, sanayiye gerçek anlamda yatırım yapsaydınız bu borçları şimdi rahat bir şekilde öderdiniz. “Saldırı” falan değil değerli arkadaşlarım; bu, sizin yanlışlarınızdan kaynaklanan bir durumdur, bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, felaket tellallığı falan da yapmıyoruz, ciddi bir borç yükü altındayız. Yani 450 milyar dolarlık bir borç yükü var ve bunların büyük bir kısmı bir sene içinde ödenecek. Şimdi “Efendim, biz bunu öderiz.” Ya “Biz bunu öderiz.”le olmaz, gerçek rakamlar ortaya koyacaksınız, yok böyle bir rakam. Yani birtakım cambazlıklarla kaynak üreteceksiniz, oradan alıp oraya satacaksınız, üretmediğiniz elektriği satacaksınız, ödenmeyen konut kredisini kıymetli kâğıda çevireceksiniz, onu satacaksınız; bunlar kaynak filan değil, bunlar cambazlıklar ve bu cambazlıklarla bu borç ödenmez değerli arkadaşlarım. Ondan sonra da çıkıp başkalarını suçlayacaksınız; hayır. Bunun temel suçlusu sizsiniz değerli arkadaşlar. “Sizsiniz” derken Adalet ve Kalkınma Partisini kastediyorum, sizleri kastediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi de bu suçun ortağıdır değerli arkadaşlarım.

Bakın, Milliyetçi Hareket Partisinin saygıdeğer Genel Başkanı sürekli şekilde bize hakaret ediyor “zillet ittifakı” filan diyor.

Değerli arkadaşlarım, “zillet” demek aşağılamak demektir. Bakın, bu Meclis, bu Hükûmetin biraz evvel konuştuğumuz tutumlarından dolayı o kadar çok aşağılanıyor ki buna ortak oluyorsunuz değerli arkadaşlar. Ne demek “zillet ittifakı”? Sayın Bahçeli gibi bir beyefendiye bu şekilde konuşmak yakışıyor mu? Biz ne diyelim şimdi size “illet ittifakı” mı diyelim?

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sen konuşmanı yap.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Başka bir şey mi diyelim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Diyorsunuz zaten, “kirli ittifak” diyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Demiyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Senin liderin diyor.

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bekaroğlu.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Cevap verirsiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Cevap veririz tabii.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Demiyoruz biz bunları ama bunlar yanlıştır.

Bakın, kendisini suçlu, sorumlu hisseden insan eğer o sorumluluktan çok ciddi bir şekilde rahatsız oluyorsa -bunu Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı için de söylüyorum- ciddi bir şekilde anksiyete duyuyorsa, rahatsız oluyorsa onu bastırmak için önce böyle bir problemin olmadığına kendini inandırır, bastırır, inkâr eder; sonra karşı tarafa yansıtıp oradan gelir. “Yalan söylüyorsunuz.” diye “yalancı” diye sürekli şekilde bizi suçluyor. O gün, tam da biz kıyıların yağmalanması için Plan ve Bütçe Komisyonunda kanun teklifi görüşürken Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı çıkmış diyor ki: “Kıyıları yağmalıyorlar, kapitalizm şöyle, böyle.” Ondan sonra çıkıyor, ana muhalefet partisine beş vakit “yalancı” diyor. Bu, yansıtma savunma mekanizmasının patolojik bir şekilde kullanılmasıdır değerli arkadaşlarım.

Saygılarımı arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.

Sayın Akçay, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahıslar adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu sayın konuşmacı belli ki Milliyetçi Hareket Partisine sataşmadan duramayacak.

Şimdi, liderlerin bu tanımlamalarına, sıfatlarına lideriniz cevap versin.

Ee, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri veya Sayın Kılıçdaroğlu Cumhur İttifakı’nı “kirli ittifak” “kirli pazarlıklar” diye yaftalamadı mı? Şimdi, hep bunları mı konuşacağız? Yoksa sabaha kadar bu polemikleri, demagojileri yapmak durumunda kalırız. Milliyetçi Hareket Partisine, bu Genel Kurul salonu da dâhil olmak üzere, birtakım medya mahfillerinde “Kaç bakanlık aldınız, hangi pazarlığı yaptınız?” diye sorular sorulmadı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Artık gören göz, insaflı vicdan, bütün dünya âlem bunun hiçbir pazarlık sonucunda olmadığını; Cumhur İttifakı’nın ülkenin millî meselelerinde, istiklalinde, istikbalinde ve beka mücadelesinde bir ittifak olduğunu biliyor. Hâlâ bu beka meselesi konusunda bir idrak noksanlığı olduğunu da görüyoruz. Cumhur İttifakı’nı aslında bilmelerine rağmen, efendim, işte, bize…

Ee, şimdi, bir ittifak içinde değil misiniz? Yani Cumhuriyet Halk Partisi, HDP, İYİ PARTİ birlikte bir ittifak yapıyorlar. Birlikte bu ittifak…

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Nereden çıktı bu? Niye uyduruyorsun? Hani HDP’yle ittifak mı var?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman “örtülü ittifak” diyelim yani.

CAVİT ARI (Antalya) – Hakaret edemezsiniz Başkanım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Hakaret edemezler.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Hakaret ediyorsun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne hakareti?

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) - Konuşmasını yapsın, öyle cevap verirsin, bekle.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Haddini bil!

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Sen haddini bil!

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Hey, beyefendi, haddini bil. Biz HDP'yle ittifak yapmıyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen bil haddini!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Grup başkan vekiliniz verir cevabını.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Ben Grup Başkanıyım.

BAŞKAN – Lütfen…

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Konuşma yaparken cevap verme.

BAŞKAN - Bağlayın konuşmanızı Sayın Akçay.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mesele bundan ibarettir. Cumhur İttifakı, millî meselelerde -tekrar ediyorum, eğer anlamak istemeyen varsa hâlâ- ülkenin bekası meselesinde, istiklalinde, istikbalinde Türkiye'nin geleceğinin teminatı bir ittifak hâlinde devam edecektir. Yürütme erki milletten aldığı oylarla iktidarda kendi icraatlarını yapacaktır. Şimdi, bu konuyu nereden, hangi maksatla getirdiği tabii, kendi bileceği bir meseledir. O bakımdan, eğer bu tür polemikleri burada sürekli gündeme getirirse bu kanun görüşmeleri filan burada bitmez.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açacağım Sayın Bekaroğlu.

Buyurun.

38.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Türkiye’nin beka sorunu olduğunu kabul ettiklerine, Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ PARTİ arasında belediye başkanlıklarıyla ilgili ittifak çalışması yapıldığına ilişkin açıklaması

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, sayın grup başkan vekili, beka konusunda bir inançsızlıkla filan… Türkiye’nin bir beka sorununun olduğuna biz de inanıyoruz değerli arkadaşlarım ama şöyle: Türkiye’nin demokrasisi, hak ve özgürlükler sistemi, hukuk sistemi yok ediliyor. Bu, Türkiye’nin geleceğini tehdit ediyor bizce. Bu, önemli bir beka sorunudur.

Biraz evvel de günlerden beri de kürsülerden anlatmaya çalışıyoruz, ciddi bir ekonomik kriz geliyor, seçim dolayısıyla sürekli şekilde bu ekonomik kriz öteleniyor, yanlış kararlar alınıyor ve çok daha büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacağız. Bu, ciddi bir beka sorunudur. Türkiye’de geçmişte bu ekonomik krizlerle -Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu hükûmetler zamanında da oldu- çok ciddi beka sorunları yaşandı. Bu konularda çok hassasız biz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum Sayın Bekaroğlu.

Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – İttifak konusuna gelince, evet, Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ PARTİ arasında belediye başkanlıklarıyla ilgili ittifak çalışmaları yapılıyor, sonuca doğru da gidildi. Halkların Demokratik Partisiyle böyle bir çalışma yoktur ama sürekli şunu söylüyoruz biz: Bu seçimler yerel seçimlerdir; vatandaşlarımız, yurttaşlarımız ne yapacağını bilir; bizim adaylarımız o seçim bölgesinde oturan herkesin oyuna taliptir, hiçbirini ötekileştirmiyoruz. Buradan hareketle bize birtakım benzetmeler, yakıştırmalar yapıyorlarsa bu iftiradır diyoruz.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz mü istediniz Sayın Ağıralioğlu?

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Evet, sadece kayda girsin efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – İttifaklar yüzde yüz her şeyi mutabakatla yapabilme imkânını vermeyebilir. Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi vizyonu ile AK PARTİ’nin siyasi vizyonu da yüzde yüz örtüşür falan demem; onlar da belli hassasiyetler çerçevesinde illa her konuda mutabık değiller, bunu Meclis Genel Kurulunda bazı oturumlarda kendileri de ihsas ettiriyorlar. Yani bazı mevzularda siyasi beraberlik sağlıyor olmamız, her mevzuda, her hususta mutabık olduğumuz anlamına gelmiyor; ben kendimize söylenenlere mukabele ederim, siyasi olarak rakip gördüklerime de siyasi kabalık edilse onlara da mukabele ederim. Ne biz zillet ittifakıyız ne de muhataplarımız kirli bir ittifakın içindeler; öyle bir şey demedik, ima etmedik, etmeyi de sağlıklı, sıhhatli bir siyasal zemin için uygun bulmadığımızı ifade ediyorum.

HDP’yle aynı zeminde zikredilerek bizi terörize etmeye çalışan bir siyasal dili, iktidarı iki türlü töhmet altında bıraktığı için makul bulmuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Biz, HDP’ye, elimize mikrofonu alabildiğimiz bu mevzuları konuşabilme imkânı bulduğumuz her yerde bir şey söylemeye çalışıyoruz; terörle arasına mesafe koymak mecburiyetinde olan HDP’dir. Burada tek adamlıktan muzdarip olduklarını ifade eden HDP’li arkadaşların da terörle aralarına mesafe koymadıkları müddetçe, böyle bir ithama maruz kalmaları çok mukadderdir, böyle olacaktır.

Dolayısıyla, biz, bu hassasiyetimizi, hem memleket, millet hassasiyeti olarak taşıyoruz hem de siyasal iklimin iltihaplanmaması açısından hissediyoruz. Her türlü fikir serbesttir ama bizim burada ortak sükûnetimiz terörle aramıza mesafe koymak olmalıdır. Dolayısıyla, bu hassasiyeti taşımadıkları müddetçe… Biz, kendi siyasi koordinatlarımızı vatanın bütünlüğü, milletin beraberliği, devletin tekliği hassasiyetleri üzerinden, olabildiğince azami hassasiyetle taşıyoruz.

Bir cümle ilave edeceğim Başkanım. Bazen mecburiyetler, bazen mecburiyetten doğan tercihler sizin de sıkıştığınız alanlar hâline gelir. Ben, mesela Sayın Cumhurbaşkanının Esat’ı sevdiğini söyleyemem yani bu kadar bühtan edemem; Esat’ın orada kalmasına makul baktığını iddia edemem, bu kadar aklımı kaybetmiş bir adam değilim ama Esat’ı orada tutan Putin’le beraberliği kirli ittifak falan gibi de görmüyorum, sadece ferasetsizlikten doğdu. Seninki mecburiyet, sen tercih edince bekasıyla alakalı bir mecburiyetin doğurduğu tercih; biz mecburiyetten bir tercihte bulununca bizimki niye zillet olsun?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın sözlerinizi lütfen Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Dolayısıyla hassasiyetiniz şu olsun: Yani biz de hassasiyet taşıyoruz, arkadaşlarımız da hassasiyet taşıyor. Meclisin, en azından seçim sathına girildiği süreç içerisinde, mecburiyetlerle konuşacakları ile siyasi mücadeleyle konuşacaklarının marjını belirlemesi lazım. Yani burada, “Memleketten ne kadar çok hain çıkarabiliriz?” siyasi arenası hâline dönmesin bu iş.

Genel Kurulunuza saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bilgen…

39.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, her partinin neden, nerede, nasıl durduğunu kendi seçmenine, bütün ülkeye izah etme zorunluluğunun ve sorumluluğunun olduğuna ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, bu tartışmayı geride bırakmayı en azından bu Parlamentonun artık başarması gerektiğini düşünüyoruz. Her partinin neden, nerede, nasıl durduğunu gayet tabii kendi seçmenine, topluma, bütün ülkeye izah etme zorunluluğu, sorumluluğu var ama bununla ilgili bir uzun tartışma ortamını burada kurabilsek eminim ki kendimizi de son derece doğru anlatma ve gayet anlaşılabilir, gayet önemli ve ülke çıkarları açısından da zorunlu pozisyonumuzu galiba ifade etme imkânı buluruz ama yani burada herkes kendi tezini ortaya koysa, herkes sorunlarla ilgili, ülkeye dair önerilerini ortaya koysa daha reaksiyoner siyaseti tüketiriz. Birbirimizi ötekileştirerek, birbirimizi dışlayarak… Birbirimizin görüşlerinin elbette ki katılmadığımız kısımlarını net biçimde ifade edebilmeliyiz ama asla seçilmişliğimizi, bir toplumsal kesimin burada iradesini yansıtma pozisyonumuzu tartışma konusu yaptırmayız; kimsenin de kimseyi yapmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Biz Türkiye siyasetinde tam da bu kampları aşmayı, bu ezberleri, bu ön yargıları tüketerek sorunlarımızla yüzleşmeyi ve birlikte çözmeyi, birlikte yaşadığımız ülkede birlikte çözmeyi önemsiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk’e ait.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Vatandaşlarımızdan gelen talepler ve ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde, çeşitli konulara ilişkin düzenleme yapma ihtiyacının hasıl olmasıyla birlikte, AK PARTİ Manisa Milletvekilimiz Sayın Uğur Aydemir ve Uşak Milletvekilimiz Sayın İsmail Güneş’le birlikte bu teklifi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduk.

Kanun teklifimiz, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun 10 Ocak 2019 tarihli 28’inci Birleşiminde görüşülüp kabul edilerek Genel Kurulun tasviplerine sunulmuştur.

Hazırladığımız bu kanun teklifiyle, ülkemizde meydana gelen yeni ekonomik gelişmelere uyumu, yeni güncellemeleri, vergi mükelleflerinin vergiye gönüllü uyumunu, vergi güvenliğini güçlendirmeyi, idarenin etkin ve hızlı konum almasını sağlamayı ve ihtilafları ortadan kaldırmayı amaçladık.

Yürütme ve yürürlük maddeleriyle birlikte 17 maddeden ibaret mini bir paket olan kanun teklifinde 11 kanunda değişiklik yapılması öngörülmektedir.

Tabii, biraz önce, gruplarımız adına konuşan ve şahsı adına konuşan vekillerimiz sistem tartışmalarına da girdiler; ben bunlara girecek değilim. Tabii ki hayat dinamik, ekonomik gelişmeler sürekli, canlı. İsterdim ki -17 maddenin zaten 2 tanesi yürütme ve yürürlük maddesi- elimizde bir sihirli değnek olsa da bu 15 maddeyle bir anda bütün problemleri çözebilsek ama bu mümkün değil, dünyada mümkün değil. Bu paket üzerinden “Ekonomik kriz var, bu pakette gelen değişikliklerin ekonomiye faydası yok.” gibi söylemler burada dile getirildi. Bunlar, bizim getirdiğimiz kanun teklifine bühtandan ibaret bence çünkü takdir edersiniz ki 15 maddeyle ekonomik hayatı bir anda hokus pokusla düzeltmek mümkün değil.

Teklifimizin 1’inci maddesi hemen herkesin katıldığı bir maddesi olsa gerek çünkü Komisyonda değerli katkılar verdi arkadaşlarımız. Malumunuz, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (6)’ncı bendi kapsamında, oturdukları evlerde imal ettikleri ürünleri iş yeri açmaksızın satanlar esnaf muaflığından faydalanıyorlar ancak bunları yani imal ettikleri ürünleri internet üzerinden satarlarsa esnaf muafiyetlerini kaybetme durumuyla karşı karşıyalar ve ticari kazanç mükellefi oluyorlar. Dolayısıyla yaptığımız düzenlemeyle, aile bütçesine katkı sağlamak üzere, yıllık asgari ücret brüt tutarını aşmayacak şekilde internetten satış yapanların muafiyetlerini kaybetmelerinin önüne geçilmekte bu maddeyle. Dolayısıyla da küçük esnafa ve özellikle de ev hanımlarına büyük bir destek sağlanmaktadır.

Yine 2’nci maddemizde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun tazminat ve yardımlarda istisna uygulamasını düzenleyen 25’inci maddesinin (1)’inci fıkrası hükmü “ölüm, engellilik, hastalık ve işsizlik sebepleriyle (işe başlatmama tazminatı dahil) verilen tazminat ve yapılan yardımlar” şeklinde. Mevcut uygulamada, söz konusu hüküm gereği, ölüm, engellilik, hastalık nedeniyle verilen yardımlar, işe başlatmama tazminatı ve işsizlik sebebiyle verilen tazminatlar gelir vergisinden istisna edilmektedir. Bu tazminatlardan istisnaya konu edilen işe başlatmama tazminatı ve işsizlik sebebiyle verilen tazminatlar, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca sigortalı işsizlere kanunda belirtilen şartları taşımaları hâlinde işsiz kaldıkları dönem için yine kanunda belirtilen süre ve miktarda yapılan işsizlik ödeneği ödemeleri ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21’inci maddesine göre işverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işçinin başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmazsa işçiye en az dört aylık veya en çok sekiz aylık ücreti tutarında ödediği tazminatı kapsamaktadır. Ancak işverenler tarafından işten çıkarılan hizmet erbabına ikale sözleşmesi uyarınca “ek tazminat, ikale tazminatı, iyi niyet ödemesi, teşekkür ödemesi” gibi çeşitli adlar altında ödemeler yapılmakta ve bu ödemelerin de işe başlatmama tazminatı ve işsizlik sebepleriyle verilen tazminatlar kapsamında istisna olduğu yönünde ihtilaflar vardır. Yapılan düzenlemeyle, sosyal amaçlarla getirilen ölüm, engellilik ve hastalık sebebiyle verilen tazminat ve yardımlara ilişkin istisna aynen korunuyor ve bu düzenlemede herhangi bir değişikliğe gidilmiyor, işsizlik kapsamında ödenen ve gelir vergisinden istisna edilebilecek tazminatlara ilişkinse kanun isimleri zikredilmek suretiyle açıklık getiriliyor.

Devamında 3’üncü maddeyi size anlatmak istiyorum. Bilindiği gibi, vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan vergi indiriminin şartlarından biri de indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olmasıdır. Bu şartın uygulanması bakımından, her bir beyanname itibarıyla 10 Türk lirası kadar eksik ödemeler şartın ihlali anlamına geliyordu. Maddeyle, uygulamada çıkan problemler dikkate alınmak suretiyle her bir beyanname itibarıyla 250 Türk lirasına kadar yapılan eksik ödemelerin bu şartın ihlali kapsamında değerlendirilmemesi amaçlanıyor.

Ayrıca, yine 3’üncü maddeyle, ihraç kayıtlı mal teslimlerine ilişkin Katma Değer Vergisi Kanunu ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu uygulamalarında olduğu gibi, ilgili vergi kanunu gereğince tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesi hâlinde, terkin edilecek vergilerin söz konusu şartların sağlanamaması durumunda kanunlarda öngörülen tecil süresinin bitiminden itibaren on beş gün içerisinde ödenmesi hâlinde, 193 sayılı Kanun’un mükerrer 121’inci maddesiyle getirilmiş olan tahakkuk eden vergilerin kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması şartının ihlal edilmiş sayılmayacağı düzenleniyor.

4’üncü maddemizde iş sözleşmesinin, işçi ile işverenin anlaşması üzerine sona erdirilmesi amacıyla yapılan ve uygulamada “ikale” denilen sözleşmelerde işten ayrılan hizmet erbabına sır saklama yükümlülüğü, rekabet etme yasağı, tüm hak ve alacaklarını aldığına ilişkin taahhüt verilmesi ve dava açılmaması gibi yükümlülükler var. Bu maddede de yine idare yani devlet aleyhine büyük tazminatlara hükmedilen davalar söz konusuydu ki şu ana kadar neredeyse 15 bin civarında dava açılmış ve bu davaların hemen hemen tamamı da devlet aleyhine sonuçlanmıştı. Yaptığımız düzenlemeyle, normalde bu mahkemelerdeki davaların kazanılacağını kabul ederek takriben 250 milyon Türk lirasına yakın bir yargılama ve faiz ödemesi yapılacaktı ama bu düzenlemeyle biz bundan vazgeçiyoruz ve böylece kamuya yaklaşık 90 ila 100 milyar liralık bir tasarruf sağlanması bekleniyor.

Yine, 5’inci maddeyle yapılan düzenlemeyle, Hazine ve Maliye Bakanlığına, biletle girilen eğlence yerlerine ilişkin eğlence vergisinin beyan ve ödeme usulünün ödeme kaydedici cihazlar kullanılmak suretiyle belirlenebilmesine ilave olarak, elektronik belge düzenlemek suretiyle de belirlenebilmesine imkân getiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Öztürk.

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, 2019 UEFA Süper Kupa finali ile 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finali müsabakalarının Türkiye’de oynanmasına ilişkin olarak UEFA, Türkiye’de mukim olmayan katılımcı futbol kulüpleri ile organizasyonda görevli Türkiye’de mukim olmayan tüzel kişiliklerin bu müsabakalar dolayısıyla yapılacak mal teslimleri ve hizmet ifaları ile bunların müsabakalar dolayısıyla yapacakları mal teslimleri ve hizmet ifaları katma değer vergisinden, bunun devamında 12’nci maddeyle de gelir ve kurumlar vergisinden istisna ediliyor.

Bu maddelerin hemen hemen tamamına yakınına diğer gruplardan da Komisyonda katılım olmuştu. Ben, umuyorum, Genel Kurulda da gruplarımız bunlara katılacak. Sadece 7’nci maddeye itiraz var. Burada bir düzeltme yaparak ben sözlerime son vereceğim.

Rize ilinin ve Bitlis ili Ahlat ilçesinin topoğrafik yapısı nedeniyle yerleşilebilir alanların kısıtlı olması, özellikle yükseköğretim ve resmî kurum alanlarının yerleşebileceği alternatif alanların bulunamaması nedeni ile yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) – Bir dakikanızı rica edeyim.

BAŞKAN – Bağlayın.

Buyurun Sayın Öztürk.

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) – …Çandarlı ve Rize İyidere Limanlarında ulaştırma faaliyetlerinin ve lojistik hizmetlerin uluslararası düzeye çıkarılması için kıyı ve su alanlarının kullanımının artırılmasına ihtiyaç duyulduğundan -burayı tekrar etmek istiyorum, kıyı ve su alanlarının kullanımının artırılmasına ihtiyaç duyulduğundan- sınır ve koordinatları ve krokileri belirli alanlarda, bu kapsamda yapılacak yapıların niteliği de göz önüne alınarak projenin zamanında ve tam olarak gerçekleştirilebilmesi, kaynakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için Kıyı Kanunu’nun kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinden muaf tutulmasına yönelik düzenleme yapılmaktadır.

Dolayısıyla denildiği gibi, kesinlikle dolgu alanı yapılmayacaktır, özellikle Ahlat için bunu söyleyebilirim. Ama Karadeniz’de Rize’de ve Çandarlı’da yapılacak, ekonomik gelişmeye katkısı olacak işlerin hepsi ülke yararınadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz. Bu işlem yirmi dakika sürmektedir. İlk bölümünü, ilk on dakikasını sisteme giren milletvekillerine sırasıyla kullandıracağım, daha sonra Komisyona söz vereceğim.

Sayın Tokdemir…

İSMET TOKDEMİR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay’da son günlerde etkili olan aşırı yağışlar nedeniyle eski Amik Gölü âdeta yeniden oluştu. Ovanın eski Amik Gölü çanağında yaklaşık 120 bin dönüm ekili alan sular altında kalarak zarar görmüştür.

Yaşanan sel felaketinin boyutlarını da düşünürsek bölgenin afet bölgesi kapsamına bir an önce alınması, çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinin ve vergi ödemelerinin bir yıl devlet tarafından karşılanması gerekmektedir. Üreticinin zararlarını karşılamak üzere destek ödemeleri yapılmalıdır. Özellikle altyapısı zarar gören tüm belediyelerimize parti ayrımı gözetmeksizin acil yardım fonundan destek sağlanmalıdır.

Saygılarımla, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öğretmen, sağlıkçı, mühendis, mimar kamuda atama beklemeye devam ediyor. Millî Eğitim Bakanlığınca 100 bin öğretmen kadro açığı varken 20 bin öğretmen ataması yetersizdir. En az 40 bin öğretmen ataması bekleniyordu. 100 bin öğretmen kadrosu boşken yapılan atamanın yetersizliği nedeniyle ciddi bir mağduriyet var.

Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığında ücretli öğretmenlerden bir bölümü kadro almış, 1.200 öğretmen kontenjan mağduru olmuştur. Kadro mağduru 1.200 öğretmene bir an önce kadro verilmelidir. Ağır koşullarda geçinen eğitim neferlerinin bütün koşulları sağladıkları hâlde kadro dışı bırakılmaları büyük haksızlıktır. 1.200 öğretmenin kadro atamaları sağlanmalıdır.

Bu arada mühendisler ve mimarlar için de kadro açılmalı ve onlara da bir an önce kadroları verilmelidir.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin 6’ncı maddesi ve 12’nci maddesi birlikte alındığı zaman…

Komisyon Başkanı da meşgul ama Sayın Başkanım, bilmiyorum, kim cevap verecek.

BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon Başkanı, soru-cevap işlemi yapılmakta.

Buyurun, devam edin Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Süre de geçti ama…

BAŞKAN – Baştan alalım Sayın Tanal.

Ben eklerim size, siz devam edin.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, bu teklifin 6’ncı maddesi ile 12’nci maddesini birlikte aldığımız zaman… Türkiye’de iş yeri bulunmayan şirketlerle ilgili bir vergi muafiyet maddesi var. Doğru mu Başkanım? Doğru, kafanızı salladığınıza göre doğru.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yok, ben cevaplayacağım, ağzımla.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kapitülasyonlar döneminde, yabancı devletlere o dönem, evet, böyle bir vergi muafiyeti getirilmişti; yıl 2018, teklifinizin 6’ncı ve 12’nci maddesinde, kapitülasyonlarda yabancı devletlere getirilen o vergi muafiyeti gibi, aynı şekilde iki tane madde geliyor. Yani biz farkına varmadan yeni kapitülasyonlar mı oldu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, ekonomimizin belkemiği olan küçük esnaf, son dönemde yaşanan ekonomik sıkıntıyla birlikte çok zor durumdadır. Her ne kadar, Ekonomi Bakanlığı tarafından birtakım önlemler alınmışsa da bazı eksiklikler göze batmaktadır. Küçük esnafımızın beklentilerinin başında sicil kayıtları gelmektedir. İktidarın çıkardığı can suyu ve benzeri kredilerden esnafımız, bankaların geçmiş sicil kayıtları bahane gösterilerek yararlandırılmamaktadır. Bir an önce esnaf, bankaların inisiyatifinden kurtarılmalıdır.

Esnafımızın bankalarla ilgili diğer problemi de POS cihazlarından alınan komisyonlardır. Enflasyonun yüzde 20’ler seviyesinde olduğu ülkemizde bankaların POS komisyonları yüzde 2,4’ler civarında ve bankaların inisiyatifindedir.

Küçük esnafımızın önemli bir problemi de kiralardan alınan kira stopajıdır. Oranların yüksek olması kira sözleşmelerinden devlete kaynak aktarılmasında kâr sağlamamakta, zira, esnaf ile dükkân sahibi arasında düşük kontrat imzalanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, küçük esnaf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye Bakanına soruyorum:

1) Cumhurbaşkanı, evlerde doğal gaz ve elektrik ücretlerinde yılbaşından geçerli olmak üzere yüzde 10 indirim yapılacağını söyledi. Bu indirimin bütün iş yerlerinde uygulanmasını istiyoruz.

2) Sanayicilerin ve ihracatçıların, Bakanlığınızda 200 milyara yakın KDV iadesi alacakları vardır. İşlerini döndürmekte zorlanan, bazılarının da konkordato ilan etmek zorunda kaldığı sanayici ve ihracatçıların bu KDV alacaklarını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

3) Bakanlık olarak iş yerlerinde çalışan işçilerimizin sigorta priminden ve vergisinden indirim yapmayı düşünüyor musunuz?

4) İhracatçılarımız, mal sattıkları ülkelerdeki maliyetlerin düşük olması nedeniyle, rekabet etmekte zorlanmaktadırlar. Dış ülkelere daha çok mal satılabilmesi için, rekabet şartlarının iyileştirilmesi için maliyetlerin aşağıya çekilmesi yönünde herhangi bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gürer, tekrar girmişsiniz sisteme.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Adalet ve Kalkınma Partisi 2003 yılından itibaren “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sağlık sistemimizde ciddi tahribatlara neden olmuştur. AKP, sağlığı hak temelli bir kamu hizmeti olmaktan çıkarıp kâr amaçlı bir sektör olarak görmeye başlamıştır. Bu anlayış, sağlık sistemimizin ticarileşmesine, vatandaşların parası kadar sağlık hizmeti alabileceği bir düzen kurmuştur. AKP iktidarında sağlığa ayrılan bütçe, diğer alanlarda olduğu gibi, verimsiz ve kayırmacı bir anlayışla kullanılmaktadır.

Niğde’nin Bor ilçesinde bulunan devlet hastanesinin diyaliz ünitesi, gerekli diyaliz cihazları, diyaliz teknisyeni bulunmasına rağmen aylardır çalıştırılmamaktadır. Hastalar Niğde’de ve özel hastanede çözüm aramaktadır. Devlet kaynaklarının atıl tutulması nedendir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Bu teklifin 4’üncü maddesinde uzlaşmayla ilgili açılan davalarla ilgili yargılama giderleri ve ücretivekâlete hükmedilmez... Peki, burada, avukatın günahı ne? Uzlaşabilirsiniz, anlaşabilirsiniz. Avukat burada netice itibarıyla bir emek sarf ediyor -üçüncü kişi bu aynı zamanda- avukatın emeği üzerinde, kanunla buradan “hükmedilmez” diyor.

Bu resmen hukuk devletiyle bağdaşan bir husus değil Değerli Başkanım, siz kamu hukukçususunuz. Bu, Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eder. Taraflar uzlaşabilir ama avukatın buradaki hakkının saklı kalması lazım, muhafaza edilmesi lazım. Bunu kim ödeyecek? Yani kanun koyucu bu şekilde kaos yaratma yeri değil. Buna bir çözüm bulmaları gerekiyor.

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aygun…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorum, Çevre ve Şehircilik Bakanına. Yat Limanı-Değirmenaltı arası rekreasyon amaçlı dolgu imar planıyla ilgili. Tekirdağ Yat Limanı’ndan Değirmenaltı Mahallesi’ne kadar uzanan sahil şeridine ilişkin rekreasyon amaçlı dolgu imar planı çalışmalarına 2012 yılında başlanmış olup plan 26/3/2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından geri çevrilmiştir. Proje Tekirdağ Büyükşehir Belediyesine devredildikten sonra yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığına onaya sunulmuş ancak 31/3/2015 tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazısıyla plan tekrar reddedilmiştir. Daha sonra Süleymanpaşa ve Tekirdağ Büyükşehir Belediyelerinden birer şehir plancısı Tekirdağ Valiliğine bağlı Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezinde görevlendirilerek söz konusu projenin revize edilmesi sağlanmıştır. Ancak Bakanlığa sunum aşamasına getirilmiş olmasına rağmen proje yerel seçimlere kadar askıya alınmıştır. İlçe ve büyükşehir belediyesinin ortak talebi olan bu proje için her iki belediyemizin bütçesi hazırdır. Yeter ki önümüzü açın diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

YILDIRIM KAYA (Ankara ) – Merhaba Sayın Başkanım.

Dün, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından, Cemil Kılıç adlı ilahiyat fakültesi mezunu bir din öğretmenine görevinden el çektirildi. Akit gazetesinin yönlendirmesiyle yapılan bu uygulama ne hukuk devletine ne de eğitim sistemimize asla yakışmamaktadır. Atatürk düşmanlığıyla bilinen Bartın İl Millî Eğitim Müdürü hâlâ görevine devam ederken dini gerçek anlamıyla yorumlayan bir din bilginine bu uygulama doğru bulunuyor mu?

İkinci olarak da engelli öğretmenlerin atanmaması Türkiye’nin bir ayıbı olmaya devam ediyor. Bir an önce engelli öğretmenlerin ataması yapılmalı. Bütçede pay yoksa bu pay mutlaka da ilave edilmelidir diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Paylan…

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyon Başkanımıza soruyorum: Teklifin 1’inci maddesinde geçen “ev hanımları” ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkinci olarak da Sayın Başkan, biliyorsunuz, evde yapılan üretimlerin satışında herhangi bir vergi sınırı yok. Şu anda biz bu teklifle internet üzerinden yapılan satışlara bir üst limit koyuyoruz ve asgari ücretin yıllık brüt tutarı yani 30 bin lira kadar bir limit koyuyoruz. Bu limiti neden koyuyoruz? Bir de neden bu kadar düşük koyuyoruz? Bu eleştirimizi Komisyonda da söyledik. Sizin de görüşünüzü burada, Genel Kurulda duymak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hafta sonu ve pazartesi günü Eskişehir’de kuduz aşısı olmadığı için vatandaşlar hastanelerden geri çevrildiler, daha sonra Sağlık Bakanlığı tarafından acil -kısmen- bulundu aşı. Ancak böyle bir kriz Eskişehir’de yaşandı, yaşanmakta, Türkiye'nin dört bir yanında da bunun olduğu söyleniyor.

Aralarında kuduz aşısının da olduğu hangi ilaçlara erişimde sıkıntı yaşanmaktadır? Bunun gerekçeleri nelerdir? Bu tür özellikle kuduz aşısı gibi anında bulunması gereken aşıların bulunamaması nedeniyle Türkiye’de mağdur olan kaç yurttaşımız vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, teşekkürler.

Şimdi cevap kısmına geçiyoruz.

Söz, Komisyonda.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle heyeti de saygıyla selamlıyorum.

Ben, müsaade ederseniz, Sayın Tanal’ın yapmış olduğu değerlendirmeden başlamak istiyorum 6’ncı ve 12’nci maddelere ilişkin. Burada bir yarışma var ve bu yarışmada belli avantaj elde edebilmek adına, bu finalleri kendi ülkelerine taşımak adına UEFA’nın ülkelerden istemiş olduğu belli garantiler var. Bu garantileri verip ya da vermemek tamamen ülke kararı. Bu, tabii, diyeceksiniz ki 2005 senesinde Türkiye’de Atatürk Olimpiyat Stadı’nda Şampiyonlar Ligi finali oynandı, 2009’da Şükrü Saraçoğlu’nda UEFA finali oynandı. Buralarda böyle bir garanti söz konusu değildi de bugün nereden çıktı? İki yıl öncesine kadar tamamen UEFA’nın direkt olarak şehir atamasıyla bu finallerin oynanacağı şehirler belirleniyordu fakat iki yıldan bu tarafadır ki yapılan şudur: Aynı Avrupa Şampiyonasında ve Dünya Kupası Şampiyonalarında olduğu gibi adaylık süreciyle bu şehirlerin belirlenmesi kararı verildi ve bu çerçevede de 2019 ve 2020 yılları için Şampiyonlar Ligi ve UEFA finalleriyle ilgili olarak da, Türkiye’nin başvurusu içerisinde bu kriterlerden bir tanesi olan vergi muafiyetiyle ilgili olmak üzere Türkiye bunu garanti eden ülkelerden bir tanesi olarak yer aldı ama tabii ki sadece bu değil, bu şampiyonaların finallerinin Türkiye’ye taşınmasının sebebi de sadece orada vermiş olduğumuz muafiyet değil, öyle olsaydı aynı muafiyeti veren, aynı garantiyi veren pek çok ülke vardı, onlardan bir tanesi olurdu. O yüzden, bunu öyle kapitülasyonlardı, şuydu, buydu, onlarla ilişkilendirmek doğru değil. O zaman şunu mu yapmamız lazım: Biz vazgeçelim yani madem, işte, bu garantileri istiyor UEFA, biz bundan sonra Türkiye’de hiçbir spor müsabakasının finalinin oynanmasına o zaman talip olmayalım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır)- Almanya’dan istiyor mu Sayın Başkan?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Herkesten istiyor, verip vermemek size bağlı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır)- Hayır, Almanya’dan istemedi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bunu herkesten istiyor. Sayın Paylan, siz de bunun böyle olduğunu biliyorsunuz ama sürekli olarak…

GARO PAYLAN (Diyarbakır)- Hayır, Fransa’dan, Almanya’dan istemedi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Yani şu kompleksten kurtulalım: Kendimizi Avrupa’yla, Almanya’yla, Fransa’yla mukayese ederken sanki onlar bizden çok üstünmüş gibi bir kompleksin içerisinde bu değerlendirmeleri yapamayız. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü, büyük bir ülke. Yani 2005’te de yapmış bunu, 2009’da da yapmış; 2019 ve 2020’de de bunlara talip olmuş. Bundan mutlu olmak lazım yani bundan böyle üzüntü duymak veyahut da her şeye, süreçlere böyle bir kuşkuyla yaklaşmak yani bunlar insanı… Biliyorsunuz böyle bir paranoyayla insanının hayatını geçirmesi de mümkün değil. Bu paranoyaları da, bu kompleksleri de bir tarafa koymak gerekiyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Vergi almamak kompleks mi oluyor ya?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu arada, tabii ki, diğer konuya gelelim. “1’inci maddede ‘ev kadını’ ibaresi var.” diye Sayın Paylan soruyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ev hanımı…

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ev hanımı, hanımı.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hayır, maddeye baktığınızda “ev kadını” falan yok, gerekçede var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ev hanımı…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - “Ev hanımı” diyelim peki.

GARO PAYLAN (Diyarbakır)- “Ev beyi” diyorsunuz değil mi siz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu gerekçede var olan bir şey, maddenin kendisinde yok ama siz de çok iyi biliyorsunuz ki gerek Komisyon aşamasında gerek Genel Kurul aşamasında maddeler üzerinde her türlü değişikliği burada yapma, tasarruf etme hakkımız var ancak teklifin genel ya da madde gerekçeleri üzerinde Komisyon aşamasında da olsa bizim herhangi bir değişiklik yapabilmemiz mümkün değil. Buradaki konu nedir? Komisyonda bu net olarak açıklandı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız önümüzdeki süreçte kadın girişimcilerin daha da güçlendirilmesine yönelik yeni bir proje hazırlığı içerisinde. Bunun bir basamağı olarak da evde kendi ürünlerini üreten kadınlarımızın internet yoluyla da pazarlara daha rahat ulaşabilmesini temin etmek üzere yaptığımız bir düzenleme. İnterneti bir tarafa bıraktığınızda, mevcut hâliyle baktığınızda -hem zaten KDV yok yani esnaf muafiyeti kapsamında, burada vergi muafiyeti de var ve orada herhangi bir tavan da yok- bu devam ediyor, sadece internet üzerinden yapılacak olan satışlarda orayla ilgili olarak 30 bin liralık bir tavan getiriliyor. Ama bu, diğer, dediğim gibi, evden veyahut da doğrudan satışlarda herhangi bir sınır yok, burada hâlâ muhafaza ediliyor. “Bu kişilerin vergiye tabi girişimci olmaları ve daha kurumsal bir yapıya bürünerek işlerini genişletmeleri hedeflenmiştir.” şeklinde Komisyonda bir açıklama gelmişti ama neticede ben de bu gerekçeye çok fazla katılmıyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Düşük değil mi o rakam?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ben de aynı fikirdeydim yani bu 30 bin lira tavanı yukarıya çekilebilirdi biraz daha.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Ortak önerge verelim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Kademelendirilebilirdi önümüzdeki yıllara göre ama yasama yapma sürecimizde de böyle bir alışkanlık var. Biz tekrar tekrar bazı şeyleri yapmayı seviyoruz. Önümüzdeki sene bu madde tekrar önümüze gelir, bu 30 bin lirayı 50 bin liraya ya da 60 bin liraya ya da 70 bin liraya çıkarma noktasında adım atılır.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Şimdi yükseltelim, şimdi yapalım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Burada “ev hanımı” mıdır, “ev kadını” mıdır, “ev erkeği” midir, “ev beyi” midir gibi tartışmaların içerisinde de çok fazla kalmanın işin esasını kaçırmamıza sebep olduğunu düşünüyorum.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Tartışma değil, anlayış meselesi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bu, cinsiyetçi olup olmama tartışması.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Burada maddenin aslına baktığınızda evde kalan, başka iş yapmayan erkek ya da kadın hiç fark etmiyor, herkesin faydalanabildiği bir muafiyettir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – “Evde üretim yapan yurttaşlar” diyebiliriz o zaman. Siz demin de bunu söylediniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Tabii ki, tabii ki. Zaten onu söylüyorum ama gerekçede değişiklik yapamıyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ama o zaman niye değişmiyor?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Gerekçede bu şekilde yazıldığı için.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Beraber yapabiliriz ama.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bunun üzerinden Sayın Paylan bir tartışma yürütüyor ama çok iyi biliyor ki gerekçede Komisyonda da Genel Kurul aşamasında da herhangi bir değişikliği yapabilmek mümkün değil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Vallahi, herkes uzlaşıyor aslında.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Burada yapabiliriz ama.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim, burada da yapamazsınız.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Niye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yani Komisyonda yapamadığınız hiçbir şeyi burada yapamazsınız.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Niye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Öyledir.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Çıkarabiliriz, çıkarabiliriz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Çıkarıp tekrar yeni madde ihdas edebiliriz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yani bu, Genel Kurulun iradesidir.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Yeni madde ihdas edilebilir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bu, Genel Kurulun iradesidir. Bu yönde bir önergeniz var mı yok mu bilmiyorum ama bu kararı verecek olan, Komisyon ya da Başkanlık Divanı değil; bu kararı verecek olan, Genel Kurul.

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgiç.

Değerli milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İki dakika süremiz var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bilseydim hikâye anlatırdım Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan dedi ki: “Efendim, bu 1’inci maddedeki ‘ev kadınları’ önemli değil.” Gerekçeler kanuna tabidir. İleride bu kanunla ilgili bir ihtilaf çıktığı zaman, bu kanunun amacı nedir, onun için gerekçeye bakılır. Onun için, benim sizden istirhamım, ileride bu kanunda çıkabilecek olan ihtilaflarla ilgili… Ve bu gerekçe uygulamacılara yol gösterici mahiyettedir. Eğer orada sadece ve sadece “ev kadınları” derseniz, çalışan vatandaşımız, yurttaşımız açısından amaçtan uzaklaşılmış olur. Sizden istirham ediyorum, bunu bu şekilde düzeltmek lazım. Yani kanun koyucunun zaten amacı bu; yeni bir niza alanı, ihtilaf alanı çıkarmak değil, kaos çıkarmak değil, düzeni sağlamaktır. Aksi takdirde topu taca atmış olursunuz.

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, bir dakikam vardı, kullanabilir miyim ben de kalan bir dakikayı?

BAŞKAN – Buyurun, tabii, karşılıklı kullanılacak, pardon.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yani usul olarak, özür diliyorum.

BAŞKAN – Buyurun, söz sizde.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yani enteresan, ilk defa, Sayın Tanal’ın dediklerine katılıyorum tabii ki. Burada şunu söylemem lazım: Tabii ki kanun metni, maddeye baktığınızda gerekçesiyle birlikte anlam kazanıyor. Zaten biz bunu, bu gerekçenin aslında çok doğru bir gerekçe olmadığını Komisyonda da uzun uzun kendi aramızda konuştuk ve tartıştık fakat maalesef, buna ilişkin olmak üzere gerekçe üzerinde bir değişiklik yapamadık. Böyle bir şey çıktı. Umuyorum, Sayın Tanal’ın da ifade ettiği gibi, uygulama noktasında bir kafa karışıklığına sebep olmayacaktır ama dediğim gibi, eski düzenlemeye ve onun gerekçesine baktığımızda tanımlamanın da böyle olmadığını görüyoruz.

Tekrar teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tek cümle Sayın Başkan…

BAŞKAN – Zaten on beş saniye kaldı, buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Tek cümle şu: Ben hep bugüne kadar aynı doğru şeyleri söylüyorum, demek ki siz beni anlamamışsınız, bugün anlamışsınız; bugün anladığınız için teşekkür ediyorum sizlere.

Sağ olun.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 9’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili; Emine Gülizar Emecan, İstanbul Milletvekili; İsmail Faruk Aksu, İstanbul Milletvekili; İsmail Tatlıoğlu, Bursa Milletvekili; şahısları adına Ayhan Bilgen ve MHP’den, ismi daha sonra bildirilecek bir milletvekili.

Şimdi ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’e aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Bilgen, şahsınız adına da bir söz talebiniz var, hakkınız var, ikisini birleştiriyorum; konuşma süreniz on beş dakikadır.

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve bir mazeretimiz dolayısıyla söz sırasını veren bütün gruplara da teşekkür ediyorum.

Tabii, tartıştığımız konuyla ilgili hem geneli üzerinde değerlendirmeler yapıldı hem de maddelerle ilgili konuşmalar yapılacak. Ben, biraz içerisinden geçtiğimiz ortam ve nasıl bir süreci değerlendiriyoruz ya da nasıl bir süreci birlikte göğüslüyoruz, buna dair düşüncelerimizi paylaşacağım.

Bazen tarihin kırılma dönemlerinde dış politika, ekonomik politika ve iç politika iç içe geçer ve bunların birinde yaşanan kriz, sorun diğer bütün alanları da kilitler. Ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki bırakın birindeki krizi, neredeyse üçünde birden son derece yüksek tehdidin söz konusu olduğu, son derece yüksek kaotik bir konjonktürün önümüzde olduğu bir atmosferdeyiz. Birinin bile diğer krizleri tetikleyebildiği dünya tarihinin, yakın siyasi tarihin örnekleri çok sayıda varken şimdi üçünde birden kriz yaşıyor olmak, elbette bu krizi göğüslemek, bu krizi yönetmek, bu krizde toplum için çok daha büyük tehlikeler yaşamak zorunda kalmadan süreci atlatmak çok kolay olmayacak.

Orta Doğu’da, muhtemelen, yapılan hazırlıklar ister bir Türk-Kürt savaşı ister Türk-Arap savaşı ister Sünni-Şii savaşı, hangi kategoriler, hangi saflaşmalar üzerine kurulu olursa olsun, Orta Doğu’da bir büyük savaş senaryosunun hazırlığının yapıldığı, buna dair mesajlar verildiği, buna dair cepheleşmeler, buna dair yeni orduların oluşumu, yeni üsler kurulması, yeni gerilim fay hatlarının oluşturulması çok net biçimde önümüzde duruyor. Dolayısıyla da Orta Doğu’ya yaklaşırken, Orta Doğu politikalarını belirlerken sadece iç politikadan bakmak, sadece bir pencereden büyük resmi görmek neredeyse imkânsız. Tam tersine, önce büyük resmi görmek, önce büyük tehlikenin farkında olmak, sonra “Bu büyük tehlikeyi nasıl en az badireyle atlatırız, en az zayiatla atlatırız? Buna uygun iç politika nasıl şekillenmeli?” bu eksende bir tartışma yapma zorunluluğumuz var. Aksi takdirde, iç politik çekişmelerin, iç politik rekabetlerin bedelinin bütün ülke tarafından ödenmesi, bütün bir toplum, hatta bütün Orta Doğu halkları tarafından ödenmek zorunda kalınması galiba bu sürecin en kötü yönetim biçimi olacaktır.

Elbette ki devletler arasındaki ilişkilerde gerilimler olur, elbette ki devlet içerisinde farklı yaklaşımlar arası rekabetler olabilir. Sonuçta, partiler farklı eğilimleri, farklı toplumsal kesimler farklı beklentileri ifade eder. Ama ortak faydayı, ortak çıkarı merkeze koymak ve sonra parti pozisyonu almak, sonra kişisel hesaplarla ilgili bir yaklaşım geliştirmek bir ahlaki zorunluluktur ve aslında en güçlü stratejiler de ancak ahlaki değerler gözetilerek tutarlı biçimde inşa edilebilir. Eğer tersini yaparsanız yani “Bu süreci partimiz ne kadar puan alarak, ne kadar oy kazanarak atlatacak?” hesabı yaparsanız küçük hesaplar büyük planların üstünüze çökmesi sonucunu doğurur, büyük enkazlarla karşılaşırsınız. Dünya tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’na girerken, İkinci Dünya Savaşı’na girilirken küçük hesaplarla hareket edildiğinde bunun bedelinin, kişilerin hatasının, partilerin hatasının bedelinin bütün bir ülke ve toplum tarafından ödendiğine dair son derece acı, son derece travmatik örnekler vardır.

Değerli milletvekilleri, yine, Türkiye’nin elbette ki ekonomi politiğinden kaynaklı, Türkiye ekonomisinin yönetim biçiminden kaynaklı yapısal sorunlar olduğunu bu kürsüde daha önce, bütçe görüşmelerinde yani esaslı ve daha kapsayıcı konuşmalarda iktidar partisi milletvekillileri de dillendirdiler. Cari açıkla ilgili yapısal bir sorun olduğu çok açık, bunun hiçbir inkârı mümkün değil. Ya da işte bugün son dönemde yaşadığımız, enflasyonla ilgili, döviz politikasıyla ilgili, dış ticaret açığıyla ilgili, kamu harcamalarıyla ilgili yapısal sorunlar olduğu son derece net. Dolayısıyla bu yapısal sorunlarla yüzleşmek, bu yapısal sorunları çözme konusunda güçlü bir irade ortaya koymak da yine aslında bir boyutuyla iç çekişmelerin ve popülist politikaların uzağında durmakla, üzerinden bir tavır, bir tutum geliştirmekle mümkün.

Burada eğer sadece oy hesabı yapacak olursak, sadece birbirimizi yıpratma üzerine bir siyaset kuracak olursak bunun bedeli, faturası sonuçta işçiye, köylüye, yoksula; herkese çıkacaktır. Hani gemi benzetmesini ben başka türlü ele almak istemiyorum. Farklı yaklaşımlar var; “Hepimiz ayrı gemilerdeyiz.” diyenler var, “Aynı gemideyiz.” diyen var ama şu kesin: Bir kısmımız öyle ya da böyle kürek mahkûmu pozisyonunda, bir kısmımız ise en lüks kamarada oturduğunda gemi hiç batmayacakmış gibi sanıyor, hep kurtulacağını sanıyor yani belki sadece beş dakika sonra ölecek, belki bir saat sonra ölecek, belki botlara kavuşup kendini kurtarmak için elinde daha çok imkân olacak ama sonuçta gemi batacak. Gemi battıktan sonra konuşmanın, tartışmanın hiçbir anlamı yok. Önemli olan gemiyi batırmamanın yollarını açık yüreklilikle, cesaretle, öz eleştiri yapmayı göze alarak konuşabilmek.

Değerli milletvekilleri, iç politikayla ilgili en yapısal sorunumuz, bunu bütün netliğiyle ifade etmek zorundayız ki yeni sistem ile Türkiye siyaset kültürü arasındaki çelişkidir. Birkaç kez ifade ettim, bir kez daha çok net biçimde ifade edeyim: Başkanlık sisteminin görece demokratik olduğu ülkeler arasında herkesin birinci sırada saydığı geleneksel Amerikan sistemidir. Amerikan sisteminin en temel özelliği parti disiplininin son derece gevşek olmasıdır, geçişkenliğin güçlü olmasıdır yani politik olarak karşıt parti de doğru bir şey söylediğinde sizin parti kararınızla değil, geçişken bir pozisyonla siyaset geliştirebilmenizdir. Ama Türkiye gibi âdeta parti kastlarının oluştuğu, kamplaşmanın oluştuğu, iki kişinin birlikte olmasının, birlikte konuşmasının bile âdeta fanatik parti tabanlarında yadırgandığı ve bunun üzerinden siyasetin tahkim edildiği, gerilimin prim yaptığı ülkelerde başkanlık sistemi sadece bölünmeye hizmet eder. Şimdi, bir sistem var ortada. Bu sistemi deneyerek öğreneceksek çok ağır bedeller ödeyerek denemek ve bu öğrenme yöntemini tercih etmek en azından siyasetin tercihi olmamalı. Elbette ki teori ile pratik arasında her yerde çelişki olur ve bazen teorinin doğruluğunu pratikle test edersiniz. Bu vakitten sonra dönüp… Elbette ki parlamenter sistemin demokratikleştirilmesi tezini biz başından beri savunduk, hâlâ bunun arkasındayız. Türkiye siyasetindeki 4-5 kategori iki kutupluluğa uygun değil ama sistem değişmiş, bir referandum yapılmış, bir tercih ortaya çıkmış. Bu tartışmalar saklı kalmak şartıyla eğer iki kutuplu siyaset yürüyecekse, iki turlu seçimin doğurduğu bir iki kutuplu siyaset yürüyecekse partilerin hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak biçimde kapsayıcı şemsiye rolü oynaması gerekir. Hem taraflar arasında geçişkenlik hem tarafların kendi içinde esneklik bir zorunluluktur. “Hem bu siyasi kültürü tercih etmeyeceğiz, eski parti alışkanlıklarımızla, eski parti ezberlerimizle, korkularımızla, ön yargılarımızla siyaset yapacağız ama hem de iki turlu sistemi işleteceğiz.” dersek, değerli arkadaşlar, sadece sistemin belki doğru tarafları varsa –bunu özellikle tırnak içinde söylüyorum- bunları bile görmeden büyük bir krizle karşı karşıya kalırız. Buraya sistem tartışması yapmak için çıkmadım, sistem tartışmasını ayrıca başka platformlarda yapıyoruz ama bugün yaşadığımız yaman çelişkiye dikkat çekmek için özellikle bu vurguyu yapma ihtiyacı duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ki siyasi görüşlerle ilgili en uç, en aykırı, en farklı eğilimleri bile konuşmayı, tartışmayı göze almalıyız ama bugün, siyasete olan güveni azaltan, tüketen, galiba daha çok parti çıkarlarının ya da bazen kişisel çıkarların toplumsal faydanın önüne geçmiş olmasıdır. Eğer toplumsal faydayı merkeze koyan bir siyaseti hep birlikte inşa edemezsek o takdirde küçük siyasi hesaplarla ne yazık ki topluma çok ağır bir bedel ödetiriz. Bugün siyasete olan güvensizlik hem parti içi demokrasiyle ilgili –bütün partileri kapsayarak söylüyorum, genelleyerek söylüyorum- hem de kişisel çıkarların bazen parti çıkarlarının bile önüne geçmesiyle büyük bir handikaba dönüşmüştür. Toplum, siyasetten beklentisini minimize etmiştir; toplum, siyasetin, sorunlarını çözeceğine dair inancını her gün gittikçe kaybetmektedir.

