TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           11’inci Birleşim

                                                                                        30 Ekim 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 57’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, 23-30 Ekim PTT Haftası’na ve Adana’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, tarım üreticilerine iyi tarım ve organik tarım desteğinin bu sene ödenmemesi konusunda Tarım ve Orman Bakanlığına talimat verilip verilmediğini Maliye ve Hazine Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emeklilikte yaşa takılanların haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ve ülkenin marka değerini artıran projelere devam edildiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

 

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, TBMM Başkanlık Divanının millet adına Hükûmete kamu ürünlerinde yüzde 10 indirim yapma çağrısında bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Hatay’ın Erzin ilçesinde doludan etkilenen narenciye çiftçisinin mağduriyetine ve Marmarabirlik’in, TARİŞ’in, Hükûmetin zeytin konusunda tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi kırsalındaki operasyonda donarak şehit olan Mersinli hemşehrileri Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ile Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen’e ve bütün şehitlere rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Millî Emlak Genel Müdürlüğünün hangi gerekçelerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandığını, iş ve işlemlerin vatandaşların taleplerini karşılamadaki önemine dikkat edilip edilmediğini, bu değişikliğin neler getirdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 12.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanının “Zaman içerisinde demokrasinin dönüşmesiyle bazı insanlar başka dersler almak isteyebilir.” ifadesi gereği demokrasinin ülkeye ne zaman geleceğini Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, fahri Kur’an kursu hocalarına, imam-hatiplere, müezzin-kayyımlara ve Kur’an kursu öğreticilerine ne zaman 4/B kapsamında kadro verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve aziz şehitleri rahmetle andığına  ilişkin açıklaması

15.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, turizm politikalarının turistin sayısal çoğunluğuna endeksli olmaması gerektiğine ve dünyanın en çok ziyaret edilen kentlerinin başında gelen Antalya’nın hak ettiği payını alamadığına ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü tebrik ettiğine, 2016’da temeli atılan İzmit-Kandıra duble yolun hâlâ bitirilemediğine, 27 Ekim cumartesi günü meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden Gökkaya ailesine Allah’tan rahmet dilediğine ve ölüm yolu olarak anılan bu yolun bitirilmesi gerektiğine, 30 Ekim Kars’ın 98’inci kurtuluş yıl dönümünü kutladığına, 29 Ekim Necmettin Erbakan’ı 92’nci doğum yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünün vatan sathında büyük bir coşkuyla idrak edildiğine, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kurucu kahramanları rahmetle andığına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağına, 29 Ekim İstanbul Havalimanı’nın açılışının hayırlı olmasını temenni ettiğine, yatırımların önemli olduğuna ama verimli olması için üretimle  desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Türkiye’nin ihtiyacı olanın demokrasi, adalet, demokratik anayasa olduğuna, demokratik cumhuriyet için Meclisin rol alması gerektiğine, üçüncü havalimanının işçi mezarlığına döndüğüne, iş sağlığı ve güvenliği talep eden 31 kişinin hâlâ tutuklu olduğuna dolayısıyla orayı bir zafer anıtı olarak değerlendirmenin gerçeğe uymadığına ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü kutladıklarına, bir geleneği yıkmaya çalışarak cumhuriyet resepsiyonunu İstanbul’da kutlama kararı alanların maksadının anlaşıldığına, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ve dünya liderliğine soyunanlara 29 Ekim 1923’te zaferini taçlandıran Türkiye'nin tek dünya liderinin önünde saygıyla eğilerek meydan okuduklarına ilişkin açıklaması

 

20.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü kutladığına, cumhuriyetin doksan beş yıllık tarihinin gözden geçirilmesi gereken derslerle dolu olduğuna, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere şehitleri rahmetle andığına, 29 Ekim Necmettin Erbakan’ı 92’nci doğum yıl dönümünde minnetle yâd ettiğine, 29 Ekim-4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, asıl sıkıntının Anayasa’nın değiştirilerek ülkeyi yöneten bakanların siyasi sorumluluğunun ve Meclisin siyasi denetimine tabiiyetinin ortadan kalkması olduğuna ilişkin açıklaması

24.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, cumhuriyeti hediye eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere millî mücadele kahramanlarını saygıyla andığına, 27 Ekimde İzmir’de çeşitli büyüklüklerde deprem meydana geldiğine ve alınan önlemlerle ilgili bakanlıklardan bilgi talebinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

28.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi kırsalındaki operasyonda donarak şehit olan uzman çavuşlar Ferruh Dikmen ile Asım Türkel’e Allah’tan rahmet, Mersinlilere başsağlığı dilediğine, 24-25 Ekim tarihlerinde Mersin’de yaşanan dolu, fırtına ve hortum nedeniyle zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileklerini sunduğuna ilişkin açıklaması

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Meclis başkan vekillerinin Mecliste grubu bulunan bütün partilere adil şekilde yaklaşmayı kendilerine şiar edindiklerine, İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde konuşurken sözünün kesildiğine ancak AK PARTİ grup başkan vekilinin konuşma süresinin uzatıldığına ilişkin açıklaması

32.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin  tekraren açıklaması

35.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın sataşma nedeniyle yaptğı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba’nın, Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, usulün her zaman esastan önde geldiğine ve süresi içinde komisyonda görüşülmemiş bir OHAL KHK’siyle ilgili soruların Komisyon tarafından cevaplandırılmasının esasa aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan “Parlamenterler ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar” konulu üst düzey konferansa katılıcak heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/52)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Sırbistan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Zarko Obradovic'in vaki davetine icabetle Sırbistan'a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/53)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkanvekili ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, hipotermi tanısı konularak hayatlarını kaybettikleri açıklanan Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ile Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen’in şehit olduğu olayın detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 30/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran ve arkadaşları tarafından, hasta mahpusların yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 9/10/2018 tarihinde,Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, jeotermal santrallerinin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/123) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 6 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 1'inci sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 30 Ekim Salı, 31 Ekim Çarşamba ve 1 Kasım Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 30 Ekim Salı günkü birleşiminde 6 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin birinci bölümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasına; 31 Ekim Çarşamba günkü birleşiminde de görüşmelerinin tamamlanmasına; İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olmasına; 1 Kasım Perşembe günkü birleşiminde 3 sıra sayılı 2017 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu’nun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın Milletvekili Rıza Posacı’nın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı açıklamasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6)

 

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, yaşanan iki durum arasında benzerlik varsa kıyas yapılabileceğine ancak farklı bir durumun söz konusu olduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, teklifin komisyonda görüşülmemesi hâlinde doğrudan Genel Kurulda görüşüleceğine ve bu sonucu kabul etmiş olan Komisyonun da sorulara cevap verebileceğine ilişkin konuşması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığının temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/1805)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığının temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/2155)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Strateji ve Bütçe Başkanlığı internet sitesinden Atatürk fotoğrafının kaldırıldığına dair iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/2181)

4.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, TBMM tarafından gerçekleştirilen çeşitli harcamalara ve tasarruf tedbirlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/2825)

5.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, Katar Emirinin satışa çıkardığı VIP uçağın satın alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/3479)

6.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Katar’dan satın alındığı iddia edilen Boeing 747-8 model uçağa ve devlet filosuna tahsisli uçaklara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/3480)

7.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın, Cumhurbaşkanlığınca yapılan 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonuna ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/3693)

8.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, 27. Yasama Dönemi’nde Başkanlığa sunulan yazılı soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4014)

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurul oturma planı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4015)

10.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, gazetecilerin TBMM’ye girişlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4016)

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 703 sayılı KHK kapsamında mülga Başbakanlıktan atanan 4/D kadrosundaki personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4017)

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, milletvekili sayısındaki değişiklik kapsamında TBMM’de yapılan tadilatlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4018)

13.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, 703 sayılı KHK kapsamında mülga Başbakanlıktan atanan 4/D kadrosundaki personele ve kadroya geçirilen taşeron işçilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/4515)

 

 

 

30 Ekim 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 57’nci Yıl Dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Yeneroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun, Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 57’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama on yıllar önce yaşanmış bir hayat hikâyesiyle başlamak istiyorum.

“Almanya’ya giden işçiler hazır olun.” anonsu yapılıyordu; birbirine sarılanlar, ağlayanlar… Ardından, ikinci ve son anons. Anne, baba ve bir de 1 yaşına yeni basmış bir bebek. Anne Almanya yolcusu, adı Besime; 21 yaşında. Bebek annesinin kucağında, ayrılış öncesi son dakikaları. Genç anne yavrusunu emzirmeye başlıyor. “Trene binin, kalkma zamanı gelmiştir.” duyurusu yapılınca, Besime evladını doyasıya koklar, hem kendisi ağlar hem de bebeği. Onu bırakmak istemez. Baba zorlukla bebeği annenin kucağından alır, Besime, çevresindekilerin yardımıyla trene bindirilir. Adam, kucağındaki bebekle trenin arkasındaki rayların üzerinde oturur, hıçkıra hıçkıra ağlar. Tren gözden kayboluncaya denk birbirlerine bakarlar.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 57’nci yıl dönümü, bugün vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. Biraz evvel yıllar önce Almanya’ya giden Besime’nin etkileyici hikâyesini sizlerle paylaştım. Elli yedi yıl önce, 1961 yılında İstanbul’un Tophane semtindeki İşçi Bulma Kurumunda başlayan sayısız hikâyelerden sadece birisi bu. Bir iş kurmak, traktör veya ev alacak kadar para biriktirip geri dönme hayaliyle Almanya’ya giden ilklerin hikâyesi. Bugün vesilesiyle hepsini saygı ve muhabbetle anıyor, ahirete intikal edenlere Yüce Rabb’imden rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Almanya’da Türk toplumu birçok alanda varlık gösterebiliyorsa bu, günlerce yapılan yolculuklar, yabancı ortamlarda yaşanan zorluklar, verilen uğraşlar ve ortaya konulan başarı hikâyeleri neticesinde olmuştur. Bugün Almanya’da toplam nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan 3 milyonu aşkın insanımız bulunmaktadır. Yaklaşık 600 bin öğrencimiz öğrenim görmekte, yaklaşık 500 bin kişinin çalıştığı 100 binin üzerinde işletme 50 milyar avroluk bir ciroyla ülkelerimiz arasında ekonomik iş birliğinde de önemli rol oynamaktadır. Fakat ne yazık ki ırkçı ve yabancı düşmanlığının artması ve aşırı sağın siyasette güç kazanması son yıllarda vatandaşlarımızın günlük yaşamlarını ve ikili ilişkilerimizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Aşırı sağın yükselmesinin neticesinde temel haklar üzerinde çoğunlukçu baskının artmasıyla bizlerin de onlar nezdinde sorumlulukları artmaktadır.

Öte yandan 8 canımızın ölümüne sebep olan ırkçı terör örgütü NSU davasının, destekçileri açığa çıkarılmadan ve iç istihbarat dairelerindeki destekçileri deşifre edilmeden bu yaz faillere verilen yetersiz hapis cezalarıyla sonuçlandırılması kurumsal ırkçılık meselesinde siyasal ve toplumsal olarak gerekli derslerin alınmadığını ortaya koymaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun tüm vatandaşlarımız bizim ayrılmaz bir parçamızdır. Bu çerçevede, çok değerli milletvekillerimiz, geçmişte hayali bile kurulmayan birçok çalışmalar, Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi “Nerede bir vatandaşımız varsa biz oradayız.” ilkesiyle uygulamaya geçirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yurt dışı Türkleri ilgilendiren konularda Dışişleri Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı başta olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yunus Emre enstitüleri ve birçok bakanlığımız ve bağlı kurumları hizmet üretmektedir. Ancak, yüce Meclisimizde bu kurumlara yönelik denetim fonksiyonunu ifa eden bir mekanizma yoktur.

Yurt dışında 6 milyon insanımız aynı zamanda ana vatanla güçlü bağlarını muhafaza etmek istemektedir. Bu alana yönelik ilgili kurumlarımızca yürütülen çalışmaların yüce Meclisimiz tarafından denetlenmesi ve takip edilmesiyle birlikte yurt dışı vatandaşlar politikalarının Meclis gündeminde de öncelikli bir yer edinmesi büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple, yeni bir ihtisas komisyonu olarak Yurt Dışı Türkler Komisyonunun tüm siyasi partilerin desteğiyle en kısa zamanda kurulacağını ümit ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu düşüncelerle elli yedi yıldır Almanya ile ülkemiz arasında köprü kuran…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA YENEROĞLU (Devamla) - …ve zorunlu göç tarihinde karşılaştıkları güçlüklere göğüs geren vatandaşlarımıza şükranlar sunuyor, Genel Kurula çalışmalarında başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Cumhuriyet Bayramı hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

KADİM DURMAZ (Tokat) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bugün cumhuriyetin 95’inci yıl dönümü sebebiyle söz almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet; zaferdir, kurtuluştur, barıştır, bayraktır, hürriyettir. Cumhuriyet; demokrasidir, adalettir, inançtır, gençliktir. Cumhuriyet çocuklardır, kadınlardır, topraktır, vatandır.

29 Ekim yalnızca bir tarih değil, Kurtuluş Savaşı’yla başlayıp Lozan’da devam eden, yüreği bağımsızlık ateşiyle dolu bir halk için yazılan destandır. 24 Temmuzda, İsmet Paşa cephede verdiği inançlı, kararlı mücadelenin belki daha zorunu Lozan sokaklarında veriyordu, can güvenliği de yoktu. Lozan’da tam bağımsız Türkiye'yi kabul ettirdi, Türk Bayrağı Lozan sokaklarında dalgalandı. Yeni Türkiye devletinin kuruluşu tarihin kütüğüne ilk kez o gün tam bağımsız olarak kaydedildi. 29 Ekim günü cumhuriyetin ilanı için Mecliste, Gazi Mecliste bütün eller havaya kalktı, Anayasa değişikliği 20.30’da 158 üyenin tamamının oyuyla “Yaşasın cumhuriyet!” nidalarıyla kabul edilerek Türkiye artık bir cumhuriyet idaresine kavuştu. İşte, biz bu nidalarla kurulan cumhuriyetin Meclisinde var olmaktayız. Türkiye'deki tüm şehirler 101 pare top atışıyla bu anlamlı zaferi duyurdu; minarelerin kandilleri yakıldı, bayraklar çekildi, halk coşkuyla sokaklarda “Yaşasın cumhuriyet! Yaşasın cumhuriyet!” diye şehirleri inlettiler.

Biz sadece cumhuriyetin ilan edilişini de kutlamıyoruz, aynı zamanda Lozan’da yazılmış bağımsızlık destanını da kutluyoruz; Kurtuluş Savaşı’nda cephede canla başla savaşan, yoku var eden bir ulusun zaferini kutlamaktayız. Biz bu bayramla sizin satmakla bitiremediğiniz cumhuriyette var olan, ülkemizin her tarafına serpiştirilmiş o cumhuriyetin kazanımlarını da kutluyoruz. Cumhuriyetin simgesi olan ama adlarını bir bir değiştirdiğiniz, içini boşaltmak için mücadele verdiğiniz üniversitelerimizi de kutluyoruz.

Bugün cumhuriyetle ve onun eserleriyle vedalaşmak isteyenler şunu bilmelidirler ki: Cumhuriyet, Büyük Atatürk’ün kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek ve ebediyen yaşayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti, laik ve demokratik anlayıştan taviz vermeden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği, hedef gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine hızla ilerleyecektir. Bugün kurucuları, kurucu değerleri ve kazanımları ne kadar saldırıya uğrarsa uğrasın bu topraklardaki en büyük devrim olan cumhuriyet sonsuza dek var olacaktır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Bir ulus sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.” Bizi bölmeye, ayrıştırmaya çalışanlara inat bir olmaya, aydınlık için, adalet için, hak için, laik cumhuriyet için mücadele vermeye devam edeceğiz.

Atam ve aziz şehitlerimiz, andolsun -ki sizin naçiz vücudunuz toprak oldu ama- bizler emanet bıraktığınız bu büyük eseri, cumhuriyeti ilelebet yaşatacağız ve koruyacağız, korumaya da kararlıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle cumhuriyetin 95’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyor, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve canlarını bu uğurda feda eden şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de minnet ve şükranla anıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz otomotiv sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Tatlıoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Tatlıoğlu…

Sayın Tatlıoğlu, gelecek mi? Var mı? (İYİ Parti sıralarından “Gelecek, gelecek.” sesleri)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, iki dakika ara verelim, hak kaybı olmasın.

BAŞKAN – Peki, arkadaşlar, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Sayın Tatlıoğlu bulunmadığı için Adana’daki çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, 23-30 Ekim PTT Haftası’na ve Adana’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz aldım. Adana’nın çiftçilerinin meselelerine geçmeden önce… Hepimizin bildiği gibi bu hafta PTT Haftası; 23-30 Ekim.

Değerli arkadaşlarım, 23 Ekim 1840 tarihinde kurulan ve yüz yetmiş sekiz yıllık köklü bir geçmişe sahip olan PTT, ülkemizin barış, huzur ve aydınlık yarınları için başta Millî Mücadele dönemi olmak üzere her zaman kritik görevler üstlenerek, kendini yenileyerek önemli hizmetlerde bulunmuş ve bulunmaya devam eden önemli bir kuruluşumuzdur. Vatandaşımıza, yaz kış demeden sıcakta, karda, çamurda hizmet eden, adlarına türküler yakılan postacı kardeşlerimize buradan teşekkür ediyor, geçici işçi pozisyonunda çalışan personelin bir an önce kadroya geçirilerek bu sorunlarının çözülmesini beklediğimizi belirtmek istiyorum. Bu vesileyle, bütün kurum çalışanlarımızın 23-30 Ekim PTT Haftalarını kutlarken hepsine sağlıklı, başarılı, iyi günler dilerim.

Evet, enflasyon, ülkemizde artan hayat pahalılığı insanlarımızın ruh ve beden sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Adanalı çiftçilerimiz de, işçilerimiz, memurlarımız, esnafımız da bundan nasibini almaktadır. Ülke ekonomisini emanet ettiğimiz Sayın Bakan Albayrak, kendilerinin de enflasyonun bu oranda çıkacağını tahmin etmediklerini ifade etmektedirler. Bu ne vahim bir durum değil mi arkadaşlar? Dün açıklanan enflasyon, hepimizin bildiği gibi, TÜFE’de aylık yüzde 6,30; ÜFE’de yıllık yüzde 46,5; aynı zamanda TÜFE’de yıllık yüzde 24,5. Şimdi Adanalı çiftçimiz bu enflasyon karşısında nasıl üretim yapacak, nasıl ürettiği malın karşılığını alacak, bunu sizlerin değerlendirmesine bırakıyorum.

Çiftçilerimizin maliyetleri her geçen gün artmakta. İlaçlara yüzde 80 zam yapılmakta, gübre yüzde 60 zamlı, tohum yüzde 50 zamlı ve ürettiği malın karşılığını da alacağı zaman maalesef çiftçimiz taban fiyat beklediği zaman taban fiyatın zamanında açıklanmaması nedeniyle ikinci bir defa tekrar mağduriyet yaşamakta.

Yani hepinizin bildiği gibi, Adanalı çiftçi tonu 850 liradan malını sattı, buğdayını sattı ama daha sonra bu malı satılan çiftçi tüccara maalesef yem edildi ve tüccar para kazandı, çiftçimiz mağdur oldu.

Yine, sertifikalı tohum kullanım destekleme ücretleri çiftçimize zamanında ödenememekte, hâlâ ödenememekte. Bugün 44 ilimizde hâlâ çiftçimiz sertifikalı tohum desteklemesini beklemektedir. Adanalı çiftçimize gelince… Bu 44 ilimizin içerisinde Adanalı çiftçimiz de var. Bu Adanalı çiftçimizin oradan alacağı 4,9 milyon desteklemesi var, hâlâ alamamış durumda. Şimdi size soruyorum: Desteklemesini gününde alamayan, girdi maliyetleri her geçen gün artan ve devletin bu desteğinden yoksun olan çiftçi bugün kan ağlamakta, maalesef iktidar da buna seyirci kalmakta.

Yine, narenciye üreticilerimize bakıyorum. Narenciye üreticilerimizin de bir Akdeniz sineği sıkıntısı var. Bunun yanında narenciye üreticilerimiz Türkiye genelinde 5 milyon kişiye iş imkânı sağlarken, ton başına 150 lira destekleme beklediklerini ifade etmekteler ama hâlâ bu destekleme çiftçilerimize ödenmemiş durumda.

Yine, Uzak Doğu’ya ihracat yapmak için çiftçilerimiz ton başı 50 dolar destek beklemekte, bu da henüz verilmemektedir.

Ben hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Bülbül…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, tarım üreticilerine iyi tarım ve organik tarım desteğinin bu sene ödenmemesi konusunda Tarım ve Orman Bakanlığına talimat verilip verilmediğini Maliye ve Hazine Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Benim sorum Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak’a. Tarım ve Orman Bakanlığının her sene tarım üreticilerine verdiği iyi tarım ve organik tarım desteği bu sene verilmedi. Ağustos ayında belgelerini teslim eden yaklaşık 45 bin çiftçi mağdur edildi. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak Tarım ve Orman Bakanlığına bu konuda, ödenmemesi konusunda talimat verdi mi, talimat verdiyse niçin verdi? Bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

2.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 95’inci yıl dönümünde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İstiklal Harbi’nin tüm kahramanlarını rahmetle ve minnetle yâd ediyor; 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine doğru emin adımlarla ilerleyen aziz milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı yürekten kutluyorum.

Tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanı olacak ve açılışına dünyanın dört bir yanından üst düzey bir katılımın gerçekleştiği İstanbul Havalimanı, bayram coşkusunu ikiye katlamıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 95’inci yıl dönümünün böyle bir eserle taçlandırılması ve Türkiye’nin dünyadaki en önemli transit merkezlerden biri hâline gelmesi tüm milletimizi gururlandırmıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz sadece havalimanı değil, bir zafer anıtı inşa ediyoruz.” ifadesi de bunun net bir göstergesidir. Bu dev projenin her aşamasında emeği geçen, katkısı olan herkese teşekkür ediyor, daha nice büyük hedeflere hep birlikte yürüme temennisiyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı bir kez daha kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emeklilikte yaşa takılanların haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Emeklilikte yaşa takılanlar konusunda Cumhurbaşkanı kamuoyunu yanlış bilgilendirmekte ve konuyu çarpıtmaktadır. Emeklilikte yaşa takılanlar en az yirmi beş yıl çalışıp prim ödemiş, gün prim sayısını doldurmuş, işsiz kalınca yaş bekleme nedeniyle iş bulamayan, hastalandığında sosyal güvenlik kurumlarından yararlanamayan emekçilerdir. Bu kişiler devlete primini ödemişlerdir. Nasıl ki bireysel emeklilik sisteminde prim dolunca emekli olunuyorsa EYT’li de devlete düzenli ödediği primini geri istemektedir, yeni bir hak istememektedir. Yurttaşın hakkını devlet ve iktidar gasbetmemelidir. Bu bir hak gasbıdır. EYT’li primini ödemiş ve priminin karşılığını istemektedir. Devlet, primleri doğru yönetmediği ve onların haklarını başka alanlarda kullandığı için hakkını isteyen kişileri suçlayamaz. Emeklilikte yaşa takılanların hakları mutlaka verilmelidir.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

4.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ve ülkenin marka değerini artıran projelere devam edildiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 95’inci yıl dönümünü büyük bir coşku ve gururla dünyanın en büyüğü olan İstanbul Havalimanı’nın açılışıyla kutladık. AK PARTİ hükûmetleri olarak, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için dur durak bilmeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kendimize 2023, 2053, 2071 gibi hedefler koyarak güçlü Türkiye'nin temellerini sağlamlaştırdık, sağlamlaştırmaya devam ediyoruz. Dünyanın en büyük asma köprüleri arasında olan Osman Gazi Köprüsü, İstanbul Boğazı’nın altından geçen ve 2 kıtayı birbirine bağlayan Avrasya Tüneli ve yine 2 kıtayı birbirine demir yoluyla bağlayan Marmaray, Boğaz’ın üçüncü gerdanlığını oluşturan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul-Ankara, İstanbul-Konya hızlı tren hatları, Kanal İstanbul ve yine hızlı tren inşaatlarıyla 81 ilimize üniversite ve havaalanlarının açılması gibi ülkemizin marka değerini artıran projeler devam ediyor.

Ülkemizin vizyon projelerle buluşacağı nice 29 Ekimler yaşamak dileğiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyetimizin 95’inci yıl dönümü dün tüm yurtta yapılan törenlerle büyük bir coşkuyla kutlandı. Bu vesileyle aziz milletimizin Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı’mızın kazanılmasına ve cumhuriyetimizin kuruluşuna öncülük eden tüm kahramanlarımızı tazimle yâd ediyorum.

Dün cumhuriyetimizin 95’inci yılına yakışan bir projenin, dünyanın en büyüklerinden olan İstanbul Havaalanı’nın Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışına şahitlik ettik. Ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olsun.

Bazı projeler vardır ki ülkelerin kaderini değiştirir. Cumhuriyet tarihimizin en büyük projelerinden biri olan İstanbul Havaalanı da bu potansiyele ve vizyona sahip mega projelerin başında gelmektedir. Bu projeyle ülkemizin muasır medeniyetler seviyesi üstüne çıkma hedeflerinden birisi daha gerçeğe dönüşmüştür diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

6.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, bana söz hakkını devreden İmran Kılıç Başkanıma çok teşekkür ediyorum.

Dün mimarisi, inşası, işletmesi ve finansmanıyla Türkiye'nin yüz akı, dünyada örnek bir proje olan İstanbul Havalimanı’nın birinci etabı Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıldı. İlk etabı 90 milyon, tüm etapları tamamlandığında 150-200 milyon yolcu kapasiteli İstanbul Havalimanı dünyada eşine az rastlanır bir projedir. Kendi enerjisini üreten, çevreci ve engelsiz bu dev eserin her birimi uluslararası standartların üzerinde son teknolojiyle tasarlanıp inşa edilmiştir.

Eserin yapıldığı yerin eski hâlini çok iyi bilen bir bölge milletvekili olarak diyebilirim ki yapılmış olan bu dünyanın en büyük havalimanıyla sadece atıl ve kötü durumda olan arazimiz değerlendirilmiş değil, aynı zamanda bölgeye ve şehre çok büyük bir katma değer kazandırılmıştır. Yapılmış olan havalimanı yalnız uçakların inip kalktığı bir yer değildir; mimarından, mühendisinden, işçisine kadınlı erkekli 120 bin kişiye istihdam sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topal…

7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, TBMM Başkanlık Divanının millet adına Hükûmete kamu ürünlerinde yüzde 10 indirim yapma çağrısında bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hükûmet enflasyonla mücadele kapsamında özel sektöre çağrı yapmaktadır. Bu kapsamda, bazı ürünlerde yüzde 10 indirim yapılmaktadır. Milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmete kamu ürünlerinde yüzde 10 indirim çağrısı yapamaz mı? Örneğin, halkın bütçesini direkt ilgilendiren elektrik, su, gaz, toplu ulaşım, hava yolları ücretleri, otoyol, köprü geçişleri gibi kamuya ait hizmet bedellerinde yapılan zamlar geri alınmasa dahi Hükûmetin enflasyonla mücadele kapsamında yüzde 10 indirim yapmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı halkımız adına talep etmelidir. Bu, milletimizin, vekilleri olarak bizlerden beklentisidir. Başkanlık Divanı bu beklentiye cevap vermelidir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal…

8.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Hatay’ın Erzin ilçesinde doludan etkilenen narenciye çiftçisinin mağduriyetine ve Marmarabirlik’in, TARİŞ’in, Hükûmetin zeytin konusunda tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Hatay Erzin bölgesinde narenciyenin olduğu alanlarda ciddi bir dolu yağışıyla karşılaşmış durumdayız. Bölge çiftçisi ürününü tamamen kaybetmiş durumda ama yetmez, aynı zamanda borç ödeme durumu geldiği için büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Derhâl ve hızlıca, önce doludan kaynaklanan zararın giderilmesi ve günü gelmiş olan borçların acilen ertelenmesi gerekmektedir. Çiftçi zor durumdadır.

Yine, hasat mevsimi gereği zeytin hasadı başladı. Zeytinyağı üreticileri ve Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin açıklamalarına göre ürün yüzde 35 az olmasına rağmen ne yazık ki şu anda zeytinin alıcısı yok. Zeytinin geçmişte alıcısı olan TARİŞ ve Marmarabirlik de şu anda hemen hemen zeytin almamaktalar. Zeytin ya dalında ya hasat ediliyor ama ne yazık ki depolarda, ev mahzenlerinde saklanmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Acilen hem Marmarabirliğin hem TARİŞ’in hem de Hükûmetin tedbir alması gerekmektedir.

BAŞKAN – Evet, Sayın Gültekin…

9.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve İstanbul Havalimanı’nın açılışına ilişkin açıklaması

SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, dün cumhuriyetimizin 95’inci yıl dönümünü aziz milletimizle birlikte kutladık. Birlik, kardeşlik ve beraberlik içerisinde daha nice yıllara erişmesini de temenni ediyorum.

Dün aynı zamanda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedeflerinden birisi olan İstanbul Havalimanı’nın açılışını gerçekleştirdik. Aziz milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştüren, modern mimarinin bütün detayları ve teknolojinin tüm imkânları kullanılarak yapılan İstanbul Havalimanı dünyada ses getirecek önemli bir eserdir. Yüreğimizi coşturan, sevincimizi katlayan, heyecanımızı artıran böylesine harikulade bir eser milletimizin onur ve gurur kaynağıdır. Bu eserin yapımında emeği geçen başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bakanlarımıza, genel müdürlerimize, mimarlarımıza, mühendislerimize ve bu eserin isimsiz kahramanları işçilerimize teşekkür ediyorum.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi kırsalındaki operasyonda donarak şehit olan Mersinli hemşehrileri Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ile Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen’e ve bütün şehitlere rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sarıkamış’tan tam yüz dört yıl sonra Tunceli Nazımiye kırsalında yapılan operasyon sırasında Mersinli hemşehrilerim Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ve yine, Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen donarak şehit olmuşlardır.

Bizim Çukurova çocukları soğuğu pek bilmez, bir kısmı karı ilk kez askerde görür. Çukurova’da hafif bir yel estiğinde anası “Üzerine kalın bir şeyler giy.” der ama vatanı, toprağı iyi bilir bizimkiler. “Burada duracaksın.” denildiğinde susar, buz olur; dökülür, kar olur; anıtlaşır, bayrak olur. Velhasıl bizim çocuklar üşürken ama anasının ama milletinin ciğerini yakar. Rabb’im şehadetlerini kabul eylesin. Bütün şehitlerimize rahmet diliyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barut…

11.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Millî Emlak Genel Müdürlüğünün hangi gerekçelerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandığını, iş ve işlemlerin vatandaşların taleplerini karşılamadaki önemine dikkat edilip edilmediğini, bu değişikliğin neler getirdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, parlamenter sistem kaldırılıp yeni bir sisteme geçilirken bilindiği üzere Millî Emlak Genel Müdürlüğümüz Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandığı için sorunları artarak devam etmiştir. Kurumun tarihî geçmişi, oluşan kurumsal hafızanın muhafaza edilmesi, personelin iş ve işlemlerdeki tecrübesi ve halkımıza hızlı, kolay hizmet vermesi için tekrar Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlanması gerekmektedir. Osmanlı’dan günümüze kadar her dönem Maliye Bakanlığı bünyesinde görev yapmış köklü bir kuruluş olan Millî Emlak Genel Müdürlüğü hangi gerekçeler düşünülerek Maliye Bakanlığından alınıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanmıştır? Devlet yönetiminde oluşan kurumsal arşiv, iş ve işlemlerin vatandaşların taleplerini karşılamadaki önemine dikkat edilmiş midir? Bu değişiklik illerde, ilçelerde görev yapan personelin hizmet vermesinde, iş akışında hangi kolaylıkları ya da zorlukları doğurmuştur? Bu konuda bir inceleme, değerlendirme yapılmış mıdır? Millî Emlak Genel Müdürlüğümüzün tekrar eski yapısına kavuşması için hangi tasarrufta bulunulacaktır?

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

12.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanının “Zaman içerisinde demokrasinin dönüşmesiyle bazı insanlar başka dersler almak isteyebilir.” ifadesi gereği demokrasinin ülkeye ne zaman geleceğini Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı geçen gün yapmış olduğu açıklamada zorunlu din dersleriyle ilgili şunu söylemiştir: “Zaman içerisinde demokrasinin dönüşmesiyle bazı insanlar başka dersler almak isteyebilir. Bu bir devlet politikasıdır ve bununla ilgili milletimizin beklentisi bizim için önemlidir.” Din dersleri, Fetullah Gülen’in bu sebeple cennetlik ilan ettiği Kenan Evran tarafından 80 askerî darbesi sonucunda 82 Anayasası’yla zorunlu hâle getirilmiş ve bir devlet politikası hâline dönüştürülmüştür. Anayasa’daki tek zorunlu derstir. Türkçe, matematik anayasal zorunlu ders değildir, sadece din dersleri anayasal zorunlu derstir. Bu ders, Sünni İslam dersi olduğu için Danıştay ve AİHM’ce defalarca mahkûm edilmiştir ama bu mahkeme kararlarının gereği yapılmamıştır. Sayın Bakan “Zaman içerisinde demokrasinin dönüşmesiyle bazı insanlar başka dersler almak isteyebilir.” diyerek hem sorumlu olduğu bir sorunu zamana bırakmış hem de mevcut yönetim anlayışının demokratik olmadığını yani demokrasiyle yönetilmediğimizi itiraf etmiştir. Demokrasi ülkemize ne zaman gelecek? Bakana soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

13.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, fahri Kur’an kursu hocalarına, imam-hatiplere, müezzin-kayyımlara ve Kur’an kursu öğreticilerine ne zaman 4/B kapsamında kadro verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, Diyanet İşleri Başkanlığına son dört yıldır imam-hatip, müezzin kayyım ve Kur’an kursu öğreticileri alınmakta. Bunlar, bulundukları yerlerde muhtarlar tarafından, kaymakamlar tarafından her gün üzerlerine gidildikçe sıkıntılar yaşamaktalar. Dolayısıyla, iyi bir hizmet de verememekteler. Bu fahri Kur’an kursu hocalarımıza, imam-hatiplere, müezzin kayyımlara ve Kur’an kursu öğreticilerine 4/B kapsamında kadro verilmesini ve ne zaman verileceğini özellikle öğrenmek istiyorum.

İŞKUR’dan da imam alma işine son verelim. Diyanet de bu işe bir çekidüzen verirse hayrımıza olur diye düşünüyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

14.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve aziz şehitleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dün cumhuriyetimizin 95’inci yılını kutladık. Cumhuriyet Bayramı yurdun her yerinde coşku ve sevinçle karşılandı. Cumhuriyetin kurucusu, ayrıca ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ebediyete intikal etmiş cumhuriyet kahramanlarımızı, aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, manevi hatıralarını hürmetle yâd ediyorum.

Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Subaşı…

15.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, turizm politikalarının turistin sayısal çoğunluğuna endeksli olmaması gerektiğine ve dünyanın en çok ziyaret edilen kentlerinin başında gelen Antalya’nın hak ettiği payını alamadığına ilişkin açıklaması

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya, doğal güzellikleri, tarihî ve kültürel varlıklarıyla bir turizm kentidir ve dünyanın en çok ziyaret edilen kentlerinin başında gelmektedir. Bu yıl 12 milyon civarında turist geldiğinden söz edilmekte ve yetkililer bununla haklı olarak övünmektedir. Ancak madalyonun başka bir yüzü daha bulunmaktadır. Bu kadar turistin akınına uğrayan kentte konkordatolar ilan edilmekte, çarşıda dükkânlar kapanmakta, lokantalar dâhil birçok esnaf dükkânını devretmeye çalışmaktadır. Turizm Bakanının başarılı bir turizmci, iş adamı ve Antalyalı olması memnuniyet vericidir ama tüm turizm politikalarımız turistin sayısal çoğunluğuna endeksli olmamalıdır. Turist sahillerimizde güneşlenip denize girsin, sembolik bir fiyatla her şey dâhil yesin, içsin, konaklayıp gitsin politikasını aynen sürdüremeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Dünyada turizm kenti ve sakinlerinden tüm doğal ve kültürel varlıklarını, en güzel sahil ve koylarını turizme sunarken payını almayan başka bir örnek yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Türkkan, buyurun.

16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü tebrik ettiğine, 2016’da temeli atılan İzmit-Kandıra duble yolun hâlâ bitirilemediğine, 27 Ekim cumartesi günü meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden Gökkaya ailesine Allah’tan rahmet dilediğine ve ölüm yolu olarak anılan bu yolun bitirilmesi gerektiğine, 30 Ekim Kars’ın 98’inci kurtuluş yıl dönümünü kutladığına, 29 Ekim Necmettin Erbakan’ı 92’nci doğum yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, dün başkent Ankara’da kutladığımız cumhuriyetimizin 95’inci yılını tebrik ederek başlamak istiyorum. Yıkılmış bir devletin küllerinden yeni bir Türk devleti kurup cumhuriyeti bize miras bırakan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.

Doksan beş yıllık resepsiyon geleneğimizi Millî Mücadele’nin başkenti Ankara’dan yandaş müteahhitlerin şantiyesine taşımanızı da buradan bir daha esefle kınıyorum. Dün olduğu gibi bugün de İYİ PARTİ olarak, cumhuriyetimize karşı içeriden ve dışarıdan yapılan tüm saldırılara göğsümüzü siper edecek, Türk devletini muasır medeniyetler seviyesine çıkarma mücadelemizi gündüz oturmadan gece uyumadan çalışarak sürdüreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmit-Kandıra kara yolunda geçtiğimiz cumartesi günü yine acı bir trafik kazası yaşandı. Kandıra’da otomobil ve cipin çarpıştığı trafik kazasında Gökkaya ailesinden aralarında 1’i polis memuru olan 4 kişi hayatını kaybetti, 1’i bebek 4 kişi de yaralandı. Kazada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Cumartesi günü hayatını kaybeden 5 vatandaşımızla beraber bu yolda son bir buçuk yılda meydana gelen trafik kazalarında ölü sayısı ne yazık ki 30’u buldu. Bu kazalarda 100’ün üzerinde vatandaşımız da yaralandı. 40 kilometrelik bu yolun adı artık “ölüm yolu.”

2016 yılında AK PARTİ’li bakanların, belediye başkanlarının birlikte temelini attıkları, 2019 yılında biteceği açıklanan İzmit-Kandıra duble yolu aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen hâlâ bitirilemedi. Ne Ulaştırma Bakanı ne de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bu yolun ne zaman biteceğini açıklamıyor. Ölüm yolu ne yazık ki can almaya devam ediyor. Buradan bütün yetkilileri Kandıra-İzmit kara yolunu, bu ölüm yolunu bitirme konusunda çalışmaya davet ediyorum.

Bugün Kafkasların kilidi, ticaret ve sanatın merkezi Kars’ın 98’inci kurtuluş yıl dönümündeyiz; kutlu olsun.

Dün, eski Başbakanımız ve Millî Görüş Hareketi’nin lideri merhum Necmettin Erbakan’ın doğum günüydü. Kendisi devletimize önemli hizmetlerde bulunmuş önemli bir şahsiyettir. Kendisini rahmetle anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akçay, buyurun.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünün vatan sathında büyük bir coşkuyla idrak edildiğine, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kurucu kahramanları rahmetle andığına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağına, 29 Ekim İstanbul Havalimanı’nın açılışının hayırlı olmasını temenni ettiğine, yatırımların önemli olduğuna ama verimli olması için üretimle desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün tüm vatan sathında büyük bir coşku ve heyecanla cumhuriyetimizin 95’inci yıl dönümünü idrak ettik. Mazisi şanlı zaferlerle dolu büyük Türk milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalist işgal girişimine karşı verdiği istiklal mücadelesinden başarıyla çıkmıştır. Bu başarı, 29 Ekim 1923’te fazilet ve hürriyet rejimi olan cumhuriyetle taçlanmıştır. Türk milletinin istiklal ve istikbal davası, sevdası cumhuriyetin ilanıyla yedi düvele ilan edilmiştir.

Aziz Atatürk’ün Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare olarak tanımladığı cumhuriyet, bağımsız, medeni, bir ve bütün olarak yaşama iradesidir. Cumhuriyet, teslimiyete, acziyete ve esarete verilmiş en kalıcı ve cesur cevaptır. Cumhuriyet tebaadan vatandaşlığa geçiştir. Cumhuriyet Millî Mücadele’nin millî devletle taçlanmasıdır. Cumhuriyet bağımsızlıktır, şehit emanetidir. Cumhuriyet aynı zamanda bir fazilet rejimidir, demokrasiye açılan büyük kapıdır. Destansı mücadelelerle fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerin yetişmesini temin eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurucu kahramanları rahmetle, hürmetle ve minnetle anıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

Sayın Başkan, dün İstanbul’da dünyanın en büyük havalimanlarından birisinin açılışına tanıklık ettik. Adının “İstanbul Havalimanı” olarak açıklandığı bu proje Türkiye’nin ihtiyacı olan bir yatırımdı. Bu yatırım hava yolu taşımacılığında Türkiye’yi dünyanın zirvesine çıkaracaktır. Bu nedenle yeni havalimanının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, bu yatırımda emeğe geçenleri tebrik ve takdir ediyoruz.

