TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          44’üncü Birleşim

                                                                                   10 Ocak 2019 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, HDP milletvekillerinin basın açıklaması yaparken uğradığı polis müdahalesine yönelik olarak Ankara Emniyet Müdürünün inceleme başlatacağına ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefatı nedeniyle 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Ankara Valisinin HDP milletvekillerinin basın açıklaması yaparken uğradığı darp olayını araştırıp bilgi sunacağına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefatı nedeniyle 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, demokratik hukuk devleti için yasama işlevine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar, 2019 yılının “Samsun Yılı” ilan edilmesini talep ettiğine ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, “Haydi Çocuklar Camiye” projesinin 6-13 yaş aralığındaki çocuklara eğitim, öğretim anlamında ne kazandıracağını ve nasıl bir fayda sağlayacağını, söz konusu projeye katılımın zorunlu tutulup tututulmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay ilindeki elektrik kesintilerinin gerekçesini, neden önlem alınmadığını ve vatandaşların daha ne kadar mağdur edileceğini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından öğrenmek istediğine, Hatay’ın Defne ilçesinde hastane olmadığına ilişkin açıklaması

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, şeker fabrikalarında yaşanan mağduriyetler ile işten çıkarılan taşeron işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, Cumhurbaşkanlığının çalışan gazetecilerin görevlerini özgür yapabilmesi için, Anadolu basınını güçlendirmek için ne tür tedbirler almayı ve hangi destekleri sunmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

11.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, iktidarın görevinin bireysel silahlanmayı özendirmek değil önlemek olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, kararnamelere dayalı adaletsiz düzenin her gün yeni bir haksızlık yarattığına ve doktorların çalışmaları hâlinde emekli aylıklarında kesinti yapılmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emekliler arasındaki maaş adaletsizliğinin giderilmesi ve intibak yasasının çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, devletin saygınlığının emeklilerine verdiği değerle ölçüleceğine, iktidarıyla muhalefetiyle bir araya gelerek emeklilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşamalarının sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ve öğretmen, polis, hemşire, din görevlisinin yanı sıra tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilerek beklentinin karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Balıklıçeşme köyünün merasının herhangi bir şirkete tahsis edilip edilmediğini, Biga Organize Sanayi Bölgesi için tahsis edilebilecek uygun parsel bulunamadığı için mi köylünün merasına göz dikildiğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

18.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, insanların birbirinin değerini bilmesi gerektiğine ve barışın esas savaşın araz olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Bergamalı çiftçi Hamza Kural ile Tahsin Sezer’in GDO’lu tohum satan Monsanto şirketinin lisansının iptali için yaptıkları mahkeme başvurusuna müdahil olan Monsanto şirketinin Tarım ve Orman Bakanlığıyla niçin yan yana geldiğini, Bakanlığın zehir tacirinin mi yoksa çiftçinin mi yanında olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın Büyükşehir Belediyesinin sağlık hizmeti vermesinden niye rahatsız olunduğunu, AYBA’nın faaliyetleri durdurularak Aydın halkının nitelikli sağlık hizmeti almasının mı engellenmek istendiğini, Aydın ilinde tam teşekküllü devlet hastanesi olmaması konusunda ne düşündüğünü Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Suriye’de yaşanan iç savaştan en çok etkilenen Hatay’ın ve Hataylıların mağduriyetinin giderilebilmesi için Zeytin Dalı Sınır Kapısı’nın ticarete açılması gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

23.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, yargının siyasallaşmasının hukuk devleti için en büyük tehlike olduğuna ilişkin açıklaması

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, evde bakım maaşı alan ailelerin mağduriyetine, Türkiye olarak Menbic’te her geçen gün mevzi kaybedildiğine ilişkin açıklaması

25.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Levent Gök’e Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un yaşadığı olaya gösterdiği duyarlılık için teşekkür ettiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, KHK mağdurlarının mağduriyetlerinin devam ettiğine, uyuşturucu trafiğinde kamu gücünün kullanılması konusunun üstünün örtülmeyip sorumluların ortaya çıkartılması gerektiğine ve Kars’ta taşeron olarak çalışan belediye işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü vesilesiyle başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet İnönü’yü ve silah arkadaşlarını rahmetle yâd ettiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, yasa tekliflerinin torba olarak görüşülmesinin yarattığı sakıncalara ve yaşanan garabete dur diyecek olanın da millet olduğuna ilişkin açıklaması

27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, basın hürriyetinin anayasal güvence altına alındığına, vatandaşın haber alma özgürlüğünü hayata geçirirken hukuk devletini ve demokrasiyi tehdit eden davranışların basın hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğine, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin halkın kaynaklarını yine halkın hizmetine sunan bir bütçe olarak milletin emrinde olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, daha demokratik bir Türkiye ve daha sağlıklı bir seçim için Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nda düzenlemeler yapılmasının zaruri olduğuna ilişkin açıklaması

29.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Samsun ilinden Ordu ilinin Fatsa ilçesine kadar uzanacak olan hızlı tren projesinin Sarp’a kadar uzatılmasının Karadeniz için büyük önem arz ettiğine ilişkin açıklaması

30.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

31.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin açıklaması

32.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, gazetecilerin ve yerel basının sorunlarına eğilmek gerektiğine, kendisinin de Binali Yıldırım gibi büyükşehir belediye başkanı adayı olduğuna ama imkânlarının eşit olmadığına ilişkin açıklaması

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

36.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

38.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

39.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

40.- Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli’nin, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

41.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Allah’ın rızasını, kulların duasını almak için hizmet yapan bir iktidar olduklarına ilişkin açıklaması

42.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, vefat eden 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak ile 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in, 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin torba yasa değil çuval yasa olarak adlandırılması gerektiğine, “Mescitsiz okul kalmasın.” projesiyle din derslerinin salt bir inancın ibadethanesi altında farklı inançlardaki çocuklara dayatılmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

44.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

45.- Muş Milletvekili Mensur Işık’ın, Muş ili için eğitim ve araştırma hastanesine ihtiyaç olduğuna ilişkin açıklaması

46.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü ile Türkiye’de tarım eğitiminin başlamasının 173’üncü yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

47.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de bulunan 76 vakıf üniversitesinin uyguladıkları yöntemlerle bugün nasıl âdeta bir aile şirketi görüntüsü oluşturduklarının ve bu üniversitelerin yeterince denetlenip denetlenmediğinin, vergi ödemeden para kazanan bir ticarethane hâline nasıl geldiklerinin detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 10/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 10 Ocak 2019 Perşembe günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde çalışmalarını 21.00’e kadar devam ettirmesine; daha önce çalışmasına karar verilen 11 Ocak 2019 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in, 27. Yasama Dönemi'nde Başkanlığa sunulan kanun teklifleri ile yazılı soru, genel görüşme ve Meclis araştırması önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/6358)

 

2.- Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli'nin, soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/6359)

 

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, kadro karşılığı sözleşmeli personelin teşvik ikramiyelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/6865)

 

 

 

10 Ocak 2019 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, HDP milletvekillerinin basın açıklaması yaparken uğradığı polis müdahalesine yönelik olarak Ankara Emniyet Müdürünün inceleme başlatacağına ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündem dışı sözlere geçmeden önce bir iki hususta açıklamam olacak.

Dün, Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin il binası önünde basın toplantısı yaparken polisin müdahalesine uğramaları konusu gündeme gelmişti. Arkadaşlarımız da burada, haklı olarak, şikâyetlerini ve sitemlerini belirttiler. Ben zaten olayı ilk duyduğum andan itibaren asayişteki görevli arkadaşlarla görüşerek bilgi almaya çalıştım. Günün ilerleyen saatlerinde, toplantıyı yönettiğim için, Ankara Emniyet Müdürüyle görüşememiştim. Sabah saatlerinde Ankara Emniyet Müdürüyle bizzat konuyu görüştük. Ankara Emniyet Müdürü olayla ilgili inceleme başlatacağını tarafıma ifade etmiştir. Biz de konunun takipçisi olacağımızı, milletvekillerimizin, Meclisin sahiplendiğini ve milletvekillerine dönük bu hareketin Meclisimizin tüm partileri tarafından kınandığını ve olayı da yakından takip edeceğimizi kendilerine ifade ettik. Emniyet Müdürünün ifadesiyle söylüyorum, bu konuda inceleme başlatacağını tarafıma ifade etmiştir. Bunları da Meclisimizin değerli üyeleriyle tekrar paylaşıyorum.

Değerli milletvekilleri, değineceğim ikinci husus, bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Tarihçesine baktığımızda, Çalışan Gazeteciler Günü’nün, eski başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde hazırlanmasına öncülük ettiği bir yasa kapsamında, 10 Ocak 1961’de Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başlandığını, sonra, 1972’den itibaren Çalışan Gazeteciler Günü’ne dönüştüğünü öğreniyoruz.

Çalışan gazetecilerimizin yanında, elbette, çalışamayan gazetecilerimiz var. Doğal olarak, biz bu günü tüm basın emekçilerimizin bir günü olarak kutluyoruz, gerek çalışan gerekse çalışamayan gazetecilerimizin günü olarak kutluyoruz. Gazetecilerimizin aslında hepimizin de bir mesai arkadaşı olduğunun bilinciyle, bizim buradaki görüşlerimizi, partilerin görüşlerini topluma, halka ulaştırmada hepimiz adına önemli bir kamusal görev yaptıklarının da bilinciyle, tüm Parlamentomuzun, çalışan gazetecilerimizin ve çalışmayan basın emekçilerinin sorunlarını da dikkate alarak, onların daha mutlu bir yaşam sürmelerine olanak sağlayacak çalışmalar yapacağına inancımla, tekrar, gazetecilerimizin, basın emekçilerimizin bu gününü kutluyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Ahmet Zenbilci‘ye aittir.

Buyurun Sayın Zenbilci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET ZENBİLCİ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

5 Ocak Adana’nın kurtuluşu, daha doğrusu Akdeniz’de -Ceyhan, Mersin, Adana, Tarsus- bütün coğrafyanın düşman işgalinden kurtuluşu; Türk’ün karakterinde olan bağımsızlık, hiçbir zaman müstemlekeyi ve hiçbir zaman esareti kabul etmeyen ve Büyük Önder Gazi Mustafa Atatürk’le başlayan bu Kuvayımilliye hareketiyle tamamlanmıştır.

Sayın Başkanım, biraz önce sizler de ifade ettiniz, resmî olarak, 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü olarak ilan edilmiştir. Bütün basın emekçileri, gazeteciler, hepsi, çalışan çalışmayan, emekli olan, hayatta olan, gecesiyle gündüzüyle bu işte çalışan, bizler için haber üreten, doğanın bütün şartlarında ya da insanlığın ortaya koyduğu zorlu şartlarda, savaşta barışta, her türlü olaylar karşısında fedakârca çalışan arkadaşlarımız toplumu, kamuoyunu daha iyi bilgilendirme adına çalışıyorlar. Ben de bir kez daha onların bu günlerini kutluyor, sağlık ve afiyet diliyor, başarılarının devamını temenni ediyorum. Ülkemizin her köşesinde haber yapmak için büyük gayret sarf ediyorlar, inşallah onlar da iyi şeyler yapacaklar.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Adana şehri, biriktirdiği sekiz bin yıllık tarihle ve almış olduğu göçlerle birlikte, birlikte yaşama kültürünü en iyi yaşatan şehirlerimizden bir tanesidir. Kimsenin ırkının, dilinin, dininin, meşrebinin ve mezhebinin ayrışım olarak görülmediği, birlikte yaşamayı en iyi şekilde yaşatan şehirlerimizden bir tanesi de Adana’dır.

Adana’nın toprağı kadar mümbit, toprağı kadar bereketli insanı ve yüreği vardır. İşte bu güzel şehir Adana’dan birçok şair, yazar; sinema, tiyatro, resim ve değişik sanat dallarında başarıya imza atmış sanatçılarımız çıkmıştır. Bu sanatçılarımızdan bir tanesi de “Bayrak Şairi” olarak ifade edilen değerli şairimiz Arif Nihat Asya’dır. Arif Nihat Asya, aynı zamanda 1950 ve 1954 yılları arasında Parlamentoda görev yapmış, Adana’yı temsil etmiş bir milletvekilimizdir. Arif Nihat Asya bir eğitimcidir, öğretmendir, Adana Erkek Lisesinde uzun yıllar öğretmenlik yapmış. 5 Ocak Adana’nın kurtuluş günü dolayısıyla öğrencilerine bir şiir yazmaları görevini verir ancak öğrencileri uzun çalışma neticesinde şiiri yazamadıklarını gelip öğretmenlerine ifade ettiklerinde, öğretmenleri Arif Nihat Asya bir şiir yazar ama şairinin kendisi olduğunu söylemez. Şiir bir 5 Ocak gününde Büyük Saat Meydanı’nda büyük bir coşkuyla okunur ve halk tarafından ilgi ve alaka görür. O alakadan, birkaç defa okunduktan sonra o şiirin esas sahibinin Arif Nihat Asya olduğu ifade edilir.

Arif Nihat Asya “Biz kısık sesleriz. / Minareleri sen ezansız bırakma Allah’ım / Müslümanlıkla yoğrulan yurdumu / Müslümansız bırakma Allah’ım.” diyerek dizeleriyle kulaklarımızda büyük bir tını bırakmıştır.

Şimdi Arif Nihat Asya’nın o güzel şiirinden zamanın bana elverdiği sürece birkaç kıtasını sizlerle de, bir kez daha yüreklerinizle paylaşmak istiyorum.

“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,

Işık ışık, dalga dalga bayrağım!

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

 

Sana benim gözümle bakmayanın,

Mezarını kazacağım.

Seni selâmlamadan uçan kuşun,

Yuvasını bozacağım.

 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder,

Gölgende bana da, bana da yer ver.

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar,

Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,

Kızıllığında ısındık.

Dağlardan çöllere düştüğümüz gün,

Gölgene sığındık.

 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı,

Barışın güvercini, savaşın kartalı,

Yüksek yerlerde açan çiçeğim,

Senin altında doğdum,

Senin altında öleceğim.

 

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim,

Yer yüzünde yer beğen!

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim!” (AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu aziz bayrağın altında hep birlikte yaşamayı Cenab-ı Hak nasip eylesin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zenbilci.

Gündem dışı ikinci söz, demokratik hukuk devleti için yasama işlevi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın İbrahim Özden Kaboğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, telefonlarla konuşmayı bırakalım, sessiz olalım; hocamız bu konuda hassas.

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, demokratik hukuk devleti için yasama işlevine ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devleti için yasama işlevi, esasen 27’nci Dönem yasama organının ilk altı ayı üzerinde yasama açısından değerlendirmelere, daha çok ön gözlemlere ilişkin bulunmaktadır. Bu döneme damgasını vuran kavram “torba yasa” olmuştur. 27’nci Dönemde 16 öneri yasalaştı, bunların yarısına yakını torba yasa şeklinde. Bu açıdan, görüşülen 292 maddenin 195’i torba yani yüzde 67’si torba şeklinde. Şu anda komisyonlarda görüşülmekte olan ve Genel Kurula gelecek olan öneriler de torba şeklinde. Bu itibarla, bu dönemde Meclis, 600 milletvekiliyle toplam olarak 417 maddeyi görüşmüş bulunuyor torba yasa yoluyla fakat tek başına Cumhurbaşkanı 1.640 maddeyi düzenlemiş bulunuyor -bugünkünü hesaba katmazsak- 25 Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle.

Genel görünüm şudur: Paralel mevzuat ortaya çıkmıştır; bir Anayasa var, Anayasa’ya aykırı yasalar var, hem Anayasa’ya hem yasalara aykırı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri var.

Peki, o zaman şunu hatırlayalım: 16 Nisan 2017’de Anayasa ayrışma eksenleri nelerdi? Anayasa değişikliğini savunanların başlıca tezleri şunlardı: Çift başlılık sona erecek, vesayet bitecek, erkler ayrılığı sağlanacak, yasama özerk olacak, koalisyonlar dönemi sona erecek, Cumhurbaşkanı sorumlu olacak. Karşı çıkanların görüşleri şunlardı: Anayasal denge ve denetim kalkacak. Hesap verebilir bir yönetim olmayacak. Bürokratlar yani atanmışlar hâkimiyeti öne çıkacak. Parti başkanı Cumhurbaşkanlığı, devlet tüzel kişiliğini temsil eden tarafsız makamı ortadan kaldıracak. Kişi projesi Anayasa, kişi parti devleti sürecine ivme kazandıracak. Anayasa değişikliğinde toplumsal ihtiyaçlar yerine, OHAL fırsata çevrilerek istismarcı Anayasa değişikliği meşruluk sorununu da beraberinde getirecek. Evet, kaldırılan parlamenter rejim olacak ama yerine gelecek olan bir başkanlık rejimi olmayacak.

Peki, acaba hangisi teyit edildi bunlar arasında? Şu var: Meclisin asli ve genel yasama yetkisi devam ediyor. Gözlemler olarak, üç gerekçeden birincisi şu: Koalisyon yoktu zaten, bitecek denildi ama ittifak geldi. İkincisi: Yasama inisiyatifi Meclis tekeline verildi ama Meclis yasama inisiyatifini kullanamıyor. Üçüncüsü: “Erkler ayrılığı sağlanacak.” denilirken tek kişi güdümünde erklerin birleşmesi tehlikesi doğdu. Dolayısıyla, komisyonlar ve Genel Kurul çalışması olarak yasama inisiyatifi kırıldı. Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, ciddi bir biçimde yasama alanını kemirici ve değersizleştirici bir eşiğe getirdi bizi. Çıkarılan yasalar şu iki bakımdan sorunlu bulunuyor: Birincisi, nitelik bakımından. Kabul edilen yasaların ve maddelerinin, kişilik dışı, nesnel, eşit ve soyut metin olma özelliklerinden yoksun olduğu için nitelikli yasa özelliği bulunmuyor. İkincisi, torba yasa, öngörülebilirlik, ulaşılabilirlik ve saydamlık ilkelerinden uzak olduğundan yasamanın iç tutarlılığı, mevzuatın iç tutarlılığı ortadan kalkmış oluyor.

Sonuç olarak “Anayasa’ya saygılı, Anayasa’ya uygun yasa” kavramı yerine Anayasa’ya aykırılık süreci genelleşmiş bulunuyor. Bu süreçte, ittifak yani AK PART- MHP ikilisi ve muhalefet üçlüsü veya altılısı arasında şöyle bir buluşma ortaya çıkmış bulunuyor: Muhalefet meşruiyeti sorguluyor, ittifak ise Anayasa’nın meriyetini sorguluyor. Bu ikisinin buluşması esasen 6771 sayılı Anayasa değişikliğinin sürdürülemezliğini sorguluyor -her ikisi de sorguluyor, bütün Parlamento- ve onun sürdürülemezliği konusunda buluşuyor.

Peki, neler yapılmalı, öneriler neler olmalı? Somut önerilerde bulunmaya çalışacağım. Anayasa teklifi yetkili organ Meclis tarafından yapılsın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlamanız için bir dakika ilave ediyorum.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – …Meclis tarafından öneri verilsin, muvazaa yapılmasın. Cumhurbaşkanının münhasır yasa alanına girdiği ve açıkça yasanın düzenlediği alanlarda yaptığı CBK’ler burada görüşülsün, yasalaştırılsın. Bu açıdan İç Tüzük değişikliği yapılarak müzakere süreci işletilmeli ve bu çerçevede öneriler Meclis tarafından hazırlanmalı, komisyonlar mutfak işlevi görmeli, burası da genel müzakere organı olarak yasaları oylamalı. Anayasa’ya saygılı yasa için, İç Tüzük’ün 38’inci maddesine saygı gösterilmelidir. Unutmamak gerekir ki yasama Meclisi, üyeleri Anayasa’ya sadakat yemininde bulunan, andı içen, istisnai bir organdır. O bakımdan, Anayasa’nın bütün maddeleri bütün yurttaşlar için bağlayıcı olmakla birlikte, Anayasa’nın ilk muhatabı yüce Meclistir; dolayısıyla hukuk devletinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, selamlayayım, bitireyim.

BAŞKAN – Peki, selamlayalım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu bakımdan hukuk devletinin doğrudan muhatabı, ilk muhatabı, bunun yükümlüsü ve sorumlusu yüce Meclistir. Hiçbir organ yüce Meclis kadar, bu kadar öncelikli, önemli temel işleve sahip değildir. Bu açıdan yasama, yürütme ve yargı üçlüsünde hem ilk sözü söyleyen organdır hem de Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi durumunda son sözü söyleyen organdır. Asli ve genel yetkisini bu açıdan kullanması önemlidir. 6771 sayılı Yasa çerçevesinde, onu sahiplenmek için değil ama kanunilik ilkesini işletmek istiyorsak bu asgari kurallara uymamız gerekiyor, temeldir bu. Ancak tabii ki hiçbir zaman, Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet çizgisindeki kazanımlar ışığında, anayasacılık sürecine dönüş şeklindeki ana hedef gözden uzak tutulmamalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaboğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Tabii, Değerli Hocamızı dinledik. Farklı bir yaklaşım ortaya koyuyorlar, bir meşruiyet sorgulaması yapılıyor ama biz bu süreçleri geçtik. Biliyorsunuz, bir Anayasa değişikliği teklifi yapıldı AK PARTİ ve MHP tarafından. Anayasa Komisyonunda tarihinin en uzun görüşmeleri ortaya kondu. Bütün görüşler özgür, demokratik bir ortamda ve uzun süreli olarak dercedildi. Teklifin lehinde, aleyhinde her türlü görüş ortaya konuldu. Genel Kurula geldi, Genel Kurulun iradesiyle daha sonra halk oylamasına götürüldü. 16 Nisan 2017’de, egemenliğin sahibi olan millet yeni sistemi, yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini onayladı ve meşruiyetin kaynağı olan millet bunu yürürlüğe soktu. 24 Haziran seçimleriyle de tüm maddeleri artık uygulanır hâlde ve hem anayasal denetim hem idari denetim hem yargısal denetim hem maşeri vicdandaki denetimler caridir. Muhalefet partilerimizin, ana muhalefet partisinin her türlü meseleyi Anayasa Mahkemesine götürmesi suretiyle de yargı denetimine açık hâldedir bütün işlemler. Dolayısıyla bir meşruiyet sorgulanması doğru değildir. Millet kararı vermiştir, milletin iradesine hep beraber saygı göstermemiz mecburidir, ihtiyari değil.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar, 2019 yılının “Samsun Yılı” ilan edilmesini talep ettiğine ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, 2019 yılının Samsun Yılı ilan edilmesi talebi hakkında söz isteyen Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar’a aittir.

Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süremiz beş dakika.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyorum.

2019 yılının Samsun Yılı ilan edilmesiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, milletlerin geçmişlerinde, onların kaderlerini değiştiren, geleceklerini aydınlatan, köklü bir değişim ve gelişime, yeni bir yapı ve oluşuma yönelten önemli olaylar ve tarihler vardır. Türk milleti için bu tarihlerden biri de elbette ki 19 Mayıs 1919’dur. Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücadele’yi başlatmak için Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 tarihi onun aynı zamanda “Benim gerçek doğum tarihim.” dediği gündür. Atatürk cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı bu büyük günü Türk milleti için bir dönüm noktası ve Millî Mücadele’nin başlangıcı olarak kabul ettiğinden, çok güvendiği ve inandığı gençliğine armağan etmiştir. 1919, Millî Mücadele’nin başlatıldığı tarih olarak toplumumuzu şekillendiren bir unsur olmuştur.

19 Mayıs 1919 tarihi, Türk İstiklal Harbi’nin hukuken, siyaseten ve bir anlamda fiilen başladığı tarihtir, milletin kendi istiklalini kurtarmak yönünde kendi azim ve kararını ortaya koyduğu bir tarihtir. Bu tarihten sonra Anadolu’da Kuvayımilliye derlenip toparlanacak ve hâkimiyetimilliyenin idamesi için mücadeleye başlanacaktır. Mücadele neticesi, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmadan önce tasarladığı veçhile yıkılan bir imparatorluktan yepyeni ve millî bir Türk devleti hayat bulacaktır. Bu itibarla 19 Mayıs 1919 tarihi Türk tarihinde mümtaz bir mevkiye sahiptir.

Atatürk Nutuk’ta “1919 Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Umumi durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup dünya savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir hâldedir...” diye başlar ve kısaca bir durum tespitinde bulunur. Sonra düşünülen kurtuluş çarelerini sıralar ve şunları söyler: “Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı; o da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur. Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklal ya ölüm!”

Yani kısacası, 19 Mayıs 1919 tarihi, onursuz ve zillet altında yaşamaktansa onurluca ölmenin esas alındığı, kendisinden sonra cereyan eden olaylar zincirinin başlangıcı olan, karanlık bir dönemde aydınlık bir tarihtir.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği bu tarihî döneme tanıklık eden “güneşin doğduğu şehir” olarak tanımlanan, benim de vekili olmaktan gurur duyduğum, kurtuluşun ve kuruluşun simgesi Samsun’u ödüllendirmek gerektiğini düşünüyorum. 2019, 1919’un 100’üncü yılıdır. 19 Mayıs, çağdaş Türkiye’nin, başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin şafağıdır. Ulu Önder’in Samsun’a çıkarak Millî Mücadele’yi başlattığı 1919’un 100’üncü yıl dönümü olan 2019’un “Samsun Yılı” ilan edilmesi Türkiye tarihi açısından oldukça önemlidir. 2019 “Samsun Yılı” ilan edilmelidir ve Samsun başta olmak üzere, Türkiye genelinde 100’üncü yıl kutlama programlarına alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yüz yıl önce birlik ve beraberliğe ne kadar ihtiyacımız varsa inanın bugün de o kadar birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var, 19 Mayıs 1919 ruhuna ihtiyacımız var. Samsun ve 1919 özdeşse eğer, 2019, Türkiye için, Türkiye Cumhuriyeti devleti için “Samsun Yılı” olmalıdır. Millî Mücadele’yi Türk gençliğine ithaf eden Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve kahraman ecdadımızı rahmetle anıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – 2019 yılının “Samsun Yılı” ilan edilmesi konusunda hepinizin Parlamentoda desteğini bekliyoruz.

2019 yılı programlarının, aynı zamanda, 2023 cumhuriyetin 100’üncü yılı kutlaması programlarına da dâhil edilmesini teklif ediyorum. Şu an Samsun’da çok ciddi bir çalışma var bu 100’üncü yıl çalışmalarıyla ilgili. Bu çalışmalarda da arkadaşlarımızın gayretleri var ama hepsinden önemlisi, 19 Mayıs 1919’u unutmamak için, onun 100’üncü yılının “Samsun Yılı” olarak ilan edilmesi konusunda hepinizin desteğini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yaşar.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren milletvekillerimize yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim, onlardan sonra sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Başevirgen…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, “Haydi Çocuklar Camiye” projesinin 6-13 yaş aralığındaki çocuklara eğitim, öğretim anlamında ne kazandıracağını ve nasıl bir fayda sağlayacağını, söz konusu projeye katılımın zorunlu tutulup tututulmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

6-13 yaş arası erkek çocukların camiye alıştırılıp beş vakit namazın camide cemaatle kılınmasının sevdirilmesi ve çocuklara cami sevgisinin aşılanması amacıyla, Millî Eğitim Bakanlığı onayıyla, Türkiye genelinde yaklaşık 2.500 camide uygulanacak “Haydi Çocuklar Camiye” projesi başlatılmıştır. Anayasa’mızın 41’inci maddesiyle çocuk hakları, 42’nci maddesiyle eğitim hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa’mız ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler bütün olarak değerlendirildiğinde, “etkinlik” adı altında ideoloji empoze edilmesi, çocukların düşünce, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesi demektir. Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Söz konusu projeyle çocuklarımıza “eğitim öğretim” anlamında ne kazandırılması planlanmaktadır? Katılım aralığı “6-13 yaş” olarak belirlenmiş bu projenin bu kadar küçük yaştaki çocuklarımıza nasıl bir fayda sağlayacağı düşünülmektedir? Söz konusu projeye çocukların katılımı zorunlu tutulacak mıdır? Projeye katılmayan çocuklara herhangi bir yaptırım uygulanacak mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay ilindeki elektrik kesintilerinin gerekçesini, neden önlem alınmadığını ve vatandaşların daha ne kadar mağdur edileceğini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından öğrenmek istediğine, Hatay’ın Defne ilçesinde hastane olmadığına ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

21’inci yüzyılda Hatay ilimizde ne yazık ki hâlâ elektrikler kesiliyor. Düzenli düzensiz kesilen elektrikler yüzünden vatandaşlarımız, özellikle kırsal mahallelerde haftanın belirli günlerini karanlıkta, enerjiden yoksun geçiriyorlar. Sayın Enerji Bakanına, Sayın Hükûmete buradan soruyorum: Hatay ülke ekonomisine birçok alanda katkı veren bir ilimizdir. Aynı zamanda ciddi anlamda enerji üreten bir kentimizdir. Hatay’da bu enerji kesintileri daha ne zamana kadar devam edecek? Bunun gerekçesi nedir? Neden önlem almıyorsunuz? Hatay halkını daha ne kadar mağdur edeceksiniz?

Ayrıca 150 bin nüfuslu Defne’de hastane yok, hastane yok, hastane yok. Yetkilileri davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, şeker fabrikalarında yaşanan mağduriyetler ile işten çıkarılan taşeron işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Özelleştirme kararından sonra kimse mağdur edilmeyecek.” denilen şeker fabrikalarında yaşanan mağduriyetlere her gün bir yenisi daha ekleniyor. Pancarda yaşanan inanılmaz fireler, fabrika önündeki kuyruklar, nakliye sıkıntısı, tarlalarda, yol kenarında öbek öbek kümelenen pancarlar yüzünden sıkıntı yaşayan pancar üreticilerine şimdi de kota cezalarıyla bir darbe daha vurulmak isteniyor. Böyle giderse gelecek yıl pancar üretecek üretici de bulunmayacak ne yazık ki.

Öte yandan “Bir tek işçi işinden olmayacak.” denildiği hâlde sadece kendi seçim bölgem Afyonkarahisar’da geçtiğimiz ay 32 taşeron işçisi işinden atıldı. Şimdi de, bugün 12 taşeron işçisinin daha işine son verileceği bildirildi. İnanıyorum ki tozpembe tablolar çizip binlerce kişiyi kandıranlara, kış kıyamette insanların ekmeğiyle oynayanlara, halkı değil rantı tercih edenlere 31 Martta halk gereken cevabı verecektir.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Ancak, iktidar baskılarına karşı dik duran, gazetecilik etiğini korumaya çalışan gazeteciler maalesef işsiz. Bu nedenle böyle bir günün Türkiye için maalesef pek de bir önemi yok. İşinden edilen gazeteciler binleri aştı, yüzlerce sarı basın kartı iptal edildi, 150’ye yakın gazeteci cezaevinde, TV habercisi Fatih Portakal gibi birçok haberci ve sanatçı bizzat iktidar sahipleri tarafından hedef gösteriliyor. Gazetecilere yönelik baskı ve uygulamalar Türkiye’deki rejimin de bir aynası.

Bütün bunlara rağmen kaleminden ödün vermeyen gazetecilerin arkasında olduğumuzu vurguluyor, dik durmayı meslek ahlakı ve toplumsal sorumluluk olarak gören tüm gazetecilere saygılarımızı sunuyor, günlerini kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

6.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, Cumhurbaşkanlığının çalışan gazetecilerin görevlerini özgür yapabilmesi için, Anadolu basınını güçlendirmek için ne tür tedbirler almayı ve hangi destekleri sunmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü’dür. Çalışan gazetecilerimizin gününü yürekten kutluyorum ve kolaylıklar diliyorum. Zor şartlarda çalışan gazetecilerimize başarılar da diliyorum. Tutuklu bulunan bütün gazetecilerimizin bir an önce tahliye edilerek görevlerini özgür bir şekilde yapmalarını istiyorum.

Cumhurbaşkanlığı olarak çalışan gazetecilerimizin özgür bir şekilde görevlerini yapması için hangi tür tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Hepimizin bildiği gibi Anadolu basını zor durumdadır, çoğunluğu kapanma noktasına gelmiştir. Anadolu basını zor durumda olunca bünyesinde çalışan gazeteciler de zor durumdadır.

Bu durumları dikkate alarak Anadolu basınını güçlendirmek, çalışan gazetecilerin sosyal güvenliklerini sağlamak için ne tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz, hangi destekleri vermeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kırcalı…

7.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kamuoyunun tarafsız, doğru ve tam olarak bilgilendirilmesi demokrasinin işlerliği açısından büyük öneme sahiptir. Ülkemizin 2002 yılı sonrasında AK PARTİ hükûmetleriyle elde ettiği kazanımlarla birlikte medya alanı da ciddi bir büyüme göstermiştir.

Yaşadığımız yüzyılın en önemli ihtiyaçlarından olan objektif ve doğru bilgiye kısa sürede ulaşma ihtiyacının artması nispetinde basının sorumluluğu daha da artmıştır. Günümüz gazeteciliği her zamankinden daha fazla beceriyi, ufuk genişliğini ve sorumluluğu gerektirmektedir. Gelişen anlık durum ve olaylar karşısında toplumsal dinamiklerin vereceği refleks ve tepkiler hayati derecede önem kazanmıştır. Bu önemli misyonu yerine getirmek için mesai saati gözetmeksizin her türlü şartta çalışan gazetecilerimizin verdikleri mücadele takdire şayandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Basın meslek ilkelerine bağlı olarak milletimizin sesi olan gazetecilerimize meslekî hayatlarında başarılar diliyor, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker...

8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Milletin vicdanı olma özelliğini taşıyan, halkı tarafsız ve doğru bilgilendiren gazetecilerimizin ortaya koymuş oldukları çabalar hiç kuşkusuz takdire şayandır. Gazetecilerimiz ülke menfaatini gerektiren dış siyasi gündemde, ülkemize yönelik iç ve dış saldırılarda, özellikle 15 Temmuz 2016’da milletimize karşı girişilen alçak işgal girişiminde millet iradesini hiçe sayan FETÖ terör örgütüne ve vesayetçi anlayışa karşı hiç çekinmeden ve korkmadan üstlerine düşen görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirmişlerdir. Vatandaşlarımıza hızlı ve doğru haber iletmeyi ilke edinerek çalışmalarını sürdüren yerel ve ulusal basın mensuplarımızın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü en içten dileklerimle kutluyorum. Bu vesileyle çalışan tüm gazetecilerimizin 2019 yılını sağlıklı, başarılı ve bereketli geçirmelerini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın...

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan,

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Görevini toplumsal değerlere saygılı, kişisel hak ve özgürlükleri temel alan, tarafsız bir anlayışla yerine getiren tüm basın çalışanlarının 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.

Demokratik bir ülkenin vazgeçilmez unsurlarından biri de bağımsız basındır. Basın, milletimizin müşterek sesi, gözü, kulağıdır. Çağımızın en dinamik mesleklerinden biri olan gazetecilik, insanlara haber, bilgi akışı sağlamak gibi çok yönlü bir misyonu içermektedir. Her şartta ve her koşulda görevleri peşinde olan gazeteciler, doğal olarak her türlü tehdit ve yıpranmaya da açık olmaktadır. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde son on altı yıllık AK PARTİ iktidarlarında ülkemiz genelinde hayata geçen reformlar Türk basınının zenginleşmesine, çeşitlenmesine, daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasına vesile olmuştur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşdoğan...

10.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, gazeteciler gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır. Yine, liderimiz Doktor Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi, şüphesiz demokrasi, haber alma ve ifade özgürlüğüyle güçlenir ve zenginlik kazanır. Binbir güçlükle mesleklerini icra etmeye çalışan değerli gazetecilerimizin çabaları takdir edilmesi gereken bir durumdur. Bu anlamlı günde basın şehitlerimizi yâd ediyor, gazi şehrimizin değerli gazetecileri başta olmak üzere, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyor, ilkeli ve tarafsız yayıncılık anlayışıyla kamuoyunun sesi olma görevini yürüten tüm gazeteci arkadaşlarımıza hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

11.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zor şartlar altında mesleklerini icra eden basın emekçilerinin 10 Ocak Basın Çalışanları Günü’nü içtenlikle kutluyorum.

Kamuoyunun hızlı, sağlıklı haber alabilmesinde basının rolü çok büyüktür ve demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Yerel medya maddi sıkıntılar yaşamaktadır. İcra ilanlarının yerel gazeteler yerine çoğunlukla yaygın gazetelere kaydırılması, gelirlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu ilanların yerel gazetelerde yayınlanmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmadığı gibi, yerel gazetelerin gelirlerinde artış sağlayacak ve biraz da olsa rahatlatacaktır.

2018 yılının ilk on ayında Gaziantep’te yerel gazetelere verilen icra ilanlarının toplam bedeli 64 bin TL’yken yaygın basına giden toplam bedel 2 milyon 520 bin TL’dir. Bu rakamın bir kısmının yerel basına aktarılması bile yerel basının sorunlarına ciddi ölçüde merhem olacaktır diyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, iktidarın görevinin bireysel silahlanmayı özendirmek değil önlemek olduğuna ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vatandaş geçim derdinde, evine ekmek götürme derdinde, 25 kuruşluk poşet parasını ödeyemiyor ama iktidar sahipleri ne yapıyor; mermi fiyatlarında indirim yapıyor. Beyler, iktidarın görevi bireysel silahlanmayı önlemektir, özendirmek değil. Sanki daha geçen yıl hemşehrim, dostum, öğretim üyesi Serdar Çağlak’ın da aralarında olduğu 4 akademisyen Eskişehir’de bir çakalın silahından çıkan kurşunla vurulup öldürülmemiş gibi, sanki daha dün Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Ceren Damar öğrencisi tarafından vurulup öldürülmemiş gibi, sanki Afyonkarahisar’da bir lise öğrencisi gitar kutusunda getirdiği tabancasıyla öğretmenini vurmamış gibi, siz mermi fiyatlarında indirim yapıyorsunuz. Beyler, bu vatandaş sizlerden mermi fiyatlarında değil, ekmek fiyatlarında indirim yapmanızı bekliyor; tabancasına mermi değil, ekmeğine katık koymanızı bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

13.- Ankara Milletvekili Servet Ünsal’ın, kararnamelere dayalı adaletsiz düzenin her gün yeni bir haksızlık yarattığına ve doktorların çalışmaları hâlinde emekli aylıklarında kesinti yapılmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

SGK ve Sağlık Bakanlığı yetkililerine: Kararnamelere dayalı adaletsiz düzen her gün yeni bir haksızlık yaratıyor. Bir süre önce çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre, Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakan ve bakan yardımcılığına atananların emekli aylığında çalışmalarına rağmen kesinti yapılmayacak. Bu yeni uygulamanın dışında, örneğin, emekli olan bir yargıç avukatlık yapacağı zaman maaş kesintisi yok. Doktorlarımızın maaşlarında ise kesinti yapılması kabul edilemez. Parlamentoda bulunan 45 doktor arkadaşıma sesleniyorum: Önce doktorsunuz, vekillik gelir geçer. Doktorların çok kritik olan bu sorununu size aktarıyorum. Sağlıkta şiddet ve yoğun çalışma gibi birçok sıkıntıya rağmen her koşulda insan için çabalayan, Emekli Sandığından emekli doktorlara 2019’da uzmanlar için 2 bin, pratisyenler için 1.530 lira maaş artışı verildi. Ancak bu maaşla geçinemeyen doktorlar bir yerde çalışırsa bu maaşları kesiliyor. BAĞ-KUR ve SSK’den emekli olan doktorlar ise bu artışı hiç alamıyor. İnsan sağlığı için saatlerini harcayan doktorların maaşlarından yapılan kesintiyi kabul edemiyoruz. Bu hangi adalete sığar?