Değerli milletvekilleri, toplumsal barışı inşa etmek ve demokratik bir anayasa ihtiyacının ortadan kalkmadığını, elbette ki siyasal sistem, hükûmet modeli başka bir şey ama hak ve özgürlükler ve yine Anayasa’daki başka başlıklarla ilgili tartışmayı mutlaka kaçınılmaz olarak yeniden gündeme almak başka bir şeydir. Orta Doğu bir geçiş dönemi yaşıyor. Kafkasya, Balkanlar bu geçiş dönemini kötü yönetti. Mafyalaşma, yeni sistemin boşlukları mafyalaşmayı doğurdu. Eğer siz bir siyasal sistemde boşluk oluşturursanız o boşluğu dolduracak güçler, aktörler mutlaka ortaya çıkacaktır. Eğer Orta Doğu’da bugün yaşanan süreç, Arap Baharı, öncesi ve sonrasıyla Libya’da, Bahreyn’de, Yemen’de -yani tek tek saymayalım ama- Suriye’de bu fotoğrafı ortaya çıkarmışsa belli ki Orta Doğu’nun siyasi aktörleri bu süreci yeterince iyi yönetmiyorlar.

Elbette ki Orta Doğu’daki siyasi aktörleri aşan bölge dışı güçlerin kavgaları, vesayet savaşları, bölgedeki hesapları var, bunun farkındayız ama bu hesapları bilerek, bu hesapları görerek, buna rağmen burada yaşayan halkların, toplumların, ülkelerin kendi yaralarına çare bulma, kendi sorunlarını çözme kapasitesiyle yüzleşmek zorundayız.

Bugün ne yazık ki Orta Doğu’da sorunları yönetememe ya da kötü yönetme pratiğiyle karşı karşıyayız. İşte, Suriye’de yaşadığımız sonuç ortaya büyük bir insanlık dramı çıkarmışsa sadece geriye dönük tarafları suçlamak sorunu çözmeye yetmiyor. Bunun bir benzerinin başka ülkelerde tekrarlanmasına sebebiyet vermek ya da kendi ülkemizde benzer bir sürecin yaşanmasına fırsat vermek de galiba bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.

Bu Parlamento ve her birimiz, siyasi aidiyetlerimiz ne olursa olsun eğer bu geçiş dönemini iyi yönetme konusunda dikkatli davranmazsak, sorumlu davranmazsak, dünyadaki yaygın popülist tarzın, popülist siyasetin, pragmatik yaklaşımların esiri hâline gelirsek bu ülkeye çok büyük bir kötülük yapmış oluruz ama toplumsal birikimimiz, toplumsal deneyimimiz bütün acı hatıralara rağmen birlikte yaşamanın ve sorunları konuşarak çözmenin potansiyelini de önümüze koyuyor. Biz bu potansiyeli görür ve bunun üzerinden bir siyaset inşa etmeyi başarırsak galiba bu zor dönemeci daha ağır faturalar, bedeller ödeyerek değil ama bir biçimde bu ülkede daha insanca, onurluca yaşamanın koşullarını inşa ederek geliştiririz.

Ben süreyi kullanma konusunda belki biraz haddi aştım, on beş dakikayı Başkan tolere etti ama tekrar teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’ya aittir.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca şahsınız adına da beş dakika süreniz var, ikisini birleştiriyorum. Toplam konuşma süreniz on beş dakikadır.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin ülkemiz ekonomisinde son yıllarda kaydedilen gelişmelere uyum sağlamak, belirlenen ekonomik program hedeflerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak, vergide adalet, rekabet, basitlik, etkinlik, verimlilik ilkeleri ile vergi güvenliğini güçlendirmek ve idarenin etkinliğini artırmak suretiyle ihtilafları ortadan kaldırmayı amaçladığı teklif sahiplerince ifade edilmekte ve gerekçesinde yer almaktadır.

Kanun teklifiyle, başta ev hanımları ve kadın girişimciler olmak üzere, evlerinde ürettikleri bazı ürünleri internet üzerinden satanların esnaf muaflığından faydalanmaları sağlanmaktadır. İnanıyoruz ki bu düzenleme kadınların iş hayatında ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol almalarının sağlanması ve toplumsal konumlarının güçlendirilmesi yönünde katkı sağlayacaktır.

Seçim beyannamemizde de vurguladığımız gibi, toplumun topyekûn üretime katılmasına ve katıldığı oranda üretimden pay almasına dayanan katılımcı kalkınma anlayışımızla doğal ve beşeri kaynakların bütünüyle harekete geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda, esnaf, sanatkâr, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif katılmalarının temin edilmesini, kadınlara dönük mesleki eğitim ve beceri kazandırma programlarının yaygınlaştırılmasını, kendi işini kuracak olanlara girişimcilik eğitimi verilmesini ve istihdam edilebilirliklerinin geliştirilmesini, kalkınma sürecinde, iş hayatında ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol almalarını sağlayarak toplumsal konumlarının güçlendirilmesini gerekli görmekteyiz. Çalışmayan ev hanımlarına mesleki beceri kazandırılarak yahut üreticilikleri desteklenerek aile bütçesine ve ülke ekonomisine katkıda bulunmalarının temin edilmesini önemli ve değerli buluyoruz. Bu doğrultuda, kadınlara yönelik iş kurma ve hibe destek programlarında yeni adımların atılması ihtiyacının devam ettiğini ve iş gücüne katılmalarının desteklenmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Yapılan bir diğer düzenlemeyle, işsizlik kapsamında verilen tazminatlara uygulanan gelir vergisi istisnasının kapsamına açıklık getirilerek geçmiş dönemlerde uygulama farklılıkları nedeniyle yapılmış olan vergi kesintilerinin iadeleri sağlanmaktadır. Düzenlemeyle işsizlik tazminatı ve işe başlatmama tazminatları gelir vergisi istisnasının kapsamına alınmak suretiyle bu alandaki mağduriyetler giderilmektedir.

Yine, vergiye uyumlu mükelleflerin vergi indiriminden faydalanması kolaylaştırılmaktadır. Bilindiği gibi, vergi indirimi şartlarından birisi de indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş ve verginin zamanında ödenmiş olmasıdır. Teklifle her bir beyanname itibarıyla 250 liraya kadar yapılan eksik ödemenin bu şartın ihlali kapsamında değerlendirilmemesi, bu şekilde küçük rakamların ödenmesinin ihmal edilmesine bağlı oluşan sorumluluk ve vergi indirim şartının kaybedilmesi durumunun ve buna bağlı oluşan mağduriyetin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

Esasen seçim beyannamemizde de vurguladığımız gibi herkesin mali gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sisteminin tesis edilmesine, vergiye ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin yanı sıra verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal yönünün birlikte değerlendirilmesine ve sorumlu mükelleflerin ödüllendirilmesine katkı sağlayacak köklü bir vergi sisteminin inşasını gerekli görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, teklifin ana omurgasını oluşturan asgari ücret teşvikiyle ilgili madde asgari ücret desteğinin 2019 yılında da devam ettirilmesini düzenlemektedir. Madde hükmüne göre, asgari ücret teşviki 2019 yılında Ocak-Aralık ayları arasında on iki ay uygulanacak, teşvik miktarıysa ortalama sigorta sayısı 500 işçinin altında olan iş yerlerinde çalışan işçiler için günlük 5 lira, aylık 150 lira; 500 işçinin üstünde olan iş yerlerinde çalışan işçiler içinse günlük 3,36 lira, aylık 100 lira olacaktır. Düzenlemeyle 500 işçinin altında işçi çalıştıran iş yerleri için teşvik miktarının aylık 150 liraya çıkartılması şüphesiz olumlu olmuştur. Bilindiği gibi, mevcut durumda teşvikten yararlanma kriterleri bakımından aylık ücret miktarı geçmiş yıllar ile bir önceki yıl brüt asgari ücretin toplu iş sözleşmesi uygulanan iş yerlerinde 3 katı, diğer iş yerlerindeyse 2 katı uygulanmıştır. Kanun teklifindeyse, toplu iş sözleşmesi uygulanan iş yerleri için 2018 yılı brüt asgari ücretin 3 katı olan 6.090 lira, toplu iş sözleşmesi uygulanmayan iş yerleri içinse brüt asgari ücretin 1,5 katı olan 3.060 liranın altında ücret alan işçilere yönelik düzenleme yapılmaktadır.

Teklif, sendikalaşmayı teşvik açısından katkı sağlayabilecek olsa da toplu iş sözleşmesi uygulanmayan iş yerlerinde çalışan yaklaşık 1,3 milyon işçi için asgari ücret teşvikinden yararlanılamaması gibi bir durum söz konusu olabilecektir. Bu durum esasen küçük işletmelerdeki istihdamı artırmaya dönük girişimleri de olumsuz etkileyebilecektir.

Kanun teklifiyle, ayrıca, Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında patent veya faydalı model belgesi verilerek koruma altına alınan buluşların kurumlar vergisi istisnasından yararlanması hususu açıklığa kavuşturulmaktadır.

KOSGEB tarafından desteklenen AR-GE projeleri süreçlerinde uzman ve öğretim üyesi görevlendirilmesi ve görevlendirilenlere ikinci görev aylığı ödenmesi imkânı getirilmekte, ayrıca Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında en az beş yıldır sözleşmeli çalışan uzmanların kadroya geçirilmesi mümkün hâle getirilmektedir.

5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle başka LPG dağıtıcılarının bayilerine dağıtım yapma imkânı verilmektedir. Birden fazla dolum tesisine sahip olma zorunluluğunun piyasanın sağlıklı işleyişi ve rekabet politikalarına uyum amacıyla değiştirilerek dolum tesisi ve depolama tesisinden biri yeterli görülmekte, bayi açmak için dolum tesisi olma zorunluluğu da kaldırılmaktadır.

Ayrıca, yerli ve yabancı sinema film gösterimi yapan işletmelerin ödeme kaydedici cihaz kullanma zorunluluğu olmaksızın e-bilet uygulamasına geçmelerinin teşvik edilmesi öngörülmektedir.

Öte yandan, ülkemizde oynanacak olan 2019 UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali müsabakalarına yönelik olarak Avrupa Futbol Federasyonları Birliği ve Türkiye’de mukim olmayan katılımcı futbol kulüplerine bu müsabakalarla sınırlı olarak vergi istisnası getirilmektedir.

Teklifin 7’nci maddesiyle Kıyı Kanunu’nda bazı değişiklikler öngörülmektedir. Hatırlanacağı gibi, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan Ahlat’ta bir Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılması yönündeki çağrısı Sayın Cumhurbaşkanımızca da uygun bulunmuş ve bu yönde müjde verilmişti. Bu kapsamda, Ahlat’ta, Van Gölü kenarında Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılması amacıyla düzenleme yapılmasını olumlu ve anlamlı buluyor, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve teklif sahiplerine teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılan tüm düzenlemelerin toplumsal refahın yükseltilmesine, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın sıkıntılarının azaltılmasına ve üretim ve istihdamın artırılmasına katkı sağlaması gerektiğini değerlendiriyor, bunlara yönelik çalışmaları destekliyoruz. Ekonomideki kaynak dağılımında adalet ve etkinliğin, kamu hizmet üretimindeyse verimliliğin temel ilke olmasını önemli görüyoruz. Hukuk normlarında, vergilemede ve bürokratik işlemlerde yatırım için her bakımdan öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulması, yerli ve yabancı yatırımcı için bütünüyle kurumsal hâle gelmiş bir yatırım ortamı teşekkül ettirilmesi önem arz etmektedir. Teknoloji kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten, rekabet gücü yüksek bir ekonominin tesisi ve toplumun refah düzeyini artırarak sosyal dokunun güçlendirilmesi için ülkemizin kendi millî imkân ve şartları ile doğal ve beşeri kaynaklarını dikkate alan üreten bağımsız bir ekonomi programının hayata geçirilmesini, Türkiye'nin maruz kaldığı ekonomik saldırılar ve ekonomik güvenlik tehdidi karşısında gerekli görüyoruz. İstihdamın artırılması için hem yüksek hem de sorunsuz bir üretim yapısına sahip olacak şekilde istikrarlı büyümenin şart olduğunu, bu çerçevede devletin ekonomideki kaynak tahsisine yön vermek suretiyle üretimi artıracak yatırımlara öncelik vermesi ve özel sektör yatırımlarının üretime yönlendirilmesi doğrultusunda politika oluşturulmasını ülkemizin gelişmesi ve kalkınması bakımından önemli olarak değerlendiriyoruz.

Bu kapsamda, milletimizin refahına ve ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacağını düşündüğümüz ve olumlu değerlendirdiğimiz kanun teklifinin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ayrıca, yarın tatile girecek olan tüm öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin huzurlu ve mutlu bir tatil geçirmesini diliyor, yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksu.

Konuşma sırası, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’na ait.

Buyurun Sayın Tatlıoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli mensupları; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerindeki görüşlerimizi dile getireceğiz.

Öncelikle şunu söyleyelim: Bu 17 maddenin yaklaşık 10 maddesinde biz “evet” oyu kullanıyoruz. Bunu, şunun için söylüyorum bilhassa: Genelde diğer partilerin, bütün partilerin bir mutabakatı var; şimdi, aslında bu da bir ittifak ama biz 10 maddede olumlu oy kullanınca iyi, cici olunuyor fakat bu, olumsuz olunca, “hayır” denince o zaman “zillet” “illet” ve benzeri her türlü kaba hakaret cümlecikleri geliyor. Hâlbuki biz, mesela “Bunlar yanlış.” dediğimiz maddelerdeki ısrarında bu teklifi getirenleri bu kaba cümlelerle suçlamıyoruz ve bu cümlelerin hiçbiri bu Meclise ve bu Mecliste yer alan hiçbir siyasetçiye yakışmıyor. Hepimiz doğru bir kanun yapma adına buradayız ve bu nedenle bu 17 maddelik kanun da bunun en önemli göstergesi. Bakın, 1’inci madde, ev hanımlarıyla ilgili madde, ev hanımlarının internetten satış yaparak kazanacakları, asgari ücretin 12 katı -yıllık brüt asgari ücret- yaklaşık 30 bin liralık gelirin esnaf muaflığı içerisinde tutulması. Ne kadar güzel. Evet, doğru ve doğru olduğu için de “evet” diyoruz. Burada bir şeyi de söylüyoruz, diyoruz ki: Bu 30 bin lira az. Neden az? Bu, net gelir değil, toplam satış. Net gelirin buralarda olabileceği 50 bin liralık limite ulaşması gerekir diyoruz ama mesela bu ilave teklif hiçbir şekilde kredi görmüyor, aslında Komisyondaki arkadaşlarımızın, bu kanunu getiren arkadaşlarımızın da arzularına rağmen.

Bir başka madde, çalışanların işe başlatmama tazminatının gelir vergisi istisnasından faydalanması; bu, “Ölüm, engellilik ve hastalık sebebiyle…” diye başlayan madde. Buna da “evet” diyoruz, bu da doğru bir şey, bu da güzel bir madde ve bu nedenle işin burasında biz bu maddeyi getirenlerle bir zillet ittifakı yapmış olmuyoruz, iyi bir ittifak yapmış oluyoruz, iyi bir roldeyiz.

Mesela 6’ncı madde çok yanlış kurgulanmış bir madde. Zaten bunu anlayana kadar, ilgili bürokratı bulana kadar bayağı bir zaman geçti.

Şimdi, bu madde diyor ki: “2019, 2020’de bu UEFA Süper Kupa ve UEFA Şampiyonlar Ligi’nin Türkiye'de yapılabilmesini sağlamak amacıyla vergi muafiyeti tanıyalım.” Kime? Şirketlere değil. Kime peki? Bu vergi avantajını kime tanıyoruz? Buraya, Türkiye'ye gelip de faaliyet gösteren şirketlere değil, kime tanıyoruz? Bu şirketlerin mensup oldukları ülkelere. Almanya’ya diyoruz ki: “Bu şampiyonlukta sizin adınıza Türkiye'ye gelecek firmaların yaptıkları satışlar ve bundan elde edecekleri geliri biz vergilendirmeyeceğiz.” Hâlbuki bunu demesek zaten dar mükellefiyet nedeniyle ve vergi anlaşmaları nedeniyle bu firmalar vergilendirilecek ve bunun vergisini Türkiye alacak ama biz bunu dediğimiz zaman bunu Türkiye almıyor, kim alıyor? Almanya alıyor. Yani burada ilgili şirket ve organizasyon yapanlara bir vergi muafiyeti, vergi avantajı yok ama biz bunu alabilmek için Almanya’ya, Fransa’ya bir avantaj sağlıyoruz. Yani bu oylamada oy kullanacak ülkelere biraz ne yapıyoruz?

TUMA ÇELİK (Mardin) – Rüşvet veriyoruz!

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Avantaj sağlıyoruz diyelim. Bunu başka ülkeler yapmıyor.

Hâlbuki bu kanun teklifi geldiğinde bize şöyle anlattılar: Bu bir taahhüttür, bütün ülkeler bunu böyle yapıyor, biz de yapalım. Öyle olmadığını gördük.

Dolayısıyla, bakın, burada bu kanun yapmayı eleştirenlere biraz kulak verin. Kanun yapma kalitemiz o kadar düştü ki fonksiyonsuz bir Meclise dönüşüyoruz, şipşakçı Meclise. Bunu ikinci defa kullanıyorum. Bu kanun yapma kalitemizi yükseltmek, bu Meclisteki parlamenterlerin ve de hükûmete destek veren hâkim siyasi grupların birinci derecede vazifesidir. Sadece kanun mu yapmada kalitemiz düşük? İnanın değil. Bakın, kanun yapmayı bilmiyoruz, plan yapmayı da bilmiyoruz. Şimdi, vergi kanunlarıyla ilgili düzenlemeler yapıyoruz ama öyle çok düzenleme yapıyoruz ki hiçbir konuyu bir bütünlük içerisinde alıp çözemiyoruz. Vergi konusunu getirin, bunu tam bir reform içerisinde çözüp bir kenara koyamıyoruz. Yargıyı çözüp bir kenara koyamıyoruz. İdari bürokrasiyi çözüp bir kenara koyamıyoruz ve vergi artık kanunlara sığmıyor.

Bakın, bu nedenle, o kadar, Türkiye’yi yönetenler ve bu kanunu yapan siyasi gruplar, çok samimi söylüyorum, Türkiye’nin rakamlarına ve Türkiye’nin gerçeklerine hâkimiyetlerini kaybetmiş durumda. Nedir bir ülkeyi, bir şirketi yönetmede en önemli şey? Öngörüdür. Bakın, makro açıdan hem büyümede hem işsizlikte hem enflasyonda hem de bütçe dengesinde beş yıldır tutan hiçbir öngörü yok, bir tane bile yok, bir tane bile yok. Ne beş yıllık plan ne orta vadeli plan ne geçen yıl, daha 2017’nin Ekiminde yapılan bir yıllık plan, yok. İnanın, üç ay önce yapılan Yeni Ekonomik Program’ın hedeflerinde bile sapma var.

AYHAN EREL (Aksaray) – Maliye Bakanı sizin gibi düşünmüyor ama.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Müteşekkiriz.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun yapma kalitemizi bu şekilde sürdüremeyiz. O nedenle de parça parça, bütün bu kanunlara hâkim olmayan arkadaşlar artık torbacı bir şekilde… Torba kanunlarını bu şekilde götürüyoruz.

Mesela 7’nci maddeye kesinlikle karşıyız, kesinlikle karşıyız ve kendileri de burada, sağ olsun Sayın Öztürk, bununla ilgili olarak dikkate alacağını söyledi. Niçin burada gerekli düzenlemeleri yapmıyoruz?

Efendim, 8’inci madde, KOSGEB projeleri… Öğretim üyelerine, kamu görevlisi olmayan uzmanlara -doğru bir madde- 2547’de öngörülenin 5 katı kadar ücret ödeyerek KOSGEB projelerinin daha sağlıklı yapılması ve yürütülmesine müsaade eden bir madde; çok doğru. Buna da “evet” diyoruz ama 9’uncu madde LPG piyasası ve rekabet konusunda yeterli bir açıklık yok. Rekabet Kurulunun da bu konuda bize ciddi ve güvenilir bir öngörüsü yok, bir açıklaması yok. O nedenle, 15’inci maddedeki elektrik piyasalarında bir vadeli opsiyon piyasası kurma, elektrik piyasaları için vadeli opsiyon piyasası kurma da böyle. Yani önümüze gelen bir metin ve bunun arkasında bir gerekçe var ama baktığınızda, bu gerekçe ile bu metin tam üst üste örtüşmüyor UEFA’daki gibi. Nihayetinde, bunun çok arkasındaki bürokratları bulsanız bir anlam kazanmaya başlıyor. Onun dışında, bu kanuna da biz olumlu bakmıyoruz.

Bu çerçevede, 17 maddelik bu kanun teklifinin önemli bir bölümüne “evet” diyoruz, arkadaşlarımız bu maddeleri konuşurken bu görüşlerimizi dile getirecektir ama bir kısmına da kesinlikle olumsuz yaklaşıyoruz.

Bu duygularla bütün Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tatlıoğlu.

60’a göre söz talepleri var, onları karşılayacağım şimdi.

Sayın Kaya…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Ankara Siteler’de çıkan yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, siteler esnafının mağduriyetine ve Suriyeli vatandaşların sokakta can veren vatandaşlar olmasının önüne geçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün akşam, Ankara’nın üretim merkezi olan Siteler’de bir iş yerinde çıkan yangında 5 Suriyeli genç yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren bu Suriyeli gençlere Allah’tan rahmet diliyorum. 8 de yaralımız var, bu yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Suriyeliler için harcandığı söylenen 36 milyar doların harcandığı eğer gerçekse, bu harcama yapıldıysa bu garibanlar neden küçücük bir yerde yaşamlarına veda ettiler? Siteler esnafının mağduriyeti ciddi anlamda devam ediyor. Burada bir kez daha bu tür mağduriyetlerin yaşanmaması için yetkililerin gerekli tedbirleri alması gerekiyor.

Bir de Suriyeli vatandaşların sokakta can veren vatandaşlar olmasına artık bir son verilmesini talep ediyorum.

Yaşamını yitirenlere tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çepni… Yok galiba.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’da.

Buyurun Sayın Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

Söz süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yerel seçimler yaklaşırken, iktidar partisi olarak tabii ki seçimlerde uğrayacağınız yenilgiyi bertaraf edebilmek için sürekli getirdiğiniz torba kanunlar aracılığıyla seçim yatırımı yapmaya ve yenilgileri önlemeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de her alanda olduğu gibi, Anayasa ve İç Tüzük’ü çiğneyerek, yangından mal kaçırır gibi kanun yapmaya çalışıyorsunuz, alelacele kanunlar çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan patır patır torba kanun teklifleri komisyona geliyor. 71 maddelik kanun teklifi Komisyondan çıkıp Genel Kurula geliyor, ondan sonra arkasından başka bir torba teklif, işte bu 17 maddelik torba teklif Komisyona geliyor. İç Tüzük’e aykırı bir şekilde, hemen ertesi gün görüşülmek üzere Komisyon toplanıyor. Bu tekliflerin içinde yeri geliyor -özellikle dün bitirdiğimiz 71 maddelik teklifte- 40-50 farklı kanunda yapılan değişikliklerle, muhalefetin incelemesine fırsat bile vermeden, bu kanun tekliflerinin tartışılmasını, görüşülmesini ve buradan geçirilmesini istiyorsunuz. Yani öyle bir hâle geldi ki artık, ittifak ortağınız MHP de dâhil olmak üzere, muhalefet partisinin birçok milletvekili olarak sizlere bu konuda, bu işin suyunun çıktığı, cılkının çıktığı şeklinde eleştiriler yapıyoruz. Ama Sayın Bekaroğlu’nun da buradan, bu kürsüden biraz önce söylediği gibi -“Bıktık artık.” dedi- ben yedi aylık yeni bir vekilim, ben yedi ayda bıktım. Özellikle 2’nci, 3’üncü, 5’inci döneminde olan milletvekilleri, siz hâlâ bıkmadınız mı; ben hayret ediyorum. Bu yanlıştan ne zaman, nasıl döneceğiz, onu da merak ediyorum. Kısaca, her getirdiğiniz torbayla yasamayı oy avcılığı ekonomisine de hizmet eder hâle getirdiniz. Her torbaya biz EYT mağdurlarını, 3600 ek gösterge bekleyen öğretmenleri, polisleri, din görevlilerini, sağlık çalışanlarını koyalım diyoruz ama bir türlü o torbaya bunlar girmiyorlar. Evet, bunlar yok ama gelen torbada birtakım vergi muafiyetleri, indirimler, istisnalar oluyor, vatandaşın lehine şeyler getiriliyor uygulamalarda ama -“ama”sı var- bizde bir laf vardır “Bir işi babanın hayrına yapmıyorsun, senin de çıkarın vardır.” diye.

Şöyle bir genel ekonomik duruma göz atacak olursak, bir taraftan kaşıkla verilen aflar, muafiyetler ve istisnalar, diğer taraftan kepçeyle alınan vergiler var. Asgari ücrete yüzde 26 zam yapıp yüzde 23,73’e yükselttiğiniz vergi, harç ve cezalarla bunu çalışanlardan fazlasıyla geri alıyorsunuz. İşsizlik ciddi bir sorun hâline geldi. Son açıklanan zorlama işsizlik rakamlarında işsizlik oranı 11,6 ve işsiz sayısı 4 milyona ulaşmış durumda. Tarım dışı işsizlik yüzde 13,6. 15-24 yaş arası genç işsizlik ise yüzde 22,3 yani neredeyse gençlerimizin yarısı işsiz duruma gelmiş durumda. İşsizlik Fonu’nda biriken 120 milyar TL civarında bir para vardı, onu da başka alanlarda kullanıyorsunuz. Vatandaşın kredi kartı borcu 103 milyar olmuş. Eskiden borcu borçla kapatmak eleştirilirdi ama ne hikmetse öyle bir hâle geldik ki bugün kamu bankaları kart borçlarını yapılandırma yarışına girdi yani borcu borçla kapatmak şimdi devlet eliyle gerçekleştirilmeye başlandı çünkü vatandaş perişan, bütçe delik, borçlarını ödeyemiyor, zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor, ekonomi dönemiyor.

Devlet vatandaştan fena; 72,6 milyar lira olan bütçe açığımız, 117 milyar lira tefecilere ödenecek faiz borcu, 500 milyar dolar sınırına yaklaşmış dış borcumuz var. Böyle bir tabloda siz torba torba getirdiğiniz düzenlemelerden medet umar ama hâlâ yapısal çözümleri uygulamaz hâldesiniz. Dünyanın enflasyonu en yüksek ilk 10 ülkesi arasına soktuğunuz ülkemizde ekonominin iyi olduğunu söylemeyi nasıl kendinize kabul ettirebiliyorsunuz buna da hayret ediyorum doğrusu.

Biraz da kanun teklifindeki maddelere kısaca değinmek istiyorum. Örneğin madde 1’de -hani biraz önce dedik ya içinde iyi şeyler de çıkıyor vatandaşın lehine falan- 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda bir düzenlemeye gidiliyor. Bu düzenlemeyle, başta ev hanımları olmak üzere, oturdukları evlerde imal ettikleri -ben özetliyorum gerekçeyi- havlu, örtü, dantel, turistik eşya, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri iş yeri açmaksızın satanlara, esnaf muaflığından faydalanan vatandaşlara yeni bir vergi muafiyeti getiriliyor.

Öncelikle, biraz önce soru-cevap bölümünde de tartışıldı, Komisyon Başkanımız da cevap verdi; şimdi, bu gerekçede tanımlanan “başta ev hanımları olmak üzere” tanımı üzerinde duruldu. Gerçekten böyle bir cinsiyetçi yaklaşımı kullandıkları için ben, bu teklifi buraya getiren başta Cemal Öztürk olmak üzere Uğur Aydemir, İsmail Güneş vekillerimizi daha dikkatli olmaya davet etmek istiyorum. Yani kınıyorum demek istemiyorum, daha dikkatli olmaya davet etmek istiyorum ama eğer bu dikkat yapılmazsa bunun üzerinde durulmazsa biz bunu tabii ki daha fazla kınamaya devam edeceğiz.

Bu vatandaşlarımız gelir vergisinden muaf imal ettikleri ürünleri elektronik ortam üzerinde satamıyorlardı daha önce, şimdi bunları satabilsinler diye bir muafiyet getirildi. Bununla ilgili de yıllık asgari ücretin brüt tutarı, işte 30 bin TL gibi... Bu da tartışıldı biraz önce ve Komisyonda da tartışıldı “Neden daha yüksek olmasın?” diye. Evet, neden olmasın? Bu rakam tekrar değerlendirilebilir. İşsizliğin çok yüksek olduğu bir dönemde vatandaşlara yeni bir imkân sağlıyor. Bu nedenle, biz buna vatandaşın hayrına diyebiliriz ama şunu da eklemek istiyorum: Bunun hesabı yapılmamış, ne yararlanacak kişilerin sayısı belli yani ne kadar gelir elde edecekleri belli, brüt asgari ücret sınırlamasının nasıl yapılacağı da net belli değil.

Aslında, kanun teklifinin tamamına baktığımızda, üzerinde çok da doğru, çok da iyi analiz yapılmadığını, gerekçelendirilmediğini, etki analizlerinin yapılmadığını görüyoruz. Aslında, yapılması gereken, iş gücü piyasasında kadın istihdamını teşvik etmek, nitelikli kadın istihdamını artırmak, kadın girişimciliği fırsatlarını güçlendirmektir. Umarım, bu düzenleme bu yönde çalışmalarla desteklenir.

Yine çok önemli bir madde, 7’nci maddeyle, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na eklenmesi teklif edilen yeni bir geçici maddeyle Rize İyidere, Bitlis’in Ahlat ilçesinde belirlenen alanlar ile İzmir Çandarlı Limanı ve Rize İyidere liman bölgeleri yapılaşmaya açılıyor. Geçici maddeyle, belirtilen yerlerde kamu kuruluşlarının ihtiyaçları olduğu söyleniyor, bu ihtiyaçlara yönelik, kıyıda yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümleri kaldırıyoruz yani Kıyı Kanunu’nu deliyoruz arkadaşlar.

Bu görüşülmeden çok kısa bir süre önce, bir iki gün önce, Sayın Cumhurbaşkanı “Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya, nelere muktedir; şu kapitalizm… Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş, umurunda değil…” Hayret ediyorum gerçekten, helal olsun diyorum. Konuşan sanki muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, öyle sanırsınız dinlediğinizde.

Yani karalar aslında sizlere yetmedi; kamu kurumları dinlenme tesisleri, Cumhurbaşkanı sarayları için denizler, göller, kıyılar kanundan muaf olacak ve doldurulacak. “Limanlar” deniliyor, “üniversiteler” deniliyor; limanlar ve üniversiteler çatısı altına sığınılarak kıyılar talan edilecek. Saraykolik bir anlayışla Türkiye’yi yönetiyorsunuz artık ve donatıyorsunuz, kıyıları katlediyorsunuz. Özellikle Ahlat eski bir başkent, tarihî bir şehir, orada da bir Cumhurbaşkanı sarayı yapılacak. Bu düzenleme Ahlat’ın betonlaşmasına, kıyı ve doğa talanına yol açacak bir maddedir. İşte, bu madde de ne vatandaşın hayrına ne de memleketin; sarayın, yandaşın, iktidarın hayrına bir madde.

UEFA’yla ilgili bir madde var, 6’ncı madde; biraz önce tartışıldı. Bu konuda da şunu söylemek istiyorum: Özellikle Sayın Komisyon Başkanımız bir yorum yaptı “Almanya, Fransa gibi değiliz, kompleksli olmayalım.” diye, bu tartışılırken. Özellikle UEFA Kupası, Süper Kupa ve 2022’de yapılacak Şampiyonlar Ligi final maçlarını oynayacak futbol kulüplerine ve organizasyonda görevli şirketlere KDV istisnasıyla ilgili “Almanya vesair ülkelerle karşılaştırmayalım.” Ben bununla ilgili sadece şunu söyleyeceğim: Evet, karşılaştırmayalım da on altı yıldır bu ülkede kim iktidar? Hani uçmuştu bu ülke, hani lider ülkeydi, hani güçlü devlettik. Ne yaptınız on altı yıldır? Neden biz bu ülkelerin seviyesine yaklaşamadık da şimdi vergi imtiyazları sağlıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayan Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu ülkenin bu vergiye ihtiyacı yok mu? Neden bu istisnaları sağlıyoruz? Bunun cevabını da duymak istiyoruz açıkçası yani böyle “Karşılaştırmayın.” demek yerine.

Burada sık sık tekrarlanan bir cümle var “Halkımız bizi seçiyor ki her şey yolunda. Göreceksiniz, halkımız yine bizi seçecek.” gibi. Değerli milletvekilleri, evet, belki bu gerçekleri siz halkla paylaşmıyorsunuz, anlatmıyorsunuz, halka bizim söylediklerimizin ulaşmasının önünü tıkıyorsunuz. 100 metre yarışa 90 metre avantajla giriyorsunuz ancak şunu da söylemek istiyorum: 90 metre önde başladığınız yarışın kalan 10 metresinde, 31 Martta tökezleyeceksiniz eğer böyle giderseniz. Ve sürekli yoksullaşan halk, işsiz genç, şiddet gören, katledilen kadın, eğitilemeyen çocuk, kepenk kapatan esnaf, geçinemeyen emekli ve üretemeyen çiftçi size 10 metreyi tamamlatmayacak ve bu ülke bir nebze de olsa nefes alacak ve 31 Mart-1 Nisan AKP iktidarından kurtuluşun başlangıcı olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emecan.

Değerli milletvekilleri, böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmış oldu.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendine ‘işyeri açmaksızın’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘veya yıl içinde gerçekleştirilen satış tutarı ilgili yıl için geçerli olan asgari ücretin iki yıllık brüt tutarından fazla olmamak üzere, internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden’ ibaresi eklenmiştir.”

                                   Erol Katırcıoğlu                                        Necdet İpekyüz                                          Musa Piroğlu

                                         İstanbul                                                     Batman                                                     İstanbul

                                      Tuma Çelik                                  Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                          Mardin                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay’ın söz talebi var.

Buyurun Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, sözlerime şöyle başlamak isterim: Ben Halkların Demokratik Partisinin bir mensubu olmaktan onur duyuyorum, gurur duyuyorum çünkü Halkların Demokratik Partisi Türkiye'nin en demokratik programına sahip partidir. Ekolojik, demokratik, cinsiyet özgürlükçü, sömürüye karşı, ayrımcılığa karşı bir partidir ve halkların birlikte, demokrasi içinde, bir arada yaşamasını savunur, bütün farklılıkları kabul ederek, kimseyi kimseye benzetmeden.

Değerli arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisinin önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ’ın ve Selahattin Demirtaş’ın yoldaşları olmaktan dolayı da onur duyuyorum. Ve bütün zindanlardaki ve sürgündeki yoldaşların mücadelelerini burada selamlamak istiyorum.

Ve Leyla Güven -size hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim- bugün açlık grevinin 71’inci gününde. Leyla Güven hiçbir kişisel çıkar gütmeden, hiçbir kişisel ikbal derdine düşmeden, milletvekilliğini bir gün bile gündeme getirmeden halkların kalıcı barışı ve demokrasisi için bedenini yetmiş bir gündür açlığa yatırdı ve bütün dünyadan sesi duyuldu, Amerika’dan, Avrupa’dan, Filistin’den mesajlar alıyor fakat hâlâ Türkiye’de ses yok. Bakın, Leyla Halid, Leyla Güven’e mektup göndermiş ve ne söylüyor? Diyor ki: “Değerli arkadaşım Leyla Güven, ey zalimlerin zindanlarındaki Leyla, sana binlerce sıcak selam. Kendi adıma ve Filistinli kadınlar adına, devrimcilere yönelik tüm saldırılara karşı sesimi sesine katacağımı söylüyorum.” Buradan Leyla Halid’e de selam olsun.

Değerli arkadaşlar, tartıştığımız gündem maddesinin gerekçesi zaten cinsiyetçi bir gündem maddesi, tartışıldı burada. Kadınları eve hapseden bir zihniyetin, kadınlara, cinsiyet ayrımcı bakış açısıyla, sadece aileyi, ev işlerini uygun gören bir bakış açısıyla yapılmış bir gerekçe, “hanımefendi” zihniyetiyle yapılmış, kadınlara “kadın” diyemeyenlerin zihniyetiyle yapılmış. O nedenle, öncelikle buradaki cinsiyetçi dile ben de itiraz etmek istiyorum. Kadınlar ev içindeki emekleriyle hep tarif ediliyorlar, biz buna itiraz ediyoruz. Bakın, partinizin Ulusal İstihdam Stratejisi’nde sürekli olarak kadın istihdamını artırmayı hedeflediniz ama sınıfta kaldınız. On altı yıldır kadın istihdamını artıramıyorsunuz. Evdeki mantı, börek, erişte, tarhana, örgü, çarşaf vesaire gibi işleri tekrar getirdiniz, kadınların önüne koydunuz. Bu, kadınların istihdamına yönelik ve kadınların güçlendirilmesine yönelik bir politika değildir. Evet, evde yapılan bu küçük üretim desteklenmelidir. O nedenle, internetten yapılan satışlara konulan sınır zaten çok düşüktür, bu daha yüksek tanımlanmalıdır ve kadınların ya da evde üretim yapan herkesin bu üretimini dışarıda satmasının yolu açılmalıdır, desteklenmelidir, daha çok desteklenmelidir. Fakat kadınların istihdama katılımını artırdık veya kadınlara bir katkı yaptık diye düşünmeyin.

Zaten bu yasanın iki şeyi itiraf ettiğini söyleyebilirim. Bir tanesi, ev içi emeğin değer ürettiğini gösteriyor yani evde görünmeyen emek, demek ki dışarıda satıldığı zaman bir karşılığı varmış yani ev içi görülmeliymiş. Bir tanesi bunu gösteriyor. İkincisi de asgari ücretle sınırlandırılmış bu yasada satışlar. Asgari ücretten de vergi alınmasının ne kadar saçma olduğunu gösteriyor aynı zamanda çünkü burada asgari ücretle, yılda kazanılan brüt asgari ücretle bir sınırlandırılma getirilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Kemalbay, buyurun.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Asgarin ücretin de düşük olduğunun ve geçinmek için açlık sınırının da altında olan bu rakamın yeterli olmadığının bir başka göstergesi olmuş durumda. Dolayısıyla ev içi emek değerlidir. Ev içi emeğin değeri tanınmalıdır. Ev kadınlarına sigorta ve sosyal güvence getirilmelidir ve evde yapılan üretimler desteklenirken asıl olarak kadınların istihdamı desteklenmelidir, kadınlar iyi işlere kazandırılmalıdır. Bunun için yatırımlar yapılmalıdır, bunun için destekler yapılmalıdır. Eşit işe eşit ücret, eş değer işe eşit ücret sağlanarak kadınların ücretlerinin ayrımcılığa uğraması engellenmelidir.

Yine, Flormar direnişindeki kadınlarda olduğu gibi kadınların çalışma hayatında sendikalı ve güvenceli bir şekilde çalışmasının önü açılmalıdır. Bütün bunları yaptığımız zaman ancak kadınları desteklemiş oluruz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kemalbay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                     Rafet Zeybek                                         Süleyman Girgin                              Kamil Okyay Sındır

                                         Antalya                                                      Muğla                                                        İzmir

                                  Ali Mahir Başarır

                                          Mersin

“Madde 1-31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde ‘işyeri açmaksızın’ ifadesinden sonra gelmek üzere ‘veya yıl içinde gerçekleştirilen satış tutarı ilgili yıl için geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarından fazla olmamak üzere, internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden’ ifadesi ilave edilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Başarır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce 15 Ocak 2019 Salı akşamı başlayıp Çarşamba devam eden, Mersin’i etkisi altına alan fırtına ve yağıştan dolayı zarar gören Mersin halkına, hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum. Umarım gerek Meclis gerek iktidar gerekli özeni gösterir, Mersin’i afet bölgesi olarak ilan eder çünkü binlerce dönüm tarım arazisi sular altında kaldı.

Değerli milletvekilleri, bugün Gelir Vergisi Kanunu’yla ilgili konuşacaktım ama dün Millî Eğitim Bakanlığında çok ilginç bir olay gerçekleşti. Bu trajikomik olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Olayı “Mektepli Gazete” adlı millî eğitimle ilgili, eğitimle ilgili haber yapan internet sitesinden aldık, araştırdık, gerçekten dehşete düştük. Vatandaşın biri çıkar, Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Reha Denemeç’e bir dilekçe verir. Kendisini de -burası çok önemli- Anayasa Demokratik Hukuk Konseyinin Yüksek İstişare Konsey Başkanı olarak tanıtır; şekilli bir STK. Dilekçede 20 Ocak 2019’dan 31 Ocak 2023’e kadar Millî Eğitim Bakanlığının il, ilçelerdeki salonlarının derneğe tahsis edilmesini talep eder. Peki bunu niye istiyor? Üç sebep ortaya koyuyor. Bir, gençleri gittikçe yaygınlaşan uyuşturucu batağından kurtarmak, bilinçlendirmek; güzel. İki, kadına olan şiddetin yaygınlığını azaltmak, gençleri bilinçlendirmek. Üç –tırnak içinde söylüyorum, bana ait değil, en önemli gelen sebep bu- “Sayın demokrasi kahramanı, 15 Temmuz kurtuluş savaşı başkomutanı, yiğit lider Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan”ın on yedi yıllık icraatlarını bu salonlarda çocuklara anlatacakmış. Tabii, Bakan Yardımcısı, Recep Tayyip Erdoğan ismini görünce hiçbir şey araştırmadan izni veriyor. Önce Genel Müdüre yazı yazıyor. Bakın yazı burada, İsmet Çolak, Genel Müdür. İncelemeden bu yazıyı alıyor, tüm il Millî Eğitim müdürlüklerine yollanıyor. Millî Eğitim müdürlükleri il, ilçeye yolluyor ve Bursa EĞİTİM-İŞ Başkanı diyor ki: “Bu adam kim, bu dernek kim, bir bakalım.” Ne Bakan Yardımcısı akıl etmiş ne genel müdür akıl etmiş ne Millî Eğitim müdür yardımcıları, müdürleri akıl etmiş. Ne çıkıyor ortaya? Mehmet Sarıaslan, teminatsız, ipoteksiz, kefilsiz kredi dağıtan, devlet ilişkilerini kullanan bir adam. Peki, böyle bir STK var mı? Asla yok. Bakın, bu kişi belediye başkanlarıyla da görüşüyor, herhâlde onlara da kredi sağlıyor. Bu kişi AK PARTİ’li bakanlarla da görüşüyor. Mesela, Ataşehir Belediye başkan adayınızla görüşmüş.

Şimdi, devlette gelinen nokta bu. Maalesef devlet bu durumda. Neden bu durumdayız, neden liyakat yok, neden etik yok, neden disiplin yok, neden hiyerarşi yok? Çünkü bu ülkeyi bakanlar yönetmiyor. Sarayın akrabaları bakan yardımcısı olmuş, onlar bakanları yönetiyor. Eğer ki bir devlette etik yoksa, liyakat yoksa, disiplin yoksa, bir tek isim her şeyi yapmaya yetiyorsa bu devlet bu hâle gelir.

Bu dernek bir terör örgütü olabilirdi, çocukları orada toplayıp o çocukları öldürebilirdi, terör propagandası yapabilirdi. Neden araştırılmıyor? Çağdaş bir devlette, onurlu idarecilerin olduğu bir ülkede bu bakan istifa eder; hadi istifa etmedi, olayı araştırır, o bakan yardımcısını görevden alır, tüm Millî Eğitim müdürlerine bunun hesabını sorar. Ama ben bunu göremiyorum. Bu ülkede tek bir isim her şeyi yapmaya yetiyor.

Bakın, bu kişi, kredi pazarlayan AK PARTİ’nin taşeronlarından birisi. Bunu EĞİTİM-İŞ’in Başkanı tesadüfen çözüyor. Ya göremediklerimiz, ya duyamadıklarımız, ya bilmediklerimiz. Bu, Millî Eğitim Bakanı, o kadar üzücü ki. Bu bakanlar içerisinde kendisinden bir parça belki ümidimiz vardı, “İyi şeyler yapar.” diyorduk; yazık, o da basiretsiz çıktı, o da yönetemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır, tamamlayın sözlerinizi.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bence, bu ülkeyi yönetenler hatalarından dolayı artık hesap vermeli, hesap vermek zorunda. Sizin hatalarınız yüzünden bu ülkenin insanları, gençleri, çocukları zarar görmemeli. Olay net, bakın evraklarla açıklıyorum. Biz çocuklarımızı, bu nesli, evlatlarımızı kime teslim ediyoruz, kimin elinde? Ne olduğu belli olmayan insanlar geliyor, yazıyı alıyor, salonlara gelecek, gençlere konuşma yapacak. Bence, lütfen, bu olayı araştırın; Bakana bu olayın hesabını sorun, en azından bu yazıyı yazan Bakan Yardımcısını görevden aldırın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başarır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Fahrettin Yokuş                              Arslan Kabukcuoğlu

                                          Adana                                                       Konya                                                     Eskişehir

                                    İsmail Koncuk                                       Yavuz Ağıralioğlu                                          Aylin Cesur

                                          Adana                                                      İstanbul                                                      Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Aylin Cesur konuşacaktır.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

1’inci maddede, evde üretim yapan kadınlara dönük, Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılması öngörülen düzenleme olumlu gibi gözükse de eleştirilecek yönleri var. Ülkemizde krizin ve işsizliğin en çok vurduğu kesimlerin başında kadınlar var. Kadın istihdamındaki sıkıntıların, toplumsal cinsiyet koşullarını göz ardı eden bir düzenlemeyle geçiştirilmesini doğru bulmuyoruz. Kadın istihdamı bu şekilde ele alınmaz. Kadın istihdamı ve kadın emeğinin, yalnızca evde havlu, çarşaf, çeyiz eşyası üretimine indirgenmesi son derece yanlıştır. Bu, cinsiyetçi bir yaklaşımdır. Siyasette kadını araç olarak görmek ve onlarla ev ev oy toplamak değildir kadına verilecek önem.

Kadınlara hak ettikleri önemi, devlet olarak, devleti yöneten sizler vereceksiniz. Bunun için de önce kadınlara istihdam sağlayacaksınız. Bugün 10 kadından 7’si işsiz maalesef bizim ülkemizde. TÜİK’in resmî verilerine göre, her 10 kadından yalnızca 3’ü çalışıyor ve bunların yarıya yakını da kayıt dışı. İŞKUR’un verilerine göre, 2017’de 1 milyon 275 bin, 2018’de 1 milyon 663 bin kayıtlı kadın işsiz var. Şimdi, tüm veriler, işsizliğin en çok kadınları etkilediğini ve kadınların, bütün işsizlik türlerinde erkeklerden daha fazla işsiz kaldığını göstermekte. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğin azaltılması için iş gücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son vermek gerekiyor. Evinde, çocuğu üşümesin diye kendine ekmek parası kazanan kadının alacağı ekmeğe kadar uzandıysa elleriniz, hep beraber uçurumun dibine doğru gidiyoruz demektir; çok üzgünüm.

“İşsizlik” demişken TÜİK’in ekim ayındaki işsizlik oranları da bu hafta açıklandı. Bu güzel ülkede işsizlik artık yüzde 11,6. Siz her fırsatta “Kriz yok.” deyip vatandaşa sağladığınız iş imkânlarını anlatırken vatandaş kan ağlıyor, ağlamakla da kalmıyor, intihar notları koyuyor cebine ve intihara kalkışıyor, bazen de hayatını kaybediyor. Siz “yeni Türkiye” deyin, ben “sizden sonraki Türkiye” diyeyim. Siz geldiğinizde olan sorunlar aynen duruyor, bu da yetmiyor ve maalesef işsizlik yüzde 11,6’ya gelmiş vaziyette. Kayıtlı işsiz sayısı 501 bin arttı, 3 milyon 788 bin resmî rakamlara göre, gerçekte 6,5 milyon civarında ve genç nüfusta (15-24 yaş) da bu 3 puan arttı işsizlik oranı ve yüzde 22,3. Şimdi, on yedi yıllık iktidarınızda işte ülkeyi getirdiğiniz tablo bu. Şimdi 1 milyon üniversiteli işsizin olduğu bir tablo bu aynı zamanda ve onlar adına ben bu kürsüden sizlere soruyorum: Üniversite mezunu işsizlerin hâli ne olacak, ne olacak? İş arayan her 4 kişiden 1’i üniversite mezunu ve üniversite mezunu işsiz sayımız 2004’te 308 binken bugün 1 milyon 50 bin.

Hazine ve Maliye Bakanımız “2018 yılı enflasyon hedeflerini tutturduk.” diyor, “Yıllık enflasyon yüzde 20,8 olacaktı; 20,3.” diye de hatta bundan memnuniyet ifade ediyor. Şimdi, danışmanları kendisine galiba bilgi vermediler, ben burada yardımcı olmak istiyorum, belki faydası olabilir. Bizde 20,3 hani; bu, gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyondan memnuniyet yüzde 1,4-3,8 arasında olduğu zaman oluyor. Sadece Arjantin’de yüzde 48 ki o da IMF’nin kapısına dayanmış vaziyette, batmış ve IMF’ye sığınmış. Şimdi, zaten bizdeki ekonomistlere göre yüzde 29 civarında enflasyonumuz da dünyanın en kötü enflasyonu olmaya giden bir durumdayken bununla nasıl övünülür, ben bilemem. Benim bildiğim, halkımızın artık bunlara karnı tok çünkü halkın karnı aç, ekmek istiyor.

Neden bu kadar kötüleşti bu tablo, biliyor musunuz? Çünkü Türkiye'de sermaye güvencesi, hukukun üstünlüğü ve düşünce özgürlüğü yok. Bunu siz yaptınız. Şu an ekonomide yaşadığımız bu kriz 1994 ve 2001 krizine benzemiyor. O zaman sabit kurda devalüasyon yapılmıştı, alınan önlemlerle, bir yıl sonra büyüme başlamıştı ülkede. Şimdi bu reel sektörde borç ödeme krizi olduğu için Türkiye'de ağır bir borçlanma var ve yüksek faizle bulabileceğiniz borç olacak bu da, eğer bulabiliyorsanız. Görünen köy kılavuz istemez değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Cesur, tamamlayın lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – Teşekkür ederim.

…31 Marttan sonra, bu gidişatla tarihimizin en ağır ve zorlu kemer sıkma programı ve acı reçetenin de millete ödetilmesine doğru gidiliyor ne yazık ki. Bu harcama furyasıyla da ekonomik krizin ateşine de benzin döküyorsunuz, bu da benden söylemesi.

TEKEL’in satışı, TELSİM’in satışı, PETKİM’in satışı, limanların satışı, madenlerin satışı, TÜRKTELEKOM’un satışı, orman arazilerinin satışı, kâğıt fabrikalarının satışı, şeker fabrikalarının satışı, tank palet fabrikasının satışı ses getirmiyor.

Değerli arkadaşlar, ne oldu millî değerlerimize? Tank palet fabrikası demek, savunma sanayimiz demek, o da millî savunma sanayimizin göz bebeği demek, göz bebeği. 25 kuruşluk poşetten alacağınız 15 kuruşa muhtaç ettiğiniz Türkiye’de biz bunları önemsiyoruz. Bunlar ülkemizin atardamarları ve biz önemsiyoruz. Önemsemekle de kalmıyoruz, biz bunların sahibiyiz.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cesur.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.04

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

2’nci madde üzerinde iki önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı "Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

                                                                                                İlhami Özcan Aygun

                                                                                                          Tekirdağ

MADDE 2 – 193 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin birinci fıkrasına bulunan (1) numaralı bent aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"1. Ölüm, engellilik ve hastalık sebebiyle verilen tazminat ve yardımlar ile 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca ödenen işsizlik ödeneği ve 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa göre ödenen işe başlatmama tazminatı"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aygun.

Süreniz beş dakikadır.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu yasa teklifi üzerinde konuşurken önce 2019 yılı bütçesini de sizlere hatırlatmak zorundayım. Çünkü, 2019 yılı bütçesi, yürütmenin bütçeyi vergi zamlarına yasladığı bir bütçedir yani dar gelirliyi ve orta gelirliyi ezip soluk alamaz hâle getirdiğiniz bir bütçedir. Aslında, sizler, getirdiğiniz bu düzenleme üzerinden 31 Mart yerel seçimlerine kadar zaman kazanmaya çalışıyorsunuz. Çünkü, ne yaparsanız yapın, krizi gizleyemediğinizin sizler de farkındasınız. Artık, ekonomik kriz vatandaşımızın sırtına binmiş, gıda enflasyonu almış başını gitmiştir.

OECD ülkeleri içerisinde gıdayı en pahalı tüketen ikinci ülkeyiz. Buraya gelmeden önce İstanbul hal fiyatlarına baktım, manzara korkunç: Taze fasulyenin kilosu 20 lira, sarımsağın kilosu 25 lira, taze soğanın kilosu 8 lira, sivribiberin kilosu 10 lira, domatesin kilosu 5 lira, kuru soğanın kilosu 4 lira, beyaz lahananın kilosu 5 lira.

Evet, gülüyorsunuz Sayın Bakan ama rakamlar bugünkü rakamlar.

İSMET YILMAZ (Sivas) – Taze fasulyenin mevsimi değil yalnız.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Yani mutfakta yangın var. Yürütme ne yapıyor? Yangını görünce ithalata başvuruyor. Hububat, ayçiçeği, kuru soğan ve domates ithalatında gümrüğü sıfırladınız. Yani iktidar, mutfaktaki yangına benzin döktüğünün farkında bile değil, acı olan bu. Çünkü, ithalat yaptıkça gıda fiyatlarını artırıyorsunuz. Uyanın artık, uykudan kalkın.

