TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                          10’uncu Birleşim

                                                                                  24 Ekim 2018 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, Türk-İslam coğrafyasında son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, “rant vergisi” olarak ifade edilen düzenlemeye ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, astsubay ve emeklilerine verilen sözlerin neden tutulmadığını ve bu sözlerin ne zaman yerine getirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel maden işletmesinin tehdit oluşturmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, bir dönem FETÖ’yle şimdi de yeni tarikatlarla kol kola olanların Andımız’la ne derdi olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, çiftçiye ucuz mazotun ne zaman verileceği konusunda Hükûmetten açıklama beklediklerine ve 2019 yılında taban fiyatlarının sezon başlamadan önce ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, on altı yıldır ülkeyi yönetenlerin beceriksizliklerinin ve kandırılmalarının bedelini bu milletin ödediğine ilişkin açıklaması

6.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kırklareli’nin Pehlivanköy ilçesine bağlı Yeşilpınar köyünde bulunan ve sel gelmesiyle hasar gören köprünün derhâl yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstabul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, ataması yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlara ilişkin açıklaması

8.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, açlık sınırında yaşayan vatandaşların daha ne kadar tasarruf edeceklerini, tasarruf edilecek ödenekler arasında sağlık yatırımlarının olup olmadığını, Hatay ili Dörtyol, Defne ve Arsuz ilçe devlet hastanelerinin inşaatlarına devam edilip edilmeyeceğini Hükûmetten öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa’da 65 yaş üstü vatandaşların şehir içi toplu taşıma araçlarından faydalanabilmek için seyahat kartı çıkartmak zorunda olduklarına ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Andımız’la ilgili Danıştay 8. Dairesinin vermiş olduğu kararın neden hemen uygulanmadığını öğrenmek istediğine ve Andımız’ın derhâl okullarda okunmasının sağlanmasını Millî Eğitim Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

11.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Gebze OSB ile Darıca Sahil arasındaki metro hattının temelinin atıldığına ve bu projeyi Kocaeli’ne kazandıran Büyükşehir Belediye Başkanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, saray ve beslemelerinin bir eli yağda bir eli baldayken parasızlıktan doktor kontrolüne gidemeyen insanların hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

13.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü’nü kutladığına, Andımız’daki temanın birliğe değil ayrılığa kapı açtığına ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Birleşmiş Milletlerin, 73’üncü kuruluş yıl dönümünde, insanların barış beklentisini karşılamaktan uzaklaştığına ilişkin açıklaması

15.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar’ın, Denizli-Aydın Otoyolu Projesi’nin dördüncü kez ertelenmesi konusunda Ulaştırma Bakanının bilgilendirmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, ÇAYKUR’da çalışan mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 24 Ekim Osmaniye’nin il oluşunun 22’nci yıl dönümünü kutladığına ve Osmaniye’de sosyal, kültürel, ekonomik anlamda büyük değişimler gerçekleştirildiğine ilişkin açıklaması

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi sınırlarında bulunan Eber Gölü’nün kurumasıyla vatandaşların mağdur olduğuna ve bu konunun takipçisi olacağına ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Hakkâri’de şehit edilen Piyade Onbaşı Sedat Kasap ile Mardin’de şehit edilen Uzman Onbaşı Muhammet Çoban’a ve Erzincan’da şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörün kökünü kazıyacak güce sahip olduğuna ilişkin açıklaması

20.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, on altı yıllık AKP iktidarında birçok fabrikanın kapanması, binlerce işçinin işinden olması ve birçok esnafın kepenk kapatması konusunda AKP iktidarının ne yapmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, yetmiş üç yıl önce kurulan Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacıyla çeliştiğine, Türkiye olarak mazlumların yanında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, terörün can almaya devam ettiğine, Mardin ve Erzincan’daki şehitlere, kırk üç yıl önce şehit edilen Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’e, Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez’e ve makam şoförü Talip Yener’e, otuz dokuz yıl önce şehit edilen ülkücü Şerafettin Karcı’ya Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Ekim Âşık Veysel’i 124’üncü doğum yıl dönümünde, 25 Ekim Ziya Gökalp’i 94’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle andığına, açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu’na ilişkin açıklaması

23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Âşık Veysel’i saygıyla andığına, millî eğitim politikalarında bir modeli denemenin, sonuçlarını görmenin bile on yıllarla ifade edilebilecek bir periyoda denk gelmesi gerektiğine, insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden durumlarla karşı karşıya olunduğuna ve yargılama süreci kadar idari soruşturma süreçlerinin, Meclisin denetim işlevininin anayasal sistem içerisinde anlam ifade ettiğine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Plan ve Bütçe Komisyonununda Türkiye Varlık Fonu Raporu’nun sunulduğu Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesinde kapalı oturuma geçilmesinin nedenini öğrenmek istediğine, yürütmenin yargı ve yasama üzerindeki vesayetini kaldırmasını talep ettiğine, yargıya talimat vermenin Anayasa suçu olduğuna, Türkiye’de otokrasi güdümlü bir jüristokrasi olduğuna ve bunun Türkiye’nin ayıbı olduğuna, 23 Ekim PTT’nin 178’inci kuruluş yıl dönümünde PTT çalışanlarına kolaylıklar dilediğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Cemal Kaşıkçı hadisesine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Dargeçit’te şehit olan askere Allah’tan rahmet yaralı olan askere acil şifalar dilediğine, yargıyla ilgili tartışmaların farklı noktalara çekilmesinin bir anlamı olmadığına, Kaşıkçı cinayetinin tüm çıplaklığıyla ortaya konuluncaya kadar üzerine gidileceği gibi geçmiş dönemlerde ya da bu dönemde olabilecek bütün olayların da üzerine gidileceğine ilişkin açıklaması

27.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Erzincan ili İliç ilçesinde şehit olan Düzceli Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Gercüş’te PKK’lı teröristlerce şehit edilen askerlere ve şehitlerden Adana ili Yüreğir ilçesi 19 Mayıs Mahallesi’nden Mahmut Özçakır’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

30.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin emeklilere dinî bayramlarda birer maaş ikramiye vermeyi taahhüt ettiğine ve İYİ PARTİ Grubunun emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili araştırma önergesine Milliyetçi Hareket Partisinin desteğini niçin çektiğini öğrenmeye hakları olduğuna ilişkin açıklaması

34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tekraren, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, konuşurken muhataplara nezaketsizlik etmemeye ihtimam gösterdiğine ve sözlerinin yanlış anlaşıldığına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentolarıyla dostluk grupları kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/51)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi, sorunların çözümü ile açılan yeni kadrolarla işsizliğin önüne geçilerek yeni istihdam olanaklarının yaratılması amacıyla 24/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/340) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm ve arkadaşları tarafından, üçüncü havalimanında yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 3 Ekim 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel ve arkadaşları tarafından, üniversitelerimizde yaşanan yönetsel, kurumsal ve kadrosal sorunların tespiti ile çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla 24/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın yaptığı açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Memet Bülent Karataş’ın 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Sayıştay Üyeliklerine Seçim

1.- Sayıştayda boş bulunan üyeliklere seçim (S.Sayısı: 8)

 

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından emeklilikte yaş şartını sağlayamayan vatandaşların yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunlara karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340)

 

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9)

 

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, gündem dışı konuşmalar için müracaatların önceliğine göre düzenleme yaptığına ilişkin açıklaması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Erzincan’ın İliç ilçesinde şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

24 Ekim 2018 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türk-İslam coğrafyasında son dönemde yaşanan gelişmeler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Destici’ye aittir.

Buyurun Sayın Destici.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, Türk-İslam coğrafyasında son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Kıymetli Başkanım, sayın Divan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor; hain PKK terör örgütüyle mücadele ederken şehadet şerbetini içen şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ve İslam coğrafyasındaki yangın hepimizin malumu ancak onlarca yıldır süren ve artarak devam eden Doğu Türkistan’daki yangın diğer bölgeler kadar ülkemizin gündemini maalesef meşgul etmemektedir. Doğu Türkistan’da tarihin gördüğü en büyük insan hakları ihlalleri gerçekleşirken dünya uluslarının ve özellikle de Türk ve İslam dünyasının Çin’le çıkar ilişkilerinin bozulması endişesiyle bu baskı ve zulümleri görmezden gelmeleri canımızı oldukça acıtmakta ve yüreğimizi yakmaktadır. Milyonlarca insanın hayatını nefes alamaz hâle getirecek kadar gözü dönmüş bir yönetim karşımızdayken bizlerin bu zulme sessiz kalması asla ve kata mümkün değildir. Doğu Türkistan Türklerinin, dillerini öğrenme, inançlarını yaşama, evlenme ve çocuk sahibi olma gibi en doğal insan haklarından mahrum edildiklerini, 1 milyon Uygur kızının ailesinden zorla alınarak fabrika ve tarlalarda işçi yapıldığını; sadece Uygur kızları değil, Doğu Türkistanlıların kendi toprağında işsiz bırakılıp, sürgünde köle gibi çalıştırılıp toplu katliamlara maruz kaldıklarını, eğitim adı altında milyonlarca Doğu Türkistanlı kardeşimizi kamplarda yaşamaya mahkûm ettiklerini göremeyecek kadar kör mü oldu gözlerimiz? Bahsettiğimiz bu dramı son zamanlarda ABD’nin oyunu olarak bizlere sunma çabasında olanları da görmekteyiz; iddiaları, bahsedilen bu olayları Çin’in güçlenmesini istemeyen ABD’nin uydurduğu haberler olduğu yönünde. Ölümü, acıyı, baskıyı, korkuyu bizzat görmüş ve yaşamış olan milyonlarca Doğu Türkistanlı kardeşimi nereye koyacağız? Yalanı ve doğruyu algılama biçimimiz, Çin ve ABD rekabetine mi bağlanmıştır?