Ülkemiz için taş üzerine taş koyana teşekkür ederiz ancak bu yatırımların oluşturacağı ekonomik katma değerin üretimle desteklenmesi gerekir. Yatırımlar önemlidir ama üretimle desteklendiğinde daha verimli hâle gelecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kurtulan…

18.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünde Türkiye’nin ihtiyacı olanın demokrasi, adalet, demokratik anayasa olduğuna, demokratik cumhuriyet için Meclisin rol alması gerektiğine, üçüncü havalimanının işçi mezarlığına döndüğüne, iş sağlığı ve güvenliği talep eden 31 kişinin hâlâ tutuklu olduğuna dolayısıyla orayı bir zafer anıtı olarak değerlendirmenin gerçeğe uymadığına ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün cumhuriyetin 95’inci yıl dönümüydü. 95’inci yıl dönümünde Türkiye’nin ihtiyacı olan demokrasidir, adalettir; etnik, kültürel ve inançsal tüm halkların güvence altına alınacağı demokratik bir anayasadır, demokratik bir cumhuriyet için Meclisin rol almasıdır ancak bu ihtiyaç ortadayken bu yıl dönümünde AKP’nin üçüncü havalimanında yaptığı ihtişamlı açılış bu ihtiyacı elbette ki karşılamamakta.

Biz üçüncü havalimanıyla ilgili çok defa soru önergesi, araştırma önergesi verdik, konuşmalar yaptık. Oranın bir işçi mezarlığına döndüğünü, orada doğa katliamının yaşandığını, oranın âdeta bir rant merkezine, rant alanına dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Resmî rakamlara göre 30, ancak şantiyede çalışan işçilerin beyanlarına, açıklamalarına göre yüzlerce insanın, işçinin hayatını kaybettiği söyleniyor. Açılıştan bir gün önce bile 1 işçi yüksekten düşerek hayatını kaybetti, hâlâ o işçinin kim olduğunu bilmiyoruz.

600 işçi insanca yaşam koşullarında çalışmak için, iş sağlığı ve iş güvenliğini talep ettikleri için gözaltına alındılar. Aralarında sendika başkanları, yöneticilerinin de olduğu 31 kişi hâlâ tutuklu. Dolayısıyla, orası bu durumdayken orayı bir zafer anıtı olarak değerlendirmek bu gerçeğe uymuyor, bunu karşılamıyor; bizce orası olsa olsa işçilerin anısına yapılacak bir mezarlık anıtıdır.

Teşekkür ediyorum.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Vicdan, vicdan!

BAŞKAN – Sayın Özel…

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü kutladıklarına, bir geleneği yıkmaya çalışarak cumhuriyet resepsiyonunu İstanbul’da kutlama kararı alanların maksadının anlaşıldığına, İstanbul Havalimanı’nın açılışına ve dünya liderliğine soyunanlara 29 Ekim 1923’te zaferini taçlandıran Türkiye'nin tek dünya liderinin önünde saygıyla eğilerek meydan okuduklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyetin 95’inci kuruluş yıl dönümünü dün kutladık. Cumhuriyetin ilkelerine, devrimlerine, değerlerine, ideallerine sıkı sıkıya bağlıyız. Cumhuriyetimizin kazanımlarını yok etmeye çalışanlar, kurucu kadrolarla kavgalı olanlar bilmelidir ki ilk günkü inançla cumhuriyetimizi gerekirse canımız pahasına korumayı sürdüreceğiz. Rejime kasteden bir Anayasa değişikliğinden aldıkları güçle rejimi aşındırabilmek için Ankara’yı bırakıp bir geleneği yıkmaya çalışarak cumhuriyet resepsiyonunu İstanbul’da kutlama kararı alanların maksadını milletimiz, halkımız gayet iyi anlamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu resepsiyonun İstanbul’da yapılmış olmasına da, bu resepsiyona davet edilen çok sayıda üçüncü dünya ülkesinin lideriyle birlikte yapılmış olan havalimanı açılışında sarf edilen dile de… Türkiye için, halkımız için yapılacak olan her türlü yatırımı desteklememize rağmen 24 Haziran seçimlerinden önce tamamen iktidarın şahsileştirildiğinin bir göstergesi olarak şov amaçlı bir mini açılış yapıp, sadece 5 kalkış, 5 inişle devam edecek olan bir süreci dün açılışmış gibi başlatıp bu toplantıyı gerçekleştirebilmek için çalışma ve zaman baskısıyla çok sayıda işçinin iş cinayetinde hayatını kaybetmesine sebebiyet verenler Türkiye’nin göğsünü kabartmamakta, gerçek anlamda adalet duygusu önünde ve vicdan önünde mahkûm olmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biz iktidarın birileri için şahsileştirilmesine, yatırımların bir partiye mal edilmesine, devletin görevlilerinin devletin işleri yerine bir partinin çıkarları doğrultusunda faaliyete zorlanmasına itiraz ediyoruz, buna şerhimizi tarih önünde koyuyoruz.

Bu havalimanı Limak-Kolin-Cengiz-MAPA ve Kalyon’dan oluşan, adı İGA olan, daha dün, Cumhurbaşkanının ifadelerinin aksine, Sayıştay raporundan aynen aktaracak olursak, 6 milyar 300 milyon avro tutarında gelir garantisi verilen ve milletin menfaatlerinden önce yandaşın menfaatlerini gözeten bir yatırıma dönüşmüştür. Sayın Cumhurbaşkanı bugün yaptığı grup konuşmasında “Hafızayıbeşer nisyanla maluldür.” derken biz kendisine 24 Haziran seçimleri öncesinde “Bu havaalanının adı niçin Atatürk olmasın?” diye kendi sorduğu soruyu hatırlatırız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaadenizle efendim.

BAŞKAN – Açalım arkadaşlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçmişte kendi ifadesiyle “Niçin buranın adı ‘Atatürk’ olmasın?” sorusunun cevabını Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan sorarız. Ve şunu söyleriz: Oranın adını “İstanbul” koyarak “Atatürk” koymamayı, Atatürk Havalimanı’nın günü geldiğinde sivil uçuşlara kapatıldığı zaman bütün dünyada “Atatürk” adı yerine bir başka ismin telaffuz edilmesine olan gayretinizi görürüz. Ama yolsuzluklar, yandaş kayırmaları ve işçi kanı üzerine kurulmuş, doğa katliamı yapan o havalimanının adının da “Atatürk” olmaması son derece hayırlı olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Oranın isminin “Atatürk” olması değil, “Atatürk” isminin gerçekten yaşatılmasına, Atatürk’ün devrimlerini gerçekten tanıyan, onu aşındırmak yerine onu sahiplenen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaadenizle…

BAŞKAN – Açalım arkadaşlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sakin, sakin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cumhuriyetin kurucu kadrolarını şeytanlaştırmak değil, onları anlayan, özümseyen, anlatmaya çalışan liderler saygı toplarlar. Etrafına üçüncü dünya ülkelerinin liderlerini toplayıp oraya topladığı kalabalıklar üzerinden yandaşlaştırdığı gazetelerin, zenginleştirdiği şirketlerin alkışıyla dünya liderliğine soyunanlara 29 Ekim 1923’te zaferini taçlandıran Türkiye'nin tek dünya liderinin önünde saygıyla eğilerek meydan okuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

20.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 29 Ekim cumhuriyetin ilanının 95’inci yıl dönümünü kutladığına, cumhuriyetin doksan beş yıllık tarihinin gözden geçirilmesi gereken derslerle dolu olduğuna, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere şehitleri rahmetle andığına, 29 Ekim Necmettin Erbakan’ı 92’nci doğum yıl dönümünde minnetle yâd ettiğine, 29 Ekim-4 Kasım Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Özel’in bu üst perdeden girişine ne tonda ne diyeceğimi de bilemedim ama kendisine o havalimanında karşılaşırsak bir çift lafım olacak sonra.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Orası sadece AK PARTİ’lilere ait olacaksa bilelim, biz de gitmeyelim o zaman.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstiklale sevdalı milletimiz istiklal savaşlarının başında gelen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra gecikmeksizin ilan ettiği cumhuriyetle egemenliğin kayıt şartsız kendine ait olduğunu dünyaya deklare etmiş ve bunu en değişmez kaide olarak kabul etmiştir. Bir taraftan cumhuriyetimizin 95’inci yılını kutluyor olmamızın coşkusunu yaşarken diğer taraftan da bu asırlardır süren devlet olma bilincinin omuzlarımıza yüklemiş olduğu tarihî misyonun farkındayız.

Sayın Başkan, “tarih” demek birikim demektir. Tarih felsefecilerinin insan ve devletlerin geçmişten ders almamalarının onların geleceğindeki en büyük gölge olduğundan bahsettiğini biliyoruz. Bu minvalde cumhuriyetimizin doksan beş yıllık tarihi, attığımız her adımda kendimizi gözden geçirmemiz gereken derslerle doludur. Cumhuriyetimizin bu birikim ve tecrübesinin her daim yolumuza ışık tutacak olması biz ve sonraki nesillerin en büyük talihidir. Bu duygularla, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bu toprakları bizlere vatan kılan tüm şehitlerimizi, gazilerimizi rahmet ve minnetle anmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “cumhuriyet felsefesi” demişken, son günlerde sosyal medyada sözüm ona aydın olduğu ifade edilen bir zavallının hezeyanları çok sıklıkla dönmekte. Derdim kendisini ciddiye almak değil ama bu zihniyetteki az sayıdaki insana bir çift sözüm var: Cumhuriyet aşağılık kompleksi olanların omuzlarında yükselmez, cumhuriyetin mimarları da savunucuları da rövanşist bir tavır içerisinde bulunmamıştır, bulunmazlar. Cumhuriyet bu tip dinozor kadrolarla ancak tarih öncesi karanlığa geri dönebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Nefret, kin kusan bu dinozorların yarınımız Türkiyesine katacakları hiçbir şey kalmamıştır. Bu kimseler cumhuriyeti bir imtiyaz, halkı komutlarına göre şekillendirebilecekleri bir yazılım sanmış gafillerdir ve cahillerdir. Cumhurun ortak irfanı bunların da ıslahına vesile olacaktır. Ben tekrar cumhuriyetimizin 95’inci yılını kutlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, dün Türk siyasetinde ezberleri bozmuş, rotayı değiştirmiş, siyasetimize yeni ufuklar açmış kıymetli büyüğümüz Necmettin Erbakan Hocamızın da doğum günüydü. Duruş ve mülahazalarıyla Türk siyasi hayatının en gözde figürlerinden olan Erbakan Hocamızı rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimizin veren eli, şefkat dolu yüreğinin ete kemiğe bürünmüş hâli olan Kızılayımızın bugün gerek ülkemizde gerekse de dünyanın dört bir yanında yaralara merhem olmaya devam ettiğine şahitlik ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Son cümle...

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu hafta Kızılay Haftası. Bu vesileyle bütün Kızılay çalışan ve gönüllülerinin Kızılay Haftası’nı kutluyorum, tüm milletimize tekrar selamlar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaadenizle bir dakika söz talep ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Daha yeni bitti Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, zaten sizin ifadenizin…

BAŞKAN – Niçin?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Turan ifadelerinde bana dönerek “O havalimanında karşılaşırsak size hatırlatırım.” dedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Espri yapmayalım mı Sayın Başkan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O konuda bir dakika… Dilerseniz buradan da kayda geçiririm de…

BAŞKAN – Buyurun, buyurun Sayın Özel.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kullanacak mı o kadar laftan sonra Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Yerinizden buyurun.

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Turan biraz önce “O havalimanında karşılaşırsak hatırlatırım.” dedi. O havalimanı herkesin vergileriyle yapılan bir havalimanı. Bu tip durumlar bu çatının altında çok oldu ve cevapları da hep verildi. Biz buradan rahmetli Kamer Genç’i hatırlayalım. Bülent Turan gibi birisi devletin yatırımlarını bir partiye, bir şahsa indirgeyince “Dönüp de sorun bakalım Tayyip Bey’e, Emine Hanım’ın bileziklerini mi satıp yapmış o havalimanını?” diye soruyordu. Şimdi soruyoruz: Eşlerinizin bilezikleriyle, sünnette takılan altınları mı bozdurup yaptınız, yoksa bütün emekçilerin alnının teriyle verdikleri vergileri o beş tane firmaya peşkeş çekerek mi yaptınız? Önce bunun hesabını verin. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, demokratik kültürün takılmayı, eleştiriyi içinde barındırması lazım. Az önce üst perdeden çok ağır ifadelerle yatırıma olmayacak laflar ifade edildi. Oysa bu yatırım, doksan beş yıllık cumhuriyetimizin taçlanması için büyük bir örnek olarak dün hepimizin gururla şahitlik ettiği bir yatırım hâline geldi. Dünyanın en büyük havalimanından bahsediyoruz; ufak tefek bir yoldan, çeşmeden, okuldan değil. Dünyada iddiası olan bir yeni süreçten bahsediyoruz. Ulaşımda Türkiye çağ atlayacak diyoruz, ulaşımda hava yollarıyla ilgili dünyada farklı bir yere geçeceğiz diyoruz. Dolayısıyla dön babam dön aynı tarzdaki eleştirilerle, altı boş olan iddialarla bu yaklaşımın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Ben diyorum ki bu kadar fazla itham, bu kadar fazla yersiz söylem varsa, ben olsam bunları söyleyen, o havalimanına gitmem. Bu ülkenin tabii ki vergileriyle, tabii ki şeffaf ihaleleriyle yapılan bu yatırım hepimizin baş tacı, hepimizin kullanacağı bir sistem ama iftira atmak, itham etmek, olmayacak meseleleri gündeme getirmek hiç kimseye fayda sağlamaz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tutanağa geçsin.

Sürem yetmedi az önce, Necmettin Erbakan Hoca’ya rahmet diliyoruz.

Bülent Turan’ın bu ifadeleriyle hem Necmettin Erbakan’ı analım hem de “Takılmak gerekir.” dedi ya, Necmettin Erbakan’ın selamlamasıyla Bülent Turan’ın şahsında iktidar partisi grubunu selamlayalım: “Sizi gidi faizciler sizi, sizi gidi faizciler sizi!” (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Çamur yapma, çamur yapma!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bitirelim artık Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, espri baş tacı ama çok güzel bir espri olmadı. Sayın Erbakan Hoca’mızın hayatı boyunca CHP’yle ilgili söylediklerini saymaya kalksak herhâlde bu hafta yetmez diye düşünüyorum. “Hadi oradan!” diyorum Hoca’nın ifadesiyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan “Parlamenterler ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar” konulu üst düzey konferansa katılıcak heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/52)

26/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan “Parlamenterler ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar” konulu üst düzey konferansa katılım sağlanması hususu, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 tarihli 7'nci birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                                  Binali Yıldırım

                                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Pakize Mutlu Aydemir (Balıkesir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Sırbistan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Zarko Obradovic'in vaki davetine icabetle Sırbistan'a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/53)

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Genel Kuruluna

26/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin Sırbistan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Zarko Obradovic'in vaki davetine icabetle Sırbistan'a resmî ziyaret yapması öngörülmektedir.

Anılan heyetin söz konusu Sırbistan ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                  Binali Yıldırım

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkanvekili ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, hipotermi tanısı konularak hayatlarını kaybettikleri açıklanan Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ile Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen’in şehit olduğu olayın detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 30/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 30/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Lütfü Türkkan

                                                                                                                                        Kocaeli

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili ve İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan tarafından, hipotermi tanısı konularak hayatlarını kaybettikleri açıklanan şehitlerimiz jandarma uzman çavuş Asım Türkel ve jandarma uzman çavuş Ferruh Dikmen’in şehit olduğu olayın detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla 30/10/2018 tarihinde (022 numaralı araştırma önergemiz) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 30/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sene 2018 ve lider ülke Türkiye’de ekim ayında donarak şehit olan 2 askerle ilgili olarak araştırma önergesi veriyoruz biz. Olayın vahametini daha başından açıklayayım önce: Ekim ayı, sene 2018, donarak şehit olan 2 Türk askeri. Tunceli’de geçtiğimiz cuma günü donarak şehit olduğu açıklanan 2 Mehmetçik’imizi kaybettiğimizi olayın detaylarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla Meclis grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında da ben söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1914 yılında bu ulusun bağrı, Sarıkamış’ta makbere sığmaz bir şekilde yanmıştı. Tam yüz dört yıl sonra yani bir asır sonra, vatan için çarpan yürekler yine soğuğun ateşiyle yandı. 2018 yılının Türkiye Cumhuriyeti devletini tam yüz dört yıl öncesine götürdünüz, yüz dört yıl öncesine gitti. Millî hafızamızda büyük bir acı olarak yer alan, ciğerlerimizi yakan, 1914 yılında Kars’ı Ruslardan geri almak için harekâta katılan binlerce askerimizin Sarıkamış’ta donarak ölmesini aklına getirmeden yapamıyor insan.

Değerli arkadaşlar, Jandarma Özel Harekât timi olarak görev yapan Jandarma Uzman Çavuş Asım Türkel ve Jandarma Uzman Çavuş Ferruh Dikmen, 26 Ekim 2018 Cuma günü saat 18.30 sıralarında hava şartlarının yağışlı ve soğuk olması sebebiyle “hipotermi” tanısı konularak şehit olmuş yani bu 2 Mehmetçik’imiz donarak hayatlarını kaybetmiş. Bu bilgiyi, Jandarma Genel Komutanlığı kamuoyuna duyuruyor.

Çoğunlukla yağış olan ve hava muhalefetinin sıklıkla yaşandığı bir bölgede, teröristlerle mücadele etmek üzere operasyona gönderilen Mehmetçiklerimizin bu şekilde hayatını kaybetmesi bizi üzdüğü kadar, bazı soru işaretlerini de zihnimizde bırakmıştır. Neden zihnimizde soru işaretleri var? Acaba Jandarma Özel Harekât timi olan bu askerlerimizin tüm tedbirler alınarak operasyona gönderilmeleri gerekirken bu tedbirler alınmış mıdır? Tunceli Valiliğinden yapılan açıklamada, teröristlerle mücadele harekât kapsamında 2.300 metre rakımlı Nazımiye kırsalında sadece helikopter faaliyetiyle yaya olarak gidilebilen bölgeye, mevsim koşullarına uygun tam teçhizatlı 12 kişiden oluşan timimizin 22 Ekim 2018 tarihinde helikopterle indirildiği ifade edilmiştir. Pusu faaliyeti icra edilen timimizin ani gelişen olumsuz hava koşullarından etkilenmesi sebebiyle 26 Ekim 2018 tarihinde geri çekilmesi talimatı verildiği ancak helikopterin defaatle bölgeye ulaşmaya teşebbüs etmesine ve muhtelif tehlikeler atlatmasına rağmen görüş mesafesinin kısıtlı olması, olumsuz hava koşulları ve sarp arazi yapısı nedeniyle havadan tahliyenin gerçekleşemediği ifade edilmiştir. Bu nedenlerle, karadan ulaşılan tim personeline ilk müdahalenin yapıldığı, 2 kahraman evladımızın hipotermi tanısıyla Tunceli Devlet Hastanesine sevkinin gerçekleştirildiği ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen şehit oldukları belirtilmiştir. Bu açıklamalar tatmin edici değildir. Bize göre 2 Mehmetçiğimizin şehit olmasında ihmal değil ihmaller zinciri vardır arkadaşlar. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu ne zaman bir şehit olsa soluğu onun ailesinin evinde alıyor, taziye ziyaretine gidiyor. Böylece, ya kendini tatmin ediyor ya da tribünlere oynuyor, onu ben bilemiyorum. Vefalı olmak tabii ki güzel, tabii ki Sayın Bakan önce, terörle ve teröristlerle mücadele eden askerlerimizin evine gidecek ama öncelikle, neden donarak öldüğünü açıklamak zorunda. Herkesin vicdanı bir nebze de olsa rahat etmeli bu konuda.

Siz açıklığa kavuşturamıyorsanız izin verin, önergemize destek verin, araştırma komisyonu kuralım ve bu olayı Meclisin araştırmasına izin verelim. Biz bu işin peşini bırakmaya niyetli değiliz. Bu iki askerin ihmaller yüzünden şehit olmasının acısını yüreğimizde hissediyoruz. Olayın üstünü örtseniz de peşini bırakmayacağız, kapatsanız da kapatmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti devleti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, ilave süre vermeyeyim, siz hemen bitirin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Toparlıyorum, sadece bir sayfam kaldı.

BAŞKAN – Tamam, bitirin lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, Sayın Grup Başkan Vekiline de vermezsek kime vereceğiz bir dakika ilave süreyi?

BAŞKAN – Grup başkan vekili sıfatıyla konuşmuyor, öneri sahibi olarak konuşuyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, fark etmez Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, başka öneride grup başkan vekili konuşmayacak ki.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Grup önerisini anlatıyor efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Başkana baskı yapmayalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır… Geçen hafta, Levent Gök’ün yönettiği oturumda birer dakikaları onar onar kullanırken iyiydi iktidar partisi grubu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Takdir zatıalinizin Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir şey olur mu efendim? O zaman kullanmasınlar.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Müsaade edin, ben karar vereyim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizce mahzuru yok, takdir sizin.

BAŞKAN – Levent Bey şu anda yönetmiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Muhalefetin bütün Meclis başkan vekilleri bol bol verdi, kullandılar. Böyle şey mi olur?

BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen, tamam… Buna ben karar vereceğim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Özgür Bey, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Allah Allah! Siz mi yönetiyorsunuz, Levent Bey mi yönetiyor? Nedir yani?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır ama efendim, bu kadar da olur mu?

BAŞKAN – Ben karar veriyorum, tamam.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bütün hafta kullanmasınlar o zaman.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, ilave süre vermeyeceğim, lütfen tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – İlave süre vermiyor musunuz?

BAŞKAN – Hayır, lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Kesiyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle şey mi olur Sayın Başkan?

BAŞKAN – Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir…

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu akşam da zor bitirirsiniz bu kanunu Sayın Başkan.

Sözlerimizin tamamı geri alınmıştır.

Arz ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olacak şey değil ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Oldu mu efendim?

BAŞKAN – Buyurun.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tunceli ilimizde donarak şehit olan askerlerimiz hakkında verilen önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, vatan müdafaası için şehit olan Uzman Çavuş Asım Türkel ve Uzman Çavuş Ferruh Dikmen’le birlikte tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Onların ebedî mekânı inanıyoruz ve iman ediyoruz ki zaten cennettir. Dilerim, Rabb’imiz bizleri de onlara layık kılsın.

Yaşadığımız acı şüphe yok ki derin ve büyüktür. Tam da bu noktada dikkatinizi şu mısralara çekmek istiyorum: “Aziziye baba yurdu/Kafkaslara tabya kurdu/Benim korkum düşman değil/Kara kışa kurban verdi.” Bundan yüz dört yıl önce dört oğlunu birden cephe hattı olan Allahuekber Dağlarında donmaları sebebiyle şehit veren ve evdeki bir sakat oğluyla dul başına kalan Kayseri ilinin Pınarbaşı ilçesi Kayabaşı –eski adıyla Sindel- köyünden, yöre sakinlerinin “Kara Zala” dedikleri bir Türk anası evlatlarının ardından yaktığı ağıtta söylediği bu sözlerle hem kendisinin hem de milletimizin yüreğine düşen kor acıyı böyle tarif etmişti. Görünen o ki aradan geçen bunca yıldan sonra benzer bir acıyı tekrar yaşıyoruz. Askerliğin vatan için sadece düşman unsurlara karşı verilen çetin bir mücadele olmayıp aynı zamanda tabiata karşı da verilen üstün bir gayret ve uyum çabasını kapsadığı açıktır.

Tunceli’nin Nazımiye ilçesi Sarıbudak köyü kırsalında operasyon yürüten Jandarma Özel Harekât timimiz de ağır hava şartlarında, Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğünün korunması için üstün bir gayret sergilemiştir. Ne var ki askerî birliğimizin görevini icrası sırasında karşılaşılan soğuk beraberinde acıyı da getirmiştir. Bu şartlar altında göreve çıkan askerlerimizin vazifelerini başarıyla ifa etmeleri için gerekli donanıma eksiksiz bir şekilde sahip olma zorunluluğu karşımızda durmaktadır. Bu anlamda, kamuoyuna ilgili kurumlarca yapılacak sağlıklı ve kapsamlı bilgilendirmelerin oldukça önemli olduğu mevcut koşullar itibarıyla ortadadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gelişen şartlar sebebiyle iaşe ve ikmal imkânlarının da arttığını kamuoyuna yansıyan bilgilerle beraber biliyor ve gururlanıyoruz. Hiç şüphe yok ki her bir Türk komutanı taşıdığı vazifenin ağırlığı ve sorumluluğunun farkındadır ve kendi hayatını evladı olarak bildiği askerlerinden sonra görür. Gelinen noktada Türk Silahlı Kuvvetlerini töhmet ve zan altında bırakacak açıklamalardan kaçınılması, terörle mücadelenin kararlılıkla sürdüğü böylesi bir dönemde oldukça önemlidir. Acı bizimdir ancak düşmanı da sevindirecek değiliz, olamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL ÖZDEMİR (Devamla) – Daha fazla kenetlenme ve birlik duruşunu yansıtma sorumluluğu taşıyoruz.

Diğer yandan, aynı olayın benzerinin yaşanmaması için gerekli soruşturmaların doğru ve sağlıklı biçimde şeffaf olarak yapılması da elzemdir. Bu vesileyle, sözlerime son verirken şehitlerimize bir kez daha Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Öneri üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Abdullah Koç.

Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle donarak hayatını kaybeden askerlere rahmet, acılı ailelerine başsağlığı diliyoruz.

Orada 2 genç insan donarak hayatını kaybetmiştir. Dersim Valisi hamasi duygularla “Orada kim varsa hepsini öldüreceğiz.” gibi açıklamalarda bulunuyor. Keza İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı da aynı düşünceleri dile getiriyorlar. Oysa bu olayın sorumlusu kim veya kimlerdir? Olayla ilgili kimlerin sorumluluğu var ve bundan sonra neler yapılacağı üzerinde açıklama yapılması gerekmektedir. Dersim’de donarak ölen askerlerle ilgili olan kısım, savaş politikalarımızın kurbanı olan yoksul çocuklardır. Donarak ölen gariban askerler ısrarla sürdürülmek istenen savaşın kurbanlarıdır.

Bakın, neredeyse her hafta en az bir zorunlu askerin intihar ettiği hususu kamuoyuna yansımaktadır. Ancak cezasızlık politikası bürokrasi tarafından, iktidar tarafından kamuoyunun tüm kurumlarına öylesine sirayet etmiş ki âdeta yetkililere bir ödül, halka ise sindirme aracı olarak sunulmaktadır. Bakın, yalnızca 2002’den 2018 yılına kadar intihar ettiği iddia edilen zorunlu asker sayısı 2.500 kişidir, üstelik bu sayı dönemin Savunma Bakanlığı verilerine dayanmaktadır.

Gerek Dersim’de donarak yaşamını yitiren askerlere, gerek yine son dönemlerde zorunlu askerlerin şüpheli intiharlarına ilişkin etkin kovuşturma ve soruşturma yürütülmesine şüpheyle yaklaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili araştırma önergesi ve çok sayıda soru önergesi vermiş bir siyasi partiyiz. Bu durumu ısrarla sürdürmeye çalışan cezasızlık olgusu da eklenince kötü muameleye dair caydırıcılık durumu da ortadan kaybolmaktadır. Sonuç itibarıyla hukukun üstünlüğü ve yaşam hakkının kutsallığı ilkesinden hareketle kışlalarda intihar ve cinayet başta olmak üzere insan yaşamını hiçe sayan soruşturma ve davaların takipçisi olacağımızı ısrarla belirtmek isteriz.

Saygılarımızla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çelebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Genç cumhuriyetin 95’inci yılını kutluyorum. Cumhuriyetimiz dünden bugüne inandığımız değerler uğruna yitirdiğimiz kahramanların üzerinde yükselmiştir.

Yine şehitlerimiz var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum. Onlar dondu, bizim yüreklerimiz yandı. Olayı genel hatlarıyla incelediğimizde, evet, dünyanın en iyi pilotlarına sahibiz, orada uçanlar benim arkadaşlarım, birliğimi iyi biliyorum. Oraya inememişlerse gerçekten şartların zorluğundandır, buna söyleyecek sözüm yok. Ama hava şartlarının kötüleşeceğini takip etmek, o riski hesap etmek onları oraya gönderen komutanların sorumluluğundadır. Bundan kaçış olmaz. Burada ihmal, tedbirsizlik ve öngörüsüzlük olduğunu düşünüyorum. Olay tüm boyutlarıyla incelenmeli; emir komuta durumu, operasyonun zamanlaması, personelin eğitim durumu detaylarıyla incelenmelidir. Halkımız soruyor: “Helikopter inemedi, ekipmanlar da yeterliydi, ee, bu vatan evlatları o zaman niye şehit oldu?” Bakan Soylu, bugün “Sorumluluğumuzu hissediyoruz.” demiş. Keşke biz de hissetsek, keşke millet de hissetse. Hollanda’nın Birleşmiş Milletlerde görevli 2 askeri Mali’de öldü, Hollanda Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı hemen istifa etti. İşte böyle, hissetme böyle olur. Hissetme nasıl olur biliyor musunuz? Kumpaslarla ordunun belkemiği kırıldığında, terörle mücadele eden en savaşçı komutanlar içeri alındığında ses çıkarmakla olur. O sesi çıkaran da Cumhuriyet Halk Partisidir. “Terörle mücadele edenlere telefon açtı mı Kılıçdaroğlu?” diyor Sayın Bakan. Evet açtı ve aileden şunu öğrendi: Aile şehit oğlunun haberini Mezarlıklar Müdürlüğünden öğrendi. Böyle bir travmayı yaşatmaya ne hakkınız var? Sayın Bakan, siz Zekeriya Öz’e övgüler düzerken CHP’nin Genel Başkanı tam beş sene evvel bugün 30 Ekim 2013’te neredeydi biliyor musunuz? Ordunun kumpaslarla içeri atılan, telefonuna sehven terörist numaraları eklenen bir teğmeni vardı, o bendim ve cezaevinde evlenmiştim, oraya geldi, benim nikâh şahidim oldu ve gözyaşı döktü orada. (CHP sıralarından alkışlar) Orada şu konuşmayı yapmıştı: “Neden burada olduğunuzu biliyoruz; onurlu, yurtsever, yürekli subaylar olduğunuz için, vatanınıza aşkla bağlı olduğunuz için buradasınız. Hep birlikte mücadele edeceğiz.” demişti. Kitabımda da yazar bu. İşte, orduya sahip çıkmak bu! İşte, hissetmek bu! Silivri’de orduyu çakallar boğarken neredeydiniz? O zaman biz “Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz.” diyorduk. Ali Tatar onur intiharıyla Hakk’a yürüdü, ailesini aradınız mı, selasını duydunuz mu, kulak verdiniz mi? Eğer Ali Tatar’ın selasına kulak verseydiniz 15 Temmuzdaki selaları zaten duymayacaktınız. (CHP sıralarından alkışlar) “Sosyal medyadan terörle mücadele olmaz.” demiş ama oradan beni FETÖ’cü olmakla itham etmiş. Sonra, tabii, arşiv affetmedi.

Sayın Bakan, siz 2011’de Zaman gazetesine “Siyasetsiz hayat, oh ne rahat!” diye röportaj verirken, ben, Siirt’te, çelik yeleğimle, o terörle mücadele bölgesinde uçuş yapıyordum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç.

Buyurun Sayın Güvenç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, şehitlerimize Cenab-ı Hakk’tan rahmet diliyorum. Şu an itibarıyla bile, gerek yurt içinde gerek yurt dışında, kahramanca, teröre karşı mücadele eden güvenlik güçlerimize Allah’tan yardım diliyorum.

Acı bir olayı konuşuyoruz, üzüntümüz elbette derin ve doğru tahlil edilmesi gereken bir konu. Sözlerimin gene başında ifade etmeliyim ki, gerek yargı mercileri gerek idari makamlar konunun tümüyle aydınlatılması için soruşturmaya başlamıştır ve soruşturma yürütülmektedir, ayrıca müfettişler de görevlendirilmiştir. Gene bilinmesi gerekir ki, ülke düşmanları bu olay üzerinden, sosyal medyada, konuyla ilgisi olmayan fotoğrafları ve videoları paylaşmışlardır. Bunların hiçbirinin aslı, astarı yoktur, tamamıyla hayal mahsulüdür, güvenlik güçlerimizin moralini bozmaya yöneliktir.

Değerli arkadaşlar, Tunceli’de olan olayları tam anlayabilmek için, Tunceli kırsalının terör örgütleri bakımından ne anlama geldiğini iyi bilmek gerekir. Tunceli kırsalı, yaklaşık otuz beş yıldır, terör örgütlerinin cirit attığı, hatta aşırı sol örgütler ile bölücü terör örgütünün alan hakimiyeti sağlamak için birbiriyle çatıştığı bir alandır. Ve gene maalesef burada ifade etmek zorundayız ki geçmiş dönemlerde teknik yetersizlik ve ağır kış şartları dolayısıyla bölgede operasyonlar yapılamamış kış aylarında; dolayısıyla kış aylarında burası üslenme bölgesi olmuş, eğitimlerini burada kış aylarında yapan örgütler ise yaz aylarında şehirlerimizi kana bulamışlardır.

Gene hamdederek ifade etmek istiyorum ki son dönemde gerek teknolojik yenilikler gerek siyasi iradenin güçlü bir şekilde teröre karşı ortaya konulması sonucu on iki ay kesintisiz, ülkemizin her yerinde terör örgütleriyle mücadele edilmektedir; kış aylarında da onlara nefes aldırılmamaktadır ama işin doğası gereği çok zor bir mücadele yürütüyoruz. Bakın, 2017 yılından bugüne kadar Tunceli kırsalında -21 orta büyüklükte- 9.493 operasyon yapılmış ve bölgede bölücü terör örgütüne mensup 216 terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Ve Allah’a hamdolsun, 2017 yılında sadece 2 şehidimiz olmuş; 2018’de ise 26 Ekimdeki elim olayda 2 şehit vermiş bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlar, terör örgütü Tunceli kırsalında da eskisi gibi barınma imkânı kalmadığı için ekim ayının başında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Müsaade edin tabii, verin Sayın Başkan, tabii verin.

BAŞKAN – Efendim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Müsaade verin.

BAŞKAN – Niye suizan yapıyorsunuz Sayın Türkkan?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Konuşsun efendim.

CELALETTİN GÜVENÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben daha bir beyanda bulunmadım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben ricada bulundum.

BAŞKAN - Suizan yapıyorsunuz yani siz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben ricada bulundum.

BAŞKAN - Baştan, ön fikirli, peşin fikirlisiniz.

Değerli arkadaşlar, İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, PKK’nın silahla, bombayla askeri öldürdüğü bir dönemde iktidarımız da ihmalle askerimizi şehit etmiştir; bunu da burada tescil ediyoruz.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara geçsin diye sayın grup başkan vekilinin ifadesinden sonra söz almak zorundayım. Bakınız, bizim buradaki komisyon kurulması reddimiz zaten konuyla ilgili adli ve idari soruşturma var olduğundan dolayıdır. Burada her türlü önergenin reddinden sonra “Aman ha buna karşıyız.” demek doğru bir yaklaşım değil. Meclisin çalışma teamülleri gereği adım atıyoruz. Bilgilerinize sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Meclisin çalışma teamüllerinde bu konularda araştırma komisyonu kurulması vardır. Reddetmek bu konuyu kabul etmemek demek, bu konuda karşı durmak demektir. Adalet ve Kalkınma Partisi şehit olan 2 vatan evladının neden öldüğünün araştırılması konusuna gerek görmediğini tescil etmiştir. Onu hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Asla böyle bir şey yok Sayın Başkan. AK PARTİ Grubu bu konuda eğer ihmali olan varsa bunun araştırılması için, cezalandırılması için ne varsa takip edecektir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - İhmali olan belli, ihmali olan yönetim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, asıl sıkıntının Anayasa’nın değiştirilerek ülkeyi yöneten bakanların siyasi sorumluluğunun ve Meclisin siyasi denetimine tabiiyetinin ortadan kalkması olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, esas olarak ortaya çıkan bu üzücü tablodan sonra AK PARTİ’nin izahta da zorlandığı tavrının esas sebebi şu: Rejime kastettiniz ve Anayasa’yı değiştirdiniz ya, ülkeyi yöneten bakanların siyasi sorumluluğu ve bizim siyasi denetimimize tabiiyeti ortadan kalktı. Normalde bakan soruşturmayı açar, tatmin olmazsa Meclis gensoru verir, bakanı burada hesaba çeker. Şimdi, bu olanak yok ya işte sıkıntı burada. İşte bu yüzden en önemli denetim olanağı elinden alınmış olan Meclis İYİ PARTİ Grubunun yaptığı gibi araştırma komisyonu kurulmasını teklif edebiliyor. Yapmış olduğunuz iş dengesiz, frensiz, denetimsiz “Sen bir kişiyi seç, o bir kişi beş yıl boyunca herkesi atayacak, her şeyi yapacak, Meclise de hesap vermeyecek.” İşte arıza burada, sıkıntı burada; ülkeyi, demokrasiyi, Meclisi getirdiğiniz nokta budur. (CHP sıralarından alkışlar)

MELİHA AKYOL (Yalova) – Milletimiz onu istedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

24.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuya ilişkin görüşlerimizi hatibimiz aktardı.

BAŞKAN – Oylama da yapıldı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Polemik uzun sürsün istemiyorum. Ancak sayın grup başkan vekilinin ısrarla “Rejimi değiştirdiniz, sistemi değiştirdiniz.” tarzındaki yaklaşımını doğru bulmuyorum. Bu yeni sistemi baştan aşağı millete anlatarak ittifakımızla beraber değişmekse bu değişimi yapan milletin kendisidir. Buna saygı duyup önümüze bakmak durumundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dön dolaş milletin bu kararına saygısızlık ifadesi olarak değerlendirilecek olan yaklaşımları doğru bulmuyoruz. Konuya ilişkin de zaten ilgili arkadaşımız cevabını verdi. Bununla ilgili adli ve yargısal sürecin, idari soruşturmanın takibini hep beraber yapacağız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, müsaadenizle son bir kez…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O zaman ben de alırım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, son olmuyor, sonra devam ediyor Sayın Özel. Biz İYİ PARTİ grup önerisini oyladık, bitirdik; kapattık yani.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, son derece önemli bir konuda dilerseniz diğer hakkımı kullanırım tutanağa geçer…

BAŞKAN – Tutanağa geçsin.

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, esasta anlatmaya çalıştığımız mesele bu. Yüzde 51’e 49 geçmiş bir Anayasa değişikliği var. Siz milletin karşısına çıktınız, örneğin “Sözlü soru neden yok?” sorusuna cevap “Bakanlar Meclise gelmeyecek, o yüzden yok.” dediniz. Ama daha sonra Anayasa değişikliği daha limandan çıkarken ilk kayalığa oturdu, yardım istediniz geçende; dört grup omuz verdik de gemiyi tekrar yüzdürdünüz. Neden? Bütçe olacak bakan gelmesin mi? Komisyonda bakan bilgi vermesin mi? Bilmem ne olmasın mı? Sizin yüzde 49’a 51 ki, o da mühürsüz ve şaibeli bir sayımdır. (AK PARTİ sıralarından “Aa” sesleri)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aynen öyle!.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İkna ettiğinizi söylediğiniz seçmen şu anda şunu söylüyor: “AK PARTİ bana bu sistemi böyle anlatmamıştı.” diyor. O bilseydi ki siz bütün olanakları elinden alacaksınız, fındıkçının sorunu da araştırma önergesine, donan askerin hesabını sormak da araştırma önergesine kalacak; bu Meclis bu kadar işlevsiz kalacak vallahi de billahi de değil yüzde 51 yüzde 10 bile oy vermezdi sizin bu Anayasanıza, yüzde 10 bile. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İyi anlatamamışsınız ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sen kandırdın… Ben anlatamadım, sen kandırdın!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İyi anlatamamışsın!

BAŞKAN – Arkadaşlar…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben anlatamadım, sen kandırdın.

BAŞKAN – Sayın Özel…

İSMET YILMAZ (Sivas)- Millet kanmaz! Millet kanmaz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan’ı dinliyoruz şimdi, sıra ona geçti.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tayyip Erdoğan kanıyor da millet mi kanmaz?

