TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           16’ncı Birleşim

                                                                                       13 Kasım 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 13 Kasım Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 15 Kasım Seyit Rıza’nın idam edilişinin 81’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun, sığınma hakkı ve Suriyelilerle ilgili yanlış bilinenlere ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, incir üreticilerinin mağduriyetine ve incirin TARSİM kapsamına neden alınmadığını Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, pancar çiftçisinin yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan’a ve İstanbul Havalimanı inşaatında hayatını kaybeden hemşehrisi Seyithan Kaya’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, zeytin üreticisinin mağduriyetine ve ülkemize 50 bin ton zeytinyağının kaçak olarak girmesine nasıl izin verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, uygulanan tarım politikalarıyla üretici toplumdan uzaklaşıldığına ve Türk tarımının desteklenip desteklenmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Şırnak’ta şehit edilen hemşehrisi Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Hükûmetin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışından hareketle olabilecek depremlerde zarar görmemek adına binaları dayanıklı hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, milletin yüklediği sorumluluğun farkında olarak büyük ve güçlü Türkiye’yi çocuklara emanet etmek için çalıştıklarına ilişkin açıklaması

9.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, KİT’lere bağlı fabrikalarda çalışan emekçilere haklarının verilip verilmeyeceğini, MKE’de taşeron olarak çalışan işçilerin kadroya alınıp alınmayacağını ve MKE’nin özelleştirilip özelleştirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’la ilgili işlem yapılıp yapılmayacağını, ziyaretten Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisinin olup olmadığını, sessiz kalınmasının sebebini ve Ali Erbaş’ın bu ziyareti resmî üniformayla yapmasının özel bir anlam taşıyıp taşımadığını Cumhurbaşkanı Yardımcısından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin tebliğde kapsam dışı bırakılan Adıyaman’ın bu destekten faydalanması için bir çalışmanın olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Amerika’daki son ara seçimlerde Temsilciler Meclisine giren Müslüman Rashida Tlaib ve Ilhan Omar’ı kutladığına ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, AK PARTİ’yi sorumluluktan kaçmak yerine tarım girdilerinin yüksek maliyetini düşürmeye, emeğinin karşılığını alamayan çiftçiyi desteklemeye çağırdığına ilişkin açıklaması

14.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda itibarının yerle bir olduğu bir dönemin yaşandığına ve Lozan Antlaşması ihlal edilirken AKP Genel Başkanı ve onun temsilcilerinin nasıl sessiz kalabildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, yaşanan krizin fırsatçılığa çevrilmesine göz yumulduğuna ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, şehit edilen Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve narenciye çiftçisinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

17.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sözde tarihçi Kadir Mısıroğlu’nu ziyaretine açıklık getirmesini aksi hâlde görevinden istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nu niye ziyaret ettiğini, Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbesinde neden Atatürk’ten söz edilmediğini öğrenmek istediğine ve Ali Erbaş’ı istifaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, ahlak yapısını bozan veya bölücü terör örgütlerinin propagandasını yapan yayınların denetimlerinin artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, “4 Aralık 2017 tarihinde çalışıyor olma” koşulu nedeniyle mağdur olan taşeron işçilere ilişkin açıklaması

21.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Hakkâri ve Şırnak’ta şehit olan 9 askere Allah’tan rahmet dilediğine, terörün insanlık suçu olduğuna ve buna karşı devlet, millet olarak tek yürek olunacağına ilişkin açıklaması

22.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, Hakkâri’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve çeltik üreticilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

23.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, işçi ölümlerinin ve iş cinayetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinli’de şehit olan 7 Mehmetçik’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Tunceli’de donarak, Hakkâri’de yanarak şehit olmanın kader olmaması gerektiğine, 13 Kasım Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne, Yemen’de insani kriz yaşandığına, Filistin’de yaşanan insanlık zulmüne karşı verilen tepkilerin, Suudların Yemen’de yaptığı bombardıman sonrası neden verilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Hakkâri ile Şırnak’ta şehit olan 9 Mehmetçik’e Allah’tan rahmet dilediğine ve bu vahim hadiseyle ilgili ihmal söz konusuysa gereğinin yapılmasına, 12 Kasım Düzce depremine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumun başında bulunan Diyanet İşleri Başkanının 10-16 Kasım Atatürk Haftası’nda yapmış olduğu ziyareti manidar bulduklarına ilişkin açıklaması

26.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Yemen’de yaşananların insanlığın ayıbı olduğuna, İsrail-Filistin arasındaki çatışmanın bedelini sivillerin ödediğine, Orta Doğu’daki sorunların siyasal yöntemlerle çözülmesi konusunda duyarlı olunmasına, Türkiye’nin sorunlarının barışçı yollarla çözümünün önemli olduğuna, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in sürdürdüğü açlık grevi eylemine, Karar gazetesinin reklamdan mahrum bırakılmasının basın özgürlüğü açısından kabul edilemez olduğuna, Kürşat Bumin’e Allah’tan rahmet dilediğine, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in yargılanma sürecine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan ile Hakkâri ve Şırnak’ta şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, her gün şehit haberleriyle toplumsal trajediye dönüşen sorun karşısında TBMM’nin tedbir alması gerektiğine, Diyanet İşleri Başkanının hadsizliğine karşın ortak kınama bildirisi yayımlamasına ve yürütmenin Diyanet İşleri Başkanını bir an önce görevden alması gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 10 Kasım münasebetiyle cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 80’inci yıl dönümünde saygıyla yâd ettiğine, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinli’de mühimmat deposunun patlaması sonucu şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve bu tür olaylarla bir daha muhatap olmamak adına gerekli mücadelenin yapıldığına ilişkin açıklaması

29.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 10 Kasım cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 80’inci yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

41.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri ile veterinerlerin iki yıldır atama beklediğine ilişkin açıklaması

42.- Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, 1949 yılında Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’ın özbeöz Türk vatanı olduğuna ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Cumartesi Annelerinin Ramazan Yazıcı’nın mezar yerinin açığa çıkartılarak ölümünde sorumluluğu olanların cezalandırılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

44.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, Ankara Milletvekili Orhan Yegin’in, CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un, Ağrı Belediyesindeki usulsüzlüklere ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İngiltere Uluslararası Kalkınma Bakanı Peryy Mordaunt’un koordinasyonuyla 7-8 Kasım 2018 tarihlerinde İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenecek olan “Dünya Kadın Parlamenterler Konferansı”na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/57)

2. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20 Kasım 2018 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Avrupa Kültürel Mirası” başlıklı Parlamentolar Arası Komite toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/58)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki yolsuzlukların araştırılması amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının araştırılması, incelenmesi ve bu hususta yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına; 13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in yaptığı açıklamasında ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa ait arsa ve araziler ile bunların satış ve kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/4192)

 

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa atanan üst düzey bürokratlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/4417)

 

3.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, TBMM resmi internet sitesindeki özgeçmişine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4514)

 

4.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in, TBMM Yerleşkesine giriş yasağı konulan kişilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4516)

 

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, kanun ve KHK'lerle ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4643)

 

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığında görev yapan TBMM personeline ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4829)

 

13 Kasım 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’e aittir.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 13 Kasım Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Tekirdağ’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümü sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Ekranları başında bizleri izleyen değerli hemşehrilerimi, sevgili yurttaşlarımızı ve sayın milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

13 Kasım, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Kurtuluş Savaşı’na kadını erkeğiyle, genci yaşlısıyla omuz veren, can veren Tekirdağlılar, Tekirdağ için bir gurur günü. Hemşehrilerim verdikleri bu zorlu mücadelenin ödülünü özgürlüklerine kavuşarak, işgal altındaki vatan toprağını, her karış toprağını kurtararak almışlardır. Üstün bir çabayla bu güzel vatanı ve güzel ilimizi bizlere kazandıran kahraman şehitlerimize buradan bir kez daha rahmet dilerken, gazilerimizle birlikte hepsini saygı ve şükranla yâd ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Hepimizin, tüm Tekirdağlıların o koca yürekli insanlara ödenemeyecek bir minnet borcu vardır. Peki, on altı yıldır yönetimde olan AKP iktidarı bu borcu acaba gerçekten ödeyebilmekte midir, bu borca sahip çıkabiliyor mu? Yıllardır kapkara akan, kanser saçan Ergene Nehri’ne baktığınızda AKP iktidarının bu borca sahip çıkmadığını görürsünüz. Yıllardır bütün yandaşlara peşkeş çekilen, delik deşik edilen Istrancalar’a baktığınızda bu borcun önemsenmediğini görürsünüz ya da Tekirdağ’ın tam ortasına, yerleşim alanlarına kondurulmak istenen o termik santrallere baktığınızda bu borcun yok sayıldığını görürsünüz.

Sanmayın ki Tekirdağ’ın sadece çevre sorunları var; emin olun, tarımından sanayisine, ulaştırmadan turizmine kadar pek çok sorunla boğuşuyor Tekirdağ. Şu soruyu sormadan edemiyor insan: Sizin Tekirdağ ile Tekirdağlılarla alıp veremediğiniz nedir? Nasıl olur da on altı yıldır Trakya’nın can damarı olan Ergene temizlenmez? Nasıl olur da demir yolları bakımı yapılmaz da son yılların en büyük faciası Çorlu’da yaşanır? Nasıl olur da çiftçiler, köylüler kan ağlarken öylece oturup seyredilebilir? Nasıl olur da binlerce ağaca kıyılır, Tekirdağ’ın akciğerleri sökülür? Aslında ortada olan bir şey var; Tekirdağ, iktidarın gözünde üvey evlattır.

Değerli milletvekilleri, sadece Tekirdağ ve Tekirdağlılar üvey evlat değil tabii ki Türkiye’de. Her farklı düşünen, her muhalif olan, kafasını uzatıp şöyle “Ne oluyor burada? Memleket nereye gidiyor?” diyen herkes üvey evlat muamelesi görüyor bu ülkede. Aslında sadece üvey evlat da değil, bazıları üvey evlat muamelesi bile göremiyor. Mesela, medeni ölüme mahkûm ediliyor insanlar bu ülkede. Ekmekleri ellerinden alınıyor bu ülkede insanların, sırf KHK’de adı var diye çocukları bile işe alınmıyor bu ülkede. Allah aşkına, adalet bunun neresinde? Neresinde burada adalet? Taraf olmadığı için bertaraf edilenler var bu ülkede. Hanginiz “Yok.” diyebilirsiniz, hanginiz çıkıp “Yok böyle şeyler, olmuyor.” diyebilirsiniz. Size başından beri söyledik biz, “Varsa terörle bir ilintisi adil bir şekilde yargılansın ama kurunun yanında yaş da yanmasın. Bu süreç bir cadı avına dönüşmesin.” dedik, dinletemedik. Aldınız elinize bir çekiç muhalif kim varsa, sizden taraf olmayan kim varsa herkesi çivi gibi gördünüz, insanları bir medeni ölüye çevirdiniz.

İşte, son torba kanun bunun açık bir örneği. Ortada kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı hâlde keyfekeder tasarruflarla kamudan ilişiği kesilen sağlık personelinin artık özel sektörde de çalışmasının önüne geçiyorsunuz, ekmek götürme hakkını elinden alıyorsunuz, evrensel hukuk kurallarını çiğniyorsunuz. Hadi bunları geçtim, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı diye bir şey duymadınız mı Allah aşkına? Hadi bunları da önemsemiyorsunuz, kul hakkını da mı hiçe sayıyorsunuz? Bakın, medeni ölüye çevirdiğiniz bütün insanların vebali sizlerin üzerindedir. Siz yıllarca el ele, koyun koyuna FETÖ’yle birlikte olacaksınız, iktidarı paylaşacaksınız, ne isterlerse vereceksiniz, “Bitsin artık bu hasret.” diyeceksiniz ama öylece sıyrılacaksınız ama bir bankaya para yatırdı diye, çocuğunu belli bir okula gönderdi diye, kaynağı belli olmayan ihbar mektuplarıyla insanları medeni ölüme mahkûm edeceksiniz. Hak, hukuku geçtim, insanlık yok bunun içinde. Bunun adı var, bunun adı zulüm. Zulümle abat olamayacağınızı bir kez daha bu kürsüden size hatırlatıyor, Tekirdağ’ımızın kurtuluşunu tekrar kutluyorum; tüm şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.

Gündem dışı ikinci söz, Seyit Rıza’nın idam edilişinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’e aittir.

Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’ün, 15 Kasım Seyit Rıza’nın idam edilişinin 81’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan Tunceli kanunu kapsamında Tunceli’de kızılca bir kırım yapılmış, yetmemiş ve akabinde aslında sorun çözmek, sorunu tüm bağlamlarıyla konuşmak, sorunu tüm yönleriyle dile getirmek, demokrasi, eşitlik, adalet bağlamında sorun çözmek isteyen Seyit Rıza da maalesef idam edilmiştir. Bu bağlamda, Seyidisaadet Evladıkerbelâ Seyit Rıza şahsında hak için Hakk’a yürüyen tüm erenleri sevgi ve saygıyla anıyor, aşkı niyaz olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, adı geçen mahkemede maalesef bir iddianame yoktur. Adı geçen mahkemede çeviri yoktur, yargılananlar dil bilmediği hâlde herhangi bir çeviri olmamıştır. Adı geçen mahkeme de tatil günü yapılmıştır. Yine, bu mahkemede avukat yoktur ve bu mahkemenin sonuçlarıyla ilgili temyiz hakkı da maalesef yoktur ve maalesef bütün bunlara rağmen, bunun adına “hukuk” denmiştir, bunun adı “hukuk” diye tarihe geçirilmeye çalışılmıştır. Bu hukuk değil, haksızlık ve bir kırımdır değerli dostlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, 23 Kasım 2011 tarihinde bahse konu gündeme geldiğinde dönemin Başbakanı “Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve literatürde böyle bir şey varsa özür diliyorum.” diye ifade etmişti. Bu özrün bir hukuk bağlamında olması gerektiğini, bu bağlamın tazminat -maddi ve manevi tazminat- içermesi gerektiğini herkes biliyor aslında. Oysa bu çalakalem, yarım ağız bir özürle geçiştirilmiştir. Seksen bir yıl önce haksız, hukuksuz düzmece bir mahkemeyle idam edilen Seyit Rıza ve 7 arkadaşı, oğlu Resik Hüseyin, Uşene Seydi, Aliye Mirze Sili, Hüseyin Ağa, Fındık Ağa, Hüseyine İbrahime Kıji, bunların birçoğu Alevi yol ve erkânında yol yürütücü, seyit soylu, dede soylu ve ocakzadedir. Buna rağmen hiçbir şey dikkate alınmamıştır. Seyit Rıza, Şeyh Ahmet ocağından olup; Şeyh Ahmet, Tacül Arifin Ebu’l Vefa el Kurdi’nin torunudur.

Bütün bunlar da dikkate alınmamıştır. Seyit Rıza aslında bugün de hâlâ kanayan bir yara olan ve üzerinde hiçbir çözüm geliştirilmeyen Kürt sorununu, Alevi sorununu çözebilmek; bu bağlamda, demokrasi bağlamında, cumhuriyetin yeni kurulduğu ve cumhuriyetin laik, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, adaletçi, kapsayıcı, çok kimlikli, çok kültürlü bir bağlama oturması gereken noktada, maalesef, Seyit Rıza’nın talepleri, Dersim halkının talepleri dikkate alınmamış; ortada bir isyan olmadığı hâlde, dönemin müddeiumumisi İhsan Sabri Çağlayangil’in tabiriyle mağaralara doldurulup fareler gibi yakılmışlardır. Bunun ne bugün ne de geçmişte kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bununla ilgili taleplerimiz söz konusudur. Bu taleplerimiz, bugün bu arşivlerin açılması, yargılamaların yeniden yapılması, maddi ve manevi tazminatın ödenmesi, ayrıca Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerinin belirlenmesi, şu anda Dersim üzerinde henüz yürürlükte olan Tunceli kanununun kaldırılmasıdır sayın milletvekilleri. Bu, Türkiye’de ufuk açacak, demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe, adalete, çok kimlikliliğe, çok kültürlülüğe gidecek yolu açacak faktörlerden birisidir. Biliyorsunuz, Seyit Rıza idama giderken onu izleyen İhsan Sabri Çağlayangil şöyle diyor: ”Bu yaşlı adam yeri sarsarcasına yürüdü, idam sehpasına çıktı ve on binlerce kişiye hitap ediyormuş gibi ‘Evladıkerbelâ’yız. Bihatayız; ayıptır, günahtır.’ dedi. Kendi idamını kendi gerçekleştirdi.” diyor. İdam etmek üzere giden bile ona saygı duymaktan imtina etmiyor, saygı duyma realitesini reddetmiyor. Seyit Rıza, saygı duyulacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, sözlerinizi tamamlayın.

Bir dakika daha süre veriyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Seyit Rıza, Türkiye gerçekliği içerisinde, Kürt kimliği içerisinde, Alevi kimliği içerisinde değer verilecek, kabul edilecek, saygı duyulacak bir şahsiyettir. Bu bağlamda, idama giderken söylediği şu kavram da çok önemlidir, diyor ki: “Ben sizin oyunlarınızla başa çıkamadım, bu bana dert oldu, ben de sizin önünüzde eğilmiyorum, bu da size dert olsun.” Bugün Dersim de eğilmiyor, Kürt halkı da eğilmiyor, Alevi toplumu da eğilmiyor ama biz bu oyunlarla başa çıkmayı öğrendik, bu oyunlarla başa çıkacağız, bu oyunları sonlandıracağız.

Konuşmamı bitirirken bir daha Seyit Rıza ve hak için Hakk’a yürüyen dostların, Hakk’a, hakikate hizmet edenlerin mekânı cennet olsun; saygıyla, sevgiyle anıyorum, aşkıniyazla anıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bülbül.

Gündem dışı üçüncü söz, sığınma hakkı ve Suriyeliler hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Atay Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun, sığınma hakkı ve Suriyelilerle ilgili yanlış bilinenlere ilişkin gündem dışı konuşması

ATAY USLU (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sığınmacılarla, geçici koruma altında yaşayan Suriyelilerle ilgili hemen her gün sosyal medyada, televizyonlarda, gazetelerde asılsız haberler çıkmakta, maalesef bazı siyasetçiler de yanlı ve yanlış bilgiler vermektedirler.

Bunlar neler diye bakacak olursak, “Suriyelilerin istediği üniversiteye girdiği” şeklinde yanlış bilgi var. Değerli arkadaşlar, Suriyeliler istediği üniversiteye giremiyor. Suriyelilerle ilgili bu konuda özel bir düzenleme yok. Diğer yabancı uyruklular hangi statüye tabi ise aynı statüye tabidirler; yabancı uyruklu öğrenci sınavında başarılı olma veya yatay geçişin şartlarını taşıma özelliklerine sahip olanlar üniversitelere girebilirler. Tüm yabancı öğrenciler -Türkiye'de 120 bin civarında yabancı öğrenci vardır- Türk öğrencilerin kontenjanlarını kullanmamaktadırlar.

“Suriyeli öğrencilerin tamamına devlet bütçesinden karşılıksız burs veriliyor.” Bu da tamamen yanlıştır. Belli kriterleri taşıyan yabancı öğrencilere -bunlar Suriyeli öğrenciler de olabilir- belli sayıda yabancı öğrenciye burs verilmektedir. Bunların içerisinde bir kısım Suriyeli öğrenci de vardır.

“TOKİ tarafından yapılan sosyal konutlardan Suriyelilere bedava verilecek.” Bu da yanlış bir bilgidir. Doğrusu şudur: TOKİ’den sosyal konut alabilmenin ilk şartı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. Suriyeliler Türk vatandaşı olmadıkları için TOKİ’den bedava değil, paralarıyla bile sosyal konut alamazlar, hak sahibi olamazlar.

Diğer bir yanlış bilgi: “Araçları için MTV ve diğer vergileri ödemiyorlar.” Türkiye'den araç satın alsalar da Suriye'den araçlarını getirseler de Türkiye'den öncelikle plaka almak zorundalar. Plakayı aldıktan sonra motorlu taşıtlar vergisi dâhil, her türlü vergiyi ödemek durumundadırlar; sigortasını, fenni muayenesini yaptırmak zorundadırlar. Özel bir muafiyet kesinlikle yoktur.

“Seçimlerde oy kullanılacak.” Yine yerel seçimler geliyor. Geçen seçimlerde çokça kullanıldı, çokça söylendi. Bu, kesinlikle yanlı bir bilgiydi, yanlış değil, yanlı olarak söylendi kamuoyunu yönlendirmek amacıyla. Herkes biliyor, hepimiz biliyoruz, seçimlerde oy kullanmanın ilk şartı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. Vatandaş olmayan kimse oy kullanamaz.

“Suriyelilere maaş bağlanıyor.” Bu da yanlış ve yalan bir bilgi arkadaşlar. Şu yapılıyor: Yardım yapılıyor. Temel yaşamsal ve insani ihtiyaçlarını karşılamak üzere yardımlar yapılıyor. Şu anda sosyal uyum yardımları var, 2016’dan beri uygulanıyor, aylık 120 lira gibi bir ücret Suriyelilere veriliyor. Bunun finansı Avrupa Birliği katkısından sağlanıyor. Avrupa Birliği, Kızılay, AFAD, Göç İdaresi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız bunu koordine ediyor. Ama şartları var -herkese değil- bir: ailede mutlaka engelli, yetim, öksüz çocuk bulunacak.

İki: Bu ailede çalışma çağında erkeğin olmaması gerekiyor. Bu şartları taşıyan Suriyeliler yardım alabiliyorlar.

Diğer bir konu “Çok suç işliyorlar.” konusu. Bunun, istatistiklere baktığımızda, tamamen bir şehir efsanesi olduğu anlaşılıyor çünkü Suriyelilerin 2014-2017 arasında işledikleri suç miktarı tüm Türkiye'nin yıllık ortalamasının yüzde 1,3’üdür, yaklaşık yüzde 4,5’unu Suriyeliler oluşturmasına rağmen. Ve bu suçların önemli bir kısmı da kendi aralarında işledikleri suçlardır arkadaşlar, kendi aralarındaki nizalardır. Dünyanın hiçbir yerinde sığınmacılar çok suç işlemez ama böyle bir efsane vardır. Bugün Avrupa’da bu efsane yüksek sesle ifade ediliyor.

Diğer bir bilgi: “3,5 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilecek. Beş yıl kaldıktan sonra Suriyeliler vatandaş olacak.” Yok arkadaşlar böyle bir şey çünkü Suriyeliler Türkiye’de geçici koruma statüsüyle kalıyorlar. Beş değil, yirmi beş yıl da kalsalar Türk vatandaşı olma şartları yok, özelliklerine sahip değiller. Ancak tüm yabancılara tanıdığımız istisnai yolla vatandaşlık alabilir, bu konuda vatandaşlığa başvuru hakkı kazanabilirler. Amaç ne burada? Ekonomik, entelektüel, akademik bir potansiyelin yok olup gitmesine, başka coğrafyalara doğru kaymasına engel olmaktır. Bugüne kadar yedi yılda 55 bin Suriyeliye Türk vatandaşlığı verildi. 55 bin Suriyelinin içerisinde yaklaşık olarak 10 bini Türk anne veya babadan olduğu için veya evlenme yoluyla vatandaşlık kazandı. 55 binin içerisinde 20 binden fazla çocuk var arkadaşlar. Babaya verildiği zaman çocuğa da veriliyor. Bu anlamda şu ana kadar vatandaş olan Suriyelilerin sayısı yüzde 1 civarında ve kesinlikle bu söylenen bilgiler şehir efsanesi olmaktan öte geçmiyor.

Değerli milletvekilleri, yanlış bilgilere dayalı ön yargılarla aslında olumsuz bir toplum psikolojisi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu, nefretin, ayrımcılığın, göçmen düşmanlığının ortaya çıkmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATAY USLU (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu, sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika daha veriyorum.

Buyurun.

ATAY USLU (Devamla) – Ayrımcılık ve nefret içeren dil, medeniyetimizden haberi olmayanların, insanlıktan ve merhametten nasibi bulunmayanların kullandığı bir dildir. Sığınmacı ve yabancı düşmanlığını alevlendirmeye yönelik o dili konuşanlar, oy devşirebileceklerini zannediyorlar. Oy devşirme derdinde olanlar bizim medeniyetimizi, bizim milletimizi anlamayanlardır, bunu idrak edemeyenlerdir. Bize ayrımcı dil, nefret dili yakışmaz, bize sevgi dili yakışır. Bu, medeniyetimizin en önemli özelliklerinden bir tanesidir ve sığınma hakkı yaşam hakkıyla doğrudan bağlantılıdır, önemli bir insan hakkıdır.

Bugüne kadar Türkiye bu süreci başarıyla götürmüştür. Sürecin başarıyla götürülmesine katkı sunan Hükûmetimize, milletimize, Cumhurbaşkanımıza, kamu kuruluş ve kurumlarına, uluslararası kuruluşlara, sivil toplum kuruluşlarına, siyasal partilere teşekkür ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 35 milyar dolar nereye gitti o zaman Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme geren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından, sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Bülbül…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, incir üreticilerinin mağduriyetine ve incirin TARSİM kapsamına neden alınmadığını Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın’da yetişen incir bugün dünyanın dört bir yanına ihraç ediliyor ve Aydın, Türkiye'nin incir ihtiyacının yüzde 65’ini karşılıyor. Ancak Aydınlı üreticiler zor durumda. İncirin yoğun bir şekilde hasat edildiği dönemde yağan yağmur incir kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu bakımdan, üreticilerimiz, incirin yağmur riskine karşı tarım sigortaları kapsamına alınmasını istemektedirler.

Ayrıca, sadece ilimize mahsus olan dünyaca ünlü büyük bir döviz girdisi sağlayan kurutmalık sarı lop incirin korunmaya alınması ve fındıkta olduğu gibi alan bazlı destek kapsamına alınmasını talep etmektedirler.

Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli’ye sormak istiyorum:

1) İncir üreticimiz TARSİM kapsamına neden alınmadı?

2) Çiftçilerin bu talepleri neden görmezden geliniyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, pancar çiftçisinin yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

14 şeker fabrikasının satışı gerçekleşmişti. Burada çiftçilere ve işçilere verilen sözler vardı, mağdur edilmeyecekleri belirtiliyordu. Önce işçiler işinden oldu, şimdi de çiftçiler pancar hasadı yaptıktan sonra fabrikalara gittiklerinde sorunlarla karşılaşıyorlar. Kimi fabrikalarda çiftçilerin pancarları alınmıyor. Bu nedenle, kış koşulları da oluştuğu için ürettikleri üründen gerekli getiriyi sağlayamadıkları gibi çiftçiye yaratılan sorunlarla da önümüzdeki yıl pancar ekimi engellenme düşüncesiyle hareketler geliştiriliyor. Bu bağlamda, iktidarın konuya eğilmesini temenni ediyorum. Çünkü pancar çiftçisi yaşadığı koşullardan dolayı bizleri de arayarak büyük mağduriyet içinde olduklarını belirtiyorlar.

Şeker fabrikaları bir yerde “özelleştirme” adı altında kapanacağı iddiasındaydık, bunun gerçekleşme boyutuna geldiğini belirtiyor, iktidarı bu konuda uyarıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

3.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan’a ve İstanbul Havalimanı inşaatında hayatını kaybeden hemşehrisi Seyithan Kaya’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Genel Başkanı Abdullah Karacan’a Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı dilerim.

Ayrıca, İstanbul Havalimanı inşaatında çalışan Kocaeli Darıcalı hemşehrim Seyithan Kaya 15 metre yükseklikten düşerek hayatını kaybetmiştir. Büyük bir görkemle açılan İstanbul Havalimanı’nda olumsuzluklar hâlen devam etmekte ve bedeli canlarla ödenmektedir. Hemşehrim Seyithan Kaya’ya Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu olayın takipçisi olacağımızı da bildiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Akın…

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, zeytin üreticisinin mağduriyetine ve ülkemize 50 bin ton zeytinyağının kaçak olarak girmesine nasıl izin verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Bu yıl yağlık zeytin miktarında geçen yıla göre yüzde 35 düşüş var. Bu da zeytinyağı üretiminin geçen yıla göre yüzde 27 azalmasına neden oldu. Üretim maliyetleri tam yüzde 50’nin üzerinde artarken ürün fiyatı artmıyor. Üreticimiz de zararda, devletten doğal olarak destek bekliyor. Devlet desteği 80 kuruş ama çok yetersiz, en az 1,5 lira olmalı ve bunu defalarca dile getirdik. Rafine yağın fiyatı şu anda 8, sızma yağ 14 lira düzeyinde. Fiyatlar üç yıl öncesinin de gerisine inmiş durumda. Tüccar yağ almıyor, Marmarabirlik alımı durdurdu, TARİŞ de işçi çıkartıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Afrin’den 50 bin ton zeytinyağı kaçak yollarla ülkemize giriyor. Allah aşkına bu iktidarın zeytin üreticisinden istediği nedir? Batırmak istiyorsa batırma noktasına getirdi. Bunun önlemini derhâl alması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AKIN (Balıkesir) – Gümrüğümüz, sınır güvenliğimiz 50 bin ton zeytinyağının kaçak olarak girmesine nasıl izin veriyor? Balıkesir’deki üreticimizin feryadını duyun.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

5.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, uygulanan tarım politikalarıyla üretici toplumdan uzaklaşıldığına ve Türk tarımının desteklenip desteklenmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye, uygulamadaki tarım politikalarının etkisiyle hızlı bir şekilde üretici toplumdan uzaklaşıyor. 2002 yılından bugüne nüfusumuz yaklaşık 17 milyon artmış ancak tarım sektörünün millî gelir, istihdam ve ihracata katkısı ise azalmıştır. 2002 yılında 16,5 milyon hektar olan mera alanları günümüzde 14,5 milyon hektara kadar düşmüş durumda. Unutulmamalıdır ki mera yoksa ot, ot yoksa et ve süt yoktur. Nüfusumuzdaki artışa bağlı artan gıda ihtiyacını ithalatla karşılama eğiliminde olan bu iktidar, ülkenin tarımla uğraşan kesimlerinin sorunlarını çözmekten uzaktır. Saman ithalatıyla başlayan yolculuğumuz 2009’da et, 2010’da ise canlı hayvan ithalatıyla sürdü. 6,5 milyon büyük, küçükbaş canlı hayvan ve 270 bin ton hazır et alıp 7 milyar dolar ödeme yapılmıştır.

Yabancı ülkelerin çiftçilerini değil Türk tarımını desteklemeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Şırnak’ta şehit edilen hemşehrisi Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tunceli Nazımiye’de donan, Şemdinli Süngütepe’de yanan, dün de Şırnak’ta PKK’lı şerefsizler tarafından şehit edilen Uzman Çavuş Ömer Doğan’ı “Şehitler ölmez vatan bölünmez.” diyerek defnettik.

Ömer Doğan Mersin Erdemli ilçesi Esenpınar köyünde ikamet etmekteydi. 21 yaşındaydı. Ailenin tek erkek evladıydı. İl müftüsünün cenaze namazı sırasında verdiği bilgiye göre bir hafta önce izne gelmiş, anne ve babasını mezarlığa götürmüş “Ben şehit olursam beni buraya defnedin.” demiştir. Dün de şehidin vasiyeti üzerine Erdemli Esenpınar’da kendisinin gösterdiği yere şehidimizi defnettik. Annesi Halime Doğan oğlunun tabutunun yanına gelerek “Ağlamayacağım, düşman sevindirmeyeceğim. Yavrum vatan için şehit oldu. Bayrak dalgalansın göklerde, ben ağlamayacağım, ona dua edeceğim. Kanını yerde koymasınlar. Vatan sağ olsun. Yavrum şehit olmak istiyordu zaten.” diye konuştu.

Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Hükûmetin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışından hareketle olabilecek depremlerde zarar görmemek adına binaları dayanıklı hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

17 Ağustos 1999 Marmara depreminden seksen yedi gün sonra 12 Kasımda Düzce depremini yaşadık. Deprem ülkesinde yaşamamıza rağmen depremin nasıl sonuçlar doğurduğunu 1999’da yaşadık, gördük, öğrendik. Depreme dayanıklı olmayan binaların on binlerce insana nasıl mezar olduğuna şahit olduk. 1999 Marmara depreminde 1 kişi depremden, diğerlerinin ise sağlıksız yapıların yıkılmasıyla öldüğünü bilim adamları söylemekte. Geçmişte sağlıksız yapılan yapıların, görevini yapmayan resmî kurumların, sorumsuz mimar ve mühendislerin, kontrolsüz ve plansız yapılaşmaya göz yuman siyasilerin, ucuz ve daha fazla daire sahibi olma arzusuyla kaçak yapı yapanların sorumlu olduğunu düşünüyorum. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla hareket eden devletimiz, Hükûmetimiz, vatandaşın gelecekte yaşanacak depremlerde burnunun bile kanamaması için sağlıksız binaların depreme dayanıklı hâle getirilmesinde bütün imkânlarını seferber etmektedir.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

8.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, milletin yüklediği sorumluluğun farkında olarak büyük ve güçlü Türkiye’yi çocuklara emanet etmek için çalıştıklarına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Büyük ekonomisi, yetişmiş insan gücü, gelişen teknolojisi, dürüst dış politikasıyla, tarihî ve kültürel etki alanıyla Türkiye bir cazibe merkezidir. Türkiye, sadece içinde 81 milyonu aşkın insanın yaşadığı, 780 bin kilometrekarelik bir coğrafyadan öte bir anlam taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğünün isnat ettiği dürüst, sözüne sadık ve güvenilir devlet olmasının yanında, siyasi, tarihî, askerî, kültürel, sosyolojik, coğrafi, diplomatik, uluslararası ilişkiler bakımından önemi haiz, kısacası maddi ve manevi birçok sebep ihtiva eden bir değer taşımaktadır. Kadim değerlerimizle çatışmadan, sahiplenerek, aziz milletimizin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğun farkında olarak büyük ve güçlü Türkiye’yi çocuklarımıza emanet bırakmak için çalışıyoruz. Cennet vatanımızı bizlere emanet eden ecdadımızı hayırla yâd ediyor; aziz şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi şükranla anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Önal…

9.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, KİT’lere bağlı fabrikalarda çalışan emekçilere haklarının verilip verilmeyeceğini, MKE’de taşeron olarak çalışan işçilerin kadroya alınıp alınmayacağını ve MKE’nin özelleştirilip özelleştirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırıkkale’mizin can damarı olan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı fabrikalar maalesef eski günlerini aratıyor. Kadrolu işçiler düşük maaşlarından, ağır işçilik tazminatı alamamaktan; taşeron işçiler ise hâlen kadroya geçirilmemiş olmalarından şikâyetçiler. 2019 yılı bütçesinde KİT’lere bağlı fabrikalarda çalışan emekçi kardeşlerimize hak ettikleri zam ve tazminatları verecek misiniz? Ayrıca, söz verdiğiniz hâlde kadroya almadığınız, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda taşeron olarak çalışan işçi kardeşlerimize verdiğiniz kadro sözünden vaz mı geçtiniz?