Bakın, dünyada eti en pahalı tüketen ve bu yüzden en az et yiyen Avrupa ülkesi biziz. Şimdi, halkımızı sebze de yiyemeyecek duruma getirmiş hâle geldiniz. Fasulyenin kilosu et fiyatına yaklaştı. Vatandaşa sebzeyi de çok görüyorsunuz, yazıktır, günahtır bu ülkeye. İktidar bu acı tabloyu gizlemek için Ali Cengiz oyunları yapıyor ama bilesiniz ki ne yaparsanız yapın çift haneli işsizliği, çift haneli faizleri, çift haneli enflasyonu gizleyemiyorsunuz. Reel durum ortada, bütün TÜİK Başkanlarını alsanız dahi yine sonuç değişmeyecek. Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

Getirdiğiniz teklifin 2’nci maddesinde, sözüm ona kafa karışıklığını gideriyorsunuz. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci bendine açıklık getirerek işsizlik ödeneği ve işe başlatmama tazminatı, gelir vergisi kapsamı dışına çıkarılıyor. Ben baktım, hiçbir fark göremedim. Zaten işsizlik ödeneği ve işe başlatmama tazminatı, gelir vergisi kapsamı dışındaydı.

Belli ki vatandaşa güzellik yapıyormuş gibi görünüyorsunuz ama oyun içerisinde oyun yapıyorsunuz. Bu maddeyle yaptığınız tek şey, parantez içi yazılan hükmü, parantezin dışına almış olmanızdır. Gizli oyunlarla vatandaşın gelirine el koyup sonra kolaylık getiriyor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Her konuda aynı oyunları oynuyorsunuz; benzinde indirime gidiyor, bir hafta sonra indirimi tekrar geri alıyorsunuz; soğan fiyatlarını düşürüyor, bir hafta sonra domates ve fasulye fiyatlarını yükseltiyorsunuz. Yani aslında mutfakta yangın dinmiyor, büyüyor.

Evet değerli milletvekilleri, buradan iktidara sesleniyorum: Bir şey yapacaksanız böyle göstermelik değişiklikler yerine, vatandaşın karnını doyuracak düzenlemeler yapalım.

Ben iki konuda yasa teklifi verdim. Dar gelirli vatandaşın yanındaysanız, orta hâlli vatandaşın yanındaysanız gelin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum yasa tekliflerini kanunlaştıralım. Bu tekliflere lütfen destek verin.

Birinci teklifimiz: Evet, çiftçimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldığı, vadesi gelmiş ve ödenmemiş kredilerini yapılandıralım, faizlerini silelim, anaparayı 2023 yılına kadar beş yıllık taksitlere bölerek çiftçiye olan borcumuzu bu şekilde ödemiş olalım. Ama siz ne yapıyorsunuz? Çiftçi feryat ederken kulaklarınızı tıkayıp sıfır gümrüklü ithalat kararı alıyorsunuz, kendi çiftçinizi açlığa mahkûm edip yabancı çiftçiyi fonluyorsunuz. Siz kimden yanasınız? Üretimden mi ithalattan mı yanasınız?

Diğer kanun teklifimiz de esnaf üzerine. Gelin, esnafın, küçük ve orta ölçekli işletmenin bankalardan çektiği kredi ve vadesi gelmiş çekleri sebebiyle yaşadığı sıkıntıları giderelim. Büyük işletmeler konkordato yoluyla kendisini koruyor ama esnaf maalesef koruyamıyor. O zaman, esnafın, küçük ve orta ölçekli işletmecinin borçlarını yapılandırıp kara listeye giren kayıtlarını silelim. Sicil affı çıkaralım; kredi kartlarını yapılandırmak yetmez, sicil affı gerekiyor. Hem Merkez Bankasının hem de Bankalar Birliğinin kayıtlarını silelim, esnafın önünü açalım.

Sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aygun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı "Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 2’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "değiştirilmiştir” ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                İsmail Koncuk                                      Fahrettin Yokuş

                                          Adana                                                       Adana                                                       Konya

                               Arslan Kabukcuoğlu                                   Yavuz Ağıralioğlu

                                        Eskişehir                                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesi hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bir torba yasa önümüzde. Biz defalarca bu kürsüden İYİ PARTİ milletvekilleri olarak muhalefet anlayışımızı ifade ettik. Yine bir kez daha söylüyorum, ülkemizin, milletimizin ve tüm vatandaşlarımızın menfaatine olan kanunlarda olumlu oy kullanacağız; aleyhinde olacak konularda da etkili muhalefet yapmaya devam edeceğiz.

193 sayılı Kanun’un 25’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (1) numaralı bendindeki ölüm, engellilik, hastalık ve özellikle ekonomik krizin devam ettiği bu ortamda işsizlik sebebiyle işe başlatmama tazminatı dâhil, verilen tazminat ve yapılan yardımların gelir vergisinden müstesna tutulması yani alınmaması için bu kanun teklifinin görüşülmesi sırasında Komisyonda İYİ PARTİ Grubumuz, uygulama ve kanun metni arasındaki ihtilafın giderilmesi için olumlu görüşte bulunmuştur ve bu maddeyi destekleyeceğiz.

İYİ PARTİ milletvekilleri olarak bizler sanayicinin, esnafın, çiftçinin, asgari ücretlinin her zaman yanında olduğumuzu bu maddeyle bir kez daha gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. EYT ve 3600 ek gösterge sözünüzü yerine getirene kadar hatırlatacağız, hatırlatmaya devam edeceğiz. Yeter ki vatandaşımızın menfaati olan kanunları siz getirin, biz olumlu destek vermeye devam edelim; yeter ki onların yüzü gülsün, evlerine ellerinde ekmekle gidebilsinler. Fakat AK PARTİ’nin bu kanun değişiklik teklifi, kalıcı bir çözüm olmayıp geçici bir çözümdür. Asıl çözüm, işsizliğin kökten bitirilmesi olmalıdır. Bakınız, bugün asgari ücretle çalışan birçok vatandaşımız, kirasını veremediği için ailesiyle birlikte kurulu evini, düzenini bozarak anasıyla, babasıyla birlikte yaşamak zorunda kalmaktadır. Çocuğuna bir okul forması alamayan annelerin feryadını hiç duymuyor musunuz arkadaşlar?

Sizlere işsizlikle ilgili vahametin boyutunu göstermek için rakamlarla bir örnek vermek istiyorum. Adana’da 31 Aralık 2018 tarihi itibarıyla Adana Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğine bağlı 78 esnaf odası bulunuyor. Bu odalara kayıtlı 43.314 esnaftan gene aynı tarih itibarıyla son bir yılda tam 2.107 esnafımız terkin vermiş yani esnaflığını sonlandırmış, işini bırakmak zorunda kalmış, kepenk indirmiştir arkadaşlar. Neden? Çünkü Adanalı küçük esnaf, sattığı malların yerine yenisini koyamıyor. “Büyük alışveriş merkezleri, hipermarketler ile kayıt dışı çalışan ve belediyelerin de müdahale etmediği Suriyeliler yüzünden iş yapamaz olduk.” diye feryat ediyorlar. Avrupa’da yerleşim yerlerinin dışında açılan marketler ve hipermarketler, bizde şehirlerin orta yerinde, hem de yan yana açılmakta, küçük esnaf mağdur olmaktadır. İmar planlarında buna dikkat edilmesi gerekiyor. Küçük esnafın elektrik faturalarında indirim yapılmalı. Gelir Vergisi Kanunu’nda “Basit usulde vergi mükellefi olma şartlarından birisi, büyükşehirlerde yıllık kira gideri 9 bin Türk lirası, diğer şehirlerde 6 bin Türk lirası.” denilmektedir. Yani bugünün şartlarında 9 bin lira kira çok cüzi bir rakam. Yine, diğer şehirlerde 6 bin lira yani aylığı 500 liraya geliyor, zaten böyle bir iş yeri bulma imkânı da yok. Dolayısıyla gelir vergisindeki bu durumun da düzeltilmesi, esnafın mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, yine, Adana’da Seyhan Barajı’ndan Seyhan Nehri’ne bırakılan su miktarı sebebiyle 14 Ocak 2018 tarihinde Adana’ya bağlı Dervişler, Mürseloğlu, Karayusuflu, Salmanbeyli ile Mersin’in Tarsus ilçesine bağlı Çöplü, Kefeli, Yaramış, Ağzıdelik ve Baltalı mahallelerinde narenciye, buğday, lahana, karnabahar, kabak ve marul ekili 30 bin dönümlük tarım arazisi sular altında kaldı. Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçimizin zararını karşılamak için ne yaptı? TARSİM yani tarım sigortası olmayan çiftçilerimize yardım edilecek mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Çulhaoğlu.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aşırı yağıştan zarar gören 30 bin dönüm arazide çiftçilik yapan üreticilerimizin zararı nedeniyle, Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarının faizsiz olarak bir yıl ertelenmesini talep ediyorum.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çulhaoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “10 Türk lirasına” ibaresi “250 Türk lirasına” şeklinde değiştirilmiş ve aynı bende ‘ödemeler bu şartın ihlali sayılmaz.’ ifadesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması halinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden altmışıncı günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla bu şart ihlal edilmiş sayılmaz."

                                   Necdet İpekyüz                                            Tuma Çelik                                         Erol Katırcıoğlu

                                         Batman                                                      Mardin                                                     İstanbul

                                     Musa Piroğlu                                                                                      Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                         İstanbul                                                                                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, dün kaldığım yerden devam edeceğim çünkü gündem dün kaldığım yerden devam ediyor, bu ülkenin talihsizliği de devam ediyor.

Dün demiştim ki: “Ülkenin çoğunluğunu oluşturan yoksulların seçtiği Meclis çoğunluğu ne yazık ki bu yoksul çoğunluğun sesine kulaklarını tıkamış, onları görmezden geliyor.”

Vergileri konuşuyoruz ama ne yazık ki verginin konuşulduğu yerde mülk sahiplerinin, patronların yani en basit tabiriyle “işveren” denilen sermaye sınıfının nasıl daha az vergi vereceği üzerine yoğun bir tartışma yürütüyoruz. Onlara nasıl kolaylık sağlarız, cezalarını nasıl affederiz, 6 vergi affının üstüne belki 7’nciyi nasıl çıkarırız diye kafa yoruyoruz ama bu Meclisin gündeminde bu yoksulların sorunları yok. Mesela, asgari ücretten işçilerin ödediği verginin kaldırılması yok. Bu Meclisin gündeminde özellikle zorunlu tüketim maddelerinde olan ÖTV’nin kaldırılması yok. En adalet dışı ÖTV meselesi bu Meclisin gündemine girmiyor.

Şöyle bir örnek vereyim: Arabaya konulan mazotta, arabalarıyla övünen, her gün yeni bir arabasıyla sokağa çıkan Ali Ağaoğlu da, PETKİM’in sahibi de, TÜPRAŞ’ın sahibi de Ödemiş’teki Murat’tan bozma Şahin görünümlü arabasına mazot koyan köylü de, ben de, sokaktaki kâğıt toplayıcısı da aynı parayı veriyor, aynı vergiyi ödüyor. Elektriğe de aynı vergiyi ödüyoruz, yediğimiz yemeğe de, kullandığımız telefona da aynı vergiyi ödüyoruz. Biri rezidansında yaşıyor, öbürü gecekondusunda yaşıyor. Doğal gazda aynı vergiyi ödüyoruz ve birinin doğal gazı yatırılmadığında aynı gün kesiliyor, öbürünün kapısına kimse dayanamıyor ve bu Meclis bunu konuşmuyor.

Bu Meclis, yoksulların, işçilerin gelir vergisini kısıtlamayı konuşmuyor. Diyor ki bizim madde: “Uyumlu vergi mükellefine ceza gelirse bunda 250 liraya kadar indirim yapılabilir.” Ben size en uyumlu vergi mükellefini söyleyeyim: 22 milyon çalışan, her ay düzenli vergisini veriyor. Düzenli olarak her ay bu vergisini veren insanların yani bu ülkenin bütün yükünü sırtında taşıyanların vergisinde herhangi bir indirime gidilmiyor.

Çözüm? Ben size birkaç tane çözüm önerisi söyleyeyim, sonuçta vergiye ihtiyaç var: Mesela, arabasıyla övünen, lüks arabasıyla hava satanların, bunu gösterenlerin vergisini artırın. Mesela, servet vergisini koyun, servet sahiplerinden daha fazla vergi alın. Mesela, sarayı kapatın, sarayın masraflarını ortadan kaldırın. Mesela, Kıbrıs’taki askerleri çekin, Kıbrıs’ın kaderini Kıbrıs halkına bırakın. Somali’de kurulmaya çalışılan üssü, Katar’daki üssü kapatın, askerleri buraya getirin. Ordunun sayısını azaltın, masrafları kısın, savunma masraflarını. Ve mesela, Leyla Güven’in sesine ses verin Kürt halkıyla adil demokratik bir barış imzalayalım, savaş bütçesini kısalım, bu bütçeyi yoksul halka ve bu ülkenin ihtiyaçlarına harcayalım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Hangi Kürt halkı ya?

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) - Ne barışı ya?

MUSA PİROĞLU (Devamla) – İşte, tam onu diyecektim, onu da şimdi söyleyeyim, iyi oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Saçmalama hakkını kullandın.

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Şimdi, sabahtan beri HDP'nin adı ne zaman anılsa birileri eline mezura alıyor, cetvel alıyor ya da metre alıyor, bir mesafe yarışına girişiyor. Doğrudur, herkesin bir mesafesi vardır, bizim de var. Bizim mesafemiz, ezen ile ezilen arasındaki mesafede ezilenden yana olmaktır, patronun karşısında işçiden yana olmaktır, erkeğin zulmünün karşısında kadından yana olmaktır, Gazze’de Filistinliden, İspanya’da Katalan’dan, Basklıdan, İrlanda’da İrlandalıdan, Türkiye’de Kürt’ten yana olmaktır. Biz o oylarla buraya geldik; beğenmeyebilirsiniz, onaylamayabilirsiniz ama mecbursunuz, son Kürt ölene kadar, son Alevi ortadan kalkana kadar, son emekçi ortadan kalkana kadar bizi dinleyeceksiniz.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Son terörist, son teröriste kadar!

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Rosa Luxemburg’un deyimiyle, vardık, varız, var olacağız ve bunu size rağmen yapacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Piroğlu.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bence cevap verme Başkan, hastadır!

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Bence de değmez yani!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ne hastası, kafadan mı! Ne biçim bir konuşma o!

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Verebilecek misiniz acaba!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, 81 milyon vatandaşımızın Anayasa önünde eşitlik anlayışına göre vardır ve var olmaya devam edecektir. Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle 81 milyon kardeşimiz bu milletin, bu devletin eşit vatandaşıdır. Onun için, bu ifadeyi asla kabul etmiyoruz. “Kürtlerle adil barış imzalayın.” ifadesini kabul etmediğimizi ifade ediyor, Kürtlerin bu ülkenin asli unsuru, vatandaşı olduğuna inanıyoruz. Bu ülkede tek bir sorun vardır, o da terör sorunudur. Terör sorununu da yine milletimizle, 81 milyon kenetlenerek bertaraf edeceğiz. Bu terör sorunundan en fazla mağduriyeti de başta Kürt vatandaşlarımız olmak üzere 81 milyon aziz milletimizin kardeşliği görmüştür. Bu zararı ilanihaye bertaraf ederek adil, barışçıl anayasal düzenimizi yine demokratik hukuk devleti anlayışı içerisinde inşallah geleceğe taşıyacağız.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de sisteme giriyorum.

BAŞKAN – Size de söz vereceğim Sayın Altay.

42.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, insanların adil bir seçime gidildiğine inanmadığı gibi mahkemelerde adil olarak yargılanacaklarına da inanmadıklarına, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, “terör” “terör” diyerek, her şeye terör muamelesi yaparak ve insanları sürekli “terörist” diye adlandırarak nereye gelindiğini gördük. Bugün ne adil bir seçime gidildiğine inançları var insanların ne de mahkemelerde yargılandıkları zaman adil olarak yargılanacaklarına. Ama burada bir şeye dikkat çekmek isterim, tutanaklara da bakacağım.

Sayın Eronat oradan bir laf attı ve “Cevap vermeyin, hasta.” dedi. Ne gibi bir hastalıktan bahsediyor acaba kendisi? Böyle bir sözü derhâl geri alması ve özür dilemesi gerekiyor burada. Öncelikle, bunu sizden rica ediyorum çünkü “Engellenirsek engelliyiz.” diyor engelli insanlar. Engellilik bir hastalık değildir ama kastettiği başka bir şeyse zaten, o zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – …derhâl özür dilemesi gerekiyor, bu Meclisi artık bu şekilde karıştırmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Herkesin ifade özgürlüğü vardır ve Musa Vekilimizin dediği gibi, buna katlanmak zorundasınız. Biz buraya seçilerek geldik, sizin inayetinizle falan gelmedik. Seçim çalışması yaptık, gene yapacağız ve gene seçilerek geleceğiz. Bunu böyle bilin ve bu şekilde davranın. Kimsenin öyle bize mezuralarla ayar vermesine de ihtiyacımız yok, bunu tekrar herkese iade ederiz, herkes elindeki mezurayı kendisine saklasın. İnsan haklarından, kadın haklarından, barıştan yana olan kim, bu halk bunu gayet iyi biliyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Eronat’a söz vereyim, sonra size vereyim Sayın Altay.

Buyurun Sayın Eronat.

43.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ben grup başkan vekilime “Cevap vermeyelim, hasta.” dedim çünkü düşüncesini hastalıklı buluyorum. “Bu ülkede son Kürt ölene kadar” veya…

TUMA ÇELİK (Mardin) – Hasta olan sensin!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir dakika…

“Son Kürt ölene kadar” lafıyla Kürtleri bu ülkeden ayrı tutma zihniyetini bir ayrılıkçı zihniyet olarak görüyorum, ben de bir Kürt olarak bunu kesinlikle reddediyorum, ben bu ülkenin asli unsuruyum. Kürtlerle barış imzalamak ne demek? Biz bu ülkenin vatandaşıyız ve bu ülkenin sahibiyiz. Kürtlere karşı bu ayrımcılığınız nedir? (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

44.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, “Kürtler de bizim kardeşimiz.” denilmesinin bile Kürtleri ikincilleştirmek olduğuna, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun “son Kürt, son Alevi ölene kadar” ifadesini doğru bulmadığı gibi bunu söyleten düşünceyi de doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben diyaframdan dolayı ayakta konuşmayı tercih ediyorum.

BAŞKAN – Nasıl isterseniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben siyasi hayatımı da özel hayatımı da hiçbir felsefi akıma bağlı kalmaksızın, atasözlerine ve özdeyişlere göre tanzim ederim. Bundan da hep fayda bulmuşumdur.

Şimdi, bir söz vardır, “Söyleyene değil, söyletene bak.” derler. Şimdi, hiç şüphesiz “Son Kürt ölene kadar, son Alevi ölene kadar, son emekçi ölene kadar mücadelemiz devam edecek.” sözünde işte o “Söyletene bak.” mesajı var. Ne Kürt ölsün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar, PKK’yı kastediyor. Engin Bey, PKK’yı, Kandil’i kastediyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Daha ne söyleyeceğimi dinlemeden tahammülünüz kesildi ya. Bir de demek ki tamamını söylesem burası karışacak. Bu Kandil’le HDP kadar Tayyip Erdoğan’ın da ilişkisi vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne alakası var?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, evet, vardır, vardır; belki de fazladır, fazladır. Konuşalım, isterseniz sabaha kadar… Ben bir şey söyleyeyim ya…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Kandil’le ilişkisi, orayı yok etmek.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yahu, konuşmama tahammül edemeyen bir çoğunluk partisiyle karşı karşıyayız ya. Bir ne söyleyeceğimi dinleyin ya, dinleyin!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ya, iyi de Kandil’le ilişkisi, orayı yok etmek.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir dinleyin arkadaşlar, istifade edersiniz.

Şimdi, bu ülkede “Efendim, Kürtler de bizim kardeşimiz, Kürtler de bu millette, bu ülkede birinci sınıf.” demek bile Kürtleri ikincilleştirmektir.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – O senin düşüncen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aynı şey Aleviler için de geçerlidir. Böyle bakarsak meseleyi çözeriz. Böyle bakmazsak biz burada didişirken memleketin dört bir yanında evlatlarımız ölür. Kararı verecek olan da bu Meclistir. Bu kadar basit. Ne demek Kürtler de bu milletin ya da bu ülkenin asli unsurudur? E, zaten öyle. Bunu söylemeye gerek var mı?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Biz de onu diyoruz.

Oraya söyleyeceksin, oraya!

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Onlar ayrıştırıyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama geçende de söyledim, bu ülkede bir zaman, Kürtçe mektup yazmak, Kürtçe şarkı söylemek yasak idi.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Evet. Kimin zamanında kalktı? Kimin zamanında kalktı? Yasaktı, kim kaldırdı yasağı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu ülkede hâlâ…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Talep ediyorum. Bir oturumda tanık oldum, Cahit Bey’in mikrofonunu 5 kez açtınız.

BAŞKAN – Bu konuda bir sıkıntınız olmasın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu ülkede, hâlen, 1 tane Alevi vali yok. Şimdi bunlara gözümüzü mü kapatacağız, üç maymunu mu oynayacağız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Bu ayrımcılık, tamamen ayrımcı zihniyet.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Yeter artık, toplumu bölmeyin! Bundan size ekmek çıkmaz, bölmeyin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Dolayısıyla şunu söylüyorum: Ben, Musa Bey’in söylemindeki “Son Kürt, son Alevi ölene kadar” ibaresini doğru bulmuyorum; doğru bulmuyorum ama bunu söyleten kafayı da doğru bulmuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ya, onu kim söyletiyor Sayın Altay, Allah aşkına söyleyin ya.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Aldığı eğitim söyletiyor, yaptığı işler söyletiyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi, öyle deyin, siz öyle deyin; millet ölsün, siz de “Şehitler ölmez!” diye bağırın.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ama bu faşizan tavrın karşısında durmanız lazım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii, sizin çocuklarınız ölmüyor.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Nasıl ya! Şehit oluyor çocuklarımız, şehit!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizinkiler de olsun, bizimkiler de olsun. Niye fakir fukaranın çocuğu şehit oluyor?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

45.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, hamasetle kardeş olunmayacağı gibi hamasetle şehit edebiyatı da yapılamayacağına ve gerçekten barış isteniyorsa bunun için uğraşılması gerektiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Evet, bunu defalarca aslında burada ifade etmiştim. Hakikaten, burada hamaset yapmak çok kolay yani siz yoksul olmadığınızda kalkıp başkalarının yoksulluğunu göremezsiniz ya da bir şey yaptığınızda onlar için bir şey yapmış zannedersiniz kendinizi. Orada askerler ölür, gençler ölür ama siz burada konuşurken rahat koltuklarınızda çok rahat konuşursunuz. Gerçekten bu da böyledir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aynen öyle.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Öbür tarafta Ahmedi Hani’nin heykeli yıkılır, siz dersiniz ki: “Biz asli unsuruz, Kürtler bizim kardeşimizdir.” “Kardeşimizdir” demek de bir ikincilleştirmedir aslında…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne diyelim?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – …ve Tahir Elçi Parkı’nın adını değiştirmek de aslında hiç de eşit olmadığınızı gösteren bir şeydir.

Ana dilde eğitim hakkı için bir basın açıklaması yaparsınız, yüzünüze gaz sıkarlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Seçim zamanı gelir, sizin partinizi çalıştırmazlar, onlarca yöneticinizi gözaltına alırlar. Bunların içerisinde Kürt halay ekibi de vardır ve halaybaşını da içeri alırlar. Bunu, bizzat tanık olduğum şeyleri birazdan anlatacağım size konuşmamda. O yüzden “kardeşiz” demek, hani, aslında, gerçekten olmadığınızı ifade eden bir şeydir. Eşit yurttaşlık başka bir şeydir. Eşit yurttaşlığın prensipleri vardır, ilkeleri vardır. Öyle, hamasetle kardeş olunmaz, hamasetle şehit edebiyatı yapılmaz. Gerçekten barış istiyorsanız bunun için uğraşırsınız. “Savaş yok.” diyerek inkâr etmekle de barış sağlanmaz maalesef.

Ve bir kişinin konuşmasını, düşüncesini hastalıklı bulmak da ayrıca incitici, zarar verici, hakaretamiz bir ifadedir, buna da dikkatinizi çekmek isterim tekrar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağıralioğlu.

46.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk ve herkesin ortak isminin de “Türk milleti” olduğuna ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sadece bir husus var; “asli unsur-tali unsur” terminolojisi imparatorluk terminolojisidir, imparatorluklarda böyle bir literatür kullanılabilir. Ulus devletlerde bu literatürün yerine vatandaşlık gelir yani vatandaşlar… “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk ıtlak olunur.” cümlesi -Cumhuriyet kurulurken- çok medeni bir tariftir. Sosyolojik olarak istinat ettiği şey budur yani kimsenin kendisini ne hissettiğini yargılayan, töhmet altına bırakan, aidiyetiyle insanları rencide eden bir tanım değildir bu. Bu, sosyolojik olarak, vatandaşlığın hangi temel üzerinde milletleşmeyi tarif ettiğinin adıdır, çok medeni bir tabirdir.

Bugün bu meselenin bu hâle gelmesinde, sözlerimiz kadar sözlerimizin arkasındaki sicillerimizin doğruluğu ya da yanlışlığı etkilidir. Şimdi, bazen şöyledir: Biz Hükûmetimizin bazı sözlerine, bugün milliyetçilik parantezine alıp değerlendirebileceğimiz bazı sözlerine yeteri kadar itibar etmeyiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – …çünkü bu hassasiyetlerini havi bir siyasi geçmişe sahip değiller. Dolayısıyla bu kabîl cümleleri takdir ederiz ama endişeyle dinleriz.

HDP’nin bu mevzuda “eşit vatandaşlık” “vatan” ve benzeri cümlelerine, siyasi terminolojinin bazen savaş diline, bazen barışa davet ederken mütekabiliyet oluşturmasına da çok fazla itibar etmeyiz, itimat etmeyiz. Sebebi şudur: Bu sözlerin arkasındaki siyasi sicil bu sözleri söyleme hakkı olarak ellerine asla bu imkânı vermez. Yani müşahhas hâle getiriyorum, ben bazen sehven ya da bazen kasten “kürdistan” diyebilirim. Benim “kürdistan” sözüm, siyasi sicilim, duruşum, fikrî istinatgâhım dolayısıyla imparatorluk hevesime hamledilir ama HDP’den birisi “kürdistan” derse vatan tasavvurumuzda bölünme tedai ettirir. Ben hukuk dersem, hukuk, eşitlik üzerinde herkesin uymasını istediğim sözü ifade etmiş olurum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – HDP’de terörü tekzip edemeyen birisi ya da o mesafeyi ayarlayamayan birisi “hukuk” derse terör seviciliğine hamledilir. Bunu şunun için arz ediyorum: Sözlerimiz kadar, sözlerimizi söylemeye irade koyduğumuz yere bizi getiren siyasi süreçteki sicilimize göredir dediklerimiz. Dolayısıyla imparatorluk terminolojisiyle bu mevzuyu konuşamayız. Bu mevzuyu şöyle konuşabiliriz: Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Kürt, Türkmen’in mütekabilidir. “Türk milleti” hepimizin ortak ismidir.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Niye “kardeş” diyorlar o zaman?

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Çünkü “düşmanız” demekten daha iyi geliyor Beyefendi. Yani “kardeşiz” demek, “düşmanız” demekten daha iyi çünkü.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, anlaşabilmek için aynı dili konuşmak kadar söylemlerin de aynı anlamı taşıması gerektiğine ve İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, aynı dili konuşmak kadar, söylemlerimiz de aynı anlam içerisinde olduğu takdirde tam anlamıyla anlaşabildiğimizi ifade edebiliriz. Bugün demokrasilerde sandık beş yıldan beş yıla, dört yıldan dört yıla değil, her an her eylemimiz ve söylemimiz sürekli vatandaşlarımız nezdinde teste tabi tutuluyor ve bunlar sandık önüne geldiği zaman da vatandaşlarımız tarafından tercihlerine yansıtılıyor. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve AK PARTİ olarak grubumuzun ve yine, bugün yine tartışması söz konusu olan Cumhur İttifakı’nın bütün dünya ve ülke meseleleriyle ilgili, bölge meseleleriyle ilgili yaklaşımı, ülkemizin, milletimizin, devletimizin ve bayrağımızın çıkarı neyi gerektiriyorsa bu anlayışla meseleye yaklaşmaktır. Özellikle Sayın Altay’ın da ifade ettiği meseleye bakacak olursak, Sayın Cumhurbaşkanımızın, eski yönetim modelinde Hükûmetin başı olarak Başbakanlığı döneminde ve bugün de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bütün ülke meselelerine yaklaşımı, ülkemizin istiklal ve istikbali için en doğru hareket nedir, bunun yaklaşımıdır. Bu bağlamda, söylemi kabul etmediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay…

48.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu ve devletin bu konuda etkin mücadele yürütmesi gerektiğini defalarca dile getirdiğine, “Sayın Öcalan” ifadesini Türk siyaset literatürüne kazandıranın Recep Tayyip Erdoğan olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 2’nci tura başladık inşallah.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bir şey daha söyleyeceğim Başkanım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Sayın Altay” dedi.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, yani Sayın Özkan özetle diyor ki: “Tayyip Erdoğan ‘Abdullah Öcalan iyidir.’ derse bu doğrudur ama ahali derse yanlıştır.” Öyle şey olur mu? PKK’ya İYİ PARTİ, MHP, HDP, CHP hiç konjonktürel bakmadı, hiç. Bu partilerin hepsinin PKK’yla ilgili düşüncesi, anlayışı, yaklaşımı bellidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Düşüncelerin ne senin?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne oluyor size ya!

Bu partinin sözcüsü olarak orada yüz kere ben dedim ki: PKK bir terör örgütüdür, devlet bununla katı, amansız, etkin bir mücadele etmelidir ama hiçbir güvenlik kaygısı, temel hak ve özgürlüklerin gasbına engel olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Dolayısıyla, Türkiye'nin bir de ayrıca Kürt sorunu vardır diye bin defa söyledim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – HDP desin onu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben söyledim.

Ama Tayyip Erdoğan, AK PARTİ Genel Başkanı -sataşma olsun diye öyle diyorum, sataşmadan söz alınsın diye- şimdi, mesela “Sayın Öcalan”ı Türk siyasi hayatına… Şimdi siz -MHP’ye söylüyorum bunu- HDP’ye kızıyorsunuz ya... Sataşma diye değil Erkan ağabey ya.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “MHP” diyorsun, sataşıyorsun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - “Sayın Öcalan”ı Türk siyaset literatürüne kazandıran Recep Tayyip Erdoğan’dır, konjonktürel olarak.

Şimdi, “PKK’yla görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana gelsin.” diyen Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ben AK PARTİ Grubuna soruyorum: Şu fotoğraf... Dolmabahçe’de çekirdek mi yiyordu kardeşim, çekirdek mi yiyordu bu fotoğrafta? Neyse.

Ben yüz kere söyledim, olan, şehidin, ölen gencin anasına, babasına oluyor. Biz burada bu işin politikasını yapmayalım, bin kere söyledim, ayıptır, günahtır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özkan, artık bu konuyu kapatalım, yoksa 3’üncü tura da başlarsak...

Benim açımdan bir sorun yok arkadaşlar, bütün grup başkan vekillerinin söz taleplerini sabaha kadar karşılamaya hazırım ama bunun bir sınırı var.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Lütfen… Şimdi, aynı şekilde, diğerlerinin de söz alıp konuşmasını kabul ederseniz…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Biz karşıyız bu işe.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özkan, bir dinleyin beni. Size söz vereceğimi söyledim istiyorsanız.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Söz vermeyin, kayıtlara geçin, bir cümle kuracağım.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Biz de kayıtlara geçireceğiz o zaman.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de kayıtlara bir şey geçireceğim.

BAŞKAN – Aynı şeyler kayıtlara geçme şeklinde bir döngü hâlini alır. Komisyon da Meclis çalışanları da diğer parti mensupları da eğer kabul ederse sınır tanımadan ben söz hakkı veririm. Bu kadar açık.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii, biz memnun oluruz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Nasıl olsa yapacağız sonra.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yapalım efendim.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yapacağız.

BAŞKAN – Yani “Kayda geçsin.” veya “60’a göre konuşmak istiyorum.” diyene söz hakkı veririm.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Başkanım, öncelik siyasi partilerde değil Komisyonda. Bundan sonra ben konuşacağım.

BAŞKAN – Onu ben takdir ederim Sayın Bilgiç.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – İç Tüzük hükmü efendim, İç Tüzük.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan ‘10 Türk lirasına’ ibaresi ‘3317 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 353. Maddesinde belirtilen eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükelleflere verilen özel usulsüzlük cezasından 1 Türk lirası fazlasına’ şeklinde değiştirilmiş ve aynı bende ‘Ödemeler bu şartın ihlali sayılmaz.’ ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

‘Vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması hâlinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden on beşinci günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.’”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                İsmail Koncuk                                      Fahrettin Yokuş

                                          Adana                                                       Adana                                                       Konya

                               Arslan Kabukcuoğlu                                   Yavuz Ağıralioğlu

                                        Eskişehir                                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve İYİ PARTİ adına saygıyla selamlıyorum.

Efendim, ben de biraz önceki tartışmayı kaynatmak için değil ama… Herhâlde burada bulunan herkes bu kürsüden yemin ettik, hem de şeref ve namusumuz üzerine yemin ettik. Eğer bu yemininde herkes samimiyse lütfen bu kürsüye geldiğiniz zaman, sözlerinizi ettiğiniz yemine sadakatle yaparsanız, söylerseniz burada hiçbir tartışma çıkmaz ama buradan birileri Türk devletinin, Türk milletinin birliğini, dirliğini, geleceğini, 81 milyonun kardeşliğini bozacak sözler söylemeye devam ederse elbette ki bu tartışmalar burada bitmez. Ben buranın bir ferdi olarak bütün milletvekillerimizi verdikleri sözün, ettikleri andın arkasında durmaya davet ediyorum.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz vergi adaletsizliği bakımından herhâlde dünyada ilk sıralarda gelen bir ülke. Hani, bizim iktidarımızın en güzel söylediği şey var ya “bizden önce, bizden sonra” yani 2002’den önce Türkiye’de vergi çeşitlerine bir bakın, bir de 2002’den sonra bakın. Görürsünüz ki bu iktidar vergi çeşitlendirmesini artırmıştır, çoğaltmıştır. Yine, eski yıllara bir bakın, kayıt dışı istihdama bir bakın, eski sistemde, çok şükür, kayıt dışını yapanlar hiç olmazsa bizim vatandaşlarımızdı ama şimdi ülkemizde 1 milyondan fazla kayıt dışı çalışan insan, on binlerce kayıt dışı iş yeri açmış olan yabancı unsurlar var.

Eski sistemde Türkiye'nin vergi dağılımına baktığınız zaman, yeni düzende değişen bir şey yok. Yine, ortalamaya baktığınız zaman, dolaylı vergiler ile dolaysız vergiler arasındaki uçurum devam ederek gidiyor, yüzde 70’lere yüzde 30’lar civarında. Allah aşkına, hâlâ bu kürsüye çıkıp her konuda “Eskiden şöyleydi, şimdi böyle.” demenizi vallahi biraz komik buluyorum ya; kusura bakmayın ya, komik buluyorum.

Vergi konusunda da aynı; bir aldığımız nefesten vergi almadığınız kaldı, yakında onu da alırsınız, Allah bilir, alırsınız; her yerde vergi. Yahu “Asgari ücret vergi dışı.” dersiniz, düzenlemeyi doğru dürüst yapamazsınız, 2 çocuklu veya 1 çocuklu, evli asgari ücretliden vergi alırsınız; getirdiğiniz sistem böyle. “Kayıt dışıyla mücadele edeceğiz.” diye bir yasa çıkarırsınız, dersiniz ki: “Efendim, vergisini düzenli ödeyenlerden, yüzde 5 vergi indirimi yapacağız, almayacağız.” Deriz ki biz: Yahu, sizin adaletiniz ne zaman herkesi kapsayacak? Bu ülkede asgari ücretli de, işçi de, memur da, vallahi vergi kaçırmıyoruz biz, düzenli ödüyoruz, bize niye vergi indirimi yapmıyorsunuz? Ama sizin adaletiniz olmadığı için, bakın, şu anda bütün memurlar, işçiler yıl içinde 18 bin liralık gelirin hemen üstüne çıktığı zaman ne oluyor; yeni bir vergi dilimine, yüzde 20’ye giriyor ve sizin yıllarca “Biz memuru enflasyona ezdirmiyoruz.” yalanınız bu şekilde ortaya çıkmış oluyor. “Efendim, enflasyon kadar artış verdik ya.” diyor; e, kardeşim, iyi de ocak ayında bana enflasyon olarak verdiğin artış -memura, işçiye, asgari ücretliye- haziran ayında aynı mı? Vergi dilimine geldi mi geri gidiyor. Ya da 15 Temmuzda, ikinci dönem verdiğin yüzde 4-5 artış aralık ayında aynı miktarda cebimde kalıyor mu? Kalmıyor. Her yıl memurlar yüzde 3-4, işçiler yüzde 3-4 kayba uğruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Şimdi, niye bu adaletsizlikleri giderecek bir uygulama yapmazsınız?

Kardeşim, bir de memura, işçiye, emekliye enflasyon kadar zam yaparsınız amma vergide yeniden değerleme oranını yüzde 23,7 yaparsınız. Yani bunun anlamı ne? Ben, memura 2019 yılında 4+5=9 vereceğim, onun cebinden yüzde 23,7 vergi alacağım. Yahu sizin adaletinize bir bakın. Ben size neyi anlatayım? Aynı şekilde, 4+4 verdiğiniz taşeron; aynı şekilde, yarın toplu sözleşme yapacak işçiler… Ne diyeyim ben size? Onun için, her seferinde burada diyorum, anlatıyorum, kamuyu yönetemediğinizi, yanlışlarınızı, beceriksizliklerinizi… Ya, bir gün de kabul edin, kabul edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Vallahi, kabul ettiğiniz gün ben size daha böyle güzel, kibar kibar konuşacağım.

Teşekkür ederim, iyi akşamlar. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yokuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

                                      Suzan Şahin

                                           Hatay

MADDE 3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121’inci maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan "10 Türk lirasına” ibaresi "300 Türk lirasına” şeklinde değiştirilmiş ve aynı bende "ödemeler bu şartın ihlali sayılmaz." ifadesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması hâlinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden onbeşinci günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Suzan Şahin konuşacaktır.

Buyurun Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli üyeler; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz aldığım 3’üncü madde kapsamında vergiye uyumlu mükelleflerin bir mağduriyete uğramaması için yapılan düzenlemeye göre, 10 liraya kadar yapılan eksik ödemelerin ihlal sayılmaması yönündeki rakam 250 liraya çıkarılmak isteniyor. Güzel. Güzel de Komisyon tutanaklarına baktığımızda, Gelir İdaresi Başkanlığı daire başkanının sözlerine göre, 10 lirayı yani 5 simit parasını ödeyemeyen 290 bin kişi var bu ülkede. Bu içler acısı tablonun sorumlusu kim arkadaşlar? 300 bin kişinin 10 lirayı ödeyememesi bu Hükûmetin ayıbıdır.

Bu ülkede afet var. Her yer yangın yeri. Kredi kartı borçlu sayısı 2,5 milyon kişi. 2003 yılından beri AKP hükûmetlerinin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarının sonucunda geldiğimiz yer ülkenin çok yüksek bir borçluluk seviyesine ulaşmış olmasıdır. Bugün ülkede borcu olmayan kimse yok. Dün emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili kanun teklifi önerimizi yine reddettiniz. Emekliye enflasyon oranında kira, yakacak, giyim, yiyecek yardımına da yanaşmıyorsunuz. Asgari ücret 2.020 lira ise en düşük emekli maaşı da 2.020 lira olmalıdır. Emekliler açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyor; ısınamıyor, kirasını ödeyemiyor.

Öğrenciye verdiğiniz krediyi daha mezun olmadan istiyorsunuz. Genel Başkanınız “Burs almayın, kredi alın; bedavacılığa alışmayın.” derken 280 bin öğrenciyi, öğrenim ve katkı kredileri ödeyemediği için icralık ettiniz. Öğrencilerin kredi borçları silinmeli; devlet, geleceği olan gençlerine karşılıksız burs vermelidir.

Bir tarafta ne talep ederse etsin “Sana yok.” dediğiniz emekli, memur, işçi, öğrenci, çiftçi; diğer yanda milletimize hakaret etmesine rağmen vergi borcu silinen yandaş iş adamları, milyarlarca liralık saraylarda badem sütüyle beslenenler. Bu halkın hesap soracağı günler yakındır arkadaşlar.

Çiftçiye “Üretme.” diyorsunuz, tüm tarım ürünlerinde gümrük vergisini sıfıra indirerek yerli tarımı bitiriyor, çiftçiye “Tarlanı ekme.” diyorsunuz. Çiftçi ne yapsın, başka yapacak işi de yok. Nasıl kazanacak da nasıl karnını doyuracak? Türk çiftçisini bitirip yabancı sermayeye ülkeyi teslim etmektesiniz.

AKP Hükûmeti, şirketlerin ve vatandaşların borçlarını ödeyebilmesine imkân verecek bir gelir kazanmalarına yol açacak politikalar geliştirmek yerine, borçluların borcunu borçla çevirmesi için seçim öncesi “müjde” adı altında bir seçim yatırımı, realiteden uzak bir çözüm önerisi sunarak kredi kart borçlarının yapılandırılacağını söyledi. Türkiye’de toplam kredi kartı borcu 103,4 milyar lira. Bu borcun tamamını ödemek için Ziraat Bankasının kredi vermesi mümkün değil, bankanın bu kadar kaynağı yok. Bu da demek oluyor ki herkesin talebi karşılanmayacak. Yeterli para olmadığından krediden yararlanmak da çok kolay olmayacak. Milyonlarca insan bu seçim yatırımından yararlanamayacak anlaşılan. Krediden yararlanabilmek için son altı aydır sigortalı çalışan olmak ve borcu yasal takibe düşmemiş olmak gibi koşullar var. Asıl borcu takibe girmiş ve ödeyemez durumda olan kişinin borcu yapılandırması gerekirken bu kişilere “Sana kredi yok.” deniyor. Onların durumu ne olacak peki? Ödenecek taksit tutarı aylık gelirinin yüzde 75’ini geçemeyecekmiş. Aylık geliri varsa tamam, peki krizde işsiz kalan milyonlar ne yapacak?

Ziraat Bankası yıllık mevduata yüzde 20 faiz verdiğini söylüyor. Kredi kartı borcu için kullandıracakları aylık yüzde 1,1’lik kredinin yıllık bileşik maliyeti yaklaşık yüzde 14 olur. Bankanın bu oranla krediye dönüştürmesi alenen zarar etmesine yol açacaktır. Bir kamu bankasının zararının önünde sonunda halka fatura edileceği de açıktır. Yoksa Ziraat Bankasını altından kalkamayacağı bir çıkmaza sokup batırarak yarın üç kuruşa yandaşlara ya da Katarlı dostlarınıza mı satma düşüncesindesiniz?

Rantın, lüksün, savurganlığın, üretmeden tüketmenin bedelini yine halk ödeyecek. Bir yanda kışlık, yazlık saray yatırımları, rektörlere uzay mekiği gibi makam araçları; bir yanda mutfaklarda boş tencereler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Şahin.

SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Kim halktan yana, kim haktan yana; milletimizin takdirine sunuyorum. Her şeyin çözümü adalette. Adil olacaksınız, denge kuracaksınız diyorum.

Saygılarımla. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şahin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "eklenmiştir” ibaresinin "ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                             Yavuz Ağıralioğlu                                    Fahrettin Yokuş

                                          Adana                                                      İstanbul                                                      Konya

                               Arslan Kabukcuoğlu                                  İmam Hüseyin Filiz                                         Ayhan Erel

                                        Eskişehir                                                  Gaziantep                                                   Aksaray

                                                                                                  Hayrettin Nuhoğlu

                                                                                                          İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                     Rafet Zeybek                                         Süleyman Girgin                              Kamil Okyay Sındır

                                         Antalya                                                      Muğla                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bu torba kanunun 4’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Sözlerime selamlarımı sunarak başlıyorum.

Bu madde, 2018 Mart ayında çıkarılmış olan kanundaki bir maddenin değiştirilmesinden ibarettir. Ne oldu da dokuz ay önce çıkarılmış bir kanunun maddesi yeniden değişiyor? Kamuda vergi iadelerine ilişkin açılan davaların çokluğu ve bu davaların kamunun aleyhine sonuçlanmaları üzerine, ondan kaynaklanan gelir kayıplarının önlenmesiyle ilgili bir kanundan bahsediliyor. Böyle dokuz aylık, on aylık bir kanun söz konusu olunca “Acaba kimler faydalandı da şimdi artık değiştiriliyor.” düşüncesi aklıma gelmiyor değil. Tabii, torba kanun… Gerçekten bu kanunun üzerinde böyle konuşmak da içimden gelmiyor. Onun için, ben gene Anayasa konusuna değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, herkes gibi ben de haber kanallarını izliyor, gazeteleri okuyorum. Meclis Başkanımız Sayın Binali Yıldırım seçim çalışmalarına devam etmektedir. Yanındakilerle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi adına İstanbul’a büyükşehir belediye başkanı olabilmek için bilerek ve taammüden, yeminine rağmen, Anayasa’ya sadakatten ayrılıyor. Doğrusu, bu kadar pişkinlik olmaz. Anayasa’nın 94’üncü maddesi orada durdukça, bu yapılan hiçbir zaman unutulmaz ve bir gün mutlaka karşılarına çıkar. Merak ediyorum, ettiği yemini bozmayı içine nasıl sindirebiliyor? O da benim gibi, bir mühendistir. Aslında mühendisler analitik düşünmeyi severler ve doğru analizler yapabilirler, bu 94’üncü maddeyi mutlaka benim gibi anlıyordur. İyi de niçin uygulayamıyor? İşte bunun sebebi, ülkemizi on altı yıldır yönetmekte olan zihniyetin ta kendisidir; bu zihniyet mensuplarının planları, kurguları, hatta cumhuriyet değerlerini ve kurumlarını itibarsızlaştırmak niyetleri olabilir. Tekrar ikaz ediyorum: Bu ısrardan vazgeçin.

Buradan çok samimi olarak da bir hususu dile getirmek istiyorum. Devlet imkânlarını kullanarak sağladıkları avantajların peşinde değiliz, onları kıskanıyor değiliz; gerçekten, Anayasa’ya bağlı kalmak ve sadakatten ayrılmamak çok daha önemlidir ve bu, hepimize gereklidir.

Değerli arkadaşlar, bu duruma sosyal medya hesaplarında ve dost sohbetlerinde artık çok sıkça rastlanmaktadır; toplumdaki gerginliğe, güvensizliğe rağmen hâlâ iktidara toz kondurmayan bir kesim vardır. Bu kesim medya organlarının neredeyse tamamına yakınını işgal etmiş durumdadır. Çizilen pembe tablolara rağmen iktidara destek veren önemli bir kesimde ise tedirginlik başladı, “Nereye gidiyoruz?” sorusuna bu kesimlerde artık çok sıkça rastlamak mümkündür. Yandaş gazetelerden bir tanesinin ünlü bir köşe yazarı cuma günkü köşesinde bir yazı yayınladı, onun bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki bu ünlü yandaş gazeteci:

“1) Yolsuzluklar

2) Kısa yoldan, katakullilerle zenginleşmek

3) Adli alandaki farklı kumpaslar

4) Kibir dili

5) Aile alanındaki savrulmalar

6) Ekonomideki çarpıklıklar

7) Keyfî yönetim tarzı

8) Kutuplaşma”

Gerçekten, on altı yıllık merkezî yönetimde kesintisiz ve tek başına bir iktidar, belediyelerde de yirmi beş yıllık bir iktidar söz konusudur ve elbette, yaşanan iç sancılar artık dışa vurmaya başlayacaktır. Öyle görünüyor ki 31 Mart bir dönüm noktası olacak ve ülkeyi yönetenler, oradan çıkan sonuçtan sonra ya akıllarını başlarına alacak ya da bir an önce çekip gitmenin planlarını yapacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; Yüksek Seçim Kurulunun takındığı tavırları da asla kabul etmiyoruz, tasvip etmiyoruz. İYİ PARTİ olarak, askı süresinin uzatılmasını talep ettik, reddettiler. Tespitlerimize göre, 126.294 seçmen sahte yazılmıştır; metruk binalarda, boş arazilerde, FETÖ’nün kapatılmış yurtlarında yüzlerce adres görünmektedir; 80 metrekarelik bir apartman dairesinde 40 farklı soyadı taşıyan 82 kişi kayıtlıdır. Gene bunun benzeri, o kadar çok “mükerrer” demeyeceğim, sahte kayıt vardır ki bu seçimler şaibe altında kalabilir. Yüksek Seçim Kurulu vakit çok geçmeden acil tedbirler almak zorundadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Nuhoğlu.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Antalya Milletvekili Cavit Arı’ya aittir.

Buyurun Sayın Arı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 39 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Maddede, ikale sözleşmesi veya karşılıklı anlaşmayla işçi-işveren ilişkisini sonlandırma sözleşmesi kapsamında tazminat, yardım benzeri ödeme yapılanlar tarafından, bu ödemeler üzerinden ödenen gelir vergisi ve damga vergisini iade talep süreciyle ilgili 27/3/2018 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı Kanun’la vergi kanunlarında birçok değişiklik yapıldı ve bu değişikliklerden biri de ücretin tanımını düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu’nun 61’inci maddesine eklenen 7’nci maddesi hükmü aynen şöyle: “Hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar.” Madde, bu kapsamındaki ödemelerden kesilen vergilerin iadesiyle ilgili. Bu kapsamda, anılan bu yeni düzenlemeden sonra yani 27/3/2018 tarihinden önceki yapılan kesintilerle ilgili iadeler yasal düzenlemeye kavuştu ancak önceki süreçlerle ilgili birtakım davalar bulunmaktaydı. İşte bu davalardan vazgeçilmesiyle ilgili bir düzenleme yapılmakta.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemede yani bu maddede aynen şöyle denilmekte: Bu madde hükümlerinden dava açmamaları veya açılmış davalardan vazgeçmeleri şartıyla yararlanırlar. Yine, maddenin devamında “…vazgeçilen davalarla ilgili olarak yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilemez.” denilmekte.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu düzenleme, vatandaşımızın gidip mahkeme kapılarında gereksiz davalarla uğraşmalarına ihtiyaç bırakmayacak bir düzenleme olarak görülmekte ve yine, 27/3/2018 tarihinden önce açılan davalarda idarenin bir şekilde anlaşması yani uzlaşması anlamına gelmekte. Bu anlamda özel bir itirazımız yok ancak burada açılmış davalar bulunmakta. Bu davaları da genellikle avukat arkadaşlarımız açtılar. Şimdi gelinen noktada, idare yani bir anlamda devlet, bu kaybedilen davalar nedeniyle artık yargılama sürecini bitirmekte ve bu yargılamalardan vazgeçerek mükellefle anlaşıp parasını iade etmekte. Sonuç olarak bu anlaşılmakta. Peki, bu durumda avukatın suçu ne? Yani burada, görevini yapmış olan, kazanılan birçok davanın da örnek teşkil ettiği bir ihtilafta görevini yapıp dava açan ve ücreti hak etmek üzere olan avukatın burada, değerli arkadaşlar, bir kusuru yok. Mükellef ile devlet anlaşmakta ama sonuçta cezayı avukat çekmekte.

Zaten avukatların durumu, maalesef, ülkemizde yargının içinde bulunduğu durumla bağlantılı olarak, gerçek anlamda sıkıntılı. Yani zaten avukatların görev sahaları, görev alanları iyice kısıtlanmış durumda; avukatların gelirlerinde ciddi bir azalma meydana geldi. İşte bu nedenledir ki zaten vergi sıkıntısı olan yani vergisini ödeyemeyen ciddi sayıda avukat arkadaşın olduğu bir ortamda siz, devlet ile mükellefi anlaştırırken avukatın hak etmiş olduğu ücreti maalesef avukattan esirgemekle onları zor bir durumla karşı karşıya bırakıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Arı.

CAVİT ARI (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Avukatlık Kanunu gereğince böyle bir karar alınması esasen doğru değildir çünkü eğer dava açmaya sebebiyet verilmişse dava açmaya sebebiyet veren kişi veya kurum mahkeme masraflarından ve vekâlet ücretinden sorumludur. Burada getirilmeye çalışılan bu hükümle idarenin dava açmaya sebebiyet verdiği çok açıktır, dolayısıyla da burada artık avukatlık ücretini hak etmiş bulunan meslektaşlarımızın bu ücretlerinin kesinlikle burada sözleşme ile anlaşmanın öncelik şartı olarak değerlendirilmesi doğru olmayacaktır. O nedenle de “Eğer mükellef anlaşacaksa davasından vazgeçecek ve avukatlık ücretine hükmedilmeyecektir.” şeklindeki bu düzenleme Avukatlık Kanunu’na uygun olmayacaktır değerli arkadaşlar. O nedenle bu yönüyle maddenin çıkarılmasını arz ve talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arı.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Erol Katırcıoğlu                                        Necdet İpekyüz                                          Musa Piroğlu

                                         İstanbul                                                     Batman                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Tuma Çelik

                                           İzmir                                                       Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Necdet İpekyüz konuşacaktır.

Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle, özellikle sinema sektörünün de mevcut durumu düşünüldüğünde, ödeme sistemlerinin teknolojiyle uyumu konusunun, düzenlenmesi hedeflenmektedir. Fakat bütün maddelerde ele aldığımız gibi burada da bir sorunu gündeme getirmemiz lazım; tekrar keyfiyet söz konusu, tekrar bir tekelleşmeyle karşı karşıyayız. Niçin? Çünkü haksız bir rekabete neden olabilme ihtimali var. Aslında, Türkiye’de sinema sektörüne baktığımızda, afişlere, reklamlara, sinemaya gidenlere baktığımızda sanki sinemada seyirci sayısı arttı, nitekim doğru da fakat bu sinema sektöründe gişedeki sayının artması sinemadaki özgürlüklerin, sinemadaki gelişmenin artması anlamına gelmemektedir. Maalesef, Türkiye’deki filmlerin çeşitliliği giderek azalmakta, daha çok “popüler kültür” dediğimiz popüler konuları ele alan ve gişe hasılatı için gişeyi öncelikli kılan filmler gündeme alınmakta. Dünyada da böyle bir trend var ama biliyoruz ki dünyada da bu gişe filmleri daha çok ödül alanlar değil. Sinemanın daha çok özgürlüklerin önünü açması, sanatın önünü açması, kültürün önünü açması gerekirken popüler filmler daha çok günübirlik problemlere değiniyor, hatta kimi zaman gündemden uzaklaşmak için de kullanılabiliyor. Ve Türkiye’ye baktığımızda, aslında Türkiye’de geçen hafta çok tartışılan bir konuyu, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra, sinema sektöründe çalışanlar sosyal medyada ve olabildiğince ulaşabildikleri diğer kesimlerde de tartışmaya açtılar. Burada ele aldıkları konu neydi? Ele aldıkları en büyük konu, Türkiye’de 3 tane büyük firma, aslında sinema sektörünü ele geçirmiş. Sinema sektörünün 3 tane ayağı var: Bir tanesi dağıtım, bir tanesi yapım, bir diğeri işletme. Şu anda Türkiye’de dağıtım, işletme ve yapım aynı firmada toplanabiliyor. Dünyanın birçok yerinde dağıtım, işletme ve özellikle yapım aşaması farklı. Nitekim, sinemada Hollywood’da, Amerika’da bile denetleme kurumları bunu önlemekte, 3 tane ayrı ayağın bir arada olmasına karşı çıkmakta. Türkiye’de, bu AVM’lerle beraber “cep sineması” dediğimiz sektörde 181 bin koltuk var, 90 bini sadece bir firmaya ait, 90 bini. İstediği filmi oynatabiliyor, istediği filmi oynatmıyor.

Size ben film sorsam -birçoğumuz sinemaya gitmişiz gelmişiz ama- en çok gişe hasılatı olanlar aklımızda. Peki, ödül alan filmler, belgeseller, Türkiye’nin gerçeğini veya yurt dışındaki gerçekleri paylaşan kaç film izlemişsiniz veya izleniyor? Çok az ve giderek buradaki bu tekelleşme gerçekten de sinema sektöründe sanatın, özgürlüğün, muhalefetin önünü açmak isteyenlerin de önünde engel olmaktadır. Bu, kısaca tekrar bir tekelleşmeye neden olmakta ve denetleme kurulu olması gereken Rekabet Kurumu da buna seyirci olmakta yani deyim yerindeyse denetleme görevi üstünde olan Rekabet Kurumu sinema seyreder gibi seyretmektedir; normalde incelemesi lazım, müdahale etmesi lazım ama sinema seyircisi gibi izlemekte ve hatta bu tekelleşmeye de göz yummaktadır.

Biz ne demek istiyoruz? Biz sinema sektörünün, sinema çalışanlarının ve sinemadaki özgürlüklerin önünü açmazsak gerçekten Türkiye’deki demokrasi mücadelesine de zarar vermiş oluruz.

Bakın, size kendi vekil olduğum ille ilgili bir olayı anlatmak istiyorum sinema bağlamında. Batman’da 70’lerde Türkiye’nin birçok ilinde olduğu gibi sinemalar var, Mehtap Sineması dediğimiz bir sinema var ama Batman’ın son dönemde sineması yoktu 2000’li yılların başına kadar. 2000’li yılların başında Batman’da yerel yönetimler ve Batman’daki bir kısım sanatla uğraşanlar, kültürle uğraşanlar “Bir sinema yapalım.” dediler ve Batman gibi yerde belediye buna öncülük etti. İnşaat yapıldı, bir parkın çevresine sinema yapıldı; çay bahçesi var, kafesi var ama aslında sinema dışında bir kültür evine dönüştü; tiyatrolar, seminerler, paneller, konferanslar, birçok etkinlik yapılıyor. “Ne olacak bu sinemanın ismi?” diye soruldu kamuoyuna “Yılmaz Güney Sineması olsun adı.” dendi ve Yılmaz Güney Sineması yıllarca orada hizmet verdi, sonra kayyum atandı.

Kayyum atandı, ilk işi ne oldu? Herkes bekliyor kayyum ne yapacak diye, dedi ki: “Bu Yılmaz Güney Sinemasının görünümü hoş değil, biz sosyal medyada paylaşalım, 3 tane proje sunalım, bu sinemayı güzelleştirelim.” Daha bununla uğraşılırken pat, bir yangın çıktı. “Elektrik kontağı” dendi ve sinema ciddi hasar gördü, yandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Yılmaz Güney Sineması bir nefes olmuş, bir soluk alma yeri olmuş. Peşinden Batman halkı “Ne yapalım, ne edelim?” dedi. Kayyum internetten şunu dedi: “Ya, biz bundan, bu 3 projeden vazgeçtik. Size sosyal medyadan soruyoruz, bir anket yapalım. Yılmaz Güney Sinemasına bahçe mi yapalım, park mı yapalım, sinema mı yapalım?” Bir hafta, on gün beklendi, yüzde 67 “Sinema yapalım, bahçe yapmayalım.” dedi. Sekiz gün sonra kayyum tekrar, bir daha bir soru sordu: “Ya, birçok tepki var; burayı sinema mı yapalım, cami mi yapalım?” Buyurun. Tekrar kamuoyuna sunuldu, yüzde 76 tekrar “Sinema yapalım.” dedi. Hâlâ sinema yok, Yılmaz Güney Sineması yok. Ayıp değil mi ya? Hem soruyorsunuz… Ve ne yapılıyor? Hafıza yok ediliyor, hafıza. Çim ekiliyor, molozlar kaldırılıyor, yerle bir ediliyor. Sonra nedir: “Kayyumlar memlekette seviliyor, beğeniliyor.” Ya, ilk geldiği günden Batman’a ne yapmışsan yap ama Yılmaz Güney Sineması oranın nefesiydi, sesiydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Siz sinema sektörüne böyle bakarsanız, kültüre ve sanata böyle bakarsanız her şeyi kendinizde görürseniz ihsan, lütuf gibi “Ben bilirim, ben sizin adınıza karar veririm.” dersiniz ama halka sorduğunuzda halk size bunun cevabını verir. Hele ne ayıp ki böyle bir kayyum cami ile sinemayı sorup bu yanıtı aldıktan sonra da yerinde oturuyor.

Teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İpekyüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

MADDE 5-26/5/1981 tarihi ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına "ödeme kaydedici cihaz kullanılarak” ifadesinden sonra gelmek üzere "veya elektronik belge düzenlenmek suretiyle" ifadesi ilave edilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yoktur.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                     Feridun Bahşi                                 Mehmet Metanet Çulhaoğlu                            Fahrettin Yokuş

                                         Antalya                                                      Adana                                                       Konya

                               Arslan Kabukcuoğlu                                  İmam Hüseyin Filiz                               Yavuz Ağıralioğlu

                                        Eskişehir                                                  Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Feridun Bahşi konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bahşi. (İY İPARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de çıkarılan her yeni yasa yeni mağduriyetler yaratmakta, 1’inci parti mensupları da mağduriyetleri gidermek için torba yasaları devreye sokmaktadır. Yasalar sorun çözmek için vardır, sorun çıkarmak için değil. AK PARTİ, daha önce çıkardığı torba yasalarda unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı bulunmuş hususları yeni torba yasalarla düzeltmeye çalışmakta ancak yeni torba yasalar, yeni sakıncalar doğurmaktadır. Torba yasalar “yapboz” “dene yanıl” “koy kaldır” yasalarıdır. Acele, üstünkörü, zaman baskısı altında, yangından mal kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca söylenmesine rağmen, iktidar yanılmaz olduğunu düşünüyor, yaptığı her işin de doğru olduğunu sanıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu şekilde çalıştırmaya devam ediyor ki, doğru değildir.

Torba yasalarla, haksızlıkları bile bile, parça parça, taksit taksit gideriyorsunuz. Ne kadar torba yasa çıkarılırsa yasalar ve yasama da o kadar sorunlu hâle gelmektedir. Buradan bir kez daha uyarıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türk demokrasinin iki virüsü vardır; bunlardan biri kanun hükmünde kararnameler, diğeriyse torba yasalardır. Bunları tedavi etmeden Türkiye’de demokrasiyi tedavi edemezsiniz. İktidarın istisnai hâllerde başvurması gereken torba yasaya sürekli başvurduğunu görüyoruz. Roma’da milattan önce 98 yılında kabul edilmiş bir kanunla yasa yapma tekniğinin ilkesi çizilmiştir. Bu ilke, yasalarda konu birliği olma ilkesidir yani tek konu ya da sıkı bağlantı içinde konuları düzenleme zorunluluğu ilkesidir. İki bin yüz on yedi yıl önce konulmuş evrensel hukuk ilkesine bizim Parlamentomuzda bugün bile uyulmamakta, aralıksız ve çok fazla torba yasa çıkarılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Fransa’da bir deyiş vardır: “Bir ülkede yasa sayısı 5 bini geçmişse o ülkede hukuktan söz edilemez.” Gelin, artık hem hukukun üstünlüğünü sağlamak için hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin vakar ve saygınlığını yeniden kazandırmak için fazla yasa çıkarmaktan ve özellikle de torba yasa çıkartmaktan vazgeçelim.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgisi bakımından, elektrik faturaları, çiftçinin, sanayicinin, esnafın ve dar gelirlinin en önemli gider cetvelini oluşturmaktadır. Tüketici, elektrik tüketim bedelinin yanı sıra dağıtım bedeli, iletim bedeli, kayıp kaçak bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli, enerji fonu, TRT payı, elektrik tüketim vergisi ve KDV ödemektedir. Kayıp kaçak bedelinin ve sayaç okuma bedelinin elektrik faturalarına yansıtılmasının hukuka uygun olmadığına yönelik birçok yargı kararı vardır. Bundan dolayı, 2016 yılında yapılan düzenleme sonucu daha önce elektrik faturalarında ayrı ayrı gösterilen kayıp kaçak bedeli ile iletim ve sayaç okuma bedelleri dağıtım bedeline eklenmiş olup faturalarda ayrı bir kalem olarak görünmez hâle getirilmiştir. Kayıp kaçağın oluşmasında hiçbir sorumluluğu bulunmayan tüketicilerin kayıp kaçak bedelini ödemek durumunda bırakılması hak ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Tüketicilerin dağıtım sisteminin kayıp ve kaçağına muhatap kılınması Anayasa’nın hukuk devleti, sosyal devlet, adalet ve eşitlik ilkelerine ve evrensel tüketici haklarına aykırıdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21 Mayıs 2014 gün 2013/7-2554 esas ve 2014/679 karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu hükmünde, elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp veya başka kişiler tarafından çalınarak kullanılan elektrik bedellerinin kurallara uyan diğer abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet anlayışıyla bağdaşmayacağına, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip bedeli ondan tahsil etme görevinin bizzat enerjinin sahibine ait olduğuna karar vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Bundan dolayı, zaten mali bir çöküş içinde olan vatandaşlarımızdan hiçbir ad altında fazladan para talep edilmemelidir.

Büyük Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bahşi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır; önergeleri aykırılık derecesine göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Erol Katırcıoğlu                                        Necdet İpekyüz                                          Musa Piroğlu

                                         İstanbul                                                     Batman                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Tuma Çelik                                              Murat Çepni

                                           İzmir                                                       Mardin                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Murat Çepni konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çepni. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; 2019 Süper Kupa finali ve 2020 Şampiyonlar Ligi finali Türkiye'de olacak ve bu etkinlikte yer alacak olan yabancı şirketlere vergi muafiyetiyle ilgili bir maddeyle buradayım, madde hakkında konuşmakla ilgili buradayım.

Şimdi, tabii, deniz bitti, AKP açısından rant ekonomisi, beton ekonomisi sonuna geldi ve bu saadet zinciri, oluşturulan bu saadet zinciri sürekli koşmak zorunda yani bisiklet gibi pedal çevirmeden ayakta kalma şansları yok. Dolayısıyla geçici önlemler, geçici günlük paralara ihtiyaçları var ve bu paralar da doğal olarak… Bir bakıyorsunuz, “büyük devlet” “büyük reis” “dünya devleti” prestijinin, oluşturulmaya çalışılan prestijin yerle bir olmasına, aslında bu tablonun da çıplak olarak açığa çıkmasına sebep oluyor.

Şimdi, AKP ülkenin nimetlerini peşkeş çekmekle mahir yani fabrikaları kapatıyor, doğayı talan ediyor, burayı yabancı şirketlere peşkeş çekiyor ama öbür taraftan da “yerli ve millî” edebiyatını sürdürüyor. Buralarda da hamaset edebiyatıyla parti politikalarını gerçekleştiriyorlar.

Tabii, hayat böyle akmıyor. Hayat nasıl akıyor? Örneğin, 2017’de ücretliler 67,1 milyar TL gelir vergisi ödemişler, kurumlar ise 52,9 milyar TL. 2.558 TL net maaştan asgari geçim indirimiyle 537 TL, temel harcamalardan dolayı da yaklaşık 360 TL dolaylı vergi alınıyor ve toplamda 897,50 TL vergi ödenmiş oluyor ücretli tarafından. Tutarın maaşa oranı ise yaklaşık yüzde 35. Doğal gaz yaktığında KDV, ÖTV gibi 3 adet; elektrik düğmesine bastığında KDV, TRT payı dâhil 4 adet; musluğu açtığında çevre, atık su gibi 5 adet vergi, harç var. Elektrik faturasındaki vergi oranı yüzde 20, doğal gazda yüzde 17. Şimdi, bu Hükûmet, işçi hak istediğinde, köylü destek istediğinde, emekçi iş istediğinde, ekmek istediğinde son derece ceberut, zorba ve son derece büyük devlet refleksleri gösterirken yabancı sermaye istediğinde tıpkı bir sömürge psikolojisiyle davranıyor. Tabii, bunlar, bu kürsüler söz konusu olduğunda buradan dillendiriliyor fakat günde iki saat konuşan, yaklaşık 300 televizyonda konuşan ve bütün farklı sesleri kısan iktidar açısından halka ulaşması kuşkusuz zorlaşıyor.

Şimdi, soruyoruz, bu kupalar için gelen şirketlere vergi indirimiyle neyi elde edeceksiniz yani nasıl bir katkı sağlayacaksınız? Örneğin Türkiye’deki sporu mu geliştireceksiniz? Hayır. Yani burada tekrardan bir öz kaynak meselesi devreye giriyor. Şimdi, bu politikalarla siz ancak pop star futbolcular geliştirirsiniz, bunlardan Türkiye’de çok var. Bu politikalarla öz kaynak geliştiremezsiniz yani Metin Oktaylar, Lefterler geliştiremezsiniz; buradan sporcu çıkmaz, ancak buradan topçular çıkar, bu topçular da fazlasıyla etrafımızda var. Buradan altyapıyı geliştiremezsiniz, aynı, tıpkı tarımda yaptığınız gibi, tıpkı ekolojide yaptığınız gibi, doğada yaptığınız gibi, enerji sektöründe yaptığınız gibi günlük sermayeye peşkeş çekersiniz, doğayı peşkeş çekersiniz; örneğin tıpkı turizm gibi. Şimdi, bu yasanın da turizmle alakası var, muhtemelen, turistler gelecek ve küçük esnaf ihya olacak gibi bir politika güdüyorlar oysa bu da olmayacak. Dolayısıyla biz burada şunu söylüyoruz: Bu politikalar, AKP’nin toplamda yürüttüğü işçi düşmanı, emekçi düşmanı, doğa düşmanı politikalarının devamıdır. Bu tip politikalar… “Turizm” diye tabir edilen şey aslında peşkeş çekme siyasetidir. Biz kültürel anlamda etkileşimi savunuyoruz, halkların birbiriyle kardeşleşmesini kuşkusuz savunuyoruz. Tabii ki insanlarımız dolaşacaklar, gezecekler. İnsanlar gelsinler. Spor faaliyetleri halkların bir araya geldiği, kardeşleştiği etkinliklerdir fakat bugün yaşanan şey tam tersidir; bir taraftan peşkeş çekme siyaseti, bir taraftan da sporun ırkçı ve milliyetçi siyasetin beşiği, arka bahçesi hâline getirilmesi siyasetidir.

Dolayısıyla biz bu uygulamayı yanlış buluyoruz, bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Sermayeye olanak sağlayan, emekçilere düşmanlaşan bu siyasetten hızlıca uzaklaşılması gerektiğini savunuyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çepni.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, aynı mahiyetteki diğer iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Yavuz Ağıralioğlu                                    İmam Hüseyin Filiz                           Arslan Kabukcuoğlu

                                         İstanbul                                                   Gaziantep                                                  Eskişehir

                                   Fahrettin Yokuş                               Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                 Tamer Akkal

                                          Konya                                                       Adana                                                      Manisa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                    Alpay Antmen                                      Kamil Okyay Sındır                                 Süleyman Girgin

                                          Mersin                                                        İzmir                                                        Muğla

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Manisa Milletvekili Tamer Akkal’a ait.

Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TAMER AKKAL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları karşısında bizleri izleyen yüce Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle ilgili İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.

Genel Kurulda, aceleyle komisyondan geçirilen 71 maddelik torba yasa teklifi görüşülürken şimdi de 18 maddelik bir torba yasa usule aykırı olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna alındı ve Genel Kurulda görüşülüyor. Teklifte 11 farklı kanun olduğu hâlde komisyonlardan görüş alınmadan kanun maddelerini ilgili meslek gruplarına ve kamu kurumlarına danışmayan AK PARTİ Grubu Gazi Meclisin iradesini ve demokratik teamülleri yine yok saymaktadır. Yasama yılının başından beri getirilen yasa teklifleri Anayasa’ya aykırı olarak hazırlanmaktadır.

Ülkemiz 16 Nisan kirli referandumundan sonra adım adım bir tek adam rejimine doğru sürüklendi. Asırlık parlamenter sistem tasfiye edilerek yerine ağır bir tek adam otoritesi inşa edildi. Tek adam rejiminin sebep olduğu devlet kurumlarındaki yozlaşma ve tahribatın yasama erkini tümüyle kuşattığını görüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, AK PARTİ tarafından âdeta bir tiyatro salonu olarak görülüyor. Bu yüce Mecliste AK PARTİ’nin ziyadesiyle milletvekili var, grup başkan vekili, komisyon başkanları var ama bunların hiçbirinin yasa tekliflerindeki tek bir cümleyi, tek bir noktayı bile değiştirebilecek kudret ve inisiyatifleri yok. Tamamı saray bürokrasisinden gelen senaryoyu oynamakla mükellef.

16 Nisan kirli referandumuyla getirilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gereği yürütmeye ait olan kanun tasarısı kaldırılmış ve sadece Meclis erkine ait olan kanun tekliflerinin verilebileceği kabul edilmişti. Yasama ve yürütme arasındaki kesin ayrılık için getirilen ve anayasal zorunluluk olan bu karar bir yalandan ibarettir. Alınan kararın aksine, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifi ortadan kaldırılmış ve tüm yasalar yürütme tarafından hazırlanıp AK PARTİ milletvekillerine imzalatılan kanun tasarıları şeklinde yüce Meclise getirilmiştir. Saray bürokrasisinin AK PARTİ’li milletvekillerine imzalattığı kanun tasarıları komisyonlarda tartışılmadan ve görüşülmeden torba kanunlara doldurulup Genel Kurula getirilmektedir. Açıkça görülmektedir ki yasama ve yürütme arasında herhangi bir ayrılık, denge ve denetim mekanizması yoktur. Yasama, yürütme ve yargı bir tek adam rejimi altında işlevlerini yitirmiş ve tüm demokratik uygulamalar ve teamüller yok edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, teklifin ilgili maddelerinde yabancı futbol kulüpleri ve tüzel kişiliklerin, ülkemizde oynanacak olan 2019 UEFA Süper Kupa finali ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finali müsabakaları dolayısıyla yapılacak mal teslimleri ve hizmetleri için hem katma değer vergisinden hem de gelir ve kurumlar vergisinden istisna tutulması amaçlanmaktadır. İhracata teşviki artırmak ve döviz akışını sağlamak için KDV muafiyetini anlamak mümkündür ancak gelir ve kurumlar vergisi muafiyetini kabul etmemiz mümkün değildir. Ülkemize gelecek bu kulüpler ya da tüzel kişiler Türkiye’de ödemese bile kendi ülkelerinde vergilendirilecekler. Eğer Türkiye’de vergi öderse burada ödedikleri vergi nispetinde kendi ülkelerinde mahsuplaşacaklar. Bizim almadığımız gelir ve kurumlar vergisini kendi memleketlerinde ödeyecekler. Türkiye açısından böylesine anlamsız bir vergi kaybının mantığını anlamak mümkün değildir. Türkiye, egemenlik haklarından doğan vergilendirmeden vazgeçerek yalnızca gereksiz bir gelir kaybına değil, aynı zamanda bir itibar kaybına da uğrayacaktır. Türkiye, müstemleke bir ülke değildir.

İYİ PARTİ olarak, modern kapitülasyonlara sebep olacak ve Türk devletinin egemenlik haklarına halel getirecek yasa tekliflerine karşı olduğumuzu buradan beyan ve ifade etmek istiyorum.

Futbolla ilgili bir diğer konu, futbol kulüplerinin dostu Ziraat Bankası! Ziraat Bankası, milyon dolarlık futbol kulüplerinin tüm borçlarını beş ila on yıla varan vadelerle yapılandırıyor. Keşke kulüplerin borcunu yapılandırdığı gibi, milyonlarca çiftçinin borcunu da yapılandırsaydı. Buradan soruyorum: Ziraat Bankasının kuruluş amacı nedir? Demirören grubuna kredi verip Kanal D’yi satın almasını sağlamak mıdır, yıllarca yanlış idare edilen kulüplerin borçlarını yapılandırmak mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akkal.

TAMER AKKAL (Devamla) – Ziraat Bankası bu işler için mi kurulmuştur? Çiftçiyi kurtaran bir Ziraat Bankası hiç duydunuz mu? Çiftçinin traktörleri hacizli, banka borçları yüz milyarları aştı. Ürettiklerini neredeyse maliyetine satan, zararına satan çiftçilere kredi vermeyen Ziraat Bankası ne hikmetse futbol kulüplerinin derdine düşmüştür.

Konuşmama son verirken şunu da ifade etmek isterim: Futbolda yapılması gereken bir şey varsa, çiftçileri desteklemekle mükellef olan bankaların, milyon dolarlık spor kulüplerinin borçlarını yapılandırması kesinlikle değildir. Yapılması gereken, Dernekler Kanunu’na göre yönetilen spor kulüplerine müstesna olmak üzere, çağdaş bir spor kulüpleri kanunu çıkarılmasıdır. Yapılması gereken, Manisaspor gibi köklü kent takımlarının desteklenmesidir.

Kentteki yerel kurumların kendi kurum takımlarından ziyade şehir takımlarının desteklenmesi hususunda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini düşündüğümü belirtiyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkal.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Mersin Milletvekili Alpay Antmen’e ait.

Buyurun Sayın Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 6’ncı maddesini görüşüyoruz. Bu maddeyle, 2019 UEFA Süper Kupa finali ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finali müsabakalarına ilişkin, UEFA’ya katılımcı futbol kulüpleri ve organizasyonda görevli tüzel kişilerden iş yeri, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayanlara KDV muafiyeti sağlanıyor.

Soralım:

Bir: Neden bu KDV’nin alınmaması sadece iş yeri, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayanlara sağlanıyor? Cümlenin düşüklüğünü hiç saymıyorum.

İki: Neden bu KDV’nin alınmaması sadece tüzel kişilere öngörülüyor?

Üç: Neden bu maddeyle ilgili uluslararası mütekabiliyet esası öngörülmemiştir?

Cevabını ben vereyim: Bu kanun yine bir sipariş kanun ve adrese teslim kolaylıklar sağlayacak. Yani bu yasayla, iki futbol maçı için yapılacak işler dolayısıyla belli şirketlerden KDV, gelir vergisi, kurumlar vergisi alınmaması öngörülüyor ama diğer vergi mükelleflerimiz ise ağır vergi yükü altında inim inim inliyorlar. Örneğin, diğer ödenekler ve gelir vergisi dışında avukatların doğrudan ödediği KDV oranı yüzde 18. Adalet hizmetinin pırlanta kadar, futbolcu kadar ya da vergisini sıfırladığınız millete söven iş adamı kadar değeri yok mu? Avukatlık hizmeti için KDV’nin, pırlantanın KDV’si gibi sıfır olmasa bile ekmekte olduğu gibi yüzde 1’e indirilmesi gerekmez mi? Büyük şair Bertolt Brecht ne diyor? “Adalet halkın ekmeği değil midir?” Gerçi siz halkın ekmeğine de adalet hakkına da pek saygı duymuyorsunuz ama neyse.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de iki grup var; biri sarayspor, diğeri halkspor. Siz özgürlüklerde, demokraside, insan haklarında Türkiye’yi amatör kümeye düşürdünüz, şut çektiğiniz tek kale var, o da maalesef halkın kalesi. Vatandaş geçim sıkıntısı altında ezilirken tarıma ve çiftçiye destek vermesi gereken bir banka, sizin emrinizle bunun yerine spor kulüplerinin borçlarının derdine düştü. Sporun desteklenmesi hepimizin isteğidir ancak burada konunun spor olmadığı çok açık. Futbolda en az vergi alan Avrupa ülkesiyiz ama en kötü futbol bizde. Neden acaba? Futbolculara “Takın kramponları, oynayın.” diyorsunuz ama asgari ücretliye ise maşallah kramp geçirtiyorsunuz. Yabancı futbolcuların Türkiye’yi tercih etmesinin en önemli nedeni Türkiye'nin yabancı sporcular için bir vergi cenneti olması, oysa altyapıya yatırım yapılsa ve altyapıda ülkemizin genç değerleri yetiştirilse daha iyi olmayacak mı sayın milletvekilleri? Bakın, bugün ayda brüt 6 bin TL maaşla çalışan bir vatandaş, gelirinin yarısından fazlasını yani 3.400 lirasını vergi için ödüyor. Örneğin, İsveç’de futbolcular yüzde 59, Portekiz’de yüzde 56,5, Danimarka’da ve İspanya’da yüzde 56 oranında vergi öderken Türkiye’de yüzde 15 ödüyorlar, o da öderlerse. Asgari ücretli vatandaş yılın yüz otuz günü sadece vergiler için çalışırken çok yüksek standartlarda kazanan futbolcuların, futbol kulüplerinin çok az vergi vermesi, hatta vergi vermemesi adaletsizlik ve haksızlıktır. İşçiye, çiftçiye, emekliye, memura vergi bindirimi yapan sayın iktidar, futbolcuya vergi indirimi yapıyor. Adaletin sağlanması adına Türkiye’de futbolcular da tüm halkımız gibi kazandıkları ölçüde vergi vermelidir. Bence futbolcular forma reklamlarına “Hükûmet sağ olsun.” yazsınlar, olmadı transferleri de siz yapın. “AKP Başkan, sarayspor şampiyon.” diye tezahürat duymak istiyorsunuz ama asgari ücretlinin tezahüratı başka “AKP Başkan, işsizlik şampiyon.” Siz, takımları Devler Ligi’ne çıkarabilir misiniz emin değilim ama vergi liginde küme düştüğümüz kesin, çalışanların kararıyla hükmen yeniksiniz.

Değerli milletvekilleri, lamı cimi yok, 31 Martta göreceksiniz, bu halk sarayspora, size sandıkta öyle bir şut çekecek ki unutmayacaksınız, unutamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü halk durur durur öyle bir vurur ki hepiniz baraj kursanız da fayda etmez.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Antmen.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, önergeleri okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/1520 esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                             Yavuz Ağıralioğlu                                    Fahrettin Yokuş

                                          Adana                                                      İstanbul                                                      Konya

                                İmam Hüseyin Filiz                                  Arslan Kabukcuoğlu                                       Hüseyin Örs

                                        Gaziantep                                                  Eskişehir                                                   Trabzon

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                   Necdet İpekyüz                                        Erol Katırcıoğlu                                          Musa Piroğlu

                                         Batman                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Tuma Çelik

                                           İzmir                                                       Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                    Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’e ait.

Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 7’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin, özellikle Bitlis Ahlat, İzmir Çandarlı ve Rize İyidere Limanı’nda yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerin kaldırılması teklif edilmektedir. Özellikle sahil şeritlerinde doldurma yoluyla kazanılan araziler göçük ve çökme riskinin yüksek olduğu arazilerdir.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili olarak, Doğu Karadeniz Bölgesi’ni ele alarak riskin büyüklüğüne dikkatinizi çekmek isterim. 1996 yılında yayımlanan Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası, Doğu Karadeniz’in aktif faylarını dikkate almamış, bu nedenle bölgenin gerçek deprem potansiyeli belirlenememiştir. Ancak 2012 yılında, Karadeniz’de Batum açıklarında, Trabzon fayı üzerinde oluşan 5,7 büyüklüğündeki depremin artçıları Trabzon ve Rize illerimizi tehdit ettiğinden, 2018 yılında yenilenen ve revize edilen Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası’nda Trabzon’un deprem tehlikesi 2 kat, Rize’ninki ise 3 kat artmıştır. Yirmi iki yıl gecikmeyle yenilenen ve revize edilen Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası, Trabzon ve Rize’de deprem güvencesi yetersiz yapı stoklarının ve deniz dolgu alanlarının olduğu gerçeğiyle artık yüzleşme zamanının geldiğini ortaya koymuştur. Bu sorun halı altına süpürülerek üzeri örtülecek bir sorun değildir. Konunun uzmanları ve sivil toplum örgütleri, özellikle Rize ilimizde, yaklaşık 70 bin kişinin yaşadığı binlerce konut ve ticarethanenin bulunduğu 350 bin metrekarelik deniz dolgu alanında olası bir deprem şiddetinin 5 kat daha artacağını ifade etmektedirler. Konuyla ilgili olarak 21 Aralık 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir araştırma önergesi vermiş ve bu dolgu alan için bir kentsel dönüşüm projesinin bir an önce hayata geçirilmesini önermiştim. İnşallah, gündeme alınır ve gerekli tedbirlerin alınmasına bizim de bir katkımız olur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, dolgu alanı üzerine yapılan üstyapı inşaatlarının önemli bir kısmının temelleri deniz suyunun etkisiyle korozyona uğramış ve bu durum hâlâ, daha devam etmektedir. Binaların temelleri ve kolonları hem deniz suyu hem de aşırı yağmur nedeniyle yüzey sularının etkisiyle zayıflamaya başlamış, hatta çürümeye yüz tutmuştur. Dolgu zeminlerin üzerine yapılan inşaatların emniyetli taşıma kapasiteleri zayıftır. Bu, Rize ilimizin dolgu alanında yer altı ve yer üstü sularının etkisiyle daha da zayıflamıştır. Dolayısıyla Rize ili dolgu alanı üzerindeki binaların, Allah korusun, çökme, yan yatma ve yıkılma gibi riskleri de artmıştır. Sadece üstyapı inşaatları değil, aynı zamanda altyapı inşaatları da yani kanalizasyon, su, doğal gaz, elektrik, telefon ve benzeri boru ve kablo hatları da önemli risk altındadır.

Rize’deki durumun bir benzeri kendi şehrim Trabzon için de söz konusudur. Yer altı suyu 75 santimetre derinde olan Trabzon Akyazı deniz dolgu alanı üzerinde yapılan ve yapılması planlanan projelerde de benzer sorunların yaşanması ihtimali maalesef ki büyüktür.

Değerli milletvekilleri, hinterlandı dar olan fakat sürekli büyüyen Rize ve Trabzon gibi illerimizde denizden yer kazanmak adına dolgu yapılması günümüzün bir gerçeğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Ancak 1990 yılında yayımlanan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik bugünkü hâliyle, planlı ve denetimli dolgu alanlarının oluşturulmasında yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, deniz dolgularının yeterli gerekçelerini, deniz ekolojisinin korunmasını, jeolojik, jeofizik sondaj ve zemin etütlerinin niceliğini, niteliğini belirleyen ve ciddi kontrolünü sağlayan bir deniz dolgu yönetmeliği hazırlanarak bir an önce uygulamaya konulmalıdır.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Örs.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle, her alanda kendilerini doğasever olarak lanse ettirmeye çalışan AKP yetkilileri doğanın doğallığını mühendislik oyunlarıyla yerle bir etmeye devam etmektedir. Söylemde, kıyıların betonlaştırıldığı, insanların topraktan uzaklaştırılıp dikey mimariye mahkûm edildiğini söyleyen AKP'liler söz konusu kanun teklifiyle tabir yerinde ise “Bugüne kadar yaptığımız doğa katliamı bundan sonra yapacaklarımızın göstergesidir.” demektedir.

Kıyıları betonlaştırılmak istenen yerlerden biri de Bitlis'in Ahlat ilçesidir. Cumhurbaşkanının yeni bir saray isteğiyle, yerel yöneticiler tarafından 10 bin metrekarelik alanın tahsis edileceğini ancak topoğrafik yapıdan dolayı yer olmadığını ve kıyıların betonlaştırılması gerektiğini belirtmektedirler.

Rize'de bir lojistik merkezine gerek olup olmadığı, Hopa ve Rize limanlarının ihtiyacı giderip gideremediği konusunda bir çalışma yoktur. Projenin gerekçeleri anlatılırken 2008 verileri kullanılmıştır. Bu verilere göre deniz taşımacılığının yüzde 25'i kömür ithalatı içindir. Deniz yoluyla gelen kömür bölge illerine taşınıyor. Ancak sadece 2008 verileri üzerinden bir dolgu çalışması oldukça yanlış olacaktır çünkü kömür ithal edilen bölgeler doğal gaz kullanımına geçeceği zaman yapılan doğa katliamı ve yatırım atıl olacaktır. Buna göre, kömür kullanımı veya talebi bitince yapılacak olan bu iş de ortadan kalkacaktır.

İyidere Lojistik Merkezi Projesi dosyasına baktığımız zaman, projenin inşaat aşamasında dolgu için yaklaşık 4 milyon 630 bin ton anroşman taşın kullanılması planlanmaktadır. Rize-İyidere arası 16 kilometre yani yirmi bir dakika civarındadır. Lojistik limanda, depolama, ulaşım, idari ve benzeri amaçlarla kullanılacak diğer yapıları da inşa etmek adına yaklaşık 450 bin metrekarelik bir geri saha dolgu alanı planlanmıştır. Bu projenin bedeli 700 milyon TL'dir. Bu kadar planlama doğanın hiçbir devinimi göz önüne alınmadan yapılmaktadır.

Bu nedenlerle ilgili maddenin kanun teklifinden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz sırası İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili konuşacağım.

Bu maddede, ekli krokide sınır ve koordinatları belirtilen Rize dolgu alanı, bu üniversite için, Bitlis Ahlat’ta devlet konutları, Çandarlı ve yine Rize İyidere’de liman için bir kıyı dolgusu yapılacak. Bu nedenle, Kıyı Kanunu’ndan muafiyet isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, gerekçede de belirtilmiş, gerçekten Rize’de alan çok sınırlı, doğru fakat bugün çıkmadı bu problem, yıllardan beri var ve biz yıllardan beri uyarıyoruz. Ben yirmi seneden beri Rize’de siyaset yapıyorum ve hep de muhalefette kaldım. Önce Anavatan Partisi Hükûmetini, daha sonra MHP de dâhil oldu, onları uyardık, sonra, on altı seneden beri de Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini uyarıyoruz. Üniversiteyle ilgili özellikle çok uyardık. Rize’de bu üniversite şehir içinde olmaz, yanlış yapıyorsunuz. Dinlemediler, şehir içinde her tarafta üniversite binası yaptılar. Öyle ki üniversite binası ile vatandaşın evinin penceresi arasında 2 metre mesafe olan yerler var değerli arkadaşlarım. Oysa Rize’de 6-7 kilometre yukarıda Isırlık diye bir yer var. Burada çoğu da kamuya, hazineye ait olan 500 dönüm bir arazide bir Rize üniversitesi, Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi kampüsü kurun dedik, “Çıkamayız kışın oraya.” dediler. Ya arkadaşlar, Erzurum 2.200 metre rakımdadır, nasıl çıkamazsınız 500 metreye, 400 metreye? Dinlemediler, değerli arkadaşlarım. Şimdi ise denizde dolgu yapacaklar.

Bakın, biraz evvel konuşan İYİ PARTİ milletvekili Hüseyin Bey de sözünü etti, Rize’de yıllar evvel dolgu yapıldı ve şu şekilde satıldı: İşte dolgu “denizden kara, karadan para” diye takdim edildi. Şimdi orada da on beş seneden beri uyarıyoruz Adalet ve Kalkınma Partisini. Var mı burada milletvekili, bilmiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Var, var.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bu binalar tehlikede, yıkılacak Osman Bey. Sen Mecliste herkese laf atıyorsun ama bu binalar yıkılacak, raporlar var, buna el atın. İkna edemedik, dinlemediler de değerli arkadaşlar. Niye dinlemediler? Muhalefet söylüyor diye dinlemediler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Osman bayramda gider Rize’ye. O kadar Rizeli. Bayramdan bayrama.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ben her zaman buradayım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onun Rizeliliği bayramdan bayrama!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yedi sülalem orada benim, yedi sülalem.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın, on altı seneden beri bunları anlatıyoruz. Şimdi ne yapıyorlar? Şimdi tekrar dolgu yapacaklar, denizi dolduracaklar.

Değerli arkadaşlarım, Rize’de üniversite binası yapılması, Rize’de lojistik merkez yapılması, liman yapılması, bunların hiçbirisine karşı çıkmıyoruz. Elbette bunları destekliyoruz. Elbette bunlara ihtiyacı var. Şehir hastanesi için de geçen sene Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, aynı şekilde dolguyla yapılacak şehir hastanesi. Ama henüz bir kuruş para ayrılmış değil, daha hiçbir şey yapılmadı.

Bakın, inadın sonucunda gelinen yerdir. Bugün on altı senelik Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetinden sonra Rizelilere de buradan bir teessüfümü bildiriyorum. Bütün bunları anlattık, defalarca da karşılarına çıktık, bunlar yanlış yapıyor dedik. Belediyelerde yapılacak 2014 seçimlerinde bütün bu sıkıntıları anlattık, dinlemediler. “Hemşehrimiz filan” dediler, sanki biz Batum’dan gelmiştik, rey vermediler, canları sağ olsun. Dinlemediler ve şimdi gelinen yerde Rize şehir olmaktan çıkmıştır değerli arkadaşlarım. Bu yapılanlarla daha güzel olmuyor, daha çok iş alanı da açılmıyor maalesef. Rize bir inat uğruna tahrip edilmiştir. Kimseyi dinlemiyorlar. “Nasıl olsa Cumhurbaşkanı var, Cumhurbaşkanı ne derse Rizeli oy verecek.” yerel siyasetçiler, Sayın Osman Aşkın Bak dâhil -cevap hakkı tanıyorum burada- bu kolaylığa yenildikleri için Rize’ye hiçbir şey yapamamışlardır.

Aslında milyarlarca lira para aktarılmıştır değerli arkadaşlarım. Ama bir tane, “artı 1” istihdam yaratılamamıştır değerli arkadaşlarım. Bir ÇAYKUR’a ve çaya esir edilmiştir Rize. O çay ve ÇAYKUR’un da sınırları gelmiştir. ÇAYKUR şu anda Varlık Fonu’nda, ne olacak ne olmayacak belli değil.

Şimdi Sakarya belediye başkan adayı yapıldı giden ÇAYKUR Genel Müdürü, işçilere ne dedi biliyor musunuz, geçici işçilere? “Siz bir senelik çayı satın alırsanız, parayı da verirseniz, sizi daimî işçi yapacağım.” Bu adam -bakın, bir daha tekrar ediyorum- işçilere dedi ki, geçici işçilere: “Bir senelik çay satın alırsanız sizi daimî işçi yapacağım.”

Değerli arkadaşlar, böyle bir devlet var mı, böyle bir kanun var mı, böyle bir düzen var mı? Bu adam şimdi Sakarya’ya belediye başkan adayı oldu.

Rize’de yapılan şey bu. Bu dolgu ve yapılan bu kadar yatırıma rağmen Rize’de yaşam çok zor Sayın Osman Aşkın Bak.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, sataşma var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Osman Bey’e söz hakkı doğdu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Osman, sataşmadan söz al.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Osman konuşsun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, şunu söyleyeyim, zabıtlara geçsin diye söylüyorum tabii zaman ekonomisi açısından: Rize şu anda yatırımlarıyla beraber büyümeye devam ediyor. Organize Sanayi Bölgesi ful dolu. İkincisini yapıyoruz. Küçük sanayiyi yapıyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Mikrofonunu aç. Sataştım ona. Doğruyu söylemiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kentsel dönüşüm için on gün önce sayın bakanımızla beraberdik orada, çalışmalar devam ediyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – 1 kişiye iş vermediler, 1 kişiye.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Rizeliler memnun. Cumhurbaşkanından memnun. Sandığa gömüyor…

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – On beş senedir “artı 1” istihdam yaratılamadı Rize’de.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 14 seçimdir sandığa gömüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rize’de oy alıyor; “3-0” “3-0”… Kendisi de aday oldu, onu da sandığa gömdüler. Hepsini sandığa gömdüler.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Yaslandılar Recep Tayyip Erdoğan’a.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Rizeliler hâlâ göçmeye devam ediyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Rizeli hemşehrilerimizle gurur duyuyoruz. Cumhurbaşkanımızla gurur duyuyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8‘inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"MADDE 8- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Teşvik ve Muafiyetleri Kanunu’nun mülga ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

EK MADDE 1- Başkanlık tarafından desteklenen araştırma, geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik, iş geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetlerine ilişkin her türlü süreçte görev yapmak ve mesleki bilgi ve deneyiminden yararlanmak üzere geçici süreyle kamu görevlileri ile alanında uzman kamu görevlisi olmayan diğer kişiler Bakanlığın çıkaracağı bir yönetmelikle görevlendirilebilir. Bu kapsamda görevlendirilen öğretim elemanları ile kamu görevlisi olmayan alanında uzman diğer kişilere 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 38’inci maddesinde öngörülen aylık tutarın beş katını aşmamak kaydıyla diğer kanunlardaki düzenleme ve kısıtlamalara tabi olmaksızın ödeme yapılabilir. Yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar; işin ve hizmetin özelliği, görev yeri, çalışma şartları ve süreleri gibi hususlar esas alınmak suretiyle Başkanlıkça belirlenir. 2547 sayılı Kanuna göre görevlendirilecekler asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ve diğer mali ve sosyal haklar ile 2547 sayılı Kanunun 58’inci maddesinde öngörülen ödemelerden aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlanmaya devem eder. Bu maddede öngörülen ödemeden yararlananlara 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre harcırah ödenmez.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                İsmail Koncuk                                      Fahrettin Yokuş

                                          Adana                                                       Adana                                                       Konya

                               Arslan Kabukcuoğlu                                   Yavuz Ağıralioğlu                              İmam Hüseyin Filiz

                                        Eskişehir                                                    İstanbul                                                   Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili İsmail Koncuk konuşacaktır.

Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Ceyhan’da bir sel olayı yaşandı bugün. Hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum. Ceyhan Nehri’nin taşması sonucunda Ceyhan-Kadirli yolu ulaşıma kapandı, bazı köylerimizde de ulaşımda problemler yaşanıyor. Allah beterinden korusun diyorum. Tabii, Çukurova’daki diğer illerimizde de, Mersin’de, Tarsus’ta da sel felaketi yaşandı. Tüm Çukurovalı hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bir vergi kanunuyla karşı karşıyayız. Aslında, yani böyle dişe dokunan çok fazla değişiklik yok yani “vergi kanunu” ifadesi son derece önemli bir ifade ama böyle, etkileyici, çarpıcı, vatandaşlarımızın, milletimizin beklentilerini karşılayan bir değişiklikle karşı karşıya olmadığımızı burada ifade ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonu üyemiz İsmail Tatlıoğlu da buradaki bazı maddeleri İYİ PARTİ Grubu olarak desteklediğimizi zaten ifade etti. İşte, evde üretilen –“ev hanımları” diyor burada ama- havlu, çorap, örtü, çarşaf ve benzeri ürünlerin vergiden muaf olması konusu elbette önemli. Tabii, burada çok gündeme geldi ama biz İYİ PARTİ olarak bir kere daha gündeme getirelim. Bu 30 bin lira civarındaki vergi muafiyetinin yeterli olmadığını, bunun yüzde 70-80’inin anamal gideri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla çok fazla büyük bir rakam değil. Bunun 2 katına çıkarılması zaten AK PARTİ Grubunun da -Komisyon Başkanımız Süreyya Bey de burada ifade etti ama- birçok kişinin de kabulü olmasına rağmen, maalesef, kanun maddesi hâline gelmedi. Enteresan bir durum yani bu kadar aklıselim, herkesin kabul ettiği maddelerin dahi burada düzeltilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelmemesini de anlamakta zorlanıyoruz.

Tabii, 7’nci madde evlere şenlik bir madde. Benden önceki milletvekilleri de bilhassa Sayın Cumhurbaşkanının o konuşmasını okudu, ben de kendi üslubumca okuyacağım. Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı: “Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya, nelere muktedir şu kapitalizm. Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurlarında değil.” Son derece güzel bir tanımlama, aynen katılıyorum ama şimdi, bu tanımlama bir yana, bu 7’nci madde bir yana.

Değerli milletvekilleri, poşeti 25 kuruş bedelle satmakla çevreci olunamıyor demek ki. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı vatandaşın huzuruna çıkacak, deniz kenarlarının, orman alanlarının betona çevrilmesinden rahatsızlığı ifade edecek ama Rize’de, İzmir’de, Ahlat’ta deniz ve göl kenarlarını biz betona çevireceğiz; bunu milletimize nasıl izah edebileceksiniz? Böyle bir tenakuzu siyaseten izah edebilmek mümkün mü bilmiyorum. Gerçi siz bu konuda mahirsiniz, onu da ifade edeyim. Yani kendi tenakuzlarınızı dahi millete doğru olarak takdim etmek konusunda mahir olduğunuzu da burada ifade etmek istiyorum. Ama çevrecilik adına bu 7’nci madde tam bir garabet, tam bir tezat uygulamadır; bunu da çevrecilik adına burada kınadığımı ifade ediyorum. Denizlerimizi, göllerimizi betonlaştırarak çevreci olunamıyor demek ki ama televizyonlarda, miting meydanlarında millete başka, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda başka olmaz. Bunun, yüce dinimizde bir adı var, burada sizleri fazla kırmamak adına söylemek istemiyorum ama bu riyadır, bu riyadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koncuk.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Yaptıklarımız ile dilimizden çıkan ifadeler çelişiyorsa bunun adına “riya” deniliyor, bunun adına “ikiyüzlülük” deniliyor. Bu, herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisine, bir siyasi partiye, bir iktidar partisine yakışır bir tutum değildir. Bu maddeyi, tabii 8’inci maddeyi, biz de diğer muhalefet partileri gibi kabul etmedik, doğru bulmadık. Bu anlayış mutlaka değişmelidir.

Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki “vergi kanununda değişiklik yapılması” diye isim verdiğiniz bu değişiklikler içerisinde keşke şu yüzde 15’lik, 20’lik, 27’lik dilimler yeniden gözden geçirilseydi. Büyük bir feryat var, kulaklarınızı tıkıyorsunuz, görmezden geliyorsunuz. Milletten koptuğunuz, milletten uzaklaştığınız, bu maddelerde dahi çok net olarak görülüyor diyorum. İnşallah 31 Mart tarihinde millet şu ayaklarınızı yere bastıracak, yere bastıracak; bastırmalı, yoksa 31 Marttan sonrası millet için facia olacak diyorum.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koncuk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

MADDE 8- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Teşvik ve Muafiyetleri Kanununun mülga ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yenilenerek düzenlenmiştir.

"EK MADDE 1- Başkanlık tarafından desteklenen araştırma, geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik, iş geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetlerine ilişkin her türlü süreçte görev yapmak ve mesleki bilgi ve deneyiminden faydalanmak üzere geçici süreyle kamu görevlileri ile alanında uzman kamu görevlisi olmayan diğer kişiler görevlendirilebilir. Bu kapsamda görevlendirilen öğretim elemanları ile kamu görevlisi olmayan alanında uzman diğer kişilere 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesinde öngörülen aylık tutarın beş katını aşmamak kaydıyla diğer kanunlardaki düzenleme ve kısıtlamalara tabi olmaksızın ödeme yapılabilir. Yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar; işin ve hizmetin özelliği, görev yeri, çalışma şartları ve süreleri gibi hususlar esas alınmak suretiyle Başkanlıkça belirlenecektir. 2547 sayılı Kanuna göre görevlendirilecekler asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ve diğer mali ve sosyal haklar ile 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesinde öngörülen ödemelerden aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlanmaya devam eder. Bu maddede öngörülen ödemeden yararlananlara 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre harcırah ödenmez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                    İsmail Koncuk                                       Yavuz Ağıralioğlu                              İmam Hüseyin Filiz

                                          Adana                                                      İstanbul                                                   Gaziantep

                               Arslan Kabukcuoğlu                                    Fahrettin Yokuş                   Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                        Eskişehir                                                     Konya                                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye İstatistik Kurumu Kasım 2018 verilerine göre ülkemizde 11 milyondan fazla otomobil bulunmaktadır. Bu araçların yüzde 39 kadarı LPG’lidir. LPG’li araçlar klasman olarak nispeten düşük güçte ve düşük konfordadır. Pek çok durumda, araç, bir aile için mecburiyetler listesine girmektedir. LPG’li araçların yakıt almasını kolaylaştıracak fırsatların sağlanması yerinde olmuştur. Benzine göre kendi bünyesinde bazı riskler taşıyan LPG’nin bu tehlikelere karşın litre bedelinde benzinin bedelinin 1/3’ü kadar olması bu aracı kullanacak insanlarımıza sosyal yardım olacaktır.

Asgari ücret 2018 yılında 353 avro, günümüzde ise 324 avroya düşmüştür. Asgari ücretle geçinen 6 milyon 700 bin kişi ve asgari ücret altında 1 milyon 800 bin kişi yaşamaktadır. İYİ PARTİ’nin teklif ettiği asgari ücretin vergi dışında bırakılması talebi, normalde bu ailelere bir rahatlık getirecekti. Aslında Hükûmet de konunun farkındadır. Ev kadınlarının kazancının bir nevi vergi dışı bırakılması ve onları evde üretime teşvik etmek, aynı zamanda Hükûmetin aczinin bir ifadesidir. Ne çare ki gelir garantili yollar, köprüler, tüp geçitlerden, hastanelerden vatandaşa verecek para kalmıyor. Evinde ufak çapta üretim yapılmasına evin erkekleri de dâhil olacaktır. Erkeklerde istihdamın yüzde 65, kadınlarda yüzde 30 olduğunu düşünürsek yine de bu işten en çok yararlanacak olan kadınlardır. Doğrusu, ev işiyle uğraşan kadınlar evlerindeki sınırlı konfordan fedakârlık etmek zorundadırlar. Evlerinin bir kısmını yapacakları bu işlere ayıracaklardır, evlerini aynı zamanda iş yeri hâline getireceklerdir. Eşler, çocuklar da işe müdahil olacaktır. Bunlar oyalanıp duracaklar. El emeği göz nuru örgü, dantel veya erişte, tarhana ne kadar insanların yoksulluğuna çare olabilir ki? Bu, olsa olsa onların yoksulluklarına katlanmaları için, yoksulluğu kendilerine bir kader bilmeleri için bir araç olabilir. Bu durum, aslında Eskişehir’in Çamlıca Mahallesi’nde, Gündoğdu Mahallesi’nde oturmakta olan, yaşamakta olan vatandaşlar için biraz daha oyalanma olabilir. Devlete düşen, insanları pek çok yerde sadaka bile sayılmayacak gelirlere mahkûm etmek yerine kişi başına 10 bin dolar olduğu iddia edilen gayrisafi millî hasılanın eşit olarak dağıtılmasını sağlamak olmalıdır.

Varsayalım ki insanlar emek zahmet bu işe başladılar, bin bir emekle belli bir düzeye getirdiler, tam bellerini doğrultacakken bu sefer de vergi memurları tepelerine dikilecektir. Büyük iş insanlarından, müteahhitlerden bir şey alamayan devlet, emin olunuz bu insanlardan elini hiç çekmeyecektir. Elli yıl önce Hindistan’daki, Bangladeş’tekine benzeyen, insanlara refah getirmeyen yöntemlere ümit beslemek on yedi yıllık AK PARTİ Hükûmetinin ülkeyi getirdiği hazin noktadır. Dar gelirliler için yapılması gereken böyle palyatif çözümler değil eğitimde, ahlakta, adalette ülkeyi çağdaş seviyelere getirmek yani ülkeyi orta gelir tuzağından çıkartmak olmalıdır.

Hepinize saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabukcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                                                                               Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                                                                                         İzmir

MADDE 9- 2/3/2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 5 inci maddesinde bulunan ikinci fıkranın ikinci cümlesi ile yedinci fıkrasının üçüncü cümlesi yürürlükten kaldırılmış ve dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Dağıtıcıların, teknik düzenlemelere uygun depolama ve/veya dolum tesisine sahip olması zorunludur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır konuşacaktır.

Buyurun Sayın Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Tabii, bu sözüme önce sorularla başlamak istiyorum. Birinci sorum şu değerli arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın 2’nci maddesinde de belirtildiği şekliyle acaba gerçekten demokratik, gerçekten laik, gerçekten sosyal ve gerçekten bir hukuk devleti midir? Demokrasiyi, laikliği ve sosyal devleti tartışmayacağım burada ama hukuk devleti üzerine birkaç sözüm var. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 103’üncü maddesi uyarınca hepimizin önünde, milletin önünde bir ant içiyor, tarafsızlık yemini ediyor; uyuyor mu? Bu sorunun yanıtı hepimiz tarafından gayet iyi biliniyor aslında. Kimimiz açıkça “Hayır.” diyebiliyor, kimimiz “Hayır.” derse başına ne iş geleceğini düşündüğünden bu konuda düşüncelerini kendine saklıyor.