BAŞKAN – Sayın Gürer…

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emekliler arasındaki maaş adaletsizliğinin giderilmesi ve intibak yasasının çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Emekli maaşlarında 1999 öncesi sigortalı olanlar, 1999 ile 2008 arasında sigortalı olanlar ve 2008 sonrasında sigortalı olanlar olmak üzere 3 farklı sistem uygulanmaktadır. Bu üç sistem arasında çok ciddi gelir-ücret adaletsizliği vardır. 2000 yılından sonra aylık bağlama oranının düşürülmesiyle 2008 yılından sonra daha da düşük hesaplanan emekli aylıkları önemli mağduriyete neden olmaktadır. Emekliler arasında maaş adaletsizliği mutlaka giderilmelidir. Bu konuda Meclisimize bir kanun teklifi de verdim. İntibak yasası olarak da adlandırılan ve emekliler arasındaki maaş farklarının varlığını ortadan kaldıracak bu düzenleme şarttır. Konu Meclis gündemine bir an önce getirilmelidir. Aylık bağlama sistemindeki değişikliklerden kaynaklanan haksızlıkların giderilmesi şarttır. Sosyal devlet emeklisine sahip çıkmalı ve bu anlamda, intibak yasası bir an önce çıkarılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya…

15.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, devletin saygınlığının emeklilerine verdiği değerle ölçüleceğine, iktidarıyla muhalefetiyle bir araya gelerek emeklilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşamalarının sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Bu ülke için yıllar yılı çalışan, üreten, alın teri döken emeklilerimizin ülkemizin her bir karışında emekleri, hizmetleri vardır. Emeklilik dönemlerinde kimseye muhtaç olmadan huzur ve mutluluk içinde yaşaması gereken emeklilerimiz bugün âdeta kan ağlıyor. Sadece Trabzon’umuzda 150 bin emeklimiz var. 27 bin emeklimiz bin liranın altında maaş alıyor yani açlık sınırının da altında. Son bir yılda elektrik yüzde 45, doğal gaz yüzde 31, tuz yüzde 34, patates yüzde 74, salça yüzde 90, sabun yüzde 68 zamlandı. Devletin vergilere yaptığı artış yüzde 23’ün üzerinde. Peki, emekliye ne verildi? Yüzde 10,19. Emeklilerimizi açlığa mahkûm ettiğiniz gibi, bir de alay eder gibi, pinpon topu, saç tokası, at nalı çivisi gibi alakasız ürünlerle enflasyonu belirliyorsunuz. Şunu bilin ki: Devletlerin saygınlığı yönetenlerin yaşadığı saraylarla, lüks ve şatafatla değil, emeklilerine verdiği değerle de ölçülür. Gelin, iktidarıyla, muhalefetiyle bir araya gelelim ve emeklilerimizin hak ettikleri, insan onuruna yakışır şekilde yaşamalarını sağlayalım yoksa emeklilerimiz sizi poşetleyip gönderecek.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

16.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ve öğretmen, polis, hemşire, din görevlisinin yanı sıra tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilerek beklentinin karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın emekçilerimizin gününü kutluyorum.

Yüz binlerce öğretmeni, sağlık çalışanını, polisi, din görevlisini ilgilendiren 3600 ek gösterge yasasının ne zaman çıkarılacağı merakla bekleniyor. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan şöyle diyor: “Polislerimizin, öğretmenlerimizin, hemşirelerimizin, din görevlilerimizin ve diğer idarecilerimizin emeklilik ek göstergelerini 3600’e çıkaracağız. Buradaki adaletsizliği bu vesileyle gidermiş oluyoruz.” Peki “eşit işe eşit ücret” ilkesi ne olacak? Enflasyon ve döviz artışından başını kaldıramayan diğer kamu çalışanları ne olacak? Yıllarca çalışıp 2 bin TL emeklilik maaşı alacak memurun hâli ne olacak? Onlara üvey evlat muamelesi mi yapılacak? Öğretmen, polis, hemşire, din görevlisi memurların yanında, tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilmesi ve bu konudaki beklentilerin bir an evvel giderilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

17.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Balıklıçeşme köyünün merasının herhangi bir şirkete tahsis edilip edilmediğini, Biga Organize Sanayi Bölgesi için tahsis edilebilecek uygun parsel bulunamadığı için mi köylünün merasına göz dikildiğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tarım Bakanına soruyorum: Son yıllarda mera alanlarımız hızla azalmaktadır. Seçim bölgem Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Balıklıçeşme köyünde tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamakta olan hemşehrilerim, köylerinin merası olarak kullandıkları ve hayvanlarını otlattıkları toplam 547 dönümlük kısmın ellerinden alınacağı endişesini yaşıyorlar. Mera alanlarının, Biga Organize Sanayi Bölgesi’nin yeterli doluluk oranına ulaşmasından ötürü talep ettiği yeni sanayi parseline tahsis edilmesinden rahatsızlar. Söz konusu Balıklıçeşme köyünün merası hâlihazırda herhangi bir şirkete tahsis edilmiş midir? Biga Organize Sanayi Bölgesi’nin genişlemesine karşı değiliz ancak bahsi geçen mera alanı yerine Biga Organize Sanayi Bölgesi için tahsis edilebilecek daha uygun parseller bulunamamış mıdır da köylünün merasına göz dikilmiştir?

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

18.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, insanların birbirinin değerini bilmesi gerektiğine ve barışın esas savaşın araz olduğuna ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.

Bir karga ile kekliğin arkadaşlık yaptıklarını gören birisi “Bu nasıl iş?” diyerek onları izlemişti. Sonunda çözülmüştü bu birlikteliğin sırrı. Onları izleyen kimse, beraber yürümeye başladıkları zaman ikisinin de birer bacağının aksadığını hayretle fark etmişti. İnsanları birbirine yaklaştıran benzerlik, bir aksayan bacaktan daha mı önemsizdir? Fırsat eldeyken birbirimizin değerini bilmeliyiz. Pay edemediğimiz ne? Bir kısa yolculukta yol arkadaşlarıyız biz. Aynı kader zinciri bağlamış hepimizi, her an yol alıyoruz birlikte sonsuza doğru. Çatışmaya gerek var mı? Barış esas, savaş arazdır. Ruhlar iki saf asker, kin ve aşkı bölüşür; bir olanlar el ele, olmayanlar dövüşür.

BAŞKAN - Sayın Kayan.

19.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Bergamalı çiftçi Hamza Kural ile Tahsin Sezer’in GDO’lu tohum satan Monsanto şirketinin lisansının iptali için yaptıkları mahkeme başvurusuna müdahil olan Monsanto şirketinin Tarım ve Orman Bakanlığıyla niçin yan yana geldiğini, Bakanlığın zehir tacirinin mi yoksa çiftçinin mi yanında olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzmir Bergamalı çiftçiler Hamza Kural ve Tahsin Sezer, tarım zehirleri ve GDO’lu tohum satan Monsanto şirketinin lisansının iptali istemiyle avukatları Semih Özay vasıtasıyla Bakanlığa başvurarak kanserojen içerikli ürünlerin piyasadan toplatılmasını, Monsanto’nun da lisansının iptal edilmesini istemişlerdir. Bakanlığın başvuruyu yanıtsız bırakması üzerine idare mahkemesine başvurdular. Dava Ankara 18. İdare Mahkemesinde görülmektedir. Monsanto şirketi, Tarım ve Orman Bakanlığı yanında yer almak için mahkemeye müdahillik başvurusu yaptı. Şirket, mahkemeye sunduğu dilekçede, Türkiye’de ruhsat aldıkları Roundup ve Platoon adlı yabani ot zehirlerinde DSÖ’nün kanserojen olduğunu tespit ettiği glifosat etken maddesini kullandığını kabul etti. Glifosat etken maddesi, şirketin Türkiye’de ruhsat sahibi olduğu Roundup ve Platoon isimli herbisitlerinde mevcuttur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – …Türkiye’de bu şirket dışında birçok şirket tarafından üretilen ve satılan bitki koruyucuların hepsinde de mevcuttur. Global şirket ile Bakanlık niçin yan yana gelmektedir? Bir zehir taciri ile Bakanlık beraber midir yoksa Türk çiftçisinin yanında mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.

20.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın Büyükşehir Belediyesinin sağlık hizmeti vermesinden niye rahatsız olunduğunu, AYBA’nın faaliyetleri durdurularak Aydın halkının nitelikli sağlık hizmeti almasının mı engellenmek istendiğini, Aydın ilinde tam teşekküllü devlet hastanesi olmaması konusunda ne düşündüğünü Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Birçok hizmette olduğu gibi, sağlık hizmetinde de yeterli devlet yatırımı almayan Aydın cezalandırılmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi, Aydın Büyükşehir Belediyesi evde sağlık hizmetlerini yıllardır yerine getiren AYBA’nın faaliyetleri seçim öncesi durdurularak Aydınlının sağlık hizmetinden yararlanması engellenmiştir.

Bu bağlamda, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sormak istiyorum: Belediyenin sağlık hizmeti vermesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Neden seçim öncesi evde sağlık hizmetlerini yasakladınız? AYBA’nın evde sağlık hizmetlerini durdurarak Aydın halkı nitelikli sağlık hizmeti almasın mı istiyorsunuz? Aydın’daki hasta yatak sayısını yeterli buluyor musunuz? Büyükşehir olan Aydın’da modern, tam teşekküllü bir devlet hastanesinin olmaması hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

21.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Suriye’de yaşanan iç savaştan en çok etkilenen Hatay’ın ve Hataylıların mağduriyetinin giderilebilmesi için Zeytin Dalı Sınır Kapısı’nın ticarete açılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, iki ay sonra 8’inci yılına girecek olan Suriye iç savaşının ekonomik ve sosyal bakımdan en derinden etkilediği il Hatay’dır. Bunda en önemli etken, kapanan sınır kapılarımızdır. Yayladağ ve Cilvegözü Sınır Kapılarının kapanmasıyla ihracat düştü, bavul ticareti bitti, esnaf siftah yapamaz hâle geldi. Bu sınır kapılarının açılması için defalarca girişimde bulunduk ancak iktidar açmama konusunda ısrarlı. Mademki bu kapılar açılmayacak, o hâlde Zeytin Dalı Sınır Kapısı ticarete yetkili sınır kapıları arasına alınsın. Bu kapının bilgi işlem altyapısı hazır, sadece bir talimatla sınır ticaretine başlayabilir. Zeytin Dalı Sınır Kapısı ticarete açılsın ki yanlış Suriye politikası nedeniyle derin yara alan Hatay’ın ve Hataylıların yaraları bir nebze sarılmış olsun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaynarca…

22.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Basın emekçisi kıymetli meslektaşlarımın Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyorum. Demokrasilerde basın olmazsa olmazdır ve çok değerli bir denetim organıdır, hakları önemlidir; objektif ve tarafsız oluşu, sorumlulukları da önemlidir; kamu menfaatini önceliklemesi Bunun en güzel örneği de 15 Temmuzda medyanın durduğu o güzel duruştur. Uzun süre basın mensubu kimliğini onurla taşımış birisi olarak, gazetecilerimizin bu sorumluluk bilinciyle ülkemiz gelişimi için katkılarını sürdüreceğine yürükten inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, basın çalışanlarının haklarını düzenleyen yasanın yürürlüğe girmesinin yıl dönümü olan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyor, değerli medya mensuplarına başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu…

23.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, yargının siyasallaşmasının hukuk devleti için en büyük tehlike olduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yargının siyasallaşması, bir hukuk devleti için en büyük tehlikedir. Günümüzde yargı “Adalet devletin temelidir.” demiyor “Siyasi kaygılarım devletin temelidir.” diyor. Güvenlik soruşturması nedeniyle, günümüzde, üniversiteyi bitirmiş binlerce gencimiz açıkta kalmakta ve hayattan dışlanmaktadır. İki tane karar getirdim. Bakın, bakanlıkların güvenlik soruşturması nedeniyle iptal ettiği soruşturmaları idare mahkemesi iptal etmiş ve ardından bölge idare mahkemeleri son derece üzücü kararlarla idare mahkemesinin kararlarını iptal etmiş. Burada, bölge idare mahkemesi “İstihbari bilgileri istihbarat birimleri kanıtlamak külfetinde değildir.” demiş. Ancak Anayasa madde 5 var, temel hak ve hürriyetler bir devletin siyasi, sosyal, ekonomik nedenler olmaksızın koruması gereken hususlardır.

İkinci bir kararında Ankara Bölge İdare Mahkemesi, idare mahkemesinin kararını hiçbir gerekçe sunmadan iptal etmiş. Bunlar inanılmaz kararlar gerçekten.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, şimdi sayın grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

Söz talebinde bulunan, soru için sisteme giren arkadaşlarımıza da ben, daha sonra 60’a göre, belirli zaman aralıklarında, birleşim boyunca sözler vermek suretiyle ifadelerini açıklamalarına da olanak sağlayacağımı ifade ediyorum.

Söz sırası, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Lütfü Türkkan’da.

Buyurun Sayın Türkkan.

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, evde bakım maaşı alan ailelerin mağduriyetine, Türkiye olarak Menbic’te her geçen gün mevzi kaybedildiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü kutluyoruz. Birinci İnönü Zaferi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki en önemli zaferlerden biridir. Doksan sekiz yıl önce bugün, topraklarımızı işgal etmek isteyen Yunan ordusu Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet İnönü önderliğindeki Türk ordusu tarafından mağlup edilmiştir. Kuvayimilliye birlikleri birleştirilerek büyük zorluklarla oluşturulan düzenli ordumuz, Millî Mücadele’nin ilk zaferini kazanarak bağımsızlık şahlanışını başlatmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk zaferden sonra İsmet İnönü’yü tebrik etmiş ve “Siz orada sadece düşmanı değil, Türk milletinin makûs talihini de yendiniz.” demiştir, bu sözleriyle de zaferin önemine bizzat işaret etmiştir. Bu düşüncelerle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere istiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını ve aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla yâd ediyorum.

Bugün 10 Ocak. Kamuoyunun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi doğrultusunda her şartta görevleri peşinde koşan, mesleğin zor şartlarına rağmen mesai kavramı gözetmeksizin gece gündüz hizmet eden tüm bağımsız gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. Gazetecilerin üzerlerinde iktidar baskısı hissetmeden, özgür ve bağımsız olarak haber yapabildiği bir Türkiye bizim olmazsa olmaz şartlarımızdandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Fakat ne yazık ki Hükûmet, basını tek sesli yapmış, gazeteleri ve gazetecileri kendi propaganda aracı hâline getirmiştir. Geldiğimiz bu noktada Türkiye, basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 157’nci sırada yer almaktadır. Bu tablo, bizim oluşturmak istediğimiz demokratik Türkiye hayalinden oldukça uzaktır. Unutulmamalı ki özgür basın varsa özgür toplum vardır.

Sayın Başkan, toplumun bir yarasına parmak basmak istiyorum: Hasta yakını olup da evde bakım maaşı alan yaklaşık 800 bin aile mağduriyet içinde. Evde bakım maaşı almak için belirli kriterler var, en önemlisi hane geliri kriteri. 2018’de kişi başı hane geliri limiti 967 liraydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan, buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aylık haneye girenin toplamı hanede yaşayan kişi sayısına bölünüyor, kişi başına düşen para 967 lira üstündeyse maaş alınamıyor, alan varsa da iptal ediliyor. Alanların yarıdan fazlası da bu 967 liraya yakın geliri olup kesilme korkusu yaşayan kişiler. Bu bakım maaşını alan ailelerin hanesinde emekli olup emekli maaşları hane gelir toplamına giren kişiler de var. Hükûmet, geçtiğimiz yıl emeklilere 2 bin lira bayram ikramiyesi verdi; bu yıl da 2 bin lira vereceğini düşünürseniz, 12 aya bölündüğünde, hanedeki kişi başı gelire aylık 166 lira ilave gelir geliyor. Bu da 967 liralık kriterin aşılmasına vesile oluyor. Evde bakım maaşı alan ailelerin önemli bir kısmı bu hesaplama yüzünden, bu bakım maaşından mağdur olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan.

Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Asgari ücret arttığı hâlde evde bakım maaşı artmadığı için engelli hasta yakınları mağduriyet yaşamaktadır.

Bir başka konu da dış siyasetle ilgili. Türkiye olarak her geçen gün Menbic’te mevzi kaybediyoruz. Menbic’e tırlar dolusu ağır silahlar gelirken müdahale edemediğimiz gibi, Amerika’nın “Çekiliyoruz.” kararından sonra da hızlı karar vererek, çabuk adım atarak mevzi kazanamadık. Terör örgütü YPG, Suriye rejimini Menbic’e davet ederek Amerika’dan boşalacak olası boşluğu Rusya’yla doldurdu. Dün kentte YPG ve Rusya bayrakları beraber dalgalandı. Rus askerleri ile YPG’li teröristler yan yana, şehirde devriye attı. Rusya bir yandan yüzümüze gülerken diğer yandan arkamızdan düşmanlarımızla iş birliği yapmaya devam ediyor. “Orta Doğu’da bizden habersiz yaprak kıpırdamaz.” diyerek çıktığınız yolda maalesef, operasyon için Amerika’nın ve Rusya’nın onayını bekler hâle geldiniz. Artık daha fazla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, toparlayın.

Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çok teşekkür ediyorum nezaketiniz için.

Artık daha fazla zaman kaybetmeyin. Operasyonsa operasyon, Menbic’se Menbic, Kandil’se Kandil, ne gerekiyorsa onu yapın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Ayhan Bilgen…

25.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Levent Gök’e Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un yaşadığı olaya gösterdiği duyarlılık için teşekkür ettiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, KHK mağdurlarının mağduriyetlerinin devam ettiğine, uyuşturucu trafiğinde kamu gücünün kullanılması konusunun üstünün örtülmeyip sorumluların ortaya çıkartılması gerektiğine ve Kars’ta taşeron olarak çalışan belediye işçilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, ben de öncelikle, açılış sırasında, dün milletvekillerimizin il binası önünde basın açıklaması yapmaya çalışırken uğradıkları muameleyle ilgili gösterdiğiniz duyarlılık için teşekkür ediyorum. Elbette ki parti ayrımı gözetmeksizin, hangi milletvekiline demokratik hakkını kullanırken kim tarafından müdahale edilirse edilsin sahip çıkmak, bir bütün olarak siyaset kurumuna olan saygınlığı, güveni korumak açısından önemlidir.

Birçok arkadaşımız 10 Ocak dolayısıyla, Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla kutlamalarını yaptılar. Ben de çok uzatmadan, hem çalışan gazetecilerin hem çalışamayan, çalışmalarına fırsat verilmeyen gazetecilerin gününü kutluyorum. Şüphesiz, bir kamu hizmeti yapıyorlar. Yeni sistemde, özellikle sistemin, rejimin tümüyle otoriterleşip keyfîleşmesini önleme konusunda denge-denetlemenin sadece güçler ayrılığı olmadığını; sadece yasama organı, sadece yargı organının yürütme karşısındaki pozisyonunu değil, aynı zamanda sivil toplumun özgürlüğünü, aynı zamanda medyanın özgürce çalışmasını önemsememiz gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yine çok sayıda, çok ciddi mağduriyetlerden kaynaklı taleplerin olduğu bir alana dikkat çekmek istiyorum. KHK mağdurlarından, özellikle eğitim kurumlarıyla ilgili, çocuklarının kazandıkları burslar, kapatılmış okullara yatırdıkları paraların geri iadesi konusunda çok yoğun talepler geliyor. Kişiler tahliye olmuş, cezaevine girmişler, çıkmışlar, görevlere iade edilmemiş ama bir de üstüne üstlük bu kurumlarla ilgili, kayyum atanmış kurumlarla ilgili alacaklarını tahsil edemiyorlar, çok ilginç bir durumla karşı karşıyalar. Kayyum atanmış bu kurumlar, ellerindeki tahsil edebilecekleri evrakları, senetleri, çekleri bir biçimde tahsil ediyorlar vatandaştan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Ama aynı kurumlar, vatandaşa olan borçlarını ödeme sorumluluğu hissetmiyorlar. Söz konusu okullar sonuçta Millî Eğitim Bakanlığının onayıyla, akreditasyonuyla çalışmışlar, çocuklar başarılı olmuşlar, burs kazanmışlar, aileler ücretlerini ödemişler ama şimdi bu kriminalize ediliyor ve hiçbir başka bağ, hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin bu konudaki mağduriyet hâlâ devam ediyor.

Sayın Başkan, bütçe görüşmeleri sırasında uyuşturucuyla ilgili, uyuşturucu trafiğinde kimi güvenlik görevlilerinin payıyla ilgili bazı değerlendirmeler yaptığımızda İçişleri Bakanı bunun kurumları yıpratmak olarak algılanacağına dolayısıyla bunların doğru olmadığına, yanıltıcı olduğuna dair cevaplar vermişti. Şimdi, dün, yine, Çukurca İlçe Jandarma Komutanının dâhil olduğu 400 kilo uyuşturucu yakalandı. Biz elbette ki kişilerin her kurumda hukuk dışı davranışlarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Kişiler hangi kurumda olurlarsa olsunlar, hangi üniformayı, hangi sıfatı taşıyor olurlarsa olsunlar, yaptıkları yanlışların bir bütün olarak kuruma, bütün çalışanlara mal edilmesini asla doğru bulmuyoruz ama bunun üzerine gitmek, bu kamu gücünü kullanarak daha kolay, daha keyfî bu alanda faaliyet gösteriyor olmanın kendisi hesabı sorulması gereken, hesabı verilmesi gereken, üstü örtülmeyip sorumlularının ortaya çıkartılması gereken konulardır. Tam da üstünü örtmek, tam da gereken ciddiyeti göstermemek kurumları yıpratır. Bu konuda daha duyarlı olunması gerekir.

Bir de, tabii, bu konuyla ilgili, Sayın Cumhurbaşkanının Hint keneviri ekimiyle ilgili söylediği sözler de aslında bu konuyu daha ciddi, dikkatle yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Bugüne kadar Hint keneviri ekimi tamamen terörün finansmanı kapsamında ele alındı. Oysa biliyoruz ki medikal alanda, tıp alanında bir kullanım söz konusu. Biz bir tercih yapmıyoruz ama en azından bugüne kadarki yaklaşımdan farklı bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Sayın Başkan, son olarak da özellikle, Kars’ta taşeron olarak çalışan belediye işçilerinin üç aydır maaşlarını alamıyor olmaları, bütün yazılı sorularımıza rağmen cevabını alamadığımız bir konu. Firmayla görüşüyoruz, firma diyor ki: “Belediyeden altı yedi aydır tahsilat yapamıyoruz; biz, buna rağmen, fedakârlık yapıp işçileri mağdur etmemeye çalışıyoruz.”

Biliyoruz ki seçimler yaklaştığında belediye ödeneklerindeki kesintiler durur, kanunun gereği budur. Belediyenin hiç olmazsa bu kış gününde, hem firmayı hem çalışanları daha fazla mağdur etmemesi dileğimizi paylaşmak istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Özkoç.

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü vesilesiyle başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet İnönü’yü ve silah arkadaşlarını rahmetle yâd ettiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, yasa tekliflerinin torba olarak görüşülmesinin yarattığı sakıncalara ve yaşanan garabete dur diyecek olanın da millet olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Birinci İnönü Zaferi’nin yıl dönümü. Bu vesileyle, rahmetli İsmet İnönü’yü ve silah arkadaşlarını, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere rahmetle yâd ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün Dünya Çalışan Gazeteciler Günü. Unutuyoruz, Türkiye’de 141 gazeteci tutuklu, cezaevlerinde ömürlerini hücrelerde tüketiyorlar gazetecilik yaptıkları, yazdıkları, çizdikleri için. Bugün, aslında onların da günü ama onlar dışarıda değil içerideler.

Peki, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın da günü mü bugün? Üç buçuk ay önce hunharca öldürülen, paralanan, cesedi bulunamayan… Onun da günü mü bugün? Üstelik de suçluların elini kolunu sallaya sallaya terk ettiği bir ülkede, sanki komedi filmi çekiyormuş gibi Akasya Sokak’a “Cemal Kaşıkçı Sokağı” adı verilip, öldürüldüğünü bile bile failleri yakalanmadan buradan gönderip Türkiye’de yaşanan bu rezaletin üstü örtülebilir mi?

İşte, ben, bugün hâlâ görevlerine devam eden, tutuklanmayan, öldürülmeyen, içeride ya da dışarıda çalışan tüm gazetecilerin gününü bu vahim tablo altında bir kere daha kutluyorum.

Sayın Başkan, burada kaç gündür sizin Başkanlığınızda torba yasa teklifini görüşüyoruz. İnsanlarımız dışarıda “torba yasa” deyince bunun ne olduğunu pek anlamıyorlar, ne olduğunu bilmiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kendi gelecekleriyle ilgili yasalar, burada, saatlerle sınırlı bir zaman içerisinde iktidar partisinin oylarıyla bir anda geçip gidiyor, üstelik de muhalefet partileri daha güçlü konumdayken oluyor bu. 71 tane madde; bu ülkenin geleceğiyle ilgili, insanlarımızla ilgili, toplanan vergilerimizle ilgili.

Sadece bir tanesine açıklık getirmek istiyorum: Mayısta açıklanması gereken Merkez Bankasının kâr oranından artan 37 milyar lira, Merkez Bankasından Hazineye 18 Ocakta olağanüstü toplantı yapılarak aktarılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hazinenin başında duran kişi kim? Damat Berat paşa. Peki, bu Hazinenin patronu aynı zamanda nerenin patronu? Merkez Bankasının patronu. Peki, bu sayın damat bu parayı ne yapacak Hazineye aldıktan sonra? İşte, ona, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, biz, bu akşam karar vereceğiz.

48’inci maddede aynen şöyle diyor: “Gerekçe: Cumhurbaşkanı eliyle, belediyelerin ihtiyaç duyduğu yatırım nitelikli projelerin desteklenmesi amacıyla, Cumhurbaşkanına buradan ödenek ayrılması.” Yani milletin parası, ilk önce patronu olduğu Merkez Bankasına emir veriyor damat Berat paşa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …oradan Hazineye geçiyor, Hazineden de doğru kayınpederi Cumhurbaşkanının uhdesine aktarılıyor. Devlet yönetilmiyor sanki, aile şirketi yönetiliyor. Aile şirketinde alınan kararlarla Meclise talimat veriliyor, “Şu, şu, şu maddeleri Meclisten geçirin.” deniliyor ve burada Cumhur İttifakı’yla bu kararlar Meclisten geçiyor.

Değerli arkadaşlar, bu para milletin parası. Denetleniyor mu? Hayır. Sayıştay devrede mi? Hayır. Sayıştayın aldığı kararlar yasalar tarafından uygulamaya alınıyor mu? Hayır. Peki, Sayıştay bu konuda bir şey söylerse ne oluyor? İlgili kişi derhâl görevden alınıyor. Ben de diyorum ki: Biz burada ne yapıyoruz milletvekilleri olarak? Gerçekten ne yapıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Saatlerce konuşuyoruz, sabaha kadar bekliyoruz, direniyoruz, mücadele ediyoruz. Karşımızda iktidar partisinin mensupları, bize “Ya, siz niye boşuna çenenizi yoruyorsunuz? Biz ne yaparsak yapalım, ister bu işe damat el atsın ister kayınpeder el atsın, bu millet bize oy veriyor.” diyorlar ve bunu bizim kafamıza kakıyorlar.

Ben de şimdi buradan, Meclisin huzurundan milletime sesleniyorum: Buna gerçekten daha fazla meydan verecek misiniz, izin verecek misiniz? Sizin vekilleriniz sizin haklarınız için burada uğraşırken bu garabete dur diyecek misiniz?

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özkan…

27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, basın hürriyetinin anayasal güvence altına alındığına, vatandaşın haber alma özgürlüğünü hayata geçirirken hukuk devletini ve demokrasiyi tehdit eden davranışların basın hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğine, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin halkın kaynaklarını yine halkın hizmetine sunan bir bütçe olarak milletin emrinde olduğuna ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tabii, bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Biz de demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, hukuk devletinin en vazgeçilmezi ve insan hakkı ve özgürlüklerinin takipçisi, güvencesi olan gazetecilerimizin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyoruz. Meslek ahlakına ve tarafsızlığına riayet ederek basın özgürlüğünü kullanan ve vatandaşlarımızın haber alma hak ve özgürlüğünün gereklerini yerine getiren tüm çalışan gazetecilerimizin gününü kutluyorum. Gazetecilerimiz, en zor şartlara rağmen, dünyanın farklı bölgelerinde, çatışma ortamlarında, can güvenliklerini dahi riske atmak suretiyle görevlerini yerine getirmektedirler; halkın doğru, tarafsız ve sağlıklı haber alma hak ve özgürlüklerini hayata geçirmektedirler. Onun için, bugün özel bir gün; çalışan gazetecilerimizin gününü kutluyorum.

Tabii, Çalışan Gazeteciler Günü söz konusu olduğunda da basın özgürlüğü tartışmaları gündeme geliyor. Dünyanın bütün ülkelerinde, demokrasilerinde basın hürriyeti anayasal güvence altına alınmıştır. Anayasal güvence altına alınmasının en önemli gerekçesi kamu hizmeti olmasından kaynaklanmaktadır yani anayasal bir görevdir, demokrasilerimizin vazgeçilmezidir. Onun için, Anayasa’da hür basının sansür edilemeyeceği, basımevi kurma izni alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamayacağı güvence altına alınmıştır. Ancak bütün özgürlüklerde ve haklarda olduğu gibi basın hürriyetinin de sınırları, yine haber alma hak ve özgürlüklerinin sınırları içerisinde görev yapmak ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …bu anayasal görevi yerine getirmek için çalıştıkları müddetçe bu görevleri de anayasal güvence altındadır.

Bakınız, bizim Anayasa’mızın 28’inci maddesi basın özgürlüğünü güvence altına almaktadır; Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de ve Amerika’daki basın hürriyetinin güvencelerini aynen Anayasa’mız da serdetmiştir.

Yine, Alman Anayasası’nın basın hürriyetine ilişkin düzenlemesi de bizim Anayasa’mızın içerisinde yer almakla birlikte, bunun sınırları da çizilmiştir. Dünyanın hiçbir gelişmiş demokrasisinde, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletleri dâhil olmak üzere… Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanmaya veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı yazanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – … veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar, başkasına verenler, yurt dışına aktaranlar bu özgürlük kapsamında değerlendirilemez diye Anayasa’mızda ifade edilmiştir. Yani bir taraftan vatandaşlarımızın haber alma özgürlüğünü hayata geçirirken diğer taraftan da ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, hukuk devletini ve demokrasiyi tehdit eden davranışların da bu özgürlük kapsamında değerlendirilmemesi gereği uluslararası hukukta, evrensel düzenlemelerde, gelişmiş demokrasiler dâhil olmak üzere, basın hürriyeti kapsamında değerlendirilemediği de açıktır.

Şunu ifade etmek isterim: Bakınız, en önemli özgürlüğümüz, anayasal hukuk devleti içerisinde yer alan temel hak ve özgürlüklerimiz çünkü bunlar bizim asgari özgürlüklerimiz. Eğer bunları tehdit eden, tümden ortadan kaldırmaya dönük…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmaya teşebbüs eden, anayasal rejimi tehdit eden davranışların her birimizin, başta yaşam hakkı olmak üzere, uluslararası düzenlemelerle güvence altına alınan ve Anayasa’da belirtilen temel haklarımızı yok etmeye dönük davranışlar olduğunu ifade etmek lazım.

Son olarak: Bütçemizi yaptık. Cumhurbaşkanlığı bütçesi -artık icranın başı olarak- bu ülkede kamu hizmetlerinin yürütülmesi başta olmak üzere, vatandaşlarımıza hizmet eden, halkın kaynaklarını yine halkın hizmetine sunan bir bütçe olarak milletimizin emrindedir. İnşallah bir sonraki bütçeye kadar milletimiz yapılan bütçenin faydalı sonuçlarını kamu hizmetlerinden yararlanmak suretiyle sonunu kadar yaşayacaklar ve memnuniyetlerini bildirecekler. Seçimlerde de bunun siyasi olarak değerlendirilmesi söz konusu olacak ve milletimiz, kendisine hizmet eden bütçeye “Yola devam.” diyecektir.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de bulunan 76 vakıf üniversitesinin uyguladıkları yöntemlerle bugün nasıl âdeta bir aile şirketi görüntüsü oluşturduklarının ve bu üniversitelerin yeterince denetlenip denetlenmediğinin, vergi ödemeden para kazanan bir ticarethane hâline nasıl geldiklerinin detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 10/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/1/2019

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de bulunan 76 vakıf üniversitesinin uyguladıkları yöntemlerle bugün nasıl âdeta bir aile şirketi görüntüsü oluşturduklarının ve bu üniversitelerin yeterince denetlenip denetlenmediğinin, vergi ödemeden para kazanan bir ticarethane hâline nasıl geldiklerinin detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 10/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/1/2019 Perşembe günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Türkkan.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de vakıf üniversitelerinin durumunun detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla Meclis grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de bugün 76 tane vakıf üniversitesi var. Bu sayı, Yükseköğretim Kurumunun Türkiye’deki vakıf üniversitelerine ilişkin Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2018 Raporu’nda Mayıs 2018 itibarıyla verilen sayı.

Üzülerek ifade etmek istiyorum, ilki 1984 yılında kurulan ve sayısı yıldan yıla artan vakıf üniversitelerine baktığımızda, günümüzde birkaç tane istisnası hariç, bu üniversitelerde kurumsal bir kimlikten söz etmek ne yazık ki artık mümkün değil. Neden diye soracaksanız çünkü bu üniversiteler bugün âdeta birer aile şirketi hâline gelmiştir.

Bakın yürürlükteki 2547 sayılı YÖK Yasası, YÖK’e vakıf üniversitelerini denetleme yetkisi veriyor. Bu denetimlerde, en son geçtiğimiz ayda YÖK Denetleme Kurulu tarafından yapılmış denetlemelerde bu vakıf üniversitelerinde vakıf mütevellilerine veya yakınlarına aktarılan kaynak ne kadar biliyor musunuz? Şu anda tespit edilen 300 milyon lira.

Yani vakıf, ismi üzerinde vakfeden demek. Bu vakıf üniversitelerinde vakfeden yok ama vakfedermiş gibi gözüküp malı götüren çok. Vakıf üniversitesini kuran o aile, kendi eşine, akrabasına, tanıdığına bir şirket kurduruyor; o şirketten fatura kesiyor, danışmanlık faturası kesiyor ve vakfın kazandığı bütün paraları alıyor, kendi hanesine aktarıyor. Bakın, birkaç üniversite hariç dedim. Vakıf üniversitesi kuranların bir üniversite kurmadan önceki maddi durumlarını inceleyin, bir de üniversite kurduktan sonraki maddi durumlarını inceleyin; hepsi de aşırı, ciddi anlamda zenginleşmişler. İsmi üzerinde, bir daha söylüyorum ama burada vakfeden yok.

Vakıf üniversitelerinin kanunen yüzde 10 burslu öğrenci okutmaları lazım. Nasıl bir yol bulmuşlar, biliyor musunuz? Senelik 1.500-2.000 lira olan bölümler var, onları tespit edip en ucuz bölümlerin yüzde 10’u kadar öğrenciye burs veriyorlar ve diyorlar ki: “Biz yüzde 10 şartını yerine getirdik.” Eğer burada hakikaten bir vakıf amacı varsa yeni bir kanun yapılabilir, denilir ki: “Yüzde 25 burs vereceksiniz ama her branştaki öğrenciye yüzde 25 oranında burs vereceksiniz.”

Bir sistem daha bulmuşlar, o da şöyle: Üniversitenin bedeli yıllık 35 bin liraysa 60 bin lira ilan ediyor, “Yüzde 40 burs veriyorum.” diyor. 25 bin lirayı burs vermiş gibi gösteriyor, 35 bin liraya devam ediyor.

“Vakıf üniversiteleri” adı altında vergi vermeden zenginleşen bir takım var, ciddi anlamda. Bunların üniversite kurmadan önceki durumlarına bakıp şimdiki durumlarına baktığınızda aralarında ciddi anlamda, fersah fersah zenginleşenler var.

Bir kurnazlık daha var, o da, ne yapmışlar, biliyor musunuz? Gidiyorlar Kıbrıs’a, bir apartman tutuyorlar, “Üniversite burası. Burası bizim üniversitemiz.” diyorlar. Öğrenciyi imtihansız oraya alıyorlar, diyorlar ki: “Oraya gitmene hiç gerek yok. Bizim buradaki, İstanbul’daki üniversitemize gel, derslere burada gir. Parayı oraya ver, buradaki öğrenime katılırsın, katılmazsın; diplomayı biz sana oradan vereceğiz.” Yani bu işin ciddiyeti kaybolmuş, vakıf üniversitesi meselesi ciddi bir rant kapısı hâline gelmiş.

Ben size bir şey daha söyleyeceğim. Şu anda iş dünyası takip ediliyor ya yurt dışına para transferiyle ilgili, en büyük para transfer edenler de bu vakıf üniversitesi sahipleri; bakın, mütevellileri demiyorum, sahipleri. Bunlar, vergi vermeyen birer tüccar olmuşlar. Özel üniversite yasası çıkarabiliriz, daha önce vardı. Ben 1976 üniversite girişliyim, bizden, zannediyorum, iki veya üç yıl evvel özel üniversiteler kapandı. Tekrar özel üniversite yasası çıkarabiliriz; özel üniversite kurarlar, kazanırlar, kazandıklarından vergi verirler; eyvallah. Böyle bir şey olur mu ya! İsmi vakıf, hiçbir vergi vermiyorsunuz ve vakfın içini boşaltıyorsunuz, paralarını da cebinize indiriyorsunuz, hiç kimseye de burs vermiyorsunuz. YÖK Denetleme Kuruluna bu konuda bir yetki verin, incelesin, ne rezillikler çıkacak ama YÖK Denetleme Kurulu da inceleyemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, ilave ediyorum.

Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sebebi ne biliyor musunuz? Ya bir siyasi grubun içerisinden doğma bir vakıf olacak o veyahut da iktisaden güçlü bir grubun üniversitesi olduğu için YÖK Denetleme Kurulu bu konuda çok fazla mesafe alamıyor. YÖK’ü de bu konuda çaresiz bırakıyoruz. YÖK’e yetki versek, iktidarda bulunan Hükûmet bu konuda YÖK’e imkân tanısa YÖK bütün bu yapılan yolsuzlukları bire bir çıkarıp bizim önümüze getirebilir.