Geçen hafta Millî Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Akar ve beraberindeki kalabalık bir grup MKE fabrikalarını ziyaret etti. Bu ziyaret Kırıkkale kamuoyunda Makina ve Kimya fabrikalarının özelleştirilmesi için bir hazırlık olarak değerlendirildi. Sayın Bakan, MKE’yi özelleştiriyor musunuz? Kırıkkale halkı büyük bir kaygıyla bu soruların cevabını bekliyor.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’la ilgili işlem yapılıp yapılmayacağını, ziyaretten Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisinin olup olmadığını, sessiz kalınmasının sebebini ve Ali Erbaş’ın bu ziyareti resmî üniformayla yapmasının özel bir anlam taşıyıp taşımadığını Cumhurbaşkanı Yardımcısından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Cumhurbaşkanı Yardımcısına soruyorum: Hâlen Diyanet İşleri Başkanlığını yapan Profesör Ali Erbaş’ın Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde Anıtkabir’e gelmeyip “Keşke Yunan galip gelseydi.” diyen, “10 Kasımda kenefe gidin.” diye söyleyen ve Ata’mıza ve cumhuriyete ihanet eden, Atatürk düşmanı olan Kadir Mısıroğlu’na geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı görevden almayı düşünüyor musunuz? Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığını yapan, İslam dinimizin ortak değerini temsil eden, devletimizden maaş alan bu zatla ilgili bir işlem yapacak mısınız? Diyanet İşleri Başkanının, ülkemizi ve dinimizi temsil etmesi nedeniyle, cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olan fesli Kadir’i resmî üniformasıyla ziyaret etmesinin özel bir anlamı var mıdır? Bu ziyaretten Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisi var mıdır? Yok ise bu ziyaretle ilgili olarak sessiz kalmanızın sebebi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

11.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin tebliğde kapsam dışı bırakılan Adıyaman’ın bu destekten faydalanması için bir çalışmanın olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum.

Tarım ve Orman Bakanlığınca, 17 Kasım 2018 tarihinde, bazı illerde tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğde GAP projesi kapsamındaki bütün iller belirtilmiş ancak Adıyaman kapsam dışı bırakılmıştır.

Buradan ilgili Bakanlığa sormak istiyorum: Elektrik kayıp kaçak oranı en az olan illerin başında gelen Adıyaman’ımızın kapsam dışı bırakılmasının sebebi nedir? Tarım kenti olan Adıyaman’ın bu destekten faydalanması için bir projeniz, bir çalışmanız var mıdır? Sulama projeleri bitirilmeyen, çiftçisi mağdur edilen, toprakları suyla buluşturulmayan Adıyaman’ımızın daha ne kadar mağduriyetine sebebiyet vereceksiniz? Bu ayrımcılık neden?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

12.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Amerika’daki son ara seçimlerde Temsilciler Meclisine giren Müslüman Rashida Tlaib ve Ilhan Omar’ı kutladığına ilişkin açıklaması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Amerika’daki son ara seçimlerde Demokrat Partiden, biri başörtülü olmak üzere “Ilhan Omar” ve “Rashida Tlaib” isimli 2 Müslüman milletvekili Temsilciler Meclisine girmiştir. Öncelikle hemcinslerimi kutluyorum.

Türkiye'de kendisini Amerikan Demokrat Parti ideolojisine yakın gören bazı partilerin hâlâ tek tipçilikten vazgeçemediklerini üzülerek görüyorum. Ne mutlu bize ki, ülkemizde kadınlara karşı bir ayrımcılık olarak sürdürülen bu sorun, bizim liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde ortadan kalkmıştır.

Bu vesileyle, şahsım ve ülkemiz kadınları adına Sayın Cumhurbaşkanımıza ve her zaman desteğini kadınlardan yana kullanan Saygıdeğer Emine Erdoğan Hanımefendi’ye en kalbî şükranlarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

13.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, AK PARTİ’yi sorumluluktan kaçmak yerine tarım girdilerinin yüksek maliyetini düşürmeye, emeğinin karşılığını alamayan çiftçiyi desteklemeye çağırdığına ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ on altı yıldır bu ülkeyi kendisi yönetmiyor gibi, ekonomik, siyasi her krizde kendisine mutlaka bir günah keçisi buluyor. Sağlık sistemindeki çarpıklığın sorumlusu doktorlar, doların yükselmesi dış güçlerin oyunu, pahalılığın nedeni “fırsatçı” dediği esnaf, ekmek zammının tek suçlusu fırıncılar, et fiyatlarındaki yükselmenin nedeni et yiyen vatandaşlar dediği gibi, geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan Albayrak bir açıklama yaptı. Vatandaşın fahiş fiyatlarla sebze ve meyve yemesinin nedeni, pazardaki ve marketti zammın sebebi olarak komisyoncuları buldu. Bununla da kalmayıp hal yasası çıkartıp komisyonculuğu bitireceklerini söyledi.

Buradan, sürekli düşman üreterek sorumluluktan kaçmak yerine kendisini tarım girdilerinin yüksek maliyetini düşürmeye, emeğinin karşılığını alamayan çiftçiyi desteklemeye çağırıyorum ve soruyorum: Dev marketlerin kartelini yıkmaya yönelik bir çalışmanız var mı? İthal edilen tarımsal ürünlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURHANETTİN BULUT (Adana) – …yerli ve millî üretim yapan çiftçilerimize destek vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Karaca…

14.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda itibarının yerle bir olduğu bir dönemin yaşandığına ve Lozan Antlaşması ihlal edilirken AKP Genel Başkanı ve onun temsilcilerinin nasıl sessiz kalabildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarının uluslararası alanda yerle bir olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Yunanistan’ın Sakız Adası’nda 30-31 Ekim 2018’de top, ağır piyade silahları ve uçaksavar makineli tüfeklerle atışlar yaptığına ilişkin haberler ayyuka çıkmıştır. Sakız Adası 13-14 Şubat 1914 tarihli 6 büyük devlet kararı ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşması’nın 12’nci maddesine göre gayriaskerî statüdedir ve Türkiye'nin bir kazanımıdır. Nasıl oluyor ki Türkiye Cumhuriyeti teminatı olan Lozan Anlaşması ihlal edilirken AKP Genel Başkanı ve onun temsilcileri sessiz kalabiliyor?

Bugün, İstanbul’u işgale gelenlere karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün “Geldikleri gibi giderler.” dediği onurlu duruşun yüzüncü yıl dönümüdür. Sizler sessiz kalsanız da Ege adalarındaki işgale ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu Lozan’ın yok sayılmasına sessiz kalmayacağız ve biz de diyeceğiz ki: Geldikleri gibi gideceklerdir.

BAŞKAN – Sayın Hancıoğlu…

15.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, yaşanan krizin fırsatçılığa çevrilmesine göz yumulduğuna ilişkin açıklaması

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İnsanların alın terinin karşılığına göz dikmek, emeklerin karşılığını gasbetmek çok büyük haksızlıktır. Bunlara göz yumulmasına sessiz kalmak ise mümkün değildir. Kimileri kriz yokmuş gibi davranmaya çalışsalar da her gün yeni iflas, konkordato, toplu işten çıkarma olayları yaşanıyor. Ama daha acısı, krizi fırsatçılığa çevirmeye göz yumuluyor.

Makro ve uyum marketlerinde çalışırken işsiz kalanlar bunun en somut örneğidir. Marketler zinciri Makronun iflas aşamasında başka bir firmaya devredilmesi sırasında Samsun’umuzda 285, ülke genelindeyse sayıları binlerle ifade edilen işçinin kıdem tazminatları katakulliyle, sahtekârlıkla gasbedildi. Bu işçilerimizin kimsenin ekmeğinde, kazancında gözü yok, haklarını istiyorlar. İktidar bu emek hırsızlığına engel olmak zorunda. Olmuyorsa bu suçun ortağıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gökçel…

16.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, şehit edilen Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve narenciye çiftçisinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Erdemli’de dün defnettiğimiz şehidimiz Ömer Doğan’ı rahmetle anıyorum.

Mersin ve Çukurova ülkemizin narenciye ihracatının yüzde 81’ini gerçekleştirmektedir. Narenciyenin önemini fark eden önceki hükûmetler ihracata ton başına 125 dolar destek veriyordu. 2017-2018 sezonunda Hükûmet bunu 50 liraya düşürdü. Çiftçi kazanamıyor. Limon üreticisi zorda. Alıcı gelmiyor. Mandalina ve portakalın tarla fiyatı 60 kuruş olmuş. Çiftçi kredisini ödeyemiyor, elektriğini, suyunu ödeyemeyecek. Çiftçiyi küstürdünüz, ihracatı öldürdünüz. İhracat teşvikleri eski seviyesine gelmeden, hasat döneminde ithalat sınırlaması getirilmeden çiftçinin yüzünün gülmesi mümkün değil.

Anlamadığınız konu şu: Üretimi ve ihracatı desteklemezseniz çiftçi limonunu söküp bahçesine apartman diker. Oradan gelen kirayla da geçinip rahatıma bakarım der ve üretimden kopar. AK PARTİ’nin yaptığı bu, çiftçi topraktan kopsun, uluslararası baronlar köşe olsun.

BAŞKAN – Sayın Arık…

17.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sözde tarihçi Kadir Mısıroğlu’nu ziyaretine açıklık getirmesini aksi hâlde görevinden istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Diyanet İşleri Başkanı Profesör Doktor Ali Erbaş’ın “Keşke Yunan kazansaydı.” diyen sözde tarihçiyi ziyaretine açıklık getirmesi gerekiyor. Bu ziyaretin en mantıklı açıklaması da “Her 10 Kasımda ‘Kenefe gidin.” diyordu, ben de kenefe gittim.” demesi olur. Aksi hâlde Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden derhâl istifa etmelidir.

Kayseri’de de Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekan Vekili Profesör Doktor Veysel Aslantaş gibi nankörler Atatürk’ün 80’inci ölüm yıl dönümünde kin ve nefret dolu söylemlerde bulunmuşlardır.

Ey Aslantaş, ey Mısıroğlu, siz ve size destek olanlar; şunu bilin ki bugün onurlu bir yurttaş olarak soy isminizle bu topraklarda yaşıyorsanız bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçlusunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

18.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu’nu niye ziyaret ettiğini, Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbesinde neden Atatürk’ten söz edilmediğini öğrenmek istediğine ve Ali Erbaş’ı istifaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Oktay’a soruyorum: Diyanet İşleri Başkanı olan şahıs 9 Kasımda, Kurtuluş Savaşı için “Keşke Yunan galip gelseydi.” diyen, fesli olarak bildiğimiz Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etti. Bu zat aynı zamanda İstiklal Marşı’nı yazan değerli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a ağır hakaretler eşliğinde içindeki Atatürk düşmanlığını göstermişti.

Herkesin dinimizi daha iyi öğrenmesi ve dinimizin hain amaçlar için suistimal edilmemesi amacıyla bizzat Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının başında bulunan bu kişi tarafımızca amacı bilinen bu ziyareti niye yapmıştır? Tüm dünyada ve yurdumuzda Atatürk’ün anıldığı bir tarihte resmî kıyafetle yapılan bu ziyaretin izahı basit bir hasta ziyareti olarak açıklanabilir mi? Kuruluş emri Ulu Önder Atatürk’ün verdiği Diyanet İşleri Başkanlığı cuma hutbesinde Atatürk’ten neden söz etmemiştir?

Diyanet İşleri Başkanı olan bu şahıs vicdanları yaralayan bu hareketin ardından görevinden istifa etmeyi düşünüyor mu? İstifaya davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kara…

19.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, ahlak yapısını bozan veya bölücü terör örgütlerinin propagandasını yapan yayınların denetimlerinin artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; internetin ve sosyal medyanın çocuklarımız ve gençlerimiz üzerindeki etkisi her gün artmaktadır. “İnternet fenomeni” adı altında ya da sosyal medyada denetimsiz olarak yapılan, çocuklarımızın ve gençlerimizin cinsel istismarına yönelik bu tür yayınların denetiminde eksiklikler bulunmaktadır.

Türk milletinin ahlak yapısını bozmaya yönelik veya bölücü terör örgütlerinin propagandasını yapan yayınların denetimlerinin acilen artırılması gerekmektedir, buradan yetkililere sesleniyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

20.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, “4 Aralık 2017 tarihinde çalışıyor olma” koşulu nedeniyle mağdur olan taşeron işçilere ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“4 Aralık koşumuna takılan joker” olarak adlandırılan taşeron işçiler adalet bekliyorlar. 696 sayılı KHK’nin getirdiği 4 Aralık 2017’de çalışıyor olma koşulu nedeniyle, yıllarca çalışmış ama işten çıkarılmış ya da ihalesi sona ermiş taşeron işçiler kadro alamadı.

Benzer şekilde, izinli işçilerin yerine geçici olarak çalıştırılan “joker” olarak adlandırılan taşeron işçilerin önemli bir kısmı da kadro hakkından yoksun bırakıldı. 3 Aralıkta girişi yapılıp “4 Aralıkta çalıştı.” diye üç beş günlük çalışması olanlar kadro alırken sırf 4 Aralıkta işe çağrılmadıkları için beş on yıl bile çalışması olanlar kadro alamadı.

4 Aralıkta işe çağrılıp çağrılmamak bu insanların elinde değilken kadro hakkından yoksun bırakılmaları büyük adaletsizliktir. Oysa, önceki Çalışma Bakanı Jülide Hanım binlerce insanın gözüne baka baka “Koşulsuz kadro vereceğiz.” sözü vermişti ama seçim bitti, sözler yine unutuldu. Bu sözleri ne zaman tutacaksınız diye buradan hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taytak…

21.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Hakkâri ve Şırnak’ta şehit olan 9 askere Allah’tan rahmet dilediğine, terörün insanlık suçu olduğuna ve buna karşı devlet, millet olarak tek yürek olunacağına ilişkin açıklaması

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz hafta sonu kalleşçe, adice, haince yapılan terör saldırıları yüreğimizi dağlamıştır. Kanla beslenen, hiç doymayan kalleşlik, hayatlara pusu kurmuş, Mehmetçiğimizi şehit etmiştir. Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi ve Şırnak Küpeli Dağı bölgesinde 9 askerimiz şehit olmuş, 26 askerimiz yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum, yüce Türk milletinin başı sağ olsun.

Bölücü terör örgütünün kahpe ve kalleş saldırıları tüm barbarlığıyla, tüm vahşiliğiyle devam etmektedir. Dökülen şehit kanlarının nerede duracağı, açılan kin ve nefret kuyularının ne zaman kapanacağı belirsizdir. Teröristler ile iş birlikçileri bir an önce ele geçirilmeli ve muhtemel yeni terör saldırılarını önlemek için gerekli tedbirler devlet tarafından acilen alınmalıdır. Terör insanlık suçudur. Mesele kişilerin değil, insanlığın meselesidir. Bu kahpeliklere karşı devlet ve millet olarak tek ses, tek yürek ve tek millet olacağız.

Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

22.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, Hakkâri’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve çeltik üreticilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Hakkâri şehitlerimize rahmet diliyorum, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Aracılığınızla Tarım Bakanına sormak istiyorum: Türkiye'de çeltik üretiminin yüzde 70-yüzde 80’i Samsun bölgemizin Bafra ve Terme ilçelerinde üretiliyor. KİT Komisyonunda TMO’nun Değerli Genel Müdürü ve Tarım Bakanlığının yetkilileri gayet cesurane “Fiyatları 3.300 liradan açtık, isteyen istediği kadar ürünü teslim edebilir.” diyordu ama dün Bafra’da çiftçilerimizle yaptığımız görüşmede sadece borçları oranında kooperatiflerin alım yaptığını ve ürünlerinin depolarda olduğunu ifade ettiler.

Ben buradan tekrar etmek istiyorum: Fındıkta oynadığınız oyunu bari çeltikte oynamayın. Artık üreticilerimiz sırayla cenaze namazı kılmaya başladılar; fındıkçılar fındıkla ilgili cenaze namazı kılıyorlar, biz onları hiç olmazsa çeltik konusunda, bugün marketlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu…

23.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, işçi ölümlerinin ve iş cinayetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – İşçi ölümleri, iş cinayetleri devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Darıcalı bir kardeşimiz havalimanı inşaatında vefat etti, on beş metreden düştü. Fotoğrafı da burada, bakın. İş cinayetlerine yeterli önlem alınmamasından, tamamen, denetimlerin yapılmamasından dolayı Seyithan Kaya -32 yaşında, 4 çocuk babası bir kardeşimiz- İstanbul Havalimanı inşaatındaki 39’uncu iş cinayeti olarak kayıtlara geçti. Yeterli güvenlik önlemleri alınsaydı bu insan bugün yaşıyor olacaktı. Biz bu konuları Meclis İnsan Hakları Komisyonunda dile getirip bir alt komisyon kurulmasını dile getirdiğimizde AK PARTİ’li Başkanımız bu konuyu son derece hafife alarak önemsemedi ve alt komisyon kurulmasını engelledi üyelerle beraber. Ama Avrupa’da 1’inciliğimiz değişmiyor, dünyada 2’nci sıradayız. İşte, vatan evlatları böyle çok basit nedenlerle -denetimsiz bir şekilde- hayatlarını kaybediyorlar.

BAŞKAN – Şimdi, grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Türkkan, buyurun.

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinli’de şehit olan 7 Mehmetçik’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Tunceli’de donarak, Hakkâri’de yanarak şehit olmanın kader olmaması gerektiğine, 13 Kasım Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne, Yemen’de insani kriz yaşandığına, Filistin’de yaşanan insanlık zulmüne karşı verilen tepkilerin, Suudların Yemen’de yaptığı bombardıman sonrası neden verilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüydü. 17 Ağustos Marmara depreminin yaraları sarılmaya çalışılırken ülkemiz 12 Kasım 1999’da yine bir deprem acısıyla sarsıldı. Saatler 18.57’yi gösterdiğinde Düzce otuz saniye içinde âdeta yerle bir oldu. Düzce depreminde 710 insanımız hayatını kaybetti, 3 bine yakın insanımız da yaralandı. Depremde hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Geçtiğimiz hafta Hakkâri Şemdinli’den aldığımız acı haberle kahrolduk. Üs bölgemizdeki cephanede mühimmat patlaması sonucu 7 Mehmetçik’imiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Kurşun sıkmadan bu tip kazalarla ya da ihmallerle şehit vermemiz canımızı daha fazla yakıyor. Tunceli’de donarak, Hakkâri’de yanarak şehit olmak kaderimiz olmamalı. Hükûmet ihmalleri ivedilikle tespit edip bir daha bu tip felaketlerin yaşanmaması için ciddiyetle tedbirler almalıdır.

Bugün, Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümünü kutluyoruz. Tekirdağ işgali Millî Mücadele zaferiyle son bulmuş ve 13 Kasım 1922’de sınırlarımız içerisine ebediyen katılmıştır. Bu vesileyle, Tekirdağ’ı ve aziz Tekirdağlıları sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir süredir dünyanın seyirci kaldığı bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. UNICEF tarafından yayımlanan raporda Yemen’de, korunulması mümkün olan hastalıklar nedeniyle her on dakikada 1 çocuğun hayatını kaybettiği bildirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yemen’de 1,8 milyon çocuk ileri derecede kötü beslenmeye maruz kalmakta ve bu çocuklardan 400 bini hayati risk taşımaktadır. 18 milyon insan açlık içerisinde, yardıma muhtaçtır. 5 milyondan fazla insan açlıktan ölme riskiyle karşı karşıyadır. Bu gösterdiğim resimler Yemen’de açlık çeken çocukların resimleri. Bu konuda bütün milletimizin Parlamentomuzun hassasiyetine özen göstermesini rica ediyorum. Çaresiz anneler Yemen’de çocuklarına yaprak kaynatıp yediriyorlar. Bu insanlık zulmünün sebebi ise Yemen’de yaşanan vekâlet savaşlarıdır. Eylül 2014’ten bu yana ülkenin birçok kenti Yemen ordusu ile Husiler arasındaki çatışmalara sahne oluyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri ise Mart 2015’ten bu yana Yemen Hükûmetine destek amacıyla sivillere bombardımanlar düzenlemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sağlık başta olmak üzere pek çok alanda insani kriz yaşanan ülkede temiz suya ulaşımın olmaması, yetersiz beslenme, ilaç ve tıbbi malzemelerdeki eksiklikler gibi nedenlerle kolera başta olmak üzere salgın hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır. Yemen’de taraflar arasındaki çatışmalar devam ederken Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun müdahalesiyle ülkedeki insani durum daha da kötüleşmektedir. Yemen’de açlıktan ölen çocuklar var. Bu çocuklar açlıktan ölüyor Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Bakın, bu fotoğraflar acının, felaketin boyutunu gözler önüne seriyor. Yemen dünyadaki en büyük insani felaketlerden birini yaşıyor. Yemen bugün çocukların cehennemi, sessiz kalan insanlığın ise utancı durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın sözlerinizi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Filistin’de yaşanan insanlık zulmüne karşı, İsrail’e karşı alınan tedbirler Yemen’de yaşanan insanlık zulmünde Suudi Arabistan’a karşı neden alınmamaktadır? Esad’ın Suriye’de yaptığı bombardımanlar sonrası verilen en üst düzeyden tepkiler Suudların Yemen’de yaptığı bombardıman sonrası neden verilmemektedir?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.

Buyurun.

25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Hakkâri ile Şırnak’ta şehit olan 9 Mehmetçik’e Allah’tan rahmet dilediğine ve bu vahim hadiseyle ilgili ihmal söz konusuysa gereğinin yapılmasına, 12 Kasım Düzce depremine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumun başında bulunan Diyanet İşleri Başkanının 10-16 Kasım Atatürk Haftası’nda yapmış olduğu ziyareti manidar bulduklarına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta cuma günü akşam saatlerinde Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine 40 kilometre uzaklıkta bulunan Süngütepe üs bölgesinde bir mühimmat deposunda milletimizi acıya boğan bir patlama meydana gelmiştir. Maalesef 7 Mehmetçik’imiz şehit olurken 25 Mehmetçik’imiz de yaralanmıştır.

Ayrıca 11 Kasım 2018 Pazar günü Şırnak’ın Görmeç köyü kırsalında icra edilen bir operasyon sırasında teröristlerin Gabar Dağı Geverkaya Tepe bölgesine tuzakladıkları el yapımı patlayıcıların infilakı sonucunda 2 kahramanımız şehit olmuş, 1 kahramanımız da yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralanarak gazi olan askerlerimize acil şifalar diliyoruz.

Bu elim ve vahim hadisenin meydana gelmesinde herhangi bir ihmal veya bir yanlışlık söz konusuysa bunların acilen tespit edilerek ihmali olanlar hakkında gereğinin yapılmasını da ayrıca burada ifade etmek istiyoruz.

Yine dün 12 Kasım 1999’da meydana gelen Düzce depreminin yıl dönümüydü. Düzce depreminde ve bütün depremlerimizde, doğal afetlerimizde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımızı bu vesileyle rahmet ve minnetle anıyorum. Allah milletimize bir daha böyle felaketler yaşatmasın.

Bu hafta bildiğiniz gibi 10 Kasımın devamı olan hafta olarak Atatürk Haftası’dır. Bu hafta içerisinde, ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bizzat cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan bir kurumun başında bulunan Sayın Diyanet İşleri Başkanının yapmış olduğu ziyaret Türkiye’de gündemi meşgul etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bülbül.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Bu ziyaret bizim de tepkimizi çekmiş ve Türkiye kamuoyunda çok büyük tepkilere neden olmuştur. Biz bu ziyaretin bu şekilde bir takvime denk getirilmesini manidar bulmaktayız ve iyi niyetle değerlendirmemekteyiz. Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, kendisinin bu meseleyle ilgili olarak gereğini yapmasını acilen beklemekteyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bülbül.

Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Ayhan Bilgen.

Buyurun.

26.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Yemen’de yaşananların insanlığın ayıbı olduğuna, İsrail-Filistin arasındaki çatışmanın bedelini sivillerin ödediğine, Orta Doğu’daki sorunların siyasal yöntemlerle çözülmesi konusunda duyarlı olunmasına, Türkiye’nin sorunlarının barışçı yollarla çözümünün önemli olduğuna, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in sürdürdüğü açlık grevi eylemine, Karar gazetesinin reklamdan mahrum bırakılmasının basın özgürlüğü açısından kabul edilemez olduğuna, Kürşat Bumin’e Allah’tan rahmet dilediğine, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in yargılanma sürecine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biraz önce de ifade edildi ama ben de bir kez daha altını çizmek istiyorum; Orta Doğu’da özellikle Yemen’de çocukların ilaçsızlıktan, açlıktan, temiz suya ulaşamamaktan, hastalıktan dolayı her gün ölüme mahkûm olmaları bütün insanlığın ayıbıdır, özel olarak da Orta Doğu’yu yönetenlerin, Orta Doğu devletlerinin bu konudaki sorumluluğu çok daha fazladır. Hangi saikle olursa olsun ister Suudi Arabistan’la ilişkileri bozmama adına ister ekonomik kaygılarla, mezhebî ya da başka nedenlerle hiçbir neden, hiçbir gerekçe oradaki bir tek çocuğun bile, bir tek masumun bile ölüme terk edilmesini asla meşrulaştırmaz. Orta Doğu’nun kendi sorunlarını kendi iradesiyle çözebilmesi elbette Orta Doğu halkları açısından da son derece önemlidir.

İsrail ile Filistin arasındaki çatışmanın, çözümsüzlüğün kangrenleşmesi ve bunun bedelini her gün sivillerin ödüyor olması da yine Orta Doğu’daki insanlık açısından utanç verici başka manzaralardan biridir. Evet, İsrail Hamas’ı terör örgütü kabul ediyor ve Hamas’tan kaynaklı bir roket dolayısıyla, roketten kaynaklı olarak bir askerin hayatını kaybetmesini gerekçe gösterip sivil Filistinlilerin 7’sinin hayatını kaybetmesine neden olan bir operasyon gerçekleştirdi. Elbette ki Filistinlilerin de İsrail’de yaşayan sivillerin de can güvenliğini savunmak son derece önemli ama Orta Doğu’da sorunların siyasal yöntemlerle, siyasal araçlarla, siyasal mekanizmalarla çözülmesi konusunda galiba herkesin bir duyarlılık sergilemesi gerekiyor.

Şüphesiz Orta Doğu’nun her karışı gibi Türkiye’nin sorunlarının da barışçı yollarla çözümü herkesin güvenliği açısından son derece önemlidir. Ülkeleri askerler korurlar ama siyasetçilerin görevi hem ülkeyi hem askerleri, sivilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) - …herkesin can güvenliğini kendi sorumluluk alanında görüp üzerine düşeni yapmaktır. Elbette ki askerler ister yanarak ister donarak ister kazaen ya da başka çatışma nedenleriyle hayatını kaybettiğinde ailelerin acısını paylaşmak hepimizin sorumluluğudur ama sorumluluğumuz siyasetçi olarak sadece acı paylaşmak, sadece üzüntülerimizi ifade etmek olmamalıdır. Ölümleri en aza indirecek siyasi sorumluluğu üstlenmek de galiba siyasetin üzerinde bir sorumluluktur, bir yükümlülüktür. Biz bu nedenle özellikle çatışmalı ortamdan bir an önce çıkılmasını herkesin can güvenliği, herkesin huzuru, barışı, güvenliği açısından da önemsiyoruz. Buna dikkat çekmek için, bu konunun altını çizmek için aslında bugün bu sıralarda olması gereken, bizimle birlikte yasama faaliyetlerine, denetim faaliyetlerine katılması gereken ve 24 Haziranda halkın oyunu alarak seçilmiş olan Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven’in bugün burada olamaması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) - …zaten Türkiye demokrasisi açısından son derece önemli bir eksikliktir ama Sayın Güven’in sadece kendisini değil ama ülkeyi düşünerek bu ülkede barışın önündeki en önemli tehditlerden birisinin tecrit olduğunu, İmralı Adası’nda Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla yasal hakkı olmasına rağmen görüşememiş olmasından dolayı başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık eylemi geleceğe dair ciddi bir risktir, ciddi bir tehdittir. Herkesin bu konuda duyarlı davranması gerekir. Elbette ki barışın en kolay yolu nereden geçiyorsa, nasıl sağlanacaksa bunu burada konuşmak hepimizin sorumluluğudur.

Ben çok uzatmadan, izninizi suistimal etmeden bir de Karar gazetesinin kamuoyuyla paylaştığı ilana dikkat çekmek istiyorum. Ülkemizde aslında büyük oranda Hükûmete yakın kabul edilen ama zaman zaman ekonomi politikalarında ya da başka alanlarda eleştiri yapan bir gazetenin reklamdan mahrum bırakılması, özel olarak reklam verilmesini engelleyecek bir uygulamaya tabi tutulması, basın özgürlüğü açısından kabul edilemez bir durumdur.

Bu vesileyle, basın camiasının değerli ismi Kürşat Bumin’in de hayatını kaybetmiş olduğunu öğrendik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Son derece önemli bir isimdir, değerli bir isimdir; düşüncelerine, görüşlerine katılsak da katılmasak da önemli bir kayıptır. Ailesinin acısını paylaşıyoruz.

Ben son olarak da Sayın Başkan, hemen yanımda oturan Ağrı Milletvekilimiz, Kadın Grubu Sözcümüz Dilan Dirayet Taşdemir’in yargılanma sürecine dikkat çekmek istiyorum. Hakkında 2911’den Mersin’de açılmış olan davada beraat etti. İstinaf mahkemesi de bunu onayladı ama savcı kendiliğinden harekete geçip dosya içinden yeni bir dava açtı ve CMUK üzerinden avukat tayin edilerek de yakalama kararı çıkarıldı. 83’üncü maddeyi, Anayasa’yı bu kadar askıya alırsanız, milletvekili yargılamasını bu kadar keyfî hâle getirirseniz bu Parlamentonun da demokrasinin de hiçbir anlamı, hiçbir saygınlığı, değeri kalmaz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay…

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan ile Hakkâri ve Şırnak’ta şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, her gün şehit haberleriyle toplumsal trajediye dönüşen sorun karşısında TBMM’nin tedbir alması gerektiğine, Diyanet İşleri Başkanının hadsizliğine karşın ortak kınama bildirisi yayımlamasına ve yürütmenin Diyanet İşleri Başkanını bir an önce görevden alması gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün gene üzücü bir haber aldık. LASTİK-İŞ Genel Başkanı Sayın Abdullah Karacan Sakarya’da uğradığı silahlı bir saldırıda hayatını kaybetti. Olayın tabii içeriğini bilmemekle beraber kınıyoruz saldırıyı ve bütün LASTİK-İŞ Sendikası camiasına ve ailesine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Sayın Başkan, öte yandan Türkiye’de her gün yeni şehit haberleriyle toplumsal bir trajediye dönüşen sorun karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisimizin hâlâ ve sadece taziye yerine çevrilmiş olmasını ve bu sorunun çözümüne yönelik adımların atılmamasını da üzüntüyle karşılıyorum. Evvelki hafta Nazımiye’de ve bu hafta da Şırnak’ta ve Şemdinli’de şehitlerimiz var. İşin doğrusu, özellikle Şemdinli Süngütepe’de 7 şehidimizin hayatını nasıl kaybettiğiyle ilgili kamu vicdanını rahatlatacak bir açıklama yapılamadı, açıklamaların inandırıcılığı yok. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum ama bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir taziye yeri olmadığının ve bu sorunu kökünden çözecek tedbirleri alacak tek kurum olduğunun da altını özenle çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, Meclis farkında mı değil mi bilmiyorum ama Türkiye bir infial yaşıyor. Bugün Sayın Meral Akşener, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu partilerinin tabanını temsilen ve kamuoyu vicdanını temsilen yaptıkları konuşmalarda Diyanet İşleri Başkanının yaptığı kepazeliğe tepkilerini ortaya koydular.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Esasen bu tepki, sayın genel başkanların sadece bireysel olarak kendilerine ait değildir, bu 3 partiye oy veren yaklaşık 22 milyon vatandaşımızın duygularına tercüman olmaktır. An itibarıyla ben inanıyorum ki HDP’ye ve AK PARTİ’ye oy veren milyonlarca seçmen de yaşanan bu kepazelikten rahatsızdır. Ben, HDP’nin ve AK PARTİ’nin sayın yöneticilerinin de Türkiye’de, toplumda âdeta infial yaratan bu edepsizlik karşısında, Diyanet İşleri Başkanının bu aymazlığı karşısında görüşlerini ve yaklaşımlarını ortaya koymalarını bekliyorum.

Esasen, Diyanet İşleri Başkanı statüsünde, sıfatında bir kimsenin böyle bir meczubu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …hele hele de 10 Kasımdan bir gün önce ziyaret etmesi ve ziyareti görev ve makam kıyafetiyle yapması anlamlıdır, anlamlı olduğu kadar da ürkütücüdür.

Herkesin, Diyanet İşleri Başkanı dâhil şunu bilmesi lazım: Bu milletin, AK PARTİ seçmeni dâhil, gönlünden Atatürk’ü silecek bir güç ve kimse bu ülkede yoktur. Bu tarz edepsizlikler, sadece ve sadece, 81 milyonun Atatürk’e olan bağlılığını ve sevgisini perçinler ve artırır. Ancak, bununla beraber, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi önemli bir makamda oturan zatın bu ziyaretinin başka mesajları, bu ziyaretin perde arkasında başka hesapları varsa ben bunu bilmem. Ama bir şeyi söylemek istiyorum, yüce Meclise bir çağrıda bulunuyorum: Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının, esasen aziz milletimizin kurduğu bu Meclisten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Meclisi oluşturan bütün siyasi partilere çağrımızdır: Diyanet İşleri Başkanının bu hadsizliğine yönelik olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin ve grubu bulunmayan siyasi parti mensuplarının bir kınama bildirisi yayımlamasını, yayımlamamızı teklif ediyorum. Bu Meclisin üyesi olmaya yaraşır bir hareket ve tutum bu milletin hakkıdır. 22 milyon seçmenin iradesini 3 sayın genel başkan ortaya koymuştur. Çok merak ediyorum, AK PARTİ’ye oy veren 25 milyon seçmenin iradesini -ki ben bunların Atatürk’le bir sorunu olmadığına inanıyorum- AK PARTİ yöneticileri ortaya koyabilecek mi? Meclisten de yürütmeye sesleniyorum: O edepsizi ve o ahlaksızı bir an önce o görevden almalıdır yürütme. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu, buyurun.

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, 10 Kasım münasebetiyle cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 80’inci yıl dönümünde saygıyla yâd ettiğine, 12 Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinli’de mühimmat deposunun patlaması sonucu şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve bu tür olaylarla bir daha muhatap olmamak adına gerekli mücadelenin yapıldığına ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikli olarak, 10 Kasım münasebetiyle, cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 80’inci yıl dönümünde saygıyla yâd ediyorum.