Bir başka soru: Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Anayasa’nın 94’üncü maddesinde belirtildiği gibi “Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamazlar.” hükmüne uyuyor mu? Gidip İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bir siyasi faaliyet gerçekleştirirken, aynı gün gelip Meclis çatısı altında, hepimizin bir Başkanı olarak bu göreve devam ediyor mu, bu görevini sürdürüyor mu?

Şimdi, değerli arkadaşlar, örneğin, seçimlerde mühürsüz oy pusulası, mühürsüz zarflarla kullanılan oylarla ilgili kanun emretmesine rağmen, Yüksek Seçim Kurulu tarafından -ki bir yargı organı olarak, yüksek yargı organı olarak- yetkisini de aşarak tam kanunsuzluk yapıldı mı, bu oylar geçerli sayıldı mı? Bunun daha nicelerini sayabiliriz.

Bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Anayasa Mahkemesine -Anayasa’ya aykırılık olduğunu iddia ettiğimiz- sunduğumuz birçok metin henüz daha görüşülmedi veya bir sonuç alabildik mi?

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu hukuksuzluğun sonu, en son geldiğimiz örneği Komisyonumuzda hukuk dışı bir uygulama; İç Tüzük’ümüzün 26’ncı maddesi “Komisyonların toplantıya çağrılması” başlıklı maddesi, “Zorunluluk olmadıkça komisyon toplantısı için çağrı, en az iki gün önceden yapılır.” diyor. Peki, bu torba kanun teklifinin Komisyonda görüşülmesi için yapılan çağrı acaba ne zaman yapıldı? 9 Ocak 2019, saat 18.30’da, hani mesai de bitmiş. Hani çeşitli kamu kurumlarına, kuruluşlarına veya özel sektörde bazı çalışanlara bir soru, görüş sormaya kalksak bulamayacağız.

Hemen ertesi gün, 10 Ocakta, sabah saat 11.00’de Komisyon toplantıya çağırılıyor ve bu 18’di, 1 madde çıkarıldı ki aslında Plan ve Bütçe Komisyonunu da ilgilendiren bir maddeydi. Çıkarılmış olan… Bu Komisyon toplantısı hemen ertesi gün sabah yapılıyor. Peki, biz 11 farklı kanun içeren böyle bir kanun teklifinin üzerinde görüşlerimizi oluşturabiliyor muyuz? Bu, İç Tüzük ihlali değil midir? Söz konusu, yapılan İç Tüzük ihlali bu kadar kolayca geçiştirilebilecek mi? Bu kanun teklifi hazırlanırken tali komisyonlara, meslek kuruluşlarına kanun teklifini hazırlayan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız sormuşlar mıdır? Onlar sormuş, bilgi almış olabilirler kamu kurumlarından. Peki, biz Komisyon üyeleri olarak bu maddeler üzerinde kendi bilgimizi geliştirecek, artıracak, fikir üretecek zamana sahip olabildik mi? Olamadık. Peki, bu Komisyon ne iş yapar, bu Komisyon neden toplanır, bu Komisyon alelacele neden toplanır da buraya –gündeme- bu kanun teklifi, torba kanun gelir? Ne yazık ki bu konu anlaşılabilir değil.

Ben ilk soruma geri dönmek istiyorum. Gerçekten bir hukuk devleti miyiz? Bu sorunun yanıtını sözlerin arasında, sizin kendi zihninizde gayet açık ve net verdiğinizi biliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sındır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.04

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Geçen oturumda, birinci bölümde bulunan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 10 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy’a ait.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10 ila 17’nci maddelerini kapsayan kısmı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygıyla selamlıyorum.

Teklif, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında da uygulanmış olan ve işverene sağlanan asgari ücret sigorta prim desteğinin 2019 yılında da uygulanmasını içermektedir. Daha önceki yıllarda, çalışan işçi sayısına bakılmaksızın işçi başına 100 Türk liralık destek verilmekteydi. Bu düzenlemeyle, 2019 yılında 500 ve üzeri işçi çalıştıran iş yerleri için destek miktarı günlük 3 lira 36 kuruş yani aylık 101 Türk lirası olarak uygulanacak, 500’ün altında işçi çalıştıran iş yerleri için ise 2018 yılında verilen günlük 3 lira 33 kuruş yüzde 50 artırılarak 5 Türk lirasına çıkarılacak ve aylık 150 Türk lirası olarak uygulanacaktır. Bu sayede işletmelerimiz asgari ücret teşvikiyle korunmaya devam edilecek, küçük işletmelere devlet tarafından sağlanan katkının miktarı da artmış olacaktır.

Ülkemizde gerçekleştirilen AR-GE ve yazılım faaliyetleri sonucu elde edilen patent ve faydalı model belgelerine konu buluşların satışı, kiralanması, seri üretimi ve üretim sürecinde kullanılmasından elde edilen kazançların yüzde 50’si gelir ve kurumlar vergisinden istisnadır. Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre söz konusu istisnadan faydalanılabilmesi için 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Patent veya Faydalı Model Belgesi alınması ve anılan kanun hükmünde kararname kapsamındaki kişilerden olunması gerekmektedir. Ancak 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 22/12/2016 tarih ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’yla yürürlükten kaldırılmış olup 6769 sayılı Kanun’da 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye yapılan atıfların, ilgili olduğu maddeler itibarıyla 6769 sayılı Kanun’a yapıldığına dair madde yer almamaktadır. Dolayısıyla mevcut durumda 6769 sayılı Kanun kapsamında Patent veya Faydalı Model Belgesi alınan buluşlardan elde edilen kazançlar için anılan istisnadan yararlanılabilmesi mümkün değildir. Bu maddeyle yapmış olduğumuz teknik düzenleme, alınan Patent veya Faydalı Model Belgesi’ne konu buluşların, elde edilen kazançların gelir ve kurumlar vergisi istisnasından faydalanmasını sağlamaktadır.

2019 UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali ülkemizde oynanacaktır. İki yıl öncesine kadar bu şampiyonalar UEFA’nın atamasıyla Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yapılmaktaydı. Adaylık sürecinin başlatılması ve bu 2 şampiyonanın yapılacağı ülkelerin tıpkı Avrupa Futbol Şampiyonası ve Dünya Futbol Şampiyonası gibi bir adaylık süreciyle belirlenir hâle gelmesiyle UEFA, ülkelerden çeşitli garantiler istemeye başlamıştır. 6’ncı maddede yer alan KDV istisnasıyla birlikte düşünüldüğünde teklifin 12’nci maddesinde yer alan gelir ve kurumlar vergisi muafiyeti, 2019 yılı Süper Kupa Finali’ni ve 2020 Avrupa Şampiyonlar Ligi Finali’ni -2005 yılında İstanbul Olimpiyat Stadında oynanmış olmasına rağmen- 2’nci kez almamızda avantaj sağlamıştır.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında uzmanlaşmayı artıran ve personelin lehine hükümler getiren bu düzenlemeyle, Başkanlıkta fiilen en az beş yıl çalışanların diğer şartları taşıması kaydıyla uzmanlığa atanabilmesini sağlayan mevcut düzenlemeye ek olarak ataması yapılacakların Başkanlıkta sözleşmeli olarak yıllardır sunduğu katkıların özlük haklarına yansıması amaçlanmaktadır. Bu sayede gelir kaybının makul bir seviyeye çekilmesi, iş sonu tazminatı, mesai ücretleri ve benzer diğer ödemelere ilişkin olası hukuki ihtilafların önüne geçilmesi, mevcut uygulamaya yönelik belirsizlikler ve kayıtlar nedeniyle atama için başvurmayan personele ek süre verilerek düzenlemenin nihai amacına ulaşması sağlanmaktadır.

Teklif, enerji piyasalarını ilgilendiren, bu sektörde faaliyet gösteren firmaların ekonomide yaşanan spekülatif dalgalanmalara karşı ihtiyatlı olmalarını sağlayan ve nihai tüketiciye ekonomik anlamda olumlu yansımaları olacak şekilde düzenlenmesini kapsamaktadır.

Enerji piyasalarında borsada olduğu gibi ileri tarihli anlaşmalar yapılmaktadır. Borsa İstanbul’da da vadeli işlemler adı altında ileri tarihli enerji ticareti yapılmaktadır. Hâlihazırdaki düzenlemeye göre SPK mevzuatı, vade dolduğunda fiziki teslimatın yapılıp yapılmadığını kontrol etmeye cevaz vermemektedir. Bu kapsamda, 14’üncü maddede yapılan düzenlemeyle sayaç ölçümlerine dayanarak fiziksel teslimat şartını sağlamayı amaç edinen ve ileriki tarihteki enerji tedariki sayesinde enerji ticaretini garantiye almak suretiyle piyasaya, katılımcılara güven veren, işlem yapısını hukuken garanti altına alan bir sistemin kurulması öngörülmektedir. Yurt dışında da benzerleri yapılan bu uygulama, tedarikçinin üreticiyle ileri tarihli fiziksel teslimat koşuluyla anlaşma yaparak fiyatı kendisi açısından garanti altına alabilmesine imkân vermektedir. Bu sayede, örneğin, altı ay sonra elektrik fiyatları ya da doğal gaz fiyatlarının ne olacağı, kuraklık olup olmayacağı gibi risklerin tedarik sürecine olan etkisi bertaraf edilecek, yapılan denetim neticesinde elektriği eksik üreten üreticinin veya eksik alan tedarikçinin, dengesizlik maliyetine katlanması söz konusu olacaktır.

Teklifle, EPİAŞ tarafından işletilen veya mali uzlaştırmayla diğer mali işlemleri yürütülen piyasalara ilişkin olarak risk yönetimi, teminat yönetimi, temerrüt yönetimi ve temerrüt garanti hesabına ilişkin usul ve esasların EPDK tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, EPİAŞ tarafından işletilen veya mali uzlaştırmayla diğer işlemleri yürütülen piyasalar kapsamında alınan teminat ve temerrüt garanti hesabı varlıklarının da yasal takipler karşısında koruma altına alınması amaçlanmaktadır. Enerji piyasasında elektrik üreten veya elektrik satan şirketlerin EPİAŞ nezdindeki teminatlarının hacze, rehine, iflas veya tasfiyeye konu edilebileceği ve ürettikleri veya sattıkları elektrik fiyatlarına bu riskleri ekleyecekleri durumu, elektrik fiyatlarının da yukarı yönlü değişmesi ihtimalini beraberinde getirmektedir.

Teklifin 15’inci maddesiyle, EPİAŞ’a verilen teminat mektuplarının elektrik piyasasına ilişkin olduğu, sadece bu işlemler için kullanılabileceği kesin, kati ve süresiz olduğu da aşikârdır. Dolayısıyla bu teminatların haciz veya rehine konu edilmemesi elektrik fiyatlarında yaşanabilecek yukarı yönlü baskının önüne geçmesini sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı noktalamadan önce gündeme getirilmesini elzem gördüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Bildiğiniz üzere, seçim bölgem olan Kayseri’miz, 1 milyon 370 binin üzerindeki nüfusu, 4 üniversitesi, fakülte hastanesi ve Türkiye'nin en büyük şehir hastanesini bünyesinde bulunduran, başta Erciyes Dağı olmak üzere kış ve kültürel turizm imkânlarına sahip, yakın zamanda 4’üncü organize sanayi bölgesine kavuşacak 1,7 milyar dolara ulaşan ihracatıyla ülkemiz açısından her yönden önemli bir ilimizdir. Gelin görün ki Kayseri’miz, ülke ekonomisine olan bunca katkısına rağmen yıllardır hep ihmal edilmiştir. Bu ihmalin en büyük göstergesi ise ülkemizin coğrafik olarak en merkezî konumunda olmasına karşın, hak ettiği ve gereken ulaşım yapısına henüz kavuşturulmamasıdır. Kayseri’mizin elverişli ulaşım imkânlarına sahip olması, yine ilimiz hastanelerinden faydalanmakta olan çevre illerimiz vatandaşları açısından da elzem bir durumdur. Tüm bu etmenlere rağmen ilimizle bağlantılı herhangi bir otoyol projesi yapılmamakla birlikte âdeta mahrumiyet bölgesi olarak ilan edilmiş ve var olan projelere dâhil edilmemiştir. Örneğin, 24 Ağustos 2017 tarihinde Ankara-Niğde Otoyolu Projesi yapımına başlanmıştır. Ankara ve Niğde arasında yapılacak olan bu yolun toplam uzunluğu, bağlantı yollarıyla birlikte 330 kilometreyi bulmaktadır. Fakat gelin görün ki Kayseri’miz, bu projede de yerini bulamamış, yine hizmetten mahrum bırakılmıştır.

Talebimiz çok açık ve nettir, biz, hakkımız olanı yıllarca Hak’tan dileyebildik, şimdi ise sayın bakan, sesimizi duyacaktır diye ümit ediyoruz. Bu konuda kendisinin gerekli hassasiyeti göstereceğine yürekten inanıyoruz. Bizler Kayseri halkı olarak çok çalıştık, ülkemize sayısız iş yeri, fabrika ve marka kazandırdık. En azından hâlihazırda uygulama aşamasına gelmiş bulunan Ankara-Niğde Otoyolu Projesi‘ne Kayseri ilinin de dâhil edilmesinin en büyük hakkımız olduğunu düşünüyor ve Kayseri’mizin, bu yola kavuşmasından sonra ülke ekonomimize sağlayacağı katkının büyüyeceğinin aşikâr olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Sözlerimi tamamlamadan önce, geçtiğimiz salı akşamı Kayseri’miz ilçelerinde, özellikle de Talas’ta meydana gelen, saatteki hızı 90 kilometreye kadar ulaşan fırtına sonucu maddi ve manevi kayba uğrayan tüm hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, tekrarının yaşanmamasını Cenab-ı Hak’tan diliyorum.

Söz konusu teklifin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.

İkinci söz, İYİ PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’e ait.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir, temele taş bulmak gecikebilir, devlete baş bulmak gecikebilir; adalet gecikmez, tez verilmeli. Yargının kurucu unsuru olarak yasaca tanımlanan avukatlık mesleği ve savunmanın temsilcileri avukat meslektaşlarımızın sorunları gün geçtikçe çığ gibi büyümektedir. Adalet, mülkün temeli ise savunma da adaletin temelidir. Savunmasız adil bir yargılama düşünülemez. Bağımsız olduğu iddia edilen yargımızda çok önemli görev üstlenen avukatlar acaba bugün hangi şartlarda çalışmaktadır, bunun farkında mıyız? Ünlü bir düşünürün özlü sözünde belirttiği gibi, avukatlar efendileri olmadan yargıdaki yerlerini almak için büyük fedakârlıkla çalışmaktadırlar. Bu onurlu mesleğin mensubu olarak bugün burada bir nebze de olsa avukatların sorunlarını yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.

Bugün, ülkemizde, tüm olumsuz şartlara rağmen var olmaya çalışan avukatlığın ve savunmanın onurunu koruma mücadelesi verdiklerinin bilinmesini isterim. Avukatlık mesleğinin özellikle ekonomik yönden zayıflaması sonucu, bir kısım meslektaşlarımızın meslek kurallarına uygun davranmasının azalması, mesleki geleneklerinin göz ardı edilmesi sonucu, zaten tarafsızlığı ve güven unsuru son sıralarda yer alan yargı için de hukuka olan güvenin yok olması sonucunu doğurmuş, halk arasında “Avukat tutma, hâkim tut.” sloganının doğmasına neden olmuş durumdadır.

Her ne kadar toplumun genelinde avukatlık mesleği “oldukça iyi kazandıran bir meslek” algısı yer etmiş ise de bunu tüm avukatlar için söylemek pek mümkün değildir. Ekonomik sorunları dile getirmenin meslek onurunu zedeleyebileceği düşünülse de amacımız, meslek onuruna zarar vermek değil, meslek itibarını zedelememek adına pek fazla dillendirilmeyen bu konuyu irdeleyerek ekonomik sıkıntılar yaşayan genç avukatlara çözüm önerileri sunabilmektir.

Avukatlık mesleği, salt para kazanma arzusuyla yapılacak bir meslek değildir. Lakin her insan gibi avukatlar da öncelikle temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, ardından gerek kendileri gerekse bakmakla yükümlü oldukları insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına gelire ihtiyaç duyarlar. Bugün mesleğinin başında bulunan genç meslektaşlarımızın, büyük hukuk bürolarında sigortalı çalışan avukatların sigorta primleri dahi yeri gelmekte kuruma gerçek ücretler üzerinden bildirilmemektedir. Çalışmak zorunda kalan genç avukatın bu duruma istemeden de olsa ses çıkarmadığı gözlenmektedir. “Çalışmak zorundayım.” diyen avukata sormak gerek: Kendi hakkını savunamayan bir avukatın, başkasının hakkını savunması mümkün müdür? Baro aidatlarını, sigorta primlerini dahi ödemekte zorlanan avukat sayısının oldukça fazla olduğu düşünüldüğünde özellikle genç avukatların büyük bir kısmının ya bürolarını kapatıp hiç büro açmadan başka bürolarda ücret karşılığı çalıştığına veya kamuda ücretli avukatlık yaptıklarına tanık olmaktayız. Ekonomik sıkıntılar sonucu, “Yoksulluk haksızlık getirir.” sözünde de belirtildiği gibi, avukatlar ister istemez meslek kurallarının dışına çıkmaya, iş alabilmek, gelir elde edebilmek adına meslek kurallarıyla bağdaşmayacak şekilde hareket etmeye, mesela reklam yasağına uymamaya veya yukarıda ifade edildiği gibi inanmadıkları işleri almaya zorlanmaktadır. Ekonomik sorunları bulunan avukatın, meslek ilke ve kurallarına uygun davranmasını beklemek oldukça ütopik bir yaklaşım olacaktır. Oysa ekonomik sorunlarını çözmüş bir avukat kamu hizmetini ifa ederken bağımsız ve güçlü olacak, özellikle bağımsız ve güçlü avukatlar da Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesinde belirtilen yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil etme görevini gerçek anlamda yerine getireceklerdir.

Kısa bir süre içinde savunmanın temsilcileri avukatların tüm sorunlarını anlatmak mümkün değildir. Kısaca, avukatlık mesleği yani savunma can çekişmektedir. Can çekişen kutsal avukatlık mesleğine ve onun temsilcilerine bir gün herkesin ihtiyacı olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Feyzioğlu’nun kısmen olsa da sorunları dile getiren bir metnini burada sizlerle paylaşmak istiyorum:

Avukatlık stajına kabul ve avukatlık sıfatını kazanma sınava bağlanmalıdır. Hukuk fakültelerinin öğretim kalitesi artırılmalı, kontenjanları düşürülmeli, yeni hukuk fakültesi uzun yıllar açılmamalıdır. Sayılar, sorunun büyüklüğünü göstermekte yeterlidir. Yaklaşık 120 bin kayıtlı avukat vardır, stajyer avukat sayısı ortalama 15 bindir. Hukuk fakültelerinde 70 bin civarında öğrenci bulunmaktadır. Beş yıl sonra avukat sayısı 200 bini bulacaktır. Mahkeme kalemlerinde, noterlik dairelerinde, banka şubelerinde, tapu dairelerinde hukuk fakültesi mezunları için belli sayıda kadronun ayrılması hem uyuşmazlıkları önleyecek hem de hukuk fakültesi mezunu gençlerimize iş imkânı yaratacaktır.

İdare mahkemesi hâkimlerinin herhangi bir fakülte mezunu olmasına izin veren düzenleme hem mesleğimiz hem de vatandaşlarımızın hukuki güvenliği açısından sakıncalıdır.

Ceza uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların uzlaştırmacı yapılması yanlıştır. Devlet memurlarının, örneğin adliye personelinin uzlaştırmacı olarak görevlendirilmesine izin verilen uygulama ise Devlet Memurları Kanunu’na açıkça aykırıdır.

İş uyuşmazlıklarında dava şartı olan ara buluculukta, her talep eden işçiye, barolar tarafından maddi durum araştırması yapılmaksızın, adli yardım faslından avukat görevlendirilmesi mümkün hâle getirilmelidir. Bu, ara buluculuk kurumuna güveni artıracaktır. Bunun için, baroların adli yardım bütçesi, yeterli kaynak aktarılarak bu yardımı karşılayacak imkâna kavuşturulmalıdır.

İlk derece hâkimlerin kıdem ortalaması son derece düşükken avukatları bilirkişilik yapmaktan alıkoyan düzenleme, adalet hizmetinin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Adil yargılanma hakkını özellikle maddi durumu elverişli olmayan vatandaşlarımız için sağlamaya yönelik olan ve işkence iddialarının önüne geçilmesi açısından vazgeçilmez önemde bulunan CMK avukatlığında öngörülen ücretler trajik düzeyde düşüktür. En azından asgari ücret tarifesine eşitlenmelidir.

Sosyal devlet ilkesini ete kemiğe büründüren adli yardım hizmetinin karşılığının bir-bir buçuk yıl geriden ödenebilir durumda olması, diğer başka bir sorundur.

Avukatlık ücretlerine uygulanan katma değer vergisinin düşürülmesi, vatandaşın etkili bir adalet hizmeti almasını sağlayacaktır.

Kamuda çalışan avukatların ek göstergeleri, hâkimlere eşit hâle getirilmelidir. Avukatların emeklilik hakları da hâkimlere eşit olmalıdır.

Adliye yönetiminde görevli olan komisyonlarda baro başkanlarının yer alması, yönetimi kolaylaştıracaktır, mesleğin icrasında karşılaşılan iletişim kaynaklı sorunların da önüne geçecektir. Bu şekilde, adliyede görev yapan ve adliyede hizmet bekleyen herkesin mutlu olması sağlanacaktır.

Ülkemizde kanuna göre son derece de kısıtlı faaliyet alanına sahip olan yabancı avukatlık bürolarının örtülü yollardan faaliyet yasaklarını dolanmaları ve bazılarının büyük vergi kayıplarına neden olmaları önlenmelidir. Türk avukatlar için haksız rekabet teşkil eden bu durum, aynı zamanda, Lozan Barış Antlaşması’yla defettiğimiz adli kapitülasyonların dolaylı yoldan geri gelmesidir.

Belirtilen hususlar ışığında, savunmanın gerekli saygınlığı kazanması için, üzerinde çalışılacak, gerçekleştirilecek ve geliştirilecek yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erel.

Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na ait.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adını doğru koyup da “ekonomik kriz” diyemediğiniz “yeni ekonomik gelişmeler” lafını ve “kadın ve ev işçisi” diyemediğiniz ev hanımlarını selamlayarak sözlerime başlamak isterim.

Kadınlar eve girince, evde emek harcayınca ev hanımı olmuyor arkadaşlar, tıpkı erkekler eve girip ayaklarını uzatınca ev beyi olmadıkları gibi. Cinsiyetçi olup olmamak bir tercihtir. Yine bu kanunda cinsiyetçi kavramları ve yaklaşımları tercih ettiğiniz görülüyor. Aslında bu madde, evde üretimi ve evde üretim yapan herkesi kapsadığı hâlde “ev hanımları” ifadesini tercih ediyorsunuz. Bunun “evde üretim yapan yurttaşlar” ya da “kadınlar” olarak değiştirilmesi gerekiyor.

10’uncu maddeye de bir iki söz söylemek isterim. Asgari ücrete üç yıldır vergi desteği veriyorsunuz. Aslında kime veriyorsunuz bu desteği? Patronlara. Asıl yapılması gereken ise gerçekten ciddi bir gelir vergisi reformu ve yoksullara, işçilere vergiden muafiyet getirilmesidir, patronlara değil.

Değerli arkadaşlar, geçen hafta Ankara’da bir basın açıklaması yapmak istemiştik, biliyorsunuz. Bu basın açıklaması, Emniyet mensuplarının şiddetiyle engellendi. Sizlere bir sitemim de olmuştu. Bu saldırıyla ilgili bir soruşturma başlatıldığını öğrendik. Umuyorum, bu soruşturma da diğerleri gibi cezasızlıkla sonuçlanmaz ve bu şehrin insanların zapturapt altında ifade hakkından mahrum kaldığı bir şehir olarak kalmaması için belki de ilk adım atılır.

İşte sizlere bugün tam da gözaltına alınarak bu açıklamaya konu olan arkadaşlarımızdan bahsetmek istiyorum. Aslında, yalnızca onların hikâyesi de değil bu. Bu ülkenin 2’nci muhalefet partisi yani bizim üyelerimiz için partide gönüllü olmak demek, yalnızca çocuklarını daha az görmek, okuyacağı kitapları ertelemek, sosyal hayatı olmamak, işten belki izin alarak siyaset yapmak anlamına gelmiyor. HDP’li olmak, aynı zamanda sürekli gözaltına alınmak, demokratik bir hak olan basın açıklaması yaptığında bile tutuklanma tehdidini yaşamak anlamına geliyor. Evet, tek yaptığın şey, örneğin ana dilde eğitim hakkı için ya da kadın cinayetlerine karşı bir eyleme katılmak olduğu hâlde, o kirli basının manşetlerinde “Terör Örgütü Operasyonu” başlığı altında adının geçmesi demek, HDP’li olmak. Korkunç bir algı operasyonunun, karalama kampanyasının hedefi olmak demek.

Ne zaman seçimler yaklaşsa -ki şu son üç yılda seçimin konuşulmadığı bir gün yaşayamadık- Ankara’da operasyonlar düzenleniyor. En son aralarında parti yöneticilerimiz ile EĞİTİM SEN ve TÜM BEL SEN sendika yöneticilerinin de bulunduğu 22 kişi, ta 2015 yılında yapılan bir basın açıklamasıyla ilgili gözaltına alındılar, dört gün gözaltında tutuldu arkadaşlarımız. Neden bir basın açıklamasından dört yıl sonra gözaltı kararı alınır, gerçekten bunu sormak istiyorum. Yanıt: “Efendim, bu konuda ihbar mail ve mesajları gelmiş.” Şimdi, bakın, ortada bir cinayet suçu olur, ağır bir suç olur yani aradan ne bileyim dört yıl geçer, birisi vicdan hesaplaşmasına girer ve dört yıl sonra ihbar eder, der ki: “Ya, böyle bir cinayet vardı.” E, peki, yüzlerce kişinin katıldığı, herkesin gözü önünde yapılmış bir basın açıklamasını dört yıl sonra kim ihbar eder arkadaşlar?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Talimat, ihbar olmaz, talimat.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Buna kim inanır gerçekten?

Meselenin aslı şu: Bu operasyon kararları, görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından değil, İçişleri Bakanlığı ya da başka bir merkezî birim tarafından veriliyor. Elde bir liste, kimin gözaltına alınması isteniyorsa onunla ilgili dosya hazırlanıyor. Önce fail belirleniyor yani, ondan sonra faile isnat için fiil yaratılmaya çalışılıyor. Suçlama konusu yapılan fiil ise parti çalışmalarından başka bir şey değil aslında. Üstelik daha önce aynı suçlamayla ifade vermiş olanlara da sonra bakıyorlar, diyorlar ki: “A, sizin ifadeniz varmış, pardon.” Üç gün sonra serbest bırakılıyorlar “Aynı konuda ifadeniz varmış.” diye.

Hani “Gözaltında işkence yoktur.” diyorsunuz ya, bugün burada yüzleşmemiz gerek. Gözaltında hem psikolojik hem fiziksel işkence var. Bu sözlerim aynı zamanda suç duyurusudur. Acilen bu gözaltı merkezlerinin denetlenmesi gerekir. Bu gözaltı merkezi dediğim de Ankara’dan bahsediyorum, şuralarda bir spor salonundan bahsediyorum. Bu kişiler, gözaltına alınan kişiler, giriş kapısından itibaren tam ses, 80 darbesinde özellikle işkence yapılırken sembolik olarak dinletilen “Ölürüm Türkiyem” şarkısının avaz avaz bağırtılarak dinlenmesiyle karşılaşıyorlar. Üniformalarında herhangi bir sembol olmaması gereken Emniyet mensupları, üzerlerinde Türkçülüğün sembolü hâline gelen Göktürk alfabesiyle yazılmış armalar taşıyorlar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kötü bir şey mi o?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Yurttaşlar, soruşturma konusuyla ilgisi olmayan, kişiliklerine yönelik hakaret ve tacizlere maruz kalıyorlar. Yan yana gelmeleri, birbirleriyle konuşmaları dahi yasaklanıyor. O spor salonunun içerisinde çıplak ayakla ya da çorapla, bütün gün sert bir zemin üzerinde dolaşıyorlar. Tribünlerde oturtulmuyorlar. Mahkemeye gittim ve bütün bu arkadaşlarla tek tek görüştüm; bunlar, bizzat onlarla yaptığım görüşmelerden kendi tanıklıklarım. Yan yana gelmeleri engelleniyor. Evet, her gün, ayakta, sözüm ona, sağlık kontrolü altında işkenceye maruz kalıyorlar. Dahasını söyleyeyim: Özellikle FETÖ suçlamasıyla orada yer alanlar -ki hepsi bir aradalar- IŞİD, ÖSO, işte FETÖ ve HDP’li olarak gözaltına alınanlar aynı yerde tutuluyorlar ve kadınların başörtüleri çıkartılarak ince birer tülbent veriliyor, bir de üstelik, bu suçlamalara maruz kalanlar, sürekli çocuklarıyla tehdit ediliyorlar, onlar itirafçı olmaya zorlanıyorlar ve bu nedenle gerçekten itirafçı olanların olduğunu söylüyor bizim arkadaşlarımız. Müvekkilleriyle görüşmek isteyen avukatlar saatlerce bekletiliyorlar.

Şimdi, ben, burada, sizinle bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Bu arkadaşlar adliyede ifadeye çıkarıldıklarında, bana “Vekilim.” diye birileri geldi -4-5 kişi- dediler ki: “Biz bir düğün ekibiyiz ve ben halay başıyım, bu arkadaş davulcu, bu da saz çalıyor, bu da solistimiz beyefendi.” Ben önce şaka zannettim gerçekten. “Vallahi, düğünde türkü çalarken biz alındık ve Mecliste bunu ifade edin.” dediler, olur dedim. Sonra “Savcılık kararı olarak 17 kişi serbest, 3 kişi tutuklamaya sevk edildi.” dendi. Bir baktık, bizim düğün ekibi, düğün dernek ekibi tutuklamaya sevk edilenler, diğerleri için serbest bırakılma kararı var. Gerçekten, bizim sevgili Sırrı Süreyya Önder’in Beynelmilel filmi gibi bir hikâyeye doğru ilerliyorken neyse ki hepsi birden serbest bırakıldı.

Evet, aslında, yapılan operasyonun niteliğinden ve sonuçlarından geriye bakıldığında bunun bir algı operasyonu olduğu çok açık çünkü o yalan gazetelerin manşetlerinde “terör operasyonu” diye çıktı hepsi ve ondan sonra, dört gün sonra serbest bırakıldılar.

Evet, AKP’nin yerel seçim stratejisi, işte bu ve Ankara, bir daimî gözaltı şehri; o bırakılıyor, o alınıyor; o bırakılıyor, o alınıyor.

Şimdi ben size soruyorum: Bu seçimlere eşit koşullarda girmeye cesaret edebilecek misiniz? Böyle bir cesaretiniz var mı? Hiç ama hiç sanmıyorum, böyle bir cesaretinizin olduğunu.

Evet, arkadaşlar, gerçekten, sorun çok Ankara’da. Ben, bir konuya daha değinmek istiyorum: Hatalardan ders çıkarmak. AKP siyasetinde maalesef buna yer yok. 2018 yılında onlarca yurttaşın ölümüne neden olan Çorlu ve Ankara tren kazaları, maalesef, bunu bir kez daha gösterdi. 2004 yılındaki o Pamukova vahim tren kazası ise hâlen aklımızda. Sendikaların, bilim insanlarının uyarılarına rağmen, bütün bunlar bir kenara atıldı ve sistem, sadece hızlı tren olarak değil, hızlandırılmış tren olarak devreye girdi; çok acı biçimde 41 yurttaşımızı Pamukova’da kaybetmiştik.

Bu yaşananların, bu faciaların bir daha yaşanmaması için 2018’de ne yapıldı arkadaşlar? Mesela, Devlet Demiryolları Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İsa Apaydın, ne yaptı? Çorlu kazası sonrası kendine yöneltilen tepkiler üzerine, önce Twitter hesabını kilitledi, daha sonra da profil resmini değiştirip oraya Türk Bayrağı koydu. Şimdi, herhâlde İsa Apaydın, böylece tedbir aldığını düşünüyordu cezalara karşı “Ben vatanseverim, ihmalim yoktur.” yani bu şekilde bir algı yaratmaya çalıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bu kazalar sonrasında kimse istifa etmedi. Demir yollarını politik tercihlerle güvensiz hâle getiren gerçek sorumlulara hiçbir şey olmadı. Mesela geçtiğimiz ay yaşanan Ankara kazasında bu durumu yatıştırmak için hareket memuru, makasçı ve kontrolör günah keçisi ilan edildi. Oysa enine boyuna tartışmamız gereken bir politik sorun duruyor karşımızda.

İşte, Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası, iki gün önce Ankara kazasıyla ilgili yüksek hızlı tren faciası raporunu yayımladı. Bilmiyorum, hiç baktınız mı, burnumuzun dibinde gerçekleşen bu kazada kaybettiğimiz insanlar, yaralananlar umurunuzda mı ama ben bu raporu inceledim ve bu raporun vurguladığı çok çarpıcı bilgiler var. Diyorlar ki: “AKP döneminde demir yolu taşımacılığı bir kamu hizmetinden kâr amaçlı ticari kuruma dönüştürüldü. Personel sayısı sürekli azaltıldı. Eğitimler azaltıldı.” Örneğin, Çorlu örneği böyleydi, yolu kontrol etmesi gereken kadro kaldırılmıştı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi bağlayın lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – …ve yolun çöktüğünden kimsenin haberi yoktu. Evet, personel eksikliği fazla mesaiyle kapatılmaya çalışılınca çalışanların yaşadığı fiziksel ve ruhsal yorgunluk da kazalara zemin hazırladı. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Meslek Lisesi kapatıldı. Sürekli, siyasi nitelikli atamalar yapıldı, bu yaklaşım emekçiler arası iş barışını bozdu. Bir bütün olarak çalışması gereken altyapı ve tren işletmeciliği birbirinden tamamen ayrıştırıldı ve Devlet Demiryolları yönetimi, şirketlerin sırtını sıvazlayıp projeleri aslında daha tamamlanmadan teslim almaktan çekinmedi ve sorunlar bununla bitmedi, daha Gebze-Halkalı arasındaki Marmaray hattı da oldubittiye getirilerek yine açılmaya çalışılıyor ve daha beş gün önce bu hat üzerinde, Florya’da kaza oldu.

Evet, aslında, daha da sıralamak istediğim çok fazla şey var ama müsaade ederseniz Sayın Başkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, bir dakika daha süre vereceğim size.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Dünyada en güvenilir ulaşım aracı olarak bilinen demir yolu taşımacılığı Türkiye’de artık ne yazık ki güvensiz bir ulaşım seçeneğine dönüştürüldü ve Devlet Demiryolları, kendine yeten, güvenli bir taşımacılık kurumu olmaktan çıkarıldı ki artık birçok şeyimizin kalmadığı gibi, yani ne şeker fabrikaları ne de onun gibi başka şeyler.

Ben temmuzdaki Çorlu faciasında oğlu Arda’yı kaybeden Mısra Öz Sel’in isyan ederek “Artık ölen vatandaşlarımıza rahmet dilemeyin, istifa edin.” sözlerini tekrarlamak istiyorum. Evet, değerli arkadaşlar, artık rahmet dilemeyin, en azından sorumluları tespit edin, gerçekten birazcık sorumluluk alın çünkü sizler de eve gidip çocuklarınızın yüzüne bakıyorsunuz ve aynı zamanda bu ülkede bir hesaplaşmanız olacak. Yani insanın en önemli hesaplaşması kendisiyle hesaplaşmasıdır.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

Şimdi, gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’e aittir.

Buyurun Sayın Girgin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair torba kanunun ikinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulda bütçe görüşmeleri öncesi aceleyle Komisyona getirilen 71 maddelik torba yasa teklifi görüşülürken arkasından 17 maddelik başka bir torba yasa teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonuna usule aykırı olarak alınması bu yasama döneminde garabetin olağan hâle dönüşmesidir. Antalya Milletvekilimiz Cavit Arı’nın deyimiyle söylemek istiyorum, bir milletvekilinin bakanlıkları veya kamu kurumlarını dolaşarak “Torbacı geldi, torbacı. Torba kanunlar alırım. Var mı torba kanun maddeleri vermek isteyen?” diye sorması ve kamudan topladığı bu maddeleri torbalaştırması mümkün olmadığına göre, bu, alelacele ve yangından mal kaçırır gibi getirilen torba kanunların sarayın mutfağında hazırlandığı ortadadır. Yani Anayasa’ya aykırı olarak, yasama görevi milletvekillerince değil, tamamen yürütme erkince yerine getirilmiştir. Bu durum, Anayasa’nın, arkadan dolanarak, muvazaa yani hile yoluyla ihlal edilmesi demektir.

Yasama dönemindeki tüm torba kanun tekliflerine bir bütün olarak bakıldığında amacın, ekonomik krizdeki sorunlu alanları çözmek, reform yapmak veya toplum kesimlerinin gerçek taleplerine cevap olmadığı; sadece, 31 Marttaki yerel seçimler düşünülerek krizin seçmen üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi olduğu görülebilir. 31 Marttan sonra ne olacak? “O zaman biz istediğimizi yaparız.” anlamı herhâlde ortaya çıkmaktadır.

Kanun teklifinin 6’ncı ve 12’nci maddelerine baktığımızda vergi muafiyetleri getirilmektedir. Bu maddelerle, İstanbul’da oynanacak 2019 UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 Şampiyonlar Ligi Finali etkinlikleri kapsamında hem UEFA’ya hem takım işletmelerine hem sponsorlarına, hatta güvenlik birimlerine kadar gelir ve kurumlar vergisi muafiyeti sağlanmıştır. Bu durum, Türkiye açısından gereksiz bir vergi kaybından başka bir şey de değildir. Türkiye acaba aynı amaçla bir başka ülkeye gittiğinde böyle bir vergi muafiyeti hakkı tanınıyor mu, o da sorulur. Türkiye bir sömürge ülkesi değildir. Maalesef bu düzenleme Türkiye açısından hiçbir yarar sağlamadığı gibi egemenliğin gereksiz devri suretiyle itibar kaybı da meydana getirmektedir.

Kendi vatandaşını vergiye boğan anlayış, UEFA organizasyonu için vergi muafiyetinde bulunmuştur. Türkiye’de ise devletin geçim kaynağı hâline gelmiştir vatandaşın cebi. Vergi oranlarına bir bakalım. 1 litre benzinin yüzde 60’ı vergi; kombiyi açtın, doğal gazda üç çeşit vergi; düğmeye bastın, elektrikte dört çeşit vergi; musluğu açtın, beş çeşit vergi; bir paket sigaradaki 20 dal sigaranın 17 dalı vergi. Otomobilden alınan vergiye gelince dünya birinciliği bizde, bir araba aldığınızda bir araba da devlete alıyorsunuz.

Dolaylı vergilerin oranına baktığımızda, 2000’li yıllarda yüzde 50-54 düzeyindeyken 2018 yılı itibarıyla yüzde 67’ye ulaşmıştır. Oturdun vergi, kalktın vergi. Bu kadar yük yetmemiş gibi şimdi bir de çıkarttınız poşet vergisi. “Vergi” diyorum çünkü üç kuruşluk poşetten alınacak 25 kuruşun 15 kuruşu devlete gidecek; devlet kazanacak, market kazanacak. Kim kaybedecek? Elbette vatandaş kaybedecek.

MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Çevre kazanacak.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Ormanlar yakılıp yıkılıp her yer beton ormanlarına çevrilirken göz yuman, HES’le dereleri satıp çevresindeki ekolojiyi yok eden zihniyet poşeti paralı yapıp doğayı koruyacakmış, buna inanan var mı? Doğa talancıları ile poşet satarak doğayı koruyanlar aynı kişiler.

Yasa teklifinin 7’nci maddesi Kıyı Kanunu’na bir madde ekliyor, diyor ki: “Teklife ekli listede bulunan alanlarda kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hüküm uygulanmaz.” İzmir Çandarlı’da 7.240 dönüm, Rize’de 2.300 dönüm, Bitlis Ahlat’taki saray yapımı için oluşturulacak arazinin ise 25 dönüm olduğunu öğreniyoruz. Nedir bu göz doymazlık? Makam yetmiyor.

Emekliye yüzde 10 zam yapılırken saraya yüzde 26 zam yapılıyor, yetmiyor. Saray bütçesi 2019’da 3 kat artırılıyor, yetmiyor. Yazlık, kışlık, uçan saraylar yetmiyor. 2014 yılından bu yana sarayın harcamaları yüzde 550 artmış, yetmiyor. 2 milyara yakın örtülü ödenek yetmiyor. Şimdi de Ahlat’ta yeni bir saray için torba kanun getiriliyor. Nedir bu lüks ve israf? “Komple memleketin tapusunu verelim bari, yoksa kurtuluş yok.” demekte vatandaş.

Değerli milletvekilleri, AKP’li Cumhurbaşkanının ve iktidarın yaptığı en iyi şeylerden biri iktidardayken bile muhalefet gibi davranabilmeyi becermek. “Denizlerimizin kenarlarını, ormanları betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya şu para, nelere muktedir. Şu kapitalizm, doğa şöyle olmuş böyle olmuş, umurunda değil.” Bu sözler kimin? Sayın Erdoğan’ın. Bu ülkeyi beton ormanlarına çeviren kim? Erdoğan. “İstanbul’a ihanet ettik.” diyen kim? Erdoğan. Okluk Koyu’nu yazlık saray için kapatan kim? Erdoğan.

Ben buradan şunu vurgulamak istiyorum: Belki danışmanları söyleyemiyorlardır, bari AKP milletvekili olarak sevgili arkadaşlar sizler söyleyin kendisine. “On altı yıldır İstanbul’u biz yönetiyoruz. On altı yıldır ülkeyi biz yönetiyoruz.” diye lütfen Sayın Erdoğan’a bir hatırlatın.

Okluk Koyu’ndaki köylülere “kamu yararı” gerekçesiyle bir yazı gitti sevgili milletvekilleri. Ailesi ve etrafının keyfi için köylüyü yerinden yurdundan etmenin neresinde bir kamu yararı var?

Bodrum Kissebükü’nü kendi oteli için imara açan kim? Erdoğan’ın Turizm Bakanı, daha doğrusu sadece kendi çıkarına bakanı. Sayın Erdoğan, halkın imara açtırmamak için yıllardır direndiği Bodrum Kissebükü Koyu senin Turizm Bakanın tarafından imara açıldı. Mavi yolculuğun başlangıç ve bitiş noktasıdır Kissebükü. Mavi yolculuğun olmazsa olmazı, temiz ve yapılaşmaya açılmamış bakir koylardır. Buraya verilen yapılaşma izni, dünya markası gulet turizminin ölüm fermanıdır, bölge ekonomisinin ölüm fermanıdır. Gökova’nın bir yakasında Cumhurbaşkanının sarayı, bir yakasında Turizm Bakanının oteli.

Sevgili milletvekilleri, burası Bodrum’un Kissebükü. Bodrum Kissebükü mavi yolculuğun başlangıç noktasıdır ve bitiş noktasıdır. Burası da Marmaris Okluk Koyu. Gökova, Kaptan Cousteau’nun “yeryüzü cenneti” diye tabir ettiği yer. Turizm destinasyonu bakımından hedefe ulaşılacak yerler buralar ama bu koyların -neredeyse tamamı- kimisi imara açılıyor, kimisi yazlık saray nedeniyle askeri üs hâline getiriliyor. Lütfen, bu makamlar gelip geçicidir, bu lüks ve israftan ve bu doğayı mahvetmekten kendinizi kurtarın.

Ben şunu da vurgulamak istiyorum: Turizm Bakanının görevi otellerine yeni oteller katmak değildir; Turizm Bakanının görevi, yılda dört ay süren turizm mevsimini sekiz aya çıkarmaktır ve o bölgeyi geliştirmektir, ülkenin turizmine katkı sağlamaktır. Eğer ille de böyle düşünülüyorsa ben AK PARTİ’li milletvekillerine şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, siz bu partinin üvey evlatları mısınız? Siz de gidin bir saray yapın kendinize, bir koy kapatın, villa yapın ve neticede Gökova bitsin, sizler muradınıza erin. Böyle mi düşünülüyor acaba?

Yetti mi? Yetmedi. Değerli milletvekilleri, yeni bir torba yasa daha hazırlanmış sarayın mutfağında, o da gelecek yakında Meclise. O da Komisyondan geçti, Maden Yasası. Çevreyi korumak için naylon poşetleri paralı yapan iktidar 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu kapsamında özelleştirilen ve özelleştirilecek olan termik santrallere iki yıl daha çevreyi kirletme hakkı tanıdı. Yani bu, şu demek: “Ben gözlerimi kapıyorum, hak aramak isteyenlerin de önünü kesiyorum, iki yıl daha çevreyi zehirleyebilirsiniz.” Buna asla müsaade etmeyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, yine, teklifin 10’uncu maddesindeki düzenlemeyle işverenlere destek verilmektedir. “Sigortalı ve işveren hisselerine ait sigorta primlerinin Devlet tarafından karşılandığı durumlarda işverenin ödeyeceği sigorta priminin İşsizlik Sigortası Fonunca karşılanacak tutardan az olması hâlinde sadece sigorta prim borcu kadar mahsup işlemi yapılır.” denmektedir. Bu maddeyle işverenlerin sigorta primlerine yönelik borçlarının affı düşünülmüştür.

Bir kez daha söyleyelim: İşsizlik Sigortası Fonu sigortalılara işsiz kalmaları hâlinde destek sağlamak amacıyla kuruldu ama AKP iktidarı, 2008 yılında getirdiği yasayla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Girgin, tamamlayın lütfen.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…yaptığı değişiklikle “sigortalılara işsiz kalmaları hâlinde” ibaresini çıkardı ve İşsizlik Fonu’nu işsizlere değil sermayeye can simidi hâline getirdi. Bu madde kapsamında Plan ve Bütçe Komisyonuna verdiğimiz önergemiz AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi, tıpkı EYT’de olduğu gibi.

Biliyorsunuz değerli milletvekilleri, işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için işçinin son üç yılda altı yüz gün prim ödemesi gerekiyor ve kendi isteğiyle iş yerinden ayrılmaması gerekiyor. Bunu -önerimiz- ne yaptık biz? Mevsimlik orman işçilerinin, turizm işçilerinin yararlanabilmesi için bu koşulları hafifletici önergeler verdik, bunlar reddedildi.

“Elektrikte yüzde 10 indirim yaptık.” diyerek yandaş medya aracılığıyla “müjde” diye başlık atıldı ve bir hafta önce Sayın Cumhurbaşkanı düzenli sosyal yardım alan ailelere yönelik 150 kilovatsaate kadar elektrik desteği verileceğini söyledi. Biz bundan iki ay önce Enerji Bakanlığı bütçe görüşmelerinde şöyle bir öneride bulunmuştuk: 230 kilovatsaate kadar, sadece düzenli yardım alanlara değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın Girgin.

Buyurun.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…brüt asgari ücret kadar geliri olan 8,5 milyon aileye bu yardım verilmeli dedik. Son Plan ve Bütçe Komisyonuna bu önerimizi de getirdik, bu da reddedildi. Yetti mi? Hayır. 3600 ek gösterge isteyen öğretmenler, sağlık emekçileri, din görevlileri ve Emniyet görevlileri için verdiğimiz önerge, o da reddedildi.

Değerli arkadaşlar, size İbni Haldun’dan bir şey okumak istiyorum. İbni Haldun’a göre, bir toplumun çöküşünün belirtileri, dayanışmanın yok olması, üretimin zayıflaması, fiyat ve vergilerin artması, liyakatin kaybolması, adaletsizlik ve kayırmacılığın artması, karamsarlığın hâkim olması ve israftır. İbni Haldun altı yüz on üç yıl önce öldü. Sizlere bir yeri anımsatıyor mu bilmem ama bana o, AKP’nin on altı yıl iktidarı sonrası mahvettiği güzel ülkemizin içine düştüğü durumu hatırlatmaktadır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Girgin.

Şahıslar adına İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Beş dakika mı?

BAŞKAN – Beş dakika, evet.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Tamam Başkanım, inat da bir murat, konuşacağız.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz beş dakika.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığına soru sorduk Doğu Türkistan’la ilgili; cevap geldi, nezaket gösterdiler, sağ olsunlar. Cevap, mahiyeti şu: “Endişelerimiz var, endişelerimizi ilettik. Endişelerimizden, duyduğumuz kaygılardan sorumluluk çıkardık, size de cevabımızı şöyle verdik: Doğu Türkistan’da sizin hassasiyetlerinize mevzu edeceğiniz kadar büyük bir şey yok. Kısmen rehabilitasyon kampları gibi çalışan birtakım faaliyet merkezleri var. Bunlar toplumun radikal unsurlardan temizlenmesi maksadıyla Çin Hükûmetinin meslek edindirme kurslarına dönmüş birtakım kamplar.” Şimdi, bu cümlelerle beraber Hükûmetin siyasi vizyonuna yakın gazetecilerin attığı “tweet”ler var. Bunlarla ilgili, bu “tweet”lerin arkasındaki algı çarpıklığının… Bir de Binali Bey’in telaffuz ettiği, Çin’in toprak bütünlüğü içerisinde zikredilen bir alan var. Doğu Türkistan, arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerine kurulduğu vatan topraklarının büyüklüğünün 2 katı yani 1 milyon 580 bin kilometrekare; üstünde 35 milyon Türk yaşıyor arkadaşlar. Cevabın içerisinde “akraba topluluğumuz” falan gibi bir şey geçiyor; Çin’le ilgili sorduğumuz, Doğu Türkistan’la ilgili sorduğumuz sorunun içerisinde “akraba, akrabalarımız” diye bir şey geçiyor. Türk milleti, kadim Türk yurdu, milattan önce 300 yıllarına kadar bilebildiğimiz –evvelini bilmiyoruz- kadim bir Türk yurdu; üstünde yaşayanlar Türk, üstüne bastığımız toprak Türk, bin küsur senedir üstünde adıyla sanıyla yaşayan Türk.

Şimdi, bütün bu olan biten içerisinde, işgal olan bir toprak parçası; Çin’in toprağı değil, bizim toprağımız; üstünde yaşayan insanlar Müslüman. “Dünya 5’ten büyüktür.” diyen Cumhurbaşkanımızın dediği 5’e dâhil Çin, muhatabımız aslında Amerika’ya feveran ederken söylediğiniz 5’in içine Çin de dâhil; ondan da büyük. O 5’e Çin de dâhil. Orada “Dünya 5’ten büyüktür.” diye haklı hassasiyetlerimizle kızdığımız “Kudüs çiğneniyor.” diye hassasiyet gösterip avazımız çıktığı kadar bağırdığımız “Müslümanlığımız ayaklar altında eziliyor, izzetinefsimize ziyan ediliyor.” diye feveran ettiğimiz Ümmetimuhammed bütünlüğü içerisine Türkler de dâhil arkadaşlar, Türkler de Müslüman, oradaki Türkler de Müslüman; izzetlerine, iffetlerine musallat olunan kardeşlerimiz.

Mevzu konuşulunca bir de şöyle bir âdet başladı: Efendim, neymiş? CIA’in o bölgeye mahsus bir çalışması varmış, bu tür haberler sansasyonel bir kirletmeymiş, bu kirletmeye Türkiye'den de alet olan birtakım siyasi unsurlar varmış. Vay vay vay vay! Ha, biz şimdi olduk, iki bin yıllık Türk yurdunun, bu topraklara gelmeden önce bizim kendi yurdumuzun üstünde yaşayan, izzetiyle, iffetiyle yaşayıp, Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölecek olan kardeşlerimizin ızdırabına cümle kuruyoruz; bir de bu cümlelerimizle yaptılar bizi CIA sözcüsü.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eyvah eyvah!

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bizimkiler şimdi bizim bu cümlelerimizden zannederler ki: Biz şimdi mevzuyu Çin’in toprak bütünlüğü içerisinde zikrediyoruz.

Aziz arkadaşlarımız, bu toprağın üstünde yaşayanların çığlıklarını duymazsak biz Aliya İzzetbegoviç’in şu sözüne konu olacağız: “Her şey olup bitecek, akılda kalan sadece dostlarımızın sessizliği olacak.” Kudüs’e hassasiyet gösteriyoruz, haklıyız; Arakan’a hassasiyet gösteriyoruz, haklıyız; Suriye’ye hassasiyet gösteriyoruz şu anda, haklıyız; Irak’a hassasiyet gösteriyoruz, haklıyız. Sanki, efendim, CIA’in o bölgedeki hesapları var da, Suriye’deki hesapları biz, Efendimiz’in kabrinde, Medine-i Münevvere’de ervahla beraber toplandık, orada planladık. Suriye kimin planı? Suriye’deki bunca kanın, gözyaşının arkasında kimin alçak hesapları vardı? Türk devletinin bu gayya kuyusuna düşmesine kimin siyasi vizyonu sebep oldu? Dolayısıyla, lütfen kalbinizi açın; orada 35 milyon kardeşinizin izzetine, iffetine, Müslümanlığına musallat oldular, topraklarına musallat oldular. Çin, Doğu Türkistan’ı işgal etti arkadaşlar. Toprak bütünlüğü diye bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağıralioğlu, tamamlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – O yüzden, Binali Bey’in söylemiş olduğu “Çin’in toprak bütünlüğü” cümlesini orada bize yapılan onca kötü muamelenin istinadı hâline getirecek duyarsızlığa engel olalım arkadaşlar.