Ben bir daha buradan hepinize seslenmek istiyorum: Vakfetmek çok güzel bir duygu, Osmanlı’dan günümüze gelen çok güzel bir duygu ama burada vakfeden diye malı götürenlere fırsat veren bu vakıf üniversiteleriyle ilgili meseleyi gündeme getirip Meclis araştırması komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Öneri üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika Sayın Toğrul.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu vesileyle sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, tabii, vakıf üniversitelerinin sorunlarına veya vakıf üniversitelerinin şu anda yaşadığı sıkıntılara geçmeden önce şunu bir defa tespit etmek gerekir ki bir kamu hizmeti olan eğitim alanı devlet tarafından özellikle özelleştirilmek, piyasalaştırılmak isteniyor. Biraz önceki hatip de belirtti, bunun bir yolu bulunmuş; işte vakıflar kuruluyor, vakıflar aracılığıyla vergiden muaf hâle kendilerini getiriyorlar ancak bunların büyük bir kısmı aslında birer ticari kuruluş. Bakın, İstanbul’a gittiğinizde apartman dairelerinde isimler göreceksiniz, falanca üniversite. Bunlar peki hangi alanlarda eğitim öğretim yapıyor? Üniversitenin temel görevlerinden biri araştırmadır, bu vakıf üniversitelerinde araştırma yapılır mı? Birkaç tanesini istisna tutun, hayır. En ucuz, araştırma payı olmayan, laboratuvar gerektirmeyen bölümler hızla açılıp bunlar üzerinden ciddi rantlar sağlanıyor. Aslında vakıflık, vakfeden demek iken burada vakfeden maalesef devlet, 300 milyon lira vakıf üniversitelerine para vakfedilmiş.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda tüm akademik birimlerin, tüm akademi dünyasının ciddi sorunları var ama özellikle vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin, çalışanların ciddi sorunları var. İşte birkaç gün önce Çankaya Üniversitesinde gencecik bir asistan maalesef öğrencisi tarafından katledildi. Değerli arkadaşlar, vakıf üniversitesinde çalışan araştırma görevlisi veya diğer akademisyenler hepsi birer angaryayı üstlerine almak durumundadırlar. Öğrenciyi bir müşteri gibi gören ve bu müşterisini memnun etmeye çalışan ama bunu yaparken de akademisyeni bir vitrin görevlisi gibi kullanan vakıf üniversiteleriyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, eğitim bir haktır ve bir kamu görevidir. Eğer özelleştiriliyorsa bu şekilde vakıflara para aktarmak ve bir siyasi çevre oluşturmak yoluyla bu ülkenin eğitimi buralara devredilemez. Bakın, Fetullahçı cemaate 15 üniversite kurduruldu bu dönemde. 15 üniversite, biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kapatıldı. Bunların öğrencileri yine devletin sırtında, devlet üniversitelerinde ve bunların yükü yine devletin sırtına yüklendi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika daha ilave edelim.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, artık vakıf üniversiteleri vakfeden değil, aslında devlet üzerinden para kazanmaya çalışan birer şirkete dönüşmüş durumdadır. Bunların aslında -üniversitenin- her aşaması sorunludur. Üniversitelerle ilgili gerçekten ciddi bir araştırmaya ihtiyaç var, ciddi bir bilim politikası üretmeye ihtiyacımız var. Bunun için gerçekten bu Meclis zaman harcamalı, bunun için bir araya gelinmeli ve çözümler üretilmelidir. Yoksa ısmarlama torba yasalarla bu ülkenin sorunları maalesef çözülemez diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toğrul.

Öneri üzerinde konuşmak isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sibel Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süremiz üç dakika Sayın Özdemir.

CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ’nin vakıf üniversitelerinin sorunları hakkında vermiş olduğu öneri üzerinde ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, öneriye de temel olarak, benden önceki hatipler de, özellikle öneri sahibi Grup Başkan Vekili Sayın Türkkan’ın da dikkate aldığı gibi; bu üniversite sayılarının hızla artması, çoğunun bir siyasi ya da iktisadi gruba bağlı olduğu, bir aile şirketi görüntüsüne maalesef yöneldikleri ve vakfı kuran kişinin patron konumunda üniversiteyi yönettiği, kurumsallaşmanın da çağdaş anlamda sağlanamadığı, özellikle akademik ve idari kadroların mütevelli heyetine yakınlığa ya da siyasi yakınlığa göre yapılması ve en önemlisi, âdeta vergi vermeden para kazanan bir şirket hâline yöneldiği gibi örneklerin ve uygulamaların altı çizilmişti.

Dün de ben burada, yine torba kanunda üniversitenin isim değişikliğiyle ilgili söz almıştım ve bir vakıf üniversitesinin ismiyle ilgiliydi değişiklik. Burada vurgulamıştım, asıl önemli olan sayısal artışı öncelemek değil, üniversitelerin, özellikle vakıf üniversitelerinin sorunlarına odaklanmak gerektiğini söylemiştim ben de uzun süre bir vakıf üniversitesinde görev yapan bir akademisyen olarak ve bu konuda da bir araştırma önergesi biz de vermiştik. Bugün, açıkçası, bu iktidar döneminde plansızca açılan ve çoğu bir binadan ibaret olan üniversiteler, maalesef eğitim ve nitelik konusunda beklentilerin çok altında kalmıştır. 76 tane vakıf üniversitesinin sadece 47’si İstanbul’da bulunmaktadır. Arz, talebin üzerine çıkmıştır. Donanım, altyapıya bakılmaksızın plansızca kontenjanlar artırılmasına rağmen, yerleşen öğrenci sayısı da düşmektedir.

Üniversite memnuniyet anketine baktığımız zaman, burada öğrenci memnuniyetinde bir düşüş yaşandığı gözlemlenmektedir. Üniversiteler öğrencilerin ve iş dünyasının beklentilerine maalesef cevap verememektedir. Dün de burada dikkat çektiğim üzere, üniversitelerin isimlerine değil, üniversitelerin çok ciddi sorunlarına, özellikle de akademisyenlerin çözüm bekleyen temel sorunlarına odaklanmamız gerektiği çağrısında bulunmuştum.

İşte, bu grup önerisi de kısmen vakıf üniversitelerin sorunlarına odaklanmakla birlikte, yükseköğretim sistemimizde çok önemli bir konu olan vakıf üniversitelerinin bugün gündeme getirilmesini çok isabetli buluyorum. Bize göre de bu öneri önemli tespit ve uyarıları içermekle birlikte, vakıf üniversitelerinin gerçek işlevlerini yerine getirmeleri, bu kurumlarda çalışan değerli akademisyenlerin sorunlarının çözülmesi, özellikle de vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin beklenti ve taleplerinin dikkate alınması gerektiğini savunuyoruz. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu bilimsel araştırma ve nitelikli insan gücü yetiştirmesi gereken alanlar, maalesef bir ticarethane, bir aile şirketi olarak görülmeye başlanmıştır ve maalesef az sayıda vakıf üniversitesi kurumsallaşmasını tamamlayarak, nitelikli eğitim vererek bilim ve teknolojiye katkı sunmaktadır. Akademisyen ve idari personelin ağır çalışma koşulları ve özlük hakları, maalesef çok ciddi sorunlar içermektedir. Bu üniversiteler, kurucu vakıfları ile aile ilişkileri, çok önemli yönetimsel sorunları ortaya çıkarmakla birlikte, kurumsallaşma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…nitelik, liyakat ve çok önemlisi üniversite, kâr ve eğitim ilişkilerini tartışmaya açmıştır. Özellikle de kontrol edilemez boyutlara ulaşan öğrenim ücretlerinin çok dikkatle gündeme alınması gerekmektedir.

İşte, bu kurumların, vakıf üniversitelerinin gerçek anlamda bir üniversite olup olmadığının, eğitim verdiği, bilimsel araştırmaları destekleyip desteklemediğinin, özellikle kurucu vakıflarıyla yönetimsel ilişkilerinin, akademisyenlerin ve idari personelin, öğrencilerin, velilerin sorunlarını gündeme alarak bir an önce Meclisin devreye girmesinin, alarm veren vakıf üniversitelerinin içinde bulunduğu durumun araştırılmasını biz de çok önemsiyor ve destekliyoruz.

Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, öneriyi desteklediğimizi paylaşıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özdemir.

Öneri üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sinop Milletvekilimiz Sayın Nazım Maviş.

Süremiz üç dakika Sayın Maviş.

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf üniversiteleri, 1984 yılından bugüne kadar sayıları artarak geldi ve yükseköğretim sistemimizin önemli bir parçası hâline dönüştü. Tabii, burada verilen önergede vakıf üniversiteleriyle ilgili olumsuz birtakım yakıştırmalar ve olumsuz birtakım örnekler ortaya konulmuş olsa da Türkiye’de çok iyi örneklerin olduğunu biliyoruz. Bu tür yakıştırmaların üniversite kavramıyla aynı cümlenin içerisinde geçmesinin de çok doğru olmadığını düşünüyoruz çünkü üniversiteler, ülkemize çok önemli katkılar sağlıyor. Nurettin Topçu’nun tabiriyle “Mabet eğer bir milletin kalbiyse üniversite de bir milletin beynidir.” Dolayısıyla vakıf üniversitelerimizin de bu misyonun gereğini yerine getirmek üzere kurulduklarını hepimiz biliyoruz.

Bildiğiniz gibi, vakıf üniversiteleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunla kuruluyor. Dolayısıyla bu açıdan vakıf üniversitelerinin hem vakıf senetleri hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunla kuruluyor oluşu bunlar için çok önemli bir dayanağı teşkil ediyor. Bugün, 77 vakıf üniversitemizde toplam 600 bine yakın öğrencimiz var.

Değerli arkadaşlar, vakıf üniversitelerimizle ilgili, YÖK’ün mütevelli heyetler, rektörler, üniversite sahipleriyle yaptığı çalışmalar sonucu çok sayıda yenilik de son dört beş yıldır uygulamaya konuldu. Bunlardan bir tanesi, vakıf üniversitelerimizin bina standartlarıyla ilgili önemli değişikliklere gidildi, kuruluş sermayesi, vakıf üniversiteleri A grubu, B grubu, C grubu olarak gruplandırılmak suretiyle, 30-40 milyondan 150 milyon gibi rakamlara çıkarıldı ve ayrıca, beş yıl boyunca da yüzde 20 cari giderlerin finanse edilmesi, yüzde 10 burslu öğrenci barındırılması gibi birtakım yeni yükümlülükler getirildi. Ayrıca, vakıf üniversitelerimizin Ankara, İstanbul gibi büyükşehirlerde temerküz etmesinin yanı sıra, taşra illerimizde de vakıf üniversitelerinin kurulması ve oralara da vakıf üniversitesi geleneğinin taşınabilmesi için bu gruplandırma sistemi içerisinde C grubunda yer alan illerimizde vakıf üniversitelerinin kuruluşuyla ilgili sermaye rakamı biraz daha düşük tutulmuş oldu.

Vakıf üniversiteleri ile aile fertlerinin şirketleri ve ticaret arasındaki ilişkiye gelince: Biliyorsunuz, bununla ilgili bir yasal düzenleme yapıldı, YÖK burada gördüğü herhangi bir uygunsuzluk, herhangi bir yasal problemle karşı karşıya kaldığında denetleme yetkisine sahip.

İkincisi, üniversitelerin zarar etmesi durumunda bu zararı vakıftan tazmin etme hakkı YÖK’te saklı ve bugüne kadar da mahkeme kararıyla yine zarar eden üniversitelerin zararlarını tazminle ilgili geri dönüşler yapıldı. Ayrıca, vakıf üniversiteleri kurulurken beş yıllık bir gelişim planı da bu üniversitelerden istenmektedir.

Denetim çalışmalarına gelince, bu konuda da mevzuatla ilgili yasal düzenlemeler yapılmış, üniversitelerin mütevelli heyetleri, yöneticileri ve YÖK temsilcileriyle birlikte çalıştaylar düzenlemek suretiyle denetim konusundaki açıklar da kapatılmaya çalışılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum Sayın Maviş.

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bu açıdan bakıldığında, bir taraftan YÖK Denetleme Kurulu, YÖK Yürütme Kurulu, Genel Kurul, YÖK Kalite Kurulu ve uzman öğretim üyeleri üniversitelere ziyaretler düzenlemek suretiyle, üniversitelerin yaptığı araştırmalar, basılı kitaplar, kütüphaneler, spor tesisleri, sosyal, kültürel mekânlar, araştırma merkezlerinin faaliyetleri, öğrenci ve öğretim üyeleri için sunulan olanaklar gözden geçirilmekte ve bu konuda iyileştirmeler talep edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, vakıf üniversiteleri yükseköğretim sistemimizin önemli bir parçası olma yolunda mesafe katetmektedir. Yükseköğretim Kurulumuz da bu konuda kendi üzerine düşen yükümlülükleri fazlasıyla yerine getirmek suretiyle eş güdümlü, karşılıklı paydaşlık zemini içerisinde gerekli çalışmaları yapmaktadır.

Bu vesileyle, tekrar hepinize teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Maviş.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Bülbül, grup başkan vekillerine söz verirken burada yoktunuz. Eğer ifade edeceğiniz bir husus varsa, arzu ettiğiniz zaman size söz hakkı veririz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Destici, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümünü ve 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, daha demokratik bir Türkiye ve daha sağlıklı bir seçim için Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nda düzenlemeler yapılmasının zaruri olduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Birinci İnönü Zaferi’mizin 98’inci yıl dönümü. Bu vesileyle, zaferimizi tekrar kutluyor; zaferin mimarlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi bir kere daha rahmetle, şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun.

Bugün, gazetecilerimiz açısından, basın mensuplarımız açısından önemli bir gün; 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Ben şahsım ve partim adına, hem şu anda görevi başında olan yazılı ve görsel basınımızın tüm değerli çalışanlarının ve daha önce çalışıp da şu anda çalışamayan bütün gazetecilerimizin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyorum, kutluyorum. İnşallah, Türkiye’de hem basın ahlak ve ilkelerine uygun olarak gazeteciliğin en üst seviyede yapıldığı hem de basın özgürlüğünün en üst seviyelere ulaştığı günleri de hep birlikte, bütün gayretimizle, el birliğiyle göreceğimize de yürekten inandığımızı ifade ediyorum. Tüm gazetecilerimizi, basın mensuplarımızı sevgiyle, saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Destici.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Bir hususu daha arz etmek istiyorum; o da Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Yasası’yla ilgili. Biliyorsunuz, bugünlerde en çok tartışılan hususlardan bir tanesi istifa meselesi: “Kimler istifa etmeli, kimler etmemeli?” Esasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim, tüm grupların bir araya gelerek bu hususu kökten çözmemiz lazım. Yani, istifa edecek kişiler listesine baktığınızda, bir siyasi partinin il başkanı, ilçe başkanı, yönetim kurulu üyeleri istifa etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalırken, devletin ya da bulunduğu makamın bütün yetkilerini seçim sathımaillinde kullanabilecek olan belediye başkanlarının, milletvekillerinin ya da başka daha kamusal görevde olanların istifa etme zorunluluğuyla karşı karşıya olmadığını görüyoruz. Bence bu büyük bir tenakuzdur. Bunun ortadan kaldırılması lazım. Bir il başkanı, bir ilçe başkanı niye istifa edecek, gerçekten bunu anlamak güçtür diye düşünüyorum. Toptan bir değişiklik yapmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Destici.

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Yine, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’yla ilgili; Yüksek Seçim Kurulu seçime girecek 13 siyasi parti açıkladı ama seçim yardımını sadece 5 parti alacak. Dolayısıyla geriye kalan 8 parti nasıl adil bir seçime girecek, bu hususu da yüce Meclisin takdirine sunuyorum. Bu, sadece iktidarın, Hükûmetin tasarrufunda ya da sorumluluğunda olan bir şey değildir, bütün Meclisin sorumluluğundadır. Burada herkesin sorumluluğu vardır, kendi payına düşecek kadar sorumluluk sahibidir. Bu hususların el birliğiyle düzeltilmesini daha demokratik bir Türkiye ve daha sağlıklı bir seçim için zaruret olarak görüyorum ve hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Destici.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 20’nci maddesi kabul edilmişti. Şimdi 21’inci madde üzerinde önerge işlemlerini ve görüşmeleri sürdürerek çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, 21’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

         Ayşe Acar Başaran              Mehmet Ruştu Tiryaki Mahmut Celadet Gaydalı

                 Batman                               Batman                                Bitlis

              Mensur Işık                      Erol Katırcıoğlu

                   Muş                                 İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

    Mehmet Metanet Çulhaoğlu              Lütfü Türkkan              Fahrettin Yokuş

                 Ankara                               Kocaeli                               Konya

              Ayhan Erel                         Hüseyin Örs

                Aksaray                              Trabzon

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, yine bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bu Meclisin klasik pratikleri hâline geldi torba yasalar yani bir torbanın içerisinde birçok farklı kanundan birçok farklı düzenlemeyi koyup buraya getirme ve insanlar, daha buradaki, Meclisteki üyeler anlamadan halka sunmak. Yani bu, artık gerçekten bu Meclisin bir klasiği hâline geldi ve bence Meclis açısından, milletvekilleri açısından, hepimiz açısından utanç verici bir durum. Çünkü bunu inceleme şansımız bile çok fazla olmuyor, jet hızıyla Bütçe Komisyonuna gidiyor, jet hızıyla buraya geliyor. Bu kanun teklifinin, bu torbanın genel bir bakış açısı nedir diye baktığımızda, bir seçim sürecine giriyoruz. Şimdi, iktidar, son dönemlerde özellikle bu ekonomik kriz açısından seçimi yürütemeyeceğinin çok farkında. Bunun için, kalıcı bir politika üretmek yerine böyle günlük, işte seçim sürecini atlatabileceği bir şekilde bir torba yasayı getirmiş yine karşımıza. Biz zaten baştan, yani iyi kısımları olmakla beraber çözümün böyle olmayacağını savunarak başlıyoruz. Ama ben başka bir şeyden söz edeceğim, yani bu geçici çözümden değil esaslı çözümler ve aslında bu Meclisin duymak istemediği başka bir şeyden söz edeceğim.

Değerli arkadaşlar, 25’inci ve bu dönem burada olması gereken ama Diyarbakır’da rehin tutulan Sayın Leyla Güven’den söz edeceğim. Leyla Güven bu Meclisin bir üyesi, binlerce insanın oyunu alarak Hâkkari’nin iradesi olan Leyla Güven bugün altmış dört gündür, altmış dört gündür oluşturulan bu çıkmaz, bu derin karanlığa, bu oluşturulan çatışma ve savaş çıkmazına, bu oluşturulan duyulmaz derin sessizliğe bedenini açlığa yatırarak çığlık bir ses olmaya çalışıyor. Altmış dört gündür Leyla Güven bir şey ifade etmeye çalışıyor, bir ses duyurmaya çalışıyor, size iletmeye çalıştığı, size ulaştırmaya çalıştığı bir talep var ve bu talep çok meşru, çok haklı ve bugün bu konuştuğumuz paketten daha çözümleyici, daha geliştirici, bu ülkenin sorunlarını tümden çözebilecek bir talepten söz ediyor altmış dört gündür.

Değerli arkadaşlar, kim, hangi insan -kendi kişisel talebi değil bu- kendi kişisel durumuyla ilgili olmayan bir talep için, halkların geleceği için, Türkiye’nin geleceği için altmış dört gün boyunca bedenini açlığa yatırır? Kendinizi hiç bu arkadaşımızın yerine koydunuz ya da ne demek istediğini, nasıl bir şey önerdiğini, ne talep ettiğini duymak, görmek istediniz mi değerli arkadaşlar?

Leyla Güven 64’üncü günde, şu anda nabzı 55-60 arasında gidip geliyor, tansiyonu 5-7 arasında. Leyla Güven’in avukat görüş odası, koğuşuna çok yakın olmasına rağmen, tek başına günlerdir avukat görüşü yapamıyor. Altmış dört gün bir insan, bir kadın, bir milletvekili, bu partinin bir üyesi bir şey haykırıyor. Bu size bir şey ifade ediyor mu? Duyuyor musunuz bu çığlığı? Bu ölümcül sessizlik, bu kör karanlık, bu kör dövüş –sadece Leyla Güven’i değil- bu ülkeyi de günbegün yok oluşa götürüyor farkında mısınız, görüyor ve duyuyor musunuz? Size bir şey söylüyor, bu Meclise bir şey söylüyor. Buranın, bu partinin, bu bileşenin bir insanının ölüme gitmesi bu kadar mı önemsiz, bu kadar mı duyarsız bu Meclis kendi üyesinin durumuna, kendi üyesinin talebine karşı?

Değerli arkadaşlar, biz üç yıllık bir süreç yaşadık, üç yıllık bir süreç. İşte, Leyla Güven’in talebi, bu ülkenin bu kör savaştan, bu çözümsüzlük politikalarından, her gün bizi anbean çöküşe götüren, yok oluşa götüren bu çıkmazdan kurtulmanın yol ve yöntemini gösteriyor bize, bu çığlığı haykırıyor bize. Hepimiz bundan sorumluyuz, hepimiz bunu duymak zorundayız. Duymazlıktan, görmezlikten geldikçe bu sorun yok olmuş olmuyor arkadaşlar. Bu ülkenin bir sorunu var, duymak istemeseniz de görmek istemeseniz de yokmuş gibi davransanız da bu ülkenin bir Kürt sorunu var ve bu sorunun tek bir çözüm yol ve yöntemi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Başkan, bir dakika daha.

İşte Leyla Güven size o yolu, size o yöntemi, size o adresi gösteriyor. Bu paket geçsin, 31 Martı da geçireceğiz arkadaşlar. Bu seçimin sonucu ne olursa olsun biz yine gelip bu sorunu konuşacağız. Bu sorunu konuşmadığımız müddetçe, burada her konuştuğumuz cümle, her konuştuğumuz söz bir lince dönüştüğü müddetçe, biz bu kör dövüşün içerisinden, bu çıkmazdan kurtulamayacağız ve bunun hesabını gelecek nesillere veremeyeceğiz. Bu arkadaşımızın başına gelecek en ufak bir şey, bu arkadaşımızın sağlık durumunun bu yönde her kötüye gidişinin sorumlusu tek tek bu Meclisteki 599 milletvekilinin tümü ve iktidarın kendisidir. Artık bunun farkında olalım, artık bu çığlığı duyalım. Sayın Öcalan üzerinde yürütülen bu tecridi derhâl kaldırmanın yol ve yöntemlerini konuşalım diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanun teklifinin 21’inci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, acısıyla, tatlısıyla koca bir yılı geride bıraktık. 2019 yılının ülkemize, bölgemize ve tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini, iyiliklere vesile olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler 24 Haziran seçimlerinde milletimizden aldığımız yetkiyle Gazi Meclis çatısı altında muhalefet görevimizi yerine getiriyoruz. “İYİ PARTİ Meclise sürekli kanun teklifi, araştırma ve soru önergesi veriyor.” gibi demokratik sistemin özüyle de çatışan eleştirilerde bulunanların kulağına, tam da zamanında, karlı bir Ankara gününde biraz kar suyu kaçırmak istiyorum. Yeni yılda da milletimizin sorunlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşıyacağız, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için kanun tekliflerimizi Meclise getirmeye devam edeceğiz, sorunların nedenini araştırmaya, çözümüne katkı yapmaya yönelik araştırma önergelerimizle burada olacağız, gördüğümüz eksiklerin, yanlışların nedenini, niçinini soru önergelerimizle soracağız. Çünkü, biz, bu yüce Meclisi yan gelip yatma yeri olarak değil, milletimizin çare kapısı olarak görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener 2 Ekim 2018’de Türkiye Büyük Millet Meclisi İYİ PARTİ Grubunda yaptığı konuşmasında dedi ki: “McKinsey’le yapılan anlaşma, ikinci kozmik oda vakasıdır, kapitülasyonların hortlatılmasıdır.” Tam dört gün sonra, 6 Ekimde McKinsey’le yapılan anlaşma iptal edildi.

Sayın Akşener 23 Ekim 2018’de grup konuşmasında dedi ki: “Fındık için taban fiyat, 10 TL maliyet, 5 TL de refah payıyla toplam 15 TL olmalıdır.” Üç gün sonra, 26 Ekimde fındık alımı için taban fiyat Hükûmet tarafından 14,5 TL olarak açıklandı.

Sayın Akşener 20 Kasım 2018’de grup konuşmasında dedi ki: “Asgari ücrete de kendi maaşınıza yaptığınız kadar yani yüzde 26 zam yapın.” O biraz daha sonra yani bir ay sonra oldu, 25 Aralıkta asgari ücrete yüzde 26 zam yapıldı.

Sayın Akşener 13 Kasım 2018’de grup konuşmasında dedi ki: “Bugün ‘Dövizi indirdik.’ diye hava atanlar, doğal gazın, elektriğin fiyatını indirdi mi? ‘Zam yok.’ diyorlar, zam zaten yapıldı. Döviz düştü ise geri alın elektrik ve doğal gaz zamlarını.” Bir buçuk ay sonra, 25 Aralıkta 1 Ocaktan itibaren elektrik ve doğal gazda yüzde 10 indirim yapılacağı açıklandı. Ha, bu yeter mi? Yetmez tabii ancak kısmen de olsa bir ferahlama olabilir.

Diyeceğim odur ki: Milletin sesi İYİ PARTİ muhalefette iken de milletimizin dertlerine çare noktasında öncülük yapıyor, milletimize nefes aldırıyor, varın iktidarını siz düşünün.

AK PARTİ’li, CHP’li, MHP'li, Saadet Partili, Büyük Birlik Partili kardeşlerim; siyasi ihtilaflar düşmanlık sebebi değildir. Siyasetçiler gelir, geçer ancak ülke ve millet bakidir. Millet nefes almak istiyor, millet huzur istiyor. Biz iyilikten, doğruluktan ve kardeşlikten vazgeçmeyeceğiz. Cesaret, zor olana talip olmaktır; cesaret, kolay para dururken üretim odaklı bir ekonomiye geçmektir. Devletin gücünü arkana alıp insanları tehdit etmek kolaydır. Zor olan, siyasi nezaket içinde kalarak farklı seslere tahammül etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Cesur olmayanlar, korkaklar, hiç kimseye özgürlük hakkı tanımazlar. İYİ PARTİ, işte bu yüzden cesurlar hareketidir. Biz sorumluluğumuzu bilerek iktidara talibiz. Bu zorlu yolda önce Cenab-ı Allah’a, sonra da aziz milletimize güveniyoruz.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Mehmet Bekaroğlu                      Cavit Arı               Ömer Fethi Gürer

                İstanbul                              Antalya                                Niğde

             Rafet Zeybek                 Emine Gülizar Emecan

                 Antalya                              İstanbul

“Madde 21- 3065 sayılı Kanunun geçici 37 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan ‘2017 ve 2018’ ibareleri ‘2017, 2018 ve 2019’ şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddede, imalat sanayi yatırımlarında inşaat harcamalarıyla ilgili katma değer vergisinin iade edilmesine yönelik uygulamanın sürelerini 2019'dan itibaren beş yıla kadar uzatma yetkisi Cumhurbaşkanına tanınmaktadır.

Cumhurbaşkanı bu yetkisini hangi hukuki işlem kategorisiyle kullanacaktır? Burada, Anayasa'nın 104’üncü maddesi açısından ilk sorun, öngörülen işlem kategorilerinden hangisi olduğu noktasında düğümlenmektedir. Burada, hukuk düzeni açısından ve belirlilik ilkesi gereği bunu belirlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.

İkinci sorun ise, “Cumhurbaşkanı” şeklindeki kullanımın, makama değil kişiye referans yapılmış olmasıdır. Böyle bir referans, hukuk devleti açısından sorunludur.

Ayrıca, iade işlem prosedürleriyle ilgili ayrıcalıklı uygulama süresinin Cumhurbaşkanınca beş yıl süre ile uzatılmasının Anayasa'nın 73’üncü maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üçüncü sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde belirtilen “hukuk devleti”, Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da açıklandığı üzere, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa'nın ve yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.

Anayasa'nın 11’inci maddesinin son fıkrasında kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağı yönünde hüküm mevcut bulunmaktadır.

Anayasa'nın "vergi ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde, "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa'nın 104’üncü maddesi "Cumhurbaşkanı her konuda yetkilidir.” diye bir hüküm içermemektedir. Çok geniş olmakla birlikte, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri için Anayasa tarafından bunun sınırları ortaya konulmaktadır.

Anayasa’nın 104’üncü maddesinde Cumhurbaşkanına çeşitli yetkiler verilmektedir. Özellikle bu maddede Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisi ve onun da sınırları belirtilmektedir.

Anayasa'nın 104’üncü maddesinde, açıkça Anayasa'nın ikinci kısmının birinci, ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle ve dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

İkinci sorun: Burada süre uzatımına konu olan işlem, vergiyle ve vergi iade uygulamasıyla, ayrıcalıklı prosedürle ilgili bir işlemdir. Vergi konusu, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceği belirtilen dördüncü bölüme girmektedir. Hâliyle Cumhurbaşkanının kararnamesiyle düzenlenemediğine göre, hiçbir işlemiyle düzenlenemeyecektir. Bu nedenle bu hüküm 6771 sayılı Kanun’la Anayasa'nın 104’üncü maddesinde yapılan düzenlemelere de aykırıdır.

Üçüncü sorun: Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığıyla ilgili 11’inci maddesine ilişkindir.

Dördüncü sorun: Anayasa'nın 2’nci maddesinde tanımını bulan hukuk devleti ilkesiyle ilgilidir.

Bu açıdan ele alındığında yasalara sürekli "Cumhurbaşkanı yetkilidir.” kavramının yazılması sistemi "Türkiye Cumhuriyeti bir Cumhurbaşkanı devletidir.” mecrasına götürmektedir.

Bu nedenlerle bu düzenleme yukarıda belirtilen Anayasa hükümlerine aykırı bulunmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

         Ayşe Acar Başaran                    Garo Paylan                     Mensur Işık

                 Batman                             Diyarbakır                                Muş

       Mehmet Ruştu Tiryaki                Erol Katırcıoğlu

                 Batman                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Garo Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz 4 Aralık 2018 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda bu 71 maddelik torbayı görüşmek üzere toplandık ve 22’nci maddenin görüşmelerine de 5 Aralık 2018 tarihinde geçtik. Ben Twitter’a bakarken, bir baktım Sayın Maliye Bakanı Berat Albayrak bir “tweet” atmış. Aynen şunu diyor Sayın Berat Albayrak “tweet”inde arkadaşlar -“tweet” de burada- bakınız lütfen: “Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin yani FİKKO’nun 2’nci toplantısını gerçekleştirdik.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, hepinizden rica ediyorum, lütfen 22’nci maddeyi bir okuyun, herkes 37 sıra sayılı kitapçığı alsın ve 22’nci maddeyi okusun. Ne diyor, biliyor musunuz, 22’nci maddede özetle: “Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin kurulmasını öneriyoruz.” Yani bu maddeyi biz şu anda görüşürken -bugün 10 Ocak sanıyorum- 10 Ocakta görüşürken Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin kurulup kurulmayacağını tartışıyoruz, Sayın Berat Albayrak 5 Aralık günü “Ben bunu kurdum arkadaş ve 2’nci toplantısını gerçekleştirdim.” diyor. Değerli arkadaşlar, bu, Meclisi yok saymaktır. Ben 2’nci toplantısı olduğunu anlayınca bir de Google’a “Ya, bunun 1’inci toplantısı ne zaman olmuş acaba?” diye baktım, gördüm ki Sayın Berat Albayrak -Sabah gazetesinin manşetinde çıkmış- 1 Kasım 2018’de bunun 1’inci toplantısını yapmış, 1 Kasım 2018’de arkadaşlar. Şu anda kurulmasına onay verip vermeyeceğimizi belirleyeceğimiz FİKKO’nun 1’inci toplantısı 1 Kasım 2018’de yapılmış. Bakın, “FİKKO” diyor, “FİKKO Berat Albayrak Başkanlığında toplandı.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bir Maliye Bakanı kanunsuz iş yaparsa, bir Meclis Başkanı kanunsuz bir şekilde, Anayasa’ya aykırı bir şekilde İstanbul Belediye Başkanı olursa, imam böyle yaparsa cemaat ne yapar arkadaşlar, ne yapar? Kanun dışı yaşar.

Değerli arkadaşlar, burada ne diyor biliyor musunuz Sayın Berat Albayrak? Diyor ki: “Biz çalışma usul ve esaslarını ve aynı zamanda toplantı aralıklarını da belirledik.” Yani ne demek istiyor biliyor musunuz? “Ben fermanı yazdım, Sayın Ziya Altunyaldız’ın torbasına attım, o artık fermandır. Meclis de ne yaparsa yapsın, nasıl olsa Meclis benim vesayetimde, ben veliahdım, Meclise mühür basmak düşer.” diyor.

Şimdi, arkadaşlar, biz birincil mevzuatını yapacağız, ikincil mevzuatını yapmış Sayın Berat Albayrak. Şimdi, az sonra göreceğiz, Meclis bu hakarete göz mü yumacak, Meclis bu hakarete “dur” mu diyecek? Sayın Başkan, size de bu yönde çağrı yapıyorum. Yani “2’nci toplantısını yaptık.” denilen bir kurumun biz burada yasasını onaylayacağız veya reddedeceğiz. Eğer ki arkadaşlar, milletvekili olarak bunlara yol verirsek emin olun bu yol olur, yarın orada ferman yazılır, sizlere mühür basmak düşer.

İnanın, muhalefet milletvekili olmak zor yani 3’üncü partinin, HDP’nin milletvekili olmak zor. Her gün baskılarla karşı karşıya kalıyoruz, her gün milletvekillerimizin gözlerine gaz sıkılıyor, milletvekillerimiz darp ediliyor. Zor, evet ama biz direniyoruz, onurla direniyoruz. Ama emin olun, iktidar partisi milletvekili olmak, AKP ve MHP milletvekili olmak daha da zormuş, böyle fermanlara “evet” demek bence daha da zor.

Peki, bu FİKKO’nun içeriği ne arkadaşlar, ondan da biraz bahsedeyim. Bakın, bu masada kimler var? Merkez Bankası Başkanımız var yani Merkez Bankası var; BDDK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme kurumu var; SPK var arkadaşlar, bütün ekonominin denge denetimini yapacak kuruluşlar var. Peki, bu yasa maddesi ne diyor, biliyor musunuz? Bakın, yeni bir ekonomik krizin yolunu açabilir bu yasa, diyor ki: “FİKKO’ya üye kuruluşlar Cumhurbaşkanının belirlediği tedbirleri behemehâl yapmakla yükümlüdür.” Yani bu kuruluşlar, Cumhurbaşkanı eğer ki olağanüstü bir durum görürse yani “Faiz neden, enflasyon sonuç.” diyen bir Cumhurbaşkanı “Finansal krizin nedeni de faizdir arkadaş!” deyip Merkez Bankasına “Faizi 10 puan düşüreceksin arkadaş!” diye bu kurulda derse “İlgili bütün kurum ve kuruluşlar belirlenen tedbirleri derhâl uygulamakla yetkili ve sorumludur.” diyor bu yasa maddesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave edelim Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yani Merkez Bankasının bağımsızlığını, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun bağımsızlığını, Sermaye Piyasası Kurulunun özerkliğini tarumar edecek bir maddeyle karşı karşıyayız. Ve emin olun, eğer ki bu madde geçerse arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanı ve Sayın Cumhurbaşkanının verdiği talimatları Merkez Bankası, BDDK yapmakla yükümlü olur ve yeni ekonomik krizlerin de kapısı açılır.

İnanın arkadaşlar, nasıl ki siyasette Meclis denge ve denetim yapmayınca siyasi kriz çıkıyorsa ekonomide de dengeleyici, denetleyici kuruluşlar görev yapamazsa yeni ekonomik krizlerin kapısını açarız. Ama ondan daha önemlisi, Sayın Berat Albayrak’ın attığı bu “tweet” hâlâ silinmemiştir arkadaşlar. Herkes lütfen Berat Albayrak’ın “tweet”ine baksın. “5 Aralık 2018’de 2’nci toplantısını yaptık.” dediği “tweet” hâlâ Twitter adresinde duruyor. Eğer o “tweet”i yiyeceksek arkadaşlar bu Mecliste görev yapmayalım, denge ve denetim görevimizi yapmamış oluruz diyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle yeniden düzenlenen 9/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Fiyat İstikrarı ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un mülga 1’inci maddesinin (5)’inci fıkrasının teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Mehmet Bekaroğlu                      Cavit Arı               Ömer Fethi Gürer

                İstanbul                              Antalya                                Niğde

             Rafet Zeybek                                               Emine Gülizar Emecan

                 Antalya                                                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Bu kürsüden de emek veren, çalışan tüm gazeteci emekçilerimize günlerinin hayırlı olmasını diliyorum, kutluyorum.

Bu 22’nci maddeyle 4059 sayılı Fiyat İstikrarı ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’da bazı değişiklikler yapılıyor. Bu kanun 9/12/1994 yılında yayımlanmış, daha sonra 703 no.lu KHK’yle bu kanunun birçok maddesi -1’inci maddesi de dâhil- mülga edilmiş. Onların dışında, bir ek madde 4 var, bu ek madde 4 Finansal İstikrar Komitesinin çalışma usullerini tanımlıyor. Bu komitenin çalışma usulleriyle ilgili 1’inci ve 3’üncü madde de kaldırılarak açıkçası bu Komite işlevsiz bir hâle getirilmiş. Şimdi, yeni yapılan bu düzenlemeyle tekrar, yeniden bu kanuna bir 1’inci madde ekleniyor ve bu 1’inci maddeyle birlikte yeniden Finansal İstikrar Komitesinin adı değiştiriliyor 22’nci maddeyle, kısa adı FİKKO olan Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi şekline dönüştürülüyor ve mülga 1’inci madde olarak görev tanımları yapılıyor.

Şimdi, bu yapılan tanımlamalar içinde, tabii maddeler içerisinde dikkat çekici bazı düzenlemeler var. Maddenin 5’inci, son fıkrasında şöyle bir tanımlama: “Finansal sistemin bütününe sirayet edebilecek ölçüde olumsuz bir gelişmenin Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi tarafından tespiti hâlinde üye kurum ve kuruluşların yetkileri dışında alınması gereken tedbirleri belirlemeye Cumhurbaşkanı yetkili olup, ilgili bütün kurum ve kuruluşlar belirlenen tedbirleri derhâl uygulamakla yetkili ve sorumludur.” şekilde bir ifadeye yer verilmiş.