12 Kasım 1999 depremi münasebetiyle Düzce depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum.

Aynı şekilde, geçen cuma günü Hakkâri Şemdinli’de bir mühimmat deposunun patlaması sonucu şehit olan aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret, gazilerimize acil şifalar diliyorum ve bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve gazilerimizi de saygıyla yâd ederken terörle mücadelede gece gündüz kahramanca mücadele eden bütün güvenlik güçlerimizi de buradan selamlıyorum, kendilerine üstün başarılar diliyorum. Allah yâr ve yardımcımız olsun ve en güzel neticeleri inşallah hep beraber almayı her zaman bizlere nasip etsin. Bir daha deprem felaketi ve bu tür cephane patlamalarıyla da inşallah bir daha muhatap olmamayı da Rabb’imizden niyaz ediyor, bu konularla ilgili her türlü tedbirin alınmasıyla ilgili de gerekli mücadele yapılmaktadır. Bunu da bilginize sunmak istiyorum.

Şunu ifade etmek isterim ki biz bu hafta Sağlıkla İlgili Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşülmesini teklif edeceğiz ve bu hafta içerisinde birçok kanunda değişikliği öngören bu teklifi Meclisin gündemine getirmek suretiyle, muhalefet partilerimizin de bu konudaki yaklaşımlarını değerlendirmek suretiyle inşallah bu kanun teklifini beraberce görüşeceğiz. Bu konuda, inşallah, hayırlı bir yasama haftası diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.

29.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, CHP Grup Başkan Vekilimiz ifade ettiği için, galiba, partimiz adına yaklaşımımızı çok kısa paylaşmam gerekiyor.

Biz, tabii, Diyanet İşleri Başkanlığının yapısıyla ilgili esastan eleştirileri olan bir partiyiz. Hem İslam dininin özgünlüğü, özerkliği, saygınlığı açısından hem de devletin bütün inançlara eşit mesafede durması açısından Diyanet İşleri Başkanlığının rolüyle, yapısıyla ilgili eleştirilerimiz var -ama özel olarak bu konuyla ilgili sadece sürenin darlığından dolayı ifade edemedik- özel bir tarihte ve medya önünde böyle bir ismin ziyaretinin sadece insani duyarlılıkla izahı ikna edici değildir, tatmin edici değildir. Diyanet İşleri Başkanı herkesin vergisiyle maaş alan bir isim olarak toplumun hassasiyetlerini gözetmek, bütün toplum kesimlerinin belki de önceliklerine, beklentilerine dikkat eden bir tavır takınmak zorundadır. Kadir Mısıroğlu nasıl bir tarihçidir, neyi savunmuştur, neyi iddia etmiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Bütün bu tartışmaları yapmayı en azından bir hasta açısından şık görmüyorum ama Diyanet İşleri Başkanının bu davranışını da 9 Kasım tarihinde yaptığı bu ziyareti de son derece yanlış bulduğumuzu ifade etmeliyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Başka söz talebi yok galiba.

Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İngiltere Uluslararası Kalkınma Bakanı Peryy Mordaunt’un koordinasyonuyla 7-8 Kasım 2018 tarihlerinde İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenecek olan “Dünya Kadın Parlamenterler Konferansı”na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/57)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İngiltere Uluslararası Kalkınma Bakanı Peryy Mordaunt’un koordinasyonuyla 7-8 Kasım 2018 tarihlerinde İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenecek olan “Dünya Kadın Parlamenterler Konferansı”na katılım sağlanması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Binali Yıldırım

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun, ikincisini de okutalım.

2. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20 Kasım 2018 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Avrupa Kültürel Mirası” başlıklı Parlamentolar Arası Komite toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/58)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20 Kasım 2018 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Avrupa Kültürel Mirası” başlıklı Parlamentolar Arası Komite Toplantısı düzenlenecektir.

Söz konusu toplantıya katılım sağlanması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Binali Yıldırım

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki yolsuzlukların araştırılması amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

13/11/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Fatma Kurtulan

                                                                                           Mersin

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Kasım 2018 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Ayhan Bilgen tarafından verilen 826 grup numaralı, Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki yolsuzlukların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 13/11/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, size son Sayıştay raporunda belediyelerle ilgili çıkan tabloyu çok kısaca özetlemek istiyorum. Doğrusu bu tabloyu özetlemeye beş dakika değil, saatler gerekiyor ama ben bu beş dakika içinde ne kadar olanak verir onu takdirinize bırakıyorum.

Evet, son Sayıştay raporları gerçekten büyük yolsuzlukların, kayırmacılıkların, hırsızlıkların belgelendiği raporlar oldu. Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan raporlarda, kamu yönetimi raporlarında bunları görüyoruz. Peki nedir? Bunlar kamu borç yönetimi raporu. İkiye ayırmak istiyorum. Bir; AKP’li belediyelerde çıkan yolsuzluk, hırsızlık ve kayırmacılıklar, bir de AKP’nin el koyduğu ve kayyum atadığı illerdeki belediyelerde yapılan hırsızlıklar.

Şimdi, Sayıştay raporuyla kayyum atanan 11 belediyenin borcu yüzde 85 oranında artmış değerli milletvekilleri; basit bir rakam değil, yüzde 85. Kayyum atanma sürecinin tümüyle hukuksuz, haksız ve adaletsiz olduğunu bu kürsüden binlerce defa söyledik, sonuçta bu, bir halk iradesinin gasbıdır. Kayyumlar kim peki? AKP’nin il ve ilçelerde il ve ilçe başkanları gibi çalışan valiler ve kaymakamlar tabii ki.

Şimdi, bu atamalar Eylül 2016’dan sonra başladı ve bizim 102 belediyemizden 95’ine kayyum atandı. Sayıştay raporunda sadece 11 belediyenin yolsuzluklarının yazıldığını da not edeyim, diğer 85 belediyeye dokunulmamış bile. Sayıştay raporlarında kayyumların faaliyetlerinin korunduğunu söylememe gerek yok sanırım çünkü Sayıştayın Başkanı Meclis tarafından seçiliyor ve Mecliste çoğunluğu bulunan parti Sayıştay Başkanını tespit ediyor, diğer atamaları da Sayıştay yapıyor. Sayıştayın bu raporunda dehşet veriler var gerçekten. Ben önce kayyum atanmayan belediyelerden birinin raporunu örnek vereyim. İstanbul İSKİ Sayıştay Raporuna göre, hepiniz binek araç kullanıyorsunuzdur, binek araçların 100 kilometrede ortalama 4-5 litre benzin yaktığını biliyoruz herhâlde, bilmiyorsak da öğrenelim bugün ama Sayıştay raporunda binek araçların 100 kilometrede 63 litre benzin yaktığı tespit edilmiş. Kaç katı olduğunu size bırakıyorum, matematikle zaman kaybetmeyeyim. Bu, çok ufak bir örnek.

Peki, kayyum atanan belediyelerde durum ne? Batman Belediyesinde şöyle bir şey: Üç aylık sürede 5 milyon TL borç artmış, Başkanlık sistemiyle, 16 Nisanla beraber 71 milyon lira olan borç 131 milyon TL’ye çıkmış, yaklaşık 2 katı bir borç artışı var. Siirt Belediyesinde 18 milyon lira olan borç 33 milyon TL’ye yükselmiş. Diyarbakır’daki artış ne? Kayyum sonrası 2018’de 149 milyon olan borç artarak toplamda 324 milyon TL olmuş. Bu rakamların hepsi, bu paraların hepsi halkın cebinden çıkmış tabii. AKP’nin kasasına mı girdi? Kayyumlar bunları tek başına yiyemeyeceğine göre nasıl bölüştüklerini takdirinize sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten özetlemeye çalıştığım tablo şu: Sayıştay raporları tabii yayınlandıktan sonra çok garip bir işten ayrılma olayı olduğunu da söyleyelim. 1992’den beri görev yapan bir bürokrat Fikret Çöker, Denetim İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı ne hikmetse bu dönemde, tam da bu dönemde görevinden ayrıldı. Biz bunun bir görevden ayrılma olmadığını, bir azil olduğunu ve böyle gösterildiğini gayet iyi biliyoruz. 1992’den beri çalışan birisi.

İşte, kayyum raporlarında ve kayyum olmayan belediyelerin, AKP’li belediyelerin raporunda büyük bir hırsızlık tablosu var. Gerçi huylu huyundan vazgeçmez, gerçekten nerede olursa olsun bu yolsuzluklar yapılmaya devam ediyor. Hele hele kayyum atanan belediyelerde halk iradesinin gasbıyla birlikte halkın yerel yönetimlerdeki hakları da tahakkukları da istihdam hakları da, her türlü hakları da gasbedilmiş oluyor ve AKP bununla da, bu da yetmemiş olacak ki gerçekten kayyumlar eliyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

…bu kadar büyük borç stoku yaratmaları yetmemiş olacak ki şimdi AKP Genel Başkanı çıkmış diyor ki: “Siz seçimleri alsanız da biz yine kayyum atayacağız.” Ee, tabii orada büyük para var, orada gaspla birlikte o belediyelerin halka hizmet etmesi gerekirken kendi kasalarını doldurma hâli var. Halk kimsenin umurunda değil ve şu anda 31 Martta işte bu hırsızlık, kayırmacılık, yolsuzluk tablosunu AKP’ye gerçekten cevabını vermenin zamanıdır. Evet, AKP gerçekten zaten Kürt illerinde, kürdistanda sandığa gömülecek ama Türkiye’nin her tarafında da bu yolsuzluklara halk “dur” diyecektir, bunda hiçbir kuşkumuz yoktur.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - “Kürdistan” diye bir şey yoktur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Danış Beştaş.

Öneri üzerinde birinci söz, İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’ya aittir.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayıştay, yüksek yargılama görevi de olan kamunun mali faaliyetlerini ve harcamalarını denetleyen en önemli kurumdur, özerk bir kurumdur. Tarihçesine baktığımız zaman, 1862 yılında yani yüz elli altı yıl önce Sultan Abdülaziz tarafından kurulmuş en köklü denetim kurumudur. Hatta Fatih’in Kanunnamesi’nde de “baş müfettişlik” denen bir sistemin geçerli olduğunu biliyoruz. Yani yüzlerce yıldır Osmanlı’da, oturmuş, yerleşmiş bir kamu denetim sistemi işlemektedir. Bu sistem cumhuriyet dönemimizde de sürmüş ve kamunun en önemli denetim görevlerini yapmıştır. Ama bugün, önergeden ve gerekçesinden de gördüğümüz gibi, bu çok önemli işlev gören özerk kurumumuzun neredeyse artık görevini ifa edemez olduğunu üzülerek görmekteyiz.

Belediyelerin, hem kayyum atanan hem de görevden alınan birçok büyükşehir belediyesi de dâhil, belediyelerimizin, maalesef usulsüzlük ve yolsuzluk işlemine bulaştığını görüyoruz. Oysa, Sayıştayın işlevini yapması hâlinde, bu denetim görevlerinin yapılması hâlinde, eskiden böyle bir yapıyla karşılaşmak çok zordu. Şunu biliyoruz: Artık Meclisin denetleme görevinin neredeyse yapılamaz hâle geldiğini ve Sayıştayın da işlevini kaybetmeye başladığını görüyoruz, yine hatibin söylediği gibi, denetimden sorumlu Sayıştay Başkanının da görevden neredeyse alındığını hepimiz biliyoruz. Denetimi sevmeyen bir yapı, denetlenmeyi sevmeyen bir hükûmet sistemi en çok da güveni sarstığı için ekonomik bozulmalara neden olmuş, içeride ve dışarıda güvenilmez bir yapıya yaklaşan ekonomik verimlilik de kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Subaşı.

Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Sonrasında da Hükûmetin denetlenemeyen bu yapıdan sonra da iç ve dış düşmanlar arayarak, bunu sürdürerek hayatiyetini sürdürmeye çalıştığını biliyoruz ama şunu söyleyebilirim ki denetlenemeyen, şeffaf olmayan bir yapının güven sağlamayacağı gibi, dünya sisteminde de yerini bulamayacağını üzüntüyle görüyoruz. Bir an önce hem Sayıştayımızın tam layıkıyla görev yapabilmesini hem de şeffaf, denetlenebilir bir hükûmet sistemine en uygun, en kestirme yoldan dönüşün doğru olacağının bir kere daha altını çizmek istiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Subaşı.

Öneri üzerinde ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’e aittir.

Buyurun Sayın Tekin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, izin verirseniz, geçen hafta TOKİ uzmanlarının hazırlamış olduğu bir rapor var, tıpkı Sayıştay raporları gibi, ondan bahsetmek istiyorum. İstanbul’da sadece 76 projeden elde edilen rant 45 milyar dolar, 76 şanslı insanın cebine giren. İstanbullunun ve 81 milyon vatandaşımızın 45 milyar doları ne yazık ki bunlara peşkeş çekilmiş. Bu rapor da TOKİ uzmanlarının. Başta TOKİ uzmanları olmak üzere Sayıştay uzmanlarını da kutluyorum.

İkincisi: Doğrusu, tabii, bu kısa süre içerisinde, üç dakikada Sayıştay raporlarını, yolsuzlukları anlatmak mümkün değil. Raporların tamamını incelediğinizde, Türkiye’deki, hemen hemen, özellikle iktidar belediyelerinin “Nasıl olsa kimse bize dokunmaz.” diyerek İhale Yasası’nı, kurumları, hepsini ciddiye almayarak kendi kafalarına göre nasıl uygulamalar yaptığını müfettiş raporlarında çok net olarak görebiliyorsunuz.

Şimdi, şu tabloyu görmenizi istiyorum, şu tabloya baktığınızda, dünyanın en pahalı suyunu İstanbul’da, İSKİ’de biz kullanıyoruz; âdeta otomatik artırma sistemiyle her ay istisnasız zam gelmiş ve en son da bu ay 5,27 üzerinden biz İstanbullular su parasını ödemişiz. Aynı zamanda İstanbul’da ne yazık ki imkânsızlıklar içerisinde zamanında su parasını ödeyemedikleri için 581 bin vatandaşımızın suları kesilmiş.

Müfettiş raporlarında çok açık ve net; yargı kararı olmasına rağmen yargı kararını da ciddiye almayarak, âdeta yönetim kurulu kararıyla nasıl bir soyguna yol açıldığının fotoğrafı, belgeleri burada, dosyada çok net olarak görülebilir.

İki; yine müfettişlerin tespit etmiş olduğu özel indirimleri görüyoruz. Doğrusu bu özel indirim 2011 yılından itibaren başlamış. Eğer bu özel indirimler İstanbul’da imkânsızlıklar içerisinde yaşayan yoksul vatandaşlarımıza yapılıyorsa bu konuda hiç sorun yok ama raporda müfettişlerin de sormasına rağmen hâlen bu özel kurumların kimler olduğu; tarafımıza “bilinmemekte olduğu” gibi… Aynı zamanda müfettişler de tespit edebilmiş değil. Yine Sayıştay raporunda bu yetkinin sadece Cumhurbaşkanına ait olduğunu bile bile sanki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Tekin.

Buyurun.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – …İSKİ yöneticilerinin savunmasında, sanki Sayıştay yöneticilerinin oluru varmış gibi dosyaya koymasının da âdeta bir dolandırıcılık belgesi olduğunu sizlere takdim etmek istiyorum.

Yine burada çok şey var görüldüğü gibi; örneğin, biraz önce hatip de ifade etti, arabalar dâhil olmak üzere. Mesela İstanbul ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde billboard, megaboard görüyorsunuz; bunların hiçbiri ihaleyle yapılmış değildir, tamamen peşkeş çekilmiştir.

Çok kısa bir şey, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum: 100 kilometrede 60 litre yakıtı ifade ettiler ama hortum, âdeta bir hortumun kaç paraya alındığının belgelerine bakınca doğrusu vurgunun da ne kadar büyük olduğunu çok net olarak görebilirsiniz. Birçok şey var, giderlere baktığınızda çok sayıda giderlerin de olduğunu göreceksiniz. Bütün bunlara rağmen bu konuda gerçekten sağlıklı rapor yazan, başta Sayıştay çalışanlarına, yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Ben özellikle -biraz önce ifade etmiş olduğum- 76 vatandaşla ilgili 45 milyar doların daha önce vermiş olduğumuz bir araştırma önergesi konusunda bütün siyasi partilerin bu konuya destek vermesini bekliyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tekin.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Uğur Aydemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, denetimden sorumlu Sayıştay Başkan Yardımcısının görevden ayrılış nedeni ve kayyumlarla alakalı ithamlarda bulunuyor HDP grup önerisinin özeti. Şimdi, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda aynı iddiayla HDP’li vekiller geldiler: “Basından duyduğumuz haberlere göre denetimden sorumlu Sayıştay Başkan Yardımcısını Sayıştay Başkanı görevden almış.” diye ithamda bulundular. Ben de o zaman kendilerine izah ettim, dedim ki: “Basından çıkan haberleri tabii ki dikkate alınız ama özellikle olayın kaynağına ininiz. Bu haberi basında okudunuz mu?” “Evet, okuduk.” Haberin kaynağı neresi? Sayıştay. Yetkilisi kim? Sayıştay Başkanı. “Kendisini aradınız mı, kendisine sordunuz mu Fikret Bey neden görevden ayrıldı?” diye, sormadılar. O gün bugündür görüyorum ki yine sormamışlar. Bizim anlattıklarımızı da, bizim ifade ettiklerimizi de, bizim vermiş olduğumuz bilgileri de dikkate almamışlar.

Değerli arkadaşlar, az önce Sayıştayımıza teşekkür etti arkadaşlarımız, 800 denetçisi var, ben de hepsine tek tek teşekkür ediyorum, Başkanımıza da özellikle teşekkür ediyorum. Başkan Yardımcımız denetim raporları tamamlandıktan sonra kendi isteğiyle görevden ayrılmıştır, bunu da Sayıştay Başkanımızdan rica etmiştir, Sayıştay Başkanımızdan altı ay önce rica etmiştir ayrılmak istediğini, Sayıştay Başkanımız da kendisine raporlar tamamlana kadar görevde kalmasını -özelikle raporlar tamamlansın- süreci kendisinin bildiğini ve daha sonra isterse ayrılabileceğini ifade etmiş ve Fikret Bey de Sayıştay Başkanımızın bu ricası doğrultusunda altı ay daha görevinde kalmış, daha sonra kendi isteğiyle görevinden ayrılmıştır. Kaldı ki Sayıştay Başkan Yardımcısı görevden ayrılınca, Sayıştay denetimi sonuçlanmıyor ki bitmiyor ki yine denetimler devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerimizin, bu yüce çatı altındaki herkesin görevi değerli kardeşlerim -hiçbirimizin görevi değil aslında- Sayıştaya başkan yardımcısı seçmek değil. Sayıştayın başkan yardımcısını kim atar? Sayıştay Başkanı atar. Buralar bağımsız kuruluşlardır, bırakın, kendi işlerini yapsınlar. Az önce teşekkür ettiğiniz gibi, teşekkür etmeye devam edelim.

Diğer bir konu, kayyumlar konusu. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de kayyumlar durup dururken atanmadı; herkes evinde otururken, herkes işinde, hayatında, sosyal hayatında, yaşamında mutluyken kayyumlar atanmadı. Neden kayyumlar atandı, neden bu kayyuma ihtiyaç duyuldu, bunu sorguladık mı acaba? Orada, evet, halk tarafından oylarla seçilen belediye başkanları vardı. Belediye başkanı seçildikten sonra görevi millete hizmet etmektir, orada yaşayan vatandaşa hizmet etmektir; dağa hizmet etmek değildir, teröre hizmet etmek değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aydemir.

Buyurun.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bütçeden gönderdiğimiz parayla dağa elektronik eşya alma görevi yoktur belediyelerin. Belediyelerin birinci görevi, yolunu yapacak, içme suyunu getirecek, sosyal yaşam alanları inşa edecek ve -HDP’li vekillerin gerekçesinde olduğu gibi- mevzuata aykırı araçları kullanmaması lazım. Belediyeye ait araçları nerede kullanmış, bunlara bakıyoruz, yol yapımında mı? Hayır. Nerede kullanmışlar? Bunlar çukur kazmakta belediye kepçesini kullanmışlar. Nerede kullanmışlar? Barikat kurmuşlar. Kime karşı barikat kurmuşlar? Orada yaşayan vatandaşa karşı. Kime karşı çukur açmışlar? Güvenlik güçlerimize karşı. Neden? Güvenlik güçlerimiz gidip oralarda teröristleri yakalamasın, evet, teröristlerin oralarda cirit atmasına izin versinler diye çukur açıyorlar. Biz de onlar, teröristler orada cirit atmasınlar diye gittik. O seçilen belediye başkanı -tabii ki bugün de olsa yine yapacağız- onlara, teröristlere destek vermeyene kadar, verilmeyene kadar ve terörü bitirene kadar değerli kardeşlerim, bizim ülke olarak, millet olarak, asker olarak, devlet olarak görevimiz devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bağlayın sözlerinizi.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, 82 milyon biriz, beraberiz, kardeşiz. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” kim diyorsa baş tacımızdır. Hepsini sırtımızda taşırız, hizmet ederiz. Ama, bu düzeni bozmaya kim kalkarsa hepsine de gereken cezayı… Millet olarak, yargı olarak, devlet olarak gerekeni yapmaya karalıyız değerli kardeşlerim, bu böyle bilinsin.

İkincisi, değerli arkadaşlar, bakınız, belediyeye kayyumlar atandıktan sonra 694 milyon TL parasını ne yaptık, oradaki esnafımıza borcumuzu ödedik. O belediyeler vergileri toplamışlar, belediye milletten borç, esnaflardan mal, hizmet almışlar ama paralarını ödememişler, paralarını dağa taşa elektronik eşya olarak ödemişler.

Üçüncüsü, diğer bir hatip de şunu söyledi: “TOKİ’yle alakalı rant sağlıyor.” dendi; değerli arkadaşlar, “Raporlara yansıyan şekliyle…” dendi; keşke o raporların tarih ve sayısını burada ifade etselerdi, biz de araştırsaydık, biz de gerekeni yapsaydık.

Biz şuna inanıyoruz değerli arkadaşlar, bakınız, “Nasıl olsa Hükûmet bizde, bize kimse dokunmaz.” demiyoruz. Millet var, en iyi hesap gören millettir. Biz İSKİ’yi unutmadık, İSKİ’leri unutmadık. Dolayısıyla, bu millet 31 Martta kimin ne yaptığını çok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, son cümlem.

BAŞKAN – Yok, olmaz artık, çok zorluyorsunuz, sonra itirazlar geliyor. Siz bitirin, siz konuşmanıza devam edin, mikrofon olmadan da duyulur.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Sayın hatipten şunu rica ediyorum: TOKİ kime 45 milyar rant sağlamış? Hangi raporda, hangi tarihte varsa, bize iletirse biz de gerekeni yapalım. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyiz, biz de milletvekiliyiz, denetim görevimizi biz de yapmak istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydemir.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gürsel Tekin, ne gerekçeyle söz istediğinizi açıklamanız gerekiyor ya da grup başkan vekiliniz açıklasın.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Öncelikle, Sayın Vekilimize 45 milyar doların nasıl talan edildiği raporunun sayısını, tarihini, kişileri dâhil olmak üzere vereceğim. Bizim hazırlamış olduğumuz raporda 100 milyar dolar İstanbul’da imar rantı…

BAŞKAN – Buyurun.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ben sataşmadım Sayın Başkanım, raporu istedim ben kendisinden.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşmadan değil, açıklama için söz veriyor, 69… Açıklamadan da söz verir.

BAŞKAN – Açıklamayı buradan da yapabilir, oradan da yapabilir. Bakın, iki kere sözünüzü uzattım, üç dakikayı 2 katına çıkardınız. Siz de dinleyin, bunların hoşgörü içerisinde kabul edilmesi gerekiyor.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce ifade etmiş olduğum rapor benim hazırlamış olduğum rapor değildir, TOKİ uzmanlarının sadece İstanbul’da 76 projeyle ilgili hazırlamış olduğu bir rapordur. Tabii ki onların tamamını size hemen verebilirim ama benim kişisel olarak…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tarihi aklınızdadır Sayın Tekin, millet duysun; tarih aklınızdadır, sayı aklınızdadır.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Efendim, tarihinin hiçbir önemi yok şu anda zaten, ne anlam ifade eder?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Niye önemi yok?

BAŞKAN – Sayın Aydemir, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Gürsel Tekin, Genel Kurula hitap edin.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Yani siz kendi tayin etmiş olduğunuz uzmanlara itibar etmeyecekseniz o başka bir şey ama bu benim hazırladığım bir rapor değildir. Benim hazırladığım raporu 2012 yılında burada sizlerle paylaştım, İstanbul’da imar rantından elde edilen paranın 100 milyar dolar olduğunu tekrar ifade ediyorum ama 76 projeyle ilgili firmalar dâhil olmak üzere size takdim edebilirim.

Teşekkür ederim.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Açıklayın Beyefendi.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sonra, başka söz talepleri var, size tekrar söz vereceğim Sayın Aydemir.

Bitti mi Sayın Tekin?

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Başkanım “açıklayın” diyor da…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – “Tarih, sayı numarası” dediniz, öyle çıktınız.

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap ederseniz Sayın Gürsel Tekin…

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Tabii ki.

Beyefendi, şu anda elimdeki, uzmanların hazırlamış olduğu raporu hepinize takdim edebilirim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de var, istiyorsanız TOKİ’den de alabilirsiniz.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Gürsel Bey, lütfen tarih ve sayı numarası verir misiniz?

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Açıkla.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Siz tarihi, sayıyı ne yapacaksınız? 240 milyar dolar… Uzmanların hazırlamış olduğu…

AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Ya, sen söyledin ya “Tarih, sayı vereceğim.” dedin.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Ya, sayı ve tarih istiyoruz.

GÜRSEL TEKİN (Devamla) – Kardeşim, bakın, bu rapor bana ait değil. Bu raporun tamamını size vereceğim, çok merak ediyorsanız gidersiniz, araştırırsınız, bu kadar basit. Bunu ben hazırlamış değilim, bunu hazırlayan sizin uzmanlarınız, size takdim edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tekin.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Genel Kurula takdim edin efendim, Genel Kurula.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın hatip konuşmasında açıkça belediye başkanlarımıza ve konuşmama sataşmıştır. “Dağa hizmet değildir belediyecilik...” Yani birçok şey söyledi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

İki dakika süre veriyorum.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben belgelerle konuştum, Sayıştay raporundaki verilerle konuştum ama hatip, ezbere -her zaman olduğu gibi, bir AKP klasiği- attı tuttu, bizi her türlü ithamla suçladı.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Neyi attım tuttum?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir kere, ben Sayıştay raporlarına dayanıyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tamam, ne var Sayıştay raporlarında?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayıştay raporlarında açıkça kayyumların büyük yolsuzluklar, kayırmacılıklar ve hırsızlıklar yaptığı sabit.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Nerede, gösterin bana.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayıştay raporu elimde, konuşmam sonrasında size takdim edebilirim.

İkincisi: Bizim, kayyum atanan 102 belediyemizden 95’inin müfettişlerce onlarca, yüzlerce defa denetlendiğini ve tek bir yolsuzluk tespit edilmediğini bütün Türkiye yurttaşlarına söylemek istiyorum. Âdeta şöyle bir hâl almıştı: Müfettişlere, belediye personeli gibi, belediyelerde sürekli özel odalar tahsis edilmişti. Ben bunun tanığıyım. O dönemde Eş Başkan Yardımcısıydım ve defalarca buna tanıklık ettim. Müfettişler personel gibi çalıştığı hâlde hiçbir yolsuzluk tespit etmediler.

Üçüncüsü: Dağa bayıra, yola yapıldığı iddia edilen yardımlar, sizin sadece halkta algı yaratmak için sözlü olarak söylediğiniz -çok üzülerek söylüyorum- yalanlardır. Tek bir dava dosyasında -dava dosyalarının yüzde 99’unu biliyorum- sizin söylediğiniz hiçbir bilgi ve iddia bile yoktur. Bizim belediyelerimizin araçları çukurlara, bilmem dağlara, hendeklere vesaireye gönderdiğine dair sadece bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Emin misin?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Halk gerçekleri biliyor, biz de gerçekleri biliyoruz. Belediye başkanlarımızı, sadece ve sadece halkı temsil ettikleri için, demokratik siyasette ısrar ettikleri için şu anda hapiste tutuyorsunuz…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yüzün kızarsın biraz, yüzün kızarsın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …ve AKP, burada kendi belediyelerinden elde ettikleri rant yetmezmiş gibi bir de bizim belediyelerimizde kayyumlar eliyle büyük vurgunlar yapmaktadır. Bunu siz de gayet iyi biliyorsunuz, biz de biliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

OYA ERONAT (Diyarbakır) – İnsanın biraz yüzü kızarır, yüzü. İnsanın biraz yüzü kızarır bu attığı yalanlardan.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Başkanım, her iki hatip de benim iddialarıma, mesela TOKİ’yle alakalı tarih…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma yok ki ya.

Ben de sataşmadan söz talep ediyorum.

2.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in yaptığı açıklamasında ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız “Raporlarımızda tespit edilmiştir.” dedi Sayın Gürsel Tekin Bey. Ben diyorum ki: Sayın Gürsel Bey, söz istediniz, geldiniz. Tarih ve sayı... TOKİ bir rapor düzenliyorsa onun tarihi vardır, onun sayısı vardır. Siz de milletvekilisiniz, biz de milletvekiliyiz. Biz de gidip araştıralım. O tarih ve sayıyı bize milletimizin duyacağı şekilde söylemenizi beklerdik. Neden beklerdik? Burada söylediğinizi milletimiz dinliyor ama tarih, sayısını bana veremezseniz -iki dakika sonra, beş dakika sonra, on dakika sonra- bu, ortada ne olacak? Artık bir iddia olarak kalacak diyelim. Biz bu iddiaları kabul etmiyoruz.

İkincisi: Evet, hatibiz, hatipliğimizi konuşturacağız tabii ama biz iddiaları… İçişleri Bakanlığının web sayfasına girerseniz web sayfasında benim söylediklerimi çok net bir şekilde görürsünüz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben davanın sınırından söz ediyorum.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Yani çukurlar kazılmadı da biz rüyamızda mı gördük o çukurları, o kepçeler çukurları kazmadı mı?

Sayın vekilim, değerli arkadaşlar, bu…

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Mahkeme kararını söyle. Sayı, numarasını söyle. Aynı şey senin için de geçerli. Gürsel Tekin’den istediğini sen söyle.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye 81 ilden ibarettir, 780 bin kilometrekaredir.

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Mahkeme adı, mahkeme numarası vardır.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Türkiye’yi, bazı illeri bazı değişik isimlerle kimse adlandıramaz. 780 bin kilometre Türkiye Cumhuriyeti devletidir, vatanıdır, tek bayrağımız vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Lafı dolandırma. Bir örnek ver, bir örnek.

ERKAN BAŞ (İstanbul) – Mahkeme adı, dosya numarası.

UĞUR AYDEMİR (Devamla) – Dolayısıyla seçimler yaklaştığı için tekrar bir algı oluşturmaya kalkmayın. Hiçbir kayyum ne… Valilerdir kayyumlar, kaymakamdır kayyumlar. Hiçbir kayyum, hiçbir tanesi bugüne kadar yolsuzluk yapmamıştır. Sayıştay raporlarında -siz de çok iyi biliyorsunuz, ben de çok iyi biliyorum, benim uzmanlık alanım- değerli milletvekili, orada muhasebe hatalarıyla alakalı yön gösteriyor. Zaten yolsuzluk varsa adamı burada nereye götürürler? Sizin belediye başkanlarınızın başına gelen bizimkilerin de başına gelir. Rahat olun.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydemir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay’ın söz talebi var.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, sayın hatip grubumuza mensup İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in iddialarını tahrif etmek suretiyle “Raporların tarihi nerede, nerede?” diyerek sanki Gürsel Tekin Meclisi ve kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor gibi bir algı yarattı.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Doğru… Doğru… Gerçekten de öyle.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, bitireyim.

Sayın Tekin’in bunlara cevap vermesi gerekiyor, bir. Ama ben asıl başka bir konuya değinmek istiyorum.

O şu: Şimdi “Yeni sistem, yeni sistem…” diyor AK PARTİ Grubumuz. Ama daha sistemi AK PARTİ kavramadı, sisteme entegre olamadı. Şöyle olamadı: Burası yasama organı sayın milletvekilleri. Biz burada yürütmeyi eleştiririz, siz de eleştirirsiniz. Yani eleştirmelisiniz de zaten.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tamam. Onda sıkıntı yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizim burada -Cumhuriyet Halk Partisi bakımından söylüyorum- hiçbir sayın milletvekilimizin eleştirisi AK PARTİ Grubuna yönelik değildir. Yürütmeyi eleştirmek bizim hakkımız. Siz savunursunuz, ben size yürütmeyi niye savunuyorsunuz demem, diyemem. Ama gelin, bence siz de artık sadece yasama organı üyesi olduğunuzun… Yani iktidar partisine mensup milletvekili değilsiniz siz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Haksızlığa karşıyız Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitireyim efendim.

Siz birinci partisiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde birinci partisiniz. Biz ikinci partiyiz. Böyle gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu psikolojiden sıyrılamaz ise AK PARTİ Grubu hem gereksiz alınganlıklar yaşayacaklar… Ben Hükûmeti eleştiriyorum, “Bana sataştı.” diyor, olmaz ki. Ben Hükûmete sataşıyorum. Böyle bakmayın. Böyle bakmamalısınız. Biz sizi bir şeyle… Yani bu ülkeyi yangın yerine çeviren AK PARTİ değildir, Hükûmettir; onu söylüyoruz. Böyle söyleyeceğiz. Böyle anlarsanız Meclis daha verimli olur.

Girmek istemediğim bir topa da, bir dakika müsaade ederseniz gireyim. Bu hendek meselesi. Tamam, belki görevden alınan bir belediye başkanı belediye başkanıyken kepçe hendek kazmıştır. Ama insafsızlık şurada ya: Bu hendek kazılırken bu Hükûmetin valisi, bu Hükûmetin kaymakamı kabak çekirdeği mi yiyordu kardeşim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Altay.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Belediyelerin hendek kazdığını kabul ediyorsunuz yani.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmetin kaymakamı, Hükûmetin valisi hendekler kazılırken şantiye şefi gibi orada hendeğin başındaydı, iddia ediyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Onların da cezasını verdik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Olay budur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, belki de terminolojiyi bizim de biraz yerleştirmek için çaba harcamamız gerekiyor. Mesela birinci parti grup başkan vekili söz istemiş diyelim ama sizden önce –size söz vereceğim Sayın Akbaşoğlu- Gürsel Tekin’e yerinden söz vereceğim.

Lütfen, yerinizden bir dakika süreyle açıklamalarınızda bulunun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş, size de söz vereceğim.

Buyurun.

