TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

17’nci Birleşim

14 Kasım 2018 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, emekçilerin yaşamına ve güncel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kadroya geçen taşeron işçilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, sağlık alanında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

5.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, eğitimde başarıyı artırmak için liyakat esaslı atamalar yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, inşaat sektöründe yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, kamunun bina kirası olarak ödediği aylık giderin ne kadar olduğunu, kimlere ödendiğini ve devletin kiracı olmaktan ne zaman kurtulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa’nın 136’ncı maddesine uymadığına ve Diyanet İşleri Başkanının istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kamuoyunun vicdanını rahatsız eden çocuk istismarını önlemeye yönelik yasal düzenlemenin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, vefat eden MHP Konya Kulu İlçe Başkanı Murat Toklucu’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 2547 sayılı Kanun’un 50/d fıkrasında istisnai olarak uygulanması öngörülen hükümlerin istismar edildiğine ve huzursuzluğa sebep olan bu durumun giderilmesi için verilen kanun teklifinin gündeme alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

14.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Türk Akımı Projesi’nin yarattığı problemlere ilişkin açıklaması

15.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ilinde kriz döneminde alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, elektrik ve doğal gazda KDV’yi, Enerji Fonu ile elektrik tüketim vergisini sıfırlamayı, maaşları artırmayı düşünüp düşünmediklerini, alınan dış krediler için Hazinenin kefalet miktarının ne olduğunu Maliye ve Hazine Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, kasım ayının ikinci pazartesi günü başlayan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’na ilişkin açıklaması

18.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, söz ve davranışlarıyla birlik beraberliğin sembollerinden olan Mehmet Ocak Dede’ye Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

19.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, Marmaris Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından bölgedeki köylülere gönderilen yazıya istinaden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözünün saraya ne zaman doyacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak ili Beytüşşebap ilçesinin durumuna ve “gizli talimat” diye bir uygulamanın olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Sivas’ta sağlık hizmeti veren Yıldızeli Devlet Hastanesindeki aksaklıkların hayati önem taşıdığına ve sorunların bir an önce giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, dar ve sabit gelirliyi gelir adaletsizliğinden kurtarmak için Maliye ve Hazine Bakanının neyi beklediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

23.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, sömürünün, yoksulluğun, savaşın, faşizmin olduğu yerde direnişin olduğuna ilişkin açıklaması

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, menfur saldırı sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 14 Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümüne, Atatürk Havalimanı’nda Türkiye’ye giriş izini bekleyen 11 Uygur Türkü konusunda Hükûmeti duyarlı olmaya davet ettiğine, İYİ PARTİ milletvekili aday adayı İhsan Şahin’in kurumuna dönmesinin sağlanmasını Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 14 Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümünde Ahıska Türkü soydaşların Ahıska Türkü olarak vatanlarına dönüşlerinin sağlanmasını temenni ettiklerine, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabet hastalarının yaşadığı zorlukların farkında olduklarına ve bu konuda çalışmalar yapacaklarına ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in toplumsal barışı zedelediği gerekçesiyle kendisine yapılan tecridin kalkması talebine ses verilmesi gerektiğine, AKP tarafından denetim faaliyetlerinin engellendiğine, 27’nci Dönemde 30 soru önergesi, 8 araştırma önergesi ve 9 kanun teklifinin çeşitli gerekçelerle iade edildiğine ve bu konudaki muhatabın kim olduğunu öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Gazze’de yaşamını yitiren Filistinlilere Allah’tan rahmet dilediklerine, Filistin konusunda daha duyarlı olunması gerektiğine, Cemal Kaşıkçı cinayetini belgeleyen “tape”lerle ilgili Meclisin bilmediği dünyanın bildiği ne varsa Hükûmetin bir an önce bilgi vermek zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine, Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in sözde başkenti olarak tanıma kararına karşı bütün dünyayı harekete geçirenin Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna, Filistinlilerin de Uygur Türklerinin de ilelebet yanlarında olmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması

29.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 11 Uygur Türkü’ne yapılan zulmün sona erdirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bütün dünyanın takdir ettiği Kaşıkçı cinayetiyle ilgili süreci kötülemeye dönük çabaları boş bir yaklaşım olarak gördüğüne ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Trabzon halkı için kullandığı ifadeden dolayı Milletvekilimizin kendisi ve CHP grubu olarak özür dilediklerine ilişkin açıklaması

34.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, İzmir Milletvekili Atila Sertel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, şehir hastanelerinde tek garantinin hastalara hizmet garantisi olduğuna ilişkin açıklaması

39.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, safsatanın kölesi olanların hakikate kör olduklarına ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, iktidarın ve AK PARTİ Grubunun bütün özgürlüklerin önünü açtığına, insan hak ve özgürlükleri konusunda önemli kazanımlar sağladığına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Uganda Cumhuriyeti parlamento üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, denetim faaliyetlerinin engellenmesi sorununda muhatabın Meclis Başkanı ile Başkanlık Divanı olduğuna ve konunun gündeme getirilmesi için girişimlerde bulunacağına ilişkin konuşması

 

 

 

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, önerge ve kanun teklifi iadelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/5258)

14 Kasım 2018 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, emekçilerin durumu ve güncel sıkıntılar hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Mengüllüoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, emekçilerin yaşamına ve güncel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arkadaşlar, hepinize merhaba.

Tüm Türkiye halklarını, işçileri, emekçileri, yoksullaştırılmış, açlığa, sefalete, çaresizliğe mahkûm edilmiş tüm yurttaşlarımızı Türkiye İşçi Partisi adına selamlıyorum.

21.201; 2002 yılından yani AKP iktidarının başladığı günden bugüne kadar iş cinayetlerinde kaybettiğimiz işçi, emekçi sayısı 21.201. Bazıları için sadece bir istatistik ama gerçekte birilerinin annesi, babası, oğlu, kızı, eşi. Ne yazık ki bunlardan ancak “Türkiye’de emekçilerin yaşamı ve güncel sorunları” başlığı altında gündem dışı söz alarak bahsetme olanağı buluyoruz. Çünkü bu Parlamento ısrarla bu ülkenin milyonlarca insanının, açıkça ifade etmek gerekirse ülkenin gerçek sahibi olan, üreten, yaratan, alın teri döken, yaşayan milyonların sorunlarını gündeme almak istemiyor. Türkiye’de hâkim siyaset algısı için yoksul, emekçi insanlar sadece seçimden seçime kullanılan bir malzemeden ibaret. Sürekli büyüyen Türkiye’den bahseden iktidara gerçekten sormak istiyorum: Bu zenginleşmeden ve büyümeden işçiler, emekçiler ne zaman pay alacak? Neden hiç pay almıyorlar? Zenginleşirken hiç “Ey işçi kardeşim, bu yıl çok büyüdük, vergilerinde, faturalarında indirime gidiyoruz.” diye bir cümle duymadık sizden. Fakat kriz gelince akla hemen işçinin, emekçinin tasarruf etmesini istemek geliyor. Gel gör ki bunu söyleyenlerin ne yazlık sarayından ne uçan sarayından ne de tropikal meyve kokteyllerinden vazgeçtiğini de görmüyoruz. Daha somut konuşayım, geçen yıl yapılan TİS sözleşmesi gereği memur ve emeklilere 2019 yılında yılın ilk yarısı yüzde 5, ikinci yarısı yüzde 4 zam yapılacak hâlbuki 2019 yılının enflasyon hedefiniz bile yüzde 15,9. Emekli ve memurlar için bir ara kararla her altı ayda bir yüzde 8 zam yapılmasını öneriyoruz, buyurun yapın.

İşsizlik Fonu’ndan şu ana kadar işçiler sadece 20 milyar lira alabildi ama işverenlere çeşitli teşvikler altında 45 milyar lira para dağıttınız. 2019 programınızda belirlediğiniz hedef gerçekleşse bile işsiz sayısı 1 milyon artacak. İşsizlik Fonu’ndan emekçiler kriz döneminde yararlanmayacak da ne zaman yararlanacak arkadaşlar? Kamu bankalarına bile buradan 10 milyar lira ucuz kaynak aktardınız. Emekçilerin fonunu yağmalamayı bırakın artık. Merkez Bankası, işçilere enflasyon altında zam önerisi getirdi, yıllarca “Türkiye şöyle büyüdü, böyle büyüdü.” dediniz, emekçilere, emeklilere sadece enflasyon kadar zam yaptınız, hiç ülkenin büyümesi kadar ekstra zam yaptığınızı görmedik. Refahı paylaşmadığınız emekçilere şimdi krizin faturasını kesmeye çalışıyorsunuz. Refahı kiminle paylaştıysanız krizin faturasını gidin, ona kesin. Mesela, Cengiz İnşaatın vergisini siliyorsunuz ama emekçilerden fedakârlık bekliyorsunuz. İktidara geldiğinizden bu yana kim, ne kadar zenginleşmiş oturup hesap edin, onlardan kriz vergisi alın hatta Cengiz İnşaatın vergisini sileceğinize, 100 kat artan servetinden servet vergisi alabilirsiniz.

Sosyal yardımları lütuf olmaktan çıkarın. Hiç kimse kömür yardımı almak için sizin ilçe binalarınızda sıra beklemek zorunda değil.

Sermaye için yeniden yapılandırma yönetmelikleri çıkardınız, konkordatoların imkânlarını genişlettiniz, Sermaye Garanti Fonu’ndan tam 210 milyar lira dağıttınız. Şimdi, diyorsunuz ki: “Zordaysan ödeme, sonra alırız.” O zaman, kriz zamanı emekçilerin banka borçlarını, işsiz kalanların kredi borçlarını da erteleyin. Onlar için neden halk garanti fonu kurmuyorsunuz?

Dün, 16 yaşında bir kâğıt toplama işçisi çocuk, bir kamyon portakal posasının üzerine dökülmesi sonucu yaralandı. Ne kadar absürt bir durum, değil mi? Daha yarım saat önce, belediyedeki işinden atıldığı için işsiz kalan bir emekçi, işçi Halkla İlişkiler Binası’nda intihar teşebbüsünde bulundu. Bunlar gözünüzün önünde oluyor. İşte size zenginleşen Türkiye!

Bakın, kriz dönemlerinde para kaynağı bulmakta zorlanıyor olabilirsiniz, ben size birkaç öneride bulunayım. Vergilerini sildiğiniz, ihya ettiğiniz Cengizden, Limaktan, Kalyondan alabilirsiniz. Cumhuriyet düşmanı bir yazar bozuntusunu, halkın bir kesimine mesaj vermek için, 9 Kasımda ziyaret eden ve her gün bütçesini artırdığınız Diyanetten de alabilirsiniz. Çorlu tren faciasında oğlunu kaybeden anneyi “Hesap soruyor.” diye sosyal medyada engelleyen müdüründen ve onun gibilerin maaşlarından da alabilirsiniz. Ramazan programı sunması için, sonradan vekil yaptığınız, Uğur Işılak’a 1 milyon 200 bin lira ödeyen Konya Meram Belediyesinden ve onun gibi parayı çarçur eden belediyelerden de alabilirsiniz. Medya kuruluşu satın alsın ve tekelleştirdiğiniz medyaya bir halka daha eklensin diye kamu bankalarından iki yıl ödemesiz 1 milyar lira kredi verdiğiniz Demirörenden de alabilirsiniz veya genel başkanınızın saray harcamalarından aktarın, inanın birkaç haftalık kısmı bütün ülkeye gani gani yetecektir. Bakın, bunların hepsi aynı kaynak. Bunların hepsi halkın parası ve daha ne istiyorsunuz halktan, size daha ne yapabilir bu halk?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Devamla) – Bir dakika daha süre istiyorum.

BAŞKAN – Tabii ki bir dakika daha süre veriyorum Sayın Mengüllüoğlu.

Buyurun.

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Devamla) – Bu ülkenin işçilerinin, emekçilerinin sorunlarını anlatmak için beş dakikanın yetmeyeceğini tabii ki hepimiz biliyoruz. O yüzden bu sorunları çözmek için de emin olun her yerde, her alanda mücadele etmeye devam ederek çözeceğiz bunu.

Sözlerime son verirken, AKP saray rejiminin işçi düşmanı, ranta, yandaşa destek politikalarının en çıplak örneği ve iki sınıfın kavgasını en net anlatan üçüncü havalimanı projesinin işçilerinin mücadelesini öncelikle selamlıyorum. Haklı oldukları yandaş holdingiler tarafından bile kabul edilmesine rağmen tutuklanan işçileri de selamlıyorum. Yalnızca, Genel Başkanımızla birlikte havaalanında işçilerle dayanıştığı için tutuklanan Yusuf Yılmaz yoldaşımı bütün devrimci duygularımla selamlıyorum ve herkesi 5 Aralıkta bu davaya, işçilerin davasına sahip çıkmaya çağırıyorum. Şüpheniz olmasın, bugün havaalanında, TARİŞ’te, Cargill’de, Flormar’da, fabrikalarda, tarlalarda ayağa kalkan emekçiler, geçmişteki 15-16 Haziran TARİŞ, TEKEL, Zonguldak kömür işçileri yürüyüşü, Soma ruhuyla bu düzeni yıkacak ve Türkiye İşçi Partisi yanlarında olacak. Bakalım güçlü olduğunu sanan mı yoksa haklı olan mı kazanacak, hodri meydan! (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mengüllüoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet Sayın Akbaşoğlu, yerinizden söz istiyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, yerimden.

BAŞKAN – Mikrofonu açalım lütfen.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, kürsüde konuşan hatibin haksız, afaki eleştirileri oldu ve tanımlamaları oldu “saray rejimi” “işçi düşmanı” gibi. Bunların gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığını hepimiz biliyoruz, milletimiz en güzel şekilde biliyor. Biz tam manasıyla işçilerimizin durumunu on beş yıllık iktidarımızda satın alma gücü paritesi bakımından hakikaten çok iyi noktalara taşıyan ve o işçilerimizin alın terleriyle, emekleriyle, onların katkılarıyla cumhuriyet rejimimize en büyük hizmetleri kazandıran bir iktidarız. Dolayısıyla cumhuriyet rejiminin 95’inci yılı münasebetiyle de 29 Ekim 2018’de dünyanın en büyük havalimanını taçlandırmak suretiyle bu katkılarımızı ortaya koyduk. Türkiye’de cumhuriyet rejimi vardır, saray rejimi yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Mengüllüoğlu, yerinizden bir dakika söz veriyorum.

2.- Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Sayın milletvekilline hatırlatmak isterim: “Saray” tabiri kendi genel başkanının sözüdür, sarayı kuran da kendisidir, yazlık sarayı yapan da; “uçan sarayı” biz söyledik gerçi. Gerçi Norveç milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğini bilmiyordum açıkçası. Biz Türkiye’de yaşıyoruz, işçilerimizin sorunları var, siz görmek istemiyor olabilirsiniz ama kendini yakan işçiler, kendini damdan atmaya çalışan işçiler, havalimanı inşaatında ölen 30 işçi kardeşimiz, onların hepsi bu ülkenin işçi sınıfının birer bireyidir efendim. Görmek istemiyorsanız emin olun Türkiye İşçi Partisi olarak size bunu göstermeyi bir görev addediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mengüllüoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

Kayıtlara geçmesi açısından…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, isterseniz maksat… Çok kısa lütfen…

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kayıtlara geçmesi açısından şunu ifade ediyorum ki: Biz hem işçilerimizin hem toplum kesimimizin bütününün meseleleriyle, sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz, onların durumlarının çok daha iyi noktalara getirilmesi için canla başla, gece gündüz çalışıyoruz ve bu irademiz devamlıdır. Şunu ifade edeyim ki: 1 milyon işçi kardeşimizi taşeronluktan kadroya geçiren de biziz. Konuşulacak çok şey var ama zaman yeterli değil.

Dolayısıyla bu saray, Türkiye Büyük Millet Meclisi, “saray” diye nitelendirilen bütün binalar milletin binalarıdır ve millete kalacak olan binalardır. Versay Sarayı, Kremlin Sarayı, Beyaz Saray diye kendinden geçenler, kendi ülkelerinin, milletin malı olan mekânları, külliyeleri zemmetmemelidirler, kötülememelidirler diyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler.

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Son olarak ama lütfen, karşılıklı konuşmaya dönüşecek şekilde olmasın.

Sayın Mengüllüoğlu, buyurun yerinizden.

BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Ben de kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

İşçilerin sorunlarını biz gündem dışı söz aldığımız için konuşuyorsunuz şu an. Eğer çok güveniyorsanız kendinize, ayrı bir gündem yapalım, bütün işçilerin sorunlarını konuşalım.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, hak ihlalleri hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum

Değerli arkadaşlarım, on altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının devamı olarak 24 Haziran seçimleri sonrasında güçler ayrılığının ortadan kalktığı, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir tek adam rejimi oluştu. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Ağustos'ta bakanlarıyla halkın önüne geçerek 100 günde gerçekleştirecekleri yüzlerce vaat açıkladı. Dün 13 Kasımdı, 100 gün doldu.

Bakın, bu 100 gün içinde neler yaşandı, 100 günün sonunda Türkiye nasıl bir ülke hâline geldi, aslında sadece 100 günün değil, on altı yılın sonunda? Türkiye'de insanlarımız intihar ediyor, kendini yakıyor, vinçlerin tepesinde hak arıyor çünkü fakirlik var, yoksulluk var, işsizlik var. 1.600 lira asgari ücret alan milyonlarca işçi, bin liranın, 1.500 liranın altında aylık alan milyonlarca emeklimiz ayın sonunu getiremiyor. Enflasyonun resmî rakamı yüzde 30'a vardı ama çarşıda pazarda hayat yüzde 100’ün üzerinde pahalanmış durumda. Kara kışa girerken en temel ihtiyacımız doğal gaz ve elektrik bir yılda yüzde 45 zamlanmış durumda. Beceriksiz, liyakatsiz yönetimin sonucu dolar 7 lirayı aştı, faizler yüzde 40'lara ulaştı. Borcunu döndüremeyen binlerce şirket iflas etti, binlercesi iflasın eşiğinde. Sonuç: Evine aş götüremeyen işsizler ordusuna eklenen on binlerce işsiz. Milyonlarca yurttaşımız hayatını borçla sürdürme gayreti içinde. Yurttaşların borcu 510 milyar lirayı aştı, 20 milyon yurttaşımız icralık. Bu ülke için canını veren aziz şehitlerimizin yakınları ve kahraman gazilerimize bugüne kadar sözü verilen “Borçlarınızı sileceğiz.” sözleri dahi tutulmuş değil.

İşte bu kriz tablosunda, Adana'da çocuklarını ısıtamayan Emine Akçay cebinde sadece 6 lirayla canına kıydı. Atanamayan öğretmen Ersin Turhan kardeşimiz İstanbul'da cebinde 10 lirayla ormanda intihar etti. Kocaeli'de çocuğuna okul pantolonu alamayan İsmail Devrim kendini astı.

Bakın, iktidarın 100’üncü gün şenliklerini yaptığı bu hafta başında, Eskişehir’in Mahmudiye ilçesinde geçici olarak çalışan 40 kadın işçinin görevi uzatılmadı. Bu sadece bir örnek. Türkiye'nin dört bir yanında binlerce kardeşimiz bu kışı işsiz, aşsız geçirmeye mahkûm edildiler. Ülkeyi yönetenlerin “yok” dediği kriz hayatın her alanını vurmuş durumda. Gripten kansere kadar birçok hastalığın dermanı olan yüzlerce ilaca dövizdeki artış nedeniyle ulaşılamıyor. Hastalar kapı kapı dolaşarak ilaç arıyor. Tıbbi malzemelerin fiyatlarındaki artış nedeniyle hastanelerde ameliyatlar durmuş durumda. 468 liralık genel sağlık sigortası primini ödeyemedikleri için milyonlarca yurttaşımız sağlık hizmetinden faydalanamıyor. “Sağlıkta gıpta edilecek noktadayız.” diyenlere hatırlatmak isterim. Zonguldak'ta, 17 yaşındaki Dilara Kilcioğlu kardeşimiz parasızlıktan Düzce hastanesindeki kontrollere bir yıldır gidemediği için şeker komasından öldü.

Döviz krizi gazete, kitap basımını da vurdu; yeni kitap basılamıyor, gazeteler bir biri ardına kapanmak ya da küçülmek zorunda kalıyor. Aydınlık gazetesi üç gün yayınına ara verdi. İzmir'de gazeteler hafta sonu çıkmama kararı aldı. Gazeteler üzerindeki tek baskı kâğıt masrafı değil. Bakın, Karar gazetesi bir başyazı yayınladı bu hafta ve ”Baskıyla karşı karşıyayız. İlan ambargosu uygulanıyor, hem kamu hem özel sektör ilanları engelleniyor. İlan verilmemesi için kurumlar ve şirketler uyarılıyor, tehdit ediliyor” dedi.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılanın adı demokrasiyi hiçe saymaktır, basın özgürlüğüne darbedir. Bu baskıyı kim yapıyor? Hakkı hukuku çiğneyen kim? Tehdit eden kim? Onlar söylemiyor ama hepimiz biliyoruz. Bunu yapan, tek adam rejimi. Sadece Karar mı? Muhalif kimlikleriyle bilinen Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Evrensel, Yeni Çağ yıllardır yasaklı. Kamu kurumlarına, kütüphanelere, uçaklara alınmaları, reklam verilmesi yasak. Peki şu soruyu sormak hakkımız değil mi? Siz hangi hakla, benden aldığınız vergiyle Cumhuriyet'e, Sözcü’ye, Birgün’e, Karar’a ambargo uyguluyorsunuz? Basın sadece ekonomik kıskaç altında değil, bir de bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş olan yargının keyfî tutumu ve kararları var. Uyuşturucu baronları iktidar milletvekillerinin aracılığıyla salıverilirken sadece düşünceleri, eleştirileri nedeniyle gazeteciler, milletvekilleri, avukatlar, işçiler, öğrenciler, hak savunucuları yıllarca, haksız, hukuksuz zindanlarda tutulmakta:

Bakın, Eren Erdem bugün, 137 gündür koğuşunda tek başına, bir gizli tanığın yalanları, iftiraları yüzünden.

Osman Kavala 380 gündür tek başına koğuşunda, neyle suçlandığını dahi bilmiyor çünkü henüz ne savcı karşısına çıkarılmış ne de iddianamesi hazırlanabilmiş. Doğal olarak soruyor “Ben neden Silivri zindanındayım?” diye.

Hukukçu Selçuk Kozağaçlı bır yıldır tek başına hücrede; tahliye oldu, bir gün dışarıda kaldı ve skandal bir kararla yeniden aynı hücreye konuldu.

Aralarında Cihan Dağdelen ve Berkay Ustabaş’ın da bulunduğu 70 bin öğrenci cezaevinde hem özgürlükleri hem de eğitim hakları gasbedilmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, 85 yaşındaki Sise Ana 2017 yılından bu yana cezaevinde, onlarca hastalığı var, adını dahi hatırlamıyor.

Bakın, bu sabah İnsan Hakları Komisyonunda açıklandı, Türkiye'de sıfır ile 6 yaş arasında 743 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Çakırözer.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tabii.

Değerli arkadaşlarım, her rakam bir hayat demek. Her düşüneni, her eleştireni hapse attığımız için cezaevleri tıka basa dolu. İnsanlar cezaevlerinde yerlerde yatıyor. Cezaevi dışında da -sadece cezaevi içinde değil- analar hep ağlıyor. Tek adam rejiminde protesto da yasak. On beş yıldır Galatasaray Meydanı’nda evlatlarının akıbetini öğrenmek için sessizce oturan Cumartesi Anneleri işte bu son 100 gün içinde yasaklandılar, darbedildiler.

Değerli arkadaşlarım, gelişmişlikte, demokraside, yargı bağımsızlığında en diplerde olsak da bakın, çocuk yaşta evliliklerde dünyanın ilk 10’undayız. On yılda 500 bin çocuk gelin var bu ülkede. Evlendirilen kız çocuklarının üçte 1’i kocalarının ikinci ya da üçüncü eşi olarak kuma gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en önemli değeri insan gücümüz, gençlerimiz; Türkiye'nin, işte, bu saydığım iç karartan tablosunda geleceğe umutla bakamıyorlar, umudu gurbette arıyorlar. Bakın, son bir yıl içinde Türkiye'den göç edenlerin sayısı yüzde 42,5 arttı, 253.640 yetişmiş mühendisimiz, doktorumuz, üniversite mezunumuz göç etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Cümlemi bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bağlayın Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ilk 100 gün projelerinin Türkiye’yi ne hâle getirdiğini gördünüz. Duyuyoruz ki 2’nci bir 100 gün programı yakında açıklanacak, içinde ne var ne yok bilemiyoruz, milyarlarca liralık mega projelerden bahsediliyor. Buradan, ülkemize gerçekten çağ atlatacak, vatandaşlarımızı huzura refaha kavuşturacak bir mütevazı projeyi ben sunmak isterim: Mega projelere gerek yok, AKP’nin ilk on altı yılında yoktu, ilk 100 günde yoktu, yukarıda bütçeyi tartışıyoruz, orada da yok. Değerli arkadaşlarım, ihtiyacımız olan tek şey demokrasidir, hukuktur, adalettir, kardeşliktir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çakırözer.

Gündem dışı üçüncü söz, Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu konuşmayı 12 Kasımda yapmak isterdik ama Meclisin çalışma sistemi yüzünden mecburen 14 Kasıma erteledik.

Değerli milletvekilleri, bugün takvimler 14 Kasımı gösterirken on dokuz yıl önceki, 12 Kasım 1999 Düzce depreminin acı hatıraları yüreğimizde ilk günkü gibi durmaktadır. 17 Ağustos Marmara depreminden 87 gün sonra yaşadığımız Düzce depremi şehrimizde ağır kayıp ve yıkımlara neden olmuştur. Düzce depreminde 710 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 17 Ağustos depremiyle beraber hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 980, yaralılarımızın sayısı 3.836 olmuştur. Düzce’de yaşadığımız deprem neticesinde 6.444 bina, 16.660 konut, 3.837 iş yeri yıkılmış veya ağır hasar almıştır. Bu veriler ışığında Düzce ilimizdeki yıkımın vahameti gözler önüne serilmektedir. 17 Ağustos depremiyle ağır hasar alan ilimiz, 12 Kasım depremiyle âdeta yerle bir olmuş, yıkımın boyutu yüzde 60-70’lere ulaşmıştır.

Depremle yıkılan şehrimizin bir an önce toparlanabilmesi adına, partimizin de içinde bulunduğu 57’nci Hükûmet derhâl Bolu iline bağlı Düzce’yi il statüsüne kavuşturarak depremin yaralarının bir an önce sarılması için ilk adımı atmıştır. Bu arada Düzce’de derhâl bir kriz merkezi yönetimi oluşturularak 17 Ağustosta yaşanan tecrübelerin ışığında vatandaşlarımıza gereken yardım ve müdahaleler başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, geçen gün, Varto depreminin yıl dönümünde bir milletvekili arkadaşımız “17 Ağustos ve 12 Kasımda devlet yoktu.” sözleriyle maalesef, sorumsuzca ithamlarda bulunmuştur. Oysa “yok” dedikleri devlet tüm kurumlarıyla derhâl müdahalede bulunmuş, bir iki günde 26.665 çadır kurulmuştur. Akabinde, vatandaşlarımıza geçici iskân sağlamak için 5.707 adet prefabrik konut bir iki ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve yaklaşık 24 bin depremzede vatandaşımız bu prefabrik konutlara yerleştirilmiştir. Ayrıca, devletimiz derhâl hak sahiplerinin tespitini yaparak depremzedelerimizi kalıcı konut sahibi yapmak için projeler üretip inşa sürecini başlatmış, sadece iki yıl gibi kısa bir sürede 8 bin civarında konutu Düzceli depremzedelerimize teslim etmiştir. Devletimiz kalıcı konutlar yapılana kadar depremzede 8.927 kişiye yaklaşık -eski parayla söylüyorum- 13 trilyon 100 milyar TL kira yardımı başta olmak üzere, 30.496 katalitik ve elektrikli ısıtıcı dağıtmış, her ay 4 adet tüp desteği sağlamıştır. Bu yardımların yanı sıra, yatak, battaniye, sıcak yemek, giysi gibi birçok yardım, depremzede vatandaşlarımıza yapılmıştır. Bu yapılan konut ve adını sayamadığımız yardımlar, devletimizin her zaman vatandaşının yanında olduğunun, bundan sonra da olacağının açık bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, İbni Haldun’un dediği gibi “Coğrafya kaderdir.” sözü yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçekler ışığında, bulunduğumuz coğrafyanın gerçeği de ülkemizin deprem kuşağında olduğudur. Burada devletimizin üzerine düşen, vatandaşımızın deprem konusunda bilinçlenmesini sağlamak başta olmak üzere, 2009 tarihinde oluşturulan AFAD’ın daha da güçlenmesini sağlamak, imar planlamasını ve kanunlarını deprem ve diğer doğal afetler gözeterek yapmaktır; Allah göstermesin, herhangi bir afetle karşılaşıldığı zaman, daha önceden hazırlanan kriz planlarını derhâl uygulamaya koymak ve krizin düzgün yönetilmesini sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, günümüz penceresinden Düzce’ye bakacak olursak, depremin üzerinden on dokuz yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen, yerel yönetimler, maalesef, depremin izlerini Düzce’den silmeyi başaramamıştır. Depremden kalan orta hasarlı, onarılmayan bazı binalar şehrin içinde metruk bir şekilde durmaktadır. Bazı kamu binaları maalesef, madde bağımlılarının meskeni hâline gelmiş ve çürümeye terk edilmiştir. Oysa Düzce’de kirada oturan birçok kamu kurumu bulunmaktadır. Bu binalar ekonomiye kazandırılıp kamunun kâr etmesi sağlanabilir.

Geçen gün Düzce Milletvekilimiz Sayın Ayşe Keşir’in anlattığı gibi Düzce gerçekten tarihi, doğal güzellikleri, coğrafi yapısı ve iki ana kente olan mesafesiyle âdeta saklı bir cennet gibidir. Hatta o kadar saklıdır ki maalesef, Düzce yeterince tanıtılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın, bir dakika daha süre veriyorum.

Buyurun.

ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Düzce Konuralp Müzesinin tanıtımı ve düzenlemesi yapılamamış, yaylaları turizme kazandırılamamış, işletmesini belediyelerin üstlendiği şelaleler düzgün işletilememiş; Karadeniz’in ilk sayfiye yerlerinden olan Akçakoca gittikçe turizmde kan kaybetmiştir ve Düzce hak ettiği değere ulaşamamıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi yasama yılları diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme ilk giren 20 milletvekiline yerlerinden, birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Gürer…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kadroya geçen taşeron işçilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle taşerondan sürekli işçi kadrolarına geçen işçiler 2020 yılının Ekim ayına kadar Yüksek Hakem Kurulu toplu sözleşmesine tabi tutularak diğer kadrolu işçilerin faydalandığı tüm haklardan mahrum bırakılmıştır. Özellikle işçilere enflasyon farkı yansıtılmaması ve yüzde 4+4 zamlara mahkûm edilmesi, zaten geçim güçlüğü çeken insanları tamamen geçinemez hâle getirmiştir. Tayin hakkı verilmeyerek özellikle, evlilik yapan işçiler eşleriyle farklı illerde yaşamak zorunda bırakılarak aile bütünlükleri bozulmuştur. Tüm bunların çözümü, hatalı NACE kodları bildirimlerinin düzenlenmesidir. 2019 yılında yapılacak olan kamu toplu iş sözleşmesine taşerondan kadroya geçenler de mutlaka dâhil edilmelidir. Kamuda kiralık araç şoförleri, Karayollarında, BİT’te, KİT’te, MEB’de, Sağlık Bakanlığında, şeker fabrikalarında çalışan taşeronlar da derhâl kadroya alınmalıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gökçel…

4.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, sağlık alanında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Üniversitesinde ameliyat olmak için bekleyen hastalar “Malzemenizi kendiniz alın, öyle ameliyat ederiz.” cevabıyla karşılaşıyor. Bitirmediğiniz meslek kalmadı; çiftçiyi bitirdiniz, öğretmeni bitirdiniz, mühendisi bitirdiniz, şimdi sıra sağlıkta. Hekimlerle vatandaşı karşı karşıya bırakıyorsunuz. Şah damarına stent takılması gereken hastaya “Stenti al, öyle gel.” deniyor. Üniversite hastaneleriyle övünüyordunuz, borç batağına soktunuz, şimdi faturasını vatandaştan çıkarıyorsunuz. Yandaş müteahhitleri zengin etmek için yaptığınız şehir hastanelerine uzman personel bulamadınız. Göz bebeğimiz üniversite hastanelerini itibarsızlaştırıyorsunuz. “5 bin liran varsa yaşa, yoksa öl.” diyorsunuz. Yeter! Sağlık Uygulama Tebliği’ni mi güncelliyorsunuz, ne yapıyorsanız yapın, vatandaşın hayatıyla oynamaktan vazgeçin. İtibardan tasarruf olur, vatandaşın hayatından, sağlıktan tasarruf olmaz.

BAŞKAN – Sayın Göker…

5.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, eğitimde başarıyı artırmak için liyakat esaslı atamalar yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, Sayın Millî Eğitim Bakanı Burdur’a bu hafta içerisinde ziyaret gerçekleştirecektir. Seçim bölgem olan Burdur, merkezî olarak yapılan ortaöğretime geçiş sınavlarında hakkıyla yıllarca birincilik elde etmiş ve bu birinciliklerin Burdur’un eğitim kenti, marka kenti olmasında büyük emeği olmuştur. Ancak son zamanlarda yapılan sınavlarda motivasyon düşüklüğü ve bu düşüklüğe bağlı olarak başarısızlık kendisini göstermektedir. Başarı tesadüf olmayacağı gibi başarısızlık da tesadüf değildir. Bundaki en önemli etken, her kesimde olduğu gibi, eğitimde de liyakatsiz yöneticilerin bulunması ve bunların atanmasıdır. Yandaş sendikanın eğitimci üzerindeki baskılarına derhâl son verilsin ve liyakatli atamalar yapılarak, Sayın Bakanın da arzu ettiği gibi, eğitim yoğun bakımdan çıkarılsın istiyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, inşaat sektöründe yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, TL karşısında döviz fiyatlarının yükselmesinden dolayı inşaat sektöründe çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Seçim bölgem olan Mersin’de neredeyse demir, çimento satan, inşaat malzemesi satan firma kalmamıştır; birçoğu iflasını istemiş, birçok firma da konkordato ilan etmiştir. Özellikle inşaat sektöründeki kriz aralık, ocak aylarında daha yüksek düzeyde hissedilecek ve piyasaları ciddi anlamda etkileyecektir. Onun için, devletimizin öncelikle faiz oranlarını düşürmesini, inşaat sektöründeki firmalara borç ertelemesi yapmasını ya da yeni kredi imkânları, kredilerini yenileme imkânı tanımasını; özellikle dövizde olan normalleşmeyle beraber, istenilen seviyeye gelmese de, elektrik, doğal gaz ve akaryakıtta da indirime gidilmesini ve piyasaların bir nebze olsun nefes almasını talep ediyorum. Aksi takdirde, gerçekten 2019’a çok sıkıntılı bir şekilde gireceğiz. Firmalardan daire alan binlerce insan, binlerce vatandaş da mağdur olacak.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, kamunun bina kirası olarak ödediği aylık giderin ne kadar olduğunu, kimlere ödendiğini ve devletin kiracı olmaktan ne zaman kurtulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeni Hükûmet sisteminde Başbakanlık ortadan kaldırıldı ve bakanlık sayısı 16’ya düşürüldü. Ancak görüyoruz ki bakanlık bina sayılarında daha da artış meydana geldi. Devlet “özelleştirme” adı altında kamu binalarını elden çıkarırken Ankara’nın etrafını saran gökdelenlerin kiracısı yine devlet oldu. Yani AK PARTİ iktidarı döneminde devlet mülk sahibi olmaktan çıkarıldı, kiracı devlet hâline geldi.

Hükûmete buradan soruyorum: Kamunun bina kirası olarak ödediği aylık gider ne kadardır? Bu kiralar kimlere ödenmektedir? Devlet kiracı olmaktan ne zaman kurtulacak? Kamuoyuna açıklama yapılmasını bekliyoruz, talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özer…

8.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa’nın 136’ncı maddesine uymadığına ve Diyanet İşleri Başkanının istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Anayasa’nın 136’ncı maddesi diyor ki: “Diyanet İşleri Başkanlığı lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Şimdi, Anayasa’ya da uymayan bu Diyanet İşleri, Atatürk’ü hutbelerden çıkararak toplumu yeterince rahatsız edemediğini düşünmüş olacak ki bir meczubu ziyaret etti. Kim bu meczup? “Çanakkale Savaşı önemli bir savaş değildir.” diyen, “10 Kasımda saat 9’u 5 geçe kenefe gidin.” diyen, “Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan vermezdi, keşke Yunan gelseydi.” diyen, kafasında fesle dolaşan bir meczup. Meselenin tartışılacak bir yanı yok, bu topraklar altında yatan şehitlerimizin kemiklerini sızlatan Diyanet İşleri Başkanı biraz onuru varsa istifa etmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kamuoyunun vicdanını rahatsız eden çocuk istismarını önlemeye yönelik yasal düzenlemenin yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

24 Haziran seçimlerinden sonra yürütme organının açıkladığı ilk 100 günlük programda çocuklara yönelik istismar suçları hakkında cezai düzenlemeler yapılacağı belirtilmişti. 3 Ağustostan bu yana 100 gün geçmiş olmasına rağmen, daha önceki dönemde de altyapısı hazırlanmış olan düzenlemelerle ilgili herhangi bir çalışma olmadı.

Yüce Meclise sesleniyorum: Değerli milletvekilleri, asli görevimiz olan yasa çıkarma yetkisini gelin öncelikle çocuklarımız için kullanalım. Artık kamuoyunun vicdanını rahatsız eden çocuk istismarı ve cinayetiyle ilgili bir haber daha beklemeden, öncelikli olarak çocuk istismarlarına yönelik yasal düzenlemeyi hep birlikte çıkaralım diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kara…

10.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, vefat eden MHP Konya Kulu İlçe Başkanı Murat Toklucu’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6 Kasım 2018 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi grup toplantısından on dakika önce kalp krizi geçirerek yoğun bakıma alınan Milliyetçi Hareket Partisi Konya Kulu İlçe Başkanımız Murat Toklucu bugün Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine ve Milliyetçi Hareket Partisi camiamıza başsağlığı dilerim. Mekânı cennet olsun.

BAŞKAN – Sayın Barut…

11.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 2547 sayılı Kanun’un 50/d fıkrasında istisnai olarak uygulanması öngörülen hükümlerin istismar edildiğine ve huzursuzluğa sebep olan bu durumun giderilmesi için verilen kanun teklifinin gündeme alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 33/a fıkrası ile 50/d fıkrası araştırma görevlilerinin iki ayrı yöntemle atanmasını sağlamaktadır. Kanunun 50/d fıkrasında istisnai olarak uygulanması öngörülen hükümler asli olarak uygulanmakta ve istismar edilmektedir. Türkiye genelinde 7 bini aşkın araştırma görevlisinin 50/d’yle atandığı ifade edilmektedir. Bu durum, yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylere yardımcı olan ve diğer görevleri yapan araştırma görevlileri arasında bir eşitsizlik ve meslek nitelikleriyle bağdaşmayan bir sonuç yaratmıştır ve büyük huzursuzluğa neden olmaktadır. Akademik dünyada sorun olarak görülen ve huzursuzluğa sebep olan bu durumun giderilmesi için, 50/d maddesinin amacına uygun olarak yalnızca burslu lisansüstü öğrencilik için kalması, hâlihazırda görev yapmakta olan araştırma görevlilerinin ve araştırma görevliliğine atamaların 33/a maddesine göre olması gerekmektedir.

Bu konuda vermiş olduğumuz kanun teklifinin bir an önce gündeme alınmasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Yapılan araştırmalara göre dünyada diyabetli insan sayısı yaklaşık 450 milyon. Ülkemizde ise yaklaşık 8 milyon diyabetli hasta bulunuyor.

Günümüzün sorunu diyabetle mücadele etmek için düzenli spor ve sağlıklı beslenmenin önemini geleceğimizin teminatı çocuklarımıza anlatmalı, onlara örnek olmalıyız. Sağlıklı yaşayalım, geleceğimizi diyabetten koruyalım. Ülkemizde her geçen gün büyük bir hızla çoğalan diyabet hastalığıyla etkin mücadele edebilmek için sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite oldukça önemlidir. Diyabetin kaderimiz olmaması için hep birlikte farkına varalım, farkındalık oluşturalım, sağlıklı yaşayalım.

Sağlıklı bir yaşam dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şeker pancarı üreticilerinin sorunlarıyla ilgili konuşmak istiyorum.

Ülkemizde yaygın olarak şeker pancarı tarımı yapılmaktadır. Kendi şehrimde özellikle de Elbistan, Afşin bölgesinde şeker pancarı üretimi yapılmaktadır. Zaten şeker pancarı üretimiyle ilgili kota vardır ve bu yüzden üretimi azalmış iken özellikle şeker fabrikalarının özelleştirilmesi nedeniyle de şeker pancarı üreticileri sıkıntı yaşamaktadır. Bu yıl şeker pancarına açıklanan destekleme fiyatı, taban fiyatı 235 liradır; girdilerin yüzde 40-50 artmasıyla sıkıntı yaşanmakta, yetmemektedir. Üstüne üstlük bir de özelleştirilen şeker fabrikaları şeker pancarı almamaktadır. Şu an şeker pancarı tarlada kalmıştır. Üretici çok ciddi şekilde sıkıntılar yaşamaktadır. Kar yağışının beklendiği bugünlerde şeker pancarı tarlada kalmış, üstelik küspe üreticiye parayla satılmaktadır, bu da üreticinin diğer bir sorunudur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

14.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Türk Akımı Projesi’nin yarattığı problemlere ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Rusya’dan çıkıp Karadeniz’den gelip ülkemize Kıyıköy sınırlarından giren Türk Akımı Projesi, aynı zamanda bizim bölgemizdeki kıyı balıkçılarını, orman işinde çalışan ormancılarımızı ve aynı zamanda Trakya Ovası’ndaki çiftçilerimizi zor durumda bırakmaktadır.

Bu vatandaşlarımızın bu zorluğu karşılamaları ülkemizin ari menfaatleri doğrultusunda belki sindirilebilir ama bizim bu bölgede yaşayan insanlarımıza, özellikle Kıyıköy, Vize, Saray, Pınarhisar ilçelerimize mutlaka bu doğal gazdan verilmelidir ve insanlarımız hiç olmazsa bu doğal gazın getirdiği rahatlıktan yararlanmalıdır; sorum Enerji Bakanlığınadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kasap…

15.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ilinde kriz döneminde alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkür ederim.

Kriz döneminde delik büyük, yama küçük biliyorsunuz. Kütahya’da binin üzerinde değişik sektörde işsizliğimiz ortaya çıktı son dönemde. Bundan dolayı çini ve el sanatlarında KDV’nin yüzde 8’e, hatta daha da altına, mümkünse yüzde 1’e indirilmesi; Ticaret Sanayi Odası üyelerinin de Halkbanktan esnaf kredi kartı alabilmesi, eğitim öğretimdeki yüzde 8 KDV’nin -ödül olarak- kaldırılması, ayrıca 10 ilçesinde termal su kaynağı bulunan Kütahya’mızın termal turizminin geliştirilmesi için gerekenin yapılması için girişimde bulunulması taleplerimiz olacaktır. Yoksa Kütahya göçmek üzeredir; bu, can suyu olacaktır.

Belediye sarayımız var, dünyanın en büyük havaalanımız var, en çok zarar eden havaalanı da bizde -Zafer Havaalanı- bunlarla gurur duyabilirler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, elektrik ve doğal gazda KDV’yi, Enerji Fonu ile elektrik tüketim vergisini sıfırlamayı, maaşları artırmayı düşünüp düşünmediklerini, alınan dış krediler için Hazinenin kefalet miktarının ne olduğunu Maliye ve Hazine Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye Bakanlığına soruyorum: İş dünyası ekonomik krizin etkisinde çok zor günler geçiriyor. İşçisinden çiftçisine, esnafından emeklisine, sanayicisinden ihracatçısına kadar her kesimde büyük sıkıntılar var. Enflasyon ve pahalılık almış başını gidiyor. Saray rejimi israf ve şatafata devam ediyor. Dolar ve avronun aşırı arttığı dönemde katlayan fiyatlar, kurun düşmesine rağmen elektrik ve doğal gaz fiyatları yerinde sayıyor. Bu nedenle:

1) Düşen kurlar çerçevesinde tüketicilerin kısmen rahatlatılması için elektrik ve doğal gazda KDV’yi, enerji fonunu ve elektrik tüketim vergisini sıfırlamayı düşünür müsünüz?

2) Aşırı fiyat artışları karşısında çalışanların ve emeklilerin ücretleri erimiştir. Bu nedenle ücretlilerin ve emeklilerin maaşlarını artırmayı düşünüyor musunuz?

3) Devletin yap-işlet-kâr et ihalesiyle verdiği Osmangazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü, Avrasya Tüneli, üçüncü havaalanı ve şehir hastaneleri için alınan dış krediler için hazinenin kefalet miktarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

17.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, kasım ayının ikinci pazartesi günü başlayan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’na ilişkin açıklaması

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, kasım ayının ikinci pazartesisinden başlayan hafta Dünya Çocuk Kitapları Haftası. Çocukluğumuzda okuduğumuz tüm kitapların şu anki biz olmamızdaki etkisi çok büyüktür. Okudukça farklı hayaller kuran, zamanla bilgi birikimini sağlayan kitapların çocukluk çağından itibaren edinilmesi gereken bir alışkanlık olduğu ve çocuklara kitap okuma alışkanlığı ve sevgisi kazandırmanın en önce ebeveynlerden, okullardan ve sonra çevreden edinildiğinin unutulmaması gerekmektedir. Biz kitap okumalıyız ki çocuklarımız da kitap okumayı görsün, öğrensin ve okusun çünkü alışkanlıkların sevgisi zamanla katlanarak büyür.

Çocukları kitaba alıştırırken yazarlarımıza da büyük görevler düşmektedir. Daha fazla kitapla daha fazla çocuğa ulaşmamız ve onları kitaplarla buluşturmamız gerekmektedir. Çok değerli Türk çocuk kitabı yazarlarımızın kitapları ve dünya klasikleriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

18.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, söz ve davranışlarıyla birlik beraberliğin sembollerinden olan Mehmet Ocak Dede’ye Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kahramanmaraş’ımızın ve ülkemizin önemli değerlerinden Elif Ana’nın ve Ali Baba’nın oğlu Mehmet Ocak Dede dün Hakk’a yürümüş olup yarın doğduğu ve yaşadığı yer olan Pazarcık ilçemiz Akdemir (Pulyanlı) Mahallemizde Alevi’siyle Sünni’siyle, eş dost ve sevenlerinin büyük katılımıyla Elif Ana’sının yanında toprağa sırlanacaktır.

Mehmet Ocak Dede sözleri ve davranışlarıyla ilimizde birliğin, beraberliğin, kardeşliğin önemli sembollerinden olup ayrılık çıkarmak ve ayrımcılık yapmak isteyen kesimlere asla yüz ve fırsat vermemesi ile sosyokültürel faaliyetleri ve yardımseverliğiyle herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış bir kişilikti. Halka mal olan böyle kişiler kolay yetişmedikleri gibi ayrılıklarıyla da toplum hayatında önemli gedikler açılmaktadır. Bizde bir söz vardır “Kar kalkmadan kara yerin kıymeti belli olmaz.” denir. Mehmet Dede “Fıtratta beniâdem, yolda Ümmetimuhammed’iz.” derdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Kabri ışıkla dolsun, sevenlerinin başı sağ olsun.

BAŞKAN – Sayın Alban…

19.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, Marmaris Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından bölgedeki köylülere gönderilen yazıya istinaden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözünün saraya ne zaman doyacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Vatandaş yazın bırakın tatile, denize gitmeyi, anasını babasını ziyarete köye gidecek yol parası bulamazken Muğla’mızın incisi Okluk Koyu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan yazları birkaç gün tatil yapsın diye milyarlarca lirayı israf edecek 300 odalı yazlık saray yapılıyor. Bu yazlık saray yetmediği gibi şimdi de sarayın çevresinde özel arazileri içerisine alınacak şekilde büyümesi için yeni bir çalışma başlatıldı. Marmaris Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından bölgedeki köylülere gönderilen yazı şu şekildedir: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının oluruyla Cumhurbaşkanlığının hizmetinde kullanılmak üzere arazinin kamulaştırılması ve hazine adına tescil edilmesi uygun görülmüştür.”

Buradan soruyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saraya gözü ne zaman doyacak? Atatürk Orman Çiftliği’ni talan edip Ankara’da yaptırdığınız 1.200 odalı kaçak saray yetmedi mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – İstanbul’da bulunduğunuz zamanlarda kullanıma aldığınız Yıldız Sarayı yetmedi mi? Vahdettin Köşkü yetmedi mi? Huber Köşkü yetmedi mi? Yazlık saray yetmedi ki şimdi de gözünüzü Fatma bacının, balıkçı Mustafa’nın, Ahmet dayının meyve bahçelerine diktiniz.

Saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özgüneş…

20.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak ili Beytüşşebap ilçesinin durumuna ve “gizli talimat” diye bir uygulamanın olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şırnak ilimizin Beytüşşebap ilçesinin durumuna dikkat çekmek istiyorum: Üç yıldır Beytüşşebap açık hava cezaevi niteliğinde yönetiliyor. İlçenin merkezinde ve ilçe merkezinden köylere giden bütün yollarda 24 tane elektronik kapan kurulmuş, GBT’ye tabi tutuluyor vatandaşlar. Gece giriş-çıkışlar eksiden yasaktı. Her giriş-çıkışta vatandaşın kendi bagajını açıp 155’i arayarak “Ben buraya, bu noktaya geldim, bagajımı açtım, benim arabamda şu kadar vatandaş var.” diyor. Dolayısıyla onların onayını aldıktan sonra giriş yapabiliyorlar. Dış mahallerdeki bütün vatandaşlar -memurlar dâhil- her gün GBT’den geçerek ilçe merkezine girebilmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Ayrıyeten, vekil arabası bile “Gizli talimat var.” diye aranmak istendi. Soruyoruz yetkililere: “Gizli talimat” diye bir uygulama var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

21.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Sivas’ta sağlık hizmeti veren Yıldızeli Devlet Hastanesindeki aksaklıkların hayati önem taşıdığına ve sorunların bir an önce giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yıldızeli ilçemiz Sivas merkeze 46 kilometre uzaklıkta olup 34 bin olan nüfusuyla Sivas’ın batısında büyük bir ilçedir. Sivas-Ankara yolu üzerinde ve Sivas-Tokat-Yozgat üçgeninde bulunmasından dolayı çok sık trafik kazaları meydana gelmektedir. Yaşanan kazalar sonrasında Yıldızeli Devlet Hastanesindeki eksikler nedeniyle yaralılar mağdur olmaktadır. Yıldızeli Devlet Hastanesi 16.500 metrekare kapalı alanı, modern bir binasıyla 19 Aralık 2016 tarihinde hizmete açılmıştır. Yapımında emeği geçen yetkililere teşekkür ediyorum. Yalnız, hastanede birçok eksiklik vardır. Yoğun bakım ünitesi çalışmamakta, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum, KBB, göz ve ortopedi branşlarında doktor eksiklerinden dolayı sorun yaşanmaktadır. Yardımcı sağlık personeli, ebe, hemşire eksiktir. Yıldızeli Devlet Hastanesinin aksaklıkları hayati önem taşımaktadır ve hastanedeki sorunlar bir an önce giderilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Ünver…

22.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, dar ve sabit gelirliyi gelir adaletsizliğinden kurtarmak için Maliye ve Hazine Bakanının neyi beklediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Teşekkür ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2018 Dünya Ultra Zenginler Raporu’ndan İstanbul’da yaşayan dolar milyarderi sayısının bir yılda 8 kişi artarak 36 kişiye yükseldiğini, Forbes’in En Zengin 100 Türk Sıralaması’ndan 40 dolar milyarderimiz olduğunu öğrendik. TÜİK de ülkedeki toplam gelirin yüzde 47,4’ünün nüfusumuzun en zengin yüzde 20’lik kesimine ait olduğunu açıklamıştı. Türkiye’deki toplam servetin yüzde 50’sinin nüfusumuzun yüzde 1,8’ini oluşturan 1 milyon dolardan fazla serveti olan 78 bin kişiye ait olduğunu da biliyoruz. Yoksulluk sınırının 6.147 lira, açlık sınırının da 1.893 lira olduğu Türkiye’de son altı aylık ekonomik gelişmeler ve yaşanan devalüasyondan sonra gelir adaletsizliği had safhaya ulaşmıştır.

Buradan Hazine Bakanına sesleniyorum: Dar ve sabit gelirliyi bu gelir adaletsizliğinden kurtarmak için daha neyi bekliyorsunuz? Dar ve sabit gelirlinin uğradığı zulüm yetmez mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çepni…

23.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, sömürünün, yoksulluğun, savaşın, faşizmin olduğu yerde direnişin olduğuna ilişkin açıklaması

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – İzmir TARİŞ’te 7 işçi sendika üyesi oldukları gerekçesiyle işten atıldılar. Onlara destek olmak için bir araya gelen 100’e yakın arkadaşları da aynı akşam gözaltına alındı ve sendikaya üye olmamak kaydıyla serbest bırakıldılar.

İşçilerin fabrika önündeki direnişi sürüyor. İşçilerin talebi, yeniden işe alınmak fakat emeğin kölece koşullarda sömürüsünden, doğanın, yaşam alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesinden beslenen, iktidarını böyle yürüten AKP rejimi, saray iktidarı nerede bir işçi grevi varsa oraya bütün kolluk güçleriyle saldırarak direnişi kırmaya çalışıyor tıpkı üçüncü havalimanında olduğu gibi. 31 işçi hâlâ tutuklu, DEV YAPI-İŞ Sendikası Başkanı Özgür Karabulut hâlâ tutuklu ve görüşme talebimiz reddedildi. İşçilerin talepleri kabul edilmelidir.

Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Nerede bir sömürü varsa, açlık varsa, yoksulluk varsa, savaş varsa, faşizm varsa orada direniş vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Seyit Rıza’nın dediği gibi, bu da size ders olsun.

BAŞKAN – Teşekkürler.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Uganda Cumhuriyeti parlamento üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Meclisimizi ziyaret etmekte olan Uganda Cumhuriyeti Parlamento üyeleri şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar)

Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Lütfü Türkkan…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, menfur saldırı sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 14 Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümüne, Atatürk Havalimanı’nda Türkiye’ye giriş izini bekleyen 11 Uygur Türkü konusunda Hükûmeti duyarlı olmaya davet ettiğine, İYİ PARTİ milletvekili aday adayı İhsan Şahin’in kurumuna dönmesinin sağlanmasını Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, milletvekilliğini yaptığım Kocaeli’nde, LASTİK-İŞ Genel Başkanı olan Sayın Abdullah Karacan menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. Buradan Kocaeli’deki bütün hemşehrilerimize, LASTİK-İŞ çalışanlarına başsağlığı diliyorum.

Bugün 14 Kasım, Türk tarihinde aslında bir vahşet günü 14 Kasım. Ahıska Sürgünü’nün yıl dönümü. 14 Kasım 1944 gecesi bütün Ahıskalı Türkler Stalin’in emriyle vatanlarından zorla sürgün edildiler. Ahıska Türkleri, dönemin Sovyetler Birliği Lideri Stalin’in imzaladığı 31 Temmuz 1944 tarihli -tamamen gizli olan- Devlet Savunma Komitesi kararı uyarınca yaşadıkları yerden sürgün edildiler.

Stalin’in amacı Kafkasya’yı Türk ve Müslümanlardan temizlemekti. İşte, bu amaç doğrultusunda bölgede yaşayan 86 bin Türk ve Müslüman nüfusun 40 bini Kazakistan’a, 30 bini Özbekistan’a, 16 bini de Kırgızistan’a göç ettiler. Bunların bir kısmı o dönemde Sibirya’ya gittiler. Sibirya’da olanların önemli bir kısmına daha sonra ulaşmak mümkün olmadı. Söz konusu karar, yetmiş dört yıl evvel, önce 14 Kasım 1944’te Ahıska bölgesinin 5 ilinden Türklerin sürgüne gösterilmesiyle uygulamaya konuldu. Ahıska Türklerinin nakli haftalarca sürdü ve yaklaşık 17 bin Ahıska Türkü yollarda hayatını kaybetti. Ben buradan hayatını kaybeden Ahıska Türklerini şükran ve minnetle anıyorum, Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Bizim İYİ PARTİ olarak Hükûmetten istediğimiz, ülkemizde muhacir olarak bulunan Ahıskalı soydaşlarımızın Türk vatandaşlığına bir an önce geçirilmesidir.

Ahıska Türklerine benzer bir konu Türkiye'de şu anda hâlâ yaşanıyor. 4 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye almakla iftihar eden, bu konuda her yerde nutuk çeken iktidarımız 11 Uygur Türkünü bu Türkiye'ye çok görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonu açalım lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - 11 Uygur Türkü, bir aydır, havalimanında insanca yaşamaktan uzak bir yaşam sürdürmektedir.

Buradan sesleniyorum: Arkadaş “Türk” kelimesinden bu kadar nefret etmeyin, Türklerden nefret etmeyin. 11 Uygur Türkü bu Türkiye'ye bu kadar fazla mı geliyor? 4 milyon Suriyeliyi misafir ediyorsunuz da 11 Uygur Türküne niye çok görüyorsunuz bu vatanı? Bu konuda, lütfen, Hükûmeti daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Ben bir konuda Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a bir yazı yazmıştım, İYİ PARTİ’den milletvekili aday adayı olan, vergi denetmeni olarak çalışan İhsan Şahin aday olamayınca kurumuna dönmek üzere müracaat etti. Altı aydır İYİ PARTİ milletvekili aday adayı İhsan Şahin kurumuna henüz geri dönemedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen Sayın Türkkan.

LÜTFİ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kanunda açık hüküm olmasına rağmen, insanlara zulmetmenizi anlamakta güçlük çekiyorum. Altı ay evine ekmek götüremeyen bir İhsan Şahin var. Buna rağmen Adalet ve Kalkınma Partisinden aday adayı olup devlete dönmek isteyenlere on günde izin verdiniz. Bu zulme de Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bir an önce son vermesini buradan talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Muhammed Levent Bülbül…

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 14 Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümünde Ahıska Türkü soydaşların Ahıska Türkü olarak vatanlarına dönüşlerinin sağlanmasını temenni ettiklerine, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabet hastalarının yaşadığı zorlukların farkında olduklarına ve bu konuda çalışmalar yapacaklarına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zalim Stalin’in sürgüne gönderdiği 126 bin Ahıskalı soydaşımızı sürgünün yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Yük vagonlarıyla taşınmak suretiyle insanlık dışı bu işkenceyi yaparak soydaşlarımızın zulme uğramasına sebep olanları buradan lanetliyoruz.

Ahıska Türkleri 1944 yılında zalimce vatanlarından edilirken bugün ise hâlâ Ahıska Türkü olarak kendi kimlikleriyle Ahıska yurduna, kendi ana vatanlarına dönmekte büyük güçlük yaşamaktadırlar. Gürcistan devletinin, 2007 yılında çıkartmış olduğu geri dönüş yasasından sonra dostlar alışverişte görsün babında çok sınırlı sayıda Ahıska Türkünün o topraklara, ana vatanına dönüşünü temin etmesi son derece yetersizdir. Bugün dünyanın birçok yerine yayılmış olan, birçok yerinde yaşamakta olan ve hâlâ o muhacirlikleri sona ermemiş olan Ahıska Türkü soydaşlarımızın en erken şekilde ve demin de ifade ettiğim gibi, Ahıska Türkü olarak vatanlarına dönüşlerinin temin edilmesini temenni etmekteyiz.

Bugün, ayrıca, Dünya Diyabet Günü’dür. Diyabet, ülkemizde görülme sıklığı giderek artan, ciddi organ kayıplarına yol açan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilen kronik bir hastalıktır. Diyabetli bireylerin yaşam kalitelerinin artırılması, beslenme, egzersiz, tıbbi tedavi ve eğitimleri göz ardı edilmemesi gereken önemli faktörlerdir.

Diyabet hastalığını önlemek, onu kontrol altına almanın ilk adımıdır. Ülkemizde önemli oranda hastalık yükü oluşturan, bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …diyabet ve komplikasyonları önemli bir yer tutmakta olup müdahale edilmezse değişen yaşam tarzları sebebiyle bu yükün yakın gelecekte hızla artması beklenmektedir.

Burada özellikle belirtmek isteriz ki Tip 1 diyabet hastalarının sürekli kullandıkları glikoz kontrol cihazında devlet desteğinin sağlanması, engelli statüsünde çalışma imkânına kavuşturulması, kullandıkları insülin pompalarında devlet katkısının artırılması ve pompa fiyatlarının makul seviyeye çekilmesinin sağlanması gerekmektedir. Bunlar, Tip 1 diyabet hastalarımızın önemle yakındıkları hususlardır. Bu hususları ilgili bakanlıkların bilgisine buradan sunmak istiyoruz.

14 Kasım, Dünya Diyabet Günü olarak tüm dünyada kabul edilmiştir. Diyabet hastalarının yaşadığı zorlukların, parti olarak, farkında olduğumuzu ve düzenlemelerin yapılması için gerekli çalışmaları yapacağımızı buradan belirtmek istiyorum ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bülbül.