Beş dakikalık konuşma için bu kadarını söyleyebildim. Bugün birkaç konuşmadan sonra bir kanaat getirdim ki benim bütün mevzuyu tarihî serencamı içerisinde, bir Türk bütünlüğü içerisinde anlatmam lazım. Türk ne, oradan bugüne ne, neye tekabül etti, ne oldu, şimdi ne olamadığı için bu hâlde diye, inşallah, sinema bölümüne geçtiğimiz zaman tarihî serencamını, her bir sayfasını kahramanlıklarla doldura doldura geçirmiş bir milletin kadim varlığına nezaret eden bir kimliği size arz etmeye gayret edeceğim.

Ama bu Doğu Türkistan meselesinde algımızın hatalı olduğunu bilmenizi isterim. Gerçekten, orada sessiz kaldığınız, göz yumduğunuz, duymazdan geldiğiniz kardeşlerinizin feryadı, figanı dünyada, ahirette yüzümüze yapışır bizim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – İzzetimize, iffetimize bu kadar ciddi saldırıların olduğu yerde meseleyi “Çin’in toprak bütünlüğü” falan gibi saçma sapan bir cümleyle takdim etmek bizim Türklüğümüzü inkâr etmemiz anlamına gelir. Lütfen bu mevzuda hassasiyet taşıyalım. 16 ülke bu mevzuda hassasiyet gösterdi, kınama kararları aldı, izleme komitesi talep etti, İnsan Hakları İzleme Komitesinin oraya sokulmadığını söyledi. Bu mevzuda biz size raporları da takdim edeceğiz. Bunu bir çerçeveye oturtmamız lazım.

Topraklarını terk etmiyor Türkler, sizden para beklemiyor Türkler; sadece “Biz sizin kardeşleriniziz, bizi duyun, sesimizi duyun, ızdırabımızı duyun, bizim burada yaşadıklarımızı dünyaya duyurun. Yoksa ne vatan terk edecek ne de para dilenecek bir milletiz.” diyorlar, bilesiniz.

Genel Kurulunuza saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

Değerli milletvekilleri, böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeleri de tamamlamış olduk.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

10’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                   Necdet İpekyüz                                        Erol Katırcıoğlu                                          Musa Piroğlu

                                         Batman                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Tuma Çelik                           Ömer Faruk Gergerlioğlu

                                           İzmir                                                       Mardin                                                     Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun konuşması vardır.

Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün size çok önemli bir mektup okuyacağım, beni dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum. Ölümünden dört gün önce cinayetini yazan bir hasta tutuklunun mektubunu okuyacağım. Ölümünden dört gün önce hakkındaki ihlalleri BİMER’e bildirmesine rağmen cevap alamayan ve yakınlarının da dokuz ay geçmesine rağmen bir cevap alamadığı bir hasta tutukluyu anlatacağım, skandal bir vaka.

Halime Gülsu, Tarsus Cezaevinde kalıyordu. Halime Gülsu 34 yaşında bir İngilizce öğretmeniydi; hasta bir kişiydi, bekâr bir hanımdı, kronik sistemik lupus eritematozus isimli çok ciddi bir hastalığa sahipti. On beş yıldır hastalığı devam ediyordu ve ciddi bir tedavi altında ancak normalleştirilebilmişti. Bu kişi gözaltına alındı ve başına gelmeyen kalmadı değerli arkadaşlar. Bakın, mektubu burada. Dokuz ay sonra ortaya çıkan bir mektup bu. Bu nasıl bir devlet? Bir hasta tutuklu ölüyor ve dosyalar sümen altı ediliyor, sonunda dokuz ay sonra mektubu ortaya çıkıyor ve cinayetini anlatıyor. Bakın, ne diyor dört gün öncesinde Halime Gülsu: “Görevli polisler tarafından ailemi aradıkları yönünde verilen bir kâğıdı imzaladım ancak tutuklanarak cezaevine gönderildikten sonra ağabeyimle görüşüm esnasında o dönem aranmadığını, hatta ilaçlarla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyledi. Gözaltındayken bir hafta sonra günlük olan ilacım, yazılı bir kâğıtla gönderemediğim için, görevli polisler yüzünden tarafıma ulaştırılamadı. Evde bulunduğu hâlde, ilacımın iki haftalık 2 dozunu gözaltındayken alamadım.” Yani polisler bir hafta müddetle bu hasta kişinin nerede olduğunu ailesine bile haber vermiyorlar ve ilaç kendisine ulaşamıyor.

Bitmedi, hâkim ve savcılara ağır bir hasta olduğunu, cezaevi koşullarında yaşamasının çok zor olduğunu söylemesine rağmen tutuklanıyor. Bu kişi bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanıyor. Ben de bir hekimim, biliyorum, böyle bir hasta cezaevinde viral enfeksiyonlar karşısında çok zayıf bir duruma düşebilir. Zaten girdiği cezaevi de çok kötü bir cezaevi, Tarsus Cezaevi. 12 kişilik koğuşta 21’i kadın, 3’ü çocuk, 24 kişi kalıyorlardı; yerde yatan insanlar vardı. Böyle bir cezaevine hasta bir kişiyi sokuyorsunuz. Devam ediyorum: “Cezaevi kuralları gereği revire çıkmak için defalarca, sayısını dahi hatırlayamadığım ve üzerinde ‘acil’ ibaresi düştüğüm dilekçelerime cevap dahi verilmedi ve revire de götürülmedim. Gözaltına alınmamdan tutukluluğum süreci dâhil bir ay kadar sonrasında ancak dâhiliye servisine…” Bir ay doktora götürülmüyor ve dâhiliye yerine romatoloji bölümüne götürülmesi gerekiyor, oraya da gidemiyor. Gereken tahliller yapılmıyor. Bu arada, TEM Şube Müdürlüğünde hastalık raporu kayboluyor. Skandallar bitmedi daha, dâhiliye doktoru yaptığı tetkikler üzerine yanlış bir teşhis koyuyor ve “Bir şeyi yokmuş.” diyor. Cezaevi görevlileri artık hasta değil muamelesi yapıyor, “Bir şeyin yokmuş.” diyorlar. Bu kişi iki ay boyunca ilacını kullanamıyor. İlacını kullanamazsa bu hastalık nükseder arkadaşlar. “Bu arada hastalığım tekrar nüksetti, hâlsizlik, yorgunluk ve eklem ağrılarım tekrar başladı, ayrıca mide bulantılarım da başladı. Revire tekrar dilekçe yazdım ve revir görevlilerince dâhiliye servisine tekrardan sevkim yapıldı.” Ancak yine ilgili bölüme gidemiyor, romatolojiye yine gidemiyor, elli sekiz gün oluyor ve romatoloji bölümüne gidemiyor. Günler geçiyor, ölümüne bakın yedi-sekiz gün var. “112 Acil Servisten ambulans geldi, ambulans görevlileri, hastalığımı anlattığım hâlde, tansiyonumu ve nabzımı ölçerek, ‘İnşallah bir şey olmaz.’ diyerek beni koğuşuma geri gönderdiler.” Aslında bu sırada genel yoğun bakıma kaldırılması gereken bir hastadır bu. “Cezaevindeki görevli infaz koruma memurları, yalan söylediğimi düşünmekteydiler ve beni azarlamaktaydılar.” diyor. “Hastalığım son derece ciddi ve ölümcül bir hastalık olup gözaltına alındığım günden itibaren tutuklu bulunduğum ve dilekçeyi yazdığım bugüne kadar dilekçe içerisinde bahsettiğim olayda görevini ihmal eden, savsaklayan sıralı tüm görevliler için, Mersin Emniyet Müdürlüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - …TEM Şube Müdürlüğü, Tarsus Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Devlet Hastanesinde gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.” diyor ve abisi ölümünden iki üç gün önce onu ziyaret ettiğinde infaz koruma memurlarının dalga geçtiği bu insan, abisine diyor ki: “Ağabey, ben çok kötüyüm, çok kötüyüm ağabey.” Ve 28 Nisanda vefat ediyor Halime Gülsu, cezaevinden tabutla çıkıyor.

Bu, devriiktidarınızın büyük bir utancıdır çünkü dokuz aydır ben bu konuyu takip ediyorum, konu hakkında dokuz ay önce makale de yazdım, bu makalede bu ölümün nasıl olduğunu da tahmin ettim bir doktor olarak ve tahminim de doğru çıktı. Adli Tıp Kurumu raporu da var burada, diyor ki: “Akciğerlerde ödem ve konjesyon sonucu ölmüştür.” 4 profesör, 1 doçent ve 1 uzmanın raporu, bakın ne diyor: “Kişinin ölümünün sistemik lupus eritematozus hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucunda meydana gelmiş olduğunun kabulü gerekir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bu ne demektir? Bu hasta içeride ilaçlarını kullanamamıştır ve sonucunda önlenemeyen bir şekilde vefat etmiştir.

Ben Ceza ve Tevkifevleri Müdürüne de gittim iki ay önce, daha bu raporlar çıkmadan önce bu konuyu takip ediyordum bir insan hakları savunucusu olarak ve ona bu cinayeti sorduğumda bana dedi ki: “Hastaneye gereken miktarda gitmiş, niye bizim başımızı ağrıtıyorsun? Gerekenler yapılmış.” Adalet Bakanına da sordum, aynı cevapları aldım. Soru önergesi de verdim.

Bu, bir utanç vakasıdır arkadaşlar; ben bu vakanın peşine sonuna kadar da düşeceğim. Dokuz aydır düştüm ve sonunda bu evrakları ele geçirdim ama adalet yerini bulana kadar da bütün bu yetkililerin, sorumluların peşine de düşeceğim değerli arkadaşlar.

Bakın, bu cezaevinde, Tarsus Cezaevinde şu anda 80 yaşında Sise nine de var. Son derece hasta bir insanı devriiktidarınızda hapiste tutuyorsunuz. Adli Tıp Kurumunun aslında onu tahliye etmesi gerekiyor ancak öylesine bir adaletsizliğe boğdunuz ki ülkeyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - …hasta, yaşlı, hamile, bebek demeden cezaevlerine insanları dolduruyorsunuz ve sonunda böyle cinayetler oluyor. Bunun hesabı verilemez arkadaşlar. Azıcık vicdanı olan bunun hesabını veremez. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gergerlioğlu.

Önergeyi oylarınıza…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.33

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 01.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

10’uncu maddenin ilk önergesi üzerinde karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na eklenen geçici 78’inci maddenin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

“Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Hazine ve Maliyet Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Türkiye İş Kurumunun görüşleri alınmak suretiyle Kurum tarafından belirlenir.”

                   Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

                                                                                                        Kani Beko

                                                                                                            İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kani Beko konuşacaktır.

Sayın Beko, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğumunun 117’nci yılında Sevgili Nazım Hikmet’i sevgi, saygıyla anıyorum. Nazım Hikmet’in küçük ama bizim için anlamı büyük olan bir şiirini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Nazım der ki: “Gözüm, iki gözümün bebeği/Ölmekten korkmuyorum, onuruma yediremiyorum zamansız ölmeyi/En sevdiğim memleket yeryüzüdür/Sıram gelince yeryüzüyle örtün beni.”

(Uğultular)

BAŞKAN – Sayın Beko, bir dakika lütfen.

Değerli milletvekilleri, salonda uğultu var, lütfen sessizliği sağlayalım, konuşmacının daha rahat bir ortamda konuşmasını sürdürmesine imkân tanıyalım.

Buyurun Sayın Beko.

KANİ BEKO (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sevgili milletvekilleri, madde 10: “2019 yılı Ocak ila Aralık ayları/dönemi bu maddede belirtilen tutarlar ... Kuruma ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir ve bu tutar İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanır.” Dolayısıyla çalışan işçi arkadaşlarımızın İşsizlik Fonu’na vermiş olduğu bu paralar işverenlere aktarılır.

Değerli arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim; bizim yaştakiler bilir -bir dönemin Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, siz de dinliyorsunuz herhâlde beni- ANAP tek başına iktidara geldiğinde “Bu ülkede fakir fukara çok.” diyerek fakir fukara fonları kurulmuştu, o fakir fukara fonlarının akıbetinin ne olduğunu bugün ne siz biliyorsunuz ne de biz biliyoruz. Daha sonra, hatırlarsanız “Siz tasarruf yapamazsınız.” dediler işçilere, “Biz tasarruf yaparız.” dediler. Tasarruf Teşvik Fonu kurulduktan sonra 1994 yılında, ben DİSK Ege Bölge Başkanıyken Kocaeli’nde çok büyük bir miting yapmıştık, Tasarruf Teşvik Fonu’nda 6 milyar paramız vardı, “Tasarruf Teşvik Fonu’nda biriken paralarımızı geri verin.” dediğimizde, 54’üncü Hükûmet bize “Tasarruf Teşvik Fonu’nda beş kuruş paranız yok.” dedi.

Sizler de biliyorsunuz, İşsizlik Fonu kurulduğu dönemlerde en büyük desteği de biz vermiştik. İşsizlik Fonu kurulurken sadece işçilerin insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek bir fon diye kurulmuştu ama günümüze gelindiğinde, bugün İşsizlik Fonu’nda 130 milyar para olması gerekirken İşsizlik Fonu’nda ne kadar para olduğunu Bakanın kendisi de bilmiyor.

Dolayısıyla, bir dönem Ulaştırma Bakanlığı yapan Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanıyken 25 milyarı fondan aldı GAP’a ve kara yollarına harcadı. Bu da yetmedi, sanki işverenler açlık sınırında yaşıyorlarmış gibi 25 milyarı da işverenlere hediye etti. Daha sonra, bu da yetmedi, bankaların içini boşalttıktan sonra gözlerini tekrar İşsizlik Fonu’na diktiler ve dolayısıyla arkadaşlar, 11 milyarı da bankalara aktardılar. Bu da yetmedi, az önce fonlardan bahsetmiştim, bu fonlardan bugüne kadar vergi alınmamıştı ama sanki İşsizlik Fonu bir ticarethaneymiş gibi İşsizlik Fonu’ndan maalesef 3 milyara yakın para kesildi. Dolayısıyla, bugüne geldiğimizde, İşsizlik Fonu, işçilerin insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek bir fon olmaktan maalesef çıktı. Hatırlarsanız, bir dönem, dönemin Başbakanının “Bu ülkede biz, kuracağımız fonla, her işçiye bir ev vereceğiz.” iddiasıyla iktidar olmuşlardı. O dönemlerde kurulan Konut Edindirme Fonu’ndan milyarlarca para toplandı fakat daha sonra baktık, Türkiye'de bugüne kadar 1 işçi bile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Beko.

KANİ BEKO (Devamla) – …Konut Edindirme Fon’undan ev sahibi olamadı.

Sevgili arkadaşlarım, değerli kardeşlerim; daha dün Ankara’da mobilyacılar sitesinde çıkan bir yangın sonrası 5 Suriyeli arkadaşımız maalesef yanarak öldü. Bu kürsüden -10 kere oldu- size sesleniyorum: Gelin, Avrupa’da olduğu gibi ILO kriterlerine uygun bir işçi sağlığı ve iş güvenliği yasasını buradan çıkaralım. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Yedi yıl ILO’da, DİSK Genel Başkanlık dönemimde bakanlarla birlikte görev yaptım. Avrupa’da çalışan işçiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alındığından dolayı ölmüyorlar ama maalesef işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığından dolayı bizim insanlarımız ölüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Beko.

KANİ BEKO (Devamla) – Duymayan kulaklar duysun, görmeyen gözler görsün; işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığından dolayı AKP iktidara geldiği günden bu yana 25 bine yakın işçi arkadaşımızı iş cinayetlerinde kaybettik. Gelin, ILO kriterlerine uygun bir yasa çıkaralım ve -bugüne kadar ölen arkadaşlarımız gibi- bundan sonra işçilerin ölmemesi için bu işçi kardeşlerimize katkı koyalım. Görevimizin onları öldürmek değil, onları yaşatmak olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beko.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                           Arslan Kabukcuoğlu                                    İsmail Koncuk

                                          Adana                                                     Eskişehir                                                     Adana

                                İmam Hüseyin Filiz                                                                                                Yavuz Ağıralioğlu

                                        Gaziantep                                                                                                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubunun vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

Bu maddede, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na eklenen geçici 78’inci madde uyarınca asgari ücret desteğinin 2019’da on iki ay boyunca uygulanacağı belirtilmiştir. Uzun vadeli sigorta kollarına tabi kişileri çalıştıran işverenlerin bu haktan yararlanacağı, işverenlere sağlanacak bu prim ödemeleri desteğinin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacağından bahsedilmektedir. İYİ PARTİ Grubu olarak sanayicilere üretimlerini devam ettirebilmeleri; esnaf, sanatkâr ve işçilerin ayakta kalabilmeleri için verilen her türlü desteğin yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ekonomik durum ve kriz nedeniyle sanayiciler ve çalışanlar birçok problem yaşamaktadırlar. Kendi memleketim olan Gaziantep, yıllardan beri kendi kaynaklarıyla büyümesini gerçekleştirmiş bir sanayi şehridir. Girişimci ruh, şehrimizde her anlamda karşılık bulmuş ve yatırıma dönüşmüştür. Yaklaşık 43 milyon 200 bin metrekare alan üzerine kurulmuş 5 adet organize sanayi bölgesi olan Gaziantep’te, 950 adet firmanın, 308 adedi tekstil, 208 adedi gıda, 81 adedi de plastik alanında olmak üzere, diğer sanayi kollarıyla birlikte serbest bölgesi de ilave edilince toplam yaklaşık 140 bin kişiye istihdam imkânı sağlanmaktadır ancak son zamanlarda yaşanılan ekonomik krizden Gaziantep de etkilenmiş ve sanayicilerimiz ve işçilerimiz bu sıkıntılardan nasibini almıştır.

Değerli milletvekilleri, sıkıntıların bir kısmını burada dile getirmek istiyorum. Artan faiz yükü iş adamlarımızın belini bükmüş, kâr marjları bu faiz oranlarının çok altında kalmış ve insanlarımız neredeyse üretimden ve ticaretten soğumuştur. Bankaların güvensiz ve tedirgin tutumları iş adamlarımızın moralini bozmakta ve çalışma azmini kırmaktadır. Sürekli ve düzensiz bir şekilde değişen döviz kurları, geleceğe dönük yatırım düşüncelerinin askıya alınmasına sebep olmuş ve tüm maliyet hesapları altüst olmuştur.

Enerji fiyatlarındaki artış neredeyse 2 katına çıkmıştır. 2017 Aralık ayında 1 kilovatsaat elektrik için KDV dâhil 0,26 TL ödenirken 2018 yılında bu rakam KDV dâhil 0,41 TL olmuştur. Neredeyse yüzde 58’leri bulan bu artış karşısında sanayicilerimizin rekabet edebilme kabiliyetleri azalmıştır. 2017 Aralık ayında 1 metreküp doğal gaz için KDV dâhil 0,89 TL ödenirken 2018 yılında bu rakam KDV dâhil 1,54 TL olmuştur; bir yıldaki artış yüzde 73’tür. 2017 Aralık ayında 1 metreküp su için KDV dâhil 3,79 TL ödenirken 2018 yılında bu rakam KDV dâhil 4,61 TL olmuştur; bir yıldaki artış yüzde 21,5 olmuştur.

Şehrimizde ve bölgemizde yatırım yapan Suriyeli girişimciler, özellikle ayakkabı, terlik yan sanayi firmalarında ayrıca bir sorun teşkil etmektedir. Denetimden uzak bu iş yerlerinde sigortasız Suriyeli işçiler çalıştırılmakta ve Suriyeli mültecilerin sigorta primi, BAĞ-KUR primi ödememeleri haksız rekabet doğurmaktadır. Dolayısıyla, aynı işi yapan sanayicilerimiz haksızlığa uğramaktadır. Ayrıca, ekonomik kriz sadece işverenleri değil, işçilerimizi de etkilemektedir. Ağustos 2018’den itibaren çok sayıda işçinin işlerine son verildiği ya da zorunlu izne çıkarıldığıyla ilgili iddialar bulunmaktadır. Bu iddiaların araştırılması gerektiğini belirtiyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Filiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bir önerge daha vardır, onu da okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle 5510 sayılı Kanun’a eklenen geçici 78’inci maddenin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                      Cahit Özkan                                      Mehmet Doğan Kubat                                 Abdullah Güler

                                          Denizli                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                      Recep Özel                                              Kemal Çelik                                             Metin Yavuz

                                          Isparta                                                      Antalya                                                      Aydın

                                                                                                       Necip Nasır

                                                                                                            İzmir

“Bu madde kapsamında destekten yararlanılacak ayda/dönemde, 2018 yılı Ocak ila Kasım ayı/döneminde aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında uzun vadeli sigorta kollarından en az sigortalı bildirimi yapılan aydaki/dönemdeki sigortalı sayısının altında bildirimde bulunulması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Asgari ücret desteğinden yararlanılan ayda, 2018 yılı Ocak ila Kasım ayları/döneminde aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında uzun vadeli sigorta kollarından en az bildirim yapılan aydaki/dönemdeki sigortalı sayısının üzerinde bildirim yapılması sağlanarak istihdamın artırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                     Süleyman Girgin                          Emine Gülizar Emecan

                                         İstanbul                                                      Muğla                                                      İstanbul

                                        Cavit Arı                                               Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                         Antalya                                                     Antalya                                                       İzmir

MADDE 11- 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5/B maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendine “Kanun Hükmünde Kararname” ifadesinden sonra gelmek üzere “veya 22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu” ifadesi ve (b) bendine “2 nci maddesinde” ifadesinden sonra gelmek üzere “veya 6769 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde” ifadesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmacı yoktur.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                           Arslan Kabukcuoğlu                                    İsmail Koncuk

                                          Adana                                                     Eskişehir                                                     Adana

                                 Tuba Vural Çokal                                    İmam Hüseyin Filiz                               Yavuz Ağıralioğlu

                                         Antalya                                                   Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Vural Çokal (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11’inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Yapmış olduğunuz kanun teklifi düzenlemelerini incelerken mağdur olan taşeron işçileriyle ilgili bir düzenleme yapılmadığını görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı sarayına, 30 Ekim 2018 tarihi itibarıyla, sürekli işçi kadrosuna 1.108 işçi daha alınmıştır. Bu hizmetler için de kadro açılmasıyla birlikte, sarayda çalışan memur, sözleşmeli personel ve işçi sayısı 2 kat birden artarak ekim ayı sonu itibarıyla 2.374’e çıkmıştır. Ülkemizde 3 milyon 600 bin işsiz ve her alanda atama bekleyen üniversite mezunu milyonlarca arkadaşımız varken, sarayda, kriterleri belli olmayan, yüksek maaşla danışman yapılan ve ofislerde çalışacak kişilere tanınan ayrıcalığın adı adaletsizlik değildir de nedir?

Şanlıurfa’da, Toplum Yararına Program kapsamında, Millî Eğitim Müdürlüğünde dokuz ay süreyle çalıştırılacak bin kişilik iş için 44 bin kişi başvuruda bulunmuştur. Bu içler acısı durumun sorumlusu kimdir?

Haklarında hem Meclis araştırması önergesi hem de soru önergesi verdiğim -1 milyona yakın kişiyi ilgilendiren- taşeron işçilerimiz de mağduriyet yaşamaktadırlar. 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle düzenlenen taşeron işçilere kadro düzenlemesinde 100 binin üzerindeki KİT çalışanı kadroya geçememiştir.

Kara yollarında çalışan 14.500 kişi, 12 bin yemekhane çalışanı, 11 bin kiralık araç şoförü, 3.500 hastane bilgi işlem sistemi personeli, radyoloji görüntüleme çalışanları, laboratuvar çalışanları, diş protez ihalesi çalışanları gibi, toplamda 100 bine yakın işçi yüzde 70 ihale sözleşmesine takıldıklarından dolayı ihale mağduru olup kadrodan yararlanamamıştır. Yüzde 70 şartı kaldırılarak bu mağdur işçilerin mağduriyetleri giderilmeli, tamamı kadroya alınmalıdır.

Belediye ve il özel idare çalışanı 450 bin işçi sürekli işçi kadrosunda değil, bu kurumların iktisadi teşekküllerinde istihdam edilmişlerdir. Bu yüzden, çalışan arkadaşlarımız yılda 4 taksitle ödenen ilave tediye ücretinden faydalanamamaktadır. Kurumlarda yıllarca joker eleman pozisyonunda olan yani raporlu yerine çalışan arkadaşlarımız o yıl içerisinde 4 Aralık 2017 tarihinde çalışıyor görünmediğinden dolayı kadro alamamıştır. Ayrıca, KİT’ler kapsamında çalışan işçilerin iki yıl çalışma şartına tabi tutulacak olup belli kontenjanlar dâhilinde kadroya alınacak olması büyük mağduriyete yol açacaktır. Bu uygulama yeniden gözden geçirilerek mevcut çalışanların tamamı kadroya alınmalıdır. Zorunlu emekliliğe sevk edilme durumu ortadan kaldırılmalı, memurlarda olduğu gibi, kişinin onayıyla çalışma süresi 65 yaşına kadar çıkarılmalıdır. 7600 gün prim şartından dolayı taşeron işçiler emekli ettirilmiştir. Bu şartlar altında emekli olan taşeron işçiler günümüzde asgari ücretin de altında maaş almaktadırlar. 696 sayılı KHK’yle sürekli işçi kadrolarına geçen işçiler 2020 yılı sonuna kadar yüksek hakem sözleşmesine tabi tutulacak olup eski kadrolu işçilerin yararlandığı haklardan yararlanamayacak olmaları kurumlarda iş barışını bozacaktır. En alt limitten verilen haklar, örneğin yemek ücreti 5 TL brüt, her altı ay yüzde 4 maaş zammı enflasyon karşısında erimiş olup bu durumun 2020 yılına kadar sürdürülebilirliği imkânsızdır. Kadroya geçen işçilere özellikle enflasyon farkı verilmeyip sadece yüzde 4 zam uygulanacak olması, Sayın Cumhurbaşkanının her ortamda “Biz işçilerimizi enflasyona ezdirmiyoruz.” sözünü havada bırakmaktadır. Maalesef işçilerin tamamı enflasyona ezdirilmiştir. Ayrıca “eşit işe eşit ücret” söyleminden yola çıkılarak hâlen daha kadroya geçen işçilere asgari ücret üzerinden maaş uygulaması son bulmalı, taşeron firmalara verilen kâr payının işçilere verilmesi gerekmektedir. Sağlıkta çalışan işçilere de yıpranma payı verilmeli, özel güvenlik görevlisi olarak çalışanlara da gece çalışma farkı ücreti ödenmelidir. Sosyal tesislerde çalışan işçiler de kadroya alınmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığında çalışan geçici işçiler sürekli işçi kadrolarına alınmalıdır. Devlet bankalarında taşeron olarak çalışan personel kurum bünyesinde istihdam edilmelidir. Sendikalı olarak kurumlarında iş bütünlüğü sağlanması amacıyla NACE kodlarında düzenleme yapılmalı, herkes çalıştığı kuruma ait iş kolunda sendikalara üye olabilmelidirler.

Sözlerime son verirken yapılan adaletsizlerin, eşitsizliklerin ve haksızlıkların ortadan kaldırılmasını temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bağlayın sözlerinizi Sayın Vural Çokal.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) - Ve buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza sesleniyorum: Antalya Manavgat’taki Sorgun ormanındaki ağaç katliamına bir an önce son verilmesini talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkürler. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural Çokal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

                                                                                                     Özgür Ceylan

                                                                                                        Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ceylan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 12’nci maddesindeki önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun bu maddesi ve bununla bağlantılı 6’ncı maddesiyle, İstanbul’da oynanacak 2019 UEFA Süper Kupa ve 2020 Şampiyonlar Ligi futbol final müsabakalarında elde ettikleri her türlü kazanç ve irat için UEFA ile katılımcı futbol kulüplerine ve organizasyonda görevli tüzel kişiliklere hem KDV hem de gelir ve kurumlar vergisinden muafiyet getirilmektedir. Bu konuda KDV muafiyetini ihracatı teşvik gibi düşünürsek anlamak mümkündür ancak gelir ve kurumlar vergisinden muafiyetlerini anlamak mümkün değildir çünkü bu tip dar mükellefiyetler yani ülkemizde iş yeri veya merkezi olmayan mükellefler, Türkiye’de vergi ödesin, ödemesin kendi ülkelerinde kazançları üzerinden vergilendirileceklerdir. Eğer Türkiye’de vergi öderlerse ülkelerinde ödeyecekleri vergiden bu tutarı düşeceklerdir. Yani bu yapılan vergi muafiyetinin, UEFA’nın ve katılımcı kulüplerin vergi açısından bağlı oldukları ülkeler dışında kimseye yararı bulunmamaktadır. Bu durum, bizim açımızdan da gereksiz vergi kaybından başka bir işe yaramamaktadır.

Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye, bu final organizasyonlarını alabilmek için diğer ülkelerin vermediği bir tavizi vermiş durumdadır. Diğer aday ülkelerin hiçbiri bu vergi kaybına razı olmazken biz vergi kaybına razı olarak bu organizasyonu ülkemize kazandırmış bulunmaktayız. Bu, apaçık bir kapitülasyondur. Ne büyük bir başarı öyküsü (!)

Biz organizasyonun alınmasına karşı değiliz ancak bunun anlamı şudur: Türkiye, artık, uluslararası organizasyonlar için ancak üste para ödeyerek katılımcıları ikna eden bir noktaya getirilmiştir. Gönül ister ki böyle organizasyonları almak için tavizler vermek zorunda kalınmasın. Ancak burada çok çarpıcı bir tespiti de yapmak zorundayız: Biz böyle bir tavizi vermeseydik bu organizasyonu alamazdık çünkü maalesef, on altı yıldır devam eden iktidar döneminde Türkiye, hapisteki aydınları, gazetecileri ve siyasileriyle insan haklarına saygının ve düşünce özgürlüğünün olmadığı, bir darbe girişiminin yaşandığı, çocuk yaşta kızların evlendirildiği, yurtlarında erkek çocuklarına tecavüz edilen, cemaatlerin devlette cirit attığı, bütün fabrikalarını satmaya çalışan, doğası talan edilen, maliyesi damadına emanet edilmiş bir tek adam yönetimiyle yönetilen bir ülke konumuna gelmiştir. Yabancılar bu yüzden ülkemize artık mesafeli durmaktadır ve bu tavizi vermemizin nedeni de budur maalesef.

Ayrıca, işin, Türkiye'nin itibarı bakımından kötü oluşunun yanında, bir farklı boyutu daha bulunmaktadır, o da ülkemizdeki vergi adaletini göstermesi açısından gelinen noktadır. Devletin temel geliri vergidir. Adaletli bir vergi sisteminde çok kazananın çok, az kazananın az vergi ödemesi gereklidir. Devlet, burada, muafiyete ihtiyacı olmayan büyük kuruluşlara vergi istisnası sağlamaktadır. Peki “bordro mahkûmları” dediğimiz, vergisi kaynaktan kesilen memurumun, işçimin günahı nedir? Ki bu emekçiler, devletin topladığı yıllık gelir vergisinin neredeyse üçte 2’sini karşılamaktadırlar. Maalesef ki iktidarın düşük ve orta gelir düzeyli vatandaşlarımıza reva gördüğü tam bir köleliktir.

Yine, teklifte dikkat çeken bir nokta da bu vergi muafiyeti sözü verilirken yüce Meclisin görüşünün alınmamış olmasıdır. Türkiye Futbol Federasyonu bunu taahhüt etmiş ve gerçekleşince de alelacele yasalaştırarak, torbaya koyarak önümüze getirmiştir. Oysa yöntem bu olmamalıdır. Biz “Bu sistem kişiye özel hazırlanmış, Meclis etkisizleşiyor.” derken iktidar güçlü Meclis olacağını iddia ediyordu. Soruyorum size: Bu mudur güçlü Meclis? Olaylar bittikten sonra önümüze gelen yasa tekliflerine el kaldırıp indirmek midir güçten anladığınız? Doğrusu, bu yasa önce Meclise getirilmeliydi, artısıyla eksisiyle tartışılmalıydı, halkın seçtiği Meclisin ortak aklıyla yasalaşmalıydı.

İşte, bu yüzden diğer ülkelerin vermediği tavizleri veriyoruz. Böyle giderse maalesef vermeye de devam edeceğiz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ceylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                İsmail Koncuk                                             Ayhan Erel

                                          Adana                                                       Adana                                                     Aksaray

                               Arslan Kabukcuoğlu                                  İmam Hüseyin Filiz                               Yavuz Ağıralioğlu

                                        Eskişehir                                                  Gaziantep                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aksaray Milletvekili Ayhan Erel konuşacaktır.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 1980 öncesi ülkemizin bulunmuş olduğu durumda, memleket mücadelesinde kendi canlarını hiçe sayan 5.200 ülkücüden Aksaraylı 2 şehidimizden biri olan Şevki Demir’in şehadet günüdür. Dilaver Cebeci’nin şiirlerinde resmettiği bu tabloda yaşadılar hep. Dudaklarında sevda türkülerini mırıldandılar, saçlarında kurt nefesi rüzgârlar vardı hep. Küllenmiş ocakları yeniden tutuşturdular, bacalarından duman duman tüttüler hep. Onlar, Oğuz mayası, gök ışığın erleriydi. Düşmanların göğsünde kalırdı pençe izleri hep. Gençliklerini damarlarına hapsettiler. Kaç kere yaşanmış cenklere girdiler hep. Onlar bu dünyaya “Li ya budun.” diyerek gelmişlerdi. Konaklı, sofralı, tuğralıydılar; bir dilim ekmekle doyageldiler hep. Din-ü devlet ile millî devlete asi olmadılar, uyageldiler hep. Ünlü şehirlerde ünsüz gezdiler, bazen de bir sessiz köye geldiler hep. Yedi göbek nesilleri helaldi, helal rızıkları yiyegeldiler hep. Onların dağları Tanrı’ydı, Süphan’dı, Nur’du, göklerin sesini duyageldiler hep. Onlar bize öyle bir dava bıraktılar ki atam Bilge Kağan’ın dediği gibi “Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe bizim ilimizi ve töremizi kimse bozamaz.” dediler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en kötü adalet, geç tecelli eden adalettir. “Sonunda hüküm isabetli dahi olsa geciken adalet zulümdür.” demiştir Orhan Gazi. Güven duyulan ve zamanında tecelli eden bir yargı, ekmek kadar, su kadar, nefes almak kadar önemlidir. Zira, adalet, devletin temelidir çünkü bir devleti ayakta tutan, milleti mutlu, devleti güçlü kılan en temel unsurdur adalet. Adaletin olmadığı yerde anarşi, kaos, işkence ve zulüm vardır. Bu nedenle, adalete dayanmayan, gücünü adaletten almayan devletlerin tarih sahnesinde çok uzun yeri olamaz. Vatandaşın yargıya güvenmesi, yargının tarafsız olması esastır. Adalet ancak ve ancak yargının bağımsız olmasıyla sağlanır. Bir hukuk devletinde olması gereken en temel unsur, adalet dağıtıcılarının, adalet uygulayıcılarının kesin olarak siyasal tarafsızlığa riayet etmeleridir. Yargının bağımsızlığı, siyaset kurumlarının yargının üzerinde güç ve otorite kullanmalarının önüne geçilmesiyle sağlanır ancak son zamanlarda, avukatlar arasından atanan adalet dağıtıcılarının siyasi iradenin baskısına ne kadar dayanacaklarını açıkçası düşünmek istemiyorum.

Burada bir yaman çelişkiden de bahsetmek istiyorum. Hâkim ve savcıların, herhangi bir seçimde, herhangi bir siyasi partiden veya bağımsız olarak seçime girmek için mesleklerinden istifa ettiklerinde, bir daha mesleğe geri dönmelerine imkân tanınmamaktadır. Sanırım, hâkim ve savcının siyasi görüşü ortaya çıktığı ve tarafsızlığı ortadan kalktığı düşüncesiyle böyle bir düzenleme yapılmıştır. O zaman ben soruyorum: Yıllarca herhangi bir siyasi partide, özellikle AK PARTİ’de, il başkanlığı, belediye başkan yardımcılığı, il genel meclisi üyeliği ve kadın kolları başkanlığı yapmış bir avukat arkadaşımızın, hâkim olarak atandığında, acaba siyasi görüşü ortaya çıkmamış mı oluyor? Bir hâkim ve savcıyı, herhangi bir siyasi partiden aday olduğunda, siyasi düşüncesi ortaya çıktığı düşüncesiyle göreve başlatmıyorsunuz ama yıllarca herhangi bir siyasi partide, son yıllarda da özellikle AK PARTİ’de siyaset yapan avukat arkadaşlarımızı hâkim ve savcı olarak atamanızla… Bu iki çelişkiyi dikkatlerinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi bağlayın Sayın Erel.

AYHAN EREL (Devamla) – Ya bu vasıf ve mahiyetteki avukatları adalet ordusuna katmayınız ya da herhangi bir partiden aday olmak için görevinden ayrılan hâkim ve savcıları görevine iade ediniz.

Diğer bir konu, 2018/1 merkezî atamayla 260 kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ataması yapılmış ama altı aydır maalesef güvenlik soruşturmaları tamamlanıp göreve başlatılmamıştır. Bu arkadaşlarımız da bir an önce göreve başlamak istiyorlar.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesindeki “on günlük” ibaresinin “otuz günlük” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                     Süleyman Girgin                                        Rafet Zeybek

                                         İstanbul                                                      Muğla                                                      Antalya

                             Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı                                    Kamil Okyay Sındır

                                         İstanbul                                                     Antalya                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Beşinci fıkra metninde yer alan süre yetersiz olduğundan artırılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Fahrettin Yokuş                              Arslan Kabukcuoğlu

                                          Adana                                                       Konya                                                     Eskişehir

                                    İsmail Koncuk                                     Aydın Adnan Sezgin                              Yavuz Ağıralioğlu

                                          Adana                                                       Aydın                                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin konuşacaktır.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz 13’üncü madde, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının (YTB) personel rejimini düzenleyerek kurumda en az beş yıldır görev yapmakta olan yerli ve yabancı sözleşmeli uzmanların Başkanlığın A grubu uzmanlık kadrosuna atanmalarını düzenlemektedir.

13’üncü madde, YTB Teşkilat Kanunu’na 2 Temmuz 2018 tarihinde ilave edilen geçici 3’üncü maddeye ekleme yapmaktadır. Geçici 3’üncü maddeye göre, 2 Temmuz 2018’den itibaren otuz gün içinde başvuran ve en az beş yıl sözleşmeli kadroda çalışan kişiler YTB uzmanlığı kadrosuna alınmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki kanun teklifi genel bir düzenleme değil, geçici 3’üncü madde kapsamında geçiş yapmış olan sözleşmeli uzmanlar için bir düzenlemedir.

Bu düzenlemeyle, tam olarak bir duruma ve belirli kişilere özel kanun örneğiyle karşı karşıyayız. Bırakın Anayasa’mızı ve yasalarımızı, bu düzenleme hukukun temel normu olan kanunların genelliği ilkesini de ihlal etmektedir. Daha da büyük bir sakınca ise geçici 3’üncü maddenin kalıcı hâle getirilmesi ve uygulamasının yaygınlaştırılması hâlinde ortaya çıkacaktır.

İstihdam koşulları tamamen farklı ve hiçbir şekilde birbirinin muadili olmayan bazı sözleşmeli kadrolardan A grubu uzman kadrolarına doğrudan geçiş imkânının sağlanması, A grubu kadrolara girebilmek için yıllarca KPSS ve YDS puanı almak üzere gayret sarf eden gençler açısından haksızlık yaratmayacak mıdır? Bunun yandaşlar için üst düzeyli bir kadro alanı hâline dönüşmesinden endişe ediyoruz.

Görev tanımı itibarıyla YTB gerekli ve önemli bir kurumdur. Bu nedenle, sözleşmeli personelin A grubuna geçişini bu şekilde kolaylaştırmak ve istismara açık hâle getirmek yerine daha nesnel bir yol bulunması uygun olacaktır.

YTB’nin yapısındaki soruna da dikkat çekmek istiyorum. Daha önce bir devlet bakanlığına bağlı olan YTB, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı hâle getirilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığına birçok farklı ve ilgisiz kurumun bağlanması nedeniyle bakanlık tam bir garabete dönüşmüştür. Çalışma alanları göz önünde bulundurulduğunda doğru olan YTB’nin Dışişleri Bakanlığına bağlanmasıdır. Türk Akreditasyon Kurumu, dün görüştük, Dışişleri Bakanlığına bağlı iken bakanlığın çalışma alanıyla birebir ilintili olan YTB’nin Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olması makul müdür? Ayrıca bu durum, kurumun yurt dışındaki temsilcilikleri ile o ülkelerdeki büyükelçilikler arasında bazı uyum sorunları yaşanmasına da neden olmaktadır.

İktidarın Türk ve akraba topluluklarla ilgili genel yaklaşımı hayal, hezeyan ve yanlış hesaplara kapılmaya çok yatkındır. Bu durum geçmişte birçok ciddi hataya neden olmuştur. Balkanlarda maalesef bu tür yanlışlar yapılmıştır. İzlenen politikalar o ülke hükûmetlerinin ve oradaki bazı Türk ve akraba grupların Türkiye’ye yaklaşımında şüphe ve tereddütlere yol açabilmiştir. Dış politika bir bütündür ve ilgili kurumların eş güdümü etkin bir şekilde sağlanarak tutarlı, tek elden ve tek sesli bir şekilde yürütülmelidir. Bu çerçevede, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının bu anlayışa uygun tarzda şekillendirilmesi gerekmektedir.

Elbette bu kurum tartışılırken Uygur Türklerine Çin rejimi tarafından yaşatılan zulme iktidarın duyarsızlığına hatta hatta mahcubiyetine değinmemek mümkün değil. Bunu da ifade ettik, ediyoruz, edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sezgin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Fahrettin Yokuş                              Arslan Kabukcuoğlu

                                          Adana                                                       Konya                                                     Eskişehir

                                    İsmail Koncuk                                                                                                    Yavuz Ağıralioğlu

                                          Adana                                                                                                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle elektrik enerjisi, kapasitesi veya perakende alış fiyatlarının ileri tarihli olarak belirlenmesi amaçlanmıştır. Ekonomimizdeki ve özellikle döviz kurlarındaki dalgalanmalar göz önünde bulundurulduğunda elektrik satış fiyatlarının uzun vadeli belirlenmesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceği düşünülmektedir.

Döviz kurundaki dalgalanmalardan dolayı elektrik fiyatlarının ileri tarihli belirlenmesi elektrik tedarikinin sağlanmasında sorunlara neden olabilir. Günümüzdeki birçok elektrik üretim şirketinin fiyat dalgalanması yüzünden elektrik arzını yapamadığı bilinmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                     Rafet Zeybek                                         Süleyman Girgin                              Kamil Okyay Sındır

                                         Antalya                                                      Muğla                                                        İzmir

                                                                                                 Deniz Yavuzyılmaz

                                                                                                        Zonguldak

MADDE 14- 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (y) bendine "gün içi piyasası” ifadesinden sonra gelmek üzere "ve ileri tarihli fiziksel teslimat gerektiren diğer elektrik piyasaları” ifadesi eklenmiş ve (nn) bendinde yer alan "teslimatı veya” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yavuzyılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım.

Öncelikle, ilgili kanun teklifi, TEİAŞ, TETAŞ, EÜAŞ yani Türkiye’nin elektrik üretimi, dağıtımı ve iletiminin bütününü kapsayan bir yanıyla şu anda karşımızda duruyor. Çok hızlı bir şekilde Komisyona gelip çok hızlı bir şekilde de şu anda Genel Kurula gelmiş durumda. Şimdi, bu kurumlarımızın mevcut iktidarın sürecinin içinde ne hâle geldiğini ve başımızdan neler geçtiğini kısaca bir anımsayalım.

Bakın, elimde TEİAŞ’ın bir raporu var. Bunu KİT Komisyonda istemiştim, rapor da bize ulaştı. TEİAŞ ve ENTSO-E’nin -yani Kıta Avrupası enterkonnekte sistemi- birlikte düzenlediği, birlikte hazırladığı bir rapor: Türkiye 31 Mart 2015 Sistem Çökmesi Raporu. Hani, Türkiye’deki, ülkemizdeki devlet kurumları dâhil olmak üzere, tüm kuruluşların, fabrikaların, hepsinin sisteminin altı saat boyunca çöküşünü inceleyen rapor. Bu raporda diyor ki: “31 Mart 2015 tarihinde meydana gelen elektrik kesintisi Kıta Avrupası sisteminde son on beş yılın 3’üncü önemli arızası olmuştur.” Bununla ilgili çok ciddi tespitler var. Aynı zamanda bu sistemin en doğudan en batıya yani Çoruh Nehri üzerinde bulunan kuzeydoğudaki HES’lerin 1.300 kilometre uzaklıktaki İstanbul’un büyük yük bölgesini beslediğini ve bunun gibi pek çok, aslında elektrik sistemlerinde pek de tercih edilmeyen kayıplara da yol açan ve hata payını artıran uygulamaların olduğunu TEİAŞ’ta görüyoruz. Detayına çok fazla da girmeyeceğim.

Hemen TETAŞ’a geçmek istiyorum. TETAŞ, bildiğiniz gibi mülga bir kuruluş yani kaldırıldı, EÜAŞ’ın bünyesine eklendi 9/7/2018 tarihinde 731 milyon TL zararla. Neydi TETAŞ’ın görevi? TETAŞ’ın görevi, devlet elektrik garantisi vermekti. Ne gibi garantiler vermekti? Mesela Akkuyu Nükleer Santrali’nde 12,35 Amerikan senti/kilovatsaat olarak on beş yıl boyunca alım garantisi vermekti. Peki, hangi süreçte vermekti? 2016 yılı ortalama satış fiyatının 2,93 sent olduğu süreçte. Kim diyor? Sayıştay söylüyor bunu.

Evet, şimdi, Elektrik Piyasası Kanunu madde 3’e ilave edilmesi istenen “ileri tarihli fiziksel teslimat gerektiren diğer elektrik piyasaları” ifadesiyle aslında anlatılmak istenen, elektrik üreten sayaçtan çıkış, elektriği alacak olan tüketicinin sayacına giriş; bu kısım. Yani aslında TETAŞ’ta çöken devlet alım garantisi sisteminin, devletin üzerinden çıkarılıp bir ölçüde bu elektrik dağıtım firmalarına da dağıtılması, bu “zararın” diyeceğim, bu çöken sistemin bir şekilde onun üzerine yayılmasıyla ilgili bir sistem maalesef. Yani nedir? Aslında henüz üretilmemiş olan yani olmayan bir elektriği varmış gibi dağıtım şirketlerine belirli sürelerle pazarlamak. Yani 2019 Haziranından altı ay sonra 2020’ye kadar çalışacak bir fabrikaya, belirli bir elektrik fiyatı belirlenerek bu fiyatı, aracı bir tüzel kişilik, bir firma, ne kadar elektrik kullanacaksa bu oran doğrultusunda satacak. Ha, eğer daha fazla elektrik talep ederse aynı bizim, internet kotalarımız dolduğunda daha pahalı, fahiş fiyattan interneti kullanmamız gibi fahiş fiyattan elektrik kullanmak zorunda kalacak büyük ihtimalle; eğer taahhüt edileni de satın almazsa ceza ödeyecek. Ancak bu noktada tabii büyük gariplikler de var. Garipliklerden birini Plan ve Bütçe Komisyonundaki tutanaktan size okuyorum. Bir milletvekilimiz soruyor, diyor ki milletvekili: “Bu ileri tarihli fiziksel teslimat, bunları hangi vadelerde açacaksınız?” Bakın, şu anda kanunlaştıracağımız şeyin detayı üzerine konuşuyoruz yani neyi kanunlaştırıp neyi kanunlaştırmadığımızı daha iyi kavramak bakımından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Yavuzyılmaz.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – EPDK Başkan Yardımcısı Hacı Ali Ulutaş’ın cevabını okuyorum, diyor ki bu vadeyle ilgili: “En fazla altı ay. Ondan sonra uzatmayı düşünüyoruz çünkü bakacağız, fiziksel teslimat gerçekten yapabiliyorlar mı, yoksa büyük cezalar çıkıyor mu. Büyük cezalar çıkarsa hiçbir manası da kalmayabilir şirketler bu fiziksel teslimatı gözden kaçırırlarsa.” Yani bu bir kanun değil, kanun teklifi değil; bu, sanki bir deney, deneme yanılmaya dayalı olarak çıkarılan, Meclisin de bir şekilde buna alet edildiği bir metin. Bunu bir pilot uygulamayla da hayata geçirebilirdiniz, pilot uygulamayla da bu sürece katkı sağlayabilirdiniz. Dolayısıyla bu kanun teklifine biz olumsuz kanaat bildiriyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yavuzyılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14‘üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                    İsmail Koncuk                                       Yavuz Ağıralioğlu                 Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                          Adana                                                      İstanbul                                                      Adana                               Arslan Kabukcuoğlu                                                                                                   Fahrettin Yokuş

                                        Eskişehir                                                                                                                      Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde… Dün Ankara’da ILO’nun bir toplantısı vardı, “Türkiye’de sosyal diyaloğun geleceğini birlikte belirleyelim.” adı altında Birlikte Varız Projesi. Ben de o organizasyona katıldım. Orada işçi sendikalarımızla, memur sendikalarımızla, işveren sendikalarımızla ILO’nun yöneticileriyle beraber, Çalışma Bakanımızla beraber çok güzel bir fotoğraf verdik.

Gerçekten bu konuda da sizi çok kutluyorum on altı yıllık AK PARTİ iktidarı(!) Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir iktidara nasip olmayan oranda ILO’nun kara listesine girdiniz, hem de defalarca. O kadar çok ki yani bazılarına göre 11 kere, bazılarına göre 12 kere. Kara liste ne demek? Yani o ülkede demokrasi yok, o ülkede emeğe saygı yok, o ülkede işçi, memur haklarında adalet yok, en önemlisi, o ülkede ayrımcılık var. Hani sizin şu, çok severek yaptığınız iş, hani kamuda parti devleti oluşturduğunuz iş. Düşünebiliyor musunuz, bir memur sendikası on altı yılda tam 22 kat büyüyor, bir işçi sendikası da 3 kat büyüyor; ne hikmetse diğer sendika ve konfederasyonlar bir türlü büyüyemiyor. Niye? Çünkü on altı yıl AK PARTİ’nin il ve ilçe örgütleri, milletvekillerinin çoğu, bakanları, hepsi işin içinde; yandaş kayırmacılığı, adam kayırmacılığı ve devleti parti devleti yapmak. Şimdi biz bunları söyleyince alınıyorlar. Kardeşim, eğer 2 tane büyük yandaş sendikanızı, konfederasyonunuzu hormonlu hâle getirdiyseniz, hormonlu büyüttüyseniz ve onlarla beraber Türkiye’yi paralel paralel yönettiyseniz bu sözleri hak ediyorsunuz demektir. Öyle bir kamu düzeni getirdiniz ki o “MEMNUN-SEN”den, “MALUM-SEN”den olmayanların yükselme şansı yok, efendim, tayin, nakil hakkı yok, diğerleri maraba.

Şimdi, bütün bunları yaptınız, 15 Temmuza kadar ülkeyi getirdiniz. Bu felaketten sonra bekledik ki aklınız başınıza gelir ama nerede! Hatta İstanbul’da ne güzel bir miting yapıldı partilerimizle beraber, artık yeni bir dönem başlayacaktı ama huylu huyundan vazgeçmiyor çünkü sizin ayrımcılık fıtratınızda var; Müslümanları ayırırsınız, çalışanları ayırırsınız ve ben iddia ediyorum, “MEMUR-SEN” denilen bu konfederasyonun üyeleri için torpil yapmayan milletvekilinin olduğunu pek zannetmiyorum. Hele en son adliyede 5 kişiyi çok güzel müdür yaptınız. Üniversiteleri, hele hele üniversiteleri -evlere şenlik- akrabaütaallukatın yerleşim yeri yaptınız.

Allah aşkına, on altı yılda bu kadar günahınız oldu sadece kamuda. Bugün de biliyorsunuz perşembe akşamı, aslında cumaya girdik, ben size bir şeyi tavsiye edeyim: Özellikle eski dönem iktidar vekilleri olanlar, il başkanı olanlar, bu memurların listesini yapanlar, vallahi, bu cuma namaza gittiğinizde -Allah aşkına ya- Allah’tan af dileyin. Allah affeder belki ama ya bu memurların yediğiniz haklarını, kul haklarını ne yapacaksınız? Onun için ben size diyorum ki: Artık kul hakkı yemekten bir vazgeçin, yahu artık şu insanları ayırmaktan bir vazgeçin, vazgeçin de günahlarınız azalsın. Hele Meclise yeni gelenler, aman ha aman, şu ayrımdan siz vazgeçin, vazgeçin ki öteki dünyada yüzleştiğimiz zaman Allah’ın huzurunda o memurların yüzüne bakabilecek yüzünüz olsun.

Hayırlı geceler, hoşça kalın. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yokuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 15- 6446 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” sözcüğünün “ilave edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

MADDE 16- Bu Kanunun;

a) 3 üncü maddesi 1/1/2019 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde indirim şartlarının varlığı açısından dikkate alınmak üzere yayımı tarihinde,

b) 10 uncu maddesi 1/1/2019 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

c) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer

                                 Mehmet Bekaroğlu                                Emine Gülizar Emecan                                        Cavit Arı

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                     Antalya

                                  Süleyman Girgin                                         Rafet Zeybek                                 Kamil Okyay Sındır

                                           Muğla                                                      Antalya                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

8’inci maddenin de yayım tarihinde yürürlüğe girmesi için bu değişiklik yapılmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin (ç) bendinin “Diğer maddeleri yayımı tarihinden on gün sonra” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Fahrettin Yokuş                              Arslan Kabukcuoğlu

                                          Adana                                                       Konya                                                     Eskişehir

                                 Yavuz Ağıralioğlu                                                                                                       İsmail Koncuk

                                         İstanbul                                                                                                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

16’ncı maddesinin (ç) bendinin “Diğer maddeleri yayımı tarihinden on gün sonra” şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde iki önerge vardır.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 17’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 17- Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından yürütülür.”