32.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımız büyük olasılıkla gazeteleri de okumuşlardır. Bir hafta önce Cumhuriyet gazetesinin manşetinde…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Rapordan manşet.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Tekzip ettiniz mi? Tekzip ettiniz mi sevgili kardeşim?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Manşetler ne zaman belge oldu?

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Bakın, TOKİ nasıl tekzip edecek? TOKİ’nin kendi müfettişlerinin hazırladığı raporu gördüğünüzde…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ana muhalefet partisinin düştüğü hâle bak, manşetleri belge olarak sunuyorlar.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Burada açık ve net. Burada TL olarak 240 milyarın nasıl talan edildiğinin firmaları, belgeleri hepsi burada, tamamı burada.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yazıklar olsun! Manşetleri belge olarak sunuyorsunuz. Belge manşete düştü, birazdan yalan habere düşecek.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Hiç bundan kaçınamazsınız. Nasıl bir talanın içinde olduğunu İstanbul’da…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Birazdan yalan haber olarak çıkacak.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - İstiyorsanız bir dahaki haftaya ben hepsinin, bu firmaların fotoğraflarını da getiririm. Burada işte. Biraz önce Sayın Başkana gönderdim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Manşetler ne zaman belge oldu?

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Efendim, siz tekzip ettiniz mi?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Biraz sonra da o manşetin yalan olduğunu söylersiniz, merak etmeyin.

GÜRSEL TEKİN (İstanbul) – Bakın, bu rapor, müfettişlerin, sizin hazırlamış olduğunuz…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tekin.

Karşılıklı konuşmaya dönüşme eğilimi içinde bu diyalog. Sanırım herkes derdini anlatabildi.

Sayın Akbaşoğlu sizin söz isteğiniz var, buyurun.

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, biraz evvelki konuşmaları hep beraber dinledik. Sayın Gürsel Tekin konuşmasında TOKİ’yle ilgili, uzmanların ve biraz evvel konuşmasında da müfettişlerin raporundan, kurumsal bir rapordan bahsetti. Ama biraz evvel değerli arkadaşımıza telefondan göndermiş olduğu resim bir el broşürü niteliğinde. “Gürsel Tekin: İstanbul kazanacak.” şeklinde bir broşürden ibaret. Dolayısıyla bunun raporla uzaktan yakından bir ilgi ve alakası yok. Bunu bir kere kayıtlara geçirelim.

Sonuç itibarıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir ve hukuk herkese genel ve eşit çerçevede uygulanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kayyumlarla ilgili, biraz evvelki konuşmalarda değerli milletvekilimiz gerekli açıklamaları yaptı. Orada eğer hukuka aykırı, ceza hukukunu ilgilendiren boyutları varsa sistem işler, gerekli idari, hukuki soruşturmalar yapılır ve kim olursa olsun, hukuka aykırı işlemin karşılığı kendisine bu devlette verilir. Dolayısıyla, kayyumlarla ilgili de yapılan budur ve atanan kayyumlar da bu devletin kamu görevlileridir, valileridir, kaymakamlarıdır. Eğer bir yolsuzluk, bir rant söz konusuysa herkese ilişkin olarak bu hususları yargı önüne götürmek herkese açıktır. Dolayısıyla, afaki bir şekilde, gayriciddi bir şekilde, hiçbir somut olayı vermeksizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Akbaşoğlu.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …sadece afaki olarak “Çamur at, izi kalsın.” sadedinde konuşmaların bu Mecliste yeri olmaması lazım gelir.

Ayrıca, şunu ifade etmek isterim ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yasama ayrıdır, yürütme ayrıdır. Biz AK PARTİ Grubu olarak yasama grubuyuz. Evet, yürütmeyi de AK PARTİ’ye verdi bu millet. Yürütmeyi temsil eden Cumhurbaşkanı AK PARTİ’nin yürütme organı aynı zamanda, evet, AK PARTİ’nin Genel Başkanı.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yürütmeyi başka türlü algılıyorsunuz siz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, yürütmeyi ayrı belirledi milletimiz, AK PARTİ’nin adayına verdi; yasamayı ayrı belirledi, onu da AK PARTİ’ye verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Çok güzel yürütüyorsunuz, helal olsun(!)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biz birinci Meclis grubu olarak yürütmeyle ilgili haklı eleştiriler…

Son olarak…

BAŞKAN – Ama bu sefer bağlamanız gerekiyor Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii, bağlıyorum.

BAŞKAN – En çok, ek süre verdiğimde sizin gruptan itirazlar geliyor ama ben bu konuda özgürlükçü, esnek davranma eğiliminde olduğumu her zaman söylüyorum.

Buyurun, tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim ama ben bir kişi konuşuyorum, üç beş kişiye cevap veriyorum.

BAŞKAN – Devam edin, fark etmiyor, süre hakkınız bu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, üç beş kişiye cevap veriyorum.

BAŞKAN – Ben gene tanıyorum ama siz de bağlayın sözlerinizi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Orada da temsiliyette adalet gerekiyor. Dolayısıyla bu konuda yürütmeyle ilgili teklifler, tenkitler tabii ki yapılabilir ama haksız, iftiraya dayalı, “Çamur at, izi kalsın.” sadedinde olan şeylere de AK PARTİ Grubu olarak biz burada gerekli cevapları vermek mecburiyetindeyiz.

Dolayısıyla TOKİ’yle ilgili böyle bir rapor söz konusu değildir. Kayyumlarla ilgili gereken hukuki işlemler yapılmıştır ve herkese yönelik bu şekilde bir genel uygulama söz konusudur hangi partiden olursa olsun.

Üçüncü olarak da yasama ve yürütme ayrımında kuvvetler ayrılığı ilkesi devam etmekte. Bununla beraber kuvvetlerin uyumu da mutlaka gözetilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Haksız eleştirilere kim olursa olsun cevap vermek de bizim boynumuzun borcudur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş’ın söz talebi var; sonra Sayın Türkkan, size söz vereceğim.

Buyurun Sayın Danış Beştaş.

34.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Doğrusu sataşma vardı ama ben yerimden yanıt vereyim yine de.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen, evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın hatibe, grup başkan vekiline çok teşekkür ediyorum, gerçekten iktidar pratiğini çok iyi özetlediler. “Afaki ve gayriciddi iddialar” tanımlaması cuk diye oturuyor iktidar partisinin uygulamasına. Çünkü ben demin kürsüden de söyledim, biz belgeyle konuşuyoruz, Sayıştay raporuyla, mahkeme dosyalarıyla, savcılığın soruşturma resmî belgeleriyle. Sayın hatip ne dedi cevap olarak? Dedi ki: “İçişleri Bakanlığının sitesine bakın, orada görürsünüz.” Benim muhatabım İçişleri Bakanlığının sitesi değil. İçişleri Bakanı bir siyasi temsiliyet olarak kesinlikle subjektif ve iktidarı koruyan, kayıran bir yaklaşımla yapıyor. Bu birincisi.

İkincisi: Yine, sayın hatiplerin ikisi de dedi ki: “Ceza hukukudur muhatabı.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kayyumlar yaparsa ya da belediye başkanları, konusu suç olan bir şey olursa ceza hukukudur muhatabı diyorum. Ben de hafızalarını biraz yoklamalarını istiyorum, bu kadar unutkan olamazlar. Daha dün Melih Gökçek Ankara’yı parsel parsel satıyordu, tek bir ceza soruşturması yapılmadan görevden alındı. Kadir Topbaş’la ilgili iddialar ayyuka çıkmışken tek bir soruşturma açılmadan görevden alındı. Benim demin çok basit bir örnek olarak verdiğim benzin örneği bile ciddi bir ceza soruşturması konusudur. Bu nedenle cevap verirken asıl belgelere dayananların bizler olduğunu ve kendi sözlerinin bizzat kendi atadıkları, kendi seçtikleri birimler tarafından bile artık kabul edilemez boyutlara vardığını not etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Danış Beştaş.

Sayın Türkkan…

35.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın kayyumlarla ilgili ifadelerine daha önce HDP’nin grup önerisinde grubumuzun görüşlerini belli etmiştik, anlatmıştık fakat bu hendek konusuna ben bir de kendim değinmek istiyorum.

Bu hendeklerin kazılmaya başlandığı dönem de 24’üncü Dönemdi. “Çözülme süreci, ihanet süreci” diye adlandırdığımız, kendilerinin “çözüm süreci” dedikleri dönemde bu hendekler açılırken kaymakamlara “Siz bunu görmeyeceksiniz.”, valilere “Siz bu teröristlerin geçişini engellemeyeceksiniz.” talimatını verdiler. Geldiğimiz noktada o kazılan hendeklerde bu vatanın evlatları şehit oldu. O zaman o hendekleri kazanlara ihtiyaçları vardı; seçim geliyordu, bu seçim sürecinde orada yaşayan PKK terör örgütünü destekleyenlere ihtiyaçları vardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, devam edin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, mart ayında seçim geliyor, yine bir ihtiyaç hasıl oldu. Yine öyle bir oya ihtiyacınız olduğunda yine hendek kazılmasına müsaade edecek misiniz? Yine hendek kazanlara göz yumacak mısınız? Yine hendek kazanlar için “Bırakın bunları, görmeyin.” diye valilere talimat verecek misiniz? Habur’da rahatsız olmasınlar diye kaldırdığınız Türk Bayraklarını yine yerinden sökecek misiniz? Bu konuda Hükûmetinize olan güvenimiz maalesef mevcut değil, bunu belirtmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, zabıtlara geçmesi için şunu ifade etmem gerekir.

BAŞKAN – Lütfen, çok kısa artık, oylamaya geçeceğim Sayın Akbaşoğlu.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvel Sayın Grup Başkan Vekili arkadaşımızın yapmış olduğu açıklamaları kabul etmek mümkün değildir, asla; bu iddiaları reddediyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Habur’da resimleri indirdiniz ya, Atatürk’ün resimlerini indirdiniz, Türk Bayrağı’nı indirdiniz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hiçbir zaman zaman teröristlere bir geçiş söz konusu olmamıştır. Dün de, bugün de, yarın da bütün teröristlerle ve terör gruplarıyla mücadelemiz en keskin şekilde, mutlaka devam edecektir. Bu konuda asla bir taviz verilmeyecek. Bu konudaki ifadeleri tamamıyla reddettiğimi ifade etmek isterim.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Akbaşoğlu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili o dönem Türkiye’de miydi bilmiyorum ama Türkiye’de yaşayan herkes bu manzaralara tanıklık etti. Habur’da indirilen Türk Bayrağı’na, sorgusu yapılan teröristlere davranışlara, onlara ikram edilen lahmacunlara bu millet tanıklık etti. Siz Türkiye’de değilseniz, bunlara tanıklık etmediyseniz bilmiyorum ama ben bir söz istiyorum: Hem vallahi deyin hem billahi deyin, seçim geliyor, “Bundan sonra seçim için biz Türkiye’yi böyle bir acze asla düşürmeyeceğiz.” deyin, biz bu sefer yemininize inanmak istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Artık tamamlayalım Sayın Akbaşoğlu.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki yolsuzlukların araştırılması amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının araştırılması, incelenmesi ve bu hususta yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

13/11/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları tarafından seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının araştırılması, incelenmesi ve bu hususta yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla 12/11/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (536 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 13/11/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal konuşacaktır.

Buyurun Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP seçim beyannamesinde polise, öğretmene, hemşireye, din görevlisine ve diğer idarecilere ek göstergelerinin 3600’e çıkarılacağını vadetti. Vadetti etmesine de bu vaat de tıpkı emeklilikte yaşa takılanlarda olduğu gibi seçim zamanı dağıtılan broşürlerde kaldı. 3600 ek gösterge, seçim meydanlarında, atanamayan öğretmenlere, sağlıkçılara verilen sözler gibi havada kaldı. 3600 ek gösterge “Taşerona kadro veriyorum.” deyip KİT’lerde kadro dışı kalan taşeron gibi açıkta kaldı. Şeker fabrikaları satılırken “Beş yıl tam kapasite çalışacak.” deyip daha bir yılını doldurmadan pancar üreticisinin elinde kalan şeker pancarı gibi memurun da 3600 ek gösterge hayalinde kaldı. 1,5 milyon öğretmen, polis, kamu avukatları, orman muhafaza memurları, hemşire, din görevlisi, idareci ve emekliler 3600 ek gösterge bekliyor çünkü 3600 ek göstergeyle emeklilik ikramiyeleri ve emekli maaşları artacak.

Bakın, şimdi, 24 Kasım Öğretmenler Günü yaklaşıyor. Çıkarsınız meydanlara süslü laflarla “Öğretmenim, canım benim, seni ben pek çok severim.” gibi methiyeler düzersiniz, sevgi sözcükleriyle seslenirsiniz ama kuru kuru methiye düzmek yetmiyor. Kimse yemiyor bu lafları, kusura bakmayın. Öğretmenler kıt kanaat geçiniyor; icralık olan mı ararsın, kredi borcu olan mı. Öğretmen maaşları hesaplanırken “Nasıl yapalım?” diye sorduklarında “Vekil maaşlarına denk olsun.” diyen bir Başöğretmen Atatürk’ün Türkiyesinden öğretmenine 3600 ek göstergeyi çok gören AKP Türkiyesine geldik, nereden nereye. Polisler, görev başında mesai gözetmeksizin çalışırlar, yeri gelir şehit olurlar, yeri gelir gazi olurlar ancak siz Polis Haftası’nda “Kahraman polisim." diye sırtını sıvazlamakla yetinirsiniz. İş kahraman polise 3600 ek göstergeyi vermeye gelince vaatten öteye geçmezsiniz. Keza, kamu avukatları, orman muhafaza memurları, hemşireler, din görevlileri ve idareciler için de durum pek farklı değil, siz sadece oy avcılığı yaparsınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Polise, hemşireye, öğretmene, din görevlisine, kısacası memurlara ne kadar değer verdiğiniz ortada, 10 kere vadettiğiniz 3600 ek göstergeyi 100 Günlük Eylem Planı’nıza dahi almadınız. Millet kıraathanesinde bedava çay ve kek servisi kadar önemi yok sizin için 3600 ek göstergenin. Ekonomik kriz bahanesine filan sığınmayın, 4 milyon Suriyeliye 35 milyar dolarlık kaynak ayıran bir iktidar kendi yurttaşlarına gelince “Para yok." derse yalan söylemiş olur. Siz en iyisi özelleştirmeyle elde ettiğiniz 61 milyar doları nereye harcadığınızı bir anlatın. Sadece Katar’a satılan malın mülkün değeri 19 milyar dolar. 2017 Sayıştay raporuna yansıyan İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki toplam 753 milyon liralık usulsüzlüğü açıklayın ya da AKP’li 20 büyükşehir belediyesindeki 12 milyar 599 milyon 974 bin liralık bütçe açığının hesabını verin. Cumhurbaşkanının maaşına gelince yüzde 26 zam verip sağlık harcaması için Cumhurbaşkanına 3 milyon liralık bütçe ayırırken 1,5 milyon yurttaşımızın binbir umutla beklediği 3600 ek göstergeyi vermeye yanaşmıyorsunuz.

Şimdi buradan sesleniyorum: Polis kardeşim, yerel seçimler yaklaşıyor. Sizleri ziyaret edip AKP’li belediye başkanlarına oy isteyecekler. Sevgili öğretmenim, sayın hocam; seni yandaş sendikalara, sarı sendikalara çağırıp makamlarını korumak için AKP’li belediye başkanlarına oy isteyecekler. Hemşire arkadaşım, hastanede sizi konferans salonuna toplayıp AKP’li belediye başkanına oy isteyecekler. İşte o zaman benim bu konuşmalarımı hatırlayın, işte o zaman sana 3600 ek göstergeyi çok görüp Suriyeliye milyar dolarlar veren AKP’yi hatırlayın. Memur kardeşim, sen çocuğunu okutmak için dişinden tırnağından artırırken bunların belediyeleri fersah fersah yolsuzluk yapıyordu, bunları hatırlayın. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Köksal.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Yolsuzlukları unutma memur kardeşim, oyunu verirken sana 3600 ek göstergeyi seçim meydanında vaadedip Meclise gelince unutan AKP’yi unutma kardeşim.

İşte er meydanı, kim 3600 ek göstergeyi veriyor, vermek istiyor; kim yalan söylüyor; hodri meydan, hadi bakalım oylamaya! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köksal.

Öneri üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili İsmail Koncuk’a aittir.

Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu Meclis araştırması önergesi son derece isabetli bir döneme rast geldi çünkü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda en eskiyen, Türkiye’nin ekonomik gerçekleriyle asla uyuşmayan ek gösterge bölümüdür. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine, köhnemiş ve ekonomik hayatımızla asla uyuşmayan bu ek gösterge rakamlarını kökten değiştirmek için bir fırsat bu yani bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırmayacaksa kim araştıracak? Dolayısıyla bu teklifi veren arkadaşımızı tebrik ediyorum, kutluyorum.

Ben bir memur sendikası eski genel başkanı olarak öğretmenlerimizin, din görevlilerinin, sağlık çalışanlarının, polislerimizin ve bütün memurlarımızın bu ek gösterge rakamlarının artık değişmesi gerektiği konusundaki kuvvetli arzularını çok yakından biliyorum. Defalarca dile getirmemize rağmen, bugüne kadar, maalesef, hükûmetler bu konuya el atmadı, Maliye Bakanlığı hep kaçak güreşti. Bu bir fırsat, bunları değerlendirelim.

Değerli milletvekilleri, seçim meydanlarında, seçim sürecinde, milletin oyunu almak adına böyle bol keseden atmak çok kolay ama seçim sonucunda… Şu anda 1,5 milyon kişiyi ilgilendiriyor, Sayın Cumhurbaşkanının o sözü 1,5 milyon kişiyi ilgilendiriyor; öğretmen, hemşire, sağlık çalışanları ve din görevlileri ama diğer memurları da dâhil ettiğimizde 2 milyon 800 bin memuru ilgilendiren ve dolayısıyla 2 milyon memur emeklisini ilgilendiren bir düzenlemeden bahsediyoruz.

Dolayısıyla, seçim meydanlarında öyle bol keseden atmayla olmuyor. Bir gün gelir, bu 2 milyon 800 bin kişi, aileleriyle birlikte 20 milyon insan, bu aldatılmışlığın, bu kandırılmışlığın mutlaka hesabını sorar.

Öğretmenler Günü geliyor, 24 Kasım tarihi. Öğretmenlere 3600 ek gösterge vererek sağlam bir başlangıç yapabiliriz, bunun devamı diğer memurlarımızı kapsayacak şekilde zaman içerisinde genişletilebilir. “Yarın verin.” demiyoruz; Türkiye'nin hazinesine, ekonomik durumuna uygun olarak bir düzenleme yapılabilir.

Son derece düzgün olmayan, aslında memurlarımızın hiyerarşik durumuna da uygun olmayan ek gösterge rakamları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Mesela amir olanların memurlarından daha az ek gösterge aldığını biliyoruz. Mesela şube müdürlerinin, genel idare hizmetleri sınıfının ek göstergesi 2200. Hâlbuki amiri olduğu memurlardan daha az alıyor, 3000 ek gösterge alanlar var. Dolayısıyla bunlar birbirine tezat düzenlemeler ve bunların mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulması lazım. Yarın seçim alanınıza gittiğinizde, memurlar, öğretmenler, hemşireler, doktorlar karşınıza çıktığında, bu sözün yerine getirilmemesinin sebebini sorduğunda ne diyeceksiniz? 100 Günlük Eylem Planı’nızda yok, orta vadeli planda yok.

Sayın Cumhurbaşkanı bu ülkenin en tepesindeki insandır. Bir cumhurbaşkanının sözünün yerde bırakılması aslında devlet yönetimimiz adına bir utançtır, büyük bir ayıptır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Bunun düzeltilmesini arzu ediyoruz, saygılar sunuyoruz. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koncuk.

Öneri üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında, öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesine konu olan, kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilmesi hususunda Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de vaadi vardı ve biz bu 27’nci Dönemde de Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüldüğü üzere 6 tane kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifleri şu anda Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Komisyona gelmesini, Komisyondan da Genel Kurula inerek yasalaşmasını bekliyoruz.

Şimdi, Meclis İç Tüzük’ümüzün 104’üncü maddesine göre, hepimizin bildiği üzere, Meclis araştırması belli bir konuda bilgi edinmek amacıyla yapılır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, diyelim ki bu komisyon kuruldu, bunu araştırmak için üç ay, dört ay, belki beş ay gibi bir zaman gerekiyor. Bu zamana gerek yok. Burada sorun belli, konu belli, amaç belli, niyet belli. Milliyetçi Hareket Partisinin de ortaya koyduğu kanun teklifleri ortada, diğer siyasi partiler tarafından verilen kanun teklifleri de ortada. Gerek Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu kanun teklifi gerekse diğer partilerin vermiş oldukları kanun teklifleri birleştirilmeli, komisyonlara ve Genel Kurula gelerek bunların kanunlaşması beklenilmelidir.

Bugün görüşmekte olduğumuz Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin talep, bir kanun teklifinin görüşülmesi talebi değildir. Burada kurulacak bir komisyona da gerek, ihtiyaç yoktur. Bu son haftalarda sık sık karşılaştığımız araştırma komisyonu kurulması yönündeki önergeler giderek amacı dışında bir hizmet ifa ediyor. Burada siyasi partiler, sanırım, yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerinde belki bir güreşçi gibi puan kazanmak adına sürekli Meclisin gündemine getirerek Mecliste gereksiz araştırma komisyonu kurulması hususunda bir talepte bulunuyorlar. Oysaki demin de dediğim gibi sorun belli, konu belli, çözüm belli. Elbette ki bizler de kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilmesini istiyoruz. Bu bizim seçim vaadimizde vardı; öğretmenlere, din görevlilerine, ebe, hemşire, sağlık memuru, emeklilere ve bu kadroyu taşıyan herkese -yaklaşık 1,5 milyon- ilgili kişilere verilmesini talep ettik. Burada amaç, kanun teklifinin desteklenmesi veya bu alandaki kanun tekliflerinin birleştirilerek görüşülmesidir. Bunu sağlamamız lazım.

Vatandaşlarımızın mağduriyet yaşadığı alanları araştırma komisyonu kurulsun diye önergelerle sulandırmanın, kafa karışıklığına sebep olmanın hiçbir siyasi partiye faydası olmayacaktır. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da bu konuda vaatlerini dile getirdi ve yakın bir zaman dilimi içerisinde bunun yasalaşacağını ifade etti. Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisinin halkın giderek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Öztürk.

Buyurun.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) – Peki Başkanım, teşekkür ediyorum.

Milletimiz Mecliste çözüm ve sorunlarla ilgili çalışmaları beklerken işin boyutunu değiştirmek, bugün olduğu gibi sadece zaman kaybına neden olmaktadır. Oysa Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatlerinin daha etkin ve daha verimli kullanılması gerektiği noktasında büyük bir hassasiyet taşıyoruz. Çalışanlarımızın, emeklilerimizin, güvenlik görevlilerimizin sorunlarını biliyor ve onların sorunlarına çözüm üretmek adına Meclise kanun tekliflerimizi sunmuş bulunuyoruz, büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da ek gösterge uygulamasında yaşanan sorunlara ilişkin eşitsizliklere köklü çözüm getiren kanun teklifinin bir an önce gündeme alınarak yasalaşmasını diliyoruz. Konunun, az evvel ifade ettiğim gibi, Meclisin gündemine gelmesini bekliyoruz.

Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum, sağ olun, var olun arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Öneri üzerinde üçüncü söz…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sulandırmakla ilgili bir sataşma var.

BAŞKAN – Sataşmanın gerekçesini açıklayın.

Buyurun.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın hatip diyor ki: “Bu işi sulandırmayın.” Gündeme getirmeyi “sulandırmak” olarak adlandırdı. Bu araştırma komisyonu kurulması talebimizi, milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren böyle bir talebin Meclis tarafından araştırılması istemimizi “sulandırma” olarak nitelendirdi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köksal.

İki dakika söz veriyorum size.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler milletvekili olarak seçildik, sandıktan çıktık, geldik. Bizim görevimiz milletin dertleriyle dertlenmek, milletin dertlerine çare aramak, çözüm bulmak. Dolayısıyla bugün burada konuştuğumuz 3600 ek gösterge, milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren bir sorun, kanayan bir yaraya dönüşmüş durumda; her seçim döneminde hatırlanıp, her seçim döneminde AKP tarafından ve birçok siyasi parti tarafından seçim beyannamesine alınıp, söz verilip, burada AKP tarafından seçildikten sonra unutulan, es geçilen bir vaat.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne unutulmuş?

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Bize yurttaşlarımızın hemen hemen her gün talepte bulundukları bir sorun ve biz milletvekili olarak bu kadar milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren, dertlendiğimiz bir konuyu sulandırma olarak görmüyoruz. Siz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin sorunlarının Mecliste araştırılmasını sulandırma olarak görebilirsiniz, milletin sorunlarıyla ilgilenmeyebilirsiniz ama biz milletin vekilleri olarak milletin gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye, gerçek sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırılmasını istemeye, çözüm önerisi getirmeye her zaman devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu Meclisin asli görevi milletin sorunlarını araştırmak, milletin sorunlarına derman olmaktır; bunu hiçbir zaman unutmayın.

Genel Kurula saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köksal.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öztürk.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Bir açıklama yapmak istiyorum. Sanırım hatip tarafından yanlış anlaşılmış, bir dakika.

BAŞKAN – Açıklamaysa yerinizden, sataşmaysa gerekçesini gösterin.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sataşma da var, “Milliyetçi Hareket Partisi olarak siz bu işi anlamamışsınız.” dedi. Sataşma olduğu için iki dakika anlatayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

4.- Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, şu 1, şu 2, şu 3, bu 4, bu 5, bu da 6.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sonuç?

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bunların tamamı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından sunulan 3600 ek gösterge verilmesi hususundaki kanun teklifidir. Bunların tümü bu derde, bu soruna çare üretilmek adına ekim ayı içerisinde verilmiştir.

ALPAY ANTMEN (Mersin) - O zaman bir adım atalım hep beraber.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bizim dediğimiz şudur: Meclis araştırma komisyonu kurulursa şayet, bu konuyu araştırmak için üç ay, belki beş aylık zaman dilimine yaymak gerekecek.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Maliyeti ne kadar, kaç kişiyi etkileyecek, bunu öğrenelim Sayın Hatip.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Beş ay içerisinde biz neyi araştıracağız? Sorun apaçık ortada. Yapılacak kanuni bir değişiklikle, bu değişikliğin sonucunda öğretmenlerin, ebelerin, hemşirelerin, sağlık memurlarının, din görevlilerinin ve bilumum kamu avukatları dâhil, yardımcı hizmetler dâhil, onların sorunlarına çözüm üretmektir.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Orman muhafaza memurları, kamu avukatları, polisler, hemşireler, din görevlileri, idareciler, hepsini kapsıyor.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bu bakımdan, burada bir şeyi araştırmayalım, araştırmaya gerek yok, araştırılacak bir husus söz konusu değil. Biz burada sekiz bilinmeyenli denklem çözmüyoruz, sorun apaçık ortada, bu sorunun çözülmesi adına kanun teklifimiz de ortada.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Belki AKP’li vekillerin haberi yok, onun için araştıralım.

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Gerek bizim kanun teklifimiz gerekse varsa sizin kanun teklifiniz, tekliflerimiz birleştirilsin, gelsin, komisyonda kabul edelim, insin Genel Kurula, kabul edelim; amacımız, niyetimiz bu.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Hadi gündeme getirelim.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Hadi gündeme getirelim, samimiyseniz “evet” verin. Hadi buyurun, hodri meydan!

HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. O bakımdan, bizler sadece ve sadece milletvekili olarak -sadece siz milletvekili değilsiniz- doğrudan milletin sorunlarıyla ve bu sorunları içselleştirerek siyaset yapıyoruz. Dediğimiz gibi, bunlar kanun teklifidir, bunların yasalaşmasını istiyoruz. Beş ay bir zaman kaybetmenin anlamı yok.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Hadi, yarın gündeme getirelim.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Getirin gündeme, gelsin gündeme, getirin arkadaşlar gündeme. Vermekle sorun çözülmüyor.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Biz de verdik dünya kadar kanun teklifi.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının araştırılması, incelenmesi ve bu hususta yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde üçüncü söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

3600 ek gösterge üzerinde, CHP’nin teklifi üzerinde konuşma yapacağım.

Değerli arkadaşlar, personel yönetmeliğiyle ilgili baştan sona bir düzenleme yapılması gerektiği zaten ortada. Pek çok alanda, devletin tüm mekanizmalarıyla nasıl bir yozlaşma ve çürümüşlük içerisinde olduğunu dünya âlem ve toplumumuz zaten görüyor. Bununla ilgili elbette düzenlemeler gerekli. Bir zamanlar “Öğretmenim.” demek, devlet memuru olmak demek toplumda bir statü sahibi olmak demekti fakat bugün “Devlet memuruyum.” demeye insanlar utanır hâle geldiler; iş sahibi olsalar ayrı problem, işsiz kalsalar ayrı problem. Bakın, insanlar -daha önce de söylediğim gibi- kredi borçlarını ödeyemiyorlar, pazarcılar kendi dertlerine düşmüş, esnaf kendi derdine düşmüş, hemşiresi, din görevlisi kendi derdine düşmüş ama milyar dolarlarla, milyon dolarlarla iş yapan, rant kazanan, menfaat güden, iş peşinde koşturanların bir iktidarı, bir saltanatı döneminde emekçilerin derdiyle, tasasıyla uğraşan yok. Zaten bunun pratiği ortada; hakkını isteyen, inşaatta çalışan, tekstilde çalışan, en ağır işlerde çalışan insanların, bir zerre insanca yaşamak için hakkını isteyenlerin bugün hangi noktaya geldiklerini, nerede olduklarını, nasıl dört duvar arasına, zindanlara hapsedildiğini hepimiz biliyoruz, görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, hemen, vaktim el verdiğince, müsaadenizle bir noktaya değinmek istiyorum: AKP Grup Başkan Vekili ve tüm yetkilileri, iktidarın tüm yetkilileri her fırsatta “Tek bayrak, tek vatan, tek millet.” edebiyatı yapmaya devam ediyorlar.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Edebiyat yapan tek bir parti…

HÜDA KAYA (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bakın, sataşmak için konuşmuyorum size. Tekçiliği dayatmak, en büyük bölücülüktür.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Tek devletiz, sonsuza dek tek devletiz.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bir daha söylüyorum: Tekçiliği dayatmak, en büyük bölücülüktür. Bir parça, zerre kadar “İnanıyorum.” diyorsanız…

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Kaç devlet olacak peki, tek devlet olmayıp? Siz kaç devlet olacağını söyleyin.

HÜDA KAYA (Devamla) – “İnanıyorum.” diyorsanız, Kur'an’dan açın, Yunus suresi 99’uncu ayeti okuyun: “Eğer Rabb’in dileseydi yer yüzündekilerin hepsi inanırdı. Öyleyse sen mi onları inandırmak için, inanmak için zorlayacaksın?”

Siz kim oluyorsunuz da insanları tekçiliğe davet ediyorsunuz, “Bu tekçiliğin altında olmak bizim başımızın tacıdır.” diyorsunuz? Siz kimsiniz ya?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen kimsin ya, sen kimsin?

HÜDA KAYA (Devamla) – Siz kimsiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.

HÜDA KAYA (Devamla) – Siz inanıyorsanız…

Bakın, bir ayet daha okuyacağım…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – PKK’ya oku.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bir ayet daha okuyacağım size…

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın Kaya.

Buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şûra suresi…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Nasihatlerini PKK’ya anlat.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bugün iktidar sizsiniz, muhatap sizsiniz, egemen olan sizsiniz, karar verici konumda…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – PKK’ya oku.

HÜDA KAYA (Devamla) – PKK iktidar değil, sizsiniz iktidar.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Kur'an’ı PKK’ya oku.

HÜDA KAYA (Devamla) – İktidar sizsiniz, vebali sizde, bölücülük sizde; bütün sorumlu sizsiniz.

Şûra suresi, 8’inci ayetikerime…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Kur'an’ı PKK’ya oku.

HÜDA KAYA (Devamla) – Dinleyin, dinleyin ey “İnandım” diyenler: “Allah dileseydi sizleri tek bir toplum kılardı.” Şûra suresi, 8.

Bir parça tarih okuyun, Medine Sözleşmesi’ni okuyun. Orada Peygember “Tek vatan, tek dil, tek bayrak.” mı dedi? “Arap’ım” diye Arapçayı bütün diğer halklara tek dil diye mi dayattı?

Siz de biliyorsunuz -içinizde ilahiyatçılar var- insanlar inançlarıyla, dilleriyle, kültürleriyle, özgün ve özerk yapılarıyla olduğu gibi kaldılar ve bir çatı altında, politik olarak aynen bugünkü Avrupa Birliği gibi böyle bir pakt, böyle bir birlik altında, Medine Sözleşmesi’nin maddelerinden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – E canım onun adı Medine İslam Devleti’ydi, bu kadar cahillik fazla!

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayın ve Genel Kurula hitap edin Sayın Kaya.

HÜDA KAYA (Devamla) – Medine Sözleşmesi’nin maddelerinden birisidir. Orada Yahudi’si, Hristiyan’ı, inananı inanmayanı, Arap olanı olmayanı, her bir toplum, bu sözleşmede imzası olanlar bir ümmettir diye ifadesi geçer. Her bir toplum kendi inancında, kendi dilinde özerkti ve özgün, kendi kültür ve kimliğiyle kaldılar. Siz kim oluyorsunuz da “Peygamber’in izindeyiz.” deyip de insanlara nasıl tekçiliği dayatıyorsunuz?

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu...

Mikrofonu açalım lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şimdi, hatibin konuşmasında “Siz kim oluyorsunuz?” diyerek ayetikerimelerin farklı bir şekilde yorumlanmasına şahit olduk. Şunu kayıtlara geçmesi için buradan ifade etmek isterim: Hariciler, Hakem Olayı’nda maalesef hakem tayin edilmesiyle ilgili ayetler okuyarak birtakım yorumlar yapmıştır. İlmin kapısı olan Hazreti Ali Efendimiz de (RA) şunu ifade etmiştir: “Hak sözü, batıl bir şekilde yorumlamayın.” Dolayısıyla hak sözün batıl bir şekilde yorumlanması, kendi bağlamından kopartılması anlamına gelir. Bu suçlamaların hepsini reddediyor ve iade ediyoruz.

Teşekkür ederim.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim, bir dakika.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Ayetleri polemiğe çevirmek kimsenin haddine değil, batıl amaçla da bunu konuşmak mümkün değil. Hazreti Ali’yi örnek veriyorsunuz. Bu Haricilerden sonra -tarihi bilenler- Ehlibeyt ve Ali hakkında yüz elli yıl caminin minberlerinde beddua, lanet okuttular. Aynen bugünkü Diyanetin camilerinde Kürtlere lanet ettirdikleri gibi, Kürtlere beddua ettirdikleri gibi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya!