Sayın Fatma Kurtulan…

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in toplumsal barışı zedelediği gerekçesiyle kendisine yapılan tecridin kalkması talebine ses verilmesi gerektiğine, AKP tarafından denetim faaliyetlerinin engellendiğine, 27’nci Dönemde 30 soru önergesi, 8 araştırma önergesi ve 9 kanun teklifinin çeşitli gerekçelerle iade edildiğine ve bu konudaki muhatabın kim olduğunu öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün de ifade etmiştik, Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven burada olması gerekirken, biliyorsunuz, cezaevinde ve bugün Leyla Güven açlık grevinin 8’inci gününde. Toplumsal barışı zedelediği gerekçesiyle kendisine yapılan tecridin kalkmasını talep etmekte. Biz de grup olarak Leyla Güven’in bu talebine ses verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Aynı zamanda başka bir konuya da değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, sanırım yine sizin Meclisi yönettiğiniz bir dönemde yine dile getirmiştik. Bu, her gün biraz daha artarak devam ediyor. Burada AKP tarafından ya da Meclis tarafından yasamaya dâhil olma, denetim faaliyetlerimiz engelleniyor. Burada herkes, her parti grubu, kendi partisinin planı, programı doğrultusunda, burada olma gerekçeleri üzerinden, anayasal bir hakkını ve İç Tüzük’e uygun olan bir hakkını kullanmak durumunda. Biz bu hakkı kullanırken AKP’nin hoşuna gitmeyen tüm soru önergelerimiz, araştırma önergelerimiz ve kanun tekliflerimiz iade ediliyor. Mesela dün verdiğimiz ve burada tartışılan Sayıştay raporlarında geçen bulgulara yönelik araştırma önergemiz önce iade edildi; tekrar düzeltmemiz sonucunda buraya getirmek durumunda kaldık. Mesela “kayyumların yolsuzlukları” dediğimiz için, “OHAL ve asimilasyon politikaları” dediğimiz için, “yolsuzluk üzerine kurgulanmış yönetim anlayışı” dediğimiz için, “iktidarın gücünü kullanarak yolsuzluk ve usulsüzlükler” dediğimiz için bu ifadelerin metinden çıkarılması istendi. Yine araştırılmasını istediğimiz “işkence ve kötü muameleye maruz kalma”, “anestezi olmadan ameliyat edilme” “iktidarın muhalif olan tüm kesimleri hedef hâline getirdiği” yönündeki ifadelerimizin kaba ve yaralayıcı olduğu ifade edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bir kaçırılma vakasına karıştığı iddia edilen 3 polisle ilgili de bunun özel bir konu içerdiği ifade edilerek iade edildi.

Yine bir vekilimiz, Sayın Serpil Kemalbay, üçüncü havalimanında bizzat yaptığı incelemeler sonucunda gördüğü kimi vakaları soru önergesine dönüştürdüğünde, görüşü “kişisel görüş” olarak ifade edilerek iade edildiğini gördük.

27’nci Dönemde henüz işin yani bu çalışmanın başındayken 30 soru önergemiz, 8 araştırma önergemiz ve 9 kanun teklifimiz bu gibi gerekçelerle iade edildi. Bunun muhatabı kimdir, bunu da öğrenmiş değiliz. Her çalışmada, her konuda olduğu gibi, AKP bu konuda muhatabı gizlemektedir. Meclis Başkanı olarak görülse de asıl muhatabın kim olduğunu bilmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.

Buyurun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Bu önergelerimizin üstünü çizen kimdir, geri iade eden kimdir? Bu sorularımızın yanıtlanmasını ivedilikle rica ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurtulan.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, denetim faaliyetlerinin engellenmesi sorununda muhatabın Meclis Başkanı ile Başkanlık Divanı olduğuna ve konunun gündeme getirilmesi için girişimlerde bulunacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Çok kısa bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum.

Evet, bu uygulamayla uzun süredir karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Ben de bu uygulamadan nasibini almış bir milletvekiliyim başka birçok arkadaşım gibi. Bu sorunun doğal muhatabı Meclis Başkanı ve Başkanlık Divanıdır. Bu kararlar Meclis Başkanlık Divanında belirlenen ölçütlere göre alınmak zorundadır. Konunun Meclis Başkanlık Divanı gündemine yeniden getirilmesi için ben de girişimlerde bulunacağımı söyleyeyim.

Sayın Engin Altay, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Gazze’de yaşamını yitiren Filistinlilere Allah’tan rahmet dilediklerine, Filistin konusunda daha duyarlı olunması gerektiğine, Cemal Kaşıkçı cinayetini belgeleyen “tape”lerle ilgili Meclisin bilmediği dünyanın bildiği ne varsa Hükûmetin bir an önce bilgi vermek zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçi bugün Mısır’ın üstlendiği bir rolle bir ateşkes sağlandı gibi görünüyor ama Gazze’de iki üç gündür bir facia yaşanıyor. İsrail’in ağır bombardımanına tabi tutulan Gazze’de 7-8 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini biliyoruz; ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Burada, tabii, üzücü olan şudur: Eskiden bu konuda Türkiye Filistin-İsrail çatışmasında önemli roller üstlenebiliyor iken bugün bu rolünü Mısır’a kaptırmış olmasının Türkiye'nin bölgedeki etkinliği bakımından bir güç kaybı, bir itibar kaybı olarak değerlendirilmesi de mümkün. Bunu istiyor değiliz. Biz, Türkiye bölgede de dünyada da güçlü, söz sahibi, ağırlığı olan, itibarlı bir ülke olsun diyoruz. Ama Hükûmetin uyguladığı yanlış politikaların da Filistin’de insanların ölümüne, insanların bedel ödemesine, acı çekmesine neden olduğu noktasında da Türkiye'nin yüksek duyarlılığını yeniden ortaya koymasını bekliyoruz. Filistin meselesi, Türkiye için, milletimiz için kıymetli ve önemlidir. Filistin’de bir Müslümanın, bir Filistinlinin canı yandığında Türkiye'nin de içi acımaktadır. Hükûmeti bu konuda bundan sonraki süreçte daha dikkatli, daha tutarlı ve daha duyarlı olmaya daveti bir görev sayıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan, öte yandan, Türkiye’yi ve dünyayı kırk günü aşkın süredir meşgul eden Cemal Kaşıkçı cinayetiyle, katliamıyla ilgili olarak Sayın Erdoğan şöyle bir laf etti: “Biz Suudi Arabistan’a, Amerika’ya, Almanya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya, hepsine tapeleri verdik, buradaki konuşmaları herkes biliyor.” dedi. Türkiye’de yaşanan ve bütün dünyayı meşgul eden böylesine önemli bir hadiseden şimdi, Suudi Arabistan, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa devlet yöneticilerinin ve parlamentolarının, o parlamentoların üyelerinin bilgisi var. Olay Türkiye’de yaşanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında herkesin bu “tape”lerle, bu cinayetle ilgili şu veya bu oranda bilgisi var, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin bilgisi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eğer Hükûmetten bir bakan bizi izliyorsa ve bunu kendilerine yakıştırıyorlarsa söyleyecek sözümüz yok. Ama Türkiye'nin, aziz milletimizin egemenlik hakkını hiç unutulmamalı ki Hükûmet değil, hepimizin şu an içinde bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi kullanmaktadır, bu hak Meclise aittir. Meclisin bilmediği, dünyanın bildiği ne varsa Hükûmet, bir an önce hiç gecikmeden Meclise ve aziz milletimize saygının da bir gereği olarak gelip bize burada, gerekirse bir kapalı oturumda bilgi vermek zorundadır.

Aracılığınızla, Hükûmeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığı bu saygısızlıktan dolayı kınayarak bir an önce Meclisi bilgilendirmeye davet ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu, buyurun.

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine, Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in sözde başkenti olarak tanıma kararına karşı bütün dünyayı harekete geçirenin Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna, Filistinlilerin de Uygur Türklerinin de ilelebet yanlarında olmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, Kaşıkçı davasıyla ilgili son açıklamalardan hareketle bazı konuşmalar yapıldı, onları ifade etmek isterim. Cemal Kaşıkçı’nın nasıl öldürüldüğüyle ilgili meseleyi Türkiye tüm dünyanın gündemine taşımıştır. Bu cinayetin üstünün örtülmemesi, bütün açıklığıyla ve bütün yönleriyle ortaya çıkartılması, vakayı gerçekleştirenlerin, emri verenlerin ortaya çıkarılması için başından beri önemli bir süreci yönetmiştir ve bu olay aslında -birtakım dublörler ortaya çıktığına göre- Türkiye'nin başına örülmek istenen bir çorap olmakla beraber, Türkiye'nin aktif, etkin dış politika süreçlerini de yönetmek suretiyle, bu olayın Türkiye'nin aleyhinden lehine döndürülmesi -büyük bir dehayla, politik yaklaşımla- bütün insanlığın gündemine getirilmesi suretiyle önemli bir başarıya imza atılmıştır. Bu yadsınamaz, inkâr edilemez gerçek karşısında, adli iş birlikleri, istihbari iş birlikleri çerçevesinde ilgili ülkelerin ilgili birimleriyle Türk yetkili makamları görüşmek suretiyle bu olayın detay bilgileriyle ilgili bilgi paylaşımını ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bununla beraber, Türkiye’de yetkili organlarca da kamuoyu bu konunun nasıl gerçekleştiğiyle ilgili bilgi sahibi kılınmış ve kamuoyunda bu hususlar açıklıkla gündem olmuş ve konuşulmuştur. Dolayısıyla belki teknik detaylar dışında bilgi sahibi olunmayan bir yön de bulunmamaktadır. Ancak tabii ki daha fazla bilgilendirilme, daha ayrıntılı bilgilendirilme talepleri olabilir; yalnız, saygısızlıkla itham edilecek bir boyut kesinlikle, sürecin başından beri yaşanmamıştır.

Bu çerçevede “Türklerden nefret etmeyin.”, “’Türk’ kelimesinden nefret etmeyin.” gibi hakikaten çok talihsiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …ve doğru olmayan bir ithamda bulunuldu, tamamen gerçek dışı. Biz, bu aziz ve asil milletin bir üyesi olmaktan iftihar duyan insanlarız; tarihin öznesi olan, süjesi olan ve tarihi yazan bir milletin, hep beraber fertleriyiz. Dolayısıyla bu cümleyi asla ve kata kabul etmiyor, tamamıyla reddediyoruz.

Bununla beraber, tabii ki siyonist İsrail’in, Filistinli kardeşlerimize Gazze’de yaşattığı vahşet asla ve kata kabul edilemez. Oradaki saldırı hem oradaki kardeşlerimize hem uluslararası hukuka hem de bütün insanlığa yapılmış bir saldırıdır. Bu çerçevede Türkiye Filistinli kardeşlerinin her zaman yanında olmuş ve kararlılıkla, sonuna kadar olmaya devam edecektir.

İsrail’e “…”(X)diyen ve Amerika’nın Kudüs kararına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum.

Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden sözde kararına karşı bütün dünyayı hareket geçiren, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bir tarafta Amerika’nın başını çektiği bir yapı -ki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 9 destekçi bulabilmiş- bir tarafta bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin başını çektiği bir yapı, Kudüs’ün ebedî olarak Filistin’in başkenti olduğunu ve öyle kalacağını deklare eden ve 130’a yakın ülkenin desteğini alan bir deklarasyon. Dolayısıyla daha önce de İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatının Dönem Başkanı sıfatıyla bütün İslam dünyasını ayağa kaldıran bir lider. Dolayısıyla biz Türkiye olarak saygın yerimizi her zaman muhafaza ettik ve muhafaza etmeye devam edeceğiz, Filistinli kardeşlerimizin de Uygur Türklerinin de bütün mazlumların da yanında olmaya ilelebet devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Türkkan…

29.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, benim az evvel arz ettiğim konu dünkü olay değil, üzerinden tam bir ay geçmiş. Bir aydır 11 Uygur Türküyle ilgili toplumun hassas kesimlerinden ciddi feryatlar yükseliyor. Bütün bu feryatlara karşılık kulakların duymaması, bu seslerin işitilmemesi bu konudaki duyarsızlığınızı gösterir. “Türk” kelimesinden rahatsız olmanızı ifade ederken bana eylemlerinizden de bahsedeceksiniz. Söylediği ile eylemleri farklı olana -ben İzmit, Kocaeli Milletvekiliyim- İzmit’te “Maval okuma.” derler. Ne yapıyorsan onu söyle. 11 Uygur Türkü orada. Onları niye tutuyorsunuz kardeşim? Bir aydır adamlar zulüm yaşıyorlar. Bir tek günahları var, Türk olmaları. Niye sizi bu kadar rahatsız ediyor? Madem böyle, hassasiyetiniz bu ölçüde, gelin, eylemi yapın, o adamları oradan serbest bırakın. Başka bir şey de istemiyoruz sizden.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, bir cümleyle kayıtlara geçmesi açısından…

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, çok kısa lütfen…

Bir dakika…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi, konuyla ilgili detaylı bilgi verdiklerinde biz kendilerine de döneriz. Gerçi bunu devletin ilgili birimlerinden sorup öğrenebilirler; nedir, ne değildir. Bu 11 Uygur Türkünden bahsederek buradan bir soyutlama ve genellemeyle farklı hüküm cümleleri kurmak eşyanın tabiatına aykırı, muhakemeye aykırı, mantığa ve insafa aykırı. Dolayısıyla bizim sözümüz de özümüz de birdir; yaptığımızı söyleriz, söylediğimizi de mutlaka yaparız, bundan kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Son bir kez Sayın Türkkan.

Açalım mı mikrofonu?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Açın.

30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 11 Uygur Türkü’ne yapılan zulmün sona erdirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sadece Türkçe bir cümle söyleyeceğim: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Hiç bana böyle konuşmayın. Gidin, kimlerle görüşecekseniz görüşün, bu adamlara yapılan bu zulmü sona erdirin. Bu adamların bir tek günahı var, bir daha söylüyorum: Türk olmak, Uygur Türkü olmak. Bu adamlar ne katil, ne cinayet işlediler, ne banka soydular, ne ihanet ettiler; zulümden kaçan Türk bunlar, daha size nasıl anlatmam gerekiyor? Bu konuyu devam ettirmeye akşama kadar da gideriz.

BAŞKAN – O kadarına ben izin vermeyeyim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu 11 Uygur Türkü bırakılana kadar da devam ederiz. Benim size tavsiyem, bana cevap vermek yerine ilgili makamlarla konuşun, 11 Uygur Türküne yapılan bu zulmü sona erdirin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, izin verin bir öneride bulunayım, izin verin; size söz vereceğim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, kayıtlara geçmesi için söylüyorum ve bitiriyorum bir cümleyle.

Bakın, ister Türk olsun, ister Kürt olsun, ister Arap olsun, ister Acem olsun; biz herhangi bir mağduriyet varsa, bir mazlumiyet varsa, bir gayrimeşruluk, bir yanlışlık varsa onun düzeltilmesi için içeride de dışarıda da her zaman mücadele ederiz. Meseleyi getirsinler, nedir ne değildir, ilgililerle görüşelim; bu kadar, bu kadar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yahu ne getirelim, meselenin kaynağı sizsiniz, nereye getirelim?

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Türkkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Altay, bekliyordum zaten söz istemenizi.

Buyurun.

31.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, burada cereyan eden her tartışma, her münakaşa aziz milletimizin de dikkatinde, ilgisinde, bilgisinde.

Şimdi, şunu anlamakta zorlanıyorum, Kaşıkçı cinayeti kepazeliğini bir başarı gibi sunmayı şöyle anlamıyorum: Yasin Aktay “Kaşıkçı büyükelçiliğe girdikten üç saat sonra kuş uçsa haberimiz olacak.” diyor. 18 katil özel jetle Türkiye’ye geliyor, cinayeti işliyor, özel jetle geri gidiyor, konsolos elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’yi terk ediyor ve eski Lübnan’da yaşanan, sadece az gelişmiş Orta Doğu ülkelerinde yaşanan böyle uluslararası güç odaklarının bir kirli senaryosu Türkiye’de sahneleniyor, tezgâhlanıyor ve sayın mevkidaşım bunu bir başarı hikâyesi gibi sunabiliyor ya işte ben buna çıldırıyorum. Yani âlem kör, millet sersem değil sayın mevkidaşım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açalım mikrofonu lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Orta yerde, Hükûmetin bir duyarsızlığı var, Türkiye’nin içine düşürüldüğü garip bir durum var. Amerika’dan niye “Türkiye’ye git?” deniyor bu adama, başka bir yer gösterilmiyor? Yani Türkiye’yi külüstür Orta Doğu ülkelerine çevirdiniz ve bunu bir başarı hikâyesi diye sunuyorsunuz. Sayın Erdoğan’ın tabiriyle “Suudi Arabistan, Amerika, Almanya, İngiltere ve Fransa parlamentolarının bu olayla ilgili her türlü bilgiye sahip olma hakkı var.” Türkiye Büyük Millet Meclisinin yok. Ben bu Meclisin bir üyesi olarak buna tahammül edemiyorum, bu yanlış. Evet, bu, kelimenin tam karşılığı olarak yürütmenin yasamaya saygısızlığıdır, bunu söylüyorum. “Başarı hikâyesi” diyorsunuz yani bizimle, aklımızla alay etmeyin sayın mevkidaşım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Akbaşoğlu, buyurun.

32.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bütün dünyanın takdir ettiği Kaşıkçı cinayetiyle ilgili süreci kötülemeye dönük çabaları boş bir yaklaşım olarak gördüğüne ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın mevkidaşımızın ifadeleri karşısında sadece şunu söylemek istiyorum: Bütün dünyanın takdir ettiği bir süreçle ilgili, bütün dünyanın takdir ettiği Türkiye’nin misyonu ve bu konuda… [CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

Alkışlarınız için teşekkür ediyorum, bir hakikati alkışlıyorsunuz. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kesin öyle, kesin öyle!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuç itibarıyla bütün dünyanın takdir ettiği bir süreci zemmetmeye, kötülemeye yönelik bu çabayı ben boş bir yaklaşım olarak görüyorum.

Parlamentolarla ilgili şunu ifade edeyim: İlgili ülkelerin istihbarat birimleriyle ilgili eldeki bilginin paylaşıldığı, dinletildiği ve bu olayların gerçekliğinin uluslararası arenaya taşındığı meselesidir. Bu meselenin üstünün örtülmemesine ilişkin önemli bir yaklaşımdır. Tabii ki Türk Parlamentosunun, bizim Meclisimizin her türlü bilgiyi elde etme imkânı vardır ve zaten bunları da paylaşıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Birleşime on dakika ara veriyorum ve sayın grup başkan vekillerini bir çay içmeye davet ediyorum arka tarafta.

Buyurun.

Kapanma Saati: 15.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmını görüşeceğiz.

1’inci sırada yer alan, Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 Milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu‘nun görüşmelerine kaldığınız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 16’ncı maddeye bağlı ek madde 1 ve ek madde 2 dâhil, 1 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde; İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacaktır.

Şahısları adına; Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş ve Karaman Milletvekili Recep Şeker söz alacaklardır.

İlk konuşmayı yapmak üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan’ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun bir süredir komisyonda tartışılan, komisyonda, ciddi, görülmesini arzu etmediğimiz görüntülere sebep olan bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Dikkat ediyor musunuz, getirdiğimiz kanun teklifleriyle alakalı bir ortak konu var, hepsinde bütün muhalefetin üzerinde hassasiyetle durduğu ortak konu şu: Her kanun maddesinde bireysel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması konusunda hükümler ilave ediliyor. Yani bir vesileyle -konuyla ilgisi olsun olmasın- bireysel hak ve hukukun çiğnendiği maddeler illa bu kanunların içerisine konuluyor. Bu kanunda da buna benzer birçok şey var. Komisyonda bir kısmı toparlandı, bir kısmı Genel Kurula kaldı. Hâlâ üzerinde tartışma süren maddeler var.

Bakın, ben buradaki bütün milletvekili arkadaşlara bir defa daha seslenmek istiyorum: Kanun yapmak bu Meclisin görevi. Yalnız, yaptığımız kanunlarla bazı insanların yaşam hakkını, bazı insanların rızkını kesiyorsak, bizi bu vicdani sorumluluktan ne parti aidiyetimiz ne de genel başkanın talimatı kurtarır. Yarın, öbür gün bütün bunların hesabını biz ruzumahşerde bizzat kendimiz vereceğiz. “Vallahi, bize grup başkan vekili böyle talimat vermişti.” demek öbür tarafta kurtarmıyor veya “Genel başkanımızın talimatı böyleydi, o yüzden böyle bir şey yaptık, bu kadar kul hakkına girdik.” dersek o da kurtarmıyor. Dolayısıyla, lütfen, bu konuyu sadece ve sadece “Bugün biz iktidarız, söylediğimiz kanunu çıkartacak sayısal gücümüz de var, dolayısıyla bunu rahatlıkla geçiririz…” Ya, iyi güzel de her gün biraz daha cenderenin hacmi daralıyor, insanların üzerindeki baskı ve kişisel hak ve hukuku kısıtlayıcı meseleler gündeme her gün biraz daha fazla gelmeye başlıyor. Bu, yarın öbür gün sizi de boyunduruk altına almaya başlar.

Biraz evvel içeride söyledim: Arkadaşlar, “güvenlik soruşturması” diye bir mesele çıktı; bu güvenlik soruşturması… Güvenlik soruşturmasının anlamı şudur: “Ben, devlette çalışacak adamın güvenlik soruşturmasından geçmesinden yanayım.” Tabii ki öyle olmalı; devlet, devlete zarar verici birtakım eylemlerde bulunmuş kişiye görev vermemeli, buna katılıyorum ama bunun bir süresi olmalı, makul bir süresi olmalı. Bana demeli ki: “Lütfü, sen devlette çalışmayacaksın kardeşim. Sebebi: Şöyle bir suçun var…” Eğer bu suçuma ait de bir cezam varsa onu da bana çektirecek. Bakın, burada, getirilen kanunda öyle maddeler var ki cezası var suçu yok yani adamı suçlayamıyorsunuz, diyemiyorsunuz ki: “Şundan dolayı sana ceza veriyorum. Sen bu kadar süre devlet kurumunda çalışamazsın, bu kadar süre sınava giremezsin, bu kadar süre boyunca sen uzman olamazsın.” Bunun için herhangi bir yargılama da yok; böyle çok soyut bir şeyle “Sen güvenlik soruşturmasına takıldın…” Nedir ağabey güvenlik soruşturması? Babama mı kızdın, kardeşime mi kızdın, rengimi mi beğenmedin, senin hakkında söylediğim bir lafı mı kafana taktın, yazdığım bir “tweet”teki mesaja mı takıldın? Bu çok soyut bir şey. Bununla ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki bütün arkadaşlara sesleniyorum: Sadece kanun maddesini geçirmek başarı değil, geçen bu kanun maddesinin içinize de sinmesi çok önemli. Bir kul hakkı yemiş olarak bu kanun maddesi buradan geçerse milletvekilliği bittikten sonra bile bu konuda gadre uğramış bir adam karşınıza geçer der ki: “Senin yüzünden ben şu anda ayakkabı tamirciliği yapıyorum, doktorluk yapamıyorum.” Birisi bana dedi ki, kendisi çok garip bir meslek söyledi içeride: “Doktor şu mesleği yapıyor. Bundan dolayı çalışamıyor.” Bir daha söylüyorum: Devlete karşı işlenen suçlar konusunda sonuna kadar beraberim ama bu suçun kişiye iletilmesi lazım, mahkemeye gitmesi lazım, yargılanması lazım, eğer suçlu bulunursa ceza çekmesi lazım. Genel hükümler çerçevesinde cezası biten insanlar da herhangi bir konuda mahkûmiyete çarptırılanlar da -İbrahim Kaboğlu Hocam siz daha iyi bilirsiniz- daha önce herhangi bir şekilde seçilme hakkını elde edemiyorlardı. Şimdi, eğer suçunuzu çektiyseniz problem kalmıyor. Doğru mu hocam? Hâl böyleyken adamı ne suçladığınız suç belli ne yargıladığınız ne ceza verdiğiniz ama diyorsunuz ki: “Siz güvenlik soruşturmasına takıldınız.” Ya, arkadaş, adamın bilmediği bir suçtan dolayı adama ceza veriyorsunuz yani suçu belli olmayan ama cezası var olan bir sistem. Bu sistem kişiyi sorumluluğa götürür. Kişisel oy verirseniz belki grubunuza sadakatinizi belli etmiş olursunuz ama bu konuda aldığınız vebali öbür tarafta telafi etme imkânınız yok.

Ben burada sağlık sistemiyle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Zira söyleyeceklerimin çok önüne geçti biraz evvel tartıştığımız meselelere bakınca. Ben bu kanun teklifinin daha çok kapsayıcı, daha çok nitelikli olmasını isterdim. Zira şehir hastanelerinden tıp fakültelerine, ilaç ve tedavi masraflarının ödenmesini beklerken can verenlere, muayene sırasında cinnet geçirenlere kadar sağlık sistemimizin neresinden tutsak aslında elimizde kalıyor. Her alanda başarıdan başarıya koştuğunu düşünen bir Hükûmet için tabii ki başarının bir sınırı yok, onu görüyorum ben. Yani büyük bir hastane yaptırmayı, en büyüğünü yapmayı başarı kriteri olarak düşünüyorlar. Düşünün ki “En büyük adalet sarayını biz yaptık, inşa ettik.” diye övünen bir Hükûmetimiz vardı. Hatta geçenlerde bir basında okudum. İline yapılacak olan cezaevi için seçmenlerine dönüp “Biliyor musunuz, bu cezaevi bizim ilimize çok büyük bir katma değer getirecek.” Ne getirecek yahu? Mahkûm getirecek size, mahkûmun katma değerinden ne olur, özgürlüğü elinden alınmış bir adamın bir ile getirdiği ne olur? Yani cezaevinin yapılmasını bir hizmet olarak sunmak bu Hükûmete ait bir şey. Daha önce ben hiç böyle bir şey duymadım. Hiçbir ilin milletvekili -ben hatırlarım- kendi iline cezaevi yapılmasını istemezdi aman bizden uzak olsun. Niye? İyi anılmazsın. Şimdi, Silivri İstanbul’un en güzel tatil beldelerinden birisiydi, hep öyle anılırdı, şu anda burada oturan birçok insan, daha önce buralarda oturmuş bir sürü insan Silivri’yi kötü anılarla anıyor. Tuncay Özkan vardı… İlker Başbuğ’u ben Silivri’de defalarca ziyaret ettim, bu adamı burada terörist olarak ilan ettiler. Biz savunduğumuz zaman da bize “Ergenekoncu”, “faşist” dediler. Yahu, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü üyesi olur mu? Adam zaten Genelkurmay Başkanı, altındaki ordunun hepsinin silahı var, bunu siz silahlı terör örgütü başkanı olarak yargıladınız. Cezaevini yapmak bir hizmet değildir, büyük adliye binası yapmak hizmet değildir, büyük hastane yapmak da hizmet değildir. Ara Güler’in söylediği bir laf var: “Dünyanın en iyi fotoğrafçısı olurdu iyi fotoğraf makinesine sahip olanlar.” O fotoğrafı çekmek önemli. Yani o binayı yapmak önemli ama o binada verilen hizmetin kalitesi ondan çok daha önemli.

Bu kadroları sadece birilerinden temizlemek amacıyla, sadece bizim kendi kadrolarımızı dolduracağız kaygısıyla yapıyorsanız bu vebal size çok fazla gelir, söyleyeyim size. Yani bir insanın, evladını doktor olarak yetiştirmesi çok büyük bir bedel gerektirir. Ben bilirim, uzun bir süre vakıflarda yöneticilik yaptım, tıp fakültesi öğrencilerinin ailelerinin yaşadıklarını biliyorum. Oğlu doktor olacak diye ekmek yemiyor, gezmiyor, giymiyor, çocuğunu doktor yapacak. Bir aile için çok önemli bir onurdur. Hepimiz için öyle, evladımız doktor olsa ne kadar mutlu oluruz değil mi? Onun için yaptığı fedakârlık ne kadar önemli bir fedakârlık. O ailenin o fedakârlığı sonucu okulunu bitiren bir çocuğa, bir vesileden dolayı “Sen güvenlik soruşturması nedeniyle mesleğini yapamayacaksın arkadaş.” diyorlar. Bu bir zulüm, bu zulümden vazgeçmemiz lazım. Bunu sadece kendi vazifeniz olarak görmeyin, bu, Meclisin vazifesi, bu konuda hepimizin katkı vermesi lazım. Bu iş bir siyasi partinin meselesi de değil. Bu, vicdanı olan herkesin meselesi. Ben bu sıralarda oturan herkesin vicdanıyla hareket ettiğini düşünüyorum, vicdanlarını evlerine bırakıp gelmediler buraya. Netice itibarıyla bir siyasi elbisemiz dahi olsa, insan olmanın getirdiği vicdani ölçülerimizle beraber hareket ediyoruz. Hiçbirimiz, sadece grubumuz bize bir şey söyledi diye, o konuda, at gözlüklerini takıp koşmuyoruz. Ben biraz sonra görüşülecek maddelerle ilgili, çok önemli bir 5’inci madde konusunda, bir kez daha Meclisi bu konuda uyarmak istedim.

Hepinize dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunarım, sağ olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

İkinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Taşdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine MHP Grubu adına söz aldım.

Sözlerime başlamadan önce, 10 Kasım 2018 günü Hakkâri ili Şemdinli ilçesi Süngütepe bölgesinde mühimmat patlaması sonucu şehit olan 7 askerimize Allah’tan rahmet, milletimize ve ailelerine başsağlığı dilerim. Yaralı 25 kahramanımıza Rabb’imden acil şifalar dilerim.

Süngütepe şehitlerimizden biri de Gaziantep’e geldi. Şehit topçu er Samet Kaymakçı. Şahinbey eski İlçe Başkanımız Cuma Kaymakçı Bey’in yeğenidir. Rabb’im şehadetini kabul etsin. Allah ailesine, gazi şehrimize ve yüce Türk milletine sabırlar versin. Vatan sağ olsun.

Hüseyin Nihal Atsız Bey’in dizelerinde anlattığı gibi: “İnsan büyür beşikte,/ Mezarda yatmak için./ Ve kahramanlar can verir,/ Yurdu yaşatmak için.”

Ruhları şad, mekânları ali olsun.

Sayın milletvekilleri, bugün tüm Türkiye’nin, özellikle sağlık sektöründe olan tüm vatandaşlarımızın gözleri yüce Meclisimizde. Görüşülecek olan bu kanun teklifinde eczacıları, ilaç firmalarını, ithalatçılarını ve üreticilerini, aile hekimlerini, uzman doktorları, diş hekimlerini, velhasıl -yeni kurulacak olan- oral patologlar dâhil olmak üzere, tüm sağlık sektörünü ilgilendiren maddeler var. Ayrıca, nesebin korunması için yardımcı üreme yöntemiyle çocuk sahibi olmak yani bilinen adıyla tüp bebek yöntemi, tütün ürünleriyle mücadele, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, sağlıkta şiddet, doktorların çalışma şekilleri, aile hekimlerinin izin süreleri vesaire, vesaire yani bugün tabip odasından diş hekimleri odasına, Türk Eczacıları Birliğinden çeşitli STK’lere ve sendikalara kadar, özel ve kamuda çalışan işverenler dâhil, tüm sağlık çalışanlarının gözü yüce Meclisimizde ama hepsinin birinci sıraya koyarak önemsediği konu sağlıkta şiddettir. Sağlıkta şiddeti önleyecek ne gibi tedbirler alındığını merak ediyorlar. İster kamuda ister özelde çalışsın fiilî ya da sözlü şiddete uğramamış bir tek sağlık çalışanı yoktur. Bunun için, bu konu dikkatle takip edilmelidir.

Yeni getirilen bu yasal düzenlemeyle ister özelde ister kamuda çalışsın, tüm sağlık çalışanları görevleri sebebiyle şiddete maruz kaldığında şüpheli, kolluk kuvvetlerince mevcutlu götürülecek yani tutuklu götürülecek, çalışanların ifadesi iş yerinde alınacaktır. Bu, zaten pratik hayatta çeşitli yönetmelik, yönerge, genelgelerle var olan bir uygulamadır. Mevcut durumun kanunlarla düzenlenmesi iyi bir gelişmedir ancak şiddeti önlemede, iş yeri güvenliğini sağlamada ve caydırıcı olmada yeterli değildir.

Yaşanan şiddet sarmalına toplumun yaşadığı sosyopsikolojik ve sosyoekonomik sorunlar ile toplumun her tarafını kuşatan kültür ve ahlak yapısındaki deformasyon sebep olmaktadır. Bugün öğretmen, markette çalışan, güvenlik görevlisi, nice iş kollarında çalışan insanlarımız şiddetin birçok şekline maruz kalmaktadırlar. Ancak sağlık çalışanları, şifa dağıtan ellerdir; yaraları saran, gönüllerin sızısını dindiren, acıları paylaşanlardır. Bir terör olayında görevi terörü etkisiz hâle getirmek olan kahraman güvenlik güçlerimiz tam teçhizat olmadan müdahale etmezken, bir yangında itfaiye eri güvenlik tertibatını almadan yaklaşmazken bir ATT, bir hemşire, bir doktor ve bir 112 çalışanı bir önlük ve bir stetoskopla âdeta ateşin içine ve tehlikenin içine atılmaktadır. Bir canı nasıl kurtarırım diye canını hiçe sayarak ateşin, topun, tüfeğin içine girerek kahramanca görev yapmaktadır ya da gecenin yarısında çocuğunuzun ateşi çıktığında tüm kuralları hiçe sayarak ulaştığınızda havalesini dindiren, yüreğinize soğuk bir su döken, vardığınızda orada olduğunu bildiğiniz bir güven kapısıdır sağlık çalışanları.

Sağlık çalışanları zaman zaman hastaları için kendi canlarını hiçe sayarlar. Hastaların hastalığı bulaşır da yine de işlerini bırakmazlar.

Yoğun bakımda evladının ana babasına bakamadığı durumda bir bebeğe bakar gibi bakarlar.

Ameliyathanede hastayla nefes alıp verirler. Ellerini ve gözlerini bir an olsun hastadan ayırmazlar. Bu özveri ordusuna nasıl şiddet uygulanır ki?

En çok acil servislerde şiddet vakaları yaşanıyor. Acile müracaat sayılarını düşünerek tedbirleri bir an önce Bakanlığımız almalıdır. 2 milyon nüfuslu Gaziantep şehrimizde 12 milyon hasta muayeneye müracaat etmiş 2017 yılında, yaklaşık 4 milyonu acil servise müracaat etmiştir. Acil müracaat sayısı nüfusun 2 katını geçmiştir. Gaziantep’te bile nüfusun 2 kat üzerinde bir acil sağlık talebinin eldeki personel ve teçhizat olanaklarıyla tam ve eksiksiz olarak karşılanması için fedakârca çalışan sağlık görevlilerine yapılan şiddeti buradan kınamak yetmez. Bütün bunlara rağmen yine aynı yıl Gaziantep ilimizin hastanelerinde şiddet içeren 114 vaka gerçekleşmiştir. Bu vakalar hekimlerimizin, sağlık çalışanlarının ve hastalarımızın da can güvenliğini tehdit ettiği gibi sağlık hizmeti arzını da engeller hâle dönüşmüştür.

Bu durum sürdürülemez, kabul edilemez bir durumdur. Her şeye rağmen bu kısır döngüyü kırmamız gerekir. Caydırıcı, önleyici ve gerçekçi önlemler almalıyız. Mecliste, ayrıca, sağlıkta şiddete karşı ayrı bir düzenleme yaparak şiddeti uygulayanlara çeşitli cezalar öngören Milliyetçi Hareket Partisinin kanun teklifinin de bir an önce gündeme gelmesini beklemekteyiz.

Sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik ilk adım Meclis çatısı altında atılmalı, ardından hastanelerin yöneticileri, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığını da kapsayan geniş bir organizasyonla şiddete karşı etkili bir mücadele planı belirlemeli ve uygulanmalıdır.

Sağlık çalışanlarıyla ilgili şiddetle mücadele ederken diğer kamu çalışanlarının uğradığı şiddeti de unutmamamız gerekir. Başta TÜRK EĞİTİM-SEN’in başlattığı “Öğretmene şiddete hayır!” kampanyasında olduğu gibi tüm kamu çalışanlarının maruz kaldığı şiddete karşı olmalıyız. Bu konularda da gerekli çalışmaları yapmalıyız, toplumu bu şiddet sarmalından el birliğiyle çıkarmalıyız çünkü başka Türkiye yok.

Sayın milletvekilleri, nesebin korunmasıyla ilgili birtakım yeni düzenlemeler gelmiştir. Çocuk sahibi olmak önüne geçilemez bir duygudur. Anadolu’da bir söz vardır, hepiniz bilirsiniz, “Kaç çocuk var?” diye sorduğunuzda “2, 3, 4…” gibi bir cevabın arkasından: “2 çocuk var elhamdülillah. Allah olmayana versin.” “Allah olmayana versin.” duası hep beraber âmin dediğimiz bir duadır. İnsanlar çocuk sahibi olmak için akla hayale gelmez yöntemlere girerler, tıbbi veya gayritıbbi birtakım tedavi ya da metotları denerler. Doğrusu tıbbi yöntemlerdir. Belli süre içinde çocuk sahibi olamayan kişilerin tıbbi yöntemlerle çocuk sahibi olması ve sosyal güvenlik şemsiyesi içinde olması doğrudur.

Kıymetli milletvekilleri, organ nakliyle ilgili kanuni düzenlemeler bu kanun teklifinde mevcuttur. Organ nakliyle ilgili çok problem vardır. Organ nakli yapan merkezlerin her birinin kendine özgü sorunları vardır. Tüm bu sorunlara rağmen büyük özveriyle bu nakilleri gerçekleştirmektedirler. Milletimiz adına bu ilim erlerine minnetlerimi sunarım.

Organ naklinde en zor aşılan problem, verici bulmaktır. Gönüllü vericilerin en çok kafasını karıştıran sorularsa şunlardır: Birincisi: “Organımı verdikten sonra benim sağlık durumum ne olacak?” İkinci soru ise: “Dinî yönden bu durum nasıl yorumlanır?” Birinci sorunun cevabı hastanelerde usullerine uygun şekilde bilgilendirilerek aşılıyor. İkincisinde sorun çoğu zaman aşılamıyor. Kendisini bir âlim sanan sahte şeyh, şıh, hoca, efendi, abla gibi zevatlar -zinhar- fetva verip ortalıkta dolaşıyor. Doğru bilgiyi vermesi gereken Diyanet İşleri Başkanlığı ise resmî kıyafetiyle Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarını ziyaretle meşguller. Her gün canıyla uğraşan bu insanların kul hakkını hiç mi düşünmezler? Yoksa organ nakli bekleyenler kuldan mı sayılmıyorlar?

Son olarak, bu Meclis, bu kürsü, bu Diyanet, bu kanunlar, bu bakanlıklar, doku ve organ nakline ulaşacak bilimsel gelişme, bu vatan, bu millet bize Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetidir. Emanete hıyanet etmek hiç kimsenin haddine değildir.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taşdoğan.

Şimdi konuşma sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’dedir.

Buyurun Sayın Kemalbay Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Merhaba değerli milletvekilleri, Komisyon üyeleri.

Değerli arkadaşlar, bugün Sevgili Leyla Güven açlık grevinin sekizinci gününde. Demokrasi, özgürlük ve barış için bedenini açlığa yatıran, bu Parlamentonun, bu Meclisin değerli üyesi, Hakkâri Milletvekilimizi buradan selamlamak istiyorum.

Onun mücadelesi aslında bugün burada konuştuğumuz meselelerden, bugünkü bu torba yasadan çok da bağımsız değil çünkü Türkiye’de aslında demokrasi, barış mücadelesi ve bir, tek devlet yaratma ülküsü arasında bir mücadele var. 7 Hazirandan bu yana gelişen bu mücadelede tek adam rejimi inşa edilmeye çalışılıyor, tek adam sistemine uyum yasaları yapılmaya çalışılıyor ve tek adam rejimini oluştururken ortaya çıkan kanun hükmünde kararnameler ve OHAL sürecinin yarattığı sonuçlardan hareketle böyle kanun teklifleri önümüze geliyor.

Yani biz burada kimseye bir lütufta bulunmuyoruz, bu yüzden burada değiliz. Halkımız bizi onlardan üstün şahsiyetler olarak buraya göndermediler. Halkımız kendi içinden bizleri seçti onların haklarını burada savunabilmemiz için. Bu, bizim bir görevimiz, bir lütufta bulunmayacağız. Dolayısıyla, bu 44 maddeden oluşan, torba yasa olarak gelen yasa teklifi burada çok iyi bir şekilde tartışılmalı ve tam da halkın yararına sonuçlanmalı. Bunun için buradaki bütün milletvekillerinin en azami çabayı sarf etmesi gerekir. Şunu unutmayalım, Platon’un bir sözü var: “Adaletsizliğin en uç noktası adaletsizliğin adil sayılmasıdır.” ve eğer biz bu torba yasayı burada olduğu gibi geçirirsek gerçekten bu tam da adaletsizliğin adil sayıldığı bir duruma tekabül edecek. Çünkü aslında sağlıkta şiddet sorununu çözmek için getiriliyormuş gibi bu torba yasa bizim önümüze geldi; aslında bu bir örtüydü, bu, böyle bir örtüye sarıldı. Hâlbuki bu torbanın içerisinde şiddetle ilgili hemen hemen yeni olan hiçbir şey yok, zaten mevcut olanlar da sağlıkta şiddet sorununu çözmüyor, sağlıkta şiddetin temellerine inmek gerekiyor.

Peki, biz Komisyon tartışmalarında sağlıkta şiddet ve bu 44 maddelik yasa teklifiyle ilgili sağlıklı bir çalışma yapabildik mi? 30 Ekimde bu teklif bizim önümüze geldi, bir gün vaktimiz vardı, 1 Kasımda tartışmalara başlandı ve sabahlara kadar, baskı altında bir Komisyon çalışması gerçekleştirdik ve baskı altında da olsa büyük bir çaba harcadık. Görüyorum ki Komisyondaki bu tartışmalardan belli bir mesaj alınmış ve belli bir düzenleme çabasına girilmiş fakat bu düzenleme seviyesinin de yeterli olduğunu söylemek mümkün değil arkadaşlar. Çünkü biraz önce bahsettiğim demokrasi sorununun bir yansıması olarak gelen bu torba yasada kanun hükmünde kararnamelerle bir gecede işinden olan insanlar hukuk önüne çıkmadan, hukuk önünde yargılanmadan suçlu kabul ediliyorlar ve aslında bu masumiyet karinesinin çiğnenmesi meselesi burada da devam ediyor. Yaklaşık 7 bine yakın hekim burada, yargılanmadan, bir hukuk süreci yaşamadan mesleklerini kamuda yapamaz duruma getiriliyor. Üstelik, yeni mezun olmuş olan doktorlarsa burada para cezasıyla karşılaşmak ya da 600 gün mesleğini yapamamak gibi bir sorunla karşı karşıyalar. Yani bu hekimler neden bu şekilde bir yaptırıma maruz kalıyorlar? Bir arkadaşımız söyledi, eskiden sakıncalı piyadeler vardı, şimdi de sakıncalı hekimler var ve güvenlik gerekçesi adı altında ya da kanun hükmünde kararnameyle devlete karşı suç işlediği iddia edilen bu kişiler, baktığımız zaman sadece MİT raporlarına göre, emniyet raporlarına göre bu yaptırıma maruz kalıyorlar, mesleklerini yapamaz kılınıyorlar. Eğer bir suçları varsa o zaman yargılanmaları gerekir.

Bu konuda azami bir çaba sarf ederek bu hukuksuzluğun engellenmesi lazım, engelleyebilmemiz lazım. Biz milletvekilleri olarak iktidarı hukuka davet etmek zorundayız; hukuku, dengeyi, denetimi ele almak zorundayız. Eğer bunu yapamazsak o zaman Türkiye’deki bu hukuksuzluğun önünü de alamamış oluruz ve bugün hekimlere karşı yapılan, bugün diş hekimlerine, doktorlara, sağlık emekçilerine karşı yapılan bu hukuksuz müdahale bu sefer önümüzdeki dönemde başka başlıklarda önümüze gelecektir.

Unutmayalım ki yeni mezun olmuş hekimlerin eğitim hakkının ellerinden alınması da ayrıca bu yasanın en büyük sorunlarından bir tanesidir. Eğer bir insan suçluysa hukuk önünde de bu suçu ortaya çıkmışsa o zaman zaten cezasını çekecektir ama hukuk önünde suçu ortaya çıkarılmamış, kanıtlanmamış bir kişinin eğitim hakkının elinden alınması Anayasa’ya, uluslararası evrensel hukuk normlarına da aykırı bir durumdur değerli arkadaşlar.

Biz her fırsatta şunu duyuyoruz: “Türkiye bir hukuk devletidir.” Eğer Türkiye gerçekten bir hukuk devletiyse o zaman bütün bu işleri hukuk önünde gerçekleştirmemiz lazım.

Biliyoruz ki akademisyenler ya da hekimler “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” ya da “Biz bu suça ortak olmayacağız; savaş dursun.” dedikleri için bu listelere alınmışlardır. Yani bu listeler şunun için yapılmadı: Gerçekten de burada bir terör sorunu var ya da devlete karşı işlenmiş bir suç var. Bunun için yapılmadı. Eğer bunun için yapılsaydı o zaman bu devletin zaten kanunları yok mu arkadaşlar, zaten Anayasası yok mu? Bu aslında siyasi bir tasfiye için oluşturulmuş kanun hükmünde kararnamelerle ya da “güvenlik soruşturması” adı altında bazı insanların devletten ayıklanması, devletten temizlenmesi ya da siyasi olarak güçsüzleştirilmesi, toplumun dışına atılması…

Aslında burada bir çifte standart var yani bazı insanlar yurttaş konumunda tanımlanmak isteniyor, onlar yurttaş, onların her şeye hakkı var ama bazı insanlar da yurttaşlık statüsünden çıkarılıyor. Eğer biz bu yaklaşıma devam edersek o zaman böyle bir ikili hukuku da desteklemiş oluruz.

Yani burada “Terör örgütüyle iltisaklı, irtibatlı vesaire…” gibi ifadeler var bu kanunun gerekçesi olarak yapılan, 5’inci maddeye gerekçe olarak yapılan. Bu terör örgütüyle iltisaklı meselesinde de aslında eğer AKP iktidarı böyle bir şey arayacaksa “Bu maddeye kim tekabül ediyor?” diye bakarsa Fetullah’la kendi arasındaki ilişkiyi düşündüğümüz zaman aynaya bakması gerekiyor çünkü “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” diyen sağlık emekçilerinin hiçbir şekilde böyle bir suçlamaya maruz kalmamaları gerekir; tam tersine, evrensel sağlık hekimliği etiği açısından da zaten hekimler, işte, bu savaşın karşısında yer almalıdırlar.

Sağlıkta şiddet sorununu bu paket çözmüyor dedik çünkü sağlıkta şiddet var -Doktor Fikret Hacıosman’ı burada tekrar anmak istiyorum- ve bu sorunun temelinde de aslında savaş iklimi var, çatışma iklimi var, Türkiye’de demokrasiden yoksunluk var ve tek adam devletinin, tek adam iktidarının yaratılma süreci işte bu şiddet ortamını yaratıyor.

Baktığımız zaman yine neoliberal politikaların sağlıktaki şiddetin en temel unsurlarından bir tanesi olduğunu görüyoruz çünkü bu politikalar “sağlıkta dönüşüm” adı altında hayata geçirilmeye başlandığından beri ölümler ortaya çıktı. Sağlıkta şiddetin esas sebebi hastanelerin bir fabrika gibi işletilmeye çalışılması ve çalışma ortamının insana yakışır bir şekilde düzenlenmemiş olması. Hastanelerin hiç de bahsedildiği gibi böyle harika yerler olmayışı, insanların “Alice Harikalar Diyarında” gibi hastaneye gidiyor olmayışı, tam tersine, uzun bekleme süreleri, oturma yerlerinin bulunmaması, bürokratik işlemler, yatak dolulukları, katkı payı, acil servis ilişkisi ve performans gibi pek çok sebep aslında ve bu sebeplerden de sorumlu sanki hekimlermiş gibi hedef gösterilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Kemalbay.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) –…hekimlere karşı kullanılan şiddet dili ve hekimleri hedef gösteren, ta en tepeden, Cumhurbaşkanından başlayarak toplumu kutuplaştıran ve ötekileştiren politikalar tam da bu sağlıktaki şiddetin temelini oluşturuyor. Dolayısıyla biz hem bu neoliberal politikalara projeksiyon tutmak zorundayız hem bu sağlıkta dönüşüm politikalarına projeksiyon tutmak zorundayız ve bu konuyu muhataplarıyla görüşmeliyiz. Sivil toplum örgütleriyle, demokratik kitle örgütleriyle, özellikle Türk Tabipleri Birliği ve Dişhekimleri Birliği gibi mesleki örgütlerle birlikte oturarak, onların önermeleri doğrultusunda biz sağlıkta şiddeti ancak ele alabiliriz.

Bu paketin böyle sorunları var. Biz bu paketi bu hâliyle… 5’inci maddenin ve paketin tamamen çekilip daha sağlıklı bir komisyon çalışması yaparak ve bütün bu konuları kendi dinamikleriyle birlikte ele alarak çözülmesinin asli olduğunu düşünüyoruz. Böylece ancak sorunları çözebiliriz diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kemalbay Pekgözegü.

Dördüncü ve son konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’na aittir.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hukuktan vicdanı çıkarırsanız hukuk diye bir şey kalmaz, hukukun özü vicdandır. Ben bu yasa teklifini hazırlayan arkadaşlarımızın ve buraya getiren grubun gerçekten vicdandan yoksun hâle geldiğini düşünüyorum. Yani hangi saikle… Yani hangi durum sizi, bu kadar, insanları kötülükle karşı karşıya bırakma durumuna itti; hangi kötülük, hangi kötü düşünce? Yani yurttaşlarımızı mesleksiz bırakacak, mesleğinden yoksun bırakacak, öğrencilerin öğrenciliğinden itibaren Demokles’in kılıcı gibi güvenlik soruşturmasını kafalarında sallayacak bir düşünce, bir saik nasıl sizin grubunuza hâkim oldu? Bunu anlamakta zorluk çekiyorum gerçekten.

Bakın, yasada üç konu var; bir: Yargı kararıyla mesleklerini yapamayanlar. Öyle izah edildi Komisyonda; evet, yargı kararı nedeniyle mesleklerini yapamayanlar. Şimdi, yargı kararına bile güvenmiyorsunuz bu yargı ortamında, yargının tamamen yürütme organının bir parçası hâline geldiği bu ortamda bile yargı kararlarına güvenmiyorsunuz, bu yargıya bile güvenmiyorsunuz. Bana göre yargı tarafsız ve bağımsız değil; “yargı” diye bir kurum yok Türkiye’de, yürütme organının bir parçası ama eğer yargı kararına güvenseniz güvenlik soruşturması gibi bir belgeyi buraya koymazsınız; birincisi bu.

İkincisi: Kanun hükmünde kararnamenin bu Parlamentoda yasalaşmış olmasının arkasına sığınıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, kanun hükmünde kararnamenin Parlamentoda yasalaşması, kanun hükmünde kararnamedeki hükümlerin, düzenlemelerin ve ihraçların hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Bu, Parlamento çoğunluğundan geçmiş olabilir ama hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesinin denetiminden geçer, geçmez, ayrı mesele.

Dolayısıyla, sığındığınız ikinci gerekçe de “Yasalaştı ve Parlamentodan geçti.” gerekçesi de hukuktan ve vicdandan uzak bir gerekçedir, mesleklerini yapamayacak hekimler bakımından ve öğrenciler, hekim adayları bakımından.

Üçüncü gerekçeniz ise facia gerçekten, bu grup adına facia. Güvenlik soruşturması nedeniyle mesleğe başlamayanlardan söz ediyorsunuz. Yani Komisyonda da söyledim, bu güvenlik soruşturmasını en iyi sizler bilirsiniz, en iyi bizler biliriz. En büyük mağdurları sizler değil miydiniz güvenlik soruşturmasının? Şimdi, nasıl, güvenlik soruşturması gibi bir belgenin ya da bir soruşturmanın arkasına sığınarak girmesi en zor olan, eğitimi en uzun ve en güç olan ve en zor bir mesleğin mensuplarını mesleklerinden yoksun hâle getiriyorsunuz? Ve bunu siz yapıyorsunuz ve bunu savunuyorsunuz. Tıp eğitimi almış öğrenciler güvenlik soruşturması nedeniyle mesleklerini yapamayacaklar. Yani bu şekilde, nasıl bu kadar vicdan yoksunu bir düzenleme olabilir? Nasıl düşünebilirsiniz bunu? Bir yargı kararı olmadan -bakın, bu yargıya güvenmediğim hâlde söylüyorum- bu eğitimi almış olan öğrencilerin mesleklerine başlamasını nasıl engellersiniz? Kim bu kararı verecek güvenlik soruşturmasıyla ilgili olarak?

Bakın, güvenlik soruşturması ne zaman devreye girdi? 12 Eylül askerî darbesinden sonra.

Değerli arkadaşlar, büyük mücadeleler yapıldı, hatırlayın. 1994’te, SHP, Doğru Yol Partisi, sonuçta bunu bir yasal çerçeveye soktu ve güvenlik soruşturmasının gerekli olduğu meslekleri saydı. Ne onlar? Hâkimlik mesleği. Ne onlar? MİT’te çalışanlar, Dışişlerinde çalışanlar. Bazı meslek grupları için bunu isteyebilirsiniz ama hekimlik gibi bir meslekte nasıl bunu ararsınız, güvenlik soruşturmasını nasıl ararsınız?

Bakın, ben çok iyi tahmin ediyorum, bununla amacınız şu: Öğrencilikten başlayarak muhalefeti engellemek, öğrencilikten başlayarak.

Şimdi, tıp fakültesindeki bir öğrenci bu yasadan sonra herhangi bir itirazını üniversitede, üniversite ortamında nasıl dile getirecek, herhangi bir biçimde, fişlenme korkusuyla nasıl dile getirecek? Arzuladığınız düzen bu mu? Tamamen muhalefetin yok olduğu, itirazın yok olduğu bir düzen mi?

Daha da ötesini tasarlıyorsunuz, bakın, niyet okumuyorum, daha da ötesini tasarlıyorsunuz. Bugün hekimlere getirilecek düzenlemeyi yarın avukatlara getireceksiniz. Diyeceksiniz ki: “Avukatlık mesleği bir kamu hizmetidir, güvenlik soruşturmasından geçmeyen avukatlığa başlayamaz.” Nitekim yapıyorsunuz şu anda. Kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilmiş bu mesleğin mensuplarını avukatlık stajına başlatmıyorsunuz.

Daha da ileri gideceksiniz, mali müşavirlere yapacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Bizim kanun hükmünde kararnameyle ihraç ettiğimiz veya güvenlik soruşturması sakat çıkmış mali müşavirler, yeminli mali müşavirler mesleklerini yapamazlar veya onların düzenledikleri raporlar kamuda dikkate alınmaz.”

Daha da ötesine gideceksiniz, mühendislere yapacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Projelere imza atamazlar. Benim kanun hükmünde kararnameyle ihraç ettiğim bir mühendis veya güvenlik soruşturmasıyla ilgili, kamuda çalıştırmadığım bir mühendis bir projenin altına imza atamaz. Ben projenin altında onun imzasının bulunduğu bir binaya yurttaşlarımı emanet etmem.” Giderek bu noktaya doğru taşınacak değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla, bakın, bu yasa tamamen ama tamamen vicdandan yoksundur, sağduyudan yoksundur, etik değerlerden yoksundur. Komisyonda da söyledik, dikkate almadınız ama Parlamentoda dikkate almak durumundasınız.

Yine açıkça söylüyorum, bakın, bugünden geçmişe baktığımız zaman, bazı yasalar bakımından, bazı kararlar bakımından, sizler de söylüyorsunuz… Sizin milletvekilinizin şu kararda imzası yok muydu? Sizin milletvekilinizin şu yasada imzası yok muydu? Bu yasaya ilk imzasını koymuş milletvekillerine söylüyorum: Kendi geleceğinizle, kendinizle ilgili bir endişeniz yoksa çocuklarınıza, torunlarınıza, akrabalarınıza böyle bir kötülük bırakmayın; böyle bir kötülük bırakmayın; böyle bir sabıka kaydı bırakmayın. Yarın öbür gün torunlarınız, akrabalarınız, çocuklarınız “Siz nasıl böyle bir vicdansızlığa ve zalimliğe imza atmışsınız?” diye sizlere soracak, yakınlarına soracak; tıpkı geçmişte vicdansızlıklara imza atanlardan sorulduğu gibi. Dolayısıyla önünüze gelmiş olabilir, imzalamış olabilirsiniz ama yol yakınken bu yasayı düzeltme imkânlarımız elimizde ve düzeltebiliriz.

Bakın, ilk bölümü hakkında konuşuyorum. Birçok öneride bulunduk Komisyonda ama Komisyon Başkanının maalesef Meclis teamüllerine uygun olmayan, nezaketine uygun olmayan sözleriyle karşılaştık. Kendisi tutumundan dolayı bir özür de dilemedi ama burada hesap vereceğimiz halk var, bizi dinleyen yurttaşlar var. Dolayısıyla yasanın 5’inci maddesinde düzeltme falan olmaz getirdiğiniz biçimiyle, yasanın 5’inci maddesinin bu metinden çıkması lazım. Getirdiğiniz düzeltmede ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Çalışmasın ama 75 bin lira ile 125 bin lira arasında bir para ödesin.” Ya ne demek? Güvenlik soruşturması nedeniyle çalışmama, doktorların tercihi mi? Hem “Çalıştırmayacağım.” diyorsunuz hem de “Gel, 75 bin lira para öde.” diyorsunuz. Bunu hangi vicdan kabul eder, hangi akıl bunu kabul eder?

Değerli milletvekilleri, yargısız infaz sadece sokakta insanların bedenine karşı olmaz, yargısız infaz aynı zamanda insanların medeni bir şekilde öldürülmesidir. Bu yasa hekimlerin medeni bir şekilde infazıdır, bir yargısız infaz yasasıdır. Dolayısıyla Parlamentonun bu yargısız infaz yasasına imza atmaması lazım. Yoksa bu Parlamento ve bunu getiren grup bunun altında kalır.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Şimdi şahıslar adına söz taleplerini karşılayacağım.

Birinci söz Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğmuş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Hakkâri Milletvekilimiz, Meclisimizin Üyesi Sayın Leyla Güven arkadaşımızı selamlamak istiyorum. İmralı tecridiyle ilgili dönüşümsüz ve süresiz başlatmış olduğu bu anlamlı eylemi her türlü takdirin üzerindedir.

Bir diğer husus, değerli kardeşlerim, bugün Dünya Diyabet Günü. Diyabet hastalarımıza her şeyden önce acil şifalar dilerken muhtemeldir ki insülin kullanan hastalarımız, eğer bir önlem alınmazsa, mevcut stoklardan sonra onu temin etme noktasında birtakım krizler yaşayabilir; bunu da Komisyona bu şekilde arz etmiş olayım.

Değerli arkadaşlar, izninizle, bu süremde iktidarların menfi, negatif karakterleriyle ilgili iki hususu örnekle sizlere arz etmek istiyorum. Bu örneklerden bir tanesi mitolojik, bir diğeri de bizzat Kur’an-ı Kerim’de zikredilen bir olaydır.

Mitolojik olan: Rivayettir ki Midas adındaki bir Hükümdar dokunduğu her şeyin altın olmasını ister ve bu dileği kabul edilir. Çok büyük bir sevinç içerisindedir çünkü arzu ettiğini bulmuştur; arzusuna, ihtirasına sahip olmuştur. Ama bir dönem geçer ki o altın dokunuşu bir ızdıraba döner; yediği, içtiği, giydiği ve en son da dokunduğu kendi çocuğunun altına dönüşmesi sonucu hayatı tam bir cehenneme döner ve sonra da bir nehirde arınmak suretiyle de o müptela olduğu sınavdan bu şekilde kurtulmuş olur.

Bir diğer Kur’anî gerçek de firavun dönemiyle ilgili anlatılan ve bizzat vahyin ifadesiyle zikredilen bir husustur. Hazreti Musa döneminde Hazreti Musa’nın İsrailoğulları kavmiyle ilgili vermiş olduğu mücadele, onların üzerindeki köleliğin kalkmasıyla ilgili başlatmış olduğu o kutsal davası öyle bir noktaya gelir ki o günkü iktidar ve iktidarın beraber olduğu kesimler şöyle bir olaya şahit olurlar: Gördükleri, dokundukları her şeyin kana dönüştüğünü görürler. Mesela Nil Nehri’nin kızıl bir şekilde, kanlı bir şekilde akıtıldığı, aktığı veya dokundukları elbisenin, yedikleri yemeğin, içtikleri suyun bir kana dönüştüğü şeklinde Kur’anî bir gerçek var. İşari olarak müfessirler diyorlar ki: “Buradaki kandan kasıt zahiren o mevcut dünyanın kana dönüşmesi değil, iktidarın gözünün kan bürümesi sonucu oluşan ve o günkü iktidarın üzerinde müesses olduğu zihniyet savaş, zulüm ve kan üzerinde devam ettiği içindir ki bu şekilde kanlı bir dönem yaşanıyor. O kanlı dönemden kurtuluşun çaresi de Hazreti Musa’nın Yed-i Beyzâsına teslim olarak arınmadır.” diye Kur’an-ı Kerim’in bu şekilde işari tefsirlerinde bize öğütleri var.

Son söz olarak şunu şu Meclise, değerli arkadaşlara arz ediyorum: Şu anda ülkemiz hem içeride hem dışarıda savaş üzerinde yürüyen bir politikanın, bir siyasetin kurbanı olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Erdoğmuş, mikrofonu açıyorum.

NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Savaş, kan demektir; savaş, gözyaşı demektir; savaş, acı ve ızdırap demektir. Bundan arınmanın yolu da arınma deryası olan barıştan geçer ki bugün ülkemizin en acil problemi, hem komşularıyla ilgili hem içerideki vatandaşlarıyla ilgili en acil problemi işte iktidarın bu arınma cesaretini göstererek, bu Meclisin âdeta yeniden ayağa kalkarak ülkemizde barış sürecini başlatmasıdır diyorum.