Aslında, bu düzenlemeden, bu teklifin tekrar getirilmesinden şunu anlıyoruz… Tabii önce şunu da sormak lazım: Neden kaldırdınız? Neden bu kanunun birçok maddesini mülga ettiniz, Finansal İstikrar Komitesini işlevsiz hâle getirdiniz, bugün, yine neden işlevli hâle getiriyorsunuz? Bunun da sorulması lazım. Tabii, burada, bu düzenleme bize krizden açıkça bir endişe duyulduğunu göstermekte yani böyle bir durum gerçekleşmesi durumunda da Cumhurbaşkanına sonsuz yetkiler verilerek olağanüstü hâl yetkilerini kullanmasını öngörmekte. Hâlbuki Anayasa’nın “Olağanüstü yönetim usulleri” başlıklı 119’uncu maddesinde bu konuda bir düzenleme varken, olağanüstü hâl benzeri durumda kullanılacak yetkilerin bu yasa metnine taşınması çok da gerekli değil, hatta sakıncalıdır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız itirazlar üzerine teklifin maddesinin son fıkrasında neyse ki bir düzenlemeye gidildi. Bu düzenlemeyle de -tekrar okumayacağım maddenin tamamını- “Cumhurbaşkanı yetkili olup” ibaresinin önüne “kendi görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde” ibaresi eklendi. Ancak bu eklenmiş olsa bile, bu düzenleme yapılmış olsa bile, ne olursa olsun, uzman olan bu birimin özerk olması için üyelerinin atanma usulleri kanunda gösterilir. Düzenlemede ise “Bakanlık yönetmeliğiyle” denilmektedir, o da maddenin ikinci fıkrasında.

Evet, bu hâliyle bile bunun özerk ve uzman bir birim değil, Cumhurbaşkanına bağlı, onun emrinde çalışan bir birim olduğunu görmekteyiz. Bakanlık yönetmeliğiyle başlayan düzenleme Cumhurbaşkanına tam yetki vererek sonlanmaktadır. Oysa, Cumhurbaşkanının, parlamenter sistemde olduğu gibi, Bakanlar Kurulunun sorumluluğuna benzer bir sorumluluğu da bulunmamaktadır. Bu nedenle, söz konusu maddede, düzenlemede, Anayasa maddesi 166 açısından olduğu gibi “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” biçimindeki madde 2 açısından da sorunlar olduğu görülmekte ve bunun incelenmesi gerekmektedir.

Tüm bunların yanında, biraz önce Sayın Paylan’ın dediği gibi, Komisyonda biz bu maddeyi görüşürken tabii ki bir bilgi geldi ve biz, Berat Albayrak’ın FİKKO adı altında 2’nci toplantısını yaptığını gördük.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, bunu Genel Kurulun takdirine bırakıyorum. Daha toplantı anında, Komisyonda böyle bir tanımlama görüşülürken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – …daha bu konu görüşülürken, Komisyondan ve Genel Kuruldan geçmemişken, Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın 2’nci toplantısını bu isim altında yapıyor olmasını, ben, siyasi etik açısından çok yanlış buluyorum ve anlamsız buluyorum. Hâlbuki, bunu yapmaya da çok ihtiyacı yoktu, zaten burada bu yasa var, bu yasada tanımlanmış bir Finansal İstikrar Komitesi var; bu isim altında bu toplantıları Sayın Berat Albayrak yapmaya da yetkili, böyle toplantılar yapabilir ama aslında, burada, ben, bize bir mesaj verildiğini düşünüyorum. “Ben, ne komisyon tanırım ne Meclis, bu ülkede istediğim kararı alırım; daha Meclisten, komisyondan geçmeden uygularım, hayata geçiririm.” Bu, açıkçası siyasi etik açısından sakıncalı ve ben, bunu şımarıklık olarak da tanımlıyorum.

Sürekli gündeme getirdiğimiz gibi, çıkarılan kanunların, hem anayasal yönden hem de İç Tüzük yönünden uygunluğu tartışılmadan, oldubittiye getirilerek çıkarılmasının ne vatandaşa ne de ülkeye faydası vardır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Meclisi yok sayan bu madde nedeniyle karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

22’nci madde üzerinde İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Değerli arkadaşlar, Divanımızda görüş birliğine varılamadığı için elektronik cihazla oylama yapacağım.

Değerli arkadaşlar, bu oylama işari oylama olduğu için pusula kabul etmiyoruz.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

22’nci madde üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan ve arkadaşlarının önergesinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, yapılan elektronik oylama sonucunda önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. (Uğultular)

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, herkes bir yerine oturabilir mi? Değerli milletvekilleri, lütfen herkes yerine otursun. Yani salondaki bu uğultu ve gürültüde çalışmalarımıza devam etme olanağı yok. Lütfen herkes yerlerine otursun değerli milletvekilleri. Bu şekilde, arkadaşlarımızı kürsüye davet ettiğim zaman ne sizlerin dinleme olanağı var ne de bizlerin salona hâkim olma olanağı var.

Sizlerden bir kez daha rica ediyorum değerli milletvekilleri ve sayın grup başkan vekilleri, lütfen her parti kendi grubundaki arkadaşlarının muntazam bir şekilde görüşmeleri takip etmesini sağlasın. Bunu bir kez daha söylemeyelim değerli arkadaşlar. Son derece insicam bozucu bir görüntü oluşuyor, buna izin vermeyelim. Tekrar rica ediyorum, herkes otursun yerine, yeteri kadar yerimiz var.

Değerli milletvekilleri, 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

22’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yeniden düzenlenmiştir” ibaresinin “değiştirilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

         Mehmet Metanet Çulhaoğlu                  Durmuş Yılmaz          Ayhan Erel

                       Adana                                     Ankara                   Aksaray

                  Lütfü Türkan                           Fahrettin Yokuş

                      Kocaeli                                     Konya

             Hasan Subaşı

                 Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Durmuş Yılmaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ekonominin iyi veya kötü yönetildiğinin göstergesi olan bazı rakamlar ve olaylar vardır. 2018 yılında Türkiye ekonomisinin iyi mi yönetildiği, kötü mü yönetildiği konusundaki göstergelerden bir tanesi de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının elde ettiği kârdır. Merkez bankaları kâr maksimizasyonu yapan herhangi bir firma değildir. Merkez bankaları toplumsal faydayı maksimize ederler. Dolayısıyla Merkez Bankasının 2018 yılında elde ettiği ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesine devredeceği kâr ekonominin çok kötü yönetildiğinin bir işaretidir. İyi yönetilen bir ekonomide Merkez Bankası kâr eder ama bu kadar kâr etmez. Bakın, hangi yılda ekonomik sıkıntı var ise, kriz var ise o yıllarda mutlaka Merkez Bankası çok kâr etmiştir dolayısıyla bunun övünülecek bir tarafı yoktur. Eğer ekonomi iyi yönetilseydi, Merkez Bankasının ayın 18’inde yapacağı olağanüstü genel kurulla hazineye devredeceği tutarın önemli bir kısmı özel sektörün elinde kalacaktı. Dolayısıyla Merkez Bankasının hazineye devredeceği bu kaynak -diyeyim- özel sektörden -tabiri caizse, tırnak içinde söyleyeyim- kötü yönetimden dolayı gasbedilmiş kaynaktır, başka hiçbir şey değildir; ölçü budur.

Ben, görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle ilgili görüş bildirmek üzere geldim. Burada, maddede düzenlenen husus, Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin kurulmasıyla ilgili. “Finansal istikrar” veya “fiyat istikrarı” nedir? Finansal istikrar, olduğu zaman değil, olmadığı zaman anlaşılan bir olgudur. Fiyat istikrarı ise somut, gözle görülür, elle tutulur bir olaydır. Eğer diyorsanız ki fiyat istikrarı, enflasyon yüzde 3’tür, 5’tir, 10’dur, 20’dir derseniz ortada somut bir olgu var, bunu tanımlayabilirsiniz ama finansal istikrar böyle bir şey değildir. Finansal istikrar, suyun içindeki balığa “Su nedir?” diye sorup da onun “Su da neymiş?” demesi gibi bir şeydir. Biz, finansal istikrarın kıymetini finansal istikrarın olmadığı zaman anlarız. Onu da ne zaman anlarız? Ekonomi sıkıntıya girer, krize girer, bir sıkıntı ortaya çıkar, o zaman bunun farkına varırız.

Peki, ekonomi niye sıkıntıya girer? Şunun için sıkıntıya girer: Normal işleyen bir ekonomide tüketicinin tüketebildiği, üreticinin üretebildiği ve herkesin hayatından memnun olduğu bir döngünün içerisinde eğer gerek içeriden gerekse dışarıdan herhangi bir şokla karşılaşılırsa o zaman köpük oluşmaya başladığında yöneticinin karar vermesi gereken husus şudur: “Ben, ileride daha büyük probleme sebep olur, bu köpüğü bugün patlatayım da sonucuna katlanayım, ortaya çıkan kaosu çözeyim.” midir yoksa “Bırakayım, kendi kendine gitsin patlasın.” mı?

Bizim şu anda karşı karşıya olduğumuz finansal istikrarla ilgili sorunun tohumu maalesef 2017 yılındaki ekonomik büyümeyle atılmıştır. Bunu kabul edin veya etmeyin ama finansal istikrarla ilgili olarak şu anda yapmak istediğiniz düzenlemeyle getirmek istediğiniz, kurmak istediğiniz kurumla birlikte, önümüzdeki yıllarda, önümüzdeki dönemde ekonomiyle ilgili çok önemli bir sorunun tohumunu atıyorsunuz. Bu maddenin son paragrafındaki son cümleyle ilgili olarak karar Resmî Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girip bununla ilgili bir eyleme geçildiği gün göreceksiniz ki bu ülkede kur ve faiz hareket edecektir. O gün bize dönüp demeyin ki: “Dış güçler bunu yaptı.” Siz bunun tohumunu bugün burada atıyorsunuz. Bana “Son birkaç yılda Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu nedir? diye sorarsanız benim tek bir cevabım var, o da koordinasyonsuzluktur. Dolayısıyla koordinasyon son derece önemlidir. Buradan hareketle diyebilirsiniz ki: “O zaman, bakın, biz koordinasyonla ilgili bir düzenleme yapıyoruz, bunun neresi kötü?” Bunun kötü olan tarafı şu: Biraz önce de söylediğim gibi, bu iş kanunla düzenlenecek bir konu değil. Üstelik kanunla düzenlense bile buradaki hâliyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir dakika ilave süre veriyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – O zaman ben hemen bitireyim.

Şunu söyleyeyim: Bir ekonomide ekonominin yönetilebilmesi için -konuşmamın öbür kısmını bırakıyorum- birtakım araçlar var; o araçlardan bir tanesi faiz, birisi kur, diğeri vergi, teşvikler ve bir de düzenleyici kuruluşlar. Faiz ve kur Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kanununda yazıyor, oraya yetki vermiş bu Parlamento. Vergi ve teşvikler Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin elinde. Düzenleyici kuruluşlar BDDK’nin elinde, SPK’nin elinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun elinde. Siz bu kuruluşu kurduğunuzda, bir otorite ortaya çıkardığınızda bu araçlardan hangisini alıp da bu kuruma vereceksiniz ve bir finansal istikrarsızlık durumu ortaya çıktığında bu kurul bu araçlardan hangisini kullanacak? Siz bir çatışma ortamı hazırlıyorsunuz, bu çatışma ortamının sonunda da bütün kurumlar zarar görecektir. Mesela düzenlemelerden bir tanesi diyor ki: “İstediği yerden istediği bilgiyi alır.” Merkez Bankası Kanunu’nu açın bakın, SPK’nin kanununu açın, bakın, Mevduat Sigorta Fonu’nun kanununu açın, bakın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, ben size bir dakika daha vereyim, toparlayalım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Toparlıyorum.

Aynı kuruluşlar, şu anda, sizin istediğiniz bütün bilgileri fazlasıyla alıyor ve bunları işliyorlar. Siz bir kurul kuracaksınız, başına bir tane başkan getireceksiniz, altına bir sekretarya olacak, kocaman bir bürokrasi yaratacaksınız, o istenilen bilgileri tekrar bunlar isteyecekler. Oradaki elemanların, şu anda yetişkin olarak Merkez Bankasında, BDDK’de SPK’de işledikleri bu bilgileri tekrar işleyeceksiniz ve ondan sonra da diyeceksiniz ki, bir karar alacaksınız ve bu aldığınız kararlar da büyük bir ihtimalle bu kurullarla çatışacak. Şu anda ihtiyaç duyulan husus şu: Yeni bir kurula ihtiyaç yok fakat bu kurullar arasında koordinasyona ihtiyaç var; bu, koordinasyonsuz olmaz. Sadece şunu göstereyim: G20 çerçevesinde, bizim 2009 yılında ortaya çıkan krizi başarılı bir şekilde yönetmemizde, başımızda bulunan Ali Babacan’ın da içinde bulunduğu, G20 ülkeleri meşhur insanlarının finansal istikrarla ilgili bir raporu yayımlandı. Bu rapor daha bir ay önce yayımlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Lütfen bunu açın, okuyun ve buna bakın, gidin, Ali Babacan’la da görüşün ve buradan da hareketle, şu anda, ileride ortaya çıkması -“çıkması muhtemel” demiyorum- kesin olan bu sorunların ortadan kalkması için bu maddeyi lütfen ortadan kaldırın ve sadece kapalı kapılar arkasında ilgili kuruluşları koordine edecek bir tane siyasi otorite olur, o otorite bunu düzenler ve toplum da bunun farkına varmaz.

BAŞKAN – Selamlayalım Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Eğer bu kurumu kurarsanız tohumu ekersiniz ve bunun sonucuna da katlanırsınız.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

         Ayşe Acar Başaran                  Erol Katırcıoğlu            Hüseyin Kaçmaz

                 Batman                              İstanbul                              Şırnak

             Mahmut Celadet Gaydalı                    Mensur Işık

                         Bitlis                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci madde esasında bir düzeltme maddesi. Biliyorsunuz, 4059 sayılı Fiyat İstikrarı ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun şu anda 37 sayılı Kanun’la değiştiriliyor ve yerine “Finansal İstikrar ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun” şeklinde bir değiştirme yapılıyor. Ve burada bir kurum, bir komite tahsis ediliyor -bir süreden beri konuşuyoruz- kısa adı “FİKKO” olan bir kurum oluşuyor. Ve bu kurum oluşunca, eski kanundaki amaç maddeleri doğal olarak kuruma yazıldığı için, 23’üncü madde esasında eski kanunun 4’üncü maddesinin geçersiz hâle gelmesini isteyen, talep eden bir madde.

Şimdi, arkadaşlar, tabii, insan konuşmaya başlayınca, özellikle ekonomide her geçen gün alınan kararlarla ilgili olarak ve o kararların yanlış olma ihtimalleriyle ilgili olarak konuşmaya kalktığımızda, burada yürütme olmadığı için kime konuşacağımızı çok fazla bilmiyoruz; bu da, yeni “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen sistemin tuhaflığı diye düşünüyorum.

Şimdi, arkadaşlar, bir kere, bilmiyorum farkında mısınız -yani, benden önce konuşanların, özellikle Garo arkadaşımın söyledikleri saklı olmak üzere- FİKKO diye bir komite oluşturuldu fakat FİKKO’nun amaçlarına baktığınızda, garip bir şekilde, Cumhurbaşkanlığına bağlı Ekonomi Politikaları Kuruluyla aynı olduğunu görüyorsunuz; aynı, hatta neredeyse cümleleri aynı. O zaman insanın aklına şu soru geliyor: Peki, niçin kuruldu bunlar? Yani, niçin Ekonomi Politikaları Kurulu kuruldu Cumhurbaşkanlığı katında, sarayda ve niçin bu Hazine ve Maliye Bakanlığında böyle bir komite oluşuyor? Yani bunun gerçekten anlaşılır bir tarafı da yok. Üstüne üstlük ikisinde de yetkili olan Cumhurbaşkanımız. Bu da bir tuhaflık, bu da bir garabet gibi geliyor bana. Yani fazladan bir komisyon ve gereksiz bir bürokrasi oluşmuş durumda. Dolayısıyla da bunun neden olduğunu -doğrusunu isterseniz- bu kanun da açıklamıyor, Ekonomi Kuruluyla ilgili olarak yapılan açıklamalar da bunu açıklamıyor.

Şimdi, dolayısıyla da ben aslında şöyle bir perspektif içinde bu meselenin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Arkadaşlar, yürütme, gerçekten bir panik hâlinde, ekonomiyi yönetemiyor çünkü. Yani Sayın Bakan çok iyi niyetli bir bakan olabilir, bir kişi olabilir ama Sayın Bakan çok tecrübesiz ve herhangi bir şekilde piyasalara güven veren bir özelliği de yok. Dolayısıyla da sürekli birtakım paketler açıklıyor ve sürekli olarak esasında 31 Mart perspektifinde yani yerel seçimler perspektifinde, sürekli olarak sonucunu düşünmeden, ne olacağını da düşünmeden birtakım vergi indirimleri, işte teşvikler vesaire veriyor. Mesela, son olarak bugün gördüm. KOBİ’lere yönelik bir teşvik paketi üzerinde çalışıyorlarmış filan. Tabii, KOBİ’lere destek vermek hakikaten Türkiye ekonomisini düşünen herkes için anlamlı, önemli bir şey ama arkadaşlar, burada bir ayrım yapmak zorundasınız yani her KOBİ’ye siz bir destek vermek zorunda değilsiniz. Dünyada bu uygulamalar, esasında teknoloji geliştirme potansiyeli olan KOBİ’lere yönelik olmak üzere devlet destekleri verilmiştir ve verilmektedir. Burada ne olduğu belli olmayan, sadece belli bir sayıda işçi çalıştırma özelliği olan ve belli bir sermaye büyüklüğüne sahip olan şirketlerin kullanabileceği krediler oluşuyor ama arkadaşlar, bunu denediniz. Kredi Garanti Fonu, biliyorsunuz, bugün bankacılık sisteminin krize doğru yuvarlanmasının en önemli sebebi çünkü bu verilen krediler geri dönmedi ve onun için bankalar gayrimenkul deposu hâline gelmiş oldu. Ve geçen gün burada yine konuştuk bir vesileyle -galiba sürem bitmek üzere ama bir dakika daha vereceksiniz herhâlde- ne yapılıyor? Bir havuz oluşturuluyor, bir bakıma bankaların sahip oldukları veya bankalara kalmış olan gayrimenkullerden bir havuz oluşuyor ve bu havuzu, bu sabit varlığı finansal hâle getirerek birtakım tahvillerle bir anlamda likidite ve sermaye sorunları aşılmaya çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Katırcıoğlu.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, yani demin de söylediğim gibi, tabii bu laflarım çoğunlukla hani yürütmeyle ilgili sonuç olarak çünkü yürütmenin aldığı kararlar. Sizin bunda bir dahliniz yok ben biliyorum ama zaman zaman siz de kendinizi yürütmenin parçasıymış gibi algılayarak konuşuyorsunuz, özellikle grup başkan vekilleri. Ama böyle bir şey yok arkadaşlar, sizler de Parlamentonun parçasısınız, yani yasama organının parçasısınız. Dolayısıyla da biz maalesef öyle bir duruma geldik ki burada bir Ekonomi Bakanı olsaydı, o Ekonomi Bakanına yaptıkları tercihleri, attığı adımların yanlışlığını anlatma şansımız olabilirdi. Ama maalesef gördüğünüz gibi ancak hani belki televizyonlarda seyretme imkânları varsa seyrediyor olabilirler, belki öyle en azından bu itirazlarımızı dinliyor olmaları mümkün olabilir ama onun ötesinde maalesef onları uyarmak üzere birilerinin davranması lazım. Sizler 1’inci büyük parti olarak, sanırım, en azından böyle bir işlev görüp de yürütmeyi bir uyarsanız “Yapılanlar yanlıştır, 31 Mart perspektifinde alınan kararlar yarın öbür gün başka tür faturalar çıkaracaktır.” derseniz çok yararlı olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Mehmet Bekaroğlu                    Rafet Zeybek              Süleyman Girgin

                İstanbul                              Antalya                               Muğla

       Emine Gülizar Emecan                    Cavit Arı               Ömer Fethi Gürer

                İstanbul                              Antalya                                Niğde

           Süleyman Bülbül

                  Aydın

MADDE 23. – 4059 sayılı Kanun’da yer alan ek 4’üncü madde yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekilimiz Sayın Süleyman Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bülbül.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım. İşsizlik Sigortası Kanunu’yla ilgili, değişikliklerle ilgili gözlemlerimi, düşüncelerimizi açıklamak istiyorum. Ama ondan önce bu ülkenin işsizlik sorununu konuşmamız gerekir diye düşünüyorum. Son dönemde işsizlik arttı demek hafif kalır, işsizlik ülkemizde âdeta rekor kırdı. Ülkemizde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 18’i aşmış durumda. Yani neredeyse her 5 kişiden 1’i işsiz durumda. Üstelik bu rakamlar eylül ayına ait yani ekonomik krizin etkilerinin henüz yeni yeni yayıldığı döneme ait bu rakamlar. 2018 sonu ve 2019 başında tablonun daha da kararması su götürmez bir gerçek.

Rakamlar bunlar ama yaşamda neler var? Bakınız arkadaşlar, Aydın’da gencecik bir kızımız vardı, hayatına son verdi. İsmi Merve Çavdar’dı, henüz 24 yaşında bir öğretmendi. 2014 yılında sosyal bilimler öğretmeni olarak mezun olan bu genç kızımız ataması yapılmadığı için işsizlik nedeniyle yaşamına son verdi. Bu bir gerçek, yaşamları etkileyen bir gerçek. Türkiye'de 3 milyon 749 bin kayıtlı işsiz var. Bunun yanında yüz binlerce kişi atama bekliyor. 500 binden fazla öğretmenin ataması yapılmadı, 150 binden fazla gıda mühendisi, ziraat mühendisi ve veteriner hekimlerin ataması yapılmadı. Hepsi işsiz, umutları kalmamış, geleceklerini kuramıyorlar, atanamayan, iş bulamayan bu vatandaşlarımız konusunda sesimiz sadece Mecliste çıkıyor, meydanlarda çıkıyor ama iktidar partisinin de bu konuya herhangi bir çözüm getirdiği yok. Bizim getirdiğimiz bütün öneriler ise, muhalefetin getirdiği bütün öneriler ise reddediliyor ne yazık ki.

İŞKUR verilerine göre, son üç ayda işsizlik sigortasından yararlanan kişi sayısı 427 binden 524 bine çıktı ancak bu artışa rağmen, resmî işsizlerin sadece yüzde 14'ü işsizlik ödeneğinden yararlanabiliyor. İşsizlik Fonu amacı dışında kullanılmaya hâlen iktidar partisi tarafından devam ediliyor. İşsizlik Fonu’ndan işsize 500 milyon, işverene ise 1 milyar 200 milyon TL ödeniyor. Halkbank, Vakıfbank ve EXİMBANK’a İşsizlik Fonu’ndan 11 milyar TL aktarılıyor. Bu para, bizim görüşümüze göre, çalışan tüm emekçi yurttaşlarımıza aktarılmalıydı.

Bir de çalışan ancak işsizlik sigortasından yararlanamayan binlerce çalışan emekçi insan var; mevsimlik işçiler, tarım ve orman işçileri, kampanya işçileri işsizlik sigortasından yararlanamıyorlar, bu emekçilerle ilgili herhangi bir kanun düzenlemesi yok ama işverene işsizlik kıyağı var. İşverenlerin çalışanları adına ödediği işsizlik sigortası payı 1 Ocaktan itibaren yüzde 2’den yüzde 1’e üç yıl süreyle düşürüldü yani işverene var, çalışana yok, emekçiye yok.

Sayın milletvekilleri, bir başka örnek: Bildiğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmakta olan milletvekillerine ve parti gruplarına yasama hizmetlerinin yürütülmesinde yardımcı olmak için uzun yıllardan beri sözleşmeli personel olarak istihdam edilen çalışanlar var. Aslında yaptıkları işe “yasama faaliyetleri” diyerek sınırlandırmak da haksızlık olur. Çünkü bizlerin, parti gruplarının neredeyse her konuda yanında olan grup danışmanları ve grup büro görevlileri ile danışman arkadaşlar iş güvencesi, kıdem tazminatı, işsizlik sigortası gibi hiçbir haktan faydalanmıyor. Bu arkadaşlar, Meclisteki görevlerinde çalıştıkları milletvekilleri kendileriyle çalışmaktan memnun olsalar dahi, milletvekilliği görevinin; istifa, milletvekilliğinin düşürülmesi ya da milletvekilinin hayatını kaybetmesi gibi beklenmeyen ve öngörülemeyecek nedenlerle sona erdiğinde işsizlik maaşına başvuramıyor. Yani bu iş bazı vekillerin ayaklarını masaya uzatıp “emir erlerim” diye fotoğraf paylaşmalarıyla olmuyor. Meclis, emek sömürüsünün, haksızlıkların, hukuksuzlukların yeri olmamalıdır, olamaz diye düşünüyorum. Bu garabet uygulamayı hep birlikte düzeltmek zorundayız arkadaşlar. Önce işsizliği, kayıtsız çalıştırma sorununu, atama sorununu, güvencesiz çalışma sorununu halledeceksiniz, sonra işsizlik ödeneği düzenlemesini yapacaksınız ve bu fonu alnının teriyle hak eden işçiye, emekçiye vereceksiniz.

Değerli arkadaşlar, iktidarın kurduğu bu düzenle bu kervanın gitmediğini hepimiz görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün ayrıca Çalışan Gazeteciler Günü. Ama Türkiye âdeta çalışmayan, çalışamayan gazeteciler ülkesine döndü. Bir yandan siyasi baskı, bir yandan patron baskısı, mobbing ve ekonomik sıkıntıların kıskacında olan, çalışmaya çalışan 30 bin gazeteci var, işinden edilen ise 10 bine yakın gazeteci var. 141 gazeteci ise tutuklu. Kısaca, bize bu günü kutlayacak bize bir hâl bile bırakmadınız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/1369 esas numaralı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin” 23’üncü maddesinde yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

          İbrahim Halil Oral                   Lütfü Türkkan                 Hasan Subaşı

                 Ankara                               Kocaeli                             Antalya

           Fahrettin Yokuş             Mehmet Metanet Çulhaoğlu            Ayhan Erel

                  Konya                                Adana                              Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim Halil Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Oral.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

22 ve 23’üncü maddeyle, geçmişte işlevsiz hâle getirilmiş olan Finansal İstikrar Komitesi kaldırılmakta ve yerine Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi kurulmaktadır. Kurulmaktadır diyorum ama Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine, kanuna, kitaba, hukuka gerek duymadan bu komiteyi kafasında kurmuş, üyelerini seçmiş, 2’nci toplantısını 5 Aralıkta yapmış, bir de “Twitter”da bunu paylaşmış. Basından öğrendiğimize göre komitenin ilk toplantısı da kasım ayında yapılmış. Biz bugün sadece tiyatroda bize buyurulan rolümüzü oynuyoruz. Eskiden totaliter, Marksist ve komünist yönetimlerde insanlar önce idam edilir, sonra yargılaması yapılırdı. İnanın, işte bu konu da onun benzeri bir yöntem olarak böyle bir konuyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, her Genel Kurul toplantısında muhalefet milletvekilleri bu kürsüden bir hukuksuzluğu, bir Anayasa ihlalini anlatıyor. Ülkede hukuksuzluk teamül hâline gelmiş durumda. Kanunda yeri olmayan, nasıl işleyeceği belli olmayan bir komite neyin toplantısını yapmıştır Allah aşkına? Komisyon tutanaklarından gördüğüm kadarıyla, AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımız bu konuyla ilgili herhangi bir savunmada bulunamamışlar, yandan topu taca atmak suretiyle “Dolar düştü mü, enflasyon düştü mü, siz ona bakın.” demektedirler. Ben bir bakayım dedim, bundan tam bir yıl önce, 10 Ocak 2018’de dolar 3,76, bugün 5,43. 2017 yılında enflasyon 11,92, 2018 yılı için yüzde 20,3. Ben burada düşen bir şey görmedim, siz rakamlarda düşen herhangi bir şey görebiliyor musunuz değerli milletvekilleri? Burada düşen, vatandaşın alım gücüdür, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesidir, vatandaşın huzurudur ve umududur.

Sayın milletvekilleri, finansal kurumlar finansal piyasalarda işlemleri kolaylaştırma ve güvenilirlik ihtiyacını karşılama işlevlerini yerine getirmeleri için kurulurlar. Bu bakımdan, ilgili kuruluşların siyasi baskıdan uzak, bağımsız bir şekilde hareket edebilmeleri büyük önem taşımaktadır. Ne yazık ki son dönemlerde bu finansal kurumların başında gelen Merkez Bankası, siyasi iktidarın baskısı altındadır. Bir ülkede merkez bankasının bağımsızlığını sadece kanunla değil, şu 3 sorunun cevaplarına bakarak anlarız:

1) Merkez bankası başkanı hükûmetin izlediği maliye politikasını gerektiğinde eleştirebiliyor mu?

2) Hükûmet merkez bankası başkanına görevi gereği saygı gösteriyor mu?

3) Merkez bankası hükûmetin politika metinlerinde uygulayıcı olarak görevlendirilebiliyor mu?

Eğer ilk 2 sorunun cevabı “Evet.” 3’üncüsünün ki “Hayır.” ise “O ülkede merkez bankası bağımsızdır.” diyebiliriz. Bu sorunun cevabını daha aramadan, Sayın Cumhurbaşkanımızın Merkez Bankasına söylediği şu sözleri hatırlayalım: “Sabır, sabır da bir yere kadar.” diyerek -tehdidin bu kadarına pes doğrusu- Sayın Cumhurbaşkanımız niyetini ortaya zaten koymuştur. Merkez Bankası yoğun bir baskı altındadır, saygı görmemektedir, bağımsız hareket edebilme gücüne sahip değildir.

Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin üyeleri kim olacak belli değil. Bu kurul BDDK’nin, SPK’nin, Merkez Bankası gibi bağımsız kurumların politikalarına yön vermeye kalkacaktır. Bütün bunlar da Hazine ve Maliye Bakanının inisiyatifinde çıkarılacak olan bir yönetmeliğe tabi olacaktır. Bu mantık, 1994 ve 2001’deki ekonomik krizleri engellemek için alınan tedbirleri geri döndürmektir. Sayın Cumhurbaşkanı kötülediği geçmişi kendisi tekrar inşa etmekte ve değerlendirmektedir. Tek bir kişinin inisiyatifine kalmış olan ekonomi yönetimi varken, Allah aşkına, hangi ulusal ya da uluslararası yatırımcı bize güvenip ülkemize yatırım yapabilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

Buyurun.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mayıs ayında yapılması gereken Merkez Bankası Genel Kurulu ocak ayına alınmış ve kâr payı avansı dağıtımı yasal hâle getirilmiştir. Benden önce eski Merkez Bankası Başkanı Sayın Durmuş meseleyi çok nezih bir dille ifade ettiler, bana arkasından konuşmak gibi bir şanssızlık düştü, özür diliyorum. Bu bağlamda, Merkez Bankasının faizleri düşürmek için 20 milyar lira kâr payı dağıtacağı beklenmektedir. Peki, bu uygulama derin bir krizin olduğunu göstermemekte midir değerli kardeşlerim? Bu durum ortadayken, önümüzde seçim var diye Sayın Cumhurbaşkanının ve iktidarın “Ekonomi güllük gülistanlık.” açıklamaları yapmaları, ekonomik gerçekleri milletimizden saklamaları açık bir şekilde Türk milletini kandırmaktır diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir.

24’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Metanet Çulhaoğlu                   Ayhan Erel        Lütfü Türkkan

                        Adana                                   Aksaray                   Kocaeli

                    Metin Ergun                           Hasan Subaşı

                        Muğla                                   Antalya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Mehmet Bekaroğlu                      Cavit Arı               Ömer Fethi Gürer

                İstanbul                              Antalya                                Niğde

       Emine Gülizar Emecan              Okan Gaytancıoğlu              Rafet Zeybek

                İstanbul                               Edirne                              Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ergun.

METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesi üzerinde, vermiş olduğumuz değişiklik teklifiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

4342 sayılı Mera Kanunu’nda mera alanları, hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerler olarak tanımlanmıştır. Yani meralar kanunla hayvanlara ve hayvancılık yapanlara tahsis edilmişken, getirilmiş olan bu teklif, meralarımızı amacı dışında kullanıma açmaktadır. Bu arada şunu da belirtelim ki: Mevcut mera alanlarımızın da ıslah edilmemesinden dolayı kullanımları kısıtlıyken yeni uygulamayla kullanımları minimuma inecek durumdadır. Bu düzenlemeyle, korumak, kollamak ve en verimli şekilde kullanımını sağlamak zorunda olduğumuz meralarımız, talanın ve rantın kurbanı hâline getiriliyor. Bu düzenlemeyle anlaşılıyor ki, Hükûmetin, ağır girdi maliyetleri altında ezilen hayvancılık sektörümüzün can çekiştiği bu süreçte, bu sorunu çözmek gibi bir derdi yok. Aksine bu teklifle, can çekişen hayvancılığımıza bir darbe de yürütme marifetiyle vurulacak.

Sayın milletvekilleri, ilk olarak 1928 yılında yapılan ölçümle büyüklüğü belirlenen mera alanlarının günümüzde üçte 2’sini kaybettiğimiz, birçok uzman kuruluşun ortaya koyduğu raporlarca acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, on altı yıllık hükûmetleriniz dönemi meraların en hızlı şekilde kaybedildiği süreci yaşamamıza sebep olmuştur. Bu gidişat, doğal çevre konusunda endişe vericidir çünkü meraların yok olması, ekolojik dengenin bozulması birçok hayvan ve bitki türünün de yok olması anlamına gelmektedir. Bilimsel araştırmalara göre, meraların kaybı en az ormanların kaybı kadar çölleşmeyi tetiklemektedir. “Arılar ölürse insanlık da ölür.” diyen Einstein’ın vurguladığı gibi, meraların varlığı arıların ve arıcılığın varlığıyla yani insanlığın ve canlı yaşamının geleceğiyle de doğrudan alakalıdır. Bu şekildeki bir gidişat sadece yurdumuzdaki doğal hayat için değil ekonomimiz için de endişe vericidir. Basit bir örnek vermek gerekirse, bugün ülkemizde hayvancılığın bitmesinde meralardaki kayıp çok etkili bir faktördür. Maalesef bundan dolayı ülkemiz hangi koşullarda yetiştiğini ve üretildiğini bilmediğimiz hayvan ve etleri ithal eder duruma gelmiştir. Hâlbuki, hayvancılığıyla öne çıkan ülkelerde meralar korunur, geliştirilir ve verimli kullanılır. Bu, sürdürülebilir tarımın ön şartlarından biridir. Meralarımızı koruyacak düzenlemeler yerine, getirdiğiniz bu teklifle meralarımızın kalan kısmının da ranta kurban edileceği üstü örtülemez bir gerçektir. 2002’den bu yana et fiyatları yaklaşık 10 kat artmış durumdadır. Peki, ne olmuştur da vatandaşımız bugün ete 10 kat daha fazla para ödemektedir? Bunun en büyük sebebi, yok ettiğimiz meralarımızın ortaya çıkardığı açık ile hazır ve pahalı yem kullanımı yani hayvancılık girdilerinin artmasıdır. Bu da doğrudan et fiyatlarını etkileyerek vatandaşımızı en temel besin maddesi olan eti tüketemez hâle getirmiştir. Yani denklem basit: Meraları yok ederseniz milyonlarca vatandaş bugün olduğu gibi çok pahalıya et tüketmek durumunda kalacaktır.

Görüşülmekte olan teklifin 24’üncü maddesi, zikrettiğim hususlar itibarıyla, yeni bir talan alanı açılmasına imkân vermektedir. Bu sebeple, bu maddeyi tekliften çıkararak “Meralarımızda jeotermal ve mineralli sular aranacak.” bahanesiyle yeni çevre katliamlarına sebep olunmasına müsaade etmemeliyiz. Hükûmeti bu konuda aklıselime davet ediyor, bugünkü ucuz rant ve talan politikaları yerine doğal hayatın ve hayvancılık sektörünün geleceğini kurtaracak düzenlemeleri hep birlikte hayata geçirmeye çağırıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Niğde Milletvekilimiz Sayın Ömer Fethi Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Gürer.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen teklifin 24’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde yeni bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenlemeyle 2004 yılından bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin farklı torba yasaların içinde getirdiği ve 9 kez meraların sınırlandırıldığı örneğin biri daha gerçekleşiyor.

Ülkemizde ne yazık ki meralar giderek azalıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında 46 milyon hektar mera alanı varken, TÜİK’in hesaplamalarına göre 14,6 milyon hektara kadar gerilemiş olan mera alanımız, farklı araştırmalara göre 11 milyon hektara kadar düşmüş bulunuyor. Bu gidiş hayvancılık için de ülkenin doğal dengesi için de olumlu bir gidişin yolu değil. Mera alanlarının yok olması demek hayvancılığın yani besiciliğin de giderek yok olması demek. Farklı torba yasaların içinde meralara göz dikerek her seferinde farklı bir amaç uğruna bu meraları yok etmenin kime ne faydası olacak? Yalnızca rant için bu alanların kullanılması ülkenin geleceğinden çalmaktır. Çocuklarımızın, gençlerimizin, gelecekte bu topraklarda yaşayacakların hakkını bugünden gasbediyoruz, yok ediyoruz. Toplulaştırma adına yapılan düzenlemelerde, farklı uygulamalarda mera alanlarının bir tarafından yok edilmesi devam ediyordu, bu kez de yasal düzenlemelerle bunlara kılıf da uyduruluyor.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin ne yaptığını ben bugüne kadar anlayamadım. Söyledikleri farklı, yaptıkları farklı, alanda insanlara anlattıkları farklı. Sayın Cumhurbaşkanı, yerel yönetimlerle ilgili toplantıda deniz kenarlarını, ormanları betona çevirme gayreti içinde olanların varlığına dikkat çekiyor. “Şu para var ya nelere muktedir, bu kapitalizm nelere muktedir; orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor.” diye konuşuyor, “Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş, umurlarında değil.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bu tanımlama üzerine şunu sormak gerekmez mi: Daha geçen yıl mart ayında orman alanlarının deniz kenarlarında vasfını yitirdiği gerekçesiyle bu Mecliste kanun geçirip deniz kenarlarındaki orman alanlarının imara açılmasının yolunu kim açtı? Daha bir yıl önce bu Meclisten bu konuda kararı kim geçirdi? Şimdi de merayla ilgili yapılacak düzenleme için Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp “Mera alanlarını biz artırdık.” diye yerel seçimlerden önce konuşursa artık yadırgamayacağım. Çünkü çıkan kanunlardaki amaçlananla Sayın Cumhurbaşkanının söyledikleri birbiriyle örtüşmüyor. Burada bir yanlış var. Ya Cumhurbaşkanının söylediklerini, imzaladığı kanunda, danışmanları farklı aktarıyor ya da bu gerçeği bile bile çarpıtıyor.