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yalancı, yalancı!

HÜDA KAYA (İstanbul) - Aynen öyle.

Bakın, siyasi partinin siyasi şubeleri hâline getirdiniz. Camileri partilerin siyasi şubeleri hâline getirdiniz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan. Sallama elini öyle.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yalancılığın bu kadarı fazla.

HÜDA KAYA (İstanbul) - Saygıyla dinleyin.

Biz bire bir gidiyoruz, sizin işinize geldiği için tabii, duymuyorsunuz bunları. Siz nasıl kıyas ediyorsunuz Haricilerin Kur’an’ı mızrakların ucuna takması meselesiyle? Bugün halife mi var, halifeyle mi iddia ediyorsunuz, hangi yönetimden bahsediyorsunuz?

MELİHA AKYOL (Yalova) – Saptırma, kendin başlattın.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, şunu ifade etmem lazım gelir ki: Benim konuşmam da ayetlerin bağlamından koparıldığı gibi koparılarak bir gölge dövüşüne dönüştürülmek suretiyle gerçekle alakası olmayan birtakım varsayımsal yorumlara muhatap oldu ve gerçek dışı birtakım beyanlarda bulunuldu. Dolayısıyla Türkiye’de ne Türklere ne Kürtlere ne Araplara yönelik hiçbir camide ayrıştırıcı bir dil kullanılmamıştır, kullanılmamaktadır; tam tersine bütün Müslümanların kardeşliği hukuku en baş söylem olarak kürsülerden, minberlerden, mihraplardan ilan olunmaktadır. Dolayısıyla bu sözleri bu şekilde tavzih etmek ve tashih etmek gerekir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının araştırılması, incelenmesi ve bu hususta yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yegin’e aittir.

Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, az önce hatiplerin konu üzerinde söz alıp hem konu üzerinde hem başka hususlarda söylediği sözlere hep beraber şahitlik ettik; kimisi hükûmetlerimizin, partimizin verdiği sözleri tutmadığından bahisle birtakım şeyler söyledi kimi “Siz kimsiniz?” sorularına burada bizi muhatap etti.

Kıymetli milletvekilleri, yeni bir yüzyılın, yeni bir binyılın başında, milletinden aldığı yetkiyle yönünü hep milletine dönmüş, verdiği her sözü tutmuş, “Hiçbir fâni bunu reddedemez.” denilen şeyleri reddetmiş, milletinin yüzünü güldürmüş, milletinin takdirini almış ve girdiği her seçimde, talep ettiği her zaman da milleti tarafından büyütülmüş, tek bölgeye, tek duyguya, tek dayanışmaya sıkışıp kalmayıp bölgenin her tarafında temsil edilmiş, temsil yetkisini bizzat milleti tarafından almış ve oy aldığı, almadığı fark etmeksizin her yere hizmet götürmüş, milleti tarafından büyütülmüş bir siyasetin mensubuyuz biz. Böyle bir siyasetin mensubu olmaktan duyduğum memnuniyet ve iftiharla sözlerime başlamak istiyorum.

Kıymetli milletvekilleri, on altı yıllık AK PARTİ iktidarında çalışma hayatındaki yaklaşımın özeti, çalışana değer vermek, emeğin değerini artırmak, emek kesimini haklarıyla buluşturmaktır. Hep bu anlayışı şiar edindik. Memurlara az önce “Unutma kardeşim.” diyerek bazı şeylerden bahsetti bir hatibimiz. Türkiye’de memurların baskı altında tutulduğu, sendikaların tehdit olarak görüldüğü, sendikal hakların riskli haklar olarak görüldüğü dönem, AK PARTİ iktidarıyla sona ermiştir. Bunu memur kardeşimiz unutmamıştır.

AHMET ŞIK (İstanbul) – 7 grev yasakladınız.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Kamu ve işçi sendikacılığında sınırlamaların, yasakların sona erdiği, özgürlüklerin genişlediği, çalışma hayatına hak temelli bakış açısının yerleştiği bir dönemi görmek ve bu dönemde yapılanların çerçevesini öğrenmek isteyenler, “Unutma kardeşim.” diyenler, 2002’den bu yana devam eden AK PARTİ iktidarları sürecinde neler yapıldığına çok iyi bakmalı, onları unutmamalıdır. Neler yapmadık ki? Memurların toplu sözleşme hakkına sahip olması, AK PARTİ’nin eseridir, memurların ve kamudaki işçilerin maaş ve ücretlerinin enflasyona karşı korunması, AK PARTİ’nin eseridir. İktidarlarımız sürecinde kamu görevlilerinin enflasyonun üzerinde reel maaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) - …artışına ulaşması, AK PARTİ’nin eseridir.

Sürem daraldı, vesaire vesaire birçok şey, AK PARTİ’nin, kıymetli hareketimizin, Meclisimizin, grubumuzun, hepimizin bir gururudur, bir örneğidir.

Kıymetli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiye’yi büyütmeye devam ediyor. Bütün zorlamalara, içeriden dışarıdan bütün sıkıştırmalara rağmen hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan, ne 15 Temmuzun ne sokaklarımızın terörize edilmesinin ne başka bir şeylerin ne darbe girişimlerinin ne kapatma davalarının hiçbirinin arkasına sığınmadan, hiçbirini bahane etmeden hepsiyle mücadelesini sürdürerek ama ülkesinin ekonomisini, ülkesinin hukukunu, demokratik standartlarını hepsinde büyülterek ülkemize, vatandaşlarımıza, milletimize hizmet etmeye gayret ediyor. Ülkemizi büyüteceğiz, ekonomimizi büyüteceğiz, şartlarımızı büyüteceğiz. Gelişen ve büyüyen ekonomimizden bundan önce on altı yıl boyunca olduğu gibi bundan sonra da memurumuza, işçimize, emeklimize ek gösterge talebinden tutun da sağlık harcamalarına, eğitim tesislerine kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ne zaman, ne zaman? Ver şimdi.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – O zaman verin. Verin, “evet” oyu verin.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - 3600 ne zaman?

BAŞKAN – Bağlayın sözlerinizi.

Buyurun.

ORHAN YEGİN (Devamla) – AK PARTİ bir şeyi söylemişse yapar, bunu siz çok iyi biliyorsunuz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yapmıyorsunuz. Seçim vaadinizde vardı, hâlâ yapmadınız, 100 Günlük Eylem Planı’na bile almadınız.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Bunun çok iyi bildiğiniz için “Bunlar bunun sözünü verdiler, eyvah, bugün yarın yaparlar, biz bir önerge verelim de pozisyon alalım.” diye burada mevzu ediyorsunuz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – 100 Günlük Eylem Planı’na almadınız, çayla kek servisini dahi aldınız, onu almadınız.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – “Grevleri erteleyen parti.” diye tarihe geçtiniz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Seçim vaadinizde vardı ama buraya gelince unuttunuz, vermediniz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yegin.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Yapın o zaman, buyurun getirin. Getirin, getirin 3600 ek göstergeyi verelim hep beraber.

BAŞKAN - Lütfen sakin olalım arkadaşlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilen önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına; 13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                       Muhammet Emin Akbaşoğlu

                                                                                           Çankırı

                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri: Bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması,

Genel Kurulun;

13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

13 Kasım 2018 Salı günkü (bugün) birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,

14 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

14 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 15 Kasım 2018 Perşembe günkü birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

12 Sıra Sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 22 nci maddeler

arası

(16 ncı maddeye bağlı

Ek Madde 1 ve Ek

Madde 2 dâhil)

23

2. Bölüm

23 ila 42 nci maddeler

arası

20

Toplam Madde Sayısı

43

 

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi yok.

Diğer siyasi parti grupları adına söz talepleri var.

İlk olarak İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan konuşacak.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni AK PARTİ Grubu Danışma Kurulu çağrısı yaparak Genel Kurul gündemine almak istiyor. Okunan önergede bunu önümüze getiriyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma esas ve usulleri İç Tüzük’te açık ve net ama AK PARTİ Grubu kestirme yollar bulup yasama faaliyetlerini işine geldiği gibi yapmakta ısrar ediyor nedense. Türk milleti bizlere yasaları yeterince müzakere ederek, tartışarak çıkarmak için yetki verdi. İç Tüzük 52’nci maddede kesin ve açık hüküm var bu konuda. Madde 52’de şunu diyor: “Genel Kurula sevk edilen bir komisyon raporu veya herhangi bir metin, aksine karar alınmadıkça dağıtımı tarihinden itibaren kırksekiz saat geçmeden görüşülemez. Bu süre geçmeden gündeme alınması, gündemdeki kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerden birine öncelik verilerek bu kısmın ilk sırasına geçirilmesi, esas komisyon tarafından gerekçeli olarak Genel Kuruldan istenebilir. Bu takdirde, Genel Kurul, işaret oyuyla karar verir.” Yani madde 52 çok açık ve net. Soruyorum sizlere: Bu kanuna öncelik verilmesi için Sağlık Komisyonu tarafından hazırlanmış gerekçeli karar nerede? Neden İç Tüzük’ü yok sayıp Danışma Kurulu kararıyla kanun teklifini Genel Kurula indiriyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’li milletvekilleri bu kanun teklifini okumaya fırsat buldular mı, merak ediyorum; bu kanun teklifinin maddelerinin içeriğini biliyorlar mı, onu da merak ediyorum. Bakışlarınızdan anlıyorum, emin olun, okumadınız. Çünkü kanun teklifini okumaya zamanınız olmadı; bu sizin kabahatiniz değil, yeterli süre verilmedi. Böyle bir süre verilse bu arkadaşlar da mutlaka bir vakit bulup bu kanun teklifini oturup inceleyecekti ama AK PARTİ Grubu yangından mal kaçırırcasına böyle bir kanunu çıkarmak istiyor. Basit bir futbol müsabakasında bile hem hakem hem futbolcular o müsabakada o kurallara uymak zorundadır. Bizler yüce Mecliste 81 milyonu ilgilendiren yasalar çıkarıyoruz ama AK PARTİ Grubu kuralları tanımamakta ısrar ediyor.

Bu kanun teklifinin bu şekilde Genel Kurula indirilmesi açıkça İç Tüzük ihlalidir, İç Tüzük 52’nci maddeyi yok saymaktır. Bütün parti grupları İç Tüzük’ün hükümlerine uymak zorundadır, iktidar partisi olmak, bu hükümlere uymamayı gerektirmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu ve bundan sonra gelecek olan kanun tekliflerini İç Tüzük’e uygun olarak görüşmemiz bir anayasal zorunluluktur ve aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak için söz aldım sadece…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli Grup Başkan Vekilinin açıklamaları çerçevesinde şunu kayda geçmesi için ifade etmek isterim ki, söz konusu teklif geçtiğimiz hafta Sağlık Komisyonunda en uzun süre görüşülen kanun teklifi olarak, yani bu dönem için, bu 27’nci Yasama Döneminde en uzun süreli görüşülenlerden bir tanesi olarak; altmış saate yakın, farklı görüşlerin üzerinde istimâ edildiği, fikir teatisinde bulunulduğu bir teklif olarak bir kere, bütün milletvekillerinin ve kamuoyunun bilgisinde.

Ayrıca, muhalefet şerhleriyle Komisyon raporunun derç edilmesiyle beraber de bütün milletvekillerinin e-posta adreslerine gönderilmiş, aynı zamanda isteyenlere basılı olarak takdim edilmiştir. Dolayısıyla, kanun teklifi, bütün milletvekillerinin bilgisi dâhilindedir.

Bununla beraber İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi, bu tür Danışma Kurulu toplantılarında oy birliği sağlanamadığında grup önerileriyle biraz evvel diğer partilerimizin getirdiği hakkı birinci gruba da tanıyor. Eğer biraz evvel öneriler oylansa gündeme alınsaydı onları görüşecektik. Onlarla ilgili bizim iki saat, üç saat öncesinden bilgimiz var doğrusu ama bu kanun teklifiyle ilgili en azından geçtiğimiz haftadan beri herkesin bilgisi var.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, teşekkürler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Türkkan, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, diğer grupların verdikleri grup önerileri, ilgili konularda araştırma komisyonu kurulmasına dair grup önerileri. Bu, bir kanun teklifi; İç Tüzük’ün 52’nci maddesi çok açık. Burada uyulması gereken İç Tüzük kurallarını ihlal etmek bir marifetmiş gibi savunmak yerine, bence bunun bir başka savunulacak tarafı varsa onu izah etseydiniz çok daha makbul olurdu. Yani bunun milletvekillerine biz gönderdik aldılar mı? Şamil Ayrım karşımda, merak ediyorum, bu kanunu okudu mu? Fırsatı olmadı çünkü süre geçmedi. Sağlık Komisyonunda olmayan diğer arkadaşlar hakeza. Dolayısıyla, ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu Meclisin İç Tüzük’e göre yönetilmesine katkı sunmaya davet ediyorum. Bu konuşmam da bununla alakalıydı.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına; 13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacaktır.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP Grubu, milletvekilinin iki görevi olduğunu görmezden geliyor. Bakın, milletvekilinin, evet, bir, yasa yapma görevi vardır ve ondan da önemlisi, özellikle muhalefet milletvekilleri için, ikinci bir görevi, denetim görevidir. AKP, bu denetim görevini çeşitli vesilelerle engellemek istiyor. Bu denetim görevini milletvekili hangi yollarla yapar? Soru önergesi verir, araştırma önergesi verir, daha önce gensoru verilirdi vesaire. Önce İç Tüzük’le denetleme görevini engellemeye kalktılar, arkasından Meclis Başkanlığı bünyesinde bir denetim mekanizması kurdular. Bizim verdiğimiz soru önergeleri, araştırma önergeleri önce bir inceleniyor ve “Şu konuda denetim görevini şu cümle geçerse yaparsınız, aksi takdirde yapamazsınız.”

Bakın, biraz önce biz kayyumların yolsuzluklarıyla ilgili bir araştırma önergesi verdik. Bakın, değerli arkadaşlar, Meclis Başkanlığına sunduğumuz, grup başkan vekillerimizin imzasıyla sunulan bir araştırma önergesi nasıl reddediliyor? “‘Kayyumların yolsuzlukları...’ cümlesindeki ‘yolsuzlukları’ çıkarırsanız getirebilirsiniz.” deniyor. Arkadaşlar, kayyumların yolsuzluğunu biz söylemiyoruz; Sayıştay, sizlerin, bu ülkenin Sayıştayı söylüyor, raporlar koymuş. Biz buna “yolsuzluk” demeyeceğiz de ne diyeceğiz?

Bakın “asimilasyon” diyoruz. “‘Asimilasyon politikalarıyla örtme...’ Bu cümleyi çıkarın.” diyorlar. Bakın “Yolsuzluk üzerine kurgulanmış yönetim anlayışı” diyoruz; evet, yolsuzluk üzerine kurulmuş bir yönetim anlayışınız var.

Bakın, belediye başkanlarınızı aldınız, hiçbirini yargı önüne koymadınız ama muhalefeti dizayn görevine gelince her türlü yol ve yöntemi kullanıyorsunuz. Yargıyı bir sopa olarak kullanıyorsunuz, muhalefet ses çıkarmasın istiyorsunuz. Kolluğu bir güç olarak kullanmak istiyorsunuz, muhalefet ses çıkarmasın istiyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, AKP bunları niye yapıyor? Bakın, sağlıkta şiddetle ilgili bir gündem vardı Türkiye’de. AKP diyor ki: “Benden bir şey talep etmeyin. Benden talep ederseniz ben onun içine bugün 7 bin sağlık çalışanını yokluğa mahkûm edecek maddeleri de koyarım, sizin karşınıza öyle getiririm.” Bakın, peki niye bugün bu öneriyi veriyor? Bizim denetim görevimizi alarak bir an önce bu yasayı Meclisten geçirmek istiyorlar. Niye?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Çünkü yaptıkları çok açık; Anayasa’ya, hukuka aykırıdır. Anayasa’ya, hukuka aykırı olan bir teklifi toplumda tartıştırmamak için, sabaha kadar çalıştırıp, Meclise angarya uygulayıp, toplumda tartışılmasını engellemek suretiyle bunu bir an önce gündemden düşürmek istiyorlar.

Bakın, 7 bin sağlık çalışanını açlığa, yokluğa mahkûm ediyorsunuz. Bu, asla kabul edilebilir bir şey değil. Bu, Anayasa’ya aykırıdır. Bu, hukuka aykırıdır; Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır her şeyden önce. Onun için, bakın, Meclisin denetim faaliyetleri, iç hukukumuzda da, biraz önce söylendi, İç Tüzük’te de engellenmemiştir. Siz arkadan dolanarak, bir öneriyle Meclisin denetim görevini, vekilin denetim görevini almak istiyorsunuz, biz buna şiddetle muhalefet ediyoruz. Bu öneri geçmemelidir buradan.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toğrul.

Öneri üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Söz alma gerekçem, AK PARTİ’nin bir grup önerisiyle 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’min kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurulun gündemine alınmasıyla ilgilidir. Şimdi, bu kırk sekiz saat meselesi, artık AK PARTİ için bir ritüel oldu, buna Sayın Türkkan da değindi, ben buna girmeyeceğim.

Şimdi, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kanunda konuşacağım konuşmayı şimdi yapıyorum. Sizin vicdan sahibi insanlar olduğunuzu biliyorum. Bu yönüyle de hiç siyaset yapmadan, kendi vicdanımdan, aklımdan, beynimden geçenleri sizinle paylaşmak istiyorum.

Önce şunu söyleyeyim: “Binali Yıldırım ile Engin Altay’ın, hatta Mustafa Şentop’un ortak özelliği ne olabilir?” desem, sanıyorum cevap veremezsiniz. Birbirine zıt partilerde siyaset yapıyoruz, bir sürü şey sayılabilir. Binali Bey ile ben, ikimiz de solağız, bir ortak özelliğimiz var ama benim asıl söylemek istediğim şu: Sayın Binali Yıldırım da -şu anki Meclis Başkanımız, önceki Başbakanımız- ben de, şu anki Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Şentop da -örnek çoktur- her üçümüz de güvenlik soruşturması mağduruyuz. Ben beş yıl, Sayın Binali Yıldırım iki yıl, yanlış hatırlamıyorsam Sayın Şentop üç yıl güvenlik soruşturması mağduru olarak aç açık kaldık.

Sayın milletvekilleri, anlamışsınızdır, getirdiğiniz kanun teklifinin 5’inci maddesiyle ilgili de konuşuyorum aslında. Türk Silahlı Kuvvetleri savaş meydanlarında ya da dağda terör örgütleriyle mücadele ederlerken vurdukları düşman askerine, yaralıysa önce yarasını sararlar, sonra ona çorba verirler. Sizde bu kadar bile vicdan yok. (CHP sıralarından alkışlar) “Sizde” derken bu kanunu bize gönderenleri kastediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye çok önemli terör örgütleriyle mücadele ediyor. Bu, bir gerçek. Bunun başında FETÖ, PKK, DAEŞ, sayarsınız gider. Eğer yürütme bir kimsenin terör örgütüyle ilişkisini tayin ve tespit ederse ortada bir yargı vardır, bir yargı kararıyla zaten bu kimsenin kamu hizmetine girme hakkı menedilir. Siz, şimdi -daha vahim- kamudan KHK’yle attığınız birinin bir özel sektörde çalışmasına bile tahammül etmeyerek insanlık dışı bir şey yapıyorsunuz. Suçların şahsiliği prensibi vardır. Örneğin, X kişisi bir terör örgütüyle şu veya bu oranda ilişkilenmiş olabilir. Bu ilişki bu kişinin ceza almasını gerektiriyorsa onu yollayacağınız yer savcılıktır, mahkemedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Lakin bunu yapmayıp da “Ben bunu Türkiye’de aç bırakacağım.” derseniz ona da bir şey demem ama onun evladına, çoluğuna çocuğuna yazık etmiş olursunuz, suç işlemiş olursunuz. Terör tehdidine yönelik, Hükûmetin hassasiyetini de sizlerin hassasiyetini de anlıyorum ama çözüm bu değil değerli milletvekilleri, çözüm bu değil. Devlette zaten çalıştırmıyorsunuz. “Efendim, özel hastanede de çalışamaz.” Niye? “E, bu hastanenin SGK’yle anlaşması var.” Bu, tam tabiriyle şudur: Faşist Kenan Evren “Asmayalım da besleyelim mi?” demişti, siz de şimdi diyorsunuz ki: “Aç bırakmayalım da ölmesinler mi?” Ayıptır, günahtır, yukarıda Allah var. Deminden beri ayetler üzerinden polemik yapıyorsunuz. Allah her şeyi bilir ve görür. Bırakın, onların kısmen terör örgütleriyle olan ilişkilerinin gerekli şeyini yargı veriyorsa verir, vermiyorsa insanlığa karşı işlenen her suçun Allah katında da zaten bir bedeli vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bağlayın lütfen Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, suistimal ettim, özür dilerim.

BAŞKAN – Yok, estağfurullah.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Dolayısıyla sizden rica ediyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş meydanında düşmana yaptığını bu ülkenin insanlarından esirgemeyin, onlar yanlış yola düşmüş ise bile. “15 Temmuz bakımından FETÖ’yle, darbeyle ilişkisi olanların hepsi cezaevinde.” diyebiliyoruz biz zaten. Yazık, günah.

Tekrar rica ediyorum, Sayın Grup Başkan Vekilim, Hükûmetle tekrar konuşun, bu 5’inci maddeyi geri çekin. Yani bu, hakikaten bu Meclisin, bu dönem bu Meclisi oluşturan sizlerin bizler için tarihî bir vebali, tarihî bir günahı ve tarihî bir ayıbı olur diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun, yerinizden.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunda cevap verecek ne var?

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum.

Sayın grup başkan vekilinin konuşmalarında geçen eleştiriler ile ağır ithamları, “vicdansızlık, insafsızlık” gibi kelimeleri ayırt ederek bu kelimeleri kabul etmediğimizi, bu teklifi getiren arkadaşlarla ilgili bu suçlamaları kabul etmediğimizi bir kere beyan ediyorum, bir.

İkinci olarak: Burada -getirilen teklifle- kamuda görev yapacak kişilerde aranan niteliklerle ilgili, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun aradığı şartları taşıma ve mesleğin şartlarını taşımayla ilgili düzenlemelere ilişkin bir teklifte bulunulmuş. Bu, Sağlık Komisyonunda enine boyuna konuşulmuş, orada eleştirilerle beraber yeni bir forma bürünmüş ve Genel Kurula gelmiş. Tabii ki biz, muhalefet partilerinin bu konudaki tekliflerini dinleyeceğimizi, onları değerlendireceğimizi ve en son formunu hep beraber Meclis iradesiyle burada vereceğimizi de ifade ettik. Bu konudaki tekliflere açığız ama bu konudaki suçlamalara kapalıyız çünkü hak edilmeyen suçlamalar söz konusudur, onları kabul etme imkânımız söz konusu değildir.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, söz vereceğim ama biraz sonra zaten kanunun görüşmelerine başlayacağız, kanunla ilgili tartışmaları oraya bırakmak daha doğru olmaz mı sizce?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Elbette ama kastetmediğim bir ifadeyi bana mal etti Sayın Akbaşoğlu. Yani ben sataşmadan dolayı…

BAŞKAN – Yerinizden buyurun.

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben, AK PARTİ’nin hiçbir sayın milletvekilini vicdansızlıkla itham etmedim, etmem.

Ben, 5’inci maddenin içerik bakımından büyük bir vicdansızlık olduğunu söylüyorum, böyle düşünüyorum ve sizlerle, hep birlikte inşallah, bu 5’inci maddeyle ilgili ortak bir yol bulacağımız umudunu dile getirerek AK PARTİ’ye mensup sayın milletvekillerinin vicdanına seslendim.

Sayın Mevkidaşım, bilginize sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına; 13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sisteme girmek suretiyle İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz talep eden 5 sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Değerli milletvekilleri, bir teknik hata oldu. Sisteme ilk giren 5 kişiye söz vereceğim. Ben onları şimdi okuyamıyorum burada. Ondan sonra sisteme girenlere şimdi söz vermeyeceğim. Kanun görüşmeleri sırasında zaten bu hak devam ediyor. Ben daha önce tespit edebildiklerime şimdi sırayla söz vermekle yetineceğim.

Sayın Arkaz…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 10 Kasım cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 80’inci yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, umudunu yitirmiş bir millet olup, kongreler toplayıp “Milletin istiklalini milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” deyip Millî Mücadele’nin fitilini ateşleyen, Yunan Polatlı’ya dayandığında Elmadağ’da karargâh kurup “Son kurşunuma kadar savaşırım.” cesaretini gösteren, istiklalini kaybeden millete devlet kurmak için “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir.” diyerek hedef gösteren, devletimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu, Başkomutan, Başöğretmen, büyük devlet adamı, Türklüğün gururu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 80’inci yılında rahmet, minnet, hasret ve özlemle anıyorum. Ruhu şad olsun.

Ne mutlu Türk’üm diyene.

BAŞKAN – Sayın Antmen…

41.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri ile veterinerlerin iki yıldır atama beklediğine ilişkin açıklaması

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, ziraat mühendisleri, veterinerler, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri başta olmak üzere tarım alanında çalışabilecek yetişmiş 150 bin yurttaşımız işsiz beklemektedir. İki yıla yakın bir süredir atama bekleyen bu vatandaşlarımızın sesi ne zaman duyulacaktır? Türkiye gibi bir tarım ülkesinde bu kadar yetişmiş insan neden değerlendirilmemektedir? Et başta olmak üzere gıda fiyatlarına her gün zamların geldiği bir ortamda belki de istihdam edilmesi gereken ilk meslek gruplarından olan bu uzmanlar ne zaman kamuya atanacaklardır? Bu insanlar, yetişmiş beyinler değerlendirilmezse geçmişte Türkiye kendi kendine yeten 7 ülkeden 1’i olarak anılırken kısa bir süre sonra kendi kendini yiyen bir ülke olarak anılacaktır. Bundan da hepimiz sorumlu olmak durumunda kalacağız.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özyürek…

42.- Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, 1949 yılında Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’ın özbeöz Türk vatanı olduğuna ilişkin açıklaması

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkan, Doğu Türkistan 1949 yılında Çin devleti tarafından işgal edilmiş özbeöz bir Türk vatanıdır. Çin’in işgalinden sonra Doğu Türkistan’da Uygurların ve diğer Türk soydaşlarımızın yaşadığı şehirler, kasabalar boşaltılmıştır; herkese toplama kamplarına getirilerek işkence yapılmakta ve çocukların isimleri değiştirilerek Çinlilerin adları verilmektedir. En önemlisi de kamplardaki kişilerin akıbeti meçhuldür yani toplu soykırım yapılmasından korkulmaktadır. Bu, Birleşmiş Milletler raporunda vardır.

Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet anlayışının teminatı Türk milletidir.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu…

43.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Cumartesi Annelerinin Ramazan Yazıcı’nın mezar yerinin açığa çıkartılarak ölümünde sorumluluğu olanların cezalandırılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Cumartesi Anneleri altı yüz doksan dokuz hafta Galatasaray Meydanı’nda bitmeyen yaslarını tuttular ve kayıplarını aradılar, adalet talep ettiler ancak 700’üncü haftada maalesef dağıtıldılar ve o meydanda yas tutmaları ve adalet istemeleri engellendi. Genel Başkanımız ve biz de onlara söz verdik, Galatasaray Meydanı’nda tekrar bu yaslarına devam edene kadar onların açıklamalarını burada okuyacağız dedik ve o sözümüzü yerine getiriyoruz.

711’inci haftasında Cumartesi Anneleri, Diyarbakır-Silvan arasında bir minibüsle yolcu taşımacılığı yapan ve 22 Kasım 1996 tarihinde Silvan Melikahmet Garajı’nda kendilerini polis olarak tanıtan 3 kişi tarafından gözaltına alınan 36 yaşındaki Ramazan Yazıcı için adalet istedi. Olayın peşini bırakmadılar, aile ve İnsan Hakları Derneği olaydan iki yıl sonra, Ramazan Yazıcı’nın elleri ve ağzı bağlı olan cansız bedeninin 3 Aralık 1996 tarihinde İdil’e bağlı Sarıköy ve Mağara köyleri arasında bulunduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – …ve İdil Merkez Mezarlığı’na kimliği meçhul kişi olarak gömüldüğü gerçeğine ulaşmıştı. Ancak mezarlıkta kimliği meçhul kişilerin gömülmesine ilişkin kayıt tutulmadığı için Yazıcı’nın mezar yeri bulunamamıştı. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığındaki dosyada bugüne kadar hiçbir gelişme yaşanmazken AİHM’e taşınan dava mahkûmiyetle sonuçlandı. Soruşturmanın etkin bir biçimde yürütülmesi soruşturma organlarının temel görevidir. Ramazan Yazıcı’nın mezar yerinin açığa çıkartılarak sorumluluğu olan tüm görevlilerin adil bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmalarını talep ediyoruz. Bu konuda yargıyı göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Koncuk…

44.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, Ankara Milletvekili Orhan Yegin’in, CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMAİL KONCUK (Adana) – Efendim, tabii, az önce eski Çalışma Bakan Yardımcısı Orhan Yegin AK PARTİ döneminde sendikal hakların son derece ileri bir seviye kazandığını ifade etti. Aslında görüntüde öyle bir şey var ama uygulamada maalesef toplu görüşmeli sendika kanununun dahi gerisine düşen bir 4688 sayılı Sendika Kanunu’yla karşı karşıyayız. Tamamen ipler iktidarın elinde, kararı veren o, sendikalar orada –yanlış anlaşılmasın- bir orta oyunu oynamaktan öte hiçbir fonksiyon yerine getirmiyor. Tabii, memurların büyük bir çoğunluğunun bir sendikaya üye olmaya zorlandığını da hesap ettiğimizde memur sendikacılığından bahsedebilmek artık Türkiye’de maalesef mümkün değil.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Koç…

45.- Ağrı Milletvekili Abdullah Koç’un, Ağrı Belediyesindeki usulsüzlüklere ilişkin açıklaması

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, Ağrı halkının iradesini kayyumla ele alan Ağrı Belediyesi nakit yetersizliğinden dolayı 27 milyon TL’lik elektrik alımını ödeyemedi. Belediyenin İller Bankasına 6 milyon, faiziyle birlikte 27 milyon borcu olduğu ortaya çıktı. Borç tutarı bilançoda ise toplam 7 milyon TL olarak gösterildi. Belediyenin gecekondu fon hesabı açmadığı, bu fona yatırılması gereken 25 milyon TL’yi normal gelir gibi kayıtlara aldığı tespit edildi. Belediyenin 2 milyon TL otopark parasını da başka amaçlar için kullandığı ortaya çıktı. Belediyenin mülkiyetinde ki ihaleyle kiraya verilen 65 adet taşınmazı da mevzuata aykırı olarak başka kişilere kiraya verdiği, bu kişilerin kira süresini sürekli olarak uzattığı belirtildi. Belediyenin 4 milyon tutarında doğrudan mal ve hizmet alımı yapması usulsüzlük olarak kaydedildi.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karara gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 Milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 12 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen milletvekillerinin adlarını okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Şeker.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

İlk söz İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal’a aittir.

Buyurun Sayın Vural Çokal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 10 Kasım Cumartesi günü Şemdinli ilçesine bağlı Derecik Ortaklar köyünde Süngütepe Üs Bölgesi’ndeki karakolda mühimmatın patlaması sonucu şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun. Yaralı 25 Mehmetçik’imize de acil şifalar diliyorum.

Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni geçen hafta Sağlık Komisyonunda şiddetli bir şekilde ele aldık. Ben de bir göz hekimiyim ve fizyoloğum. Hepimizin malumu olduğu üzere, doktor olabilmek için çok ciddi bir eğitimden geçmek ve yaşıtlarımızdan çok daha fazla çalışmak zorundayız. Bu, anaokulundan başlayıp üniversite sınavıyla bir aşamadan geçen ve tıp fakültesini bitirdikten sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı’yla devam eden hem çok zorlu hem de çok yıpratıcı yirmi iki-yirmi üç yıllık bir eğitim süresidir, aynı zamanda hem ülkemiz hem de bu merhalelerden geçen doktorlarımız ve onların ailelerine ciddi ekonomik yükü olan bir süreçtir. Bu süreçte kimi anneler ellerindeki altınları, kimi babalar evlerini ya da arsalarını satarak çocuklarını milletimize hizmet etmesi için okutmuş ve bütün sıkıntılarına katlanmışlardır. Hepimiz birer anne ve baba olarak biliriz ki çocuk yetiştirmek bütün aile bireylerinin büyük fedakârlıklarıyla olmaktadır. Biz hekimlerin tek amacı, okulu bitirdikten sonra oldukça itibarlı olan mesleğimizi kamuoyu önünde icra etmektir. Yani biriktirdiğimiz paramız, zenginliğimiz, bütün değerimiz, onurumuz mesleğimizdir. En başta, biz doktorların aldığı eğitim ve yaşam felsefesi teröristliğe falan uygun değildir. Hekimlik mesleği kutsal bir meslektir ve insan odaklıdır. İnsan hayatıyla ilgili kararlar alırsınız, insanı iyileştirmeyi ve yaşatmayı hedeflersiniz. Meslektaşım olan tüm arkadaşlarım da bilir, biz bu mesleği büyük bir özveriyle yaptık ve bugünlere geldik. Hastalarımızı muayene ederken öylesine özveriyle ve büyük bir tutkuyla bunu yapmışızdır ki yeri gelip uykusuz yeri gelip aç kalmışızdır. İnsanları böyle boş gerekçelerle itham edip işinden edenlerin en başta bunu bilmesi gerekir.

Sunum biçiminde sanki sağlıkta çalışanların yaşamış olduğu şiddeti engellemeye yönelik bir torba yasaymış gibi kamuoyuna lanse edilen ama sadece bir maddesi sağlıkta çalışanların uğradığı şiddetle ilgili bir madde içeren ve o da sorunu çözmekten ziyade usule ilişkin bir madde olan torba yasa yani burada, sağlıkta çalışanların uğradığı şiddete yönelik engelleyici, caydırıcı bir madde hükmü yok, usule ilişkin bir şey var. Getirdiğiniz teklif, 44 maddelik bir teklif ve sağlık alanında birçok noktayı değiştirmeyi hedefleyen bir teklif, 16 ayrı kanunda ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir teklif.

Bu yasa teklifi hazırlanırken Türk Tabipleri Birliğiyle, Sağlık Emekçileri Sendikasıyla, Diş Hekimleri Birliğiyle, Türk Eczacıları Birliğiyle ve bütün sendika ve demokratik kitle örgütleriyle birlikte konuşarak, sorunları gerçek yerinde tespit ederek ve gerçekten çözüm aramak için ele alınmalıydı.