En karîbül zamanda bu sürecin başlaması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğmuş.

Şahıslar adına ikinci söz, Karaman Milletvekili Recep Şeker’e aittir.

Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

RECEP ŞEKER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölüm maddeleri üzerine söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin birinci bölümünde ilaç tedarikinde yaşanan sıkıntılardan dolayı Türk Eczacılar Birliğinin yanı sıra Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygun görülen kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla da şahsi kullanım için yurt dışından ilaç temin edilebilmesine imkân tanınmakta.

Cezaların zamanında ve gecikmeden tesis edilebilmesi için mahallî, mülkî idarelere göndermeden Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna da ceza uygulayabilme yetkisi verilmekte ve caydırıcılığı sağlamak için fiilin niteliği ve önemine göre para cezalarının alt ve üst sınırı yeniden belirlenmekte.

Yurt dışından temin edilmiş ilaçlar için ruhsat başvurusunda bulunma süresiyle ilgili yeni düzenleme yapılmakta.

Şirketler tarafından ecza ticarethanesi açılması durumunda eczacı şartıyla ilgili düzenleme yapılmakta.

Terör örgütü üyeliği bağı sebebiyle kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre kamu görevine alınmayan tabip ve dış tabiplerinin özel mesleki faaliyetlerine ilişkin kurallar yeniden düzenlenmekte.

Oral patoloji alanında eğitim gören dış hekimlerine oral patoloji dalında uzmanlık belgesi verilmesi ve diş hekimliği uzmanlık dallarından sayılmasıyla ilgili düzenleme yapılmakta.

Tıbbı müstahzarların ruhsatlandırma süreçlerinin daha kısa sürede yapılmasını temin etmek için, ruhsatlandırmaya esas tahlillerin bakanlıkça yetkilendirilen laboratuvarlarda da yapılabilmesine imkân sağlanmakta.

Tabip ve diş tabiplerinin çalışma izinleri Sağlık Bakanlığınca verilmekte olduğundan birden fazla yerde tabiplik ve diş tabipliği görevi için meslek odasından izin alınması zorunluluğuna ilişkin düzenlemeler yürürlükten kaldırılmakta.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş için yapılan kanuni düzenlemelere bağlı bazı teknik düzenlemeler yapılmakta.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’da değişiklik yapılarak hukuka aykırı olarak organ ve doku alan, satan, satın alan, satılmasına aracılık eden, saklayan, nakleden veya aşılayan, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında uygulanacak cezalarda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na atıf yapılarak kanunlar arasında uyum sağlanmakta.

Canlıdan organ alınmasının şartları ile etik komisyonu oluşturulması ve çalışma düzenleri belirlenmekte.

Nesebin korunmasına yönelik olarak üremeye yardımcı tedavi uygulamalarında (donasyon) üreme hücreleri ve embriyonun başkalarında kullanılmaması ile taşıyıcı annelik gibi hususlar yeniden düzenlenmekte ve aykırı davranışlara yaptırımlar getirilmekte.

Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık tesisleri ile üniversitelerin tıp ve diş hekimliği alanında lisans ve uzmanlık eğitimi veren kurumlarının birlikte kullanımı hususunda uygulamada karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik düzenleme yapılmakta.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla sağlık hizmetlerinin daha iyi ve verimli yürütülebilmesi ve kesintiye uğramaması için sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen suçlarda uygulanacak bazı adli işlemler yeniden düzenlenmekte.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık konusu hepimiz için çok önemli. Hükûmetimiz de bu konunun üzerinde çok büyük bir önemle durmaktadır. Sağlık hizmetleri bir ülkeyi yaşanabilir kılan en önemli kriterlerden biridir. Bilindiği gibi, 2003 yılından bu tarafa AK PARTİ iktidarıyla sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde sunulması ve finansal sürdürebilirliğinin sağlanması amacıyla Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulamaya konulmuş, sağlık alanında vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran adımlar cesaret ve kararlılıkla atılmıştır. Uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla hizmet sunum modelleri geliştirildi, hizmete erişimin önündeki tüm engeller kaldırıldı, sağlık kuruluşları birleştirilerek tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetine erişimi kolaylaştırıldı. Aile hekimliği ihdas edilerek koruyucu sağlık hizmetlerinde, aşılamada, gebe, bebek, lohusa izlemede, kronik hastalıkların teşhis, tedavi ve rehabilitasyonuna kadar birçok noktada iyileştirilmeler sağlandı.

İkinci basamakta yapılan düzenlemelerle hastane altyapılarının güçlendirilmesi, iyileştirilmesi ve sağlık hizmetlerine katılan hekimlerimizin ve sağlık personelinin hem sayısının hem de hizmet kalitesinin artırılmasıyla sağlık hizmetinin sunumu da kalitesi de hasta memnuniyeti de yükseltildi. AK PARTİ olarak tek amacımız “Halka hizmet, Hakk’a hizmet” düsturuyla vatandaşlarımıza hizmetin en iyisini sunmaktır. Bunun için bundan sonra her alanda olduğu gibi, sağlık alanında çalışmalar hız kesmeden devam edecektir. Vatandaşlarımız her şeyin en iyisine layıktır.

Heyetinizi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şeker.

Değerli milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sisteme giren milletvekillerine birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Taşkın? Yok.

Sayın Koç? Yok.

Sayın Bülbül, buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bünyesinde görev yapmak isteyen hemşire, sağlık görevlisi, acil tıp ve sağlık bakım teknisyenleri ek atama bekliyor.

Hastanelerde kadro eksikliği nedeniyle verilen hizmette büyük aksamalar yaşanıyor. Yetersiz personel sayısı, hâlihazırda çalışan sağlık emekçilerinin omuzuna yoğun çalışma saati ve fazla mesai olarak yükleniyor. Bu durumda 600 bine yakın mezun gencimiz boşta bekliyor hem de sağlık personelimiz yıpranmış oluyor. KPSS’den yüksek puan alan gençlerimiz bile “Acaba atanacak mıyım?” korkusuyla yaşıyor. Hem sağlık hizmetlerinin aksamaması hem de gençlerimizin hak ettiği kadroyu alabilmesi için sağlık çalışanlarına acilen istihdam yaratılması gerekiyor.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sormak istiyorum: Sağlık çalışanı gençlerimiz için atama yapılacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

Sayın Koç…

Sayın Erel…

Sisteme giren arkadaşlar burada değil mi yoksa?

Sayın Özyürek…

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; spor ülkemizde çok önemlidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz için önemli olan sporda futbolun da çok önemli bir yeri vardır.

Sivas’ımızda bulunan amatör kulüplerimizin maça çıkmadan önce soyunma odalarının olmamasının deplasmandan gelen takımları ve ev sahibi takımları çok mağdur ettiği söylenmektedir.

Buradan, Spor Bakanımızın, il spor müdürümüzün ve amatör kulüplerimizden sorumlu Futbol Federasyonu Başkanımızın bu problemi bir an önce çözmelerini istiyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar.

BAŞKAN – Sayın Karadağ, buyurun.

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bundan tam doksan sekiz yıl önce, ülkemizde güneşi ilk selamlayan, adını Iğdır Bey’den alan Iğdır ilimiz düşman işgalinden temizlenerek Türk Bayrağı göndere çekilmiştir. Stratejik öneme sahip ilimiz üzerinde geçmişten günümüze sinsi planlar kuran gafiller olmuştur. Ancak, bu gaflet ve hıyanet içerisinde olanlar unutmamalıdır ki doksan sekiz yıl önce kendisini gösteren millî ruh ve bölünmez bütünlük bugün de devam etmektedir ve ebediyete kadar da devam edecektir. Bu hissiyat ve duyguyla, Türk’ün Türk’e bakan yüzü olan aziz ilimiz Iğdır’ın düşman işgalinden kurtuluşunu içtenlikle kutluyor, Türk halkının çaresiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açamıyoruz mikrofonu, bir dakikayı iyi kullanacaksınız.

Teşekkürler.

Sayın Ceylan…

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının başındaki zatın sergilediği tutum ve davranışlar Türk ulusunu derinden yaralamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığının 9 Kasımdaki Cuma hutbesinde tek kelimeyle dahi Atatürk’ten bahsetmemesi ve Başkan Profesör Doktor Ali Erbaş’ın “Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı ne şeriat yıkılırdı.” diyebilen “Fesli Kadir” lakaplı Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığıyla nam salmış meczubu cübbesiyle hastanede ziyareti kurumu yöneten bu zatın Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığının açık tezahürüdür. Bu ziyaret “Tamamen insani duygularla yapılan bir hasta ziyaretidir.” şeklinde geçiştirilemez. Türkiye'nin camilerinde okunan cuma hutbelerinde ülkemizin ve cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının anılmamış olması kabul edilmez. Kurum başkanının o koltukta bir dakika daha oturmasını içinize sindirebiliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dönemimizde, önce sağlık hizmetlerine erişimin önündeki engeller kaldırılarak hakkaniyetli şekilde hizmet tüm ülke sathına yaygınlaştırılmış ve herkesin hizmete erişimi sağlanmıştır ve sonra da hizmet kalitesi yükseltilmiştir. Diğer yandan, sosyal güvenlik hakkı herkesi kapsayıcı hâle getirilmiştir. Bugün dünyada en geniş sağlık güvencesi sağlayan ülkeler arasındayız. Sağlık hizmetlerinde yakınma konusu olan konular gündemden kalkmış, kuyruklar değil, hasta memnuniyeti ve güvenliği gündeme getirilmiştir.

Halkımızın ruh, akıl ve beden sağlığı çok önemlidir. Sağlam milletler sağlıklı nesillerden oluşur. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” “Bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek; bir insanı yaşatmak, bütün insanlığı yaşatmak gibidir.”

Bir de burada bazı hatipler Diyanet İşleri Başkanlığının organ nakli ve bağışıyla alakalı görevini yapmadığından yakındılar. Hâlbuki Diyanet İşleri Başkanlığının fetvalarına girildiğinde ve Diyanet İşleri Başkanlığının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – …yayınlandığı ilmihâllere bakıldığında Başkanlığın bu konuda görevini hakkıyla yaptığını göreceklerdir.

BAŞKAN – Sayın Erel, buyurun.

AYHAN EREL (Aksaray) – Çok teşekkür ediyorum.

Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının tüm taşeron işçilerin kadroya alınacağı şeklindeki beyanı ve taahhüdüne rağmen, hastanelerde çalışan taşeron işçilerinden şoförler, aşçılar, bilgi işlemciler kadroya alınmamışlardır. Bundan dolayı çok mağduriyet yaşamaktadırlar. Ayrıca, taşeron işçilerden kadroya geçenler ile aynı işi yapan kadrolu işçiler arasında gerek özlük hakları bakımından gerekse ücret bakımından çok büyük farklılıklar vardır. Bu farklılıkların giderilmemesi çalışma huzurunu ve barışını bozmaktadır. Bir an önce taşerondan kadroya geçen işçilerin bu hak kayıplarının giderilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sağlık Bakanlığında taşeronla ilgili düzenlemede büyük haksızlıklar yaratıldı. Hastane bilgi işlem çalışanları, laboratuvar çalışanları, radyoloji görüntüleme çalışanları, diş protez ihalesi çalışanları, aile hekimliği çalışanları, yemekhane, sosyal tesis çalışanları yanı sıra, dernek olsa da Kızılay çalışanlarına kadro verilmedi. İhale hizmet alım sözleşmesine takılan Sağlık Bakanlığı çalışanlarına kadro verilmedi.

Ayrıca, Sağlık Bakanlığında atama bekleyenler vardır. Atanamayan hemşireler, anestezi teknikerleri, ilk ve acil yardım bölümü mezunu paramedikler atama beklemektedir. 2019 yılında sağlıkta atama bekleyenlere bir umut yaratılmalıdır. Binlerce okul mezunu var, atama yapılmadığı için yığılma oluşmakta ve mağduriyetler artmaktadır. Bu konuda iktidarın duyarlı olmasını, atama bekleyenlerin atamalarının yapılmasını, kadro alamayanlara kadro verilmesini dilek ve temenni olarak bir kez daha yetkililere duyuruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kasap…

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Sağlıkçıya şiddet, sağlıkçıya öl yasası” olarak önümüze getirilen bu yasa, Türkiye’de sağlığın geldiği durum. Arkadaşlar diyor ki: “Kuyruklar kalktı.” Beş dakikalık muayene süresini ne zaman uzatmayı düşünüyoruz?

121 milyon hasta 2017’de MHRS sistemi yani “182”yle randevu alabilmiş, geri kalan 500-600 milyon kişi nasıl randevu aldı, nasıl hastanelere ulaştı?

“182”lerde şu anda milyonlarca hasta kuyrukta bekliyor ama kuyruklar artık hastanenin koridorunda değil evde bekliyorlar.

Katılım paylarından dolayı zaten mağduriyet var. Dünyada sağlık personeline karşı şiddetin en önemli sebebi uzun bekleme süresi, ulaştığınızda tatmin olmama ve kalabalık ortam. Ama bizde buna bir şey daha eklendi: Evde “182”yi ararken beklediğiniz süre. Günlerce, haftalarca randevu alamayan hastalar var. Yapılamayan ameliyatlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi söz sırası Komisyonda.

Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kanunun birinci bölümünün görüşülmesi aşamasında soru-cevap bölümünde arkadaşlarımızın sormuş olduğu suallerden ben vâkıf olduklarıma burada cevap vereceğim ve diğerlerini de yazılı olarak cevaplanmak üzere ilgili bakanlıklara ileteceğim.

Sayın Bülbül ek atamayla ilgili ve personel yetersizliğiyle ilgili bir tespit ve aynı zamanda soru sordular. Evet, Türkiye’de sağlık alanında personel açığımız var. OECD ülkeleri ve Avrupa ortalamasının gerisindeyiz. Gerek hekim açığımız var gerekse de çalıştırdığımız sağlık personeli açığımız. Ama bu açıkları kapatabilmek için Türkiye’nin önemli bir gayretinin olduğunu da unutmayalım. Mesela geçtiğimiz yıl KPSS’yle 27 bin sağlık personeli aldık. Bu 27 bin sağlık personeli içerisinden ihtiyaca göre hemşire, ebe, sağlık teknikeri ve teknisyenlerinden oluşan bir kadro atandı. Yeter mi? Yetmez. İnşallah bu sene, Sayın Bakanımız bu konuda gereken personel çalışmasını yapıyor, bütçede verilen kadrolar kadar alacaktır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mezun sayısına göre çok az Sayın Bakan.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Elbette.

Bir taraftan hastaneler ve yatak sayımız artıyor, bir taraftan nüfus artışı gene aynı şekilde var.

Hekim açığımız var. Önümüzdeki beş yıl içerisinde pratisyen hekim açığını Türkiye kapatacak, öyle görülüyor. Çünkü yıllık yaklaşık 13 bin mezun rakamına ulaşmış bulunuyor Türkiye. Uzman açığımız biraz daha ileriki yıllarda kapatılabilecek bir konu. Bu konuda Türkiye’nin gidişi iyi, istikamet iyi, gelişmeler iyi.

Sayın Özyürek sporla ilgili bir konuya değindi, Sivas’ta soyunma odasının bulunmadığı… Bu konuyu da Spor Bakanımıza ileteceğiz. Bu konuyla ilgili gelişmelerden kendisine de elbette haber verilecek.

Sayın Karadağ Iğdır’ın kurtuluşunu özellikle vurguladı. Biz de katılıyoruz, Iğdır’ın kurtuluş gününü tebrik ediyoruz, kutluyoruz bu gününü.

Sayın Ceylan Diyanet İşleri Başkanıyla ilgili kendince bir tespit yaptı ve bunu elbette ki ilgili yerler takip ediyor ve bildirilecek.

Taşeron işçilerle ilgili Sayın Erel hak kayıplarından bahsetti ve aynı şekilde Sayın Gürer de atama bekleyen sağlık personeli hakkında tespitte bulundu. Bunlar birbirlerine bağlı konular. Elbette ki biz, Türkiye’de bizim Hükûmetimiz zamanında taşeron işçilere karşı verilmiş olan sözü yerine getirdik. Bu sözü yerine getirirken belli kriterler ve kurallar çerçevesinde bu işlem yapıldı. Bu kriterler ve kurallar dâhilinde olan 1 milyona yakın personel alındı. Sağlık Bakanlığında da yaklaşık 150 bin personel kadroya geçti. Bu kritere uymayan hizmet ve teknik donanım oranını tutturmayan kadrolarda bu kadroya alınma noktasında sorun yaşandı.

Sayın Kasap beş dakikalık muayene konusuna ve 182 (MHRS) Merkezî Hekim Randevu Sistemi’ne değindi. Arkadaşlar, çok büyük oranda yani kalan kısmı bindelerle ifade edilecek kadar küçük olmak üzere büyük oranda randevu sistemiyle talepler karşılanmakta ve MHRS sayesinde hastanelere randevu saatinde hasta gelmekte ve bu saatte muayenesini olmakta ve hastanelerde yığılmalara neden olunmamakta. Bu randevu sistemi giderek daha da yaygınlaşacak ve vatandaşımızın lehine daha da gelişmeler olacak.

Dolayısıyla sorular içerisinde bana göre cevaplanmamış kısım kalmamış durumda. Yazılı olarak cevap verilecek olanları ilgili bakanlıklara ileteceğiz. Ben değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demircan.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam dört önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Tuma Çelik                     Ömer Faruk Gergerlioğlu                Nusrettin Maçin

                   Mardin                                    Kocaeli                                 Şanlıurfa

       Tülay Hatımoğulları Oruç                      Ahmet Şık

                    Adana                                    İstanbul

“Madde 1

2/3/1927 tarihli ve 984 sayılı Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

‘Türkiye’de ruhsatlı olmayan veya ruhsatlı olup da çeşitli sebeplerle piyasada bulunmayan beşeri tıbbi ürünler Türk Eczacılar Birliği aracılığıyla şahsi kullanım maksadıyla reçeteli olarak yurt dışından temin edilebilir ve doğrudan hastalara verilebilir.’”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu söylemek isterim: Günlerdir Komisyonda ve Genel Kurulda üzerinde konuşulan KHK’li doktorlardan birisiyim. KHK’li doktorlar adına konuşacağım; artı, KHK’li tüm meslek grupları adına konuşacağım çünkü onların dertlerini, sıkıntılarını çok iyi biliyorum. KHK’li olmasam da konuşurdum, aynı şeyleri söylerdim çünkü insan hakları savunucusuyum.

Şimdi, bu yasa teklifi üzerine, iki yıl dört aydır Sağlık Bakanlığı yetkilileri tam tersi bir uygulama yapıyordu, doktorların özel hastanelerde çalışması üzerine bir genelge yayınlamışlardı ve doktorlar çalışabiliyordu. Ne oldu da böyle bir yasaklama getirildi? Ben bunu bakan yardımcısına da bakana da sordum, cevap veremediler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece doktorlar değil, öğretmenler, hukukçular, akademisyenler ve diğer meslek grupları özelde çalıştırılmıyor, çok büyük bir hak ihlali var. Bakın, ben size örneklerini de getirdim. Abdülhalim Bitkin bir sağlık teknikeri arkadaşımız, mezuniyetten sonra iki yıldır güvenlik soruşturması sonucunu bekliyor ve çalışamıyor. Kendisine sordum: “Abdülhalim, çalışamıyorsun, ne yapıyorsun, nasıl geçiniyorsun?” “Hocam, hamallık yapıyorum.” dedi. Bakın, fotoğrafını da gönderdi. Sağlık emekçisine hamallık yaptırılan bir sistemde yaşıyoruz.

Yine geçtiğimiz gün odama bir KHK’li profesör geldi. Kendisiyle konuştuk, çok çarpıcı şeyler söyledi, lütfen dinleyiniz. Çalışma yaptığı üniversitede bir çalışmada Bank Asyadan ücret almış ve daha sonra KHK’yle ihraç edilmiş, kendisinin kontenjanından doçent eşi de ihraç edilmiş ve ardından -tıp dışı bir akademisyen- çeşitli fabrikalara giderek çalışmak istemiş ancak “Hocam, sen çok iyi bir akademisyensin, Amerikalarda eğitim görmüşsün ancak KHK’lisin, seni çalıştıramayız.” denmiş. Daha sonra parasız kalınca, malını mülkünü satmış iki yıl boyunca. “Onlar da bitince ne yaptın Hocam?” dedim, dedi ki: “Şu anda pazarda pazarcılık yapıyorum.” Profesörüne pazarda pazarcılık yaptıran, sağlık emekçisine hamallık yaptıran bir Türkiye oluşturdunuz. Allah’tan korkun.

Bakın, net, somut örnekler veriyorum. Cenk Yiğiter Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi akademisyeni. İşinden ihraç ettiniz. Yetmedi, bilimsel toplantılara katılamıyor, bilimsel dergilerde makalesi yayınlanamıyor ve bunun üzerine tekrar üniversite imtihanına girdi ve gazetecilik bölümünü kazandı. Ancak bu bölümde de öğrenci olarak başlayamadı. Rektör “Biz seni ihraç ettik. Burada üniversite öğrencisi olarak bile bulunamazsın.” dedi.

Yine bir başka vaka, iki gün önce -bakın, bunu duyun lütfen- Diyarbakır’da yaşandı. Çalışma izni verilmeyen bir öğretmen iki yıldır işsizdi güçsüzdü, parası yoktu, GSS yaptıracak parası da yoktu, borçlar içinde yüzüyordu. Eşi hamileydi, GSS’si de olmadığı için dört aylık bebek anne karnında öldü. 21’inci yüzyılda Türkiye'de yaşandı bu. Bunlar Nazi Almanyasında yaşanmıyor, Türkiye'de yaşanıyor. Elli altmış yıl önce Nazi Almanyasından Türkiye'ye doktorlar gelirdi, şimdi Türkiye'den Almanya’ya doktorlar kaçmaya çalışıyor. Buna dikkat edelim.

En çok da bu zulümlere AK PARTİ’nin başörtülü vekilleri niye karşı çıkmıyor diye merak ediyorum. Çünkü, bakın, bir hanımın başındaki başörtüsünden dolayı eğitim alamaması, çalışma hayatının kısıtlanması kadar büyük bir zulüm yoktur. Ben bu zulme yıllarca karşı çıktım. Beş yıl boyunca her hafta Kocaeli’de başörtüsü yasağına şiddetle karşı çıktım. Eski vekiliniz Fatma Benli de ara sıra gelirdi bizim gösterilerimize, hep birlikte “Zulme karşı direneceğiz.” diye slogan atardık. Peki, nerede şimdi başörtülü vekil arkadaşlarımız? KHK’li diye bir arkadaşımız üniversiteye öğrenci olarak bile başlayamıyorsa bu zulüm değil midir? Bu zulmü nasıl onaylıyorsunuz? Bir KHK’li hekimin özel hastanede çalışmaması, bir KHK’li öğretmene çalışma izni verilmemesi, hukukçuların avukatlık ruhsatının verilmemesi zulüm değil mi arkadaşlar? Bunu asıl siz nasıl onaylıyorsunuz, bunu aklım almıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bakın, bu zulmü sizin onaylamamanız gerekiyordu, vicdanınızın bunu size kabul ettirmemesi gerekiyordu ama nasıl oluyorsa Komisyonda kabul edildi, buraya geldik.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben size önemli bir sözü hatırlatıyorum, tarihî bir çağrı yapıyorum. Rachel Corrie’yi çok iyi bilirsiniz, Yahudi bir Amerikalıdır. İsrail’de Filistinlilere karşı devletin, İsrail’in yaptığı zulme karşı mücadele etmiştir ve hayatını feda etmiştir. O bir Yahudi Amerikalı olarak diyordu ki: “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” Siz niye başörtülü eski mazlumlar olarak şu anda bu yeni zulümlere karşı çıkmıyorsunuz? Bu, büyük bir vebal değil mi arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, bu, madde 5, gerçekten, vicdanların kabul edebileceği bir yasa teklifi değildir. Bunu tümden iptal etmek zorundayız. Biliyorsunuz, güvenlik soruşturmasıyla ilgili de problemler var. Bu güvenlik soruşturmalarını da inceledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bağlayın sözlerinizi.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bu güvenlik soruşturmaları tam bir skandal. Fişleme notları, hepsi var elimde, bakın, burada; mahkemelerden sızan fişleme notları bunlar. İşte kişinin abisi HDP il yönetiminde çalışıyormuş. Yok, annesi kreşte aşçı olarak çalışıyormuş. Bunlardan dolayı kişi hakkında hiçbir şey bulunamadığı hâlde güvenlik soruşturmaları olumsuz verildi. Mahkemelerin kararlarını da getirdim, burada 5 tane idare mahkemesi kararı var. Bunlar bu Sağlık Bakanlığı yetkililerinin kararlarını iptal etti ancak şimdi kalkmış bu güvenlik soruşturmalarıyla biz bu doktorları sabıkalı, vebalı doktor ilan ederek dört yüz elli gün beklemelerini istiyoruz, artı, üstüne, bu, daha yeni mezun arkadaşlarımızdan para ödemelerini istiyoruz. Bu hangi vicdana, insafa sığar? Bir kere, bu, güvenlik soruşturmaları skandalını ilk önce masaya yatırmamız lazım. Bu denli hukuk dışı fişlemelerle insanların hayatı hayatları boyunca karartılamaz.

Değerli arkadaşlar, başörtülü arkadaşlara bir şey söyledim, önlerine bakıyorlar, telefonla konuşuyorlar. Çok üzülüyorum gerçekten. Bu zulümdür arkadaşlar, bu zulme karşı çıkalım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gergerlioğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi ile 984 sayılı Kanun’un 11’inci maddesine eklenen fıkranın üçüncü cümlesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneriyoruz.

Gereğini saygılarımızla arz ederiz.

       Esin Kara                                         Ümit Yılmaz                                       Sefer Aycan

          Konya                                                Düzce                                          Kahramanmaraş

     Ahmet Erbaş                                    Cemal Enginyurt                                 Ayşe Sibel Ersoy

        Kütahya                                                Ordu                                                 Adana

                                                             Ramazan Kaşlı

                                                                 Aksaray

“Bu fıkraya göre temin edilen ilaçlar için, yurtdışı ilaç listesine girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde izin/ruhsat sahibi tarafından ruhsat başvurusunda bulunulması ve başvuru tarihinden itibaren en geç iki yıl içerisinde ruhsat alınması zorunludur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt.

Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık Bakanlığının bazı kanun maddelerindeki değişiklik teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Konu sağlık olunca Ordu ilindeki sağlık hizmetlerinden bahsetmek istiyorum. Ordu 2000 yılında yapılan bir devlet hastanesiyle, o da 57’nci Hükûmet döneminde yapılan bir devlet hastanesiyle on sekiz yıldır hizmet vermeye çalışıyor. Günlük poliklinik sayısı 10 binlere ulaştı, hastane artık yetersiz hâle geldi. Eski adıyla SSK’ya bağlı olan sosyal sigortalar hastanesi artık işlevini yitirdi, yıkılma kararı alındı. Bir şehir hastanesi yapılması için bir yıl önce 700 bin lira harcanarak ihale yapıldı, bir firma ihaleyi aldı, lakin firma ihaleyi almış olmasına rağmen hastane ihalesi iptal edildi, firma mahkemede devam ediyor. Hastanenin yeri değiştirilerek 14 trilyona yapılan bir botanik bahçesi yerle bir edildi, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açılan botanik bahçemiz yerle bir edildi, “Hastane buraya yapılacak.” denildi ama maalesef arazinin üzerinde 100’e yakın tapu ve yine Selçuklu Dönemi’nden kalma bir hamam olması münasebetiyle Anıtlar Yüksek Kurulunun da müsaadesi olmadığı için, arsanın Sağlık Bakanlığına tapu devri gerçekleşmediği için hastanemiz hâlâ umutsuz bir vaka olarak hayatiyetini devam ettiriyor. Aslında ölü bir hastane yatırımı olarak yolunu devam ettirecek diye bekliyoruz.

Tabii, bu iki hastanenin yıkım kararına rağmen, Ordu’da bir sağlık müdürümüz var, bu sağlık müdürü sürekli, yıkılan iki hastanede onarım ihaleleri yapıyor büyük miktarlarda. Bu onarım ihaleleri nedense hep il dışından geliyor, sağlık müdürünün yakın arkadaşları tarafından gerçekleşiyor. Yine, Ordu İl Sağlık Müdürü öyle ucube kararlara imza atıyor ki “Tasarruf genelgesi var.” diyerek ameliyat yapılmaması gerektiği yönünde hastanelere yazı yazıyor ama aynı İl Sağlık Müdürü, acil ihtiyaç olmadığı hâlde 1 trilyon 800 milyona, yıkılacak hastanelere bekleme oturakları alıyor. Yine, Ünye ve Fatsa devlet hastanelerimiz yeni yapılmış olmalarına rağmen yoğun bakım üniteleri açılmadı. Ordu Devlet Hastanesinin yoğun bakım ünitesi yeterli değil. Bütün hastalar Sivas’tan başlamak üzere Antep’e kadar yoğun bakıma giderken maalesef yolda hayatını kaybediyorlar. Dolayısıyla, ihaleden başka hiçbir işle ilgilenmeyen bir İl Sağlık Müdürümüz var, bunun dikkate alınmasını, özellikle Sağlık Komisyonu Başkanının Ordulu olması münasebetiyle dikkate alınmasını Ordu için sağlıklı buluyorum. Sağlıksız bu il müdürüne derhâl müdahale edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir de KHK’yle çıkarılan Taşeron Yasası’yla hastanelerdeki bilgi işlem uzmanları maalesef kadroya alınmamıştır, bu büyük bir yanlıştır. Hastanenin yükünü çeken, on yıla yakındır çalışan bu emekçi kardeşlerimize Taşeron Yasası yeniden gözden geçirilerek kadro verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunu hassaten rica ediyorum, Hükûmetten bekliyorum.

110 bin “yardımcı hizmet kadrosu” diye ifadelendirilen yardımcı hizmet sınıfının kaldırılması gerekir. 657’ye göre memur kapsamında değerlendirilen bu insanlar hizmetli kategorisinde görülmekte, kabul edilmekte, memur sınıfına, memur hakkına tabi tutulmamaktadır.

Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğini buradan duyurmak istiyorum. Sadece duyurmak istiyorum aslında çünkü bazen ben de duvara konuştuğumuzu düşünüyorum çünkü dinleyen olmayınca, uygulayan olmayınca sadece duvara konuşmuş gibi hissediyorum kendimi. İnşallah böyle olmaz diye düşünüyorum. Sağlık Komisyonu Başkanı -tekrar söylüyorum- Ordulu olduğu için bu hassasiyetlerimiz…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – O da telefonla konuşuyor.

CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Ne yapsın, telefon geliyordur “Sayın Enginyurt konuşuyor.” diye, onun içindir.

Dolayısıyla, bu hassasiyetlerimiz dikkate alınsın diyorum.

Sağlık Bakanımıza dün Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledim, inşallah gereğini yapar, bu sağlıksız il müdüründen bir an önce kurtulmak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Enginyurt, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Şehir hastanemize kavuşmak istiyoruz. Şehir hastanemiz Ordu için büyük bir aciliyet arz ediyor. Ordu 800 bin nüfusa sahip büyük bir şehir. Bu şehir, şehir hastanesini fazlasıyla hak ediyor. O sebeple, yarın yerel seçimler de var, bu seçimleri de dikkate alarak -zaten dikkate aldığınıza da eminim- şehir hastanemizin müjdesini bir an önce bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Enginyurt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinin son cümlesinde yer alan “Cumhurbaşkanı” ifadesinin “Sağlık Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                           Ali Şeker                           Ali Fazıl Kasap

                    Niğde                                    İstanbul                                 Kütahya

           Neslihan Hancıoğlu                         Çetin Arık                         Mustafa Adıgüzel

                   Samsun                                   Kayseri                                   Ordu

 

Ayni mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             

Mehmet Metanet Çulhaoğlu                        Ayhan Erel                                       İsmail Koncuk

          Adana                                               Aksaray                                               Adana

      Behiç Çelik                                        Bedri Yaşar

         Mersin                                              Samsun

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel.

Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirilen kanun teklifinin 1’inci maddesinde “kurum ve kuruluşlar” ibaresi yerine “kamu kurum ve kuruluşları” denilerek, Komisyonda değişiklik yapılarak bunu kamu kuruluşlarından ibaret şekilde değiştirilmesi olumlu bir yaklaşım olmuştur.

Madde 21’de sağlıkta şiddetle ilgili düzenleme yapılacağı algısı oluşturulmuş ancak getirilen düzenleme sadece bir şiddet vakası hâlinde, buradaki ifade almanın hastanede yapılacağına dair küçük bir değişiklik yapılarak bu geçiştirilmeye çalışılmıştır. Bunun bizim, bahsettiğimiz sağlıkta şiddetin önlenmesiyle hiç alakası yoktur. Bu konuda bizim, milletvekilleri olarak ayrıca verdiğimiz sağlıkta şiddetin önlenmesine dair yasa teklifine hem iktidarın hem de muhalefet partilerinin desteğini bekliyorum.

Şimdi, asıl mevzu nihayet 5’inci madde, garabet olan 5’inci madde. Değerli arkadaşlarım, 2010 yılında bir referandum yaptınız ve sizleri uyardık, dedik ki: “Bu referandumdaki birkaç madde özellikle FETÖ’ye hizmet eder.” Ve buradaki iki tane madde nedeniyle FETÖ yargıya sızdı ve daha sonra gelinen süreci yaşadık. Şimdi sizi yine uyarıyorum. Bu 5’inci madde bir bakıma FETÖ’yle yapıldığı söylenen mücadeleyi sulandırmaya, yeni mağduriyetler üzerinden masumiyet yaratmaya adaydır. Bu madde bu hâliyle -FETÖ’yle mücadeleye değil- bizzat FETÖ’ye hizmet etmektedir. Bizim suçluyla bir işimiz yok. Yani zaten suçlu olanın dışarıda işi ne? Suçlu olan cezasını çeksin. Bu 5’inci maddedeki yetersiz ve geçersiz hukuki deliller… Daha önceden bu delillerle kamudan atılan arkadaşlarımız şimdi de özel sağlık kuruluşlarından atılmak isteniyor. Bu düzenlemede terör örgütleriyle irtibat ve iltisak kriterlerinin ne olduğu da açık değil. Bu insanların yakınlarının mahkeme kararıyla kesinleşmemiş suçlamaları da dâhil hiç alakası olmayan hekim arkadaşlarımıza irtibat suçlaması yapılabiliyor. 15 Temmuz sonrasında Efkan Ala söylemişti, hatırlarsınız, 81 Emniyet müdüründen 74’ünün terör örgütüyle ilişkili olduğu ifade edilmişti. Şimdi düşünün, şu vahamete bir bakın, 74 Emniyet müdürü, onun polisleri ve istihbarat elemanlarının tamamen istihbari faaliyette söyledikleriyle bu insanları suçluyorsunuz. Güvenlik soruşturmalarının altyapısının özellikle ilk dönemlerde yanlış kurgulandığı da ortaya çıktı daha sonra. Neden? Aynı kurum içerisinde geçimsizlik ve sahibi belli olmayan ihbarlar; yine, geçerli bir kanıt olmadan bilgi kirliliğiyle sulandırma amaçlı bizzat FETÖ tarafından dezenformasyonlar; yine, geçerli bir kanıtı olduğu konusunda derin şüphe olan bazı haberleşme ve mesajlaşma unsurlarının akıllı telefonlara yüklenebildiği, ortak IP’yle hiç alakasız insanların suçlama altına alındığı daha sonraki gelişen süreçte görülmüştür.

Arkadaşlar, bir hekim kolay yetişmiyor. Ben de bir hekim olarak söylüyorum: 30 yaşından aşağı yetişemiyoruz ve bizim en güzel yıllarımız 18-30 yaş arasında okullarda geçiyor. Ve nihayet bir diploma sahibi oluyorsunuz, evleneceksiniz, çocuk sahibi olacaksınız, yuva kuracaksınız ve gelecekle ilgili bütün planlarınızı, projelerinizi, kazanımlarınızı ondan sonraya planlayacaksınız. Şimdi, siz tam bu çağda bu insanların önüne yine hiç hukuksuz, kesin kanıt olmayan şeylerle hayatla bunların arasına yeniden bir engel koyuyorsunuz. Siz bu insanlara “Eşinle, çocuğunla aç kal, sefil kal, ağaç kabuğu ye, âdeta öl.” diyorsunuz. Yeni sosyal yaralar açmaya namzetsiniz. Öte yandan, FETÖ’nün bizatihi kendisiyle boy boy resimler alanlar, methiye düzenler, devletin içine bu kadar sirayet etmesine neden olan insanlar milletvekili yapılıyor, genel müdür, büyükelçi yapılıyor; FETÖ toplantılarına katılanlar Diyanet İşleri Başkanı yapılıyor, onlar da gidiyor Yunan hayranı, Atatürk düşmanı birilerini onore etmekle meşgul oluyor. Bu insanlar bedel ödemiyor ama alakasız insanlara bedel çıkarıyorsunuz. Aslında olan şudur: Birlikte yol almışlığınızdan ötürü, gelinen süreçte kendi payınıza düşeni de bu insanlara atıyorsunuz. Teklifin altında imzası olan milletvekilinin FETÖ’yle resmi var ama bu 5’inci maddeden etkilenecek insanlar hayatında FETÖ’yü hiç görmemişler, onunla hiçbir irtibatları yok.

Sağlıkta mecburi hizmet meselesine de taktım. Mecburi hizmet, sağlıkta hizmetin devamlılığı için, gelişmişlik düzeyi geri kalan bölgelerde hizmet devamlılığı için konulmuştur. Buradaki süreyi siz nasıl hizmet etmeme süresi olarak yaratıyorsunuz? Burada da tarihe geçeceksiniz. Bunu da buradan söylüyorum.

Bu teklif buraya geldiğinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, İslam dini sadece ibadet değildir, aynı zamanda adalettir.” Hak, hukuk, adalet” dedik, İstanbul’a kadar yürüdük ama size yine anlatamadık. “Allah” demek aynı zamanda “adalet” demektir. O yüzden, hak, hukuk, Allah Allah diyorum, belki böyle anlarsınız. Bu işe siyasi bakmayalım, insani bakalım, ben insani bakıyorum.

Buradan, yine bir Ordulu olan Komisyon Başkanı Milletvekiline ve AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’a -yine bir Ordulu vekile- sesleniyorum: Bu 5’inci maddeyi geri çekin ve bu Ordu Sağlık Müdürünü de geri çekin ve ona destek verip şemsiye olan, bütün o olumsuz uygulamalarına, bir sürü ihalede fesada kol kanat geren bürokratları da geri çekin. Ordu’nun da ülkenin de sağlığını daha fazla bozmayın.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Mustafa Bey, bak, ben de alkışlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Adıgüzel.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında görüşlerimi ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşülmesine başladığımız 42 maddelik bu yasa yine bir torba yasa olarak geldi. “Sağlıkta şiddet yasası” diye sunduğunuz bu yasa maalesef sağlıkta doktora, diş hekimine şiddet yasasına döndü. 5’inci madde âdeta doktorun diplomasına el koyma, meslekten menetme gibi. Yargılanma sonucu yargılamada suçlu olduğu sonucu çıkanlar zaten mevcut yasalarımıza göre meslekten menedilir. Yargısız infaz kul hakkıdır. Bunun Allah indinde affı yoktur. Bu madde ya çekilmeli ya da evrensel hukuk normuna uygun ve Anayasa'ya aykırı olmayacak şekilde düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, 2006 yılında Sağlık Bakanlığı ile Türk Eczacıları Birliği arasında imzalanan protokolle Türkiye'de ruhsatlı olmayan veya ruhsatlı olup piyasada bulunmayan ilaçlar reçeteli olarak şahsi kullanım için Sağlık Bakanlığının izniyle Türk Eczacıları Birliği tarafından yurt dışından temin ediliyordu ve kâr amacı olmadan ithal ediliyordu.

1’inci maddede Türk Eczacıları Birliğinin yanına Sosyal Güvenlik ve Sağlık Bakanlığının uygun göreceği kurum, kuruluşlar ilave ediliyordu, buna gerek yoktu. Kuruluşların ilaç ithal etmesinin bazı şirketlere ilaç ithal etme yetkisi verilmesinin önünü açacağını, bunun da ilaç ithalatının ticarileşmesine neden olacağı için, İYİ PARTİ olarak, Komisyonda bunun kabul edilemeyeceği uyarasında bulunduk. İYİ PARTİ’nin desteklediği önergeyle “kuruluşlar” ibaresinin çıkartılmasını, “kamu kurum ve kuruluşları” olarak değişiklik yapılmasını ve Türkiye'de ruhsatlı olmayan veya ruhsatı olan fakat bazı nedenlerle piyasada bulunmayan beşeri tıbbi ürünler için ruhsat alınması ve bu ürünlerin eczanelerden temin edilmesini kısmen olumlu buluyoruz. Maddenin son fıkrasında “Ruhsat başvurusu yapılmayan veya ruhsatı alınmayan ilaçların bu şekilde teminine devam edilmesine karar vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.” denilmekte, bunu doğru bulmuyoruz.

Arkadaşlar, siz hangi yasayı çıkarırsanız Sayın Cumhurbaşkanına yetki veriyorsunuz, ilaç ithal etme yetkisini de veriyorsunuz. Ya, günahtır, bir insana bu kadar yük ağır gelmez mi? Bakanlarınıza hiç mi güvenmiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, madde gerekçesinde Türk Eczacıları Birliği yoluyla tedarikte sıkıntı yaşandığı ifade edilmekte. Oysa vatandaşlarımızın piyasada ithal ilaçları bulmakta sıkıntı yaşamasının ana sebebi, tüm ilaçlar için Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılması Hakkında Tebliğ’e göre Bakanlık tarafından 2018 yılı başında tespit edilen 1 avronun 2,69 TL olarak hesaplanacağı kararının revize edilmemesi olmuştur. Anayasa’mızın 56’ncı maddesi gereği olarak hükûmetin ilaç fiyat kararnamesini ve kur revizyonunu ivedi olarak gözden geçirmesi gerekmektedir. Kurun yükseldiği dönemde günün şartlarına göre yeniden düzenleme yapsaydınız bugün bu maddeyi burada görüşmemize gerek de kalmayacaktı.

Değerli milletvekilleri, ekim ayı başında İYİ PARTİ milletvekilleri olarak SMA hastalarını ziyaret ettik. SMA hastalığı tüm dünyada çocukların hayatını kaybetmesine neden olan, sinir hücrelerini etkileyen bir hastalıktır; tedavisi için gerekli olan “Spinraza” adlı ilaç tüm SMA türlerine iyi gelmekte ve hastalığı tedavi edebilmektedir. Ülkemizde Tip 1 hastaları sosyal güvence altına alınarak ücretsiz tedavi edilmekte fakat ölümcül olan SMA Tip 1 hastalık türüne sahip küçük çocuklarımız devletimizin belirlediği kriterler yüzünden ilaçlarını alamayarak yaşamlarını yitirmektedirler. Bizim kamuoyunun dikkatine sunduğumuz; Tip 2, Tip 3, Tip 4 hastalarının da sosyal güvence altına alınarak ilaçlarının ücretsiz temin edilmesi ve kriterlerin gerçekçi olarak belirlenmesiydi. Sağlık Bakanı duyarlı davranarak Tip 2 ve Tip 3 SMA hastaları için de ilaç temin edileceğini açıkladı. Sayın Bakana hastalar ve yakınları adına teşekkür ederiz. Temin edilecek ilaç Tip 1’de kullanılan ilaç olduğu için ayrı bir prosedüre gerek olmadığından ilacın ivedi olarak temin edilmesi hastalar için önem arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlaç temininin hızlı olması hastaların hayata tutunmaları için önemlidir. Bu konuda da Sayın Bakanın duyarlı davranarak kriterleri tekrar gözden geçirmesini hasta yakınları adına talep ediyorum.

Bu duygularla yüce heyetinizi selamlıyor, otuz yedi yıldır insan sağlığına hizmet veren ve yöneticilik yapan bir hekim arkadaşınız olarak uyarılarımıza duyarlı davranmanızı bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler sayın hatip.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesindeki "iki bin Türk lirasından yirmi bin Türk lirasına kadar idarî para cezası verilir” ibaresinin “beş bin Türk lirasından on bin Türk lirasına kadar idari para cezası verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                           Ali Şeker                        Neslihan Hancıoğlu

                    Niğde                                    İstanbul                                 Samsun                

                 Çetin Arık                            Ali Fazıl Kasap

                   Kayseri                                   Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap konuşacaktır.

Sayın Kasap? Yok.

Diğer önergeleri işleme aldıktan sonra Sayın Kasap gelirse kendisine söz vereceğim, bu önergeyi daha sonra tekrar işleme alacağım.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan "riayet etmeyen” ibaresinin "uymayan” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Aytun Çıray                              Ayhan Erel                           İsmail Koncuk

                     İzmir                                    Aksaray                                  Adana

               Feridun Bahşi                            Dursun Ataş                                  

                   Antalya                                   Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Aytun Çıray.

Buyurun Sayın Çıray. (İYİ PARTİ sıralarından)

Süreniz beş dakikadır.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

Sayın Başkan, eskiden tokmağı insanları susturmak için kullanıyordunuz, şimdi şu tokmağı vurun da herkes bir canlansın. Mecliste böyle bir rehavet, sessizlik, ruhunda bir eksiklik görüyoruz.

BAŞKAN – Hatiplere iş düşüyor, biraz daha heyecanlı konuşmalar yapmanız gerekiyor galiba.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Biraz canlandıralım.

Değerli milletvekilleri, yasa yapımı çok önemli bir iştir. Anayasal devletlerin meclislerinde keyfîliğe, “Ben yaptım oldu.”ya yer yoktur; ülkemize eğer böyle yaparsanız, keyfîlikleri yasa hâline getirirseniz, o zaman ülkemize ve milletimize zarar verirsiniz. Anayasal medeniyet nedir sayın milletvekilleri? Anayasal medeniyet, devletin vatandaşların temel haklarıyla sınırlandığı bir rejimdir. Yasalar, eğer “yasa” adını hak edeceklerse temel haklara asla aykırı olamazlar.

Değerli milletvekilleri, içinizde bulunan değerli meslektaşlarım, Hipokrat yemini etmiş bir hekim olarak üzgünüm ve hatta kederliyim çünkü hangi şartlarla olursa olsun insanımızın hayatını teslim ettiğimiz hekimleri Anayasa korumasının dışına çıkaramazsınız. Bunu yapmayın. Yaparsanız onların Anayasa’dan kaynaklanan haklarını berhava edersiniz. Böylece evrensel insan haklarını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ayaklar altına almakla kalmaz, vatandaşlarını vatandaşlıktan çıkaran milletvekili unvanını ömür boyu bir çıngırak gibi boynunuzda taşırsınız.

Madde diyor ki: “Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve gruplarla irtibatlı ve iltisaklı olduğu değerlendirilerek…” “Değerlendirilerek” diyor. Kim değerlendiriyor, ölçüsü ne? Değerlendirilmek, mahkemede hukuki ilke ve kurallara uygun bir şekilde yargılanmak demek değildir. Haydi, hain kalkışmanın olduğu dönemde acil tedbirler aldınız, uzaklaştırmalar yaptınız, doğruydu. Peki, ya sonra? Sonra bu ülkenin hekimlerinin terör örgütüyle ilişkilerinin olup olmadığının bir değerlendirme olmaktan çıkarılıp yargı kararıyla bir sonuca bağlanmaları gerekmez miydi? Size sormak zorundayım: Millî güvenliğe kim karşı, kim değil? Onu objektif olarak belirleyecek merci neresi? Değerlendirme makamı mı, yargı makamı mı?

Bu durumda değerli milletvekilleri, bu kanunun tarih önünde adını koyalım. Bu kanun, hekimlerin medeni ölüme mahkûm edilmeleri kanunudur yani 5’inci madde masumiyet karinesinin reddidir. Kısacası bu madde, kesinleşmiş yargı kararı almadan ilgili hekimlerin mesleklerini diğer meslektaşları gibi yapmalarını engelliyor. Bu nedenle Anayasa’nın 10’uncu maddesine, Anayasa’nın masumiyet karinesine vurguda bulunan 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasına, çalışma ve girişim özgürlüğünü vurgulayan 48’inci maddesine ve bunların yanı sıra birçok maddesine aykırıdır.

Değerli vekiller, bu kanunun 5’inci maddesine oy verirken anayasal bir medeniyet ülkesi mi, yoksa keyfe göre anayasa ülkesi mi olacağız, ona karar vereceksiniz. Unutmayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tasavvur ettiği muasır medeniyet ideali, esasen bir anayasal cumhuriyet idealidir. Torba yasanın içine monte edilen bu 5’inci madde mevcut şekliyle kabul edilirse eğer bizi bir kez daha bu idealden uzaklaştıracaksınız, özgürlük ve güvenlik dengesine dayalı barış, huzur ve refah umutlarımızı iyiden iyiye karartacaksınız. Sizler söylüyorsunuz “Bu terör örgütü bizi aldattı, kandırdı.” diyorsunuz. O hâlde, aldandığınız için insanlarımızın aldatılmalarına neden olduğunuzu neden itiraf etmiyorsunuz?

Bu arada, kötü niyetlileri ve kripto FETÖ’cüleri de buradan uyarayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Çıray.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Kandırdığınız Adalet ve Kalkınma Partililere yaptığımız eleştirileri sakın başka yerlere çekmeyin çünkü biz yani bu Meclisin tüm üyeleri, FETÖ ve PKK gibi kanlı ve hain terör şebekeleriyle ilişkileri hukuki delillerle ispatlanmış kişilerin cezalandırılmasına karşı çıkanların da hain olduğunda mutabıkız. Ancak Türkiye her şeyin alınıp satıldığı bir ülke hâline getirilirken bu maddeye konulan para cümlesiyle artık özgürlükleri de alınıp satılan bir meta hâline getireceksiniz.

Bu değerlendirmelerim sonucu, Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın milletvekilleri, sizleri nefretin karanlığı yerine sevginin aydınlığına oy vermeye davet ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çıray.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci önergenin sahibi Sayın Kasap burada mı?

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Evet efendim.

BAŞKAN – O zaman önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesindeki "iki bin Türk lirasından yirmi bin Türk lirasına kadar idarî para cezası verilir” ibaresinin “beş bin Türk lirasından on bin Türk lirasına kadar idari para cezası verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                           Ali Şeker                        Neslihan Hancıoğlu

                    Niğde                                    İstanbul                                 Samsun

                 Çetin Arık                            Ali Fazıl Kasap

                   Kayseri                                   Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap.

Buyurun Sayın Kasap. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Yüce Meclisi ve tüm milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Siyaset samimiyet, nezaket ve sabır gerektiriyor ama samimi değilsiniz. Kanun teklifinin geri çekilen 19’uncu maddesini teklifi hazırlayan arkadaşlar, Komisyondaki arkadaşlar dahi bilmiyorlardı. Bu konuda Komisyon içinde teklif getiren arkadaşların da hiç fikri olmadığı için bu maddeyi Komisyonda geri çektik. Ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlik Komisyonda tamamıyla yaşandı. Dedesini ziyarete gelen torunlar dolaşıyordu Komisyon salonunda. Kimin torunuydu? Kanun teklifini birinci derecede imzalayan arkadaşın torunuydu. Danışmanlar giremiyordu Komisyon salonuna. Saat yedi çeyreklere, yedi buçuklara kadar devam eden konuşmalarda, tartışmalarda uyuyan milletvekilleri Komisyon Başkanının uyarısıyla uyandılar ve dinlemedikleri Komisyon görüşmeleri konusunda el kaldırdılar “evet” veya “hayır” diye. Ciddiyetsizlik burada başladı.

Yersiz onay ve yersiz reddetme birtakım haysiyetlerin, hassasiyetlerin yitimi demektir, samimiyetsizliktir. İnsanlık tarihi kadar kadim olan ahlak ve hukuk kuralları var. Zulmün, haksızlığın veya ahlaksızlığın hangi türü olursa olsun, bunlardan birine tevessül eden kimse zalimdir, her ne derseniz deyin.

Şimdi, mevcut sağlık sisteminde ameliyatlar durdu. Hacettepe Üniversitesinde dört aydır radyofrekans probu bekleyen hasta var. Türkiye’de olmadığı için değil, değişik sebeplerle yapılamıyor. Beş dakikada muayene, daha önce bahsettim. Milyonlarca hasta 182 MHRS randevusu bekliyor, Merkezi Hastane Randevu Sistemi. Kuyruklar evde. Katılım payları zaten başlı başına bir facia. Her adımda soygun var.

Şimdi, bugüne geldiğimizde, steteskopla, enjektörle, tansiyon aletiyle darbe yapacağını zannettiğiniz birtakım insanlar var. Bunlar çok okudukları için, muhalif oldukları için mi acaba korkuyorsunuz? Yeni mezunlara altı yüz gün hekimlik yaptırmıyorsunuz. “Evde bekle.” diyorsunuz, evde hapis. Sonrasında “İhtisas yapamazsın.” Sonrasında, muayenehane açsanız, pratisyen arkadaşlarımız nasıl muayenehane açacak? Ayrıca, bazı yan dal branşları var, muayenehane açması mümkün değil. Nükleer tıpçı nasıl muayenehane açar? Yan dal uzmanları nasıl muayenehane açar, muayenehane açsa kim gidecek? Bu “çalışma, öl yasası”dır.

“15 Temmuz gerçek manada aydınlanırsa eğer bugün kahraman dediklerimizin darbenin içinde olduklarını göreceksiniz.” Tekrar okuyorum: “15 Temmuz gerçek manada aydınlanırsa bugün kahraman dediklerimizin darbenin içinde olduklarını göreceksiniz.” Bunu kim söyledi, biliyorsunuz. Şamil Tayyar’ın sözüdür. Ege Denizi’nde botlarda boğulan doktorları görünce mutlu olursunuz gibi geliyor bana. Ama iltisak neydi? Türk Dil Kurumunda kavuşma, birleşme, bitişme demek. “Bitsin bu hasret” diyenler iltisaklı mı, irtibatlı mı, şaibeli mi, siz daha iyi biliyorsunuz. Tabanı ibadetti, ortası ticaretti, sonrasına “ihanet” demiştiniz. Çocukları o okullara gitmeyen var mı? Gitmeyenler ayağa kalksın desem, kimse kalkamayacak. O okullardan, o dershanelerden geçmeyen yok mu? O kadar çok iyi biliyorsunuz, bakanlarımız var. Hitler Almanyasında tıp fakültesi ve hukuk fakültesi Nürnberg Yasalarıyla birilerine yasaklandı, Yahudilere yasaklanmıştı. Şu anda eğer bu teklif yürürlüğe girer ise bizim onlardan bir farkımız kalmayacak. Muktedirin konsolidasyonu, muktedirin korkusuyla taban konsolide etme amacını güden bu hareketler pek hoş hareketler değil.

Bu yasa teklifi, hepimizin vicdanını sızlatmaktadır; 7 bin hekimi betonla mezarlara gömme yasasıdır. Bu teklifin ne şartlarda hazırlandığını, arkadaşların, getiren arkadaşların okumadığını Komisyonda gördük ve buna rağmen içiniz rahat olarak bu yasayı geçirmeyeceğiniz kanaatindeyim.

Torunlarınıza anlatacağınız bir hikâyeniz olsun diyorum, teşekkür ediyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kasap.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde geçen “memnuiyetlere” kelimesinin “yasaklara” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Celal Fendoğlu                      Halil Öztürk                    Ali Muhittin Taşdoğan

                   Malatya                                  Kırıkkale                               Gaziantep

             Ayşe Sibel Ersoy                           Esin Kara                            Ramazan Kaşlı

                    Adana                                     Konya                                  Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlı.

Buyurun Sayın Kaşlı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

RAMAZAN KAŞLI (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray’da yaşanan sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getirmek için söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce heyetinizi, Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen bütün hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.

Gazi Meclisimizde milletin kürsüsünden yemin töreninden sonraki bu ilk konuşmamda, özellikle 1969’da doğduğum Aksaray Cerit köyünde ülkücü hareketin üç hilalini kurulduğu 1969’dan bugüne kadar yapılan bütün seçimlerinde, tarihinde ilk defa 1’inci parti yapan köylülerim, hemşehrilerim başta olmak üzere, Ortaköylü, Eskilli, Sultanhanılı, Sarıyahşili, Ağaçörenli, Güzelyurtlu, Gülağaçlı ve Aksaray merkezde ikamet eden bütün hemşehrilerimize partimizin 49’uncu yılında 49 değerli milletvekili arkadaşımla birlikte beni de 49 yaşında 49 bin oyla Gazi Meclise gönderen bütün Aksaray’a samimi teşekkürlerimi, teşkilat mensuplarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, ülkücü harekete 50’inci yılında 50 milletvekiliyle de Meclise girmek nasip oldu, onun için de sonradan katılan Hayati abimize teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Kapadokya’nın giriş kapısı, dünyaca ünlü Aksaray Ihlara Vadisi yakınlarında bulunan Aşıklı Höyük’te bundan on bin yıl önce ilk beyin ameliyatı yapılmıştır. Profesör Doktor Mihriban Özbaşaran Başkanlığındaki 25 yaşında bir kadına ait olduğu tespit edilen ve ameliyattan sonra on gün daha yaşadığı tahmin edilen kadının kafatası Aksaray Bilim ve Sanayi Müzesinde şu anda sergilenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tıp tarihinin bu kadar eski olduğu Aksaray’da, partimizin ısrarlı takibi sonucu, üç yıl önce açılan Aksaray Tıp Fakültesinin öğrencileri hâlâ Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde öğrenim görmektedirler. Tıp fakültesinin açılmasıyla birlikte Aksaray Devlet Hastanesi, Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine dönüştürülmüştür.

Bildiğiniz üzere, sağlık hizmetlerinde ilk basamak, aile hekimlerimizin bulunduğu koruyucu semt poliklinikleridir. İkinci kategoride devlet hastanelerimiz, üçüncü kategoride eğitim ve araştırma hastanelerimiz, şehir hastanelerimiz ve özel hastanelerimiz vatandaşlarımıza sağlık hizmetleri vermektedirler. Bu bağlamda, şu anda Aksaray’da devlet hastanesi bulunmamaktadır. 29 Ekim günü yeni binasına taşınan hastanemiz Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak hizmet vermekte ancak öğrencilerimiz eğitimlerini Konya’da sürdürmektedirler.

2017 verilerine göre, il dışına hasta sevki noktasında Aksaray, Kilis’ten sonra Türkiye 2’ncisidir. Başka bir örnekle, bizimle aynı nüfusa sahip olan Edirne’de 1.069 hekim, 1.950 yatak kapasitesiyle hizmet verirken Aksaray’da 440 hekim, 700 yatak kapasitesiyle sağlık hizmeti vermektedir.

Türkiye’de sağlıkta dönüşüm konuşulurken olması gerekenin yarısı kadar sağlık hizmetinden yatırım ve pay alan Aksaray’ımızda bugünlerde konuşulan tek konu yeni taşınılan hastanenin hemen yakınlarında bulunan katı atık depolama tesislerinden hastanenin her alanına yayılan ağır kokudur. Çevre düzenlemesinden inşaat artıklarına, bozuk musluklardan çalışmayan cihazlara kadar birçok aksaklık bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 9 Kasım günü il sağlık müdürü, hastane müdürü, başhekimle birlikte yaptığımız incelemelerde gördüğümüz aksaklık ve eksikliklerin giderileceği bilgisini almış bulunmaktayım.

Çözüm önerimiz şudur: Aksaray İl Özel İdaresi tarafından 23 milyon keşif bedelle başlanıp 61 milyon liraya mal edilen 2 bloktan oluşan 2 bin kişilik öğrenci yurdu şu an Aksaray’da ihtiyaç fazlasıdır. Yurtlarımızdaki doluluk oranı KYK’den aldığımız bilgiye göre yüzde 71’dir. Aksaray Üniversitesi kampüsü içerisinde yer alan binalardan birinin tıp fakültesi dekanlığı, diğerinin eğitim ve araştırma hastanesine dönüştürülerek Konya’da eğitim gören öğrencilerimizin burada eğitimlerine devam etmesidir ve Aksaray Devlet Hastanesinin tekrar Aksaray devlet hastanesi statüsüne kavuşturulmasıdır. Şayet bu olmuyorsa çözüm önerimiz, 575 yatak kapasiteli eski devlet hastanemizin Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak kullanılmasıdır. Boşaltılan binaların akıbetinin ne olacağını kimse bilmemektedir.

Uzun vadeli çözüm önerimiz ise uzun yıllardır Aksaraylıların ayağının alışık, ulaşımının kolay olduğu “hastaneler bölgesi” olarak bilinen yerde bulunan cezaevi ve Devlet Su İşlerinin bulunduğu bölgeye biner yataklı şehir ve devlet hastaneleri yapılarak Aksaray halkı hakkı olan sağlık hizmetini almalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

RAMAZAN KAŞLI (Devamla) – On yedi yıldır AK PARTİ’ye rekor derecede oy veren Aksaray’a bunu yapmak, Hükûmetin boynunun borcudur.

Değerli milletvekilleri, Aksaray merkezinde kırk beş yıldır ticaretle uğraşan, siyasetle uğraşan bir ailenin ferdi olarak Cenab-ı Allah’ın bir lütfu, liderimizin takdiri, hemşehrilerimizin teveccühüyle Gazi Meclisimizin altında Aksaray’ımızın sorunlarını bilen, çözüm önerilerini sunan, Aksaraylının tanıdığı sesi olmaya devam etme azminde ve gayretinde olacağız. Elbette esnafımızın, işverenimizin, işçimizin, sanayicimizin, çiftçimizin sorunları vardır. Bunları buradan dile getireceğimizi beyan ediyor, bu vesileyle sözlerime son verirken Gazi Meclisimizi bir kez daha selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaşlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

İYİ PARTİ Grubunun bir talebi vardır, grup başkan vekili seçimini yapacakları için birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 3’üncü maddesiyle düzenlenen geçici madde 1’in ilk cümlesindeki “başvuru süresi bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte başlar” ibaresinin “başvuru süresi bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle başlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                     Neslihan Hancıoğlu                        Ali Şeker

                    Niğde                                    Samsun                                 İstanbul

                 Çetin Arık                            Ali Fazıl Kasap

                   Kayseri                                   Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş.