Öte yandan, iki ülke arasındaki bu rekabet yaşanan bu dramın üzerini örtmeye yeter mi? Bu insanlara sormak istiyorum: Siz kimin tarafındasınız? ABD’nin mi, Çin’in mi, yoksa insanlığın mı, vicdanın mı? Dünyanın gözü önünde umursamadan hukuksuz, kanunsuz ve alenen yapılan bu katliamların nedeni nedir? Müslüman olmaları mıdır, Türk olmaları mıdır? Ticari ve siyasi hesaplarınız sonucunda feryat feryat büyüyen bu zulme kulaklarınızı tıkamanız, gözlerinizi kapatmanız ve sessizliğe bürünmeniz, zulmedenlerle sizleri aynı kefeye koyar. Bunu da hiç kimsenin unutmaması gerekir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Değerli milletvekilleri, dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi Türk ve İslam dünyasının lokomotif ülkesi konumundaki Türkiye’de Doğu Türkistan için maalesef yüksek sesler duyamamaktayız. Basın ilgisiz, Parlamento ilgisiz, STK’ler ilgisiz, milletvekillerimizin birçoğu maalesef ilgisiz. Hatta, değerli vekillerimiz bu konuya o kadar ilgisiz ki bundan bir ay önce Paris’te düzenlenen Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi Kurultayına sadece şahsım katılmıştır. Sanırım gönül coğrafyamızın sınırlarını, Türkiye olarak bizler, tam olarak idrak edememekteyiz ya da gönül coğrafyamızı gündemlere, çıkarlara ve diplomatik ilişkilerimize göre her gün revize ediyoruz. Acaba bu yüzden mi Doğu Türkistan konusunda sessizliğe bürünmekteyiz? Acaba bu yüzden mi dünyanın en fazla insani yardım yapan ülkesi olurken Doğu Türkistan’a kulaklarımızı tıkamaktayız? Ancak bunlar bizim için bahane değildir. Elimizden geldiğince ve gücümüz yettiğince bu zulme dur demek için çalışacağız. Her platformda Doğu Türkistan’ın hak ettiği refaha, huzura ve bağımsızlığa ulaşması için gayret sarf edeceğiz. Doğu Türkistan’ın uğruna atılan her adımın adalet, hak ve insanlık için atılmış bir adım olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız.

Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonunun Parlamento çatısı altında Doğu Türkistan’la ilgili çalışmalarını artırmasını talep ediyoruz. Üyesi olduğumuz tüm asamblelerin metinlerinde Doğu Türkistan için en azından bir paragraf ayrılmasını talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Sağ olun.

Kamuoyunda o bölgeye yönelik farkındalığın artırılması için yazılı ve görsel basında etkinliğin artırılmasını, sivil toplum kuruluşlarının konuya daha fazla eğilmelerini talep ediyoruz. Adaletsizliği azaltmak isteyen, kısacık hayatına daha fazla anlam katmak isteyen herkes bu konuda destek olmalıdır.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Doğu Türkistan özel gündemiyle toplanmasını ve Çin’in bu zulümlerini kınamasını da Büyük Birlik Partisi olarak talep ediyoruz.

Saygıdeğer Başkanım, kıymetli milletvekilleri; ben bir Türk milliyetçisiyim, Türk-İslam ülkücüsüyüm ve Türkiye tarihinin hiçbir döneminde ülkücüler, alperenler, Türk milliyetçileri asla ırkçı ve faşist olmamışlardır. Irkçılığın ve faşistliğin imanımızla uyuşmadığını biz de bilenlerdeniz. Ben hem bir imam-hatip lisesi mezunuyum hem de ilahiyat fakültesi mezunuyum. Üstünlüğün takvada olduğunu biz de biliyoruz. Lakin hiç kimse şunu aklından çıkarmasın: Bu büyük Müslüman Türk milleti on asırdan fazla İslam’ın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Burada mikrofonun açılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Bu asil Türk milleti on asırdan fazla İslam’ın sancaktarlığını yapmış. Türk milleti derken Türk, Türkmen, Çerkez, Boşnak, Laz, hepsi bu “Türk milleti” ifadesinin içerisindedir. Bu millet on asırdan fazla İslam’ın sancaktarlığını yapmış, İlayıkelimetullah için “nizamıâlem” diyerek üç kıtada at koşturmuş ve seve seve canlarını vererek şehadet şerbetini içmiştir. Onun için bu millet takvada üstündür ve ben bunun için gururla Türk’üm diyorum, Türk milliyetçisiyim, alperenim, ülkücüyüm ve Türk-İslam ülkücüsüyüm diyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Destici.

Gündem dışı ikinci söz, Türkiye’de İmar Yasası, imar hareketleri, ranta dönük yoğunluk artışları, çarpık yapılaşma ve rant vergisi taslağı hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’na aittir.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, “rant vergisi” olarak ifade edilen düzenlemeye ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Sayın Destici’nin Doğu Türkistan’la ilgili hassasiyetine katıldığımı ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Ben, son günlerde basında çokça çıkan rant vergisini kentlerimiz için önemli bir tehlike ve tehdit gördüğüm için söz almış bulunuyorum.

Kentlerle olan süreci şöyle kısaca bir özetlemek, ifade etmek gerekirse şunu söyleyebilirim: Türkiye’deki tüm kentlerimizin imar planlarının yirmi otuz yıl önce yapılmış, merkez tarafından Bakanlıkça onaylanarak İller Bankası aracılığıyla yapılmış planlar olduğunu söyleyebilirim. Tabii, yirmi otuz yıl önce yapılmış planların bugünkü dinamiklere uyması fevkalade zordur ve uymamıştır da. Değişikliklerin Bakanlıkça yapılması, merkezden planlanması son derece zor olduğu için kaçak yapılaşma şehirlerimizde çok artmıştır. Ancak 1985 yılındaki 3194 sayılı Yasa o dönemde bir devrim niteliğindeydi çünkü bu yasaya göre belediyeler, belediye meclisleri merkezde olan yetkiyi kullanabiliyorlardı. Bu, dünyadaki sisteme uygundu ama Türkiye için bir büyük yenilikti ve devrim niteliğindeydi. Ardından da aynı Hükûmetçe 1988 yılında Kooperatif Yasası’nda bir değişiklik yapılarak kooperatifçilik, yapı kooperatifçiliği desteklenmişti, büyük ölçüde teşvik verilmişti. O gün bu değişiklikler uygun olmasına rağmen bu iki planın birleşmesiyle kentlerimizde çok ciddi bir yapılanma başlamıştı ve bu yapılanma da maalesef kentlerin büyük ölçüde bozulmasına neden olmuştu. Çünkü bu yapılan değişiklikler son derece makul ve doğru olmakla birlikte, bu değişikliklere belediyelerimiz hazır değildi maalesef, belediye meclislerimizin ne donanımı ne teknik donanımı ne de bu konuda bir hazırlığı vardı, hazırlıksız yakalanmışlardı ve belki de kentlerimizin en çok bozulma sürecinin yaşandığı yıllar olmuştur. Zaman içinde kentlerimiz, kent belediyeciliği büyük ölçüde bu eksiklerini tamamlamaya çalışmıştır.