Türkiye’deki sağlık sistemine baktığımızda, yeterli sayıda doktor ve sağlık personeli yetiştiremiyoruz veya yetiştiriyoruz ama yeterli gelmiyor. Türkiye’de yaklaşık 142 bin civarında hekimimiz var ve 1 doktora 572 hasta düşüyor. Türkiye’de 10 bin kişiye yaklaşık 17 doktor düşüyor, OECD ülkelerine baktığımızdaysa 10 bin kişiye 35 doktor düşüyor yani bu rakamlardan çok açık ve net bir şekilde anladığımız şu ki: Türkiye’de bir hekim açığı var, Türkiye’de sağlık personeli açığı var. Hekim açığının bu kadar çok olduğu ülkede biz ne yapıyoruz? Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde yer alan değişiklikler KHK’yle ihraç olarak mağdur olan hekimlerimizi kapsamaktadır.

Yasama yılının başında bir araştırma önergesi vermiştik, 15 Temmuz ihanetinin sorumlusu olan FETÖ’nün siyasi ayağının Meclis tarafından araştırılmasını istedik. Bu hain örgütün eğitim, yargı, emniyet ve ordudaki ayakları tespit edildi; çaycısı, çorbacısı bulundu ama gelin görün ki siyasi ayağı hâlâ ortaya çıkarılamadı. Ahtapot gibi her tarafı sarmış bu örgütün siyasi ayağının olmaması mümkün mü? Sayın Genel Başkanımızın da söylediği gibi, bu ihanet şebekesinin hiç mi milletvekili yoktu, hiç mi grup başkan vekili yoktu, hiç mi bakanı yoktu? Biz bu sorulara cevap istiyoruz.

OHAL Komisyonunun içine dâhil ettiğiniz üyelerin içinde hiç FETÖ'cü yok muydu? Bugün OHAL Komisyonunda incelediğiniz kişileri iki yıldan beri neden incelemelerini bitirmeyip mağdur etmektesiniz? Örnek olarak Şaban Dişli doktor oysaydı sizin bu düzenlemenize göre güvenlik soruşturmasına takılıp hiçbir yerde hekimlik yapamazdı ancak büyükelçi olarak atandı. “Şarabı ben içersem helal, sen içersen haram” mı, bu mudur bakış açınız?

Kişisel ve subjektif değerlendirmeler yapılmamalı, tam tersine hukukun ve iç mevzuatın temel ilkelerine ve imza attığımız uluslararası sözleşmelere, temel insan hak ve hürriyetlerine bağlı kalınmalıdır. Eğer böyle bir bağ yoksa yani bu maddede ifade edildiği gibi bir idari tasarruf olan güvenlik soruşturmasıyla oradaki güvenlik güçlerinin yorumlarına, kişisel yorumlarına dayalı bir güvenlik soruşturmasıyla bu bağ kuruluyorsa, sadece bu bağ, işte, bu kadar zor yetişen bir hekimi mesleğini yapamaz hâle getiriyorsa, aç bırakacak bir sonuç doğuruyorsa burada bir sorun vardır diye düşünüyorum.

Onun için üzerinde hassaslıkla durmak istediğim konu bu bağın objektif hukuka uygun kriterlerle belirlenmesidir. Yine Anayasa'mızın 38’inci maddesi -“masumiyet karinesi” olarak da geçer- “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu kabul sayılamaz.” der, herkes masumdur. Son hüküm olarak da, “Kanun önünde eşitlik” maddesiyle herkes kanun önünde eşittir, hiç kimse diğerinden farklı olarak değerlendirilemez.

Şimdi, bu anayasal kurallar çerçevesinde mevcut teklife baktığımız zaman mevcut teklif ne getiriyor? Hiçbir yargı kararı olmaksızın bütünüyle bir idari değerlendirmeyi tarif ediyor. Bu idari değerlendirme kişilere yönelik hiçbir kesinleşmiş yargı kararı olmadan, istihbarat raporlarına dayalı olarak bürokratik mekanizmalar içerisinde kişilere düşünce ve kanaatlerine yönelik olarak yöneltilmiş olan suçlamaları içeriyor. Bu çerçeveden baktığımızda keyfî değerlendirmeler yapılması riskini içeriyor. Tamamen keyfî, tamamen subjektif değerlendirmelere dayalı raporlarla, bu kadar zor yetişen ve amacı insanı yaşatmak olan hekimlerimiz bir anda işlerini yapamaz hâle gelebiliyorlar; işte, sıkıntı bu.

Terör örgütlerinin temel amacı kaos çıkarmak ve insana zarar vermektir, öldürmektir ama doktorlarınki tam tersidir, insanı yaşatmaktır. Şimdi, bir sağlık personeli ile bir terör örgütünü bağlantılı kılmak için, hukuk devleti yani aslı hukuk olan bir devlet, bunun bazı kriterlerini koymalıdır. Devlet, terör örgütleriyle tabii ki mücadele etmelidir, devletimize karşı suç işlemiş olan ve bu suçu yargı kararıyla kesinleşen hekimlerin cezalarını çekmeleri elbette gerekir. Biz İYİ PARTİ olarak suçlu ile suçsuzun bir an evvel ayırt edilmesini istiyor, suçsuzların mağdur edilmesini istemiyoruz.

Ülkemizde yargıya, adalete olan güven bu kadar azalmışken yıllarca eğitim almış, emek vermiş hekimlerimizin görevlerini yapmasına engel olunması onları açlığa mahkûm etmek demektir. Ancak şu anda fiiliyatta savunması dahi istenmeden ihraç edilen, hakkında adli işlem yapılmamış, “Kovuşturmaya gerek yok.” kararı alınmış, beraat etmiş hekimlerin hiçbir yerde çalışmamalarını sağlamak toplumda kırılmalara ve adalet duygusunda zedelenmeye sebep olacaktır.

Mevzubahis olan en az 6-7 bin doktorun işsiz bırakılmasıdır, bunların on binlerce takipli hastası vardır, 2 bini akademisyen doktordur yani bilim adamıdır. Şimdi, böyle bir meslek grubunu basit siyasi gerekçelerle, ispatlanmamış yasal birtakım nedenlerle, ithamlarla bir anda sokağa bırakmak hiçbir vicdanın kaldıracağı bir şey değildir. “Yaşam hakkı” diyen, hastaları yaşatmaya çalışan doktorlar için şu anda getirilen yasa bu doktorlar için ölüm yasasıdır; içinde şiddetle ilgili maddeler bulunmasına rağmen bu yasa teklifi, doktora en büyük şiddeti getiren bir yasa teklifidir.

SGK’yle anlaşması olmayan çok az sağlık kuruluşu vardır, bunlarda ancak isim yapmış hekimler çalışmaktadır. İlgili teklifte yer alan hükme göre tıp doktorluğu diplomasını kullanamayacak hekimler, iş yeri hekimliği dâhil, hiçbir alanda mesleklerini icra edemeyecekler ve mesleki anlamda men yemiş olacaklar ki bu durum söz konusu hekimler için mesleki ve sosyal bir ölüm niteliği taşımaktadır. “Ancak SGK’yle sözleşmesi olmayan sağlık kurumunda çalışabilecek ve özel muayene açabilecek” ifadesi ise yeni mezun olmuş ve hiçbir ihtisası olmayan pratisyen hekimlerin yine elini kolunu bağlamaktadır. Özel hastanede yani SGK kapsamındaki bir hastanede çalışamazlar; peki, radyoloji, patoloji, onkoloji, nükleer tıp, yan dal branşları anestezi uzmanı bu arkadaşlar, hekim olan bu insanlar muayenehanede hekimlik yapamazlar, SGK kapsamında olmayan bir kurumda çalışmaları mümkün değildir.

İnsan hayatını kurtarmak için eğitim almış doktoru mafya düzenine mi itmek istiyorsunuz? Organ nakli uzmanını organ mafyasının içine mi itmek istiyorsunuz? 5’inci madde kabul edildiği anda terörle mücadele etmiş olmuyorsunuz, aksine organize suç ve terör örgütlerine yetişmiş kalifiye eleman sağlama ihtimalinin önünü açmış oluyorsunuz. Mesela mafya örgütleri, terör örgütleri ve organ nakli kaçakçıları ucuza, karın tokluğuna çalışacak yetişmiş eleman elde etmiş olmayacak mı?

Henüz daha soruşturması devam edenlere suç yaftası yapıştırılamaz.

Bir de bu kişilerin tanzim ettikleri raporların idari sonuç doğuramayacağı söyleniyor. Bahsettiğiniz kişiler doktor; teşhis, tedavi, yeri gelince ameliyat yapıyorlar. Bu kişiler hekimlik yapacaklar ama verdikleri raporlar kabul edilmeyecek, reçeteleri kabul olacak. Hani nerede kaldı kanun önünde eşitlik?

Bu getirilen düzenleme, maalesef, caydırıcı bir unsur içermiyor. “Mezun oldun, altı yüz gün seni aç bırakabilirim.” “İhtisas yaptın, ben seni çalıştırmayabilirim.” “Herhangi bir hüküm giymemene rağmen, herhangi bir ceza almamana rağmen, ben seni KHK’yle işten attıktan sonra sen hiçbir yerde çalışamazsın.” Buna ne hakkınız var?

Bu yasa teklifinde, siyasi olmaktan ziyade vicdan ve insaf duygularımızı ön plana çıkarmalıyız. Bakın, bu insanların sadece mesleklerini icra etme kapasitelerini ellerinden almıyorsunuz; onurlarının, itibarlarının ve onlardan hizmet alacak insanlarla beraber düşündüğünüz zaman, birçok insanın ve ailelerinin de yıkımına neden oluyorsunuz.

Bizler eğer demokrasiye inanıyorsak o zaman demokrasinin gelişmesine hizmet edecek bir çaba içerisinde olmalıyız. Lütfen, kendi iradenizi, halka verdiğiniz, seçmeninize verdiğiniz sözleri yerine getirmek üzere düşünmenizi ve empati yapmanızı rica ediyorum. Sizi vicdanınıza davet ediyorum. Burada bir tartışma yapmak istemiyorum, sadece vicdanlarınız ayağa kalksın; yarın öbür gün gece yastığa başınızı koyduğunuzda gelecek intihar vakalarının, aile dramlarının sizi rahatsız etmemesi için elinizi vicdanınıza koyup karar vermenizi istiyorum. Siyasi parti liderlerimiz olabilir ama bir de bizi bu dünyada ve öteki dünyada sorgulayacak bir vicdanımız ve kul hakkımız var.

Şu anda binlerce öğretmen merdiven altı, kapalı kapılar arkasında dershane hizmeti sunuyor. Aynısı sağlıkta olmayacak mı? Eğer çıkış yasağı yok ise bu arkadaşlardan bir kısmının yurt dışına çıkma ihtimali çok yüksek. 100 binlerce lira harcayarak yetiştirdiğimiz bu hekimlerimizi yurt dışına sürüklemek zorunda kalıp başka ülkelere “Biz yetiştirdik, buyurun, kaymağını siz yiyin.” demek olmayacak mı ? Şu anda yurt dışından çalışma izni vererek Suriye muhalifi olan hekimleri çalıştırıyoruz. Kendi vatandaşımızı öldürerek Suriyelilere kapı mı açıyorsunuz ?

Bu yasanın amacı nedir? Yasalar ne için çıkarılır? Ceza yasalarındaki birtakım yaptırımlar neye yöneliktir? Islaha yöneliktir, insanı kazanmaya yöneliktir.

Teklifin 5’inci maddesi, Anayasa’nın 2’nci, 10’uncu, 11’inci, 18’inci, 38’inci ve 48’inci maddelerine aykırıdır. Anayasa’nın üçüncü bölümü olan “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” kısmında madde 48’de “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” madde 49’da ise “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” denmektedir.

Yine, Avrupa Sosyal Şartı gibi Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırılık teşkil etmektedir.

Aklı başında hiçbir hekimin, aklı başında hiçbir tabip odasının bu uygulamaları savunması mümkün değildir. Bu mesele de sağ-sol meselesi, iktidar-muhalefet meselesi değildir. Bu bir insanlık meselesidir, bu bir vicdan meselesidir. Bu vicdansızlığa kimsenin katkı sunmaması gerekmektedir.

Lütfen, anayasal olarak en temel hakkımız olan “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir.” ilkesini “sağlıkta şiddet torba yasası” adı altında 5’inci maddeye kurban etmeyelim.

Kanun hükmünde kararnamenin kanun olmayıp kanun hükmünde olduğunu, eski lehçede adına “ferman” dendiğini; çağdaş toplumların kanunla, Eski Çağ toplumlarının fermanla yönetildiğini ve kanunun ise günümüzde sadece Meclis yoluyla millî irade sayesinde yapıldığını ifade etmek istiyorum. Özetle Meclisimiz var ve biz hekimler kanunla yönetilmek istiyoruz.

Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bana mail atan bir meslektaşımın bir mektubunu okumak istiyorum müsaade ederseniz. Bu bir doktor ve hissettiklerini bana bir mektupla dile getirdi. Aile hekimiyken KHK’yle 29 Ekim 2016 yılında ihraç edilmiş ve Down sendromlu bir kızı olan, kanser tedavisi gören engelli bir doktor annenin sessiz çığlığıdır bu mektup.

“Kimselerin bilmesini istemediğim, hayatımın en travmatik yıllarını anlatmadan yaşadığım durumu anlatabilmem mümkün değil.

4 yaşlarında başlayan ve 9 yaşına kadar devam eden, çok yakın bir aile üyesi tarafından sistematik olarak şiddet ve çocuk tacizi yaşadım. Çocukluk ve gençlik yıllarım yaşadığım bu travmanın yıkıcı etkisiyle çok zor geçti. Uzun yıllar kimseye söyleyemedim ve bu sırla yaşadım. Yaşadığım çevre dar düşünceli bir yapıya sahip olduğu için, bir kız çocuğu olarak üniversite sınavına tek giriş hakkım vardı. Sınavı kazanamazsam, benden önceki ablalarım gibi erken yaşta evlendirilecektim. Bu yüzden benim tek kurtuluşum okuyup bir meslek sahibi olmaktı. Uzun ve yorucu geçen yılların ardından mezun oldum ve doktor olarak atamam yapıldı. İlk görev yerimde, benim gibi doktor olan eşimle tanışıp evlendim. Bir kızımız oldu. Doğumdan on gün sonra yapılan genetik analizlerle Down sendromlu bir melek sahibi olduğumuzu öğrendik. Eşim de ben de her zaman, kızımızın bize Allah’ın bir emaneti olarak gönderildiğini düşündük. Yaşadığım her zorluğun Allah’ın bir imtihanı olduğunu düşündüm ve ‘sabır’ dedim. Zaman zaman ağlasam da Down sendromlu bir bebekle yaşamanın zorluğu kadar sevgisi de bambaşkaydı.

Yüzde 98 engelli annemi de Down sendromlu kızımı da başımızın tacı olarak bildik. Ancak kaderin benim için çizdiği imtihanlar bitmemiş olacak ki kızım 9 yaşındayken bana ‘invaziv duktal karsinom’ isimli meme kanseri tanısı konuldu. Tanı kesinleştikten sonra eve geldim ve aynı odada oturan annem ile kızımın yüzlerine baktım ve ‘Allah’ım, evladımı annesiz, annemi de evlatsız bırakma.” diye dua ettim. Ne kadar ağlasam da ‘Yine bana sabretmek düştü.’ diyerek tevekkül ettim. Çok zorlu bir süreç beni bekliyordu. Meme kanseri nedeniyle ilk ameliyatı olduktan bir ay sonra yapılan taramalarda rahim ağzı kanseri olduğum tespit edildi. Meme kanseri ve rahim ağzı kanseri tanısı aldıktan sonra, 2015 yılında, on bir aylık süreç içinde 4 kez ameliyat geçirdim. Bu süreçte Alperen Ocakları ile Doktor Halil Kol eşliğinde, kurban kesimi, Alperen Ocakları Sivas Şubesine kitap ve maddi yardım, gene aynı ocakların organize ettiği, Başkan Tarık Sarı’nın organize ettiği Halep’teki kurban kesimi, Adana Ülkü Ocaklarıyla, Ankara Ülkü Ocaklarıyla, Türkmenevi kreşine her ay kırtasiye yardımı, her ay gıda yardımı gibi birçok organizasyonda yer aldım.

Her zaman ‘Devletimin benden alacağı olmasın, 80 milyon insanın hakkını ödeyemem. Benim devletimden alacağım olsun, o da helalühoş olsun.’ dedim. Temel yaşam prensibim, her zaman devletimin ve milletimin bekası oldu. Hâlen Ergene ilçesi MHP yönetim kurulu üyesiyim. 2’nci kanser ameliyatından üç gün sonra Çorlu’da milliyetçilerin ve Atatürkçülerin düzenlediği şehitlere saygı duruşu yürüyüşüne gittim.” Akademisyen bir arkadaş kitabında kendisinden günümüzün Tomris Han’ı diye bahsetmiştir. “Ve son kanser ameliyatımdan iki ay sonra bir gün, her zaman lanetle andığım 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. 28 Temmuzda sürpriz bir şekilde eşimle birlikte açığa alındık ve sonrasında eşim 1 Eylülde, ben de 29 Ekimde ihraç edildik. O gece KHK’yle ihraç edilenler listesinde adımı gördüğümde inanamadım, devletim bana bunu yapmaz dedim. Yeni bir imtihan süreci başladı. Türkçü ve devletçi kimliği olan ben, terörist ilan edilmiştim. Hayatımın belki de en korkunç ve en zor günüydü. Yukarıda anlattığım bütün zorluklar bunun yanında birden o kadar küçüldü ki gözümde ve ihraç edildikten on beş gün sonra eşimle beraber 31 kişi 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık sekiz dokuz ay önce kapanmış bir sağlık derneğine üye olduğumuz gerekçesiyle gözaltına alındık, bir de 2014 yılında aldığımız evin senetlerini Bank Asyaya ödedik. Eşim tutuklandı, on iki ay tutukluluk ardından serbest bırakıldı. Bankayla ilgili bilirkişi raporu “Şüpheli hareket yoktur.” diye geldi. Dava süreci devam ediyor.

Meme kanseriyle birlikte başka hastalıklarım da olduğu için devlet hastanesi sağlık kuruluna girdim ve yüzde 68’lik engelli raporu aldım. Bu sırada kendime bir iş imkânı olur diye çok zor olduğunu bildiğim iş yeri hekimliği sınavına çalışayım dedim. Bazı ihraç edilmiş doktorlar iş yeri hekimliği yapıyorlardı. Benim sertifikam 2006 yılından olduğu için geçersizdi, tekrar sınava girmem gerekiyordu. Gecemi gündüzüme kattım, Aralık 2017’deki iş yeri hekimliği sınavından 80 aldığımı öğrendiğimde havalara uçtum. Bu sevincim de yarım kaldı ve benim gibi KHK’yle ihraç edilen hekimlerin sertifikaları onaylanmadan askıya alındı. Eşim de mayıs ayında aynı sınava girdi, o da 80 aldı ancak onunki de askıya alındı. İki buçuk yıldır aile yardımlarıyla geçinmeye çalışıyoruz. Ben artık o kadar çaresizlik içindeydim ki bir şeyler yapmalıyım dedim ve doğal taş tespih ve takı yapıp satmaya başladım, ufak tefek bir katkısı oldu. Ekim ayında nihayet beklediğimiz haber geldi ve iş yeri hekimliği sertifikalarımız onaylandı. Yaşadığımız mutluluğu anlatamam. Nihayet kimseye yük olmayacağız ve çok sevdiğimiz mesleğimizi icra edebileceğiz, evladımıza tekrar özel ders aldırabileceğiz diye düşünüp çok mutlu olduk. Devletimin şefkat elinin uzanmasını beklerken 5’inci maddeyle âdeta ölüm fermanımızı imzalamaya çalışması beni tamamen bitirmiştir. Artık dayanma gücüm kalmadı ve ben artık güçlü bir kadın olmaktan çok ama çok yoruldum. Çaresizlik nedir bilir misiniz? Kanser tedavisi gören, Down sendromlu hasta bir çocuğu olan bir doktor anne olarak çaresizliğin zirvesini yaşamaktayım. Ben on binlerce KHK’liden sadece biriyim ve bilmediğiniz, sesini duyuramayan, hikâyesini anlatmaktan çekinen binlercesi var. Hikâyemin tamamını anlatmak zorunda kalmak beni derinden üzmüştür. Yazdığım her kelimede travma dolu hayatımı tekrar ve tekrar yaşadım” diyerek bana duygularını ifade etmiştir. Lütfen, bu 5’inci maddeyle, hekim arkadaşlarımızı -bu meslektaşımızın yazdığı mektupla- sesini duyuramayan diğer meslek grubundaki arkadaşlarımızı da Meclis gündemine getirmeyi öneriyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural Çokal.

Gruplar adına ikinci konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan tarafından yapılacaktır.

Buyurun Sayın Aycan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Teklifin tümü üzerindeki görüşlerimizi aktaracağım.

Bilindiği gibi, görüşülmekte olan bu kanun teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından hazırlanmış ve Hükûmet tarafından da Sağlık Bakanlığı tarafından da mutabık kalınan konuları içermektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kanun teklifini, Genel Başkanımızın belirlediği ilkeler doğrultusunda, millet ve devletimizin bekası için sürdürdüğümüz Cumhur İttifakı kapsamında genel olarak destekliyoruz.

Kanun teklifi, sağlık hizmetlerinin bazı maddelerinde düzenlemeler içermektedir. Tabii ki bu kanun teklifi, bu kanun teklifini veren milletvekillerinin ve partilerinin görüşünü ifade etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim sağlık hizmetleriyle ilgili elbette farklı görüşlerimiz de vardır. Bu nedenle, bu kanun teklifinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak tamamen katıldığımız maddeler olduğu gibi, eksik bulduğumuz, yetersiz bulduğumuz maddeler de vardır; hatta, bize göre öncelikli olan bazı konular vardır. Bunların da bu teklif içerisinde olmasını beklerdik, onunla ilgili düzenlemeler içermemektedir.

Şimdi, kanun “sağlıkta şiddet yasası” olarak topluma lanse edildi. Nereden çıktı, nasıl oldu bilmiyorum ama bir haftadır tüm basın kuruluşlarında verilen teklifle sağlıkta şiddetin önleneceği söylendi. Şimdi, bu kanun teklifinde 42 madde vardır, sağlıkta şiddetle ilgili sadece 1 madde vardır, onun için sağlıkta şiddetle ilgili genel bir düzenleme içermemektedir; sadece 1 maddede, sağlıkta şiddet gerçekleştiğinde buna nasıl davranılacağıyla ilgili hükümler vardır.

Daha önce de çok konuştuk, bu şekliyle, bu hâliyle sağlıkta şiddeti önlemesi mümkün değildir. Evet, sağlıkta şiddet yoğun bir şekilde maalesef yaşanmaktadır. Ülkemizde hekimlere, diğer sağlık çalışanlarına yönelik şiddet vardır, hatta canlarına kıymaya, kıyımlarına sebep olmaktadır ve bu artarak devam etmektedir. Bu durumda yapılacak düzenlemeler vardır ama bu düzenlemelerin -daha önce de ifade ettiğimiz gibi- esas muhatabı Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık Bakanlığının sağlıkta şiddeti önlemek için hastanelerde birtakım önlemler alması lazım. Hekim ile milleti karşı karşıya getirmemek gerekir, hekime yönelik algı üzerinde çalışmak gerekir. Şiddetin en fazla olduğu yerler hastane acilleridir. Hastane acilleri üzerinde düzenleme yapmak, burada güvenlik tedbirlerini artırmak, acildeki yoğunluğu azaltmak gerekir. Onun dışında, bu şiddet uygulayanları şiddet uygulamaktan caydırmak için Türk Ceza Kanunu’nda bir değişiklik yapılması gerekir. Bununla ilgili teklifimizi vermiş bulunuyoruz. Bu teklifimiz Adalet Komisyonunda beklemektedir. Bir an önce bunun da görüşülmesini ve Genel Kurula gelmesini bekliyoruz. Eğer bu gelirse şiddet uygulayanlara Türk Ceza Kanunu’nda dört yıla kadar hapis teklif ediyoruz ve bunda bir kamu davası olarak yargılanmayı ve tutuklu yargılanmayı düzenleyen hükümler getirmek istiyoruz. Böylece, şiddet uygulayanı bir kez daha caydırabiliriz diye düşünüyoruz. Bir an önce bu düzenlemenin Meclis Genel Kuruluna gelmesini bekliyoruz.

Kanun teklifinde ilaç ve eczacılıkla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Biz bu düzenlemeleri de genel olarak destekliyoruz. Eczacılık mesleğinin eczacılar tarafından yapılmasını istiyoruz. İlaç satışının mutlaka eczacılar tarafından yapılması, marketlerde ilaç satılmaması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Asla bir sermayenin zincirleri şeklinde eczaneler açılmamalı, eczaneler eczacılar tarafından açılmalı ve eczacılar tarafından ilaç satılmalıdır. Bu konuda da hassasiyetimiz ve duyarlılığımız vardır.

Elbette her türlü ilacın ülkemizde üretilmesini istiyoruz. İlaç millî bir konudur, stratejik bir konudur. Bununla ilgili önlem alınmasını ve bununla ilgili AR-GE çalışmalarının yapılmasını destekliyoruz. Ülkemizde mutlaka her ilaç bulundurulmalıdır. İlaç bulundurmak ve bununla ilgili düzenlemeleri yapmak da elbette Sağlık Bakanlığının görevidir. İlaç bulunmaması nedeniyle herhangi bir vatandaşımızın tedavisinin aksamasını da doğru bulmuyoruz.

Kanun teklifinde organ nakli ve tüp bebekle ilgili düzenlemeler de vardır. Bu konular da önemli konulardır, ülkemizin ihtiyacı olan konulardır. Temel olarak bu konuları da destekliyoruz. Elbette, organ naklinin düzenlenmesi, disiplinize edilmesi gerekir. Organ naklinin ticari konu olmaması gerekir, ticarete malzeme yapılmaması gerekir ve bununla ilgili düzenlemeleri de destekliyoruz. Aynı şekilde, tüp bebekle ilgili düzenlemeleri de doğru buluyor ve destekliyoruz, bunun da disiplinize edilmesi lazım. Mutlaka evli çiftler arasında bu işlemin yapılması gerekir.

Fakat bunların yeterli olmadığını da ifade etmek istiyoruz. Organ nakli bizim ülkemizde sadece kardeşlerden, eş ve dosttan yapılmaktadır. Bu düzenleme ya da böyle bir uygulama, organ nakli bekleyen kişilerin, hastaların sorunlarını çözmemektedir. Gelişmiş ülkelerde, dünyada organ nakli konusu kadavradan yapılmaktadır. Kadavradan organ nakli konusunda ise biz son derece geri durumdayız. Organ bağışı konusunu özendirmemiz gerekir. Elbette, bununla ilgili açıklama yapması gereken en önemli kurum olarak da Diyanet İşleri Başkanlığını görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının bunun üzerinde toplumdaki olumsuz algıyı ortadan kaldırması gerekir. Tabii ki organ bağışı yapmak ya da öldüğünde organ bağışında bulunmuş olmak bence çok önemli ve yararlı bir konudur ve burada yapılan organ bağışında bence kişinin sorumluluğu yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığının bununla ilgili açıklama yapması gerekir. Çünkü Peygamber Efendimiz’in bir hadisi var “Ameller niyetlere göredir.” der, eğer organını veren kişi sadece bir insana faydalı olmak için bunu yapmışsa buradan başka da bir sorumluluk doğmayacağını düşünüyorum. Keşke, Sayın Diyanet İşleri Başkanı resmî kıyafetle cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı bir zatı ziyaret edeceğine bu konulara vakit ayırsa da bunlara hüküm getirse veya bunlara açıklama getirse daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Diğer bir konu tütün ürünleridir. Tütün ürünlerinin satışıyla ilgili kısıtlamaları da doğru buluyoruz. Dünyanın her yerinde bu tür düzenlemeler vardır. Ekonomik anlamda da tütün, alkol ve uyuşturucu madde, kötü madde olarak değerlendirilir, bunun satışıyla ilgili kısıtlamalar da doğru düzenlemelerdir. Biz de tütün satışının kısıtlanmasıyla ilgili yapılan düzenlemeleri doğru buluyoruz. Fakat bir gerçeğe de dikkatinizi çekmek istiyorum. Maalesef, tüm bu önlemlere, çabalara rağmen… Ki bu çabalar yeni çabalar değildir, 2002’den sonra başlamış çabalar değildir. Bu çabalar bizim de hükûmet ortağı olduğumuz 57’nci Hükûmette, hatta daha önce, 90’lı yıllarda başlayan bir mücadeledir. Özellikle, tütünle mücadelede Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı’yı da anmak lazım. İlk düzenlemeyi yapan kişi Bülent Akarcalı’dır. Ondan sonraki dönemde Sağlık Bakanlığı olarak 57’nci Hükûmet döneminde de bizzat o dönemde çalışırken biz de tütünle ilgili birtakım düzenlemeler, kampanyalar yaptık. Bu ürünlerin satışıyla ilgili ya da tütün ürünleri kullanımının kısıtlanması, buna başlayan insanların bundan caydırılmasıyla ilgili birçok çalışma yaptık. Tabii, 2002 sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi de bununla ilgili düzenlemeler yaptı ama şu an durumun iyi gitmediğini düşünüyorum. Sigaraya başlamada hâlâ bir sorun yaşıyoruz, sigara kullanımında bir sorun yaşıyoruz, sigara tüketiminde sorun yaşıyoruz. Hatta milletvekillerimiz Meclis içerisinde sigara tüketiyorlar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ben şahidim.

SEFER AYCAN (Devamla) – Şimdi, bu konuda esas sorun, çocuklarımız sigaraya başlıyor ve sigara tüketimi de azalmamış bulunuyor. Fakat burada çok daha tehlikeli bir durum var; bunun, fiyat politikasından kaynaklanan bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu sigaraların fiyatının çok yüksek olması daha tehlikeli bir durumu ortaya çıkartıyor, kaçak sigara satışı artıyor. Şimdi, satışı kısıtlamak için birtakım düzenlemeler yaparken Ulus’ta, Kızılay’da açıkta, tezgâhlarda sigara satılmaktadır, hatta ne olduğu belirsiz sigaralar satılmaktadır. Ve bu sigaralar 3 lira, 5 lira daha ucuz diye bunu almakta vatandaş, ne olduğu belirsiz sigaralar tüketilmektedir. Üstelik bu sigaralar veya bu tür uyuşturucu maddeler zaten özellikle terör örgütleri tarafından yönetilmektedir ve çok ciddi ayrı bir sorunla karşı karşıyayız. Maalesef ülkemizde tütün ürünlerinin satışı, alkol kullanımı, hatta hatta madde kullanımı ilkokul çocuklarının seviyesine kadar inmiş durumdadır ve bu çok vahim bir durumdadır.

Bir diğer konu da tabii ki bununla ilgili, nargile konusudur. Sigarayla ilgili yaptığımız kısıtlamalara rağmen nargile kullanımıyla ilgili herhangi bir kısıtlama yapılmamaktadır; oysa nargile daha tehlikeli bir durumu ifade etmekte, daha çok solunumu, “inhale” edilmeyi gerçekleştirdiğinden daha fazla risk taşıyan bir durumdur. Onun için bunlarla ilgili mutlaka önlem alınması lazım.

Kanunda aile hekimliğiyle ilgili de birtakım düzenlemeler var. Bilindiği gibi, aile hekimliği uygulaması Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 2004 yılında çıkartılan bir kanunla yapılmıştır. Bu kanun Hükûmete özgü bir kanundur. Evet, tüm dünyada aile hekimliği uygulaması vardır fakat her ülkede aile hekimliği uygulaması farklı farklı modeller şeklindedir. Türkiye’ye getirilen aile hekimliği modeli de Hükûmete özgü bir modeldir fakat geldiği günden beri bazı sorunlar yaşanmaktadır. Mesela, aile hekimliğinin uygulamasının temeli sevk sistemidir fakat gelir gelmez sevk sistemi kaldırılmıştır. Şimdi yine birtakım değişiklikler getirilmektedir. Ne vardır değişiklikte? Mesela, vatandaşın aile hekimini seçme hakkı varken burada aile hekimini Sağlık Bakanlığı tespit edebilmektedir. Bu da aile hekimliğinin özüne aykırıdır veya aile hekimleriyle ilgili en çok sorun oluşturan veya sakınca gördüğümüz, buradan kaygı duydukları bir durum vardır; aile hekimlerinin şirket kurabileceğine dair bir ifade vardır. Bu da aile hekimlerinde huzursuzluk yaratmaktadır. Buna ne gerek olduğu da tartışmalı bir konudur ve başka bir konu da aile hekimleriyle ilgili sayı değişikliğinin de, kayıtlı kişi sayısının da değiştirilebileceğine dair bir hüküm vardır. Bu da yeni bir belirsizliğe ve soruna sebep olabilecek diye düşünüyorum.

Tüm bunları dikkate aldığımızda, oluşturulan kanun, 2004 yılında çıkartılan Aile Hekimliği Kanunu zaten “pilot kanun” diye geçer. Bu kanunun, bir an önce, tüm tarafların bir araya gelerek daha etraflı bir şekilde gözden geçirilmesi ve yaşananlarla, deneyimlerle birlikte aile hekimliği uygulamasının güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunu öneriyoruz.

Burada bölge tabanlı uygulamaya geçişe yönelik bir ifade vardır. Sağlık Bakanlığının aile hekimi atayabileceğini ya da aile hekimine kayıt etmeyi atayabileceğini ifade etmektedir. Tüm bu sorunların çözümü için bireysel değil de bölge tabanlı bir yaklaşım gösterirsek bu sorunların da çözülebileceğini düşünüyoruz. Onun için acilen Aile Hekimliği Kanunu’nda bir düzenleme yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Şimdi, kanunda döner sermayeyle ilgili de düzenlemeler vardır. Döner sermaye miktarının artırılmasıyla ilgili hükümler görüyoruz, 10 milyar Türk lirası olması. Bence bu rakam bile yetmeyecektir çünkü şu an Sağlık Bakanlığında, özellikle kamu hastanelerinde devlet bütçesinden sadece personel maaşları ödenmekte, onun dışındaki her şey döner sermayenin üzerine kalmış durumdadır. Bu noktada döner sermaye uygulamasının sağlık hizmetlerinde tümüyle işletme mantığına sebep olduğunu da görüyoruz, bunu da sakıncalı buluyoruz. Aslında sağlık hizmeti hekim ile hasta arasındaki ya da vatandaş arasındaki bir iştir. Hekim ya da hastane bir işletme değildir, hasta da müşteri değildir ve bu nedenle, oradaki döner sermaye mantığının kârlılık esasına ya da daha fazla gelir getirmeye dayalı bir yaklaşıma sebep olmaması lazım.

Şu an döner sermayelerde ciddi sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle üniversite hastanelerinin döner sermayelerinde çok ciddi sorunlar vardır ve bu sorunlar yüzünden hastane birtakım faaliyetleri yerine getirememektedir. Fakülte hastaneleri ciddi borç yükü içerisindedir. İşte tüm bunları dikkate alarak döner sermaye üzerindeki yükü, olaya bir işletme mantığıyla, kârlılık ilkesiyle bakmayla ilgili anlayışları değiştirmemiz gerekir.