Sayın Demirtaş? Yok galiba.

O zaman, gerekçeyi okutalım ve işlemi sürdürelim.

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılabilir olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “tarihte başlar” ibaresinin “tarihten itibaren başlar” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

               İsmail Koncuk                            Ayhan Erel                            Tamer Akkal

                    Adana                                    Aksaray                                  Manisa

                Dursun Ataş                            Feridun Bahşi

                   Kayseri                                   Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili İsmail Koncuk…

Sayın Koncuk? Yok.

Gerekçeyi okutup işlemi sürdürüyorum.

Gerekçe:

3’üncü maddenin (1)’inci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “tarihte başlar” ibaresi “tarihten itibaren” ibaresi olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Hüda Kaya                 Adnan Selçuk Mızraklı                  Ömer Faruk Gergerlioğlu

                   İstanbul                           Diyarbakır                                     Kocaeli

        Mahmut Celadet Gaydalı             Nusrettin Maçin

                    Bitlis                              Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı.

Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yine, önemli bir yasayı gündemimize almış bulunuyoruz. Daha önce son konuşmalarımızdan bir tanesini evvelki hafta burada, 18.632 polis ve askerin mesleki unvan kullanımlarından silah ruhsatlarının iptaline kadar içeren bir vesileyle yapmıştık. Yani insanlar söz konusu olduğu zaman, onlarla beraber aileler söz konusu olduğu zaman hakikaten hepimizin elimizi vicdanımıza koyarak, eğer bir kişi bile zarar görecekse bundan o minval üzerine çok iyi düşünmemiz gerekiyor. Şimdi, söz konusu olan bu yasayla normalde sağlıkta şiddetin önlenmesi konusuyken, yasanın bu geliş şekli itibarıyla âdeta sağlık meslek erbabına, başta hekimler olmak üzere, sosyal ve ekonomik şiddeti âdeta getiren bir yasaya dönüşmüş durumda. Bu hâlinden bir an önce çekilmelidir yani başta 5’inci madde, 11’inci madde gibi, 18’inci madde gibi maddelerin sağlıkta yarattığı tahribat göz önünde bulundurularak çekilmelidir.

Şimdi arkadaşlar, ben hekimlik mesleğine girdiğim zaman üniversite sınavlarında Türkiye derecesi yaparak girmiştim. Hacettepe’de okuyordum ve son sınıfa geldiğim zaman Halepçe’ye kimyasal silah atılmıştı. O kimyasal silah atıldığı dönemde Türkiye’de âdeta yer sağır gök bakır olmuştu. Türkiye’nin gazeteleri burnunun dibinde kimyasal silah kullanıldığı zaman âdeta bihaber gibi davranıyordu. Bizler de bölgeden haber alan gençler olarak birçok yere başvuruda bulunuyor ve duyurusunu yapmaya çalışıyorduk. Şimdi ben düşünüyorum, sadece oradaki talihsiz insanlık vahşetini duyurmak için ben o çabaları gösterirken, tıp fakültesini bitirdiğimde demek ki güvenlik soruşturmasına girseydim, benim için de benzeri bir kararı verebilirlerdi. Veya benzeri şekilde burada da ifade edildiği gibi sağdan veya soldan, Türk veya Kürt hiç önemli değil, kim olursa olsun, eğer devletin bu yasal düzenlemelerle yapmış olduğu veya idari tasarruflarından kaynaklı olarak gadre uğruyorsa hepimizin oturup düşünmesi gerekir. Yeni yeni mağduriyetler yaratacak birtakım işlemlerin kesinlikle müsebbibi olmamalıyız. Hani pek kullanmak istemiyorum, buradaki hiç kimsenin inancını da tartışmaya açmak istemiyorum ama kul hakkı yememeliyiz. Yani bu minval üzere, herkesin bu noktadaki tutumu gözden geçirmesi gerekiyor.

Şimdi arkadaşlar, yani, ilk önce problemi ortaya çıkarıyoruz, hani, bir kuyuya taş atıyoruz, akıllı olarak kuyuya taş atıyoruz, bu defa 101 tane akıllı olarak da o kuyudan taşı çıkartamıyor durumundayız şu anda. Yani ortaya bir şey getirdik, bu getirdiğimiz veya yaptığımız bu idari tasarruflar üzerinden ortaya çıkan oldukça sıkıntılı durumlar var ve bunu ayaklarının üzerine tekrar nasıl oturtabiliriz, onun tartışmasını yapıyoruz çünkü mağduriyet yarattıklarını eğer ben biliyorsam siz de haydi haydi biliyorsunuzdur, sonuçlarından hepiniz haberdarsınızdır. Bu minval üzere meseleye yaklaşmak gerektiğini söylüyorum.

Şimdi, benim genç hekim arkadaşım Mustafa atanmamıştı, Diyarbakır’da ve Toptancılar Sitesi’nde minibüste şoförlük yapıyordu ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için, ailesinin umuduydu. Şimdi, dönüp baksak, yani hiçbir hukuki çemberden geçmeksizin bu tür durumları yaratıyorsak eğer hepimiz düşünmek zorundayız. 28 Şubatın o astsubayı vardır meşhur, hepiniz bilirsiniz; atılır, atıldıktan sonra eşine, çocuklarına bile söyleyemez, her gün gider dışarıda çalışır, ta ki matbaada iş buluncaya kadar. Matbaada iş bulduğu gün gider eşine der ki: “Ben işimden atıldım.” Ama her sabah o asker elbiselerini giyip servis saatinde çıkar, gider o güne kadar. Dolayısıyla burada böyle çok, hepimizin vicdanları veya şeye özellikle sanki vurgu yapıyormuş gibi algılanmak da istemiyorum ama herkesin, bu meseleyi masaya yatırdığı zaman, önüne aldığı zaman lütfen buradan çıkacak sonuçları çok iyi düşünmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Mızraklı, buyurun.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Özür diliyorum.

BAŞKAN – Rica ediyorum.

Buyurun.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Çünkü şunu çok iyi biliyoruz: Buradaki kullanılan kavramların hukuktaki karşılıklarıyla bile problemli olduğunu biliyoruz tarif noktasında “iltisak” gibi. Şimdi öyle dediğiniz zaman, şu kürsüde konuşma yapmış ve bir de tarih koymuşuz üzerine, 17-25 Aralık. Yani hukukun hiçbir yerinde “Şu tarihten öncekiler, milattan önce, milattan sonra…” gibi bir tarih yoktur. Hukuk böyle bir kavram da kabul etmez. Bu kürsüde konuşma yapanlar iltisaklı kabul edilebilirlerdi ama onlar kabul edilmiyorlar, başkaları çok sudan gerekçelerle “iltisaklı” denilerek mağduriyetlere uğruyorlar.

Ben çok iyi bilirim, 2008’de Dicle Üniversitesinde çok sayıda öğretim üyesi göreve başlatılıyordu. 143 öğretim üyesi göreve başlatılmıştı. Bakmıştım, bunların 143’ünün 143’ü de Diyarbakırlı olmayan kişilerdi. Sonra sordum “Ya, bu ne iştir, ne oluyor?” diye; dediler ki: “Buralarda, Dicle Üniversitesinde kimin başlayacağına Kahramanmaraş Sütçü İmam’da bir tane yardımcı doçent var, imamdır, o karar veriyor.” 2008’te ben bunu duydum; bu devletin kocaman kulakları var, kocaman gözleri var, onlar mı duymadılar? Şimdi, dolayısıyla hani o iltisak kavramının nelere tekabül ettiğini sizler benden çok daha iyi biliyorsunuz.

Bu noktada, vereceğimiz kararlarla dediğim gibi ayıp işlemeyelim, yanlış yapmayalım, hukuksuzluk yapmayalım diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mızraklı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                               Erkan Aydın                        Ömer Fethi Gürer

                   İstanbul                                    Bursa                                    Niğde

              Ali Fazıl Kasap                            Çetin Arık                        Neslihan Hancıoğlu

                   Kütahya                                   Kayseri                                  Samsun

“MADDE 4 - 984 sayılı Ecza Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli Ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanun’un 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Erkan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

12 sıra sayılı “Sağlıkta şiddet” diye kamuoyunda bilinen kanun teklifiyle ilgili, 4’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, kamuoyunu yaklaşık üç haftadır meşgul eden ve aslında sadece 5’inci maddesinin önem arz ettiği, diğerlerinin daha sonradan monte edildiği ve onun da Komisyonda sabahlamamıza rağmen, geç saatlere kadar kalmamıza rağmen Genel Kurula bırakılarak, orada çözülebilecekken çözülmeyip bugün, bu maddeden sonra görüşmesini hep birlikte yapacağız ve sonucu da bütün milletimiz görecek.

Evet, “Sağlıkta şiddeti önleyecek.” diye gelen yasa aslında bir sağlıkta şiddeti neredeyse teşvik edecek duruma gelmiş durumda. Umarım biraz sonra gelecek 5’inci maddede o getirdiğiniz para teklifleri, görevini yapamayana 75 bin lirayla 125 bin lira gibi ödeneklerin çıkartılacağı, altı yüz gün gibi beklemenin olmayacağı, hatta yargı kararı yoksa direkt görevine başlayabileceği bir kanun maddesi buradan geçer ve gözü kulağı şu anda Mecliste olan binlerce doktorun, diş hekiminin bu kâbusu sona erer diyorum.

Evet, bu maddeleri getirdiniz, aslında ülkenin gündemi sadece bunlarla sınırlı değil. Bakın, memleket kan ağlıyor. Benim memleketim, seçim bölgem Bursa’da bir tekstilci, bir esnaf sesini duyuramadığı için, 9 tane tezgâh makinesini durdurmak zorunda kaldığı için, 4 yaşındaki oğluna ekmek götüremediği için geçen gün, iki gün önce sosyal medyada bir video yayınladı. O videoda feryadını figanını yüz binlere duyurdu ama kime duyuramadı? Maalesef, iktidar partisine duyuramadı. Bu esnaf, bakın, şurada, 36 yaşında, ailesi, 4 yaşındaki çocuğu… İşveren ama 9 makinesi durmuş, hiçbir şekilde de gelecekle ilgili umudu kalmamış, büyük kaygı içerisinde. İsyan ediyor, sesini duyurmaya çalışıyor. Biz iş yerine gittik, kendisini ziyaret ettik. Bununla ilgili, tabii ki biz elimizden geleni yapacağız, onun çözümüyle ilgileneceğiz ama halkın gündemi iş, aş, geçim iken maalesef iktidarın gündemiyse burada şatafat içerisinde, lüks içerisinde -bütçe kanunu görüşülüyor şu anda, o bütçe kanununda nerelere ne kadar israf yapıldığı, ne kadar para harcandığı maalesef konuşuluyor- halkın gerçek gündeminden uzaklaşıyor.

Şimdi, bu kanunda bizim eczacılıkla ilgili de maddeler vardı, bu 4’üncü maddede de eczacı ortaklığı kaldırıldı ama mesul müdürlüğü devam ediyor, olumlu bir karar.

Aynı zamanda, 2 bin lira reçetesiz satılan ilaçlara ceza vardı, o da tekliften çıkarıldı. Onun da olumlu olduğunu düşünüyoruz.

Yardımcı eczacılık konusu da zaman içerisinde uygulamaya geçtikten sonra bakılacak artısına eksisine ve ona göre de karar verilecek.

Evet, bu yasa tasarısının, “sağlıkta şiddet” diye geçen yasa tasarısının umarım 5’inci maddesinin hiçbir tahditte bulunmadan, yargı kararı kesinleşmemişse, güvenlik soruşturmasındaki durumları aleyhte çıkmamışsa bütün hekimlerin, diş hekimlerinin mesleğini yapabilmesi ve bu konuda o kadar doktor açığı varken, Sağlık Bakanlığının doktor ihtiyacı varken bunun giderilmesi yönünde bir düzenleme umarım buradan geçer ve Meclisi izleyen, buradan geçecek olan kanun maddesini kendi geçimini, kendi geleceğini, çoluğunun çocuğunun aşını ilgilendiren bu madde, umarım ki herkesin sağduyusuyla, ortak bir iş birliğiyle, burada başka saikler göz önünde bulundurulmadan geçer ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendine yakışanı yaparak, gözü kulağı burada olanlara da müjdeli bir haber verir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               İsmail Koncuk                            Ayhan Erel                            Bedri Yaşar

                    Adana                                    Aksaray                                 Samsun

            Zeki Hakan Sıdalı                         Enez Kaplan                            Behiç Çelik

                   Mersin                                   Tekirdağ                                 Mersin

                                                             Hüseyin Örs

                                                                Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Hüseyin Örs.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Örs.

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Konuştuğumuz madde üzerinden de esinlenerek hepinize sağlık diliyorum.

Konuşmama başlamadan önce bir hususu dile getirmek istiyorum. Bizim de tasvip etmediğimiz ve tepki gösterdiğimiz, Diyanet İşleri Başkanının hem de 10 Kasımın hemen öncesinde malum şahsı ziyaretiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un yaptığı bir açıklamada, Trabzon şehrini ve Trabzonluları töhmet altında bırakarak, mesnetsiz benzetmeler üzerinden bölücü bir üslup kullanmasını Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden kınıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Trabzon’un tarihinden habersiz, yakışıksız bir açıklamayla Trabzon’a kara çalacağını zanneden Aygun’a yüce Meclisimizin kürsüsünden, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 17 Eylül 1924’te söylediği “İlk defa Samsun’a ayak bastığım zaman bana kalp kuvveti veren vatandaşlarımın ilk sırasında Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım. Sakarya Büyük Meydan Savaşı’nda 3’üncü tümenle yetişen Trabzon evlatlarının savaş meydanında gösterdikleri özverilerin değerli anısı daima beynimde canlı kalacaktır. Trabzon, Türk topluluğunda cumhuriyetin zengin, güçlü, duyarlı, pek önemli dayanak kaynaklarından biridir.” sözlerini hatırlatıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok değerli arkadaşlarım; Trabzon şehri, Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in valilik yaptığı, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğduğu, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim bütün mal varlığım Türk milletine armağan olsun.” dediği yerin adıdır. Ben de bu şehrin bir milletvekili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili Aygun’u bu konuşmasından ötürü tüm Trabzonlulardan özür dilemeye davet ediyorum. Herkes bilsin ki Trabzon Türkiye'nin T’sidir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkına sahiptir.” devamında da “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.” demektedir. Devlet baba her bir vatandaşına hiçbir karşılık beklemeden sağlık hizmeti sunan devlettir. AK PARTİ Hükûmeti sağlıktaki uygulamalarıyla halkımıza yalancı bir bahar yaşatmış, ancak, geldiğimiz noktada ameliyatların yapılamadığı, hastanelerin birbirine “Bana hasta sevk etme.” dediği bir döneme girilmiştir. Hastayı müşteri olarak gören, Kamu Hastaneleri Birliği uygulamalarıyla sağlık hizmetlerini ticarileştiren, “katılım payı” adı altında dar gelirlilerin bütçesine göz dikerek âdeta hastalık vergisi gibi maaşlarından para kesen ama adına “sağlıkta dönüşüm” adı verilen AK PARTİ sağlık politikaları iflas etmiştir.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Örs.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Önce işlemi tamamlayayım, sonra dinleyeceğim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Altay.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Trabzon halkı için kullandığı ifadeden dolayı Milletvekilimizin kendisi ve CHP grubu olarak özür dilediklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce konuşan sayın milletvekilimizin hassasiyetine katılıyorum, katılıyoruz. Ortada gerçekten kastı aşan bir ifade vardır. Milletvekilimizin kastı, Büyük Atatürk’e ağır hakaretler eden malum şahısla ilgilidir.

Sayın Milletvekilim, siz kürsüdeyken, biraz önce, beş dakika önce Tekirdağ Milletvekilimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir basın toplantısı yapmak suretiyle Trabzon halkından, bütün Trabzonlulardan ve Trabzon’dan özür dilemiştir, hem Genel Kurul tutanaklarına geçsin. Trabzon halkının kahramanlığını sayın milletvekilim kadar, vatanseverliğini sayın milletvekilim kadar bizler de bilmekteyiz. Bu vesileyle buradan, Trabzon halkından, biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, incindikleri için özür diliyoruz, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.56

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim sizden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, 5’inci maddeye geçiyoruz, usul açısından şunu söylemek isterim ben. Mevcut olan bu 5’inci madde… Anayasa’mızın 1’inci maddesi “Devletin şekli cumhuriyettir.” der. 2’nci maddesi cumhuriyetin niteliklerini yazar. 3’üncü maddesinde devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı ve millî marşı yazar. 4’üncü maddeyse değiştirilemeyecek maddeleri şöyle yazar: “Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” Yani bu ne demek? Parlamentonun yasama yetkisinin sınırlarını… Siz çok iyi bir kamu hukukçususunuz, Türkiye’de bilinenlerin arasındasınız.

BAŞKAN – Estağfurullah.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani bu anlamda 4’üncü maddedeki bu hüküm şunu söylüyor: “Cumhuriyetin niteliklerini değiştirecek, zayıflatacak, güçten düşürecek olan kanunları Parlamento yapamaz.” Parlamentonun sınırları; yani bu Parlamento Türkiye Cumhuriyeti devletinde bayrağı değiştiremez, İstiklal Marşı’nı değiştiremez, başkenti değiştiremez, cumhuriyetin niteliklerini değiştiremez, yetkileri burada sınırlı. Getirilen bu maddeyle cumhuriyetin niteliklerinden olan hukuk devleti değiştirilmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu açıdan, sizden -resen göz önüne alıp- bu maddenin geri çevrilmesini istirham ediyorum, Anayasa'ya aykırıdır.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için ama benim bunu yapma yetkim yok. Anayasa'ya aykırılık önerisi gruplardan gelir Komisyonda ve Genel Kurulda kabul edilir veya edilmez. Edilirse zaten görüşme yapılmaz, edilmezse de usul gereğince, İç Tüzük hükümleri gereğince görüşmeler devam eder. Sonraki aşama Anayasa'ya aykırılık başvurusudur.

Bilgiler için teşekkürler Sayın Tanal.

5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılması arz ve teklif ederiz.

           Meral Danış Beştaş              Serpil Kemalbay Pekgözegü                 Semra Güzel

                     Siirt                                       İzmir                                 Diyarbakır

              Mahmut Toğrul                    Adnan Selçuk Mızraklı

                  Gaziantep                                Diyarbakır

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                İbrahim Özden Kaboğlu

                 Zonguldak                                  Adana                                  İstanbul

                 Kani Beko                                Ali Şeker                          Ömer Fethi Gürer

                     İzmir                                    İstanbul                                  Niğde

              Ali Fazıl Kasap                            Çetin Arık                        Neslihan Hancıoğlu

                   Kütahya                                   Kayseri                                  Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 5’inci maddeye geçmeden önce, bugün 7’nci gün, Hakkâri milletvekilimiz süresiz dönüşümsüz açlık grevinde, Diyarbakır E-Tipi Cezaevinde tutuluyor ve talebi tümüyle hukuk çerçevesindedir, tecridin son bulması, hukukun geçerli olması yönündedir. Bu konuda Meclisin de kendi milletvekiline sahip çıkması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

5’inci maddeye gelince, gerçekten, iki haftadır 5’inci maddeyle ilgili hem Türkiye kamuoyunda hem dünya kamuoyunda ve TTB’nin, Tabipler Odasının inanılmaz bir çabası, tepkisi ve kamuoyunun demokratik güçlü bir muhalefeti oldu. Biz Komisyonda da aralıksız üç gün bu konuyu tartıştık aslında ve gelinen aşamada, maalesef, madde tümüyle çekilmedi. Bir iki olumlu düzenleme olmakla birlikte, güvenlik soruşturmasına takılan genç hekimlerin dört yüz elli gün boyunca beklemesine ve dört yüz elli gün sonunda sadece özel sağlık kuruluşlarında çalışmasına ilişkin iktidar partisi önerge verdi.

Evet, gerçekten, güvenlik soruşturması nedir diye öncelikle sormak gerekir. Aslında güvenlik soruşturması OHAL’in getirdiği bir KHK’yle gelmiştir. 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 74’üncü maddesiyle güvenlik soruşturması geldi ve biz OHAL süreklileşti derken tam da bunu söylüyoruz. Güvenlik soruşturması hukuk dışıdır, Anayasa’ya aykırıdır ve kesinlikle kabul edilebilir bir ölçü barındırmamaktadır.

Peki, güvenlik soruşturmasının dayanağı nedir yani ne yapılır güvenlik soruşturmasında? Güvenlik soruşturmasında, normalde, aranıp aranmadığı, kolluk kuvvetleriyle ilgili adli sicil kaydı, sınırlama… Yani uzun olduğu için, sürem yetmiyor, bunları sayamıyorum. Yine arşiv araştırması da somut veriler içermektedir aslında yasaya göre. Fakat şu anda güvenlik soruşturması neye göre yapılıyor? Tümüyle subjektif, keyfî ve iktidardan yana olmadığı düşünülen herkes bu güvenlik soruşturmasına takılıyor.

Sadece 2 örnek vereceğim değerli milletvekilleri. Bir tanesinde “Şahıs hakkında hiçbir bilgiye rastlanılmamakla birlikte, annesinin 2013-2014 yıllarında PDY/FETÖ’ye müzahir şirkette aşçı olarak SGK kaydının bulunduğu…” -dikkatinizi çekerim, aşçı olarak- deniyor.

Başka bir örnek: Yine kendisi hakkında bir bilgi yok ama “1996 yılında -tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum- PKK terör örgütünün siyasi uzantısı olan partiye üye olduğu…” Zaten bu, baştan sona kabul edilemez bir tanımlama. Babasının, abisinin üyeliği, bir siyasal partiye, demokratik bir partiye üyeliği güvenlik soruşturması olarak… Bunlar ekran kayıtlarıdır, gizli bilgilerdir ama bunu edindik. Bunlar subjektif veriler.

Şimdi, burada bu maddeyle ne amaçlanıyor? Tam açmak istersem, bir kere, lisede üniversitelerin tıp fakültesi bölümünü tercih etmek isteyenlere, tıp fakültesinde okuyanlara ve genç hekimlere şöyle bir tehdit yapılıyor: “Aman ha dikkat edin; iktidardan yana olmak zorundasınız. Eğer olmazsanız biz sizi kamuda çalıştırmayacağız.” demek istiyor. Kamuda ömür boyu zaten çalışma yasağı konuluyor bunlara ve bu, sadece şu anki genç hekimlere değil, tıp fakültesine girmeyi düşünen ve tıp fakültesinde okuyan öğrencilere yönelik de çok ciddi bir tehdittir.

Şimdi, kanuna göre, otuz gün ve altmış günlük süreler var; otuz gün arşiv soruşturması, altmış gün güvenlik soruşturması. Bu sürelere kati surette uyulmuyor. Bir yıla yakındır atanmayı bekleyen genç doktorlar var, kendilerine hiçbir bilgi verilmiyor. Bu yasalaşırsa, bu genç doktorlar bu bir yılın üstüne bir de dört yüz elli gün daha mesleklerini icra edemeyecekler.

Başka çok önemli bir konu, TUS sınavı ve eğitim hakkı değerli arkadaşlar. Anayasa 42’ye göre, eğitim hakkı tartışılmazdır. Hepimiz biliyoruz ki doktorlar pratisyen hekim olarak ömürlerini sürdürmek istemezler, bir dalda uzmanlık yapmak isterler ve TUS sınavı onlar için hayati önemdedir. Bu madde yasalaştığı takdirde, TUS sınavını kazansalar bile -girmelerinin önünde hiçbir engel yok ama- hiçbir üniversitede araştırma görevlisi olamayacaklar, uzmanlık yapamayacaklar, o akademik unvanlara kavuşamayacaklar. Yani hekimleri pratisyenliğe mahkûm ediyoruz, özelde çalışmaya mahkûm ediyoruz ve özel hastanelerin bu genç hekimleri hangi koşullarda çalıştırma ihtimalini de takdirinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, gerçekten bu madde hiçbir yönüyle kabul edilemez. Güvenlik soruşturması dediğimiz şey, aslında, 15 Temmuz bahanesiyle KHK’yle düzenlenen ucube, garabet bir maddeye dayanıyor. Biz zaten güvenlik soruşturması mantığına karşıyız. Ama diyelim ki bir an için yapılsa bile bu, kişiye bağlı bir şeydir. Kişi hakkında bir dava yok, bir suç yok, bir soruşturma yok, bir Emniyet kaydı yok, hiçbir arşiv kaydı yok, hiçbir şey yok. Yani devlet diyor ki: “Ben seni yargılayamam, ben seni soruşturamam ama benim senin hakkında bir kanaatim var; senin annen, senin baban, senin kardeşin şurada burada üye ya da aşçı ya da SGK’lı, ben seni doktor yapmıyorum.” Bu hiçbir vicdana, hiçbir etiğe, hiçbir adalet ilkesine ve hiçbir hukuk ilkesine dayanmaz. Bu nedenle, gelin, bu yapılan olumlu düzenlemeye bir ek daha yapalım ve bu maddeyi gerçekten geri çekelim. Bu kadar doktor ihtiyacının olduğu, bu kadar ciddi bir meslekte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani bir rakam vereyim. Şu anda Türkiye’de ciddi bir hekim açığı vardır, bunu da dikkate alın; 100 bin kişiye 179 hekim düşüyor, oysa OECD ülkelerinde bu rakam 100 bin kişiye 339 hekim biçimindedir ve buna rağmen şu anda hekimler göreve başlatılmıyor, KHK’yle ihraç edilmişler ve üstelik biz bu hekimlere, hem de gencecik çocuklara, lise çağındaki çocuklara doktorluğu sevdirmek yerine, teşvik etmek yerine uzaklaştırıyoruz. Tıp fakültesi öğrencilerinin kâbusu olacak bir maddeye imza atmayalım. Hepimizin burada, çocuğu olmayabilir ama bir şekilde kardeşi, eşinin kardeşi, çocuğu, yakınları ya da herhangi bir genç, hiç önemli değil bu… Bu meslek aşkını ya da eğitim hakkını ortadan kaldırmaya bizim hakkımız yok. Halk bize oy verirken onların haklarını korumamız için verdi. Onların eğitim hakkını, yaşam hakkını ortadan kaldıracak imzalara “Hayır.” dememiz lazım.

Hepinizi vicdana ve adalete davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Danış Beştaş.

Aynı mahiyetteki önerge üzerinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sevgili Başkan, Divan, sayın üyeler; 5’inci madde değiştirildi, iyileştirildi. Bu, olumlu bir adım fakat 5’inci maddenin ilk şekliyle şu anda aldığı biçim karşılaştırıldığı zaman esasen bu maddenin yazımının haklılığını, ikna ediciliğini ve meşruluğunu ciddi biçimde sorgulama olanağını tanımaktadır bize. Ama daha genel olarak, bu yasa vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin özerkliği, Komisyonun parti gruplarına göre özerkliği ve Anayasa’ya aykırılık sorununun testi bakımından da önemli bir deneyim olmuştur.

Bu madde vesilesiyle burada tabii ki sadece hekimler değil, aynı zamanda hastalar, aynı zamanda vekiller, yasa yapım süreci açısından Anayasa’nın 17’nci maddesinin mağduru konumundadır. Gece yarılarından sonra, yorarak, bıktırarak bir yasanın nasıl yapılmaması gerektiğinin örneği burada sergilenmiştir.

Fakat bu yasa metninin 5’inci maddesinin içeriği iyileştirildiği hâlde esasen özü, kanun hükmünde kararnamelerde yer alan formül olarak muhafaza edilmektedir. Millî Güvenlik Kurulu, iltisak, irtibat ve güvenlik soruşturması... Bu bakımdan olağanüstü hâle, 15 Temmuza yollama yapmak gerekiyor çünkü 15 Temmuzdan sonraki OHAL düzenlemelerinin bir uzantısıdır, onların kalıcı hâle gelmesini sağlayacak olan bir metindir.

Bilindiği gibi, 15 Temmuza Türkiye, özellikle Anayasa’nın ihlali sonucu, özellikle de dinin politikaya alet edilmesi ve liyakat ilkesine uyulmaması sonucu gelmiştir.

Yine, bilindiği gibi, OHAL, Anayasa dışı kullanıldı. OHAL’de meşru olmayan Anayasa değişikliği yapıldı, geçiş dönemi de meşru olmayan yol ve yöntemlerle kotarıldı.

Aynı şekilde bu Mecliste, OHAL kanun hükmünde kararnameleri kanunlaştırılarak OHAL kalıcı hâle getirildi.

Bununla yetinilmedi, 7145 sayılı Yasa’yla OHAL örtülü bir biçimde üç yıl daha uzatıldı.

İşte, bütün bunlar yetmiyormuş gibi, 5’inci maddeyle aslında OHAL’i kalıcı kılmak amacıyla bir düzenleme yapılmış bulunuyor. Burada Millî Güvenlik Kuruluna verilen yetki Anayasa’ya aykırıdır açıkça. İltisak ve irtibat yine ceza hukuku ilkelerine aykırıdır. Değerlendirme özneldir, ilgili mevzuat da belli değildir. Fakat bunun yanı sıra “güvenlik soruşturması” kavramının bu şekilde yasaya girmesi kabul edilemez çünkü güvenlik soruşturması, değinildiği gibi, 676 sayılı Kararname’yle bir OHAL düzenlemesidir, Anayasa’ya açıkça aykırıdır, özellikle Anayasa’nın liyakat ilkesini düzenleyen uzmanlık ve bilim temelinde yazılan maddelerine aykırıdır. Bu yazım tarzı belirttiğim iki ana ögeyle birlikte bir yargısız infaz maddesidir. Bu yazım tarzıyla, esasen, yasa yoluyla yasama, yürütme ve yargı yetkileri yargısız infaz yaptırımı konusunda birleştirilmektedir. Bu açıdan Anayasa’ya açıkça aykırıdır, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere aykırıdır ve Türkiye'nin, geçmişte, 12 Eylülden sonra 12 Eylül hukukunu aşma konusunda mahkeme kararları yoluyla edindiği kazanımlara da açıkça aykırılık taşımaktadır.

Burada, Komisyonda özellikle dile getirildi, “sadakat” dendi. Yöneticilere sadakat gösterilmez, sadakat hukuka gösterilir ve bu sadakat da Anayasa’nın 2’nci maddesinde yazılıdır, “insan haklarına dayanan laik ve demokratik hukuk devleti” denilmektedir. Hukuk devleti, hukuk kuralları bütünüdür; eğer bir kişiden, bir görevliden sadakat bekliyorsanız o kişinin hukuka sadık olup olmadığı testinden geçirmek durumundasınız. Yoksa yöneticiye sadakat esas kriter alınırsa o zaman Türkiye 15 Temmuz süreçlerini yaşama talihsizliğiyle daha çok karşı karşıya gelir. Bu bakımdan, esasen Türkiye'nin son dört yılda yaşadığı anayasasızlaştırma süreci, burada, bu yasa maddesiyle, buna paralel olarak bir tür yasasızlaştırma sürecine girmiş bulunuyor. Çünkü bu yasa maddesi “Bir madde nasıl yazılmaz, bir yasa maddesi nasıl yazılmaz?” bunun örneğini oluşturuyor. Tabii, bunun yapım tarzı da “Bir yasa maddesi, bir yasa nasıl yapılmaz?” onun örneğini oluşturmuş bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Bu bakımdan, sayın üyeler, gerçekten, Türkiye'nin eğer bir kez daha 15 Temmuz hain darbe girişimi benzeri darbeyle karşılaşmasını istemiyorsak, biz bu şekilde fiilî ve keyfî düzenlemelerle değil, hukuka dönüşle ancak toplumsal barışı sağlayabiliriz, kamu düzenini sağlayabiliriz. Barış ancak hukuktan geçer yoksa ifade edildiği gibi, barışın yerine biz fiilî durumu hâkim kılarsak, fiilî durum yerine keyfiliği getirirsek ve Anayasa suçlarını sürekli hâle getirirsek o zaman barışı sağlayamayız.

O bakımdan, buradaki iki önemli ögeyi dikkate alarak -özellikle Millî Güvenlik Kurulu kalıbı, OHAL esinli ve güvenlik soruşturması- bu metni tümüyle kaldıralım. 5’inci madde tümüyle geri çekilmediği sürece bu yasa içerisinde Anayasa’ya, Anayasa’nın bütününe çok yönlü olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – …aykırılık devam edecektir ve bu yasa bir sağlık yasası değil sağlığı katleden bir yasa olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaboğlu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir daha yapalım Başkan, bir daha yapalım.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

İki dakika süre tanıyorum.

Pusula kabul edilmeyecektir.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederim.

"MADDE 5- Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisak yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek ilgili mevzuat çerçevesinde kamu görevinden çıkarılmış olan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzman olanlar ile ilgili kesinleşmiş yargı kararı bulunanlar sadece 12 nci maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir.”

             Fahrettin Yokuş                 Mehmet Metanet Çulhaoğlu                Lütfü Türkkan

                    Konya                                     Adana                                   Kocaeli

               Feridun Bahşi                           İsmail Koncuk

                   Antalya                                    Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun gündeme geldiğinden beri hep beraber 5’inci maddede takıldık farkındaysanız. Yani bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan samimi yaklaşımlarını gördüğümüz arkadaşlarımız oldu. Sayın Bakanın da bizzat telefonla arayıp bu konuda bilgi verdiği ama bana göre yeterli bir mesafe katedemediğimiz bir madde bu. Yani bu madde aslında, ben inanıyorum ki burada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda bulunan arkadaşların da içine sinmiş değil. Zira, nereden baksanız -istediğimiz kadar düzeltilmiş hâli olsun- vicdanları yaralayacak ciddi meseleler var içinde. Yani dört yüz elli güne bağlayarak insanların mağduriyetini giderebiliyor muyuz? Hayır. Bunu kaldırıp para meselesini ortaya koyarsak giderebiliyor muyuz? Onda da hayır. Yani netice itibarıyla düzeltir gibi yapıp aslında hiçbir şeyi düzeltemediğimiz bir madde olarak karşımızda duruyor.

Ama ben size buradan bir şey söylüyorum: Kendi grubumdaki arkadaşlara da söyledim, bu maddenin yürürlüğü, göreceksiniz, bir yıldan fazla olmayacak çünkü öyle mağduriyetler duyacaksınız ki “Ya, bu maddeyle bizim bu boynumuza aldığımız, haklarına girdiğimiz, vebalini taşıdığımız insanların bu vebaliyle sokakta yürüyemiyoruz.” diyeceksiniz.

İddia ediyorum, bu 5’inci maddenin yürütmesi bir yılı aşmayacaktır. Zira öyle meselelerde, öyle konularda insanların günahına giriyor ki. Yahu, yeni okulu bitirmiş bir doktorun herhangi bir sübuta ermemiş suçuyla ilgili cezalandırılması kimi mutmain eder, kimi mutlu eder, kimin kanun yaptım diye ortada salını salını gezmesine müsaade eder?

Bence bu kanunun bu maddesinin aslında doğru olan geri çekilmesiydi. Yani her defasında söylüyorum, güvenlik soruşturması devlette çalışanlar için çok önemli bir meseledir. Bunun kesinlikle yanındayım ama güvenlik soruşturması konusundaki kıstas ne arkadaş, ne? Yani güvenlik soruşturmasıyla ilgili bir sonucu bu memleketin meselelerinin dışa vurulmasına engel bir mesele olduğu için mahkemeye neticeyi bildirmiyorum dediğiniz zaman mahkeme bu konuda size bir daha soru soramıyor. Netice itibarıyla bu arkadaşın mahkemeye gitmesi meseleyi de çözmüyor çünkü herhangi bir bilgi alma hakkına sahip değil.

Bakın, ben size bir şey söylüyorum, yapılan haksızlıkları… Daha bugüne kadar neler yaptınız? Ben insanları görüyorum, “iltisaklı” diye bir mesele uydurdunuz ya, neyle ilgili olduğunu çok anlayabilmiş değilim, hiçbiriniz de anlamadınız daha. Adam kendisinin suçlandığı konuyla alakalı gitmiş mahkemeye “Kovuşturmaya yer yok.” denilmiş, gitmiş savcıya takipsizlik almış, daha başka birisi gitmiş mahkemeye yargılanmış, beraat etmiş, kanun hükmünde kararnameyle görevine son verdiğiniz adamların atamasını yapmıyorsunuz, açlığa mahkûm ediyorsunuz. Bu ve bunun gibi meseleler sizi ruzimahşerde çok zora sokacak, emin olun.

Çok vakit geçmiş değil, bu meselenin burada, bu akşam halledilmesi de mümkün. Yani inat edip “Vallahi biz bu konuda yeterince geri çekildik...” Biz ip yarışı yapmıyoruz ki kim daha fazla çekerse çizgiyi geçen mağlup sayılacak. Bu, insanların yararına olsun diye çıkarılmış bir kanun, zararına olduğunu görürseniz geri çekerseniz. Bunda ne geri çektik diye kendinize ait bir eksiklik hissedeceksiniz ne de bizim tarafımızdan “Ya biz bunları yendik, biz galip geldik.” diye herhangi bir vehme kapılacağız. Doğru olanı yapmak aslolandır, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yakışan da bu olmalı. Bu kanunun geri çekilmesi birçok vicdanı da rahatlatacaktır.

İddia ediyorum, bakın, seçim bölgelerinize gittiğinizde bu 5’inci maddeyle ilgili çok ciddi eleştirilerle karşılaşacaksınız, keşke doğrusu olsaydı. Ama “maalesef yapamadık. Yani “Yeterince biz adım attık, birtakım şeyleri değiştirdik.” demeniz sizi belki mutlu ediyor ama hasıl olan sonuç milleti mutlu eden bir sonuç değil, bunu bilmenizi istiyorum. Özellikle biraz evvel ifade ettiğim, takipsizlik kararı almış, kovuşturmaya yer yok, beraat etmiş adamların atamasını yapın ya, bu adamlar ekmeklerinden olmasın. Cenab-ı Allah insanların rızkını veriyor, siz bu rızkı “Hayır, ben kesiyorum.” diyorsunuz. Sümme haşa, “Nesiniz?” diye sormak istiyorum ya. Olur mu böyle bir şey?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Lütfen bu konuda gerekli adımların atılması için girişimlerde bulunun. Yani hukuken beraat etmiş, kovuşturmaya yer yok ve takipsizlik kararı almış KHK kader mahkûmları onlar, onların göreve iadesi konusunda da Hükûmetten adım atılmasını bekliyorum.

Bu vesileyle çıkarılacak kanun memleketimize, milletimize, sağlık camiasına hayırlı olsun demek istiyorum. Ama bir daha söylüyorum, vicdanları rahat ettiren bir kanun değil, özellikle 5’inci madde konusunda tekrar sizi düşünmeye sevk ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından “Kabul edildi.” sesleri)

BAŞKAN – Evet, elektronik cihazla oylama yaptırıyorum.

İki dakika süre tanıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ Grubundan vicdanlı olanlar “Kabul” verecek, ben biliyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 5’inci maddesiyle 1219 sayılı Kanun’a ilave edilen ek 15’inci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Muhammet Emin Akbaşoğlu             Mehmet Doğan Kubat                Fehmi Alpay Özalan

                   Çankırı                                   İstanbul                                   İzmir

          Selahattin Minsolmaz                       Habibe Öçal                           Ramazan Can

                  Kırklareli                             Kahramanmaraş                           Kırıkkale

              Abdullah Güler

                   İstanbul

"EK MADDE 15- Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek ilgili mevzuat çerçevesinde kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre kamu görevine alınmayan tabiplerden Devlet hizmeti yükümlüsü olanlar, çıkarılma veya göreve alınmama kararının verildiği tarihten itibaren, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında üçüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile dördüncü grup ilçe merkezleri için belirlenen Devlet hizmeti süresinin sonunda mesleklerini icra edebilirler. Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirirken kamu görevinden çıkarılanların hizmet süreleri bu süreden düşülür”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Tabii, hakikaten önemli bir kanunu görüşüyoruz. Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifine bakıldığında birçok madde düzenlenmekte; bunlara da yakından baktığımızda, piyasada bulunmayan ilaçlarla ilgili hastalarımızın ihtiyaç hissettiği ilaçların Türk Eczacıları Birliğinin yanında, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından da temin edilebilmesi, tabip ve diş tabiplerinin daha geniş bir serbestiyet içerisinde çalışabilmesine imkân tanınması, sağlık çalışanlarına hukuk önünde etkin koruma sağlanarak cumhuriyet savcılığınca bu hususların değerlendirmesinin zorunluluğa bağlanması, tütünle mücadelede önemli düzenlemeler getirilmesi, tüp bebek uygulamalarında finansman yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödeme imkânlarının daha da genişletilmesi, halkın güvenli ürün kullanımına ilişkin Sağlık Bakanlığının daha etkin rol üstlenmesi bu kanun teklifiyle düzenlenmekte ve Genel Kurula getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakikaten son on beş yılda sağlıkta büyük devrimler yaşanmıştır. SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı tek çatı altında toplanmış ve bütün vatandaşlarımız devlet, üniversite ve özel hastanelerden yararlanabilme imkânına kavuşmuştur ve hakikaten, 7’den 77’ye bütün vatandaşlarımız genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Hastane yatak kapasitesi 104 binden 240 bine, doktor sayısı 137 binden 231 bine, sağlık çalışanı sayısı 378 binden 928 bine, ambulans sayısı 618’den 5 bine, 112 Acil istasyonu 481’den 2.688’e çıkarılmış, 6 şehir hastanesi hizmete alınmış, 3 tanesi -inşallah- çok yakın zamanda hizmete alınacak ve diğer devam eden inşaatlarla birlikte nitelikli 45 bin yatak sağlık sektörüne, Sağlık Bakanlığına -inşallah- dâhil edilmiş olacak.

Değerli arkadaşlar, 5’inci madde, çok tartışıldı hem Komisyonda hem de malum Genel Kurulda. Değerli arkadaşlar, üzerinde farklı farklı fikirler ortaya kondu. Şunu ifade etmek isterim ki: 5’inci maddeye baktığımızda şu şekilde düzenlenmiş “Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek ilgili mevzuat çerçevesinde kamu görevinden çıkarılan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzman olanlar sadece 12’nci maddenin (2)’nci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilirler.” Evet, bu düzenleme Komisyonda bu şekle büründürülmüş. Daha önce sadece Sosyal Güvenlik Kurumlarıyla anlaşması olmayan hastanelerde çalışabilme imkânı söz konusuyken şimdi yapılan bu değişiklikle hakikaten özel sektörün tüm boyutlarında, ister serbest meslek erbabı olarak ister SGK’yle anlaşması olsun veya olmasın, bütün özel hastanelerde çalışabilme imkânı getiriliyor.

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – İhtisas yapamayacaklar.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, daha önce düzenlenen raporlar geçerli sayılmazken geçerli hâle getiriliyor ve hizmet yükümlülüğüyle ilgili de, değerli arkadaşlar, diğer devlet hizmet yükümlüsü olan hekimlerin durumuyla aynı şekilde bir bekleme süresinden sonra çalışabilme imkânı getiriliyor. Dolayısıyla, bu neden kaynaklanıyor peki? Biraz evvel Anayasa ve yasalarla ilgili düzenlemelere atıflar yapılmak suretiyle değerlendirmeler yapıldı. Millî Güvenlik Kurulu Anayasal bir kuruluştur arkadaşlar ve onun güvenlikle ilgili değerlendirmeleri de bir mevzuata dayanmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Bu çerçevede 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci maddesinin (A) bendinin (8)’inci fıkrası bu konuyla ilgili arşiv araştırması veya güvenlik soruşturması yapılmasını düzenlemekte ve genel ve özel şartlar aramakta devlet memurluğuna atanmada. Dolayısıyla, bu mevzuat hükümleri çerçevesinde, bununla uyumlu bir düzenleme yapılmak nedeniyle bu şekliyle bir düzenleme söz konusu idi. Biz, bütün kamuoyunun da yaklaşımları, partilerimizin yaklaşımları, değerli AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımızın yaklaşımları, hep beraber bu değerlendirmeleri yapmak suretiyle, işte biraz evvel ifade ettiğim imkânları ortaya koyan bir önergeyle 5’inci maddede bir değişikliğe gidip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Son sözlerim, toparlayacağım, bağlayacağım.

Efendim, inşallah, bu konuda herhangi bir problem yaşanmaması hususunda da gerekli hassasiyetler uygulamada da gösterilmek suretiyle bu düzenleme burada teklif edilmiştir.

Ve şunu da ifade edeyim ki herhangi bir spekülasyona sebebiyet vermeden. Değerli arkadaşlar, Bakanlıkla yaptığımız görüşme neticesinde güvenlik soruşturmalarının bir ay gibi bir sürede sonuçlandırıldığı şu anda ifade edilmiştir, onu da paylaşıyorum. Her zaman Anayasa ve ilgili kanunlar çerçevesinde idarenin her türlü eylem ve işleminin de yargısal denetime tabi olduğu düzenlemesi esastır ve asıldır. Dolayısıyla, bu konuda gerek idari yönden gerek hukuki yönden, her yönden bir denetim mekanizması da işin içindedir. Dolayısıyla, biz, sağlık camiasının, güvenliğini, onların daha iyi imkânlarda çalışabilmelerini ve vatandaşlarımıza daha iyi hizmet etmeyi öngören bu düzenlemenin, inşallah, hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Uzmanlık yapamıyorlar, ihtisas yapamıyorlar.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesindeki "1219 sayılı Kanuna” ibaresinin "1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                          Neslihan Hancıoğlu                     Candan Yüceer

                   İstanbul                                   Samsun                                 Tekirdağ

              Ali Fazıl Kasap                            Çetin Arık                         Ömer Fethi Gürer

                   Kütahya                                   Kayseri                                   Niğde

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Komisyonun başındaki toplantılarında yaptığı sunumda bu teklifin, bu torba kanunun sağlıkla ilgili pek çok konuda iyileştirme ve geliştirmeler getireceğini söyledi. Sağlıkta şiddet konusunda dağın fare doğurmasını, sağlık çalışanlarının beklentilerinin karşılanmamasını bir kenara bırakıyorum ama yaratılan medeni ölümlere bakıldığında, insanların ekmeğinden, aşından edildiğine bakıldığında, açlığa mahkûm edildiğinde nerede iyileşme yapıldığını gerçekten ben merak ediyorum.

Şimdi, sözde 5’inci maddede iyileştirme yapıldı. Güvenlik soruşturması nedeniyle bu soruşturmadan geçemeyenler dört yüz elli gün bekleyecek ya da eğer pratisyen hekimse 75 bin TL, uzman hekimse 120 bin TL ödeyerek özelde çalışabilecek.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok öyle bir şey.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Şimdi, bu ne demek sayın milletvekilleri? Bu şu demek: Sizlerin insanlara hak ettikleri çalışma hakkını vermeniz için bu bir teklif demek.

Sayın Bakan gelişmeden söz ediyor. Suçlu, suçsuz herkesi aynı torbaya koyarak, savunma hakkını ihlal ederek, insanları ekmeğinden aşından ederek hangi tür bir gelişmeden bahsediyor; ben merak ediyorum. “İltisak” gibi gerçekten içini kimsenin dolduramadığı bir kavramla bu insanların, hayatını mesleğine adamış, insan sağlığına hizmet gibi kutsal bir görevi yapmakla kendi hayatını geçiren sağlık personelinin hayatıyla, şerefiyle oynayarak, haysiyet cellatlığı yaparak nasıl bir iyileştirme yapıyor; ben gerçekten merak ediyorum. Görünen o ki ve ne yazık ki “iltisak” gibi soyut, subjektif, her şeyi kapsayabilecek bir kavramla insanları aşından işinden ederek onların hayatıyla, şerefiyle oynamaya hakkınız bence yok. Bu yaptığınızın hakla, hukukla hiçbir ilişkisi yok.

Suçlularsa, suça bulaşmışlarsa, eğer varsa bir suçları, yardım yataklık yapmışlarsa yargılansınlar, mahkemeye çıksınlar, cezalarını alsınlar; buna kimsenin itirazı olmaz herhâlde. Ama niyet asıl suçluları cezalandırmak değil, niyet topluma bir mesaj vermek. Bu mesaj çok net aslında. “Taraf olmazsan bertaraf olursun. Hatta taraf olman da yetmez, benden taraf olmazsan işinden aşından, mesleğinden ederim seni.” diyor bu mesajda. Maksat yalnızca birilerini susturmak da değil, maksat aslında topluma korku iklimini kabul ettirebilmek, suskun bir toplum yaratmak; hepimizde, bizlerde “Aman, bizim de başımıza gelir, çoluğumuz çocuğumuz acı çeker.” korkusunu hâkim kılmak.

Yani AKP hem suçlu hem güçlü çünkü FETÖ’yü maalesef bu topluma, devlete musallat eden muhakkak kendileri. Ama kullandıkları güç kötü bir güç, maalesef bu güç zulümle yapılmaya çalışılıyor. Ha, iltisaklı birilerini arıyorlarsa eğer, Pensilvanya’da el etek öpme kuyruğuna girenlere bakabilirler, Fetullah Gülen’e söz söyletmeyenlere bakabilirler, cemaatin hizmetlerini öve öve bitiremeyenlere, Hoca Efendi’ye selam göndermeden söze başlamayanlara bakabilirler; asıl iltisak sanırım orada. Siz devleti parsel parsel vereceksiniz, Allah’ın garibanını, bankaya kira yatırdı diye, hakkında nereden geldiği belli olmayan ihbar var diye maalesef işinden, aşından, ekmeğinden edeceksiniz. Siz “Kandırıldık.” diyeceksiniz “Allah affetsin.” diyeceksiniz, sıyrılacaksınız; peki, siz kandırıldınız da medeni ölüme mahkûm ettiğiniz insanlar ne olacak? Sizlere ayrı hukuk, onlara ayrı hukuk mu işleyecek? Hani, üstünlerin hukukuydu… “Üstünlerin hukukunu önleyeceğiz, hukukun üstünlüğü olacak.” dediniz ama maalesef böyle olmadı.

Şunu söylemek lazım: Her ne kadar söylene söylene klişe olsa da doğruluğundan hiçbir şey kaybetmeyen bir söz var, hukuk herkese lazım olur, bir gün gelir size de lazım olur. Şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum: O gün geldiğinde, siz de haksızlığa uğradığınızda emin olun sizin yanınızda da olacak insanlar biziz ve bugün söylediğimiz gerçekleri o gün de söylemeye devam edeceğiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesiyle 1219 sayılı Kanun’a eklenecek geçici madde 13’ün üçüncü cümlesinde yer alan “altı ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Hayrettin Nuhoğlu                          Ayhan Erel                             Ümit Beyaz

                   İstanbul                                   Aksaray                                 İstanbul

             Fahrettin Yokuş                          Tamer Akkal

                    Konya                                     Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Görüşülmekte olan kanunun 6’ncı maddesinde, diş hekimlerinin uzmanlık alanına giren oral patolojinin kanun kapsamına alınmasıyla ilgili bir ifade vardır. Bu ifadeye katıldığımız için… Verilen müracaat süresi üç ay ama Tıpta Uzmanlık Kurulunun bunu inceleme süresi altı ay. Bu altı ayın çok uzun olduğunu düşünüyoruz, onun için bunun da üç aya indirilmesini önerdik. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle iki konuya değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bilindiği gibi, Andımız konusunda Danıştayın serbest bırakma kararına Millî Eğitim Bakanlığı itiraz etmişti. O itirazda bazı ifadeleri salı günkü grup toplantısında Genel Başkanımız Sayın Akşener şiddetle kınamıştı ve bu görevlilerin görevden alınmasını istemişti. O itirazda yer alan hususlardan bir tanesi, Türk milleti için “ulus bilincine en geç ulaşan topluluk” Andımız için de “ilkel, çağ dışı, faşizan” ifadeleri kullanılmıştı. Öğrendik ki bu yazıyı yazan Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü ve 2 avukat görevden alınmış ama bu yetmez, bu ifadeleri kapsayan o itirazın da geri alınmasını bekliyoruz.

Diğer taraftan, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Diyanet İşleri Başkanına sahip çıkarak hem de kuvvetli bir şekilde destek vererek, arkasında olduklarını ifade etti. İnsani bir ziyaretmiş ve şu andaki Diyanet İşleri Başkanı FETÖ’yle mücadele ediyormuş, onun için de Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri tarafından çok takdir edilen bir ilim adamıymış.

Değerli arkadaşlar, o FETÖ’yle mücadele ettiğini söyledikleri Diyanet İşleri Başkanı bakın ne yapmış: Şu anda FETÖ’nün en başında görünen Adil Öksüz’ün doktora tezi jürisinde yer almış. Hani vardır ya bir söz: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” O jürideki arkadaşlarından bir tanesi FETÖ firarisi Profesör Doktor Suat Yıldırım, diğeri de FETÖ mahkûmu Profesör Davut Akyüz. FETÖ’nün başına doktora tezinde olumlu oy kullanmış Diyanet İşleri Başkanı ve şimdi FETÖ’yle etkin mücadele ettiği için Hükûmet tarafından takdir ediliyormuş. Bu adamın ziyaret ettiği o meczup var ya o meczup, arkadaşlar, o meczup, ziyaret edilen perşembe gününün bir günü sonrası Diyanet İşleri Başkanlığını kuran Atatürk hakkında sohbet ediyormuş ve o sohbette Atatürk için şunu söylüyor, sıralıyor bazı şeyleri, gene Yunan’la mücadeleyi ve diyor ki: “Gâvurluk yaptı.” Yani buna söylenecek söz bulamıyorum ben. Eğer Atatürk olmasaydı senin soyun, sopun, bugünkü çocuklarının babası bile belli olmazdı be! Utanmaz adam, arlanmaz adam!

Değerli arkadaşlar, bu rezalete son vermek Adalet ve Kalkınma Partisine düşer. Olamaz, Atatürk’e bu kadar ağır dil uzatan bir adamı ziyaret eden kişi de Diyanet İşleri Başkanlığında oturmamalıdır, istifa etmelidir ya da görevden alınmalıdır; aksi hâlde, siz de bu rezalete ortak olacaksınız.

Onun için, değerli arkadaşlar, sağlıkla ilgili kanunu görüşüyoruz ama zaten bizim söylediklerimiz Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluğu tarafından kale alınmıyor, dinlenmiyor ama hiç olmazsa devletin kurucusuna karşı dil uzatan bu meczuplar için bir adım atsınlar, onları görevden alsınlar, istifa ettirsinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Söyleyeceklerim bundan ibarettir zaten, beklentimi ifade ettim.

Diyanet İşleri Başkanlığını işgal eden o meczubu Adalet ve Kalkınma Partisi görevden almak suretiyle ve diğer taraftan, Atatürk’e dil uzatan öbür meczupla da ilişkisini kesmesini bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/1186 ) esas numaralı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesindeki "1219 sayılı Kanuna" ibaresinin "1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                           Ömer Fethi Gürer                   Neslihan Hancıoğlu

                   İstanbul                                    Niğde                                   Samsun

Çetin Arık Ali Fazıl Kasap                         Turan Aydoğan

Kayseri         Kütahya                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Meclisin sol tarafına döneceğim ve hepiniz iltisaklısınız, hepiniz irtibatlısınız diyeceğim çünkü bir yasa çıkarıyorsunuz ve içine böyle, subjektif ifadeleri yerleştiriyorsunuz. Bir gün karşınıza çıkar diyoruz, “Çıkmaz.” diyorsunuz. Çıkmaması garip zaten. Bu yasayla beraber FETÖ’yle mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz, Türkiye'nin ne kadar muhalifi varsa, ne kadar aydını varsa, ne kadar bu toplumun geleceği üzerinde söz sahibi olabilecek yetişmiş insanı varsa tamamını harcıyorsunuz ama geçmişinize dönüp bakmıyorsunuz. “FETÖ’cü” dediğiniz gerçek FETÖ’cülerle beraber on yıl boyunca bu devleti her kademede yönettiniz; savunma beraber, güvenlik beraber, millî eğitim beraber, yargı beraber. Binlerce insanı bu kadrolara yerleştirdiniz, bu ülkeyi beraber yönettiniz. Sizde iltisak yok, sizde irtibat yok, düşünen, aydın, bu ülke için her türlü özveride bulunan tabipler iltisaklı, öyle mi? Cevher gibi yetişmiş Türk Tabipleri Birliği Başkanı Raşit Tükel iltisaklı, siz tertemizsiniz. İstanbul Üniversitesinin büyük oy farkıyla tercih ettiği, rektör olarak tercih ettiği kişiyi atamayacaksınız, onun yerine alakasız bir insanı atayacaksınız, sonra ilk 500 üniversitenin içine giremediniz diye dert yanacaksınız, o iltisaklı olacak, siz burada oturacaksınız, öyle mi? Bir de döneceksiniz, bu meslek kuruluşlarına saldıracaksınız. Anayasa’nın 135’inci maddesini yok sayacaksınız, bu meslek kuruluşlarının üyelerinin birbiriyle olan ilişkilerini ve demokratik anlamda o kuruluşlar kanalıyla yaşamlarını yönlendirmesini hiçe sayacaksınız, bu meslek kuruluşlarının elindeki yetkileri almaya kalkacaksınız, Türk Tabipleri Birliği terörist olacak, Türk Tabipleri Birliği gereksiz olacak, Türk Tabipleri Birliği 80 bin küsur tabibi temsil etmeyecek, siz hiç kimseye sormadan bu yasayı getireceksiniz, burada çıkarmaya kalkacaksınız, dışarıda hekimler bağıracaklar, eylem yapacaklar, çatıya çıkacaklar, kendilerini neredeyse yakacak hâle gelecekler, sonra da munis munis bu yasada yaptığınız değişikliği de çok güzel bir şeymiş gibi anlatacaksınız.

Dünyanın var olan bütün normlarını yok sayacaksınız, Birleşmiş Milletlerin uygulamalarını yok sayacaksınız, Anayasa Mahkemesinin kararlarını yok sayacaksınız, Anayasa’yı yok sayacaksınız, -48’inci, 49’uncu maddesini- çalışma özgürlüğüyle alakalı maddeleri yok sayacaksınız, Anayasa’nın 2’nci, 8’inci, 9’uncu, 11’inci, 12’nci, 38’e dört, 138, 135, bütün maddelerini yok sayacaksınız, geleceksiniz, bunu bize burada anlatacaksınız, öyle mi? Herkes bilir ki çalışma hakkı yaşama hakkıyla bitişiktir. İnsanlar onurlarını koruyacak şekilde kazanmak ve yaşamak durumundadırlar; Birleşmiş Milletlerin evrensel olarak koymuş olduğu ilke budur. Bu ilke sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Suçluyorsunuz insanları idari kararlarla, bir yargı kararı olmaksızın “Uğraşın.” diyorsunuz, yargı yerine geçiyorsunuz, Anayasa’nın 9’uncu maddesini de hiçe sayıyorsunuz, sizi bağlayan hiçbir şey yok, bu yasayı buradan geçireceksiniz, biz de buna müsaade edeceğiz. Hiç düşünmüyor musunuz, bu ülkenin bir Anayasası var, bu Anayasa kurumlar arası ilişkileri düzenlemiş. Bu yasama kurumunu da bağlıyor bu Anayasa. Bu yasama kurumu, bu Anayasa’ya uygun yasalar yapmak mecburiyetindedir. Hekimleri aç, susuz, sefil bırakacak bir yasayı yapma hakkını nasıl kendinizde görüyorsunuz?

Az önce size saydım, Anayasa’da sosyal devlet ilkesi var, Anayasa’da hukuk devleti ilkesi var, Anayasa’nın üstünlüğü tarifi var. Siz bir grup insan elinizi kaldıracaksınız, burada bütün partiler buna muhalif olacak, bu yasayı getireceksiniz, geçireceksiniz, sonra da mutlu mutlu buradan ayrılacaksınız.

İYİ PARTİ Grubu adına bir önceki hatip dedi ki: “Bir yıl sonra değiştireceğiniz yasayı yapmayın.” Bana göre hiç uygulayamayacağınız bir yasa yapıyorsunuz. Bir süre sonra birbirinize düşeceksiniz, birbirinizi “iltisaklı” diye içeri alacaksınız. Ben sizi uyarıyorum, Komisyonda da uyardım, bu yasayı yapanlar dikkat etsinler. Yasa yapıldıktan sonra tabancadan çıkmış mermiye döner, geri dönemezsiniz. İltisakla en fazla suçlanacak adam sizin içinizde var; il, ilçe teşkilatlarınıza bakın, bugüne kadar beslediğiniz kadrolara bakın, o kadroların içinden çıkar bunlar. Bu ülkenin aydınlarını, entelektüellerini yemek için yaptığınız yasa bir süre sonra sizi yemeye başlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Aydoğan.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Ama bir şeyi unutmayın McCarthy dönemi de dâhil olmak üzere hiçbir baskıcı iktidarın, hiçbir totaliter iktidarın böyle bastıra bastıra getirmiş olduğu yasalar ilanihaye kalmamıştır. Size 12 Eylül rejimini hatırlatırım, size 28 Şubat sürecini hatırlatırım, size bundan önce çeşitli kavramlar üzerinden bu toplumda aydınlara, entelektüellere yapılan baskıları hatırlatırım. Bir gün bu baskıların süjesi olarak tarih sizi çok kötü anacak. Öyle parmak kaldırdılar, işini yaptı, gittiler demeyecek; bu ülkenin aydınlarını, entelektüellerini, düşün sermayesini yiyen adamlar olarak anılacaksınız.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve talep ederim.

               Ümit Dikbayır                         Fahrettin Yokuş                         Ayhan Erel

                   Sakarya                                    Konya                                  Aksaray

                Tamer Akkal                            İsmail Koncuk

                   Manisa                                     Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır konuşacaktır.

Buyurun Sayın Dikbayır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Değerli milletvekilleri, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Ancak şu anda sizlere, maalesef üzülerek bir konuşma yapmak durumundayım.