Benim şöyle bir örnek vermem gerekirse, ben belediye başkanı seçildiğimde, düşünün, benden önce Antalya’daki belediye meclisi kararıyla bütün konutlara 1 kat fazladan verilmişti, “turizmi teşvik” adı altında da bütün turistik tesislerin yapılarına da 2 kat hediye edilmişti, hediye gibi verilmişti. Bu, ruhsatsız olarak belediye meclisinin teşvik amacıyla verdiği bir yapılaşma modeliydi. Bunun önüne geçebilmek, bu yoğun yapılaşmanın ve çarpık yapılaşmanın önüne geçebilmek için kentler büyük gayret sarf ettiler, donanımını ve teknik bilgilerini ve teknik eksiklerini giderme çabasında oldular ve de sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki davalarıyla fazladan yoğunluk artışları engellenir oldu. Kentler pozisyonunu almıştı ve yoğunluk artışları artık usulsüzlük nedeni olarak görülmeye başlamıştı ve mahkemelerce de iptal ediliyordu. Ancak son günlerdeki rant vergisinin -maalesef bir belediyeci olarak şunu söyleyebilirim ki- bu alınan bütün pozisyonu, kentlerin disiplinini yeniden berhava edecek, yok edecek bir sistemi getirir endişesindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

O nedenle, çıkması muhtemel bu rant vergisine karşı şunu söyleyebilirim ki kentlerimiz için çok büyük bir tehlikedir hatta bu konudaki usulsüzlüğü, keyfîliği hazırlamakta bir kılıf olabilir. Çok tehlikeli bir yasa teklifidir. 2014 yılında da aynı rant vergisi gündeme gelmişti ama 2015 yılında çetin tartışmalar sonucunda gündemden çekilmek zorunda kalınmıştı. Dilerim ki bu rant vergisine ilişkin hazırlıklar kanun teklifi olarak yüce Meclisin huzuruna gelmez. Bu dileğimi sizlerle paylaşmak istedim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Gündem dışı üçüncü söz, Birleşmiş Milletler Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’a aittir.

Buyurun Sayın Karaduman.

3.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her birinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum.

Bugüne kadar yapmış olduğumuz konuşmalar gibi, bugün ve bundan sonra da hakkın, hukukun ve adaletin yani yazarın ifadesiyle kamusun namus olmasından sebep, sözün namusunu korumak ve yüceltmek adına konuşmalarımızı yapmış olacağız. Bugün de burada gündem dışı konuşmalarla alakalı, Dünya Birleşmiş Milletler Günü’yle ilgili konuşmuş olacağız.

Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya barışını ve güvenliğini sağlamak ve milletler arasındaki ilişkileri güçlendirebilmek, kültürel ve ekonomik iş birliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ama ne hazindir ki bugün geldiğimiz noktada Birleşmiş Milletlerin dünya barışını sağlamak bir yana, küresel sömürü sisteminin devamını sağlamaktan, İsrail’in yeryüzündeki mevcudiyetini güçlendirmekten başka bir işlevi kalmamıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda iktidar sahibi olan 5 ülke, 5 devlet bugün yaşadığımız yeryüzünü dizayn etmektedir. Kurulduğu günden bu yana, Bosna’da evler bombalanırken, yeryüzü işgal edilirken nasıl bir sessizliğe boğulduysa bugün Yemen’deki insanlık suçuna karşı da aynı sessizliğe gömülmüştür. Barış için bir araya gelenler, dünyaya barışı getirmek üzere bir araya gelen bu ülkelerden 5 daimî üyenin 4’ü dünyaya en fazla silah satan ülkeler olmuştur. İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırılar karşısında, Birleşmiş Milletlerin aldığı 194 sayılı Karar’ı İsrail’e karşı uygulatamamış ve İsrail’in Filistin’le alakalı yapmış olduğu zulüm karşısında en ufak bir adım atamamış bir Birleşmiş Milletler vardır. Netice olarak da İsrail, bu 5 ülkeden büyük hâle gelmiştir.

193 üye ülkenin birlikteliği, barışı bugün yeryüzüne hâkim kılma gayretiyle yapılan bu birliktelik yeryüzündeki bir avuç insana yapılan bunca zulmü önlemeye yetmiyor mu? Birleşmiş Milletler kürsüsünden yapılan retoriklerin Filistin’de ve yeryüzündeki barbarlığı daha da artırmadığını kim söyleyebilir? Ülkemiz, Birleşmiş Milletler kürsüsünden birkaç fotoğraf karesi ve birkaç süslü cümleyle küresel sömürü sistemine daha da yakınlaşmaktadır. “Dünya 5’ten büyüktür.” Bu sözün biz Saadet Partisi olarak sonuna kadar arkasındayız. Evet dünya 5’ten büyüktür ama Irak ama Libya ama Suriye işgalinde iktidar bu küresel sömürü sisteminin ve dünya 5’lisinin neresindeydi? AK PARTİ’nin dünya 5’lisinin yanında yer almadığı kaç tane işgal vardır?

Elbette dünya 5’ten büyüktür ama unutulmayacak bir şey var ki Türkiye de 1’den büyüktür. Dünyanın 5’ten büyük olmasına, dünyanın 5 kişi tarafından yönetilmesine ve 5 ülkenin dünya insanının kararını vermeye yetkili olmasına karşı olduğumuz gibi ülkedeki yargının, ülkemizdeki ekonominin, ülkemizdeki medyanın da tek bir kişi tarafından yönetilmesine sonuna kadar karşıyız. Ülkemizde en zengin yüzde 1’in toplam servetin yüzde 60’ına sahip olmasına itirazımız vardır. Ekonomik krizi, ülkedeki bu ekonomik krizi 5’li çeteye bağlayıp kamu kaynaklarını har vurup harman savuranlara da itirazımız vardır. Bir dünya mikrobu olan faizi bir dünya gerçeği olarak görenlere de itirazımız vardır. İşte bugünlerde fındıkla alakalı konular gündemde. Kendi ürettiği fındığı İtalyan borsasında fiyatlandıranlara da itirazımız vardır.

Sonuç olarak, başkasının gözündeki çöpü görürken kendi gözümüzdeki merteği görmezden gelemeyiz. Eğer biz bir dünya 5’lisinden bahsediyorsak, eğer biz dünyayı yöneten bu 5 kişinin tasallutundan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) – ...eğer dünyayı biz bu 5’li çetenin tasallutundan kurtarmak istiyorsak birincisi D8’lerin ivedilikle harekete geçirilmesi ve ülkemiz açısından faizci kapitalist nizam yerine adil ekonomik düzenin tesis edilmesi gerekmektedir. Bugün tüm insanlığın saadeti için, zorbalığın, çifte standardın değil, hakkın ve hukukun üstün tutulduğu yeni bir dünyaya ihtiyaç vardır.

Hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Buyurun Sayın Akın.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, astsubay ve emeklilerine verilen sözlerin neden tutulmadığını ve bu sözlerin ne zaman yerine getirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

1 milyon emekli astsubay ve aileleri AK PARTİ’nin üç yıl önce verdiği sözü tutmasını bekliyor. 2015 seçimleri öncesinde “Astsubay ve emeklilerinin makam ve görev tazminatını veriyoruz.” dediler, bu söz tutulmadı. Astsubay ve emeklilerine verilen bu söz neden tutulmadı? Bu söz tutulacak mı? Verdikleri sözü ne zaman yerine getirecekler? Yoksa astsubay ve emeklilerimizi gözden çıkardılar ve sözlerini tutmaktan da vaz mı geçtiler?

Sayın Cumhurbaşkanı bu yıl haziran ayında astsubay ve emeklilerine söz verdi, “Göreve başlangıç dereceleri ön lisans mezunları için 9’un 2’si, lisans mezunları için 8’in 1’ini gerçekleştiriyoruz, hayırlı olsun.” dedi. “Hayırlı olsun.” diyeli dört ay oldu fakat hiç hayırlı bir haber yok. AK PARTİ hükûmetleri vatandaşa söz verip tutmayan ama yandaşları kayıran, yandaşların bir dediğini iki etmeyen iktidar olarak tarihe geçmiştir.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen…

2.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel maden işletmesinin tehdit oluşturmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnsanı, çevreyi, doğayı yok sayan Turgutlu Çaldağı’ndaki nikel maden işletmesi dünyanın yedi harikası arasında olan en önemli tarım bölgesi Gediz havzası için tehdit olmaya devam etmektedir. Danıştay 14. Dairesi daha önce vermiş olduğu iptal kararının bakanlık ve şirket tarafından temyize götürülmesi üzerine çeşitli uzmanlık alanlarından 9 kişilik bir bilirkişi heyetiyle inceleme yapılmasına karar vermişti. Bu bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan raporda 9 kişilik heyet oy birliğiyle ÇED raporunun yanlış ve yetersiz olduğuna karar verdi. Ancak mahkeme heyeti ilginç bir karara imza atarak mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen önceki ÇED’i baz alarak bilirkişi raporunu geçersiz sayıp ÇED iptal davasını reddetti. Bilirkişilerin sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarılması için hazırlanan “ÇED raporu yetersizdir.” kararına rağmen mahkemenin bunu dikkate almaması bir hukuk skandalıdır. Turgutlu’da yerin üstü yerin altından daha zengindir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

3.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, bir dönem FETÖ’yle şimdi de yeni tarikatlarla kol kola olanların Andımız’la ne derdi olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İktidar sahipleri Andımız’ı okullardan kaldırdığında bunu halkımıza anlatamadı. Şimdi Danıştayın aldığı karar var, Andımız’ın neden okutulamadığını gene anlatamıyorlar. Bir dönem FETÖ’yle şimdi de yeni tarikatlarla kol kola olanların Andımız’la ne derdi var? Bunun yanıtını bilmek istiyoruz. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”la ne dertleri var? “Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.”le ne dertleri var? “Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”le ne dertleri var? Bunun yanıtını bu halka vermelerini bekliyoruz. Söyleyemediklerini biz söyleyelim. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şimşek.