Bir de korkarak bir şeyi ifade etmek istiyorum. Döner sermaye, sadece cari harcamaları ve sağlık personeline katkı paylarını karşılamak için yetmektedir. Bu yap-kirala-işlet-devret modeli yaygın hâle geldiğinde, hastanelerin ödeneklerinin ya da kira giderlerinin döner sermayeden karşılanması durumunun mümkün olamayacağını da düşünüyoruz. Zaten şu anki hâliyle yetmeyen döner sermayenin, eğer kira gelirlerini de eklersek, bu şekildeki ödemeleri karşılaması mümkün değildir. Bu nedenle, bu kira yükünün döner sermayenin üzerinden alınması gerekir. Bu da tabii ki genel bütçeye yüklenmesi anlamına gelir. O da çok ciddi bir yük getirecektir tüm hastaneler açısından ve bunun ciddi bir sağlık harcamasına ya da kira giderlerine de sebep olacağına ve hastanelerin döner sermayesinde sıkıntı yaratacağına da şimdiden dikkat çekmek istiyorum.

Son olarak, yine yasa teklifi içerisinde olan bir hususa değinmek istiyorum. Sağlık bilimleri üniversitesi kurulması veya bununla ilgili düzenlemelerin de Anayasa’ya uygun olmadığı görüşündeyiz çünkü kamu üniversitesinin nasıl kurulacağı bellidir. Kamu üniversitesinin YÖK’e bağlı olarak kurulması gerekirken burada Sağlık Bakanlığının bünyesinde, onun yapılandırdığı mütevelli heyet altında bir üniversite yönetimi oluşmaktadır ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aycan.

Buyurun.

SEFER AYCAN (Devamla) – …bunun da Anayasa’ya çok uygun olmadığını belirtmek istiyorum çünkü Anayasa’mızda üniversitelerin, kamu üniversitelerinin nasıl kurulacağı ve nereye bağlı olacağı da net olarak bellidir. Bunun dışındaki istisnalar olarak sadece askeriyeye akademi kurma ve polise akademi kurma hakkı verilmiştir, onun dışında herhangi bir kuruma üniversite kurma hakkı verilmemiştir.

Elbette eksiklikleri de var, bunlarla ilgili fazla vaktinizi almayacağım. Aşı reddi, sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler, gerçekçi sağlık insan gücü planlamaları bizim öncelikli konularımızdır. Bu konularla ilgili burada bir düzenleme bulmuyoruz. Bu hâliyle birçok kısımda bazı sorunları giderecek ama yasada bazı eksiklikler olduğunu da düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aycan.

Gruplar adına üçüncü söz, Halkların Demokratik Partisi Batman Milletvekili Necdet İpekyüz’e aittir.

Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bugün ne tesadüf ki hem Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülüyor hem de sağlıkla ilgili yaklaşık on gündür Türkiye’de konuşulan bir gündem üzerine değerlendirme yapıyoruz. Bir kısım arkadaşlarımız Türkiye’deki sağlık veya sağlıksızlık üzerine, yukarıda bütçe üzerine değerlendirmelerini sürdürürken bir haftadır burada ele alınan konuda dönem dönem gündem dışı konuşmalarda da hep bu sorun dile getirildi. Hangi sorun dile getirildi? Şiddet konusundan yola çıkıldı, özellikle hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konuşuldu. Şimdi, bir sağlık çalışanı olarak, bir sağlık emekçisi olarak, hekim olarak ve meslek örgütünde çalışan birisi olarak sağlıkta ilk eğitime başladığımızda, hekimlik eğitimine başladığımızda bize “Önce zarar verme.” diye bir öğreti öğretilir. Siz önce zarar vermeden yola çıkarsanız birçok şeyi düzenlersiniz, aslında siyaset kurumu da böyledir ama maalesef bugün getirilen düzenlemelere baktığımızda, ortaya çıkan birçok çalışmaya baktığımızda zarar veriyoruz. Bakınız, son on altı yılda, AKP döneminde Hükûmet gerek sağlıkta ve gerek eğitimde yapboz oyunu gibi, Lego gibi bozup bozup kendi kendine düzenlemeler getiriyor ve artık eleştirdiğimizde geçmişi unutup, bugünle ilgili söylem çıkartıp bugünlere yanıt veriyor. Neden bunu söylüyorum? Birçok şeyi düzenlerken torba yasa diye bir şey çıkartıyorsunuz ve torba yasayı da kamufle etmek için üstüne bir şablon yerleştiriyorsunuz. Meclisin İkinci Yasama Yılı ekim ayında açıldı ve 2 Ekim günü İstanbul’da bir hekim katledildi bir hastası tarafından iş yerinde. İkinci Yasama Yılında, 2 Ekimden sonra bu madde üzerine, hekimlere şiddet üzerine bir yığın konuşma yapıldı ve şiddet yasasının bir an önce çıkarılması gerektiği konusunda Mecliste basın açıklamaları yapıldı, bu kürsüden kınamalar yapıldı ve bir an önce yasanın çıkması için de herkes sorumluluğa davet edildi. Nitekim Halkların Demokratik Partisi bir önerge de verdi, daha farklı partiler de önerge verdi ama hiçbir şey çıkmadı. Bunu niçin söylüyorum? Kamuoyu duyarlılık gösterdi çünkü meslek örgütleri, tabip odaları, sendikalar her tarafta eylem yaptılar. Hatta şu anda Ankara’da, biraz ileride, Kuğulu Park’ta fener ve meşalelerle hekimler buradan çıkacak sonucu bekliyorlar. Televizyonlar alt yazıyla şöyle geçti: “AKP tarafından Meclise şiddeti önleme yasa teklifi getirildi.” ve bizi aradılar. Beni arayan hekim arkadaşlar, sağlık çalışanları “Ne oluyor?” filan, bir heyecan “Keşke olsa da bir baksak.” Sadece 24’üncü madde, o da bir komiklik olsun diye bırakılmış, hiçbir şey yok. Birazdan niçin komiklik olduğunu söyleyeceğim, onu da anlatacağım.

Bu, buraya yakışmayan ve ciddiyetle alakası olmayan bir şey. Bir kere, sağlık gibi bir konu, Türkiye’nin en büyük, hassas ve hepimizi ilgilendiren konusu torbaya sığmaz, çuvala sığmaz, yüz yüze konuşmamız lazım, kaçmamamız lazım. Sağlık Kürt’e, Türk’e, Arap’a değil, sağlık herkesedir; anne karnından tutun, ölüm şekline kadar hepimizi ilgilendiren bir konudur. Bunları açık açık konuşmamız lazım. Niçin bunu söylüyorum? Hekimlik bir meslektir. Hekimlik ta insanların doğuşuyla başlamıştır. Kimileri şifa dağıtmak üzerine, kimileri bitkilerden başka yollarla hep şifa dağıtmaya çalışmış ve modern tıbba kadar gelinmiştir. Modern tıpla beraber de hekimlik yine şifa dağıtmak için yoluna devam etmiştir ama bunu önlemek için bir düzenleme yapılmış. Nedir düzenleme? Bunun uluslararası alanda etik kuralları olduğu gibi, her ülke de kendisine göre “Kim hekimlik yapabilir, yapamaz?” konusunda bir belirleme yapmış ama bütün dünyada hekimliğin yapılmak için olmazsa olmazı eğitim almak ve diploma sahibi olmaktır.

Şimdi, siz diploma sahibi hekimleri hekimlikten alıkoyuyorsunuz, fişlemeye çalışıyorsunuz, ellerini kollarını kelepçeleyip “Hiçbir şey yapamazsınız.” diyorsunuz. Şimdi, şiddetle bağlantısına geldiğimizde, hekim ve sağlık çalışanlarını hedef gösteren, sistemin on altı yıllık uygulamalarıdır. Arkadaşlar, 2005’ten sonra hekimler öldürülüyor, sağlık çalışanları öldürülüyor. Öldürülüyor diyorum, bunlar ambulans kazasıyla değil, iş kazasıyla değil; iş esnasında birileri gelip onların canlarına kastediyor.

Şimdi, benden önceki konuşmacı da söyledi, 2 madde ekleyecektik, Komisyonda 2 madde ekleyecektik -Komisyon üyeleri de burada, Sayın Demircan da burada- 2 madde, önerdik, Halkların Demokratik Partisi olarak dedik ki: “Bu kadar madde konuşuluyor, 2 madde ekleyelim, Komisyondan geçsin, gelsin Genel Kurula, hiç zor değil.” Şimdi, kim buna karşı çıkacak yani insanlara şiddetin önlenmesine? Sadece sağlık çalışanları, hekimler için değil; şiddetsiz toplum için çalışması lazım bu Parlamentonun, bu kurumun, olmadı.

Şimdi, arkadaşlar, hekimlik mesleği, bir hasta gelecek, iyileştirecek değil; hekimlik mesleği, biliyoruz ki hepimiz bir deprem olduğunda… Kocaeli’de deprem oldu -Marmara depreminde- herkes koştu; Van’da deprem oldu, herkes koştu; Düzce’de deprem oldu, herkes koştu. Ha kimi zaman Afrika’da, Gazze’de, Somali’de bir problem çıktığında hekimler gidiyor. Hekimler bu işi yaparken, mesleğini uygularken etnik kökenine, inancına bakmaz, o anda neyse onu yerine getirir, yapar. Ama hekimlik sadece iyileştirmek üzerine değil; hekim aynı zamanda temiz içme suyuna bakar, temiz gıdaya bakar, yoksullukla mücadele eder, insanların huzur içinde olması için çalışır ve en önemlisi çatışma ve savaşa karşı çıkar, barışı savunur. Çünkü bir hekim yaşatmak üzerine kuruluysa, bunu düşünüyorsa savaşa karşı çıkmadığında, çatışmaya karşı çıkmadığında kendi mesleğine haksızlık etmiş olur. Bu sadece hekimlikle de sınırlı değil; bir sağlık çalışanının olmazsa olmaz dikkate alması gereken bir konudur. Siz bunu yapmadığınızda tümüyle alakasız olur.

Şimdi, konuya gelelim. Torbaya birçok madde konulmuş. Sağlık Bakanlığını zaten bakanlıktan çıkarmışız, şirkete dönüştürmüşüz, sadece hastane açan, hastane işleten, ilaç parası veren… İlaçla ilgili düzenlemeyi düşünmüşüz, onların olması lazım ama “sektör” diyoruz, “sektör” “işletme” diyoruz, kalite ölçüyoruz, gelene müşteri gibi bakıyoruz.

Bir taraftan, koruyucu sağlık hizmetlerini unutmuşuz veya istatistiklerle oynuyoruz. Sabah bütçede de söyledi arkadaşlarımız, bebek ölüm hızıyla oynuyoruz. Şu anda Türkiye’deki bebek ölüm hızında Sağlık Bakanlığının verileri ile Türkiye İstatistik Kurumunun verileri birbirini tutmuyor. Türkiye’de bu kurumlar, ikisi de farklı; UNICEF’le tutmuyor. Bunu niçin söylüyorum? Her şeyi kendi keyfinize göre hazırlıyorsunuz. Biz gördük, bu gelen torba teklifle ilgili gerek buradaki Komisyon üyelerinin gerek Sağlık Komisyonu üyelerinin sadece kendilerinin bile bilgileri yoktu, birileri tarafından yazılmış “Bunu oradan geçirmeniz lazım.” Sağlık Bakanlığı işletmeye dönüştüğü gibi, Sağlık Bakanlığı giderek tümüyle bir keyfiyete geliyor.

Şu anda da gerekirse üniversite olsun, Sağlık Bakanlığı demiyor, sağlık üniversitesi gibi… Çünkü bu teklifin içinde üniversitelerle ilgili düzenleme var, iş yeri hekimleriyle ilgili düzenleme var, sigarayla ilgili düzenleme var, aile planlamasıyla ilgili düzenleme var ama bütün kamuoyu ve Parlamento dâhil herkes iki konu üzerinde konuştu: Biri şiddet, diğeri de 5’inci madde. Hiç kimse maddenin içeriğinden öte… Artık bilindi, sosyal medyada “5’inci madde” denildiğinde… Bu, Türkiye tarihine de girdi. 5’inci madde üzerinde konuşuluyor. Nedir 5’inci madde? 5’inci maddede siz diyorsunuz ki: “Hekimlik yapamazsınız.” Nasıl yapamazsınız? Herhangi bir yasal dayanağı da yok. Kısaca -bizi dinleyenler için- üç tane ayağı var: Bir öğrenci tıp fakültesine giriyor, okuyor -zorla girmiş, etüde gitmiş, dershaneye gitmiş, bir yığın şartlarda- okurken herhangi bir öğrenci etkinliğine katılmış, herhangi bir derneğin aktivitesine katılmış, ne bileyim, herhangi bir sanatla ilgili, müzikle ilgili bir grubun düzenlediği bir şeyi dinlemiştir, birileri -çok iyi bileceksiniz- fişlemiş. Fişleme cumhuriyet tarihinden beri Türkiye'nin en büyük ayıbıdır. İnsanların nüfus kütüklerinden, soyadlarından tutun, yerleştikleri yerden tutun kırmızı noktalar, fişlemeler hep baş belası olmuştur.

İYİ PARTİ burada. Ben anımsıyorum, Sayın Durmuş Yılmaz burada değil ama Hükûmet, zamanında Durmuş Yılmaz’ı Merkez Bankasına önerdi. O günkü Cumhurbaşkanı dedi ki: “Kapıcıların verdiği bilgiye göre hiç uygun değildir.” Bunu unuttunuz mu ya? El vicdan ya! Birileri anneleri namaz kılıyor diye bir yerlere giremiyordu. Niye? Fişlemesi var. Ya, biraz vicdan ya! Birileri Kürtçe konuşuyor diye fişleniyor.

Ben hekimim, ilk başladığımda benim ilk şikâyetim hastanede Kürtçe konuşmaktı. El vicdan ya! Birileri herhangi bir etkinliğe gittiği için çeşitli resmî kurumlara alınmıyordu. Niçin? Fişleme. Ya, bunun ayıbını hepiniz yaşadınız. 28 Şubat nasıl unutulur? Şimdi, Sayın Demircan burada, konuştuk, Sayın Tamer de burada, dedik ki: “Bu maddenin gerekçesini bize açıklayın. Nedir yani?” “Millî Güvenlik Kurulunun aldığı karar doğrultusunda…”

Bakın, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz burada, anayasacılarımız da var, Millî Güvenlik Kurulu karar alamaz, alamaz. Ama maddeyi okuduğunuzda yazıyor. Anayasa'ya aykırı. Millî Güvenlik Kurulu nasıl karar alabilir? Tavsiyede bulunabilir. Bu zaten Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı, birçok şeye aykırı. Gelelim, 28 Şubatta yaşananlar unutuluyor, 28 Şubatta Millî Güvenlik Kurulunun aldığı kararlar unutuluyor, bu partinin geçmişine baktığımızda -kütük- yaşadığı şeyler unutuluyor, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararları önümüze getiriliyor ve “karar” diye söyleniyor.

Şimdi, arkadaşlar, siz böyle yapınca, burada, Sayın Tamer hatırlar, Sayın Demircan hatırlar ama bizi dinleyenlerin bilmesi açısından… Genç bir hekim -sabaha karşı Komisyon Başkanımızdan rica ettik, o da uygun gördü, söz verdik- kamuda çalışamıyor çünkü mezun olmuş diplomasını vermiyorlar, bir yerde iş yeri hekimliği… Bizim bütün üyelere döndü ne dedi biliyor musunuz: “Ben burada benim fermanımın yazıldığını düşünüyorum.” Az önce arkadaşımız söyledi.

Bak, “ferman” kelimesi birçok şeyi insana çağrıştırıyor olumsuz anlamda. Ve hekim arkadaşımızla bugün konuştum “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?” diye, içi ağlıyor, “O kadar umutsuzum ki benim hakkımda fişleme yapan ekibin hepsi cezaevinde. Rektörü cezaevinde, polisler cezaevinde, tutanağı düzenleyenler cezaevinde. Ve benim babamın benden söz ederken gözü doluyor, annem ağlıyor. Ben hekimlik yapamayacağım. Altı yüz gündür bana engel oluyorlar ve altı yüz günün sonunda ‘Hadi git ama öyle bir yere gideceksin ki kamuda da çalışamayacaksın, özel yerde de çalışamayacaksın.’” Nasıl özel yerde çalışamayacaksın? Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşan özel bir yerde çalışamayacaksın. Ya ayıptır! Yarın öbür gün diyeceksin ki “Kamu hizmetinden de yararlanma, otobüste ön koltukta oturma veya diplomana siyah çarpı koyalım veya Hitler dönemindeki gibi sen beyaz önlüğün üstüne bir pazı bandı bağla, siyah bant bağla.” Bunu mu düşüneceğiz ya?

Biraz önce depremden, selden, felaketten söz ettik, siz bir mesleğin uygulanmasını nasıl yasaklıyorsunuz? En yakın örneği, biraz böyle vicdanlılar ve bizi dinleyenler: Arabadasınız, araba otomatik kilitlendi ve balyozla camı kırmak zorundasınız ve ben hekimim, oradayım ve KHK’yle atılmışım. Ne yapacağım ben? Ne yapacağım? Sonra da ben rapor tutacağım, diyeceğim ki “Böyle böyle oldu.”, siz o raporu mahkemede geçerli saymayacaksınız. Böyle şey mi olur ya? Siz bir mesleği, bir uygulamayı, ta öteden bugüne kadar gelen bir uygulamayı nasıl engelliyorsunuz? Şimdi bütün bunları aldığımızda, bu fişlemeleri, bu uygulamaları aldığımızda bir keyfiyet ve kendi kendine çelişkilerle dolu arkadaşlar.

Bugün görüştüğüm bir hekim diyor ki “Ben atanamıyorum. Fakat askere gidiyorum, atanamamamın gerekçesi fişlenme, kanun hükmünde kararnameye uydurmuşlar, çeşitli fişler uydurmuşlar.” Askerlikte şu anda asteğmen olarak görev yapıyor, 7 bin lira maaş alıyor. Şimdi bir taraftan diyorsunuz ki “Millî Güvenlik Kurulu karar almış.”, bir taraftan diyorsunuz ki “Sakıncalı, fişlenmişsiniz.” Kendi kendinize keyfiyetle uyguluyorsunuz, sonra diyorsunuz ki… Buyurun, ortada.

Şimdi, arkadaşlar, gün gelir sizi çarpar. Daha önce yaşamışsınız annelerinizle, eşlerinizle. Bu ülkede eşlerinin başı türbanlı olduğu için bakanlık yapamayanlar vardı, bakanlık konutuna gidemeyenler vardı. Bu ülkede Kürtçe konuştuğu için, Kürtçe sağlık hizmeti vermeye çalıştığı için yargılananlar vardı, aileleri ve kendileri bir yığın sıkıntı yaşadılar. Şu anda bu Parlamentoda bizim gruptaki hekimlerin bir kısmı kanun hükmünde kararnameyle işten atılmış. Bazı vekil arkadaşlarımızın kardeşleri üniversitelerde akademisyenken kamuda çalışmaları yasaklandı. Nedir? Ablası parlamenter. Nedir? Ağabeyi bu. Yarın gelir, sizi vurur ki vurmuştu. Bundan vazgeçmek lazım ve bu kararların tümüyle kurallara uygun olması lazım.

Siz bütün her şeyi keyfiyete bağlarsanız bu keyfiyet tümüyle yok olur. Bakın, raporlar konusu… “Rapor yazamaz.” diyorsunuz. Bir taraftan da konuşurken savunmada diyorlar ki: “İş yeri hekimliği yapabilir.” İş yeri hekiminin ilk işi, bir kişi geldiğinde periyodik muayene yapmaktır. İşe giriş muayenesi yaptıracaksınız, form doldurursunuz. O işe giriş belgesi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına gider. Düşünün ki iş kazası oldu, iş kazasıyla ilgili bir rapor düzenleyecek ve bununla işveren yargılanabilecek. Bugün Türkiye’deki iş kazalarına zaten artık “cinayetleri” diyoruz, kaza da demiyoruz, ölümler var. Oradaki hekim KHK’yle atılmış, orada tutanak tutacak ve bunu, mahkeme, üç ay sonrasında “Ya, bu atılmış…” Bir de mahkeme ve noterlerin işi yok, resmen UYAP’a girecekler ve ikide bir güncelleme yapacaklar kim fişlenmiş, kim fişlenmemiş diye. Yargı da yok, bir şey de yok. Ya, böyle çelişkili bir şey mi olur ya? Bir şey hazırlarken insan hiç olmazsa özenir bözenir ya.

Geçmişte olağanüstü hâl yine vardı. O dönemde ben tabip odasında aktivisttim. Olağanüstü hâl bölge valileri bölge dışına sürüyordu ve diyordu ki: “Olağanüstü hâlden aldığımız yetkiyle sizi bölge dışında düşünüyoruz. Git Yozgat’a, Tokat’a ya da başka yere.” İşine son vermiyordu. Siz şimdi bir mesleğin uygulanmasını ortadan kaldırıyorsunuz ve bir gerekçe sunmuyorsunuz, tümüyle keyfiyet. Bu keyfiyet giderek zaten bir tarza dönüşmüş: “Bize muhalefet eden herkes bizim keyfiyetimize göre fişlenir, onunla ilgili bir kısıtlama getirilir.” Bugün hekimlere yapılan şey aslında birçok mesleğe bir sinyal vermektir “Sizin başınıza da gelebilir.” diye.

Şimdi, biz burada konuşurken bizi izleyenler “Ya, hep hekim ve sağlık çalışanlarından söz ediyorsunuz…” 130 bin KHK’li var ve tümü fişleme üzerine. Ya, bu fişlemeyle ilgili kendi kendinize düşündüğünüzde nereden nereye geldiğinizi bileceksiniz.

Bizim bir diğer konumuz, burada bütün bunlar ele alınırken her seferinde biz bu konuyu gerek Demircan’la gerek arkadaşlarla konuştuğumuzda “Ya, buna bir çözüm bulalım, bir çözüm bulalım, bir çözüm bulalım…” Biliyor musunuz, sağlıkla ilgili şiddet yasası konuşulurken sabah altı buçukta şiddet çıktı, şiddete maruz kalındı ve herkes bizimle dalga geçti “Nasıl bu olay oluyor, nasıl bu durumla karşı karşıya geliyorsunuz?” diye.

Şimdi, normalde, Anayasa’ya göre, kişilerin mesleklerini icra ederken, uygularken tümüyle özgür olması lazım. Siz bu özgürlükleri kısıtlarsanız bütün Türkiye’deki özgürlükleri kısıtlamış olursunuz.

Bakın, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Cizre’ye giden ambulansa engel olunduğu için duruşma vardı. Bizim 2 arkadaşımız orada ve Hükûmetin temsilcileri, devletin temsilcileri -az önce görüştüm- cevap verememişler; yani ambulans bir yere gidiyor, ambulansa engel olunuyor. Ya ambulans bize de gelebilir, birçok yere de gidebilir. Sağlık çalışanları yemin ederken, hiçbir zaman, insanların inancına, etnik kökenine, nereden, nasıl geldiğine bakmaz. Tırnak içinde, kendi kendimize tanımladığımız “terör”, kendi kendimize tanımladığımız “fişlemeler” baş belasıdır, herkes herkese bir yafta biçebilir. FETÖ’cüler bunu yaptı, şimdi onlar perişan. Aynı şeyi şimdi siz yapıyorsunuz, inanın yarın siz de perişan olacaksınız. En güzeli, bizim partimizin savunduğu, öteden beri dile getirdiği özgürlüklerdir, hürriyetlerdir, yan yana gelmektir, eşitliktir. Bunu yapmazsak perişan oluruz.

Bir diğeri, şehir hastaneleri. Yani -buna değinmeden edemeyeceğim- bir taraftan Sağlık Bakanlığı gidip bir yer kiralıyor. Bu torba yasada şehir hastaneleriyle ilgili sözleşmeleri on yıl uzatıyoruz, on yıl; bir kriz var zaten, şu anda zaten kendi bütçesini geçmiş, on yıl boyunca uzatıyoruz. Ya bu çok ayıp bir şey. Yani bu yetkiyi kime veriyoruz, bu paralar kime gidiyor, kime peşkeş çekiyoruz? Çünkü sektör gibi düşünüyoruz, onlara bir hizmet yaratmak istiyoruz.

Diğeri üniversitelerle ilgili. Sağlık Bakanlığı… Tekrar burada, torba yasayla getirilen maddelerden biri Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle ilgili; mütevelli heyetini değiştiriyor. Mütevelli heyeti… Karar burada, gösterebilirim, karar Anayasa Mahkemesinde daha önce iptal edilmiş. Tek bir iki cümle değiştirilmiş, bir iki fonksiyonu değiştirilmiş, bunu tekrar değiştirmeye kalkıyorsunuz. Zaten YÖK üyesini siz atıyorsunuz, bakanı siz atıyorsunuz, bakan yardımcısını siz atıyorsunuz, hepsini siz atıyorsunuz, bununla yetinmiyorsunuz, bakanlığın iç işlerine de müdahale ediyorsunuz. Kendi kendinize bir düzenleme getiriyorsunuz. Demek bunun arkasında bir rant var, başka bir keyfiyet var, başka bir plan var. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir maddeyi siz niye değiştiriyorsunuz, getiriyorsunuz? Demek ki Anayasa artık size bağlı, ona göre değiştiriyorsunuz.

Bir diğeri, bütün bu torba yasayla beraber dile getirilen konulardan biri, meslek örgütlerine yapılan budama. Türkiye’de zaten sivil toplum örgütleri bir sıkıntı yaşıyor. “Sivil” dediğimizde de illa buralarında apolet olmayan anlaşılmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum

BAŞKAN – Tabii, sözlerinizi toparlayın Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Sivil… Bazen apolet burada yoktur, daha militanca düşünürsünüz, militarist düşünürsünüz; bazen de tümüyle sivil düşünürsünüz.

Türkiye'nin bugün, en önemli sorunlarından biri demokratik kitle örgütlerinin zayıf ve cılız kalmasıdır ama sizin döneminizde, zaten bu Parlamento binasında bile muhalefete tahammülünüz yok. İnsanlar sosyal medyada bir şey paylaştıklarında kıyamet kopuyor. Türkiye’deki sosyal medya yargılamaları dünyaya örnektir, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı müracaatlar dünyaya örnektir. Birçok örneğe rağmen bu kısıtlamalar devam ediyor. Bunu niçin söylüyorum? Türk Tabipleri Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği gibi örgütlerin, kurumların demokratik mücadelesinde zayıf kalması için, üye sayısının azaltılması için kendi kendinize onların mesleğiyle ilgili yapacağı uygulamalara sınırlama getiriyorsunuz. Düşünün ki bir hekim hem Avcılar’da çalışsın hem Kartal’da çalışsın hem Bursa’da çalışsın hem Çanakkale’de çalışsın; buna yetki veriyorsunuz. Bir mesleği icra etmeyi meslek örgütü belirler, siz denetleyemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın Sayın İpekyüz.

Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Mesleğin nasıl kalacağını, nasıl yapılacağını bunlar belirleyebilir.

Sayın Başkan, konuşacak çok şey var dediğim gibi çünkü sağlık, hepimizi ilgilendiren bir konu. Hepimizin nasıl ki sağlık yemininde “Herhangi bir inanç, etnik kökene -ırka, cinse- bağlı kalmadan” dediğimiz, Hipokrat Yemini’ne bağlı kalan evrensel bir meslek olduğunu dile getiriyorsak evrensel uygulamaların da Parlamentonun, Meclisin görevi olması lazım. Yıllardan beri Türk Tabipleri Birliğinde ve Diyarbakır’da, bölgede bizim dile getirdiğimiz: “Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf olmaz.” Bir deyimdir, özdeyiştir, hekim bir ağabeyimizin dile getirdiği bir deyimdir. Sağlıktan tasarruf tümüyle hastalıklara neden olur, perişanlığa neden olur; özgürlükten tasarruf da esarete neden olur. Umarım, sağlık dolu, özgürlük dolu günlere bir vesile olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İpekyüz.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e aittir.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanımız “İlk yasa olarak sağlıkta şiddet yasasını çıkaracağız.” deyince biz sevinmiştik ama sağlıkta şiddet yasasını sağlıkçıya açlık, sağlıkçıya şiddet yasasına dönüşmüş hâlde görünce karşımızda doğrusu üzüldük.

Komisyon çalışma şartları… Malumunuz, orada on bir saat beklememize rağmen bize söz verilmedi ve bunun üzerine nahoş tartışmalar yaşanmak zorunda kalındı. Konu, paydaşlarına sorulmadı. TTB senelerdir “Sağlıkta şiddet yasası getirilsin.” dedi, onlara sorulmadı, bir oldubittiyle birdenbire karşımızda bu yasayı gördük.

Bu torba yasa kuvvetler ayrılığına da aykırı çünkü burada bu kanunu düzenleyecek olan, bu kanun teklifini hazırlayacak olan milletvekilleri ama biliyoruz ki biz, başka yerlerden geldi bu teklif.

Bu torba yasa, doktorları, mezun olur olmaz açlığa mahkûm eden bir yasa; mezun olur olmaz başına çuval geçiren bir yasa ve iki sene boyunca da ailesinin eline bakmak zorunda bırakacak bir yasa. Bu hekimleri iki yıl meslekten uzaklaştırdığımızda o iki yıl sonra bu yeni mezunlar yeni bilgilerini unutacaklar, o pırıl pırıl beyinler Türkiye’ye faydalı olmak yerine unuttukları o bilgilerle heba olup gidecek. Hani, derler ya “millî servet, millî servet…” Bir hekimin yetişmesi kolay mı? Bir hekim o kadar zorlu sınavlardan, o kadar uzun çalışmalardan sonra ancak hekim olabiliyor. Ama maalesef, siz bunların hiçbirisini düşünmüyorsunuz, düşünmeden, sorgulamadan böyle bir yasayı getirebiliyorsunuz. Siz diyorsunuz ki “Biz düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz, siz de düşünmeyin, sorgulamayın, itiraz etmeyin yoksa en yüksek puanları da alsanız sizi aç bırakırız. Sizi, aynı, Hitler’in Yahudilere yaptığı gibi açlığa mahkûm ederiz. Mussolini’nin faşist korporatist ‘Kim, nerede, nasıl çalışacak?’ denen sistemi gibi kimin, nerede çalışacağına, hangi şartlarda çalışacağına biz karar veririz.” AKP, özetle, tüm muhalefete sindirme harekâtı yapıyor ve cadı avı yapıyor.

Yapılmaya çalışılan, yaşanan haksızlıklara karşı muhalefeti örgütleme kapasitesi olan eğitimli meslek gruplarına karşı bir mesleki soykırımdır. Hekime, eczacıya, doktora, öğretmene, mühendise, mali müşavire, avukata, düşünen herkese yapılan yani özetle, eğitimli meslek gruplarına yapılan bir mesleki soykırımdır.

TTB’nin yetkilerini buduyorsunuz. Hâlbuki Danıştay, daha önce, Sağlık Bakanlığının bir hekimin bir artı iki yerde çalışacağı düzenlemesini iptal etti. Şimdi, bu konuda tek yetkili TTB. TTB’nin de yetkisini elinden aldığınızda bu düzenleme havada kalacak, isteyen, istediği kadar yerde çalışacak. Bir kişi İstanbul’da oturup, Kars’ta ameliyat yapıp, Muğla’da hastasını takipsiz bırakabilecek. Bu düzenleme bir kere halk sağlığına aykırı bir düzenleme.

Teklifin özellikle 5’inci maddesi Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 10 maddesine aykırı bir düzenleme getiriyorsunuz. Bir kanunu görüşebilmek için önce Anayasa’ya aykırı olup olmadığına bakmak lazım ama biz, Komisyonda gördük ki Anayasa’ya aykırılığına bakılmamış, sadece laf olsun diye bir iki kelime düzeltmesi yapılmış. Anayasa’nın 2’nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine bir kere aykırı bu getirdiğiniz kanun teklifi, 5’inci maddesinde düzenlenen devletin temel amaç ve görevlerine, 6’ncı maddesinde düzenlenen egemenlik ilkesine, 10’uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine, 11’inci maddesinde düzenlenen Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine, 38’inci maddesinde düzenlenen kazanılmış haklar ilkesine, 48’inci maddesinde düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyetine, 49’uncu maddesinde düzenlenen çalışma hakkı ve ödevine, 70’inci maddesinde düzenlenen kamu hizmetlerine girme hakkına temelinden aykırı. Yani külliyen Anayasa’ya aykırı bir kanunu burada bize dayatıyorsunuz. KHK’lerle haksız yere atılanlardan 70’i intihar etti ve getirdiğiniz, çıkartmak istediğiniz bu kanunla onlarcası da yine maalesef intihar edecek ve bu vebal, bu kanunu çıkartmak isteyenlerin olacak. Bizim bunu vicdanımızdaki sese kulak verip engellememiz lazım. Bu kadar aykırılığa rağmen bu madde geçerse toplumsal barış, uzlaşı yok olacak. Toplumsal rızanın olmadığı düzenleme uygulanamaz, meşrulaştırılamaz. Terörle mücadele yapmak istiyorsanız biz de bunun yanındayız ama bu, hukuk içerisinde kalınarak yapılır. Yoksa kanunsuz düzenlemelerle terör örgütünün ekmeğine yağ sürersiniz. Binlerce hekim kamudan özele geçecek, kamu hizmetleri de aksayacak. Yani kamudan özele geçen hekimlerin alanları da boşaltılacak.

KHK ihraçlarına yapılan itirazları değerlendirmek üzere kurulan KHK komisyonu yüzde 7’sinin boş yere atıldığını tespit etti. Bu mahkemelere başvurduğumuzda belki bu KHK’lerin yüzde 50’sinin haksız olduğunu göreceğiz. Bu kadar insan, bu kadar masum varken içinde böyle bir düzenlemeye kimsenin hakkı yok.

Bir hekim kolay yetişmiyor ve Türkiye’de bin kişiye düşen hekim sayısı 1,86’yla OECD içerisinde en sondayız arkadaşlar. Bunu rağmen biz olanların da bir kısmını kenara koyacağız, 7 bin kadarını. 7 bin hekim de kenara konulduktan sonra herhâlde bu 1,60’a falan düşecek. En gerideyiz, daha da geriye gitmenin ne âlemi var?

Bakanımız geçen bir konuşmasında “Hekim sayısı açısından oldukça gerideyiz, istatistikler hekim ihtiyacımızın daha uzun süre devam edeceğini göstermektedir.” diyor. “Terörle mücadele edeceğiz.” diyerek masum hekimleri bu konuda cezalandırıyorsunuz. Doktorların eğitim ve çalışma hakkını gasbediyorsunuz. “Devlette çalışamıyorlar, gitsin özelde çalışsın.” dediniz, şimdi SGK anlaşmalı özelde de çalışamıyorlar. Hastanelerin yüzde 99’u zaten SGK anlaşmalı.