Ben yeni seçilen bir milletvekiliyim, benim gibi yeni seçilen arkadaşlarımız da var bu Mecliste. Sizler doğal olarak daha tecrübelisiniz. Ancak yine üzülerek söylüyorum ki sizler halktan kopmuşsunuz. Bakın, burası milletin Meclisi, bize sadece vekâlet verdiler; bunu size hatırlatmak istiyorum. Milletvekilliğinin kelime anlamını unutmuşsunuz. Biz milletin vekiliyiz, lütfen bunu hatırlayın. Milletin işi gücü var, onlar kendi işlerinde çalışırken sadece bize vekâlet verdiler. Niye verdiler? “Bizim verdiğimiz vergilerden maaşınızı alın, bizim refahımız, huzurumuz için çalışın.” Protokollerde milleti temsil etmek milletvekilliği değildir.

Bakın, siz ne istediyseniz bu millet verdi, oy verdi, vergi verdi; bir sürü fedakârlık yaptı. Bakın, şimdi sıra sizde. Milletimiz gerçekten çok zor durumda, özellikle elektrik, doğal gaz ve akaryakıta gelen zamlar ve yükselen döviz kuru yaşamın her alanına zam olarak yansıdı. Geçim sıkıntısı had safhalara ulaştı. İnsanlar geçinemiyor, birbirlerine borçlarını ödeyemiyor, birbirlerinden kaçıyorlar. İnsanlar bakkaldan kaçıyor, ev sahibinden kaçıyor, marketten kaçıyor. Bir baba düşünün ki çocukları ondan bir şey isteyemesin diye, çocuklar uyuduktan sonra eve giriyor, biliyor musunuz? Önceden insanlar “Sebze meyve taze olsun.” diye pazara sabah saatlerinde çıkardı, şimdi akşamüstü çıkıyorlar “Daha ucuz.” diye. Durumu daha kötü olanlar ne yapıyor, biliyor musunuz? Gece karanlığında çıkıyor, maalesef çöplerden sebze meyve topluyor. Marketten kuru gıda alışverişi daha içler acısı. Hele hele kasabı sorarsanız bu bir facia.

Değerli milletvekilleri, bakın, öğrenciye “beleşçi”, esnafa “fırsatçı”, çiftçiye “Gözünü toprak doyursun.”, emeklilikte yaşa takılanlara “devlete yük” diyerek sorumluluktan kaçamazsınız. Şimdi, en azından şunu yapalım: Bakın, dolar kuru 7,20 olduğu zaman elektrik ve doğal gaza yaklaşık yüzde 50 oranında zam yapıldı. O günden bugüne dolar 5,5’a indi, 5,50 yani arada yüzde 30’luk bir düşüş var. Bunu niye fiyatlara yansıtmıyorsunuz? Yani o zaman 100 liraya aldığınız ürünü şu an 70 liraya alıyorsunuz, vatandaşa yansıtın. Vatandaşın nefes alacağı bir alan yaratalım.

Bakın, elektrikte TRT payını kaldıralım, kayıp kaçak bedeli ve sayaç okuma bedeli gibi saçma sapan bir şeyi buradan kaldıralım. Sayaç okuma bedeli nedir? Zaten bir hizmet veriyor, buradan para kazanıyor, çalıştırdığı insanın parasını da yine milletten alıyor. Kayıp kaçak bedeli. Firmalar bundan sorumlu, gerekli önlemlerini alsınlar, bunu da vatandaşın sırtına yüklemeyelim.

Temel ihtiyaçlarda özel tüketim vergisini kaldıralım, KDV oranını yüzde 1’e çekelim. Bakın, en azından temel ihtiyaçlarda bunu yapalım. Bakın, eğer bunu yapmazsanız bir sosyal patlamaya sebep olacaksınız. İnsanlar birbiriyle kavga ediyor, birbirlerine borçlarını ödeyemiyorlar, geçim sıkıntısı nedeniyle çiftler boşanıyor. Bakın, bu boşanan çiftlerin çocukları annesiz, babasız büyüyecek. Bunun günahı, vebali ağır olur.

Allah rızası için, milletimiz tarafından size verilen yetkiyi ve görevi milletin çıkarları için kullanın, ahireti ve hesap gününü unutmayın.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dikbayır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinde geçen “4 yıl” ibaresinin “5 yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ayşe Sibel Ersoy                   Ali Muhittin Taşdoğan                      Esin Kara

                    Adana                                   Gaziantep                                 Konya

        Mehmet Celal Fendoğlu                Tamer Osmanağaoğlu                    Ramazan Kaşlı

                   Malatya                                     İzmir                                   Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Osmanağaoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, İzmir ilimizin sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili bazı önemli hususları dile getirmek istiyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yüce Türk milletini saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum.

İzmir birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, tarihî, kültürel, ekonomik ve sosyal alanlarda da her zaman öncülük eden bir şehrimizdir. Ancak günümüzde hem yerel yönetim anlayışından hem de merkezî yönetimin yetersiz desteğinden kaynaklanan bazı sorunlar hala devam etmektedir. 18 milyar dolar ihracat hacmiyle öne çıkan İzmir ilimiz 191 ülkeyle ihracat, 160 ülkeyle de ithalat ilişkisi olan bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra, turizm sektörü açısından da her yıl milyonlarca insanı misafir ettiğimiz, ağırladığımız bir şehrimizdir. Yabancı sermayeli 35 ülkeden 182 firmanın faaliyet gösterdiği, yüksek eğitimli kalifiye iş gücümüzün yüzde 25’inin bulunduğu, üretim hacminde millî gelirinin yüzde 6,2’sine sahip İzmir ilimizin tüm bunlara rağmen yeterli ve gerekli desteği görmemesi üzülerek müşahede ettiğimiz bir diğer husustur.

Değerli milletvekilleri, İzmir’in kronikleşen sorunlarıyla yüzleşmenin zamanı çoktan gelmiştir. Hatta bu yüzleşme konusunda biraz daha geç kalır isek güzelliklerini bahsede bahsede bitiremediğimiz İzmir'den maalesef hatıralarımızda bahsetmek zorunda kalacağız. Kronikleşen altyapı sorunları artık İzmir'i ve İzmirli hemşehrilerimizin yaşamını tehdit eder hâle gelmiştir. Islah edilmeyen dereler, yetersiz altyapı sebebiyle her doğa olayından sonra yaşanan sel felaketleri İzmir'e yakışmayan, İzmirlinin hak etmediği görüntülerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Yıllardır uygulanan çarpık kentleşme anlayışının bir sonucu olarak bir yanda gecekondulara teslim edilen İzmir’le karşılaşırken diğer yanda da âdeta gökdelenlere teslim edilen, yaşam alanı yetersiz bir İzmir’le karşılaşmak istisnasız bütün İzmir sevdalılarını rahatsız etmektedir. Bu sebeple İzmir'e yakışan bir kentsel dönüşüm sürecinin hem yerel yönetim tarafından hem de merkezî idarenin yetkili kurumları tarafından uzlaşılarak ve haksız rant kapıları kapatılarak hayata geçirilmesi zaruridir.

İzmir'in bir sanayi kenti olduğu da göz önünde bulundurulursa çevre kirliliğinin sebepleri iyi araştırılmalı, istihdam dengesini bozmayacak önlemler alınmalıdır. Çevresi, doğası ve tarihî güzellikleriyle göz kamaştıran ve güzel İzmir olarak anılan bu şehrin çevre kirliliğiyle anılması sanıyorum bütün İzmir sevdalılarını rahatsız etmektedir.

İzmir'in en büyük problemlerinden birisi de artık İzmirlileri canından bezdiren, raylı sistemlere ve toplu ulaşıma yönelme eğilimi olmasına rağmen bir türlü çözüme kavuşturulamayan trafik sorunudur. Yanlış şehirleşme, yerel yönetimlerin sorunun çözüme kavuşturulması için hayata geçirdiği ve geçirmeye çalıştığı eksik ve yanlış projeler işi daha da içinden çıkılamaz bir hâle sokmuştur.

Değerli milletvekilleri, İzmir, bir muhalefet partisinin iktidarın uygulamalarını mazeret göstererek siyasi rantlarına malzeme yapacağı bir şehir değildir. Yine, İzmir, iktidarın, bir muhalefet partisinin yanlış yerel politikalarını mazeret göstererek kaderine terk edeceği sahipsiz bir şehir de değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Osmanağaoğlu.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

İzmir, denizci Çaka Bey'in, Aydınoğlu Umur Bey'in, Timur Han’ın, Yüzbaşı Şerafettin'in, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere bir mirası değil, emanetidir.

Birçok firmanın da bulunduğu Aliağa’da yapılacak bir bölge hastanesi bölgemizin itibarı açısından da önem arz etmektedir. Hastane yeriyle ilgili tahsis işlemleri tamamlanmıştır. Hastane yapımıyla ilgili imar planı teklifi Çevre ve Şehircilik Bakanlığında onay beklemektedir. Temennimiz ve talebimiz, prosedürlerin bir an önce gerçekleştirilerek Aliağa'nın ihtiyacı olan hastanenin yapımına başlanmasıdır.

Sayın milletvekilleri, Değerli Başkan; Milliyetçi Hareket Partisi olarak İzmir'in geleceği için, İzmirlinin refahı için atılacak her türlü adımı destekleyeceğimizi açık bir şekilde beyan ediyorum.

Sözlerimi liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin İzmirli hemşehrilerimize hitaben yapmış olduğu konuşmasındaki şu ifadeleriyle sonlandırmak istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açalım mikrofonu.

TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) – "Güzel İzmir, vakurlu İzmir, onurlu İzmir, dik duruşlu İzmir, maviliklerinde Türk’ün kudretli asırlarını yüzdüren İzmir, hasretle seni bağrıma basıyorum.”

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım.

Değerli hatip, partimizin kurumsal yapısına sataşmada bulunmuştur. Atila Sertel Bey bu konuda eğer izin verirseniz…

BAŞKAN – Gerekçeyi söyler misiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerekçesi şu: “İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmetleri yapmamaktadır ve orada bu hizmetleri yapmadığı için İzmir halkı mağdurdur.” Bu anlamda…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sertel.

İki dakika süre veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkanım, sayın arkadaşlarım; tabii İzmir’de oturan, İzmir’de yaşayan, İzmir’in havasını soluyan bir arkadaşınız olarak İzmir’de Türkiye’nin en başarılı yerel yönetimi ve Türkiye’de en başarılı yerel kalkınma modelini uygulayan, kentin içerisinde ulaşımı raylı sistemle çağdaş bir kent hâline getiren, İzmir Körfezi’ni temizleyen ve Türkiye’de yaklaşık 654 arıtma tesisinin 154’ünün İzmir’de olduğu, toprağının, havasının temiz olduğu ve dünya ölçeğinde, Avrupa ölçeğinde bakıldığında yaşanabilecek on kent arasında olan İzmir’e yönelik suçlamaları asla kabul etmek mümkün değildir. Siyaseten bile olsa İzmir’de doğan, İzmir’de büyüyen ya da İzmir’e göç ederek yaşayan insanlar olarak İzmirlilerin ortak özellikleri vardır. Birincisi Bayrağına saygılıdır, ikincisi Mustafa Kemal Atatürk’e saygılıdır, üçüncüsü cumhuriyete saygılıdır, dördüncüsü demokrasiye ve insan haklarına olan saygısı çok önemlidir. İnsanların birbirini dini, dili, rengi, ırkı, mezhebi hiç ayırmaksızın bir kardeşlik yaşamı içerisinde yaşadığı ve o memleketin evladı olmanın onurunu duymayı yaşatan bir kenttir İzmir. İzmir, adamı İzmirli yapar. İki sene, üç sene, beş sene oturduktan sonra İzmirlileşirsin, o ruhu kazanırsın. O ruh seni öyle bir sarar sarmalar ki ve öyle bir kucaklar ki İzmirli olmakla da gurur duyarsın. İzmir’i, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir İzmir milletvekilinin kötülemesini bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olarak asla içime sindiremem. Biz İzmir’de yaşamaktan çok mutluyuz. İzmir 4 veriyor bu ülkeye. Bütün insanları namusludur, çalışan fabrikatörü, sanayicisi, işçisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen.

ATİLA SERTEL (Devamla) - …köylüsü, hepsi vergisini öder, yasal olarak yaşar, hiçbir şekilde, yasa dışı hiçbir işe müdahale etmez ve İzmir’de yaşamaktan o insanlar onur duyar, gurur duyar. İzmir’de eğer İzmir’e yönelik bir sıkıntısı olan varsa veya bir beklentisi olan varsa, işte, yerel seçimler yakında, gelirler, aday olurlar, 30 ilçemizle birlikte, büyükşehrimizle birlikte, gelirler, demokrasi içerisinde yarışırlar ve herkes hem boyunun hem oyunun ölçüsünü alır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Osmanağaoğlu, buyurun, yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, İzmir Milletvekili Atila Sertel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, konuşmamın bütününü herhâlde arkadaşlar dinlemediler. Ben bu konuda, İzmir’le ilgili konuştuğumda, herhangi bir polemik konusu yaratmamak adına, hiç kimseyi kastederek konuşmadım, ben İzmir’in problemlerinden bahsettim. Eğer İzmir’in problemlerini bu arkadaşlarımız bilmiyorsa ona benim diyecek bir şeyim yok ama bizim İzmir’de tespit ettiğimiz problemler herkesin ayan beyan gördüğü problemlerdir. Bu konuda arkadaşımızın söylediklerini kabul etmiyorum. İzmir’deki sorunların çözülebilmesi için bir partili gibi değil, İzmir’de yaşayan bir İzmirli gibi davranmalarını talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Meral Danış Beştaş              Serpil Kemalbay Pekgözegü                 Habip Eksik

                     Siirt                                       İzmir                                     Iğdır

              Mahmut Toğrul                    Adnan Selçuk Mızraklı

                  Gaziantep                                Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Habip Eksik konuşacaktır.

Buyurun Sayın Eksik. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HABİP EKSİK (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli halklarımız; yaklaşık üç gün önce maalesef bu Meclis Anayasa’ya da aykırı bir şekilde yaklaşık 7 bin doktorun medeni ölümünü Meclis çoğunluğu olan AKP ve MHP oylarıyla Komisyonda kabul etmişti. Bugün Genel Kurul sürecinde bu hatadan bir nebze dönüldü fakat özrü kabahatinden beter şeklinde. 5’inci maddeyi değiştirip ne yaptı iktidar? İnsanların büyük emeklerle elde ettikleri diplomalarını dört yüz elli gün kullandırmıyor, hele bakalım daha ne zulümler planlıyor iktidar? İşte, yukarıdan emirle hareket ederseniz her şeyi böyle elinize, yüzünüze bulaştırırsınız.

Şimdi, bu 8’inci maddeyle ilgili elbette söyleyeceğimiz çok söz var yalnız demokrasi, adalet, eşitlik, barış olmadan bunları çok da tartışmanın bir gereği yok bence.

Buradan, öncelikle, işleri ellerinden alınmış yoldaşlarıma ve güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmayan yeni mezun kardeşlerime şunu demek istiyorum: Hemen enseyi karartmayın. Bu kadar zalimleşmelerinin sebebi, gideceklerini anladıklarındandır ve mücadelemizden korkmalarındandır. Evet, gidecekler, gidiyorlar, gidiyorsunuz. Sadece, gitmeden önce içimizdeki o güzel duyguyu, yeryüzünün o en büyük gücünü, sevgiyi yok etmek istiyorlar; buna izin vermeyelim çünkü Gandi’nin de dediği gibi “Sevgi, yeryüzünün en incelikli gücüdür.” Buna asla izin vermemeliyiz. Ey, zulmü kendine yol seçmişler bilin ki sizin zulmünüzden korkmuyoruz, korkmayacağız, boyun eğmiyoruz, diz çökmüyoruz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Vay!

HABİP EKSİK (Devamla) – Çünkü biz özgürlük mücadelesinin çocukları, Seyit Rıza’nın torunlarıyız. Biz sizin hilelerinizle, oyunlarınızla baş edemedik, bu bize dert oldu ama sizin önünüzde de diz çökmedik, bu da size dert olsun.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Vay! Bir alkış!

HABİP EKSİK (Devamla) – Sen konuşmak istediğin zaman gelip şey yaparsın. Burada hep sataşmak için duruyorsun, biliyoruz.

Bu coğrafyada sizin gibi zorbalara, zalimlere dün de direnenler oldu ve o zorbalar yenildiler.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hop! Düzgün konuş ama sensin zorba, sensin zorba.

HABİP EKSİK (Devamla) – Bugün de zalimlere ve zorbalara sonuna kadar direnecek olan Selahattin Demirtaş’lar, Figen Yüksekdağ’lar, Leyla Güven’ler var, biz varız, biz, biz milyonlar varız. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Hadi oradan!

HABİP EKSİK (Devamla) – Gideceğinizi gördüğünüzden dolayı bu kadar hırçınlaşıyorsunuz ve zalimleşiyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sensin hırçın ya, bak sensin hırçın.

HABİP EKSİK (Devamla) – Dinleyin, dinleyin arkadaşlar, dinleyin, hırçınlaşmayın, dinleyin arkadaşlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, sensin hırçın ya, baksana.

HABİP EKSİK (Devamla) – Sözlerime Adnan Yücel’in bir şiirinin dizeleriyle devam etmek istiyorum:

“Saraylar saltanatlar çöker/Kan susar bir gün/Zulüm biter/Menekşeler de açılır üstümüzde/Leylaklar da güler/Bugünlerden geriye/Bir yarına gidenler kalır/Bir de yarınlar için direnenler/Şiirler doğacak kıvamda yine/Duygular yeniden yağacak kıvamda/Ve yürek/İmgelerin en ulaşılmaz doruğunda/Ey herşey bitti diyenler/Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler/Ne kırlarda direnen çiçekler/Ne kentlerde devleşen öfkeler/Henüz elveda demediler/Bitmedi daha sürüyor o kavga/Ve sürecek/Yeryüzü aşkın ve barışın yüzü oluncaya dek!”

Şimdi, ben size şunu söylüyorum, hepinize tüm inancım ve samimiyetimle diyorum ki: Zalimler ve zorbalar sonsuza dek kazanmazlar, elbet bir gün kaybedecekler. Faşizm elbet kaybedecek. Şairin dediği gibi, yeryüzü aşkın, sevginin, eşitliğin, barışın adaletin yüzü oluncaya dek biz mücadele edeceğiz. Direnmek yaşamaktır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eksik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 8 – 14/5/1928 tarihli ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nun 5’inci maddesi ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İspençiyari ve tıbbi mevat müstahzaratın her türlü fenni ve iyi imalat uygulamaları şartlarını taşıyan, yeterli donanıma sahip bir laboratuvar veya fabrikada imali zorunludur.”

 

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                               Erkan Aydın                        Ömer Fethi Gürer

                   İstanbul                                    Bursa                                    Niğde

              Ali Fazıl Kasap                            Çetin Arık                        Neslihan Hancıoğlu

                   Kütahya                                   Kayseri                                  Samsun

              Gamze Taşcıer

                   Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer konuşacaktır.

Buyurun Sayın Taşcıer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi hekimleri açlığa mahkûm edecek, eczacılarımızı sebepsiz bir şekilde zor durumda bırakacak bir teklifle karşı karşıyayız. Komisyonda bunların pek çoğunda uzlaşma sağlanarak olumlu düzenlemeler yapıldı ancak yeterli değil. Toplum sağlığını düşünüyorsanız uyarılarımızı dikkate almalısınız. En nihayetinde bizim önerilerimiz sağlık içerisinde çalışanların, emek verenlerin talepleri, meslek örgütlerinin altını çizdiği düzenlemeler. Onlara kulaklarınızı tıkayarak yapılacak her düzenleme eksik, yanlış olacaktır. Bu yanlışlık sağlık söz konusu olduğunda geri dönülemez hatalar doğabilir tıpkı “Kriz var, tasarruf uyguluyoruz.” diyerek, halkın önceliği olan şeyleri kısmanın yanlışlığı gibi.

Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşüldü. Bütçe teklifine ya da uygulamalara bakıyoruz Cumhurbaşkanlığına alınan araçlara uygulanmayan tasarruf sağlıkta uygulanıyor. Şu an bizim uğraşımız yeni araçlar değil bulunmayan ilaçlar olmalı. “Yokluk var.” diyorum, “Önceliğimizi sıralayalım.” diyorum; sizce sağlıktan daha önemli ne olabilir? Önemli bir kısmı yaşamsal nitelikte olan tam 171 kalem ilacın üç aydan beri piyasada olmadığını biliyor musunuz? İhtiyacı olmayan bilemez. Keşke kimsenin ihtiyacı olmasa ama vatandaş ilaç yokluğunda perişan. Bununla birlikte belirli aralıklarla ve sınırlı sayıda piyasaya sürülen ilaçlar var. Bunlar da yine iktidarın yanlış ilaç ve kur politikası nedeniyle karşılaştığımız sorunlar.

Bakın, 8 Kasım itibarıyla 738 kalem ilaç piyasada belirli aralıklarla bulunamıyor. Tek bir yurttaşımız ilaca ulaşamadığı için hayatını kaybederse bunun vebalini hangimiz ödeyebilir? Bu durum toplum sağlığı açısından olduğu kadar ekonomi açısından da bir risk değil midir? Her fırsatta yerli ve millî vurgusu yapıyorsunuz, buna rağmen yerli ve millî bir ilaç politikası oluşturamıyorsunuz. İktidarın dışa bağımlı ilaç politikası yüzünden 1980’li yıllarda ilaç ihtiyacının yüzde 80’ini yerli üretimle karşılayan Türkiye, geldiğimiz noktada dışa bağımlılık oranını yüzde 20’den 60’a çıkardı. Bu mu yerlilik ve millîlik? İlaç endüstrisinde AR-GE faaliyetleri yeterince teşvik edilseydi, yerli ilaç üretimi özendirilseydi durum böyle olur muydu? Dışa bağımlılığı karakter hâline getirdiniz, ilaçta olduğu gibi ilaç hammaddesinde de dışa bağımlılık oranı yüzde 80 gibi büyük bir oran. Bu ekonomiyi de etkileyen yine önemli bir unsur.

Değerli milletvekilleri, sadece ilaçta mı yanlış politikalarınız? Sağlık çalışanlarının durumu çok mu iyi? Elbette değil. Bildiğiniz gibi TİTCK’da çalışan kamu eczacıları ve hekimler, kurumun döner sermaye geliri olmadığı için diğer kurumlarda çalışan ve aynı işi yapan meslektaşlarından daha az maaş alıyor. Bu durum hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı hem de eşit işe eşit ücret esasına da aykırılık teşkil ediyor. Bu durumda olan yüzlerce, binlerce insandan bahsetmiyoruz, bu durumda sadece 326 eczacı ve 36 hekim bulunuyor. Yani çok küçük maliyetlerle bu sorun düzeltilebilir. Kendileri, iktidar partisine ve bakanlara bu haklı taleplerini ilettiklerinde mali durumun müsait olmadığını, bütçenin yetersiz olduğunu söylüyorsunuz. Eğer sayıları 400’ü bile bulmayan bu insanların haklı taleplerini yerine getiremiyorsak bütçe yapmanın ne anlamı kaldı? Kamu eczacılarının haklı talebine para yok, Cumhurbaşkanlığına alınacak 44 araç için para var. Kamu eczacılarının haklı taleplerine para yok, Cumhurbaşkanının yazlık sarayı etrafındaki arazileri kamulaştıracak para var. Kamu eczacılarının haklı talebine para yok, Meclisin koridorlarına 1 milyon 350 bin liraya halı döşemeye para var. Bu insanların haklı talebinin maliyeti sarayın on beş günlük maliyeti bile değil ve siz bu insanlara “Para yok.” diyorsunuz. Para var ama her zaman söylüyoruz, bütçe bir tercih meselesi. Siz bütçeyi halk için değil, bir kişi için yaparsanız, sonucu bu olur.

Değerli milletvekilleri, temmuz ayında bu konuyla ilgili bir kanun teklifi verdim, daha sonra Sağlık Komisyonunda da bir önerge verdik ancak iktidar partisi milletvekilleri tarafından reddedildi. Eğer bizim teklifimizi kabul etmiyorsanız, siz verin, biz sizinkini destekleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Taşcıer.

GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Ama, bu sorunu çözmek zorundayız. Bu sorun çözülene kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi de net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Sözlerime son verirken şunu belirtmek istiyorum: Sadece yiyecekler, içecekler, radyasyon, çevre gibi etkenler değil, yanlış sağlık politikaları da halkın sağlığının en büyük düşmanıdır. Gelin, halkın sağlığıyla oynayacak düzenlemelerden vazgeçelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taşcıer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 8: 14/05/1928 tarihli ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nun 5’inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “İspençiyari ve tıbbi mevat ve müstahzaratın her türlü fenni ve iyi imalat uygulamaları şartlarını haiz, kafi tesisatı muhtevi bir laboratuvar veya fabrikada imali mecburidir.” ibaresindeki “imali mecburidir” ibaresinin “üretimi zorunludur” olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

          Metin Nurullah Sazak                     Nevin Taşlıçay                         Ümit Yılmaz

                  Eskişehir                                   Ankara                                   Düzce

                Sefer Aycan                             Hayati Arkaz

              Kahramanmaraş                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun’un 8’inci maddesinde değişiklik önergesi vererek benim de mensubu bulunduğum eczacılık mesleğinin yaşadığı sorunları dile getirmek için söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılında yapılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle SSK eczanelerinin kapanması ve hastaların ilaçlarını serbest eczanelerden almasıyla hem vatandaşlarımızın ilaç alım hizmeti hem de eczacılarımızın sağlık danışmanlığı vatandaşlarımızın aldığı sağlık hizmet kalitesini artırmıştır. Ancak bu balayı dönemi meslektaşlarımız açısından çok kısa sürmüştür. Sağlık Bakanlığının ilaç fiyatlandırma politikasındaki değişiklikler, eczacıların üzerine vazife olmamasına karşılık muayene ücretlerinin eczanelerden tahsilatı, sağlık uygulama tebliğinde sık yapılan değişiklikler ve benzeri sorunlar eczacılarımızı mesleki açıdan zor durumda bırakmıştır.

Her ne kadar meslektaşlarımıza verilen reçete hizmet bedeli ücretleri iyileştirme gibi görünse de sağlıkta dönüşümün en ağır bedelini maalesef eczacılarımız ödemiştir ve ödemeye devam etmektedir. Özellikle ilaç fiyatlandırmasında euro kurunun 2,69 TL gibi gerçek kur fiyatının yarısından bile az olması hem eczacılarımızı ekonomik olarak zor durumda bırakmakta hem de özellikle ithal ilaçların bazılarının temininde güçlük çıkarmaktadır. Eczacılarımızın isteği, bir an önce kurdaki fiyatlandırmanın düzenlenmesidir. Aksi takdirde, işletme maliyetleri her geçen gün artan eczanelerimizin ekonomik açıdan yaşadıkları zorluklar dayanılmaz hâle gelecek ve birçok serbest eczane kapanmak durumunda kalacaktır.

Eczacılarımızın problemleri sadece bunlarla kalmamaktadır. Bazı ilaç firmalarının keyfî olarak uyguladığı, daha doğrusu uygulamadığı kamu kurum iskontosunu vermemesi ve kurum tarafından herhangi bir yaptırımın bu firmalara uygulanmaması sorunlardan bir tanesidir.

Eczacılarımızın nöbette yaşadığı sıkıntıların başında gelen, bugün de görüştüğümüz sağlıkta şiddet sorunu oldukça önemlidir. Birçok meslektaşımız gecenin ilerleyen saatlerinde nöbette saldırıya uğramaktadır. Nöbetlerde eczacıların güvenli kamu hizmetini sunmalarına yönelik önlemler bir an önce alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, internette ve bazı satış noktalarında satılan, ne idiği belirsiz, ruhsatsız, endikasyon belirtilerek sunulan ürünler “bitkisel ve zararsız tedavi” adı altında halk sağlığını tehdit etmekte ileri aşamaya gelmiştir. Bu şekilde ilaç temin eden birçok vatandaşımız ağır sağlık problemleri yaşamış, bazıları hayatını kaybetmiştir. Konuyla alakalı çalışmalar ve iyileştirmeler önceki dönemde yapılmışsa da yetersizdir.

Serbest eczanelerin yanı sıra kamuda çalışan eczacılarımızın sorunları da oldukça fazladır. Özellikle SGK’de çalışan eczacılar ile Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan eczacıların özlük haklarındaki farklılıkların bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Kamuda çalışan eczacılarımızın özlük haklarında geçen haftalarda Mecliste yapılan düzenleme doğru ama maalesef eksiktir. Hekim ve diş hekimlerinin emekli maaşlarında yapılan iyileştirme maalesef eczacılarımıza yapılmamıştır. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda eczacılık fakültelerinin sayısındaki plansız artış, önümüzdeki dönemde eczacı istihdam sorununun yaşanacağının açık bir göstergesidir. İstihdam sorununun çözümüne yönelik ikinci eczacılık ve yardımcı eczacılık konuları oldukça önemlidir. Özellikle yardımcı eczacılık kanununun getirilmesine rağmen yönetmeliğin hâlen çıkmaması yeni mezun arkadaşlarımızı zor durumda bırakmaktadır. Yardımcı eczacılığın görüştüğümüz kanun teklifinden çıkarılması, yeni bir kafa karışıklığına mahal vermeden yönetmeliğin bir an önce düzenlenmesi gerekmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinde yer alan “mecburidir” ibaresinin “zorunludur” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Tuba Vural Çokal                          Ayhan Erel                           İsmail Koncuk

                   Antalya                                   Aksaray                                  Adana

             Fahrettin Yokuş                          Tamer Akkal

                    Konya                                     Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Vural Çokal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “sağlıkta şiddet tasarısı” adı altında önümüze bir yasa getirildi fakat burada dikkat çeken en önemli madde 5’inci maddeydi. Evet, 5’inci madde Sağlık Komisyonunda çok şiddetli bir şekilde tartışıldı ve Genel Kurulda, en azından belli maddelerinde yumuşama yapıldı. Bundan dolayı teşekkür ediyoruz.

Ben de bir hekimim ve bu yasa tasarısı tartışıldığında öğrencilik yıllarıma geri gittim, düşündüm, 5,5 yaşında ilkokula başladım ve yirmi iki-yirmi üç yıllık bir eğitimden geçtim ve 6’ncı sınıftaki en büyük hayalim TUS sınavını kazanmaktı, uzman olmaktı. Evet, bu yasa tasarısında getirdiğiniz düzenlemelerle belki KHK’yle ihraç edilmiş uzman hekimlerin özel hastanelerde çalışmasına izin veriyorsunuz ama 6’ncı sınıf öğrencilerinin bütün hayallerini yıkıyorsunuz, bütün hayallerini yıkıyorsunuz. Bir gün seçim bölgenizde bu hekimlerle yüz yüze geleceksiniz ve bu hekimlere nasıl bir açıklama yapacağınızı çok merak ediyorum. Yani bu TUS haklarının ellerinden alınması kabul edilebilir bir şey değildir diye düşünüyorum.

Tasarının 24’üncü maddesi sağlıkta şiddetle ilgili getirdiğiniz bir öneri. Yani burada getirdiğiniz öneride kolluk güçleri geliyor ve savcılığa suçu işleyen kişiyi götürüyorlar. Yani bir hekim olarak ben şiddete uğradığımda evet, kolluk güçleri gelecek, bana şiddeti yapan kişiyi savcılığa sevk edecekler sonra ne olacak, yani sonra ne olacak? Biz hastayı tedavi etmek için eğitim alıyoruz. Yani, bizim şiddete uğramamız kabul edilebilir gibi bir şey değildir. Siz bir bankaya gittiğinizde banka memuru 12.30’da “Evet, gişe kapandı, şu anda işleminizi yapamıyorum.” dediğinde şiddet uygulayabiliyor muyuz? Yani neden doktora bu kadar şiddet uygulama konusunda buradan bir yasa tasarısı gitmiyor? Neden bu Meclisten çıkmıyor? Yani bütün doktorların istediği bu. Bu doktorlara verilen bir ödül müdür yani? Savcılığa sevk etmek.

2017 yılı sonu itibarıyla on beş senede sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarında yüzde 68 oranında bir artış yaşandığı görülüyor. 2013 yılıyla 2018 yılları arasında her saat başı bir sağlık çalışanının şiddete maruz kaldığı görülüyor. Yine, nisan 2018 tarihine kadar son altı yılda sağlık çalışanlarına yönelik 68.375 şiddet vakasının geçtiği görülmektedir.

2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı ilk uygulanmaya başladığı zamandan bu yana biz doktorlar söylüyoruz: Bu program piyasa odaklı bir programdır, bu program sağlık hizmetine meta, hastaya müşteri gözüyle bakmaktadır. Evet, bu programda nitelik değil, nicelik esastır, bütün bunlar hekim ile hastayı karşı karşıya getirmektedir. Evet, gene çok üzülerek söylüyorum ki biz hekimler haklı çıktık. Ne dendi? “Sağlıkta kuyruk olmayacak. Alacaksın nüfus cüzdanını eline, gedeceksin hastaneye istediğin saatte, istediğin hekime, istediğin şekilde muayene olabileceksin.” Ne oldu peki? Hastanede kuyruklar oluşmaya başladı. Performans yasası ne getirdi? Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar çok para alırsın. Hekim ne yaptı? Daha çok hasta bakmaya başladı, endikasyonu olmayan daha çok ameliyat yapmaya başladı. Ne oldu bu sefer? Hasta mağduriyetleri ortaya çıktı. Bunların bir an önce düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, Sağlıkta Dönüşüm adı verilen bu sistemle vatandaşa parasız, sırasız, sorunsuz bir sağlık hizmeti vaat edildi ama bu istenildiği gibi olmadı.

Burada, doktorlar ve sağlık personeli, kendini 7/24, esnek, kuralsız, baskı ve risk altında bir ortamda çalışırken buldu. Hastayı müşteri olarak gören bu uygulamaya tüm STK’lar karşı çıkmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı hâlâ biz sağlıkçılara kulaklarını tıkamaya devam ediyor.

Ben, son olarak bir hekim arkadaşımın bana gönderdiği bir metni okumak istiyorum buradan izninizle: “Evet, bu yasa teklifi doktora verilen bir ödüldür. Bu ödül, daha lisedeyken çocukluğunu kaçırmanın ödülüdür. Bu ödül, zorlu üniversite sınavında gecesini gündüzüne katıp bu ülkenin en zeki insanlarının arasında olmanın ödülüdür. Evet, bu ödül, üniversitede sınavlar, kadavralar, sözlüler, nöbetler, ölümler arasında sıkıştırılmaya çalışılan koskoca kaçan altı yıllık bir hayatın ödülüdür. Bu ödül, TUS denilen ömür törpüsü bir sınava gençliğini, saçlarını ve hatta sağlığını feda etmenin ödülüdür. Bu ödül, dört beş yıllık asistanlık süresince hastaneyi evi bilmenin, evinden çok hastanede, bazen sedyede…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Vural Çokal.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – “…bazen sandalye üzerinde yarım saatlik tavşan uykusu derinliğinde uykuların ödülüdür. Bu ödül, otuz altı saatlik uykusuz nöbetlerin, kaçırılan bayram günlerinin, nöbet çıkışı eve gelip üstündekilerle bir köşede uyuyup kalmanın ödülüdür. Bu ödül, en ufak bir şeyde ‘Aman doktor, yetiş.’ cümlesi daha soğumadan hastana müdahale ederken kendin hasta olduğunda kolunda serumla işine devam etmenin ödülüdür. Bu ödül, hiçbir zaman alamayacağın maaşlarla suçlanmanın ödülüdür. Bu ödül, hayatını başka hayatlara adamanın ödülüdür.”

Ödülünüzü kutluyorum sevgili meslektaşlarım.

Hepinize teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural Çokal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır; bir önergenin sadece gerekçesini okutacağım, diğerlerini de okutup işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Tülay Hatimoğulları Oruç                    Züleyha Gülüm                   Tuma Çelik

                          Adana                                      İstanbul                          Mardin

                    Hasan Özgüneş                              Ahmet Şık

                         Şırnak                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Söz madde ile 1262 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinin birinci fıkrasının "Müstahzar olmamakla beraber hastalıkları teşhis ve tedavi ettiği beyanı ile herhangi bir ürünün satışını, pazarlamasını veya reklamını yapanlar bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklindeki üçüncü cümlesinde yer alan "ve” ibaresinin "veya” olarak değiştirilmesi teklif edilmiştir. Ancak söz konusu ibarenin teklifteki gibi değiştirilmesi durumunda genelde cildiye doktorlarının eczacılara majistral (el ile) olarak yaptırdıkları karışımın yapılması engellenecek ve sonuç itibariyle birçok hastanın mağdur olmasına neden olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 9- 1262 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “nümuneler Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletince” ibaresi “numuneler Sağlık Bakanlığı tarafından veya bakanlıkça yetkilendirilmiş olan laboratuvarlarda” şeklinde değiştirilmiştir.”

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                           Ömer Fethi Gürer                         Çetin Arık              

                   İstanbul                                    Niğde                                   Kayseri

              Ali Fazıl Kasap                      Neslihan Hancıoğlu                      Mürsel Alban

                   Kütahya                                   Samsun                                   Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın konuşması vardır.

Buyurun Sayın Alban. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanca yaşayabilmenin en önemli iki ayağı vardır; biri eğitim, biri sağlık sistemidir fakat AKP iktidarının on altı yılıyla birlikte önce eğitimde, daha sonra da sağlıkta çöküş dönemi başladı. Sayenizde yalan rüzgârlarının 16’ncı yılına girmiş bulunmaktayız.

AKP olarak, yönetim başına geldiğiniz ilk yıllarda Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı ilan ettiniz, sağlıkta reformlar yapacağınızı iddia ederek sağlık sistemini çökerten düzenlemeler yaptınız. “Sağlıkta dönüşüm” adı verilen reform çalışmalarıyla sağlığı temel bir hak olmaktan çıkardınız, sağlık hizmetlerini hızla piyasaya devrettiniz.

Sizin döneminizde sağlık alanlarındaki yıkım politikalarından halkımız kadar sağlık çalışanları da nasibini aldı. Uzman doktor açığı nedeniyle özellikle acil servislerde yeterince hizmet veremediniz, sağlık çalışanlarıyla halkı karşı karşıya getirdiniz. Sağlık çalışanları bir yandan iktidarınızın emek düşmanı politikasının hedefi olurken bir yandan da onlara saldıranların ve cinayetlerin hedefi hâline geldi.

“Sağlıkta çağ atladık.” dediniz, acil servislerde tekerlekli sandalye ve personel olmadığı için tansiyonu 19’a çıkmış hastaları yürüterek içeriye aldınız, yatak olmadığı için ayakta tedavi etmeye çalıştınız.

“Hastanelerdeki kuyruğa son verdik.” dediniz, hastalara aylar sonrasına randevu vererek evde bekleme dönemini başlattınız. Hastalık randevuyla mı geliyor ki siz, hastalara randevu veriyorsunuz, günlerce bekletiyorsunuz?

Kamuda uygulanan performans sistemiyle hekimler yaptıkları tedavilere karşılık gelen puanlara göre ek ödeme almaktadırlar. Son zamanlar hekimlerden insanca yaşayabilmek, gelir elde etmek için akıl almaz puanlar yapılması isteniyor. Bu puanların nitelikli sağlıklı koşullarda yapılmasının imkânı hekimler için kaldırılmıştır.

“Vatandaş ilacını istediği eczaneden, üstelik ucuza alıyor.” diyorsunuz fakat Sosyal Güvenlik Kurumu birçok ilacı ödeme listesinden çıkarmıştır. Bu ilaçların parasının tamamını vatandaşlar cebinden ödüyor, üstelik SGK hesaplama yaparken eş değer ilaçların en ucuzunu esas almaktadır, aradaki fark da hastaların cebinden çıkmaktadır. “Hortumları kestik, yolsuzlukları bitirdik.” diyorsunuz. Sağlıktaki yolsuzluklar bitmek bir yana katbekat arttı. Sağlık sektörü yolsuzluklarla birinciliği hiçbir sektöre kaptırmadı.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Muğla’daki sağlık alanındaki sorunlara değinmek istiyorum. AKP’nin sağlık performansından faydalanan tek kesim özel hastane patronları olmuştur. AKP’nin döneminde Sağlık Bakanlığının hastane sayısı çok az oranda artarken özel hastane sayısı yüzde 100’ü geçmiştir. Muğla ilimizde -konuyla ilgili olarak örnek vermek istediğim- faaliyet göstermekte olan Muğla Devlet Hastanesi, 2011 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesiyle yapılan protokol sonrası Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. 2011 yılından bu yana ilimizde ikinci basamak devlet hastanesi bulunmamaktadır. Yanı başımızdaki illerde, Aydın’da, Denizli’de en az 2 devlet hastanesi ve 1 üniversite hastanesi bulunmaktayken turizm sezonunda nüfusu 12 milyona yaklaşan ilimizde ise tek hastane olması sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştırmakta hatta sağlık hizmetleri alınamamaktadır. Mevcut hastanemiz 501 yatak kapasiteliyken 29/10/2017 tarihinde taşındığımız yeni hastane 567 yatak kapasitesindedir, yeterli değildir. Merak ediyorum, sadece 66 yatak için mi yeni bir hastane açtınız? Yıllardır Muğla’mıza hizmet veren 501 yataklı hastaneyi kapatarak atıl duruma neden getirdiniz? Hastaneye yatırılan hastaların hemen her gün yatak bulamadığı, doktorlar tarafından yatış verilen hastaların yatışı iptal edilmekte veya hasta uzun saatlerce ayakta bekletilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Alban.

MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Peki, toparlıyorum hemen.

Kısaca, sağlık alanında AK PARTİ’nin politikaları artık iflas etmiştir. Bu iflasın faturası da halkımız ve emekçi hekimlere çıkartılmıştır. Konuşmamın sonunda, bu kürsüde, zor şartlarla, kısıtlı imkânlarla hizmet üretmeye çalışan, bu kötü şartlar yetmiyormuş gibi AKP iktidarının sağlık politikaları nedeniyle canlarından bezdirilen sağlık çalışanlarına sesleniyorum: Direnin hekimler, direnin hemşireler, direnin tüm sağlık emekçileri, direnin sağlıkta hizmet alamayan Muğla halkı, direnin sağlığı bozulan Türkiye diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Alban.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin” 9’uncu maddesinde yer alan “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki belgesi verilen” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Fahrettin Yokuş                          Tamer Akkal                            Ayhan Erel

                    Konya                                     Manisa                                 Aksaray

            Hayrettin Nuhoğlu                                                                   İsmail Koncuk

                   İstanbul                                                                                Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve İYİ PARTİ adına saygıyla selamlıyorum.

Dün bir saldırı sonucu Hakk’a uğurladığımız DİSK’e bağlı LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan Bey’e Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Yemen’de büyük bir dram yaşanıyor, her on dakikada 1 çocuk ölüyor, Yemen halkı perişan, eğer tedbirler alınmazsa toplu ölümler gerçekleşecek. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Yemen’le ilgili bir duyarlı bildiri yayınlamasını buradan talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclise geldiğimiz günden beri her konuşmacının FETÖ söz konusu olduğu zaman “iltisak” ve “irtibat” kelimelerini kullandıklarını gördük. Arapça’dan dilimize gelen bu kelimelerin ne anlama geldiğini artık hepimiz çok iyi biliyoruz ama bu kelimelerin… Kimini cezaevine doldurduğunu, kimini bakan yaptığını, hatta bazılarını Diyanet İşleri Başkanı yaptığını gördük. İlginçtir, şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı yapan muhterem, FETÖ’nün Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun Yönetim Kurulu üyesi, meşhur Abant Platformu’nun daimî katılımcısı, yetmez, Kimse Yok Mu Derneği’nin müdavimi. Allah aşkına, bu Mecliste kim kimi kandırıyor? Bu FETÖ iltisaklısı adam bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyorsa -AK PARTİ’liler olarak söylüyorum- daha sizin bu ülkede çok işiniz var. Eğer siyasi ayağına dokunabilseydiniz, eğer siyasi ayağından kaçmasaydınız belki biraz aklanırdınız ama bu Diyanet İşleri Başkanı orada olduğu sürece sizlere biz haklı olarak “FETÖ’cüleri koruyanlar” demeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, sizlere Millî Eğitim Bakanından da söz etmek isterim. Sayın Bakan “Efendim, yanlış savunma yaptık Andımız’la.” diyor. Ee? “Bu yanlış savunmanın bedelini iki üç bürokrata ödettik.” diyor. Ne güzel ya! Sen nesin Sayın Bakan? Onurluysan bunun bedelini ödersin, istifa edersin. Var mı öyle? Türklüğe, beş bin yıllık Türk milletine hakaret edilecek “Pardon, bundan haberim yoktu, benim bürokratım yapmış.” Böyle devlet yönetilmez. Böyle devlet yönetirseniz bu devlet bir yere de gidemez.

Değerli milletvekilleri, gelelim pancar çiftçisinin sorunlarına. Fabrikaları özelleştirmeye kalktınız, elinize yüzünüze bulaştırdınız, yarısını sattınız yarısını satamadınız, süresinde satamadınız. Pancar çiftçisini perişan ettiniz, yetmedi parasını vermediniz zamanında, yetmedi pancarın oranını düşürdü özel firmalar, özel sattığınız şahıslar. Taşıyan kamyoncular perişan, malının parasını iki ayda alamayan pancar çiftçisi perişan. Özelleşen fabrikalardan 2 bin civarında işçi atılmış, birçok işçi sürgüne gönderilmiş. Allah aşkına, sizin derdiniz ne? Bunları satarak Cargill’e mi çalışıyorsunuz, Amerika’ya mı çalışıyorsunuz? Saatlerdir sağlıkla ilgili konuşuyoruz. Yani bu millet şekerpancarından üretilen şeker yerine kamıştan üretilen şeker mi yesin? Derdiniz bu mu? Onun için, yaptığınız her iş sakat ve bu sakat işleri yapmaya devam ediyorsunuz ama biz de buradan söylemeye devam edeceğiz. Pancar çiftçisinin hakkını verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Pancar çiftçisi sizlere çuvallar dolusu oy verdi hâlâ da vermeye devam ediyor ama siz bir gün onları dinlemediniz. Dünyanın neresinde var bir hafta, on gün fabrikanın önünde malını teslim etmek için beklemek? Ondan sonra, özel sektöre sattığınız fabrika polarını ölçecek pancarın, firesini ölçecek güya pancarın yüzde 30’a kadar indirecek. Yazık değil mi ya benim çiftçime? Siz, Allah aşkına adınızdaki şu “Adalet” lafını bir daha değerlendirin, bunu bir daha değerlendirin, partinizin adını değiştirin diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yokuş.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size söz vereceğim ama herkes arayı bekliyor. Şöyle Akbaşoğlu, isterseniz aradan sonra…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, şu anda…

BAŞKAN – Ama siz “Sadece bir cümle” diye başladığınızda çok uzun sürüyor, lütfen. “Kısaca, kayıtlara geçmek üzere” diye başlıyorsunuz sanırım.

Mikrofonu açıyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle Sayın Başkan: Yani hiç konuşmayalım aslında ama “Adalet ve Kalkınma Partinizin ismini değiştirin.” diye başlayan, sağlıkla ilgili bir kanun teklifinde sağlık dışında her şeyi yalan yanlış sıralayan bir konuşmaya da, müsaadenizle, bir cümle olsun cevap verelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Size “yalancı” dedi.

BAŞKAN – Yani, müsaade ediyorum, siz de takdir edin, sürekli söz veriyorum zaten.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: “Amerika’ya mı çalışıyorsunuz?” gibi bir cümle var, efendim, Millî Eğitim Bakanını istifaya davet var, birçok, böyle, ilgisi olmayan hususlar, bodoslama birçok husus burada zikrediliyor. Buna cevap vermeyeceğiz de neye cevap vereceğiz?

BAŞKAN – Verin.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii. Estağfurullah.

Şöyle Sayın Başkanım: Sonuç itibarıyla bu konuşmaların hepsini reddediyor ve iade ediyorum.

Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanımız da gereğini yapmış, yanlış ibareler kullanan ilgili avukat ve bürokratı görevden almıştır. Dolayısıyla, oradaki bir bürokratın yapmış olduğu işlemi Sayın Bakana hamletmek doğru değildir, Bakan gereğini yapmıştır çünkü, kendisinin bilgisi dışında olan bir şeyle ilgili itham edilemez. Aynı zamanda, hiçbir FETÖ’cü bürokrat da biline biline görevinde asla bırakılmaz ve bırakılamaz.

Bizim ismimiz “Adalet ve Kalkınma”dır. Biz adaletin de gereğini, kalkınmanın da gereğini bu millete elhamdülillah tattırdık, bunun da herkes bilincinde olsun.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN CESUR (Isparta) – Niye araştırma komisyonu kuramıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yokuş, yerinizden.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Yalancı” dedi adama Sayın Başkanım, buna yerinden olur mu ya! “Yalancı” dedi ya, açıkça sataşma.

BAŞKAN – Bırakın kendisi talep etsin Sayın Altay, kendisi talep etsin, lütfen, onun da grup başkan vekili var.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “Yalancı” değil, “yalan yanlış”.

BAŞKAN – Buyurun siz, yerinizden.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, “Yalancı” dedi ya!

BAŞKAN – Siz ne istiyorsunuz Sayın Yokuş?

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Efendim, kürsüden konuşmak istiyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, ben yerimden konuştum ve sataşmadım.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sataşmadan dolayı kürsüden söz istiyorum.

BAŞKAN – Grup başkan vekili olmayınca, sataşmadan…

Buyurun, tamam, iki dakika süre veriyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – O zaman biz de alacağız.

BAŞKAN – Usulen şöyle olur: Sataşmanın gerekçesini açıklarsınız, ben de takdir ederim, ona göre söz veririm. Yine de buyurun diyorum, siz iki dakika konuşun Sayın Yokuş.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın milletvekilleri, sabahtan beri pek çok konuşmacı burada pek çok şey söyledi, anlaşılan bir benim konuşmam zorunuza gitti. Ben yalan yanlış söylemedim, hepsini doğru söyledim. Ne oluyor, hayrola? Yani, Mecliste yeniyiz diye böyle bir şeyiniz mi var?

Şunu söyleyeyim değerli milletvekilleri: Ben kırk yıl devlette, devletin nasıl yönetildiğini bilen biriyim; on beş yıl FETÖ’cülerle sizin el ele, kol kola ülkeyi nasıl yönettiğinizi de bilirim. 60 tane kamu kurumu sendikasının üyelerinden oluşan bir sendika başkanıydım. Şimdi, onun için, sakın ha sakın bana “yalan yanlış” demeyin, benim sözlerimin hepsi doğrudur. FETÖ noktasında, FETÖ’nün yasa dışı dinlediği bir sendika başkanıyım. Onun için, bu konuda hepiniz günahkârsınız, vebaliniz var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya, hadi oradan! Bir işi bulmuşsunuz, tutturuyorsunuz böyle.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Eğer bu ülkenin…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başka malzemen yok, malzeme bulmamışsın.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Cumhurbaşkanımız da dinlendi.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Dinleyin, dinleyin, dinlemesini öğrenin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Recep, başka iş yap sen, bu işleri bırak artık, her dönem aynı işi yapıyorsun. Rahat ol, dinle.

BAŞKAN – Sayın vekiller, lütfen hatibin konuşmasını bölmeyelim.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Bu ülkenin Cumhurbaşkanı…

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – O da dinlendi, o da dinlendi.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - …FETÖ’ye “Ne istedin de vermedik?” diyorsa, her istediğini vermişse, kimin malını verdi? Benim vergilerimden verdi.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Cumhurbaşkanı da dinlendi, Cumhurbaşkanı da dinlendi senin gibi.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Zehir zıkkım olsun verilenler, zehir zıkkım olsun neyi verdiyse! Benim vergilerimle verdi. Öyle yağma yok, öyle yağma yok!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen ne vergisi verdin? Sendika başkanlığı…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başka malzemen yok mu? Başka malzemen kalmamış herhâlde.

FARHETTİN YOKUŞ (Devamla) - FETÖ’yü kendi içinizde arayacaksınız, yalanı da kendi içinizde arayacaksınız. Hadi oradan, hadi! (İYİ PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yokuş.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu, yerinizden mi söz istiyorsunuz?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, FETÖ’yle mücadele eden parti AK PARTİ’dir, bunu bütün dünya görmektedir.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Yetiştiren kim? Büyüten kim, büyüten? Büyüten kim?

METİN ERGUN (Muğla) - Yemin et(!)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, FETÖ kırk yıl önce devletin içine sızdırılmış bir teşkilat…

METİN ERGUN (Muğla) – Göktürklerde başladı, Oğuzlarda başladı!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …olduğu anlaşıldığından itibaren AK PARTİ gerekli tedbirleri almak suretiyle devletten temizleme fonksiyonunu icra etmektedir. Dolayısıyla bunun şahidiyiz hep beraber. Bunu inkâr edici bir tutum ve davranış ve yaklaşım gerçeği değiştirmez. Bir yalan tekrarlanmakla gerçek olmaz ve güneş balçıkla sıvanmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, burada hakikaten hatibe muhatap olmak nedeniyle ve gerçek dışı birtakım ithamlar nedeniyle söz alarak cevap vermek mecburiyetinde kaldığımız için söz alıyoruz, yoksa kanunların görüşülmesine devam ediyoruz. Her bir hatip konuşmasına gerçeklikle bağlı olarak devam etmeli, yoksa ithamın sonu yok. Ama Goebbels taktiğiyle bir yalanın, bir yanlışın propaganda amacıyla tekrarlanmasıyla hiçbir zaman yalan, yanlış gerçeklik, hakikat noktasına erişemez. Bunun böyle bilinmesini ve kayıtlara geçmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, öncelikle, sayın grup başkan vekilinin kürsüdeki hatibin nasıl konuşacağına dair bir cevaz vermesi mümkün değil. Burası milletin kürsüsü. Çıkan dilediği gibi kanun ve nizamlar çerçevesinde konuşabilir.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – İç Tüzük’e uygun, temiz bir dille.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Dolayısıyla “Siz şöyle konuşmalısınız, siz böyle konuşmalısınız.” diyebileceğiniz bir tek yer var: Arkanızdaki grup, burası değil. Böyle bir şey yok. Bunu kabul etmiyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Beğenmeyebilirsiniz, hoşunuza gitmeyebilir, bu sizi rahatsız edebilir ama milletin kürsüsünden konuşmaya engel olamazsınız.

Teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Milletin kürsüsünden hep beraber doğruyu söyleyelim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.16

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                     Neslihan Hancıoğlu                        Ali Şeker

                    Niğde                                    Samsun                                 İstanbul

                 Çetin Arık                            Ali Fazıl Kasap                         Veli Ağbaba

                   Kayseri                                   Kütahya                                 Malatya

Madde 10 – 1262 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “ve” ibaresi “ya da” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz haftalarda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı her kesimden insanın sokakta kutladığını gördük. Maalesef, AKP döneminde bütün resmî bayramların yasaklandığını da hep beraber biliyoruz.

AKP, ilk kez, cumhuriyet kutlamalarını başkent dışında… Ankara’da kutlamadı. Ankara’da kutlanmamasının sebebini de biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, örgütlü bir, Atatürk ve laik demokratik cumhuriyet düşmanlığıyla karşı karşıyayız. Niye Ankara’da kutlanmadı? Çünkü Ankara cumhuriyetin başkenti. Devletin her kademesinde Atatürk ve cumhuriyeti savunan insanların tasfiye edildiğini biliyoruz. Yine, cumhuriyet değerlerini savunan insanların mülakatlarda devlete sokulmadığını da biliyoruz ama her gün Atatürk’e, cumhuriyete küfredildiğini de görüyoruz. Bu küfreden insanların AKP tarafından ödüllendirildiğini ibretle izliyoruz. Atatürk düşmanlığının âdeta kamuda yükselmenin, itibar görmenin ve de para kazanmanın bir yolu olduğundan hiç kuşkumuz yok. Bir gün bir öğretmen paylaşımında Atatürk’e “şeytan” diyebiliyor, diğer bir başka gün gazeteci olduğu iddia edilen ve her devrin uşağı olan bir alçak tarafından 10 Kasımda genelevin açık olup olmadığı yazılabiliyor. Hükûmetin kollayıp AKP’li belediyelerin kadrolu olarak konuşmacı yaptığı Süleyman Yeşilyurt gibi meczuplar Atatürk’ün manevi kızına Çankaya’nın gayrimeşru eşi olduğunu söyleyebiliyor. Yine saray sofrasında oturan bir başka kişi, Atatürk’ün annesinin namusuna dil uzatabiliyor.

Bunları uzatmak mümkün ancak geçtiğimiz 9 Kasımda, Atatürk’ün tam ölüm yıldönümüne rastlayan günde, Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan bir zat basın bülteni göndererek bir fotoğraf paylaştı. O fotoğraf tarihe geçecek bir fotoğraf çünkü o koltukta oturan zat… Bu fotoğraf tarihe geçecek ve hafızalara kazındı. Kim bu? “Keşke Yunan galip gelseydi.” “Vasiyetimdir, Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin.” “10 Kasımda 9.05’te kenefe gidin.” “Atatürk heykellerinin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceğimiz günler yakındır.” diyen bir meczubu, bir Atatürk düşmanını Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ziyarete gitti. Gelen tepkiler üzerine, bunun insani bir ziyaret olduğunu söyledi.

Devletin verdiği cüppe ve sarıkla özel bir ziyarete gidilmediğini herkesten iyi Ali Erbaş bilir. Bu, açıkça utanmazlıktır. Bu, Atatürk’e karşı yapılmış büyük bir terbiyesizliktir. Diyanet İşleri Başkanı derhâl istifa etmelidir. Herkes bilsin ki Ali Erbaş bu saatten sonra Atatürk’ü seven, cumhuriyete inanan hiçbir insanın Diyanet İşleri Başkanı değildir, ona da saygı göstermediğimizi, onu tanımadığımızı bütün Türkiye’nin de bilmesini istiyoruz. Atatürk’e hakaret eden birine saygı gösteren, önünde diz çöken birine ne yapılır, onu da siz takdir edin.

Bu konuyla ilgili AKP’nin tutumunu ibretle izliyoruz ve üzülerek söylemek isteriz ki bunu onaylayan bir tutum içerisinde açıklamaları da görüyoruz. Yine, bu AKP’den aldığı güçle bu meczup “Rejimi, şeriattı gâvurluk yaptı.” diyor, AKP’den aldığı güçle.

Değerli milletvekilleri, Atatürk’ün aynı kanunla kurmuş olduğu yani hem Diyanet İşleri hem Genelkurmay Başkanlığı kanunla kuruluyor, Genelkurmay Başkanı, şu anda Millî Savunma Bakanlığı koltuğunda oturan zatımuhterem de Atatürk’ün kızına laf söyleyen bir köşe yazarı müsveddesine ziyarete gidebiliyor, nezle olduğu için ziyarete gidebiliyor. Bu, Atatürk’ün koltuğunda oturan Genelkurmay Başkanı, eski Genelkurmay Başkanı, Mehtap Yılmaz’ı hastanede ziyaret ediyor. Herkes bilsin ki bu ziyaretler tesadüfen yapılmış bir ziyaret değildir. Atatürk’ün kurduğu kurumun başındaki zatlar, Atatürk’e küfreden insanları bilinçli bir şekilde, organize bir şekilde ziyaret etmekte.

Konuşmamın başında söyledim, organize bir Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığıyla karşı karşıyayız. Andımız tartışması aynı şekilde. Andımız’da itiraz edilen şey ne ırkçılık ne başka bir şey, orada geçen Atatürk ismi. Yine İş Bankası tartışmasında amaç CHP değil, amaç Atatürk’ün mirasıdır. Yapılmak istenen şey, organize bir şekilde yapılmak istenen şey Atatürk’ün mirasını yok etmektir.

Hiç kuşkusuz en büyük mirası Atatürk’ün cumhuriyettir, laik demokratik cumhuriyettir. Yaşadığımız coğrafyaya bir bakınca, cumhuriyet, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize her gün gösteriyor. Her gün bir kez daha görüyoruz ki cumhuriyet hepimiz açısından, bu ülkede yaşayan herkes açısından hava kadar, su kadar önemlidir.

Değerli arkadaşlar, her şeye rağmen, AKP’ye rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağbaba.

Buyurun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – …Türkiye hâlâ diğer Müslüman ülkelerden üstün gözüküyor. Bir bakın örnek alınan ülkelere, yukarıdan bakın; Pakistan’a, Afganistan’a, Bangladeş’e, İran’a, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Suudi Arabistan’a, Yemen’e, Tunus’a bir bakın; hepsinde kan var, göz yaşı var, yoksulluk var; bir de Türkiye'ye bakın. Bunu herkes bilsin ki Türkiye Suriye değilse, Irak değilse, insanlar mezhebinden dolayı katledilmiyorsa, kızlarımız köle pazarında cariye gibi satılmıyorsa bunu laik demokratik cumhuriyete borçluyuz; bunu, sizin her gün küfrettiğiniz, “iki ayyaş” dediğiniz, bu toprakların yetiştirmiş olduğu en büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz.

Ben bu Atatürk düşmanlığı karşısında toplumun göstermiş olduğu tepkinin çok önemli olduğunu bir kez daha yinelemek istiyorum. AKP'nin de bu konudaki tavrını merak ettiğimizi, duymak istediğimizi… Bu meczuba yapılan ziyaretin ne anlama geldiğini merak ediyoruz. Sarayın sofrasında oturan bu soytarıya neler söylediklerini de bilmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Konuşmacının ifadelerinin hiçbiri kabul edilemez çünkü hepsi gerçek dışıdır, AK PARTİ’ye yönelik ithamlarının hepsi gerçek dışıdır.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hepsi doğru.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Birtakım sözleri de çarpıtarak farklı farklı yorumlama cihetine gitmek kimseye, hakikaten, bir olumlu sonuç getirmez.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kına o zaman, kına Diyanet İşleri Başkanını.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Atatürk, bu milletin ortak değerlerindendir, dolayısıyla CHP’nin de tekelinde değildir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanının bir hasta ziyareti üzerinden AK PARTİ’ye yönelik siyasi ve onu da aşarak hatta, ideolojik sonuçlar doğurmaya çalışmak… Bu, kesinlikle bağlamından kopartılan ve başka bir anlamı ihtiva eden bir içerik taşımaktadır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kına, kına.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla bu konuşma asla ve kata kabul edilemez. Bize atfedilen bütün bu sıfatları ve bütün yaklaşımları iade ediyorum, bir.