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, çiftçiye ucuz mazotun ne zaman verileceği konusunda Hükûmetten açıklama beklediklerine ve 2019 yılında taban fiyatlarının sezon başlamadan önce ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çağrım Tarım Bakanınadır. Ucuz mazot çiftçiye ne zaman verilecektir, bu konuda Hükûmetin bir açıklama yapmasını bekliyoruz.

Çiftçinin elinde mısır kalmadı, mısır taban fiyatı açıklanıyor. Buğday bittikten sonra buğday taban fiyatı açıklanıyor. Fındık sezonu başladı, ortada taban fiyat yoktur. Narenciyenin merkezi Mersin’dir, limon Erdemli’de yetişmektedir. Limonun borsası Ürgüp’te kurulmakta, limonata fabrikaları Bursa’da açılmaktadır. Hükûmetin bu politikalardan vazgeçerek öncelikle Mersin’e soğuk hava depoları, narenciyeyle ilgili fabrikalar açmasını, narenciye tesisleri açmasını ve bunun ihracatını teşvik etmesini, ihracata teşvik vermesini ve 2019 yılında da artık yaptığı bu yanlışlardan vazgeçerek taban fiyatlarını sezon öncesi açıklamasını bekliyoruz. On altı yıllık bir iktidar sezonda taban fiyat açıklayamıyor. Bu kadar beceriksizlik olmaz. Hükûmeti 2019 yılında taban fiyatlarını sezon başlamadan önce açıklamaya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, on altı yıldır ülkeyi yönetenlerin beceriksizliklerinin ve kandırılmalarının bedelini bu milletin ödediğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

On altı yıldır ülkeyi yönetenlerin beceriksizliklerinin ve kandırılmalarının bedelini hep bu millet ödüyor. Ekonomik krizden çıkmak için önce milletin yastık altına göz diktiniz, sonra çiftçinin, esnafın bankalarına göz diktiniz, cumhuriyetin fabrikalarına göz diktiniz, ormanlara, ağaçlara göz diktiniz, Büyük Atatürk’ün mirasına göz diktiniz, engelli maaşlarına göz diktiniz, son olarak da kadınların nafakalarına ve yaşlı amcalar evlenemiyor bahanesiyle kadınlarımızın dul maaşlarına göz diktiniz. Artık elinizi de gözünüzü de bu milletin cebinden çekin diyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

6.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kırklareli’nin Pehlivanköy ilçesine bağlı Yeşilpınar köyünde bulunan ve sel gelmesiyle hasar gören köprünün derhâl yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sayın Başkan, sorum Su İşleri Bakanına: Kırklareli’nin Pehlivanköy ilçesine bağlı Yeşilpınar köyünden geçen dere üzerinde bulunan 30 metre uzunluğunda üst menfezli köprü büyük bir sel gelmesiyle hasar görmüştür. Köprünün perde ayaklarından birisi komple yıkılmıştır. Köprü, Yeşilpınar köyü ile derenin karşısındaki 2.500 dönümlük çeltik arazisini birbirine bağlamaktadır. Köprüden geçiş tehlikeli olduğundan köylüler Doğanca, Pehlivanköy, Demirköy, demir yolu, Ergene Nehri, Akarca köyü, Kadriye köyü ve tekrar Ergene üzerinden geçerek çeltik alanına ulaşmaktadırlar. Mesafe yaklaşık gidiş-geliş 50 kilometredir. Her gün vatandaşımız 50 kilometre yol katetmekte, tarlalarını bu şekilde işlemeye zorlanmaktadır. Traktör saatte 10 litre mazot yakıyor, 2 saatte 20 litre, her gün 40 köylü yaklaşık 80 litre mazotu boşuna harcamaktadır. Tabii Afet Fonu’ndan bu köprünün derhâl yapılması lazımdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

7.- İstabul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, ataması yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlara ilişkin açıklaması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Son günlerde sıklıkla ataması yapılmayan öğretmenlerin intihar haberlerini okuyoruz. EĞİTİMSEN’in verilerine ve gazetelere yansıyan haberlere göre son bir yıl içerisinde 54 öğretmen, ataması yapılmadığı için maddi ve psikolojik sorunlar nedeniyle intihar etti. 400 binin üzerinde atama bekleyen öğretmen var. Resmî verilere göre 117 bin öğretmen açığı var. Hükûmet ise sadece 20 bin öğretmen alacağını açıkladı. Üstelik bu öğretmenler kadrolu değil sözleşmeli olacak. Böyle bir eğitim ve insan kaynakları planlaması olmamalı. Sadece üniversite mezunu sayısını artırmayı amaçlayan bir eğitim planlaması karşımıza böylesine toplumsal sorunlar çıkarabiliyor. Buradan Hükûmete sesleniyorum: Bu öğretmenlerin yaşadıkları sorunları kısmen giderebilmek için en azından ihtiyaç duyulan 117 bin öğretmenin kadrolu olarak atamasını artık yapın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

8.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, açlık sınırında yaşayan vatandaşların daha ne kadar tasarruf edeceklerini, tasarruf edilecek ödenekler arasında sağlık yatırımlarının olup olmadığını, Hatay ili Dörtyol, Defne ve Arsuz ilçe devlet hastanelerinin inşaatlarına devam edilip edilmeyeceğini Hükûmetten öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Bir insan yaşamını devam ettirmesi için sofrasından ve sağlığından tasarruf edemez. Vatandaşlarımız zaten açlık sınırında yaşıyor, daha ne kadar tasarruf edecekler? Bu bağlamda, tasarruf edilecek ödenekler arasında sağlık yatırımları var mıdır? Vatandaşlarımız tasarruf tedbirlerine takılmadan ameliyat olabilecekler midir? Sağlık Bakanlığının yatırım programında olan Hatay ilimizin Dörtyol, Defne ve Arsuz ilçe devlet hastaneleri devam edecek mi, inşaatları olacak mı? Bu yatırımlarla ilgili taslak bütçede ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu konuda Hükûmetten açıklama bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

9.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa’da 65 yaş üstü vatandaşların şehir içi toplu taşıma araçlarından faydalanabilmek için seyahat kartı çıkartmak zorunda olduklarına ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6495 sayılı Kanun’la, 65 yaş üstündeki vatandaşlara demir yolları ve deniz yollarının şehir içi hatlarında ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak, demir yolları ve deniz yollarının şehirler arası hatlarında ise yüzde 50 indirimli seyahat hakkı getirilmiştir. Hâl böyleyken, İzmir ve Eskişehir’de yaşayan 65 yaş üstü vatandaşlar sadece kimlik kartlarıyla seyahat ederken, Bursa’da ilave seyahat kartı çıkarmak zorundalar. Bursa’da 65 yaş üstü vatandaşlar şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden en fazla günde 6 defa yararlanabilmektedirler ve sınırlandırılmıştır. Bursa’da ilave seyahat kartı için her yıl 65 yaş üstü vatandaşlar vize ücreti ödemek zorundadır. Diğer şehirlerde ikamet eden 65 yaş üstü vatandaşlar Bursa’ya geldiklerinde şehir içi ulaşımından ücretsiz olarak yararlanmaları için ayrıca seyahat kartı çıkarmak zorundalar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Andımız’la ilgili Danıştay 8. Dairesinin vermiş olduğu kararın neden hemen uygulanmadığını öğrenmek istediğine ve Andımız’ın derhâl okullarda okunmasının sağlanmasını Millî Eğitim Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Andımız’la ilgili olarak Danıştay 8 inci Dairesinin vermiş olduğu kararı mevzuata uygun olması nedeniyle destekliyorum ve hemen hiçbir gerekçe belirtilmeden uygulamaya sokulmasını istiyorum. Çözüm süreci içinde verilen bu yasaklama kararında kamu yararının olmadığı görülmüş ve yargımız yasaklama kararını iptal etmiştir. Ayrıca, Andımız’ın kaldırılması terörü de hiçbir şekilde bitirmemiştir. Eğitimde Andımız’ın önemli bir yerinin olduğu bir gerçektir. Mahkemelerin vermiş olduğu terörist Brunson kararını uygun buluyorsunuz da Andımız’la ilgili bu kararı neden hemen uygulamıyorsunuz, bunun cevabını istiyorum. İstiklal Marşı’mız ortak paydamızdır, buna itirazımız yok. Bunu gerekçe göstererek yine ortak paydamız olan Andımız’ı hafife almak, önemsiz gibi göstermek kamu vicdanını sızlatmış, bütün milletimizi üzmüştür. Bu nedenle, Millî Eğitim Bakanının hiçbir gerekçe göstermeden Andımız’ın derhâl okullarda okunmasını sağlamasını önemle ve hassaten talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