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                               Fahrettin Yokuş                              Arslan Kabukcuoğlu

                                          Adana                                                       Konya                                                     Eskişehir

                                 Yavuz Ağıralioğlu                                                                                                       İsmail Koncuk

                                         İstanbul                                                                                                                       Adana

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                 Mehmet Bekaroğlu                                     Süleyman Girgin                          Emine Gülizar Emecan

                                         İstanbul                                                      Muğla                                                      İstanbul

                                     Rafet Zeybek                                               Cavit Arı                                    Kamil Okyay Sındır

                                         Antalya                                                     Antalya                                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergelerin birincisinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

16’ncı maddesinin (ç) bendinin “Diğer maddeleri yayımı tarihinden on gün sonra” şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

Diğer önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.

Maddeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi aleyhte söz talebi vardır.

İstanbul Milletvekili Nazım Cihangir İslam…

Buyurun Sayın İslam. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok değerli arkadaşlarım, bugün, aşağı yukarı bir buçuk ay önce verdiğim bir dilekçeye cevap aldım ve OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna gittim, oradan bilgi aldım.

Şimdi, bakınız, engizisyon yapanlar iyi niyetli insanlardı yani insanları kurtarmak için, ruhlarını kurtarmak için bedenlerini yakarlardı. Yani buna inanıyorlardı, “Bedenini yakarsak ruhunu kurtarabiliriz.” diyorlardı. Biz de burada, özellikle başörtülü arkadaşlarım hatırlayacak, ikna odalarını yaşadık. İkna odalarında da insanların ruhlarını öldürüp, çürütüp bedenlerini kurtarma planlarını yaptılar, onlar da buna inanıyordu ama ikisi de işlemedi. Benim kanaatimi sorarsanız bu OHAL Komisyonu hem insan ruhunu hem insan bedenini yok eden bir komisyon.

Bakın değerli arkadaşlarım, Nazi döneminde toplama kampı çalışanları inanın görevini iyi yapan, ortalama, sıradan insanlardı; gaz odalarına gidenlerin akıbetini hiç düşünmezlerdi, düşünemezlerdi. İşleyen sistem mükemmeldi, pırıl pırıldı. Ben OHAL Komisyonunda da benzer özellikler gördüm yani sistem güçlü, bilgisayarlar, tıkır tıkır işleyen arşivler, sıkı çalışan elemanlar gerçekten görevlerini yapıyorlar ama bunlar da öncesini ve sonrasını düşünmüyorlar. Yani böyle ortamlar gerçekten, kötülüğün sıradanlaştırıldığı ortamlar, insanların araçsallaştırıldığı ortamlar.

Bakın, 2018 sonuna kadar –daha önce verdiğim rakamları düzeltiyorum, bugün doğrudan bilgi aldım- 125 bin başvuru, 50 bin sonuçlanan yani yüzde 40 sonuçlanan, yüzde 7 kabul cevabı… Fakat ileride, şu, inanın bana, bir doktora konusu olacaktır: İktidara yakınlık skorları ile bu kabul kararları arasındaki korelasyon yani bağlantı mutlaka incelenecektir.

Bu komisyonun kararlarını etkileyen değişkenlerin yani maddelerin bazıları şunlar: İstihbarattan gelen bilgi kullanılamaz. ByLock’u kendisi ve yakınlarının kullanımı, bunun da sorunlu olduğunu gördük. Dernek ve sendikada üye ve yönetici olmak ama dernekler ve sendikalar o tarihte açık, Anayasa’nın güvencesi altında. Bankada şüpheli para transferi ve en vahimi, akraba listesi. Peki, şunu sordum: Akraba listesini niye tutuyorsunuz? Dediler ki: “Kararları etkilemiyor.” Etkilemiyorsa niye buraya işliyorsunuz? Buna verilecek bir cevap yok ama dediler ki: “Dosyanın lehine etkileme olabiliyor.” Bunlar tamamen hukuka aykırı, Anayasa’ya aykırı, insan haklarına aykırı fişleme yöntemleridir; bir an önce vazgeçilmesini tavsiye ederim, hukuksuzdur.

Bakın, Yargıtay 16. Ceza Dairesi FETÖ/PDY örgüt kararını 26 Eylül 2017’de vermiş. Fakat oradan bana bir vaka çıkarttılar ve önüme getirdiler. 2014 tarihinde ne yapmış? Bu vatandaş gitmiş, söz konusu bankayı kurtarmak için oraya para yatırmış, bunun için de kredi çekmiş. Evet, bir gayret, ciddi bir gayret görünüyor. Şimdi, bakın, 2014 tarihinde Yargıtay kararı yok ortada yani örgüt denebilecek bir şey yok arkadaşlar. İki taraf –taraf diyorum- birbirine girmiş yani eski ortaklar. Birisi dinî bir lider birisi siyasi bir lider 2014’ün gözüyle ve bu insan da bankayı kurtarmak için gitmiş, fedakârlık etmiş, bankaya bir yakınlık hissetmiş. Banka da açık, Anayasa’nın ve yasaların güvencesi altında hizmet veriyor. Şimdi, benim sorum şuydu: Bunun sıkı bir taraftar mı olduğunu, örgüt üyesi mi olduğunu nasıl anladınız, neyle ayırt ettiniz? Bunun cevabı yok değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İslam, tamamlayın lütfen.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Teşekkürler efendim.

Değerli arkadaşlar, bakınız, OHAL Komisyonu hukukla bizim, biz KHK’lilerin arasını ayırmıştır yani bizim hukukla irtibatımızı kesmiştir; Anayasa’ya ve insan haklarına aykırı bir kurumdur ve bir an önce lağvedilmelidir. Bunun üzerine düşünmenizi istiyorum. Bu, gerçekten, ülkede hukuku yeniden tesis etmenin bir adımı olabilir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İslam.

Değerli milletvekilleri, şimdi teklifin tümünün oylamasına geçiyoruz.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oy pusulası gönderen milletvekillerinin salondan ayrılmamasını da ayrıca rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu okuyorum:

“Kullanılan oy sayısı                          :           264

Kabul                                                  :           242

Ret                                                      :             22   (x)

                            Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

                       Şeyhmus Dinçel                                              Bayram Özçelik

                              Mardin                                                           Burdur”

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.59

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 03.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

İkinci sırada yer alan, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1490) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 40) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 40 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, kanun teklifi hakkında konuşmak üzere geldim ama kanun yapma tekniğiyle ilgili konuşmak istiyorum.

Meclis, kanun yaparken milletin menfaatlerine uygun, millete hizmete yönelik birtakım kanunları çıkarır. Meclisin 1920’den bu yana süregelen kanun yapma tekniklerine baktığımızda, bu dönem çok farklı bir dönem hâline geldi. Kanun yapmıyoruz, başka bir şey yapıyoruz. Birileri yukarıdan bir kelam ediyor, ısmarlıyor; o ısmarlananları da biz burada kanuna çeviriyoruz. Yani hükümdarın emrini kanuna çevirme vazifesi hâline geldi Meclisin kanun yapma tekniği. Hükümdarın da emri bazen konuların bir arada olduğu bir emir silsilesinden ziyade, bir gün madencilik, ertesi gün sinemacılık, ertesi gün Gelir Vergisi Kanunu derken bu bir torbaya dönüyor, torba çuvala ve Meclis de çorbaya dönüyor, bu da Meclisin hükmi şahsiyetini ciddi anlamda zedeliyor. Bunun ne kadar farkındasınız bilmiyorum.

İçeride grup başkan vekilleriyle de konuştuğumuzda şu ifadeyi kullandım: Burada çalışan herkes, milletvekilleri, çalışanlar, bize hizmet edenler insanlık dışı bir yaşantıya zorlanıyor, farkında mısınız? Yani bir gece olabilir, tabii ki sabaha kadar da çalışabiliriz, tabii ki daha geç vakte kadar da çalışabiliriz ama bunu artık alışkanlık hâline getirip “Bu kanunun geçmesi lazım...” Eyvallah, çok ihtiyaç olabilir ama her kanun öyle mi olur ya? Bugün iki kanun bir arada geçiyor. Bir torba kanun, bir de ayrıca şimdi Sinema Kanunu. İki kanunu bir güne sığdırabilmek için birilerinin çok ciddi acelesi olması gerekiyor. Bu acelesi olan kim, bilmiyorum. Sinemayla ilgili mesele Komisyonda da tartışıldı, ihtiyaç hasıl olan meseleler var ama “Yukarıdan emir geldi, bunun hemen geçirilmesi lazım, zira biz 5 Şubata kadar kapatacağız.”

Ya arkadaşlar, burada bulunan herkes ciddi çaba sarf edip milletvekili oldu, ciddi, seçilip geldiler ama hiçbirisi emir eri değiller ya. Yani iktidarın emir eri hâline getirdiniz Meclisi. Kanunlar yapılırken herhangi bir istişare, ondan vazgeçtik, bilgi verme, ondan da vazgeçtik… Düşünebiliyor musunuz? Kanun bugün geldi, milletvekillerine bugün biz haber verdik: “Kanunun maddeleri üzerinde hazırlanın.” Sanki hepsi de sinema yapımcısı, sanki hepsi daha önce sinema geçmişi olan, sinema sektörünü bilen, film sektörünü bilen, daha önce dizi film yaptıran, izlenmeyen dizi filmlere para ödeyen insanlar! Onların hiçbiri öyle insanlar değil. Sizin bu konuda tecrübeleriniz olabilir.

Dizi filmle ilgili bir şey söylemek istiyorum: Türkiye’de on altı yıldır konuşulan bir şey var: TRT. TRT öyle yapımlar ısmarlıyor ki yaptırılan yapımların yüzde 80’i şu anda gösterimde değil, TRT’nin arşivinde duruyor. Para ödeniyor ama gösterimde yok. Sadece birileri para kazansın diye diziler ısmarlanıyor ve bu diziler ciddi anlamda TRT’nin arşivinde duruyor.

Bununla ilgili önümüzdeki günlerde bir araştırma önergemiz var. TRT ciddi anlamda bu konuda iflas etmiş durumda. Yapım şirketleri hep aynı şirketler. Ismarlanan dizilerin önemli bir kısmı toplumun sorunlarını veya toplumun beklentilerini karşılayacak değil, sadece birilerine para kazandırmak amacıyla… O, hani, faturalarda var ya, elektrik faturalarında milletin isyan ettiği TRT payları, o paraları alıp birilerine transfer etmek için dizi film siparişi veriyor TRT. Ben bunları söyledim diye TRT, benimle ilgili, tazminat davası açmış. Kurumlar, tazminat davası açamaz ama TRT öyle bir kurum hâline geldi ki -o da bir aile kurumu hâline geldi maalesef- rahatlıkla gidip dava açabiliyor. Kurumların tazminat davası açma hakkı yok.

Ezcümle, bu kanunun burada görüşüleceği gece herkese şunu söylemek istiyorum: Bu kanun ihtiyaçtan hasıl olmuştur, doğrudur; bu kanun bazı sıkıntıları giderecektir, doğrudur ama bu kanun çıkarılacak diye bu kadar insanı sabahlara kadar bekletmenin bir âlemi olmadığını düşünüyorum. Bu kanunun maddeleriyle ilgili konuşmaya kalktığımızda, bu kanunun bölümleriyle ilgili konuşmaya kalktığımızda, bu kanunun bugün bitiş saati saat dokuz. Eve gittiğimizde bize sorsalar “Ne yaptınız bugün?” diye; “Sinema kanunu yaptık.” Film çevirmiş gibi… Sabah dokuz ya, ne oluyoruz arkadaşlar yani ne oluyoruz? Bunun gereği var mı? Bu kadar insanı burada bekletmenin anlamı var mı? Bunu doğru organize edemediğinizi düşünüyorum. Kanun yapma tekniklerinizi biraz değiştirmenizi tavsiye ediyorum. Bu torba çorba kanun işini değiştirmenizi tavsiye ediyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gecenin bu saatinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında -terminolojiye uygun bir başlangıç yapayım- kendimi çok uzun metrajlı hazırlamıştım ama kısa metrajlı bir konuşma olacak. Dolayısıyla, artık özetin özeti şeklinde ifade etmeye çalışacağız.

Efendim, malumunuz, Batı’da “şarkiyatçılık” adı altında bir disiplin gelişti. Bu, 1800 ile 1950 yılları arasında, özellikle Doğu’nun Batı tarafından tanımlanması ön çalışmasının yapılması şeklinde, sanki bilimsel bir ekolmüş gibi bize dayatılan şey, aslında sonradan gördük ki bir kontrol mekanizmasının ön hazırlığı şeklinde yapılan bir şeydi ve 1950 yılına kadar yazılı ağırlıklıydı. Bölge çok iyi araştırılmıştı, yer altı, yer üstü, topografya, coğrafya, antropoloji, insan ve coğrafi kaynaklar itibarıyla, her yönüyle çok iyi etüt edilmişti. Daha sonra, 1950’lerden sonra… Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası değişen haritalar… 1950’ler sonrası tabii, algının olguya galip gelmesiyle, görselliğin ön plana çıkmasıyla bu, sinemaya aktarıldı, televizyona aktarıldı, radyoya aktarıldı. Tabii, bu süreci de takip ettik. Burada da yine, istenirse, oluşturulan imajla, çok rahat bir şekilde, siyah, beyaz; beyaz, siyah gösterilebilir; haklı, haksız; haksız, haklı gösterilebilir bir duruma dönüştü.

Tabii, bunu birkaç örnekle belirtmek gerekirse, 20’nci yüzyılın başlarında, bu bilim dalının temsilcilerinden, işte en tipik örneklerinden birisi, Arap Yarımadası’nı şekillendiren, dönüştüren ve sosyal bilimci olarak gelen, hepimizin bildiği T. E. Lawrence, diğeri ise yine Irak’ın bu bağlamda Osmanlı’dan kopuşunun ön çalışmasını yapan Gertrude Bell’dir, bir arkeolog sıfatıyla.

Bunları niye söyledik? Tabii, sinema çok önemli, görsel sanatlar, bütün sanat dalları gibi. Ama sinemanın ayrı bir özelliği var çünkü bilimsel olarak kanıtlanmış ki görüntü, izlenim ve etki bırakma açısından hemen hemen diğer sanat dallarından daha etkin, daha etkili. Dolayısıyla bizim Türk sanatı genelinde, özellikle sinema bağlamında, gerçekten bugüne kadar istatistikleri -gerekçelerde zaten belirtilmiş- ötelenen, çok dikkate alınmayan bir yapıdan, gerek seyirci sayısı açısından gerek ayrılan kaynak açısından ve yerli film üretimi açısından belirli bir noktaya gelinmiştir. Bunu inkâr edemeyiz, bunu yadsıyamayız. Bununla beraber, gerçekten özellikle tanıtım bağlamlı, özellikle kendi değerlerimizin bir yerlere taşınması noktasında da çok ileri ve çok faydalı hedefler konulmuştur.

Şimdi, bunu çok fazla yadırgamamak lazım, bazen bu tür eleştiriler alıyoruz. Sanat, sinema adına ille de değerlerle kavga yaratmanın bir anlamı yok, tam tersine bugün dünya sinema tekelini elinde bulunduran Hollywood’a baktığımız zaman… İşte, bir çırpıda bir kitap elime geçti, onu getirdim örnek olarak göstermek için, “Küreselleşen stratejinin üç aktörü: Hollywood, Pentagon ve Washington” diye yabancı bir basım, bir eser elimizde. Bunu niye söylüyorum? Bunu, hani “Sinema, tamamen sanatsal kriterleri ön plana alarak her şeyi istediği şekilde ifade etme öngörüsüyle hareket eden bir daldır.” gibi iddialarda bulunanlara hiç de öyle olmadığını söylemek adına söylüyorum.

Bunu bir iki filmle de somutlaştırmak istiyorum. Malumunuz, Amerikalılar, karakter, kahramanlar üretirken çok sanal hareket eder ama bu kahramanlar onların sanki birer kültür elçisiymiş gibi, işte Terminator’ler, Rambo’lar, Rocky’ler, Örümcek Adamlar, uçan adamlar, Superman’ler gibi karakterler üretirler ve bu, hem dünya ticari sektörüne nüfuz etme hem de o hegemonik Amerikan üstünlüğünün de bir bakıma satılması, aktarılması şeklinde telakki edilebilir. Bunu, yine bireysel bir filmden, “Pearl Harbour” diye bir filmden yola çıkarak ifade etmek istiyorum. Bu, büyük askerî harcamalarla desteklenen bir film. Malumunuz, hepiniz biliyorsunuz, 1941’in Aralık ayındaki bir saldırıda Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’na girmesine neden olan bir olay aslında. Ama öyle bir kurgu yapılmış ki, öyle bir senaryo ve öyle bir sunuş söz konusu ki 6’ncı Filoda galası yapılmış, uçakların yanına kırmızı halılar konulmuş ve dünya piyasasına büyük bir yapıt olarak aktarılmıştır.

Tabii, bunu Türkiye ölçeğine çektiğimizde, sinemanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak zorundayız. Bizde ise sanat ya da sinema adına -genelde kapsayıcı kavram olduğu için “sanat”ı kullanıyorum- baktığımızda, böyle bir değerleriyle çatışma, sanki efendim, eleştirmek ya da olmayanı olmuş gibi ifade etmek, bunu da sanatsal platformlara taşımak bir meziyetmiş gibi ifade ediyoruz, hatta ödül alma adına bazen ipe sapa gelmez iddialarda bile bulunabiliyoruz, sanatçı kimlikleriyle. İşte bunları Nobel ödüllerinde çok rahat bir şekilde görüyoruz.

Efendim, yazdıklarımızla, söylediklerimizle, çektiklerimizle değil, politik ifadelerle bir pozisyon alma adına birtakım örnekler yaşadık geçmişte. Benim aklıma bir çırpıda, işte “Türkiye, 1 milyon Ermeni’yi katletti, binlerce Kürt’ü katletti.” ifadeleriyle bir Nobel alma süreci ama öte taraftan da bilimsel kriterleriyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kıt kanaat imkânlarıyla bir bilimsel insiyakla gidip, çok açık bir şekilde değerleriyle barışık Nobel ödülü alan değerlerimiz geliyor. Tabii, aslolan, kalıcı olan ikincisidir.

Şimdi, bunu, tabii, sinema bağlamında da söyleyebiliriz, gerçekten benim çok etkilendiğim bir örneği paylaşmak istiyorum. Süremiz dar. Şimdi, efendim, “Nuri Bilge Ceylan” diye bir kardeşimiz, biliyorsunuz, 26 Mayıs 2008’de 61’inci Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü Üç Maymun filmiyle almıştı. Şimdi, bu sanatçı arkadaşımız, kardeşimiz ödülü alırken çok veciz, çok öz bir konuşma yaptı; özeti budur aslında. Konuşmasında şöyle dedi: “Bu ödülü tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.” Şimdi, gerçekten, işte bu tür sinema ürünlerinin ne ürettiği tamamen apolitik ne yaptığı tamamen sanatsal bir üretim ama bunun arkasındaki o duruş çok önemli.

Dolayısıyla bugün baktığımızda efendim, Salkım Hanımın Taneleri gibi çok masumane bir romandan esinlenerek onu özünden koparıp farklı mecralara götürüp sinema üretimi yapmak değil aslolan; aslolan, sanatsal kriterlere bağlı kalıp olabildiğince objektif ve sanatsal bir üretim sunmak. Bunu yapmakta yarar var diye düşünüyoruz.

Biz, bu bağlamda, gerçekten bu kanunun çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Bugüne kadar da Milliyetçi Hareket Partisinin bu kanunla ilgili hassasiyeti şudur çünkü biz, siyaseten, gerçekten, artık, önce ülke ve millet dediğimiz bir hareketin temsilcileriyiz ve aynı zamanda, ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak da sorumlu bir vatandaşı olarak da aynı şeyi netlikle ifade ediyorum: Efendim, kendi imkânlarımızla, kendi desteklerimizle, kendi değerlerimizle mücadele edilmesine, savaş hâlinde olunmasına, en ufak bir fırsat bulunduğunda bunu uluslararası platformlara taşıyarak birilerine mesaj ya da şikâyet bağlamında götürülmesine, hele hele sanatın buna alet edilmesine tamamen karşıyız.

Dolayısıyla biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu dedik: Bu sektörün üç boyutlu karşılığı var. Bir: Seyircisi var en çok mağdur edilen, bugüne kadar ötelenen. İki: Üreten, bu üretim içerisinde, yapımcıların içerisinde senaristi, oyuncusu, teknik elemanı ve kurgucusu, kameramanı; bir de üçüncü boyutu, bunu piyasaya sunan işletmeci sıfatıyla bulunanlardır. Şimdi, bu üç sektörün de bu bağlamda şikâyetleri var. Efendim, işte biz bunu da fırsat bilerek böyle üç boyutu da memnun edecek, birinin birine sömürüsünü önleyecek birtakım kararlar alınsın dedik ve hummalı bir şekilde böyle bir şey hazırlandı, biz de düşüncelerimizi aktardık; itirazlarımız vardı, onları çok uyumlu bir şekilde telafi ettik ve gerçekten ortaya üç boyutu da üç sektörü de çok memnun, mutlu edecek bir şey çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Bu çıkarılan kanunla gerek teşvikler noktasında gerek sanatçıların korunması, sosyal imkânlarının sağlanması konusunda gerekse seyircinin sömürüye matuf birtakım uygulamalara kurban edilmemesi noktasında böyle bir hazırlık yapıldı.

Bu konuda, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunu çok net bir şekilde destekliyoruz diyorum. Gecenin bu saatinde sabırlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’ye ait.

Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklif sahiplerinin genel gerekçede de belirttiği gibi, sinema sektörünün, ülkelerin kültürel kalkınmalarına önemli oranda katkı sunduğu çok açık; bu, tartışmasız. Peki, bu arkadaşlarımızın getirdiği teklif, buna katkı sunacak mı? Ülkemizin kültürel kalkınmasına katkı sunacak mı ve ülkemizde sinema sektörü, kültürel kalkınmaya gerçekten bir katkı sunuyor mu? Bunlar, tartışılabilecek başlıklar.

5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin sinema sektörünün kamu eliyle desteklenmesini sağladığı, film üretimi ve izleyici sayısını önemli ölçüde artırmasına yol açtığı açık. Nitekim, Avrupa ülkelerinde en çok yerli filmin seyredildiği ülkelerin başında ülkemiz geliyor, sanırım bu rakam yüzde 56. Bu desteklerin de 5224 sayılı Yasa’yla birlikte, sinema filmlerinin desteklenmesinin de buna büyük bir katkı sunduğunu biliyoruz.

Fakat bu yasada yeni bir şey getiriliyor, karşı çıktığımız birkaç başlık var, Komisyonda da bunu dile getirmiştik. Önce şunu söylemek gerekir: Bu sinema filmlerine katkı sunmak, keyfekeder bir karar mı yoksa anayasal bir zorunluluk mu? Hiç kuşkusuz anayasal zorunluluk. Anayasa’nın 64’üncü maddesi uyarınca devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı koruyacak, sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alacaktır. Bu, Anayasa’nın amir hükmü. Dolayısıyla Anayasa’nın bu amir hükmü doğrultusunda, 5224 sayılı Yasa’yla sinema sektörünün desteklenmesi, Anayasa’nın emredici hükmünün yerine getirilmesi anlamına geliyor.

Peki, devlet, sanatçıyı gerçekten korumakta mıdır, sanatçının korunması için gerekli tedbirleri almakta mıdır? Elbette bunu yapmaktadır. Nasıl? Gözaltına alarak. Uzağa gitmeye gerek yok, bundan çok kısa bir süre önce Sevgili Müjdat Gezen’in ve Sevgili Metin Akpınar’ın başına gelenleri hepimiz çok yakından gördük; salt, düşünceleri nedeniyle gözaltına alınmadılar mı? Ne diyor teklif sahipleri gerekçede? “Sinemalar ülkelerin kültürel gelişmesine katkı sunuyor, biz de Anayasa’nın emredici hükmü uyarınca sinemayı destekliyor, ülkemizin kültürel gelişmesine katkı sunuyoruz.” Peki, şimdi soruyorum: Ülkemizin kültürüne iyi kötü kim katkı sunuyor; Sevgili Metin Akpınar ve Müjdat Gezen mi yoksa Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i gözaltına alanlar, aldıranlar mı?

Kısaca, kanun değişikliğinde karşı çıktığımız konuları da özetlemek istiyorum. Bunlardan birincisi, dizilere de finansal destek verilmesi. Teklifle, kamusal yayıncılıktan hızla vazgeçilerek neredeyse eğlence kutusuna dönüştürülen televizyonda, nitelikli programlar reyting kaygısına kurban edilmiş, kültür, sanat, edebiyat programları yerine, bitmez tükenmez bir şekilde sayıları hızla artan dizilere de finansal destek öngörülmektedir. Dizilerdeki bu niceliksel artışın, içerdiği konular yüzünden, niteliksel bir sıçramaya yol açmadığı, günlük yaşamın gerçeğiyle örtüşmeyen, Brezilya ve Arjantin dizilerinde olduğu gibi kısa yoldan sınıf atlama amacı güden, toplumsal dayanışmayı sağlamak yerine, yer yer içerdiği nefret suçu bağlamındaki içerikler yüzünden âdeta şiddeti kutsayan yapımlar dikkat çekmektedir. Bu tarz dizi filmlerin bize telkin ettiği dünya, tekinsiz bir dünyadır. Film karakterleri, kısa yoldan zengin olmak için her yolu mubah gören bir mantık dizgesiyle hareket etmekte, toplumun bütün ötekileştirilen, kırılgan kesimlerini yok saymaktadır. Oldukça sentetik ve yapay sayılabilecek ortamlar, izleyicinin algısını verili gerçeklikten uzaklaştırarak hayallerini ipotek altına alan kurgulara kurban etmektedir. Bu niteliğiyle toplumsal uyum ve dayanışma duygusunun artırılması yerine, seyircileri pasif özne konumuna indirgeyen, popüler kültür ürünü olan dizilere verileceği belirtilen desteğin, sinema filmlerine ve toplumsal olanı her alanda öne çıkaran belgesellere verilmesi gerektiğini savunuyoruz.

Kanun değişikliği teklifinde karşı çıktığımız ikinci başlık, destekleme kurulları. Destekleme kurullarının yapısı: 4’ünün Bakanlık tarafından, 3’ünün de sektör temsilcilerince belirlenecek 7 kişiden oluşması öngörülen destekleme kurulları. Bu hâliyle, Bakanlığın ve Hükûmetin doğrudan tahakkümü altına gireceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bu bakış açısıyla bakıldığında, Bakanlık, yalnızca, istediği, uygun bulduğu filmlere destek vermiş olacaktır.

Yasanın sansür hükmünün değiştirilmesi teklifimiz de Komisyonda kabul görmemiştir. Gerek Komisyon Başkanı gerekse teklifin sahipleri yasanın kendi içeriğinde bu hükmün yer aldığını, dolayısıyla teklifle yeni bir yenilik getirilmediğini savunmuşlardı. Oysa biz, gerçekten iyi bir şey yapılmak isteniyorsa 5224 sayılı Yasa’nın 7/1 maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla iyi bir şey yapılacağını söyledik çünkü bu hüküm, açıkça sansür anlamına geliyor. “Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz.” hükmünü başka biçimde açıklamaya olanak yok.

Şimdi, teklif sahipleri, bu süre içerisinde yalnızca 3 filme yasak konulduğunu söylediler, dolayısıyla yaygın bir yasak uygulaması, sansür uygulaması olmadığını savundular. Oysa asıl büyük sansür, otosansürdür. Biz ısrarla bunun altını çizdik. Milyon dolar harcayarak çevirdiğiniz filmlerin, Bakanlık tarafından onay verilmediğinde gösterime giremeyeceğini düşünüyorsanız, elbette bu filmleri yaparken kendi kendinizi sınırlarsınız, otosansürle istemediğiniz filmleri çevirirsiniz. Biz, bu açıdan, kanunun 7/1 maddesinin yürürlükten kaldırılması için bir öneri sunduk fakat Komisyonda bu kabul görmedi.

Reklam, fragman ve film arası sürelerinin belirlenmesine ilişkin teklif içerisinde bir madde var. Bu maddenin de makul olduğunu söyledik, Komisyonda da bunu dile getirdik. Fakat özellikle sektör temsilcileri, gelirlerinin büyük bir bölümünü, yaklaşık yüzde 74’ünü bu fragman ve reklam gelirlerinden elde ettiklerini söylemişlerdi. Umarım, bu değişiklik bize bilet fiyatlarının artması olarak yansımaz.

Son olarak, bu gündemin dışında, daha doğrusu bu yasa teklifinin dışında birkaç şey söylemek istiyorum. Seçim hileleriyle ilgili birkaç önemli tespiti sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın, bunlardan bir tanesi usulsüz seçmen kaydırma. Çok yaygın biçimde bunları tespit ettik. Ben size birkaç tane örnek vereceğim: Iğdır Merkez Polisevi. Iğdır Merkez Polisevi’nin 38 odası var, yatak kapasitesi 70. Iğdır Polisevi’ne 374 seçmen kaydedilmiş.

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Evet, 6 bini Doğubeyazıt’tan, Hakkâri’den taşıdığınız seçmen.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bakın, polisevlerinde, misafirhanelerde seçmenlerin adres kaydının yapılıp yapılamayacağı bir yana -başka bir şeyden söz ediyoruz- 38 odalı bir misafirhaneye 374 seçmen kaydedilmiş. Bir başka örnek: Şırnak Yeşilyurt Mahallesi Uludere Caddesi, 23. Jandarma Komutanlığı. Askerî personelin bir kısmının oy kullanma hakkı yok mu? Elbette ki oy kullanma hakkı var. Fakat çarpıcı olan şu: 23. Jandarma Komutanlığında 24 Hazirandaki seçmen sayısı 233, altı ayda, sekiz ayda ne kadar artabilir? Yüzde 100, 200, 300? 2.048 olmuş. Yani 1.815 yeni seçmen.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yeni tabur gitti oraya.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Yine Şırnak Merkez Çakırsöğüt Jandarma Komutanlığı. 24 Hazirandaki seçmen sayısı 463. Şimdiki seçmen sayısı kaç? 863. 400 yeni seçmen gelmiş. Şırnak’ta bir ahıra 9 seçmen kaydedilmiş. Bakın, bunun fotoğraflarını çektim, milletvekili arkadaşlarımız itiraz dilekçelerini verdiler. Ahırda 9 seçmen. Şırnak’ta 2-3 seçmenin olduğu en az 40 adreste 22, 23, 25 yeni seçmen kaydedilmiş. Bir evde 60 seçmen var, 6 farklı soyadı taşıyorlar. 6 farklı soyadı ve 60 seçmen tek bir tane hanede yaşıyor. Bunları niçin söylüyorum? Ayrıca, tespit ettiğimiz her ille ilgili çok büyük rakamlar var; Ağrı Doğubeyazıt’ta var, Batman merkezde var, Bingöl’de var, Bitlis’te var, Hakkâri’de var, Siirt’te var, Iğdır’da var, Diyarbakır’da var, var da var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Şimdi bunu paylaşmak istememin nedeni şu: Biz ilk kez seçmen kaydırmayla karşılaşmıyoruz. Herkes bilir, geçmiş dönemlerde, muhtarlık seçimleri için ilçe ve kent merkezlerinde çalışan çok sayıda yurttaş, gerçekten evleri olan köylere gidip kendilerini kaydettirdiler ama Çankırı Orta’nın bilmem hangi köyünde olan vatandaş, o köye gidip kaydını yaptırdı. Şimdi sözünü ettiğimiz şey bu değil. Bakın, bu kişilerin kimlik bilgileri var, T.C. kimlik numaraları var, adları, soyadları var. Biz bu isimlerle beraber ilçe seçim kurullarına başvurup itiraz ettik. Ne oldu biliyor musunuz? İtiraz eden arkadaşlarımızı savcı çağırdı, dedi ki: Siz bu kişilerin T.C. kimlik numaralarını nereden buldunuz? Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı davrandığınız için hakkınızda işlem başlatıyorum.” İyi mi? Yani Yüksek Seçim Kurulunun siyasi partilerle paylaştığı bilgileri kullanarak, resmî bir kuruma, ilçe seçim kurullarına başvurduk, itirazlarımızı yaptık, itirazları yapan arkadaşlarımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun toparlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Savcı, partimiz adına itirazı yapan yetkili kişileri çağırdı, gözaltına aldı “Siz bu itirazı yapamazsınız.” diyemedi. Ne dedi? “Siz bu kimlik bilgilerini nereden buldunuz?” dedi. Oysa bu kimlik bilgilerini bize Yüksek Seçim Kurulu vermişti, yasa dışı yollardan elde etmedik. Bunu başka bir yerde satmadık, pazarlamadık, sadece Yüksek Seçim Kuruluna başvurduk. Bunun sonuna kadar takipçisi olacağız il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, hane hane. Bunun zararını yalnız biz görmeyiz emin olun. Bunun yolu açılırsa bu, bu ülkede yaşayacağımız son seçim olmayacak, bundan herkes zarar görebilir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tiryaki.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’e aittir.

Buyurun Sayın Kadıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin –tümüydü, şimdi değişti sanıyorum- birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz özet geçmem gerekecek, yirmiden on dakikaya indiğimiz için. O yüzden ana hatlarıyla özetlemeye gayret edeceğim ben de size. On yıldır bu alanda çalışan, aslında akademik kariyerini de bu alanda yürüten bir avukat arkadaşınız olarak da konuşmak istiyorum müsaadeniz olursa.

Öncelikle şuradan başlamamız gerekiyor: Bu teklif nedir ve neden var? Bizim bu kanunumuz 2004 yılından bu yana var ve hakikaten eksikleri olmasına rağmen önemli bir kanun. Bu kanun vesilesiyle biz ihtiyacı olan, ihtiyaç duyan sinemacılarımıza destekler dağıtıyoruz 2004 yılından bu yana.

Şimdi, son dönemde, hepinizin malumu, Cem Yılmaz’dır, Şahan Gökbakar’dır ünlü isimlerin de topa girmesiyle ciddi bir tartışma başladı ve bu tartışma aslında tekelleşme durumundaki salon işletmecileri ile Türk yapımcıları arasındaki sıkıntıdan meydana geliyor. Biz bunu “mısır kavgası” şeklinde tartıştık aslında kamuoyunda ve herkes sürekli bu tarafına kitlendi ama çok daha derin ve sinemamız için de çok ciddi riskler içeren bir temeli de var bu kavganın. Nedir bu kavganın temeli? Aslında bu insanlar neden bu kadar gerildiler? Çünkü şöyle bir durum var: Yapımcılar 2014 yılından bu yana yaptıkları sinema filmlerinden aldıkları pay üzerinden bir kuruş bile zam alamıyorlar. Yani 2014 yılında da Cem Yılmaz çektiği bir filmden satılan biletten 5 TL kazanıyordu, geldiğimiz 2019 yılında da Cem Yılmaz hâlâ 5 TL kazanıyor. Bunun sebebi de şu: Aslında yine bu yapımcılarımızın ne yazık ki zamanında bağımsız sinemacılarımızın ve diğer sinema sanatçılarının tüm itirazlarına rağmen, bu tekelleşmenin önüne geçecek bir adım atmamış olmaları. Bunu da bu açıklıkla ifade etmemiz gerekiyor sanıyorum ve şu anda bu tekelleşme öyle bir noktaya ulaştı ki bizim sinema salonlarımızın yüzde 44’ü, tek bir sinema salonu işletmecisinin elinde.

Özellikle büyük şehirlerde çok ciddi bir tekelleşme var. Yani siz bir sinema filmi çektiğiniz zaman -şanslıysanız o da- Isparta’da, Burdur’da, belki Maraş’ta birkaç salonda gösterime sokabiliyorsunuz eğer bu tekel grubuyla anlaşmanız yoksa ve onların şartlarını kabul etmiyorsanız; eğer ki bu şartları kabul ettiğiniz takdirde ancak İstanbul’da, orada burada, büyük şehirlerde seyirciyle buluşma fırsatı yaşıyorsunuz. Dediğimiz gibi, önceden bu durum çok fazla zarar vermiyordu çünkü yeni yeni palazlanmaya başlıyordu -tabiri caizse- bu grup, o yüzden yapımcılarımız da çok fazla ses etmediler bu duruma ama aslında, derler ya hani, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi, biraz böyle bir durum vardı.

Bir de burada özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var ve özellikle iktidar vekillerinin dikkatini çekmek istiyorum. Bu Mars grubunun, “Tekelleşti.” dediğimiz sinema salonu işletmecisinin tekelleşmesinde ciddi bir husus var. İlk bu tekelleşme kendisine taşındığında Rekabet Kurulunun kendi raportörleri dedi ki: “Bunu yapmayın.” Yani Mars grubu ile AFM grubunun birleşmesi söz konusuydu, Rekabet Kurulunun kendi raportörleri “Bu, tekelleşmeye yol açar ve yapılmaması gerekir.” diye rapor verdi. Buna rağmen Rekabet Kurulumuz bir şekilde bunun önünü açtı ve aslında, süreç buradan sonra kopmaya başladı. Yapımcılar, bu gruba yani tekelleşen gruba ihtar çektiğinde de daha saçma bir şeyle -af buyurun tabirimi- karşılaştık, Rekabet Kurulumuz bu tekelleşen grubu denetim altına almak yerine yapımcılarımıza ne yazık ki denetim gönderdi, maillerine el konuldu, bir sürü şey oldu. Bu konuda da Rekabet Kurulunun buradaki tutumunun incelenmesinde ve eleştirilmesinde ciddi bir şekilde fayda var.

Dediğimiz gibi, Rekabet Kurulunun da etkisiyle tekelleşen bu durum Türk sinemamızı ciddi ciddi tehdit eder bir hâle geldi. Bir tek bizim sinemamızda değil, aslında dünyanın her yerinde bu tip bir tekelleşme ve salonların egemenliğinin alınarak ülke sinemalarının zedelenmesi gibi bir durum söz konusu. Çünkü Cannes Film Festivali Direktörünün bir lafı var “Amerika sadece film ihraç etmez, bu yolla kültür ve hatta yaşam tarzı ihraç eder.” diyor ve bu tekelleşmeler de aslında şöyle bir yere götürüyor bizi bir süre sonra: Şu anda, evet, hepimiz gurur duyuyoruz; Türkiye, en çok yerli film izlenen ülke yani diğer ülkelere nazaran bizde izleyicimiz en çok yerli filmlere rağbet ediyor ama biz bu tekelleşmenin önünü kesmezsek eğer, bizim yaptığımız filmler vizyona giremeyecek ve bu tekelleşen kurumlar artık vizyon egemenliğini ele alacak. O yüzden bu değişiklikler kıymetli. Bu bağlamda, bu kanun teklifinin 8’inci maddesi -“yaraya pansuman” diyeceğim- yaraya pansuman niteliğinde yani bu tekelleşmenin önünü kesebilecek mahiyette değil ama bu tekelleşmenin getirdiği sonuçları yapımcılarımız lehine düzeltebilecek mahiyette bazı düzenlemeler var ve bunları biz de destekliyoruz ve katkı koyan teklif sahiplerine de teşekkür ediyoruz.

Ayrıca, sinemacılara verilen desteklerin geri ödemesiz hâle getirilmesi, zor durumdaki sinema sanatçılarına Bakanlık desteği verilmesi, bağımsız film gösterilecek mahallerde donanım desteği ve seyircileri yıldıran reklam sürelerinin de kısıtlanması gibi olumlu düzenlemeler de var. Bu açıdan hakkını teslim ediyoruz ama biz bu zamana kadar bu kanunu hep bu kısmıyla konuştuk. Yani hep dedik ki: “Yapımcılar şöyle oldu, dağıtımcı böyle oldu.” Yani aslında büyük sermaye ile küçük sermaye arasındaki sıkıntı üzerinden biz bir değerlendirme ve yorumlama yaptık. “Biz”den kastım da Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, medya ve medyadaki tartışmalar eliydi çünkü basının ve basında yer bulacak kadar şanslı, ünlü arkadaşlarımızın beyanları genelde bu çerçevede oldu.

Ama bu teklifte sadece bu yok, 3 tane zararlı husus da var. Dediğim, az önce saydığım olumlu yönleri canıgönülden sahiplenip hep birlikte bu yasayı geçirmek de isterdik ama gerçekten, bizi bir değil, iki değil, on yıl geriye taşıyacak 3 tane husus var burada. Birincisi nedir? Bizim bir Destekleme Kurulumuz var, az önce bahsettiğim gibi, bu kurul on yıldır var. Yani bir para var Kültür Bakanlığımızda ve bu parayı ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Bunu dağıtan kurul, Sinema Destekleme Kurulumuz şu an 14 kişiden oluşuyor; bunlardan 10’u sinema meslek birliklerinin temsilcisi, 4’ü de Bakanlığımız tarafından seçilen insanlar. Şu anda yapılan bu değişiklikle bu kurulun mahiyeti 7’ye düşürülüyor ve 7’de, çoğunluk 4 kişi Bakanlık temsilcilerinden, 3 kişi ise sektör temsilcilerinden olacak şekilde geliyor. Gerçi, sanıyorum bir önerge verildi, 4-4 şeklinde bir eşitlik sağlanacak; olumlu bir adımdır, evet ama “yetmez” noktası da burada vardır.

Bunları söyleyen sadece ben değilim, inanın, bunları söyleyen, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği, Anadolu Sinema Eseri Sahipleri… Tek tek sayıp zamanınızı almayacağım, Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sinema meslek birliklerinin, artı Film Yönetmenleri Derneğinin de talebi bu yöndedir yüce Meclisimizden.

Birincisi, dediğim gibi, bu. Sinemayı korumak için getiriyoruz çünkü biz bu yasayı ve yapımcılarımızın dertlerine çare oluyoruz ama öbür taraftan senaristlerimizin, yönetmenlerimizin, oyuncularımızın da hakkını teslim etmemiz gerekiyor, bu insanların da çağrısına kulak vermekle mükellefiz biz aslında.

Burada bir de sıklıkla şöyle bir argümanla karşılaşıyoruz: “Parayı Bakanlık veriyor, tabii ki Bakanlık karar vermeli kime dağıtılacağına.” Öyle değil aslında yani biz vergilerimizden belli bir kısım ayırıp da iyilik yapıp sinemaya dağıtmıyoruz; bu para, sinema sektörünün kendi içinde ürettiği bir para yani sinema sektörü kendi bilet gelirleriyle bu parayı elde ediyor ve bu parayı da yine sektörün desteklenmesi için kullanıyor. O yüzden bu destek kurullarının yapısının siyasetüstü bir yerde bırakılması çok kıymetli çünkü meslek birlikleri haklı olarak soruyorlar, “Siz sinemacılarımıza güvenmiyor musunuz?” diyorlar.

Benzer şekilde, (6)’ncı fıkrada düzenlenen kurulda da aynı şey var ama sürem çok kısıtlı olduğu için değinemiyorum.

Ayrıca, 3’üncü maddede düzenlenen 7’nci maddenin (1)’inci fıkrasının çıkartılması yönünde bizim de talebimiz olmuştu, bu talebimizin de arkasındayız.

Şimdi, bu anlattığımız şeyler… Dediğim gibi, kanunun geneli itibarıyla olumlu düzenlemeler var, “Keşke olmasaydı.” dediğimiz yerler de var. Çünkü bir yerde aslında şunu anlamak gerekiyor sanıyorum: Bu yaptığımız şey, yaraya pansuman yapmak. Biz, sinema sanatımızı köklü bir şekilde değiştirip uluslararası alanda rekabet edecek bir hâle getirmiyoruz. Bunu da şu tablodan görebiliriz: Gerekçede yazıyor, evet, sinema sanatımız ciddi bir sıçrama yarattı. Kanunun gerekçesinde de yazdığı gibi, şu anda 3 milyar TL gibi kendi içinde bir donanımı ve bize bir getirisi var. Ama dünya örneklerine baktığınız zaman, mesela Amerika Birleşik Devletleri’nin sinemada sadece gişeden kazandığı para 10 milyar dolar, benzer şekilde Çin’in 8 milyar dolar; Avrupa ülkelerine bakıyoruz, Fransa’nın 1,5 milyar dolar. Çok büyük paralar bunlar. Yani aslında Türkiye şu anda elde etmesi gereken gelirin yirmide 1’ini elde etmiyor sinemadan çünkü gündelik çözümlerle ve uzun vadeli bir vizyon koymadan yapıyoruz biz bu düzenlemeleri ve bu da sıkıntı oluyor. Mesela, konuştuğumuz ve tartıştığımız bu Destekleme Kurulu var ya, Türkiye'de sinemayı destekleyen bir tane kurul var yani Türkiye'de sinemacılarımız tek bir kurula gidebiliyorlar. Az önce saydığım bu ülkeler bu işi nasıl başarmış? Mesela Fransa’da 48 ayrı fon var, 48 ayrı fondan destek dağıtılıyor sinemacılara. Almanya’da 22 tane var, Avusturya’da 22 tane var. Bunlar zaten dünyanın önde gelen sinema endüstrisi. Yani sinema öyle bir endüstri, sinema öyle bir sanat ki sinemaya verdiğiniz parayı size katbekat geri veriyor. O yüzden elimizi korkak alıştırmamamız lazım ve sinemacıların yarattığı bu endüstriyi, yine sinemacılar eliyle yeni çıkacak arkadaşlarımızın desteklenmesi için kullanmamız lazım ve her türlü siyasi iradeden de bunu azade tutmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kadıgil, devam edin.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Kusura bakmayın, saat biraz geç ama bu konuda doluyuz.

BAŞKAN – Yok, buyurun, devam edin.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Dediğim gibi, bu sandalyelerde oturan tek bir vekilimizin dahi ben ülke sinemamızın geriye gitmesi temennisinde olduğu gibi bir inanç içinde asla değilim, olamam. Eminim çünkü hepimiz Kemal Sunal filmleriyle büyüdük. Biliyorum Türk sinemasını ne kadar sevdiğinizi ve âşığı olduğunuzu, zaten izleyici sayılarından da belli. Ama bu yetmez yani bu yaptığımız şey yetmez, yetmiyor, yetmeyecek.

Az önce bahsettiğim, dünya çapında para kazanabilmemiz için, sanatsal kısmını bir kenara bırakıyorum, işin endüstri kısmında da para kazanabilmemiz için daha köklü, daha temel değişiklikler yapmamız gerekiyor bizim bu işlerde. Yani bu alanda tek sıkıntı yaşayan, inanın, büyük yapımcılarımız değil, çok fazla dert var bu alanda. Küçük sermayeyi büyük sermayeye karşı korumak elbette kıymetli. Ama sinema emekçilerini ve sinema eserlerinin gerçek sahiplerini biz ne zaman korumaya başlayacağız? Bunu da ben gerçekten merak ediyorum. Çünkü bir eserin sahibi, bir sinema eserinin sahibi yönetmendir, yapımcı değildir; yönetmendir, senaristtir, diyalog yazarıdır, özgün müzik bestecisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kadıgil, buyurun.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Teşekkürler.

Yapımcı sadece bu insanları bir araya getirir ve bir ürün çıkartır. Biz, yapımcılarımızın oluşan tekelleşme karşısındaki semptomlarını gideren düzenlemeler yapıyoruz, dediğim gibi, bunun için de size teşekkür ediyoruz. Ama başka işler de var burada, başka insanlar çalışıyor bu sektörde; set emekçileri çalışıyor, oyuncular çalışıyor ve bu insanların çok büyük sorunları var. Çok kısaca geçeceğim ben bunları. Sosyal güvenlik dertleri var mesela. İzlediğiniz oyuncuların tamamı ya usulsüz ya kaçak çalıştırılıyor televizyon dizilerinde. Çünkü açık bir kanun hükmü var, buna rağmen “Maliyetler artar, iş yapamaz oluruz.” vesaire diye açık kanun hükmü uygulanmıyor. SGK zarara uğratılıyor, sinema emekçileri zarar görüyor. İnsanlar emekli olamıyorlar, insanların sağlık güvencesi yok. Yani ayda bölüm başına 500 liraya çalışan insanlar bile gidip 4/B üzerinden, sanki büyük yıldız oyuncuymuş gibi defter açmaya zorlanıyorlar. Gidiyorlar, muhasebecilere ayda para veriyorlar ve bunun için bizim bir yasal değişiklik yapmamıza gerek yok, bizim sadece var olan yasal düzenlemeyi uygulamaya ihtiyacımız var ama bunu ne yazık ki on yıldır yapamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi bağlayın.

Bir dakika daha süre veriyorum.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Son bir dakika.

İşçi sağlığı ve işçi güvenliğinde çok ciddi sıkıntılar var. Şöyle göstereyim, kızmayın uzun konuştuğum için: Biz setlerde ölen arkadaşlarımızı anmaktan inanın çok yorulduk. Dünyanın hiçbir yerinde yüz seksen dakika dizi diye bir şey yok. Ağır çalışma koşulları, yirmi saat, otuz saat çalışan insanlar, dikkatsizlik, tedbirsizlik bizim arkadaşlarımızı öldürüyor. Bu konuda da tedbir bekliyoruz, bu konuda da bir adım bekliyoruz biz Meclisimizden.

Sadece yetişkinler değil, mesela çocuk oyuncular var. Her akşam izliyoruz bayıla bayıla ya, çocuk oyuncularla ilgili hiçbir düzenleme yok. Yetişkinler ne kadar sömürülüyorsa çocuk oyuncular da bu kadar sömürülüyor ve bunun yönetmeliği yapılmasına rağmen, Bakanlıkta olmasına rağmen dört senedir çıkmıyor çocuklar için yaptığımız bir düzenleme dahi. Telif hakkı var, izlediğiniz hiçbir oyuncu beş kuruş telif alamıyor. Bu kısmında, hadi bizimkiler almasın, şöyle çok kötü bir kısım var: Yurt dışındaki meslektaşlarımıza müthiş mahcup oluyoruz çünkü bizim teliflerimiz yurt dışındaki birliklerde toplanıyor, biz onları bile alamıyoruz. Yurt dışındaki telif birliklerine gittiğimiz an bize diyorlar ki: “Siz bizim telifimizi vermiyorsunuz ki biz dönüp size telifinizi ödeyelim.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika içinde toparlayabilirseniz… Bir dakika, son bir kez.

Buyurun Sayın Kadıgil.

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) – Tamam, vallahi son, bu son bir dakika ama bunlar gerçekten önemli.

Bakın, Sayın Ertuğrul Günay zamanındaydı benim ilk telif hakları kanununa katıldığım zaman, aradan geçti belki on sene ve bizim oyuncularımızın, bizim yazarlarımızın telifleri şu anda yurt dışındaki meslek birliklerine bırakılıyor biz bu düzenlemeyi bir türlü hayata geçiremediğimiz için.

Özetle –kapanış yapacağım- demin söylediğim gibi, tekelleşmeye bir çözüm getirmiyoruz, değerleme, sınıflama konusunda bir kriter getirmiyoruz. Evet, güzel şeyler yapıyoruz ama yetmiyor. Eğer biz gerçekten Türk sinemasını uluslararası camiada baş edecek, şu tabloda gururla sergileyecek bir yere getirmek istiyorsak bu alanda siyasetüstü bir tutum sergilemeliyiz; sanatı ve sanatçıları özgür bırakmalıyız, kurumlarını özerk kılmalıyız, sanat yönetimini ve sanat konusundaki her türlü teşvikin yönetimini de yine sanatçılara terk etmeliyiz diyorum.

Tahammül ettiğiniz için teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Estağfurullah.

Çok teşekkürler Sayın Kadıgil.

Şimdi, şahıslar adına Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ilk sözü alacak.

Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Değerli arkadaşlar, bugün size iki buçuk yıllık OHAL kâbusundan bahsetmek istiyorum. İki buçuk yıldır Türkiye OHAL’i yaşıyor. Güya “OHAL bitti.” deniliyor, ancak OHAL yine devam ediyor. İsmi gitti ama fiilî olarak cismi devam ediyor. İki buçuk yıl boyunca Türkiye’de yüz binlerce insan işinden atıldı, ihraç edildi, sorgusuz sualsiz ihraç edildi. Altı ay kadar herhangi bir yargısal merciye ulaşamadılar. İdare mahkemelerine gittiler, reddedildiler; Anayasa Mahkemesine gittiler, reddedildiler; AİHM’e gittiler, AİHM de reddetti ve sonunda, altı ay sonunda, Avrupa Konseyi ve AİHM’in uygun bulmasıyla OHAL Komisyonu kuruldu ve oraya gitmek durumunda kaldılar.

Bu komisyon, bu zulmü yapan idarecilerin denetiminde olan bir komisyondur. İdarecilerin istemediği kararları veremiyorlar, yoksa görevden alınırlar. İki yılda 125.600 başvuruyu bitirmeleri gerekiyordu, ancak bunu yapmadılar, şu anda yüzde 40’ını ancak bitirdiler. 50.300 dosyaya baktılar, sadece 3.700 kabul verildi, yüzde 92,7 ret. Yüz binlerce insan kırıma uğratıldı, hayatları maddi ve manevi altüst oldu ve bunlar hukuksuz kriterlerle yapılıyor, Anayasa’ya aykırı kriterlerle yapılıyor. Takipsizlik ve beraat alıyorlar mahkemelerden ancak OHAL Komisyonu bunu hiç takmıyor ve bu kişilere de ret veriyor. Güya sıraya göre bakılacaktı, KHK sırasına göre kararlar verilecekti ancak buna da riayet edilmiyor. Bir 672’den bakılıyor, bir 692’den, çorbaya dönmüş durumda resmen, ne olduğu belli değil; iltimas, torpil, şaibe iddiaları had safhada. Bana gelen bildirimlerde, birçok AK PARTİ’li vekilin, birçok kişiye iltimas yaptırdığını da biliyorum; bunu da çok net de söyleyeyim, isim isim de söylerim burada.

Biz OHAL Komisyonunu geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettik ve kendilerine bu hukuksuzluğu da hatırlattık. Anayasa madde 37: “Herhangi bir merci anayasal kurumların üstünde olamaz.” Ancak, OHAL Komisyonu tüm kurumların üstünde ve herhangi bir komisyona müracaat edemeyen de binlerce insan var. Mesela, askerî öğrenciler. Okulları kapatıldığı için 38 bin askerî öğrencinin hayatı karartılmış durumda, bunlar OHAL Komisyonuna da gidemiyorlar, ortada kalmış durumdalar. Sırtlarına gencecik yaşta terörist damgası vurulmuş ve hayatları tamamen perişan edilmiş durumda. Yine, kapatılan özel okullardaki 20 bin öğretmenin sırf bu okullarda çalıştıkları için özelde çalışma izinleri elinden alınmış. Hayatta öğretmenlikten başka bir şey bilmeyen bu arkadaşlarımız şu anda açlığa, susuzluğa mahkûm edilmiş, âdeta soykırıma mahkûm edilmiş durumdalar.