İkinci olarak: Cumhuriyet, 81 vilayetimizde -Ankara'da ve İstanbul'da- kutlanmıştır. Bu 29 Ekimin, bu Cumhuriyet Bayramı’nın önemli özelliği de cumhuriyetimizin 95’inci yıl dönümünün dünyanın en büyük eseri havalimanıyla taçlandırılması olmuştur.

Değerli arkadaşlar, biz cumhuriyetimizi kuru kuru değil, tarihe geçecek eserlerle kutluyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla, arkadaşlar, sağlıkla ilgili bir kanunda, tamamen konu dışında, AK PARTİ’ye yönelik bu ithamların hiçbirisinin kabul edilmediğini kayıtlara geçirmek için söz aldım.

Teşekkür ederim.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hepsi doğru, hepsi, hepsi.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

Söz isteğiniz mi vardı Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tedbiren tutuyorum, şimdilik yok.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinde yer alan “veya” ibaresinin “ya da” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Ümit Özdağ                              Ayhan Erel                           İsmail Koncuk

                   İstanbul                                   Aksaray                                  Adana

               Feridun Bahşi                       Ahmet Kamil Erozan                      Behiç Çelik

                   Antalya                                    Bursa                                   Mersin

             Fahrettin Yokuş                          Dursun Ataş

                    Konya                                    Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın konuşması vardır.

Buyurun Sayın Erozan.

Süreniz beş dakikadır.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu konuşmayı önerge sahibi Sayın Ümit Özdağ yapacaktı fakat kendisi Burdur’daki bir toplantıya katılmak mecburiyetinde olduğu için ayrıldı ve ben bu görevi deruhte ediyorum.

Öncelikle bir soru sorarak başlayacağım. Basri Aktepe’yi tanıyan var mı aramızda? Mutlaka vardır. Yani “Var mı?” diye sorarken bu tarafa da bakabilirim, bu tarafa da bakabilirim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tanımazlar mı canım!

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Niye bu soruyu sorduğumu da açıklayayım. Aslında bilenler bilmeyenlerden öğrensin demeyeceğim, ben size birtakım bilgileri sağlayacağım.

Basri Aktepe FETÖ örgütünün istihbarat imamıdır, bu kadar basit.

VELİ AĞBABA (Malatya) – MOBESE’nin B’si, MOBESE’nin B’si; o da bunlar tarafından yerleştirildi.

ZAFER IŞIK (Bursa) – “Bunlar” deme, “bunlar” deme. Ne kadar ayıp! Çok ayıp!

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Basri Aktepe, FETÖ’nün Emniyet imamı Kemalettin Özdemir tarafından 1987 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Grup Amiri olarak görevlendirilmiştir. 90’lı yılların sonlarında ABD’ye dil eğitimine gönderilmiş, Federal Soruşturma Bürosu Ulusal Akademisinde eğitim görmüş, Türkiye'ye döndükten sonra dönemin FETÖ imamı Kemalettin Özdemir’in girişimleriyle İstihbarat Dairesi Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezini yönetmiştir. Bu başarılarından dolayı kendisine “Kozmik Basri” adı verilmiştir.

Basri Aktepe örgütle de ailevi bağlar içindedir. Gülen’in yerine geçeceği ifade edilen Şerif Ali Tekalan’ın ağabeyinin damadıdır. Basri Aktepe, FETÖ’nün başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere bütün devlet kurumlarına karşı yürütmüş olduğu operasyonların istihbarat zeminini oluşturmuştur. Basri Aktepe bütün dinlemeleri yöneten kişidir. Nitekim 3 Haziran 2008 tarihinde CHP grup toplantısında konuşan Sayın Baykal, dinlemeleri Emniyet içindeki cemaat yapılanmasının gerçekleştirdiğini ifade etmiştir. CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, Önder Sav’ın dinlenmesi konusunda “Başbakanın tayin ettiği TİB’in 35 kişilik kadrosu dikkat çekicidir. Aktepe -yani Basri Aktepe- 1999’da Emniyetin hazırladığı ve Devlet Güvenlik Mahkemesine sunduğu Fetullahçı polisler raporunun ilgili listesinin 15’inci sırasındadır…”

Onun için bu taraflara bakarak, o taraflara bakarak “Basri Aktepe’yi tanıyanlar var mı?” dedim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Vekilim, bize bakmayın, oraya bakın, onlar iyi tanır “Basri” deyince onlar tanır yani.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Yani ben konuşuyorum, herkes anladığını anlayacaktır inşallah.

Bu arada, Basri Aktepe’nin zamanın Başbakanı Erdoğan’la iletişim içinde olduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Sayın Erdoğan Basri Aktepe’yi hastanede ziyaret edince MHP Grup Başkanı Oktay Vural da Başbakanın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede “25 Aralık 2008’de, 16.30’da Basri Aktepe’yi hastanede ziyaret ettiniz mi? Bu görevliyle Sayın Başbakan arasında nasıl bir ilişki vardır?” diye sormuştur. Bu soruya cevap çıkmamıştır.

FETÖ’nün istihbarat karargâhına dönüşen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yine Basri Aktepe tarafından yönetilmiştir. Daha sonra, 2011 senesinde Hakan Fidan tarafından MİT’e davet edilmiş, Elektronik Teknik İstihbarat Dairesi Başkanı olmuş, Genelkurmay Başkanlığından devralınan GES Komutanlığının başına geçirilmiştir. Basri Aktepe daha da terfi ettirilmiş, istihbarat teşkilatları arasındaki istihbarat çatışmalarını önlemek ve istihbaratın tek elden toplanabilmesi hedefiyle oluşturulan, istihbaratın can evi olarak nitelendirilen Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Genel Sekreterliğine atanmıştır.

Basri Aktepe FETÖ’nün yapmış olduğu bütün yasa dışı dinlemelerin bir numaralı sorumlusudur. Basri Aktepe olmadan FETÖ’nün hiçbir operasyonu gerçekleştirmesi mümkün değildi. Basri Aktepe’nin Uludere bombalanmasını Sayın Erdoğan’ı Lahey’de yargılatmak için bilerek ve devleti yanıltarak yaptırdığı AKP mecrasındaki medya tarafından da ileri sürülmüştür. Aktepe’nin FETÖ’nün MİT’ten sorumlu imamları arasında yer alan Atilla Öztürk’le 2011-2015 arasında müteaddit defa telefonla görüştüğü saptanmıştır. Aktepe’nin yine, HTS kayıtlarına göre FETÖ’nün üst düzey yöneticileri arasında yer alan Bayram Arslan, Tuncay Delibaşı ve Mustafa Mert’le görüştüğü bilinmektedir. Aktepe’nin 15 Temmuz darbe girişimini Akıncı Üssü’nden yöneten sivil imamlardan Harun Biniş’le o gece 23 kez telefonda görüştüğü saptanmıştır. Bunların hepsi ortadadır.

Şimdi, bu bilgileri bir kenara koyun, aşağı yukarı, ben bilen bilmeyen için Basri Aktepe’nin ne olduğunu ifade ettim. Önümüzdeki bu sağlık yasasının ne alakası var diyeceksiniz Basri Aktepe’yle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Erozan.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Önümüzdeki sağlık yasası çerçevesinde KHK’lerle atılmış, niçin atıldıkları belli olmayan insanları yeniden iş ortamına dönüştürmek için bir engelli koşu önlerine çıkarılıyor. O kadar kolay olmayan bir yol. Bu yolda meşakkatli bir çaba içinde olmak isteyen sağlık personeli varken sözünü ettiğim Basri Aktepe bu hafta salıverilmiştir. Bu dosyayla salıverilmiş bir insandan bahsediyorum. Dolayısıyla, maalesef bu anlayışla FETÖ’yle mücadele olmaz, adalet de olmaz, kamu vicdanı da yaralanır.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır.

İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Semra Güzel                        Meral Danış Beştaş                     Mahmut Toğrul

                 Diyarbakır                                   Siirt                                  Gaziantep

      Serpil Kemalbay Pekgözegü                                                       Adnan Selçuk Mızraklı

                     İzmir                                                                              Diyarbakır

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                           Çetin Arık                        Neslihan Hancıoğlu

                    Niğde                                    Kayseri                                  Samsun

                  Ali Şeker                             Ali Fazıl Kasap                   Haşim Teoman Sancar

                   İstanbul                                   Kütahya                                 Denizli

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel.

Buyurun Sayın Güzel. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlgili kanun teklifinin 11’inci maddesine ilişkin grubum adına söz almış bulunmaktayım. Tasarının 11’inci maddesinin aslında bu ülkenin bir özeti hâline gelen yok sayma politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığını söylemek istiyorum. Mevcut değişiklik OHAL sürecinin bir devamıdır. Tasarının bu maddesinde mesleki etik ve kamu yararından hiçbir şekilde bahsedilmediğini hatırlatmak isterim. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 1’inci maddesinde diyor ki: “Tabip Odasının asli görevi hekimlerin ve hastaların haklarını korumaktır.” Peki, geçirilmek istenen yasa teklifi neyi vadediyor? Hekimlerin başka bir kurumda çalışmasının denetiminin tabip odalarından alınmasını. Eğer 6023 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesinde yer alan “Meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuştur.” ifadesi yasada yer alıyorsa bir tabibin başka bir sağlık kuruluşunda çalışmasına karar vermesi gereken merci Türk Tabipleri Birliği değil de neresidir? Diğer maddelerde de olduğu gibi bu maddede de haklı bir gerekçe, halk sağlığına hizmet edecek bir sebep sunulamamaktadır. Türk Tabipleri Birliği herhangi bir hak ihlaline ya da halk sağlığını tehlikeye atacak bir karara bir imza atmış mıdır? Ya da herhangi bir tabip bu işleyişten kaynaklı bir mağduriyet yaşamış mıdır? Hayır. Öyleyse, bu kararın gerekçesi nedir? Yasaların yapılış nedeni halkın ihtiyaçlarını gidermek ve kamusal düzende işleyişi sağlamaktır. Tıp etiğinden bir an bile sapmayan, asıl işi halka nitelikli sağlık hizmeti götürmek olan bu kurumun bu kararla yetkilerinin kısıtlanmasının hiçbir mesleki ve hukuki gerekçesi yoktur. Şunu tekrar belirtmekte ve hatırlatmakta fayda görüyorum: Meslek haklarını ve hasta haklarını hekimlerden daha iyi kimse bilemez ve koruyamaz.

Özel bir sağlık kuruluşunda çalışan bir doktor eğer zincir bir işveren kurumunda çalışıyorsa ve işverenin talebi doğrultusunda başka hastanelerde çalışması da istenirse bunun önüne kim, nasıl geçecek? Özellikle özel hastanelerin bir ticarethane gibi işlediği ülkemizde daha az hekimle daha fazla hasta tedavi ettirmeye çalışmanın önü açılıyor. Bu şekilde, sağlık piyasalaştırılıyor. Türk Tabipleri Birliğinin bu noktadaki görevi işveren ve hekim arasındaki hukuku mesleki etik ve kamu yararı çerçevesinde düzenlemektir fakat teklifi sunan Komisyon üyeleri tarafından yapılan açıklamaların hiçbiri halk sağlığı ve kamu yararı baz alınarak yapılan açıklamalar değildir çünkü teklifin asıl hedefi özel sağlık kuruluşlarının kârını artırmak, sağlığı piyasalaştırmak ve Türk Tabipleri Birliğini etkisiz kılmaktır, seçim yoluyla alınamamış Türk Tabipleri Birliğinin bu şekilde üye sayısını azaltarak içine boşaltmaktır.

Bu sürece yeni başlanmadı, biliyoruz. 2016 yılında, OHAL’le beraber sayısız basın-yayın kuruluşu kapatıldı, demokratik seçimle kazanılan belediyelere kayyum atandı, sivil toplum örgütlerinden kamu kurumlarına kadar binlerce kurum kapatıldı. Bu teklif, bir anlamda, bu uygulamaların devamıdır ve yapılacak yeni düzenlemelerin de habercisidir.

Türk Tabipleri Birliğine yönelik yaptırımlar 24 Ocak 2018 tarihinde gözle görülür bir şekilde uygulanmaya başlandı. 24 Ocak 2018 tarihinde, Türk Tabipleri Birliği Afrin’le ilgili “Savaş bir halk sağlığı sorunudur, bu suça ortak olmayacağız.” şeklinde savaş karşıtı bir açıklama yayımladı ve yayımlanır yayımlanmaz hedef gösterilen Merkez Konsey yöneticileri gözaltına alındı ve örgüt propagandasıyla suçlandı. Dünya Tabipler Birliği de “Türk Tabipleri Birliğinin insan haklarını ve barışı destekleme görevi vardır.” şeklinde Türk Tabipleri Birliğini destekleyen açıklamalarda bulundu. Normal şartlarda yayınladıkları bu açıklamalar insan hakları açısından birçok yerde takdir edilecek söylemlerken bu süreçten sonra Türk Tabipleri Birliği gözaltılarla baskılara maruz kaldı. Bir hekim birliği olarak desteklenip nitelikli halk sağlığı için devlet kurumlarıyla iş birliği yapabilmesi gerekirken iktidar tarafından düşman ilan edildi. Türk Tabipleri Birliğine yönelik bu düşman hukuku uygulamaları şimdi de bu yasayla devam ettirilmek istenmektedir. Biz bu politikaları sendikaya üye oldukları gerekçesiyle iş hakları gasbedilen Flormar işçisi kadınlarından biliyoruz, işçi mezarlığına dönüşen üçüncü havalimanında haklarını aradıkları için tutuklanan işçilerden biliyoruz. Amacınız hak arama kültürünü öldürmek ve yok saymak. Teklifin bu maddesinin emek karşıtı politikalarınızın bir devamı olduğunu açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. Bu kurumun zedelenmesi, hekimlerin bu kurumdan uzak tutulmaya çalışılması ne ahlaki ne etik ne de kamu yararınadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Güzel.

SEMRA GÜZEL (Devamla) - Son olarak, unutmamak gerekiyor ki, meslek etiğini hepimizden daha çok düşünen bu kuruma yönelik yapılan bu değişiklik buradan geçse dahi bu hukuksuzluklarla sonuna kadar mücadele edeceğimizi belirtmek istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güzel.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar.

Ben de soyadıdaşımı merak ediyordum doğrusu.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Sancar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir bir meslek örgütünün ve mensuplarının kaderini belirleyecek bir kanun teklifiyle gündem meşgul ediliyor. Ve bu teklif sadece hekimlerin değil aynı zamanda hastaların da kaderini ve sağlığını hayati derecede tehdit etmektedir.

İç Tüzük'e aykırı işler Gazi Meclisimize yakışmıyor. Bunlarla ilgili yapılan oylamaları yangından mal kaçırır gibi acil ve hızlı bir şekilde geçirerek sadece milletimizin sosyal medyadan izlemesine vesile oluyoruz. Çünkü bu ülkede artık muhalif bir televizyon kanalı bile bulma şansımız kalmadı.

Şu sorunun cevabını tüm Türkiye'nin merak ettiğini düşünüyoruz: Tabiplerin kamu görevi dışında birden fazla iş yerinde çalıştırılmaları veya çalışmaları hâlinde, bu tür çalışmaların sağlık hizmetlerine ve sağlık hizmet ortamına etkilerinin odalar tarafından değerlendirilmesine ilişkin kuralların kaldırılmasına neden ihtiyaç duyulur? Neden ihtiyaç duyulmuştur ki bu kanun teklifi gecenin bu saatinde tartışılmaktadır?

Değerli vekillerim, 90 bin tabip üyesi bulunan, anayasal bir yapıyla oluşturulmuş Türk Tabipleri Birliğinin kurumsal kimliğine nasıl zarar verdiğimizin, nasıl işlevsiz hâle getirildiğinin farkında olmanızı, düşünmenizi istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Geçmişte Türk Mühendis ve Mimar Odalarında da maalesef, aynı uygulamaları yaparak ülkenin kurumsal dernek ve odalarında bir yetki tırpanını kendinizde düşünmeden ve anlamadan görmektesiniz. Mimarlar odalarının proje yetkilerini elinden aldınız. “Mimarlar odasındaki projeler artık belediyelere direkt gelsin, odaları tanımıyoruz.” dediniz. İnşaat Mühendisleri Odasının proje onaylarını elinden aldınız, Elektrik Mühendisleri Odasının proje onaylarını elinden aldınız ve bugün baktığımızda, maalesef, bu odaların kaderi iktidarla aynı fikirde olmamaktan kaynaklanmaktadır ama, Türkiye'de, maalesef ve maalesef, iktidardan başka yaşayan vatandaşlar ve insanlar da vardır.

Değerli arkadaşlar, sizlere Anayasa’nın 135’inci maddesini önemle hatırlatmak isterim: ”Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak ve mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.” Bu tüzel kişiliklerin hangi rahatsızlığı mevcuttur ki bugün bu saatte tabiplerimizin özellikle bu yetkilerini ve odaların yetki tırpanını sağlamaya çalışmaktayız?

Bu değişiklik önergesinin gerekçesi olarak hekimlerin çalışma izinlerinin Bakanlık tarafından verilmesi gösterilmektedir. Bakanlık tarafından düzenlenen çalışma belgesi yeni bir uygulama olmayıp odalar tarafından yapılan değerlendirmelerin de alternatifi değildir. Burada elma ile armut bilinçli olarak karıştırılmaktadır. Burada, Türk Tabipleri Birliği bugüne kadar hiçbir yandaş tavır ve davranışta bulunmadığı için yetkilerini tırpanlamakta ve âdeta “Biz Tabipler Odasını, İnşaat Mühendisleri Odasını, Mimarlar Odasını, bize aykırı olan hiçbir oda ve kurumu tanımıyoruz.” demektesiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bugün, ortaya çıkan bu uygulamayla aslında farkında olmadan, insan hayatının en önemli hakkı olan ve kutsal yaşam hakkı olan sağlıkla ilgili… Bir doktorun bugünden sonra Denizli’mizde, Denizli’nin 19 ilçesinde ayrı ayrı görevlendirilmesine vesile olarak vatandaşımızın sağlık hizmetini doğru almasını da engellemektesiniz.

Bu vesileyle bu 11’inci madde demokratik değildir, yasal değildir. “Odaları tırpanlıyorum.” derken aslında milletimizin ve vatandaşımızın sağlık alma hakkını tırpanlamaktasınız. Bunun için, tekrar ve tekrar 11’inci maddenin değerlendirilmesini ve insani kararlar boyutunda sağlık hizmetlerinin siyasete alet edilmemesini önemle istirham ediyorum.

Bunun yanında da bütün konuşmacılarımızın da gündemde tuttuğu ve devamlı dile getirdiğiniz 15 Temmuz demokrasi nöbetleriyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.

HAŞİM TEOMAN SANCAR (Devamla) – …yürekten söylemek isterim ki biz Cumhuriyet Halk Partililer demokrasi nöbetini 1923 yılından beri tutuyoruz ve tutmaya devam edeceğiz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sancar.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

11’inci madde üzerinde bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kaldırılmıştır” ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Metin Ergun                              Ayhan Erel                           İsmail Koncuk

                    Muğla                                    Aksaray                                  Adana

                Tamer Akkal                            Feridun Bahşi                          Dursun Ataş

                   Manisa                                    Antalya                                 Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Metin Ergun konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ergun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

METİN ERGUN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin en dikkat çekici kısmı, takdir edersiniz ki ihraç edilen hekimlerle ilgili olan kısmıdır. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre -ne kadar doğru onu da bilmiyoruz- 7 bin civarında doktor ihraç edilmiş durumdadır. Haklarında henüz ciddi bir soruşturma olmadan, hukuken terör örgütleriyle iltisakına yönelik delil bulunmayan başta doktorlar ve hemşireler olmak üzere çok sayıda sağlık çalışanının da ihraç edildiğini biliyoruz. Bu sağlık çalışanları içerisinde çok sayıda subjektif kanaatle görevinden uzaklaştırılan sağlıkçılar konusunda kamuoyuna yansıyan çok fazla örnek vardır. Ben daha önceki bir konuşmamda ifade etmiş idim; benim bir öğrencim, sadece, ismi yanlışlıkla listeye girdiği için KHK’yle atıldı ve bir buçuk yıl sonra ancak dönebildi, bir buçuk yıl sonra ve aynı üniversiteye değil, başka bir üniversiteye dönmek zorunda kaldı.

Hükûmetin, terör örgütleriyle bağlantısı hukuken sabit olan personeli uzaklaştırmasına kimsenin bir şey dediği yok. FETÖ’yle veya diğer terör örgütleriyle iltisaklı bir kimse devlet kadrolarında istihdam edilsin demiyoruz. Denilen şudur: Masumları yakmayalım, mağdur etmeyelim. Bizim karşı olduğumuz, KHK’yle uzaklaştırılmış ve suçu henüz ispatlanmamış sağlık çalışanlarımızın, doktorlarımızın mağdur edilmesi, karşı olduğumuz budur. Bu mücadeleyi hukuk ve adalet ilkelerine göre adil bir şekilde yapalım. Bu meselede azami titizliği gösterelim. Bu titizliği göstermez isek Türkiye olarak masumların hakkına girmiş oluruz, sonuçları çok ağır olur. Bu konuda sizi aklıselimle hareket etmeye ve suçlu ile suçsuzu ayırmaya çağırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, konunun vahametinin anlaşılması açısından şimdi size birkaç çarpıcı rakam vereceğim. Türkiye’de 572 kişiye 1 doktor düşmektedir yani 10 bin kişiye 17 doktor düşüyor. OECD ülkelerinde ise bu rakam 10 bin kişiye 35 doktor şeklindedir. Bu rakamlar, doktor ihtiyacımızın yüksekliğinden dolayı bizlere bu mücadelede ne kadar hassas davranmamız gerektiğini göstermektedir. Bizim asıl derdimiz, kazanması da okuması da hayli zor olan tıp fakültesi mezunu bu doktorlarımızı hele hele ülkemizin doktor ihtiyacının son derece yüksek olduğu bu koşullarda bu kadar kolay harcamanın ülkemize vereceği zarardır. Bir doktor kolay yetişmiyor. Bir doktorun yetişebilmesi için devletimizin ve ailelerimizin harcadıkları parayı ele aldığınız zaman bile ne kadar gayriiktisadi bir iş yaptığınız ortaya çıkacaktır. Bir doktorun yetişebilmesi için bu ülkenin kaynaklarından milyonlarca lira para harcanıyor. İşi rakamlara döktüğümüz zaman, on milyonlarca liralık bir kaynağın yok edilmesine kadar gidiyor. Türkiye'nin böyle bir lüksü yok arkadaşlar. Devleti yönetenlerin ülkemizin sosyal sermayesini ve iktisadi kaynaklarını bu kadar kolay israf etmeye hakkı yoktur. İhraç edilen doktorlarla ilgili yapılan soruşturmalarda ve itirazlarda sizi daha adil ve titiz olmaya çağırıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Serpil Kemalbay Pekgözegü                    Meral Danış Beştaş             Mahmut Toğrul

                      İzmir                                            Siirt                           Gaziantep

           Adnan Selçuk Mızraklı                             Hüda Kaya

                   Diyarbakır                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşma talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında döner sermaye işletmesi kurulabilir.

Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı için tahsis edilen döner sermaye miktarı 10 milyar Türk lirasıdır. Bu miktar her bütçe yılı içinde Cumhurbaşkanı tarafından ihtiyaca göre artırılabilir. Sağlık Bakanlığının gölge bütçesi hâline gelen, muhasebe kayıtlarının yanlış tutulduğu, harcamaların yasaya aykırı yapıldığı Sayıştay raporlarıyla belgelenen döner sermaye harcamalarında denetim ve açıklık sağlanmamakta ve Sağlık Bakanlığı tek yetkili hâle getirilmektedir. Sağlık Bakanlığının tek yetkili hâle getirilmesi, denetim sorunlarına yol açacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

           Neslihan Hancıoğlu                      Ali Fazıl Kasap                           Ali Şeker

                   Samsun                                   Kütahya                                 İstanbul

            Ömer Fethi Gürer                           Çetin Arık                         Ali Mahir Başarır

                    Niğde                                    Kayseri                                  Mersin

Madde 12 - 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 1’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sağlık Bakanlığı Merkez ve taşra teşkilatında döner sermaye işletmesi kurulabilir. Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı için tahsis edilen döner sermaye miktarı on milyar Türk Lirasıdır. İhtiyaç durumunda bu miktar, her bütçe yılı içinde Cumhurbaşkanı tarafından artırılabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Başarır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sağlıkta şiddet yasasını konuşuyoruz, tartışıyoruz; yalnız, dün 2 doktor Meclisin önünde hakkını ararken hem gözaltına alındı hem de tartaklandı. Tabii ki doktorlarımızı, sağlık çalışanlarımızı şiddetten koruyacağız, görevleri başında saldırıya uğradıkları zaman en ağır tepkiyi Meclis olarak biz vereceğiz. Yalnız, bu Hükûmetin eylemlerinden, şiddetlerinden doktorlarımızı nasıl koruyacağız, onu çok merak ediyorum. Burada tıkanıyoruz.

Gelen teklife baktığımız zaman, doktorların haklarını, hukuki durumlarını, güvencelerini hiçe saydığını görüyoruz. Doktor Levent Özbay, İdari Hizmetler Başkanı; ivedi olarak yolluyor, konu Suriyeli hekimlerin eğitimi. Şunu söylüyor: “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik’le Suriyelilerin istihdam edilmesine izin verildiği…” Mersin Şehir Hastanesine yazılıyor bu yazı. Kendi doktorlarımızı, yetiştirdiğimiz hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızı sudan sebeplerle kapının önüne koyuyoruz, Mersin Şehir Hastanesine Suriyeli doktorları yerleştiriyoruz. Bakın, Sağlık Bakanlığının yazısı bu. Mersin’de çalışacak doktor yok mu? Sağlık görevlisi yok mu? Bence çok, işsizliğin en fazla olduğu illerden bir tanesi Mersin ama nedense öncelik Suriyelilere veriliyor. Zaten Mersin’de bir de bir Suriyeli vali atarlarsa tüm eksik kapanacak AKP için.

Şehir hastanesine gelmişken şehir hastanelerini ne kadar inceliyorsunuz, ne kadar gidiyorsunuz, bilmiyorum; şehir hastanelerinde hastalar golf araçlarıyla bir yerden bir yere gidiyor, bir birime giderken navigasyon kullanmak zorunda kalıyor. Şehir hastanesinde insanlar ameliyat olmak istiyor, “Stentini al gel.” diyorlar, protez temin edilemiyor. Şehir hastaneleri gerçekten bir felaket durumda. Ne üzüntü vericidir ki şehir hastanelerini büyük bir zafer, büyük bir eser olarak anlattınız; nasıl ki köprülere, yollara yolcu, araba garantisi verdiyseniz şehir hastanelerinde de hasta garantisi verdiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Müşteri garantisi verdi, hasta değil müşteri.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Dünyanın, herhâlde, ilk ve tek iktidarı hasta garantisi veren.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Müşteri…

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Aslında vermenize gerek yok, on altı yıldır zaten sayenizde bu toplumun yüzde 80’i hasta durumda.

Bakın, bunları konuşmuyoruz, kas hastalarımız var, BMD hastaları. Kırıkkale Milletvekilimiz burada, Sayın Ramazan Bey herhâlde. Daha dün bir hasta geldi, 17 yaşında, birkaç günlük ömrü var. Özellikle, Türkiye'nin hiçbir hastanesinde kas hastalarını tedavi edebileceğimiz teknolojide bir hastane yok. Hacettepeyi aradık, yok; Gaziyi aradık, yok; onu aradık, yok. Bakın, Türkiye’de kas hastaları on üç yıl yaşıyor ortalama, en fazla da on sekiz yıl yaşıyor, Amerika’da elli yıl yaşıyor. Hacettepe Üniversitesinden ve Cumhuriyet Üniversitesinden 2 tıp doktoru Amerika’da yaptığı çalışmalarla bu süreyi elli yıla uzattı ve bu hastalığı yenmek üzere belki Amerika ama bizim hastanelerimize bütçe verilmediği için, bizim hastanelerimize imkân verilmediği için, doktorlarımıza sahip çıkılmadığı için gidip Amerika’da bu tedaviyi geliştirmek zorundalar. Çok acı bir durum.

Sağlıkla ilgili veya diğer yasalara baktığımız zaman maalesef, hukuk güvenliğini hiçe sayıyoruz. AKP bu ülkeyi bir şirket olarak yönetmek istiyor; holding saray, bakanlıklar anonim şirketi, alt birimler limitet şirketi. Her şeye kendisi karar vermek istiyor. “Ben alırım, ben atarım.” diyor, “Doktoru da atarım, valiyi de atarım, istediğim zaman görevden alırım.” diyor. İdari yargılama, Danıştay, Anayasa, hepsi bir hiç sizin için. Bence yasaları yaparken insanların hukuk güvenliğine önem verelim, kişi güvenliğine önem verelim. Bu kadar doktoru, bu kadar memuru, bu kadar emekliyi sokağa atarsak, aç bırakırsak bunun hesabını sizden sorarlar.

Sabahtan beri FETÖ konuşuluyor, bence bu konuda hiç cevap vermeyin. Anadolu’da çok güzel bir söz var “Kuyruğu kâğıttan olan ateşe yaklaşmaz.” FETÖ konusunda AKP’nin her tarafı kâğıttan bence. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başarır.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sadece kayıtlara geçmesi açısından ifade etmek isterim ki evet, hakikaten, şehir hastanelerimizde beş yıldızlı otel standartlarında hastalarımıza hizmet edilmektedir ve hakikaten, sağlık turizminde de Türkiye bir patlama yaşamaktadır. Bu konuda sağlık sektörü Türkiye’de çok ilerlemiştir. Sağlıkta muazzam işlere imza atılmıştır on beş on altı yılda ve bütün vatandaşlarımız da genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Hastaneler modernleşmiştir, cihazlar modernleşmiştir. Sağlık çalışanlarımız artırılmış, yatak sayısı, kapasitesi çok yukarılara çıkarılmış; hakikaten, cumhuriyet dönemi boyunca yapılan bütün yatırımların fevkinde, üstünde, onu katlayacak hastaneye ve yatak kapasitesine sahip olunmuştur.

Aynı zamanda da hasta garantisiyle ilgili herhangi bir uygulama, bir sözleşme mevzubahis değildir. Bunların bilinmesi gerektiği için, zabıtlara geçmesi için ilettim.

Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, bizim konuşmacımızın “şehir hastanelerinde hasta garantisi verilmesi” demesi üzerine AKP Grup Başkan Vekili “Böyle bir şey yoktur, söz konusu değildir.” diyor. Eğer bilmiyorsa Sayın Grup Başkan Vekili hemen yanında eski Sağlık Bakanı var, sorabilir.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yok, yok, öyle bir şey yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüzde 70 hasta garantisi verildiğini herkes biliyor sözleşmelerde.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yok öyle bir şey, bilmiyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman açık açık sözleşmeleri verirsiniz bize.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ezbere konuşuyorsunuz, olmayan şeyi konuşuyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylemiyorlar, her zamanki gibi yanlışlarıyla vatandaşı kandırıyorlar.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yalanı siz söylüyorsunuz, olmayan şeyi konuşuyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dünya biliyor böyle olduğunu.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Olmayan bir şeyi konuşmanın bir âlemi yok. Doğru olmayan bir şeyin tekrarla gerçek olması mümkün değil. Biraz evvel de konuşmuştuk.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci madde üzerinde bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin son cümlesinde yer alan “artırılabilir” ibaresinin “değiştirilebilir” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Ümit Beyaz                          Zeki Hakan Sıdalı                        Behiç Çelik

                   İstanbul                                   Mersin                                  Mersin

                Bedri Yaşar                           Fahrettin Yokuş

                   Samsun                                    Konya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Ümit Beyaz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Beyaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde PKK’lı teröristlerin hain saldırısı sonucu şehit olan Mehmetçiğimize ve iş makinesi operatörümüze Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Meclis çatısı altında kurulan komisyonlar önlerine gelen yasa tasarısı ve tekliflerin önce Anayasa’ya uygun olup olmadığına bakmakla yükümlüdür. Bir tasarı veya teklif Anayasa’ya uygunluk şartları taşımıyorsa ilgili komisyon bu tasarı ya da teklifin maddelerini müzakere etmeden reddetmekle mükelleftir. Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılıp yapılmadığı meçhul olan bu yasa teklifinin bu hâliyle tartışmaya açılması ve sonrasında Genel Kurula getirilmesi usule ve kanuna aykırıdır. Yasa teklifi dikkatlice incelendiğinde Anayasa’nın pek çok hükmüne aykırı konular içerdiği görülecektir.

Değerli milletvekilleri, yasa teklifi vesilesiyle sağlık çalışanlarının temel bir sorununu seslendirmek istiyorum. Artık sürdürülemez hâle gelmiş döner sermaye sistemini Meclis gündemine getirmek istiyorum. İlgili yasa teklifi, Sağlık Bakanlığında uygulanmakta olan döner sermaye bütçesinin Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenmesini teklif ederken, sağlık çalışanlarının kanayan yarası olan döner sermaye sisteminin iyileştirilmesine yönelik herhangi bir adım atmamaktadır. Sağlık Bakanlığınca, Sağlıkta Dönüşüm kapsamında 2004 yılından bu yana uygulamaya konulan, performansa göre döner sermaye katkı payı ödemesi sistemi sağlık çalışanlarımızın haklarını gasbeden bir hâle dönüşmüş, sağlıkta döner sermaye sistemi tıkanmış, âdeta iflas etmiştir. Sağlık çalışanlarının maaşlarındaki düşüklüğün giderilmesini öngören döner sermaye üzerinden ek ödeme sistemiyle sağlık çalışanlarının hakları performans sistemiyle gasbedilerek cezalandırılmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlık kurumlarımızı işletmelere, sağlık hizmetlerini ticari faaliyetlere dönüştürerek sosyal devlet vasfından uzaklaşan AK PARTİ iktidarı, Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatları için tahsis edilen döner sermaye miktarının belirlenmesini Cumhurbaşkanına bırakırken sağlık çalışanlarının bu mağduriyetini gidermek adına hiçbir adım atmamaktadır. Sağlık çalışanlarının iş motivasyonunu da yerle bir eden bu adaletsiz sistem gelinen noktada sağlık çalışanlarını sabit bir ek ödemeye mahkûm etmiş durumdadır. Sağlık çalışanlarının aldığı bu ek ödeme emekliliklerine de yansımamaktadır. Ayrıca başka bir mağduriyet yaşanmaktadır. Sabit ek ödeme başka kurumlarda çalışan kamu görevlilerinin gelir vergisi matrahlarına dâhil edilmezken sağlık çalışanları gelir vergisine tabi tutulmaktadır. Ağır iş yükü taşıyan, ezilen hemşireler, laborantlar, radyologlar, teknik hizmetliler, memurlar ve hizmetli personel bu haksız ve adaletsiz döner sermaye uygulamasından haklarını alamamaktadırlar. Dolayısıyla bütün sağlık çalışanlarını kapsayacak biçimde çözüm getirilmelidir, mevcut sistem bütün yönleriyle ele alınıp değerlendirilmelidir, bütün sağlık çalışanlarının beklentilerini karşılayacak biçimde iyileştirilmelidir, döner sermaye yükseltilmeli ve emekliliğe yansıtılmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beyaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme koyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

           Meral Danış Beştaş                   Mahmut Toğrul                    Filiz Kerestecioğlu Demir

                     Siirt                                Gaziantep                                    Ankara

           Serpil Kemalbay Pekgözegü                 Adnan Selçuk Mızraklı

                          İzmir                                        Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.” Dün Meclis önünde 2 genç hekim bunu söylüyordu.

Evet, bir ülkede Sağlık Bakanlığı ne işe yarar? Bugün bu basit sorunun yanıtını hatırlayamayacak hâle geldik. Ama gerçekten hakkını teslim etmek lazım, on altı yılda Sağlık Bakanlığı çok önemli bir misyonu yerine getirdi. AKP’nin kalkınma adı altında tüm kamu hizmetlerini özelleştirme programının başat uygulayıcılarından biri oldu Sağlık Bakanlığı. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla, son olarak da şehir hastaneleriyle sağlığı ticarileştirdi, bir hak olmaktan çıkardı ve şirketlerin kâr elde edebileceği bir sektöre, rant alanına dönüştürdü. Sağlıkta Dönüşüm Programı marifetiyle AKP yurttaşların sağlık hakkını metalaştırırken sağlık çalışanlarını da güvencesiz bir çalışma ortamına mahkûm etti. Aslında sağlık çalışanlarının emeğinin karşılığını vermek ve sağlık giderlerinin bir kısmını karşılamak için kullanılması gereken döner sermaye bütçesi bugün “kamu özel ortaklığı” adı altında şirketleri zenginleştirmeye yarayan bir gölge bütçeye dönüştü. Kamu özel ortaklığı kapsamındaki giderler ile personel payları arasında bir denge gözetilmediği gibi müteahhitleri zenginleştirmek pahasına kamunun sırtına korkunç borçlar yüklendi. Tabii, buradaki “kamu” lafı da aslında psikolojik bir eşiği ifade ediyor. Ortada kamu falan yok, ortada sadece ticaret var, para var.

Şimdi de teklifin 13’üncü maddesiyle döner sermaye harcamalarının takibinin Maliye Bakanlığı yetkililerinden alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülmesi öngörülüyor. Peki, Sayıştay raporlarıyla muhasebe kayıtlarını yanlış tuttuğu, yasaya aykırı harcama yaptığı belgelenen Sağlık Bakanlığı, döner sermaye harcamalarında denetim ve açıklığı nasıl sağlayacak? Bu düzenleme önerisiyle gerçekten denge ve denetim mi amaçlanıyor yoksa bu düzenleme “Başkanlık sistemi” adı altında süregiden rejim değişikliği için istediğiniz rutin bir uyumlulaştırma maddesinden mi ibaret?

Denge denetim, basitçe farklı organların birbirinin gözü olduğu, birbirini gözeterek hesap verdiği, bunu gerçekleştirdiği bir uyum demektir. Peki, siz bundan niye korkuyorsunuz? Yıllardır denetleme yetkisi olan tüm kurumlara savaş açtınız. Bu Meclise, sivil toplum örgütlerine, meslek örgütlerine âdeta savaş açtınız ve denetleme yetkisi olan herkesi görevden aldınız. En son örneğini de Sayıştay Başkan Yardımcısını, işte bütün bunları ortaya döken birisini görevden aldığınızda gördük.

Aslında iktidarınızı sürdürmek için inşa ettiğiniz denetimsizlik ve cezasızlık rejimini güçlendirmek istediğinizi hepimiz biliyoruz. Güvenlik soruşturması uygulamasını olgunlaştırarak tüm yurttaşları zan altında bırakıyorsunuz. Evet, herkes sizin için potansiyel suçlu.

Değerli arkadaşlar, yaşadığımız yüzyılı diğer yüzyıllardan ayıran bir şey var. Bugün yirmi yaşında olan bir genç önceki kuşakların duymadığı kadar “güvenlik” sözünü duymuş olmalı. Her ülkede popülist, aşırı sağ, alternatif sağ adına ne derseniz deyin sağ siyasetçiler bir diğerini düşman gösteriyor ve dışarıda düşmanı bulamazsa içeride bir düşman yaratıyor. Her gün -ne demekse- kendi iyiliğimiz için daha da büyüyen bir güvenlik çemberine hapsoluyoruz. Arkadaşlar, bu Meclise girerken her gün artan bariyerleri görüyor musunuz, farkında mısınız bunların bilmiyorum. Her gün önümüze yeni bir bariyer çıkıyor Meclise girerken, tam bir güvenlik paranoyası içerisindeyiz, işte vatandaşları da aynı şekilde buna hapsediyoruz.

Evet, hazır Hükûmet bu sıralar ABD’yi çokça eleştiriyorken Türkiye’den değil ABD’den bir örnek vererek bitirmek istiyorum. 11 Eylülün hemen ardından bir yasa tasarısı hazırlandı, yüzlerce sayfalık bir yasaydı bu. İnsanların süresiz gözaltında tutulmasına izin vermek, kütüphane ve kitapçı kayıtlarının gözetimi yoluyla insanların okuma alışkanlıklarının izlenmesi için istihbarat toplanmasına izin vermek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - …özel mülke ve e-posta banka hesaplarına devletin erişebilme hakkı, bunun gibi genişletilmiş maddeler vardı. Bu yasanın adı neydi dersiniz? Vatanseverlik yasasıydı bu yasanın adı. Yani yurttaşların haklarına, kişisel bilgilerine devletin fütursuzca el koymasına karşı gelmeyen herkes vatanseverken diğerleri vatan haini yapıldı. Oysa tek bir amaç vardı, yurttaşların içinde yanı başındakine karşı korku yaratmak ve toplumun her zerresini kontrol eder hâle gelmek. Böylece de iktidarı sürekli elinde tutmak. İşte siz de aynen bunu yapıyorsunuz herkese karşı. Ama tekerlek aşağı doğru dönüyor ve onun tekrar yukarıya dönüşü yok.

Saygılar sunarım. Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz herkesi. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 13 - 209 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

EK MADDE 2- Sağlık Bakanlığına bağlı döner sermaye işletmelerinin muhasebe işletmeleri Bakanlıkça yürütülür. Ancak, Bakanlık tarafından teklif edilen ve Hazine ve Maliye Bakanlığınca uygun görülen döner sermaye işletmelerinin muhasebe hizmetleri Hazine ve Maliye Bakanlığı eliyle yürütülebilir."

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                                Çetin Arık                         Ömer Fethi Gürer

                   İstanbul                                   Kayseri                                   Niğde

                 Neslihan Hancıoğlu                        Ali Fazıl Kasap

                         Samsun                                     Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Hancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz madde, Sağlık Bakanlığına bağlı döner sermaye işletmelerinin muhasebe hizmetlerine ilişkin düzenlemeler içeriyor. Önergemiz maddenin daha anlaşılır hâle getirilmesini amaçlamakta olup bu teklife hem Komisyon safhasında hem de Genel Kurul aşamasında teknik ve mesleki konularda destek için çaba gösterdiğimizi bilgilerinize sunuyorum.

Bu noktanın altını çizdikten sonra, sağlıkta şiddet konusuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklif Meclis Başkanlığına sunulduğunda kamuoyuna şöyle lanse edildi: “Sağlıkta şiddeti önleme yasası.” Sağlıkçılar bunu duyunca inanın çok mutlu oldular. Sağlık hizmeti sunarak kutsal bir görevi yerine getiren sağlıkçılarımız için saldırıya maruz kalmak, yaralanmak, öldürülmek ülkemizde o kadar sıradan bir hâl aldı ki; bu nedenle, sunulan teklif bizler gibi sağlıkçılarımızı da umutlandırmıştı. Cezalar caydırıcı olacak, yaptırımlar ağırlaşacak, sağlık çalışanları güvenli bir biçimde mesleklerini icra edebilecek diye düşünüldü ama bir baktık ki 44 maddelik paketin sadece bir maddesi bununla ilgili, o maddede de ne diyor? Özetle “Saldırıya uğrayan hekim ifade vermek için karakola gitmeyebilir, ifadesini hastanede verebilir.” diyor. Bu mu caydırıcılık? Bu maddeyle mi sağlıkçılar kendilerini güvende hissedecekler? Ya da birileri bu maddeyi görünce korkup şiddet uygulamaktan vaz mı geçecek? Hayır değerli milletvekilleri, sağlıkta şiddeti bu bakış açısıyla önleyemeyiz, önlenemeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şiddet şüphesiz psikolojik bir olgudur ancak toplumsal yaşama etkileri şiddeti sosyolojik bir olguya dönüştürüyor. Aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, eğitimde şiddet, sokakta şiddet, siyasette şiddet; bunlar artık münferit olaylar değil sosyolojik kaos vakalarıdır. Toplum olarak öfke patlaması yaşıyoruz. Tahammül, hoşgörü, saygı hızla yok oluyor. Biz bu noktaya nasıl geldik? Birincisi: Halkımızın yaşam koşullarının hızla kötüleşmesi. Temel ihtiyaçların karşılanamadığı bir ailede huzur kalmaz, insan kendini suçlu hisseder ve psikolojik bir çöküntü yaşar ve öfkesini dışa vurur; bu süreç, aile kurumunu darmadağın eder. Bugün Türkiye’de en istikrarlı artış grafiği nedir biliyor musunuz? Boşanma sayıları. TÜİK verilerine göre boşanma sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,8 arttı; bu yıl 128.411 aile dağıldı. Aile toplumu meydana getiren kurumların temeliyse bu istatistikler bize toplumumuzun temelden dağılmakta olduğunu anlatıyor.

Şiddetin bir diğer kaynağı da toplumun veya onun bir bölümünün kendisine rol model olarak gördüğü figürler, bu figürlerin eylem ve söylemleridir. Bu rol modellerin kürsülerde kendisi gibi olmayan herkese nefret kusması, olaylara, olgulara kendisi gibi bakmayanları ihanetle suçlaması, ötekileştirmesi, hedef hâline getirmesi şiddeti körüklüyor. Bu iki meseleyi çözmedikçe ne sağlıkta ne eğitimde ne sokakta ne de aile içindeki şiddet önlenemez. Bu konuda atılacak bütün adımları desteklediğimizi, destekleyeceğimizi her zeminde dile getirdik. Ancak “Bu yasa sağlıkta şiddeti önleyecek.” derseniz kendinizi ve her koşulda size inanmış olan insanları kandırmış olursunuz. Önerimiz, özelde sağlık, genelde ise toplumda artan şiddet eğiliminin gerçek nedenlerini ortaya çıkarmak için konunun tüm muhataplarıyla bir araya gelerek sorunu her yönüyle masaya yatırmak ve atılacak adımları ortak akılla belirleyip hayata geçirmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Hatip.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hancıoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinde yer alan “Bakanlıkça” ibaresinin “Sağlık Bakanlığınca” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

         Yasin Öztürk                                   Ayhan Erel                                       İsmail Koncuk

              Denizli                                         Aksaray                                               Adana

       Fahrettin Yokuş                                Tamer Akkal

              Konya                                           Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Yasin Öztürk konuşacaktır.

Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan maddeyle ilgili İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Konumuz, döner sermayelerin muhasebe hizmetleri. Sayın Cumhurbaşkanı “Tasarruf edin.” derken birileri döner sermayeden yiyip içiyor.

Bir idareci kendi personeline çıkan yemekten yemek yerine özel yemek yiyorsa ve bunu personelinin gözü önünde yapıyorsa o personelde ne moral kalır ne de verimlilik. Daha dün, 13 Kasım tarihinde Denizli İl Sağlık Müdürü Berna Öztürk Tavas Devlet Hastanesinde mevcut personelin yemek saatini bir saat öne çekerek aynı yemekhanede üst düzey bürokratına canlı müzik eşliğinde yemek vermiş. Sorun şu: Personele pırasa, kendilerine pirzola; oh, ne âlâ!

İlgili maddeye geçmeden evvel kanun teklifinin vicdanları yaralayan 5’inci maddesiyle ilgili can alıcı bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. 11 Ocak 2018’te dönemin Sağlık Bakanı 944 yabancı doktor olduğunu, bini aşkın Suriyeli doktor başvurusu olduğunu belirtmişti. Sadece İstanbul’da bu ekim ayında 78 Suriyeli aile hekimi göreve başladı. 22 Şubat 2012 tarihinde Resmî Gazete ile yürürlüğe giren yabancı sağlık mensuplarının Türkiye’de çalışmasına yönelik yönetmelikte istenen şartlarda, dikkatinizi çekiyorum, yabancılarla ilgili güvenlik soruşturması yok. Gelenler ajan mı, terör örgütü bağlantısı var mı; soruşturan yok. Kendi vatandaşına güvenlik soruşturması yap, Suriyeli doktora ne olursan ol!

Madde Sağlık Bakanlığı tarafından teklif edilen, Hazine ve Maliye Bakanlığınca da uygun görülen döner sermayelerin muhasebe hizmetlerini Hazine ve Maliye Bakanlığının kontrolüne bırakıyor. Yeni kurulan hastane sistemi ve döner sermayesi oturuncaya kadar hazineden destek verilmesi maksadıyla bu madde eklendiyse eyvallah; tam tersi, yüksek kâr elde eden döner sermayelerin parasını hazineye aktarmaksa orada durmak lazım.

Bu maddeye benzer şekilde Devlet Malzeme Ofisi tarafından uygulamaya konulan Sağlık Market Uygulaması Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin tıbbi sarf malzeme ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulan bir sistemdir. Devlet Malzeme Ofisi hâlihazırda tıbbi demirbaş malzemelerini tedarik etmektedir. Devlet Malzeme Ofisinden alınan cihazlarda verimsiz kullanım ve teknik destek yetersizliği sebebiyle sıkıntılar oluşmaktadır. Aynı şeyi şimdi tıbbi sarf malzemeleri için de uygulamak ne kadar verimli olacaktır. Sadece Denizli’de, İl Sağlık Müdürlüğünden yetki almış 60 adet tıbbi cihaz satış merkezi vardır. Türkiye genelindeyse bu rakam 8-10 bin firma civarındadır. Bu kadar büyük bir pazarda buradan geçimini sağlayan binlerce firma ve on binlerce çalışanı bu uygulamayla devre dışı bırakılacaktır. Zaten vadelerin uzamasıyla ayakta zor duran firmaları bu karar daha da zora sokacaktır. Sektör merkezde birkaç firmaya bırakılarak tekelleşme oluşacaktır. Mesela yakın zamanda laboratuvar hizmet alımlarında irili ufaklı yüzlerce firma varken alımların toplulaştırılması ve şartnamelerin ortaklaşması gibi nedenlerle ve her ihtiyacın firmaya bırakılması politikası sayesinde şu an Türkiye'de sektör 10 kadar yabancı firma ve bayilerin eline kalmıştır. Bu sayede fiyatlar yükseldi, kamuda maliyeti arttı; kalite artmadı, ismi ve sadece şekli, maliyeti değişti. Bu noktanın da gideceği yer aynısıdır.

Bir diğer husus da şehir hastaneleri mevzusu. Özel şirketlere tahsis edilen hazine arazisi üzerinde şehir hastaneleri için devlet, sözleşmelerde belirlenmiş süreler boyunca bu yerler için kira ödeyecek. Devletin kira yükümlülüğünün yanı sıra vergi kaybı da söz konusu. Şirketlerin finansmanı için yurt dışından aldıkları uluslararası kredilere de tam hazine garantisi verilmekte. Yani şirket kredi borcunu ödeyemezse devlet ben öderim diyor.

Şehir hastaneleri sistemi kapsamındaki bir diğer uygulama ise yüzde 70 doluluk oranı garantisi. Sağlık Bakanlığı şehir hastanelerini işletecek özel sektöre doluluk oranlarının yüzde 70’ini sağlama garantisi veriyor. Sayın grup başkan vekilli biraz önce “Yok öyle bir şey.” dedi ama yoksa sözleşmeleri neden gizliyor, kamuoyundan saklıyorsunuz? Yatak sayısı artmayacak, mevcut hastaneler kapanacak çünkü şehir hastanelerinin yapılmasına, yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar mevcut hastanelerden azaltılması ya da mevcut hastanelerin kapatılması kaydıyla izin verilmektedir. Yani şehir hastanesi kurulan illerde bir adet yeni bina yapılıyorken mevcut hastaneler kapatılmakta böylece yeni hasta yatağı oluşmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Öztürk.

Buyurun.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Peki, kapatılan hastanelerin arsaları kimlere hangi amaç için verilecektir? Sözleşmeler ticari sır olarak saklandığı için şehir hastanelerinin yükümlülüklerinin nasıl işleyeceği de sır. Örneğin, Yozgat’ta eski parayla aylık 11,5 trilyon kira garantisine karşı, aylık 4,5 trilyon ciro var. Dolayısıyla 7 trilyon zarar ediyoruz.

Şimdi, bu maddede şehir hastanelerini ve sağlık marketi uygulamalarını neden anlattım? Sağlık Bakanlığının bu yılki bütçesinin içinde “yurt dışı transfer harcamaları” adı altında eski parayla 83 trilyona yakın gizlenmiş rakam var. Döner sermayelerin muhasebe sistemini manipüle edip gizleyerek Bakanlığın faaliyetine giren şehir hastaneleri yüzünden ödenen zararı mı gizleyeceksiniz, sonraki dönemlerde oluşan ayıpları mı örteceksiniz?

Yasaları uygulayacak olan, siyasi iradeye bağlı bürokrasidir. Niyetleri iyi olduğu müddetçe bu madde fayda sağlar. Niyetleri halis olmayan, hantal ve cahil bir yapı bu maddeyle işleyen tekere çomak sokar.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bana bir atıfta bulunduğu için bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, şehir hastanelerinde tek garantinin hastalara hizmet garantisi olduğuna ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Konuşmacı bana ithafen “Grup başkan vekili, şehir hastanelerinde her ne kadar hasta garantisi yoksa da var.” dedi. Ben bir daha tekrarlıyorum: Şehir hastanelerinde bir tek garanti var, o da hizmet garantisidir, hastalarımıza hizmette garantimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sözleşmeyi gösterin, sözleşmeyi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İkinci olarak: Biz insanımıza hizmet için buradayız, yaşamak ve yaşatmak için buradayız. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışının temsilcileriyiz. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Dolayısıyla, biz hizmet için buradayız arkadaşlar.

Teşekkür ederim.

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, siz de yerinizden konuşun.

39.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Özellikle o konuyu dinlemiştim, özellikle de sorunun içinde sizin vereceğiniz cevaba cevap vermiştim. Yoksa madem, sözleşmeleri neden gizliyorsunuz, kamuoyundan saklıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Saklanan herhangi bir şey yoktur, onu da söylemek isterim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ünal Demirtaş                             Burhanettin Bulut                                     Kani Beko

           Zonguldak                                        Adana                                                 İzmir

      Ömer Fethi Gürer                         Neslihan Hancıoğlu                                    Ali Şeker

               Niğde                                          Samsun                                              İstanbul

           Çetin Arık                              Nazır Cihangir İslam

              Kayseri                                         İstanbul

MADDE 14- 209 sayılı Kanunun ek 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde bulunan “Kamu hastane birliklerinde” ibaresi "İl sağlık müdürlüğünün" şeklinde, ikinci fıkrasında yer alan "Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 33 üncü" ibareleri "11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 42 nci" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam konuşacaktır.

Buyurun Sayın İslam. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Aslında laf atma meselesine mutlak olarak karşı değilim. Yani üretken ve yaratıcı laf atmak gerçekten buradaki tartışmalara çok büyük renk katabilir, bize yeni kapılar açabilir. Konuyla ilgili olsun, mesela bilgi artıran, bilgiyi düzelten ve maddi bilgi hatalarını ortadan kaldıran laf atmalar olsun. Mantık zemininde olsun yani bir çelişkiyi, bir karşıtlığı ortaya koysun. Ama sahte akıl yürütme içermesin yani sofistçe olmasın, safsata olmasın. İyi olana yöneltsin, ahlaki olana yöneltsin, bir de estetik olsun yani estetiği içkin bir laf atma olsun. Ha, mizahı da katarsak gerçekten burada çok güzel şeyleri çok verimli bir şekilde konuşabiliriz.

Benim, şimdi güvenlik soruşturmasından geçemeyen hekim tabiplerin dört yüz elli gün beklemesi meselesi burada tartışıldı, neden olduğunu anlamam mümkün değil ama Komisyonda ne konuştuk? Pratisyen 75, âdeta kurban pazarlığı yapar gibi, uzman 125 olsun, olmasın… Burada anladık ki mesele güvenlik meselesi değil. Yani, 75 bini basan, 125 bini basan, eğer o şekilde çıksaydı yasa, zihninize geldiği şekilde, o zaman meselenin güvenlik meselesi olmadığını anlıyoruz arkadaşlar. Ben sizi zaten burada uyarmak istiyorum. Yani “köle” lafını ağır buldunuz. Doğru, ağır bir laf ama ben bir gerçeklikten bahsediyorum yani fidyeden bahsediyorum, özgürlüğün alınmasından bahsediyorum. Sizin kafanızda sanki her şeyin bir fiyatı var, dışarıdan böyle görünüyorsunuz.

Bakın, karşısına aldığı herhangi bir nesneye, bir insana, bir hayvana, dağa, taşa “Ben bundan kaç para çıkartabilirim.” kafası kapitalist bir kafadır arkadaşlar. Aslında kapitalist kafanın zenginlikle doğrudan bir alakası da yoktur, amalesinizdir ama kafa kapitalist olabilir, milletvekilisinizdir ama kafa kapitalist olabilir. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından gülüşmeler)

Hayır, lütfen arkadaşlar…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Arkadaşlarınız size gülüyor ama, anlamadık.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Mesela, güvenlik soruşturmasından geçemeyen anne, baba, çocuklar, kardeşler kamuya alınmıyor; sınavlardan, derslerden çıkartılıyor. Yani, bakın, bu şu demektir: Ben bir sivil ölüyüm -bunu siz tanımladınız, bu tanımı siz yaptınız- bu da sivil ölümün kefeni, siyah kefen, ben de bunu giydim “kabul” dedim koyduğunuz şartlarda ama siz, ana, babayı, kardeşleri ve çocukları, usulü ve füruyu içine kattığınız zaman artık sivil ölümden sivil soykırıma geçiyorsunuz, bunu anlamanızı istiyorum.

Bakıyoruz medyaya, yalan, iftira, tehdit, şantaj, rehin alma, linç, kriminalizasyon, insanları sabıkalı hâle getirme… Ya, dış görünüşünüz şöyle: Rönesans Dönemi’ne bir bakın, “desperado” maceracı bazı romantik akımlar var, kendi toplumlarını felakete sürüklemiş akımlar; hakikaten onlara benziyorsunuz, sizi o yüzden uyarmak istiyorum. Totaliter rejimlerin ideolojik ve bastırıcı bütün aygıtlarını kullanıyorsunuz.

Size bir doktor hikâyesi anlatıp ayrılacağım. Düşünün, bir hasta, cerraha geliyor, anlaşıyorlar, ameliyata alıyor ama ameliyatta narkozu verdikten sonra bu cerrah, ortopedik cerrah yanına bir sınıkçıyı alıyor, ehliyeti olmayan birini. Bu hastayı alıyorlar, ameliyat ederken sakatlıyorlar, hastanın başına iş açıyorlar. Tam hasta ölecekken aynı zamanda bunlar bir de para tartışmasına giriyorlar, ortaklık tartışmasına “Sen bu kadar alacaksın, ben bu kadar alacağım” ve hasta o arada oksijensiz kalıyor, gidiyor ama ameliyathaneye Allah'tan hastanın yakınları geliyor ve ilk yardım bilgileriyle hastayı kurtarıyorlar ama bir bakıyorlar ki o sınıkçı, cerrahı bisturiyle kovalıyor, parada anlaşamamışlar ve hasta yakınları o sınıkçıyı durduruyor, doktoru kurtarıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın İslam.

Buyurun.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Şimdi, hasta, sınıkçı ve hasta yakınları arasında olan bu hikâyede yani para anlaşmazlığı yüzünden o doktorun hayatını ve hastanın hayatını kurtaran bu hasta yakınlarını bir birlikte düşünün. Sizden şunu istiyorum: Bunların hangisi millet, hangisi FETÖ’yü de içeren o dinî topluluk, hangisi AK PARTİ?

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İslam.

Sayın Akbaşoğlu, açıklama mı, sataşma mı?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Açıklama, bir cümleyle açıklama.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, safsatanın kölesi olanların hakikate kör olduklarına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Safsatanın kölesi olanlar hakikate kördürler, ancak bunun şuuruna varamazlar ve şuurunda değillerdir.

Teşekkür ederim.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.

Buyurun.

41.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Hakaret anlamında kullanmadım. Sofistler var, bilirsiniz, Platon döneminde Atina’da yaşamış. Safsata, aslında sofistlerin bizim literatüre girmiş ismi safsatacılar, sofistler yani.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İslam.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Aynı cümleyi kendisi için kullanmış oldu. Dolayısıyla ben iade etmiş oldum, kendi bağlamında iade ettim.

Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin ilk cümlesinde yer alan “yer alan” ibaresinin “bulunan” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Aylin Cesur                             Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Isparta                                    Kayseri                                  Antalya

                 Ayhan Erel                        Aydın Adnan Sezgin

                   Aksaray                                    Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Aylin Cesur konuşacaktır.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan sağlıkla ilgili kanun teklifinin 14’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle bir tıp doktoru olarak ifade etmeliyim ki ülkemizde, maalesef, sağlıkta dönüşüm kapsamında yapılan uygulamalarla yeniden yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Örneğin, on altı yıldır Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında uygulanan, kaynakların daha verimli ve etkili kullanılacağı savunulan Kamu Hastaneleri Birliği yapılanmasının ömrü sadece altı yıl sürebildi ve tekrar eski sisteme dönüldü ve bu dönüşümün nedeni de çok başlılık olarak ifade edildi.

Sağlıkta şiddetin arttığı bir dönemde yine baskın bir teklifle milletimizin karşısına çıkıyorsunuz. Komisyon tutanaklarını incelediğimde gördüm ki sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin de es geçildiği, Anayasa’nın ne kadar maddesi varsa ihlal edildiği bir yasa teklifi bu maalesef. Bu yasa teklifi Anayasa’nın 2’nci, 23’üncü maddesine aykırı, 125’inci maddesindeki hak arama hürriyetine aykırı, 38’e dörtteki masumiyet karinesine aykırı, 135’inci maddeye aykırı, 130’uncu maddeye aykırı; bulabileceğiniz bütün Anayasa maddelerine aykırı.