11.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Gebze OSB ile Darıca Sahil arasındaki metro hattının temelinin atıldığına ve bu projeyi Kocaeli’ne kazandıran Büyükşehir Belediye Başkanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin öz kaynaklarıyla Gebze OSB’lerden Darıca sahile kadar metro hattının temelini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın Binali Yıldırım Bey’in iştirakiyle cumartesi günü attık. Yüksek teknolojiye sahip, sürücüsüz, güvenli, geliştirilebilir olarak tasarlanan, tek yöne 15,6 kilometre, toplam 31,2 kilometre uzunluğunda iki tüpten oluşan ve 12 istasyonu bulunan metro hattının tamamı yerin altında olup maliyeti 5 milyar TL’dir. 2022’de hizmete girecek olan metroyla kent merkezine ve sanayi bölgelerine hızlı erişim sağlanacak, şehir içi trafiği yükü asgari düzeye indirilecektir. 64 bin yolcu taşıma kapasitesine sahip metro hattı, Kocaeli ulusal ve uluslararası kara, hava raylı sistemleri İstanbul’a entegre edecektir. Ulaşım açısından böyle önemli bir projeyi kentimize kazandıran Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, saray ve beslemelerinin bir eli yağda bir eli baldayken parasızlıktan doktor kontrolüne gidemeyen insanların hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saray ve beslemelerinin bir eli yağda bir eli baldayken yurdum insanı parasızlıktan kontrole gidemediği için hayatını kaybediyor. Bakar mısınız habere: “17 yaşındaki Dilara’yı şeker değil yoksulluk öldürdü.” Bakar mısınız 17 yaşındaki Dilara’nın doktorunun paylaşımına: “Evet, bizim hastamızdı. Türkiye’nin gerçeği. İsveç’te yüzde 95 sensör kullanırken, bizde yüzde kaç yol parasından dolayı kontrole gelemiyor? Daha öğreneli on beş dakika oldu. Bilmiyorum iyi mi ettim, doğru mu dedim? Şimdi gidip ağlamak istiyorum.” İyi ettin İlknur Hocam, iyi ettin. Umarım yurdum insanı bu haldeyken doktorlara “Hayati önem taşımıyorsa ameliyat yapmayın.” diye genelgeler gönderen bu zalim iktidar da vicdana gelir ama hiç zannetmiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

13.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü’nü kutladığına, Andımız’daki temanın birliğe değil ayrılığa kapı açtığına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birleşmiş Milletler Günü’nü kutluyorum.

İnsan vücudundaki düzen ile evrendeki düzen aynı sistemle kurulmuştur. Bütün kâinat, içindekilerle beraber, aynı şeyden yaratılmıştır. En büyük bir gök cismi ile en küçük bir canlının yapı taşları arasında hiçbir fark göremeyiz. Bir kuşun kanadındaki tüyde kullanılan hidrojen atomu ne ise Hydra Galaksi kümesindeki bir galaksinin içinde dönüp duran bir toz bulutundaki hidrojen atomu da tıpatıp onun aynısıdır. Başka bir deyişle: Her bir atom parçacığı, onunla bir kâinat kurulacak şekilde düzenlenmiştir. En küçük bir zerrede bütün bir evrenin projesi saklıdır. Hepsinde de bir birliğin ve bir birin damgası vardır. Irkların, renklerin ve dillerin ayrı olması birliğimize zarar verecek alanlara çekilmemelidir. Hepimiz biriz ve birdeniz. Andımız’daki tema birliğimize değil ayrılığımıza kapı açmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

14.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Birleşmiş Milletlerin, 73’üncü kuruluş yıl dönümünde, insanların barış beklentisini karşılamaktan uzaklaştığına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

24 Ekim, Birleşmiş Milletler Teşkilatının 73’üncü kuruluş yıl dönümüdür. Birleşmiş Milletler 1945 yılında dünya barışını ve güvenini korumak, ekonomik, toplumsal, kültürel bir iş birliği oluşturmak amacıyla uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştur. Günümüzde 196 üyesi olan Birleşmiş Milletlerin insanların barış beklentisini karşılamaktan uzaklaştığı da bir gerçektir. Özellikle Güvenlik Konseyi sadece 5 üyenin çıkarlarına hizmet eden, bütün dünyada yaşanan zulümlere seyirci kalan bir yapıya bürünmüştür. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Dünya 5’ten büyüktür.” diyerek bu çarpıklığı dile getirmiş ve insanlığın ortak vicdanının sesi olmuştur. Güvenlik Konseyi, tamamı aynı hak ve yetkilere sahip 20 ülkeden oluşan, temsil oranı yüksek, daha demokratik ve etkili bir yapıya dönüştürülmeli diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sancar…

15.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar’ın, Denizli-Aydın Otoyolu Projesi’nin dördüncü kez ertelenmesi konusunda Ulaştırma Bakanının bilgilendirmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Sayın Ulaştırma Bakanına sorum: Şubat ayında dönemin Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı tarafından makamında imzalanan sözleşme gereği -Aydın milletvekilleri ve Denizli milletvekillerinin de hazır bulunduğu- yapılacak olan Denizli-Aydın otobanı dördüncü kez ertelenmiştir. Her seferinde, her seçim önünde AK PARTİ’nin otoban müjdesi verdikten sonra tekrar bunu ertelemesi ve ötelemesi ekonomik krizin bir getirisi midir? Denizli, Aydın gibi en önemli yol lokomotifinde olan kara yolunun, otobanın ihmal edilmesi, önemsenmemesinin ana sebebi nedir? Bununla ilgili tekrar erteleme yapılacak mıdır? Denizlililer kaç defa daha otoban müjdesi bekleyecekler? Bununla ilgili Ulaştırma Bakanımızın bizleri bilgilendirmesini ve artık gerçek bir tarih var ise bunu dile getirmelerini önemle arz ediyoruz. Denizli-Aydın otobanı Denizlililerin, Aydınlıların, İzmirlilerin ve Antalyalıların önemle beklediği, çok ciddi bir kara yolu olup şu anda bu bağlantıdan dolayı birçok trafik kazası da bu bölgede gerçekleşmektedir. Bilgilerinize…

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, ÇAYKUR’da çalışan mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, ÇAYKUR’da 9.000-9.500 mevsimlik işçi arkadaşımız çalışmaktadır. Bu işçi arkadaşlarımız senenin altı ayı çalıştırılmakta, altı ayıysa çalıştırılmamaktadır. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik koşulları izlediğimiz zaman Türkiye'de bugün on iki ay çalışan insanlar geçinemezken altı ay çalışan insanların geçinmesi nasıl beklenebilir? Burada ciddi bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz ve bu insanların on iki ay çalışabilecek düzeyde iş sahibi yapılmasını talep ediyoruz.

Ayrıca, bugün senede altı ay çalışarak yani yüz seksen gün çalışarak yedi bin iki yüz gün sigortalılık gününü doldurmaları ve emekli olmaları mümkün olmamaktadır. Bu haksızlığın da düzeltilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

17.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 24 Ekim Osmaniye’nin il oluşunun 22’nci yıl dönümünü kutladığına ve Osmaniye’de sosyal, kültürel, ekonomik anlamda büyük değişimler gerçekleştirildiğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

24 Ekim 1996 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 4200 sayılı Kanun’la Türkiye Cumhuriyeti’mizin 80’inci ili olan Osmaniye’miz sosyal, kültürel ve ekonomik olarak büyük değişimler göstermekte ve her geçen yıl ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamaktadır. Yirmi iki yıl içerisinde OSB’leri ve kamu binalarıyla, üniversitesiyle, merkez ve ilçe hastaneleriyle, altyapı ve üstyapı çalışmalarıyla önemli mesafeler katetmiş, il olmasından bugüne hemen her alanda oldukça büyük gelişmeler göstermiştir. Son on altı yıldır AK PARTİ iktidarı olarak Osmaniye’nin, Kadirli’nin, Düziçi’nin, Bahçe’nin, Sumbas’ın, Hasanbeyli’nin ve Toprakkale’nin daha da gelişmesi için gayretle çalışmaya devam ediyoruz. Daha önce özellikle tarım ve hayvancılıkla anılan bu güzel coğrafyayı sanayide, sağlıkta, sporda, ulaşımda, eğitimde, bilimde, adalette, enerjide, turizmde, sosyal hizmetlerde ve modern şehircilikte tüm Türkiye’ye örnek bir hâle getirmeye kararlıyız. Bunu başaracağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Yüreğimizdeki inanç ve milletimizdeki birlik ruhunun verdiği şevkle Osmaniye’mizin yirmi iki yıl sonra bugün il oluşunun yine bu Meclisten kutlama şerefini biz milletvekillerine veren tüm hemşehrilerimize sonsuz teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taytak…