İSMET YILMAZ (Sivas) – Milletin kandığını söylemek millete hakarettir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Kandırıldım” diyor, ya!

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - FETÖ sizi kandırdı, siz de milleti kandırdınız.

BAŞKAN- Sayın Özel, tamam; kayda geçti.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bizim milletimiz uyanık; işini bilir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Uyanık olan sensin, millet akıllı. Uyanık olan sensin.

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir defa, bağırarak haklı olunmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Mikrofonu kapattılar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sözünün kuvvetine güvenen insan sakin konuşur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ona güvenen adam mikrofonu açar, mikrofonu…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bağırmak bir acziyetin ifadesidir. Hiç bağırmaya gerek yok.

İkincisi: Israrla “Millet kandırıldı.” “Millet kandırıldı.” diyor. Millet irfan sahibi, izan sahibi. Bu millet kandırılmaz Sayın Başkan, kimse kandıramaz bu milleti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ee, siz kandırıldınız milleti de kandırdınız, doğru söylüyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubunun farkı ileriye bakmak. Bu tartışmalar geride kaldı, hatta büyük oranda uyum yasaları bile çıktı. Bu milletin gösterdiği istikamette yürümeye devam edeceğiz, yeni sistem tartışmasız olarak hayata geçecektir.

Teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu grup, AK PARTİ’nin çoğunluğuyla önerimizi reddetti. Ben bütün arkadaşlara sormak istiyorum: Arkadaşlar -herkesin- yaşı kâmil olanların evlatları var, genç olanların…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, hangi usule göre böyle, konuşuyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sizin bilmediğiniz usullere göre.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bilmeyenler konuşmasın.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Böyle bir usul var mı ya!

Allah Allah sen çok biliyorsun

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bilmeyenler ve vazifesi olmayan konuşmasın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sizin grup başkan vekilliğinizi de gördük, üç ay tahammül etti grup size.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaşı genç olanların kardeşleri var. 2 genç vatanını koruma gayesiyle gitmiş ve soğuktan öldüğü söyleniliyor. Yahu, arkadaşlar, 21’inci asır, aylardan ekim. Böyle bir ihmalin araştırılmasını istemek bu kadar mı size zor geliyor? Bu kadar mı ayıp? Bu kadar mı ters? Bu infialinizi anlamakta güçlük çekiyorum.

Sayın Başkan, önergemi anlatmama bile fırsat veremediniz, siz bile ona tahammül edemediniz.

BAŞKAN – İç Tüzük “beş dakika” diyor, çıkarken de söyledim Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz bile tahammül edemediniz.

BAŞKAN – Yani siz özel mi istiyorsunuz, İç Tüzük dışında ilave süre.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama o iki askerin, o iki şehit vatan evladının ruhları sizin bu tavrınızı mutlaka seyrediyor, Türk milleti de seyrediyor.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, yanan bizim canımız. Tabii ki askerimizin bırakın şehit olmasını kılına zarar gelmesini istemeyiz ama bir daha söylüyorum bu polemikten kimseye fayda yoktur. Adli ve idari soruşturmanın neticesini bekleyeceğiz ona göre hareket edeceğiz.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran ve arkadaşları tarafından, hasta mahpusların yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 9/10/2018 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

30/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 30/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Fatma Kurtulan

                                                                                                                                         Mersin

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

9 Ekim 2018 tarihinde, Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran ve arkadaşları tarafından verilen 582 sıra numaralı hasta mahpusların yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 30/10/2018 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran konuşacak.

Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün partimizin hasta tutsaklarla ilgili önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 25’inci ve 26’ncı Dönemde de aslında hasta tutsaklarla ilgili bu kürsüden çokça konuşma yapmış ve maalesef çözüm alamamış biri olarak tekrar konuşuyorum.

Şimdi, birkaç istatistik vereceğim ama bunu sadece istatistik olarak değil, bu sayıları sadece sayı olarak değil, insan yaşamı olarak düşünmenizi istiyorum. Türkiye’de son on yedi yılda en az 3.502 hasta tutsak hayatını kaybetmiş, 3.502. Yine, 2018 itibarıyla şu anda 400'ü ağır olmak üzere, 1.154 hasta tutsak bulunmaktadır. (İYİ PARTİ sıralarından “‘Tutsak’ ne demek?” sesi)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Evet, tutsak olup olmadığını, niye olduğunu da açıklarım değerli milletvekili. Ben bir hukukçuyum, hangi kelimeyi nasıl kullandığımı da çok iyi bilirim. Bilerek kullanıyorum “tutsak” kelimesini.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunlarla ilgili bu Meclis kürsüsünde çokça konuştuk. Şimdi, bunlarla, özellikle bu ağır durumda olanlarla ilgili normalde Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da açıkça düzenleme vardır. Buna göre, mahkûmun hastalığının hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi durumunda hapis cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır ve bunun için de özellikle Adli Tıp Kurumundan bir rapor alınması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, özellikle son günlerde basında belki sizin görmediğiniz, çokça işlenen, önceki dönemde çokça ifade ettiğimiz Sise Bingöl vardı. Sise Bingöl aslında kimlik yaşından da daha büyük olarak 85 yaşında. Daha önce Muş Devlet Hastanesinde “Cezaevinde kalamaz.” raporu verilmesine rağmen daha sonra nasıl oluyorsa İstanbul Adli Tıp Kurumuna gitti ve İstanbul Adli Tıp Kurumundan “Cezaevinde kalabilir.” raporu verildi. Şu anda çocuklarını bile hatırlayamayacak durumda, bakın, çocuklarını bile hatırlayamayacak durumda. 85 yaşında bir kadın hukuki düzenlemeye göre eğer cezaevinde tutuluyorsa onun adı tutuklu ya da hükümlü değildir, tutsaktır değerli arkadaşlar. Çünkü uluslararası kanunlarda da düzenleniyor bu, Türkiye de kendi infaz kanunlarında düzenliyor ama bunlara uymuyoruz. Adli Tıp Kurumu, cezaevi idareleri, mahkemeler, bu işe politik bakıyor, politik bir tavır takınıyor, hekimler de maalesef kendi ettiği Hipokrat yeminine sadık kalarak… Bu işi vicdani ve ahlaki olarak yapan hekimleri bir tarafa bırakıyorum.

Ama değerli arkadaşlar, Koçer Özdal geçen aylarda hayatını kaybetti, hastanede eli ve ayağı kelepçeli olarak hayatını kaybetti. Çünkü cezaevinden hastaneye sevk edilirken bir kelepçeyle sevk ediliyorlar ve dosyaların üzerine kocaman büyük puntolarla “Dikkat kaçabilir” ifadeleri yazılıyor, “Dikkat kaçabilir” Ya, aslında, bakın, Koçer Özdal hayatını kaybetti eli ve ayağı kelepçeli vaziyette. Sise Bingöl sırf bu muameleye maruz kalmamak için hastaneye gitmiyor. Çünkü Sise Bingöl bir ring aracıyla, tek kişilik bir bölmesi olan ring aracıyla götürülüyor ve o yaşında bu eziyete mahkûm bırakılıyor. Bakın, bu, eziyettir. Bu, ne ahlaken ne vicdanen ne hukuken ne siyaseten arkasında durulabilecek bir uygulama değildir ve biz bunu çokça ifade ediyoruz.

Ha, şunu da söyleyeyim: Bugün burada bir komisyon kurulmasını ve araştırılmasını istiyoruz. Bizim söylediklerimize inanmayabilirsiniz, beraber araştıralım. Bakalım kim doğruyu söylüyor, kim toplumu yanıltıyor. Çünkü çıkıp bunların, bu uygulamanın böyle olmadığını ben şimdiden biliyorum ki gelip çokça ifade edilecek. Komisyon kuralım arkadaşlar, burada aleni bir şekilde inceleyelim bir, durum nedir…

Fatma Özbay’a mayıs ayında meme kanseri teşhisi konuldu, ameliyat edildi. Kemoterapi görmesi gerekiyor ama cezaevinde kemoterapi görüyor. Burada hekim arkadaşlarımız da var, onların vicdanına, mesleki bilgilerine güvenerek soruyorum: Değerli arkadaşlar, bir kanser hastası için cezaevi koşulları nasıl sağlıklı olabilir ya da tedavisine nasıl katkı sağlayabilir? Lütuf beklemiyor bu insanlar, hiç kimseden lütuf beklemiyorlar, hukukun uygulanmasını istiyorlar. Ama şunu bilmemiz gerekiyor: Eğer biz bunun karşısında bir tedbir almazsak, bu Meclisin tümü, oturan her bir milletvekili bu işten ahlaken, vicdanen, siyaseten ve hukuken sorumludur, kimse bu sorumluluğun dışında değildir; oradan, cezaevinden çıkan her cenazenin, buna tedbir almadığımız, önünde durmadığımız her cenazenin sorumluluğu hepimizin boynundadır diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Yaradan insanları üstün olarak yaratmış, “Kâinatın en üstün varlığı insanlar.” diye ifade buyurmuş. Yine, yüce dinimiz aynı noktada insana hizmeti öne çıkarmıştır. İnsanlar arasında ayrım yapmamayı, kardeşçe yaşamayı emretmiştir. İnsanın olduğu her yerde sevginin, saygının, adaletin olması gerektiği de yüce dinimizin emirleri arasındadır. Yaratılanı neden sevdiğimizi şöyle ifade ederiz: “Yaratılanları Yaradan’dan ötürü severiz.” Ancak, bütün bu güzelliklere rağmen biz insanlarımızı hak ettiği şekilde seven bir toplum olamadık. İnsanlarımızı ideolojisine göre, siyasi görüşüne göre, rengine, inanç değerlerine göre kategorize etmeyi maalesef yol hâline getirdik. Kamuda liyakat yerine bizden olan, olmayan ayrımcılığını yaptık. Her konuda ötekileştirmeyi bir meslek hâline getirdik. Bu yüce Meclis çatısı altında bizden önce de bu hususlarda çok ciddi görüşlerin beyan edildiği muhakkaktır ancak biz de bunları tekrar etmek isteriz. Bugün cezaevleriyle ilgili bazı sıkıntıların olduğu kamuoyuna zaman zaman yansımaktadır. Elbette ki cezaevindeki insanlar da bizim insanlarımız. Eğer biz Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne imza atmış isek, eğer biz Birleşmiş Milletlerin insani değerler içeren pek çok sözleşmesine -ILO sözleşmeleri dâhil- imzalar atmış isek bizim cezaevlerimizin de şeffaf ve yaşanılabilir bir yer olması gerekir. Yani biz insanımızı, nerede olursa olsun, Cenab-ı Allah’ın bir emaneti olarak görerek ayrım yapmadan bu insanlara hizmet etmekle mükellefiz. Cezaevlerinde böyle bir iddianın olması özellikle uluslararası bazı kuruluşlar tarafından, içerideki bir kısım odaklar tarafından abartılarak olmayan pek çok hususun da ifade edildiğini hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Onun için, geliniz, kendi göbeğimizi kendimiz keselim. Cezaevlerini şeffaf, yaşanılabilir bir hâle getirelim. Kim görevini ihmal ediyorsa, hangi kamu görevlisi yasaların, yönetmeliklerin dışına çıkıyorsa bunun gereğini yapalım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yokuş.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Yapalım ki biz Avrupa’nın insan hakları sözcülerinin ya da Türk milletinin sevmediği, Türk milletinin birliğini istemeyen insanların diline düşmeyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir devletin hukuk devleti olmasının veya bu bağlamda, insan haklarına saygı gösterildiğinin ölçülerinden bir tanesi ve başında, cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri gelir. Zira cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlüler bir vesileyle ceza sisteminin karşısında durmuşlardır, tutuklanmışlardır ve cezaevindedirler. Yine, bizim mevzuatımıza göre de onların ruh ve beden sağlıklarını korumak sonuçta bu sistemin temel görevi. Yani, evet, içeride kalacaklar, tutuklu kalacaklar ama beden ve ruh sağlıklarına da biz özen göstereceğiz.

Şimdi, uzun zamandır cezaevlerinde sistematik bir biçimde insan haklarının ihlal edildiği konusunda bu kürsüde konuşmalar yapılıyor, ben de yaptım, geçtiğimiz dönemde de yaptım bu konuşmaları fakat maalesef bunların bir karşılığı olmadı.

Şimdi, siyasi iradeden çekinmeyen, siyasi iradenin eğilimi konusunda bir ışık almayan gerek yargı gerekse idari makamlar bu kurumlarda insan haklarını ihlal etmeye devam ederler. Maalesef, şu anda, bütün uluslararası raporlarda Türkiye’deki cezaevleri yaygın ve sistematik insan haklarının ihlal edildiği mekânlara dönüştü. Cezaevleri bir intikam aracı değil, bir öç alma mekanizması değil. Orada düşmanlarımız kalmıyor, orada yurttaşlarımız kalıyor, bu cumhuriyetin yurttaşları kalıyor. Dolayısıyla cezaevlerinden yükselen bu sese bu Parlamentonun bir kulak vermesi lazım.

Evet, çok ağır hastalar var, sayıları 800’den fazla, binden fazla hasta var. Bunların 400’den fazlası ağır hasta, tedavisi mümkün değil, Kalıcı ve sürekli hastalıkları var. Ancak Adli Tıp Kurumu maalesef, yasanın 16’ncı maddesinden kaynaklı nedenle görevini kötüye kullanıyor, çok açık bir biçimde kötüye kullanıyor. Bu 16’ncı madde bu şekilde durduğu müddetçe insanlar cezaevlerinde, tedavi olmadan ölmeye devam edecekler. Bir vesileyle üniversite hastanesinden rapor alan hasta yeniden adli tıbba gitmesi lazım, bizzat gitmesi lazım, o hasta hâliyle gitmesi lazım. Bunun yıllar aldığını biliyoruz, İstanbul’a gittikten sonra da aylarca cezaevinde veya hastane koğuşlarında beklediklerini biliyoruz. E, buna ne hakkımız var bizim?

Bakın, Sise Bingöl -yakınlarıyla ben de konuştum- 80 yaşında bir kadın, çocuklarının ismini hatırlamıyor ama adli tıp bu kadına, Bingöl’deki hastane raporuna rağmen, “Tek başına kalabilir.” raporu verdi çünkü onu düşman görüyor, o kadını, Muşlu bu kadını düşman görüyor, bu anlayış var, yurttaş değil, madem suç işlemiş içeride ölsün.

Koçer Özdal, kanser hastası, daha geçtiğimiz haftalarda Ankara’daki hastanede öldü. Ağır hasta, kanser, bilinmesine rağmen, raporu olmasına rağmen tahliye edilmedi. Bakın, bütün insan hakları belgelerinde onurlu ölme hakkı vardır, onurlu ölme hakkı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu Parlamentonun buna saygı göstermesi lazım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman.

Buyurun Sayın Yayman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi AK PARTİ Grubu adına saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Biz AK PARTİ’yiz; bizim bir yönetim felsefemiz var, bizim bir siyaset felsefemiz var. Biz diyoruz ki: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Biz bunu sözlerden bir söz olarak değil, gerçekten inanarak, yönetimin her kademesinde, siyasetin her kademesinde hayata geçirmeye çalışan bir partiyiz. AK PARTİ sessiz devrim gerçekleştiren bir partidir. Sadece cezaevleriyle ilgili değil, bireysel haklar konusunda, kolektif haklar konusunda devrim sayılabilecek ileri adımlar atmıştır. Avrupa Birliği uyum sürecinde gerçekten Türkiye'yi tam üyelik sürecine sokan bir partidir ve bu bağlamda, gerçekten, AK PARTİ ezber bozan bir partidir.

Konuya geldiğimizde, gerçekten bir yanlış ve istismar edilen bir konu var. Biz AK PARTİ Grubu olarak konuyu politik bir konu olarak değil, insani bir konu olarak ele alıyoruz. Koçer Özdal’ın durumu, 40 defa kurum doktoruna, 45 defa üniversite hastanesine gitmesine rağmen ve kendisi tedaviyi reddetmesine rağmen devlet… Çünkü biz ne diyoruz: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Hem dışarıdaki insanlara hem cezaevindeki insanlara hayatı kolaylaştırmak, iyileştirmek konusunda tam bir seferberlik duygusuyla çalışmaktayız. Koçer Özdal’ın durumu, kendisi tedaviyi reddettiği için ve daha sonra diyalize gitmeye başladığı için böyledir.

Burada ifade edildiği gibi, 400 tane ağır hasta bulunmamaktadır ve burada Adli Tıp Kurumunun verdiği rakamlara göre 256 kişiden bahsedilmektedir. Dün cezaevlerinde açlık oruçlarına, ölüm oruçlarına insanları yatırarak insanları ölüme mahkûm edenler bugün bize bu konuda hesap soramazlar, önce dönüp kendilerine bakmak zorundadırlar. Çünkü biz bütün vatandaşlarımızın yurttaşlık bağı temelinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit ve birinci sınıf vatandaşı olduğuna inanmaktayız ve bu konuda çalışmalarımız devam etmektedir.

Cezaevleriyle ilgili, geçmişte, ana dilde konuşma yasaklarının olduğu dönemde AK PARTİ, işte bu gördüğünüz grup bu yasakları ortadan kaldıran ve insanların anasıyla, kardeşiyle kendi dilinde konuşmasının önünü açan bir partidir.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Öneri üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, “İstismar ediliyor.” sözüyle sataşma olduğunu düşünüyoruz. Bir açıklama yapmak istiyoruz.

BAŞKAN – Ne dedi, izah eder misiniz?

FATMA KURTULAN (Mersin) – “Bu konu istismar ediliyor.” diyerek… Önerge sahibi bizler olduğumuz için sataşma olarak görüyoruz bunu.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sataşma yok Başkanım, çok net konuştum. Sataşma olsa daha ağır şeyler söylerdim.

BAŞKAN – Sakin olun.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Ne söylerdiniz daha ağır mesela?

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Daha ağır, sizin onları ölüm orucuna göndermenizi söylerdim.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, yerinizden…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Ne söylerdiniz? Bu ne demektir. “Daha ağır şeyler söylerdim.”

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Siz televizyon televizyon gezerken bu süreci takip etmemişsiniz Sayın Yayman.

BAŞKAN – Sataşmaya cevap veriyorsunuz.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Siz tüm kanalları geziyordunuz, AKP’nin icraatlarından haberiniz yok. Böyle bir koltuğu hedeflediğiniz için sizin AKP’nin icraatlarından haberiniz yok. İstismar konusu edilecek bir durum değil.

Koçer Özdal’ın durumu çok açık, bunun arkasında durmak bile ahlaken, vicdanen -konuşmacımız söyledi- doğru değil. Bunun özeleştirisini bu Hükûmet vermek durumunda. Bu insan elinde ve ayağında kelepçeler olarak can verdi. Bu doğru mudur? Bunun neresi istismardır arkadaşlar? Vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Biz, yüzlerce hasta ve ağır tutsak var, ağır mahpus var; bunların takipçisi olduğumuzu bir kez daha söylüyoruz. Grubumuza gelen yüzlerce mektup, İnsan Hakları Komisyonuna ulaşan birçok talep var; lütfen bunları incelesinler.

Teşekkürler Başkan.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Sayın Ayşe Acar Başaran ve arkadaşları tarafından, hasta mahpusların yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 9/10/2018 tarihinde,Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Arslan’ın 60’a göre bir söz talebi var.

Buyurun Sayın Arslan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın, cumhuriyeti hediye eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere millî mücadele kahramanlarını saygıyla andığına, 27 Ekimde İzmir’de çeşitli büyüklüklerde deprem meydana geldiğine ve alınan önlemlerle ilgili bakanlıklardan bilgi talebinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

EDNAN ARSLAN (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm millî mücadele kahramanlarımızı, bize cumhuriyeti hediye ettikleri için minnetle, saygıyla, şükranla anıyorum.

27 Ekimde İzmir’de merkez üssü Karaburun ve Seferihisar olan çeşitli büyüklüklerde 5 deprem meydana gelmiştir. Buradan güzel İzmir’imize geçmiş olsun diliyorum. İzmir’de depremle ilgili alınan önlemlere ilişkin bütün bakanlıklardan bilgi edinme talebinde bulundum. Sağlık Bakanlığından verilen yanıta göre “İzmir’de hastane ve benzeri yapıların yüzde 51’i depreme uygun değil, mevcut yapıların yüzde 31’inin güçlendirilmesi gerekiyor ve yine mevcut yapıların yüzde 20’sinin sıfırdan yenilenmesi gerekiyor.” denilmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının yanıtında ise sadece 222 okulda deprem tahkiki yapılmış, 46 okulda güçlendirme çalışmasının tamamlandığı, 69 okul için çalışmalarının proje aşamasında olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, jeotermal santrallerinin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/123) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

30/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 30/10/2018 Salı günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Özgür Özel

                                                                                                                                        Manisa

                                                                                                                          CHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (Jeotermal santrallerinin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin araştırılması) (10/123) esas numaralı Meclis araştırma önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun 30/10/2018 Salı günlü (Bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada özellikle yetmiş beş gün boyunca çadır kuran Aydın Efeler ilçesinin Kızılcaköy halkına da buradan sevgi ve saygılarımı sunuyorum, hepsini tebrik ediyorum. Aydın için, incir için, zeytin için, geleceğiniz için mücadele ediyorsunuz, yürekten tebrik ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekillerim, 2007 yılında çıkan jeotermal yasasıyla Aydın’ın yüzölçümünün yüzde 85’inde jeotermal enerji santralleri açılmıştır, Aydın yüzölçümünün yüzde 85’inde. 2011’den sonra yapılan çalışmalardan dolayı beş yıl içerisinde 35 tane jeotermal santrali, 1.000 tane kuyu açıldı. Aydın Türkiye'nin en verimli ovalarına sahiptir yani eskiden Aydın’da şöyle bir söz vardı; dağlarında yağ, ovalarında bal akıyordu ama şu an Aydın’ın dağlarından da ovalarından da zehir akıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu bir Cumhuriyet Halk Partisinin sorunu değil, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturan bütün grupların sorunudur. Yani AKP’nin, MHP’nin, CHP’nin, İYİ PARTİ’nin ve HDP’nin sorunudur. Çünkü insanlar bizi kendi bölgelerinde milletvekili seçerek bu Meclise gönderdiler, o yörenin, o ilin sorunlarını çözmek için. Üzülerek söylüyorum, eskiden Aydın’a gelen devlet memurları emekli olduktan sonra Aydın’da evini alıp Aydın’da yaşıyorlardı. Çünkü bereketli toprakları vardı, çok güzel havası vardı; bir tarafta denizi vardı, bir tarafta dağı, ovası vardı. Ama şu an, beş yıldan beri -Aydın’a gelip devlet memuru olan değil- Aydınlı Aydın’da emekli olduktan sonra –üzülerek söylüyorum- Aydın’ı terk ediyor.

Değerli milletvekillerim, burada Aydın’ın 4 AKP milletvekili var. Geçen dönem üç sefer bu yasayı buraya getirdim, reddettiler. Bu dönem 1 tane arkadaşımız Ziraat Odası Başkanıydı Rıza Posacı, burada kendisi. Aydın’da arazisi olan bir arkadaşımız. Yine, bu dönemde Nazilli’de eski belediye başkanımız vardı, geçen hafta bir toplantı yaptık, bu konuları tartıştık ve kendisi de şunu dedi: “Evet Hüseyin, Aydın’da büyük bir sorun var, bu sorunu beraber çözmemiz gerekiyor.”

Değerli arkadaşlar, geçen dönem 3 sefer konuyu gündeme getirdim. Oradaki çevre ve şehircilik il müdürüyle, valiyle, kaymakamla görüştüm. Bu adamların hiçbir yetkisi yok. En fazla gidip 2 bin lira, 3 bin lira ceza yazıyorlar ve şu an o firmaların kullandığı teknoloji, Avrupa’da çöpe atılan teknolojidir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yatırımlara karşı değiliz. Bizim tek derdimiz var, bu yatırımlar yapılırken çevreye zarar vermeyecek şekilde yapılması. Biz bu inancı taşıyoruz. Hepinize soruyorum: Yaptığınız yatırımı üç senede amorti edebiliyor musunuz? İşte bu santrali kuran firmalar üç yılda amorti ediyor, gözü paraya doymuyor. Eğer bu şekilde giderse Aydın on yıl sonra çölleşecek.

Şunu söyleyeyim değerli vekillerim: Hepiniz incir yiyorsunuz, zeytinyağı yiyorsunuz, değil mi? Aydın’da incir, zeytin, zeytinyağı, kestane Türkiye’de 1’inci sırada arkadaşlar, pamuk ve çilek 2’nci sırada. Bizim tek derdimiz, gelin bir komisyon kuralım arkadaşlar, gidelim milletvekilleri olarak bu konuyu araştıralım. Bu konuda, lütfen, hepinize, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün milletvekillerine rica ediyorum, bu önergemize destek verin.

Burada Hatice ablam var; Ayşe teyzem var, 76 yaşında. 40 dönüm yeri var, zeytinleri kurumuş, ağlıyor, bak şurada, ağlıyor. Diyor ki: “Benim kocam ekti elli yıl önce. Ben çocuklarımı okuttum, torunlarımı okuttum, benim hâlim ne olacak?” İncirin hâlini görüyorsunuz. Şu, elli yıl öncekinin zeytin ağacı arkadaşlar. Aydın bu hâlde. Onun için lütfen, rica ediyorum, destek verin bizim bu önerilerimize.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, ben de Kızılcaköylü hemşehrilerimin onurlu mukavemetlerini, hayranlıkla izlediğimiz onurlu mukavemetlerini, JES’lere karşı mukavemetlerini tebrik ediyorum; onları hayranlıkla, saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gerçekten, Aydın ve Menderes havzası kirlenme konusunda birçok sınırı aşmış durumda. JES’ler Aydın’ı ve çevresini sağlık, tarım, turizm, hava bakımından fevkalade derin şekilde kirletiyor, fevkalade ağır bir şekilde tahrip ediyor ve Aydın gibi bir bölgenin tarihine, bugününe ve geleceğine âdeta ihanet ediyor.

Aydın deyince binlerce yıllık bir tarih, binlerce yıllık tarımsal üretimden söz ediyoruz ve Türkiye için çok önemli bir tarım gelişme perspektifinden bahsediyoruz. Bunları JES’ler vasıtasıyla maalesef, maalesef yok sayıyoruz.

Elbette biz enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine, enerji kaynaklarının mümkün mertebe doğal, yenilenebilir kaynaklar kullanılarak sağlanmasına karşı değiliz, olamayız ve bu konuyu iyi biliyoruz. Ancak, mevcut jeotermal tesislerin bir yandan denetimsizliği diğer yandan işletmelerin maliyeti düşürme arayışları olayı tamamen zararlı bir faaliyet hâline getiriyor.

Bunun için ben soru önergesi verdim üç-üç buçuk ay önce, hâlâ bir cevap alabilmiş değilim. Hoş, başka bir soru önergeme cevap geldi; burada üzülerek söylüyorum o aldığım cevap fevkalade kifayetsiz, fevkalade acıklı -tabiri mazur görün- suyuna tirit bir cevap. Burada hadi demokrasimiz altüst oldu ama bari parlamentarizmi yaşatalım, Parlamentoyu yaşatalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Bitti mi sürem?

BAŞKAN – Evet.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Teşekkürler. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu…

Buyurun Sayın Kalyoncu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın’daki hava kirliliğiyle ilgili olarak sunulan araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çevre kirliliği dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük sorunlara sebep olmaktadır. Ülkemizde hava, toprak, su kirliliğiyle ilgili çalışmalar son yıllarda artarak devam etmekte ve kontroller sıklaştırılmakta, on-line izleme istasyonları da kurulmakta ve kurulmaya devam etmektedir. Aydın ilinde 6 adet hava kalitesi izleme istasyonu mevcut olup on-line olarak izlenmesi sağlanmaktadır fakat 2017 Çevre Durum Raporu’nda Aydın ilinde jeotermal etkiler tam manasıyla irdelenmemiş ve etkileri ortaya konulmamıştır.

Aydın’da sülfür dioksit ortalama değerlerinin yaz ve kış mevsimleri Türkiye ortalama değerlerinin çok üstünde olmasının sebeplerinden biri de jeotermal santrallerdir. Şu anda Türkiye’de üretimde olan tüm jeotermal santrallerin yüzde 85’i Aydın’da yer almaktadır. Gelecek planlaması içerisinde de yüzde 70 civarının Aydın ilinde olması öngörülmektedir. Bu uygulamalarda gerekli önlemler alınmazsa tarım kenti olan Aydın çok olumsuz yönde etkilenecektir. Bu tespit Çevre Bakanlığı verilerine göre de doğrulanmakta, jeotermal atıkların en fazla toprak kirliliği yaptığı ilk üç il arasında Aydın da yer almaktadır.

Ülkemiz için enerji gereksinimi göz ardı edilemez fakat enerji temini diğer alanları asgari düzeyde etkilemeli ve sürdürülebilir şekilde devam etmelidir. Çevre ve doğaya zararı engellenmeli ve en düşük seviyeye indirilmelidir. Tarım alanlarına yakın bölgelerde faaliyet gösteren tesislerin tarım üzerindeki etkileri ve gelecekte oluşturabileceği etkiler tam olarak belirlenerek önlenmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak çevre kirliliği konularına bakış açımız oldukça net olup Türk milletine ve vatanına zararlı olan her şeye karşı bir tavır içerisindeyiz. Çevrenin ve doğanın korunmasının hem millî hem de inanç açısından gerekli olduğunu ifade ediyoruz. Vatan sevgisi, esası itibarıyla sadece bir sınır çizgisinin içerisindeki toprak parçasına duyulan sevgi değildir. Bizim vatan sevgimiz kurduyla kuşuyla, nehriyle, gölüyle, ağacıyla, deniziyle, bütün doğal varlıklarıyla bu coğrafyayı sevmektir. Bu sevgi bütün dünyanın doğal varlık ve dengesini korumayı da içine almaktadır.

Bu düşünceyle son söz olarak diyoruz ki: Milliyetçilik çevreciliktir.

Genel Kurulu saygıya selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hüda Kaya…

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) – Merhaba Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri.

CHP’nin Aydın’daki hava kirliliğiyle ilgili verdiği önerge hakkında konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, doğaya yapılan saldırıyı insana yapılan saldırıdan ayrı düşünemeyiz, insana yapılan saldırıyı da doğaya yapılan saldırıdan ayrı düşünemeyiz. Aydın’da hava kirliliğine sebep olan jeotermal yatırımlar her ne kadar sorgulanmalı ve muhalefet etmemiz gerekiyorsa Dersim’de, Cudi’de yakılan ormanlar da bu ülkenin yurttaşları olarak, vekilleri olarak hepimizin derdi ve tasası olmalı. Yurdumuzun her bir metrekaresinde suya, havaya, toprağa, ağaca kötülük eden tüm politikalara ve pratiklere karşı, hakikate hep birlikte sahip çıkmalıyız. Bizler bir bütün olarak doğayı ele almalıyız. Biz hepimiz bir bütün olarak doğayız, doğanın bir parçasıyız; doğanın hakimi, egemeni değiliz, olamayız. Doğaya, toprağa, suya, havaya kötülük edenler, kirletenler ne doğaya dost olabilirler ne de insana dost olabilirler. Dolayısıyla, doğasıyla barışık olamayanlar insanla da barışık olamazlar, İnsanla barışık olamayanlar doğaya da dost ve barışık olamazlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, pek çok vekilimiz burada; günlerdir – aynı dün ve bugün olduğu gibi- üçüncü havalimanının bir zafer anıtı olarak açılması hakkında övünerek konuşmalar yapıyor. Orada katledilen doğa hiç hesaba katılmıyor…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Boş ver doğayı, insanlara bak sen.

HÜDA KAYA (Devamla) - Orada yapılan bir zafer anıtı gibi insanlara takdim ediliyor ama işin gerçeğine bakarsanız, orası bir işçiler mezarlığına döndürülmüş durumda. Bakın, size bir örnek vereceğim sadece…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Sen ağacı boş ver, şehitlerimizi anlat, şehitlerimizi.

HÜDA KAYA (Devamla) - Orada emek veren, orada çalışan, aylardır hak ettikleri alın terlerinin karşılığı verilmeyen işçiler, emekçiler şu anda hapishanedeler. Bir tanesinden örnek vereceğim size: Ceylanpınarlı Mustafa Atay isminde bir genç, Kastamonu Üniversitesi coğrafya bölümü 3’üncü sınıfta okuyor ve sırf yoksul ailesine destek olmak, okul harçlığını çıkarmak için üçüncü havalimanı inşaatında çalışıyor. Orada çalışanların, bu alanlarda çalışanların durumu zaten ülke olarak hepimizin malumu ve bu insan, bu gencimiz, sadece ekmek parasını, okul harçlığını çıkarmak için şantiyede gece yatarken oraya yapılan baskınla, üzerinde atletiyle, şortuyla gözaltına alındı, şu anda, elli gündür Silivri Cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜDA KAYA (Devamla) – Diğer işçilere de aynı şekilde haksızca cezaevlerinde köle muamelesi yapılırken orayla bir zafer anıtı gibi iftihar etmek tarihe de hakarettir, bu Meclise de hakarettir. (HDP sıralarından alkışlar)

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Kaybettiğimiz gencecik şehitlerin hesabını ver sen, boş ver sen ormanı mormanı…

HÜDA KAYA (İstanbul) – Ya, sus, sus.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - Şehitlerimizin hesabını verin siz. Çok hümanistsiniz, çok doğayı seviyorsunuz [!]

HÜDA KAYA (İstanbul) - Yakışmıyor. Biraz ağır olun.

BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Rıza Posacı.

Buyurun Sayın Posacı (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RIZA POSACI (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum, Aydın bir tarım kenti. Nüfusumuzun büyük çoğunluğu tarımla iştigal etmekte. Tabii, çocuklarımıza bırakacağımız en iyi gelecek de çevre, bu konuda yüzde yüz katılıyorum. Çevreyi kirletenlere biraz sonra geleceğim ama burada bir bilgi kirliliği var, bir yanlış aksettirme var. Önerge sahibimiz şöyle demiş: “Türkiye'deki kanserden ölüm oranı yüzde 18, Aydın’da yüzde 42.” Hata burada başlıyor, böyle bir oran yok arkadaşlar. TÜİK rakamlarını aldığımızda… Rakamlar burada, 2013’teki, 2014’teki, 2015’teki, 2017’deki rakamlar. 2017’de Türkiye'de yüzde 19, Aydın’da yüzde 17. Yani şu rakamları tek tek uzatmak istemiyorum, zaman kısıtlı, zamanı iyi kullanmak istiyoruz.

Rahmetli Yazıcıoğlu 1990’lı yıllarda Aydın Valisiydi. Ben o dönemde yeni bir siyesetçiydim, Belediye Meclis üyesiydim. Aynen kullandığı laf şuydu, “Ben bu Aydın şehrini yerin altındaki buharla uçururum.” demişti. Gelinen noktada biz de hâlâ hamaset yapıyoruz. Biz şunu tartışalım: Jeotermalin bütün katma değerlerinden niye faydalanmıyoruz, onu yapalım. Seracılıkta, şehir ısıtma soğutmasında niye sahaya satmaya çalışıyorsunuz? Büyükşehir Belediyesinin Sultanhisar sahası var. AK PARTİ’li belediye başkanı arkadaşımız aldı o sahayı. O sahayı maalesef Korelilere satmaya çalışıyorsunuz. Bu enerjiyi şehir ısıtma soğutmasında kullansak kötü mü olur? Kurutmada kullansak kötü mü olur?

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – İyi olur, çok iyi olur, alkışlıyorum. İşte onu siz yapacaksınız.

RIZA POSACI (Devamla) – Biz jeotermali kuralına göre işletmeye talibiz. Şöyle arkadaşlar: Büyükşehir Belediye Meclis üyesiydim ben geçen dönemde. Orada önerge verdik, büyükşehirde 3 parti olarak, MHP, CHP, AK PARTİ olarak. Çevre zararı nedir? Bu konuda hamaset yapılıyor. 1 milyon TL bütçe ayrıldı. Ne yapıldı? Yine hiçbir şey yapılmadı. Ve gelinen noktada çevreyi kirleten o kadar çok şey var ki… Arıtmalar nereye çalışıyor, çalışıyor mu? Aydın şehrinin arıtması 1994 yılında yapılan arıtma, Aydın merkezdeki. Kapanan belde belediye başkanıydım, bıraktığım arıtma yarım, dört yıl oldu ve seçim geliyor, daha hâlâ onu yapamadınız. Muhakkak çevre önemli, çevreyi koruyacağız ama önce herkes kendi asli görevini yapacak. Arıtmalar çalışacak, jeotermal firmaları işlerini doğru yapacak, onun denetimini yapacağız. Elimde Germencik bölgesinin ölçümü var, gezici araçla yapılan ölçüm; burada yapılan ölçüm sonucu hava kirliliği yönünden hiçbir sıkıntı olmadığını ifade ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIZA POSACI (Devamla) – Çevre Müdürlüğünden aldığım rakam bu.

Değerli arkadaşlar, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, sayın hatip konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisini Aydın Büyükşehir Belediyesi üzerinden asli görevini yerine getirmemekle suçlamıştır. Bu konuda grubumuz adına cevap hakkı kullanmak istiyoruz İç Tüzük 69’a göre.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onu da söylemeyelim mi Sayın Başkan? Zapta girsin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne oldu? Buna da mı itiraz ediyorsun? O zaman gidelim biz, dükkânı kapayalım, burada oylama yapıp…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Belediye başkan adayı mısın?

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, aranızda konuşmayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 69’a göre…

BAŞKAN – Yerinden söz vereyim Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, açık bir sataşma var grubumuza efendim, bu haklar kullandırılıyor bütün gruplara, şimdi sataşan AK PARTİ’li olunca mı iş değişiyor?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Nedenini bilelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika söz veriyorum.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın Milletvekili Rıza Posacı’nın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilim geldi burada kendisi itiraf etti zaten, “Bu enerjiyi jeotermal elektrik santrallerde değil de evlerin ısıtmasında, seracılıkta kullanalım.” dedi, zaten bizim istediğimiz bu. On altı yıldan beri CHP yönetmiyor burayı, on altı yıldan beri siz varsınız, siz. (CHP sıralarından alkışlar) İşte Sevgili Vekilim, bu komisyonun kurulmasını bunun için istiyoruz. Eğer Büyükşehrin hatası varsa, arıtması çalışmıyorsa işte gidip onu araştıracağız, onun için istiyoruz bunu. Büyükşehir arıtması devamlı çalışıyor ama üzülerek bir şey daha söyleyeyim: Yeni arıtma için maalesef bakanlıklardan izin alamıyoruz, beş yıldan beri o bakanlıkların kapısını çalıyoruz, yeni bir arıtma yapacağız Aydın’a ama maalesef, izin alamıyoruz.

İki, DSİ -o dönemde Eroğlu- bir İkizdere Barajı yaptı, 250 milyona mal etti içme suyu için, büyükşehir olduğu için 380 milyon liraya Aydınlılara sattınız, büyükşehre. Siz, geldiniz, şu an, orada, o bölgede yani İkizdere Barajı’nın içindeki yerlerin ihalesini yaptınız. İlk önce bu ihaleyi iptal etmemiz gerekir, aksi takdirde Germencik, İncirliova ve Efeler ilçelerinde bütün içme sularını oradan alıyoruz ve hepimiz zehirlenip öleceğiz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz, bu araştırma komisyonunun kurulmasını bunun için istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara geçsin diye söylemek istiyorum. Her ilimizin sorunu kıymetli, Aydın’daki sorunlar da bizim için kıymetli ve bunların çözümü için büyük oranda gayret ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gelin araştıralım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ancak Mecliste usul ekonomisi diye bir esasımız var; doğru işi doğru yapmak zorundayız. Daha geçen dönem Aydın Vekilimiz Mehmet Erdem ve diğer partilerin ortak önergesiyle bu komisyon zaten kuruldu, bu önergeler yapıldı.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Nerede kuruldu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu önergeleri kapsayan bir çalışmadan bahsediyoruz, oradaki önerileri hep beraber hayata geçirmeye çalışacağız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O geçen dönemde kaldı.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, jeotermal santrallerinin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/123) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi 60’a göre bir söz talebi var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yazın, herkes okusun oy vereni, vermeyeni, çekimser kalanı. Yazın, burada konuşup da ondan sonra oy vermeyenleri.

BAŞKAN – Sayın Gökçel, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi kırsalındaki operasyonda donarak şehit olan uzman çavuşlar Ferruh Dikmen ile Asım Türkel’e Allah’tan rahmet, Mersinlilere başsağlığı dilediğine, 24-25 Ekim tarihlerinde Mersin’de yaşanan dolu, fırtına ve hortum nedeniyle zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileklerini sunduğuna ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Ekimde, Tunceli’nin Nazımiye ilçesi kırsalında operasyonda olan Jandarma Özel Harekât timlerinin bulunduğu alanda etkili olan soğuk hava nedeniyle, uzman çavuşlar Ferruh Dikmen ve Asım Türkel donarak şehit olmuşlardır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve Mersin’imize başsağlığı dilerim.