Şimdi, emeği geçen meslektaşlarıma sormak istiyorum. Siz bunu, belli işte, sayısal çoğunluk nedeniyle geçireceksiniz; peki, geçtikten sonra karşı karşıya kaldığınız meslektaşlarımıza anlatabilecek misiniz? 83 bin üyeli tabip odalarına gidip savunabilecek misiniz? 30 bin üyeli eczacılar odasında, 26 bin üyeli diş hekimleri odasında savunabilecek misiniz? Bu rakamlar sizi ürkütmeli sayın milletvekillerim. Akademik kadroların sayılarına da girecek olursak yüzlerine bakıp da açıklama yapmak zorunda kalacaklarınızın sayısı çok fazla artacak, en iyisi bu rakamlara hiç girmeyelim ama “rakam” dedik madem, vaktim elverdiğince, ben, Sayıştay rakamlarına girmek istiyorum.

Evet, Sayıştay yaptığı denetimde, OHAL kapsamında çıkarılan 694 sayılı KHK’yle, il sağlık müdürlüklerinde çalıştırılmak üzere sözleşme yapılan başkan ve başkan yardımcılarından bazılarının, Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatlarında müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı olarak görevlendirildiğini tespit etmiş. Sayıştay, sözleşme imzalanarak taşra teşkilatlarına atanan personelin merkez teşkilatlarında üst düzey göreve getirilmelerini “Hem sözleşme gereklerine hem de atama usulüne uygun değildir.” diyerek eleştiriyor ve aynı denetimde, kuruma ait alacakların sağlıklı bir şekilde kayıt, takip ve muhasebeleştirilmesinin yapılmadığı ve alacaklara faiz işletilmediği somut örneklerle saptanmış. Bu durum, tek kelimeyle bir skandaldır ve Bakanlık, alacaklarından bihaber demektir.

Evet, İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğünce yapılan incelemede 7 milyon 834 bin 636 liralık alacağın ancak 2012 yılına kadar takibinin yapılabildiğini ve daha önceki verilere ulaşılamadığını belirlemişler. Ancak “Alacağın takibi için gereken bilgiler idarede mevcut değildir.” denmiş ve geçmiş.

Yine, İzmir İl Sağlık Müdürlüğünde yapılan incelemede idare bünyesinde alacak takip biriminin olmadığı tespit edilmiş. Keza, Trabzon’da da uygulama benzer ve Ankara Halk Sağlığı Müdürlüğünce yapılan incelemedeyse 2016 yılından itibaren hizmet verilip de fatura kesilmeyen, dolayısıyla, alacak kayıtlarında yer almayan 9 ile ilişkin 6 milyar 338 milyon 729 lira tutarında eksik tahakkuk olduğu anlaşılmış. Çeşitli illerde benzer alacakların mali tablolarda görülmediği de saptanmış. Bunlar Sayıştay raporları. Şimdi, böyle bir aymazlık ve rezalet nasıl olabilir, ben bunu sormak istiyorum bu emeği geçen meslektaşlarıma. Devlet, alacaklarını takip etmek için bir birim kurmaz mı?

Sonuç: Sayıştayın denetim raporlarından özetle âdeta Sağlık Bakanlığının saldım çayıra Mevla’m kayıra şeklinde yönetildiğini anlıyoruz. Bunu mali tablolara yansıtmaz mı? Bu nasıl bir ciddiyetsizliktir ben bir tıp doktoru olarak anlayamıyorum. Ve sonra çıkıp milletimize diyeceksiniz ki: “Kriz falan yok.” Ben de diyorum ki: Kriz milletin cebinde; kriz, yüzde 45 artan elektrik faturasında; kriz, milyonlarca emeklide; kriz, EYT bekleyenlerde; kriz, 117 bin öğretmen açığı varken atanamayan 400 bin öğretmende ve kriz 1.603 liraya çalışan 6 milyon asgari ücretlide.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Cesur.

AYLİN CESUR (Devamla) – Ve kriz “Kadro vereceğiz.” deyip de vermediğiniz taşeron işçilerde; kriz, yirmi bir gün askerlik nedeniyle işinden olacağı için umutsuzluktan travma yaşayan gençlerimizde ve kriz, son on beş yılın en yüksek işsizlik rakamlarını oluşturan ve çoluğuna çocuğuna ekmek götüremediği için cebindeki elektrik faturasına intihar notu yazıp intihara kalkışan ve intihar eden kadın işçide, Isparta’da oldu bu olay ve daha bugün sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısında Halkla İlişkiler Binası’nın en yüksek tepesine çıkarak intihara kalkışan vatandaşımız Ağrı’dan gelmiş AK PARTİ milletvekiliyle görüşmek üzere, sayın vekil yerinde yokmuş, görüşememiş. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş kriz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısından kriz size bağırıyor. Vatandaşın sesini duyun sayın milletvekilleri, vatandaşın sesini duyun, sesimizi duyun lütfen.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cesur.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.18

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık derecesine göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

            Ömer Fethi Gürer                     Neslihan Hancıoğlu                    Ali Fazıl Kasap

                    Niğde                                    Samsun                                 Kütahya

                  Ali Şeker                                Çetin Arık

                   İstanbul                                   Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kayseri Milletvekili Çetin Arık konuşacaktır.

Buyurun Sayın Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Teklifin 15’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onun temsilcisi sayın milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bu torba yasa teklifinin içinde birçok düzenlemenin yanı sıra evlat hasretiyle yanıp tutuşan insanlarımızla ilgili düzenlemeler de var.

Sayın milletvekilleri, yasalar toplumsal yaşamı düzenlerken insan vicdanını es geçemez, geçmemeli. Maalesef, görüştüğümüz kanun teklifinde vicdanlar yaralanıyor, es geçiliyor.

Değerli milletvekilleri, teklifin 15’inci maddesinde dört ayrı kategoride incelenebilecek mahiyette suç unsurları düzenlenmiştir. Nedir bunlar? Embriyoyla ilgili işlem yapan, embriyoyu alıp satan, buna özendiren, reklam veren kişiler aynı cezaya çarptırılacaktır. Burada farklı içerikteki suçlar aynı başlık altında toplanmış ve net bir ayrım yapılmamıştır. Kanuna aykırı biçimde embriyoyla işlem yapan kişiyle bu işleme özendirdiği belirtilen kişinin aynı cezaya tabi tutulması hakkaniyetli bir durum değildir. Konuyla ilgili olarak her ne kadar yargı karar verecek ise de kanunda farklı suç tiplerinin aynı cezayla cezalandırılması öngörüldüğünde mahkemelerin kanun hükmünü değiştirmeleri mümkün olmayacağından farklı ağırlıktaki dört ayrı suça aynı cezanın uygulanması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla görevini yapan, bir soruya yanıt veren hekimle komisyonculuk yapan bir kişi arasında cezai hukuk bakımından herhangi bir ayrım olmayacaktır.

Biz kadın doğumcular “infertile” yani çocuğu olmayan bir çift geldiğinde öncelikle bunun nedenini araştırırız. Öyle sonuçlarla karşılaşırız ki “Bunu çifte nasıl söyleyebiliriz?” diye düşünürüz. Örneğin 23 yaşındaki genç bir kadına “Senin yumurtalıkların doğuştan yok.” veya “Senin yumurtalıklarında hiç yumurta yok.” ya da “Senin ‘uterus’un yani rahmin doğuştan yok.” demek kolay bir şey değildir sayın milletvekilleri. “Senin çocuk sahibi olabilmen için donasyona ihtiyacın var.” ya da “Senin anne olabilmek için tek şansın taşıyıcı annelik.” demek çok kolay bir şey değildir. Ya da 20 yaşındaki genç bir erkeğe “Kardeşim, senin tetkik sonuçlarına göre baba olma şansın yok ya da tek şansın donasyon.” demek hiç ama hiç kolay olan bir şey değildir.

Sayın milletvekilleri, evlat demek canın en tatlı yeri, baktığın gözün, tuttuğun elin, yürüdüğün ayakların, yemeğin, suyun, nefesin, “Ona gelmesin, bana gelsin tüm acılar.” dediğin tek varlıktır. Evet, evlat sahibi olanlar için evlat böyle bir şey. Peki, evlat sahibi olamayanlar için? Bir doktor, bir hastasına “Senin rahmin ve yumurtalıkların gelişmemiş.” dediğinde, kadının doktora ağlamaklı bir şekilde soracağı ilk soru “Peki, benim hiç çocuğum olmayacak mı?” sorusu olacaktır. Bu soruya cevap veren kadın doğumcu hekim “Tek şansınız donasyon.” dediğinde, bir sonraki soru “Peki, nerede yaptırabilirim?” olacaktır.

İşte, bu soruya yanıt veren hekim, bu maddeye göre özendirme suçu işlemiş olacaktır, bu işin komisyonculuğunu yapan, embriyo alıp satan kişiyle aynı cezaya çarptırılacaktır; üç ila beş yıl arası hapis cezası ve çok ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalacaktır.

Sayın milletvekilleri, bilgiye ulaşmanın insanların parmaklarının ucunda olduğu çağımızda, insanların bilgiye ulaşmasını engellemek mümkün değildir, önemli olan insanlarımızın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır.

Bu noktadan hareketle, çocuğu olmayan bir çifti doğru bilgilendirecek olan kişiler kadın doğumcular olmalıdır, doktorlar olmalıdır. Hastasını doğru bilgilendiren bir doktoru, bu işin komisyonculuğunu yapan kişilerle aynı kategoride değerlendirmek vicdansızlıktır, haksızlıktır. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir hukuk devletinde hukuki güvenliğin sağlanması zorunlu olup, yapılan düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde, vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur.

Bu nedenlerle, bu teklif hukuki güvenliğe aykırı olup, kişileri açık ve belirgin olmayan kurallarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenlerle, hukuka aykırı olan “özendirme” ibaresinin geri çekilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Arık, buyurun.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özendirme suçuyla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nda bizlere ışık tutabilecek bir hüküm yer almaktadır. Türk Ceza Kanunu madde 190’da özendirme suçunun bir örneğinin düzenlendiği görülmektedir.

Bu hükümden hareketle “Bu fiilleri özendiren, bunları yönlendiren” ibaresi yerine, “Bu fiillerin işlenmesine özel yer, donanım veya malzeme sağlayan, bu fiilleri işleyenlerin yakalanmalarını kolaylaştıracak önlemleri alır.” şeklinde değiştirilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin üçüncü fıkrasına “ve bu kişilere bin güne kadar adli para cezası verilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Tamer Akkal                             Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Manisa                                    Kayseri                                  Antalya

          Aydın Adnan Sezgin                        Ayhan Erel

                    Aydın                                    Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Tamer Akkal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TAMER AKKAL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1991’den bu yana 14 Kasım, Dünya Diyabet Günü olarak belirlenmiştir. Diyabet, tıbben tedavisi olmayan, insülin bağımlısı olarak yaşamayı gerektiren bir hastalıktır ve genel olarak çocukluk çağlarında ortaya çıkmaktadır. Son dönemde artış hızı yüksek olan bu hastalığın tedavisi için gerekli olan ilaçların Türkiye’ye ulaşımında ciddi sıkıntı vardır. Çocuklarımızın sağlığı ve geleceği için büyük önem arz eden diyabet ilaçlarının ve teknolojilerinin ülkemize düzenli olarak ulaşamıyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Ülkenin geleceğinin temeli olan çocuklarımızdan bu hastalığa yakalanmış olanlar devletimizin özel ilgi ve yaklaşımını hak etmektedir.

Kan ölçümü yapan sensör ve insülin pompaları gibi gerekli olan malzemelerin temin edilmesinde Sağlık Bakanlığımızı harekete geçmeye davet ediyorum.

Yapıcı bir muhalefet anlayışıyla, torba yasayla teklif edilen sağlık çalışanlarına karşı şiddetin önlenmesine yönelik düzenleme, sigara yasağının kapsamının genişletilmesi, doku ve organ nakline yeni standartlar getirilmesi gibi olumlu gördüğümüz her noktada desteğimizi verdik ancak bu yasa tekliflerinin içinde gizlenmiş bazı maddeler var ki bunları akıl ve vicdan kabul etmiyor.

Bu maddelerden bir tanesi, insan haklarının âdeta yok sayıldığı 5’inci madde ve onunla uygulanmak ve başlatılmak istenen cadı avıdır. Bu maddede “Millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu için kamu görevinden çıkarılan doktorlar sadece Sosyal Güvenlik Kuruluşuyla sözleşmesi bulunmayan sağlık kuruluşlarında çalışabilecek.” deniyordu, biraz önce değiştirildi, şimdi de “Hadi çalışsınlar ama dört yüz elli gün beklesinler.” deniyor.

Peki, bu madde kimi tarif ediyor? Mahkeme kararıyla suçu sabit bulunmuş, hüküm giymiş doktorları mı tarif ediyor? Hayır. Bir terör örgütüyle irtibat, iltisak, bağlantı olduğuna dair bir mahkeme kararı varsa, zaten Türk Ceza Kanunu’na göre hekimler mesleklerini icra edemezler. Ancak burada ifade edilen, bir mahkeme kararı olmaksızın, istihbarat raporlarına dayalı olarak, bürokratik mekanizmalar içerisinde, yalnızca kanaatlere yönelik olarak verilen kararlardır. Bu durumda, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilmiş bir doktor hakkında mahkemenin vermiş olduğu bir hüküm ya da ceza olmamasına karşın, bir nevi dört yüz elli gün hak mahrumiyeti cezası almaktadır. Bu, her şeyden önce, adaletin en temel dayanağı olan masumiyet karinesine aykırıdır. Suç kesinleşmediği sürece hiç kimse hükümlü sıfatıyla değerlendirilemez. Suçu ispat edilinceye kadar herkes masumdur. Ancak teklifin bu ilgili maddesiyle birlikte, suçluluğu ispatlanmamış, mahkemesi sonuçlanmamış, yalnızca KHK’yle görevine geçici olarak son verilmiş doktorlar suçlu ve hükümlü muamelesine tabi tutuluyor. Mahkeme süreci tamamlanmamış her doktoru peşinen terör örgütü üyesi ilan etmek ve bu insanların hayatlarını adayarak elde ettikleri doktorluk mesleklerini ellerinden almak veya ara vermelerini istemek ne hukuka ne vicdanlara sığan bir durumdur. Antidemokratik rejimlerde bile rastlanmayacak kadar vahim bir içerikte olan bu madde kabul edilemez. Bir insanın hekim olup olmadığına, hekimlik yapıp yapamayacağına mezun olduğu okul, aldığı diploma, mesleki yeterliliği üzerinden karar verilir. Mesleğini icra etmeye engel bir suç veya ceza olmadığı sürece de hekimliğini yapmaya devam eder. Suçlu, elbette, cezası neyse onu çekecektir. Bu millete ve bu devlete karşı suç işleyen, ihanet eden her kim varsa bir gün elbet bedelini misliyle ödeyecektir. Bizim burada karşı çıktığımız husus, kanun teklifinin suç işleyenleri değil, yalnızca şüphe duyulan vatandaşları doğrudan cezalandırmasıdır. Eğer mesele FETÖ terör örgütüyle iltisak meselesiyse AK PARTİ’nin önce dönüp kendisine maalesef ki bakması gerekiyor.

Bu fotoğrafta FETÖ’yle iltisaklı olduğu kanıtlarıyla sabit, FETÖ liderini ziyaret edip el etek öpen, hatıra fotoğrafı çekilen AK PARTİ’li vekiller hâlâ bu sıralarda, bu koltuklarda, hepimizin arasında oturuyor. FETÖ lideriyle doğrudan bağlantı kurmuş bu kişileri yeniden milletvekili sıfatıyla Meclise sokacaksınız ancak henüz yargılama süreci bitmemiş, tamamlanmamış, hüküm giymemiş, suçlu bulunmamış doktorları ve sağlık personelini “FETÖ’yle iltisakı olabilir.” diyerek mesleklerinden men edeceksiniz ya da açığa alacaksınız, açlığa mahkûm edeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akkal.

TAMER AKKAL (Devamla) – Böyle adalet de olmaz, böyle mücadele de olmaz.

Şu resimde FETÖ elebaşıyla masada oturan herkes dışarıda, tutuklu değil. Burada tek tutuklu kim biliyor musunuz?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Masa yok orada.

TAMER AKKAL (Devamla) – Pardon, yanlış resmi gösterdim.

Elinde sürahiyi tutan, oradaki sadece sürahiyi tutan kişi içeride. İşte sizin FETÖ’yle mücadele anlayışınızın özeti maalesef ki budur. FETÖ’nün siyasi ayağının Meclis tarafından araştırılmasını istedik, kabul etmediniz. Bu hıyanet şebekesi Emniyetten istihbarata, Silahlı Kuvvetlerden doktor ve sağlık çalışanlarına kadar her türlü alana sızdı ama bir tek Meclise sızmadı. Hiç FETÖ’cü grup başkan vekili yok muydu? Hiç FETÖ’cü bakan yok muydu? Hiç genel başkan yardımcısı, hiç Başkanlık Divanı üyesi yok muydu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAMER AKKAL (Devamla) – Çok az kaldı.

BAŞKAN – Tamam, bağlayın, Sayın Akkal.

TAMER AKKAL (Devamla) – Maide suresi 42’nci ayette Yüce Allah diyor ki: “Hükmedersen adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri, adaleti ayakta tutanları sever.” Siz adaletle hükmetmiyorsunuz. İlk önce Allah katında, sonra da hukuk devleti nezdinde bu adaletsizlik elbet karşılık bulacaktır.

Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Madde 16’ya bağlı ek madde 1 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                          Ali Şeker

                 Zonguldak                                  Adana                                  İstanbul

            Ömer Fethi Gürer                        Yüksel Özkan

                    Niğde                                      Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Yüksel Özkan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Özkan.

Süreniz beş dakikadır.

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda dün Sağlık Bakanlığımızın bütçesini görüştük. Sayın Sağlık Bakanının yaptığı sunumda, yılda toplam 750 milyon hasta bakıldığı, 2017 yılında MHRS’yle yani Merkezi Hekim Randevu Sistemi’yle 121 milyon hasta bakıldığı, 100 bin kişiye 186 hekimin, yine 100 bin kişiye 272 ebe ve hemşirenin düştüğü ülkemizde, günde 1 milyon 200 bin poliklinik muayenesi yapıldığı vurgulanmıştır. OECD ortalamasının 100 bin kişiye 351 hekim ve yine 100 bin kişiye 1.025 ebe ve hemşirenin düştüğü gerçeğiyle bütün bu veriler, sağlık çalışanlarının bu iş yükü altında ne kadar özverili çalıştığının bir göstergesidir.

Sevk zincirinin uygulanmadığı ülkemizde kamu hastanelerinde beş dakikada 1 muayene zorlaması yapılmaktadır. Hâlbuki Dünya Sağlık Örgütüne göre bu sürenin yirmi dakika olduğu dikkate alınırsa, beş dakikada bir hastanın muayenesiyle hekimin bir hastasına ne kadar faydalı olacağının değerlendirmesini siz değerli milletvekillerine bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, siz böyle bir sağlık sistemine “Evet.” mi diyorsunuz? Beş dakikalık muayeneye “Evet.” mi diyorsunuz bu yasayla? Halkın sağlığını beş dakikalık bir bakıyla mı değerlendireceksiniz? “Sağlıkta Dönüşüm Programı” dediniz ve gelinen noktada sağlık çalışanları için sağlıkta şiddete dönüştü. Bu olumsuz şartlardan dolayı her gün yüzlerce sağlık çalışanı sözlü, psikolojik, fiziki saldırıya uğramaktadır. CHP Grubumuzun sağlıkta şiddet raporuna göre son altı yılda 20.706 sağlık çalışanına fiziksel saldırıda bulunulmuştur ve bu, kayıtlara geçmiştir. Sağlık çalışanlarının birçoğu bıkkınlık sendromuyla mücadele ediyor ve tedavi alıyor. Bütün bunlardan dolayı hekimler tazminat davası olasılığına karşı kendilerini koruma içgüdüsüyle komplike hasta gruplarından uzaklaşıyorlar yani defansif hekimlik yapmaya başladılar. Hastasına yeterli zaman ayıramayan hekimler manyetik rezonans görüntüleme, bilgisayarlı tomografi gibi ileri tetkiklere başvuruyorlar; amaçları tanıda eksik kalmamak, hastasına zarar vermemek. Hâlbuki esas olan muayenedir. Bu ve buna benzer ileri tetkikler nedeniyle sağlık giderleri artmaktadır. Tıbbi sarf malzemelerinin yaklaşık yüzde 80’ini ithal ediyoruz. Döviz dalgalanmasından, ekonomik krizden dolayı tıbbi sarf malzeme temini kısıtlanmış olup ve hatta “Kurumu zarara uğratmakla suçlanacaksınız.” diye hekimler belirli yazılarla uyarılmaktadır. İhaleyle tıbbi malzeme veren firmalar SUT fiyatlarının güncellenmemesi, kur artışından ve alacaklarını yaklaşık dokuz aydır alamamalarından dolayı ihalelere girmemektedirler. Tüm bu olumsuzlukların faturası hekime, sağlık çalışanına çıkarılmaktadır. Sonuç: Saldırı, şiddet, tehdit.

Yetmiyormuş gibi, birçok kurum ve üniversite hastanelerinde ek ödemelerin aylardır yapılamadığı veya azaltıldığı bir gerçektir. Özlük hakları hâlâ arzu edilen noktada değildir. Sağlık çalışanları geçim derdindedir. Psikolojik, fiziki ve ekonomik baskının esas sebebi performans, nicelikli ve popülist temelli yürütülen sağlık politikalarıdır. Palyatif çözümlerle ancak gününüzü kurtarırsınız.

Üniversitelerimizin son durumu da dikkate alındığında korkarım ki ileride kendimizi emanet edecek hekimler bulamayacağız. Çalışanın sağlığı bozuldu, toplumun aynı şekilde.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Beni Türk hekimlerine emanet edin.” demiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

YÜKSEL ÖZKAN (Devamla) – Bu arada hatırlatmak isterim ki 26 ülkede Ulu Önderimiz’in anıtı vardır, büstü vardır, heykeli vardır; yalnız ülkemizde, bizim cumhuriyetimizin kurucusunun heykellerine, büstlerine saldırı vardır. Onun için diyorum ki gelin, sağlıktaki düzenlemeleri, çıkarılacak tüm kanun maddelerini Anayasa’mıza uygun olacak şekilde, ilgili meslek ve akademik odalarımızın, sendikalarımızın önerileri doğrultusunda yapalım. Sizleri empati yapmaya davet ediyorum, sizleri adalete davet ediyorum.

Son olarak, görevi başında öldürülen, benim de sınıf arkadaşım olan Doktor Fikret Hacıosman ve diğer tüm sağlık çalışanı şehitlerimizi rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun.

Artık hekimler ölmesin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 16’ya bağlı ek madde 2 üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesine bağlı ek 2’nci maddenin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Hasan Baltacı                           Ednan Arslan                            Ali Şeker

                 Kastamonu                                   İzmir                                   İstanbul

               Ünal Demirtaş                             Kani Beko

                 Zonguldak                                   İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Baltacı. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz beş dakikadır.

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce şunu belirtmeliyim: Bu kanun teklifinin en çok tartışılan 5’inci maddesinde kısmen de olsa bir iyileştirme getirilmiştir ama yeterli değildir. Yalnız, Meclisin bundan sonra yapacağı tüm yasama faaliyetlerinde toplumun tüm kesimlerinin çıkarını gözeten ve uzlaşmaya dayanan bir tutumun öne çıkması için daha çok çaba harcamamız gerekiyor. Çünkü özellikle bu yasada olduğu gibi yani sağlıkta şiddeti önlemek istiyorsak, kadına şiddetle mücadele etmek istiyorsak, toplumsal barışı yeniden tesis etmek istiyorsak öncelikle bu Meclisin çatısı altında uzlaşma kültürünü hâkim kılmalıyız. Ortak değerlerimizi daha fazla öne çıkarmalıyız, ortak kaygılarımızı daha çok konuşmalıyız.

Şimdi, eğer sağlıkta şiddeti önlemek istiyorsak başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını iyileştirmeliyiz. Her şeyden önce, sağlık hizmeti ulaşılabilir, yerinde ve ücretsiz olmalıdır. Düşünün, hastalar hastane hastane gezerken, randevu sistemi ihtiyaca cevap vermezken, acil servisler yoğun bakım ünitesi gibi, poliklinik gibi hizmet verirken, acil servislere başvuru Türkiye genelinde 100 milyon kişiyi aşmışken, hekim ve sağlık çalışanlarının sayısı yetersizken, bir de bunun üstüne bütçeden sağlığa yeteri kadar pay ayrılmamışken, ambulanslar hastaneler arasında mekik dokurken, önleyici ve koruyucu sağlık hizmeti verilemezken nasıl olacak da sağlıkta şiddetin önüne geçeceğiz? Şimdi, gerçekçi olmamız lazım. Şiddeti uygulayan her kim olursa olsun öncelikle bunun cezasız kalmayacağını bilmeli, verilen cezanın uygulanacağını herkes bilmeli ama bunların yeterli olmayacağı kanısındayım çünkü biz her şeyden önce sağlık sistemini bir bütün olarak ele almalıyız, hastanın hekime ulaşmasının önündeki tüm engelleri kaldırmalıyız, hekim ve sağlık çalışanlarının sayısını artırmalıyız, onlara barışçıl bir çalışma ortamı sunmalıyız ve hekim ve sağlık çalışanlarına karşı uygulanan siyasi ve idari baskıya bir an önce son vermeliyiz.

Bir diğer husus da özellikle hekimlerin çalışma performansını etkileyen bu Sağlıkta Performans Sistemi’ni yeniden değerlendirmeliyiz ve bence tümden kaldırmalıyız çünkü muayene sürelerine baktığımızda Dünya Tabipler Birliğince belirlenen standartlara göre hekimin hastasına ayırması gereken süre en az yirmi dakika. Bu, Avrupa’da yirmi beş dakika bizde ise -günde 80 ila 200 hasta muayene eden doktor- özellikle psikiyatri kliniklerinde sekiz dakika, diğer kliniklerde ise beş dakikaya bir randevu alıyor. Bu sistem hekimi tüccar, hastayı da müşteri gören bir anlayışa sahiptir. Hasta kendisini müşteri olarak gördüğünde bu sefer de “müşteri memnuniyeti” gibi, sağlık hizmetiyle hiç alakası olmayan bir kavram devreye giriyor. Bütün bunlar yapılmazsa zaten kendisi tedaviye muhtaç olan sağlık sistemini ayağa kaldıramayız, şiddeti önleyemeyiz.

Ayrıca, sağlığı, devletin vatandaşına borçlu olduğu bir toplumsal hizmet olarak, bir kamu malı olarak değil de ticari bir meta olarak görüyorsunuz. Sizi ayakta tutan rant ekonomisinin bir parçası yaptınız sağlık sistemini. Şehir hastaneleriyle sağlığı yandaşa kaynak aktaracak bir araç olarak görüyorsunuz. Hastalar hekim beklerken hekimlik hakkını satışa çıkarıyorsunuz. Yani sizin için sağlık sistemi bir hizmet değil, kriz çıkaran ekonomik sisteminize kaynak aktaracak bir araçtan başkası değildir. Eğer bu ekonomik krizle mücadele etmek istiyorsak ekonomimizi ayakta tutan üretici güçleri, işçileri, emekçileri, memurları, köylüyü, gençleri, kadınları yaşatmak zorundayız; üretici güçlerin sağlığını yeniden ayaklar üstüne dikmek durumundayız. Aksi takdirde yaklaşan ve derinleşen krizle mücadele etmek imkânımız yoktur.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baltacı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 16’ya bağlı ek madde 2 üzerinde bir önerge daha vardır, onu okutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi ile 2238 sayılı Kanun’a eklenen ek 2’nci maddenin 2’nci fıkrasında yer alan “15 gün içinde” ibaresinin “7 gün içinde” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

           Arslan Kabukcuoğlu                        Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                  Eskişehir                                  Kayseri                                  Antalya

                 Ayhan Erel                        Aydın Adnan Sezgin

                   Aksaray                                    Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bugün Diyabet Günüdür. Ülkemizde 8 milyon civarında diyabetli olduğu tahmin ediliyor. Beslenme bozukluğu ve fiziksel aktivitedeki azalmayla diyabet hastasının gelecek yıllarda daha da artacağı tahmin ediliyor. Diyorum ki özellikle çocuklarınızın fit olmasını sağlayınız.

Organ yetersizliği on binlerce hastayı ilgilendiren, önemli bir maddi manevi külfet yaratan ciddi bir sağlık sorunudur. Kadavradan veya canlıdan organ alınması bu hastalar için önemli bir kurtuluş ve iyi olma ümididir. Ülkemizde kadavradan transplantasyon beklenenin altındadır. Sayın Profesör Doktor Mehmet Haberal’ın verilerine göre, 20 binden fazla böbrek hastası, 2 binden fazla karaciğer hastası ve binden fazla kalp hastası transplantasyon için beklemektedir. Bizde kadavradan doku alma son derece düşüktür, aşağı yukarı organ transplantasyonunun yüzde 20’sini kadavradan, yüzde 80’ini de canlıdan alınan organlarla karşılamaktayız. Organ transplantasyonu için Şiraz’da kadavradan yararlanma yüzde 95, Tahran’da yüzde 60 iken ülkemizde yüzde 30 civarındadır; İran’ın bile çok çok altındayız.

Ülkemizde neden kadavradan organ transplantasyonu az miktarda olmaktadır? Bununla ilgili pek çok çaba vardır. Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbeleri başta olmak üzere değişik ortamlarda organ transplantasyonunun canlıdan yapılabileceğine ve organdan yapılabileceğine dair vaizleri mevcuttur. Ancak muhtemeldir ki tüm din adamları aynı görüşte değildir, onların bu konuda bilinçlerinin artırılması gerekiyor. Ayrıca, hekimlerin bu konudaki tecrübelerini de tartışmak gerekiyor. Bir kazazede geldiğinde ve durumu iyi değilse, “ex” olması bekleniyorsa uygun bir ortamda hasta yakınları hekimler tarafından alınmalı ve yavaş yavaş hastasının kaybedileceğine ve buradan organ bağışının gerekliliğinin anlatılması, inandırılması gerekmektedir.

Ülkemizde 2.500 kazazede donasyona yatkın bulunuyor. Bu 2.500 kazazedenin de sadece yüzde 20’sinden doku transplantasyonunda faydalanabiliyoruz. Bunun hâlbuki ülkemizdeki ventilatör sayısına bakıldığında 5 misli olması gerekiyor. Niye böyle oluyor diye araştırıldığı vakit beyin ölümü tanısının geç konulduğu anlaşılıyor. Hâlbuki beyin ölümü tanısı el Doppler’iyle dahi yapılabilecek bir şey. Burada Sağlık Bakanlığı, yoğun bakım ünitelerini, özellikle ventilatör bulunan yoğun bakım ünitelerini alet edevat bakımından dört başı mamur hâle getirmelidir. Her ne kadar MR ya da tomografi cihazlarıyla beyin ölümü gerçekleştiği gösterilebiliyorsa da her merkezde bu yoktur ama bir Doppler ultrasonu koymak karşılaşılan maddi külfet karşısında son derece ekonomik bir yatırımdır.

Yine, Bakanlık, halk toplantıları yapmalı ve hekimler halkı sürekli olarak bilgilendirmelidir.

Bir diğer konu immünolojik uyum tespitinin tam yapılamaması. Bu da şöyle oluyor: Ülkemizde 82 merkezde organ transplantasyonu yapılmaktadır. Şu durum eksik ki her merkez kendi içinde çalışıyor. Buradan şunu demek istiyorum: Bir organ vericisini, canlıyı buluyorlar, vermeye hazır ama karşı tarafın immünolojik değeri uygun bulunmuyor ve bunu ayarlamak için benzer bir hasta gelmesini bekliyorlar. Hâlbuki Sağlık Bakanlığı bunu tüm Türkiye’de kendi bünyesine alır ve takibini yaparsa merkezlerde bunun için bekleyen immün grupları tespit eder, merkezlerden hastalar ayrılmadan organlar alınır, yine Sağlık Bakanlığının organizasyonuyla, eş değer olarak aynı zamanda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Kabukcuoğlu.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Tabii efendim.

…gitmesi gereken merkeze ulaştırılır ve hastalara büyük bir yardım yapılır ve ülkemiz sigorta şirketleri büyük bir maddi külfetten kurtarılır.

Burada her şey hazır, toplum hazır; eksik olan, Sağlık Bakanlığının küçük bir fırça darbesidir. Umuyoruz ki bunu da yakın zamanda yaparlar ve hastalarımızın hayrına bir iş gerçekleşmiş olur.

Hepinize teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabukcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde aynı mahiyette üç önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Oya Ersoy                                      Semra Güzel                    Meral Danış Beştaş

                   İstanbul                                        Diyarbakır                               Siirt

       Tulay Hatımoğulları Oruç                  Serpil Kemalbay Pekgözegü

                    Adana                                             İzmir

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

                  Ali Şeker                           Müzeyyen Şevkin                   Neslihan Hancıoğlu

                   İstanbul                                    Adana                                  Samsun

            Ömer Fethi Gürer                           Çetin Arık                          Ali Fazıl Kasap

                    Niğde                                    Kayseri                                 Kütahya

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin diğer imza sahipleri:

 

            İbrahim Halil Oral                         Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Ankara                                    Kayseri                                  Antalya

                 Ayhan Erel                        Aydın Adnan Sezgin                      Ahmet Çelik

                   Aksaray                                    Aydın                                  İstanbul

            Zeki Hakan Sıdalı

                   Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk söz, Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’e aittir.

Buyurun Sayın Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 17’nci maddesiyle ilgili partimiz Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye maalesef çok uzun süredir yaşanan ve bugün etkilerini daha derinden hissettiğimiz büyük bir ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel krizle boğuşmaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin bir ürünü olarak otuz yedi yıldan bu yana bilimsel, özerk üniversitenin önündeki en büyük engel olarak duran Yükseköğretim Kurulu üniversiteleri vesayet altına alarak kontrol altında tutma anlayışını sürdürüyor. Bilime, bilimsel özgürlüğe, ifade hürriyetine yönelik baskı ve engellemelere paralel olarak YÖK’le beraber özerkliği tamamen ortadan kaldırılan üniversiteler ne yazık ki farklı düşüncelerin sorgulandığı ve üretildiği yerler olmaktan çıkmış durumdadır. Üniversitelerimiz daha çok dogmatik düşüncelerin kabul edildiği ve öğretildiği meslek liseleri düzeyinde kalmıştır. AKP hükûmetleri döneminde YÖK’ün de hüneriyle yürütme erkinin kontrolüne giren üniversiteler Bologna süreciyle birlikte tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmek istenmiş, yükseköğretim de dâhil olmak üzere, eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleşmesi yönündeki politikalarda artışlar yaşanmıştır. Gerekli özen ve ilgi gösterilmeyerek, yapısı bozularak sürekli geri bırakılan üniversitelerin, iyi niyetli ve saygın bilim insanlarının tüm samimi uğraşlarına karşın, bilim politikası ve stratejileri yoktur. Altyapı yetersizliği, eğitimde ezbercilik, son dönemdeki, bilime inanmayan niteliksiz öğretim üyeleri üniversiteleri çağın gerisinde bırakmıştır.

Sayın milletvekilleri, G20 ülkeleri arasında olmasına rağmen üniversitelerimiz dünya sıralamasında ilk 100’e girememektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da haklı olarak serzenişte bulunmuş, “Neden ilk 100 içerisinde değiliz?” demiştir. Son derece haklıdır ama herhâlde bunda en büyük sorumluluk yine Adalet ve Kalkınma Partisinindir diye düşünüyorum.

AKP, kontrolüne aldığı YÖK’ün kurumsal yapısının sağladığı baskıcı imkânları sonuna kadar kullanmaktadır. Devletin muhalif tüm kesimlere karşı şiddet araçlarını sınırsızca kullandığı bir dönemde, üniversiteler YÖK aracılığıyla teslim alınmak istenmiş, soruşturma, sürgün, işten çıkarma, psikolojik baskı, kadro vermeme gibi uygulamalarla siyasal iktidara yönelik her türlü muhalefet sindirilmeye çalışılmıştır. Bilim insanlarının toplum, doğa yararına çalışmalar yapması ve toplumla paylaşımları her fırsatta engellenmiştir. AKP muhalefetteyken baskıcı ve antidemokratik olduğu gerekçesiyle eleştirdiği ve kaldırılması gerektiğini savunduğu YÖK’ü kendi iktidarı döneminde bağrına basmıştır. Bu nedenle, üniversitelerin bilim, sanat, özgür düşüncenin, halkın ve cumhuriyetin beklentilerine cevap verebilmesi için siyasi iktidarın kontrolü altında olmaktan çıkması gerekiyordu. İşte, bu çerçevede, bugün yasalaştırılmak istenen kanun teklifi bu isteklerimizi karşılamak yerine sorunları daha da derinleştiren, üniversite hastanelerimizi ve üniversitelerimizi daha derin çıkmazlara sürükleyen içeriklerle doludur. Zaten bilimsel ve ekonomik anlamda çok büyük zorluklarla karşı karşıya bırakılan üniversitelerimiz ile üniversite hastanelerimiz âdeta bir uçuruma yuvarlanmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, 17’nci maddede yer alan düzenlemeyle, özerk yapıda olması gereken “mütevelli heyeti” kapsamına giren bir kadro niteliğinde olan “Sağlık Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği bir üye” eklenmekte, üniversitenin özerkliği sarsılmaktadır. Bu maddeye ilişkin olarak 2016 yılında yapılan ve Sağlık Bakanı müsteşarı ile Sağlık Bakanı tarafından atanacak bir kişinin mütevelli heyetinde yer aldığı düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından, bilimsel özerkliğe aykırı olduğu gerekçesiyle, iptal edilmiştir ve 2/11/2016 tarihli Resmî Gazete’de de bu yayımlanmıştır. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi, iptal edilen ve bilimsel özerkliği sarsan bu hükmü tekrardan yasa maddesi hâline getirmeyi hedeflemektedir. Teklifin, bu hâliyle, Anayasa’ya aykırılığı sürmektedir. Biz şimdi merak ediyoruz: Acaba bu teklif sorunları aşmayı mı yoksa var olan sorunları daha derinleştirerek üniversitelerimizde kaosu körüklemeyi mi amaçlıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Şevkin.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Bu sorulara dikkatinizi çekiyor ve herkesin, vicdanının sesini dinleyerek hareket etmesini temenni ediyorum.

Ayrıca, şehir hastaneleriyle ilgili Adana özelinden bahsedecek olursak, Güney Adana’da 1 milyona yakın insana ulaşmayan bir hastane; neredeyse hiç kimsenin yer almadığı Balcalı bölgesinde yer alan Şehir Hastanesine yüzlerce insan ulaşabilmek için… Sağ kalmayıp ne yazık ki yolda ölerek Şehir Hastanesine ulaşılmaktadır; maalesef, Adana’da da böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şevkin.

Önergeler üzerinde ikinci söz, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral’a aittir.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlıkla ilgili kanun teklifinin 17’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddede AK PARTİ iktidarlarının sağlık eğitimi alanındaki büyük hatalarının tekrarlandığını görmekteyiz. Bunlar, akademik özgürlüğün kısıtlanması, ehliyet ve liyakat gözetmeksizin yapılan kadrolaşmalardır. Sağlık eğitimi bu maddeyle bilimsellikten uzaklaşarak âdeta iktidarın kadrolaşma için kullanacağı bir alan hâline gelecektir. Buradan teklifi veren arkadaşlarımıza ve dolayısıyla Sağlık Bilimleri Üniversitesini kuran iktidara da soruyorum: Madem bu eğitim kurumunu kurdunuz ve içinde GATA’nın birimlerinin de olduğu 12 fakülte, 4 meslek yüksekokulu, 5 enstitü ve 58 eğitim araştırma hastanesini bağladınız, o zaman neden bu üniversitenin bilimsel özerklik niteliğini rahat bırakmıyorsunuz? Bakın, bu maddeyle aynı niteliği taşıyan eski madde Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Peki, neden iptal edildi? Gerekçe aynen şöyle: “Merkezî idareye üniversite üzerinde denetim ve gözetim yetkisini aşan nitelikte bir yetki tanınması Anayasa’nın 130’uncu maddesiyle güvence altına alınan bilimsel özerklik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.” denilmektedir.

Şimdi bakalım, teklifinizde mütevelli heyeti kimlerden oluşuyor: Rektör, Sağlık Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği bir üye, YÖK tarafından seçilen bir profesör ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Yönetim Kurulunca belirlenen Sağlık Bilimleri Üniversitesi dışından bir üye yani toplam 5 üye. Anayasa Mahkemesinin “Müsteşar var, Bakan üye seçiyor.” diye bilimsel özerkliğe aykırı bulduğu maddeye siz bakan yardımcısını koyuyorsunuz, yetmiyor Sağlık Bakanına bir üye seçtiriyorsunuz, yetmiyor Sağlık Bakanının ve bakan yardımcısının üyesi olduğu TÜSEB Yönetim Kuruluna bir üye daha seçtiriyorsunuz. Oldu olacak Sayın Bakanı aynı zamanda rektör atasaydınız. Malum, Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisini Varlık Fonu Başkanı olarak atamıştı.

Bu nedenle 17’nci madde daha önce iptal edilen maddeyle aynı niteliklere sahiptir ve Anayasa’ya aykırıdır. AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımıza sesleniyorum: Dün “Ne istediler de vermedik.” diyerek FETÖ’ye teslim ettiğiniz kadroları bugün de bu kanunla kim bilir kime teslim edeceksiniz. Türk milleti yeni bir 15 Temmuz daha yaşamak istemiyor, Türk milleti devlet kadrolarına sızan teröristlerden bir kez çok çekti, yeniden çekmek istemiyor. Elinizi vicdanınıza koyun ve şeffaf bir yönetimin önünü açın. Sayın Genel Başkanımızın bize grubumuzda söylediği gibi “Benden gelen bir talimat ile vicdanınız arasında kalırsanız vicdanınızı seçin.” sözünün sizin grubunuz tarafından da değerlendirilmesini arzu ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Zaten bu kanun teklifinin 5’inci maddesi bütün toplum kesimlerinde tedirginlik ve şüphe yaratmış, ayrıca önümüzdeki günlerde infiallere de yol açacaktır. FETÖ ve terör örgütüyle mücadele mutlaka yapılmalıdır ancak bu adaletle olur. Devletin dini adalet, küfrü zulümdür. Zulmederek terörle mücadele edemezsiniz. Ortada bir suçlu varsa mahkeme karşısına çıkarılmalı ve cezası neyse verilmelidir. Bu insanların mesleklerini ellerinden alarak, çocuklarının rızıklarını keserek belki de başka suçlara sevk edeceksiniz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun teklifinin 17’nci maddesi hem Anayasa’ya aykırıdır hem de ehliyet, liyakat ve adalet ilkelerini görmezden gelen bir niteliktedir. Genel Kurulumuzun yüce iradesi bunu görmeli ve bu yanlışı reddetmelidir. İlgili madde tekliften çıkarılarak bu adaletsiz uygulamaların önüne geçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oral.

Buyurun.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Kıymetli arkadaşlarım, sayısal çoğunlukla bu kanunların geçeceği ortada ama kayıtlara düşsün diye 10 Kasımdan itibaren milletimizin bağrını, vicdanını ve gönlünü zedeleyen bir meseleyi gündeme getirmek istiyorum. Büyük şair Necip Fazıl Kısakürek şöyle diyor: “Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu/Şimdi sen kesiyorsun İslam adına yolu.” Necip Fazıl bu iki cümlelik sözüyle meczubu ve meczubu ziyaret eden Sayın Diyanet İşleri Başkanlarını ne güzel izah ediyor.

Değerli kardeşlerim, iki şey evrensel hukukta, medeni hukukta ve İslam hukukunda farklıdır. Birisi kasıt öbürü hatadır. Hatayla yapılan bir hareket insan olarak özür dilenir ve geçer ama anlaşılıyor ki özür dilenmediğine göre, milletimizden özür dilenmediğine göre bu bir kasıttır, kasıt ihanettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Oral.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığını elinde bulunduran bir zatın kasten ihanet etmeye hakkı yoktur. Cumhuriyet tarihinde bu yüce Meclis kürsüsünden, o yüce makama, Diyanet İşleri Başkanlığı makamına hiç bu kadar haklı olarak eleştiri bugüne kadar bulunmamıştır. Bu manevi makamı bu duruma düşüren zat onurlu bir davranış göstererek istifa etmelidir diyor, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oral.

Önergeler üzerinde son söz, İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce başta Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olmak üzere bütün sağlık meslek kuruluşlarını, örgütlerini ve sokaklarda fenerle adalet arayan hekimlerimizi ve daha dün şu Meclis kapısına hekimlerin “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.” çığlığını getiren ve “Eğitim ve çalışma hakkımız engellenemez." diyen genç hekimlerimiz Mihriban Yıldırım ve Onur Erden’i saygıyla selamlıyorum.

Mihriban Yıldırım ve Onur Erden sadece Meclis önünde eylem yapan 2 genç hekim değil. Mihriban, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinde Psikiyatri Ana Bilim Dalında ihtisas yaparken 672 sayılı KHK’yle ihraç edilen bir hekim ve ihracından bir ay sonra hiçbir neden, hiçbir gerekçe bildirilmeden, yargılama yapılmadan ihraç edilen bu hekim arkadaşımız hakkında Trabzon gibi bir yerde, öğrenci hareketinden geldiği bilinen ve Tabipler Birliğinin Asistan Hekimler Komisyonunun temsilcisi olan bir kadın hekim hakkında byLock iddiasıyla dava açıldı ve ne oldu biliyor musunuz? Bu dava da beraatle sonuçlandı ve Mihriban Yıldırım, o Meclisin kapısının önüne gelen genç hekim meslektaşımız hâlâ ihraç, hâlâ mesleğini yapamıyor. Ne zamandan beri? 1 Eylül 2016’dan beri.

Yine, Onur Erden Çanakkale Tıp Fakültesinden mezun olmuş ve Van’da 112’de çalışan genç bir hekim iken 675 sayılı KHK’yle işinden edildi. Hakkında tek bir soruşturma yok, hâlâ yok, tek bir yargılama yok, tek bir ceza yok, nedensiz, sorgusuz, sualsiz ihraç. Bunu neden anlatıyorum? Bunu şunun için anlatıyorum: İşte, bu teklifle hukuk dışı, akıl dışı, vicdan dışı bu fiilî uygulama, AKP iktidarının OHAL’i fırsata çevirerek uyguladığı bu fiilî uygulama yasalaştırılacak, yasalaştırılmış hâle getirilecek. Öncelikle üç tane özet.

Birincisi: Bu yasa teklifi hekimlere dönük, sağlık çalışanlarına dönük şiddeti engelleyen en küçük bir düzenleme getirmemektedir; bu, kocaman bir balon.

İki: Demin anlattığım gibi, sadece ihraçlar değil, aynı zamanda güvenlik soruşturması giyotiniyle insanlar üzerinde, hekimler üzerinde, özellikle genç hekimler üzerinde ciddi bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır ve bu kamu görevine alınmayan hekim ve diş hekimlerinin mesleklerini yapma hakkı, çalışma hakkı ve eğitim hakkını engelleyen bir tekliftir.

Üçüncüsü: Sadece hekimlerin sorunu değildir bu yasa teklifi; bu, bu memleketin geleceğinin sorundur, nasıl bir ülke istediğinizin sorunudur ve aynı zamanda, her şeyden önemlisi, hasta haklarının sorunudur. İnsanların, halkın nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkının bizzat gasbedilmesidir bu teklifle yapılmak istenen.

Kamu görevinden çıkarılan veya kamu görevine alınmayan mecburi hizmet yükümlüsü hekimlerin ister altı yüz ister dört yüz elli gün deyin, bir gün bile hekimlik yapmaktan yasaklanması hukuka aykırıdır.

Mecburi hizmet bir kamu görevidir, ödevidir ve Anayasa 70’inci maddeye göre, aynı zamanda kamu hizmetine girmek bir haktır. Siz bu hakkı elinden alıyorsunuz, aynı zamanda ek bir yaptırım daha getiriyorsunuz. Bu ek yaptırımı getirmek hukuka aykırılığı bir yana, akla uygun değildir.

Hekimler hekimlik yapma hakkını siyasilerden değil, mesleği öğrendikleri kurumlarından almaktadır. Hekimliğe dönemsel, konjonktürel veya mevcut iktidarın ihtiyaçları ya da intikam duyguları nedeniyle bunlar üzerinden bir sınırlama getirilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) – Bir dakika daha…

BAŞKAN – Tamamlayın, tabii.

Buyurun Sayın Ersoy.

OYA ERSOY (Devamla) – Amacınız, bu yasayla bütün sağlık emekçilerinin geleceğini tamamen iktidarın iki dudağı arasına bağlamak, iktidarın hoşuna gitmeyenleri işsizlikle ve açlıkla cezalandırmaktır. Bu, sadece bugün hekimler için konuşulan bir teklif, düzenleme değildir, bunun devamı gelecek, bunu çok iyi biliyoruz; avukatlara gelecek, mühendislere gelecek. Çünkü, siz, bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan veya bize biat etmeyen hiç kimsenin bu ülkede yaşama hakkı yoktur diyorsunuz. Biz de diyoruz ki: Yasama yetkisinin bir sınırı vardır, burada el kaldırabilirsiniz “Bu yasayı ben yaptım, oldu.” diyebilirsiniz ama yaparsınız olmaz, Türkiye'ye bunu giydiremezsiniz. Bu ülke toprakları faşizme karşı mücadelenin, demokrasi mücadelesinin yeşerdiği, yaşatıldığı topraklardır. Bu ülkede biz buna izin vermeyeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, iktidarın ve AK PARTİ Grubunun bütün özgürlüklerin önünü açtığına, insan hak ve özgürlükleri konusunda önemli kazanımlar sağladığına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biz faşizme de, faşizmin her türüne de karşı dik durmuş bir parti ve grubuz. Bu konuda konuşmacının ifade ettiği hususlar kendini bağlayıcı hususlardır, bizlere sirayet eden, bizim üzerimize yapışabilecek bir itham, bir cümle değildir. Biz, bize biat etmeyenlere yaşam hakkı tanımamayla suçlanabilecek bir pozisyonda değil, Türkiye'de bütün özgürlüklerin önünü açan ve bu konuda, insan hak ve özgürlükleri konusunda hakikaten Türkiye'ye önemli katkılar ve kazanımlar katan bir iktidarız ve grubuz. Dolayısıyla bu konudaki ithamları ben konuşmacının kendisine iade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır.

İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan en kısa olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Hüda Kaya                       Adnan Selçuk Mızraklı                      Ahmet Şık

                   İstanbul                                 Diyarbakır                               İstanbul

        Mahmut Celadet Gaydalı                   Nusrettin Maçin

                    Bitlis                                    Şanlıurfa

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                          Ali Şeker

                 Zonguldak                                  Adana                                  İstanbul

                 Çetin Arık                           Ömer Fethi Gürer                        Ulaş Karasu

                   Kayseri                                     Niğde                                    Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz.

Önergeler üzerinde ilk söz, Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’ya aittir.

Buyurun Sayın Karasu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ULAŞ KARASU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlıkta şiddeti konuştuğumuz bugünde başta Edip Kürklü, Ali Menekşe, Ersin Arslan, Kamil Furtun, Fikret Hacıosman, Aynur Dağdemir olmak üzere görevi başındayken sağlıkta şiddete maruz kalan ve aramızdan ayrılan hekimlerimizi, isimlerini sayamadığım daha nice sağlık emekçilerini saygı ve rahmetle anıyorum.

AKP iktidarının “sağlıkta devrim” adı altında yaptığı uygulamaların tamamının bugün nasıl çökme noktasına geldiğini anlatmaya ne beş dakika ne beş saat ne de beş gün yeter. Komisyondaki arkadaşlarımız günlerce gerek hekimlerimizin gerekse sağlık çalışanlarının uygun koşullarda çalışma ortamlarının sağlanması ve yurttaşlarımızın en iyi şekilde sağlık hizmeti koşullarına ulaşabilmesi adına mücadele ettiler. Ancak iktidar, insan sağlığını bir vatandaşlık hakkı olarak görmeyip sadece rant ve para olarak görmeye devam etmektedir. Sağlık çalışanları mutsuz, huzursuz ve her geçen gün daha zor şartlar altında çalışmaya mahkûm edilmiştir. Yine, gelinen noktada, ne acıdır ki tıbbi malzeme ve cerrahi malzeme bile karşılanamaz duruma gelmiştir. Şehir hastaneleri adı altında yeni bir rant anlayışı ortaya çıkarılmış; Sağlık Bakanlığı bütçesinin 2018’de yüzde 6,8’i, 2019’da 12,7’si, 2020’de 22,9’u ve 2021’de 24,7’si yandaş firmalara verilen şehir hastanelerine kira ve hizmet bedeli adı altında aktarılacaktır.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda üniversite hastanelerinde görev yapan binlerce hekim istifa ederek özel sağlık kuruluşlarında görev yapmaya başlamıştır. Bu istifalar tıp eğitimi kalitesini her geçen gün düşürmektedir.

Sağlıkta devrim yaptığını iddia edenlere Sivas ilimizden örnek vererek Sivas’ta durumun ne olduğunu anlatmak istiyorum. Sivas’ta 2002 yılından önce 6 adet devlete bağlı hastane vardı, bugün ise bu sayı 2’dir. Sivas’ta bu hastaneler kapatılmış, bölge hastanesi olacağı iddia edilen hastane tamamlandığında hastane binasının ihtiyacı karşılamadığı anlaşılmış, hastane hizmet vermeye başladıktan bir yıl sonra yeniden şantiye alanına çevrilmiştir. Ücretlerde sözleşmeli/kadrolu hekim ayrımı yapıldıktan sonra Sivas Devlet Hastanesinde doktor istifaları giderek artmış, bu nedenle birçok branşta ya hekim sayısı yetersiz kalmış ya da hiç hekim kalmamıştır. Hâlen görev yapan hekimlerimiz arasında da bu konudan kaynaklı sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu kaçışın durdurulması ve yeni hekim gelişinin sağlanması için sözleşmeli/kadrolu ayrımı yerine hekimlerimizin tamamının ücretlerinin hak ettiği noktaya getirilmesi kaçınılmazdır. Son on ay içerisinde 93 doktorumuz Devlet Hastanemizden ayrılmış olmasına rağmen, gelen doktor sayısı ise sadece 51 olmuştur.

Ayrıca, yanlış sağlık politikaları, liyakatsiz yönetim anlayışı nedeniyle döner sermaye giderlerindeki düşüş, hekimlerimizin devlet hastanelerinden kaçışının en önemli nedenlerinden biridir.

Özellikle çocuk hastalarımızı ilgilendiren branşlarda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Defalarca dile getirmemize rağmen iktidar, bu konuda maalesef kılını bile kıpırdatmamaktadır. Hekim yokluğunda çevre şehirlere giden hemşehrilerimiz maddi ve manevi anlamda çok büyük sorunlar yaşamakta, maddi durumu olmayan hemşehrilerimiz ise âdeta ölüme terk edilmektedir. Tüm ilçelerimizde yeterli sayıda uzman hekim bulunmamaktadır. Ülkemizin en köklü kurumlarından biri olan Cumhuriyet Üniversitesi Hastanemizde ise mevcut yönetimin ayrılıkçı, baskıcı, dışlayıcı anlayışı nedeniyle, sadece bir yıl içerisinde, profesör ve doçent kadrosunda olan 40’a yakın hocamız üniversiteden ayrılmıştır. Bu sayının daha da artacağı gelen bilgiler arasındadır.

Bugün geldiğimiz noktada, üniversite hastanelerinde tedavi gören hastalardan ameliyat eldiveni, cerrahi malzeme istendiğine “Yapılacak operasyon acil değilse işlem yapmayın.” denildiğine tanık oluyoruz.

Değerli milletvekilleri “Eskiden hastanelerde kuyruklar oluşurdu.” diyen iktidarın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Karasu.

Buyurun.

ULAŞ KARASU (Devamla) – …bugün bir MR için üç dört ay sonrasına randevu verildiğinden haberi var mıdır? Bu MR çekildikten sonra sonucun raporlanması için iki üç ay daha beklenildiğinden haberi var mıdır? “SGK eczanelerinde kuyruk oluşuyordu.” diyen iktidarın, birçok hayati önem taşıyan ilaca vatandaşlarımızın ulaşamadığından haberi var mıdır?

Ya acil servisler? Arkadaşlar, son zamanlarda hiç devlet hastanesi acil servislerine veya çocuk acillere gittiniz mi? Gidin ve eserinizi görün.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karasu.

Önergeler üzerinde ikinci söz, Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı’ya aittir.

Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gün döndü, artık ayın 15’indeyiz ve dikkat ediyorum, salon boşalmaya başladı, esneyenlerin sayısının arttığını gördüm. Bir anda eski yıllara gittim. Cerrahi asistanlığını yaptığımızda 1990’lı yılların başıydı ve ben Ankara Tıp usulü pazartesi sabahı başlayan, cuma günü sabahleyin biten dört gün aralıksız nöbet tutardım, cerrahi nöbetlerimiz böyleydi. Cuma sabahı çıktığınızda da “çivileme” dediğimiz şekilde bu defa günün elektif ameliyat listesine yazılırdınız. Ben böyle çalıştım. O beş yılın sonunda on yıllık mesai yapmıştım, yani şu an otuz bir yıllık bir hekim gözüküyorum, esasında otuz altı yılın, belki kırk yılın mesaisi var. Nöbetlerle beraber düşündüğünüz zaman ne kadar meşakkatli bir süreç olduğunu ifade etmek için söyledim.

Şimdi, bu bir üniversite hastanesiydi, üniversite hastanesinde bu kadar angaryanın, iş yükünün olduğu bir ortamda ben o çalıştığım fazla mesailer için 1 kuruş alıyor muydum? Hayır, almıyordum. Biliyorsunuz, bilenler bilirler, 10 nöbetten fazlasının devlet size parasını ödemez, ödediği nöbet paraları da oldukça düşük rakamlardır, bunu bütçe uygulamalarında da görmüşsünüzdür. Dolayısıyla, şimdi, benim buradan varmaya çalıştığım yer özellikle o hekimliğe hazırlanma sürecinde sizin yüreğinizde birikenlerle pratik hayatın içinde bulduklarınız arasındaki uçurumlara işaret etmek istiyorum: Biz hekimler beyaz giyeriz arkadaşlar; beyaz durudur, saftır, temizliğe işaret eder. Yemin ederiz, yemin ederken dil, din, ırk, sınıf, hiçbir ayrım gözetmeyeceğimizi, hastamızla olan ilişkilerimizdeki mahremiyete sonuna kadar bağlı kalacağımızı söyleriz. Yani biz sizlerden daha farklı bir disiplinle hayata hazırlanırız. Mesleğimizi icra eden ustalarımızdan da bunları öğrenerek bunları uygulamaya yöneliriz. Şimdi, bu noktada özellikle hani AKP’nin de çok övündüğü o özel sistemin, neoliberal politikaların sonucunda ortaya çıkan özel sağlık teşekkülleriyle beraber ne olduyu gerçekten kendi aralarınızda da oturan hekimlere sorun. O sistemle beraber hekim emeği nasıl bu özel sistemin bir aracı hâline geldi? Performans sistemiyle hekimlerin kendi mesleklerine olan saygısı veya meslek uygulamalarındaki tutumlarına nasıl hasarlar verdik? Niye biz kalkıp da hâkimlere “Yahu hâkim arkadaş, sen girdiğin dava kadar ücret alacaksın.” demeyiz de hekimlere deriz ki: “Sen baktığın hasta kadar şey edeceksin.” Niye hâkime reva gördüğümüz ücreti hekime vermeyiz, onun üç katı eğitim görür. Askerlere verirken, diğer meslek mensuplarına verirken, onların emekliliklerine yansımalarını görürken niye hekimlere vermezsiniz? Ben sizlere soruyorum, hepinize soruyorum.

Şimdi, bütün bunlardan hareket ettiğimiz zaman, bazen zihinlerimizin arka planındaki bagajları görürüz, bazen de buradaki bu sistemin nasıl başka başka şekillerde rantları üretmek için çalıştığını görürüz. Biz böyle bir dünyadan bakarken karşımızdakiler nasıl bir dünyadan bakıyorlar. İşte, bu kadar açık yani sömürüye maruz kalan; mesleki emekleri, mesleki itibarları, mesleki onurları özellikle siyasilerin kullandığı dille zaman zaman beş para edilebilen veya… Çok iyi biliyoruz 2005’li yıllardan sonra bunlara dönük saldırıların niye yoğunlaştığını. Kullanılan -siyasetçinin kullandığı- dili bir gözden geçirmek zorundayız. Hani, bazıları “Kedi ulaşamadığı ciğere murdar.” dermiş, ben de öyle diyeyim, belki onlar o anlamda bu dili kullanıyorlardı diyeyim.

Şimdi, arkadaşlar, daha önce ülkemizde de kurulan ister ticaret odaları olsun, ister barolar olsun, ister tabip sendikaları olsun, ister Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olsun, bunların hepsi yasalarla kurulmuş ve o meslek örgütünün gerek ilgili hayat alanlarında gerekse meslek erbabına ilişkin çalışmalarını düzenleyen, ilişkilerini tanzim eden örgütlenmelerdir. Türk Tabipleri Birliği de bu örgütlenmelerden, Türk Dişhekimleri Birliği de yine bu örgütlenmelerden bazıları.