18.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi sınırlarında bulunan Eber Gölü’nün kurumasıyla vatandaşların mağdur olduğuna ve bu konunun takipçisi olacağına ilişkin açıklaması

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Afyonkarahisar ilimiz Bolvadin ilçesi sınırlarında bulunan Eber Gölü Eber kasabasının sınırlarında Türkiye'nin 12’nci büyük gölü ve ülkenin en büyük 11’inci tatlı su kaynağıdır. Göl endemik türler ve göçmen kuşların yuvalama alanı olmasından dolayı özeldir. Aşırı su kullanımı, kendisini besleyen su kaynaklarının kesilmesi, yapılan barajlar ve sondajların etkisiyle tamamen kurumuş gölden geriye kırık sandallar kalmıştır. Gölden elde edilen kamışlar yalıtım malzemesi olarak yurt dışına ihraç edilirken köy halkı balıkçılık yaparak da ekonomisine katkı sağlıyordu. Vatandaş geçim kaynağı olan gölün kurumasıyla mağdur bir durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekilim.

MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Yaklaşık 10 bin dekar arazi de tarıma elverişli durumdadır. Bu arazilerin bir an evvel tarıma açılması için yetkililerin harekete geçmesini, vatandaşın mağduriyetinin giderilmesini bekliyor, bu konunun takipçisi olacağımı belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arkaz...

19.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Hakkâri’de şehit edilen Piyade Onbaşı Sedat Kasap ile Mardin’de şehit edilen Uzman Onbaşı Muhammet Çoban’a ve Erzincan’da şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörün kökünü kazıyacak güce sahip olduğuna ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yurt genelinde devam eden operasyonlar esnasında Hakkâri Şemdinli’de Piyade Onbaşı Sedat Kasap ve Mardin Dargeçit’te Uzman Onbaşı Muhammet Çoban PKK’lı teröristler tarafından ağır silahlarla açılan ateş sonucu şehit edildi. Erzincan İliç’te ise meydana gelen trafik kazasında Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, acılı ailesinin ve büyük Türk milletinin başı sağ olsun. Bu topraklarda bin yıldır şehit veriyoruz, vermeye de devam ediyoruz, gerekirse hepimiz şehit olmaya hazırız. Türkiye Cumhuriyeti devleti çok güçlü ve büyüktür, her türlü terörün kökünü kazıyacak güce ve cesarete sahiptir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ne mutlu Türk’üm diyene!

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

20.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, on altı yıllık AKP iktidarında birçok fabrikanın kapanması, binlerce işçinin işinden olması ve birçok esnafın kepenk kapatması konusunda AKP iktidarının ne yapmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’de sanayisiyle, zanaatkârlarıyla, fabrikalarıyla, yemekleriyle ünlü işçi kenti, sanayi kenti, zanaatkârlar kenti Gaziantep şimdi kara kara düşünüyor. Fabrikalarını devlet desteği olmadan, kendi imkânlarıyla yapan Gaziantep, üzümü, fıstığı, baklavası, yemekleri, biberi, pamuğu, Barak Ovası, İslahiye Ovası, Araban Ovası’yla birbirini tamamlayan, kendi yağında kavrulan bir kent idi. On altı yıllık AKP iktidarında birçok fabrika kapandı, binlerce işçi işinden oldu, ekmeğinden oldu, birçok esnaf kepenk kapattı. Çiftçi ürünleri geçen yılların fiyatlarının altında, maliyet girdileriyse 2 kat olmuş durumda. Mazot, ilaç ve gübre fiyatları uçmuş, zanaatkârlarıyla ünlü Küsget esnafı siftahsız iş yerlerini kapatıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

İRFAN KAPLAN (Devamla) – Acaba on altı yıllık AKP iktidarı Gaziantep için ne yapmayı düşünüyor?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Öçal.

21.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, yetmiş üç yıl önce kurulan Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacıyla çeliştiğine, Türkiye olarak mazlumların yanında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yetmiş üç yıl önce 51 ülkeyle Birleşmiş Milletler kuruldu. Amacı, evrensel barışı, uluslararası güvenliği ve dayanışmayı sağlamaktı. Ancak, gelinen noktaya baktığımızda pek de böyle olmadığını görüyoruz. Bugün Birleşmiş Miletler veto hakkına sahip 5 üyenin çıkarlarına hizmet eden, zulümlere seyirci kalan bir yapıya bürünmüştür. Geçmişte Bosna’da, Ruanda’da, Somali’de; yakın tarihte Myanmar’da, Filistin’de, Suriye’de yapılan katliamlar Birleşmiş Milletlerin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Kınamanın ötesine geçmeyen -hatta teşvik edici açıklamalarla- Birleşmiş Milletler kuruluş amacıyla çelişmektedir. Tüm dünya arkasını dönse bile, Türkiye olarak bizler; diline, dinine, ırkına, rengine bakmadan, mazlumların yanında olmaya devam edecek, zulmün her türlüsüyle mücadele edeceğiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi söz talep eden grup başkan vekillerine yerlerinden ikişer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Yavuz Ağıralioğlu Bey…

AYHAN EREL (Aksaray) – İki dakikaya gelir.

BAŞKAN – Peki.

O zaman Erhan Bey, Sayın Usta…

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, terörün can almaya devam ettiğine, Mardin ve Erzincan’daki şehitlere, kırk üç yıl önce şehit edilen Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’e, Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez’e ve makam şoförü Talip Yener’e, otuz dokuz yıl önce şehit edilen ülkücü Şerafettin Karcı’ya Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Ekim Âşık Veysel’i 124’üncü doğum yıl dönümünde, 25 Ekim Ziya Gökalp’i 94’üncü ölüm yıl dönümünde rahmetle andığına, açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu’na ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maalesef terör can almaya devam ediyor. Dün Dargeçit’te çatışmada, PKK’lı teröristlerle güvenlik güçlerimiz arasında geçen çatışmada 1 askerimiz şehit oldu, 2 askerimiz de yaralandı.

Ayrıca, Erzincan’dan da yine kahreden bir haber geldi; 1 askerimiz şehit, 3 askerimiz de yaralandı.

Ben şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, ayrıca, bundan kırk üç yıl önce, Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil ve Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez Ermeni teröristlerce şehit edilmiştir. Ayrıca yine Paris’te makam şoförü Talip Yener’in şehadeti vardır. Ben bu şehitlerimize de Cebab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca, bundan otuz dokuz yıl önce ülkücü Şerafettin Karcı komünist militanlarca kalbinden vurularak şehit edilmiştir. Bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz.

25 Ekim tarihi -yarın Genel Kurulun olmayacağını varsayarak bugünden bu konuyu da zikretmek istedim- Türk kültürünün iki abide şahsiyetinden birisinin doğum, diğerinin ise vefat tarihi.

Bunlardan birincisi, 25 Ekim 1894 tarihinde hayata gözlerini açan Âşık Veysel’dir. İnsanlık mirasına önemli katkıları olan Âşık Veysel millî kültürümüz açısından da önemli bir yere sahiptir. Veysel’in mısralarında insanlığa giden yolda vatan, millet ve Türklük duyguları yoğun bir şekilde görülmektedir. O, içine doğduğu topluma hayırlı bir evlat olduğu gibi yol gösterici duruma da gelmiştir. “Türk adı bana babamdan mirastır/ Daha bundan başka adı neyleyeyim.” demiştir. Yine bir başka şiirinde “Bilirsem Türklüğün var kıymetini/ Vatanım, milletim bana kâfidir.” diyen büyük ozanımız Türklük gurur ve şuurunun, Türklük aşkının sevdalısıdır. Öyle sanıyorum ki Andımız’ın tartışıldığı şu günlerde büyük ozanımızı anlayarak okumak, onun mısralarıyla kendimizi sıygaya çekmemiz yetecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Diğer bir abide şahsiyetimiz, 25 Ekim 1924 tarihinde büyük mütefekkir, sosyolog, Türkçülük akımının önde gelenlerinden, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “fikir babam” olarak ifade ettiği Ziya Gökalp’in de vefat tarihidir. Kendisi 49 yaşında, gencecik yaşında hayata gözlerini yummuştur ancak geride büyük eserler bırakmıştır.

Ben hem Âşık Veysel’i hem de Ziya Gökalp’i şükranla, minnetle, rahmetle anmak istiyorum.