Mera alanlarının yok olması bu ülkede hayvancılığın geleceğinin yok olmasıdır. Bakınız, bugün yem fiyatları almış başını gidiyor, süt inekçiliği yapan besiciler hayvanlarını kesmek için kesimhanelere götürüyorlar, orada sıra olduğu için süt ineğini kestiremiyorlar. Çünkü yem fiyatları nedeniyle sütten para kazanamaz duruma geldiler. Bunun nedeni şu: Eskiden mera alanlarına hayvanlarını götüren besici, yazın dahi mera alanı kalmayınca kapalı alanda hayvanını beslemek durumunda. Hayvanını kapalı alanda besleyen besici on iki ay ona yem veriyor, on iki ayda yemle beslenen bir hayvanın maliyeti artıyor, o nedenle sıkıntı büyüyor. Mera olmazsa hayvancılık olmaz. Ülkemizin içinde bulunduğu durumda değerlerimizi tek tek tüketiyoruz. Mera alanına göz dikiyorsunuz, ormana göz dikiyorsunuz, barajlara göz dikiyorsunuz; satacak kala kala bunlar kaldı, ülkeyi varlığıyla toptan satar duruma getiriyorsunuz, yabancıların eline geçiriyorsunuz. Bakanlara soruyorum, ülkemizde mülk alanları soruyorum, arazi alanları soruyorum… Yabancılar için bu ülke cennet hâline getirilmiş. Ama yapılanın doğaya, çevreye, geleceğe faydası var mı? Faydası yok. Kime faydası var? Ranta faydası var. Bu, bir yanlış anlayıştır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak mera alanlarının yok edilmesine karşı çıkıyoruz, onun için de buna “hayır” diyoruz.

Teşekkür ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 24’üncü madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın Enginyurt, bir söz talebiniz var. Ondan sonra ikinci bölüme başlayacağız.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Samsun ilinden Ordu ilinin Fatsa ilçesine kadar uzanacak olan hızlı tren projesinin Sarp’a kadar uzatılmasının Karadeniz için büyük önem arz ettiğine ilişkin açıklaması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Samsun’a kadar, Samsun’dan Ordu’nun Fatsa ilçesine kadar bir hızlı tren projesi var. Bu projenin Bolaman’da sonlanması planlanıyor. Bunun Sarp’a kadar uzatılması Karadeniz için büyük önem arz ediyor. Sayın Ulaştırma Bakanımızın bunu dikkate almasını istiyoruz. Karadeniz’de yaşayan milyonlarca insan, Samsun-Sarp arasında yapılacak tren yoluyla ekonomi ve turizm anlamında büyük bir kazanım sağlayacaktır, Ordulular, Karadenizliler Samsun-Sarp tren yolunu bekliyor, inşallah, Ulaştırma Bakanımızın dikkate almasını, Sayın Cumhurbaşkanımızın çok önem arz ettiği demir yolları ağını, Samsun-Sarp tren yolu olarak Karadenizlilere müjde vermesini bekliyor, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 25 ila 48’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Yavuz Ağıralioğlu.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygıyla selamlarım.

Her geçen gün, önümüze gelen bir torba yasanın içerisinde, yetkilerimizin kahir ekseriyetini Cumhurbaşkanımıza tevdi etmek, onun siyasi vizyonuna, tasarrufuna uygun hâle gelecek bir yönetim şeklini daha rahat kullanabileceği hâle getirmek gibi bir hevesin çalışmalarını yapıyoruz biz burada.

Mevzular o kadar hızlı aşındırılıyor ki biz, cümleleri cümlelere kavuşturacağız derken, önümüze gelen kanunlar içerisinde hangisi milletimize daha faydalı, hangisi daha zararlı diye konuşurken, üslubu, siyasi nezaketi, her şeyi yitirir hâle geldik.

Şimdi, birkaç hususta itirazlarımıza konu olacak mevzuları, değişiklik yapılmasından aslında çok da hoşnut olmadığımız maddeler içerisinde itirazlarımızı bahane ederek kürsüde konuşma alıyoruz.

Binali Bey bugün tekrarladığı için söylüyorum, biz, Anayasa’nın 94’üncü maddesine hassasiyetle vurgu yapıyor, rekabette eşitsizlik, Meclisin hükmi şahsiyetine, manevi şahsiyetine halel getirecek diye istifa etmesi gerektiğine dair cümleler kuruyoruz ama muvaffak olamadık. Bugün, Binali Bey, üstüne tekraren basa basa, vurgulaya vurgulaya dedi ki: “Bırakmayacağım.” Biz de İYİ PARTİ Grubu olarak mevzuyu çözmek için şöyle bir yol bulduk, onu arz edeyim: Meclis Başkan Vekillerimizi de biraz sıkıntıya sokacağım ama yapacak bir şey yok. Sayın Binali Yıldırım şayet seçilebilirse… Yani bırakmamak istikametindeki gayretlerini ben kazanamama ihtimaline hamlediyorum ama bu, muhalefet cümlesi yani böyle dersem bu, muhalefetin asabiyesine yazar ama şöyle bakalım: Şayet seçilebilirse Binali Bey, Meclis Başkanlığını bırakmasın, İYİ PARTİ Grubu olarak bizim teklifimiz budur, bırakmasın. Binali Bey aynı anda iki işi yapabilir; Sayın Cumhurbaşkanımız aynı anda dört işi yapabildiğine göre Binali Bey de dört işi değil, iki işi yapabilir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yapsın, gerçekten muzdarip değiliz. Bunun şöyle bir faydası da olur: Yarışta, rekabette eşitsizlik olarak şu anda avantajlı durumunda olan şey, yarış bittikten sonra temsilde adalete döner. Binali Bey Meclisi yönetmeye geldiğinde Celal Adan Bey İstanbul’a gider, o geldiğinde Levent Gök Bey gider, Mithat Sancar Bey gider. Burada tek itirazımız bizim şunadır: Parti AK PARTİ belediyesi olursa şayet, Meclis Başkan Vekillikleri üzerinden de Mustafa Şentop ikinci kez belediye başkanı olacağı için AK PARTİ’ye 2 kez belediye başkanlığı düşer, İYİ PARTİ’ye de bir Meclis Başkan Vekilliği verirseniz en azından yarıştaki eşitsizliği şöylece ortadan kaldırmış oluruz, şunu başarmış oluruz: Efendim, İstanbul Belediye Başkanı şayet Binali Bey olursa, bu seçime mahsusen, Meclis Başkanı da olsun, değişerek İstanbul’u yönetelim. Bu arada Ekrem İmamoğlu kazanırsa, “şer ittifakı” dediğiniz ittifaktan kazanırsa Ekrem İmamoğlu da Meclis Başkanı olsun, sadece bu seçim için. Önümüzdeki seçimde şöyle bir şey yapalım: Kim Meclis Başkanı olursa -İstanbul’da seçim yapılmasın- o, İstanbul’un belediye başkanı olsun. Yani bu seçim böyle olsun, “Türk tipi bir yönetim” diye çıkardığımız sistem içerisinde böyle bir avantaj olabilir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) “Türk tipi yönetim” şekline bir şey daha ilave edelim. Bu sefer daha yeni adapte olduğumuz sistemin içerisinde Binali Bey hassasiyet izhar etti “Ben ikisini bir arada yapayım.” diye, bu makbul. Önümüzdeki seçim –bonus gibi yani- kim Meclis Başkanı olursa ona diyelim ki: “Bir de İstanbul Belediye Başkanlığını kazandınız aynı zamanda.” Böyle yapalım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bizim teklifimiz budur.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Anayasa müsait değil.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Neyse uygun hâle getirelim. Anayasa’yla ilgili bir hassasiyet biz izhar ediyoruz, sizin en azından bu teklifimizin nezaketine uygun şöyle davranmanızı istirham ederiz: Bizim grubumuzun Meclis Başkan Vekilliği yok. Mustafa Şentop Bey’den fedakârlık isterseniz ona uygun bir kanun teklifi grubumuz verir, biz böyle dönüşerek, değişerek, yorulmadan İstanbul Belediyesini de Meclisle beraber yönetiriz, teklifimiz budur. Anca böyle çözebildik bu mevzuyu. Yani düşündük epeyce, mevzuyu böyle çözdük. Şimdi, birinci mevzu bu.

Efendim, ikinci olarak Genel Kurulunuza arz etmek istediğim, konuşma bozuklukları, ifade bozukluklarıyla ilgili eğitimi olan bir kızımızın istihdam edilmesiyle başlayan tartışmalarla ilgili. Ben, sarayın istihdam edeceği danışmanlar arasında, konuşma ve ifade bozukluklarıyla ilgili ihtisası olan birisinin olması gerektiğine inananlardanım. Bak, ben, sarayın, özellikle siyaset hızlanınca, siyaset kıvamlanınca bozulan üslubundan muzdarip olan bir kardeşiniz olarak sarayın, bir ifade ya da konuşma bozukluğuyla ilgili gerçekten uzmana ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim. Burada, siyasi nepotizme sebep olacak şekilde, eş dost, akraba kayırma anlamına gelecek şekilde “Kavakcı” soyadının istihdam alanı hâline gelmesinden dolayı benim itirazım var idi. Bunun şöyle bir menfi tesiri olur, tabirimi lütfen mazur görün: Sahibine göre kişner küheylan. Burada, bürokrasinin en üst kademesi liyakatinden dolayı olsa bile soyadı hassasiyetiyle ilgili bir rezerv koymaz ise aşağıya doğru bütün bürokrasiyi eş dost, akraba istihdamına sebep olacak şekilde, devleti akraba devletine çevirir. Şu anda detaylı bilgimizin olmadığını siz de biliyorsunuz ama günü gelir görürsünüz ki bu ülkede takriben sayıları böyle 50’yi, 60’ı bulacak ailelerin eşi dostu, yakını, akrabası soyadı üzerinden devlette hatırı sayılır bir istihdam imkânı bulmuş. Mukaddesatçılığımızın mesuliyeti şudur: Aynı liyakate, aynı hakikate, aynı müktesebata, aynı kariyere sahip olanlar arasından akraba olmayan tercih edilir, usul odur. Akraba olanları tercih etmenizin bürokrasiyi çözen, çökerten, bürokrasideki üslubu, istihdam etme ahlakını, geleneğini bozan bir tarafı vardır, tefessüh eder.

Şimdi, buna karşı çıktığım kadar bir şeye daha karşı çıkıyorum, muhalefet de dinlesin, istirham ediyorum: Bu kızımızın soyadı üzerinden istihdam edilmesini mevzu ederken izzete, iffete, ahlaka, namusa mugayir, bu kadar pespaye, bu kadar iğrenç, bu kadar dinle, imanla, vicdanla, izanla bir araya gelmeyecek cümleyi kurup sosyal medyada bir de böyle koca koca adamların etiketle, rozetle arzıendam etmelerinden vallahi şu kadar rencide oldum. İnsanın milletinden ümidi kesilir mi? İnsanın milletinden ümidi kesiliyor. Biz, iktidara “Muhalefeti bozuk.” diye kızarken iktidarın yaptıklarını tenkit etme imkânı elimize geçince limitsiz hakaret, üslupsuz, izansız, ferasetsiz, ahlaksız bir siyasal dil nasıl kullanırız? Bugün bu mevzuyu tenkit edeceğiz diye bir hanımefendinin… Bu, sizin kızınız da olabilirdi. Ben istihdamını asla meşru görmüyorum ama buna “Hükûmeti tenkit etmek için bir mevzi yakaladık.” hevesiyle canhıraş yapışıp bir hanımefendinin, bir kızımızın, bir kadının izzetine, iffetine, namusuna bu kadar pespaye cümle kurulmasına da asla razı olamayız. Yani siyasete bir üslup kazandıracaksak, siyasetin tenkit diline de bir üslup kazandıracaksak… Ben hususiyetle kendi nefsime de çok rahatlıkla bu payları verdiğim için konuşabiliyorum. Hükûmeti tenkit etmek başka bir şeydir, “Hükûmete kızacağız.” diye mukaddesat saldırganlığı başka bir şeydir, “Hükûmete kızacağız.” diye bir kızcağızın izzetine, iffetine, namusuna bu kadar galiz cümlelerle cümle kurmak başka bir şeydir.

Efendim, sarayın propaganda dilinin seçim sathına girildiği andan itibaren kendisine ait olanı ululayıp, kendisine ait olmayanları “zillet” diye takdim etmesinden… Ben gerçekten, sarayın ve propaganda imkânlarını onlara veren danışmanların ifade bozukluklarıyla ilgili bir ihtisas komisyonundan tavsiye almaları gerektiğine inanıyorum, gerçekten inanıyorum. Yani bu ülkede Cumhurbaşkanımızın -ilk defa tecrübe ediyoruz bunu- “hepimizin Cumhurbaşkanı” olması, seçimlerde “sadece AK PARTİ’nin Cumhurbaşkanı” olmaya evriliyor. O yüzden, bazı cümlelerini Cumhurbaşkanlığı makamına yakıştıramadığımız için kızamıyoruz, kızarken zorluk çekiyoruz, kızarken devlete kızıyormuş gibi hissediyoruz. O yüzden bari centilmenlik anlaşmasını şöyle yapalım: Eski zaman siyasetçileri gibi biraz alicenap olsun Beyefendi, kendisini tenkit edenlere karşı “Cumhurbaşkanına nasıl böyle konuşursunuz?” gibi feveran etmek yerine, bir parti genel başkanı gibi seçim sathı boyunca “Ben, Cumhurbaşkanı gibi size davranmayacağım, parti başkanı gibi davranacağım, ona uygun tenkitlerinizi de göğüsleyeceğim.” gibi bir alicenaplık göstersin; aksi hâlde hangi sözü hangi sıfatıyla söylediğini bilemediğimiz Cumhurbaşkanının AK PARTİ Genel Başkanlığına bile yakıştıramayacağımız bazı cümlelerine mukabele edince “Siz nasıl Cumhurbaşkanımıza hakaret edersiniz.” gibi sitemlerle karşılaşıyoruz. Bunu da ilk defa tecrübe ettiğimiz için, arkadaşlar, anlamanız lazım. Cumhurbaşkanımız aynı gün içinde üç dört tane rolün, üç dört tane mesuliyetin, üç dört tane siyasi, sosyal pozisyonun cümlelerini kurduğu için tefrik etmekte zorlanıyoruz. Dolayısıyla uygun hâle getirmek için Cumhurbaşkanı “Seçim başladı, Cumhurbaşkanlığım ikinci planda, ben AK PARTİ Genel Başkanı olarak yarıştayım.” desin, ona göre rekabet edelim. Siyaseten münhasıran Sayın Cumhurbaşkanının, umumiyetle de AK PARTİ’deki arkadaşlarımızın seçim sathında kendilerine oy vermeyen insanların da temsilcileri olduklarını unutmamalarını tavsiye ederim. Memleketin bir yarısına “zillet” demek, memleketin bir yarısının oyunu alabilme iradesi ortaya koymuş bir topluluğa “zillet ittifakı” demek, “illet ittifakı” demek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave süre veriyorum.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...siyasi nezaketin de siyasi tahammülün de kaldırabileceği bir şey değildir. Her ülkenin haini olur arkadaşlar. Gönül arzu eder ki olmasın ama her ülkenin haini olur, bir olur, iki olur; biraz kötü yönetirseniz üç olur; hani peş peşe üç beş ferasetsiz adam gelir beş olur ama bir ülke yüzde 10’a hain diyorsa o ülkenin yönetimi kötüdür arkadaşlar, maharetsizlikle yönetiliyor demektir. Bir ülkenin yüzde 49’una hain deniyorsa o ülkenin siyasi yönetim maharetsizliğiyle yönetildiğine hamledilir bu cümle. Dolayısıyla lütfen arkadaşlarımız, münhasıran AK PARTİ’deki arkadaşlarımız, hususiyetle de Sayın Cumhurbaşkanı memleketin bir yarısına “zillet” de, “illet” de demekten lütfen sarfınazar etsin.

Genel Kurulunuza saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekilimiz Sayın Mustafa Baki Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Ersoy.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde -25 ve 48’inci madde aralığında- konuşma yapmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz hakkı almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi, ekran başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Kayseri’mizin Hacılar ilçesinde başıboş köpeklerin saldırısına uğrayarak can veren kardeşimiz Mehmet Özer’e Cenab-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyor, bu üzücü hadisenin tekrar yaşanmaması için yetkilileri gerekli tedbirleri alarak daha hassas davranmaya davet ediyorum.

Kanun teklifinin ikinci bölümünde, hayvancılığın desteklenmesi amacıyla büyükbaş ve küçükbaş hayvanların satışından ve üreticilerden satın alınan sütün satın alma bedeli üzerinden alınan binde 1’lik pay kaldırılmaktadır.

Teklifle, işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarında kolaylık sağlanmaktadır. Bu kapsamda, kanundaki son 120 günlük prim ödeyerek sürekli çalışma şartı “hizmet akdine tabi olma” şeklinde yumuşatılarak yüz yirmi gün boyunca hizmet akdine tabi olmasına karşın devamsızlık hâllerinden kaynaklı ödememe durumunu ortadan kaldırmaktadır.

Son yıllarda özel kişi ve derneklerin ülkemizde akreditasyon faaliyetlerinde bulunma teşebbüslerinin olduğu görülmektedir. Oysa 2010 yılından beri AB ülkelerinde yalnızca tek bir akreditasyon kurumuna yetki verilmektedir. AB’deki bu uygulamaya paralel olarak ülkemizde de Türk Akreditasyon Kurumunu görev alanına giren konularla ilgili olarak tek karar merci olarak yetkilendirmektedir. Ayrıca, yetkisiz akreditasyon faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik, ilgili mülki amirlere bir yetki verilmesi veya yasal takiple faaliyetin durdurulabilmesi mümkün hâle gelecektir.

Teklifle, portföy yönetim şirketlerinin emeklilik yatırım fonlarına ilişkin faaliyetlerinin gözetilmesine yönelik Sermaye Piyasası Kuruluna gerekli altyapı kurma yetkisi verilmektedir. Böylece, Sermaye Piyasası Kurulunda, Emeklilik Gözetim Merkezine aktarılan bazı bilgilerin ve ham verilerin incelerek analiz edilmesi ve raporlanarak kurula sunulması, daha açık bir ifadeyle portföy yönetim şirketlerinin bu fonları iyi yönetip yönetmediğinin takibi sağlanacaktır.

Teklifle, Kamu İhale Kanunu kapsamındaki kuruluşların Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünden yapacakları çay ve çay ürünleri alımları Kamu İhale Kanunu hükümlerinden istisna tutulmaktadır. Teklifle, ihaleye katılacak isteklilerin mal, hizmet veya yapıma özgü cirolarının ekonomik ve mali yeterliliklerinin tespitinde kullanılması imkânı getirilmektedir. Belgesi kullanılan ortağın tüzel kişiliği temsile ve yönetime yetkili olması şartı aranmaktadır. Yüklenici firmalara sözleşmelerin imalat girdilerinde meydana gelen beklenmeyen fiyat artışlarından korunması amacıyla kamu idarelerinin onayına bağlı olarak fesih ya da devir hakkı verilecektir. Bilindiği üzere, fiyatta meydana gelen bir değişimin beklenmeyen fiyat artışı kabul edilebilmesi için malzemenin uygulama ayına ait fiyatının baz fiyata göre artış oranı ile uygulama ayına ait endeksin temel endekse göre artış oranı arasındaki farkın yüzde 3’e eşit veya daha fazla olması gerekmektedir.

Yurt içi ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın talebini de göz önüne alarak yatırımcılara sunulan finansman araçlarının çeşitlendirilmesi ve yatırımcı tabanının genişletilmesi amacıyla Hazine ve Maliye Bakanlığının iç ve dış piyasalarda farklı kira sertifikası türlerinden ihraç yapabilmesine imkân sağlanabilmektedir.

Teklifle, şalgam suyu ile bebek ve devam sütü sayılan içeceklerden alınan ve daha önce yüzde 10 olarak uygulanan ÖTV oranı sıfıra indirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeyle bu ürünlerin perakende satış fiyatında düşüş beklenmektedir.

Bildiği üzere, önceki dönemde sadece er ve erbaşların kendileri ücretsiz sağlık hizmeti hakkından faydalanabiliyordu. Bu düzenlemeyle, er ve erbaşların genel sağlık sigortası sayılmayan eş ve çocukları ile anne ve babalarının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında değerlendirilmesi sağlanmaktadır.

Teklifle, vatandaşlarımızın geçim sıkıntılarının giderilmesi yönünde önemli bir düzenleme yapılarak yaşlılık, malullük ve ölüm aylıklarına bin TL’lik alt sınır getirilmektedir. Böylece vatandaşlarımızın gelirlerinde bir iyileşme olacak ve belirli bir seviyede gelir güvencesine kavuşmuş olacaklardır.

Teklifle, sigorta şirketlerinin sigortalamakta güçlük çektiği ya da teminat vermek istemediği riskleri sigortalayacak, sermayesi Hazine ve Maliye Bakanlığına ait yerli ve millî bir Türk Reasürans Anonim Şirketi kurulması hedeflenmektedir.

Belediyelerin ihtiyaç duyduğu yatırım nitelikli projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Strateji ve Bütçe Başkanlığı bütçesine konulan belediyelere yardım ödeneği, belediyelerin talebi üzerine, Cumhurbaşkanı tarafından kullandırılabilecektir.

Bilindiği üzere, yatırım teşvik sistemleri, ülkelerin stratejik sektörleri için önem arz eden, ara mallara olan ithalat bağımlılığını azaltma potansiyeli taşıyan yatırımları teşvik etmek amacıyla hazırlanır. Yatırım teşvik sistemi, ülkemizin kalkınması ve uluslararası rekabet gücünün artırılması için de hayati önemi haiz bir konudur. Nitekim, mevcut düzenlemeyle, imalat sanayisi yatırımları üzerindeki finansman yükünü gidermek amacıyla KDV iadesine yönelik uygulamanın 2019 yılında da devam ettirilmesi amaçlanmaktadır.

Teşviklerden ve yatırımlardan bahsetmişken seçim bölgem olan Kayseri’mizin savunma sanayisi alanında hak ettiği ancak henüz gerçekleşmeyen yatırımlardan bahsetmek istiyorum. Kayseri, 1933’te tayyare fabrikasının üretime geçmesiyle birlikte savunma sanayisiyle tanıştı ve savunma sanayisinin gelişip büyümesi için her zaman çaba sarf etti. Stratejik konumundan, tankların modernize edildiği Anatamirinden, ASPİLSAN’dan, TAKSAN’ından söz edilip yıllarca “Altyapı hazır, işte yan sanayi, işte insan gücü.” denilerek yatırımlardan pay almaya çalıştı ama bir türlü yol alamadı, hep ihmal edildi.

1991 yazında Hava İkmal Merkezi hareketli günlere sahne oldu. Sözde İspanyollarla anlaşma yapılmıştı, askerî amaçlı CASA tipi hafif nakliye uçakları Kayseri’de üretilecekti. Kanada, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri firmalarıyla helikopter üretimi için ön anlaşmalar yapılmıştı. Helikopter üretiminde Kayseri’nin payı yüzde 40 olacak, kalanı Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezi ile Güvercinlik ve Mürted’e ayrılacaktı. Bunlar, zamanın Millî Savunma Bakanı tarafından, hükûmet adına yapılan açıklamalardı. İlginçtir, yapıldığı söylenen ön sözleşme ve anlaşmaların üzerinden yıllar geçti, ortada ne uçak var ne de helikopter var. Anlaşılan, altyapıydı, potansiyeldi derken kendimizi avutmaktan öteye yine gidemedik, yine “Kayserili işini bilir.” mantığıyla avutulduk.

Kayseri’de Hava İkmal ve Bakım Merkezi ve Anatamir Fabrikası gibi iki önemli kuruluş varken yıl 2019 oldu ama hâlâ biz bu kuruluşların kıymetini bilemiyoruz. Yatırım yapılmadığı için bu fabrikaların özelleştirilmesi veya kiralanması bu işletmeleri heba etmek olur. Bu işletmelere gerekli destekler verildiği takdirde hem savunma sanayimize katkısı büyük olacak hem de Kayseri’mizin üretime katkısı büyük olacaktır. İlk yerli uçak çeker aracımız Rahvan ve bomba yükleme aracımız Seyit Onbaşı, İkinci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığında, Kayseri’de üretilmiştir. Kayseri üretmeye devam etmek isterken bununla ilgili en önemli husus ağır sanayi yatırımları olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacını kendi savunma sanayisiyle karşılamasının önemini bugün geldiğimiz noktada daha iyi anlıyoruz. Kayseri’de ilk uçak fabrikası kurulmuş olmasına rağmen bugün bu işletmeler gerekli ve yeterli yatırımları alamamaktadır ve kapasitesinin altında iş yapmaktadır. Yıllar önce “Fabrika kuran fabrika.” olarak tanımlanan TAKSAN’ı değerlendiremeyen Kayseri’mizin artık kaybedecek zamanı yoktur. TAKSAN bugün özel bir şirket bünyesinde ülke ekonomisine hem de savunma sanayisine katkı sunmak adına mücadele etmektedir.

Savunma sanayisinde parça üretecek takım tezgâhları bu işin kalbidir. Bugün Türkiye’de takım tezgâhı üreten TAKSAN’dan başka fabrika yoktur. Fakat bu fabrika Kayseri’nin fedakâr iş adamları tarafından kendi imkânlarıyla faaliyetine devam etmektedir. Takım tezgâhları üretiminde kullanılan servo motor ithalatına ek yüzde 17 vergi getirilmesi müteşebbisleri düşündürmekte, ithal makinelerin önünü açmaktadır, ülkemizde üretilen takım tezgâhlarının rekabet şansını düşürmektedir. Üreticilerimizi teşvik etmemiz gerekirken ek vergilerle maliyetlerimizi artırmamız üretimi yavaşlatacak, ithal ürünlerin önünü açacaktır. Bu konunun da takipçisi olacağımızı buradan ifade etmek istiyorum.

Kayserili sanayicilerimiz savunma sanayisinin ve sektörün taleplerini dikkate alarak yatırım yapmaya hazırdır. Bu nedenle hep birlikte elimizi taşın altına koyarak gerekli yatırımların önünü açmak zorundayız. Mevcut işletmelerimizi desteklemeliyiz. İlimiz birçok yatırıma altyapı olarak müsaittir, yeter ki devletimiz teşvik etsin.

Tren yollarını, kara yollarını ve hava yolu ulaşımlarını dikkate aldığımız zaman Kayseri’nin Türkiye’nin savunmasının kalbi durumunda olduğunu göreceğiz ve bununla beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ersoy, bir dakika ilave süre veriyorum.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Devamla) – …Türkiye’nin savunma sanayi merkezinin Kayseri olması gerektiğini de ısrarla savunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi noktalamadan önce, emektar gazetecilerimizin 10 Ocak Gazeteciler Günü’nü gönülden tebrik ediyorum, tüm gazetecilerimize hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak söz konusu teklifi olumlu değerlendiriyor, destekliyor, vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süremiz on dakika Sayın Toğrul.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, artık iktidarın tavrı şu: “Siz ne derseniz deyin, ben bildiğimi söylerim. Kim ne konuştu, kim ne söyledi, nasıl konuştu, içeriği nedir, önemli değil. Benim bildiğim bildiktir, ben bildiğimi devam ettiririm.” diyor.

Değerli arkadaşlar, tabii, şimdi, torba yasalarla ilgili, başından beri, öteden beri, biz, bunun sıkıntılı bir yasama yapma biçimi olduğunu, kaliteli yasama yapmaya aykırı olduğunu defaatle ifade ettik. Maalesef bu uyarılara geçmişte kısmen de olsa “Bir daha bu yolla biz torba getirmeyeceğiz.” sözleri verilmesine rağmen şimdi artık bu bir yol oldu. Normal bir yasa getirme biçimi kalmadı, tamamen artık torbayla geliyor. Torba geliyor, görüşülüyor, bu arada bir torba hazırlanıyor, o görüşülüyor, başka bir torba hazırlanıyor.

Şimdi değerli arkadaşlar, o kadar özensiz hazırlanıyor ki Bütçe Komisyonunda görüşülürken aslında torbanın içeriğine baktığınızda hemen hemen tüm ihtisas komisyonlarını ilgilendiren maddeler var. O komisyonlarda görüşülmüyor. Kaliteli yasama yapmanın yeri hepimiz biliyoruz ki ihtisas komisyonlarıdır ama ihtisas komisyonlarında görüşülmüyor, doğrudan Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Peki, o kadar özensiz hazırlanıyor ki Plan ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra başkaca maddeler ilave ediliyor, kanunun adı bile değişiyor. Bakın, ilk geldiğinde kanunun adına “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapan Kanun Teklifi” deniyordu, sonra “Vergi Kanunları” ilave edildi ve adı da değişti “Vergi Kanunlarıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapan Kanun Teklifi” olarak geldi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında başlığında yanlışlık var. Şimdi, “bazı” dediğiniz zaman herhâlde üç, beş kanunu ilgilendiriyor diye düşünürsünüz. İnanın bu başlığı değiştirmek lazım, şöyle yazmak lazım: “Hemen hemen tüm kanun maddelerinde ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan kanun teklifi” demek lazım çünkü şimdi başlıklarını saysam -on dakika sürem- hangi kanunlarda değişiklik yaptığına dair sürem yetmeyecek. Hemen hemen tüm kanunlarda değişiklik yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 16 Nisan referandumunda biz bu referandumun, bu biçimin ülkedeki erkler ayrılığını ortadan kaldıracağını, yasamayı yürütmenin bir egemenliği altına sokacağını, yasamayı ve yasamanın gücünü ortadan kaldıracağını ifade ettiğimizde Hükûmet meydanlarda yasamanın daha nasıl güçlü olacağını ifade ediyordu ve bunu da gerekçelendirirken “Efendim, vekil sayısını 600’e çıkardık ve seçilme yaşını 18’e indirdik.” gibi süslü cümlelerle kamuoyuna anlatıyordu.

Şimdi, bu kanunun, torba yasanın -“torba” mı demek lazım, “çorba” mı demek lazım- hazırlanışına bakalım. Arkadaşlarımız Plan ve Bütçe Komisyonunda soruyorlar, diyorlar ki: “Siz bu kanun teklifini nasıl hazırladınız?” “Efendim, biz gittik bakanlıklara, tek tek bakanlarla görüştük, sorduk ‘Sizin ihtiyacınız nedir?’ dedik, onlar da belirlediler, biz torbaya attık.” Değerli arkadaşlar, siz yasama olarak yürütme erkinin işini yapmak zorunda değilsiniz. Sizin yükümlü olduğunuz kesim halktır, millettir. Eğer sorun arıyorsanız gideceksiniz millete soracaksınız: “Sizin ne sorununuz var?” Milletin sorunlarını dinleyeceksiniz, onları burada yasalaştırmaya ve milletimizin, halkımızın sorunlarına çözüm aramaya çalışacaksınız; sizin göreviniz bu olmalı ama siz ne yapıyorsunuz? Halkı, milleti bir tarafa bırakıyorsunuz, bakanlara yani yürütmeye “İhtiyacın nedir?” diyorsunuz.

Kanun teklifine baktığımızda peki ne var? Kanun teklifi -AKP her zaman yaptığını yapıyor- rantiyeye hizmetle yükümlü; milleti, emekçiyi, çalışanı hiçbir zaman görmeyen torba yasalarla ilgili. Değerli arkadaşlar, bu bölümde hangi kanun tekliflerini göreceğiz? Tabii, şunu da unutmadan söylemem lazım: Bunu yaparken de ne yapıyorlar? Soslu bazı maddeleri içine koyuyorlar, örneğin “Efendim, biz İşsizlik Fonu’na daha rahat erişimi sağlayacağız.” diyorlar ya da “Yaşlılık aylığını bin liraya yükselteceğiz, bunun altındaysa bin liraya tamamlayacağız.” diyorlar ve bunu ambalajlayıp kamuoyuna bunları söylüyorlar. Ama arka plana baktığınızda, değerli arkadaşlar, arka planda Makyavelist bir yaklaşım var, kendi zenginini yaratmak ve sermayeyi daha da zengin etmek için her türlü alanı açmak var.

Bakın, değerli arkadaşlar, gittikçe merkezîleşiyoruz. Demokrasinin en önemli görevi yönetimi yerelleştirmektir, yereli güçlendirmektir, belediyeleri güçlendirmektir çünkü doğrudan demokrasinin ilk ulaştığı yer belediyelerdir.

Peki, ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Bakın, bu torbanın içerisinde, vergi koyma görevini Meclisten alıyoruz, Cumhurbaşkanına veriyoruz, Cumhurbaşkanı istediği belediyeye kaynak aktarabilecek. E şimdi, Cumhurbaşkanının… Hani “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” HDP’li belediyeleri bir düşünün arkadaşlar. Şimdi “Cumhurbaşkanı” dediğimiz kişi tarafsız olmalı, herkese, herkesin Cumhurbaşkanı olmalı. E peki, öyle mi? Yeri geldiğinde 2 şapkası var. AKP Genel Başkanı, yeri geldiğinde “Ben Cumhurbaşkanıyım.” diyor ve HDP’ye yaklaşımını hepimiz biliyoruz, kayyum atamasından belli, kayyumları atayarak halkın iradesine el koymasından belli. E şimdi, bu Cumhurbaşkanının belediyelere ödenek ayırırken eşit davranacağını nasıl söyleyebiliriz? Bu mümkün müdür? Bunu iddia edebilecek, şu Mecliste bir Allah’ın kulu var mıdır? Yoktur değerli arkadaşlar.

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Var, var!

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bakın, bu iktidar Makyavelisttir, belki gelmiş geçmiş en Makyavelist iktidardır. Her yolu mübah görüyor değerli arkadaşlar, iktidarını sürdürmek için. Ahlak, etik, adalet ve yeri geldiğinde dinin istismarı dâhil her türlü yol ve yöntemi kullanıyor.

Şimdi, bakın, son dönemde bir yerel seçime gidiyoruz; dünyanın sonu değil değerli arkadaşlar, belediye başkanlarını seçeceğiz. Peki, ne yapıyor? Halkların Demokratik Partisine yönelik resmen bir savaş ilan etmiş durumda. İl ve ilçe binalarımızı polis, yolgeçen hanı gibi kullanıyor. Parti çalışanlarımız, il ve ilçe eş başkanlarımız, neredeyse çalışma yürütemeyecek hâle getiriliyor ve süslü cümlelerle “Efendim, işte, terörle…”

Bakın, en son, Antalya’ya giden 2 parti meclisi üyemiz şununla suçlandılar: Orada, işte, efendim, sarı yeleklilerin yarattığı eylemleri yapacaklarmış, bunu örgütleyeceklermiş. Şimdi, akla ziyan bir durumla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bu iktidar sadece Makyavelist değil, aynı zamanda büyük Goebbels öğretisini de iyi almışlar. Goebbels’ten gerçekten bu kadar etkilenen bir iktidar zor bulunur. “Yalan söyleyin, yalanı her seferinde büyük söyleyin.” Evet, halkı kandırıyor, halka her an yalan söylüyor. Bakın, bunun içerisinde din istismarı da var.

Şimdi, 31 Martta yerel seçime gidiyoruz. Gaziantep’te bir üniversite kurmuşlar. Ne zaman? Birkaç ay önce. Adı ne? Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. Bugün, Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin adını “İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” koyacağız. Ya, daha birkaç ay önce kurdunuz ve hâlâ da daha kuruluşu tamamlanmamış, rektörü bile atanmamış; şimdi isim değişikliği yapıyorsunuz. Niye? Arkadaşlar, satacak bir şey yok; satacakları din tacirliğidir ve bunu da yapıyorlar.

Dediğim gibi, Goebbels’ten gerçekten bu kadar etkilenen başkaca bir iktidar yok. Onun için bu iktidarın… Ama ne yaparsa yapsın, ne kadar Makyavelist davranırsa davransın eninde sonunda halkın iradesi, özellikle Halkların Demokratik Partisine gönül verenlerin iradesi sizleri orada, o belediyelere atadığınız kayyumlarınıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toğrul, bir dakika ilave edelim toparlayın.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Teşekkürler Başkanım.

O kayyum atadığınız, halkın iradesini gasbetiğiniz o irade, sizin asla ve asla orada kalmanıza izin vermeyecek.

Bakın, istediğiniz kadar seçim hilesi yapıyorsunuz; seçmen taşıyorsunuz, seçmenleri siliyorsunuz. Bir adreste 700… Değerli arkadaşlar, 1 dairede… Dün AKP Grup Başkan Vekili şunu söylüyor: “Efendim, orada topçular kalıyor.” Bahsedilen bir dairede 700 kayıtlı seçmen olabilir mi? Yurtla kıyaslıyor. Yurt aynı değil ki.

Şimdi, dolayısıyla değerli arkadaşlar, ne yaparsa yapsın AKP, yolun sonu görünüyor ve siz gideceksiniz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Açabilirseniz şuradan, kayıtlara geçmesi için.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatip kürsüden özellikle Cumhurbaşkanımızı ve grubumuzu ifade ederek Makyavelist politikalar ortaya koymakla suçladı. Oysa ki tarafsızlığın ve vatandaşlara hizmet götürmede eşitliğin sözde değil özde olması lazım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Doğrudur, doğrudur.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bugüne kadar on altı yıl boyunca AK PARTİ hükûmetleri ve grubumuz olarak da yapmış olduğumuz yasal düzenlemelerde bir oy alıp almadığımıza bakmaksızın 81 ilimize eşit hizmet götürme gayreti içerisinde olduk.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, siz söylüyorsunuz, halka bir sorun ya.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Milletvekili çıkarmadığımız Tunceli’de de duble yollar… Kamu yatırımlarıyla 81 ilimize eşit hizmetleri götürme gayreti içerisinde olduk. “Makyavelist” iddiasını tümden reddediyoruz. Bizim Türk-İslam medeniyetinde tarihimizden aldığımız ilhamla Kınalızade’den Yusuf Has Hacib’e, Gazzâlî’den Fârâbî’ye kadar…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Büyüksün Cahit!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …bizim geleneğimizde adalet, emanet ve liyakat anlayışına uygun olarak devletimizin anayasal düzenini işletiyor ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …aziz milletimiz için hizmet götürme gayreti içerisinde olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, her konuşmacıdan sonra AK PARTİ Grup Başkan Vekiline söz vermek gibi bir alışkanlık oluştu. Yani bu bir sataşma da değil.

BAŞKAN - Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama gerçekten bu yeni…

BAŞKAN – Sayın Türkkan, bu, herhangi bir…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Şu anda sözle biliyorsunuz grubumuza…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu bir siyasal eleştiridir Sayın Başkanım, buna cevap verilmesi gerekmiyor ki.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Toğrul.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kürsüden cevap verebilirler, 69’dan söz alabilir.

BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlarım, lütfen…

Meclis Başkanından nasıl söz isteneceği bellidir. Sayın Grup Başkan Vekili istese sataşmadan dolayı söz alabilirdi, kayıtlara geçmesi amacıyla kısa bir söz talep etti yani bu talebi de uygun gördük. Arzu etseydi sataşmadan dolayı söz de verebilirdik kendisine ama kayıtlara geçmesi açısından bir kısa değerlendirmede bulundu. Bu arada…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yani cevap verdiği eleştiriler… Yani hakaret etmedim ki Başkanım.

BAŞKAN – Yani söylediğiniz…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Eleştirmek, sataşmak değildir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bir grup başkan vekili yapılan bir konuşmaya karşı hassasiyet duyduğu konuları elbette ifade edebilir, bu, bütün gruplar için geçerli, bunda bir tereddüt yok, rica ediyorum, ayrıca bu konuda…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama siz, Sayın Başkanım, sanki burada ben bir hakaret yapmışım da onlar bu hakkı kullanmıyorlar gibi söz aldınız.