Değerli arkadaşlar, 24-25 Ekim tarihlerinde, Mersin’in Akdeniz, Bozyazı, Tarsus, Toroslar, Yenişehir ilçelerinde ve on altı köyümüzde dolu, fırtına ve hortum afetleri etkili oldu. Çiftçilerimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Bu afetler sonucunda toplamda 63 çiftçimizin 7.500 dekar alana dikili narenciye, meyve, sebze ve muz gibi hasada gelmiş ürünleri büyük miktarda hasar görmüştür. Bu hasarın maddi karşılığı tahmini 14 milyon 300 bin liradır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 6 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 1'inci sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 30 Ekim Salı, 31 Ekim Çarşamba ve 1 Kasım Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 30 Ekim Salı günkü birleşiminde 6 sıra sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin birinci bölümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasına; 31 Ekim Çarşamba günkü birleşiminde de görüşmelerinin tamamlanmasına; İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olmasına; 1 Kasım Perşembe günkü birleşiminde 3 sıra sayılı 2017 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu’nun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Tarih: 30/10/2018

Danışma Kurulunun 30/10/2018 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                                  Mustafa Şentop

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                   Başkan Vekili

                   Adalet ve Kalkınma Partisi                                        Cumhuriyet Halk Partisi

                                     Grubu Başkan Vekili                                               Grubu Başkan Vekili

                                           Bülent Turan                                                             Özgür Özel

                               Halkların Demokratik Partisi                                      Milliyetçi Hareket Partisi

                                     Grubu Başkan Vekili                                               Grubu Başkan Vekili

                                         Fatma Kurtulan                                                         Erkan Akçay

                                             İYİ PARTİ

                                     Grubu Başkan Vekili

                                          Lütfü Türkkan

Öneriler:

Bastırılarak dağıtılan 6 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 1'inci sırasına alınması,

Genel Kurulun;

30 Ekim 2018 Salı, 31 Ekim 2018 Çarşamba ve 1 Kasım 2018 Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

30 Ekim 2018 Salı günkü (bugün) Birleşiminde 6 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin birinci bölümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasına kadar;

31 Ekim 2018 Çarşamba günkü Birleşiminde 6 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile

İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

1 Kasım 2018 Perşembe günkü birleşiminde 3 sıra sayılı 2017 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu’nun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

6 Sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

6 sıra sayılı

701 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 4’üncü maddeler arası

4

2. Bölüm

5 ila 9’uncu maddeler arası

5

Toplam Madde Sayısı

9

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.24

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, 701 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Başkanlık Tezkeresi 6 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kanun hükmünde kararname İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, kanun hükmünde kararname, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Bülent Tezcan.

Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan 35 kanun hükmünde kararnamenin sonuncusu olan 701 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görüşüyoruz. İki yıllık OHAL süresi içerisinde 35 kanun hükmünde kararname çıktı. Bu 35 kanun hükmünde kararname, sadece sayısal bir istatistiki veri değil; onun ötesinde, toplumsal yapının, siyasal sistemin, yaşam tarzının üzerinde derin izler bırakan bir dönem ve ne yazık ki iki yıl sonunda, olağanüstü hâl sona erdiğinde bitmiş olsa geçmişe dönüp baktığımızda “Yaşadığımız acılı, kötü bir dönemdi, kötü bir parantezdi ve bundan sonrasına bakalım.” diyeceğimiz bir geçici dönem olmanın ötesinde izlerini bugüne de taşıyan ve bugünden sonra yarına da taşıyan bir sivil darbe döneminin başlangıcı.

Değerli arkadaşlar, 20 Temmuz 2016’da, 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı, bu Parlamento çatısı altında, milletvekilleri olarak, siyasi parti ayrımı yapmadan beraber direndik ve dedik ki: “Gazi Meclis, ilk defa, yeniden, bir kere daha, yıllar sonra “gazi” olma unvanını hak etti. Bu Parlamentoyla Türkiye'nin geleceğini yeniden kuralım, bu Parlamentoda 15 Temmuz darbe girişimine karşı oluşan dayanışma ruhuyla güçlü bir demokrasiyi yeniden kuralım, güçlü bir ekonomiyi, refah toplumunu yeniden kurabilelim.” Bu fırsat vardı ama ne yazık ki iktidar, bundan bu çerçevede bir hayırlı sonuç çıkarmak yerine bir tek adam rejimi inşa etme fırsatçılığını tercih etti. Beş gün sonra, 20 Temmuz 2016’da olağanüstü hâl ilan edilirken bu kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ben konuşmuştum. O zaman söylediğim sözler dünkü gibi aklımda. O zaman Parlamentoya demiştim ki: Arkadaşlar, bu olağanüstü hâl, darbeye karşı direnen Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakma projesidir. Bu OHAL projesi, millî iradeyi yok etme projesidir, millî iradeyi dışarıda tutma projesidir. Gelin, darbeyle birlikte mücadele edelim. Parlamento çatısı altında, Parlamentoyu sürecin içinde etkin kılarak bunu yapalım. Dönemin Başbakanı, Sayın Başbakan o zaman dedi ki: “Kısa bir süre, işte bir iki ay, daha fazla değil, küçük bir süre için biz bunu istiyoruz.” Sayın Başbakan, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın kısa süreden anladığı iki yıl imiş; 20 Temmuz 2016, 18 Temmuz 2018. Yani Türkiye, iki yıl, OHAL şartları altında hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulümle karşı karşıya olma durumunda kaldı.

Bakın, 20 Temmuzu adlandırdık. Parlamentoyu devre dışı bırakan bu sistem bir sivil darbe düzeni yarattı. Millet iradesini yok sayan bu anlayışla aslında darbenin siyasi ayağını gizlemenin aracı oluşturuldu. Olağanüstü hâl ilanı, darbeyle mücadele iradesinin ürünü olmanın ötesinde, darbeye karşı verilecek mücadelenin, darbenin kaynağını bulmaya dönük etkin mücadelenin ulaşabileceği muhtemel siyasi hedefleri gizlemenin aracı hâline dönüştürüldü. Türkiye’yi darbe ortamına taşıyan irade, iktidar gücü, 20 Temmuz OHAL darbesiyle, OHAL ilanıyla bütün iktidar kudretini kullanarak darbeye karşı soruşturmanın kendisine yönelmesini önleyecek önemli bir güç ve fırsat eline geçirdi.

Değerli arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz, bizleri izleyen vatandaşlarımız görüyor; manav çıktı darbeci, öğrenci çıktı darbeci, öğretim üyesi çıktı darbeci, limoncu çıktı darbeci ama nedense siyasetçi darbeci bulunamadı. Bu darbeyi hazırlayan siyasetçiyi bulmayı engelleyen tablo hangi tabloydu? Bugüne kadar etkileri devam eden OHAL düzeni, 20 Temmuz sivil darbesi; yargının olmadığı, hukukun çalıştırılmadığı, demokratik mekanizmaların çalıştırılmadığı, Parlamento iradesinin devre dışı bırakıldığı bir düzende, bir tabloda kuşkusuz siyasi gücü elinde bulunduranların, yürütmeyi elinde bulunduranların yöneteceği bir OHAL düzeninde darbenin siyasi ayağına, gerçekten buna sebep olanlara, bu ortamı yaratanlara ulaşabilmek mümkün değildi.

OHAL bilançosunu istatistiki rakam olarak yukarıdan aşağıya sayabilirsiniz, saatlerce konuşabilirsiniz. 35 kanun hükmünde kararname… Bugün sonuncusunu, 701 Sayılı’yı görüşüyoruz; komisyon görüşmemiş, şimdi Meclise iniyor, 701 Sayılı’yı görüşüyoruz. 35 kanun hükmünde kararname; bakın, bunun içerisinde 125.800 ihraç var; bunun içerisinde 446 bin adli işlem var. 404 barış akademisyeni “Barış istiyoruz.” diye imza attı diye, ihraç edildiler üniversiteden. Binlerce üniversite öğretim üyesi ihraç edildi. Türkiye darbe dönemlerini yaşadı, 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’de bu kadar üniversite öğretim üyesi ihraç edilmemişti. 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’de bu kadar kamu görevlisi adli işleme maruz kalmamıştı ve işin bir başka ilginç yanı, bu ortamda, iki yıllık OHAL şartları altında Türkiye, dünyanın hiçbir uygar, çağdaş, demokratik ülkesinde görülemeyecek bir başka gariplikle karşı karşıya kaldı; bir referandum, iki seçimle karşılaştı; anayasa referandumu ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekilliği genel seçimi. Darbe şartları altında yapıldı bunlar, 20 Temmuz sivil darbesi şartları altında, propaganda eşitsizliğinin olduğu şartlar altında yapıldı. 16 Nisan referandumunu hatırlayın, “hayır” propagandası yapan dernek yöneticileri sorguya çağrıldılar, “hayır” broşürü dağıtan dernek yöneticileri sorguya çağrıldılar ama üniversite rektörleri, valiler, kaymakamlar çıktılar “evet” propagandası yaptılar.

Her darbe kendi hukukunu yaratır, her darbe kendi hukuki altyapısını yaratır, 20 Temmuz sivil darbesinin hukuki altyapısı da mühürsüz 16 Nisan referandumuyla getirilen tek adam rejimini dayatan Anayasa’ydı. Bugün geldiğimiz nokta, hukuku yok sayan, adaleti devre dışı bırakan, emek düşmanı bir tek adam rejimidir. Mesele, sadece bir kanun hükmünde kararnameyi konuşma meselesi değildir; mesele, Türkiye’yi nasıl bir düzene taşıdıklarını konuşma meselesidir. Geleceğin demokratik, özgür Türkiye’sini kuracaksak, gelecekte toplumsal barışı inşa edecek bir Türkiye’yi kuracaksak, gelecekte bütün bu sorunlarla baş edip refah içerisinde, huzurlu bir Türkiye’yi kuracaksak 20 Temmuz darbesinin sırtımızdaki kamburunu yırtıp atmak zorundayız, başka çaresi yok.

Değerli arkadaşlar, bakın, 7 grev ertelendi bu dönem içerisinde, olağanüstü hâl şartlarında. Nedir bu emek düşmanlığı? Darbeyle mücadele ediyorsanız işçinin grev hakkını niye elinden alıyorsunuz? 7 tane grev ertelendi. Bu süre içerisinde grev yasakları genişletildi OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle, OHAL KHK’leriyle. Yani düşünebiliyor musunuz, Türk Hava Yollarında, hava yolu çalışanlarına grev yasağı getirildi. Emek düşmanı, özgürlük düşmanı, hukuk düşmanı, adalet düşmanı, demokrasi düşmanı bir tek adam rejimi yaratılmıştır. Bugün konuştuğumuz mesele budur. Parlamento, kendisini devre dışı bırakan, ülkenin geleceğini kurma konusundaki kararlılığını ortadan kaldıran bir düzenle mücadele etme zorunluluğu ve sorumluluğu altındadır.

Değerli arkadaşlar, mesele sadece o 20 Temmuz 2016 ile 18 Temmuz 2018 arasındaki şeklen yürüyen OHAL düzeni olsa -biraz önce başta söyledim- deriz ki kapat o defteri, gelin beraber yeni bir demokrasiye el ele tutuşup yürüyelim ama mesele o değil. Her darbe kendi hukuki altyapısını kurar dedik. 16 Nisan referandumuyla ve son seçimlerle artık 20 Temmuz darbesi kendi anayasal altyapısını yarattı, bir tek adam düzeni yaratıldı, tek adam rejimiyle karşı karşıyayız. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, sürekli OHAL rejimi demektir. Türkiye 18 Temmuz 2018 tarihinde OHAL’den kurtulmadı, Türkiye o tarihte OHAL’den çıkmadı; Türkiye sürekli bir OHAL rejimi altında yaşıyor. Onun için Türkiye’de adalet yok, onun için Türkiye’de hukukun üstünlüğü yok, onun için Türkiye’de can ve mal güvenliği yok, onun için Türkiye’de kimse kendisini güvencede hissetmiyor, onun için Türkiye’de OHAL bağımlısı bir iktidar var. Bonzai bağımlılığı gibi bir OHAL bağımlısı iktidar. OHAL şartlarını OHAL sonrası döneme de taşıyarak bir tek adam rejimi yaratıldı ve şimdi demokrasiyi yeniden kurmak için onunla hesaplaşmak zorundayız, bunun etkilerini hep beraber ortadan kaldırmak zorundayız.

Bakın, yargıyla ilgili, biraz önce söyledim, 450 bine yakın adli işlem yapılmış, 128 bin kamu görevlisi bu sebeple ihraç edilmiş. Nereye gidecek? Yargıya gidecek. Ne olmuş yargı? Yeni bir, tek adam düzeninin yargısı oluşmuş. OHAL’le ilgili yargı yolunun önünü kesmek için OHAL İnceleme Komisyonu kuruldu. 125 bin dosya var Komisyonun önünde şu anda. OHAL İnceleme Komisyonunun önünde 125 bin dosya var, o dosyalar bitmeden vatandaş hâkimin önüne gidemiyor. Ne yazık ki bu tek adam rejiminin garabetine, bu tek adam rejiminin adalet ve hukuk dışı düzenine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ucundan katıldı, destek verdi, “Gideceksin OHAL Komisyonuna, ondan sonra bana geleceksin.” dedi. Böyle bir tablo. Bu tabloyu ortadan kaldırmadan Türkiye’ye, bu ülkede yaşayanlara ciddi, huzurlu, refah içerisinde bir gelecek ne yazık ki yok.

Bakın, tek adam yargısı oluştu. 20 Temmuz sivil darbesinden sonra OHAL rejimi, sonra tek adam rejimi inşa edildi, bir tek adam yargısı oluştu. Yargı talimatla tutuklar, talimatla serbest bırakır hâle geldi. Türkiye’de hâkimlerin, yine hukuka bağlı kalan bir kesimini dışarıda tutuyorum, doğrudan saraydan aldığı talimatla karar verdiğini artık sağır sultan bile biliyor. Macron talimat verecek, Fransız gazeteciyi serbest bırakacaksınız. Schröder talimat verecek ya da aracı olacak, onun talimatıyla, ondan dolayı, onun aracılığıyla Büyükada aktivistlerini, önce talimatla tutuklananları serbest bırakacaksınız. Merkel araya girecek, çifte vatandaşlığı olan gazeteci Deniz Yücel serbest bırakılacak. En son, Trump araya girecek, “Al papazı, ver papazı.” diye ifade edilen papaz oyunu bozulacak, papazkaçtı oyunu bitecek, vereceksin papazı, alamayacaksın papazı. İfade bile irite edici, ifade bile. Bu ifadeyi benimsediğim için söylemiyorum, “Ver papazı, al papazı” zihniyeti üzerinden yargıya tahakküm kuran bir anlayışı teşhir etmek için söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ne oldu? Rahip gitti, söylenen sözlerin hepsini yutmak zorunda kaldınız. Mesele nedir? Mesele, Türkiye’de yargıyı bu hâle getirmemekten geçiyor. Canınız istediği zaman talimatla öğrencileri, öğretim üyelerini, gazetecileri, aydınları tutuklatıp, gözaltına aldırıp, hapse atıp, canınız istediğinizde talimatla saldıracağınız bir düzen yarattığınızda geleceğiniz tablo budur. Bu rejimin adı, demokrasi değildir. Bu rejim, tek adam rejimidir. Dünyada siyaset literatüründe bunun adı diktatörlüktür. Daha ötesini söyleyeyim: 21’inci yüzyılda Türkiye, faşist diktatörlük şartları altında yaşıyor. Bu kadar net. (CHP sıralarından alkışlar)

Hukuk yok, can ve mal güvenliği yok, dolayısıyla sermaye güvenliği de yok. Dolar aldı başını gidiyor, değil mi? Bir kriz yaşıyoruz. Kriz var-yok tartışmasını bırakın, işte herkes biliyor, iktidar sahipleri de biliyor Türkiye’nin ciddi bir krizin içerisinde olduğunu. Krizden çıkış yolunu koyduk bir tarafa. Onu konuşalım ama bu krizin temel sebebi, tek adam rejiminin ta kendisidir. Bir ülkede hukukun üstünlüğü yoksa, bir ülkede yatırımcı, kendisini güvence içerisinde hissetmiyorsa, bir ülkede bütün kararlar, rasyonel akla göre değil, bilimin gerçeklerine göre değil de sarayda oturan bir kesimin talimatına göre ve çıkarlarına göre alınıyorsa o ülkede ekonomik krizle karşılaşmanız ve o ekonomik krizin altında ezilmeniz gayet doğaldır. Türkiye’nin yaşadığı tablo bu.

Bakın, 19 Temmuz 2016, olağanüstü hâl ilanından bir gün önce, 19 Temmuz 2016, dolar 2,98. Olağanüstü hâlin kalktığı -şeklen kalktığı- 18 Temmuz 2018’de 2’ye katlanmış neredeyse, dolar 4,81, OHAL şartları altında. Türkiye'nin geldiği tablo bu. Bugün dolar 5,53-5,60 arasında gidip geliyor. Sürekli OHAL rejimi. Sürekli OHAL rejiminin Türkiye’yi getirdiği, taşıdığı tablo bu.

Değerli arkadaşlar, krizle mücadele edeceksek, Türkiye’yi refah içerisinde üreten bir Türkiye olarak yeniden inşa edeceksek hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi kurmak zorundayız. Başka çaremiz yok. Bu, bir romantik talep değil. Bu, Türkiye’de yaşayan 81 milyonun refahı için bir zaruret. Ya saraydaki bir avuç, sarayın etrafında yaşayanların refahı için bir düzen yaratacaksınız ya da 81 milyonun refahı için bir düzen yaratacaksınız. Mesele, aslında bunu yakalayabilme meselesidir.

Bakın, 1914 yılı aralık ayı, 1915 yılı ocak ayı. Hâlâ hatırlayınca yüreklerimiz sızlar. Biliyorsunuz Sarıkamış Harekâtı’nda 915 tertip asker evlatlarımızı verdiğimiz, donmak zorunda kaldıkları Sarıkamış Harekâtı’nın acısı hâlâ yüreklerimizdedir. Ne zaman? 1915… Yüz üç yıl önce. Yüz üç yıl önce harp şartlarında. Dikkat edin, yüz üç yıl önce harp şartlarında savaşırken donan askerlerimizin acısı hâlâ içimizde sıcakken, yüz üç yıl sonra 2018 yılının Türkiyesi’nde sulh şartları altında 2 askerimiz Tunceli’de donarak şehit oluyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi “Ben bu konuda araştırma yapmayacağım.” diyor. Bu, tek adam düzeninin bize getirdiği ve dayattığı rezaletten daha başka bir şey değil midir! (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Olur mu arkadaşlar? Bu Parlamento ne iş yapacak o zaman? Her şeyi havale ederse bu Parlamento ne iş yapacak? 2018 yılının bu utancını nerede konuşacağız, sebebini nerede bulacağız; bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün olağanüstü hâlle ilgili 741 sayılı KHK’nin konuşulması meselesi, Türkiye’nin hukuk, adalet ve demokrasi ekseninde geleceğini kurma meselesidir. Sayın Erdoğan çıkmış, donan şehit askerlerimizle ilgili bize diyor ki: “Siz şehadetten ne anlarsınız?” Evet, şehide “kelle” diyenlerin anladığı şeyi anlamayız biz şehadetten, şehide “kelle” diyenlerin anladığı şeyi anlamayız! (CHP sıralarından alkışlar) Bizim şehadetten ne anladığımızı Kuvayımilliye ruhunun bu ülkeyi nereye getirdiğini bilenler görüyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Kelle” dememiş miydi yoksa, neye itiraz ediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuşmacı, konuşması sırasında tek adam rejimine geçtiğimiz, 20 Temmuzda olağanüstü hâl darbesi ilan ettiğimiz gibi çok vahim iddialarda bulundu, izin verirseniz sataşmadan söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

Sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önceki konuşmacı, aslında yakinen takip ettiğimiz, hukukçu dili olan bir hatibimiz. Keşke daha dikkatli bir dil kullansaydı, keşke kendisinden beklediğimiz şekilde bir muhalefet yapmış olsaydı çünkü bazen AK PARTİ karşıtlığı, âdeta terör örgütlerinin ifadeleriyle özdeşleşen bir hitap şekline dönüşüyor. Bunu ben doğru bulmuyorum, bunu ben çok tehlikeli buluyorum. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ karşıtı olan, terörist değil, terör örgütü mensubu da değil. Çoğu zaman AK PARTİ’li olmak, teröristle yan yana olmak demek.

BAŞKAN – Arkadaşlar, gürültü yapmayalım lütfen. Kürsüde hatip var, konuşuyor.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama dinleyemezseniz anlayamazsınız ki. Klasik CHP anlayışı, söyleyecek, her türlü iddiada bulunacak; cevap vermeye başlayınca kürsüye vuracak. Böyle bir usul yok ki.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çözüm sürecinde teröristlerle yan yana yürüdünüz, esas, teröristlerle anılması gereken, AK PARTİ’lilerdir.

BAŞKAN – Müsaade edin hatibi dinleyelim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, iddialar önemliydi cevap vermek istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Kelle” dedi, “kelle”.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sayın Başkan, klasik CHP anlayışıyla kızmak yok. O zaman istiklal mahkemesi kurun, siz yargılayın, biz savunmayalım, her türlü hükmü verin o zaman. (CHP sıralarından “Ayıptır, ayıp!” sesleri)

BÜLENT TURAN (Devamla) - Olur mu arkadaşlar? Birisi iddiada bulundu -sayın hatip- buna cevap vermeyecek miyiz?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yargılamadan atıyorsunuz. 7 bin insanı, akademisyeni attınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Kelle” dedi mi demedi mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, insanlar konuşarak anlaşır. Sürem bitti, hiçbir şeye cevap verdirmediniz. Bu anlayış, size oy kaybettiren bir anlayış; bu anlayış, sizi büyütmeyen bir anlayış; bu anlayış, sizi demokrasiden uzaklaştıran bir anlayış. O yüzden… (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, ne anlatacağız bu arkadaşlara bilmiyorum ki.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibe iki dakika söz verdim. Lütfen…

BÜLENT TURAN (Devamla) – O zaman, ben dönüyorum, Sayın Bakanım…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sandıkta gene yeneriz merak etme.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ha öyle, siz konuşacaksınız sadece, başkası konuşmasın.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız, “olağanüstü hâl, bir darbe” iddiasında bulunuyor olması, sayın hatibin vahim bir iddiası. Olağanüstü hâl, Meclisin aldığı bir karardır, anayasal bir sistemdir. Bunu biz getirmedik. Bu, zaten var olan bir sistemdi. Terör örgütleriyle mücadele etmek için tercih edilen bir sistem hâline geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sayın Başkanım, zamana olan hassasiyetinizi biliyorum ama hiç konuşamadık.

BAŞKAN – Bir dakika ilave verelim Sayın Turan’a. (CHP sıralarından “Ooo…” sesleri, gürültüler; İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz ilave süre vermiyordunuz Başkan? Bu, nasıl bir adalet?

ŞENOL BAL (Ankara) – Vermiyordunuz…

BAŞKAN – Bu, şöyle bir adalet…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu, nasıl bir adalet Başkan?

BAŞKAN - Sayın Türkkan, soru soruyor musunuz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Soruyorum.

BAŞKAN - Hayır, cevabını vereyim. Süreyi ben tutuyorum burada. Konuşmasının yarıdan fazlası gürültüyle geçti.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, öyle bir hakkınız yok.

BAŞKAN - Bu söze, konuşurken yüksek sesle yerinden hatibe ithamda, lafta bulunan, söz söyleyenlerden birisi de sizdiniz. Lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu yaptığınız, adaletli bir davranış değil. Siz Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkanı değilsiniz, Meclis Başkan Vekilisiniz. Bu titrinizi size hatırlatmak isterim. Siz unutuyorsunuz başkan vekili olduğunuzu.

BAŞKAN – Evet, hiçbir sorun yok. Size, İç Tüzük’e ve teamüllere göre beş dakikalık süre verdim, kimse sözünüze müdahale etmedi. Siz beş dakika konuştunuz, üzerine ilave süre istediniz. Bunu vermiyorum, hayır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz Meclis Başkan Vekili olduğunuzu unutuyorsunuz.

BAŞKAN - Ama kürsüdeki hatibi konuşturmamak, sıralara vurarak, gürültü yaparak konuşturmamak söz konusuysa o zaman sözünü tamamlaması için süre veriyorum grup başkan vekiline.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Veremezsiniz… Veremezsiniz efendim. Milletten esirgediğiniz bu hakkı veremezsiniz.

BAŞKAN - Bir dakika ilave süre veriyoruz arkadaşlar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Milletten esirgediğiniz, bizlerden esirgediğiniz bu hakkı veremezsiniz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sayın Türkkan… Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Turan, lütfen rica ediyorum bu hakkı kullanmayınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Öyle yapacağım. Öyle yapacağım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanın bu adaletsiz tutumuna geçit vermeyiniz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tamam, sakin…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizden istirham ediyorum.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Başkanın…

(İYİ PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Böyle bu iş! Siz bu işi yönetemiyorsunuz!

BAŞKAN – Süreyi durduralım.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sussanız ineceğim zaten.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bülentçiğim otur yerine, benim yaptığım gibi yerine otur sen de. Ben yerime oturdum, sen de otur.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Üç saniye… Üç saniye…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sevgili Bülent, ben yerime oturdum, sen de otur.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Üç saniye, arkadaşlar…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır efendim, konuşturmayız, öyle bir şey yok!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Adalet duygusu zedelenince böyle oluyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adalet, ya herkese olacak veya kimseye olmayacak.

BAŞKAN – Evet, Sayın Turan, ilave süre veriyorum bir dakika.

Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır efendim!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ ile CHP’nin tepkisiyle hiçbir şey diyemeden ayrılıyorum. Biz aziz milletimizle buluşmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuşmadım ki!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Yani Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili ilk cümlesinde zaten konuşmada yapamayacağı kadar hakaret etti, sözümüzü çarpıttı. Bakın, terör örgütlerinin diliyle konuştuğumu iddia etti, 69’a göre söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika…

Sataşmaya mahal vermeyelim tekrar.

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, yeni bir tartışma ya da polemik yaratma niyetinde değilim, sadece şunu söylemek istiyorum: İktidara dönük her eleştiriyi “Terör örgütlerinin ağzıyla konuşuyorsun.” diye itham etmek, tam da diktatörlüklere özgü bir ifade biçimidir. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Siz böyle yapıyorsunuz demiyorum, budur.

Bakın, diktatörlüğün ilk ortaya çıktığı yer, Roma Dönemi’dir. Roma’da diktatörlere diktatör olma yetkisini Senato vermiştir. Yani Mecliste bir şeylerin görüşülüyor olması, oradan ortaya çıkan rejimlerin, tek adam rejimi, diktatörlük, sivil darbe olmasına engel teşkil etmez. Parlamentoların bilerek ya da bilmeyerek verdikleri yetkiler, arkasından bir tek adam rejimi doğurur, diktatörlükleri ortaya çıkarır. Tam iki sene, iki buçuk sene önce 20 Temmuz 2016’da bu kürsüden buna dikkat çekmiştim, gelin bu Parlamentodaki beraberlik ruhunu bozmayın diye. “Terör örgütlerinin diliyle konuşuyorsunuz.” derken, tahmin ediyorum FETÖ’yü kastediyorlar; FETÖ’yü Türk Silahlı Kuvvetlerinin harimiismetine sokan, kozmik odaya sokan anlayış, FETÖ’ye karşı direnenlere, hayatının her döneminde FETÖ’ye karşı direnenlere bunu hiçbir zaman söyleyemez. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim geçmişimizin hiçbir yerinde FETÖ’yle yol kenarında bir karşılaşmamız bile söz konusu değildir. El ele tutuştuğunuz mahallelere bakın.

Teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, öncelikle bir isteğimi ileteyim. Demokratik kültür içerisinde, kürsüde her istediğini söyleyip de cevap almaya kalkınca “Yok, ben cevabı beğenmedim, cümlen şöyleydi, böyleydi.” deyip de masaya vurmak olmaz.

Az önce Sayın Tezcan “20 Temmuz OHAL darbesi” dedi. Sözümün arkasındayım, bu ifade, FETÖ’cüleri sevindiren bir ifadedir. “20 Temmuz OHAL darbesi” FETÖ’cülere karşı Meclisin ortak iradesidir.

ATİLA SERTEL (İzmir) – FETÖ’cülerle sizin fotoğrafınız var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu ifadeyi gölgeleyen her türlü yaklaşım, sahibine zarar verir. Bunu söylemeyelim mi? Kaldı ki bir şey daha söyleyeyim…

ATİLA SERTEL (İzmir) – Hepiniz fotoğraf çektirdiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Darbecilere….

BAŞKAN – Sayın Akar…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakınız, OHAL dönemindeki her türlü kararname zaten Meclise geldi. OHAL kararını veren Meclistir, kaldıran Meclistir, uzatan Meclistir; nasıl olur da tek adam rejimi olur? Olağanüstü hâldeki bütün sistemi anayasal rejim içerisinde uygulayan, izin veren, takip eden Meclisin kendisidir.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Hepiniz Pensilvanya’ya gittiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şu anda görüştüğümüz, yeni bir OHAL kararnamesi. Bunu görüşmüyor değiliz ki. Bakın, Meclis şu an OHAL’deki bir kararnameyi görüşüyor zaten, görevini yapıyor.

O yüzden, bir daha diyorum, CHP’li sağduyulu, ulusalcı, milliyetçi arkadaşlara söylüyorum: “20 Temmuz OHAL darbesi” ifadesini kullandırmayın, FETÖ’cüleri sevindirmeyin. Bu, yanlış bir yaklaşım. Bunu söylemeyelim mi Sayın Başkan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle, burası A Haber kameraları değil, istediğinizi söyleyip, olayı çarpıtıp da herkesi inandıramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Masaya vuranlar, kendilerine yapılan bir adaletsizliğe, adaleti sağlamak için vurdular, ben de son derece haklı gördüm. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi, öyle sizin sözünüze cevap verememiş de masaya vurmuş değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuşamadım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Siz Türkiye'nin en köklü, bu cumhuriyetin temelinde olan, harcında olan bir partiyi “terör örgütü” ifadesiyle aynı cümle içinde kullanırsanız size verilen tepki azdır bile. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Açalım mikrofonu arkadaşlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Son olarak, birkaç tane tanıklığım var, daha önce konuştuk, kısa kısa söyleyeyim.

Sayın Genel Başkanıma darbeden bahsettiğimde ve buraya gelme irademizi söylediğimde aldığım talimat, tarihimde duyduğum, bir darbeye karşı en dik duruştu. 20 Temmuz günü de Sayın Binali Yıldırım, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu arayıp “Bugün OHAL getiriyoruz, desteğinizi bekliyoruz.” deyince Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki: “15 Temmuzda sonuna kadar yanınızdaydık ama 20 Temmuzda yapmaya çalıştığınız iş, bu Meclise karşı bir haksızlıktır, bırakın da birileri demokrasiyi savunsun.” demiştir, onu da bu kulaklar duymuştur. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden 20 Temmuz sivil darbesine ilan edildiği günden beri karşı çıkıyoruz ve bu Meclisin darbeye karşı ortak iradesini istismar edip, “Sadece çoğunluk oylarıyla darbecilerle mücadele edeceğiz.” deyip her türlü muhalifi sindirme yoluna giden de sizsiniz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Meclis başkan vekillerinin Mecliste grubu bulunan bütün partilere adil şekilde yaklaşmayı kendilerine şiar edindiklerine, İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde konuşurken sözünün kesildiğine ancak AK PARTİ grup başkan vekilinin konuşma süresinin uzatıldığına ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir kere, öncelikle, bulunduğunuz makamda oturan bütün Meclis başkan vekilleri birinci hâlde Mecliste grubu bulunan bütün partilere adil bir şekilde yaklaşmayı kendilerine şiar edinirler; bu, geçmişten beri böyledir. Yani orada oturan bütün Meclis başkan vekilleri bulundukları partiyi değil, Meclisin başkan vekili olduklarını hatırlarlar. Ben sunduğumuz mevcut grup önerimizin kabulü yönünde sadece bir sayfa için o da otuz saniye bir söz istediğimde ve bunu çok kibar bir dille rica da ettiğimde zatıaliniz bunun mümkün olmadığını söyleyerek sözümüzü kestiniz. Arkasından, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, sözü bitmeyince, normal olan Sayın Grup Başkan Vekilinin sözünün uzatılması normaldir, yapılması gereken oydu. Ama sizin o adaletsiz tutumunuza karşılık bizim bu sıralara vurmamız, sizin bu Meclisin Başkan Vekili olduğunuzu hatırlatmak üzereydi. Yüksek sesle belki hatırlattık, hatırladıysanız çok mutlu oluruz, eğer hatırlamadıysanız hatırlatmaya da devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, yaşanan iki durum arasında benzerlik varsa kıyas yapılabileceğine ancak farklı bir durumun söz konusu olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şahsıma dair bir sataşma vardır.

Şimdi, arkadaşlar, liselerde mantık okutuluyor. Mantıkta kıyas yapmak için benzerlik olması lazım. İki durum arasında benzerlik varsa kıyas yapılır ve hükümler eşitlenir. Hayır, iki durum arasında benzerlik yoksa buna kıyasımaalfarık derler, farklı şeyleri birbiriyle kıyaslamak derler.

Zatıaliniz Sayın Türkkan, partinizin grup önerisiyle ilgili söz istediniz. Dikkat ederseniz daha sonraki partilerin grup önerileri üzerinde grup başkan vekilleri konuşmadı. Dolayısıyla, partilerden herhangi bir milletvekili grup önerisi üzerine konuşabiliyor. Siz de grup başkan vekili sıfatıyla değil, grup önerisi hakkında partiniz adına konuştunuz. Dolayısıyla, bu konuşmalarda ben ilave süre vermiyorum, benim daha önceki uygulamalarım da böyle. Bunun bir tek istisnası oldu, bir sayın genel başkan burada konuşurken ilave süre istedi, bir tek ona vermiştim. O da farklı bir durum, beş dakikalık gündem dışı konuşmayla ilgiliydi. Sürenizi de hatırlattım bilhassa, kürsüye çıkarken zatıalinize. Dolayısıyla, burada ilave süre vermedim, size vermediğim gibi başka arkadaşlarımıza da grup önerileriyle ilgili ilave süre vermedim. Burada sataşmadan dolayı Sayın Turan’a söz verdim. Fakat durum farklı, o iki dakikalık süresini…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onun da süresi iki dakika, sınırlı efendim. O da iki dakika, o da sınırlı bir süre.

BAŞKAN – Lütfen, bir dakika. Siz bana da tahammül etmiyorsunuz, sadece siz konuşacaksınız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adaletli davrandığınız sürece çok tahammül ederiz ama adaletsiz davrandığınız sürece tahammülümüz zor bizim.

BAŞKAN - İsterseniz süresiz yapalım sizin konuşmanızı, Sayın Türkkan’a mahsus ayrı bir geçici madde ekleyelim İç Tüzük’e, siz istediğiniz kadar konuşun. Başkaları konuşurken de konuşun siz. Hiç susmayın isterseniz, yorulana kadar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adaletli davrandığınız sürece tahammül ederiz ama böyle davranırsanız tahammül etmeyeceğiz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Turan’a iki dakika süre verdim. Sizin konuşmanıza bir müdahale olmadı, bir gürültü olmadı, burada yerinden sıralara, masalara vurma, söz atma olmadı. Sizin beş dakika süreniz doldu, siz ilave söyleyecekleriniz olduğunu ifade ettiniz. Sayın Turan’ınki öyle değil ki; iki dakika süre verdim, bu iki dakikanın aşağı yukarı seksen saniyesinde -ben burada süre tutuyorum ayrıca önümde- bir tek kelime ifade edemedi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim…

BAŞKAN – Tutanaklara da bakın isterseniz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müdahale olursa iki dakikayı uzatacaksınız diye Tüzük’te bir kaide yok.

BAŞKAN – Ben ona konuşması için süre…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Orada inisiyatif kullandınız, bana kullanmadığınız inisiyatifi ona kullandınız.

BAŞKAN – Gene mi konuşacaksınız? Ben bırakayım isterseniz, gideyim ben siz konuşun burada, hepimiz gidelim, konuşursunuz siz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Valla daha adaletli birisi gelecekse memnun oluruz.

BAŞKAN – Lütfen, biraz saygı duymayı da öğrenin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz saygı duyarız, saygı duyana saygı göstermeyi şiar ederiz.

BAŞKAN – Bana Meclis başkan vekilliğini hatırlatıyorsanız ben de size milletvekilliğinizi, grup başkan vekilliğinizi hatırlatıyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bize saygı duyana biz saygı duyarız.

BAŞKAN – Burada sadece 1 kişinin kalkıp monolog yapması mümkün değil. Konuşuyorsunuz sadece, hiç dinlemiyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bize saygı duyana biz saygı duyarız.

BAŞKAN – Ben size anlatıyorum aradaki farkı. Buna rağmen siz “Ben tanımıyorum, bilmiyorum, kabul etmiyorum.” diyorsanız amenna, zorla kabul ettirecek şeyimiz yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, yönetmek istemiyorsanız sizi zorla tutmayız, gidebilirsiniz.

BAŞKAN – İki durum arasında fark vardır, ben bunu buradan takip ediyorum, siz “İkisi de aynıydı.” diyorsanız diyecek bir şeyim yok benim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce ben de memleketim Mersin’e 26 Ekim tarihinde Tunceli Nazımiye’de şehit olan 2 uzman çavuşumuzla ilgili özellikle rahmet niyaz ederek sözlerime başlamak istiyorum.

27 Ekim 2018 tarihinde Asım Türkel şehidimiz, Mersin merkez Akbelen Mezarlığı içerisinde bulunan şehitlikte, Ferruh Dikmen şehidimiz de Silifke ilçesi Yeşilovacık beldesinde defnedilmiştir. Biz de bu şehit olan hemşehrilerimize, çocuklarımıza bizzat giderek, aileleriyle görüşerek taziyelerimizi ifade ettik.

Ayrıca, yine, cumhuriyetimizin 95’inci yılını idrak ettik. Dün Birinci Meclisteydik. Cumhuriyetimizin ilelebet payidar kalması için dileklerimizi, temennilerimizi dile getiriyoruz ve cumhuriyetimizin 95’inci yılını bu vesileyle kutluyoruz.

Değerli milletvekilleri, 6 sıra sayılı metnin içerisindeki 701 sayılı olağanüstü hâl kapsamında bazı tedbirlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi üzerinde söz aldım.

Bu metne baktığımız zaman -kalın kitap hâline getirilmiş- başta madde gerekçeleri ve ilgili kısa bir madde var. Arkasında on binlerce kişiyi kapsayan ihraç hükümleri var. Şimdi, bunun eleştirisini yapmak isterim çünkü eleştiri yaparken şuna dikkat ediyorum: Her zaman biz, siyasi rantla hareket etmeden, doğruyu söyleyerek ve Genel Kuruldan daima iyi kararların, milletimiz lehine olan kararların çıkmasını yürekten isteyerek eleştirilerimizi yapmak isteriz. Böyle bir metin, ne anayasal ne yasal, herhangi bir hukuki uygulamaya müncer olamayacak yapıda bir kanun hükmünde kararname. Bu, görüşülememiş Komisyonda, dolayısıyla, doğrudan Genel Kurula inmiş.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, Fetullahçılar olarak bilinen bir grup -aslında FETÖ/PDY yapılanması olarak daha sonra ifade edilen Fetullahçılar- geçmişte, son elli yıl içerisinde âdeta 2002 yılına gelinceye kadar palazlanamamış, bazı yerlere sızmış olmasına rağmen, güç devşirememiş bir gruptur, sözde dinci bir gruptur ama bunların hangi mihraklara bağlı olduğu da daha sonra net bir şekilde ortaya çıkmıştır ama 2002 yılından sonra nasıl bir anda güçlendi, bunların kökünü besleyen besin hangi kaynaklardan temin edildi, bunlara bakmak lazım.

2004 yılına geldiğimiz zaman, AK PARTİ iktidarını hep birlikte o dönemde yaşıyorduk. 2004 yılında, Millî Güvenlik Kurulu kararıyla Fetullahçı grup, ilk kez Millî Güvenlik Kurulu kararı içerisine alınarak, bunların tehlikeli bir grup olduğu, bir terör faaliyeti yürüttüğünü, bunların elemanlarının mutlaka takip edilmesi ve dolayısıyla cezalandırılması gerektiğini içeren bir MGK kararı o zaman izhar edilmişti ve şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı da bunu imzalamıştı.