Sayın Başkan, dün Millî Eğitim Bakanı 2023 Eğitim Vizyonu çalışmasını açıkladı. Tabii, böyle bir çalışmanın yapılması öncelikle takdire şayandır, onu ifade etmek isterim. Ancak, küçük birkaç değerlendirmem olacak.

Öncelikle, tabii, böyle bir vizyon çalışmasının döneminin belki biraz daha uzun olması beklenebilirdi.

İkinci husus: Benim daha önce Meclis konuşmalarım da var, okul öncesi eğitim ile ekonomik kalkınma arasında ciddi bir ilişki olduğunu görüyoruz. Okul öncesi eğitimle ilgili daha iddialı hedeflerin konulmasını bekleriz, bence böyle bir revizyon burada mutlaka gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekilim.

ERHAN USTA (Samsun) – 5 yaş zorunlu bu vizyon çalışmasında, oysa OECD ülkelerinde, 2016 rakamlarını söylüyorum, yüzde 95’tir 5 yaşta okullaşma oranı, Türkiye'de yüzde 70 civarındadır. Türkiye de fena değil aslında baktığımızda. 4 yaş için OECD ortalaması yüzde 84, bizde yüzde 34. Bunun daha iddialı olması yani 5 yaşı değil de 4 yaşı, 3 yaşı hedeflemesi mutlaka gerekmektedir diye düşünüyorum.

Diğer bir husus da sözleşmeli öğretmenlerin sözleşme süresi altı yıldan dört yıla indiriliyor bu vizyon çalışmasında. Böyle bir çalışmada bu belirgin olmayan, karmakarışık bir statü olan bu sözleşmeli öğretmenlik statüsünün tamamen kaldırılması çok daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.

Son olarak da Sayın Bakan Millî Eğitimde 117 bin öğretmen açığı olduğunu beyan ediyor ama atamalarla ilgili bir projeksiyonu bu çalışmada göremiyoruz. Oysa bu, hem şu anda atama bekleyen öğretmenlerimiz açısından hem de öğretmenlik mesleğini tercih edecek çocuklarımız, gençlerimiz açısından son derece önemli bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim. Ben fazla da istismar etmek istemiyorum.

BAŞKAN – Estağfurullah.

ERHAN USTA (Samsun) – Eğitim planlaması diyoruz, eğitim istihdam planlaması diyoruz, gençlerimize hakikaten uzun dönemde vizyon verecek çalışmalar yapmamız lazım. Hangi alanda iş sahibi olabileceklerse o alanların net olarak belli olması lazım. Özellikle devletin açacağı kadroların bu anlamda belirli olması lazım. Bunların açıklanması ve bu yapılan açıklamalara da uyularak bir plan çerçevesinde bu eğitim istihdam planlamasının yapılması son derece yerinde olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bilgen…

23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Âşık Veysel’i saygıyla andığına, millî eğitim politikalarında bir modeli denemenin, sonuçlarını görmenin bile on yıllarla ifade edilebilecek bir periyoda denk gelmesi gerektiğine, insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden durumlarla karşı karşıya olunduğuna ve yargılama süreci kadar idari soruşturma süreçlerinin, Meclisin denetim işlevininin anayasal sistem içerisinde anlam ifade ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, ben de Âşık Veysel’i saygıyla, rahmetle anarak başlamak istiyorum. Anadolu coğrafyasında farklılıklarımızla birlikte yaşamayı, farklı inançları, farklı kültürleri çatıştırmadan ama hepsinin de kendi değerlerini, inançlarını, kimliklerini, kültürlerini koruyarak birbirine saygıyla, hoşgörüyle birlikte yaşamayı kültürüne, müziğine, sözüne yansıtan bir isim; bir kez daha anmak istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığının girişimi şüphesiz yeni bir umut, yeni bir beklenti olarak kamuoyu gündemine girdi ama millî eğitim politikalarıyla ilgili galiba şunda bir netliğe varmak gerekiyor: Millî eğitim politikalarında bir modeli denemenin, test etmenin ve sonuçlarını görmenin bile on yıllarla ifade edilebilecek bir periyoda, bir zaman dilimine denk gelmesi gerekiyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki sadece son on beş, on altı yılda bile defaten model denemesi, model tartışması, model uygulama, test etme girişimiyle karşı karşıya kaldık. Burada tabii ki millî eğitim politikasının genel amaçlarıyla ilgili sorunlar yaşadığımız sonuçları itibarıyla ortada, çok net; yetiştirdiğimiz insan tipi ve bunun toplumsal sonuçları, karşılıkları ortada ama ne olursa olsun yanlış bir modeli bile uzun soluklu uygulamak ve gerçek bir yüzleşmeyi gerçekleştirmek zorundayız ama üç yılda bir, beş yılda bir, her bakan değiştiğinde, hatta bakanın kendi içinde, aynı dönem içerisinde birkaç kez farklı modeli uygulamaya kalkmanın faturası çok ağır çünkü o modelin yanlışlığını bile görmeye süre yetmiyor, güç yetmiyor; bu sefer iki dönem sonra geri başa saran, bir önceki bakanın uygulamasını tekrar deneyen bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Yine kamuoyuna yansıyan, insan sağlığıyla doğrudan ilgili, tuz içerisinde plastik maddelerle ilgili ciddi bir bilgi var, yetkililer de bunu reddetmiyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) – …ama ürünleri en azından markalar itibarıyla açıklamamayı tercih ediyorlar. Daha önce suyla ilgili benzer tartışmalar olmuştu, insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden durumlarla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkmıştı. Şimdi tuzla ilgili bir açıklama yapmamanın evet ticari rekabet açısından anlaşılabilir boyutu var ama tedbir nedir, en azından önleyici nasıl bir müdahale var, bunu bilmek istiyoruz.

Sayın Başkan, çok uzatmayacağım. Bir de dün Ankara’da görülen ve Diyarbakır’da 5 Haziran 2015’te HDP mitinginde seçimden iki gün önce gerçekleşen patlamayla ilgili -hayatını kaybedenler vardı, yüzlerce yaralı vardı- bu dava yine aralık ayına ertelendi. Yani üzerinden geçen üç buçuk yıla rağmen ne ciddi bir idari soruşturma ne etkin bir yargılama süreci var. Elbette ki o patlamayla daha ciddi yüzleşseydik sonrasında belki Suruç, belki gar, belki İstanbul’daki havaalanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) - …patlamaları gibi çok sayıda patlama belki gerçekleşmeyecekti ciddi tedbirler alınsaydı. Bütün bunlar sadece yargı bağımsızlığıyla izah edilebilecek bir durum değil, şüphesiz idari soruşturma süreçleri de, Meclisin denetim işlevini yapması da en az yargılama süreci kadar anayasal sistem içerisinde bir anlam ifade ediyor, en azından vicdani ve toplumsal bir sorumluluk var.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Altay…

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Plan ve Bütçe Komisyonununda Türkiye Varlık Fonu Raporu’nun sunulduğu Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesinde kapalı oturuma geçilmesinin nedenini öğrenmek istediğine, yürütmenin yargı ve yasama üzerindeki vesayetini kaldırmasını talep ettiğine, yargıya talimat vermenin Anayasa suçu olduğuna, Türkiye’de otokrasi güdümlü bir jüristokrasi olduğuna ve bunun Türkiye’nin ayıbı olduğuna, 23 Ekim PTT’nin 178’inci kuruluş yıl dönümünde PTT çalışanlarına kolaylıklar dilediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, an itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonumuzda çalışmalar var malum. Türkiye Varlık Fonu Raporu’nun sunulduğu Başbakanlık tezkeresinin görüşülmesinde kapalı oturum istemiş çoğunluk partisi. Bundan muratları nedir bunu öğrenmek istiyoruz. Ne kaçırılıyor, kimden kaçırılıyor, niye kaçırılıyor bunu bilmek istiyoruz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapalı oturumda görüşeceği işler var, komisyonların da kapalı oturumda görüşeceği işler var ama Türkiye Varlık Fonu Raporu’nun kapalı oturumda görüşülmesi bence bir ayıbın örtülmesiyle ilgilidir, niyet budur diye düşünüyorum, bunu da kamuoyuna beyan etmek istiyorum; bir.