Şimdi, biz OHAL Komisyonuna gittik ve oradaki skandalları da net bir şekilde gördük. Yüzlerce dosyayı inceleyerek, tarayarak gittim ve orada komisyona da sundum. Komisyona, bakın, T.C.’si ve ismi farklı, kararın içeriği ve sonucu farklı dosyaları gösterdim, “Bunlar nedir?” dedik. Çok skandal sonuçlar var, cevap veremediler. Banka hesap numarası, hesap bakiyesi gibi gösterilen sonuçlar var, “Bunlar nedir?” dedik, cevap veremediler. 142 lira hesapta parası varmış Bank Asyada, bir yıl içinde 145 lira olmuş yani bir yıl içinde 2,5 lira artış olmuş, bundan dolayı ihraç edilmiş; adli ve idari soruşturma geçirmiş, KHK’yle ihraç edilmiş, iki buçuk yıldır mağdur bu insan ve bu insan hakkında hâlâ bir karar yok. Veyahut da TMSF’ye devrinden sonra, Bank Asyaya icra için 100 lira para yatırmış, bu insan OHAL Komisyonundan ret almış, bir de terör örgütüne yardımdan iki yıl bir ay da ceza almış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Ya, icra borcunu ödemiş bu insan, adli ve idari olarak hukuksuz bir şekilde mahkûm edilmiş.

Değerli arkadaşlar, böyle bir sürü örnek var. 2004-2008 arasında, kapatılan okullarda öğretmenlik yapmış, bundan dolayı ihraç gerekçesi var. Yine, barış akademisyenleri… Sadece ve sadece “Biz bu suça ortak olmayacağız.” denmiş, iki buçuk yıldır hayatları karartılmış. KESK’e bağlı 4.500 öğretmen var, tek suçları bir sendikal eyleme katılmak ve orada bir günlük bir grev yapmak ve 4.500 insan ihraç edilmiş. İki buçuk yıldır hiçbir hareket yok. 4.500 kişiden ancak 150 kişinin sonucu açıklanmış. Ne olacağını bilmeden bekliyorlar. OHAL Komisyonu bana -bu sonuçları gösterdiğim zaman cevap veremeyince- dedi ki: “Ömer Bey, seni ikinci defa çağıracağız.” Gerçekten cevap veremediler. Yirmi iki gündür bekliyorum, beni çağırmıyorlar. Biliyorum ki verecek cevapları yok çünkü ben yüzlerce dosyayı tarayarak tek tek kendilerine bunu sundum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Gergerlioğlu lütfen, bitirin artık.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum ancak şunu söylüyorum: OHAL Komisyonu lağvedilmelidir, insanların hukuka ulaşmasının önüne geçen OHAL Komisyonu lağvedilmelidir, tam bir skandal sonuçtur.

Bakın, bugün, altı aydır üzerinde çalıştığımız 3.776 kişiyle hazırladığımız bir OHAL raporu var. Pazartesi günü de -600 vekili de çağırdım- İstanbul’da bir basın toplantısı yapacağız. 990 sayfalık bir rapor hazırladık. Buradaki içeriğe baktığınız zaman insanların hayatlarının mahvedildiğini görüyorsunuz. Buna bir dur demek zorundayız. Bunu yapan OHAL Komisyonunun kapatılması gerekiyor. A’dan z’ye anayasal ihlalleri yapıyor ve anayasal suç işliyor arkadaşlar. İki buçuk yıldır insanların yargının önüne çıkmasını engelleyen bir kurum bu ve kesinlikle anayasal suç işliyor. Bu kişiler yarın öbür gün yargılanmayacaklarını mı düşünüyorlar? Yüz binlerce insanın kaderiyle oynuyorlar. Böyle bir keyfîlik olamaz değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Gelin bana, inanın ki bakın, odamda yüzlerce dosya var, size tüm bunları ispatlarıyla açıklarım. Pazartesi de -buyurun, gelin- Taxim Hill Otel’de, saat 11.00’de 990 sayfalık raporumuzun özetini anlatmaya çalışacağız, hepsini belgelerle göstereceğim. Ben, söylediğim her şeyi belgelerim değerli arkadaşlar. Buyurun gelin, hepsini beraber konuşalım.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gergerlioğlu.

Şahıslar adına ikinci söz, Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağ’a ait.

Buyurun Sayın Karadağ. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun Komisyonda görüşüldü hem sektör temsilcileri hem de Komisyondaki, partimizin ve Hükûmetin parti temsilcileri tarafından, özellikle muhalefetin de mutabık kaldığı bir şekilde, kanunlaşmak üzere Meclise gönderildi.

Şimdi, tabii ki, sinemanın, beyaz perdenin, beyaz ekranın toplum üzerinde, turizm üzerinde, eğitim üzerinde, kültür üzerinde önemi azımsanmayacak kadar çoktur, zaten gelişmiş ülkelerde de bizler bunu görüyor ve gözlemliyoruz. Yalnız, doğup büyüdüğüm, gerçekten de Nuh’un Gemisi’nin ilk karaya oturduğu Ağrı Dağı’yla ve 3 ülkeyle sınır olan serhat ilimiz Iğdır hakkında -bu kaç defadır, ha bire gündeme geliyor- özellikle seçim güvenliğiyle ilgili ve 31 Martta yapılacak olan seçimlerle ilgili -kaç defadır gündeme geliyor- bir Iğdırlı olarak, bir Iğdır Milletvekili olarak bu verilen süre içerisinde bundan biraz bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz burada, Gazi Meclisin çatısı altında Sinema Kanunu’nu konuşurken bir yerde bir film çevrilmeye çalışılıyor. Emin olun, kaç seçimdir Iğdır’da seçmen olarak da ve aynı zamanda, kamuda çalıştığım dönem içerisinde sandık görevlisi olarak da görev yaptım. 24 Haziran seçimlerindeyse bir siyasi kimlikle seçim bölgesindeydik. Özellikle 2009 itibarıyla Iğdır’da seçimlerin nasıl yapıldığını çok yakından gözlemledik. Şimdi, burada, 200-300 güvenlik görevlisinin, o bölgede sandık güvenliğini sağlayacak diye, bulunduğu yerde oy kullanacağı defaatle dile getiriliyor ama bir realite var -biz, burada film çevirmiyoruz- benim bulunduğum ile, 2009 itibarıyla, Hakkâri’den, Muş’tan, Doğubeyazıt’tan 6-7 bin seçmen taşındı. Sandıkların güvenliği zafiyete uğratıldı. Sandık görevlisi hamile bayan öğretmen dövülüp sandığı terk etmek zorunda bırakıldı.

Sandıklar üzerinde kurulan tahakküm, emin olun, kampanya süresi içerisinde seçmenler üzerinde de kuruluyor. Yeri geliyor, seçim öncesinde seçmenlerin evlerine tek tek girilerek tehditlerde bulunuluyor. Demokrasi bu mudur? Demokrasi sandık görevlisinin dövülüp sandıktan uzaklaştırılması mıdır? Demokrasi, ucu farklı yerlerde olan, o bölgenin halkının gerçekten iradesinin yansıtılamayacağı bir şekilde o bölge halkının tehdit edilmesi midir? Demokrasi, yerel yönetimleri aldıktan sonra hendek kazmak mıdır, bomba döşemek midir? Eğer demokrasi buysa, bu, gerçekten bir filmdir. Devletin tüm gücüyle demokratik şartlarda seçim yapma zorunluluğu vardır; bu, Anayasa’nın gereğidir. Halkın iradesinin gerçekten gönül rahatlığıyla sandığa yansıma zorunluluğu vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Karadağ.

YAŞAR KARADAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Doğuda, güneydoğuda bunlar yaşanırken, sandık güvenliği biraz artırıldı diye sandıkları kilitleyeceğim, 300 seçmenin olduğu yerde 300 tane oyu bir partiye zorla tahakküm altına alıp kullandıracağım, sonra da bunun adı demokrasi olacak. Emin olun, bu değil ve bundan sonra da Türkiye Cumhuriyeti devletinin Iğdır’ından Hakkâri’sine, Edirne’sinden Çanakkale’sine her yerinde, Allah’ın izniyle, vatandaşın hür iradesiyle -silahların gölgesinde değil, tehditlerin gölgesinde değil, hür iradesiyle- demokratik hakkını kullanacağından eminim ve sonuna kadar da onun mücadelesini vereceğiz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karadağ.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1490) esas numaralı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “eklenmiş” ibaresinin “ilave edilmiş” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                Orhan Çakırlar                                   Tuba Vural Çokal

                                          Adana                                                       Edirne                                                      Antalya

                                      Bedri Yaşar                                              Yasin Öztürk                           Muhammet Naci Cinisli

                                         Samsun                                                     Denizli                                                     Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gerekçe.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

1’inci maddenin (1)’inci fıkrasında yer alan "eklenmiş” ibaresinin "ilave edilmiş” ibaresiyle değiştirilmesi maddenin daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde geçen “dizi film ile” ve “dizi ve” ibarelerinin çıkarılmasını, “üç sektör temsilcisi” ibaresinin “on sektör temsilcisi”, “yedi üyeden” ibaresinin “on dört üyeden” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            Filiz Kerestecioğlu Demir                                   Musa Piroğlu                                              Tuma Çelik

                                          Ankara                                                     İstanbul                                                     Mardin

                                      Garo Paylan                                  Serpil Kemalbay Pekgözegü                     Hakkı Saruhan Oluç

                                       Diyarbakır                                                     İzmir                                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Tuma Çelik konuşacaktır.

Buyurun Sayın Çelik. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TUMA ÇELİK (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP adına, 40 sıra sayılı torba yasanın 2’nci maddesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Tabii, gecenin bu saatinde burada söylenecek sözlerin ne kadar önemi var bilmiyorum ama en azından kayıtlara geçmesi ve tarihe not düşmek adına bu konuşmanın yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, sizler duyarsız olmaktan bıkmadınız, biz de sizleri duyarlı olmaya çağırma konusunda bıkmayacağız, sürekli sizi duyarlı olmaya çağıracağız. Bugün, Hakkâri halkının kendi hür iradesiyle verdiği oylarla seçilen Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin 72’nci günü. Leyla Güven haklıdır ve biz haklı olan Leyla Güven arkadaşımızın talebinin, talebimiz olduğunu söylüyoruz, sizleri bir kez daha Leyla Güven’in sesine kulak vermeye çağırıyoruz.

Evet, karşımızda yine bir torba yasa var ve bu yasada, yaklaşık yüz yıldır ayakta tutulmaya çalışılan anlayışın yeni bir ürünü var. Neden “yüz yıldır” dediğimi merak ediyorsunuz umarım ve ben de biraz açmaya çalışayım. Kimilerine göre 1923’te, bana göre ise 1911’de yeniden şekillendirilen Türkiye Cumhuriyeti, Türk-İslam-Sünni kimlik üzerinde bir ulus devlet olarak oluşturuldu. Ardından, başta eğitim sistemi olmak üzere, birçok kurum bunu yeniden üretmek için çaba sarf etti. Böylece, çoğulcu bir yapıya sahip olan Türkiye toplumu tekleştirilmeye çalışıldı. Bana verilen ve altında aday olduğu için istifa etmesi gereken Sayın Binali Yıldırım’ın imzası bulunan milletvekili kimlik kartımda din hanesine “İslam” yazılmasının sebebi de budur; Lozan Antlaşması’na göre pozitif temelde ayrımcılığın uygulanması gereken, azınlık haklarından faydalanması gereken Süryani, Ermeni ve Rumların yabancı olarak algılanması ve Dışişleri Bakanlığı nezdinde ele alınması da budur; on iki yıl önce kurduğu, çalıştırdığı gazetenin önünde öldürülen Hrant Dink’in öldürülme sebebi de budur.

Bugün kanunlaştırılmak istenen 2’nci maddeyle kurulacak Destekleme Kurulunun nasıl ve kimlerden oluşacağı belirleniyor. Buna göre oluşturulacak 7 kişilik kurulun 3 üyesi meslek birlikleri tarafından sektör temsilcileri arasından seçilip Bakanlığa sunuluyor, geri kalan 4 kişi ise Bakanlık tarafından belirleniyor ancak burada da bir aldatmaca var. Maddede laf kalabalığı yapılarak bu 4 kişiden 3’ünün yapımcı, yönetmen, senaryo ve diyalog yazarı, oyuncu, sinema salonu işletmecileri, film dağıtımcıları, yayıncı kurum veya kuruluş temsilcileri ve üniversitelerin sinema alanında eğitim bölümlerinde görev yapan öğretim üyeleri arasından belirleneceği söyleniyor. Aslında bu 3 kişi Bakanlık tarafından belirleniyor ve neticede sinema sektöründen gelen kurul üyelerinin sayısı da daha az olacak. Diğer 1 kişi ise direkt Bakanlık tarafından Kurul Başkanı olarak belirleniyor, böylece tam bir bağımlı kurum oluşturuluyor. Daha da önemlisi, üye çoğunluğu Bakanlık tarafından belirlenen bu kurulun aldığı kararlar Bakanlık tarafından onaylanmayabilir veya reddedilebilir. Arkadaşlar, gerçekten merak ediyorum ben ve soruyorum: Bakanlık tarafından görevlendirilecek bu kurulun kararlarına güvenilmiyor mu, yoksa burada amaç belirli insanlara bir para aktarımı mı sağlamak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUMA ÇELİK (Devamla) – Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

TUMA ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ama anlaşılan, oluşturulan bu kurulların görevi, belki bir çıkar karşılığında iktidarın uygun gördüğü yerlere destek sunmak ve iktidarın talepleri doğrultusunda ortaya çıkacak ürünleri desteklemek. Aslında bu durum, AKP iktidara geldiğinden ve bir diktatörlük kurmaya başladığı andan beri var. Etrafımıza baktığımızda, önümüzdeki televizyonlarla, gazete ve internet siteleriyle bunu açıkça görebiliyoruz. Ancak, anlaşılan, iktidar, şu andaki tek sesliliği yeterli bulmuyor ve daha da artırmaya ve özellikle sinema, belgesel ve animasyon filmleri gibi sanatın diğer alanlarında da kurumsallaştırmaya ve kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Yani aslında bağımsız, yenilikçi ve yaratıcı olması gereken sanat, iktidarın denetimine sokuluyor. Tabii, bu arada daha çok yandaşa da bir miktar para aktarılarak daha çok bağımlılık sağlanıyor.

Kısaca, arkadaşlar, getirilmek istenen bu maddeyle özgür sanat öldürülerek yandaş bir sanata mecbur bırakılıyoruz. Üstelik bu yapılırken devletin kaynakları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın Çelik lütfen.

TUMA ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Yani halklarımızdan toplanan vergiler birkaç yandaşa aktarılmaya devam edilecek. Başta da söylemiştik, Türkiye toplumu tekleştirilmeye çalışılıyor. Bu yapılırken maalesef Türkiye’nin zenginlikleri yok ediliyor. Bunun için tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek dil, tek din, tek parti tek tek tek tek dile getiriliyor. Lakin bu tek tekler dile getirilirken ülke olarak her gün biraz daha renksizleşiyor, fakirleşiyor ve yalnızlaşıyoruz. Gelin, bu zenginliklerimizi yok etmekten vazgeçelim arkadaşlar.

Genel Kurulu ve televizyon başındaki halkımızı saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, şunu ifade edeyim: Şu ana kadar yapılan temelsiz, hakikat dışı bütün iddiaları reddettiğimizi, kabul etmediğimizi kayıtlara geçirmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci madde üzerinde bir de ortak önerge var, onu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesiyle değiştirilen 5224 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “üç sektör temsilcisi” ibaresinin “dört sektör temsilcisi” şeklinde “yedi üyeden” ibaresinin “sekiz üyeden” şeklinde ve dördüncü fıkrasında yer alan “dört üyenin” ibaresinin “beş üyenin” şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

                                      Cahit Özkan                                              Engin Altay                                             Erkan Akçay

                                          Denizli                                                     İstanbul                                                     Manisa

                                    Lütfü Türkkan                                    Mehmet Doğan Kubat                                Bayram Özçelik

                                         Kocaeli                                                     İstanbul                                                     Burdur

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Destek başvurularının ve incelenecek belge sayısının yıllar itibarıyla büyük artış göstermesi, farklı türlerdeki projelerin değerlendirilmesinin farklı uzmanlık gerektirmesi nedeniyle, sayısı 4’ü aşmamak üzere, üye sayısı 8 olan destekleme kurulları oluşturulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının 2’nci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Saliha Sera Kadıgil Sütlü                            Haşim Teoman Sancar                       Yüksel Mansur Kılınç

                                         İstanbul                                                     Denizli                                                     İstanbul

                                        Cavit Arı                                                                                                    İlhami Özcan Aygun

                                         Antalya                                                                                                                     Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapımı tamamlanmış filmlerin ticari dolaşımının engellenmesi söz konusudur. Bu nedenle, Değerlendirme Kuruluna bu denli geniş yetki verilmesi sansür uygulamasına da yol açacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde geçen "Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz." ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                Hakkı Saruhan Oluç                             Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Musa Piroğlu

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Garo Paylan                              Mehmet Ruştu Tiryaki

                                           İzmir                                                     Diyarbakır                                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz." ibaresi bu kanun teklifi metninde de yerini korumaktadır. Oysa yürürlükteki kanunun eksiklerini giderme iddiası olan, sözüm ona, daha ilerici bir teklifin Komisyona getirildiği söylemini çürütmektedir. Yürürlükteki kanunda bu ibarenin durması, teklifte herhangi bir değişikliğe gidilmemesi, metinden çıkarılmaması sansürcü anlayışın tezahürüdür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde önerge yoktur.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde geçen "kamu tüzel” ibaresinden sonra "özel” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                Hakkı Saruhan Oluç                             Filiz Kerestecioğlu Demir                                  Musa Piroğlu

                                         İstanbul                                                     Ankara                                                     İstanbul

                          Serpil Kemalbay Pekgözegü                                  Garo Paylan                              Mehmet Ruştu Tiryaki

                                           İzmir                                                     Diyarbakır                                                   Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sinema sektörünü güçlendirmek için öngörülen donanım desteğinin sadece kamu kurum ve kuruluşlarına verilmesi öngörülmektedir. Olumlu bir adım olmakla birlikte, bu durum, Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle, bağımsız ve özel sinemaların da desteklenmesi gereklilik arz etmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmış oluyor.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına söz talepleri var.

İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, ilk söz sizin.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin, kamuoyunda cereyan eden tartışmalar ışığında bu kadar çabuk hazırlanacağını da çok tahmin etmemiştim aslında ama nereden böyle bir lobi faaliyeti gelişti, bilmiyorum. Olumlu da olsa Türkiye’de yapılan en hızlı kanun tekliflerinden bir tanesi oldu.

Sinemanın takipçileri biraz bilirler, yaklaşık bir haftadır gündemimizde Necati Akpınar, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Mustafa Uslu gibi isimler var ve bu isimlerle Cinemaximum yani Mars Grup arasında bir gerilim başladı. 884 salonu, 120 binin üzerinde de koltuğu var bu Mars Grubun, Türkiye’de bu alanda tekel hâline gelmiş, hem de ipin ucu yurt dışında olan bir tekel bu. Önce Mars Grup ile yapımcılar arasındaki tartışmayı özetlersek, sinema yapımcıları, salon işletmecilerinin kendilerine düşük pay verdiklerini, biletleriyle mısır ve içecek kampanyalarını bir arada yürüterek izleyicilere yüksek fiyatla bilet sattıklarını söylediler, “Hem biz hem izleyici artık mağdur olmasın.” diye yola çıktılar. Sinema salonları sahipleriyse kampanyaların yapılabileceğini, bu kampanyaların tüketicinin lehine olduğunu, yapımcıların bunu bilmediğini ve bu kampanyaların sona ermesi durumunda tüketicinin zarar edeceğini belirtip savunmaya geçtiler.

Aslında burada tartışmamız gereken konu, sinema salonları mısır mı satıyor, bileti pahalıya mı satıyor değil de Türk sinemasının geleceği olmalı. Günümüzde yerli yapımcılar ile tekel hâline gelen yabancı menşeili sinema salonu sahipleri arasında savaş yaşanıyor; aslında bu, bir kültür savaşı, sinema salonu savaşı değil.

Sinema deyip geçmemek lazım, özellikle Amerikan sineması, emperyalist Amerika’nın Amerikan kültürünün propaganda aracı bugün. Ülkeleri neredeyse sinemayla ele geçiriyorlar. Güney Koreliler Amerika’dan daha çok Amerikancı artık. Güney Kore onlar için çok önemli değil, Amerika’nın şubesi gibi olmuş Güney Kore. Bugün büyük çoğunlukla Evangelist olan, misyoner Hristiyanlığın merkezi olan bir yer hâline gelmiş Güney Kore.

Bu Güney Koreli olan firmanın, Mars Grubunun asıl amacının Türkiye’de en çok seyredilen Türk filmlerinin yerine, Amerikan yapımı filmlerin gelmesini sağlamak olduğu iddiası da çok yabana atılır bir iddia değil aslında.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Fransız kültürünü dışarıda tanıtmak için Fransız vergi mükelleflerinden kesilen paraları oralara harcıyor.” diye eleştirilen eski Fransız Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün şu lafını hiç unutmamak lazım, De Gaulle diyor ki: “Evet, ben bunu yapıyorum, Fransız kültürü için sizden topladığım vergilerden çok para harcıyorum ama unutmayın Fransız kültürüyle yetişen kişiler, dünyada Fransız mallarını tercih ediyorlar, uluslararası toplantılarda da Fransa’dan yana tavır koyuyorlar.” Dolayısıyla kültüre yapılan yatırım hiç boşa gitmiyor aslında, kapitalist sistemin gereği bu ve Amerika gibi bir ülke için bu çok önemli.

Türkiye’de sinema çok gelişti, son yıllarda gerçekten çok önemli ve güzel filmler çekiliyor. 2010 yılında 40 milyonmuş sinema izleyicisi, 2018’de bu 71 milyona çıkmış yani pasta payı büyüdükçe savaş da biraz daha ateşlenmiş. Gerçeklikten uzak, algılarımızı yöneten Amerikan filmlerine karşı; bizden, kendimize ait hikâyelerle Amerikan sinema endüstrisine rağmen kendisini var etmeye çalışan bir sektör Türk sineması.

Gerek yansıttığı yaşam biçimleri ve kültür olsun gerekse film sahnelerinde bazen açık bir şekilde bazen de bilinçaltına hitap edecek şekilde Amerikan ürünleri, Amerikan malları, kısaca Amerika’yı özendirecek ne varsa yabancı filmlerde hepsi karşımıza çıkıyor. Yani bugün “Cem Yılmaz olmasa da olur, başka Yılmazlar çıkarırız.” diyen bir firma, Türkiye’ye istediği kültür emperyalizmiyle nasıl giriş yapar, gerisini siz düşünün.

Gece geç bir saat olunca herkes esniyor, biz konuşmakta zorluk çekiyoruz, bağışlayın ama ne yapalım, sizler böyle kanun çıkarıyorsunuz.

Yani değerli milletvekilleri, mesele sadece su, kola, mısır değil, bunlardan ibaret değil; meselenin görünen tarafı su, kola, mısır; diğer görünmeyen tarafı Türkiye’de tekel hâline gelen grubun kendisinden o kadar emin bir hâlde, Türkiye Cumhuriyeti bu kanunları, yasaları çıkarsa bile buna açıkça uymamakta direneceğini söylemekten de çekinmemesi. Duydunuz mu, bilmiyorum, biz burada kanun yapıyoruz ama bu tekel hâline gelmiş grup diyor ki: “Bu kanun çıksa bile ben buna uymayacağım." Yani bu teklif, sinemanın yapacağı kampanyalar için yapımcı ve dağıtımcılarla görüşmesini zorunlu kılıyor ancak Türkiye’deki tekel grubun kurumsal ilişkiler direktörü “Yasa çıksa bile biz buna uymayacağız.” diyor. Yine aynı direktör, kararın Rekabet Kurumunun esaslarına aykırı olduğunu, yapımcının kendilerinin yapacağı kampanyaya müdahale edemeyeceğini belirtiyor. Yani yasa çıksa bile, yasanın çıkmasının ardından, kendilerinin kampanyalarına karışmayacak dağıtımcı ve yapımcılarla çalışacaklarını söylüyor. Yani çok enteresan bir hadise. Türkiye’de Rekabet Kurumunun raportörlerinin –biraz evvel Sera Hanım da ifade etti- karşı çıkmasına rağmen, bizim burada, sabaha karşı beşte Türk sinemasını, Türk kültürünü muhafaza etmek, geliştirmek için bir yasa çıkarmamıza rağmen ciddi tekel hâline gelmiş bu grubun, ucu Güney Kore’ye yaslanan, Amerikan emperyalizmiyle Amerika’dan daha fazla Amerikancı olan bu firmanın Türkiye direktörü “Biz bu yasalara uymayacağız, siz de göreceksiniz.” diyor; ciddi bir meydan okuyor biz burada uğraşırken. Biz de diyoruz ki burada bu yasayı çıkarırken adalet yerini bulsun, kazanan Türk sineması olsun.

Bu kanunun çıkmasından sonra, esas problem çıkacak olan konu Destekleme Kurulunun kararları, göreceksiniz en çok tartışma orada olacak. Zira Destekleme Kurulunun destekleyeceği bu filmler hakkında hiçbir kriter yok. Bu kriterin ne olacağı konusunda kanunda hiçbir şey belirtilmediği gibi, yine, endişem odur ki yandaş televizyonlar olduğu gibi, yandaş sinema, yandaş sanatçılar yaratılacak. Böyle bir endişemi de paylaşmak istiyorum sizinle.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

İkinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Hocam. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, üyeler; hepinize günaydın diyorum. Dün, 17 Ocak günü saat 14.00’te geldik buraya, tünaydın saatinde; bugün 18 Ocak sabahı, günaydın saati. Ve sadece 2 yasa yapıyor olmaktan övünerek çıkacağız buradan; yazık bize, bu kadar az yasa yapılır mı on beş-on altı saatte(!)

Evet, şimdi, burada, tabii ki sadece yasa yapım tekniğine aykırı bir usul izlemiyoruz -bunlar dile getirildi sıkça- ama aynı zamanda, Anayasa’nın 17’nci maddesini de sürekli ihlal ediyoruz; kötü muamele, insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele. Bu yasa yapım süreci buna damgasını vurmuş bulunuyor çünkü hiçbir haklı neden bulunmamaktadır bu yasanın bu saatte yapılması için. Zira, 27 Aralıkta Meclisin tatile girdiğini ve bugün de tatile gireceğini düşünürsek tam altı haftada Meclis sadece altı gün çalışmış oluyor; kendimizi kutlayabiliriz, övünebiliriz eğer haysiyetimizle bağdaştırabilirsek bu durumu.

Şimdi, burada tabii ki teklifin 6771 sayılı Kanun’a göre hazırlanmasını ve verilme biçimini dikkate aldığımız zaman, burada, sabahın bu saatinde Bakanlık temsilcilerinin bulunması bile bu Anayasa’ya yani sizlerin “devrim” dediği Anayasa’ya kökten nasıl aykırı olduğunu görmek için herhâlde Anayasa bilgisine sahip olmaya gerek yok.

Şimdi, konumuz tabii ki birçok açıdan ele alınabilir ama zaman darlığı nedeniyle ben değinilmeyen bazı hususlarına burada dikkat çekeceğim. Öyle ki değinilmeyen hususlar, aslında dün akşamüzeri burada “Türkiye” “Türkiye Cumhuriyeti” gibi kavramlarla tartışıldı. Bu yasa teklifi aslında Anayasa’nın ilk 3 maddesini çok yakından ilgilendiriyor, doğrudan ilgilendiriyor. Nedir bu? Neden yakından ilgilendiriyor? Çünkü sanatsal yaratma özgürlüğü alanında yer alan sinema filmlerinin yapımı yani bir filmin yapılması, dağıtımı, gösterimi aşamalarından geçen bu husus Anayasa madde 27’de düzenlenmiş bulunuyor, 27’de güvence altına alınmış bulunuyor. Fakat 27’nci maddenin ikinci fıkrası “Yayma hakkı, Anayasa’nın 1, 2 ve 3’üncü maddelerine aykırı olamaz.” diyor ancak tabii ki bir de 64’üncü madde var çok dikkat çekildiği üzere. Esasen, 64’üncü madde, devletin sanata, sanat etkinliklerine ve sanatçılara yardımını düzenleyen madde. Aslında, bu yasayla bizim bu 3 maddeyi birlikte göz önüne alarak değerlendirmemiz gerekir çünkü burada sadece sanatçıyı serbest bırakmak değil, sanatsal yaratma özgürlüğünü güvence altına almak değil, devletin yardım kriterlerini, ölçütlerini de belirlemek önem taşıyor, hatta daha fazla.

Evet, kültürel emperyalizm yönüne dikkat çekildi ama büyük bir ticaret savaşının olduğunu da unutmayalım. Bu bakımdan, acaba, yasa bu güvenceyi sağlıyor mu, bu açıdan da bakmak gerekir ve bakmaya çalışacağım. Yapım, dağıtım ve gösterim aşamalarında söz konusu olan sıkıntılar yani önceden sansürün olmaması, yapım esnasında olmaması, gösterim sırasında olmaması hususu ve özellikle bunun için oluşturulan birimler, örneğin, Avrupa’dan “sinema medyatörü” adıyla yaygın olan özerk ve uzman kuruluşların yapısını ne ölçüde yansıttığı konusu. Tabii ki bu maddelerin teker teker ögelerine, içeriğine girecek değilim buradan –buna da zaten zamanımız yok- ama ana noktalarına değineceğim. Şöyle ki: İlk 3 maddeye yollama yapıyor 27’nci madde. Ne var ilk 3 maddede? “Türkiye Devleti” var, “Türkiye Cumhuriyeti” var. Bir yanlışı düzelteyim “Türkiye Cumhuriyeti devleti” yok. Aslında, devletimizin iki adı var: “Türkiye Devleti” veya “Türkiye Cumhuriyeti.” Peki, Anayasa’nın 126’ncı maddesinde ne var? “Türkiye” var. 63’üncü maddesinde de bütün Türkiye devleti veya cumhuriyetin kültürel, tarihsel ve doğal mirasının korunması var. Bu saptama konumuz açısından neden önemli, biraz sonra belirteceğim.

Burada bir başka husus şudur: Bu konunun sanatsal yönü, sanatsal ifade özgürlüğü var ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tanımıyla, 10’uncu maddesine göre bir de işletme yönü var. Mesela bu sözleşmenin 10’uncu maddesinin ikinci cümlesi “İşletmeler ancak izne tabi tutulabilir.” der. Yani salonlar, işletmeler, ticari alana giren hususlar, yoksa bizatihi filmin içeriği değil. Zaten bellidir onlar: Şiddete çağrı, ırkçılık gibi ögeler veya kamu düzeni gibi ve kamu düzeninin alt kavramları, kamu sağlığı, kamu dirliği, dinginliği veya kamu güvenliği gibi elden geldiğince hukuki kavramlar.

Ancak, burada tabii ki yine değinildiği üzere -farklı konuşmacılar tarafından- esasen bu konu, siyasal liberalizmin ve iktisadi liberalizmin çakıştığı bir alanda yer alıyor. Bir ülkede siyasal liberalizmi düzenleyen kurallarla, serbestlik ilkesi ile iktisadi liberalizmi düzenleyen kurallar, sıkı, katı, düzenli, düzenlemek, denetlemek ve yaptırım uygulamak… İşte bu paralellik bizde tersine işledi ve işliyor. Belki bu yasayla bu yine ortadan kaldırılmayacak çünkü bizde siyasal liberalizm yani sanatsal yaratma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, gösteri özgürlüğü hep baskı altına alınan özgürlükler olmuştur ama iktisadi alan dizginsiz olmuştur. O nedenle ben, kapitalist sisteme sahip olduğumuzu söylemiyorum, bir yağma iktisadi düzen diyorum. İşte bu sektör tam da bu ayrımda yer alıyor; siyasal liberalizm ile iktisadi liberalizm ayrımında yer alıyor ve yine dile getirildiği üzere tekelleşme, dağıtım ve gösterim sektörünün belli şirketlerin elinde toplanmış olması acaba bunu aşabilecek mi? İşte bu soruyu yanıtlayabilmek için burada özellikle devletin, sadece filmin yapılması, senaryo aşamasından yapım aşamasına kadar, dağıtım aşamasına kadar müdahale etmemesi değil, kaçınması değil, 64’üncü maddeye göre desteklemesi, müdahale etmesi ve yardımda bulunması, bunun ölçütlerinin belirlenmesi…

Bu konuda, tabii, yine belirtildiği üzere, destekleme komisyonu çok önemli, belirleyici. Burada arzu ederdik ki bu komisyon, sinema medyatörü örneğinde olduğu gibi ve sinema sektörü örgütlerinin önerdikleri gibi, uzman, özerk bir kurul olsun, tabii Bakanlık temsilcilerinin de katıldığı karma bir kurul olsun. Ama bu düzenlemede üç kavram dikkat çekiyor: Bir, Cumhurbaşkanı; iki, bakan, bakanlık; üç, bakanlık altı bürokratlar. İşte, bu açıdan bakıldığı zaman, esasen bu komisyonun yapısı dikkate alındığı zaman, destekleme ölçütleri ve bu konudaki tarafsızlık, objektiflik pekâlâ bir siyasal iktidardan, bir bakış açısından diğerine doğru eşitlik ilkesini ihlal edebilir ve eşitlik ilkesi ihlal edilince de sanatsal yaratma özgürlüğü zedelenir. Bunun için çok uzağa gitmeye gerek yok, Avrupa Sözleşmesi’ne gitmeye gerek yok, çok eleştirdiğimiz Anayasa’mızın değindiğim veya değinemediğim -13’üncü madde gibi- hükümlerini dikkate almak yeterlidir.

Peki, dönecek olursam, neden madde 22’yle başladım, neden ilk 3 maddeyle başladım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Hocam, devam edin.

İBRAHİM ÖZDEN KABOOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim sevgili Başkan.

Çünkü burada sorun şu: İlk 3 maddede olduğu gibi Anayasa’mızın bütününe şu üç kavram yayılmış bulunuyor: Bir, ülke, ülkeye ilişkin hükümler; iki, insan, insan hakları ve üç, devlet, siyasal örgütlenme. Bu maddeler, ilk 3 maddede olduğu gibi, 63’üncü maddede, 126’ncı maddede diğerleriyle birlikte güvence altına alınmış bulunuyor.

Şimdi, bu bakımdan, biz -mesela, biraz önce oyladığımız üzere- sürekli torba yasalara ülkenin farklı doğal, kültürel ve tarihsel zenginliklerini dolduruyoruz ve bir bakıma onların başıboş bir biçimde yağmalanmasının önünü açıyoruz.

Peki, şimdi soruyorum: Acaba ilk 3 maddeyle sınırlanan bu özgürlük tam tersine Türkiye Cumhuriyeti için, Türkiye'nin doğal değerlerini korumak için, Türkiye ülkesini savunmak için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Hocam, toparlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

…yapılan filmlere, gelecek kuşaklara ülkemizi temiz, tarihsel ve kültürel özelliğine saygılı bir biçimde teslim edelim diye ve bu yasaları da bir biçimde sorgulayan bu düzenlemeleri, bunu genç kuşaklara yansıtan ve geleceğe yönelik olarak duyarlı kılmaya yönelik filmlere devlet 64’üncü maddeye göre, bu yasal düzenlemeye göre yardımda bulunacak mı, yoksa bunlar yasaları sorguladığı için, bu yağma düzenini sorguladığı için bırakın destek vermeyi başka nedenlerle bunu önleyecek mi? İşte, burada, baktığımız zaman diğer ticari açıdan tekelleşme riskinin önüne geçilmesini öngören hüküm olmadığı gibi burada da bu Anayasa’mızın hükümlerini güvence altına alan hükümlerin bulunmadığını görmekteyiz.

Bu bakımdan, keşke bu yasa bu kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Hocam, bağlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Siz devam edin lütfen, buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ben beş dakika önce geldim, sizler on beş saattir burada beklediğiniz için haklısınız, çok zor dinlemek gerçekten, çok zor, çok zor, haklısınız(!) Yani çok üzgünüm, çok üzgünüm Sevgili Başkan ama selamlayayım lütfen. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Siz devam edin.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, hukuk o kadar önemli ki hepimiz şunda buluşuyoruz, ülkemizin kalkınması, gelişmesi, iktisadi istikrarında buluşuyoruz; bunu istiyoruz gönülden fakat hukuka saygı göstermez isek bunda buluşamayız, bu mümkün değil. Hukuki istikrarın olmadığı, hukuka saygının olmadığı ülkede ne iktisadi yapıyı geliştirebiliriz ne gelişmeyi sağlayabiliriz.

Sayın Başkan, Meclis Başkanı “Seçim politika değildir.” diyor ve Anayasa’ya açıkça aykırı bir faaliyete girmiş bulunuyor. Aynı Başkan, Başbakan iken Anayasa’ya aykırı kanun hükmünde kararnamelere imza atmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son bir dakika daha veriyorum.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Süresiz ya, süresiz konuşun!

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Ve…

HASAN KALYONCU (İzmir) – Yarım saat oldu.

BAŞKAN – Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Beyler, ben hepinizi on beş saattir oradan, hiçbir biçimde kıpırdamadan hem dinledim hem not aldım ama beni dinlemeyebilirsiniz, salonu terk edebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Anayasa’dan bahsediyorsunuz, altı dakikadır konuşmanızı uzatıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Hocam, lütfen siz bağlayın sözlerinizi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hocam, tamam, bırakın, bir sonraki maddede beş dakika konuşun, lütfen. Selamlayın Hocam, selamlayın.

BAŞKAN – Buyurun Hocam.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Devam edeceğiz beş dakika daha, selamlayın.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Evet, hukuka saygılı Meclis Başkanının olduğu, hukuka saygılı ve Anayasa’ya saygı çerçevesinde yasaların yapıldığı günler umuduyla diye hepinize günaydın diyorum. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hocam.

Şimdi şahıslar adına söz talepleri var.

İlk söz Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş’a ait.

Buyurun Sayın Erbaş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AHMET ERBAŞ (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıllardır milletimizi güldüren, düşündüren, duygulandıran, kalplerimize insani ve millî değerlerimizi nakış nakış işleyen emektar sinema ve tiyatro sanatçılarının, ömürlerinin son dönemlerinde maddi yokluklar içerisinde bakımevleri, kimsesizler yurtları ve hastane köşelerinde sıkıntılı günler geçirmeleri, milletimizin vicdanını derinden yaralamaktaydı. Teklifle, bu değerlerimiz yaşarken sanatçı desteğinin verilmesinin önünün açılması son derece memnuniyet vericidir.

Ülkemizde sinema ve dizi sektörü büyük bir gelişme göstererek endüstri olma yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Elimizdeki verilere göre, Türkiye bu alanda Avrupa 2’ncisidir. Burada öncelikli problem, sektörün temel taşı olarak kabul edilen film ve dizi yapımcılarının emek ve haklarının âdeta gasbedilmesi konusudur. Salon işletmecilerinin sinema biletlerini patlamış mısır ve içeceklerle promosyon şeklinde yüksek fiyatlara satması ve bu promosyon içerisinde filme kesilen fiyatları düşük göstermesi nedeniyle salon işletmecisi yüksek miktarda kazanç sağlarken yapımcıların eline komik meblağlar kalmaktadır. Sanat, patates cipsi ve patlamış mısırdan değersiz olmamalıdır. İnsanların bu salonlara patlamış mısır ve patates cipsi gibi sağlıksız besinleri yemek için gelmediğini, film seyretmek için geldiğini bir kere daha hatırlatmak lazım.

Sektörün diğer önemli bir sorunu ise tekelleşme sorunudur. Elimizdeki verilere göre, Türkiye'deki sinema salonlarının yüzde 33’ü ve toplam pazar payının yüzde 44’ü sadece bir gruba aittir. Endüstrileşme yolunda olan sektörde tekelleşmeye müsaade edilmemelidir; yapımcı, birkaç salon işletmecisi grubun insafına bırakılmamalıdır. Yapılacak olan bu düzenlemede bu konuya özellikle dikkat edilmelidir.

Görüşülmekte olan yasa teklifinin 8’inci maddesiyle reklam, fragman, film arası gibi hususlara düzenleme getirilmektedir. Geç kalınmış olsa da bu önemli bir adımdır ve bunu destekliyoruz. Çünkü son zamanlarda, dizi başlarken ve ara verildiğinde gerçekleşen uzun reklam sürelerinin artık sinema salonlarında uygulandığı dikkati çekmektedir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; sinema ve dizi sektörüyle ilgili yasal bir düzenleme yapılırken sektörün mutfağında olan, emeğiyle asıl üretimi yapan isimsiz çalışanların da sorunlarını gündeme taşımak istiyorum. Setlerde çalışan oyuncu, yönetmen, sesçi, ışıkçı, kostümcü, kameraman, çaycı gibi set işçileri oldukça elverişsiz ve zor şartlarda çalışmakta, emeklerinin karşılığını çoğu zaman alamamakta, birçoğunun sigortası olmamakta, mesai kavramı gözetmeksizin çalışılmakta. Gerçekten ağır şartlarda çalışan bu kardeşlerimizin kendi çalışma şartları için yüce Meclisten dört gözle bir yasa bekledikleri aşikârdır.

Öyle tahmin ediyorum ki ülkemizdeki dizi bölümlerinin süresiyle dünya rekoru kırmaktayız doksan dakikayla. Herhâlde bizden başka bu kadar uzun dizi yapan ülke yoktur. Nereden bakarsak bakalım, hazırlık süresi bir yıl süren bir film ile haftalık bir dizi neredeyse aynı sürede yapılmaktadır. Bu, insafa sığmamaktadır. Buradan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yetkililerine sesleniyorum: Lütfen, bunu insani süre olan kırk beş dakikayla sınırlandıralım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; teklifin 9’uncu maddesinde, ihtiyaç duyulan illerde Bakanlıkça film çekim koordinasyon merkezleri oluşturulacağı hüküm altına alınmaktadır. Buradan, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımıza seslenmek istiyorum: Bu koordinasyon merkezlerinin birinin de Kütahya’da kurulması gerektiğine inanıyorum. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, çok özel doğa güzellikleri, ormanları, su kaynakları, tarihî zenginlikleri Kütahya’mızı oldukça ideal bir film platosu hâline getirmiştir. Eşsiz güzellikteki Murat Dağı’mız, Domaniç ve Simav ilçeleri, ormanlarımız ve doğal güzelliklerimiz, şehrin neredeyse her köşesine, her ilçesine dağılmış tarihî yapılarımızla Kütahya bir doğal cazibe merkezi hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbaş, devam edin.

AHMET ERBAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; milletimizin kalbinde derin izler bırakarak aramızdan ayrılan Münir Özkulları, Adile Naşitleri, Kemal Sunalları, Barış Mançoları, Cem Karacaları, Nejat Uygurları, Memduh Ünleri, Neşet Ertaşları, Ayhan Işıkları, Hulusi Kentmenleri, Müslüm Gürsesleri, Sadri Alışıkları, Erol Günaydınları geri getirmemiz artık mümkün değil. Bu değerlerimize zamanında devlet olarak gerekli desteği yeterince veremedik. Bu sanatçılarımızın büyük bir çoğunluğu ömrünün son yıllarını yokluk ve sıkıntı içinde geçirdiler. Artık onların adlarını yaşatmak dışında yapabileceğimiz pek bir şey yok. Hiç değilse gelin, bugün yetişmiş ve yetişmekte olan sanatçılarımıza gerek tanıtım desteği, gerekse maddi destek gibi katkılar sağlayıp önlerini açalım. Türkan Şoray, Fatma Girik, Çetin Tekindor, Ayşen Gruda, Şener Şen, Selda Alkor, Haluk Bilginer, Yıldız Kenter, Necati Şaşmaz, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Erdal Özyağcılar, Behzat Uygur, Ata Demirer, Tomris İncer, Zerrin Sümer, Ayla Algan, Işıl Yücesoy…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Erbaş.

AHMET ERBAŞ (Devamla) – …Meral Çetinkaya, Kenan İmirzalıoğlu, Cem Kılıç, Ali Mert Yavuzcan, Tuluyhan Uğurlu, Şefika Kutluer, Ahmet Şafak, Ali Kınık ve Âşık Sefai gibi sanatçılarımızın lütfen yaşarken kıymetlerini bilelim. Bu sanatçılarımıza gerekli destekleri zamanında vererek isimlerini ve onurlu bir hayat yaşamalarını sağlayacak her türlü imkânı sağlayalım.

Bu bağlamda, Sayın Kültür Bakanımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımıza buradan seslenmek istiyorum: “Baş koymuşum Türkiye’min yoluna/ Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m.” diyerek yüreğimizin bam teline dokunan Mustafa Yıldızdoğan gibi bu asrın ozanına devlet sanatçılığı yakışmaz mı diye sorarak hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, hayırlı sabahlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbaş.

Şahıslar adına ikinci söz Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’a ait.

Buyurun Sayın Yayman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, herkese günaydın diliyorum.

Evet, çok önemli bir yasayla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu yasa, kapsamı, bileşenleri, amacı, hedefleri, sonuçları ve yasa tekniği yapma bakımından gerçekten Türk sinemasını 21’inci yüzyıla taşıyacak ilerici ve tarihî bir yasadır. Bu bağlamda ben şunu ifade etmek istiyorum: Biz Hükûmet olarak, AK PARTİ olarak yaklaşık on beş yıldır tartışılan sinema yasasını tekrar yüce Meclisimizin oluruyla beraber daha çağdaş bir norma kavuşturmak istiyoruz. Biz AK PARTİ olarak kültürü, sinemayı; insanı, toplumu, geleceği, uygarlığı inşa eden bir alan olarak görüyoruz. Vizyonumuz gelenek ile modernliği, yerel ile küreseli, eski ile yeniyi, kadim ile günceli, soyut ile somutu bağdaştırmayı amaçlamaktadır.

Biz sanat hayattır diyoruz ve bu bağlamda sözlerime şu ifadelerle devam etmek istiyorum: Türkiye'nin Hollywood’u olarak belirtilen, nitelenen Yeşilçam’ın emekçilerini saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Biz, bu yasa teklifini, en başından itibaren uzun bir süreç içerisinde birçok bakanımız döneminde sektörle beraber yoğun ortak akıl toplantıları düzenlemek suretiyle bugünkü hâline getirmiş bulunmaktayız ve bu anlamda bu yasayla inşallah yeni destekler getirmek suretiyle Türk sinemasını çağdaş bir hüviyete, daha ileri bir noktaya taşımayı amaçlamaktayız.

Diğer taraftan, sinema sektörüne, şeffaflık başta olmak üzere yeni normlar kazandırılmaktadır bu yasayla. Reklam süreleri konusunda evrensel düzenlemeler yapılmakta ve reklam süreleri konusunda hem sinema işletmecileri hem film izleyenler hem yapımcılar bakımından yeni bir düzenleme getirilmektedir. Bu yasayla beraber Türk sinemasına küresel rekabet imkânı sağlayacak ve onu ileriye taşıyacak bir yapılandırmaya gidilmektedir.

Yine, 5’inci madde olarak sinema sektörünü stratejik bir bakış açısıyla yeniden yapılandırarak endüstriyel bir sektör hâline getirmeyi amaçlamaktayız. Önemli yabancı filmlerin ülkemizde çekilmesine imkân sağlayarak Türkiye’nin tanıtımına ve küresel anlamda pozitif bir algıyla tanıtılmasına imkân sağlamaktadır. Getirilen önemli düzenlemelerden bir tanesi de nitelikli yerli filmlerin daha çok seyirciyle buluşmasını sağlayacak düzenlemeleri kapsamaktadır. Destekleme kurullarının uzmanlaşmasını ve daha rasyonel çalışmasını düzenleyen bir madde bulunmaktadır. Yine burada, kamuoyunda da çok tartışılan sayılar konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen bir önergeyle beraber gerçekten sektörle de beraber, ortak akılla önemli bir düzenleme yapılmıştır.

Bir diğer önemli husus, film çekimlerini kolaylaştıracak ve film ihracatını artıracak, dizi filmlerin özellikle ihracatını artıracak önemli bir düzenlemeyi kapsamaktadır.

Son olarak, Türk turizminin gelişmesine katkı sağlayacak, ülkemizin tanıtılmasına ve film turizminin gelişmesine katkı sağlayacak çok önemli bir yasa teklifiyle karşınızda bulunmaktayız.

Ben yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hepinize günaydınlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yayman.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmış oldu.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

8’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 8’inci maddesi ile değiştirilen 5224 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini, mevcut beşinci fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve fıkraya aşağıdaki (g) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                         Muhammet Emin Akbaşoğlu                                Erkan Akçay                              Mehmet Doğan Kubat

                                          Çankırı                                                      Manisa                                                     İstanbul

                                      Hasan Çilez                                               İmran Kılıç                                          Abdullah Güler

                                         Amasya                                              Kahramanmaraş                                              İstanbul

                                   Bayram Özçelik                                       Asuman Erdoğan                                       Zeynep Yıldız

                                          Burdur                                                      Ankara                                                      Ankara

"Sinema salonu işletmecileri, filmin yapımcısı ve varsa dağıtımcısı ile yapılacak sözleşme ile belirlenecek indirimli bilet fiyatlandırmaları hariç olmak üzere sinema biletini içeren abonelik, promosyon, kampanya ve toplu satış faaliyetleri gerçekleştiremez."

"Sinema salon işletmecileri sinema filmi bileti ile birlikte başka bir ürünün satışını aynı anda yapamaz. "

"f) Üçüncü ve dördüncü fıkra hükümlerine aykırı hareket eden sinema salonu işletmecilerine İşletmenin sahibi olduğu salon başına elli bin Türk lirası,

g) Beşinci fıkrada yer alan yükümlülüğü yerine getirmeyen sinema salonu işletmecilerine salon başına elli bin Türk lirası,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle ilk seans, öğrenci, halk günü gibi gelenekselleşmiş indirimlerle okullara, meslek gruplarına, belirli yaşın üzerindeki kişilere yapılacak benzeri indirimlerin sinema salonu işletmeleri ile filmin yapımcısı ve varsa dağıtımcısı arasında yapılacak sözleşmelerle belirlenebileceği düzenlenmekte, bunun yanında sinema biletini içeren abonelik, kampanya, promosyon ve toplu satış faaliyetlerinin gerçekleştirilemeyeceği hüküm altına alınmaktadır. Sinema filmi biletiyle birlikte mısır veya başka bir ürünün satışının birleştirilerek yapılamayacağı düzenlenmektedir.

Abonelik, kampanya, promosyon ve toplu satış faaliyetinin gerçekleştirilmesi ve sinema filmi biletiyle birlikte başka bir ürünün satışının birleştirilerek yapılması halinde uygulanacak idari para cezası düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "ikinci fıkrası ve beşinci fıkrasının (e) bendi” ibaresinin “ikinci ve üçüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (e) bendi ve (f) bendinde düzenlenen üçüncü fıkraya ilişkin hüküm” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                         Muhammet Emin Akbaşoğlu                         Mehmet Doğan Kubat                                 Abdullah Güler

                                          Çankırı                                                     İstanbul                                                     İstanbul

                                Yelda Erol Gökcan                                         Hasan Çilez                                      Asuman Erdoğan

                                           Muğla                                                      Amasya                                                     Ankara

                                                                                                       İmran Kılıç

                                                                                                   Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinde gerçekleştirilen düzenleme doğrultusunda maddede teknik bir düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmış olmaktadır.

Teklifin tümünün oylamasına geçeceğim ama Sayın Kerestecioğlu’nun söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, torba yasalarla eziyet suçunun işlendiğine, yapılan çalışmanın “Biz yapıyoruz oluyor çünkü çoğunluğuz.” demek olduğuna ve bundan sonra buna onay vermemek konusunda kararlı olduklarına ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bir suçtan bahsetmek istiyorum, eziyet suçu. Bir kimseye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, acı çekme ve aşağılamaya yol açan sistematik ve süreklilik arz eden fiillerin işlenmesiyle meydana gelir eziyet suçu ve Ceza Kanunu eziyet suçuyla kişinin vücut bütünlüğü ve ruh sağlığının yanı sıra, şeref ve haysiyetini birer hukuki değer olarak korumaktadır.

Biz herhâlde yaşadığımız bu vekillik sürecinde yani ben şahsen üç senedir yaşadığım süreçte getirilen torba yasalarla sadece vekiller olarak değil, bütün Parlamento çalışanları olarak, her cenahta bulunan insanlar olarak bu eziyet suçunun işlendiğini düşünüyorum. “Sanat hayattır.” deniyor. Sanatla ilgili bir yasa çıkarıyoruz ama yani buradaki insanlar artık ruh sağlığını koruyabilecek durumda olmuyor bu yasayı çıkarırken ve bu, millet için bir çalışma falan da değil. Bundan sonrasında gerçekten torba yasa gelmemesini istiyoruz. Çünkü bu ne bir hukuk yaratmak ne gerçekten kimseye faydası olacak bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bu, sadece, yine “Biz yapıyoruz, oluyor çünkü çoğunluğuz, çoğunluk tahakkümüyle bunu yaşatabiliyoruz.”dur. Niyetlerimiz suistimal edilmesin. Bundan sonrasında gerçekten buna onay vermemek konusunda kararlıyız. Bunu ifade etmek istedim.

Bu saate kadar kalan bütün arkadaşları, emeği geçen bütün arkadaşları da selamlıyorum. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1490) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 40) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu okuyorum:

“Kullanılan oy sayısı                     :           257

Kabul                                            :           243

Ret                                                :               2

Çekimser                                       :             12   (x)

                            Kâtip Üye                                                       Kâtip Üye

               Emine Sare Aydın Yılmaz                                      Bayram Özçelik

                             İstanbul                                                          Burdur”

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmış oluyor.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince, 5 Şubat 2019 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 05.29



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) 39 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 40 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.