Ancak 2004 yılından sonra hiçbir zaman Fetullahçılar üzerine gidilmediği gibi -ben, 2007 yılında da milletvekili oldum- bu yüce Meclis içerisinde bunlara karşı inanılmaz bir sempati görüyordum bu Meclisin benim sol tarafımdaki cenahında ve bunlar içerisinde hep övgü dolu sözler, methiyeler işitiliyordu. Bunlara karşı MGK kararı asla uygulanmadı, bunun bir tek örneği dahi yoktur ve süreç böyle devam ederken 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra -bunu da hatırlatmakta yarar var- Necip Hablemitoğlu cinayeti oldu bu memlekette, hâlâ faili meçhul. Bundan AKP iktidarı sorumludur. Necip Hamlemitoğlu evine girerken ensesine kurşun sıkılarak katledildi, şehit edildi.

Yine, bunlarla ilgili bir kitap yazdı başka bir yazar, kitabın adı “Misyonerler Arasında Altı Ay.” Bu kitap yazıldı, bu kitabı yazan kişiyi Ergenekon, Balyoz davası kapsamında Silivri’ye attılar, en fazla yatan kişi oldu, altı yıl yattı, altı yıl, dile kolay, altı yıl yattı. Şimdi, bu hangi hakkaniyete, hangi adalete, hangi hukuk devletine, hangi demokrasiye sığar? Böyle bir kural var mı?

Ve şunu da ifade edeyim: Dershaneler, yurtlar açıldı 2002’den sonra ve Türkiye’nin âdeta her tarafını kapsayacak şekilde inanılmaz boyutlarda bunlara imkânlar sunuldu ve Türkiye’nin OSB’leri ve sanayi kuruluşları bu örgütün, FETÖ/PDY örgütünün âdeta eline bırakılarak iş adamları bunların emrine amade kılındı. Bunları yaşadık. Ve ayrıca Bank Asya açılışının fotoğrafını görüyoruz, Bank Asya. Bank Asya’dan para çeken, bunlara dâhil olmayan polis memurlarının… Şu listelerin içerisinde ihraç edilen polis memurları da var, 9 bin kişiye yakın insan var. Belki ben bilmiyorum, bu 9 bin kişiye yakın insanın içerisinde Bank Asya’dan para çekti diye atılan var mı? Mutlaka vardır ama komisyon kuruluyor, komisyon bu konuda karar almıyor. Komisyon insanları dinler. Suç yönelttiğin kişiyi dinlersin “Bunu yaptın mı?” diye. O da yok. Dönüyor, kendi kurumuna soruyor komisyon. Nereye soruyor? Emniyet Genel Müdürlüğüne soruyor, İçişleri Bakanlığına soruyor, diyor ki: “Bunu biz ihraç ettik ama bu gerçekten masum mu değil mi?” Kurum ne diyecek? “Masum değil.” diyecek. “Bu, bu suçu işlemiş, Bank Asyadan para çekmiş, bunu atalım.”

Şimdi, bu şekilde ocaklar söndürülüyor, insanlar toplum içerisine çıkamaz duruma geliyor, böyle bir kesim de var.

“Dinler arası diyalog” diye bir kavram gelişti. AKP iktidarında oldu bunlar, hepimiz gördük.

Dinler arası diyalog nedir arkadaşlar? Şanlıurfa’da bir park yapıyorsunuz, içinde kilise var, cami var, sinagog var, bunları yapıyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Bu, işte, FETÖ’nün ideolojisi anlamına geliyor. Bunları yaptınız. Acaba Şanlıurfa’da Musevi vatandaşlarımız var da onlara ibadethane mi gerekiyor, sinagog yapıyorsunuz veya Hristiyanlar var da onlar mı oraya gidecek?

İBRAHİM ÖZYAVUZ (Şanlıurfa) – Yapılmadı ama, yanlış bilgi!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Bunlar ucube şeylerdir. Bunlarla ilgili birçok iddialar oldu. İmar Kanunu’nda değişiklikler yapıldı talep üzerine. Ne yaptınız? İmar Kanunu’nda “cami ve mescit” hükmünü “ibadethane” yaptınız ve binlerce apartman dairesinde kiliseler açıldı Türkiye'de ihtiyaç olmamasına rağmen.

Şimdi, bu süreç, işte, Fetullah ideolojisinin süreciydi. Bunları hep birlikte yaşadık. Ne tedbir aldınız? Hiçbir şey. “Türkçe Olimpiyatları” adı altında, emperyalist mantıkla çalışan bir mekanizmanın değirmenine âdeta su taşıdınız. Bunları kabul etmek zorundayız. Ben eleştiri yapıyorum. Bundan sonra inşallah hataya düşmezsiniz. Ve şöyle bir şey söylemek istiyorum: 15 Temmuz hain darbe girişimi oldu ama bunun yanında biz gençlik yıllarımızda 12 Eylül darbesini de gördük. 12 Eylülden itibaren Türkiye’de ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildi. Askerî rejim geldi oturdu. İhraç edilen kamu görevlileri oldu, toplam 3 bin civarında kamu görevlisi ihraç edilmiş, idam edilenler var. Ama şimdi, bir ara 170 bine çıkan atılan kamu görevlisi var 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra. Burada bir kafa karışıklığı var. Bu attığınız kamu görevlilerinden bir kısmı döndü, şu anda tahminen 130 bin civarında ihraç edilmiş olan kamu görevlisi var. Bunların, değerli milletvekilleri, çok iyi araştırılması lazım.

Devletin her zaman müşfik olması lazım. Bir polis memuruna, Maliyede bir memura, bir okuldaki hizmetliye siz bu işlemi uygularsınız, ihraç edersiniz ama FETÖ/PDY terör örgütünün tepedeki elemanlarının kaçmasına izin verirseniz, hepsini yurt dışına çıkarırsanız Türkiye’de FETÖ’yle gerçekten mücadele ettiğinizi söylemeniz mümkün değildir. Yarın en ufak zafiyetinizde yine karşınıza çıkarak bu milletin ve devletin başına bela olurlar. Onun için 12 Eylülden daha ağır şartların oluştuğu bir 15 Temmuz sonrası dönemi hep birlikte yaşıyoruz.

Bunun yanında şunu ifade etmek isterim: Devletteki olağan rejim dışındaki rejim türlerinin kademelenmesini ortadan kaldırdınız. Komisyon Başkanı aynı zamanda bizim değerli meslektaşımız, bunları iyi bilir, olağan rejim dışında… Nedir bu? Olağanüstü hâl, olağan rejim dışında bir yönetim şeklidir, yasal bir yönetim şeklidir aslında. Bunun üstünde sıkıyönetim vardır 1402 sayılı Yasa’yla, sıkıyönetimin üstünde seferberlik vardır, onun üstünde savaş hâli vardır. Bunlar kademeli yönetim biçimleridir. Ama şimdi, olağanüstü hâl geliyor, sıkıyönetimi kaldırıyorsunuz. “Sıkıyönetimi -Allah göstermesin- yarın ihtiyaç duyulduğu zaman bu Mecliste hemen apar topar hazırlarız, çıkarırız.” diyebilirsiniz. Niye kaldırıyorsunuz? Bir şeyden korkuyor musunuz da bunu kaldırdınız, 1402’yi? Bunun nedeni nedir? Çünkü olağanüstü hâlle keyfî idarenin aslında temelini oluşturmaya çalışıyorsunuz. Keyfî idare de şu: “Ahmet, Mehmet, efendim, FETÖ’ye bulaşmış ama biz bunları çıkaralım; Hasan, Hüseyin FETÖ’ye bulaşmış, onlar bize yakın değil, bunlar yatsın.” diyebilmek. Yani subjektif kararlarınızı hayata geçirebilmenin en iyi yöntemlerinden biri nedir? Olağanüstü hâl. Çünkü sıkıyönetim olduğu zaman… 15 Temmuzdan sonra sıkıyönetim ilan edilebilirdi kısmi veya genel, ona tevessül etmediniz. Dört ay, sekiz ay bir sıkıyönetim rejimiyle Türkiye tekrar normal rejime dönebilirdi. O istenmiyor. Yeni bir rejim geliyor benden önceki hatibin söylediği gibi. Bu nedir? Burada tek adam rejimine giden bir yola kapı aralıyorsunuz. Türkiye bunu mümkün değil kaldıramaz ve bunu asla gerçekleştiremeyeceksiniz, bu olmayacak. Türkiye için en iyi rejim, yine dönüp dolaşacağız, geleceğimiz nokta parlamenter rejimdir.

Şimdi, eski bir içişleri bakanı diyor ki: “81 vilayetimizin 74’ünün emniyet müdürü FETÖ’cü.” Bunu kim atadı sayın milletvekilleri? Bunu dış güçler mi atadı Türkiye’de, soruyorum size, dış güçler mi atadı?

Tutuyorsunuz, bir arkadaşınızı, AK PARTİ’nin üst düzey yöneticiliğini yapmış, vekilliğini yapmış bir arkadaşınızı -kardeşi de FETÖ terör örgütünden şu anda hapiste yatan bir general- Lahey’e büyükelçi atıyorsunuz. Nasıl mücadele bu, nasıl olacak? Bu listede on binlerce insan varken nasıl onu büyükelçi atadınız? Bunun mantığı nedir?

Tuttunuz polis, hâkim, savcı iş birliği üçgenini oluşturdunuz ve Ergenekon, Balyoz’da ocaklar söndürdünüz, ocaklar. Bazı onurlu insanlar -hepsi onurlu da- kafalarına sıktılar, gittiler; intihar edenler oldu. Bunların vebali kimin omuzlarında? Bunları sorgulamak lazım.

Kozmik büroya girildi ve daha sonra istihbarat elemanlarımızdan 800’ün üzerinde kişi güneydoğunun ya da Irak’ın, Suriye’nin dağlarında şehit edildiler kozmik bürodan dolayı; bunun hesabını kim verecek? Hendek savaşlarından sonra 700’ün üzerinde polisimiz ve askerimiz şehit edildi; bunun hesabını kim verecek? Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpaslar kuruldu; bunun hesabını kim verecek?

Şimdi, onun için -bu zinciri uzatır gideriz- 2018 yılının sonuna geldiğimiz bugünlerde aklımızı başımıza devşirelim, FETÖ’yle mücadele için bir ilkeler manzumesi hazırlayalım hep birlikte ve kaçırılan üst düzey FETÖ’cülerin getirilmesini sağlayalım. Bir merkez kuralım -komuta kontrol merkezi ya da karargâh, adı ne olursa olsun- tek merkezden FETÖ’yle mücadele yapılsın. Orada asker olsun, polis olsun, bu konuda uzmanlaşmış sivil insanlar olsun. Bir merkez kuralım ve bunlar üzerinden FETÖ’nün, kılcal damarlarımıza kadar giren FETÖ’nün bütün artıklarını, unsurlarını bir bir ayıklayalım ve bu terör örgütünün devletimizin içinde kendisini saklamayı başarmış unsurlarını alıp yok edelim.

Değerli milletvekilleri, 4 Ekim 2016’da kurulmuş Darbe Araştırma Komisyonumuz vardı. Bu, 12 Temmuz 2017’de bir rapor hazırlıyor ve Meclis Başkanlığımıza veriyor. Hâlâ basılıp yayımlanmadı. Bunun anlamı nedir? Niye yayımlanmıyor? Bunu da dikkatlerinize sunuyorum. O raporun yayımlanması gerekir.

Bu itibarla, son olarak şunu yüksek heyetinize arz etmek istiyorum: Burada bulunan on binlerce kişinin ihracının aslında idari bir işlem olması gerekir. Kanun hükmünde kararnameyle, yasayla bunların atılması mümkün değil ama biz ne yapıyoruz? Bunları şimdi KHK’yle ihraç etmiş oluyoruz. Ama bunları ne yapmamız gerekir? Mutlaka soruşturma açıp soruşturma sonucuna göre insanların ihraç edilmesi gerekir. Fakat bu yöntem benimsenmemiş, maalesef, kanun hükmünde kararnameyle bunların görevine son verilmiş. Bu yanlış yoldan da dönelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 15 Temmuz 2016 hain darbe teşebbüsü sonrasında olağanüstü hâl kapsamı içerisinde yaklaşık iki yıl geçirmiştir ve haklı sebeplerle 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâlle birlikte bu duruma özgü hukuki bir enstrüman olan olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri çıkarılmaya başlanmıştır. Bugüne kadar 30’un üzerinde kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. OHAL 19 Temmuz 2018 tarihinde, hepimizin bildiği üzere, sona ermiştir. Sayın Genel Başkanımız ve Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuz sonrasında ülkesinin, devletinin ve milletinin yanında yer alarak gerek FETÖ gerekse PKK vesair terör örgütleriyle mücadelede yol gösterici olmuş, bu yönde atılan adımlara geçmişte olduğu gibi destek olmaya devam etmiştir, bugün görüştüğümüz teklife de yine destek olacağımızın bilinmesini isteriz. Bu bakımdan, her alanda terörle mücadele konusunda hassasiyetimiz ve duyarlılığımız en üst seviyededir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Genel Başkanımızın ve Sayın Cumhurbaşkanının FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele etme noktasındaki azim ve karalılıkları tüm kurumlarda da zafiyet vermeden sürmelidir. Bakıldığında hâlâ “kripto damar” olarak tabir edilen FETÖ’cü yapıların bulundukları mesleki kisveleri altında devlet ve milletimizin bekasına yönelik zarar verici her türlü faaliyeti sürdürdükleri kamuoyunda apaçık bir dille ifade edilmektedir. Ancak, öte yandan hâlâ haksız yere FETÖ’cülükle suçlanan birçok insanımız haklı olduklarını da ispatlamaya çalışmaktadır. FETÖ’yle mücadelede haklılıkları ortaya çıkan insanlarımıza âdeta kaplumbağa hızıyla iadeiitibar yapılmaktadır.

Tam bu noktada, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu çalışmalarına baktığımızda, 80’i raportör, bunların içerisinde hâkim, uzman ve müfettiş olmak üzere toplam 250 personelle bu görevi yürüttüklerini görmekteyiz, ki Olağanüstü Hâl Komisyonu, yine her şeye rağmen, daha da süratli çalışması gerekirken biraz daha personel ilavesiyle sanırım bu hızını daha da artıracaktır.

22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan komisyon tarafından 5 Ekim 2018 tarihi itibarıyla verilen karar sayısı 2.300’ü kabul, 33.700’ü ret olmak üzere toplam 36 bindir. 5 Ekim 2018 tarihi itibarıyla komisyona yapılan başvuru sayısı 125 bin civarındadır. Komisyon tarafından verilen karar sayısı dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı hâlâ 89 bin civarındadır. Bu rakamlardan da görüleceği üzere, komisyon haftada 1.200 tane karar verebilmekte, diğer yandan da haklarında olumlu karar verilen kamu görevlileriyse iadeyi beklemektedir. FETÖ’yle mücadele edilirken suçsuz insanların hayatlarını zindana çevirmek yanlıştır ve adalet anlayışını da sarsmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, vatandaşlarımızdaki korkuyu ortadan kaldırmak gerekmektedir. FETÖ’yle mücadelede mevcut strateji, personel sayısı, altyapı ve istihbari bilgilerin amaca göre yetersiz kaldığı değerlendirmesine son verecek önlemler derhâl, seri şekilde alınmalıdır. Artık, bugünümüzden yarına daha kapsamlı ve kalıcı, daha hakkaniyetli ve somut planlamalarla etkin bir mücadele sürdürülebilmelidir. Bu bakımdan, OHAL’in ardından, FETÖ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelenin sekteye uğramaması için yasal çalışmaların hız kazanması hayati derecede önemlidir ve bunlar yapılırken de Milliyetçi Hareket Partisinin terörle mücadele konusunda defalarca dile getirdiği şu önerileri tekrardan ifade ediyorum ve dikkate alınmasını arzu ediyorum.

1) Terörle mücadele yalnızca teröristle mücadele anlamına gelmemektedir; bu gözden kaçmamalıdır.

2) Terörle mücadele, terörün ön aldığı süreçte gösterilen günlük tedbirler değildir. Terörle mücadele konsepti mutlaka oluşturulmalıdır.

3) Bu konseptten çıkacak terörle mücadele stratejisi ortaya koyulabilmelidir.

4) Bu stratejinin, başta Hükûmet olmak üzere ülkemizdeki bütün unsurlara görev yükleyen terörle mücadele siyaseti de oluşturulmalıdır.

5) Toplumsal ittifak oluşturulmalı, bu çerçevede kitle kazanma araçları programı devreye sokulmalıdır.

6) Terörün içten ve dıştan alabileceği bütün destekler kesilmeli ve bu eylem planı hayata geçirilmelidir.

7) Terörle mücadelede mutlak tedbirlerle birlikte güvenlik güçlerini yeniden eğitecek eğitim ve icra programları desteklenmelidir.

Tüm bunların yanı sıra belki de Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Yasası ve İç Güvenlik Yasası gibi yasalarda da gerekli bazı düzenlemelerin bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü hâlen, az önce de ifade ettiğim gibi, FETÖ’yle mücadelede devlet aklının topyekûn, ortak hareket ettiğini söylemek mümkün değildir. Sınırlı sayıda, kısıtlı sayıda devlet ve siyaset adamının gayret ve çabalarıyla bu süreçte başarı ve hakkaniyet gerçekleşemeyecektir. Biriken sosyal maliyet, devlete karşı yükselen ön yargılar, toplumsal tabana yayılan mağduriyetler hâlâ devam etmektedir. Bu bakımdan, FETÖ’nün kökünün kazınması için suçluların hesap vermesi kadar fikir, kanaat ve eylem liderlerinin yakalanıp mahkeme önüne çıkarılması önemlidir. Mağdurların hakkı korunmakla birlikte, suç ve suçlulara kesinlikle, kati surette hoşgörü gösterilmemelidir. FETÖ’cü hâkim ve savcıların adalet ve hukuka vermiş oldukları tahribatları gidermek adına adımlar atılmalıdır. Önüne gelene “FETÖ’cü” denilerek asıl FETÖ’cülerin unutturulması, kripto damarın muhtemel tuzak ve tahrikleri artık engellenebilmelidir. Sürekli dile getirdiğimiz üzere, FETÖ terör örgütünün, malumunuz olduğu üzere, birden fazla ayağı var. Sırasıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet teşkilatı, iş dünyası, siyaset kurumu, siyasi partiler olmak üzere FETÖ terör örgütü sızma yapmış her yere. O bakımdan, bunların gün yüzüne çıkarılması hayati bir zorunluluktur. “Yurtta Sulh” isimli darbe konseyinin, asker ve sivil kimlerden oluştuğu ve darbe girişimi öncesi kimlerle irtibatlı olduğu ortaya çıkarılmalıdır. Bu gerçekleştiğinde en somut delil de ortaya çıkmış olacaktır.

Kıymetli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Olağanüstü Hâl Kanunu kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili zaman zaman Batılı ülkelerden -mesela, Fransa gibi- örnekler verilerek kıyaslamalar yapılmaktadır. Oysa Fransa, Türkiye değildir. Türkiye'nin ciddi sınır güvenliği sorunu, otuz yıldır devam eden terör sorunu, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya o örnek verilen ülkelerde yoktur. Dolayısıyla, yapılan karşılaştırmalar bu açıdan bakıldığında anlamını yitirmektedir. Öte yandan, ülkemizde yaşanan terör saldırılarında canını kaybedenler için bu Batılı ülkeler kılını kıpırdatmazken kendi ülkelerinde yaşanan en küçük olaylarda dahi bütün dünyayı ayağa kaldırmaktadırlar. Ülkemize karşı uygulanan bu çifte standart, hepimizin gözlerini açıp millet olarak birbirimize kenetlenmemizi ve güçlü geleceğimizi birlikte inşa etmemizi gerektirmektedir. 15 Temmuzda ülkemiz çok ciddi bir eşikten dönmüştür. Otuz yıldır mücadele ettiğimiz PKK terörünün yanına bir de kurumlarımızın kılcal damarlarına kadar sızan hain FETÖ terör örgütü eklenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bakınız, bu FETÖ terör örgütüne benzer bir terör örgütü Irak’ta “Kesnizani tarikatı” adıyla örgütlenmiş ve devletin bütün birimleri bu örgüt sayesinde hareketsiz kılınmış ve Amerika’nın Irak’ı işgalinde bu terör örgütü, bugün FETÖ’nün Türkiye’ye yapmak istediğinin aynısını yaparak, devletin ayaktaki birimlerini, dinamik birimlerini ortadan kaldırarak işgalin gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir. Bugün, FETÖ terör örgütünün kripto damarları hâlâ capcanlı ve mevcudiyetini korumaktadır. Şayet bugün bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’de yönetim mekanizması içerisinde yer alan kamu görevlileri ciddi manada bu işe eğilmezse bu terör örgütü her geçen gün kendisini yeniden toparlayacak ve bundan sonra belki “FETÖ” adıyla değil ama bir başka ad ve nam altında Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirmek için, Türkiye’yi Amerika’nın 52’nci eyaleti yapmak için mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.

Bugün konuşulan nedir? Bugün konuşulan şudur: Bugün, 15 Temmuzun ne anlama geldiği, hangi anlamı ihtiva ettiği konuşulmamakta; aksine, 15 Temmuzdan sonraki uygulamaların siyasi sonuçları üzerinde birtakım tartışmalar yürütülmektedir. 15 Temmuzda önemli bir darbe girişimi Türk milletinin feraseti, yerli ve millî asker ve polis sayesinde atlatılmıştır. Bunu görmezden gelmemiz hayatın olağan akışına aykırıdır. Bunu hepimiz göreceğiz, bunu hepimiz bileceğiz. Günlük siyasi çekişmelerle, günlük siyasi polemiklerle devletin bekasını akamete uğratacak tavır, davranış, hâl, söz ve eylem içerisinde bulunmayacağız. Devlet bizim. Bizim gidecek başka bir yerimiz yok, bizim gidecek başka bir coğrafyamız yok.

Terörün şakası yoktur değerli milletvekilleri. Ülkemizin bu konuda çok acı hatıraları var, bunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Ülkemiz bu jeopolitik, jeostratejik konumu itibarıyla geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da bu saldırıların hedefi olmaya devam edecektir ama –affedersiniz, bir söz var, düşman düşmanlığını yapacaktır- Türk milletinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensupları olarak bizler de buna karşı her zaman duyarlı, her zaman uyanık, her zaman hazırlıklı olmaya devam edeceğiz ve etmek zorundayız çünkü bizim gidecek başka bir vatanımız, başka bir ülkemiz yok.

Değerli milletvekilleri, şimdi, önemli bir konu da şu: Terörle mücadelenin her alanda etkin ve zafiyet tanımayacak bir şekilde sürdürülebilmesi adına -bakın, bu çok önemli, özellikle AK PARTİ milletvekili arkadaşların dinlemesini arzu ediyoruz- terörle mücadelenin sürdürülebilmesi açısından belki de tek çatı kabul edilebilecek yeni bir kurumsal yapının ortaya konması lazım. Bugün baktığınızda bir bakanlığın terörle mücadelede, FETÖ’yle mücadelede, açığa almada veya ihraç etmede farklı kriterleri, bir başka bakanlığın ise çok daha farklı kriterleri uyguladığını görüyoruz. Diğer kurumdan ihraç olan ama aynı koşulları taşıyan, aynı özelliklere sahip bir başka bakanlıktaki bu kişilerin açığa dahi alınmadığını gördüğümüz zaman bu konuda kamu vicdanı ciddi manada yara alıyor. İşte bunun için bir başkanlık mı kurulur yoksa bir bakanlığın içerisinde bir genel müdürlük mü kurulur, bu bütünüyle o birime devredilmeli ve o birim üzerinden FETÖ’yle mücadele etkin bir şekilde yürütülmeye devam edilmelidir. FETÖ’nün siyasi partisi yoktur, FETÖ’nün din anlayışı yoktur, FETÖ’nün siyaset anlayışı yoktur. FETÖ her yere sızmıştır, siyaset kurumuna da sızmıştır. O yüzden siyaset kurumu içindeki FETÖ temizliğinin siyasi partilerle beraber topyekûn yapılması lazımdır. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanının özellikle ciddi manada… Bizim tabii ki Milliyetçi Hareket Partisini bir kenara koyuyoruz çünkü Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden beri, öteden beri FETÖ’yle her zaman düşman olmuştur, her zaman mesafeli olmuştur, FETÖ terör örgütünün ne lideri Fetullah Gülen’le ne herhangi bir örgüt mensuplarıyla bir an olsun karşı karşıya, yan yana, göz göze gelmemiştir. Bu, önemli bir gerçektir. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben Hükûmet kanadında Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu azim, kararlılık ve duruşun bütün kamu kurumlarına sirayet etmesini, yayılmasını ve aynı şekilde, aynı dirayetle, aynı kararlılıkla ve süreklilik içerisinde bu mücadelenin devam etmesini arzu ediyorum. Bu mücadelenin bir akamete uğratılması hâlinde, uğraması hâlinde, inanın, yapılacak çok şey var ama geç kalmış olabiliriz.

15 Temmuzu unutmayalım. 15 Temmuzda ne olduğunu anlatmaya gerek yok. Bu yüce Meclis çatısı altında bizim ne yaptığımıza, buradaki her siyasi partiden arkadaşların gelip burada “Bu ülkeyi Amerika’nın 52’nci eyaleti yapmayacağız.” diye direndiklerine bu millet, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları şahit oldular. Bundan sonra da bizim yapacağımız odur.

FETÖ’cü generalin rütbesi sökülmüş. Ne yapılacaktı? Rütbe üstüne rütbe mi takılacaktı? Elbette ki rütbe sökülecekti, sökülmeye de devam edilecektir. Kim olursa olsun, devlete, millete, onun bekasına kastedemez. Bu, ister general olur ister emniyet amiri olur ister siyasetçi olur ister öğretmen olur ister sağlık memuru olur, kim olursa olsun. Herkes hukuk çerçevesi içerisinde bu ülkenin kurallarına, kanunlarına riayet etmek zorunda ve mecburdur. Hiç kimse ama hiç kimse anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmamalı. Eğer kalkışırsa rütbesi de sökülecektir, sökülmelidir, kamudan ihraç da olacaktır. Ayrıca, eğer işlemiş olduğu eylem, fiil Türk Ceza Kanunu bakımından suç teşkil ediyorsa cezasını da görecektir. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin suç işleme hürriyeti yoktur. Herkes kanuna, nizama, Anayasa’ya uygun davranmakla yükümlüdür.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizlerin millet olarak sahip olduğu yaşama ve gelişme azmi, tarihî tecrübe ve istiklalimize olan düşkünlüğümüz bizim en büyük sermayemizdir. Sıkıntılı günlerimizin geride kalması da bu sosyal sermayemizin gücüyle olacaktır. Genel Kurulumuz bugüne kadar yayınlanan kanun hükmünde kararnameleri siyasi denetime tabi tutmakta, Milliyetçi Hareket Partisi de bu anlamda yapıcı desteğini sürdürmeye devam etmektedir. Ülkemizin ve milletimizin bekası, güçlü yarınları için el birliğiyle hareket etmenin olumlu sonuçlarını yine birlikte göreceğiz ve yine FETÖ’yle mücadele etmeye devam edeceğiz. FETÖ’yle mücadelenin akamete uğramaması için; sadece FETÖ değil, her türlü terör örgütüyle mücadele noktasında Milliyetçi Hareket Partisi misyonu gereği dün olduğu gibi bugün de yarın da devletine, hükûmetine destek olmaya devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. Allah’a emanet olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç konuşacak.

Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden beş gün sonra 20 Temmuzda olağanüstü hâl ilan edildi, üç ay aralıklarla 7 defa uzatıldı ve tam iki yıl sürdü. Bu iki yıllık süreçte 35 kanun hükmünde kararname yayımlandı, bugün konuştuğumuz da bunun en sonuncusu.

Şimdi, önce bir saptamayı yapalım madem Meclis kürsüsünde konuşuyoruz: OHAL boyunca Meclisin açık bir şekilde faaliyetlerinin, etkinliğinin baypas edildiğini bir kere saptamamız gerekiyor. OHAL boyunca bu ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetildi. Yürütme, yasamaya darbe yaptı. Şimdi, bunu söyleyince kızıyorsunuz ama bu Meclis OHAL’le birlikte bir tür noterlik makamına dönüştürüldü ve demokrasiye önemli bir darbe vuruldu.

Şimdi, biz o gün, OHAL ilan edileceğinin tartışıldığı dönemde, o günlerde de OHAL ilan edilmesine karşı çıkmıştık, bugün de OHAL tartışmalarını yaparken, değerlendirirken aynı anlayışla hareket ediyoruz. “Neden?” diyecek olursanız, bakın, bu ülke belki de demokrasi açısından baktığımızda, daha çok sıkıyönetimlerle ve olağanüstü hâllerle yönetilmiştir. Bu ülkenin tarihi darbeler tarihidir. 12 Martlar, 12 Eylüller, 27 Mayıslar; bunların hepsini bugüne kadar izledik, gördük, yaşadık hep beraber.

“Olağanüstü hâl ilanı” demek aslında “olağanüstü olanın olağan hâle gelmesi” demektir. “Olağanüstü hâl ilanı” demek “bir ülkede hukuksuzluğun hukuk hâline gelmesi” demektir. Biz bu anlayışla, o gün OHAL ilan edilirken 20 Temmuz 2016’da, olağanüstü hâl ilan edilmesine karşı çıkıyorduk ve haklı çıktık gerçekten; yaşanmış olan sürece baktığımızda, bu iki yıl boyunca yaşanmış olanlara baktığımızda bütün hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri, bütün alınmış olan kararlar, bunların hepsi ama hepsi Türkiye'de demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alındığının en bariz örnekleri oldular.

Darbeden, darbe girişiminden hemen sonra siyasi partilerin hepsi darbeye karşı ortak bir mutabakat geliştirdi hatırlarsanız, ortak açıklamalar, bildiriler yayınlandı. Darbeciler OHAL ilan edilmeden de aslında devlet içinden tasfiye edilirdi, bilinmiyor muydu bunlar? Bunların isimleri vardı, aile albümlerinizde yerleri vardı, baktığınızda bunların kimler olduğunu sizler biliyordunuz aslında. Bütün siyasi partiler darbe karşıtlığı noktasında hemfikirdi 15 Temmuz sonrasında ve darbecilerin tasfiyesi büyük bir demokrasi hamlesiyle gerçekleşebilirdi ama Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı maalesef bu girişimi kendi istikbali için fırsat bildi ve on binlerce insanın ihracı, demokrasi isteyenlerin tasfiyesi, hak ihlalleri, cezaevlerinde işkenceler; bunların hepsi askerî darbeler döneminde Türkiye'de yaşanmış olanların aşağı yukarı aynılarıydı. 12 Eylüle kimi konularda rahmet okutan bir dönem yaşandı.

Şimdi, her darbe döneminin bir sözü vardır biliyorsunuz. 12 Martın sözü “demokrasinin üzerine şal örtülmesi” sözüydü, talihsizlikti. 12 Eylülün sözü “Asmayalım da besleyelim mi?” sözüydü. 15 Temmuzun sözüyse “Bu bize Allah’ın lütfu oldu.” sözüydü. Bütün dönemi belirleyen söz “Bu bize Allah’ın lütfu oldu.” sözüdür esas itibarıyla. 12 Eylül darbesinin ardından 82 Anayasası ceberut ve baskıcı bir rejime yol açtı, 15 Temmuz sonrasındaysa OHAL altında yapılan başkanlık sistemi referandumuyla Anayasa değiştirildi. Yargı, yasama, yürütme tek kişide birleştirildi. Denge, denetleme, fren mekanizmaları ortadan kaldırıldı ve otokratik bir tek kişi yönetimi kurumsallaştırıldı. İşte OHAL döneminin Allah’ın lütfu olarak nitelendirilen kısmı burasıydı.

Şimdi, değerli vekiller, bu OHAL döneminde bu uygulamalara baktığımızda siyasi iktidar, hukuku askıya alarak, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırarak rejimine, kendi düşüncesine ve uygulamalarına karşı çıkan bütün muhaliflere karşı çeşitli baskı ve zor koşullarını kullandı. Her şey istismar edildi, her şey. OHAL kararnameleri yayınlandı, hiç darbe girişimiyle alakası olmayan maddeler içinde yer aldı. Mesela kış lastiği kullanımının darbe meselesiyle ne alakası vardı kimse bilmiyor. Arkadaşlık siteleri ya da meslek ve oda birliklerinin seçimlerinin darbe meselesiyle ne alakası vardı kimse bilmiyor ama bunların hepsi kanun hükmünde kararnamelerin içinde yer alan çeşitli hükümler oldu, hukuksuzluk en açık biçimde yaşandı. Her şey bulundu, her şey yapıldı, bir tek siyasi sorumlular, bu darbe girişiminin siyasi sorumluları ortaya çıkarılamadı. Onlar buharlaşıp uçtular sanki, yok oldular sanki. Herkes var siyasi sorumlular yok ve ilk defa Türkiye’de belki 1960’lardan bugüne kadar ilk defa bir darbe süreci yaşandı, bir darbe girişimi yaşandı ortada siyasi sorumlu olmadan. Tabii, bunun gerçek olmadığını hepimiz biliyoruz, siyasi sorumluların kimler olduğunu da herkes biliyor.

Şimdi, biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisinden bir hatip dedi ki, grup başkan vekiliydi: “OHAL döneminin nasıl işleyeceğini Anayasa belirliyor.” Evet, Anayasa’nın 15’inci maddesi belirliyor ve o 15’inci maddede der ki: “Milletlerarası anlaşmalara bağlı olan yükümlülükler ihlal edilemez. Hak ve özgürlüklerin kullanımı geçici olarak durdurulabilse de alınan önlemler durumun gerekliliğiyle orantılı ve ölçülü olmak zorundadır.”

Şimdi bu, Anayasa’nın 15’inci maddesi ve Anayasa’nın başka maddeleri –biraz sonra geleceğim- çiğnendi. Bunu biz söylemiyoruz ama, sadece biz söylemiyoruz. Bakın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 25 Nisan 2017 oturumunda Türkiye’yi yeniden izleme sürecine alma kararı verdi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi yani Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyinden söz ediyorum; Türkiye’nin bağlı olduğu, içinde kendi parlamenterlerinin de olduğu, bu Parlamentodan temsilcilerin de olduğu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinden söz ediyorum. Orası 25 Nisan 2017’de Türkiye’yi izlemeye aldı. İlk defa böyle bir şey oldu. Nasıl bir şey oldu biliyor musunuz? 1996 ile 2004 arası dönemde siyasi denetime tabi tutulmuştu Türkiye. Sonra, 2004 yılında hayata geçirdiği reformlar sonucunda izleme sürecinden çıkarılmıştı, diyalog süreci devam ediyordu. İlk defa bir ülke izleme sonrası diyalog sürecinden sonra tekrar izlemeye alındı. Neden alındı? Bu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin kararında neler vardı? 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve KHK rejiminin insan hakları ihlalleri vardı, kamu görevlileri ve bilim insanlarına yönelik tasfiyeler vardı, eş genel başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekillerimizin ve belediye başkanlarımızın tutuklanmaları vardı, medya kuruluşlarına yönelik yasaklar vardı, tutuklu gazeteciler vardı, 16 Nisan referandumu sürecinde işlenmiş olan vahim insan hakları ihlalleri ve usulsüzlükler vardı, siyasi hak ihlalleri vardı. Şimdi, bunların hepsini Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi raporunda okuyabilirsiniz. Ben size bazı maddelerden hatırlatmalar yapmak istiyorum. Bu rapor uluslararası alandaki bir kurumun belgeleri arasında, arşivi arasına girdi. Yani burada yaşanan her şey uluslararası alanda da konuşulur, tartışılır oldu.

Bakın, şimdi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi raporunun -ki bu raporu hazırlayan komisyonda sanıyorum Adalet ve Kalkınma Partisinden de raportörler vardır orada milletvekillerimiz olduğuna göre- 7’nci maddesinde der ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’nın 83’üncü maddesini geçici olarak askıya alan bir düzenlemeyle 20 Mayıs 2016 tarihinde birçok parlamenterin dokunulmazlığının kaldırılmasından kaygılıyız.” der. “Bu kararın daha çok muhalefet partilerini, özellikle de HDP’yi etkilediğine dikkat çekiyoruz.” der AKPM raporunun 7’nci maddesi.

8’inci maddesi der ki: “AKPM, dokunulmazlığın her şeyden önce seçilmiş temsilcilerin yürütme, yargı veya siyasi muhalifler karşısında korku duymaksızın kendilerini ifade edebilmelerini sağlaması gerektiğini hatırlatır.” der. “Bu nedenle, Kürt sorununun siyasi ve barışçıl yollarla çözülmesine zarar vermek gibi bu kararın yol açabileceği siyasi sonuçlardan kaygı duyuyoruz.” der. “Yargı bağımsızlığının olmadığına yönelik iddialar varken Türk yetkililerden parlamenterlerin Avrupa Konseyi standartlarına uygun bir şekilde yargılanmalarının sağlanmasını istiyoruz.” der. Yapıldı mı? Yapılmadı.

10’uncu maddesinde der ki AKPM raporu: “Sur, Silvan, Nusaybin, Dargeçit, Şırnak, Cizre, Silopi, İdil ve Yüksekova dâhil olmak üzere 22 ilçede uygulanan yirmi dört saatlik ve aylarca süren sokağa çıkma yasaklarının yol açtığı insani sonuçlardan kaygı duyuyoruz. Bu sokağa çıkma yasakları 1,6 milyon insanı etkilemektedir ve 355 bin insan yerinden edilmiştir.” der AKPM Raporu.

11’inci maddesinde der ki: “Venedik Komisyonu -ki Venedik Komisyonu da Türkiye’nin tanıdığı bir komisyondur, Meclisin tanıdığı, bildiği bir komisyondur- sokağa çıkma yasaklarının Anayasa ve yasalara uygun bir şekilde uygulanmadığını, bu doğrultuda da yasakların Anayasa maddelerinin ilgili maddeleri -bizim Anayasa’mızın 119 ve 122’nci maddeleri- gereğince uygulanması gerektiğini belirtir. AKPM, Türkiye’den kendi anayasasının bu maddelerine ve Venedik Komisyonunun 13 Haziran 2016 tarihli görüşlerine uymasını bekler.” der AKPM Raporu.

12’nci maddesinde, “AKPM Türkiye’yi bağımsız ve Türkiye'nin güven duyduğu kişilerden oluşan bir hakikatleri araştırma ekibinin kurulmasını dikkate almaya davet eder.” der.

14’üncü maddesi der ki: “Türk yetkililerin operasyonlar sırasında görevi kötüye kullanan güvenlik görevlileri hakkında da etkili bir soruşturma yürütmesini bekliyoruz. Bununla birlikte, AKPM Millî Savunma Komisyonunda kabul edilen askerî operasyonlarda görevi kötüye kullanan güvenlik güçlerinin yargılanmasının önüne geçen yeni yasa değişikliğine ilişkin hazırlıklar karşısında dehşete düşmüştür.” der. AKPM dehşete düşmüş, biz düşmedik dehşete çünkü çok olağan bir şey.

Hatırlatma yapmak istiyorum: Yine bu Meclis 15 Temmuzdan bir gün önce bölgede çalışma yapan asker, polis ve güvenlik güçlerinin ve korucuların korunmasını, yargılanmamasını esas alan bir madde çıkarmıştı, hatırlarsanız. Biz, o zaman “Yanlış yapıyorsunuz.” demiştik. 15 Temmuz darbe girişiminde Şırnak’ta, Diyarbakır’da ve bölgenin diğer illerinde olan komutanların komutasında havalanmış olan jetler gelip bu Meclisi bombaladılar hatırlarsanız. Biz, o zaman darbe dinamiğinden bahsederken buna işaret ediyorduk. İşte, onları koruma altına almaktan dolayı biz o zaman herkesi eleştiriyorduk. Dolayısıyla, biz dehşete düşmedik bir kez daha bu yapıldığı zaman ama AKPM tabii dehşete düşüyor.

AKPM raporunun 18’inci maddesi der ki: “21 Kürt belediye başkanının tutuklanmasını ve 31 belediye başkanının -o tarihler itibarıyla- görevlerinden alınmasını yerel yönetimlere ve seçilmişlere dönük bir baskı ve yerel yönetimlerin zayıflatılması olarak görüyoruz.”