Altı yüz gün çalışma yasağı getiriyorsunuz. Altı yüz gün bu genç hekimleri, pırıl pırıl beyinleri annesinin babasının eline avucuna bakmak zorunda bırakıyorsunuz. Mesleğiyle ilgili hiçbir eylemi, hiçbir suçu, hiçbir cezası yokken, mahkeme tarafından verilmiş hiçbir karar yokken bir bekçinin notuyla, bir kapıcıdan alınan bilgiyle ve daha önce FETÖ’cü olduğu tespit edilen 81 ilin 74’ünün emniyet müdürü FETÖ’cüyken, o kişilerin hazırladığı raporlarla siz bu çocukları, bu gençleri açlığa mahkûm ediyorsunuz.

Cemaate Ankara’yı parsel parsel satan Melih Gökçek iltisaklı değil, yapışık değil ama babası herhangi bir okulda aşçılık yapıyor diye, hamallık yapıyor diye onunla irtibat kuruyorsunuz.

Bunlar bağımsız mahkemelerde suçsuz olacaklar ve yarın bir gün tazminat alacaklar.

Berkin Elvan’ın cenazesine katıldı diye, Özgecan Aslan’ın anmasına katıldı diye, bir sendikanın basın açıklamasına katıldı diye, bir siyasi partinin açıklamasına katıldı diye, Gezi’ye katıldı diye insanları hekimlik yapmaktan alıkoyamazsınız. Hukuk devleti olmaktan çıkışımızın bir kilometre taşındayız, buna müsaade etmemek gerekiyor.

672 sayılı OHAL KHK’siyle “iltisak” kavramını, terör örgütüyle ilişkili yasasını getiren arkadaşlarımız da maalesef FETÖ’yle de yan yana fotoğraf çektiren arkadaşlarınız.

Siz aynı yağmurda ıslananlar, “Dön artık bitsin bu hasret.” diyenler ilişkili değilsiniz de masum, yeni mezun tıp fakültesi öğrencisi, yeni doktor olmuş kişiler mi iltisaklı?

5’inci maddeyle doktorları, 11’nci maddeyle TTB’yi ve 18’inci, 19’uncu maddeyle de Türk Diş Hekimleri Birliğini cezalandırıyorsunuz.

Az önce de söylediğim gibi, bu OHAL kararnamesiyle hukuksuz bir şekilde getirilen o uygulamaları, o fişleri, biz, bir kanun maddesiyle hukuksuz bir şekilde, Anayasa’ya aykırı bir şekilde kalıcı hâle getiriyoruz. Ve bir stadyum dolusu insanı, 7.500 kişiyi -aileleriyle hesapladığınızda 30 bin kişiyi- açlığa mahkûm ediyorsunuz ve hiçbir mahkeme kararı olmadan.

1.500 hekim bu güvenlik soruşturması nedeniyle göreve başlatılmamış durumda. Bunun 850 kadarı yeni mezun, 600 kadarı da eski mezun olmak üzere.

Özdemir Aktan’ı attınız, Profesör Doktor Cem Terzi’yi attınız. Profesör Doktor Cem Terzi onkolojik cerrahtı. Profesör Doktor Zelal Ekinci Kocaeli’de çocuk nefrolojisi ve çocuk romatolojisi profesörüydü ve böbrek hastası çocuklara bakıyordu orada. Türkiye’de altı merkezden birini yönetiyordu ve orada hastalara şifa dağıtıyordu. Ne yaptık? Biz onu attık, SSK’yle anlaşması olmayan bir özelde sadece parası olan zenginlere hizmet verir hâle getirdik, üniversitede kapıdan gelen herkese hizmet veren, o çok nadir bulunan profesörü.

Nursel Şahin… Yine, yoğun bakım hastalarına bakmak için yer bulamadığımız yerde “Sen evde otur, açlıktan öl; hastalar da yoğun bakım bulamadıkları için ölsün.” diyoruz.

Mihriban Yıldırım bugün kapının önünde gözaltına alındı. “Ne yapalım? En iyisi kendimizi yakalım, bunlardan kurtulmanın başka yolu yok.” diyordu, bugün kapının önüne geldi bu haksız yasaya baş kaldırmak için, onu da maalesef arkadaşıyla birlikte gözaltına aldınız.

Bir kadın şiddete uğrayıp KHK’li bir doktora gitse onun raporu geçersiz sayılacak. Düşünebiliyor musunuz, bir çocuk istismara uğrasa, KHK’li bir hekim ona rapor düzenlese onun raporu geçersiz sayılacak. Böyle bir kanuni düzenleme olmaz. İnsanları mağdur etmeye, insanlara sorun yaşatır bir hâle getirmeye hakkınız yok.

Burada KHK öyküleri var, “Akademisyenlerden KHK Öyküleri” Maalesef haksız yere atılan akademisyenlerden birisi Yardımcı Doçent Doktor Filiz Arıöz, “SSPE hastalığı” dediğimiz kızamık nedeniyle felç geçiren çocuklara yönelik yerli ve millî ilaç bulma projesinin bir yöneticisiydi. O kişi maalesef KHK’yle atıldı. Şöyle bir şey yazıyor kitabında: “Öğrencilerimle ilgilenmeyi, yayın yapmayı bırakacak mıyım? Bırakmayacağım elbette, bırakmadım da. Hatta ihraçtan önce gönderdiğim uluslararası bir yayınımın kabul haberi geldi.” Uluslararası yayın haberinin kabulü geldiği gün o yetişmiş öğretim üyesi üniversiteden atıldı. Sadece o mu atıldı? Onun atılmasıyla birlikte orada projeyi yönettiği kişiler de atıldı. Daha sonra da o kişinin ismi çıkmasın diye özel olarak yazı gönderildi, dediler ki: “Uluslararası yayında o kişinin ismi olmasın.” Yaptığı neydi? Bir hastalığa ilaç üretmek ve bu konuda bir çalışma yürütmek. Neden attınız bunu? “Çocuklar ölmesin.” diye bir imza attığı için. Ki imza atmak en pasif eylemdir. Yani bir hekim, bir bilim adamı “Çocuklar ölmesin.” diyecek tabii ki, “barış” diyecek tabii ki, hiçbir zaman için savaştan yana olmayacak.

Eğer gerçekten FETÖ’yle mücadele etmek istiyorsanız -ÖSYM elinizde- soru bankalarında, oradaki ÖSYM’nin bilgi bankasında, kim, hangi sorulara aynı cevapları verdi; siz isterseniz bulursunuz ve o kişilerin nereden soru aldıklarını da tespit edebilirsiniz, gerekli işlemi yapabilirsiniz. Ama sizin derdiniz onları tespit etmek değil, sizin derdiniz muhalifleri cezalandırmak.

17’nci maddeyle üniversitelerin özerkliğini elinden alıyorsunuz. Daha önce Anayasa Mahkemesi demişti ki: “Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olursa özerklik olmaz.” Siz bakan yardımcısını koydunuz o maddeye ve oradan Anayasa Mahkemesini dolanmaya çalışıyorsunuz.

Şehir hastaneleri damga vergisi muafiyeti; itirazımız üzerine müteahhitlerin cebine girecek yüz milyonlarca lira engellenmiş oldu. Böylece -binde 1,89- bu şehir hastanelerinin kiraları üzerinden oluşacak olan damga vergisi vatandaşın cebinde kaldı.

Sağlıkta şiddet yasasıyla ilgili özellikle neoliberal politikaların ortaya çıkmasından sonra -1980’den sonra başladı- Edip Can Kürklü’yle başlayan hekim katliamları AKP döneminde 11 hekim arkadaşımızın katledilmesiyle devam etti ve en son Fikret Hacıosman arkadaşımızı maalesef kaybettik.

Dünün darbecileri sakıncalı piyade yaratıyordu, bugünün darbecileri de sakıncalı hekim yaratıyor. Hekimden darbeci olmaz arkadaşlar. Hekimden darbeci arayacağınıza ellerine silah verdiğiniz o darbecileri doğru düzgün ayıklayın, doğru düzgün siyasi ayakla mücadele için doğru düzgün bir mücadele örgütleyin. Biz Hipokrat yemini etmiş olan hekimler insan yaşamını uzatmak için çalışıyoruz. İnsan yaşamına dair en ufak bir zarar bir hekimden gelmez.

Burada Türk Tabipleri Birliğinin bildirgesi var. 60 tabip odası -her yerde tabip odası yok biliyorsunuz- bir bildiri kaleme aldı. Onları dinlemediniz; onlar, Türkiye’deki hekimlerin yüzde 95’ini temsil eden tabip odaları bu bildiride şöyle diyorlar: “Aşağıda imzası bulunan TTB Merkez Konseyi ve tabip odası başkanları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelecek Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’yle ilgili uyarılarımızı, kaygılarımızı, itirazlarımızı ve beklentilerimizi sizlere bir kez daha iletiyor; söz konusu teklifte hekimler ve sağlık ortamı için telafisi güç, etik dışı olmanın yanı sıra hukukla da bağdaşmayan maddelerin yer aldığını ve bu maddelerin bu hâliyle yasalaşmasının tarihsel bir hata olacağını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.” diyorlar.

“1) Teklifin 24’üncü maddesinde yer alan tedbirler şiddeti önlemek açısından yetersizdir ve sağlıkta yaşadığımız şiddet ikliminin farkına varılmadığının göstergesidir. Neredeyse her yıl bir hekimin ölmesine ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan sağlık ortamındaki şiddetin önlenmesi için yasa maddelerinin caydırıcı niteliğe sahip ceza ve uygulamaları içermesi zorunludur.

2) Teklifin 5’inci maddesinde yer alan hekimlik yapılmasına dair kısıtlama ve yasaklamalar mevcut anayasal hukukumuz, evrensel hukuk normları ve hepsinden önemlisi, hekimliğin esasını oluşturan etik ve tıbbi deontolojik kurallarla bütünüyle çelişen bir içeriktedir. Kaldı ki ülkemizde hekimliğin kimler tarafından ve nasıl uygulanabileceğine dair hukuksal düzenlenmeler açık ve yeterlidir. Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28’inci maddesi ‘Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir.’ denilmektedir.” Siz terör örgütü üyeleriyle mücadele ediyorsanız bu madde sizin bu mücadeleniz için yeterli. Yeter ki siz bu maddeyi kullanmak isteyin ve kullanın.

“Tüm bu gerekçelerle, TBMM’de yasa yapma gücünüzü hukuk, etik, deontoloji ve vicdandan yana kullanmanızı, yeni mağduriyetler yaratmamak için söz konusu yasa teklifini geri çekmenizi ya da uyarılarımız doğrultusunda revize etmenizi talep ediyoruz.” diyor Türk Tabipleri Birliğinin 60 tabip odası.

İstanbul Tabip Odası da vicdanlarınıza sesleniyor, diyor ki: “Öyle değil; bu tehdit hepimize. ‘Benim terör örgütlerine üyeliğim, mensubiyetim veya iltisakım yahut irtibatım yok, beni ilgilendirmez.’ diye düşünebilirsiniz. Öyle değil; bu madde kapsamına alınmanız için herhangi bir yargı kararı gerekmiyor. Sizin terör örgütlerine üyeliğiniz, mensubiyetiniz veya iltisakınız yahut irtibatınız olup olmadığını değerlendirmek tamamen yöneticilerin iki dudağının arasında. Onlar sizinle ilgili böyle bir değerlendirme yaparsa ne itiraz etmeniz ne de dava açmanız mümkün değil. Anında kamudan ihraç edilebilirsiniz ve de SGK anlaşmalı sağlık kurumlarında da çalışamazsınız.” SGK anlaşmalı olmayan kurum özelde yüzde 1 bile değil.

“‘Yok canım, benim terör örgütlerine üyeliğim, mensubiyetim veya iltisakım yahut irtibatım olmadığını herkes bilir.’ diye de düşünebilirsiniz. Öyle değil; bu ülkede terör örgütleriyle hiçbir ilişkisi olmayan aydınların, gazetecilerin, milletvekillerinin, generallerin, hatta eski bir Genelkurmay Başkanının nasıl da terör örgütü üyesi, yöneticisi olarak tutuklanıp hapse atıldığını hepimiz biliyoruz.

‘Ne alaka? Ben hayatımda karakola bile düşmedim.’ diye düşünebilirsiniz. Öyle değil; güvenlik soruşturması engeline takılmanız için hakkınızda herhangi bir gözaltı, yargılama, cezaya çarptırma işlemi gerekmiyor. Doğum yeriniz, etnik kimliğiniz, mezhebiniz, muhalif kimlikli bir akrabanız, okuduğunuz gazete, mahalle bakkalınızın veya apartman görevlinizin sizinle ilgili vereceği bilgi ya da sosyal medyada yaptığınız bir paylaşım bunun için yeterli.

‘O kadar da değil, öyle bir haksızlıkla karşılaşırsam itiraz eder, durumun düzeltilmesini sağlarım.’ diye de düşünebilirsiniz. Öyle değil ama güvenlik soruşturmanız bir kez bir şekilde negatif geldiyse herhangi bir makama başvurarak düzelttirmeniz mümkün değil.” İdare mahkemesine başvurup dava açtığınız durumda da yine “Neden negatif bir sonuç olduğunu öğrenemiyoruz?” diye sorduğunuzda size cevap verilmiyor çünkü sizinle ilgili iddialar mahkemelere dahi sunulmuyor, “Hakkınızda bir fiş var, size de gösteremeyiz.” deniyor. “Ben zaten özelde çalışıyorum, kamudan ihraç edilmeyeceğim için bu düzenlemeler bana uygulanmaz.” diye düşünebilirsiniz ama öyle de değil. Bugün kamuda çalışanlara haksız, hukuksuz olduğu bu kadar açık olan bu yasakları getirenlerin yarına aynı düzenlemeyi özel sağlık sektörünü kapsayacak şekilde genişletmeyeceklerinin hiçbir garantisi yok.

Son olarak “Ben zaten mevcut siyasi iktidarı destekliyorum. Bana bir şey olmaz.” diye düşünebilirsiniz, öyle de değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayınız Sayın Şeker.

Buyurun.

ALİ ŞEKER (Devamla) – Bu ülkede siyasi zeminin her zaman kaygan olduğunu, dünün anlı şanlı mağrurlarının birdenbire nasıl birer mağdura dönüştüğünü hep birlikte izliyoruz. Yarın ne olacağını hiç kimse bilemez.

İstanbul Tabip Odası olarak diyorlar ki: “TBMM’nin gündemindeki bu kanun teklifi sadece şu an KHK’lerle kamudan ihraç edilmiş ya da güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmamış hekimleri değil, hepimizi tehdit ediyor. Yarın bir gün mezun olacak olan hekimleri de tehdit ediyor.”

Bu vicdansızlığa ortak olmayın, 5’inci maddeyi geri çekin diyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şeker.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.11

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Şimdi teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz alan ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Murat Emir görüşlerini aktaracaktır.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısı, önümüze “sağlıkta şiddet yasası” olarak getirildi, öyle tanımlandı ama aslına bakarsanız bu yasa, “sağlıkta şiddet yasası” olarak tanımlanmayı asla hak etmiyor. Neden? Çünkü, toplamda baktığınız zaman 44 maddeden oluşuyor, ancak sadece ve sadece 1 maddesi, sağlıkta şiddeti önlemeye dönükmüş gibi görünüyor. Aslında dönükmüş gibi görünüyor çünkü gerçekte yapılan şeyin sağlıkta şiddeti önlemeye dönük olmadığını hepimiz biliyoruz.

Komisyon çalışmalarında, bu teklifi getirenlere aynen şunu söyledim: Bu teklif öylesine eksik bir teklif ki sağlıkta şiddetin azaltılmasına dönük olarak sağlık emekçilerinin ve ülkemizin, milletimizin istediği, beklediği, talep ettiği hiçbir unsuru taşımadığı için lütfen bunu geri çekin. Yani hiç olmazsa böyle yanlış, böyle eksik bir düzenleme yapacağınıza hiç yapmayın ve insanların aklıyla da, onuruyla da meslek ahlaklarıyla da alay etmemiş olun. Gerçekten de Komisyon çalışmalarında bir miktar sağlıkta şiddetle ilgili düzelme olmuşsa da yine de sağlık emekçilerinin beklediği oranda bir değişiklik yok.

Sağlık alanında her gün şiddete maruz kalıyor sağlık emekçileri. 12 doktor görevi başında, hekimlik yaptığı için katledildi Türkiye’de ve saat başı Türkiye’de 1 doktor, hasta veya hasta yakınları tarafından darbedilirken biz Meclis olarak bu konuya anlamlı, etkili bir çözüm üretebilmiş değiliz. Aslına bakarsanız bunun ciddi bir sorun olduğunu, bir an evvel çözülmesi gerektiğini Hükûmet de biliyor, Parlamentonun bütün aktörleri, bütün parti grupları biliyorlar. 2013’te o zamanki sağlıkta şiddet sorunu iyice ayyuka çıktığı zaman Mecliste bir komisyon kurulmuştu ve bu komisyon çok ciddi çalışmıştı, bir rapor üretmişti. Ve o raporda sağlıkta şiddetin önlenmesine dönük yapılması gerekenler ayrıntısıyla yazılmıştı. Sağlıkta şiddeti sadece bir yasa metniyle düzeltemeyeceğinizi, sağlık alanını bir bütün olarak değerlendirmeniz gerektiğini, hastaların sağlıklı, nitelikli, kaliteli bir sağlık hizmetine olgun koşullarla ulaşmasının sağlıkta şiddetin azaltılmasının temel, asgari şartı olduğunu söylemişti ama bunu duyan olmadı. Şimdi, gelinen noktada sağlık emekçileri ciddi, tutarlı ve gerçekten sağlıkçılara yapılacak şiddeti önleyecek, aklı başında yasalar talep etmektedirler ve buradaki o tek madde, hiçbir şekilde sağlık emekçilerinin de halkımızın da beklentilerini karşılamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifinin ilgiyle izlenmesinin, dikkatle izlenmesinin ve Türkiye’nin son bir haftadır gündeminde olmasının bir diğer temel noktası da meşhur 5’inci madde. Meşhur 5’inci madde neydi? Sonuç olarak, terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı, bir şekliyle ilişkilendirilmiş olan kişilerin çalışma haklarının fiilen ellerinden alınmasıydı.

“Özelde çalışılabilir.” diyor ama aslında bakarsanız Türkiye’de sağlık hizmetinin yüzde 99 oranında alıcısı, Sosyal Güvenlik Kurumudur. Dolayısıyla, bu yapılan şey aslında bir işsizlikti, işinden men etmeydi.

Peki, devletin buna hakkı var mı? Asla yok çünkü zaten eğer anayasal suçlar işlenmişse yani bir hekimin -FETÖ olur, başka bir terör örgütü olur- anayasal bir suç işlemişse, eğer bununla ilgili bir yargı kararı var ise zaten hekimlik yapma olanağı yok, bizim kanunlarımız zaten buna engel oluyor. Ama siz, yargı kararı olmaksızın kimin hazırladığı, kimin yaptığı, hangi ölçütleri kullandığı belli olmaksızın “FETÖ’yle veya bir başka terör örgütüyle mücadele ediyorum.” görüntüsü altında insanları böylesine işsizliğe, açlığa mahkûm ederseniz ağır bir vebale girersiniz, bununla da kalmazsınız, hukuk devletini temelinden sarsmış olursunuz.

Gerçi Komisyon çalışmalarında bu noktada belirli bir olgunlaşmanın olduğunu görüyoruz. Hâlâ ülkemizde toplumumuzun talep ettiği “Bir an evvel bu yasa olgunlaştırılsın, hukukun evrensel ilkelerine de bizim Anayasa’mızın, Anayasa Mahkememizin koyduğu ölçütlere de ve hukuk devletinin ruhuna da uygun eşitlikçi bir yasa hâline getirilsin.” beklentimiz var. Bu çalışmaların yürütüldüğünü büyük bir mutlulukla görüyorum.

Aslına bakarsanız bu teklifteki birçok madde, bizim de diğer muhalefet partilerinin de ve AKP Grubunun da katkılarıyla ya geri çekildi ya da olgunlaştırıldı. Aslında bunun için AKP Grubuna da bir teşekkür etmekte de yarar görüyorum. Ama değerli arkadaşlar, 5’inci madde açısından baktığımız zaman hâlâ gideceğimiz bir yol var, şu hâliyle 5’inci madde kabul edilebilir değildir ve şu hâliyle de haksız hukuksuz ve “iltisak”, “irtibat” gibi kimsenin anlamadığı, kimsenin bilmediği ölçütlerle insanların açlığa mahkûm edilmesi asla ve asla kabul edilemez.

Bir diğer nokta, güvenlik soruşturması. Bakınız, güvenlik soruşturması aslında bizim 657 sayılı Kanun’umuzda çok açık. Evet, bir devletin tabii ki istihbaratına, güvenlik örgütüne, polisine, askerine veya kritik bilgileri elinde bulunduran, bilen, araştıran kurumlarına elbette ki olağanın üstünde bir değerlendirme yapma ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç anlaşılabilirdir. Ama mesleğe yeni başlayacak bir hekime “Güvenlik soruşturması yaptım ben sana ve senin hekimlik yapmanı uygun görmüyorum.” demek, aslında bakarsanız onu mesleğinden menetmektir. Çünkü hekimler, okullarını bitirdikleri anda, çok büyük oranda, ihtisas yapmak üzere kendilerini hazırlamışlardır, mesleklerine kendilerini hazırlamışlardır, bir an evvel sağlık ocaklarına gidip birinci derece sağlık hizmetini verip hastalarıyla buluşmak, hastalarına şifa dağıtmak üzere kendilerini motive etmişlerdir. Şimdi bu kişilere ne olduğu belli olmayan, kimin yaptığı belli olmayan, hangi ölçütleri kullandığı belli olmayan bir sorgulama sonucunda “Sen güvenlik soruşturmasından geçemedin, dolayısıyla doktor olamazsın, kamuda çalışamazsın.” demek, çok büyük bir haksızlıktır.

Bakın, her zaman söylediğimiz, terör örgütleriyle mücadele edeceksiniz, elbette edeceksiniz. Biz zaten terör örgütleriyle mücadelede Hükûmetin her zaman yanında olduk, her zaman istenen desteği verdik ama terör örgütleriyle mücadele etmenin biricik yolu, biricik sınırı hukuktur. Hukukun dışına çıkarsanız terör örgütünden de bir farkınız kalmaz. Zaten bugün, aslında, FETÖ’yle mücadelenin zaman zaman göstermelik olduğu, zaman zaman aksadığı, zaman zaman FETÖ borsalarının kurulduğu -bakın, bu kelime bana ait değil, AKP Grubundan bir milletvekiline ait- parası olanın kurtulduğu, parası olmayanın, tutuklandığı, parası olmayanın, mesleğine başlatılmadığı ama para karşılığında bütün soruşturmalardan azat edildiği Türkiye'nin bir gerçeğidir.

Bakınız, siyasi ayak orada duruyorken dokunulmamış, onun dışında, ciddi bir yargılama yapılmamış, yargılama süreçleri uzatılmış, FETÖ’nün delillendirilmesinde, terör örgütünün büyütülmesindeki o delillendirilmesinde etkili çalışmalar yapılmamış, bugün bunların hiçbiri yokken bir kılıç gibi kamu çalışanlarının ve sağlık çalışanlarının önünde tutuyorsunuz ve böylelikle de insanları, doktorları çalışma hakkından menetmiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, sürem kısalırken bu kanun teklifiyle ilgili çok önemsediğim bir noktaya daha değinmek isterim. Bakın, Komisyon çalışmaları etkili yapılmadı. Gerçi, daha önceki dönemlere baktığımız zaman, Komisyon çalışmaları sırasında da Genel Kurul çalışmaları sırasında da bütün milletvekillerinin ve grup başkan vekillerinin ve elbette Komisyon Başkanının olumlu katkılarıyla bu yasa teklifi olgunlaştırıldı -biraz önce teşekkür ettim- ama çok daha fazlası yapılabilirdi. Mesela, organ nakliyle ilgili 2 madde var. “Bu maddeler için kimden görüş aldınız?” dediğimiz zaman hiçbir cevap alamıyoruz. Oysa Türkiye'nin yüz akı bilim adamları, yüz akı merkezleri var, onlardan görüş alınmamıştır. Mesela, Türkiye'nin organ turizmine dönük bir yasaklamasının Türk hukukunda olmaması bir eksikliktir. Aynen organı saklayan, alan, ticaretini yapanın suçlanması gibi, organ turizmi de mutlaka bu yasanın içine dercedilmeliydi değerli arkadaşlar.

Tabii, sürem bittiği için devam edemiyorum ama burada yapılması gereken, ülkenin beklediği, doktorların beklediği, şiddetin olmadığı, sağlık alanının barış içerisinde yaşatıldığı, herkesin nitelikli, kaliteli, ulaşılabilir sağlık hizmetine ulaştığı ve çok daha önemlisi, gencecik doktorların çalışma hakkının gasbedilmediği, onların da sağlıklı bir biçimde, sağlıklı bir ortamda nitelikli bir sağlık hizmeti vermek üzere görevlerinin başında olduğu, hastalarına şifa dağıttığı bir Türkiye’yi hep beraber kurmayı umuyorum ve bunun için de bu teklifte hâlâ eksiklik vardır, hâlâ yol yakındır. Özellikle 5’inci maddede de herkesi olgun bir şekilde bu teklife katkı vermeye davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.

Şahıslar adına ikinci söz Konya Milletvekili Abdullah Ağralı’ya aittir.

Buyurun Sayın Ağralı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; tasarının geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 2003 yılından itibaren AK PARTİ hükûmetleriyle uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 1’inci fazında yeni hizmet modelleri geliştirilmiş, sağlık hizmetlerine erişimin önündeki engeller kaldırılmış, hakkaniyet temelli, evrensel kapsayıcılığı hedefleyen uygulamalar hayata geçirilmiştir. Dünyayla kıyasladığımızda bugün en geniş sağlık güvencesini sağlayan ülkeler arasındayız.

Dünyada toplumun tüm sağlık sorunlarını tam olarak çözmüş, sağlık çalışanlarının, hasta ve hasta yakınlarının beklentilerini tam olarak karşılayan bir sağlık sistemine rastlamak mümkün değildir. Sağlık alanında yapılan her sorunun çözümü, başka sorunların habercisi olmaktadır. Artan nitelikli sağlık hizmetleri ve diğer etkenlerin varlığıyla artan ortalama yaşam süreleri, beraberinde yeni kronik hastalıkların ortaya çıkmasını, yeni terapi ve rehabilitasyon araçları ihtiyacını doğurmuştur. Belki de bu manada, dün yarasına merhem olması beklenilen hasta profili bugün çok başka bir profil olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde hastaların kısa sürede tedavi olduğu, evinde nitelikli sağlık hizmetini ücretsiz olarak aldığı bir durumu ortaya çıkarmıştır. Sağlık alanındaki bu değişimin ve dönüşümün toplum hayatına belirgin bir etki yaptığını görmekteyiz. Sağlığın toplumu mobilize etme pozisyonunu ve siyasete etkisini hep beraber müşahede etmekteyiz.

Yakın zamanda, sıra kapmak için gece yarısı hastaneye giden hasta ve hasta yakınlarını, hastane kuyruklarında sıra beklerken düşüp hayatını kaybeden emeklilerimizi, yine ilaç alabilmek için yapılan mücadeleleri, sosyal güvenlik hastanelerinde gazete kâğıtlarına sarılı sayılı ilaçların verildiğini, doktorsuz sağlık kuruluşlarını, yeterli sayıda poliklinik, muayene odası olmamasından kaynaklanan, haftada bir gün de olsa hastasını muayene etmek için yer arayan doktorların, yine parası ve sosyal güvencesi olmayan hastalara hastane acillerinde bakılmadığı, ödeme gücü olmadığından rehin alınan hasta, rehin alınan cenazelerin olduğu bir dönemden geldiğimize inandırmak bile bu dönemde zor hâle gelmiştir. Hangi model ve sistemi geliştirirsek geliştirelim sağlıkta “Hastalık yoktur, hasta vardır.” ilkesi her zaman belirleyici olmuştur ve sistem geliştirmeyi zorlaştırmıştır. Daha iyi bir gelecek için sağlığın geliştirilmesi ve daha sağlıklı bir hayat için uluslararası alanda ülkemizin gücünü ve potansiyelini harekete geçirecek sınır ötesi sağlık hizmetlerini ve sağlık turizmi konusunu konuşur hâle gelmek sağlıkta dönüşümün bir neticesidir. Bütün bu zorlu sağlık hizmetlerinin sunumunda aynı organizasyon içerisinde insan odaklı sağlık çalışanları, hasta ve hasta yakınlarının memnuniyetini optimize etmeye çalışmak takdir edersiniz ki kolay olmamaktadır. Sağlık çalışanlarının özverisiyle bugün bu nitelikli sağlık hizmetlerini sunmaktayız.

Üzülerek söylemek gerekirse sağlık kurumlarımızda neredeyse her hafta vicdanları yaralayıcı şiddet olaylarının yaşandığını görmekteyiz. Bu olaylar bir anda ülke gündemine oturmakta ve anında televizyon, gazete ve sosyal medyada yoğun bir şekilde tartışılmakta ve çözüme yönelik öneriler beyan edilmektedir. Tüm sektörlerde olduğu gibi, sağlık çalışanlarına şiddet, verilen sağlık hizmetlerini aksatmakta ve sağlık çalışanlarını derinden etkilemektedir.

Sağlıkta şiddet yalnızca ülkemize özgü bir durum olmayıp dünyanın hemen her tarafında benzer olaylarla maalesef karşılaşmaktayız. Tüm dünyada sağlık hizmetlerinde yaşanan şiddet sorunu genel olarak; bir, sağlık sisteminden kaynaklanan sebepler; iki, sağlık personelinden kaynaklanan sebepler; üç, hasta ve hasta yakınlarından kaynaklanan sebepler şeklinde kategorize edilmektedir. Bu kapsamda tüm dünyada sağlık kuruluşlarındaki kapasitenin artması, teknik altyapı eksiklikleri, uzun randevu ve bekleme süreleri, olumsuz çalışma mekânlarının hasta ve hasta yakınlarının stres düzeyini arttırdığı, performans uygulamalarının getirdiği iş yükü, sağlık personeli sayısının yetersizliği nedeniyle yaşanan aksaklıklar, kurumlarda şiddet konusunda erken uyarı sistemlerinin olmaması, yine bazı sağlık çalışanlarının hasta ve hasta yakınlarıyla sağlıklı bir iletişim dilini kullanamaması, güvenlik personelinin şiddet konusunda yeterince eğitime alınmaması, yine panik hâlinde acil servislere müracaat eden hasta ve hasta yakınlarına ayrıntılı izahın yeterince yapılamaması, hasta ve hasta yakınlarının sağlık çalışanlarına karşı bazen anlayışsız davranışları, yine, işlerini bir an önce bitirip gitme kaygısıyla sağlık çalışanlarına kötü davranılması ve bazen de maalesef, hasta ve hasta yakınlarının hekimden yasal olmayan taleplerde bulunmaları gibi sebepler ve bu uygulamalar sağlıkta şiddetin başlıca sebepleri olarak görülmektedir.

Ülkemizde sağlıkta şiddetin azaltılması konusunda, şiddete konu olan bu sebepler AK PARTİ hükûmetleri döneminde telafi edilmeye çalışılmıştır.

Bu kapsamda, beyaz kod uygulamasına geçilmiş, hastanelerde güvenlik tedbirleri artırılmış, sağlık hizmeti sunumunun yapıldığı mekânların fiziki ve teknik eksikleri giderilmiş, nitelikli sağlık tesislerine kavuşturulmuştur.

Sağlık çalışanlarına karşı şiddetin önlenmesi açısından bir başlangıç olması adına bu teklifi önemsiyoruz.

Yine, bu teklifle, tüp bebek uygulamalarının kapsamı genişletilmiş, nesebin korunmasına yönelik aykırı davranışlara yaptırımlar getirilmiştir.

Yine, bu teklifle, terör örgütü üyeliği sebebiyle kamu görevine alınamayan tabip ve diş tabiplerinin özel mesleki faaliyetlerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.

Bu teklifle, tütün ürünlerinde markanın ve ambalajın cezbedici özelliği ortadan kaldırılmış, kapalı dolaplarda, kişilerin doğrudan ulaşamayacağı, göremeyecekleri şekilde satışa sunulmalarıyla tütün kullanımının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

Bu çerçevede, kanuni düzenlemeyi gerektiren alanlar Komisyonumuzda görüşülmüş, yaklaşık altmış saate yakın tartışmalar neticesinde, kanun teklifi Genel Kurulda görüşülmek üzere gönderilmiştir.

Şimdi, bazı değerli konuşmacı arkadaşlarımızın belirttiği gibi, sanki AK PARTİ hükûmetleri döneminde hekimlerin elleri kelepçeleniyor ve açlığa mahkûm edildiği düşünülüyor.

Sağlık Bakanlığının toplam verilerine baktığımızda, ülkemizde 183.847 hekim çalışmakta, bunların yaklaşık 27 bini özel sağlık kuruluşlarında çalışmaktadır.

İlgili kanunun 12’nci maddesi, yine, hekimlerin mesleklerini nerelerde icra edeceğini tanımlamaktadır.

Şimdi, bu yasa teklifiyle ilgili konuştuğumuzda, 15 Temmuz ihanetini ve 15 Temmuz ihanetinin sonuçlarını unutmamak lazım. Evet, sağlık çalışanlarını korumak hepimizin görevi ama görevlerini suistimal eden, sahte raporlarla, sahte sorularla bu sağlık hakkını suistimal eden hekimlere karşı da bu düzenlemenin yapılması kaçınılmazdır.

Yine, kendi şahsi kanaatimi belirtmek istiyorum. Değerli konuşmacılar hastanelerin verimliliğini, borç yükü altında olduğunu ifade ederken aslında birtakım çelişkili konuşmalar da beyan etmişler. Tabii ki hasta-hekim ilişkisi bir müşteri ilişkisi değildir, hastaneler kâr zarar eksenli organizasyonlar değildir ama gelir gider dengesinin kurulduğu modern işletmeler şeklinde yönetilmelidir.

Yine, ifade edilen düzenlemelerde yapboz tahtası hâline getirilmiş sağlık sisteminden bahsedildi. Sağlık işletmeleri, sağlık organizasyonları yaşayan bir canlı organizma gibi; her gün değişik ihtiyaçlara cevap verecek şekilde çalışma yapmamız gerektiği kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulda görüşülecek konuların ülkemiz ve sağlık çalışanları için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağralı.

Değerli milletvekilleri, sisteme giren milletvekili olmadığı için soru-cevap işlemi yapılmayacaktır.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime üç dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.12

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için 14 Kasım 2018 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.15



(x) 12 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.