BAŞKAN – Hayır, hayır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu, doğru değil.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Toğrul.

Yani bir grup başkan vekili… Sizin konuşmanızdan dolayı istese ben sataşmadan dolayı söz verebilirdim kendisine.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama Başkanım…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkanım, eleştiri sataşmak değildir.

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, bunu bir tartışmaya açmayalım lütfen.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Biz açmıyoruz, siz açıyorsunuz.

BAŞKAN - Yani Meclis Başkanı kime nasıl söz vereceğini bilecek konumdadır. Bu konuyu lütfen bir daha gündem konusu dahi yapmayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, Başkanım, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Cavit Arı.

Buyurun Sayın Arı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan torba yasayla ilgili ikinci bölüm üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, malum olduğu üzere, AKP Grubu artık bu Mecliste görüşülecek olan kanunları torba yasa olarak gündeme getirip detayların vatandaşın dikkatinden kaçırılmasına dönük çalışmalarını hızlı bir şekilde sürdürmekte. Bugün burada 71 maddelik konu görüşülürken Plan ve Bütçe Komisyonunda da yine aynı şekilde başka bir torba yasa gündeme getirilmiş ve Komisyonda görüşülmekte.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan maddeler arasında özellikle Mera Kanunu’yla ilgili husus dikkat çekmekte. 24’üncü madde, elektrik üretiminde jeotermal enerjiden yararlanabilmek adına mera alanlarının kullanılması izninin verilmesiyle ilgili. Değerli arkadaşlar, şimdi, mera alanları zaten yeterince tehdit altında bu ülkede sayenizde. 2002’de ülkemizde mera alanları 14 milyon 600 bin hektar civarında iken bugün 10 milyon hektar civarına kadar inmiştir. Çünkü bu mera alanları özellikle HES’lerin, mermer ocaklarının ve taş ocaklarının ciddi tehdidi altında ve yine son dönemde çıkarılan imar barışıyla ciddi tehdit altına girmişti. Şimdi, bunlar yetmezmiş gibi, jeotermal enerji yani elektrik üretimi adına meralara bir kez daha el atılmakta. Değerli arkadaşlar, zaten bu jeotermal enerji üretiminde ciddi çevre etkisi var, öncelikle bölgede yaşayan vatandaşlarımız bundan çok muzdarip. Orada sağlığa ciddi etkisi var bu işin. Bakın, köylülerimiz, vatandaşlarımız, köylü kadınlarımız traktörlerin üzerinde bu tesislerin yapımını protesto etmekteler çünkü sağlık tehdidi altındalar öncelikle ve yine bu yapılacak tesislerin çevreye etkisiyle beraber tarıma zararı olacak, hayvancılığa ciddi zararı olacak yani vatandaşımız bu konudan ciddi anlamda muzdarip. Kaldı ki -Bakanlıktan verilen oranlara göre üretilecek olan enerji oranını söyleyeyim ben size- jeotermal enerji olarak üretilen elektrik üretimi genel üretimin sadece ve sadece yüzde 2’si seviyelerinde yani bu oran için bu alanların tahrip edilmesine hiç gerek yok değerli arkadaşlar. Bir taraftan, siz “Hayvancılığı destekliyoruz, teşvik ediyoruz.” der iken -ki 25’inci madde bununla ilgili- mera alanlarında Mera Kanunu gereğince süt üreticilerinden kesilmekte olan binde 1’lik payın kaldırılmasını gündeme taşıdınız. Bu maddeyi, bu madde yönünden sizleri destekliyoruz ancak şunu söyleyeyim: Bakın, konumuz hayvancılıksa Antalya’mızdan önemli bir besici arkadaşımızın gönderdiği mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum, bu arkadaşımız Antalya’mızın en önemli besicilerinden birisi. Gönderdiği mektupta der ki: “15 Ağustos 2018 tarihinden itibaren çiğ süt bedeli 1,7 TL olarak açıklanmıştır. Maalesef, bu fiyat bir hayvanın yemiş olduğu yemi karşılamamakta, bunun içindir ki mezbahalarda üretici kardeşlerimiz inanılmaz bir şekilde inek kesmekteler. Bu kadar düşük olmasının bir tek sebebi var: Üretici yedirmiş olduğu yem bedeli kadar süt parası alamamakta. Bu kesilen hayvanların acısı da beş altı ay sonraki süt üretim tonajlarındaki düşüşlerde ortaya çıkacaktır.

2018 yılında, devletin verilerine göre, süt işleyici firmalar ürünlerine yüzde 41 zam yapmışlardır ama maalesef çiğ süt fiyatları sadece yüzde 11 artış göstermiştir.

Yine, geçen yıl yonca fiyatı tarlada biçilmiş şekliyle 500 TL iken bu yıl 850 TL olmuştur. Mısır silajının tarlada biçilmiş fiyatı 145 TL iken bu yıl 210 TL olmuştur. Takdir edersiniz ki ülkemiz ekonomisinde tarım ve hayvancılık çok önemli bir yere sahip ama biz hayvancılık işletmeleri olarak devletimizden yeterli derecede destek göremediğimizi düşünüyoruz. Bu ekonomik durumlardan dolayı işletmelerimizi kapatmaya kadar gidiyoruz. Bizler elimizdeki ekmek teknelerimizi kaybetmeden ülkemizde tarım ve hayvancılıkla geçinen dolaylı olarak 20 milyon çalışanın sıkıntılarına kulak verilmelidir. Özellikle hayvancılık sektörü çok büyük sıkıntıdadır. Hepinizin bildiği üzere, girdi fiyatları inanılmaz artmıştır, banka faizleri de buna keza inanılmaz yükselmiştir. Aynı zamanda Ziraat Bankasından hakkımız olan destekleme kredilerinden tam olarak faydalanamıyoruz.” Böyle diyor bir hayvan üreticisi.

Değerli arkadaşlar, Ziraat Bankasından tam olarak faydalanamadığını ifade etmekte. Evet, çok doğru çünkü Ziraat Bankası bugünlerde sizin, önümüzde yapılacak olan seçim sürecinin finansıyla meşgul. Sizin vatandaşın algıyla oyunu yönlendirebilmenizle meşgul. Kredi kartları borcunun ödenmesiyle meşgul, bugüne kadar kulüplerin yapılmış olan ciddi borçlarının ödenmesiyle meşgul.

Değerli arkadaşlar, işte hayvancılıkta en önemli girdi yemdir. Mera alanları da bu anlamda en önemli kaynaklardır. Bu anlamda mera alanlarına lütfen el atmayın artık.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan maddelerden bir tanesi de yine 32’nci madde. 30 Haziran 2018 tarihinden önce 4734 sayılı Kanun’a göre ihalesi yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam eden sözleşmeler, imalat girdilerinin fiyatlarında beklenilmeyen artışlar meydana gelmesi nedeniyle, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki altmış gün içinde yüklenicinin başvurusu üzerine idarenin onayıyla feshedilip tasfiye edilir veya devredilir. Yani deniyor ki bu maddeyle: Değerli arkadaşlar, bu ülkede bir kriz var. Bu ülkeyi biz krize soktuk, ülkeyi iyi yönetemedik. Bu nedenle de yatırımlarda çıkılan ihalelerde ihaleyi alanlar kriz nedeniyle ciddi borç altına girecek. İşte bu borç altına girmeden almış olduğu ihaleden vazgeçsin. Bunun anlamı budur. Yani bu maddeyle siz, bu ülkede krizi resmen ilan etmiş durumdasınız. Zaten biz söylüyorduk, siz ısrarla kabul etmeme gibi bir davranış içerisindeydiniz ama işte bununla krizi açıkça siz de kabul etmiş durumdasınız.

Yine bu maddelerden 43’üncü maddeye şöyle bir bakalım; malullük ve yaşlılık sigortasından ödenen emekli aylığının en az bin TL olacağına dair.

Değerli arkadaşlar, zaten Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde emekli aylıklarının en düşük 1.500 TL olacağına dair taahhüdü vardı. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde emekliye iki bayramda en az birer maaş ikramiye taahhüdü vardı. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde çalışan emeklinin maaşından kesilen yüzde 15 SGK priminin kesilmesinin kaldırılması vardı. Yine, asgari ücretin en az 2.200 TL olacağına dair taahhüdü vardı. İşte şimdi, bu taahhütler kapsamında baktığımda sizin ancak Cumhuriyet Halk Partisine yetişmeye çalıştığınızı görüyorum. Çünkü bizim taahhüdümüz emekliye birer maaş ikramiye iken siz ancak biner TL verebildiniz. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin asgari ücretin en az 2.200 TL olması gerektiğine dair taahhüdü varken siz ancak 2.020 TL verebildiniz. Şimdi, sizin en düşük emekli maaşının bin TL olmasına dair getirdiğiniz teklifiniz yine Cumhuriyet Halk Partisinin taahhüdünün, teklifinin çok altında kalmıştır değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arı, tamamlayalım.

CAVİT ARI (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Son olarak şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Bakın, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesinde, belediyelerin ihtiyaç duyduğu yardım ödeneği belediyelerin talebi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından kullandırılmaya yetkilidir.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede artık Cumhurbaşkanı, sadece tek başına Cumhurbaşkanı değildir bilindiği üzere, bir partinin -ki iktidar partisinin- Genel Başkanıdır. Şimdi, belediyelere aktarılacak olan ödeneğin bir siyasi partinin genel başkanı durumunda olan Sayın Cumhurbaşkanına böyle bir yetki verilmiş olması, belediyeler arasında bir haksızlık yaratacaktır ve yine Anayasa’ya aykırı olarak eşitsizlik yaratacaktır.

Hiç kimse şunu söyleyemez: Sayın Cumhurbaşkanı bu anlamda herkese eşit davranır. Değerli arkadaşlar, ben şunu söylemek istiyorum: Bir belediye düşünün yatırımlarını ilçesinin, ilinin, şehrinin hizmetinde kullanmış, bir başka belediye de orada şan şöhret olsun diye gösterişe harcamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Devamla) – Hemen bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Selamlayalım Sayın Arı…

CAVİT ARI (Devamla) – Evet.

E, şimdi, o belediyeye partilisi diye Sayın Cumhurbaşkanı bir bütçe aktarırsa diğer bölgede yaşayan, beldede yaşayan, ilde yaşayan vatandaşa, belediyeye haksızlık olmayacak mı değerli arkadaşlar?

BAŞKAN – Selamlayalım…

CAVİT ARI (Devamla) – İşte böyle bir düzenlemenin getirilmiş olması eşitliğe aykırıdır ve tarafsızlığa aykırıdır diyorum ve bu maddelerin reddini talep ediyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum değerli arkadaşlar.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Şahıslar adına söz isteyen Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçi çok milletvekili arkadaş yok ama yine de hepinizi selamlıyorum. Doğrusu insanın -kendi adıma söyleyeyim- konuşası da yok yani böyle bir ruhsuzluk, böyle bir, ne bileyim, garip bir hava var şu anda Mecliste. Kime ne anlatıyorum, bilmiyorum, stüdyoda konuşuyorum. Ben şu anda kendimi televizyon stüdyosunda konuşur gibi hissediyorum, onu halkımıza da söyleyeyim çünkü karşımda dinleyici ya da milletvekilleri, bir yasama faaliyeti olmadığını önemle belirtmek istiyorum.

Bugün Çalışan Gazeteciler Günü.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Garip bir şey…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani şu anda öyle hissediyorum, ne yapayım?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Ama Başkanım gayet iyi, bizler iyiyiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben öyle hissediyorum, bunu söylüyorum, duygumu söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, siz hitabınızı sürdürün, siz mesajlarınızı verin.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, 212 sayılı Yasa’nın aynı zamanda yürürlüğe girdiği gün, özlük haklarıyla ilgili aslında bir gün ama gazetecilerin özlük haklarını düşünecekleri zaman var mı? Yok tabii ki. Çalışan gerçek gazeteciler var mı, bunu konuşmamda kısaca ifade etmek istiyorum.

Evet, gerçekten bugün çalışan gazeteciler olmadığı için aslında bu takvim, bugün bence yapraklara asılı kalıyor çünkü etrafımızda gazetecilerin hangi koşullarda çalıştırılmadığına yakından tanıklık ediyoruz. Gazeteler kapatılıyor, gazeteciler tutuklanıyor, televizyonlar kapatıldı, sarı basın kartları iptal edildi. Neden? Çünkü dünyaya çalışan gazetecilerin, gazetecilerin tutuklu olmadığını ya da az olduğunu ispatlamak için sarı basın kartlarının olması gerekiyordu. Bunlar da yetmedi, ana akım medya kuruluşu olan Doğan Grubu devlet destekli krediyle şimdi -biliyorsunuz burada çok tartışıldı- artık başka bir modda çalışıyor, yandaş medyaya katıldı.

Peki, gerçekten, dünya bunu yutuyor mu yani buna ikna oluyor mu? Tabii ki olmuyor.

Son bir şeyi okuduğumda gülümsedim ve sizinle paylaşmak istiyorum. Alman Gazeteciler Birliği (DJV) Başkanı Frank Überall geçtiğimiz haftalarda bir açıklama yaptı -bilmiyorum duydunuz mu, ben de incelerken gördüm- kendi ülkesinde gazetecilik yapan meslektaşlarına “Hiç kimse yılın en güzel haftalarını gözaltında geçirmek zorunda kalmak istemeyecektir.” diyerek bir ironi yapmış ve demiş ki: “Türkiye tatiliniz kötü bir tuzak hâline gelebilir, aman dikkat edin.” Niye böyle demiş? Çünkü demiş ki: “Gazeteciler özel tatillerine dikkat etsinler, hatta sosyal medyalarına geçmişe doğru bir baksınlar, Türkiye hakkında bir yorum yapmışlarsa başlarına ne geleceği malum, tatilleri bitebilir.” Bu kadar da dünyanın diline utanç verici bir şekilde malzeme olmuş durumdayız. Bu örnek gerçekten çok dikkat çekici. Türkiye’ye seyahat uyarıları yapılacak kadar vahim bir noktadayız. Evet, bu bir utanç tablosu.

Utanç tablosunun başka bir boyutu: Sınır Tanımayan Gazetecilerin her yıl Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi sıralanıyor, 180 ülke bu endekste yer alıyor, Türkiye 157’nci sırada. Daha vahimi var: Türkiye’nin 1 sıra önünde Afrika ülkesi olan Ruanda yer alıyor, 1 sıra gerisinde ise Kazakistan yer alıyor. Utanç tablosunu ağırlaştıran başka bir boyut.

Peki, milat ne? 2014’te -otosansürün, basın sansürünün miladı- Pamukova’daki hızlı tren kazası olmuştu, hatırlayanınız vardır. O dönem bir gazeteci “Ulaştırma Bakanı istifa edecek mi?” diye Erdoğan’a sormuş, Erdoğan da “Sen hangi gazetedensin?” demiş ve o günden bugüne gelmişiz. Gazeteciler o günü bir milat olarak kabul ediyorlar ve gerçekten, Türkiye Gazeteciler Sendikası da verilerine göre şu anda 141 gazeteci ve medya çalışanının cezaevinde olduğunu söylüyor. Tabii, şunu diyeceksiniz resmî açıklamalarda Cumhurbaşkanı ve AKP yetkilileri: “Hayır, hayır, onlar gazeteci değil, onlar gazetecilik faaliyetinden içeride değil.” Çünkü harıl harıl sarı basın kartları iptal ediliyor, geri alınıyor, gazeteciler ama içeride. Yani böyle bir realite var. Tabii ki bu tutuklu gazetecilerin önemli bir bölümünün Kürt medyasından olduğunu söylememe gerek yok. Sevgili Kibriye Evren bir gazeteci kadın, bugün mahkeme karşısına çıktı ve maalesef tutukluluk hâli devam ettirildi. Kibriye Evren şunu demişti cezaevinden gönderdiği bir mesajda: “Gazetecilik, gerçekleri açığa çıkarınca anlam bulur.” Bir de ayrıca şunu eklemiş: “Gazeteciler susarsa tüm toplum susar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, iktidarın hedefinin, gazetecileri susturmakla aynı zamanda toplumu susturmak anlamına geldiğini de biliyoruz.

Gerçekten, bu konuda söyleyecek milyonlarca şey var ama şunun da hakkını teslim edelim: Her türlü baskıya, engellemeye, tutuklamaya, işten atılmaya, sarı basın kartlarının iptaline rağmen hakikat peşinde koşan ve bu konuda canını dişine takarak çalışan gazeteciler de var. İşte bu nedenle, ben özellikle, canını dişine takarak çalışan Ape Musa’nın, Hrant Dink’in, Metin Göktepe’nin, Kadri Bağdu’nun kalemini yere düşürmeyen gazetecileri özel olarak saygıyla sevgiyle selamlamak istiyorum. Evet, gazetecilerin görevi topluma hakikatleri ulaştırmaktır ve biz bu hakikatleri sunan gazetecilerin gününü kutluyoruz. “Kendilerinin yolu açık olsun.” diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

Sayın Akbaşoğlu, bir söz talebiniz var ama daha sonra değerlendirsem olur mu? Soru-cevap işlemini başlatacağım, bu bölümü bir bitireyim, ondan sonra bir bakayım tabloya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Olur.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sisteme giren arkadaşlarımızın sorularını sormalarını, Komisyonun da cevaplarını vermelerini kendilerinden bekliyorum.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Sayın Köksal…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanserojen olduğu tescillenen glifosat etken maddesinin bulunduğu ürünler başta Monsanto olmak üzere birçok şirket tarafından üretilip Türkiye'de satışa sunulmaktadır. Bu ürünleri satan Monsanto şirketinin lisans iptali için dava bile açılmasına rağmen insana ve doğaya zararlı olan, kansere neden olduğu tescillenen glifosat maddesinin bulunduğu ürünlerin satışına Tarım ve Orman Bakanlığı niçin hâlâ izin vermektedir? Acaba, Bakanlık için önemli olan emperyalist şirketlerin kazancı mı, yoksa Türk halkının sağlığı mıdır?

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Cumhurbaşkanı Yardımcısına soruyorum:

1) Görüşmekte olduğumuz 37 sıra sayılı Yasa Teklifi’yle 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası’nda değişiklikler getirilmekte, Cumhurbaşkanının ihale dışı işler yapmasına olanak tanınmakta, ÇAYKUR işletmelerine öncelik ve istisna hakkı verilmektedir. Bu istisnaların verilmesinin sebebi nedir?

2) Cumhurbaşkanına verilen bu hak ve yetkilerin takibi nasıl olacaktır? Bu kanun teklifiyle verilen istisnaların her zaman suistimalinin önlenmesi için hangi tür tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

3) Görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifiyle İhale Yasası 186 kez değiştirilmiş olacaktır. Bu değişiklikler, ihale düzenini altüst ettiği gibi devletin düzenini de bozmuş olacaktır. Bunun suistimallerini nasıl önleyeceksiniz? Ortada, gerçekten, kanun teklifini yapan milletvekili arkadaşlarımız ve Komisyon üyelerimiz bu değişiklik teklifinden vazgeçmeyi düşünürler mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Komisyona sorum şu: Yaşlılık, malullük ve ölüm aylıklarının alt sınırının bin TL olması öngörülmektedir. Teklif kapsamında yararlanacak hak sahibi sayısı ve ortaya çıkacak olan maliyet ne kadardır?

“Karamsarlık dipsiz kuyu, düşersen boğulursun. / Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun.” Kahramanmaraş’ımız önemli bir enerji merkezidir, 41 elektrik santraliyle Türkiye elektrik üretiminin yüzde 8’ini üretmektedir. Tam kapasite yıllık üretim 121 milyar kilovatsaat. 2 termik santral ve linyit işletmelerinde -Afşin-Elbistan- toplam 4.668 kişi çalışmaktadır. Tekstil kentidir; Türkiye'de üretilen ipliğin yüzde 35’i, dokuma kumaşının yüzde 10’u ilimizde üretilmektedir. İlimizde gelişmiş bir mutfak eşyaları sanayisi vardır. Çelik mutfak eşyaları üretiminin yüzde 60’ı burada gerçekleştirilmektedir. Şehrimiz geleneksel lezzetlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karaca…

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde canlı hayvan ve et üretimindeki daralma nedeniyle ve et fiyatlarındaki yükseklik bahanesiyle et ithalatını halkımıza müjde olarak duyurmaktasınız.

Bu kanundaki 25’inci maddede hayvancılığı teşvik için süt fiyatlarına ilişkin bir düzenleme getirip meraları jeotermal enerji yatırımlarıyla talan projesini nasıl açıklayacaksınız? Meraları enerji yatırımlarına açarak hayvancılığı tamamen bitirmek amacında mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünsal…

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Sağlık Bakanlığı ve SGK yetkililerine: Atamaları yapılmadığı için yaşanan sağlık emekçisi mağduriyetlerinin sayısı her gün artmakta. Zaten ekonomik olarak zor günler yaşayan yurttaşlarımız işsizliğe mahkûm edilmektedir. Sağlık sisteminde hizmetin kaliteli bir şekilde sağlanabilmesi için önemli bir yere sahip olan evde hasta bakım teknikerlerimiz atama mağduriyeti yaşamaktadır. Uzun zamandır atama sayılarının artırılması için taleplerini dile getiren evde hasta bakım teknikerlerinin mağduriyeti yöneticiler tarafından görmezden geliniyor.

Yeni bir seçim zamanı geldi. Yeni, evde sağlık birimleri açacak mısınız? Ambulans ve araç sayısını artıracak mısınız? İhtiyaca karşılık atama sayılarının yükseltilmemesi sağlık emekçilerinin mağduriyetini artırmaktadır. Yaşayabilmek için başka mesleklere ya da işsizliğe mecbur bırakılan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERVET ÜNSAL (Ankara) – …evde hasta bakım teknikerlerinin mağduriyetinin çözüme ulaşması amacıyla en kısa sürede atama sayılarını artıracak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyona sorum şu olacak: Teklifin 29’uncu maddesinde yer alan düzenlemeyle SPK bünyesinde emeklilik yatırım fonlarının gözetim ve denetimine yönelik bir altyapı oluşturulması öngörülmektedir. Bireysel emeklilik fonlarının güvenle, yatırımcıları mağdur etmeden değerlendirilmesi konusu gerçekten çok önemlidir. Bu kapsamda, bireysel emeklilik sistemine kayıtlı, toplamda kaç kişi vardır? Gönüllü ve zorunlu katılımcı sayısı kaçtır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Evet, bugün 10 Ocak. 1961’de Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanan gün, 1971 askerî darbesinden sonra Çalışan Gazeteciler Günü olarak değiştirilmiştir, bunu hatırlatmak istiyorum ve bugün, yine, 215 gazetecinin tutuklu olduğu 2019 yılında Çalışan Gazeteciler Günü bile kutlanamayan bir hâle gelmiştir. Ben buradan yüce Genel Kurulumuz huzurunda hak, hukuk, adalet ve gerçek basının var olabildiği bir ülke diliyorum ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarken Bartın’daki tüm emekçi gazeteci kardeşlerime selam yolluyorum, onların gününü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ucuz et olarak Türkiye genelinde belirli zincir mağazalarda satılan kuşbaşı et ve kıymada, yapılan sözleşmelerde, yağ oranı yüzde 20 olarak belirlenmiştir. Hâlbuki kasaplarda satılan kırmızı ette yağ oranı yüzde 5 ila 7’yi geçmemektedir. Şimdi soruyorum: Demek oluyor ki marketlere verilen sözde ucuz etin vatandaşa satış fiyatı 30 lira değil, 800 gramı 30 liradır yani kilogram fiyatı 37,5 liradır. Yani iktidar olarak algıda ucuz et reelde pahalı fiyatlardan et satıyorsunuz yani bir algı yaratıyorsunuz, bunu yönetmeye çalışıyorsunuz. Ben de şimdi size soruyorum: Acaba bu satışlardan kimler ne rantlar sağlıyor, bunu bir açıklar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Geçenlerde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Pakistan Başbakanı İmran Han’la yaptığı görüşmelerde de altını çizdiği -kendisi de ziyarete gelmişti ülkemize- çok önemli bir konu oldu. Bu konu, Pakistan Yüksek Mahkemesinin FETÖ ve okullarına yönelik aldığı kararla ilgiliydi. FETÖ'nün terör örgütü olduğunu yüksek mahkeme ilan etti ve bir yandan da okulların Maarif Vakfımıza teslimiyle ilgili bir açıklama yaptı ve karar aldı. Bu kararı çok önemli buluyoruz, kardeş ülke Pakistan’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu konuyla ilgili sabah Pakistan Büyükelçimizi de ziyaret ettim, bu konuda teşekkürlerimizi tekraren Pakistan halkına iletiyoruz.

Bir de sorum olacak: Yaşlılık, malullük ve ölüm aylıklarının alt sınırının bin TL olması öngörülmektedir. Bu teklif kapsamında yararlanacak hak sahibi sayısı ve ortaya çıkacak olan maliyet ne kadardır?

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) -Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekillerimiz, sorduğunuz soruların büyük bir bölümü yürütmeyle ilgili. Yani bakanlıklarımızdan bu konularda bilgileri alıp sizlere ileteceğiz. Özellikle Afyon Milletvekilimiz Burcu Köksal, yine Denizli Milletvekillerimiz Kazım Arslan ve Gülizar Karaca, aynı şekilde, Tarım ve Orman Bakanlığından gelecek olan bilgileri sizlere ileteceğiz.

Yine, diğer aldığımız sorular bu maddelerle ilgili sorularımız.

Kahramanmaraş Milletvekilimiz İmran Kılıç’ın bir sorusu var, bu soruya aynı zamanda Ankara Milletvekilimiz Asuman Hanım da değindi. Bununla ilgili malullük ve ölüm aylıklarında 2000 yılı sonrası herhangi bir alt sınır belirlenmemiş olmasından kaynaklı bir alt sınır düzenlemesi getirilerek malullük ve ölüm aylıklarının en az bin TL aylık ödenmesi öngörülmektedir. Dosya bazında bin TL’nin altında olmamak şartıyla ölüm aylıklarına da her bir dosyaya aylık en az bin TL ödenecek, hak sahiplerine de hisseleri oranında bu dağılım yapılacaktır. Bu kapsamda, bugün itibarıyla yaklaşık 96 bin dosya bulunmaktadır, 2018 yıl sonu itibarıyla da 103 bin civarında bir dosyaya ulaşılacağı öngörülmektedir. Maliyetlerin ise 2019 yılı için 58 milyon TL, 2020 yılı için 42 milyon TL olacağı hesaplanmaktadır.

Yine aynı şekilde gelen bir sorumuz var; Mersin Milletvekilimiz Ali Cumhur Taşkın tarafından sorulan bir soru “Bireysel emeklilik sisteminde toplam kaç kişi var, gönüllü ve zorunlu katılım sayısı kaç kişi?” diye sormuş. Özel emeklilik sistemi, genel çatı olarak değerlendirildiğinde, 2000’li yıllardan beri uygulanmakta olan gönüllü bireysel emeklilik sistemi ve 2017 yılında yürürlüğe giren otomatik katılım sistemi yani çalışanların işverenleri aracılığıyla otomatik olarak bireysel emeklilik sistemine dâhil edildiği uygulama olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her biri ayrı ayrı değerlendirildiğinde, mevcut durumda gönüllü bireysel emeklilik sisteminde yaklaşık 6,8 milyon katılımcı vardır. Otomatik katılım sisteminde ise 5 milyon katılımcı vardır. Toplam olarak bireysel emeklilik sisteminde yaklaşık 12 milyon katılımcı bulunmaktadır.

Yine, bu 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümünde yer alan düzenlemelerle ilgili genel konuşmalarda da bazı soruları almış bulunduk. Bu ikinci bölümdeki maddelerin bize getirdiği, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların satışından ve üreticilerden satın alınan, sütten alınan binde 1’lik ücretler kaldırılmaktadır.

Yine, işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarında kolaylık sağlanarak yüz yirmi gün boyunca hizmet akdine tabi olmasına karşın, devamsızlık hâllerinden kaynaklı işsizlik maaşı ödememe durumunun ortadan kaldırılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır.

Yine, yüklenici firmaların sözleşmelerinin imalat girdilerinde meydana gelen beklenmeyen fiyat artışlarının korunması amacıyla kamu idarelerinin onayına bağlı olarak yüklenici firmalara fesih ya da devir hakkı verilmektedir.

Yine, bu şalgam suyu çeşitliliği ve aromalandırılmış içme sütleri, bebek ve devam sütleri ÖTV’ye tabi tutulmayarak ve maddenin yürürlük tarihine kadar yapılan işlemler bakımından herhangi bir vergi işlemi yapılmayacaktır.

Er ve erbaşların genel sağlık sigortasından sayılmayan eş ve çocukları ile anne-babalarının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında değerlendirilmesi sağlanmaktadır.

Bu şekilde güzel bir çalışma yapılmış. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda bu maddeler üzerinde güzel bir müzakere geçirdik. İnşallah faydalı olacak bir çalışma yapılmıştır. Bunun da neticesini alacağız ve halkımıza da yansıyacaktır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birkaç dakika daha vaktimiz var.

Bir iki arkadaşımızın da soru talepleri olmuş.

Sayın Durmuşoğlu...

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Tarihe baktığımızda Türk gazeteciliği çok ciddi sınavlardan geçmiş, zaman zaman darbeleri meşrulaştırma aracı, zaman zaman da doğrudan darbe süreçlerinin ortağı hâline getirilmek istenmiştir. 15 Temmuzda ise darbeye karşı bir dik duruşla destan yazmıştır. Son on altı yılda ise ülkemiz genelinde hayata geçirilen reformlar, Türk basınının zenginleşmesine, çeşitlenmesine, daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasına vesile olmuştur. AK PARTİ olarak gazetecilerimizin her zaman yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın vahşice katledilmesi olayının üstüne cesurca gitmesi ve dünya kamuoyunu yönlendirmesi basın özgürlüğüne ülkemizin verdiği önemi bir kez daha göstermiştir. Mesleki sorumluluk bilinciyle karşılaştıkları tüm zorluklara rağmen fedakârlık ve özveri içinde görevlerini yerine getirmeye çalışan tüm basın emekçilerinin Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyor, görevlerini yaparken vefat eden basın mensuplarına Allah’tan rahmet diliyor, bu vesileyle tüm basın çalışanlarını en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Süleyman Bülbül…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ramazan ve Kurban Bayramı’nda emeklilerimize verilen bin TL’lik ikramiye sadece SGK’den aylık alan emeklileri kapsamaktadır. 10 banka, 6 sigorta şirketi ile TOBB ve ona bağlı ticaret odaları çalışanlarının dâhil olduğu 17 özel emekli sandığından maaş alan emeklilerimize ise bayram ikramiyesi verilmemektedir. Bayram ikramiyelerini alamayan sandık emeklileri için bu durum büyük bir haksızlığa yol açmakta ve bu haksızlığın acilen sona erdirilmesi gerekmektedir.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a sormak istiyorum: Bayramlarda verilen ikramiyenin özel emekli sandıklarından aylık alan emeklilerimizi de kapsaması için herhangi bir çalışma yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Bu şekilde soru-cevap işlemini tamamladık.

Sayın Bülbül, bir söz talebiniz oldu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan

Sayın Başkan, bugün diğer bütün parti gruplarının dile getirdiği gibi, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü olması hasebiyle söz almış bulunuyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Grup Başkan Vekilimiz Erkan Akçay Bey’le de birlikte Parlamento Muhabirleri Derneğimizin şahsında, Çalışan Gazeteciler Günü’müzü kutlamış bulunuyoruz. İnşallah, dünyada habercilik ile yorumculuğun birbirine tamamen karıştığı, gerçeklerin değil, algının, algı yönetiminin hâkim olduğu bir sürecin inşallah, sonuna gelinip objektif haberciliğin hâkim olacağı, gazeteciliğin gerçek manada yapıldığı günleri hep birlikte görürüz. Bu bir domino etkisi yaratıyor yani bir kötü örnek, başka bir kötü örneği arkasından getiriyor ve diğerini de meşru kılıyor ne yazık ki. Bizler gerçek manada objektif haberciliğin, gerçek manada gazeteciliğin hem yerel basında hem de ulusal basında hâkim olması dileklerimizle gazetecilerimizin Çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyoruz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akbaşoğlu, sizin de aynı mahiyette bir söz talebiniz var.

Buyurun.

31.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün gazetecilerin hakikaten önemli bir günü. Biz de bu münasebetle Parlamento muhabirlerini ziyaret ettik, onlarla sohbet ettik, biraz kendi düşüncelerini, yaklaşımlarını dinlemiş olduk ve gündemi değerlendirdik. Ben de bu münasebetle Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum, aileleriyle beraber kendilerine güzel, sağlıklı, mutlu bir hayat diliyorum.

Tabii, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi çok çok önemli. Biz bu konuda gerekli hassasiyeti mutlaka gösteriyoruz ve göstereceğiz. Şunu da ifade etmek isterim ki Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Tarafsız ve bağımsız yargı tarafından hiçbir kimse mesleği nedeniyle değerlendirilmez, ceza kanunları bakımından yaptıklarıyla değerlendirilerek bir netice söz konusu olur. O konuda da yargıya intikal etmiş hususlarla ilgili de karar ve takdir yargınındır.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu şekilde, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

25’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Mehmet Bekaroğlu                 Ömer Fethi Gürer                     Cavit Arı

                İstanbul                               Niğde                              Antalya

             Rafet Zeybek                 Emine Gülizar Emecan              Fikret Şahin

                 Antalya                              İstanbul                           Balıkesir

         Okan Gaytancıoğlu

                 Edirne

MADDE 25- 4342 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde yer alan birinci fıkranın (c) ve (d) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Edirne Milletvekilimiz Sayın Okan Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir torba yasa, çorba gibi, her şey var. 25’inci madde güzel. Niye? Bazı küçükbaş ve büyükbaş hayvan kesimlerinden para alıyorduk, onu almayacağız, çiftçiye iade edeceğiz. Yine, sütün satın alma bedeli üzerinden binde 1, çok düşük bir rakam, onu da almıyoruz. Sanki bir lütufmuş gibi Türkiye hayvancılığına bir destek yapıyorsunuz ama bir önceki maddede de Türkiye hayvancılığını tahrip ediyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Bedava yem kaynağı olan meralara yeni bir tahribat daha; bu sefer, maden suyu arıyorsunuz, mineralli su arıyorsunuz. Örneğin, Afyon’un Kızılay maden sularının olduğu yerde her yerde maden suyu çıkıyor ama özellikle, meralara göz diktiniz ya, oralara birtakım inşaatlar yapacaksınız, birtakım yatırımlar yapacaksınız, oralara da dalmak için ne yapıyorsunuz? Bu teklifi bize dayatıyorsunuz.

Ama hayvancılığı bitirdiniz. Yani ne kaldı? Burada kaç kere konuştuk, termik santral kuracaksınız, meraların üzerine; haberleşme santrali kuracaksınız, yine meraların üzerine; yol geçecek, meradan geçebilir. Mantığınız da şu: “Ya, bu köyün hayvan sayısı azalmış, bu merayı biz tahrip edebiliriz.” diyorsunuz. Arkadaşlar, siz iktidardan gittikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geldiğinde o meralar lazım olacak. Niye? Orada hayvan sayısı artacak çünkü. Biz o hayvanları besleyeceğiz bedava yem kaynağıyla, herkese ucuza et yedireceğiz. Siz ucuza et yedirdiğinizi zannediyorsunuz. İnsanlara ne yediriyorsunuz biliyor musunuz? Yağ yediriyorsunuz. Yani sözleşme yapıyorsunuz, yüzde 20 yağ konuluyor o ucuz etlerin içerisinde. Peki, kasaptan 1 kilo kıyma alın… Gerçi 1 kilo kıyma kimse alamıyor. 100 gram kıyma alıyor insanlar. Bunun içerisinde ne kadar yağ var biliyor musunuz? Yüzde 5, bilemediniz yüzde 7 ama sizin yandaş mağazalarınızdan, zincir mağazalarınızdan satın alınan etlerde ne kadar yağ var? Yüzde 20. Yani siz 1 kilo et satmıyorsunuz insanlara, 800 gram et satıyorsunuz ya da şöyle söyleyelim: 30 liradan satmıyorsunuz, 37,5 liradan satıyorsunuz. Kim kazanıyor? Kim kaybediyor o belli; tüketici kaybediyor, dar gelirli kaybediyor, yoksul insanlar kaybediyor.

Türkiye hayvancılığı ölüyor arkadaşlar. Bakın, bir erkek hayvanınız var kesime götürüyorsunuz üç ay sıra bekliyorsunuz. Neden? Plansız bir şekilde hayvan ithalatı yaptınız, et ithalatı yaptınız. Diyorlar ki: “Yok kardeşim, depolarımız dolu. Senin hayvanına üç ay sonra sıra gelir.” Vatandaş da ne yapmış? Sıkışmış, 30 liradan kestireceği hayvanı 25 liradan, 26 liradan kestiriyor. Yani sizin mantığınız bu.

Süt hayvancılığını söyleyeyim. Az önce arkadaşlar da bahsetti, 1 kilogram yem 1 litre süt alamıyor. Yani 1 litre süt satıyorsunuz 1 kilogram yem alamıyorsunuz. Ondan sonra ne yapıyor? O mezbahalarda süt hayvanları da kesiliyor. Yani siz 25’inci maddede birazcık destek yaptığınızı zannediyorsunuz ama 24’üncü maddede ne yaptınız? Türkiye hayvancılığını hep tahrip ettiniz.

Fabrikalar artık süt parası bile ödeyemiyor. Bakın, ne yapıyor? Sana yem veriyor, onu süt parasından kesiyor. Yani böyle bir alışveriş söz konusu.

Bir akşam bir köye gittim, o köye -Hangi köy olduğunu da söyleyeyim. Keşan’ın Türkmen köyüne gittim- süt parası geldi, tam 12 bin lira. Beş dakika sonra da yemci geldi, paranın tamamını aldı, hiç para kalmadı arkadaşlar. Niye kalmadı? Çünkü yem ile süt fiyatı aynı. Böyle hayvancılık yapılır mı? Ondan sonra biz hayvancılığı düzeltmeye çalışıyoruz.

Yem-süt paritesi, dediğim gibi, çok kötü. Mezbahalarda hayvanlar çok ucuza satılıyor. Hayvancılık bitti. Meraları tahrip ede ede -40 milyon hektardan- resmî rakamlar 11,4 milyon hektar diyor. Ama kaç yılından beri 11,4 milyon hektar? 2009’dan beri. Hangi yıldayız? 2019. Niye? Güncellemiyorsunuz rakamları. Gerçek rakamı ben söyleyeyim: 8,5-9 milyon hektarlara geriledi. Ya, bizimle boy ölçüşmeye kalkan ülkelere bakın, 38 kuruşa süt satıyor Yeni Zelandalı, para kazanıyor. Neden? Bedava yem kaynağı var çünkü, hayvanlarına bedava yem yediriyor. Biz bedava yediremiyoruz. Niye? Meralarımızı tahrip ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum.

Yani böyle, hayvancılık kurtulmaz. Meralarımızı korumak zorundayız. Madem bu yasaya ekleyelim, oralara bedava gübre verin, bedava su götürelim; oraları sulayalım, gübreleyelim, ot kalitesini artıralım.