19’uncu maddesi “Görevden alınan belediye başkanlarının yerine Hükûmetin kayyum atamasıyla ilgili olarak Türkiye'nin de 1992’de taraf olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Sözleşmesi’nin öngördüğü kararlar dikkate alınmalıdır. Toplumlararası güven ve dostluğun pekişmesi için önemli olan Bölgesel ve Azınlık Dillerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi ile Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Avrupa Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde yerinden yönetim ilkelerinin benimsenmesinin gerektiğine dair Türkiye’yi izleme sonrası diyalog sürecinin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.” der. Bütün bunların hepsi, 20’nci madde, bugün hâlâ sorunumuz olan çok önemli bir madde daha “Türkiye’de uygulanan antiterör yasası ifade özgürlüğünü kısıtlamaktadır.” der AKPM raporu. “Şubat 2014’te Türkiye’nin Reform Eylem Planı çerçevesinde ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletecek düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesi ve terör kavramının Avrupa Konseyi standartlarına göre düzenlenmesi AKPM’nin Türkiye hükûmetinden beklentisidir.” der. Sonraki maddelere devam etmeyeyim, zamanım azaldı, esas itibarıyla basın ve ifade özgürlüğüne dönük kısıtlamaları ve hukukun üstünlüğüne dönük saldırıları içeren maddelerdir. 36 madde, bu maddelerle AKPM Türkiye’yi izlemeye aldı. O günden bugüne bu izlemenin gereklerini Türkiye yerine getirdi mi? Getirmedi, sizler bunu biliyorsunuz.

Şimdi, Venedik Komisyonu der ki: “Merkezî yönetimin seçilmemiş belediye başkanları, başkan yardımcıları ve belediye meclis üyeleri ataması, yargı denetiminden bağımsız olarak yerel belediyeleri doğrudan kontrol etmesi bilhassa endişe vericidir. Dahası, OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler geçici OHAL sürecini kapsamanın ötesinde kalıcı yapısal değişiklikler getirmektedir, yerel yönetimler demokratik bir toplumun ana temellerinden biridir, bu yetkililerin yerel halk tarafından seçilmesi insanların siyasi süreçte söz sahibi olmasının anahtarıdır.” Şimdi, Venedik Komisyonunun bu belirlemesini niye hatırlatıyorum tekrar? Çünkü yerel seçimlere gidiyoruz ve yerel seçimlere giderken sizin kullandığınız dil, esas itibarıyla halkın iradesinin bir kez daha çiğneneceğine dair bir dildir ve bunun yanlış olduğunu bir kez daha size hatırlatmış olalım.

OHAL bilançosu gerçekten vahimdir değerli vekiller, gerçekten vahimdir. Siz bunları duymak istemiyorsunuz, biliyoruz ama yani bakın 130 bin civarında kişi kamu görevinden ihraç edildi herhangi bir hüküm olmaksızın ve o kadar büyük insani mağduriyetler yaratıldı ki, insanların vicdanı o kadar sızladı ki. Ama bunların hiçbirini dikkate almadınız.

Bakın, 12 Eylülde 1402’likler vardı hatırlarsanız, çok tartışma konusu olmuştu. O 1402’liklerin sayısı aşağı yukarı 120 kişi civarındaydı, üniversiteden atılmış olan akademisyenler. Peki, bugün üniversiteden OHAL döneminde atılmış olan akademisyen sayısı kaçtır? 5.904. 34.393 de öğretmen atılmış. Durum bu.

Şimdi merak ediyor Cumhurbaşkanı Erdoğan, diyor ki: “Üniversiteler niye bu hâlde? Niye üniversitelerimiz uluslararası alanda başarılı olamıyor?” Çünkü, siz, üniversite eğitiminin biat edenler ve itaat edenler tarafından yapılabilecek bir eğitim olmadığını bilmiyorsunuz. Şu anda üniversitelerde biat eden ve itaat edenlerin dışında kimseyi bırakmadınız ki. Üniversite eğitimi demek, eleştirel olmak demektir, eleştirmek demektir, hoşa gitmeyen soruları sormak demektir, araştırmak demektir. Bunları yapanların hepsini OHAL kararnameleriyle üniversitelerden uzaklaştırdınız.

Sonra, işte, bir tanesi kalkıyor, 1909’da ölmüş olan İspanyol sosyalisti Francisco Ferrer’i, Alman Hitler Nazizminin Führer nitelemesiyle karıştırıyor, üstüne uzun bir tez yazıyor. Ferrer’i Führer zannediyor “O Führer sosyalizmi İspanya’da inşa etmiş.” diye bir doktora tezi yazıyor üniversitede. Bu kişinin bir doçenti var danışmanı olarak, o doçent de bunu fark etmiyor. Ondan sonra o tez gidiyor 4 kişinin olduğu bir jürinin önüne, profesör 4’ü de, onlar da fark etmiyorlar, tez geçiyor, doktora kabul ediliyor. Biri Francisco Ferrer, öbürü Führer. Şimdi üniversiteler bu hâle gelmiş vaziyette. Neden? Çünkü, siz, düşünen, tartışan, eleştiren herkesi üniversitelerden atmışsınız.

Bakın, on binlerce insan gözaltında, on binlerce insan tutuklandı. 70 gazete, 18 televizyon kanalı, 6 haber ajansı kapatıldı, 20 dergi, 22 radyo kanalı kapatıldı. Alevi toplumunun sesi olan televizyonlar kapatıldı. Kürt halkının ana dilinde yayın yapan, onların sesi olan televizyonlar, radyolar, haber ajansları, gazeteler kapatıldı. Hani ana dilde yayın serbestti? Kapatıldı bunların hepsi.

Şimdi, belediyelere kayyumlar atandı, onların yaptıklarını biliyoruz. O belediyelerde atanan kayyumlar -esas itibarıyla ilk yaptıkları iş- Kürtçe tabelaları indirdiler, sonra Kürtçe kursları kapattılar.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bir dinle ya, birazcık saygılı ol. O ne biçim bir tanımlama! Ne demek “Yalan söylüyorsun.”? Sen sus be!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne konuşuyorsun?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Ondan sonra Kürt halkının tarihsel ve kültürel değerlerine saldırdılar, cadde ve sokak isimlerini değiştirdiler, kadın dayanışma kurumlarını, kadın atölyelerini kapattılar, apaçık, çok açık bir şekilde orada Kürt halkının iradesine yönelik çok ağır bir saldırı gerçekleştirdiler.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan söylüyor.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ya biraz saygılı ol. Sen sus ya!

Ne biçim Grup Başkan Vekilisiniz siz? Kendi grubunuza biraz siz sahip olun. Ne kadar saygısız insansınız!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Saygılı ol, saygılı! Sen saygılı ol, sen!

BAŞKAN – Arkadaşlar, kürsüde konuşmacı var, yerimizden konuşmayalım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan söylüyor! Yalan söylüyorsun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Hayır, en büyük yalancı sensin!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yalan söylediğini herkes biliyor ama.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ne biçim Grup Başkan Vekilisiniz siz de ya! Grubunuza bir sahip çıkın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bugün Türkiye nüfusunun yüzde 40’ına yakını kendi seçtiği belediye başkanı tarafından yönetilemiyor. Bir de istifa ettirilmiş belediye başkanları var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Ne biçim Grup Başkan Vekilisin!” ne demek ya? Sen ne biçim bayansın!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bayan değilim, kadınım. Sen benim ne olduğumu bana öğretme. Sus sen!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Ankara, İstanbul, Bursa, Balıkesir, ağlaya ağlaya istifa ettirilmiş belediye başkanları hakkında bir tek soruşturma yok. Neden? Bunu konuşabiliyor muyuz? Nasıl siyasi ayağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ek süre vermiyorum Sayın Oluç. Bitirelim lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yalan söylüyorsun.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ya biraz saygılı ol, saygılı, saygılı!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Başkan, müdahale vardı ama. Kendisine müdahale olanlara söz hakkı veriyorsanız müdahale vardı, buraya da vermeniz lazım.

BAŞKAN – Benziyor muydu?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bir milletvekiline “Yalan söylüyorsun.” denir mi? Bu ne demek, “Yalan söylüyor.” demek?

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Hayır, sataşıyor.

BAŞKAN – E o kadar oluyordu. Onu takip ediyoruz.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Takip ediyorsunuz ama müdahale etmiyorsunuz Başkan.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bu ne zannediyor? Mecliste mi, başka programda mı!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ee, biraz önce aynı gerekçeyle verdiniz söz hakkını.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oluç.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Orada da konuşmaya devam edilmişti.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Nasıl darbe girişiminin siyasi ayağı bulunamadıysa zorla ve baskıyla, tehdit ve şantajla istifa ettirilmiş olan büyükşehir belediye başkanlarının suçlarının ne olduğu da bugün herhangi bir soruşturma nedeniyle ortaya çıkarılamamıştır.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Terör sorunu var, terör.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – İşte OHAL’in getirmiş olduğu durum budur değerli milletvekilleri. (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar ya, lütfen…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Dinlediğiniz için teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, söz isteyenlere mümkün olduğu kadar söz veriyorum. Yani laf atarak değil de kürsüden talep edin, yerinizden talep edin, söz verelim.

Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacı partimizin zorla, zorbalıkla belediye başkanlarını istifa ettirdiğini ifade etti.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ağladılar ya, adam canlı yayında ağladı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz sürekli kulağı halkında olan, milletinde olan bir ekibiz. Kendi iç meselemiz olarak parti gruplarında, organlarında değerlendirip bir karar verdik. Bu bizim meselemiz. Onun dışında…

MURAT EMİR (Ankara) – İç meseleniz değil, belediye başkanından bahsediyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – HDP’li misin? Bir dur bir dakika ya!

MURAT EMİR (Ankara) – Partiden atmadınız, belediye başkanlığından attınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya Sayın Başkan, CHP bu mudur? Sürekli konuşacaklar, laf atacaklar, hiçbir şey söylemeyeceğiz. Arkadaşlar, bakın, bu doğru bir şey değil. 5 parti var burada. Herkesin konuşması lazım. Siz konuşuyorsunuz, cevap hakkımızı bile kullanamıyoruz burada. Yeri gelince “Muhalefetin sesi kısıldı.” diyorlar. Hayır, iktidarın sesini kısmaya çalışıyor bu insanlar.

MURAT EMİR (Ankara) – E parti iç meseleniz değil diyoruz. Gökçek’i partiden atmadılar ki, belediye başkanlığından attılar.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Siz yeterince yerinizden cevap verdiniz zaten.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakın Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Emir, lütfen, bırakın, Sayın Turan konuşuyor şu anda.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Demin niye müdahale etmediniz? Hakaret ederken niye müdahale etmediniz?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bizim hakkımızda konuşurken hiçbir şey demiyordunuz Başkan. Şu anda resmen taraflı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Daha ne olsun? Konuşup duruyorsunuz işte yerinizden.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Hayır, demin bizim grubumuz konuşurken niye müdahale etmediniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuşmacının ifade ettiği “Kürtçe tabelaları indirdiler söylemi baştan aşağı yanlış, yalan bir yaklaşımdır. Bütün dillere olan saygımızı bütün milletimiz bilir. Bu konudaki engelleri aşan parti, bizim partimiz.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Değerli arkadaşlar, tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi…

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Bilgen, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, tabii, kürsüde hatip varken elbette ki kimi sataşmalar, söz atmalar bu Mecliste oluyor ama “Yalan söylüyorsun.” ifadesi temiz bir dil değil ve uyarı gerektiren, eleştiri gereken, tavır gereken bir tutum. Hem Başkanımızın hem mensubu olduğu partinin grup başkan vekillerinin böyle sataşmalara müdahale etmesi, zamanında müdahale etmesi, burada çirkin, Meclise yakışmayacak başka görüntülerin oluşmasını engeller. Bu kurumun saygınlığı açısından önemlidir. Yoksa tabii ki bizim görüşlerimize aynen katılmasını beklemiyoruz. Gayet tabii söz istenebilir ve kürsüden de eleştiri yapılabilir. Ama hepimiz biliyoruz ki ağlayarak makamını bırakan belediye başkanları var ya da işte o dönem arsa tahsisiyle suçlanıp ama sonrasında başka partilere transfer olma arayışında olan belediye başkanları var. Ama bizim görüşlerimiz bize ait, burada bütün görüşlerde ortaklaşmak zorunda değiliz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu.

Buyurun Sayın Bankoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, dün yurdumuzun tüm illerinde coşkuyla kutladığımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızın 95’inci yıl dönümünü yüce Meclisimizin kürsüsünden de bir kez daha kutlamak istiyorum. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, cumhuriyeti bize armağan ve emanet eden tüm kurucu kadroları saygıyla ve takdirle anıyorum, ruhları şad olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Hiç şüphesiz ki cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletiyle taçlandırıldığında anlam kazanacaktır. Bizim de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm çabalarımız bu yöndedir ve bu yönde olmaya devam edecektir.

Görüşülmekte olan 701 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Anayasa’ya açık aykırılıklar içeren bu kanun hükmünde kararnameyle toplamda yaklaşık 18 binden fazla kişinin kurumlarından ihracı ve bazı tüzel kişiliklerin de kapatılmasına karar verilmiştir. Söz konusu KHK ekinde de ihraç edilen kişilerin listeleri yer almaktadır ve o yüzden de önünüzde bulunan kitapçıklar oldukça kalındır.

Esasa ilişkin görüş ve eleştirilerime geçmeden önce usule ilişkin birtakım hususlarda tespitlerimi ve eleştirilerimi dile getirmek istiyorum sayın vekillerim ve sizlere sormak istiyorum: İçişleri Komisyonu ne yapmaktadır? Görüşmekte olduğumuz 701 sayılı KHK İçişleri Komisyonunda görüşülmeden neden âdeta yangından mal kaçırır gibi Genel Kurulumuzun önüne getirilmiştir? Sizlere bunu sormak istiyorum. Bahse konu kanun hükmünde kararnamenin komisyonda görüşülmesine ilişkin yirmi günlük süre 13 Ekim 2018 tarihinde sona ermiştir. Peki, neden Meclisin açıldığı 1 Ekimden 13 Ekime kadarki sürede esas komisyon olan İçişleri Komisyonu toplanarak bu KHK’yı görüşmemiştir? Milletin verdiği çok önemli vekillik görevlerimizi göz ardı ederek “Zaten Meclis yeni açıldı, biraz daha aktif dinlenme mi yapalım?” denmişti, sizlere sormak istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi vekilleri olarak biz buradayız, yasama ve denetim görevlerini yerine getirmek için hazırız. Ne yazık ki aynı azmi İçişleri Komisyonunun çalıştırılması konusunda iktidar partisinde göremiyoruz.

Değerli milletvekilleri, usule ilişkin bir diğer husus da şudur: 701 sayılı KHK Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra 8 Temmuz tarihinde önümüze getirilmiştir. 8 Temmuz tarihinde yayımlanmasının sebebini sizlere sormak istiyorum. Yoksa söz konusu tarihin 24 Hazirandan sonra olması sadece bir tesadüf müdür, sizlere bunu sormak istiyorum. KHK’ya ekli lisede o kadar geniş ve kapsamlı isimler yer almaktadır ki AKP’nin yaşamış olabileceği oy kaygısı da ister istemez bu gecikmenin sebebini akıllara getiriyor değerli milletvekilleri. Zira, 4 Haziran 2018 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla bu kararname çıkmıştır ancak yayımlanmasından otuz beş gün sonra bizlerin önüne gelmesinin bir izahı bulunmamaktadır değerli milletvekilleri.

Kaldı ki geçen bu süre aynı zamanda bizlere şunu da göstermektedir: KHK metninin ekinde yer alan listeler doğrudan Bakanlar Kurulunca belirlenmeden ilgili kurumlar tarafından tespit edilerek yayımlanmıştır. Bu yönüyle de Bakanlar Kurulu tarafından düzenlendiğini zannettiğimiz listeler esasında hukuken yanlış bir biçimde, ilgili kurumlar tarafından oluşturulmuştur. Maalesef bu tespitimiz kamuoyuna yapılan açıklamalarla da doğrulanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, usul kısmının dışında esasa ilişkin de Anayasa’ya pek çok aykırılık yer almaktadır söz konusu kanun hükmünde kararnamede ve Anayasa’mızın 121’inci maddesine göre olağanüstü hâl süresince yalnızca olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararname çıkarılabilir. Hâlbuki 701 sayılı KHK’nin bütününe baktığımız zaman, OHAL’in gerekli kıldığı konular dışında da pek çok konuda bariz hukuka aykırılıklar olduğunu görüyoruz. Bildiğiniz üzere olağanüstü hâl uygulaması geçici nitelikte. Nitekim 20 Temmuz 2018 tarihi itibarıyla da OHAL sonlandı. Bu bakımdan, bahse konu dönemde yapılan işlemlerin olağanüstü hâl sona erdikten sonra geçerliliklerini sürdürmesi de mümkün değil ya da en azından sözde değil özde bir hukuk devletinde durum böyle olmalı. Çünkü geçici nitelikteki OHAL yönetim işlemlerinin olağanüstü hâl sona erdikten sonra da geçerliliğini sürdüreceğini kabul etmek pratikte OHAL’i sürekli hâle getirmek gibi oldukça vahim bir sonuç doğuracaktır. 12 Eylül hukukunun bile kabul etmediği böyle bir uygulamayı 2018 Türkiyesinde uygulamaya çalışmak 12 Eylül hukukunun bile gerisine düşmek anlamına gelecektir ki özellikle 12 Eylül vesayetiyle savaşmakta olduğunu ısrarla beyan eden AKP için söylem ile eylem arasında bir tutarsızlık olduğu da oldukça açıktır.

Anayasa’ya aykırılık içeren bir diğer husussa şöyle açıklanabilir değerli vekiller: Anayasa’nın 15’inci maddesinde OHAL dönemlerinde dahi müdahale edilmemesi gereken temel hak ve özgürlükler yer almaktadır ve bu haklar bakımından suç ve cezaların geriye yürütülemezliği ilkesi ile masumiyet karinesi açık bir şekilde ihlal edilmiştir. Bunlara ek olarak hepimizin malumu olduğu üzere kanun hükmünde kararnameyle tesis edilen işlemlerle alakalı yargı denetimi de esasında fiilen ortadan kaldırılmıştır. En iyi ihtimalde OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu vasıtasıyla çok geç bir süre sonunda belirli kararlar verilmektedir. Ancak bu komisyonun önündeki dosya yoğunluğunun etkisi ve özünde bir yargı mercisi olmamasının yarattığı büyük sıkıntılar sebebiyle fiilî anlamda bir yargı denetimi eksikliğini giderdiğini de söylemek mümkün değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimi sonlandırırken şu hususun bir kez daha altını çizmek istiyorum: Az önce de vurguladığım ve Cumhuriyet Halk Partisinin de her zaman vurguladığı şekilde, çeşitli yönlerden hukuka ve Anayasa’ya aykırılıklar içeren 701 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve elbette ki daha önceki kanun hükmünde kararnameler yoluyla OHAL rejimi altında gerçekleştirilen haksız uygulamaları Cumhuriyet Halk Partisi olarak yüce milletimize duyurmaya devam edeceğiz ve her alanda “hak, hukuk, adalet” demeyi sürdürecek ve hukukun, en önemlisi de adaletin çizgisinden ayrılmayacağız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya.

Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulumuzun gündeminde bulunan 6 sıra sayılı 701 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Malumları olduğu üzere, bu KHK 8 Temmuz tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı ve aynı gün de Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sunuldu. Anayasa’nın mülga 121 ve 122’nci maddeleri gereğince, OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Resmî Gazete’de yayımlandıkları gün Meclise sunulur ve 9 Ekimde değiştirdiğimiz İç Tüzük’ün 128’inci maddesi gereğince de yirmi gün içinde komisyonda, on gün içinde de Genel Kurulda görüşülmesi gerekirdi. Eğer bu, tamamlayıcı, düzenleyici sürelerde yapılamazsa Meclis Başkanlığı tarafından doğrudan Genel Kurula getirilir ki şu anki durum da Sayın Meclis Başkanımız tarafından Genel Kurula getirilmiş hâlidir.

Bu KHK’yle terör örgütlerine ve Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kamu görevlileri hakkında kamu görevinden çıkarma, unvanlarını geri alma, rütbelerini geri alma, belirli lisansları iptal etme, hak ve yetkileri kullanmalarının iptali şeklinde ve bir kısım kamu görevlilerinin, daha önce çıkarılanların geri alınması, bir kısım kurumların da kapatılması hakkında düzenleme yapılmıştır. 1 sayılı listedeki kamu görevlileri kamu görevinden çıkarılmış, 2 ve 3 sayılı listede yer alan kamu görevlileri ise, daha önceki KHK’lerle kamu görevinden çıkarılmış olmasına rağmen, terör örgütleriyle irtibat, iltisak ve ilgisi bulunmadığından, bunlar memuriyete, kamu görevine geri alınmıştır. 4 sayılı listedeki Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, 5 ve 6 sayılı listede de Emniyet ve Jandarma mensupları hakkında, emekli olan, resen emekli edilen, istifaen emekli olup da rütbe, unvan, makam, lisans, pilotluk, bilim adamlığı gibi unvanları kullananların unvanları iptal edilmiştir. 8 sayılı listede yer alan kurumlar ise kapatılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 15 Temmuz günü FETÖ terör örgütü öncülüğünde ülkemize, milletimize, vatanımıza ve devletimize karşı başlatılan “darbe” adı altındaki işgal girişimine karşı Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın ve Hükûmetimizin öncülüğünde aziz Meclisimizin, milletvekillerimizin, büyük Türk milletinin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Emniyetin millî ve yerli güçleri sayesinde bu hain terör girişimi püskürtülmüştür. 20 Temmuz itibarıyla da Bakanlar Kurulunca OHAL ilan edilmiş, 21 Temmuz tarihi itibarıyla da Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu onaylamıştır. 35 kanun hükmünde kararname çıkarılmış bu süreçte. Bu dâhil, bunların en büyük amacı darbe teşebbüsüne katılanlarla ilgili gerekli tedbirleri almak ve terörle etkin bir mücadele yapmaktır.

Değerli arkadaşlar, FETÖ terör örgütünü… 2017 yılında Yargıtay 16. Ceza Dairesinin Ceza Genel Kurulunca da onaylanan şu içtihadında, bu örgütle ilgili çok önemli bir değerlendirme yapıyor, diyor ki Yargıtay: “Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet teşkilatının bütün alt bileşenlerini kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı amaçlayan ‘sui generis’ bir terör örgütü olduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, amacının, devletin yanında oluşturduğu paralel devlet yapılanmasıyla, demokratik olmayan yöntemlerle, cebir ve şiddet kullanmak suretiyle Parlamento, hükûmet ve diğer anayasal kurumları feshedip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için meşru organlara ve halka karşı silah kullanmak suretiyle, amaç suça elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylemleri gerçekleştirdiğinin, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminde ya da diğer davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, gizli/açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1’inci maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 314’üncü maddesindeki bir silahlı terör örgütü olduğu tespit edilmiştir.” İşte, görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararnameyle ihracına karar verilen kamu görevlilerinin bu terör örgütüyle irtibat, iltisak veya mensubiyetlerinin var olduğuna dair tespitlerle ilgili ihraç işlemleri ve sair işlemler yapılmıştır.

Kamu görevlisinin sadakati öncelikle, mensubu olduğu devletedir. Anayasa’nın 129’uncu maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 6’ncı maddesi gereğince kamu görevlisi, mensubu olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletine sadık olmak zorundadır, bunun dışındaki sadakatle bir başka yapıya, örgüte mensup olan kişinin kamu görevinde kalma hak ve yetkisi yoktur. Bunun çıkarılması ve devlet tarafından verilmiş hak ve yetkileri kullanmasına engel olması da bu devletin en tabii görevi ve yetkisidir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sağlık Bakanlığının tamamını atın o zaman.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bu terör örgütüyle mücadele yine kamu görevlisi eliyle yürütülmektedir ve kamu görevlilerinin hazırladığı listeler, hazırlayıcı idari işlem mahiyetindeki listeler Bakanlar Kurulu tarafından kontrol edildikten sonra KHK’yle ihraç edilmektedirler. 685 sayılı KHK’yle de bu listelerde ihraç edilen kamu görevlilerinin müracaat etme hakkı için OHAL Komisyonunu kurduk ve OHAL Komisyonunu getirdik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, OHAL Komisyonunu etkili bir iç hukuk yolu olarak görmüş ve bu komisyona müracaat etmeden, doğrudan yapılan müracaatları reddetmiştir. Dolayısıyla getirilen doğru bir sistemdir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, insan hak ve hürriyetleri her türlü değerlendirmenin üzerindedir. İmparatorluklar kurmuş ve dünyaya adaletle yüzyıllarca yönetim yapmış bir milletin evlatları ve yöneticileri olarak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” şiarı doğrultusunda bu komisyonu kurduk ve bu komisyon marifetiyle de hatalı ve yanlış işlemlerin düzeltilmesinin yolunu açtık. Komisyonun ret işlemlerine karşı da idari yargının açık olduğunu belirtmek isterim.

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; OHAL Komisyonuna 131.922 müracaat yapılmış, tedbir işlemi uygulanmış. 125.678 kamu görevinden ihraç, 3.184 rütbe alma, 2.761 kurum ve kuruluş kapatma işlemi hakkında müracaat yapılmış. İhraçla ilgili 125 bin müracaat olmuş, bunlardan 40 bin dosya hakkında bugün itibarıyla karar verilmiş, 2.700 kamu görevlisi geri gönderilmiş, 37.300 kamu görevlisinin müracaatı ise reddedilmiştir. 701 Sayılı KHK’yle ilgili olarak toplam 18.920 müracaat olmuştur ve bunlarla ilgili işlemler devam etmektedir. OHAL Komisyonu haftada 1.200 dosya hakkında karar vermektedir ve bu komisyonun süreci tamamlamasını ve inşallah, önündeki dosyaları bitirerek doğruyu ve yanlışı ortaya çıkarmasını bekliyoruz.

Arkadaşlar, bu komisyonun verdiği iki kararı kısaca bilginize sunayım kişisel bilgilerden arındırarak. Bir kişi müracaat etmiş. Bu kişi hakkında “ByLock kullanıyor...” Emniyet Genel Müdürlüğü ve Ankara Başsavcılığı tespit etmiş. Bank Asyaya 2014 ve 2015’te 10 bin, 20 bin, 30 bin, 25 bin gibi 4 defa ayrı para yatırmış, iltisaklı kuruluşlarda beş yıla yakın sigortalı çalışması var, AKTİF-SEN’e üyeliği var, müzahir derneklere para yatırmış, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde mahkûm olmuş; diyor ki: “Beni geri memuriyete alın.” Elbette ki OHAL Komisyonu bunu reddetmiş ve karar vermiş.

Bir diğer müracaat; bu kişi de byLock olduğu iddiasıyla ihraç edilmiş, OHAL Komisyonu incelemiş, Ankara Başsavcılığından evrakları getirtmiş, byLock’taki Mor Beyin olduğu tespit edilmiş, araştırmalardan başka hiçbir ilgi, iltisak, irtibat bulunmadığı için de bunun iadesine karar verilmiş.

Dolayısıyla devletin hukuk sistemi, kurulan sistem çalışıyor. Bu sistem etkin çalışıyor, daha hızlanması da en büyük arzumuz. İnşallah, kanun hükmünde kararnameyi kabul ettikten sonra anayasal yargı sistemi de başlar ve bu konuda müracaat eden ilgili muhalefet partisi olursa Anayasa Mahkemesi de kanun hükmünde kararnameyle ilgili karar verir.

Hepimize düşen, FETÖ’yle mücadele etmek. Bu terör örgütüyle, bu hain örgütle, her şekle giren bu örgütle mücadele etmek en önce bu Gazi Meclisin görevi.

MURAT EMİR (Ankara) – Hukuk içerisinde ama.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bu Gazi Meclisi bombalayan, Cumhurbaşkanlığını bombalayan, insanların üzerinden tankla geçen, Gölbaşı’ndaki Özel Harekât polislerini -yaklaşık 15 kadarının vücudunda hiçbir parça kalmayan- 1 tonluk bombayı üzerine atarak yakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - …bu hain örgütle mücadele etmek hepimizin görevi diyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, pek kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın hatip sanki bir önceki Anayasa’ya tam uygun davranılmış gibi bir takvimlendirme yaptı. Şunu söyleyelim: Bir, ertesi gün Meclise sunuldu, yirmi gün içinde komisyonda görüşülmedi, 30’uncu gün Meclise gelmedi, müeyyidesi olmadığı için o günden bugüne kadar keyfiyen bekletildi, bu da yargı denetimine açılmamasını sağladı. Bugün ayıplı bir mesele telafi ediliyor, sadece bu. Bu da bizim gayretlerimizle.

AİHM’in, OHAL Komisyonunu etkili bir iç hukuk yolu olarak bulması 130 bin dosyanın kapısında olmasındandır. O 130 bin dosya kapısına gelmesin diye -bugünkü durumu, aslında OHAL Komisyonu durumunun yargı mercisi olmadığını cümle âlem biliyor ama- AİHM de yaptığınız hukuksuzluklar sayesinde niceliksel olarak çaresizlik içindedir.

Son olarak şunu söyleyelim: Bir apartmanda oturan bütün herkesin hâkim olması o apartman yönetim kurulu toplantısını bir mahkeme yapmaz. O yüzden, ortaya koymuş olduğunuz bu OHAL Komisyonu da bir yargı mercisi değildir, aksine yargıya ve adil yargılanma hakkının önüne çıkartılmış koskoca iyi tasarlanmış bir engeldir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bilgen, söz mü istiyorsunuz?

AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.

34.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biraz önce sadece usul itibarıyla uyardığım, eleştirdiğim konunun içeriğiyle ilgili de araştırdım. Partimize hiç yakın olmayan haber ajanslarının girdiği 11/4/2018 tarihli Yeniköy Mezarlığının (Goristan) tabelasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretinden sonra değiştirildiğine dair net bilgi var.

Yine, yön tabelaları var çift dilli olup kaldırılan ve teke indirilen. Parti olarak çift dilliliğe karşı olabilirsiniz; tek dil olsun, Türkçe olsun diyebilirsiniz ama Avrupa’ya gittiğinizde Belçika’da üç dil olduğunu görebiliyorsunuz.

Yine, Alsace-Lorraine bölgesinde Almanca, Fransızca, çok dilli tabelaları görebiliyoruz. Taraftar olmak, karşı çıkmak başka bir şey ama “Yalan söylüyorsun.” demek gerçeği çarpıtmaktır.

Bu, çok somut bir bilgidir. Eğer gerçekten yanlış bir beyanda bulunulmuşsa bizim milletvekilimiz çıkar düzeltir ama doğruysa sadece sataşarak, sadece laf atarak gerçekleri örtmek mümkün değildir.

Teşekkür ediyorum.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sataşmadı ki.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Eronat.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı açıklamasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce bir hatip için kullandığım sözlerden asla geri adım atmayacağım. Şu anda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin tabelası ortadadır ve hem de dev gibi bir tabeladır. Görmek istemeyenler hiçbir şekilde görmüyor zaten. Kesinlikle hiçbir ilçemizde belediye tabelasının Kürtçe yazıları indirilmemiştir. Bu, kesin bir bilgidir ve her gün önünden geçtiğim bir büyükşehir belediyesi tabelasıdır.

Diğerine gelince… Belediyelerimiz ne yaptı da belediye başkanları alındı? Bunu merak ediyorlarsa Sur ilçemizdeki 2015, 2016’dan sonraki çukurlara bakarlarsa o çukurlara hangi belediye başkanlarının kepçe gönderdiğini görmüş olurlar ve teröre nasıl bulaştıklarına şahit olurlar. Bence burada gerçekleri saptırarak konuşmak yerine, terör örgütü yandaşlığı yapan belediye başkanlarına biraz eleştiri getirseler çok daha iyi olur.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bilgen…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın sataşma nedeniyle yaptğı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, bu tartışmayı çok uzatma niyetinde değilim.

BAŞKAN – Uzatmayalım, lütfen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Ama hani mantıkta bir temel kural vardır, bir şeyin istisnasını göstererek bütününe dair bir iddiada bulunamazsınız. İndirilmemiş tabelaları gösterip “Tabelalar indirilemiyor.” demek, aslında mantığın temel ilkelerine aykırıdır. İndirilmiş olanlardan somut bahsediyorum ben, sayabileceğim 10 tane örnek var bu haberin içerisinde, uzatmamak için kestim ama tabelaların indiğini herkes biliyor. Ama belediyelerle ilgili bir şey söylediğiniz için ifade edeyim: 97 belediyeye kayyum atandı. Peki, kaç belediyenin bulunduğu sınırlarda hendek, çukur, neyse, o vardı? 7-8 belediye. Güvenlik raporlarına bakarsanız -bu Meclisin İstihbarat Komisyonunda- kaç belediye olduğu yazılı, o rapora bakarsanız göreceksiniz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ayıp yahu, ayıp!

BAŞKAN – Sayın Eronat, lütfen…

AYHAN BİLGEN (Kars) – Digor’da, Erzurum’da birçok ilçede hendek mi vardı? Herhangi bir güvenlik krizi yoktu ama görevden alındılar, bunu pekâlâ biliyorsunuz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bunlar daha önce tartışıldı Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Fakıbaba, buyurun.

36.- Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba’nın, Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bir yanlışı düzeltmek adına söz almış bulunuyorum. Biraz önce konuşmacı arkadaşlarımızdan biri şöyle söyledi: “Dinler arası diyalog nedir arkadaşlar? Şanlıurfa’da bir park yapıyorsunuz; içinde kilise var, cami var, sinagog var. Bunları yapıyorsunuz, bu ne anlama geliyor?” Bu proje 2002 öncesi Şanlıurfa’da dile getirilmişti. Ancak, başta Şanlıurfalı hemşehrilerimizin, bir; iki, benden önceki Belediye Başkanımızın ve Meclis üyelerinin; üç, Belediye Başkanı olduğum dönemde benim ve Belediye Meclisi üyesi arkadaşlarımın; dört, AK PARTİ teşkilatımızın tümünün bu projeye karşı çıkması neticesi hayata geçmemiştir. Şimdi bu projenin düşünüldüğü yerde başta şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli katkılarıyla on iki bin yıllık tarihe sahip dünyanın en eski şehri olan Urfa’mızın Şehir Müzesi ve Mozaik Müzesi mevcuttur.

Arz ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına konuşmalar da tamamlanmıştır.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Buradaki talep sırasına göre söz veriyorum.

Sayın Arslan, buyurun.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Adalet Bakanına soruyorum:

1) Önceki dönem milletvekilimiz olan Eren Erdem haksız olarak üç buçuk aydır tutuklu bulunmaktadır. Kendisi hakkında kuvvetli suç şüphesi olmadığı, kaçma ihtimali bulunmadığı hâlde hâlâ tutuklu kalmasının sebebi nedir?

2) ABD’li Papaz Brunson’un tahliyesinden önce başlayan “Al papazı, ver papazı.” şeklinde yürütülen pazarlık sonucu ABD’li Papaz Brunson tahliye edilmiş, hatta yurt dışı yasağı konulmadığı için karar kesinleşmeden memleketine gitmiştir. “Terörist” dediğiniz Brunson’un tahliye kararını veren, yurt dışı yasağı koymayan yargıç hakkında bir soruşturma açtınız mı? Açmadıysanız sebebi nedir? Suçu sabit olmayan Eren Erdem hakkında yurt dışı yasağı konuluyor da cezası kesin olan Brunson hakkında neden yurt dışı yasağı konulmuyor? Bunun sebebi nedir? Yasalar kişilere göre mi uygulanıyor yoksa duruma göre mi? Gizli tanıkların ifadeleri değiştiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, benim kusurum olabilir, tabii, şüphesiz istediğinize soru sorabilirsiniz ama soruları İçişleri Komisyonu Başkanımız cevaplıyor, bunu hatırlatmak isterim. Belki baştan söylemeliydim.

Sayın Erbay, buyurun.

BURAK ERBAY (Muğla) – Muğla ilimizin gelir kaynağı her ne kadar turizm olarak bilinse de ağırlıklı geçim kaynağı tarımdır. Özellikle Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz ilçelerimiz narenciye üretiminde ilk sıradadır. Köyceğiz ilçemizde Kavakarası, Beyobası, Köyceğiz, Zeytinalanı, Yangı, Toparlar, Hamitköy, Döğüşbelen, Zaferler mahallelerimizde hemşehrilerimiz geçimini narenciye üretimiyle sağlamaktadır. Ancak son on yıldır narenciye üreticisinin yüzü maalesef gülmemektedir. Geçen yıl 63 TL olan toprak altı gübresi 110; 210 TL olan bakır ilacı 330; 25 TL olan unlu bit ilacı 75 TL olmuştur. Bir traktörün deposu geçen yıl 250 TL’ye dolarken bugün 350 TL’ye dolmamaktadır. Geçen hafta Ortaca’dan gönderilen bir tır dolusu limon içinde sadece tek bir limonda haşere görüldüğü için bu tır Rusya sınırında karantina altına alınmış, üreticinin bir yıllık emeği heba olmuştur. Tarım Bakanına soruyorum: Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milletin efendisidir.” dediği köylünün bu sorunlarını çözmek için ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu… Yok.

Sayın Şevkin…

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Bakanlar Kurulunca kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi olarak ilan edilerek Turizm Teşvik Kanunu kapsamına alınan Adana’nın Karataş ve Yumurtalık ilçeleri 2006 yılında alınan bu kararın üzerinden on iki yıl geçmesine rağmen herhangi bir yatırıma sahne olmamıştır. Karataş ve Yumurtalık Adana’nın gelişimine açık, turizme açılan sahil ilçeleri olmasına rağmen yıllardır kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Tarihî, kültürel ve doğal turizmin dünyadaki en güzel örneklerinin sergilenebileceği Yumurtalık ve Karataş ilçeleri yeni bir yapılanmayla ülkemizin turizmdeki tanıtım yüzü olabilecek özelliklere sahiptir. Kamu-özel sektör iş birliği, doğru teşvik ve planlamalarla iki ilçemizi birbirine bağlayan sahil şeridi daha fazla geç kalınmadan dünya turizmine kazandırılmalıdır.

Diğer taraftan, Karataş Belediyesinin 2015 yılında fizibilite raporunu hazırlayıp tanıtımını gerçekleştirdiği Adana-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Feribot Seferleri Projesi de destek beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı önceki gün yaptığı bir açıklamada 107 bin öğretmen açığı bulunduğunu bildirmiştir. Millî Eğitim bünyesinde çalışan ücretli öğretmenler de düşünüldüğünde, bu açığın 200 binden fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ücretli öğretmenler mevsimlik işçi gibi kullanılıp aynı işi yaptıkları hâlde ortalama 1.500 lira civarı bir ücret karşılığında çalıştırılmakta, sömestr ve yaz tatillerinde ise ücret alamamaktadır. Taşeron işçiler kamuya sürekli işçi kadrosuyla alınırken ücretli öğretmenler için bu haktan söz edilememektedir. Türkiye'de öğretmen açığını ücretli öğretmenle kapatmak yerine kadrolu öğretmen atamasını yaparak hem öğretmenlerin ve diğer üniversite mezunlarının millî eğitim eliyle sömürülmesine son vermiş olup hem de anayasal hak olan eğitim hakkına ulaşmayı sağlamış olmaz mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

ORHAN SÜMER (Adana) – Sayın Başkan, Sağlık Bakanlığı hastanelere göndermiş olduğu bir genelgeyle hastanelerde staj yapan özel sağlık okullarının öğrencilerine verilen yemeğin ücretsiz olarak verilmesini yasaklamıştır. Bakanlık devlet okullarında okuyan stajyer öğrencilere ise yemeğin ücretsiz verilebileceğini açıklamıştır yani devletimiz lise çağındaki, geleceğin sağlıkçısı olacak çocuklarımıza üç kap yemeği çok görmektedir.

Adana’daki hastanelerde staj yapan yaklaşık 1.600 civarında özel okul öğrencisi bulunmaktadır. Türkiye genelinde öğrencilerin sayısı çok daha fazladır. Neye hizmet ettiği çok da belli olmayan bu genelgeyle öğrenciler arasında böyle bir ayrım yapılması yakışık değildir.

Sağlık Bakanlığımıza sizin aracılığınızla seslenmek istiyorum: Lütfen, bu çocuklarımızın ve ailelerinin yaşadıkları mağduriyetin zaman geçirilmeden giderilmesinin sağlanmasını rica ediyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görüşmekte olduğumuz KHK ve diğer KHK’lerle binlerce kamu görevlisi savunması alınmadan, hakkındaki iddialardan habersiz görevlerinden ihraç edilmişlerdir. Ancak ihraç sonrası bu kamu görevlilerinin çoğu hakkında idari soruşturma yapılmamış, yapılan adli soruşturmalarda takipsizlik kararı verilmiş ve yapılan yargılamalar sonucunda beraat eden kamu görevlileri var. Bu durumda hukuksal durumları değişen kişilerin şu anda OHAL Komisyonunda dosyalarının ivedilikle görüşülmesi kamu vicdanını rahatlatacaktır.

Ben buradan Komisyona sormak istiyorum: 701 Sayılı KHK’yle ihraç edilen ve hukuksal durumu değişen kaç kişi vardır? Bundan önceki KHK’lerle ihraç edilen, hukuksal durumları değişenler hakkındaki dosyaların ivedilikle görüşülmesi hakkında bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

SUAT ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla ili turizm nedeniyle yaz aylarında, ilkbahar ve sonbahar başlangıcında oldukça yoğun bir trafik akışına neden olmaktadır. Bu nedenle Milas-Bodrum arasında, Baharlı-Ağaçlıhüyük ve Boğaziçi-Maya kavşaklarında ölümlü, hasarlı trafik kazaları meydana gelmektedir.