Şimdi, bu yasayla getirilmek istenilen şey, esasında, bu örgütlerin kendi meslek grubunun hak ve çıkarları üzerindeki etkisini daha çok azaltmaya dönük olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Mızraklı.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) - Ben Komisyon esnasında söylemiştim, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” denildiği için âdeta onun rövanşını almaya çalışan, Türk Tabipleri Birliğine dönük veya Türk Diş Hekimleri Birliğine dönük böyle bir tutumla karşı karşıyayız. Ya ondan sonra? Biraz evvel arkadaşlarımız, eğer o totaliter devlet biçimlerinden bir tanesi olarak faşizmden bahsettikleri zaman alınganlık etmeye hiç gerek yok. Eğer değilsek o zaman, arkadaşlar, sağlıklı çalışan demokrasilerde aynı zamanda bu sivil toplum örgütlerine, bu tür yapılara kamu kaynak ayırır. Avrupa Birliği müktesebatı sürecinde sizden önceki arkadaşlarınızın veya hâlen devam eden arkadaşlarınızın önüne de gelmiştir bu meseleler.

Gidin, hemen burnumuzun dibinde, Zaho’da, Dohuk’ta tabip sendikaları var. Ben, Dohuk’taki tabip sendikasının Başkanına sorduğum zaman kendilerine yıllık olarak 150 bin dolar katkı yapıldığını söylemişlerdi. Şimdi, orası öyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Çok özür diliyorum Başkanım.

Yani biz “cumhuriyet” diyoruz. Cumhuriyet demokrasi olmadığı zaman ruhu olmayan insan gibi olur arkadaşlar. Cumhuriyet demokrasiyle taçlandırılmalıdır. “Demokrasi” dediğiniz güçler ayrılığını getirir, bağımsız medyayı getirir, güçlü bir sivil toplum aygıtını getirir; güçlü, özerk, bağımsız üniversiteleri gerektirir, güçlü bir basını gerektirir, yurttaş bilinci gerektirir, yurttaşın örgütlü kurumlarını gerektirir. Eğer bunlardan vareste olarak biz bir düzen hayal edersek, bunu da tek adamın iki dudağının arasına bırakırsak onun adı başka bir şey olur. Dikensiz gül bahçesi isteyebilirsiniz; hani, eskilerin deyimiyle “Şu muallimler olmasaydı Maarif Vekaletini yürütmek ne kadar kolay olurdu.” Evet, eğer biz ilgili hayat alanlarındaki meslek örgütlerinin güç ve etkilerini azaltacak olursak belki bu işler kolay gelecek gibi gözüküyor ama o zaman, kanun çıkarırız ama adalet üretmeyiz, yasama için en geniş toplumsal uzlaşıyı arayarak yasama yapmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Hepimizin buna ihtiyacı var. Demokrasi dolu yarınlar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mızraklı.

Aynı mahiyetteki ilk iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin” 18. Maddesinde yer alan “Bildirim zorunluluğu” ibaresinin “Bildirim verme zorunluluğu” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederim.

             Hasan Subaşı                              Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                 Antalya                                     Kayseri                                  Antalya

          Tuba Vural Çokel                            Ayhan Erel

                 Antalya                                     Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Hasan Subaşı konuşacaktır.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesiyle ilgili görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu torba yasa teklifinin 18’inci maddesiyle 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu’nun 42’nci maddesinin başlığı “bildirim zorunluluğu” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddenin 1’inci, 2’nci ve 3’üncü fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Özel kurum ve iş yerinde görevli diş hekimlerinin bu görevlerini başka bir yerde de yapmaları, kayıtlı bulundukları oda yönetim kurulunun iznine tabi idi. Şimdi bu maddeyle değiştiriliyor. İktidar bu değişiklikle birlikte çalışma serbestisi geldiğini ifade ediyor. Oysa bu düzenlemeyle kaldırılan, bir hekimin bir yerde çalışmasına ilişkin izin verme değil, birden fazla yerde çalışmasına ilişkin bir düzenlemeydi. Meslek odasının uhdesindeki bu yetki yasaklayıcı değil, denetleyiciydi. Bu zamana kadar bu yetkinin kullanımıyla ilgili hiçbir sıkıntı olmamıştı. Dolayısıyla bu değişiklik sadece meslek odasını zayıflatmasına neden olacaktır. Denetimsiz olarak birden fazla görev yapma imkânı sağlık hizmetlerinde riskler taşımaktadır. Yeni düzenlemeyle hem çalışan hekim hem hastaya ilişkin olarak ortaya çıkabilecek riskleri ortadan kaldırmaya yönelik denetim aracı artık kalmamıştır.

Değerli milletvekilleri, “18’inci maddeyle hekime çalışma özgürlüğü getiriyoruz.” denilirken, teklifin asıl 5’inci maddesinde insafsız, izansız yasaklar getirilmiştir. Öyle ki binlerce yetişmiş hekim, aileleriyle birlikte yokluğa, çaresizliğe terk edilmiştir.

Dünyanın en saygın mesleklerinden olan hekimlik, bizde de yine en saygın meslek konumundayken, son yıllarda ülkemizde en çok mağdur edilen, şiddete maruz kalan, ötelenen meslek grubu hâline getirilmiştir. Bununla ilgili araştırma önergelerimiz reddedilmiş ve yasal düzenleme beklentisi de bu yasa teklifinde görüldüğü gibi, yine sonuçsuz kalmıştır.

Can kurtarmak için yıllarca eğitilen hekimlerin, can alıcı bir örgütle illiyet bağı özensizce kurulmuştur, hem de hukukla hiç bağdaşmayan ucube yöntemlerle. Menfur örgütle 17-25 öncesinde irtibatı, iltisakı, hatta ortaklığı bulunanlar yüksek makamlardaki görevlerine devam ederken, hatta taltif edilirken, on yıllarını harcayarak okuyan, eğitim gören ülkemizin eğitimli insanları, doktorları, diş hekimleri, sağlık sistemimizde bunca sorun ve eksiğimiz varken çaresizliğe terk edilmiştir.

Anayasa’mızın 38’inci maddesi “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” diyor. KHK’yle ihraç edilen bir doktorun suçlu olduğu nasıl tespit ediliyor? Ortada hüküm yok ve bu insanların masum olabileceği ihtimali hiç düşünülmeden zulmediliyor. Bu insanlar KHK’lere rağmen yurttaşımızdır. Hukuk devleti varsa yurttaşların hakları da vardır ve anayasal koruma altındadır ama maalesef, artık, hukuk devleti ilkelerini çoktan terk etmiş bulunuyoruz ve kanun devletinden bile uzaklaşıyoruz. Yapboz torba yasalar ve kararnamelerle tanımlaması zor ve karmaşık bir rejim yarattık. Adaletin terazisiyle oynamak kimseye fayda sağlamaz. Yerleşik hukuk kurallarını değiştirmek, altüst etmek, insan haklarını yok saymak sadece ülkeyi yönetilemez hâle getirir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Subaşı, devam edin lütfen.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – …darbe dönemlerindeki gibi yüz binlerce mağdur yaratır ve fazlasıyla yaratılmıştır.

“Anayasa değişikliğiyle bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi onaylandı, bundan sonra böyle.” diyeceksiniz. “Halkın iradesiyle bu yetkileri aldık.” diyorsunuz sıkça ama OHAL koşullarında yapılan ve ne olduğu yeterince anlaşılmadan oluşan hukuk metinlerinin her zaman meşruiyet tartışmasına açık olduğunu göreceksiniz. Geçmişte sıkıyönetim dönemlerinin yüzde 90’ın üzerinde kabul oyuyla onaylanmış anayasasının bile meşruiyeti hep sorgulanmıştı.

Sonuç olarak, bunca sorun varken önümüze gelen bu torba yasayı kimin hazırladığı bilinmiyor ama sağlık çalışanlarının, hekimlerin, oda ve uzmanların görüşünün alınmadığı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın Subaşı.

Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Sonuç olarak, hukuku askıya aldık ama bari vicdanlarımızı askıya almayalım. Hukuksuzluğa karşın millî güvenlik kaygısıyla görevden aldığınız kişilerden “tazminat” adı altında haraç gibi para almak suretiyle hukuksuzluğa bir de ayıp ilave edilmiştir.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Subaşı.

Konuşması yapılan son önergeyi de oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 18’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.51

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati:01.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Ünal Demirtaş                                  Burhanettin Bulut                                     Kani Beko

              Zonguldak                                             Adana                                                 İzmir

       Neslihan Hancıoğlu                                Ali Fazıl Kasap                                       Ali Şeker

                Samsun                                              Kütahya                                              İstanbul

         Ömer Fethi Gürer                                  Özgür Karabat                                                                      Niğde                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Özgür Karabat’ın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Karabat. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da binlerce sorunun yaşandığı bu dönemde hekimlere ve sağlık çalışanlarına saldırı bir kez de bu kanun düzenlemesiyle yapılmaktadır. Bu kanun düzenlemesiyle hekimlerin ve sağlık emekçilerinin taleplerinin karşılanması bir tarafa, yeni mağduriyetler yaratan ve sağlıkta şiddet konusunda herhangi bir adım atmayan, haktan uzak, hukuktan uzak, en temel vatandaşlık haklarından uzak bir kanun düzenlemesiyle karşı karşıyayız.

Sağlıkta şiddeti sıradanlaştıran, taşeron çalışmayı sıradanlaştıran, sağlık hizmetini parayla alınıp satılan bir metaya dönüştüren, sağlıkta rant anlayışını büyüten bir anlayışla karşı karşıyayız. Binlerce sağlık emekçisine dayatılan yoksulluk, işsizlik, itibarsızlık, şiddet ve taşeron çalışma sistemini dayatan düzenlemelerinizi elbette kabul etmemiz mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, sizlere birkaç rakam vermek istiyorum: Son üç yılda 461 sağlıkçı intihar etti, sağlık emekçilerinin yüzde 62’si şiddet gördü. Atanamayan tam 470 bin sağlık çalışanı var. Bu rakamlar sıradan rakamlar değil. Peki, neyin sonucu bu rakamlar? Elbette ki hükûmetlerimizin sağlık alanındaki politikalarının bir sonucu, bu rakamlar halk sağlığını parayla alınıp satılan bir metadan ibaret gören anlayışın sonucu, bu rakamlar AKP hükûmetlerinin insana verdiği değerlerin bir sonucu.

Değerli milletvekilleri, bugün diplomalı 470 bin sağlık emekçisi atanmayı bekliyor. Diyanet İşlerinin tadilat giderlerine, betonlaşan şehirlere ayırdığımız bütçeyi atanamayan sağlık emekçilerine ayırmanızı bekliyoruz. Bugün, atanamayan sağlık emekçileri “Saraya var da halka yok mu?” “Saraya var da sağlıkçıya yok mu?” “Diyanete var da sağlıkçıya yok mu?” diye soruyor. Betona değil, emeğe değer veren bir anlayışı istemek elbette hakkımız. Halk sağlığını insanca yaşam şartlarında, adaletsizliğe, işsizliğe mahkûm edilmemiş sağlık emekçilerine emanet etmek istiyoruz.

Sağlığın tasarrufu olmaz diyoruz. Çalışma Bakanlığını kaldırıp sadaka bakanlığını kurdunuz. Sağlıkçılara sadaka değil, çalışma hakkı istiyoruz. Sağlık çalışanlarının sağlıklı yaşam hakkını, çalışma hakkını elinden alırsanız, halkın sağlığını da koruyamayız.

“Taşerona kadro verildi.” diye her yerde propaganda yaptınız ama bugün sonuç ortada, sağlık emekçileri hâlâ taşeron çalışmaya mahkûm. Kamuda çalışan binlerce sağlıkçı kadro bekliyor. Bu kadro bekleyen binlerce sağlık emekçisinin elbette sesi olmak istiyoruz. İhale alım sözleşmesiyle istihdam edilen diş protez ihalesi çalışanları, radyoloji görüntüleme merkezi çalışanları, laboratuvar çalışanları, hastane bilgi işlemcileri, yemekhane çalışanları, aile hekimi çalışanları, hemşireler, paramedikler ve farklı birimlerde görev yapamayan binlerce sağlık emekçisi görev bekliyor. Biz atama bekleyen 470 bin sağlık emekçisi için haykırıyoruz: Sağlığa bütçe! Sağlığa bütçe! Sağlığa bütçe!

Taşerona kadro alanındaki adaletsiz uygulamaya derhâl son verilmeli, ayrımsız bir şekilde taşeronlar derhâl kadroya alınmalıdır.

Biliyoruz ki ülkemiz derin bir krizin içinde. “Tasarruf” diyeceksiniz, “Kadroya bütçe yok.” diyeceksiniz. Bu kriz en çok yoksulun, asgari ücretle geçinenin, işçinin, enflasyon karşısında parası pul olan emeklinin, ürününü yok pahasına satan çiftçinin, öğretmenin, memurun sofrasında hissediliyor. Krizin bedelini emeğiyle geçinen yurttaşa ödetmek elbette doğru değil. Kriz bahanesiyle yüksek enflasyonla dayatılan yoksullaşmaya, işsizliğe, çocuklarımızın sağlıksız büyümesine, giderek kötüleşen çalışma ve yaşam koşullarına karşı mücadele öncelikli görevimiz olsa gerek. Siz “tasarruf” dedikçe biz “adalet” demeye devam edeceğiz değerli arkadaşlar.

Bugün burada AKP sözcülerini dinlerken “Vay ben ne edem, nasıl edem? Başım alıp nere gidem?” diyesi geliyor insanların. Burada, sağlıkla ilgili alanda övgü yaparken, bir propaganda yaptığınızı düşünürken “Otel gibi hastanelerimiz var.” diyorsunuz değerli arkadaşlar, “Beş yıldızlı lüks otel gibi hastanelerimiz var.” diyorsunuz; işte bu anlayıştır problemli olan. Hastaneyi otele benzeten anlayış aynı zamanda hastaları da müşteri olarak benimseyen anlayıştır. Bu anlayışın şiddetle karşısındayız ve bugün burada teşhir etmek istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz.

Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesindeki “şeklinde” ibaresinin “ibaresi olarak” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

              Orhan Çakırlar                           Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                    Edirne                                    Kayseri                                  Antalya

          Aydın Adnan Sezgin                        Ayhan Erel

                    Aydın                                    Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yoktur, gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

19’uncu maddesindeki “şeklinde” ibaresi “ibaresi olarak” ibaresi olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Adnan Selçuk Mızraklı                       Hüda Kaya                          Nusrettin Maçin          

                 Diyarbakır                                 İstanbul                                Şanlıurfa

        Mahmut Celadet Gaydalı             Ömer Faruk Gergerlioğlu

                    Bitlis                                     Kocaeli

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                          Ali Şeker

                 Zonguldak                                  Adana                                  İstanbul

                Necati Tığlı

                   Giresun

BAŞKAN - Komisyon önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk söz Giresun Milletvekili Necati Tığlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Tığlı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NECATİ TIĞLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de sağlık ve sosyal güvenlik denildiği zaman ilk aklıma gelen, insana karşı düzenlenen piyasa oluyor. Türkiye’de sağlık ve sosyal güvenlik politikalarındaki neoliberal düzenlemeler 1980’li yılların ilk yarısında başlamış olup 2000’li yıllarda hızını artırarak uygulanmaya devam etmektedir. Tasarılarda, kanunlarda, izlenen politikalarda sağlık, insan ve emek görmezden gelinmiş, hızla piyasa ekonomisine terk edilmiştir. 2003 tarihli Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte sağlık alanında yaşanan neoliberal saldırılar sağlık sisteminin sistematik ve bütüncül olarak tamamen bozulmasına ve dönüşmesine hizmet etmiştir. Bu dönüşümle birlikte Sağlık Bakanlığının görev ve yetkileri, sağlık hizmetlerinin finansmanı ve sağlıkta emek gücüyle ilgili politikalar derinden etkilenmiş, düzen tamamen güçlüden ve piyasadan yana olmuştur. 2000’li yılların başından beri Türkiye’de sağlık alanında yaşanan tek gerçek, uluslararası sermayenin isteğine göre düzenlenen sağlık hizmetleri, finansmanı ve istihdamı devletin sorumluluğundan çıkarılıp piyasanın ellerine bırakılmıştır. Sosyal güvenlik alanında yaşanan dönüşümde ise sosyal devlet olma ilkeleri bir kenara bırakılmış, bireysellik öne çıkmış, kamunun sosyal güvenlikteki rolü daraltılmış ve yine piyasalaşmanın önü açılmıştır. Emeğin nasıl dönüştürüldüğü ise bu kanunda açıkça görülmektedir. Yıllarca okuyorsunuz, elinizde dünyanın her yerinde geçerli bir diploma var, sonra bir KHK ya da kararname çıkıyor ve “Durun. Siz hekimlik yapamazsınız.” diyor, eğer yapmak istiyorsa dört yüz elli gün beklemesi gerekiyor. İşte sağlıkta emek böyle sömürülüyor.

Evet “Sağlıkta şiddeti önleyelim.” diyoruz ama bu torba kanunda hekimleri hem şiddetin hem mobbingin kucağına atıyorsunuz. Eğer, biz yurttaşlarımızdan aldığımız kanun yapma ve denetleme yetkisini hukuk kuralları içinde ve yemin ettiğimiz Anayasa’ya uygun olarak yapmıyorsak ortada büyük bir problem var demektir. Bu kanunun kabul edilmesi için oy veren herkes Anayasa’nın hukuk devleti ilkesini, eşitlik ilkesini, kazanılmış haklar ilkesini, sözleşme özgürlüğü ve kamu hizmetinde çalışma hakkı ilkesini ihlal etmiş olacaktır. Sağlıkta dönüşüm programlarıyla insanlarımız metalaştırılıyor ya da insan bedeninin her bir parçasının sağlık alanında nasıl metalaştırıldığının hikâyesi yazılıyor.

Tasarıya baktığım zaman gördüğüm ilk şey, hekimlerin çalışma hayatından nasıl men edilmek istendiğini düzenleyen cümleler oldu. Hekim başına düşen hasta sayısını azaltmak için hastayı başka bir hekime kaydırma çalışmasının amacı hastayı iyileştirmek midir yoksa istatistiksel olarak hekim başına düşen hasta sayısını azaltmak mıdır? Sağlıkla ilgili hazırlanan bu kanun teklifiyle hekimlerimiz sağlıksız bırakılmaktadır ve bir an önce sağlığına kavuşması için tedavi edilmesi gerekir. Bu tedavi de ancak muhalefet partilerinin görüş ve önerileri dikkate alınarak yapılır.

KHK’ler ya da kararnamelerle görevden uzaklaştırılan hekimlerden terörle mücadele kapsamında yargılanan olmuş ve hiçbir ceza almamışlardır. Hekimlerin ve sağlıklı nesillerin hayatını zorlaştırmaktan vazgeçin. İnsan sağlığı ve ülke sağlığı her şeyden önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk “Beni Türk hekimlerine emanet edin.” dediğinde hekimlere olan inancını ve güvenini beyan etmiştir. Şimdi sıra bu Mecliste. Nasıl ki hepimiz bu ülke için çalışıyorsak hekimlerin de aynı aşkla, aynı disiplinle, aynı inançla çalışmasına izin verin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tığlı.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’ya aittir.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

20’nci madde hakkında söz almış bulunuyorum.

Öncelikle hemen şöyle şunu göstereceğim arkadaşlar. Aile hekimliklerine alınanların listesi var elimde, bu bir kısmı. Burada isimleriyle, adresleriyle 78 kişinin ismi var. Bu 78 kişinin 7’si Türkiyeli, geri kalanı yabancı uyruklu arkadaşlar. Aile hekimliği kadroları yabancı uyruklularla doldurulmuş vaziyette. Şimdi, doktorlarımızın başına örülmeye çalışılan çorabı hep beraber görüyoruz. Ne yapılmaya çalışılıyor? Yani bu yasalarla, bu adımlarla başta doktorlar olmak üzere her meslek erbabı insanımızın... Karadenizlisi, Akdenizlisi, Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı, Laz’ı, hepsi Türkiyeli bu insanlarımızın. 78 kişinin içinde 7’si Türkiye uyruklu arkadaşlar. Ya böyle bir proje, böyle bir politikayla Türkiye halkına...

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Türk halkı...

HÜDA KAYA (Devamla) – ...bizim vatandaşımıza, bizim insanımıza nasıl bir düşmanlık var? Neyi güdüyorsunuz, neyi amaçlıyorsunuz anlaşılır gibi değil arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, sizlere bir örnek vereceğim: Çorlu’da ismi Muttalip olan bir subay vardı, 28 Şubatta ordudan atıldı, sonra belediyede bir iş buldu, oradan da attırıldı o günün egemenleri tarafından, sonra bir şirkette iş buldu, oradan da işinden attırıldı; 2 tane çocuğu vardı hasta, çocuklarına ekmek götüremedi, zulme dayanamadı, çaresizlik içerisinde kıvrandı ve intihar etti. Bugün Meclisin çatısına çıkan bir vatandaşımızı hepiniz gördünüz. İki gün önce Ankara’da 32 yaşında, gencecik bir insan metroda intihar etti. İnsanlar kendilerini yakıyorlar, insanlar çatılara çıkıyorlar. Bugün Meclisin tepesinde çatıya çıkanın feryadı nedendi biliyor musunuz acaba? Ankara Büyükşehir Belediyesinden işten atılmasının sebebi neydi? İki yıl önce Sayın Selahattin Demirtaş’ın fotoğrafını sosyal medyada beğenmesinden dolayı işten atıldığı iddia ediliyor arkadaşlar; böyle bir Türkiye’deyiz. Ve bugün zulüm artık kapıya dayandı, insanlar Meclisin tepesine çıkıp çare aramaya çalışıyorlar. Bakın, 28 Şubatta 70-80 yaşındaki Medine kadının hastane kapılarında öldüğünü, biraz önce ifade ettiğim insanların çaresizlikten, işsizlikten, çocuklarına ekmek götürememekten nasıl intiharlara gittiğini hepiniz biliyorsunuz. Dün bunlar parmak sayısı kadardı, bugün siz binlerce insanı intihara mahkûm edecek hâle getiren politikalar geliştiriyorsunuz arkadaşlar.

Bakın, bir de bu vesileyle hapishanedekilerden bahsetmek istiyorum değerli arkadaşlar. Hapishanede hani 700 küsur falan bebekten bahsediyorduk, yapılan çalışmayla 3 binden fazla 0-6 yaş arasında çocuğun ve bebeğin hapishanede olduğu anlaşıldı. Daha yirmi beş günlük bir bebek ile yeni bir anne Ayşe Şeyma Taş, yirmi beş günlük bebeği ile lohusa bir kadın yine cezaevine gönderildi. Binlerce kadın cezaevinde.

Bakın, bu insanların, kadınların feryadı, işsizlerin feryadı, iş bulamayanların, atılanların, hak ettiği mesleklere atanamayanların, yapması gereken işi, mesleği, onuru, hakkı iade edilmeyenlerin feryadı bugün artık ülkeyi aşmış durumda.

Bugün iktidar olan AKP’dir, karar verici noktada olan sizsiniz. Her eleştiride kalkıp “Bunu şuna söyleyin, şunu şuna söyleyin.” diye kendinizi, vicdanınızı rahatlatmaya çalışmayın arkadaşlar.

Bakın, toplumsal bir infialin eşiğindeyiz, toplumsal bir cinnetin eşiğindeyiz. Biz bu ülkenin insanıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.

Buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkımızın içindeyiz, halkımızla beraberiz. İnanın, kadınlar kan ağlıyor; çocuklar geleceklerinden umutsuz, psikolojik tedavi görüyorlar; erkekler, babalar çaresizler, çocuklarına nasıl bir gelecek kuracaklarının umutsuzluğunu yaşıyorlar. Şu anda iş sahibi olan polisi, askeri bile sizden emin değil, size güvenmiyorlar, yarınlarından emin değiller. Bakmayın bugün sizin gücünüzün karşısında sessiz kalıp eleştirisini ifade edemeyenleri. Zannetmeyin ki bu gücünüz hep baki kalacak. İnsanların acısına, insanların dramına kulak verin.

Lütfen, bu ülkeyi ateşe, cehenneme sürüklemeyelim. Hep birlikte savaş, nefret, şiddet politikalarına karşı çıkalım, birlikte sevgi ve barış yurdu hâline getirelim ülkemizi.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “birden fazla” ibaresinin “bir ve birden fazla” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

               Ümit Dikbayır                            Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Sakarya                                   Kayseri                                  Antalya

                Tamer Akkal                          Fahrettin Yokuş

                   Manisa                                     Konya

BAŞKAN –Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Madde üzerinde Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır konuşacaktır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dikbayır.

Süreniz beş dakikadır.

ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Değerli milletvekilleri, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Ancak, ben başka bir hususu burada dile getirmeye çalışacağım. Meclis açıldığı günden beri muhalefet partilerinin önergeleri hep reddediliyor. Neden? Yani muhalefet partileri hep mi yanlış bir şey getiriyor, hiç mi vatandaşın faydasına bir şey getirmiyor? Sanki burada bir maç oynuyoruz.

Şimdi bir şey daha dikkatimi çekti. Sayın Komisyon önergelere “Katılamıyoruz” diyor. “Katılmıyoruz” demiyor, bakın, dikkat edin “Katılamıyoruz” diyor. Acaba bilinçaltında başka bir şey mi var?

Şimdi, iktidar partisinin grup başkan vekiline de şunu sormak istiyorum: Hastanelerde hizmetin çok iyi olduğunu söylüyor. Ben size Sakarya’dan birkaç tane örnek vereyim. Yıllardır Sakarya’da bir yoğun bakım sıkıntısı var, yıllardır, bakın yeni değil. Sakarya’da yoğun bakıma gelen hastaları Yalova’ya gönderiyorlar, 110 kilometre. Yani yoğun bakımlık bir hastayı 110 kilometre yola gönderiyorlar. Yine, Sakarya’nın Hendek ilçesinde diyaliz hastaları 30-35 kilometre yola diyaliz tedavisine gönderiliyor. Başhekime sordum, başhekimden aldığım cevap şu: “Bir tane diyaliz makinesi var, yetişmiyor.” Onun için diyaliz hastalarını 35 kilometre yola tedaviye gönderiyorlar. Verdiği bir başka cevap da şu, diyor ki: “1 milyon 200 bin lira ciro yapıyoruz. Eğer 1,5 milyon olursa bunu halledeceğiz.” Ya, ne demek bu? Burası bir şirket mi? O zaman 1 milyon 200 bin lira değil de 500 bin lira ciro yaparsa hastanenin kapısına kilit mi vuracak? Böyle bir saçmalık olabilir mi?

Bir başka konu da: Bu kürsüden, Danıştaya gönderdiği temyiz dilekçesine istinaden Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’a cevap vermek istiyorum. Bugün 2 tane bürokratı görevden aldı Danıştaya gönderdiği dilekçe sıkıntılı diye. Peki, soruyorum ben: Bürokratları görevden alarak yanlış düzeldi mi? Dilekçenizi geri çekin. Madem yanlış, dilekçenizi geri çekin. Bizim zekâmızla dalga geçmeyin. Bakın, bizim zekâmızla dalga geçmeyin. Ona cevabım şu olsun: “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!”

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre, “Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.” Kural bu olmakla birlikte, şimdi okutacağımız önergeyi, yeni madde ihdas etmesine karşın, 5 siyasi parti grubunun mutabakatı ve emsal teşkil etmemek üzere işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 20’nci maddesinin çerçeve metninde ver alan "Kanununun" ibaresinden sonra gelmek üzere "ek 5 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve" ibaresinin ve maddeye 3359 sayılı Kanunun ek 5’inci maddesinin değiştirilen birinci fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Tabipler, Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan ana dallarda uzmanlık eğitimi yapmak için asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine başlayabilirler. Ancak yan dalda veya birden fazla uzmanlık dalında eğitim yapmak üzere asistanlık sınavına girebilmek için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanmasına 9 aydan daha az bir süre kalmış olması ve uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için de Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şarttır.”

          Mehmet Doğan Kubat                        İlyas Şeker                     Hacı Bayram Türkoğlu

                   İstanbul                                   Kocaeli                                   Hatay

                 İmran Kılıç                            Mustafa Demir                       Mustafa Açıkgöz

              Kahramanmaraş                              İstanbul                                Nevşehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen? Yok.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uzman tabip ihtiyacına binaen yan dallarda uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şartı getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 21- 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 12 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Sağlık kurum ile kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlardan şüpheli olanlar, kolluk görevlilerince yakalanır ve gerekli işlemleri yapılarak Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilir. Cumhuriyet savcısı adli işlemleri tekemmül ettirir. Bu suçların soruşturmasında, kolluk tarafından müşteki, mağdur veya tanık olan sağlık personelinin ifadeleri işyerlerinde alınır. Bu fıkra hükmü, özel sağlık kurum ile kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlar hakkında da uygulanır.”

           Meral Danış Beştaş                   Bedia Özgökçe Ertan                    Mahmut Toğrul

                     Siirt                                        Van                                   Gaziantep

      Serpil Kemalbay Pekgözegü            Adnan Selçuk Mızraklı                  Züleyha Gülüm

                     İzmir                                   Diyarbakır                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gülüm. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Bu yasa, aslında klasik bir AKP iktidarının yasa önerilerini Meclise getirmeden önceki klasik taktiğiyle karşı karşıya. Yine, her zamanki gibi aslında toplumun, halkın aleyhine olan bir yasayı sanki lehineymiş gibi göstermek üzere küçük bir düzenlemeyle önümüze getirip bunu bir de üstelik sosyal medyada, basında, şurada burada “sağlıkta şiddeti önleme yasası” gibi sunarak, bir algı operasyonuyla, hep bizi, başkalarını suçladıkları algı operasyonunu kendileri yaparak bu yasayı önümüze getirdiler.

Sağlıkta şiddet gerçekten önleniyor mu, bunlarla doktorların ölümleri engellenecek mi, sağlık emekçilerinin ölümleri engellenecek mi? Çok açık ki asla gerçekleşmeyecek bir şeyden bahsediyoruz çünkü sağlıkta şiddetin kaynağının neresi olduğuna bakmak gerekir. Buradan çözebiliyorsanız, burayı ortadan kaldırabiliyorsanız çözebilirsiniz. Sağlıkta şiddetin kaynağı sağlığın piyasalaştırılmasından geçiyor. Sağlık, AKP iktidarının on altı yıllık iktidarı boyunca piyasalaştırıldı, ticarethaneye çevrildi, hastaneler bir ticarethane, hastalar ise bir müşteri olarak görüldü. Daha fazla para kazanma yolları nelerdir, bunun üzerine kafa yoruldu. Özel hastanelerle birlikte devlet hastaneleri, kamu hastaneleri borç batağı altına bilerek sürüklendi ve insanların sağlık hizmetinden yararlanma hakkı, bunu bir kamu hizmeti olarak sunma hakkı ellerinden alındı. Böyle bir ortamda başka ne oldu? Doktorlar çok uzun saatlerde çalışmak zorunda kaldı. Biraz önce bir arkadaşımız anlattı. Beş dakikada bir kişiyi muayene etmek zorunda olan doktor arkadaşlarımızdan bahsediyoruz ya da çok uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kalan sağlık emekçilerinden bahsediyoruz ya da hastaneye gittiğinde, eğer özel hastaneye gidemiyorsa, parası olmadığı için sağlık hizmeti alamayan hastalardan, hasta yakınlarından bahsediyoruz, parası olmadığı için “Öl.” denilen hastalardan bahsediyoruz. Şimdi, böyle bir ortamda sağlıkta şiddetin olmaması mümkün mü? Her şeyin bu kadar parayla ölçüldüğü, “Paran yoksa öl.” denildiği bir toplumda sağlıkta şiddeti önlemenin imkânı yok. Önce buradan bakmak gerekiyor meseleye.

Bu da yetmedi, sağlıkta şiddet meselelerinde diğer bir neden, iktidarın sürekli sağlık emekçilerini hedef göstermesiydi.

Yine buna ilişkin olarak bir diğer neden, bu süreç boyunca toplumda şiddet arttı. Sadece sağlık çalışanlarına değil ki, tüm toplum aslında şiddetin yaşandığı bir alan hâline getirildi; iktidar kutuplaşmayı artırdıkça, savaş politikalarını artırdıkça, militarizmi artırdıkça, kutuplaşmadan beslendikçe tabii ki toplumdaki şiddet de daha fazla artacaktı. Ekonomik şiddetle bugün karşı karşıyayız. Ekonomik kriz derinleştikçe tabii ki toplumdaki şiddet çok daha fazla olacak ve bunun sağlık alanına da yansımaları olacak. Bu da yetmedi; sağlık çalışanları, sağlık emekçileri çok iyi koşullarda çalışıyormuş gibi şimdi de güvenlik soruşturmalarıyla, KHK’lerin devamlarıyla sağlık çalışanları ya işlerinden atılıyor ya da memur olarak atanmasının önüne geçiliyor.

Peki, bu koşullar altında çalışmaya devam eden sağlık emekçileri nasıl gerçek anlamda bir sağlık hizmeti verecek? Nasıl gerçekten hastaların ihtiyacını karşılayabilecek? Karşılamayacak ve gerilim sağlıkçılarla, sağlık emekçileriyle hastalar arasında olacak. Asıl muhataplar hastaların karşısına çıkmadığı için, hasta yakınlarının karşısına çıkmadığı için hedefe sağlık emekçileri konuluyor. Oysaki muhatapları bu yasaları geçirenler, sağlık hizmetinin piyasalaşmasına yol açan iktidarın kendisi idi.

Son bir olaydan bahsetmek istiyorum. Dün bir duruşma vardı; Cizre’de sokağa çıkma yasakları döneminde ambulansın geçişine izin verilmediği için hayatını kaybeden Orhan Tunç’un yakınlarının açtığı dava AİHM’de görüldü. Dikkatinizi çekiyorum, ambulans gitmediği için Orhan Tunç öldü. Bu, sadece Orhan Tunç için geçerli değildi, sokağa çıkma yasakları döneminde hastaların hakları, sağlık hakları tanınmadığı için, orada ölsünler diye bakıldığı için birçok insan bu şekilde ya sakat kaldı ya da ölümle yüz yüze geldi.

Son olarak buranın, bu Parlamentonun bir üyesi olan Leyla Güven’den bahsetmek istiyorum. Hâlen tutukluluğu devam eden, hâlen serbest bırakılmayan, tüm yasal ve anayasal kurallar hiçe sayılarak tutuklu olan Leyla Güven arkadaşımız tecrite karşı açlık grevinde, bu ülkede barışın yolunu açmak için açlık grevinde ve bugün itibarıyla yedinci gününde hatta belki de bugün sekizinci gününe girmiş oldu. Bunu da bir kez daha buradan duymak istemeyen kulaklara duyurmak isterim.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gülüm.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinde geçen “sağlık kurum ve kuruluşlarında” ibaresinin “sağlık kurum ile kuruluşlarında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ünal Demirtaş                           Burhanettin Bulut                                     Kani Beko

              Zonguldak                                      Adana                                                 İzmir

               Ali Şeker                                   Necati Tığlı                                   Neslihan Hancıoğlu

                İstanbul                                      Giresun                                              Samsun

          Ali Fazıl Kasap                              Fikret Şahin

                Kütahya                                      Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin konuşacaktır.

Buyurun Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sağlıkta şiddetle ilgili yasa hakkında görüşlerimi ifade edeceğim. Efendim, tabii, sağlıkta şiddet son yıllarda oldukça sık gündemimize gelen bir konu. Tabii, sağlıkta şiddetin boyutu giderek artıyor, artık sağlıkta şiddetten değil de sağlıkta vahşetten bahseder noktaya geldik. Artık hekimler, sağlık çalışanları vahşice katledilir noktada. Tabii, sadece sağlıkla ilgili değil bu şiddet alanı, toplumun tüm safhalarında bu şiddeti görüyoruz. Kadına şiddet var, çocuğa şiddet var, sağlıkta şiddet var, hayvanlara, canlılara şiddet var. Aslında toplumsal olarak bir şiddet toplumu hâline gelmiş noktadayız. Bilimsel olarak araştırıp bu şiddet sarmalından nasıl kurtulabiliriz, bunun da incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Efendim, tabii, konumuz sağlıkta şiddet olduğu için onunla ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Özellikle son yıllarda Dünya Sağlık Örgütünün finanse ettiği Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte sağlıkta şiddet oranı giderek artmıştır. Sağlık aslen kamusal bir hizmet alanıdır ve herkesin maddi gücü ne olursa olsun eşit miktarda yararlanması gereken bir hizmettir. Oysa bu sağlıkta dönüşümle artık, sağlık, bir kamusal hizmet alanından ticari bir hizmet alanına dönmüş ve para kazanma, kâr elde etme noktasına gelmiştir.

Bakınız, birtakım rakamlar vereceğim size. Son yıllarda özel sektörün sağlık hizmetindeki payı her geçen gün giderek artmaktadır. Yatak kapasitesi bakımından özel sektör tüm yatak kapasitesinin yüzde 22’sini karşılamaktadır, uzman hekimlerin yüzde 30’u özel sektördedir ve ameliyatların yüzde 31’i artık özel sektörde yapılmaktadır ve her geçen yıl da bu oran giderek artmaktadır. Yani, artık, sağlık hizmetleri, kamusal hizmetten özel bir ticari hizmet hâline gelmiştir. Dolayısıyla da kışkırtılmış bir sağlık hizmeti isteği yaratılmıştır. Görsel medyada, yazılı medyada, efendim, vatandaşlarımız hekim arkadaşlar tarafından veya çoğunlukla hekim olmayan kişiler tarafından yanlış bilgilendirilerek sağlıkları konusunda endişeye sevk edilmişler ve bu kişiler sağlık kuruluşundan sağlık kuruluşuna başvurmak durumunda kalmışlardır.

Ülkemiz bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte rekordan rekora koşmuştur. Avrupa’nın en fazla sağlık kuruluşuna başvuran ülkesiyiz bizler. Bakınız, bir kişinin yılda sağlık kuruluşuna başvurma oranı 8,9, İsveç’te 2,9, Amerika’da 3,9. Yani Türk milleti bir Amerikalıya göre yaklaşık olarak 3 kat civarında, İsveçliye göre 4 kat civarında daha fazla hasta oluyor. Dolayısıyla tabii ki sağlık harcamalarımız da buna bağlı olarak da giderek artıyor ve giderek sağlıkla ilgili de sıkıntılarımız artıyor. Hem maddi olarak fazla harcama yapıyoruz hem de alınan hizmet kalitesi giderek düşüyor. Vatandaşlarımız sağlık kuruluşundan sağlık kuruluşuna gidiyor. Sağlık hizmetlerindeki en önemli kriter, güven. Hekim ile hasta arasındaki güven ilişkisi, maalesef, sarsılmış durumda. Hekimlerimiz hastalarına yeteri kadar zaman ayıramıyorlar, hastalarımız da sorunlarına çözüm bulamadığı için sağlık kuruluşundan sağlık kuruluşuna başvurmak durumunda kalıyorlar.

Bakınız, size birkaç rakam aktaracağım. Sadece hastaneye başvuru oranında değil artış ve rekor kırmamız, vatandaşlarımızın antidepresan ilaç kullanması, depresyona girme oranı da giderek artmıştır. Ülkemizde artık nüfusumuzun yarısı oranında kutu bazında antidepresan ilaç tüketiyoruz yani her 2 vatandaştan 1’i artık antidepresan alıyor. Yine sigara kulanım oranı artmıştır. Yine hastalarımızdaki kanserden ölüm oranı artmıştır.

Şöyle bir rakam size telaffuz edeceğim: 2002 yılında kanserden ölüm oranı yüzde 12’yken 2012 yılında yani on yıllık bir sürede bu oran yüzde 21’e çıkmıştır. Şunu belirtmek istiyorum özetle: Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte vatandaşımız daha fazla hasta olmuştur, daha fazla depresyona girmiştir, daha fazla sigara kullanır hâle gelmiştir ve daha fazla kanser olmuş ve bundan dolayı da vefat etmiştir.

Şunu söylemek istiyorum özetle: Sağlık hizmetinin ister paranız olsun ister olmasın herkesin eşit miktarda yararlanması gereken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şahin.

Buyurun.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…temelde de kamunun vermesi gereken bir hizmet olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu, özel sektörün sağlıktaki ağırlığının giderek azaltılması gerektiğine inanıyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şahin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin” 21’inci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “sebebiyle” ibaresinin “nedeniyle” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                Bedri Yaşar                             Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Samsun                                   Kayseri                                  Antalya

             Fahrettin Yokuş                          Tamer Akkal

                    Konya                                     Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Bedri Yaşar konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

3359 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine eklediğiniz fıkra olumludur elbette ama yeterli değildir. Düzenleme bu şekilde sağlıkta şiddet sorununu çözmekte yetersiz kalacaktır. Bu düzenleme, suçun önlenmesini ve suçtan caydırmayı hedeflemekten oldukça uzaktır.

Değerli milletvekilleri, 2018 yılının ilk altı ayında 7.644 sağlık personeli, hasta ve hasta yakınlarının şiddetine maruz kalmıştır. Bu rakam, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayan bir rakamdır.

Şiddeti artıran unsurlardan biri de şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılamayacağı ya da kendilerince önemsenecek bir yaptırımla karşılaşmayacakları düşüncesidir. Her canlıya olduğu gibi, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet de asla hoş görülemeyecek bir konudur. Şiddet suçları mutlaka cezalandırılmalıdır. Şiddet suçlarının caydırıcılığı, yaptırımları olmalıdır. Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayan kişilerin toplum düzenini, toplum sağlığını, kamu düzenini bozduğu gerekçeleriyle de ayrıca cezalandırılmaları gerekmektedir.

Biraz önce de söylediğim gibi, teklifle kanuna eklenmesi öngörülen fıkra olumlu gibi görülebilir fakat şiddeti önleme noktasında yeterli değildir. Kadına, çocuğa, sağlık çalışanına, hayvanlara, kısaca, söz konusu canlılara yönelik uygulanan her türlü şiddetin cezalarının ağır, yaptırımlarının fazla olması gerekmektedir.

Aynı şekilde, SMA hastalarının hastanelerde gördüğü muamele de yürekleri sızlatan cinstendir. Yoğun bakımlarda cüzzamlı hasta muamelesi görmesi de bence şiddetin çok daha ilerisindedir. SMA hastalarıyla ilgili, Sayın Bakanın SMA hastalarının ilaç teminine ilişkin SMA Tip 2 ve Tip 3 için bireysel hasta başvurularını işleme almış olmasını olumlu karşılıyoruz. Sayın Bakan “Bakanlığımız, hızlı ruhsatlandırma ve zorunlu ruhsat serbestleştirme yöntemi dâhil, alternatif yollarla ilaç temini için süreci başlatmıştır.” şeklinde açıklamada bulundu. İYİ PARTİ olarak bizim de üzerinde ciddiyetle, önemle durduğumuz, çalışmalar yaptığımız SMA konusunda verdiği müjdeden dolayı SMA hastaları ve aileleri adına Sayın Bakana teşekkür ediyoruz… Ama değinmeden geçemeyeceğim, SMA hastalarına umut veren gelişmede sürecin belirsizliği de ayrıca endişe kaynağıdır. SMA hastaları zamanla yarışıyor. Sayın Bakandan ricamız, SMA hastalarının umudu olan ilaçların temininin ne zaman yapılacağına dair net tarih paylaşmasıdır, Bakanlıktan yapılan açıklama biraz muğlak. Zaman belirtilmediği için hastaların ve ailelerin endişeleri de devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde sıkça gündeme gelen tasarruf tedbirlerinin Sağlık Bakanlığındaki karşılığına ilişkin merak edilen bir diğer konu da Sağlık Bakanlığının Sıhhiye’deki binasını boşaltıp Bilkent Şehir Hastanesinin yakınına kira karşılığı taşınmasıdır. Bunun rakamı da merak konusudur. Ayrıca, devletin bol miktarda arsası varken, boş binaları varken sadece Sağlık Bakanlığına münhasır olmayan bu tür kiralamaların da devletimize ciddi yükler getirdiği hepinizin malumudur.

Maalesef, son on altı yılda sağlıkta yeniden yapılanmadan, tarımdaki reform projelerinden, ekonomideki dönüşümden, millî eğitimdeki yeni sistemden, her gelen bakanın -bakın burası çok önemli- yeni bir şeye başlıyormuş gibi yepyeni programlar ortaya sunarak bu yapboz işlemleri yapmasından hakikaten bıktık ve de usandık. Bu yapboz projelerinden bir an önce vazgeçeceğinizi ümit ediyoruz. Devlette süreklilik esastır. Bir bakanın kendisinden önce gelen bakanlarla ilgili bu yorumlarını doğru bulmuyoruz. Sonuç itibarıyla ülkeyi getirip duvara çarptırdınız. Ümit ediyoruz ki bundan sonra bu büyülü kelimelerin arkasına sığınmaktan vazgeçersiniz, gerçeklerle bir an önce yüzleşirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yaşar.

Buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artık ülkenin kaybedecek vakti yok. Ülkenin içinde bulunduğu durum ortada. Zor durumda olmayan hiçbir sektör yok. Bu yıldızlı kelimeler yerine bir an önce gerçeklerle yüzleşin. Torba yasalarla gecenin ilerleyen saatlerinde getirip Parlamentodan geçirdiğiniz yasaların her seferinde birçok kez değiştiğine hep beraber şahit olduk. Bugün burada onaylamaya çalıştığımız yasaların da göreceksiniz, en kısa zamanda yine… Böyle torba torba, çuval çuval yasaları buraya getiriyorsunuz, ondan sonra da ha bire bunları değiştirmeyle uğraşıp duruyoruz. Ben artık bu yasaların daha bir ciddiyetle üzerinde çalışılıp buraya getirilmesini… Aynı zamanda, Komisyon üyelerinin de sadece muhalefet üyelerinden, muhalefet tarafından gelmiş olmasından dolayı bütün önergelerimize ret oyu vermesini bir kez daha buradan kınıyorum. Diyorum ki: Hiç olmazsa temel konularda, anlaşabildiğimiz konularda bu Parlamentoda hep beraber hareket edelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yaşar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde iki tane önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinde yer alan “üç ay” ibaresinin “altı ay” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Zeki Hakan Sıdalı                         Dursun Ataş                          Feridun Bahşi

                   Mersin                                    Kayseri                                  Antalya

            İbrahim Halil Oral                    Arslan Kabukcuoğlu                      Tamer Akkal

                   Ankara                                  Eskişehir                                 Manisa

                                                           Fahrettin Yokuş                                

                                                                 Konya                                      

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (2/1186) sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üzerinde söz almış bulunuyorum.

Komisyonda kabul edilen kanun teklifi her ne kadar sağlıkta şiddete çözüm olarak topluma lanse edilmiş olsa da bu yasanın şiddetin çözümüne yönelik olduğunu söyleyen hükümlerden madde 21, sağlık çalışanlarının ifadelerinin karakola gitmeden iş yerinde alınmasını hükme bağlarken ne kadar yetersiz ve sağlıkta şiddeti önlemekte ne kadar etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun dışında, sağlık personeline uygulanan şiddetin durdurulması için alınan yerinde ve etkili hiçbir yöntem yoktur. Seçmene selam, yola devam olmuştur.

Sağlıkta şiddet bir kamu sorunudur. Türkiye’nin kuruluşundan 2002 yılına kadar yani yetmiş dokuz yıl içerisinde sadece 1 hekim görevi başında hayatını kaybetmişken 2002 ile 2018 yılı arasındaki on altı yılda 11 hekim görevi başında hayatını kaybetmiştir. Sağlıkta şiddet her geçen gün yükselmekte. Sağlık personelinin yüzde 64’ünün en az bir kez şiddete maruz kaldığı ve uygulanan şiddetin yüzde 86’sının hasta yakınları tarafından yapıldığı bildirilmektedir.

Şiddetin nedenlerini araştırdığımızda, belli başlı nedenleri şöyle sıralayabiliriz: Birincisi, kışkırtan sağlık tedbirleri. Bir yandan “Acil olmayan ameliyatı yapmayın.” diye genelge yayınlayıp diğer yandan vatandaşlarımıza “Gideceksiniz, muayeneniz yapılacak, ameliyatınız yapılacak.” gibi, Hükûmet yetkililerince yapılan popülist yaklaşım neticesinde, hastalar en ufak bir güçlükle karşılaştıkları zaman “Devlet bunun yapılacağını söylüyor, emrediyor, siz bunu niye yapmıyorsunuz?” diye sağlık personelini hedef almaktadır.

Saygınlığın ve hekime güvenin yok edilmesi başka bir problemdir. Başta devlet başkanı olmak üzere “Bunlar enjeksiyon yapmasını bile bilmez.” demeleri sağlığı sıradanlaştırmakta ve sağlık personelini şiddete maruz hâle getirmektedir.

Fiziksel yetersizlik: 2016 yılında hekime poliklinik için müracaat eden hasta sayısı 685 milyon iken 2017 yılında yaklaşık 800 milyona çıkmıştır. Bu, normal şartlarda izah edilebilecek, açıklanabilecek bir durum değildir. Bu kadar büyük poliklinik sayısı ancak popülizmle ortaya çıkabilir.

Hekimler hakkında olumsuz yayınlar bir diğer konudur: “Bir hekim daha dövüldü.”, “Şimdi de hekimler birbirine düştü.” gibi haberler sağlıkta şiddeti kışkırtmakta ve şiddeti sıradanlaştırmaktadır.

Şiddetin sağlığa olumsuz yansımalarını şöyle sıralayabiliriz:

Sağlık personelinin motivasyonu düşmektedir. İş yerine gelirken sağlık personeli ne tür bir şiddetle karşılaşacağı hesabı içine girmektedir. Normalde hasta ile hekim, sağlık personeli birleşip hastalığın hakkından gelmesi gerekirken, hastalığa karşı mücadele etmeleri gerekirken bir noktadan sonra sağlık personeli ile hasta karşı karşıya gelmekte, birbirleriyle mücadele eder duruma düşmektedir, hastaya ihtimamın azalmasına neden olmaktadır.

Tıp fakültelerimizde hastayla iletişim hâlinde olan branşlara, özellikle de risk olarak görülen cerrahi branşlara talep azalmakta, hastayla yüz yüze olmayacak ve kendisini daha az riske atacak seçimler yapmaktadır hekimler. Gelecek yıllarda cerrahi branşlarda bir kalite sorunu olacağı ortadadır. Hastadan şiddet gören sağlık personeli de daha sonra gelen hastalara karşı aktif veya pasif dirençte bulunmaktadır. Aktif defans olarak gereğinden fazla ameliyat yapılması, işlem yapılmasını örnek gösterebiliriz. Pasif defans olarak da laboratuvar tahlillerinin fazla yapılması, konsültasyon istenmesi gibi şeyler ortaya çıkmaktadır. Tabii, bunların hepsi de hastalarda bir yığılma olmasına ve hasta akışında düşme olmasına neden olmaktadır.

Alınması gereken tedbirlerin başında, üslup, dil düzeltilmelidir. Şiddetin bir çözüm yolu olmadığı içselleştirilmelidir. Bu yalnız sağlıkla ilgili değildir, tüm sosyal ortamlarda kullanılan iletişim hataları için de gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kabukcuoğlu.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Kurumlar şiddete uğrayan personeline hukuki ve idari destekte bulunmalıdır. Şiddete uğrayan sağlık personeli yapayalnız bırakılmamalıdır, kendi hâline bırakılmamalıdır, gerekli tedbirler alınmalıdır. Hastanelerde iş gücü planlaması yapılmalıdır. Hasta başına ayrılması gereken zaman Sağlık Bakanlığı tarafından standartlaştırılmalı ve bunun yerine getirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Aşırı iş yükü altında, işini yetiştirme kaygısıyla sağlık personelinin karşı tarafa olan toleransında düşme meydana gelmektedir. Görsel, yazılı basında eğitsel programlar artırılmalıdır. Belki de millî eğitimimize iletişim dersi konulmalıdır. Bu yalnız sağlıkta şiddet için değil toplumun tüm kesimleri için iletişim hatalarının ortadan kaldırılmasında ve karşılıklı anlayış geliştirilmesinde gerekli bir unsur olabilir.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabukcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin eklenen geçici madde 12’de yer alan “ile” ifadesinin “ve” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ünal Demirtaş                        Burhanettin Bulut                         Kani Beko

                 Zonguldak                                  Adana                                    İzmir

           Neslihan Hancıoğlu                      Ali Fazıl Kasap                           Ali Şeker

                   Samsun                                   Kütahya                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kani Beko konuşacaktır.

Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DİSK LASTİK-İŞ Sendikamızın Genel Başkanı silahlı bir saldırı sonucu maalesef vefat etmiştir. Huzurlarınızda Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum. Toprağı bol olsun, ışıklar içerisinde yatsın.

Sevgili vekillerim, sevgili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce ülkemizde maalesef 78 ilde meslek hastalıkları hastanesi olmadığını buradan ifade etmek istiyorum.

Sağlık emekçileri ve hekimler bizim sağlığımız için çırpınırken maalesef biz onları yaşarken öldürmek istiyoruz. Unutmayın ki sizin ihraç ettiğiniz sağlık emekçileri gece gündüz demeden, her zaman her yerde yanımızda yer almışlardır. 5’inci maddenin hekimlerin ve sağlık emekçilerinin diplomalarını ellerinden almaktan başka bir işe yaramayacağını buradan ifade etmek istiyorum.

Sevgili vekil arkadaşlarım, katledilen doktorlarımızın bazılarının isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Doktor Göksel Kalaycı, Doktor Ali Menekşe, Doktor Ersun Aslan, Doktor Melike Erdem, Doktor Kamil Furtun, Doktor Abdullah Biroğlu, Doktor Aynur Dağdeviren, Doktor Hüseyin Ağır, Doktor Sait Bilgin, Doktor Fikret Hacıosman’ı sevgi, saygı ve özlemle huzurlarınızda anıyorum.

Bununla birlikte, son üç yılda 450’ye yakın sağlıkçı intihar etmiş. OHAL ilan edildiği dönemde 70’e yakın arkadaşımız maalesef intihar etmiş. Bunların içerisinde doçentler var, hekimler var, polis arkadaşlarımız var, askerler var, öğrenciler var. Dolayısıyla, Genel Kurul toplantısında eğer teklifte yer alan 5’inci madde uygulanırsa emin olun, yeni bir OHAL dönemine hep beraber gireceğiz.

Sosyal Güvenlik Kurumunun açıkladığı rakamlara göre 2014 yılında 494 kişi, 2015 yılında 510 kişi, 2016 yılında 597 kişi meslek hastalıklarına yakalanmıştır. 2016 yılında meslek hastalığına yakalanan işçilerden geçici iş görmezlik geçirip ayakta tedavi gören 72 ve yatarak tedavi gören 79 işçi vardır maalesef.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, her yıl işle ilgili kaza ve hastalıklar sonucunda 2 milyon 300 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği ve 300 milyondan fazlasının iş kazası veya meslek hastalıklarına yakalandığı tespit edilmiştir. İşe bağlı ölümlerin beşte 4’ü yani 1 milyon 700 bin kişi meslek hastalığından kaynaklı -270 milyon kişi- iş kazasına maruz kalmıştır. Kalıcı ya da uzun süreli sakatlıklar sonunda 160 milyon meslek hastalığı vakası belirtilmiştir. Yine ILO tahminlerine göre, zararlı etkenler nedeniyle her yıl 438 bin 489 kişinin ölmesi beklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre dünyada her yıl 11 milyon yeni meslek hastalığı vakası meydana gelecek ve bunların 700 bini maalesef ölecektir. Avrupa İşçi Sağlığı ve Güvenliği Ajansı ise… Avrupa Birliğine üye ülkelerde 159 bin kişi meslek hastalığına yakalanmıştır. Ama baktığımızda Türkiye'de 78 ilde meslek hastalıkları hastanesi olmadığını bilmekteyiz.

Uzmanlar ve doktorlar maalesef olması gerektiği yerlerde yoklar. Dünya Sağlık Örgütü rakamlarıyla kıyaslandığında korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Örgüt “Çalışırken oluşan rahatsızlıkların yüzde 56’sı meslek hastalığı, yüzde 44’ü iş kazası.” diyor. Ama bizde meslek hastalığı tespiti yok, dolayısıyla yüzde 99 iş kazası, yüzde 1 meslek hastalığı çıkıyor. Türkiye'de böyle bir istatistik maalesef yok, tıp fakültelerinde böyle bir eğitim yok, meslek hastalığı, tanı tedavi eğitimi yok, basit birkaç saatlik ders var, 16 milyon çalışan var ama bunun uzmanı ne bir hekim var ne de konuyu bilen bir iş yeri hekimi. İş yeri hekimlerinin aldığı eğitimler maalesef yetersiz.

OHAL sürecinde 150 bine yakın kamu çalışanı ihraç edildi, üstelik de mahkeme kararı olmadan. Bugüne geldiğimizde ihraç edilen hekim sayısı 3.383 olmuştur, 7.874 ihraç edilen sağlık çalışanını da topladığımızda ihraç edilenler 11 bini aşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Beko.

KANİ BEKO (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ancak son süreçte 7.500’e yakın sağlık emekçisi de göreve dönemezse, bunların sayısı maalesef 18 bini geçecektir.

OHAL döneminde kamudan ihraç edilen ve daha sonra da intihar eden arkadaşlarımızdan bazılarının hikâyelerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Hasan Orhan Çetin, asistan hekim. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde biyokimya asistanı olan Çetin, FETÖ soruşturması kapsamında açığa alındı. Bunun üzerine ağır bir bunalıma giren Çetin, 19 Şubat 2017'de çalıştığı hastanenin 10'uncu katından atlayarak intihar etti. Ölümünden sonra Çetin'in “byLock” kullanmadığı yani “byLock”çu olmadığı ortaya çıktı.

İbrahim Halil Özyavuz, radyoloji uzmanı. “byLock” kullanıcısı olduğu iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve Silivri Cezaevine tutuklu olarak gönderilen radyoloji uzmanı doktor İbrahim Halil Özyavuz, 2 Haziran 2018 günü yaşamını yitirdi. Özyavuz'un intihar ettiği öne sürüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen Sayın Beko.

Buyurun.

KANİ BEKO (Devamla) – Başkanım, çok teşekkür ederim.

Mustafa Sadık Akdağ, diş hekimi. Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde yardımcı doçent olarak görev yapan 34 yaşındaki Sadık Akdağ FETÖ kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. Psikolojik olarak bu durumun etkisinden kurtulamayan Akdağ, 27 Şubat 2017 tarihinde, evinde başına ateş ederek maalesef intihar etti. Biz daha kaç kişinin intihar etmesini bekliyoruz?

Burada şunu anlatmaya çalışıyorum: Bu kadar intiharlar sanki yetmemiş gibi, bundan sonra da arkadaşlarımızın intiharlarını göz göre göre bugün görüşerek, konuşarak oylamak utanç verici bir şey ve bununla birlikte Anayasa’ya aykırı olduğunu da buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Türkiye'de yaklaşık 145 bine yakın hekim var. Bir doktora 572 hasta düşmektedir. Türkiye'de yine yaklaşık 10 bin kişiye 17 doktor düşerken OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 35 doktor düşmektedir. Tıp fakültesini bitirmiş ama zorunlu hizmet yapamamış ve güvenlik soruşturması devam eden yaklaşık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 3’üncü kere ama son kere süre veriyorum bir dakika daha.

Lütfen tamamlayın Sayın Beko. (CHP sıralarından alkışlar)

KANİ BEKO (Devamla) – Çok teşekkürler. Çok sağ olun.

23 Nisan çocukları gibi olduk ya vallahi. (Gülüşmeler)

Evet, son olarak, Türkiye’de yaklaşık 145 bine yakın hekim vardır ve bir doktora 572 hasta düşmektedir. Türkiye’de yine yaklaşık 10 bin kişiye 17 doktor düşerken OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 35 doktor düşmektedir. Tıp fakültesini bitirmiş ama zorunlu hizmet yapamamış ve güvenlik soruşturması devam eden yaklaşık 1.500 hekim olmayı başaramamış öğrencimiz var. İnşaatlarda çalışmayı denemişler, iş kazalarında ölmüşler.

Değerli milletvekilleri, hekim olamayan bu insanları ölüme gönderdiğimizin biz farkında mıyız? Suriyeli hekimlere görev veriyorsunuz ancak bizim topraklarımızda yetişmiş olan hekimlere ve sağlık emekçilerine maalesef görev vermiyorsunuz.

OHAL’den bu yana 40 bine yakın dosya incelenmiş ancak 2.700 kişi görevine iade olmuş. Görülmektedir ki bu kaplumbağa hızıyla giderse bu dosyaların on yılda da bitmesi kesinlikle mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, bir saat daha ver, bir saat daha.

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Beko. Bu, size özgü oldu. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

KANİ BEKO (Devamla) – Teşekkür ederim sağ olun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, bütün hıncını bize mi sakladın ya?

KANİ BEKO (Devamla) – Ben önemli bir konuyu arz edeyim bir dakikada.

Şimdi, aslında Türkiye’de önemli bir konu var. Bunu hepimizin canla başla gündeme getirip bu konuyla ilgili ciddi çalışma yapmamız gerekir.

Türkiye’de, siz de biliyorsunuz, 20 milyona yakın çalışan işçi var ancak 78 ilde meslek hastalıkları hastanesi yok. Her yıl 1 milyona yakın işçi meslek hastalıkları hastanesine müracaat ediyor ve dolayısıyla sessiz sedasız bunlar ölüyorlar.

Ben bu Meclisteki, bilhassa Sağlık Komisyonundaki arkadaşlarıma bir öneride bulunmak istiyorum. Biri Zonguldak’ta, bir diğeri İstanbul’da, bir diğeri ise, biliyorsunuz, Keçiören’de. Komisyon üyelerinin Keçiören’deki meslek hastalıkları hastanesini ziyaret etmelerini öneriyorum ve oraya gittiğiniz zaman meslek hastalıkları hastanesindeki arkadaşlarımızın nasıl yavaş yavaş öldüklerini orada göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KANİ BEKO (Devamla) – Hekimlerin bir sözü var, hekimler der ki: “Kanserden korkmayın, geç kalmaktan korkun.” Gerçekten doğru söylüyorlar. Meslek hastalıkları hastaneleri bizim bölgelerimizde olmadığından dolayı işçiler maalesef ölüyorlar, ölüyorlar, ölüyorlar.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beko.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.18

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati:02.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok, ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından alınan karar gereğince kanun teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Kasım 2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 02.29



(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x)  12 S. Sayılı Basmayazı 13/11/2018 tarihli 16’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.