Bakın, Türkiye’de 1 milyon 200 bin ton et tüketiyoruz. Bu yetmez, daha fazla sağlıklı ete ulaşmamız lazım. Gençlerimizi daha sağlıklı ve dengeli beslememiz için kırmızı ete ihtiyaç var. Küçükbaş hayvan varlığı sayımızı artırmamız lazım, büyükbaş hayvan varlığı sayımızı artırmamız lazım ama bunun yolu, çiftçiyi desteklemekten geçer, çiftçiye düşük faizli kredi vermekten geçer. Siz kredi kartlarını bir yerde toplamaya çalışıyorsunuz ama çiftçi borçlarına gelince yüzde 11 faizle yapılandırma yapıyorsunuz. Niye silmiyorsunuz faizini, niye anaparayı dört yıla beş yıla bölmüyorsunuz da çiftçi üretsin, çiftçi biraz para kazansın, nefes alsın; bunu niye istemiyorsunuz? Siz gerçekleri gerçekten görmüyorsunuz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinde yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

              Aylin Cesur               Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Lütfü Türkkan

                 Isparta                                Adana                              Kocaeli

              Ayhan Erel                    Arslan Kabukcuoğlu                            

                Aksaray                             Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere İYİ PARTİ adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, getirilen bu maddeyle, mera gelirleri arasında yer alan büyükbaş ve küçükbaş hayvanların satışlarından ve üreticilerden satın alınan sütün satın alma bedeli üzerinden alınan binde 1 payın kaldırılması öngörülmektedir. Biliyorum ki birçoğunuz bu kanunu okumaya fırsat bile bulamadı. Yukarıda hazırlanarak getirilen bu kanuna itiraz edemeyeceğinizi de biliyorum ama yukarıda hazırlanan bu kanunda, hayvancılığın desteklenmesi konusunda binde 1 payı kaldırmakla yani sizin adınıza bu kadarcık sembolik bir rakamla olsa dahi hayvancılığı desteklediğinizi söylüyorlar. Komisyon görüşmelerinde olumlu değerlendirdiğimiz fakat yeterli bulmadığımız bir madde bu.

Değerli milletvekilleri, bakın, ne kadar destek veriyorsunuz bir hesaplayalım. 6 sağılır inek sahibi bir köylümüz günlük 70 litre süt sağar. Tarım ve Orman Bakanlığının litre başına 25 kuruş destek açıklamasıyla 1 lira 95 kuruştan sütün litresi üreticiden alınacak. 70 litre süt 136,5 Türk lirası yani günlük 136,5 Türk lirası kazanç. 136,5 Türk lirasının binde 1’i olan 1 lira 36 kuruş. Yani üretici günlük 1 lira 36 kuruş kâr sahibi olacak. Ne kadar? Yalnız 1 lira 36 kuruş destek veriyorsunuz. Ne büyük lütuf yaptığınızı görün değerli milletvekilleri. Günlük 1 simit parası değil.

Dünyanın her yerinde hayvancılığın motor gücü sığır yetiştiriciliği ve özellikle süt sığırcılığıdır. Burada temel çıkış noktası, süt sığırı yetiştiriciliğinde sermayenin devir hızının çok yüksek olması ve her birinin yüksek ağırlıkta olmasıdır. Bugün piyasada en zor bulunan nesne Türk parasıdır. Böyle bir ortamda, olmayan sermayeyi bağlayarak hayvancılık yapılamaz. Süt sığırcılığı yetiştiriciliğinde sabah, akşam 2 defa süt sağılır ve sağılan süt satılarak paraya çevrilir. Oysa et üretiminde bu hız yılda 2 defadır yani besiye alır, kesersiniz. Süt sığırı yetiştiriciliğinde ürünlerden birincisi süt ise diğeri yavrudur. Yavruların yarısı erkek olduğundan süt sığırı aynı zamanda et üretiminin de kaynağıdır. Siz Türkiye'de hayvancılığı, süte gereken kıymeti vermediğiniz için zor duruma düşürdünüz, hatta bitirdiniz. Bakın nasıl bitiriliyor, iyi başlıyor, sonra kötü sonlanıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı üç yıldır genç çiftçileri iş sahibi yapmak üzere, ülkede tarım ve hayvancılığı geliştirmek amacıyla başlattığı proje kapsamında, büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği için her bir aile için 30 bin Türk lirası geri ödemesiz hibe yardımı yaparak bir proje uygulamaktadır. Proje olarak hayvancılığı ve tarımı geliştirmek için olumlu bulduğumuz, desteklediğimiz bu projenin uygulaması için de olumlu demeyi çok arzu ederdik. Neden uygulama için olumlu diyemiyoruz bir bakalım: Uygulanan bu projenin hayvancılık ayağında birinci yıl Bakanlık tarafından mera hayvanı olan etçi ırk hayvanlar ithal edilerek aile başına 30 bin lira karşılığı 5’er bin liradan 6’şar adet hayvan verildi. Bu zamana kadar uygulama iyi. İkinci yıl ne oldu? İkinci yıl hayvancılık ihalesi özel bir şirkete verildi. İhaleyi alan özel şirket 30 bin lira karşılığı 6 adet hayvanı, et ve süt verimi yüksek damızlık hayvanlar teslim etmeleri gerekirken, değeri 2.500-3.000 Türk lirası olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan temin ettiği yerli ırk hayvanlar teslim ederek çiftçilerimizin mağduriyetine neden olmuş, aynı zamanda devleti de zarara uğratmıştır.

Değerli arkadaşlar, şu hayvanların ithal olduğunu söyleyebilir misiniz? Bunlar tamamen, Anadolu’nun yerli ırk hayvanları. Maalesef bunlar ithal diye Feke’de, Adana’da 5 biner liradan dağıtılmış ama bunların Anadolu’daki değeri 2.500-3.000 lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Üçüncü yıl yine şirketler vasıtasıyla aynı uygulama yapılmış. Aynı, benzer uygulamada, yine, küçükbaş hayvancılıkta da farksızdır. Orada da 30 bin lira karşılığı 825’er liradan 37 adet keçi verilmesi gerekirken, yine, Anadolu’nun 250 liralık oğlakları vatandaşa verilmiş ve devlet de zarara uğratılmıştır. Yani iyi başlayan projeler maalesef yandaşları zengin etmek için kötü hâle getirilmekte. Bunları vicdan sahibi hiç kimse kabul edemez diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 25’inci madde kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde üç önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

           Hüseyin Kaçmaz                      Garo Paylan                     Mensur Işık

                 Şırnak                             Diyarbakır                                Muş

       Mehmet Ruştu Tiryaki          Mahmut Celadet Gaydalı               Oya Ersoy

                 Batman                                Bitlis                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Oya Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

26’ncı maddede yapılan düzenlemeyle işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarında kısmi bir iyileştirme yapılmaktadır. Bildiğimiz gibi, daha önceden uygulanan biçimiyle, işçinin kesintisiz olarak 120 gün çalışma şartı hastalık durumunda ya da işveren ücretsiz izne çıkardığında bu 120 gün içinde sayılmıyordu. Bu yapılan büyük haksızlık bu maddeyle bir nebze gideriliyor. Peki, kriz koşullarında, bugün, özellikle yoğun bir ekonomik kriz koşullarından geçerken bu yapılan düzenleme yeterli mi? Tabii ki yeterli değil.

Burada yapmamız gereken iki tane şey var. Birincisi, krizin en büyük sonucu işsizliktir. Ciddi anlamda işten çıkarmaların olduğu bu dönemde, işsizlerin yoğun olarak yararlanabileceği şekilde bu maddenin, koşulların esnetilmesi lazım. Bu yüzden yapılması gerekenler belli.

Birincisi, 120 gün şartını gelin 90 güne indirelim. Üç yıl içinde 360 gün şartını gelin 180 güne indirelim. İşsizlerin maaşını enflasyon oranında artıralım ve işsizlik maaşının ödenme süresini artıralım. Burada yapılan bu kısmi değişiklik dışında asıl önemlisi İşsizlik Fonu’nun sadece ve sadece işsizler yararına kullanılmasıdır çünkü bu fon işçilerin fonudur.

Burada daha önce Sayın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanına sorduk, hâlâ cevap alamadık; DİSK, İŞKUR’a sordu, hâlâ cevap alamadı. Biz buradan bir kez daha soralım: İşsizlik Sigortası Fonu üç kamu bankasının 11 milyar liralık tahvillerini düşük faizle neden ve nasıl satın almıştır? Yani soruyoruz: İşsizlik Sigortası Fonu’nun yani işçilerin 11 milyarı ne oldu, ne yaptınız, nereye harcandı bu, neden harcandı?

Sayın milletvekilleri, İşsizlik Sigortası Fonu sadece ve sadece işçilerindir, işsizlerindir. Yıllarca biriktirdikleri ücretlerinden, alın terlerinden oluşan bir fondur bu. O yüzden gelin, hep birlikte bu fonu siyasi iktidarın arpalığı olmaktan çıkaralım ve krizde işçi sınıfını koruyacak düzenlemeleri birlikte yapalım.

İşsizliğin arttığı kriz koşullarında eğer siz işsizlerin, işçilerin çıkarını koruyorsanız, düşünüyorsanız, krizin yükünden halkı kurtarma derdiniz varsa İşsizlik Fonu’nu krize karşı işçileri korumak için kullanırsınız, sadece sosyal yardım alan ailelerin, hanelerin 80 liralık elektrik faturalarını ödemekle övünmez, onun yerine, işçinin, işsizin, tüm asgari ücretlilerin 230 kilovatsaat elektrik tüketimini parasız yaparsınız. Sadece bu da yetmez, her haneye 18 metreküp su, 140 metreküp doğal gaz parasız olmalıdır. Çok net, halkın işe gidiş geliş saatlerinde ulaşım parasız olmalıdır. Tüm bunlar lütuf değildir, halkın haklarıdır.

Değerli milletvekilleri, yıllardır bunları savunan, halkın hakları için mücadele eden halkevlerinin kamu yararına dernek statüsü AKP iktidarı tarafından kaldırılmıştır. Bahane, yoksul bir örgüt olması. Evet, halkevleri yoksul bir örgüttür, halkevleri yoksulluğa karşı dayanışmayı örgütler, halkevleri yoksullaştıran politikaların karşısındadır ve halkı yardım adı altında dilencileştirme politikalarına da şiddetle karşıdır, o yüzden kimseye yardım falan etmez, dayanışmayı savunur.

Kamu yararını parayla ölçemezsiniz, kamu yararı halkın haklarını savunmak yani kamuyu savunmaktır. Halkevleri bugüne kadar ne devletten ne içeriden ne dışarıdan hiçbir şekilde bir kuruş yardım almamıştır, fon adı altında hiçbir şey almamıştır çünkü halkevleri bağımsızdır ve bağımsızlığın önünde bu tür fon almaları engel olarak görmektedir. AKP iktidarı, halkevlerinin kamu yararına dernek statüsünü kaldırırken çoğunluğu cemaat ve tarikatlarla bağlantılı vakıf ve derneklere kamu yararı statüsü vermiştir.

Adı yolsuzluk ve istismarla anılan Deniz Feneri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) – Bir dakika daha rica ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakika verelim.

OYA ERSOY (Devamla) – …cehennemde yanmayan kefen satan Cüppeli Ahmet’in Hoca Ahmet Yesevi Derneği, Menzil tarikatıyla ilişkisi bilinen Beşir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, kamu yararına faaliyeti, Afrika’da dağıtmak için Kur’an-ı Kerim toplamak olan ve cihatçıların cirit attığı İdlib’e yardım alan Hak İnsani Yardım Sağlık, Eğitim, Kültür ve Çevre Koruma Derneği vesaire vesaire… Bu dernek ve vakıflara yıllardır bedelsiz kamu arazisi ve arsalar tahsis edilmiştir, muhtelif muafiyetlerden yararlandırılmışlardır ve kamudan aktarılan paralarla ihya edilmişlerdir.

Kamu yararı, halkevleri için bir statü değildir, temel bir ilkedir. Bu dava -çok net ki- devleti şirket gibi yönetmek isteyen, kamuyu talan ederek piyasacı ve gerici bir kamu oluşturmak isteyenlere karşı halkın haklarını yani kamunun haklarını savunanların davasıdır. Halkevleri halkın örgütüdür, halkevleri Yaşar Kemal’lerin, Muzaffer İzgü’lerin, Gülten Akın’ların örgütüdür. Her tarafta, bulunduğu her yerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) – Bir dakika daha rica edeceğim.

BAŞKAN – Peki, hadi bakalım, bir dakika daha.

OYA ERSOY (Devamla) – Bulunduğu her yerde kültürü, sanatı, bilimi götüren bir örgüttür. Halkevleri, bütün mahallelerde kütüphaneler demektir, halkevleri tarihi, ümmetten yurttaşa dönüşmenin tarihidir. Bu tarihte halkevleri, biat etmeyen, hakkını arayan ve hakkını bilen kuşaklar yetiştirmiştir ve bundan sonra da yetiştirmeye devam edecektir. Halkevleri bu ülkenin en köklü kurumudur. Seksen yedi yılda 2 kez askerî darbeyle kapatılmıştır, hâlâ dimdik ayaktadır. Şimdi iktidar sahipleri seksen yedi yıl içinde kaç iktidar değişti, onu düşünsün. İktidarlar gider, halkevleri kalır.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

“Madde 26- 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 50 nci maddesindeki ikinci fıkrada yer alan “prim ödeyerek sürekli çalışmış” ibaresi “hizmet akdine tabi” şeklinde değiştirilmiştir.”

          Mehmet Bekaroğlu                 Ömer Fethi Gürer                     Cavit Arı

                İstanbul                               Niğde                              Antalya

             Rafet Zeybek                 Emine Gülizar Emecan              Fikret Şahin

                 Antalya                              İstanbul                           Balıkesir

               Çetin Arık                                                        Süleyman Bülbül

                 Kayseri                                                                        Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir AKP geleneği olan torba yasa teklifinin 26’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu torba yasa teklifinin 26’ncı maddesinde İşsizlik Fonu’yla ilgili birtakım düzenlemeler var ama bizim asıl konuşmamız gereken fonun nasıl talan edildiğidir, iktidar partisi tarafından nasıl kullanıldığıdır. Maalesef, İşsizlik Fonu’nda biriken para işsiz kalan emekçilere ödenmek yerine başka amaçlar için kullanılmaktadır. İşsizlik Fonu işsizlere değil, siyasal iktidara ve yandaş sermayeye âdeta can simidi olarak kullanılmaktadır; tabiri caizse, İşsizlik Fonu tam anlamıyla yağmalanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, iktidar ve çevresi bir taraftan “garip gureba” diyor, “fakir fukara” diyor, oy alıyor ama diğer taraftan da elini fakirin cebinden bir türlü çekmiyor.

Değerli milletvekilleri, İşsizlik Fonu’nu AKP seçim için kaynak olarak kullanıyor, İŞKUR bizzat seçim odaklı bir program yürütüyor. Örneğin, 24 Haziran seçimleri öncesi, tam da okullar kapanırken, mayıs ayında okullarda istihdam edilmek üzere İŞKUR işçi alımı yapıyor. Başvuru tarihi seçimlerden önce ama işe başlama tarihi ise seçimlerden sonra yani seçim ayarlı bir fon olarak kullanılıyor. AKP milyonlarca işçinin primleriyle biriken İşsizlik Sigortası Fonu’nu kendi seçim propagandası amacıyla kullanıyor maalesef. 2018 yılında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizlere verilen ödenek toplam giderlerin sadece yüzde 33’ünü oluştururken geriye kalan yüzde 67 şeffaf olmayan ve AKP il ve işçi örgütlerinin belirleyeceği bir harcama modeli olarak maalesef ki dağıtılıyor. Bu fonun kullanımında görev ve yetki İŞKUR Genel Müdürlüğünde iken bu kurum sadece siyasi baskılar nedeniyle dağıtıcı kurum olarak görev yapıyor.

Değerli milletvekilleri, fon, alenen ve yasa dışı şekilde talan edilmektedir. Diğer bir skandal ise İşsizlik Fonu’nun yol inşaatlarında kullanılmasıdır. Ayrıca 18-29 yaş arası genç ve kadın istihdamında işverenin ödemesi gereken sigorta primleri yine İşsizlik Fonu’ndan karşılanmaktadır. AKP iktidarında işçi düşmanı yasalarla işçi hakları alabildiğince gasbedimektedir, işçi güvenliği hiç umursanmamaktadır, İşsizlik Fonu işsizlere karşı çok cimri davranmaktadır. AKP’nin ve yandaş sermayenin gözü bu fonda biriken paranın üzerindedir.

Değerli milletvekilleri, Soma’daki işçi cinayetlerinden sorumlu şirkete İşsizlik Fonu’ndan, işçilerin alın terinden 2013 yılında 53 milyon lira aktarırken hiç mi Allah’tan korkmadınız, hiç mi utanmadınız, hiç mi vicdanınız sızlamadı?

Değerli milletvekilleri, İşsizlik Fonu hiçbir şekilde işsizlere gitmiyor. Dünyada da en zor şartlarda işsizlik maaşı alan Türkiye'deki işsizlerdir. Gelin, burada hep birlikte emekçilerin alın teriyle oluşturulmuş İşsizlik Fonu’nun yağmalanmasına izin vermeyelim.

Bakınız, sayın milletvekilleri, fonun paraları nasıl çarçur edilmiş: 11 milyar 500 milyon lira GAP’a aktarılmış, yasada borç deniyor ama bugüne değin 1 kuruş tahsil edilmemiş. 2012 yılından bu yana tahsil edilmeyi bekliyor. Yine Sayıştay raporunda fon bütçesinde eksik yatan 553 milyon liranın hesabı verilmemiş. 2016 yılında işsizlik sigortası olarak 4 milyar 500 milyon lira ödendi. Teşvik, işbaşı, eğitim, aktif iş gücü programları gibi doğrudan patronlara aktarılan paranın tutarı ise tam 7,5 milyar lira. Yine, 2017 yılında işsizlik sigortası olarak 4 milyar 900 bin lira ödenmiş, patronlara ise tam 8 milyar 500 milyon lira aktarılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Arık.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

“Teşvik” adıyla 2016 yılında 910 milyon, 2017 yılında 2 milyar 500 milyon, 2018 yılı Ocak-Temmuz arasında ise 4 milyar 818 milyon lira patronlara aktarılmış. Aslında, yasadaki “Fon gelirleri işsizler haricinde hiçbir maksat için kullanılmaz.” hükmüne rağmen işçinin alın teri gasbediliyor, yağmalanıyor.

Mart 2002’den beri var olan İşsizlik Fonu’nda Temmuz 2018 itibarıyla 123 milyar 500 milyon lira para birikmiş. Peki, bunun ne kadarı işsizler için kullanılmış? Yalnızca 17 milyar lirası. Şimdi soruyorum: Geri kalan parayı kime aktardınız, kime harcadınız, nereye harcadınız, kime peşkeş çektiniz?

İşçinin sırtına âdeta sülük gibi yapıştınız, kanını emiyorsunuz. Memlekette asgari ücretle geçinenin, aç yaşayanın parasına göz dikmeyin artık. Kendi yanlış politikalarınızın bedelini işçilere ödetmeyin. Onun, birikmiş ve zorda kaldığında kullanacağı paradan elinizi çekin.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, mecburen bir cevap vermek gerekiyor, sadece açıklama bakımından. AK PARTİ iktidara geldiğinde 184 lira olan asgari ücretle, 5 kişilik bir aile üç öğün çay, simit hesabına para yetiremezken, bugün çay, simit hesabından yaparsanız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yine yapalım hesabı, yine yapalım.

BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …5 kişilik bir aile 2,5 misli bir satın alma gücüne sahip bir noktaya gelmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah Allah!

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Vay be!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle nerede ucuz yiyorsun, biz de bilelim ya! Aynı yerden alalım simidi!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla “işçi düşmanı” olarak nitelendirmek hakikatle bağdaşmamaktadır. Bunu kayıtlara geçirmek istedim. Biz işçinin dostuyuz, bütün kesimlerin dostuyuz.

Teşekkür ederim, sağ olun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, o simitçinin adresini verebilir mi sayın grup başkan vekili?

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, simitçinin adresini istiyoruz, ucuz yiyorlar.

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Hangi ülke, hangi ülke?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın grup başkan vekiliyle aynı ülkede mi yaşıyoruz acaba?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

              Aylin Cesur               Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Lütfü Türkkan

                 Isparta                                Adana                              Kocaeli

          Hayrettin Nuhoğlu                     Ayhan Erel           Arslan Kabukcuoğlu

                İstanbul                              Aksaray                           Eskişehir                     

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Gene bir torba, çuval, bir şey ama bir kanun var ama poşet mi, torba mı, çuval mı bilmiyorum.

Bu teklifin 26’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Verdiğimiz önergenin reddedileceğini bilerek konuşmamızın gereksiz olduğunu düşünenler olabilir. Öncelikle şunu belirteyim ki bunlar kayda geçiyor. Gelen tekliflerde değişiklik yapacak, faydalı önergeleri kabul edecek iradeyi bu Meclis elbette bir gün gösterecektir. Bütün bu konuşmalar şimdilik bazılarına çok fuzuli gelebilir, haklı da olabilirler, nasıl olsa kanun teklifi geldiği gibi kabul edilecek. Kapsamında nelerin olduğundan daha çok, teklifi getiren iradenin talimatının yerine getirilmesinin AKP için daha önemli olduğunun farkındayız. Onun için ben biraz başka şeyler söyleyeceğim.

Birincisi, evvelki gün İstanbul Eyüp’te devlet hastanesi istinat duvarındaki çökme olayıdır. Bereket versin, ölü ve yaralı yok. Kasım ayında verdiğimiz bir araştırma önergesiyle İstanbul’daki çökme, göçük ve toprak kaymalarının önüne geçmek için alınacak tedbirleri beraberce araştıralım istedik; önergeyi reddettiniz. Bir kez daha ikaz ediyorum, İstanbul’da yapılanma her an tehlikeler arz etmektedir, mutlaka tedbir alınmalıdır.

Değineceğim ikinci konu Anayasa’nın önemiyle ilgilidir. Anayasa’nın yasama organı başkanı tarafından ihlal edilmesini çok tehlikeli görmekteyim. Bu ihlalin Cumhurbaşkanı tarafından da uygun bulunması çok daha vahimdir. Bu ihlal etmedeki ısrarı da anlamakta zorlanıyorum. Başkan Yıldırım milletvekilliğinden istifa etsin demiyoruz ki. Anayasa’nın 94’üncü maddesi Meclis Başkanı ile başkan vekillerini kapsamaktadır. Dolayısıyla Meclis Başkanlığından ayrılsın diyoruz, yerine seçilebilecek Adalet ve Kalkınma Partisi içinde mutlaka birçok milletvekili vardır.

Değerli milletvekilleri, sarayın verdiği talimat Anayasa ve yasalara aykırıysa buna uymak zorunda olmadığınız hâlde karşı çıkmadığınızı anlayışla karşılamak mümkün değildir.

Sırası gelmişken saray ile külliye konusuna da bir açıklık getirmek istiyorum. Saraya “külliye” demediğimiz için bizi eleştirdiniz, “külliye” dememizi istiyorsunuz. Türk Dil Kurumunun sözlüğüne baktım, gördüklerime çok şaşırdığımı sizlerle paylaşmak istiyorum çünkü bu sözlükte külliyenin tanımı değişmiş. Önceleri, “Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü” yazıyorken şimdi “Belli bir idari, ekonomik, kültürel ve sosyal amaca yönelik çeşitli kuruluşların toplu bir biçimde bulunduğu yer.” olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu yeni tanıma uymayan İstanbul’daki külliyelere ne diyeceğimizi de söylerseniz memnun oluruz. Külliyenin tanımını değiştirerek saraya bir keramet yüklenmesi oranın itibarını artırmaz, itibarını artıracak olan yapılacak iyi işler olmalıdır. İyi işler yapabilmek için yüksek seviyeli ve sorumluluk şuuru olan danışmanlar görev yapmalıdır.

Evvelki gün burada Cumhurbaşkanının kendisine danışmanlar atayabileceğini ama yeni atanan genç bir kadından hangi konularda neyi danışacağını merak ettiğimi söylemiş, AKP sıralarından tepki almıştım.

Şimdi sizlere bu danışmanlık konusunda bir paragraf sunacağım. Bunu edebiyat tarihçisi merhum Nihad Sami Banarlı’nın “Devlet ve Siyaset” adlı kitabının 19’uncu sayfasından aldım, o da ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ten aldığını belirtmiş. Diyor ki: “Devlet büyükleri, kendilerine müşavir seçtikleri ilim, fen, sanat ve siyaset adamlarının değerleri ve büyüklükleri ölçüsünde büyüktür. Büyükler, çevrelerine memleketlerinin ahlak, fazilet, sanat, kültür ve iman adamlarını toplayıp işlerini onlara danışmazlarsa muvaffak olamazlar. Bu çeşit müşavirlerinse “Evet efendimiz.” diyenleri değil ‘Yanlış yapıyorsun! Doğrusu böyledir, çünkü... ’ diyebilenleri makbuldür…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – … Memleketlerinde dalkavukluğu ve riyakârlığı sanat hâline koyduranlar büyüklerdir. Tarih, dalkavuklardan hoşlanmayan pek nadir büyüklerin devrinde rahat etmiştir.”

Saray ve külliye, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının görev yaptığı yerdir. Tanıdıklara veya aile yakınlarına iş bulma kurumu değildir. Şimdi tekrar soruyorum: Bu genç kadın Türk milletinin hangi sorunlarına çözüm üreteceği, fikir vereceği için danışman yapılmıştır?

Bir de önemli beklentim vardır: Bu danışmanın görevine son verilene kadar sosyal medyada dolaşan örf ve ananelerimize uygun olmayan görüntülerin acilen silinmesi gerekmektedir.

Gereğinin yapılacağını umar, saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 26’ncı madde kabul edilmiştir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim, bir açıklama ihtiyacı hasıl oluyor yani gerçekten iddiaların tümünü reddediyoruz. Birbiriyle uyumsuz, tenakuz içerisinde, çelişik, hakikaten gerçeği yansıtmayan bir yaklaşım sergilendi.

Öncelikli olarak bunu birkaç kere bu hafta boyunca yasama faaliyetlerinde ifade ettim. Anayasa’nın 94’üncü, Siyasi Partiler Kanunu’nun 24’üncü maddesi ve Mahallî İdareler Seçimi Kanunu’nun 36’ncı maddesi, çok açık bir şekilde -tutanaklardan bakılabilir- hepsi 1982, 1983 ve 1984 tarihli mevzuat. Bir mevzuatı bütüncül olarak ele almak gerekir. Filin sadece bacağına bakarak, “Aa sütunmuş.” diyerek tarif edilmez; filin bütününü görmek gerekir tanımlayabilmek için, mevzuatın da bütününe bakmak gerekir. Bu, açık, bedihi; bugün de izah ettik, anlattık.

Saray, külliye meselesiyle ilgili olarak, “kül” dediğimiz külliye; “kül” toplam, bir bütün.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Tarifi söylüyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuç itibarıyla, Türk Dil Kurumu “külliye” kavramını doğru bir şekilde ifade etmiş yani “saray” denmeyen bir idari yapıya saray…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlayacağım.

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, ama biz grup adına hiç konuşmuyoruz. Bu suçlamaları nezaketle açıklama cihetiyle de anlatamazsak o zaman meramımızı da anlatamamış olacağız.

BAŞKAN – Biliyorum, o yüzden söz veriyorum.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla bakınız, açıklama ihtiyacı hissettiğim zaman açıklama yapıyorum. Sonuç itibarıyla…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Söz alın, kürsüden konuşun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Oraya çıksam daha da uzayacak çünkü sataşmadan dolayı iki dakika almam gerekecek ama ben açıklama yapıyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hiçbir mahzuru yok, hiçbir mahzuru yok.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Sonuç itibarıyla “saray” kelimesi… Milletin sarayları var, adalet sarayları var, onlar saray olarak ifade ediliyor, hepsi milletin. Türkiye Büyük Millet Meclisi de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de milletin ve resmî ismi var; meşru, İmar Kanunu’na göre yapılmış, devletin hizmet ürettiği bir yer, idari merkez. Bir devletin kendi idari merkezini küçümsemeye, tahfif etmeye, tezyif etmeye yönelik anlayış nasıl kabul edilebilir ki? Bunu hakikaten, kamuoyunun vicdanına sunuyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir saray daha var, görevden aldığınız büyükşehir belediye başkanının Saray Muhallebicisi.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Nuhoğlu, şuraya, öne buyurun, kayıtlara geçecek açıklamanızı burada yapın lütfen.

Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Öncelikle, Anayasa’nın 94’üncü maddesi orada durduğu müddetçe biz bunu her gün, her sahada söyleyeceğiz, Meclis Başkanı istifa edip de Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını koruyana kadar devam edeceğiz; bunu böyle bilesiniz çünkü Anayasa’da böyle yazıyor, biz böyle anlıyoruz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğer taraftan, ben sözlükte yazılanları okudum. Bu sözlüğü niye değiştirdiniz? Türk Dil Kurumunun sözlüğündeki “külliye” tanımını değiştiren sizsiniz, niye değiştirdiniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kim?

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Tanım değişmiş, siz de girin, bakın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Okuyun, okuyun, bir daha okuyun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Efendim, ne okuyacaksınız?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir daha okuyun.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sözlükteki tanımın aynısı bu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz değerli arkadaşlar. Peki, çok teşekkür ediyoruz.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Ben size eski tanımını okudum, yeni, değiştirilmiş tanımını da okudum. Sizlerle zaten bu konuları konuşmak bile abestir kardeşim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Abes, doğru.

BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.32

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumu açıyorum.

37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Değerli milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmelere başlamadan önce…

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefatı nedeniyle 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Ankara Valisinin HDP milletvekillerinin basın açıklaması yaparken uğradığı darp olayını araştırıp bilgi sunacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Bir acı kaybımız var; benim de 24’üncü Dönemde beraber çalıştığım, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili ve Meclis İdare Amirlerimizden Sayın Muhyettin Aksak vefat etmiştir. Cenazesi yarın cuma namazından sonra Ahmet Hamdi Akseki Camisi’nde kılınacak namazdan sonra Gölbaşı Mezarlığına defnedilecektir. 24’üncü Dönemden mesai arkadaşım olan ve hepinizin de arkadaşı olan Sayın Muhyettin Aksak’a Allah’tan rahmet diliyorum; ailesine, sevenlere ve AK PARTİ camiasına da başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Bir duyurum da… Sayın Bilgen, sabah Ankara Emniyet Müdürüyle, az önce Ankara Valisiyle görüştüm. Sayın Vali beni bilgilendirmek amacıyla görüşmeler sırasında beni aramış, zaten az önce ara vermemin nedeni de oydu. Sayın Vali de dün HDP il binası önünde HDP milletvekillerine yönelik darp ya da gaz atılması hadisesini araştırdığını ve inceleterek gerekli bilgiyi de bizlerle paylaşacağını bir kez daha ifade etti. Bu şekilde, gerek Ankara Emniyet Müdürü gerekse Ankara Valisinin de olaya duyarlı yaklaşımından dolayı ben de kendilerine teşekkür ettim ve Meclis olarak bir kez daha arkadaşlarımıza yönelik bu hareketin karşılıksız kalmaması gerektiğini ifade ederek konuşmamızı tamamladık. Ben de bunları hem sizin hem de Meclisimizin bilgilerine ayrı ayrı sunuyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 27’nci madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri birlikte okutup işleme alacağım.

Okutmadan önce, bugün, biliyorsunuz, gazetecilerle ilgili hepimizin olumlu açıklamaları var. Gazeteci kökenli bir arkadaşımızın talebini yerine getireyim. Onun da bir yakını rahatsız olduğu için aramızdan ayrılacak. Onun da konuşma talebini karşıladıktan sonra önerge işlemlerine devam edeceğiz.

Buyurun Sayın Öztunç.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, gazetecilerin ve yerel basının sorunlarına eğilmek gerektiğine, kendisinin de Binali Yıldırım gibi büyükşehir belediye başkanı adayı olduğuna ama imkânlarının eşit olmadığına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Değerli meslektaşlarımın bu günlerini kutluyorum. Malum, gazeteci arkadaşlarımız çok ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Yıpranma payları vardı, yıpranma hakları vardı; bu, ellerinden alındı. Bunun düzeltilmesi gerekiyor ve yerel basının ciddi sorunları var, yerel basının da bu sorunlarına eğilmek gerekiyor.

İkinci bir nokta ise, Sayın Başkanım, bildiğim kadarıyla milletvekillerinin hepsi birbirine eşittir, aralarında bir fark yoktur. Sayın Binali Yıldırım büyükşehir belediye başkan adayıdır, bende büyükşehir belediye başkan adayıyım. Sayın Binali Yıldırım’ın olanakları, korumaları, makam arabaları çok ciddi, bende bunlar yok. Yani o Binali, ben tek Ali diye oluyorsa haksızlık bu. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben Sayın Binali Yıldırım’ın ya bu korumaları, bu makam arabalarını bırakmasını istiyorum ya da aynılarının bana da verilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akbaşoğlu söz istediğine göre herhâlde o da birtakım şeylerde bulunacak galiba.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Doğrusu, ben biraz evvel sizlerin de ifade ettiği üzere, Erzurum Milletvekilimiz ve İdare Amirimiz Muhyettin Aksak Bey’in vefatı münasebetiyle söz aldım. Bu münasebetle kendisine Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum, Meclisimizin de başı sağ olsun. Yarın inşallah cenazesine iştirak edeceğiz.

Ben de sizin bu hatırlatmanız münasebetiyle teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Ben gruplara da söz verebilirim bu konuda.

Sayın Bilgen…

Sayın Özkoç, siz de sisteme girerseniz…

Sayın Muhammed Levent Bülbül…

Sayın Muhyettin Aksak’la ilgili duygularınızı ve başsağlığı dileklerinizi iletmek üzere bütün gruplara da söz veriyorum.

Sayın Bilgen, buyurun.

36.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, teşekkür ediyoruz bu nezaket için.

Yani şüphesiz yakınları, sevenleri bu acıyı daha büyük düzeyde yaşıyorlardır ama biz de bu acıyı paylaştığımızı hem grubuna hem milletvekillerine, partililerine, ailesine iletmek istiyoruz.

Teşekkür ediyoruz ve rahmet diliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

37.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederiz Sayın Başkanım.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Sayın Muhyettin Aksak’ın vefatından ötürü ailesine, camiasına, grubuna başsağlığı diliyor, Allah’tan kendisine rahmet diliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özkoç…

38.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti Meclisinin çatısı altında milletine ve ülkesine hizmet etmiş ve gerçekten önemli görevleri de addetmiş değerli milletvekili Muhyettin Aksak’a Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkkan…

39.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Muhyettin Aksak 24’üncü Dönem beraber görev yaptığım bir arkadaşım. Biraz evvel ben de bu acı haberi aldım.

Bir kez daha şunu düşündürüyor bu tip haberler: Bu Mecliste şu veya bu şekliyle karşı karşıya geldiğiniz insanların kaybından sonra ciddi anlamda bir elem duyduğunuzu hissettim ben. Hatta duyar duymaz da Sayın Akbaş’a gittim. Ölümler insanların ibret alacağı hadiselerdir, bizim dinimiz de böyle söylüyor.

Rahmet diliyorum kendisine, mekânı cennet olsun.

Bu ölüm de burada çalışan tüm arkadaşların yarın öbür gün arkamızdan hayırla yâd edilebilecek şekilde çalışmalar yapmasına bir vesile olur diye düşünüyorum. Hepimizin başı sağ olsun.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Cinisli, siz de bir Erzurum Milletvekili olarak söz talebinde bulundunuz.

Buyurun.

40.- Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli’nin, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Efendim bendeniz de bir Erzurumlu ve Erzurum Milletvekili olarak merhum Muhyettin Aksak Beyefendi’ye Allah’tan rahmet, tüm sevenlerine, aile efradına ve Erzurum’a başsağlığı ve sabırlar dilerim. Mekânı cennet olsun.

BAŞKAN – Tekrar başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz, Allah rahmet eylesin.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – 27’nci madde üzerinde, aynı mahiyette olmak üzere iki önerge bulunmaktadır.

Önergeleri birlikte okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

        Aydın Adnan Sezgin          Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Lütfü Türkkan

                  Aydın                                 Adana                              Kocaeli

         Arslan Kabukcuoğlu                    Ayhan Erel                     Aylin Cesur

                Eskişehir                             Aksaray                              Isparta

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Mehmet Bekaroğlu                    Rafet Zeybek             Ömer Fethi Gürer

                İstanbul                              Antalya                                Niğde

              Fikret Şahin                  Emine Gülizar Emecan                 Cavit Arı

                Balıkesir                             İstanbul                             Antalya

             Burcu Köksal

            Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekilimiz Sayın Aydın Adnan Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sezgin.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; asıl konuma geçmeden önce, eski bir Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü olarak, iktidarın ve sözcülerinin ülkemizdeki malum koşullarda Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamalarını ve kutlarken kullandıkları dildeki tutarsızlığı yadırgadığımı belirtiyor; hem çalışan hem çalışamayan gazetecilerin gününü, burukluk ve tevazu içinde anıyorum. Uluslararası sıralamalarda hibrit yani ne olduğu belirsiz rejimlerden otoriter rejim kategorisine hızla kayıyoruz.

Bir de Cumhuriyet Halk Partisinin hatiplerine bir hatırlatmada bulunmak istiyorum, sayın hatiplerine, değerli hatiplerine: Geçtiğimiz salı günü yapılan oturumda konu oldu, bugün de “Damat Paşa” tabirini kullandılar. Lale Devri’ne kadar gitmeyeceğim. Damat Ferit Paşa’nın damatlığı dolaylıdır ama dünya, yakın tarihî kesitte bazı doğrudan damatlar görmüştür. En tanınmışı, Mussolini’nin Dışişleri Bakanı Damat Kont Ciano’dur. Kayınpeder ve damat el birliğiyle İtalya’yı malum felaketlere sürüklemişlerdir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye 2006 yılında Avrupa Akreditasyon Birliği ve Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon Birliği, 2007 yılında da Uluslararası Akreditasyon Forumu’yla çok taraflı tanıma anlaşmaları akdetmiştir. Kanun teklifinin 27’nci maddesi, akreditasyon mevzuatımızın uluslararası anlaşmalarla uygun hâle getirilmesini amaçlamaktadır.

İYİ PARTİ olarak bu düzenlemenin özünü prensip olarak doğru buluyoruz. Türk Akreditasyon Kurumu dışında ülkemizde akreditasyon faaliyetlerinde bulunma teşebbüslerinin engellenmesi, ülkemizdeki akreditasyon yetkisinin kullanımında çok başlılığın da önüne geçecektir.

Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan teklifte bulunan “Kurumun görev alanı dışında kalan ve kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulmuş kurumlarca yürütülen faaliyetler bu fıkra hükmünün dışındadır.” ifadesi, maddenin yapmaya çalıştığı düzenlemeyi tamamen geçersiz hâle getirecekti ve yeni bir boşluk yaratacaktı. Söz konusu ifade Komisyonda metinden çıkarılmıştır, bu sevindiricidir. Elbette böyle bir ifadenin iktidar milletvekilleri tarafından önerilmiş olması bile bizatihi bir dikkatsizlik örneğidir. Belki de öneri sahibinin kabahati sadece kendisine başka yerden dikte edileni sorgusuz sualsiz emir telakki etmiş olmasıydı. Böyle durumlar üzücü tabiatıyla.

Bu örnek gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda denetim ve muhalefet mekanizmalarının işletilmemesi hâlinde ne gibi tenakuz ve sakatlıklar ortaya çıkabildiğinin de bir kanıtıdır ancak bu kanun teklifiyle çok başlılığa neden olacak başka bir husus ortaya çıkmaktadır. Komisyona sunulan metinde Helal Akreditasyon Kurumunun yetki alanını tanımlayan düzenleme yokken bu konuda 64’üncü madde bilahare ilave edilmiştir. Bu teklifle Türkiye’de helal uygunluk değerlendirme kuruluşlarını akredite etmek üzere yetkili tek kurum olarak Helal Akreditasyon Kurumu öngörülmektedir. 64’üncü madde 27’nci maddenin yapmaya çalıştığı düzenlemeyi sakatlamaktadır. Hâlbuki helal akreditasyon yetkisini Türk Akreditasyon Kurumu bünyesinde tanımlamak mümkündür. Önerilen mevcut düzenlemelerle hem hukuki bir hata yapılarak göz göre göre iki madde arasında çelişki ortaya çıkarılmakta hem de yeni bir kurum yaratılarak gereksiz bir bürokrasi oluşturulmaktadır. Öte yandan, bu ikili düzenleme Avrupa Birliği tarafından hazırlanan Ürünlerin Pazara Sunulmasına Dair Akreditasyon ve Pazar Gözetimine İlişkin Tüzük’le de çelişmektedir.

Son olarak hangi ürünlerin sertifikasyonunun helal akreditasyona tabi olacağı da net değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Sezgin.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Dünyada ve nüfusu Müslüman olan ülkelerde mevzuat ve uygulama teklifte öngörülenden hayli farklıdır. Bu bağlamda, gayet lüzumlu olduğunu düşündüğümüz ve şekillendirilmesinde geç bile kalındığına inandığımız helal akreditasyon işlevinin Türk Akreditasyon Kurumuna tabi bir yapı tarafından yerine getirilmesi uygun bir çözüm olacaktır. Teklifin 64’üncü maddesinin kanun teklifinden çıkarılması ve Helal Akreditasyon Kurumunun belirttiğim sakıncalara yol açmayacak tarzda biçimlendirilmesine ilişkin teklifimizi 64’üncü maddenin görüşmeleri sırasında yeniden gündeme getireceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Burcu Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Köksal.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikli olarak, başta eşim olmak üzere tüm gazetecilerin gününü kutluyorum. Gazetecilerin işten atılmadığı, tutuklanmadığı, basın özgürlüğünün kâğıt üzerinde kalmadığı bir Türkiye diliyorum.

AKP’nin 26’ncı Dönemde de sıkça başvurduğu ama 27’nci Dönemde neredeyse tek yasama modeli olarak önümüze getirdiği torba yasalardan birini konuşuyoruz. 71 maddelik bu torba yasada Cumhurbaşkanına tanınan olağanüstü yetkiler var, Kamu İhale Kanunu’na getirdiğiniz istisnalar var, şu an üzerinde konuştuğumuz madde gibi bağımsız olamayacak bir Akreditasyon Kurumu var, meraları talan var, yandaşı kayırma var, derinleşecek olan ekonomik krizin ayak sesleri var ama vatandaşın çözüm bekleyen sorunları yok, milletin derdine derman yok. Keşke bu 71 maddede öğretmenlere, polislere, hemşirelere, din görevlilerine, orman muhafaza memurlarına ve diğer kamu idarecilerine 3600 ek gösterge olsaydı. Keşke bu 71 maddenin içerisinde hak gasbına uğrayan ve yıllardır hakkını arayan, seçim meydanlarında söz verdiğiniz hâlde Mecliste “hayır” dediğiniz için haklarını alamamış emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetine çare olsaydı. Keşke bu 71 maddenin içerisinde kadro vaadiyle kandırılıp kadro dışı bıraktığınız KİT’ler, özel bütçeli kuruluşlar, sosyal tesisler, yapım ihaleleri, danışmanlık, çağrı merkezi ve hastane bilgi yönetim sisteminde çalışan taşeron işçilerine -mesela KYK yurt yönetim personelleri diğer personellerden farklı bir iş yapmazlar ama onları da kadro dışı bıraktınız, mesela Karayollarında çalışan taşeron işçileri esas işi yaparlar ama onları da kadro dışı bıraktınız- ve belediyelerde çalışan, kadro yerine şirket işçiliği biçtiğiniz, bakanın asgari ücretteki artışın verilmesini dahi çok gördüğü belediye şirket işçilerine kadro olsaydı. Keşke bugüne kadar özelleştirip yerli ve yabancı yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz Sümerbank, TEKEL, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, Eti Maden, SEKA, KARDEMİR, İSDEMİR, çimento fabrikaları ve göz bebeğimiz şeker fabrikalarının yeniden kamulaştırılmasına ilişkin bir hüküm olsaydı, özelleştirmeyle darbe üstüne darbe vurduğunuz pancar üreticilerinin hiç değilse kota cezalarına af olsaydı. Keşke liyakatle 150 bin öğretmen atamasıyla taşımalı eğitime son verilmesine ilişkin bir hüküm olsaydı.

Bakın, taşımalı eğitimin bir yıllık maliyeti 7 milyar 811 milyon 310 bin lira. 150 bin kadrolu öğretmenin bir yıllık maliyeti 7 milyar 229 milyon 700 bin lira yani 150 bin kadrolu öğretmen istihdamıyla bu ülkede taşımalı eğitime son verebilirsiniz, ayrıca atama bekleyen 450 bin öğretmen kardeşimizin en az üçte 1’ini öğrencilerine kavuşturabilirsiniz.

Keşke bu torba yasada girdi maliyetlerinin yüksekliği, ürününü değerinde satamaması ve ithalat yüzünden bitirdiğiniz çiftçilerin, bugün de kazandığı üç kuruşu kredi borcunu ödemekte kullanan çiftçilerin hak ettiği desteğin verilmesine ilişkin bir hüküm olsaydı. Keşke bu torba yasada esnaf ve çiftçilerin BAĞ-KUR primlerinin düşürülmesine ve primini ödeyemeyenlerin hiç değilse sağlık hizmetinden yararlanmasına ilişkin bir hüküm olsaydı ama maalesef, elektrik ve doğal gaz faturalarını ödeyemeyen, sobalı evde oturup evine kömür alamayan vatandaşın derdine derman olmak yerine varsa yoksa “Saray ve yandaşlarım.” diyen bir AKP var.

Şimdi, bir şey göstereceğim size: Bakın, buyurun, bu bir yün yelek arkadaşlar, yün yelek.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Anlamazlar, onlar bilmez.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Şimdi, Fransa’da sokakta protestosunu gösteren bir sarı yelekliler var, Türkiye’de de evinde doğal gaz faturasını ödeyemediği için tasarruf yapan ve onun için evinde yün yelekle dolaşan sessiz bir yığın var. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köksal, toparlayalım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – İşte, arkadaşlar, sandıkta size tokadı bu sessiz yığın, bu yün yelekliler vuracak, sizi onlar tarihe gömecek; millete ettiğiniz eziyetin bu sefer cefasını çekeceksiniz vesselam. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

AYLİN CESUR (Isparta) - Biz daha fazlayız, tekrar edelim, biz daha fazlayız.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, 27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 27’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, uygun gördüğüm zaman, karar yeter sayısı, toplantı yeter sayısı isterseniz, onları dikkate alırız.

28’inci madde üzerinde iki önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri birlikte işleme alacağım. Ondan önce, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 10 Ocak 2019 Perşembe günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde çalışmalarını 21.00’e kadar devam ettirmesine; daha önce çalışmasına karar verilen 11 Ocak 2019 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi

10/1/2019

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 10/1/2019 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantıda, Genel Kurulun 10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde çalışmalarını 21.00’e kadar devam ettirmesi ve daha önce çalışmasına karar verilen 11 Ocak 2019 Cuma günü toplanmaması önerilmiştir.

                                                                                      Binali Yıldırım

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

                     

              Cahit Özkan                                                            Engin Özkoç

    Adalet ve Kalkınma Partisi                                    Cumhuriyet Halk Partisi

        Grubu Başkan Vekili                                            Grubu Başkan Vekili

 

                Ayhan Bilgen                    Muhammed Levent Bülbül Lütfü Türkkan

      Halkların Demokratik Partisi          Milliyetçi Hareket Partisi     İYİ PARTİ

           Grubu Başkan Vekili                   Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – 28’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki iki önergeyi okutup birlikte işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1369) esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Aylin Cesur                        Feridun Bahşi                Lütfü Türkkan

                 Isparta                               Antalya                             Kocaeli

              Ayhan Erel                       Durmuş Yılmaz Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                Aksaray                               Ankara                               Adana

                                                 Arslan Kabukcuoğlu

                                                        Eskişehir

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Mehmet Bekaroğlu                 Ömer Fethi Gürer                     Cavit Arı

                İstanbul                               Niğde                              Antalya

       Emine Gülizar Emecan                  Fikret Şahin                  Alpay Antmen

                İstanbul                             Balıkesir                             Mersin

                                                     Rafet Zeybek

                                                         Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Durmuş Yılmaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yılmaz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Efendim, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

22’nci madde görüşülürken Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesiyle ilgili görüşlerimi belirtmiştim ama bu süre yeterli değil; bu, böyle beş dakikayla veya on dakikayla geçiştirilecek bir konu değil fakat zaman yine kısıtlı, dolayısıyla tekrar bu konuya girip zamanımı boşa harcamak istemiyorum. Bu konuyla ilgili sadece şunu söylemek istiyorum: Eğer kurulacak olan bu kurum, bu konuyla ilgili şu anda var olan finansal istikrarla görevlendirilmiş, değişik veçhelerle, Merkez Bankası, BDDK, Hazine, SPK, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu vesaireyle ilgili kurumların üstünde bir kuruluş ise gerçekten bir çatışma kültürü ortaya çıkartıyorsunuz ve içinden çıkılmaz bir sorunun tohumunu ekiyorsunuz; sizi uyarmış olayım. Eğer eşitse bile, onların üstünde değil de onlarla aynı düzlemde bir kurumsa bile, o zaman da söylediğim gibi, ekonomi yönetimi için elinizde enstrüman olması lazım, faiz politikası, kur politikası, vergi politikası, teşvikler politikası, düzenleme politikası. Şu anda bunlar mevcut kurumlar arasında dağıtılmış vaziyette, bu kurumun elinde, uygulayabileceği, uygulamaya koyabileceği herhangi bir ekonomi yönetim enstrümanı yok, olmayacak. Hangi kurumdan neyi alıp vereceksiniz, bu da sizin bileceğiniz bir iş.

Bunu söyledikten sonra ben 28’inci maddedeki Emlak Katılım Bankasıyla ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum. Daha önce bu katılım bankalarının adı “kâr-zarar hesabı” “kâr-zarar ortaklığı” idi. Faizsiz finansman, faizsiz bankacılık İslam âleminin geliştirdiği bir sistem değil, daha önce Batı’da HSBC Bank “İslami pencere” diye bir pencere açtı, Citibank bunun içerisine girdi, diğer yabancı bankalar da bunu geliştirdiler ve oradan Orta Doğu bölgesindeki, Müslüman, İslam âlemindeki sermayeyi kendi ülkelerine çekip yine İslam âlemine pazarlamanın bir aracı olarak kullandılar ve bugün, bu, hâlâ daha devam ediyor. Özellikle İngiltere dünya finans merkezinin önemli bir birimi, şu anda İngiltere Merkez Bankası nezdinde bir şeriat komitesi var; bu komite çerçevesinde İngiltere’de faizsiz veyahut da bizim tabirimizle katılım bankacılığı yürüyor. Onlar için, yapılan uygulama dine uygundur, değildir vesaire bence hiç önemli değil, onlar için önemli olan şey, bu yolla kendi ülkelerine nasıl sermaye çağrılabilir, nasıl sermaye getirilebilir ve dolayısıyla bu ekonomiye nasıl katkı sağlayabilir. Onlar için geçerli olan bu ama bizim durumumuzda bu biraz farklı. Laik ve sosyal bir hukuk devleti olan ülkemde bu tür kuruluşların olmasına benim şahsen hiçbir itirazım yok, yeter ki kamu düzeni açısından sıkıntı olmasın. Nasıl, İngiltere nerede sermaye varsa, ABD nerede sermaye varsa, kaynak varsa kendi ülkesine çekiyorsa, biz de bu bankalar aracılığıyla bu sermayeyi çekip ülke ekonomisine katkı sağlayabiliyorsak bunu yapalım, hiçbir itirazım yok, hiçbir engeli de yok.

Benim burada yalnız bir itirazım var, o itirazım da şu: Toplumda şöyle bir algı var; dinimizde faiz haram, dolayısıyla biz faizsiz bir düzen kurmak istiyoruz ama, maalesef, Türkiye'deki yerleşik düzen buna izin vermiyor ve dolayısıyla da bunun propagandası yapılıyor ve bu propaganda sonucunda bir siyasi rant ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla, insanların, buradan da hareketle seçmenin oy kullanmasına benim herhangi bir söyleyecek sözüm de olamaz, onların tercihidir, ona da saygı duyarım ama şunu söylemeyi de boynumun borcu biliyorum yani bu faizsiz bankacılık finans konusunda benim gördüğüm şu: Ben faizli düzenin üniversitesinde okudum ve o sistemi iyi bildiğimi zannediyorum.

Burada gördüğüm şey şu: İslam ülkelerinde, eğer İslam ülkelerinin tarihsel olarak ilişkisi devletçi bir sistemle olduysa… Mesela komünist blokla ilişkili olan ülkelerden gelen insanlar genellikle İslam ekonomisi diye şunu tarif ediyorlar, diyorlar ki: “Marksizm artı Allah inancı, eşittir İslam ekonomisi.” Böyle bir şey yok. Amerika’yla içli dışlı olan ülkelerden gelenler, bizim gibi ülkelerden gelenler de şunu söylüyorlar, diyorlar ki: “İslam ekonomisi vardır ve dolayısıyla İslam ekonomisi eşittir kapitalizm eksi faiz.” Böyle bir şey yok, bu bir aldatmaca.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir dakika ilave ediyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – İçinizde okuyan var mı bilmiyorum, Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde Bakara’nın 275’inci ayetiyle ilgili olarak 27 sayfa var. Hayrettin Karaman ve arkadaşlarının yaptığı 5 ciltlik tefsirde yine aynı ayetle ilgili olarak 13 sayfa var. Seyyid Kutub’un tefsirinde yine bir o kadar sayfa var. Ben bunları baştan sona okudum ve faizsiz düzenin nasıl olacağı… Ben Müslüman’ım ve buna da inanıyorum ama faizsiz düzenle ilgili bir fikir ortada yok. Sadece faizin haram olduğuna inanıyoruz, nokta. Öbür tarafı, kapitalist sistemi alıyoruz, ona kapitalistlerin kendi sistemlerini eleştirdiği şekilde bir kılıf uyduruyoruz ve bunun adına da “İslami finans” diyoruz.

Dediğim gibi, Emlak Katılım Bankasının kurulmasına veyahut da başka hiçbir şeye itirazımız yok, sermayeyi çeksin, gelsin ama buradan siyasi rant devşirmek yanlış ve bunu bilen de yok. Lütfen, bilmediğimizi de itiraf edelim. Günün birinde birisi çıkar da eğer bunu yapacak olursa bunun önünü de kesmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, selamlamak için… Toparlayalım.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) – Sonuç olarak şunu söylüyorum: Yani biz şu anda bir değer yaratmıyoruz, var olan değerlerin içini boşaltıyoruz ve buradan da bir yere gideceğimiz yok. Bu da bizi nereye götürdü? Geldiğimiz nokta itibarıyla İslam âleminde -Türkiye de buna dâhil- kültürel hayat, düşünce hayatı Gobi Çölü’ne döndü, Büyük Sahra’dan da kötü.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Alpay Antmen.

Buyurun Sayın Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi üzerinde söz talep etmiş bulunuyorum.

Demokrasilerde en az yasanın içeriği kadar önemli bir şey daha vardır, o da yasanın nasıl yapıldığı. Bugün, her zamanki gibi uzlaşmacı yasa yapım tekniğine aykırı bir yöntem izlenmekte, AK PARTİ’nin rutin yasa yapma tekniği hâline gelen torba yasa uygulaması, şu an görüşülen kanun teklifinde de Meclisin ruhuna aykırı bir şekilde devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkede marketlerde verilen naylon torbalara gösterdiğiniz hassasiyeti Meclisteki torbalardaki yasalarda gösterseydiniz ülkeyi bugün bu hâle getirmezdiniz. Umarım yeni dönemde naylon poşet kullanımı azalacak. Dilerim aynı şekilde Meclisteki torbalar da azalır, daha uzlaşmacı, her maddenin kendi alanında, komisyonunda, uzmanlarınca görüşüldüğü bir dönem olur, olmalıdır da.

Değerli milletvekilleri, bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Uluslararası Basın Enstitüsüne göre, Türkiye, dünyanın en çok gazetecisinin tutuklu olduğu ülke. Ben de 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü sevinçle kutlamak isterdim ama ülkede özgürce gazetecilik yapanlar ya tutuklu ya işsiz bırakıldı ya da baskı altında. Ben, her şeye rağmen, emeğiyle, onuruyla çalışan bütün gazetecilerimizin günlerini kutluyor, iyi ki varlar diyorum.

Sadece gazeteciler mi? Sadece gazeteciler değil elbette, sanatçılar da nasibini alıyor bu baskıdan. En son, değerli sanatçılarımız Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hakkında soruşturma açıldı. Aydınlar konuşuyor, sonra saraydan mahkemeye bir telefon geliyor, ardından soruşturmalar başlıyor.

AK PARTİ döneminde yargı şöyle çalışıyor: Bir aydın, bir gazeteci, bir vatandaş konuşuyor. Ardından tak, mahkemeye bir telefon. Hemen ardından, şak, o kişi hakkında soruşturma başlıyor. Değerli Parti Meclisi Üyemiz Eren Erdem önce serbest bırakıldı, ardından hemen, tak, şak, yargı devreye girdi ve beş saat içinde tutukluluğun devamına karar verildi. Dünyada en hızlı karar veren mahkemeler maalesef Türkiye’deki bu tak, şak yargısı.

Değerli milletvekilleri, başka bir konuya gelelim, lütfen buraya dikkat buyurun. Daha önce Mersin Bozyazı AKP İl Başkanlığında İŞKUR kuralarının çekildiği ortaya çıkmıştı. İlçe başkanı işe girenlerden bağış talep ettiğini de söylemişti, itiraf etmişti; belgelemiştik. Yine, Mersin’de bir başka AKP klasiğinin belgesini, daha doğrusu 5 tane belgesini göstermek istiyorum size resmî tutanaklarda burada. Bu defa, AKP Tarsus İlçe Başkanı zabıt kâtipliği sınavına girecek birileri için Mersin vekilinden torpil istiyor. Konuyu sorduk soruşturduk, önerge de verdik. İlçe başkanı ne yapsın “Vatandaş istiyor, ben de vekile iletiyorum.” demiş. Tarsus İlçe Başkanı adliyeye kâtip alımı için tam 5 kişinin ismini yazılı, imzalı, mühürlü şekilde AKP’li sayın vekilimize gönderiyor. Bu 5 isim işe girdi. Elhamdülillah, 5’te 5. Örneğin, bu 5 isimden birisi KPSS’den 72 almış, daktiloda üç dakikada 100 kelime yazmış ama KPSS’den 82 alan ve daktiloda üç dakikada 154 kelime yazan bir kardeşimiz ise elenmiş. Nerede elenmiş? Mülakatta. Madem kendinize güveniyorsunuz, mülakatlar kamera kaydına alınsın ve kamuya açık şekilde yayınlansın, o zaman görelim bakalım kapalı kapılar ardında kim ne yapıyor, kim ne yapamıyor, nasıl yapıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Çok üzülerek söylüyorum, AKP döneminde mülakat demek, biat demek, tarikat demek, yandaş demek, kul hakkı yemek demek olmuş. Kul hakkını ağzından düşürmeyenler kul hakkını yemekte hiçbir sakınca görmüyor, bunda hiçbir beis görmüyor. Çok üzücü ama maalesef artık aleni olmaya başladı.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul edilmiştir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Allah’ın rızasını, kulların duasını almak için hizmet yapan bir iktidar olduklarına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, biraz evvel hatibin konuşmasında ileri sürdüğü iddiaların hepsini reddediyoruz. Biz kul hakkını yemekten Allah’a sığınırız. Kesinlikle bile bile böyle bir tutum ve davranışın içerisinde de olmayız. Biz “Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü” anlayışıyla Allah’ın rızasını, kulların da duasını almak için en güzel hizmetleri yapan bir iktidarız. Biz “Durmak yok, yola devam.” diyerek bu hizmetleri milletimize sunmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Antmen.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Efendim, sadece zabıtlara girmesi açısından…

Bir sayın milletvekilimize gönderilen imzalı, mühürlü 5 tane belgeyi sayın başkan vekiline arz edeceğim. Bunlar önce zabıt kâtipliği için KPSS’ye giriyorlar, 70 üzeri not alıyorlar. Daha sonra, üç dakika içinde en az 90 kelime yazmaları isteniyor ve bu da yetmiyor, daha sonra bir mülakata alınıyorlar. Mülakata giren 78 kişi, kazanan 37 kişi; 5’te 5; 5’i de burada… Şöyle göstereyim.

BAŞKAN – Onları bir dosya yapın Sayın Antmen.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – İl başsavcısının, il adli yargı komisyonu başkanının ve il yargı komisyonu üyesinin imzası var.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Belgelerle konuşacaksınız efendim.

BAŞKAN – Sayın Aydemir, Erzurum Milletvekili olarak bir başsağlığı dileğinde bulunmak istiyorsunuz.

Buyurun.

42.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, vefat eden 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak ile 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Evet Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkanım, bu Parlamentoda 23 ve 24’üncü Dönemlerde Erzurum’u temsil eden çok nitelikli, çok kaliteli, hakikaten vatanperverlikte kıvam sahibi bir ismi bugün kaybettik, Muhyettin Aksak Bey. Uzun yıllar kendisiyle siyaset yaptık, Erzurum’da belediye başkanlığı da yaptı. Bulunduğu her zemine pozitif enerji yayan ve hizmeti önceleyen bir isimdi. Kaybından çok derin bir üzüntü duyduk.

Erzurum adına burada grup başkan vekillerimiz taziye dileklerinde bulunmuşlar. Ben kendisine rahmet diliyorum ve Erzurumlular adına bu hâli Türkiye Büyük Millet Meclisinde aşikâr eden, başta siz olmak üzere Değerli Başkanım, grup başkan vekillerimize de çok teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, gene, bugün kaybettiğimiz Ağrı eski milletvekili Mikail Aydemir Bey’e de rahmet diliyorum.

Makamı cennet olsun her ikisinin de.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefatı nedeniyle 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37) (Devam)

BAŞKAN – 29’uncu madde üzerinde iki önerge var, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 37 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Bekaroğlu                 Ömer Fethi Gürer    Emine Gülizar Emecan

                İstanbul                               Niğde                              İstanbul

              Fikret Şahin                          Cavit Arı                       Aydın Özer

                Balıkesir                              Antalya                             Antalya

         Neslihan Hancıoğlu                   Rafet Zeybek

                 Samsun                               Antalya

MADDE 29- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun 20/A maddesinin birinci fıkrasına “altyapı oluşturulmasına,” ifadesinden sonra gelmek üzere “portföy yönetim şirketlerinin emeklilik yatırım fonlarına ilişkin faaliyetlerinin Kurulca gözetimine yönelik altyapı oluşturularak raporlama yapılmasına,” ifadesi ilave edilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Samsun Milletvekilimiz Sayın Neslihan Hancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Hancıoğlu.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bireysel emeklilik sisteminin işleyişini daha verimli hâle getirme iddiasıyla hazırlanmış olan 29’uncu madde üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bireysel emeklilik sisteminin amacı nedir? Kısaca söylemek gerekirse, çalışanları tasarruf etmeye yönlendirmek. Yani sistemin öznesi tasarruftur. Tasarruf her zaman önemlidir ama bugün daha çok önemli. İktidar da bunun farkında olmalı ki şimdi market torbasını 25 kuruşa satmanın peşine düştü. Vatandaş 25 kuruşa muhtaç olunca zorunlu tasarruf yine vatandaşa düştü. Saltanat sefası sürüp sonra da çıkıp millete “İtibardan tasarruf olmaz.” diyenler market torbasını paralı yapınca tasarruf şampiyonu falan olmaz.

Madem torba israfına karşısınız, önce şu kanunları torbaya doldurmayı bırakacaksınız. Bakınız, geçmişte bu Mecliste Başkanlık eden, sonrasında Hükûmet Sözcülüğü yapan Sayın Bülent Arınç bir Bakanlar Kurulu toplantısından sonra “Bundan sonra torba yasa çıkmayacak.” demişti. Sayın Arınç bunu söyleyeli tam dört yıl dört ay oldu; peki, ne değişti? Kanunları hâlâ torbaya doldurup bu Meclise en sağlıksız yasama çalışmasını yaptırıyorsunuz. İsrafla mücadele edecekseniz, milleti tasarrufa teşvik edecekseniz önce kendinizi ve milletin Meclisini torbadan kurtarın. (CHP sıralarından alkışlar)

İşin özü şudur: Bir insan ancak asgari harcamalarını karşılamaya yetecek kadar gelire sahipse tasarruf edebilir. 6 milyon 700 bin kişi asgari ücretli ve aileleriyle birlikte yaklaşık 15 milyon insan bu parayla yaşamaya çalışıyor. Şimdi bu insanlara diyorsunuz ki “İsraf etmeyin, tasarruf yapın.” Şuna emin olun, bu insanlar siz istemeseniz de her şeyden tasarruf ediyorlar zaten çünkü bu insanlar ekonomik krizi iliklerine kadar hissediyorlar. Kazandığı üç kuruş paranın her ay daha da değersizleştiğini, elektriğe, doğal gaza, çarşıya, pazara her ay daha fazla ödemek zorunda kaldığını yaşayarak görüyor. Bu, vatandaşın gördüğü şey. Peki, iktidardakiler neyi görüyor? Mesela, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak “Ekonomide 2018 yılında bütün hedefleri tutturduk, güçlü performans yakaladık, vatandaşa müjde üstüne müjde veriyoruz.” diyor. Durum ortada, ya vatandaş hayal görüyor ya da Sayın Albayrak, ya bu ülkenin vatandaşları başka bir dünyada yaşıyor ya da Sayın Albayrak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendilerini masal diyarında görenleri bir kenara bırakıp gerçek dünyaya dönersek ülkemiz ekonomik açıdan son derece zorlu bir süreçten geçiyor. Kriz, küçük bir azınlık haricinde, halkımızın tümünü yaralıyor. Krizleri rant aracı hâline getirmiş bu mutlu azınlık dışındaki herkes, işçisi, çiftçisi, memuru, esnafı, işsizi, küçük işletme sahibi kan ağlıyor, memleketimizin bir tarafı cefa çekerken başka tarafı sefasını sürmüyor. Kriz her yerde. Bu kriz benim seçim bölgem Samsun’da da var, Kars’ta da Edirne’de de. Samsun’da fabrikalar kapanırken, çalışanlar işsiz kalırken Kars’ta, Edirne’de ekonomi şahlanmıyor, oralarda da canlar yanıyor.

Şimdi sizlere ürkütücü bir örnek veriyorum: Şu an Genel Kurulda iktidar partisinin Adıyaman milletvekilleri var mı acaba? Söyleyeceklerimi onların da duymasını isterim. İki gün önce -partimizin görevlendirmesiyle- Adıyaman’daydım. Görevim krizin etkilerini gözlemlemek ve bunu raporlamaktı. Esnaf, işçi, işsiz, çiftçi, herkesle görüştük. Burada bir esnaf kardeşimiz şu bilgiyi paylaştı benimle: “Piyasada artık para kalmadı. Esnaf, çiftçilerle mal takasına başladı.” İşte durum bu kadar vahim bir hâl almıştır. Koca koca fabrikaların iflas ettiği, işsizliğin, enflasyonun zirve yaptığı, çiftçilerin borçla, hacizle boğuştuğu günlerden geçiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave edeyim Sayın Hancıoğlu.

Buyurun.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Devamla) – Bir insan tablo buyken çıkıp da “Hedefi tutturduk.” diyebiliyorsa bize de ancak şunu söylemek düşer: Evet, hedefi tam on ikiden vurdunuz; vatandaşı hedef almışsınız, ona en büyük düşmanlığı yapıyorsunuz ve inatla da yapmaya devam ediyorsunuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/1369 esas numaralı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

              Aylin Cesur               Mehmet Metanet Çulhaoğlu        Lütfü Türkkan

                 Isparta                                Adana                              Kocaeli

         Arslan Kabukcuoğlu                                                         Ayhan Erel

                Eskişehir                                                                    Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Erel.

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesi üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bireysel emeklilikle ilgili bir düzenleme var, zoraki düzenlemelerin topluma hiçbir faydası yok, öncelikle onu söylemek istiyorum.

Bu arada yediden yetmişe 85 bine yakın hastanın derdine tercüman olmak adına bir sorunu dile getirmek istiyorum. Ülseratif kolit hastaları özellikle asacol lavman ve tabletlerini eczanelerde bulamıyorlarmış. Bakanlığın “Bu ilaçları dağıtan firmalar piyasadan çekilecek.” şeklindeki beyanı karşısında umutlarını yitirmişler. Gelen mesajda “İltihaplı bağırsak hastasıyım, benim gibi 85 bine yakın hasta var, çok sıkıntı çekiyoruz. Yirmi gündür bağırsaklarımdan kanama geliyor, ilaç bulamıyoruz, eczanelerde kur farkından dolayı ilaç firmaları ilaç vermiyorlarmış. Bunu dile getiriniz. Biz neyse de çocuk hastalar dayanamıyor. Çocuklar ne yapsın diyor, isyan ediyoruz. 85 bin hasta var ancak piyasada 20 bine yakın ilaç bulunmakta. Bu derdin bir an önce çözülmesini ve hastaların ilaçlarının temin edilmesini bekliyoruz.”

Yine, İŞKUR ile TELEKOM arasında imzalanan bir protokol gereği 2.500 teknikerin alımı karara bağlanmıştı. Altı aydır bundan bir ses yok. Teknikerler bundan bir haber bekliyorlar.

Yine, bir genç, lise 1 öğrencisi “Sürekli sistem değişiyor, artık sabit bir sisteme geçilsin, geleceğimiz güvende olsun. ‘Geleceğimiz gençlere emanet’ diyorlar ama her şeyi berbat ediyorlar.” diyor.

Yine, PTT’de çalışan taşeron postacıların birçok problemleri var. Bu problemlerinin çözülmesini iktidardan sabırsızlıkla bekliyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde Sosyal Sigortalar Kurumundan 2000 öncesi emekli olan bir vatandaşımızın en düşük aylığı 1.888 TL, 2000 yılından sonra emekli olan bir vatandaşımızın aylığı ise 1.126 lira. BAĞ-KUR 1.569 lira, tarım BAĞ-KUR’u 1.238 lira, Emekli Sandığından emekli olan bir memur ise 2.379 lira almaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre aralık ayındaki dört kişilik bir ailenin asgari geçim indirimi 6.454 lira, açlık sınırı 2.426 lira, ortalama gıda ve barınma harcamaları ise 2.369 lira.

Yine, 2018 yılında dört kişilik bir ailenin aylık zorunlu harcamalarında bir yılda tam 985 TL artış meydana gelmiş. Artışlara baktığımızda bir yılda 985 lira vatandaşın bütçesine yük binerken yapılan artışlara baktığımızda bu oranı karşılamaktan çok uzak gözükmektedir.

Yine, emekli maaşlarını ortaya koyduğumuzda aynı emekli insanlar arasında büyük farklılıklar meydana gelmektedir. Oysa insanların temel ihtiyaçları farklı değildir. İnsanların, ortak ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde bir maaşa ihtiyaçları vardır. Bunun için de bizim önerimiz, beklentimiz tüm emekli maaşlarının en düşük memur emekli maaşına denk getirilmesidir ve bunun üzerinden maaş verilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orta ölçekli küçük esnaflar iş yapmakta büyük sıkıntı çekmektedirler. Dükkân kiralarını ödeyemez, elektrik paralarını yatıramaz, yanında çalışan çocukların, işçilerin maaşlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir. Bugün, BAĞ-KUR primlerine baktığımız zaman 882,65 kuruş indirimsiz prim var, yine 754,73 kuruş indirimli prim var. Ben bu indirimli ile indirimsiz nedir diye merak ettim, indirimli olması için BAĞ-KUR’lu vatandaşın borçlarını bugüne kadar hiç aksatmadan ödemesi gerekiyormuş, eğer bu ödemeyi yapmış ise indirimden faydalanıyor. Ama günümüzün ekonomik şartları içerisinde esnafımızın bu BAĞ-KUR primini ödemediği, ödeyemediği hepimizce bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, bu indirimli primden faydalanan hiçbir esnafımız bulunmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erel, devam edin.

AYHAN EREL (Devamla) – Günümüzde futbol kulüplerinin borçlarını yapılandırma yoluna giden siyasi irade, keşke evine ekmek götürmekte zorlanan, elektrik parasını, su parasını ödeyemeyen bu esnaflarımızın da BAĞ-KUR borçlarına ve BAĞ-KUR primlerine bir çare sunsa diyorum.

“Futbol kulüplerinin borcu” deyince de yani bir esnaf borcunu ödemediği zaman taşınmazına, gayrimenkullerine, araçlarına nasıl ki haciz konuluyor, mal varlığından devletin alacağı tahsil ediliyorsa futbol kulüpleri de yabancı futbolcularını satsınlar, borçlarını ödesinler. Netice itibarıyla 2003 yılından bu tarafa Türk futbolunun uluslararası arenada bir başarısını göremedik. Demek ki yabancı futbolcuların çokça ülkemizde olması problemi çözmüyor. Geçen, arkadaşımızla maç seyrediyorduk, dedik ki “Bakalım, hangi takımda Türk futbolcusu daha çoksa onu tutalım.” Ama maalesef iki takımı da tutamadık. Bu arada, ben Trabzonsporu bu anlamda tebrik ediyorum. Yaklaşık 19 futbolcuyu alt yapıdan kampa götürmüştür, bunlardan 7-8 tanesini de A takıma kazandırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Erel.

AYHAN EREL (Devamla) – Türk futbolu bir an önce öz kaynaklarına dönmelidir diyorum.

Başkanıma geçmiş olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın Özen, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in, 37 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin torba yasa değil çuval yasa olarak adlandırılması gerektiğine, “Mescitsiz okul kalmasın.” projesiyle din derslerinin salt bir inancın ibadethanesi altında farklı inançlardaki çocuklara dayatılmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Değerli Başkan, bunu torba yasa olarak adlandırıyoruz, oysa yanlış bir terim, aslında bunlar çuval yasa çünkü bunlar torbaya sığmaz. Biz de Meclis olarak bu çuval yasalarda çuvallıyoruz.

Değerli Başkan, İnsan Vakfı diye bir vakıf var, kurucularını biliyorsunuz. Bir önerisi var: “Mescitsiz okul kalmasın.” projesini Millî Eğitim Bakanlığına onaylatıp sponsor oldu. Bu projeye göre tüm din dersleri öğrencilere mescitlerde verilecek. Alevilik gibi bu toprakların birçok kadim inancını asimile etmeye çalışan Diyanet kafası, maalesef devletin tüm birimlerine hâkim olarak geleceğimizi yok etmeye devam ediyor. “Mescitsiz okul kalmasın.” projesiyle Alevi çocuklarına ibadethanesi olmayan bir yerin dayatılması çok açık ve net insanlık suçudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, biz Aleviler mescide, kiliseye ve sinagoga karşı değiliz. Fakat din derslerinin zorunlu olması başlı başına bir insan hakkı ihlali olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde onaylanan karara göre, din derslerinin salt bir inancın ibadethanesi altında farklı inançlardaki çocuklara dayatılması asla kabul edilemez, biz Aleviler olarak da kabul etmiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çelebi…

44.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, 16 ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili Mikail Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Başkanım, 16’ncı ve 19’uncu Dönem Ağrı Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde görev yapan ve bölgemizin çok sevilen sayılan bir insanı Mikail Aydemir vefat etmiştir. Ben burada ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Yüce Meclisin özelinde başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

45.- Muş Milletvekili Mensur Işık’ın, Muş ili için eğitim ve araştırma hastanesine ihtiyaç olduğuna ilişkin açıklaması

MENSUR IŞIK (Muş) – Sayın Başkan, Muş için araştırma hastanesi çok ciddi bir ihtiyaçtır. Her gün neredeyse Muş’tan onlarca mesaj almaktayım. Muş’taki yerel yönetimler ve sivil toplum kurumlarının, herkesin ortak talebidir bu. Bu bizim de talebimiz ve bu Muş için ciddi bir ihtiyaçtır, aynı zamanda Muş’un hakkıdır.

Sayın Binali Yıldırım iki yıl önce Muş’ta yapmış olduğu bir mitingde Muş’a 400 yataklı bir araştırma hastanesi sözü vermişti ama iki yıldır bunu hiçbir şekilde gündeme getirmemektedir. Niyeti unutturmak ama biz bunu asla unutmayacağız ve Muş’a araştırma hastanesini mutlaka getireceğiz.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Arı.

46.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, 10 Ocak Birinci İnönü Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü ile Türkiye’de tarım eğitiminin başlamasının 173’üncü yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

CAVİT ARI (Antalya) – kurtuluş mücadelemizin en önemli aşamalarından biri olan, 6 Ocak günü başlayıp 11 Ocakta sonuçlanan, ordumuzun ilk zaferi Birinci İnönü Zaferi’mizin yıl dönümünü kutluyor, başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Birinci İnönü Zaferi’mizin kahramanı 2’nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum.

Ayrıca, bugün 10 Ocak. Türkiye’de tarımsal eğitimin başlamasının 173’üncü yıl dönümü. Bu anlamda, Türk tarımına destek veren ziraat mühendislerinin gününü kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

47.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, 23 ve 24’üncü Dönem Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın vefatına ilişkin açıklaması

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de 24’üncü Dönemde bu Parlamentoda beraber çalıştığımız ağabeyimiz Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, çocuklarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.54

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu kararıyla çalışma süremiz sona erdiğinden alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Ocak 2019 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi geceler, iyi haftalar diliyorum.

Kapanma Saati: 21.02



(X) 37 S. Sayılı Basmayazı 8/1/2019 tarihli 42’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.