Karayolları İzmir Bölge Müdürlüğü bu kavşaklar için yeni bir düzenleme düşünmekte midir? Çünkü bu kazalar turizm sezonu dışında da devam etmektedir ancak turizm sezonunda daha çoktur. Bu nedenle yeni düzenlemelerin yapılması gereklidir. Ben bunu dile getirmekteyim, İzmir Bölge Müdürlüğüne soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 15 Temmuz hain darbe girişiminde Acıbadem olaylarında 6 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yapılan yargılama sonucunda 34 er hakkında yedişer defa müebbet cezası verilmiştir ailelerin bize verdiği bilgilere göre.

Ben özellikle buradan bütün milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum: Silahından mermi çıkmamış olan bütün erlerin dosyasının yeniden incelenerek tahliye edilmesini… Bu ve buna benzer diğer olaylarda da yine hâlâ tutuklu bulunan ve çok ağır cezalara çarptırılan erler olduğu aileler tarafından bize iletilmektedir. Erler komutanları tarafından kendilerine verilen talimat gereği sokağa çıkmışlardır. Eğer silahıyla cinayet işleyenler varsa bunun bedelini ödesinler ama silahından mermi çıkmayan erlerin tamamının tahliye edilmesini talep ediyorum. Bunların içinde üzerinde zimmetli silahı bulunmayan erler bile mevcuttur. Bunu dikkate almanızı talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Baltacı…

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kastamonu Üniversitesi öğrencisi olan ve okul harçlığını çıkartmak için yaz tatilinde üçüncü havaalanı inşaatında çalışmaya başlayan Cumhuriyet Halk Partisi Kastamonu İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı kardeşimiz Mustafa Atay tahtakurusu olmayan yatak istedi diye 15 Eylül gecesi şantiye koğuşundan zorbalıkla gözaltına alınmış, 18 Eylülde ise hukuksuzca tutuklanarak Silivri zindanına kapatılmıştır. Asıl suçlu olan ve cezalandırılması gereken “İşçiler haklıydı, sorunlarından haberim yoktu.” itirafında bulunan patronlardır, buna rağmen kılını kıpırdatmayan, yandaşlarına milyarlarca lira haksız kazanç aktaran, onlarca işçinin ölümüne seyirci kalanlardır.

Hürriyeti elinden alındığı için eğitimi bir yıl uzayan Gençlik Kolları Başkan Yardımcımız Mustafa Atay ve onunla birlikte rehin alınan tüm işçi ve emekçilerimiz derhâl serbest bırakılmalıdır. Hazır üçüncü havaalanı açılmışken bütün işçilere özgürlük istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

15 Temmuzda Gazi Meclisimiz teröristlerce bombalanırken burada direnen bir grup milletvekili arkadaşımla beraber bombalar altında kalan ve ölümden kıl payı kurtulan milletvekillerinden bir tanesi de benim. Evi yağmalanan Nasrettin Hoca yağmacılardan şikâyet ettiğinde kadı daha çok hocayı sorgulayınca, hoca “Kadı efendi, kadı efendi! Şu karşındakilerin hiç mi suçu yok?” demişti. Yapılan birçok konuşmalar merhum hocanın bu itirazını hatırlatmaktadır. Zalimlere acımak, mazlumlara ezadır. Adalet mülkün temelidir. Varsa mağdurlar da haklarına kavuşmalıdır. Ülkemizi ve devletimizi her vesileyle eleştiren sözde çağdaş, Batı kurum ve kuruluşları kendilerine adil ve çifte standartlıdırlar. Şehitler, gaziler, bunların aile ve efradıyla topyekûn saldırıya uğrayan milletimizin ve devletimizin mağduriyetinden neden bir kelime söz edilmemektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Yoksa bazılarına göre bunlar haşa insan değil midir?

BAŞKAN – Sayın Enginyurt, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, Ünye, Fatsa, Ordu organize sanayi bölgeleri arazileri için 100 trilyon para bulunamadığı için istimlak gerçekleşmedi. Yaklaşık 20 bin insana istihdam sağlayacak bu bölgelerin hayata geçirilmesi için 100 trilyona ihtiyaç var. Orduspor 3. Lig’de oynuyor, 120 trilyona stat yaptık, Barcelona, Real Madrid mi maç oynayacak? Dolayısıyla Ünye, Fatsa, Ordu organize sanayi bölgelerine 100 trilyon kaynak aktarılmasını rica ediyorum.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Özdemir…

İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) – Teşekkür ediyorum efendim.

Mühendisliğin temel branşlarından olan makine mühendislerinin son yıllarda giderek artan problemleri mevcuttur. Üretimin her alanında söz sahibi olan makine mühendislerinin ne yazık ki yanlış kadrolaşma sebebiyle önemini yitirmeye başlamasıysa düşündürücüdür. Bununla birlikte, hâlihazırda eğitimlerini tamamlayarak makine mühendisi olmuş kimi gençlerimiz işsizlik sıkıntısı çekmektedir. Bu sorunun bir an evvel çözülmesi ve üretim atağı yapmak isteyen ülkemizin, makine mühendislerine gereken önemi verip istihdam için bu vatandaşlarımıza yönelik kadro sayısını artırması beklentiler arasındadır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, şimdi sorulara cevap için İçişleri Komisyonu Başkanımıza söz veriyorum.

Sayın Güvenç, buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Birinci soruyu Sayın Arslan -Eren Erdem, Brunson’la ilgili- doğrudan Adalet Bakanımıza sordu, soruyu ona iletip yazılı cevap olarak dönüşünü yapacağız.

İkinci soru da Tarım Bakanımızla ilgili. Sayın Özcan’ın sorusunu Tarım Bakanlığımıza ileteceğiz.

Sayın Şevkin, Adana-Karataş ve Yumurtalık’ın turizmle ilgili konularını Kültür, Turizm Bakanımıza sordular, ileteceğiz.

Sayın Ceylan, Millî Eğitimde 107 bin öğretmen açığımızdan bahsederek yeni atama yapılması konusunda fikir beyan ettiler, görüşlerini Millî Eğitim Bakanımıza ileteceğiz.

Sayın Sümer, Sağlık Bakanlığında özel okul öğrencilerinin ücretsiz yemek yemelerini engelleyen bir genelgeden bahsediyorlar. Bu genelgenin ne olduğunu Sayın Sağlık Bakanına ileterek aldığımız cevabı sayın milletvekiline ileteceğiz.

Sayın Tutdere, OHAL Komisyonunun uygulamalarıyla ilgili adli soruşturmaları tamamlananların değerlendirmelerinin ve incelemelerinin öncelikli olarak yapılmasını talep etti. Ben de aynı düşüncedeyim. OHAL Komisyon Başkanlığıyla görüşerek bunların incelemelerinin öne alınmasının iyi olacağını Meclisin görüşü olarak, vekillerin görüşü olarak ileteceğiz.

Sayın Özcan’ın İzmir’de turizmle ilgili bir önerisi var, Kültür, Turizm Bakanımıza bunu sunacağız.

Sayın Şimşek’in Acıbadem olaylarıyla ilgili sorusu var. Sosyal medyada da bu konu çok tartışılıyor, konuşuluyor. Ciddi bir iddia, düşünce, bunu Sayın Adalet Bakanına… Ki mahkemeler bağımsız Türkiye'de, takdir edersiniz ama görüşleriniz aynı şekilde Sayın Bakana, HSK Başkanlığına iletilecektir tarafımızdan.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ederim.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Havaalanındaki işçilerle ilgili konu yine yargının ilgi alanına giren bir konu, Sayın Adalet Bakanına ileteceğiz.

Sayın Enginyurt’un Ordu’yla ilgili talepleri var, Orduspor’la ilgili talepleri var, onu da Maliye Bakanımıza iletmek lazım diye düşünüyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Allah razı olsun Sayın Başkan, Allah razı olsun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bizimle ilgili fazla bir şey yok.

BAŞKAN – Soru almaya devam edelim, vaktimiz var bir beş dakika kadar.

Sayın Taşdoğan…

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutladık, hepimize kutlu olsun. Aynı zamanda, 29 Ekimde İstanbul’da üçüncü havaalanı açıldı, ülkemize ve İstanbul’umuza hayırlı olsun, inşallah Gaziantep’e de hayırlı olur.

Gaziantep tarih, kültür, turizm şehridir. Gaziantep’e misafirlerimiz en çok İstanbul’dan gelmektedir. Bu vesileyle Türk Hava Yolları yetkililerine çağrı yapmak istiyorum: Hem Gaziantep’e seferlerin sürelerinin, saatlerinin düzenlenmesini hem de bilet fiyatlarında indirimi tüm hemşehrilerimiz bekliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karataş…

MEMET BÜLENT KARATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, serhat şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci yılı münasebetiyle bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyor, serhat şehrimiz Karslı bütün hemşehrilerimize selam, sevgiler gönderiyorum.

BAŞKAN – Sayın Pekgözegü…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, İçişleri Bakanlığına şunu sormak istiyorum: Biliyorsunuz, bundan üç yıl önce, 10 Ekim 2015’te emek, barış, demokrasi için bir araya gelen sendikalar, sivil toplum örgütlerine yönelik bir IŞİD saldırısı gerçekleştirilmişti ve bu saldırıda IŞİD katilleri miting alanına elini kolunu sallayarak girebilmişti. Türkiye tarihinin bu en büyük katliamı yaşandıktan sonra, bu katliamı anmak için Ankara Gar Meydanı’nda bir anıt, sembolik bir 10 Ekim Anıtı yapıldı. 26 Ekim tarihinde bu anıta yönelik faşist, ırkçı bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırıyı kimler gerçekleştirmiştir? İçişleri Bakanlığı bu saldırıyı gerçekleştirenlerle ilgili bir araştırma yapmış mıdır? Yakalanan, gözaltına alınan kimse var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Koç…

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Millî Eğitim Bakanına. Ağrı’nın Diyadin ilçesine bağlı birçok köyün öğrenci servisleri iptal edilmiştir. Onlarca köye okul servisi verilememektedir. Verdiğimiz soru önergeleri ve görüşmelerden de sonuç almış değiliz. Bu yönde çocukların okullarına kavuşması için ne zaman servis uygulamasına geçilecektir?

İkinci sorum: Bölgede okullarda seçmeli Kürtçe dersleri olmasına rağmen derslerin çoğu boş geçmektedir. Bu yönde de öğretmenler ne zaman tahsis edilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Eksik…

HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Iğdır’da kardiyovasküler anjiyo merkezi olmadığı için her gün onlarca vatandaşımız kalp krizi geçirmekte ve bu vatandaşlarımız maalesef ya 150 kilometre uzaklıktaki Kars’a ya da 300 kilometre uzaklıktaki Erzurum’a sevk edilmektedir. Buradan Sağlık Bakanına sormak isteriz ki soru olarak da sorduk ama cevap alamadık: Iğdır halkı diğer illerdeki vatandaşlarımızdan farklı mıdır ki, eşit değil midir ki onlara bu hizmet sunulmamaktadır? Ya da bir anjiyo merkezinin masrafı ne kadardır? Uçan saraylara para var da Iğdır halkının sağlığı için para yok mudur? Eğer yoksa bir sandık kuralım, emin olun, Iğdır halkı kendisi oraya para toplar ve yaptırır. Yeter ki bunun kararı alınsın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yüce Türk Meclisi, Türk ekonomisinin normalleşme sürecinde bazı somut adımların atılması, vatandaşımızın yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi ve yaşanması muhtemel mağduriyetlerin önüne geçilmesi için önemlidir. Bu sebeple üreticilerimizin girdi maliyetlerinin acilen ve somut bir şekilde düşürülmesine yönelik çalışmalar yapılması zorunludur. Tüketicinin alım gücünün artırılması için brüt maaşlar üzerinden kesilen gelir vergisi oranlarının düşürülmesi vatandaşlarımızı rahatlatacak bir adım olacaktır. Yıl içerisinde brüt maaş üzerinden yüzde 35’i bulan bu kesintilerin en azından 2019 yılı için yüzde 20 olarak sabitlenmesi veya oranların vatandaşlarımızın lehine olacak şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı, hızlıca, buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Taşdoğan Gaziantep Havaalanı seferleriyle ilgili bir talepte bulundu. Bizim seçim bölgemiz de Maraş ve bölgede bu havaalanı seferlerinin artırılmasıyla ilgili çok talep olduğunu biliyorum. Havayollarının bize verdiği cevap: Özellikle prime timeda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – …Ama sevinerek söylüyorum ki İstanbul Atatürk Havaalanının imkânları buna izin vermiyor idi, umarım, cumhuriyetimizin 95’inci yılında açtığımız bu havaalanının 6 pistiyle bu taleplerin karşılanması daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. Bu vesileyle de havaalanının ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Diğer sorular gene ilgili bakanlarla ilgili Sayın Başkan. Onları sayın bakanlara arz ederek alacağımız cevapları Genel Kurula, ilgililere sunacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tam bu konuda bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanımız valiliğimizi yapmıştır, kendisine de saygım sonsuz ama tam önemli bir konu kendisinin katkısıyla açıklığa kavuştu.

Şimdi, ağa çobana sürüyü emanet etmiş. Çoban bir gelmiş, sürüde hiç koyun yok. Demiş: “Ne oldu?” “Önden 5’ini kaptılar, arkadan 5’ini kaptılar, 10 tanesi dereye düştü, 3 tanesi şurada kayboldu, yok.” Ağa kızmış, elindeki yoğurt kabını vurmuş çobanın yüzüne. Çoban yüzündeki yoğurdu silmiş “Oh, bu işten de yüzümüzün akıyla çıktık.” demiş.

Şimdi, salonda bakan olmayınca, bakanlara yöneltilecek sorulara cevap verecek kimse olmayınca, arkadaşlar soruları soruyor, Sayın Komisyon Başkanımız da “Onu ona yönlendirdim, bunu buna yönlendirdim, en sonunda da böyle yüzümüzün akıyla bu işten çıktık…” Ülkenin parlamenter demokrasisini getirdiğiniz durum budur arkadaşlar. Siz belki üzülmüyorsunuz ama biz bu duruma çok üzülüyoruz, ilk seçimden sonra da bu işi düzelteceğiz, hiç merakınız olmasın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel, tabii, böyle soruya böyle cevap çünkü KHK üzerinde soru-cevap yapıyoruz, onu hatırlatmak istedim.

Değerli arkadaşlar, böylece kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölüm üzerinde gruplar adına konuşmalara başlıyoruz.

İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekili Şenol Bal…

Buyurun Sayın Bal. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL BAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 701 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin birinci bölümü hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, binlerce kamu görevlisinin işten çıkarıldığı, rütbesinin elinden alındığı veya daha önce işten çıkarılanların bir kısmının iade olduğu bir kararname üzerinde konuşuyoruz. Tabii ki arzumuz bu kararların ve bu uygulamaların hakkaniyetli olmasıdır ama bize gelen, bizlere intikal eden birçok konunun ne kadar çok insanı mağdur ettiğini görmekten de üzüntü duyuyoruz. Bu sadece bugüne mahsus değil Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında da birçok insanın ne kadar mağdur edildiğini, ne kadar boştan yere yatırıldığını, ailelerin perişan olduğunu hepimiz biliyoruz. Başından beri diyoruz ki FETÖ’nün siyasi ayağı araştırılsın. Bu tür örgütler bu kadar nasıl palazlanmıştır, devletin kılcal damarlarına kadar nasıl girmiştir? Bunların siyasi ayağı ve siyasi iktidarların bunlara destek ve altyapı hazırladığı ortadadır. Fakir aile çocuklarını, zeki çocukları bir şekilde ele geçirip onların bu durumundan faydalanıp onların beyinlerini yıkayan bu örgüt, maalesef özellikle devletin kademelerinde AKP iktidarı döneminde palazlanmıştır. Tabii, sadece FETÖ değil, bugün “FETÖ terör örgütü” diyoruz da diğer cemaatler, tarikatlar ve vakıflara da baktığımızda yine değişen bir şeyin olmadığını ve tecrübelerden ders çıkarmadığımızı da görmekten çok üzgünüz.

17-25 Aralığa kadar gayet güzel ilişkilerin olduğu ve bütün iş ortaklığından tutun da güç ortaklığı, aynı zamanda akrabalıkların oluştuğu bir dönem yaşadı Türkiye FETÖ terör örgütünün mensuplarıyla.

Evet, bu ülkenin evlatlarına yazık değil mi? Gelecekte bu ülkeye faydalı olacak çocuklar neye hizmet ettiklerini bilmeden bu örgütün elemanı durumuna düşürüldü. Ama esas, biraz önce de ifade ettiğim gibi, siyasi ayağın ve siyasi tarafın mutlaka ortaya çıkması gerekir. Parsel parsel satanlar nerede? Kozmik odalara FETÖ’nün girmesini sağlayanlar nerede? “Ne istediler de vermedim?” diyenler nerede? Parası olanlar ve itirafçı olup kurtulanlar için neler yapılıyor? Gülen’in önünde el pençe divan duran vekiller yeniden nasıl vekil yapıldı? Yakınları FETÖ’den yargılanıp içeride olanların kardeşleri ve akrabaları nasıl bakan oldu, bunları araştırmak lazım.

Bir 15 Temmuz geçirdik değerli milletvekilleri ve 251 şehit verildi, 2.196 gazimiz var. “Onları tankın, topun önüne, karşısına çıkaran ruh nedir?” yine “Vatan toprakları için bölücü terör örgütleriyle mücadele edip toprağa düşen vatan evlatlarının maneviyatı nedir?” diye sorduğumuzda, bunların ilkokul çağlarında okudukları “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” diye biten Andımız’ın şuur altına işlemesidir diye düşünüyoruz. Öğrenci andının içeriğine, ruhuna, anlayışına, hissiyatına karşı çıkanlar aslında bu ülkeyi 15 Temmuza sürükleyen mihraklardır. Senelerdir Türk kimliği üzerinden bu milleti tartıştırıyorsunuz, hedefe ulaşmanız mümkün değil ama tartıştırıyorsunuz, kafaları karıştırıyorsunuz. Andı o zaman kaldırdınız, şimdi de Danıştay kararıyla tekrar geldiğinde, hukuk devleti olduğumuzdan bahsederken, karşı çıkıyorsunuz. Binlerce yıllık Türk adı üzerinden yapılan bu tartışmalar en üst düzeyde maalesef devam ediyor.

Sayın AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı zar zor -biraz da millileşmişti son zamanlarda, görünürde- “Türk’üm” dedi de ama Türkçülüğe karşı olduğu yönünde “Irkçılık bizim dinimizde yasaklanmıştır.” gibi de hiç alakası olmayan bir ifadede bulundular. Türk, bir kere, tarihin binlerce yıldan beri milletimize verdiği isimdir, etnisite yoktur bunun içinde; kültür vardır, hatıralar vardır, acılar vardır, yaşanmışlıklar vardır. Bir milletin adıdır Türk.

Evet “Andımız bizim İstiklal Marşı’mızdır.” diyor, onda da yanılıyor. Tabii ki İstiklal Marşı bütün milletin İstiklal Marşı’dır, Andımız’la mukayese edilmez. Ne diyor merhum Akif? “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal…” “Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal?” diyor. Bu mısraların ifadesinde rahmetli Mehmet Akif ırktan neyi kastediyorsa Türk milliyetçileri de Türkçülükten ve Türk milletinden aynı şeyi kastediyorlar. “Medeniyet” diyor Sayın Cumhurbaşkanı üstüne bastıra bastıra, medeniyet perspektifinden bahsediyor. Yahu, kimliği olmayan ya da kimlik tartışmaları en üst düzeyde devam eden ve adı belirsiz olan bir milletin nasıl bir medeniyet tasavvuru veya nasıl bir medeniyet perspektifi olabilir? “Tek millet” diyor Sayın Cumhurbaşkanı; adı olmayan, isimsiz bir milletin dünyaya bakışı nasıl olabilir acaba? 2023 hedefinden bahsediliyor, evet, on yedi senedir millî eğitim çalışmalarına bir bakın, altı bakanın değiştiği, her gün eğitim programlarının değiştiği ve çocuklarımıza gerçekten millî ve manevi değerlerin verilmediği -yeni yeni, Ensar Vakfı gibi- “ensar nesli” dediğiniz yeni bir nesli… Bu vatanın evlatlarını farklılaştırarak, kutuplaştırarak bir yere varmanız mümkün değil. Türk milletinin evlatlarını böyle ötekileştirmekten vazgeçin. Tarih, sosyoloji ve akıl şunu söylüyor değerli milletvekilleri: Adını bilen, adının sağladığı kimliğin şuurunda olan ve bu şuurla yürüyecek bir gençlik ancak yarınlara sahip olacaktır. İşte Andımız, okunduğu seksen yılda bu şuuru vermek için her sabah söylenmiştir. Bundan rahatsız olmayınız. Ne diyor Andımız? “Türk'üm, doğruyum, çalışkanım...” diyor. Bunlardan neden rahatsız olduğunuzu anlamaya çalışıyorum. Efendim, tek adam rejiminde söyleniyormuş. Yani tek partili dönemdeki her şeyi mi atmayı düşünüyorsunuz?

Bu millet bazı şeyleri biraz geç anlayabilir ama bugüne kadar yapılan tahribatların bu millet ve bu ülke için çok sıkıntılı olduğunu da görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL BAL (Devamla) – Artık bu kavganın, bu kutuplaştırmanın ve bu ötekileştirmenin durmasının zamanı geldi, geçiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Yücel Bulut…

Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum. 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde Tunceli’nin Nazımiye kırsalında donarak şehit olmuş 2 askerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, aziz milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Bu vesileyle yine birkaç gündür gündemi meşgul eden ve aziz şehitlerimizin aziz hatırasına densizce, hadsizce ve ahlaksızca yapılan saldırıyı yüce Meclisin huzurunda, Gazi Meclisin huzurunda nefretle kınıyorum. Gazi Mecliste milletvekili olarak görev yapmış ancak aziz milletimizin ahlakından, ruhundan ve imanından zerre kadar nasiplenmemiş bir zatımuhterem, özür diliyorum, “muhterem” sözünü geri alıyorum, bir zat, şehitlerimize ait olduğu iddia edilen bir fotoğraf karesini kamuoyu önünde paylaşmış ve üzerine aynen şu ifadeleri kullanmıştır: “Bu fotoğraf ‘Kürtleri bitireceğim.’ diye Kürtlere savaş açan saray rejiminin yenilgi fotoğrafıdır. Kürdistana sefer olur, muzaffer olunmaz. Tek adam rejimini tahkim etmek için yoksul halk çocuklarını kürdistan dağlarına süren derin devlet koalisyonu dağılmak üzeredir.”

Kıymetli milletvekilleri “Kürtlerin dini Zerdüştlüktür.” diyecek kadar şaşkınlaşmış, sapkınlaşmış, cahillik ve gaflete sürüklenmiş olanların, “Şehadet mertebesi makamların ve mertebelerin en yücesidir.” diyen İslam dinini ve İslam diniyle haşrolmuş olan Türk milletini ve Anadolu insanını anlamasını, idrak etmesini ve kavramasını zaten beklemiyoruz ancak burada bilinmesi gereken bir husus vardır; o da Milliyetçi Hareket Partisinin 8 Şubat 1969’dan bugüne kadar terörle mücadele konusunda ortaya koymuş olduğu tavizsiz çizgidir. Bu memlekette bir derin devlet koalisyonu yoktur. Olsa olsa Anadolu’nun bin yıllık imanı, ihlası ve birikimi üzerine inşa edilmiş bir derin millet koalisyonu ve bir millî ruh vardır. Milliyetçi Hareket Partisi bu derin millet koalisyonunun ve millî ruhun ayrılmaz ve sarsılmaz bir parçasıdır. İşte bu derin millet koalisyonunun hedefi Kürtler değildir. Bilakis Kürt kökenli kardeşlerimiz İslam’a bin yıldır yaptıkları hizmet ve duruş nedeniyle, bu aziz millete bin yıldır kesintisiz bir şekilde sağladıkları katkı nedeniyle bu millî ruhun, millî koalisyonun sarsılmaz ve ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle bu hadsiz ve hukuksuz değerlendirmeleri sahiplerine aynen iade etmek isterim.

Aynı değerlendirmenin içerisinde yine aynı şaşkınlık ve gafletle terör örgütlerine yönelik operasyonlar, yoksul halk çocuklarının istismarı olarak değerlendirilmiş ve bu açıklamaya bazıları mal bulmuş Mağribî gibi atlamışlar, alkış yağmuruna tutmuşlar. Eğer yoksul halk kitlelerinin çocuklarının istismarı aranıyorsa, yoksul halk kitlelerinin terör örgütlerine peşkeşi, canlarının âdeta can pazarında peşkeş çekilmesi aranıyorsa, Kandil’deki örgüt elebaşılarına ve Pensilvanya’daki baş papaza bakılması yeterli olacaktır.

Sizin “istismar alanı” dediğiniz, “yoksul halk kitlelerinin çocuklarının istismarı” dediğiniz yer, Anadolu insanı için peygamber ocağıdır ve o peygamber ocağına bu milletin evlatları, çocuklarını dualarla, davulla zurnayla, bin bir şükürle teslim etmektedirler ve bu millet için -tekrar söylüyorum- bu inançlı millet için şehadet makamı, her namazının sonunda “Allah’ım bize de nasip et.” dediği ama sizin hiçbir zaman idrak edemeyeceğiniz yüce bir makamdır.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, ben buradan şunu ifade etmek istiyorum: Bu şuursuz naralar devam ettiği sürece, bu arkadaşlar Kandil’den bu naraları atmaya devam ettikleri sürece, şerefli Türk ordusunun ve Türk milletinin tokadını yemeye de devam edeceklerdir. Türk milleti hiçbir şekilde bu terör örgütlerine karşı diz çökmeyecek ve taviz vermeyecektir.

Bu Parlamentonun çatısı altında bu kürsüye gelip “Ben komünistim. Ben Marksistim.” deyip ne idiği belirsiz merkezlere selam duracak olanlar varsa, bu kürsüye gelip “Ben ülkücüyüm.” diyerek göğsünü gere gere (MHP sıralarından alkışlar) yedi düvele meydan okuyacak olan bir Milliyetçi Hareket Partisi de buradadır ve hazırdır.

Milliyetçi Hareket Partisini görmezden gelerek, teröre karşı 1969’dan beri ortaya koymuş olduğu duruşu ve vakarı görmezden gelerek bu ülkede, Gazi Meclisin çatısı altında kimse aziz Türk milletinin bin yıllık mazisine meydan okuyamaz. Eğer ki terör örgütlerine selam çakacak olanlar varsa, kimsenin şüphesi olmasın ki karşılarında, Ahlat’ın kapılarından Anadolu’ya girdiğimiz günden bugüne kadar geçen süre içerisinde Rahmetirahman’a intikal etmiş, bu coğrafyayı vatan yapmak için Rahmetirahman’a intikal etmiş olan binlerce şehidimizin aziz hatırası önünde selam duracak ülkücüler de buradadır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak burada hazır ve nazırlardır.

Dolayısıyla, bugün Türk milletinin önünde iki ana tehlike vardır. Bir, yeni edebiyat çıkardılar. Nedir? “Çocuklar ölmesin, bu savaş dursun.” Türkiye’de savaş falan söz konusu değildir. Savaş iki devlet arasında olur, savaş iki ordu arasında olur. Ortada şerefli Türk ordusuyla çapulcu sürüsü arasında geçen bir mücadele vardır, bunun adı savaş değil terörle mücadeledir. Bunun adına savaş diyerek kimse kendisine adamlık sıfatı çıkarmaya kalkmasın. Eline silah almış olanlar, eşkıya sürüsüne adamlık 40 gömlek fazla gelir. (MHP sıralarından alkışlar)

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği üzere, Cumhur İttifakı devam etmektedir ve milletin bekası konusunda, devletimizin bekası ve geleceği konusunda hassas gördüğümüz, zaruri gördüğümüz konularda dün olduğu gibi bugün de desteğimiz sürecektir. Dolayısıyla bu çerçevede, terörün belinin kırılması konusunda, memleketin geleceği için zaruri ve kaçınılmaz olarak görmekte ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Meclis onayına sunulması hususunda desteğimizi vereceğimizi bir kez daha huzurlarınızda ifade etmek isterim.

Tüm mücadelemiz ve tüm katkımızın temel sebebi 95’inci yılını kutladığımız cumhuriyetimizin torunlarımıza, torunlarımızın torunlarına, hiç bilmeyeceğimiz nesle güven içerisinde emanet edilmesi içindir. Allah nasip etsin, bu topraklarda cumhuriyetin 95’inci yılını kutladığımız gibi, torunlarımız ve hiçbir zaman görmeyeceğimiz soyumuz kardeşlik içerisinde, aynı iman çatısı içerisinde cumhuriyetin 950’nci yılını da kutlayabilsinler. Burada sevgimizden, merhametimizden ve Anadolu insanına duyduğumuz sonsuz bağlılıktan korkanlara yine korkacakları bir haber veriyorum, o da şudur: Biz Doğubayazıt’ta Ahmedi Hani’yi de biliyoruz, Konya’da Mevlâna Celâlettin Rûmi’yi de biliyor ve seviyoruz, Ağrı Dağı’nın eteğinde Üzengili köyündeki Kürt çobanı da seviyoruz, Ordu’daki fındık işçisini de seviyoruz, Tokat Kazova’daki pancar işçisini de seviyoruz, Çukurova’daki pamuk işçisini de seviyoruz. Hepsini birbirinin ayrılmaz bir parçası, uzvu, aziz ve şerefli milletimizin temel direk taşı olarak görüyor ve bir bütün olarak kabul ediyoruz; hepsini bağrımıza basıyoruz. Bu vatanı bir ve bütün gelecek nesillere aktarabilmek adına terörle etkin bir mücadelenin kaçınılmaz olduğunun farkındayız ve dolayısıyla huzurdaki kanun hükmünde kararname çerçevesinde terörle mücadele konusundaki bütün politikalara kayıtsız şartsız destek veriyoruz.

Fakat burada AK PARTİ vekillerimize de bir uyarıda bulunmak istiyorum: Terörle etkin mücadelenin birinci şartı terörle mücadelede mağdur yaratmamaktır. Yaratacağınız her mağdur kendini ötekileştirilmiş olarak hissedecektir. Ortada bırakacağınız her mağdur terör örgütlerinin propagandasına açık hâle gelecektir.

O yüzden, özellikle kamuoyunu meşgul eden bir hususu tekrar hatırlatmak isterim. Terörle mücadele konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin ortaya koymuş olduğu politika nettir ve izahtan varestedir. Ancak şu da bilinmesi lazım ki özellikle yargı organlarından takipsizlik ve beraat kararı alıp bu kararı kesinleşen isimlerle ilgili olarak devlet mekanizmasının daha ivedi bir şekilde çalışması, mağduriyetlerin artmaması için gerekli tedbirlerin alınması sizin boynunuza yüklenmiş bir vebaldir. Bu konuda devletin bütün mekanizmasıyla, en işlevsel haliyle gerekenleri yapacağına inanıyorum.

Yüce Meclisinizi bir kez daha en derin sevgilerimle, saygılarımla ve muhabbetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Günün son saatleri, herkes oldukça yoruldu. Ben de 701 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü üzerinde konuşmak üzere söz aldım.

Aslında tek tek belki OHAL maddelerini konuşabiliriz ya da OHAL sürecinde yaşanan tüm hukuksuzlukları tartışabiliriz ama eminim ki buna hiçbir zaman süremiz yetmeyecektir.

“OHAL” dediğimiz şeyin kendisine bakmamız gerekiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuzda ilan edilen olağanüstü hâlden sonra Türkiye’de demokrasi askıya alınmıştır. Temel hak ve özgürlükler bir bilinmez zamana ertelenmiştir ve OHAL kararnameleri, OHAL süresi üç aylık periyotlar hâlinde 7 kere uzatılmıştır.

Bu süre içerisinde aslında kendisini dinci, cemaatçi bir grup olarak örgütleyen Fetullah Gülen ya da FETÖ’cü yapılanmaya karşı mücadele edildiği ifade edilse de yapılan bütün uygulamalara baktığımızda, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin içeriğine baktığımız zaman, aslında bir bütün olarak AKP Hükûmetinin 7 Haziran seçimlerinde gerilediği, kaybettiği mevzileri kazanmak üzerine bir yöntemi tercih ettiğini görüyoruz.

Bunu nereden biliyoruz? Bunu, en başta, aslında muhalif olan her kesimi susturmak için yaptığı bütün uygulamalardan anlayabiliriz. Örneğin, özgür basının susturulması, televizyonların kapatılması, dergi ve bütün gazetelerin bir şekilde kapatılması, derneklerin bütün faaliyetlerinin yasaklanması ve 1.800’e yakın derneğin iş ve işlemlerinin kapatılmasından anlayabiliriz.

Başka nereden anlayabiliriz? Örneğin, onu iktidardan düşüren, 7 Haziran seçimlerinde hükûmet kurmasının önündeki engeli oluşturan Halkların Demokratik Partisinin seçilmiş genel başkanlarının ve milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak onları cezaevine koymasından anlayabiliriz.

Başka nereden anlayabiliriz değerli arkadaşlar? Aslında darbeyi bir lütuf olarak değerlendiren ve darbenin sonuçları üzerinden kendisine menfaat çıkarmak isteyen sermayeye yaptığı uygulamalardan, kanun hükmünde kararnamelerin içerisine koyduğu, sermayeye dönük yazılı uygulamalardan görebiliriz. Örneğin, bir yerde bir fabrika kuracaksınız, bir tesis inşa edeceksiniz, normalde ÇED raporu almanız gerekiyor ama kanun hükmünde kararname ne diyor? “ÇED raporundan muaf.” diyor. Ne güzel! Gelin, burada fabrikayı kurun, zeytinlik alanları harap edin ya da bütün doğayı talan edebilirsiniz.

Başka ne var değerli arkadaşlar? Örneğin, bu ülkenin vicdanı olan; bilimsel, laik, ana dilinde eğitim noktasında emek vermiş, bu ülkede hepimizin yetişmesine, bu ülkenin demokrasisinin gelişmesine ve hasbelkader varsa Batı’da bir vizyonumuz, varsa Batı’da gerçek anlamda herhangi bir iyi, olumlu görüntümüz, buraya emek koymuş, yıllarını akademide, akademi kürsülerinde çürütmüş, barış için imza veren akademisyenlerin ihraç edilmesinden anlayabiliriz. Peki, sadece ihraç mı edildiler barış için akademisyenler? Hayır, sadece ihraç edilmediler. Öyle bir kindir ki öyle bir uygulama ki devlet artık kişilere, kurumlara, yapılara hamasetle bakıyor, o insanları kamu kurumlarından, okullardan, üniversitelerden uzaklaştırmakla yetinmiyor, bir de üzerine onları dava ediyor. Hâlâ her gün Çağlayan Adliyesinde, biz, barış için akademisyenlerin yargılamalarına, davalarına tanıklık ediyoruz ki bir elden düğmeye basılmış gibi, kopyalayapıştır iddianamelerle şu anda da cezalar uygulanıyor, cezalar kuruluyor; bunu söylemek gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada çok konuşuluyor, en çok da milliyetçi duygular üzerine konuşmalar yapılıyor; kardeşlik, millîlik, yerlilik ve binlerce yıllık tarih üzerine çok şey söyleniyor. Örneğin, binlerce yıldır burada yaşayan ve adına “Kürt” dediğimiz bir halktan haberiniz var mı? Örneğin, o insanların kendi yerelinde oy verdikleri belediye başkanlarını İçişleri Bakanlığı kararnameleriyle koltuklarından edip, makamlarından edip, meclisleri askıya aldığınızdan haberiniz var mı? Örneğin, iki dilli olan tabelaları, hatta çoğu yerde Süryanice, Arapça ve Ermenice olan tabelaları da indirdiğinizden haberiniz var mı? Söylediğimizde “Hayır.” diyorsunuz. Gelin, gidelim, örneğin Muş’a gidelim, Ağrı’ya gidelim, Diyarbakır’ın ilçelerine gidelim ve hep beraber tanıklık edelim bunlara değerli arkadaşlar.

Şimdi, saysak bitmiyor OHAL dönemindeki haksız ve hukuksuz uygulamalar. Sizin için OHAL sadece bir kararname olabilir, sadece bir yazılı metin olabilir ama biliyoruz ki o kararnamelerle binlerce, yüz binlerce insanın hayatı karardı. Bir örnek mi istiyorsunuz? Örneğin, Maden ailesi değerli arkadaşlar. Ne oldu? Kanun hükmünde kararnameyle işten çıkarıldılar, yetmedi kendileri hakkında soruşturma uygulandı, 3 çocuğuyla beraber Ege Denizi’nden Midilli Adası’na kaçmak isterken botları battı ve 3 çocuk, anne, baba yaşamlarını yitirdiler. Neden? Gerçekten bağımsız, tarafsız bir yargımız olmuş olsaydı bu insanlar çocuklarıyla beraber canları pahasına bir bota binip bu ülkeden bir başka ülkeye kaçmayı tercih ederler miydi?

Hiç kendimize soruyor muyuz acaba, neden yıllarca birlikte yürüdüğümüz, birlikte yan yana durduğumuz insanlar bize bir gün döndüler ve darbe yapmak istediler değerli arkadaşlar? Demek ki bir yerde bir açık var, demek ki bir yerde bir hata var, demokrasiyi yeterince içselleştirememişiz, demokrasiyi kurumsallaştıramamışız ve demokratik teamülleri geliştirememişiz; yandaşlığı, partizanlığı, particiliği bütün demokratik değerlerin önüne koymuşuz ve onun içindir ki işte yan yana yürüdükleriniz bir gün geldiler, şu an altında bulunduğumuz çatı da dâhil her yere kurşun yağdırdılar. Peki, şaşırıyor muyuz? Hayır, şaşırmıyoruz. Neden? Çünkü bu ülkede yoksul çocuklar okusun diye Millî Eğitim Bakanlığı, yüksek eğitim kurumları yurt yapmadılar, ışık evlerine gitsin istediler, ışık evlerinde o çocuklar kalsın istediler ve ışık evlerinde kalan çocukların her biri biliyordu ki bir gün kamuda bir yere gelecek. Ben biliyorum, bir meslek lisesi mezunuyum, 28 Şubat döneminde yaşanan hak ihlallerini bire bir yaşamış biriyim ama şunu çok iyi görmeniz gerekiyor değerli arkadaşlar: Hukuk herkese her zaman lazımdır. “Benim hukukum.” derseniz, “Benim partim.” derseniz, “Benim yandaşım.” derseniz gün gelir bütün o çıkardığınız uygulamalar gelir, sizi bulur. Hani derler ya “Keser döner, sap döner, gün gelir devran döner.” Evet, devran döner ve o devran döndüğünde siz de biz de altında kalırız.

Değerli arkadaşlar, şununla devam etmek istiyorum: Tabii, sadece sayılardan ibaret değil, şu anda 701 sayılı KHK’nin yasalaşması için konuşuyoruz. Ne olacak biliyor musunuz? Yıllarca emek vermiş, okumuş, bir şekilde bir ekmek kapısı edinmiş gariban Anadolu çocuklarının ne kadar suçlu olup olmadığına bakmadan bir ömür boyu cezalandırılmasının önünü açıyorsunuz, farkında mısınız? Emeklilik hakkını elinden alıyorsunuz, geleceğini elinden alıyorsunuz. Siz bunları yargıladınız mı? “Ben bir KHK’liyim, işe gittiğim sabah yayınlanan KHK’yle işimden oldum. Hakkımda tek bir idari soruşturma yoktu, tek bir adli soruşturma yoktu, işsiz kaldım...” Siz bunun hesabını nasıl vermeyi düşünüyorsunuz? Siz Maden ailesini ne yaparsanız yapın geri getirebilecek misiniz değerli arkadaşlar? Geri getiremeyeceksiniz. Yanan tek bir ocak, ağlayan tek bir çocuk ve yaşamını yitiren tek bir insandan sorumlu olduğumuzun bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor.

Sanırım sayılardan, metinlerden çok daha önemli şeyler var, o da gerçek anlamda bu ülkenin demokrasisidir, bu ülkede eşit, özgür ve demokratik koşullarda bir anayasanın inşa edilmesidir ve bunun için partileri, kişileri, yapıları bir tarafa bırakıp herkesin sorumluluk almasıdır değerli arkadaşlar. Eğer bu sorumluluğu almazsak -FETÖ gider- yarın bir başka yapı gelecek, bir başka grup gelecek ve biz yine darbeyi konuşacağız, darbenin sonuçlarını konuşacağız, KHK’leri konuşacağız ve aslında hiç de doğru olmayan, hiç de hukuki olmayan, hiç de insani olmayan, hiç de vicdani olmayan uygulamaların arkasında burada birbirimize söz anlatmaya, meram anlatmaya çalışacağız. Bu arada ölenler ölmüş olacak ve onlar öldükleri yerde kalmış olacaklar değerli arkadaşlar. Sanırım buna hiçbirimizin hakkı yok diyorum, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Murat Emir…

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim adına 701 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü hakkında söz almış bulunuyorum.

Aslında bu kararname AKP Hükûmetinin, özellikle son iki yılda Türkiye’yi, Türk hukuk sistemini, Türk anayasal düzenini ne hâle getirdiğinin çok açık bir göstergesi.

Değerli arkadaşlar, bir defa, bu kararnamenin yok hükmünde olduğunu söyleyerek sözlerime başlamak isterim çünkü bu kararname bir olağanüstü hâl kararnamesidir. Olağanüstü hâl kararnameleri ancak ve ancak olağanüstü hâl süresince geçerlidir ama biliyorsunuz olağanüstü hâl temmuz ayında kaldırıldı, dolayısıyla olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin yasal dayanağı bitmiş oldu. Şu hâliyle elimde tuttuğum 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hukuken yok hükmündedir, uygulanması hukuksuzdur, haksızdır, anayasal değildir. Dolayısıyla, böyle bir kararnamenin bugün görüşülüyor olması ve bugün hukuki sonuçlar yaratıyor olması ve bugün bu kararname görüşülürken de başkan vekilimizin bir anayasa hukukçusu olması aslında hazin bir durumdur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, biz buna kararname diyoruz ama aslında kötü bir haberim var; bu, kararname de değil. Niye? Çünkü kararname, biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı başkanlığında Bakanlar Kurulunun bir işlemidir. Oysa bu kararname yangından mal kaçırır gibi hazırlandığı için, olağanüstü hâlin kaldırılacağını bildiğiniz için ve elinizdeki son fırsatı kullanmak için acele ettiğiniz için bu kadar kalın olmuştur. Bakın, gülüyorsunuz ama bunun içerisinde 18.600 küsur kişinin ismi var. Bu insanların geleceğiyle, bugünkü meslekleriyle, hayatlarıyla, aileleriyle oynuyorsunuz. Birazdan bunlara “suçlu” veya “suçsuz” diyeceksiniz ve sözleriniz sonucunda bu insanların hayatları kararacak, oysa siz ne yargıçsınız ne de burası bir mahkeme. Burası bir Meclis, dolayısıyla yapacağımız işlem aslında hukuksuz. Başbakana sordular “Niye gecikiyor bu son kararname?” diye, dedi ki: “Teknisyenler çalışıyor.” Zaten Sayın Özkaya da anlattı, dedi ki: “Teknisyenler çalıştılar, listeleri hazırladılar, Bakanlar Kurulu da bunu onayladı.” Olur mu böyle şey? Bakın, bu, olsa olsa şu hâliyle bir Bakanlar Kurulu kararnamesi değil, Bakanlar Kurulu işlemidir, dolayısıyla bu bir kararname de değil.

Şimdi, biliyorsunuz, Anayasa’mıza göre bunun bir ay içerisinde getirilip görüşülmesi gerekirdi. Nerede? Niye bugün görüşüyoruz? Neredeydi aklınız? Niye bunu zamanında görüştürmediniz. “Efendim, hüküm yok yani siz bunu görüşmezseniz sonuç olarak bir yaptırımı yok.” Ama yaptırımı yok diye bir hükûmet, bir siyasi kadro Anayasa’yı açıkça çiğneyebilir mi, bu hakkı kendinde görebilir mi? Burada Anayasa çiğnenmiştir.

Şimdi, devam edelim arkadaşlar, daha gariplikler var. Şimdi, bakın Meclise nasıl sevk etmişler: Binali Yıldırım, Sayın Meclis Başkanının yazısı “Millet Meclisi İçtüzüğünün 128’inci maddesinin birinci fıkrasında…” diye başlıyor, buna göre sevk etmiş Meclise. Oysa o hüküm kaldırıldı, yok artık, görüşemeyiz. Yani bakın, her tarafından sakat, her tarafından yanlış, her tarafından hukuksuz, her tarafından haksız bir kararnameyle karşı karşıyayız.

Şimdi, değerli arkadaşlar biraz da isterseniz içeriğine girelim. Hukuk fakültelerinde ilk ders anlatılır, ilk dersin ilk saatinde hoca girer içeriye der ki: “Kanunlar genel olur, soyut olur, kişilik dışı olur.” Oysa bakın burada, bu kadar 500 sayfalık bir metin, içinde isimler yazıyor. Hani, nerede kaldı soyutluk, nerede kaldı kişilik dışılığı, nerede kaldı genellik? Şimdi buna kanun diyeceksiniz yani sizin elleriniz kalkınca bu kanun olmayacak ki. Peki, biz bunu Anayasa Mahkemesine götürdük, ne olacak? Anayasa Mahkemesi size açık bir yeşil ışık yaktı. İlk kararnameyi götürdüğümüzde, 667 sayılı Kararname’yi götürdüğümüzde Anayasa Mahkemesi “Ben buna bakamam.” dedi. Niye? Çünkü 148’inci maddeyi lafzi yorumladı. O maddeye bakamazsın diyor diye bakmadı. Oysa Anayasa Mahkemesi yeni kurulmamıştı ki, Türkiye’nin hukuk devleti yeni kurulmamıştı ki. Anayasa Mahkemesinin 93 kararı var, 91 kararı var, 2003 kararı var. Ne diyor Anayasa Mahkemesi? “Bütün evrensel, çağdaş Anayasa mahkemeleri gibi, yasa koyucunun ne dediğine ben bakmam. Sen ne dersen de, ‘olağanüstü hâl’ dersin başka bir şey dersin, ben içine bakarım, olağanüstü hâlle ilgili mi ilgisiz mi? Ona göre içine girerim veya girmem.” Şimdi, bu olağanüstü hâlle ilgili mi? İlgisiz. Ölçülü mü? Ölçüsüz. Hukuki mi? Değil. Oysa Anayasa Mahkemesinin hemen bunu iptal etmesi lazım.

Bakın, Anayasa Mahkemesi 148’inci maddenin arkasına saklanıp, siyasi iktidardan korkup, saraydan çekinip bir mahkeme vasfını kaybettikten sonra artık sizin için hiçbir sınır kalmamıştı. Araba lastiğinden evlilik programlarına, çocuk çizgi filmlerinden at yarışları gelirlerinin Varlık Fonu’na aktarılmasına kadar her türlü uygulamayı Meclise getirmek yerine kararnameler marifetiyle hallettiniz. Bütün toplumsal muhalefeti susturma yoluna gittiniz ve bunu yaparken de olağanüstü hâl koşullarında, tartışmayan Türkiye’de, hukuksuz Türkiye’de, binlerce hâkimin, savcının dahi görevden alındığı bir Türkiye’de o sıradaki başbakanınızın “Olağanüstü hâlde Anayasa mı değiştireceğiz? Değiştirmeyiz.” demesine rağmen bir Anayasa değiştirdiniz ve diktatörlüğün taşlarını adım adım döşediniz ve olağanüstü hâlden de, darbeden de yararlandınız. İçinizden birisi zaten ağzından kaçırdı, “Bu darbe bize Allah’ın bir lütfudur.” dedi ve bu lütfu tepe tepe kullandınız. Olağanüstü hâl kararnameleriyle yaşamın tüm alanlarına girdiniz; grevleri de yasakladınız, bunun dışında size karşı çıkabilecek bütün televizyon kanallarını söndürdünüz, üniversitelere rektör atama yetkisini Cumhurbaşkanına verdiniz. Hangi birini sayacağız? Bakın, Ankara’da da, Türkiye’de de neredeyse toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, toplanmak yasak. Ankara’da muharrem ayı dolasıyla biz 3 kişi yan yana gelip aşure bile dağıtamadık, valilik engel oldu. Şimdi Türkiye’yi böyle bir durumdan geçiyorsunuz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim size. Bunun 1’inci maddesi, bütün kararnamelerde olduğu gibi bize yeni kavramlar hediye etti. Diyor ki: “Terör örgütüyle iltisakı, irtibatı olan” gibi kavramlar. Bakın, “terör örgütüyle iltisakı veya irtibatı” diye bir kavram Türk hukukunda ilk defa sizin döneminizde geldi. Böyle bir kavram yok; sınırları belli değil, kim suçlu, kim suçsuz belli değil.

Yeri gelmişken söyleyeyim. Biraz önce paylaşamadınız Melih Gökçek’i. Melih Gökçek AKP’den mi olsun, MHP’den mi olsun, kimin yoldaşı diye tartışıyorsunuz. E, Melih Gökçek nasıl alındı görevden? Sayın Turan diyor ki: “Bu bizim iç işimiz.” Hayır efendim, iç işiniz değil. Siz parti disiplin kuruluna verseydiniz iç işiniz olurdu, bize ne ama siz onu belediye başkanlığından istifa ettirdiniz, ettirdiniz. Bunu yaparken de biz bunun niye olduğunu bilemedik, sorduğumuz zaman “Ya kardeşim, bu FETÖ’cü müydü?” “Yok.” “Peki, yolsuzluğu mu vardı?” “Yok.” söylemiyorsunuz bir şey; ne dediniz? “Metal yorgunluğu var.” Peki, metal yorgunluğu var idiyse bugün niye paylaşamıyorsunuz?

O zaman, şimdi bizim şu soruyu sorma hakkımız yok mu: Sen Melih Gökçek’i savcılığa vermediysen, yolsuzluk var diye mahkemelere göndermediysen o zaman yolsuzluk olmadığını kabul edeceğiz. O zaman ben size “Melih Gökçek FETÖ’yle irtibatlı mı iltisaklı mı?” diye sorma hakkını kendimde bulurum ve bu soruyu cevaplamanız lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, uygulamada -bu kararnamenin ekinde de işte 16 bin küsur kişi var- FETÖ’cü şüphesi olsun veya başka nedenlerle 150 bin kişiye yakın insanımızı -mesela bugün sağlık sorunu olduğu için gelemeyen değerli Anayasa’cımız, İstanbul Milletvekilimiz İbrahim Kaboğlu Hocamız da bir KHK’liydi- yani sizin canınızı sıkabilecek herkesi, 150 bin kişiyi işten kovdunuz, işten attınız, emeklilik haklarını elinden aldınız.

Bakın, buna literatürde “lustrasyon” deniyor “ayıklama” deniyor. Polonya örneğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu büyük oranda engelliyor. Yani, komisyon da koysanız ne yaparsanız yapın Türkiye’nin önüne büyük bir bela açıyorsunuz bu şekilde. Venedik Komisyonu diyor ki: “Türkiye’deki bu uygulamalar hukuk sınırını aşmıştır ve bu listeler hazırlanırken delillendirme yapılmamıştır.” Yani, biz aslında bu uygulamayla çok da büyük bir yanlışın başlangıcındayız.

Şimdi “Komisyon…” dedi Sayın Özkaya, bir örnek verdi. 88 bin kişi sırada bekliyor Sayın Özkaya. Şimdiye kadar 1.900 kabul olmuş sadece, reddolunanlar ne olacak? Bakın, neyle suçlandığını bilmiyor, delilleri bilmiyor, tanıkları bilmiyor, nasıl savunacağını bilmiyor “Artık sen FETÖ’cüsün” veya “Başka bir şeysin.” diyoruz insanlara.

Değerli arkadaşlar, bu hatalardan dönün, bu yanlıştan dönün. Hiç kimseyi bizim Meclis de olsak böylesine karalamaya hakkımız yok. Yargıya güvenin, yargıyı güçlendirin, yargıdan elinizi çekin ve bu Meclis de gereğini yapsın diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi şahısları adına iki arkadaşımıza söz vereceğim.

Antalya Milletvekili Feridun Bahşi.

Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’in üzerinden yirmi yedi ay geçti. 18 Temmuz 2018’de kalkan OHAL döneminde, siyasi iktidar OHAL ilanıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok rahat hayata geçirilebilecek birçok düzenlemeyi kanun hükmünde kararnameler yaparak, Meclisin gündeminden kaçırarak kendi ihtiyaçları doğrultusunda yürürlüğe koymuştur. Bugüne kadar çıkarılan 34 kanun hükmünde kararnamenin içeriğine baktığımızda, yapılan düzenlemelerin büyük bölümünün darbe girişimiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını görmekteyiz. Mesela, Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılan değişiklikler, kış lastiği uygulamasında belediyelere verilen yetki, köy korucularının unvanlarında yapılan değişiklikler vesaire gibi.

Değerli milletvekilleri, OHAL döneminde yayınlanan 34 kanun hükmünde kararnameyle toplam 125.806 kamu görevlisi ihraç edilmiş, 16.423 askerî öğrenci atılmış, 2.906 kurum kapatılmıştır. Mağdurlarla ilgili yapılan araştırmalara göre, kanun hükmünde kararnameyle atılan kişilerin yüzde 92’si üniversite mezunu, yüzde 65’i işsiz, atılanların yüzde 88’i psikolojik sorun yaşamaktadır. Yine, kanun hükmünde kararnameyle atılanların geliri daha önceden 3-4 bin lirayken bugünlerde 500 liraya düşmüştür. Birçoğu SGK’sız çalışmaktadır. Yüzde 50’si mahalle veya kentini terk etmiştir. Ülkenin iç ve dış politikaları, genel siyasi atmosferinde OHAL’in kendi doğasından kaynaklanan yasaklar, keyfîlikler ve hak ihlalleri artmıştır. İktidar kendisi için tehdit olarak gördüğü kişileri OHAL’i kullanarak tasfiye etmiş; Anayasa, yasalar ve uluslararası hukuka göre karar vermesi gerekenler mevcut tanımlanmış görevlerini yapmak yerine hukuki niteliği ve içeriği tartışmalı kararlar alarak keyfîliklerini sergilemişlerdir. OHAL keyfîliği o kadar artmıştır ki yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararlarını bile uygulamama cesaretini gösterebilmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, dostu kalmayan ülke hâline getirilmiştir. “Kimsenin toprağında gözümüz yok.” dense de herkesle düşman olduk ve savaşa girmek zorunda kaldık. Erdoğan’ın hayali düşmanlar yaratıp sonra da bunlarla kavga etmesi ve “Ülkemiz tehlikede, beka sorunu var, herkes bize düşman, bizi yok etmek istiyorlar.” söyleminin “Ana vatan tehlikede, tüm ülkeler bizi yok etmek istiyor, düşün peşime.” diyen Hitler söyleminden bir farkı var mıdır? Kendi iktidarını koruyabilmek için OHAL’i olağan rejim hâline getiren, özgürlükleri askıya alan, devlet bütçesini kendi kasası gibi kullanan, Anayasa’yı, yasaları ihlal eden iktidar ve Cumhurbaşkanı var Türkiye’de. Anayasa’nın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.” der. Ancak ne demokrasi kaldı ne hukuk kaldı ne de laiklik kaldı. Demokrasi demek, farklı görüşlerin özgürce ifade edilmesidir. Hukuk ve adalet demek, evrensel değerlere, hak, hukuk ve vicdana göre hiçbir kurum ve kişiden etkilenmeden karar verebilmektir. Türkiye’de hukuk Erdoğan’ın talimatlarına bağlanmış, siyasi iktidarın emrine girmiştir. Alt mahkemeler üst mahkemelerin kararlarını tanımamaktadır.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, OHAL dönemindeki ekonomik sorunları ele alırsak, iş dünyası OHAL’den en çok etkilenenler arasındadır. Özellikle, KHK’lerle OHAL ilanının gerekçesi dışında ekonomiyle ilgili düzenlemeler de yapılması yerli ve yabancı firmalar için risk ve belirsizlik oluşturmuştur. Belirsizliklerin artması yatırımların da yavaşlamasına, askıya alınmasına sebep olmuştur. FETÖ’yle yapılan mücadele tamamen sözde kalmış, son dönemde, Fetullah Gülen’i son bin yılın büyük Türk büyüğü ilan edenlerin eşleri son kararnameyle bir hafta önce vali olarak atanabilmiştir. Elimizdeki kitapçığı incelediğimizdeyse “Rütbesi alınan subaylar” kısmında 589 subayın rütbesi alınmış, bunlardan 508’i 2002 yılından sonra yani AKP iktidarında hizmete alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Efendim, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bahşi.

Sayın Zengin…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi’nin 6 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; herkesin çok yorgun olduğunu biliyorum, günün sonuna geldiğimizi biliyorum. Doğrusu, konuşmacı arkadaşlarımı dinlerken çok tabii bir sürü not aldım fakat “Ya sabır” çekerek cevap vermemeyi tercih edecekken cevap verme ihtiyacı duyuyorum.

Sayın Milletvekili Feridun Bahşi Bey konuşurken o kadar ağır ithamlarda bulunuyor ki cevap vermemek mümkün değil. İki tanesine muhakkak bir şey söylemek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi “sanal düşman yaratmak” meselesi. Doğrusu, ne AK PARTİ’nin ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın sanal düşmana ihtiyacı yok, yaşanan ortada, yeteri kadar gerçek düşman var zaten. Şu yaşananlardan sonra hayatta kalmak mucizevi bir şey baktığınız zaman. Bunlar olup biterken de doğrusu muhataplarını, muhalifleri küçültmeye, değersizleştirmeye hiçbir şekilde ihtiyaç yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Biz, tam tersine, adil şartlarda rekabete talip bir siyasi partiyiz. Ne yargının arkasına ne ordunun arkasına sığınıyoruz. Bu ülkede herkes özgürce -bütün kurumlar da bireyler de- işlerini yapsınlar istiyoruz. Öyle bakıldığı zaman, Sayın Cumhurbaşkanımızdan bahsederken otomatiğe bağlanmış gibi Hitler’den bahsetmek hakikaten özgürlükçü bir anlayışa, gerçek demokrasinin içerisinde var olan bir milletvekiline yakışmıyor diye düşünüyorum ve -bunu aynen iade ediyoruz- reddediyorum.

Bir taraftan da tabii ki burada pek çok şey söylendi ama şunu da ifade etmek istiyorum: İnsanlara bireysel olarak baktığımız zaman -hoca olarak da öyle- bizim de isimlerini bildiğimiz pek çok isim var. Müstakil olarak baktığımızda saygı duyduğumuz pek çok ismin bazı metinlere imza atarken kendi isimleriyle o metin yan yana geldiğinde nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını düşünmedikleri kanaatindeyim. Resme bir bütün olarak bakmak lazım, olayları bir bütün olarak değerlendirmek lazım, mesele tek tek isimler değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Zengin.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hemen bitiriyorum.

Böyle bakıldığı zaman herkes, ihraç edilenler de gerçeğin nasıl olduğunu en iyi bence kendileri biliyorlar.

Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt.

Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikli olarak şunu belirtmekte fayda görüyorum gerek şahsım adına gerekse Milliyetçi Hareket Partisi adına: Pensilvanya’daki sümüklü alçak bir katildir, şerefsiz bir haindir, namussuz bir darbecidir. Onun 259 Türk askerini şehit eden, polisini şehit eden, vatandaşını şehit eden bütün elemanları şerefsizin en önde gidenidir. Dolayısıyla bu kararname, 701 sayılı Kararname görüşülürken endişelerimi dile getirmeden önce bu fikrimi net bir şekilde ortaya koymak istedim.

Doğrudur, kanlı bir terör örgütüyle karşı karşıyayız. Kanlı bir terör örgütü bu ülkede hain bir darbe yapmak istedi. Zaten 15 Temmuz darbesinden sonra biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Vatan mevzubahisse gerisi teferruattır.” diyerek birçok konuda AK PARTİ Hükûmetine ve devlete destek verdik, acımasız eleştirilere maruz kalmamıza rağmen destek verdik. Fakat bu, şu demek değil: Örneğin Eskişehir’de Teğmen Ömer Faruk Aygüner, niçin atıldığını söylemediniz, eline bir karar vermediniz, mahkemeye çıkartmadınız, savcıya çağırmadınız. Bu çocuk 15 Temmuz gecesi kullandığı uçağıyla Akıncı Üssü’nü acımasızca bombaladı, yerle bir etti, uçakların kalkmasını engelledi, darbenin başarılı olmasının önüne geçti ama bu pırıl pırıl teğmen genci hiçbir sebep göstermeden bir kenara attınız ve şu ana kadar hiçbir şekilde dinleme ihtiyacı bile hissetmiyorsunuz. 9.103 polisi Gençlik Parkı’nda nasıl oluyorsa bir garsonun cebinde yakalanan bir flaş bellekle terör örgütü üyesi diye on beş ay açığa aldınız, sonra seçimden bir hafta sonra attınız 18 bin kişiyle birlikte. Bunların içerisinde çocuğunun adı “Kürşat” olan, çocuğunun adı “Alparslan” olan, “Metehan” olan Türk milliyetçileri var; bunların içerisinde siz de iyi biliyorsunuz ki AK PARTİ’li gençler de var, AK PARTİ referanslarıyla girenler de var. Siz de bundan sıkıntılısınız ama maalesef “Bir şey yapamıyoruz.” diyerek sessiz bir şekilde ağlayanları dinleyerek, çocuklarına mama götüremeyenleri, albay olmuş olup da kâğıt toplayanları, polis olup garsonluk yapanları sadece seyrediyoruz. Bütün haklarını ellerinden aldık, sigortalı çalışamıyorlar, hiçbir işe giremiyorlar, avukatsa avukatlık yapamıyorlar; hâkimlikten attık, avukatlık yapamıyorlar. Az önce Sayın Murat Emir İbrahim Kaboğlu’ndan bahsetti, attınız kararnameyle, eğer vekil olmasaydı sigortalı hiçbir yerde çalışamayacaktı, bugün milletvekili olduğu için iki yıl sonra emekli olacak. İbrahim Kaboğlu milletvekili oldu, emekli olacak ama o garibanlar hiçbir işe giremeyecek, hiçbir ekmeğe sahip olamayacaklar. Onun için bu karar gözden geçirilmeli. Vicdanlarınıza seslenerek diyorum ki: Bu kararları yeniden değerlendirin.

Bir de aklımızla oynarcasına “Fetullah Gülen” denilen Pensilvanya’daki sümüklü alçak için “Bin yılda böylesi bir gelir.” diye ifadeler kullananların yakınlarını ödüllendirerek, abisi FETÖ’cü olduğundan dolayı atılan çocukların haklarını yemeye devam etmeyin. Bir aileden solcu da çıkar, bir aileden sağcı da çıkar, bir aileden ateist de çıkar, bir aileden iyi bir Müslüman da çıkar. İki kardeşin birisi FETÖ’cü diye diğerini acımasızca infaz etmeyelim.

Dolayısıyla, bu 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname görüşülürken, hakikaten takipsizlik ve beraat alanlara layıkıyla devlet baba olmanın gereğini yerine getirelim, haklarını teslim edelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Soruları alıyoruz.

Sayın Güzelmansur, buyurun.

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul’a yapılan üçüncü havalimanı iki üç gündür medyanın gündeminde. Medyada yer alan bir havalimanı daha var, Hatay Havalimanı. On bir yıllık yeni bir havalimanı ama akan çatısı ve bu soruna karşı geliştirilen kovalı tedbirlerle gündeme geliyor.

Bakın, bu Hatay Havalimanının 21 Kasım 2017 tarihli görüntüsü, kovalar var. Bu da 5 Ocak 2018 tarihli görüntüsü, yine kovalar… Sonuncusu ise beş gün öncesine ait. Uluslararası nitelikte bir havalimanının yıllardır çatısı su akıtıyor, değişen tek şey kovalar. Bu resimdeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, emeklilikte yaşa takılanlar daha önce yapılan yanlış bir düzenlemeyle mağdur edilmişlerdir. Bu mağduriyetle, hak edilmiş olan emeklilik hakkı geriye doğru işleyen bir yasayla gasbedilmiştir. Bu düzenleme erken emeklilik değildir, emekli olmuş yurttaşlarımıza emeklilik haklarının verilmesidir. Bu sayı 7 milyon civarındadır. Elbette bunun bütçeye bir yükü olacaktır ancak bu elde edilmiş bir haktır. Devlet kendi gücünü kullanarak emekli olan yurttaşlarımıza büyük haksızlık yapmaktadır.

Sayın Bakana soruyorum, bir: Suriyelilere 40 milyar doları harcarken para buluyorsunuz da bu emeklilere verilecek parayı neden bulamıyorsunuz?

İki: Dünyanın en büyük sarayını yapıyorsunuz, para var; bu yetmiyor, 300 odalı yazlık yapıyorsunuz, para var; bu da yetmiyor, uçan saray alıyorsunuz, para var; ancak emeklilikte yaşa takılanlara gelince “Para yok.” diyorsunuz. Bunun sebebi…

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, tarım ve hayvancılık alanında kalkınmayı sağlayacak, üretimi artıracak, ülkemizi tekrar ihracatçı konuma getirecek olanlar şüphesiz ki veteriner hekimler, gıda, su ürünleri ve ziraat mühendislerinin rehberliğindeki çiftçilerimizdir. Tarım ve Orman Bakanlığı uzun süredir hiç atama yapmamakta, 150 bin mühendis işsiz beklemektedir. Eski Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba 2018 bütçe görüşmeleri sırasında 3.500 mühendis alınacağını bildirmiş, henüz hiçbir atama yapılmamıştır. Boşa giden desteklemeler, ithal zirai ürünlerin artması, gramaj sorunları, şarbon, denizlerde kirlilik, limit altı yapılan avcılık, denetimsiz gıda, ithal et ve gıda ürünleri gibi nedenler Tarım ve Orman Bakanlığında bir şeylerin yanlış gittiğini, eksik personel sorunu nedeniyle projelerin uygulanamadığını gözler önüne sermiştir. Tarım ve Orman Bakanlığı ne zaman atama yapacaktır?

BAŞKAN – Sayın Yavuzyılmaz…

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Zonguldak Devrek ve Ereğli kara yollarının dere yatağı uçurumlarına teğet geçen yollarının büyük bölümünde çelik veya beton bariyer bulunmamaktadır. Her hafta vatandaşlarımız bu yollarda bu nedenlerle can vermektedir. Karadeniz’in yağmurlu, sisli kış aylarında bu yollar tuzak niteliğindedir. Bu doğrultuda yaptığımız temaslarda anlaşılmıştır ki bu bölge yol inşaatları bir türlü tamamlanamadığı için bariyer montajı yapılamamaktadır. Ödeneksizlik yüzünden bu yol inşaatları da durmuştur. Maalesef Karayolları Bölge Müdürlüğünün elinde tek bir bariyer kalmamıştır. Bariyer ihalesi de yapılmamaktadır. Daha fazla can kaybetmeden Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını göreve davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

SUAT ÖZCAN (Muğla) – İlimiz Muğla, turizm bölgesi olduğu kadar aynı zamanda tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. 3-4 Kasım tarihlerinde, Milas Zeytin Hasat Şenliği’nin yapılacağı şu günlerde zeytinyağının kilogramında zeytin üreticisi ile marketlerde satılan arasında çok büyük fark vardır. Bu konuda üreticinin sesi çıkamamaktadır. Çünkü yaratılan korku ve baskı, üreticinin sesinin yükselmesini engellemektedir.

Ayrıca hayvancılıkta yem ve gübre fiyatlarının yükselmiş olması süt üretimini de etkilemektedir. Bu konuda acilen ekonomik tedbirler alınması gereklidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sütlü…

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sorunun ilgilisi burada değil ama ilgililere sorduğum soruya yanıt alamadığım için belki iletirler Sayın Bakanımıza diye dile getirmek istedim. Malumunuz olduğu üzere, parti meclisi üyemiz Eren Erdem yüz yirmi dört gündür, benzer şekilde gazeteci Ece Sevim Öztürk de benzer bir süredir tutukludur. Vekil olduğum günden bu yana 7 kere başvurmama karşın her ikisi için de görüş izni verilmemektedir. Avukatken bu yönde herhangi bir sıkıntı yaşamamama karşın siyasi tutuklu oldukları gerekçesiyle vekil olarak bu izni alamamaktayım. Sayın Adalet Bakanlığımızın belirlediği makul vekil kriterleri mi vardır? Varsa bunlar nelerdir? Bizimle de paylaşılırsa ve arzu ettiğimiz siyasi tutuklularla görüşmemize müsaade buyurulursa çok sevineceğiz. Bu soruyu iletirseniz mutlu olurum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kabukcuoğlu…

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hemodiyaliz pek çok kişinin bildiği gibi, böbrek yetmezliği olan hastaların bir cihaza bağlanarak kanlarındaki vücuda zararlı maddelerin temizlenmesidir. Hemodiyalizi gerçekleştirenler uzun süre kurs almış, hemşire olmuştur ve bu hemşireler bu işe devam etmesi için zaman zaman resertifikasyona tabi tutulmaktadır. Son yıllarda hemodiyaliz teknikerleri yetişmiştir. Günümüzde hemodiyaliz işlemlerini hem hemodiyaliz hemşireleri hem de hemodiyaliz teknikerleri yapmaktadır. Doğrusu, hemodiyaliz hemşirelerinin bu işten çekilmesi ve işin olduğu gibi hemodiyaliz teknikerlerine yıkılmasıdır.

Sağlık Bakanlığının gerekli düzenlemeleri yapmasını arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Subaşı…

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bazı hatipler “FETÖ’yle hep birlikte mücadele etmeliyiz.” dediler. Oysa hem Meclis hem siyasi parti mensupları hem bütün halkımız 15 Temmuzda kanıyla canıyla mücadele etmişti ama bugünkü konumda Meclis her konuda katkı sunmaya hazırken hangi Meclis araştırmasını verirsek verelim reddolduğuna göre bundan sonra o birlikte katkı sunmak nasıl olacak, doğrusu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altıntaş…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, Değerli Komisyon; 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından ortaya konulan kanun hükmünde kararname rejiminde birçok yerli ve yabancı değerli akademisyen kendi isteğiyle Türkiye’yi terk etmiştir. Son iki yılda üniversitelerimizden kendi isteğiyle ayrılan ve yurt dışına giden akademisyen sayısı kaçtır? Bu değerli akademisyenlerin ülkemizi neden terk ettiklerine dair YÖK’te bir çalışma yapılmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdem…

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İçişleri Bakanlığının son yaptığı açıklamaya istinaden, Polis Özel Harekât, POMEM, polis meslek yüksekokuluyla ilgili 35 bin alım yapılacağı yönünde bir açıklama yapıldı. Bu ne zaman olacak? Özellikle Polis Özel Harekâtta kadın alımı sıkıntısı vardı. Sayın İçişleri Bakanı bir önceki dönem yaptığı açıklamada kadın alımı yapılacağına dair vurgu yapmıştı. Kadın alımı olacak mı? Sayı veya oran nasıl olacak? Bu konuyla ilgili detaylı bir bilgi beklemekte vatan aşkıyla yanan genç kardeşlerimiz.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Koç…

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ağrı Dağı Avrupa’nın en yüksek noktasıdır. Ağrı Dağı güvenlik nedeniyle uzun bir süredir tüm dağcılık ve doğa faaliyetlerine kapalıdır. Yıllık ortalama olarak 10 bin dağcı tırmanış yapmakta ve bölgeye büyük ekonomik katkısı bulunmaktadır. Bu sebeple Ağrı Dağı’nı tırmanışa yeniden ne zaman açmayı düşünmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Eksik…

HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Iğdır İl Özel İdaresinde 10 mühendis alımı yapıldı ve alınan bu mühendisler maalesef AKP’li İl Genel Meclis Başkanının oğlu veya AKP’li İl Başkan Yardımcısının yeğeni veya diğerleri de diğer AKP’lilerin akrabaları. Bu kişiler puan olarak maalesef alt sıralardan üst sıralara taşınmış, sınavda yüksek alanların hakkı yenilmiştir. İçişleri Bakanlığımız bu torpil olayı için ne yapacaktır, soruşturma açacak mıdır? Gençlerimizin hakkını korumak için bu alımın iptal edilmesi gerekmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, cevap için Komisyon Başkanı Sayın Güvenç, buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bir önceki bölümde olduğu gibi gene ilgili bakanlıklarla ilgili sorular ağırlıklı.

Baştan başlarsam, Sayın Güzelmansur Hatay Havaalanında büyük sorunlar olduğunu söyledi, doğrusunu ben bilmiyordum bunu. Havaalanının çalıştığını düşünüyorum, sıkıntı olmadığını düşünüyorum ama varsa böyle bir şey Ulaştırma Bakanımıza bu talebi ileteceğiz.

Sayın Arslan -son günlerde çok tartışıldı- emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili gene bir kere daha görüşlerini iletti; çok konuşulan bir konu, biz sayın bakanlığa ileteceğiz.

Sayın Ceylan, Tarım ve Orman Bakanlığının veteriner hekimleri, su ürünleri mühendisleri alımını bir önceki bakan döneminde planladığını ama yeni bakandan bu konuda yeni bir açıklama gelmediğini belirtti. Bu konuda son dönemlerde çok ciddi sayıda teknik eleman aldığını biliyoruz Bakanlığın, gerek tarım kredi kooperatifleri üzerinden gerek Bakanlık üzerinden. Ama böyle bir çalışması var mı… Çabuklaştırılması adına da ilgili bakanlığa Komisyon olarak bu talebi ileteceğiz.

Sayın Yavuzyılmaz Devrek’te kara yollarındaki eksiklikler nedeniyle bariyerlerin yapılamadığını ve bariyerlerden tehlike oluştuğunu ifade ediyorlar. Bu konuyu da Karayolları Genel Müdürlüğümüze ve Ulaştırma Bakanlığımıza bir talep olarak ileteceğiz.

Sayın Özcan bir kere daha Muğla’daki çiftçi kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın sorunlarını dile getirdi, özellikle zeytin üreticisinin fiyatlardan yakındığından bahsetti, süt üretiminin de olumsuz etkilendiğini ifade ediyorlar. Bu görüşlerini Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımıza ileteceğiz.

Lütfü Türkkan Bey de geldi... Sayın Sütlü’nün söylediği siyasi tutuklularla veya mahkûmlarla görüşmeyle ilgili konuyu bilmiyoruz. Bunu Sayın Adalet Bakanımıza ileterek neden olduğunu, hukuki mevzuat çerçevesinde nasıl bir tavır geliştirileceğini... Sayın Bakanlığa ileteceğiz.

Sayın Kabukcuoğlu hemodiyaliz hemşirelerinin sorunlarından bahsetti ki bu konuyu da Sağlık Bakanlığının mutlaka çalışması gerekiyor.

Sayın Subaşı -ayrıldı galiba; burada- FETÖ’yle nasıl burada görüşme yapılmıyorsa… “Nasıl ortak hareket edeceğiz?” gibi bir genel soru sordu. Benim şahsi görüşüm şu: FETÖ’nün bir tehlike olduğunu, artık bunun üzerinden siyaset yapmaktan hepimizin, tüm partilerin vazgeçerek ortak bir tavır ve söylem geliştirmesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Ama maalesef bu konuda bir dil geliştirilemiyor, geliştirilmelidir. Çok açık söylüyorum, millî meselelerde parti ayrımı gözetilmeden bir ortak dil için çalışılmalıdır. Ama kırk elli yıllık geçmişi olan FETÖ için “Son yıllarda çok gelişti.” diye sürekli iktidar partisi suçlanırsa, 17-25 Aralıktan sonraki süreçte muhalefetin tutumu göz ardı edilirse, sen beni sorgularsan, ben seni sorgularsam esas hedefi saptırmış oluruz, bundan da Türkiye düşmanları kâr eder diye düşünüyorum ve bu ülkenin çocuğu olarak ortak bir dil geliştirilmesi gerektiğine olan inancımı belirtiyorum bu konuda.

Sayın Altıntaş akademisyenlerin durumunu sormuş. YÖK’e bildiririz; kaç kişi gitti, ne oldu…

Bunu da bir kere daha ifade etmek istiyorum: Hiç kimse, hiçbir iktidar, hiçbir vatandaş, hiçbir insan Türkiye’de şu yaşananların yaşanmasını istemez, hiçbir akademisyenin incinmesini istemez, hiçbir vatandaşın ekmeksiz kalmasını istemez. Ama “Hırsızın hiç mi suçu yoktur?” sorusunu mutlaka sormamız gerekiyor. Bu ülkede 15 Temmuzu yapanları ve diğer illegal, demokrasi dışı, 2013 yılından bu tarafa karşı yapılan hareketleri de iktidarıyla muhalefetiyle bu ülkenin geleceği için hep birlikte değerlendirmemiz gerektiği düşüncesindeyim.

Sayın Erdem, güzel bir soru, “35 bin özel harekâtçı ne kadar kadın alınacak?” diye Sayın Bakana soruyor. Ciddi alımlar yapılıyor biliyorsunuz, bu talebinizi de özellikle kadınlar adına Sayın Bakana ileteceğimizi ifade etmek istiyorum.

Ağrı Dağı’nın konusu gene aynısı arkadaşlar. Ben isterim ki Ağrı Dağı, bütün meralarımız spora da açık olsun, köylümüze de açık olsun; insanlar cıvıl cıvıl gitsinler gelsinler ama yaşadığımız şartların –lütfen- dikkate alınması gerekir. El birliğiyle sorunları çözdüğümüzde yaylalarımız da dağlarımız da açılır. Ben hep söylüyorum, Doğu Anadolu terör ve şiddet bitse bir açık hava müzesidir, tek başına kendi kendini besler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Eğer terör ve şiddeti bitirebilsek o güzelim topraklar, tarih, doğa hazinesi topraklar kendi kendisini besler, insanlar bu kadar göç etmez, huzur olur ve bu barışın değirmenine su taşımamız gerektiğine inanıyorum. Onun için de teröre, şiddete karşı -her yerde söylüyoruz- “ama”sız, “ancak”sız, “lakin”siz bir tavır geliştirmeliyiz. Bu Meclis konuşmalı sorunları, bu Meclis tartışmalı ki -bütün ağır ifadelere rağmen- bu kürsüden neler konuşulabildiğini de demokrasimiz adına belki sevinerek söylemek lazım; konuşulabiliyor çok şükür, herkes derdini ifade ediyor.

Son soru, Iğdır Özel İdaresine mühendis alımında adam kayırmacılık, sorun olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu konuda bir soruşturma var mı, gerek valiliğe gerek İçişleri Bakanlığına bu talebinizi ileteceğimizi belirtiyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, usulün her zaman esastan önde geldiğine ve süresi içinde komisyonda görüşülmemiş bir OHAL KHK’siyle ilgili soruların Komisyon tarafından cevaplandırılmasının esasa aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, usul her zaman, yaptığımız işte esastan önde gelir. Şu anda ne yaptık? Bir soru-cevap yaptık. Niye Komisyon Başkanı cevapladı? Şu yüzden cevapladı: Normalde komisyona milletvekillerimiz kanun teklif ediyorlar, kanun teklifi komisyonda müzakere ediliyor. O metnin kabul edilmesi, değişerek de olsa kabul edilmesi durumunda, artık, metin komisyonun oluyor ve burada görüşülürken soruları komisyon başkanı cevaplıyor. Biz bugün ne yaptık? Süresi içinde komisyonda görüşülmemiş bir OHAL KHK’sini doğrudan gündeme aldık. Komisyon toplanmadığına ve görüşmediğine göre metin komisyonun değil. O yüzden de usul açısından soruların komisyon tarafından cevaplanması, benimsenmemiş ve kabul edilmemiş bir metnin savunulması gibi, esasa aykırı bir durum ortaya çıkıyor.

Siz, Anayasa hukuku hocasısınız ve bu şekil meselesi son derece önemli. Bir daha benzer hatalar yapmamak ümidiyle bu durumu tutanağa geçmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sağ olun, ben de teşekkür ederim.

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, teklifin komisyonda görüşülmemesi hâlinde doğrudan Genel Kurulda görüşüleceğine ve bu sonucu kabul etmiş olan Komisyonun da sorulara cevap verebileceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şunu ifade edeyim: Tabii, burada, malumunuz, İç Tüzük’e göre, bir kanun teklifi görüşülürken komisyonun bulunması gerekiyor, komisyon olmadığı takdirde teklifi görüşemiyoruz. Tabii, Komisyon teklifi görüşmedi ama usul belli; komisyon teklifi görüşmediği takdirde bunun doğrudan Genel Kurulda görüşüleceği belli. Dolayısıyla Komisyon bu sonucu kabul etmiş olduğu için burada sorulara cevap veriyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizce bu soru-cevap işlemi şeklen yapılıyor ama Komisyon Başkanının sahiplenmediği ve görüşmediği bir metni savunması usul yönünden son derece arızalı bir durum.

BAŞKAN – Bereket, konuyla ilgili soru gelmedi kendisine.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 6) (Devam)

BAŞKAN – Arkadaşlar, böylece soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler de böylece ikmal edilmiştir, tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.26

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP

KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

6 sıra sayılı Başkanlık Tezkeresi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemimizde başka bir iş kalmamıştır.

Alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Ekim 2018 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.35



(x) 6 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.