Sayın Başkan, ikincisi, gelenektir, liderlerin, devlet büyüklerinin ulusa sesleniş programları vardır geçmişten beri. Son zamanlarda yeni bir âdet çıktı. Yargıya sesleniş programları yapılıyor Beştepe’de ve her vesileyle Beştepe’ye yargı mensupları toplanıyor, cübbeler ilikleniyor ve yargıya fırça, yargıya şikâyet, yargıya talimatlar yağdırılıyor. Yasama organının bir üyesi olarak, kuvvetler ayrılığı prensibine inanan ve savunan bir insan olarak bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bunu her vesileyle gündemde tutma anlayışımızı sürdüreceğiz. Şunun için sürdüreceğiz: Bir ülkede yargı, kararlarını verirken “Yürütmenin başı nasıl değerlendirir bu kararı, bu karara karşı yürütmenin başı nasıl bir refleks gösterir?” düşüncesiyle karar alır hâle gelmişse bu ülkede artık etin değil tuzun koktuğu noktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın yargıdan elini çekmesini talep ediyorum. Yürütmenin yargı ve yasama üzerindeki vesayet ve basıncını kaldırmasını istiyorum. Hiç kimse yargıya talimat veremez. Bu, bir Anayasa suçudur. Cumhurbaşkanı da olsanız yargıya talimat veremezsiniz, ayar veremezsiniz.

Bugün sabah Sayın Cumhurbaşkanı jüristokrasinin varlığından şikâyet etti. Günaydın! Ama ben aylardır Türkiye’de sabah kalkıyoruz biraz teokrasi, öğlen otokrasi, akşam jüristokrasi var diyenlerdenim. Doğrudur, Tayyip Erdoğan’ın bu tespitine ben de katılıyorum, Türkiye’de otokrasi güdümlü bir jüristokrasi vardır ve bu, Türkiye'nin ayıbıdır.

Sayın Başkan, öte yandan 23/10/1840’ta PTT kuruldu. Büyük Atatürk Nutuk’unda 829 kez telgraf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Toparlayayım Başkanım.

…256 kez telgrafname, 56 kez telgrafhane, 29 kez telefon, 170 kez muhabere, 32 kez telefon hattı kelimesi vurgusu yapmış ve Büyük Nutuk’unda şöyle demiştir: “Zaferi telgrafın telleriyle kazandık.”

Bu vesileyle PTT çalışanlarının tümüne işlerinde kolaylıklar diliyorum. PTT’den emekli olmuş bütün çalışanlara sağlıklı, sıhhatli uzun ömürler diliyorum. PTT çalışanlarından ahirete irtihal edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. PTT cumhuriyetimizin önemli bir kuruluşudur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ağıralioğlu…

25.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Cemal Kaşıkçı hadisesine ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cemal Kaşıkçı hadisesinin devletimizin itibarına zarar verdiği bir safhada birkaç hususu arz edeceğim.

Birincisi şu: Siyaset bu mevzuda kullandığı dille devletin vakarını birleştiremedi. Suud ailesine göstermiş olduğu nezaketi çok makul bulmadığımızı ifade ediyoruz. Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası sırasında Şeref Hüseyin’den gördüğü ile bugün PYD’ye 100 milyon dolar yardım yapan Suud ailesinin yaptığı arasında bir fark yoktur. Her fırsatta siyasi rakipleriyle mücadele ederken cemaziyelevvel hatırlatması yapan Sayın Cumhurbaşkanımızın bu Suudlarla ilgili bir cemaziyelevvel tiradına ihtiyacımız var. Dolayısıyla, bu memlekette bunca ağır istiskale uğramış hâlde bulunurken, efendim, PYD’ye 100 milyon dolar yardım, Sisi darbesine destek, FETÖ’cülere şakşak… Efendim, Filistin meselesindeki hassasiyetimize hürmetle mukabele ediyoruz, Kudüs’ün Yahudilerin elinde istiskale uğramasına tepki gösteriyoruz; Kâbe’nin Amerika’nın tasallutuna uğramışlığına ses çıkarmıyoruz. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanının bu cemaziyelevvel tonlamasında bir konuşmayı bu Suud ailesine yapması gerektiğini söylüyoruz. Bunlardan geleceğini umduğumuz paralar yüzünden itibarımızı ziyan edemeyiz. Türk devlet iradesine, Türk milletinin varlık iradesine saplanmış bir İngiliz hançeridir Şerif Hüseyin’le başlayan süreç. Bu süreç içerisinde bağrımıza saplanmış bu hançerin otel odalarında krallara takdim edilen devlet nişanıyla ödüllendirilmesini devletimizin izzetine ziyan sayıyoruz.

Genel Kurula arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.

Sayın Muş…

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Dargeçit’te şehit olan askere Allah’tan rahmet yaralı olan askere acil şifalar dilediğine, yargıyla ilgili tartışmaların farklı noktalara çekilmesinin bir anlamı olmadığına, Kaşıkçı cinayetinin tüm çıplaklığıyla ortaya konuluncaya kadar üzerine gidileceği gibi geçmiş dönemlerde ya da bu dönemde olabilecek bütün olayların da üzerine gidileceğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Dargeçit’te teröristlerle girilen çatışma sonucunda şehit olan askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun. 1 askerimiz de yaralı, yaralı askerimize de acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, yargıyla ilgili tartışmalar geçmişte de çok defa Türkiye’de yaşanmış tartışmalardır; bugün de benzer tartışmalar dile getiriliyor, benzer tartışmalara şahit oluyoruz. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken nokta şudur: Yargıya kimsenin talimat vermeyeceği doğrudur, kimsenin de zaten yargıya talimat verdiği de yoktur. Yani sanki “Şunu böyle yapacaksınız, bunu böyle yapacaksınız.”mış gibi bir havanın oluşturulmasını doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim. Ama yargının da kendisini âdeta yürütmenin yerine koyup yürütme adına karar vermesinin de doğru olduğunu düşünmüyoruz, bunu da ifade etmemiz gerekir. Yargı tabii ki kararını verecektir, tabii ki uygulamalarını, içtihatlarını oluşturacaktır ama bir taraftan da hükûmet vardır, hükûmetin yapacağı işleri yargı yapmayacaktır. Bugün yaşadığımız tartışma bundan ibarettir. Bunu farklı noktalara çekmenin de bir anlamı bulunmamaktadır.

Keza Kaşıkçı cinayetiyle ilgili de başından itibaren söylediğimiz şudur: Bu olay tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılana kadar hem Hükûmetimiz hem devletimiz tüm imkânlarını seferber etmiştir ve bu iş aydınlanana kadar, sonuna kadar üzerine gidilecektir. Zaten çok ciddi bulgular, emareler elde edilmiştir, olayın üzerine tüm yönleriyle gidilmektedir ve bu olay aydınlatılacaktır. Bu açıdan, meselenin uluslararası boyuta taşınmış olması ve uluslararası boyutta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - …bir çalışmanın da yürüdüğünü görmemiz gerekir. Bu açıdan, Türkiye elinden gelen tüm imkânları seferber ederek Kaşıkçı cinayetinde ya da geçmiş dönemlerde olmuş ya da bu dönemlerde olabilecek olan bütün olayların üzerine sonuna kadar gidecektir. Tüm milletimiz müsterih olsun, tüm milletvekillerimiz müsterih olsun.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentolarıyla dostluk grupları kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/51)

17/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanun'un 4’üncü maddesi uyarınca ekli listede isimleri belirtilen ülke parlamentoları ile TBMM arasında parlamentolar arası dostluk grubu kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                                                                                                                  Binali Yıldırım

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

27’nci Yasama Döneminde Kurulacak Olan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Ülke İsimleri

1) ABD

2) Afganistan

3) Almanya

4) Angola

5) Arjantin

6) Arnavutluk

7) Avustralya

8) Avusturya

9) Azerbaycan

10) Birleşik Arap Emirlikleri

11) Bahreyn

12) Bangladeş

13) Belarus

14) Belçika

15) Benin

16) Birleşik Krallık

17) Brezilya

18) Bolivya

19) Bosna Hersek

20) Botsvana

21) Bulgaristan

22) Burkina Faso

23) Burundi

24) Butan

25) Cezayir

26) Cibuti

27) Çad

28) Çek Cumhuriyeti

29) Çin

30) Danimarka

31) Dominik Cumhuriyeti

32) Ekvator

33) Ekvator Ginesi

34) Endonezya

35) Estonya

36) Etiyopya

37) Fas

38) Fildişi Sahili

39) Filistin

40) Finlandiya

41) Fransa

42) Gabon

43) Gambiya

44) Gana

45) Gine

46) Gine Bissau

47) Guatemala

48) Güney Afrika

49) Güney Kore

50) Gürcistan

51) Hırvatistan

52) Hindistan

53) Irak

54) İran

55) İrlanda

56) İspanya

57) İsveç

58) İsviçre

59) İtalya

60) İzlanda

61) Jamaika

62) Japonya

63) Kabo Verde

64) Kamboçya

65) Kamerun

66) Kanada

67) Karadağ

68) Katar

69) Kazakistan

70) Kenya

71) Kırgızistan

72) KKTC

73) Kolombiya

74) Komorlar Birliği

75) Kongo

76) Kongo Demokratik Cumhuriyeti

77) Kosova

78) Kosta Rika

79) Kuveyt

80) Küba

81) Letonya

82) Liberya

83) Litvanya

84) Lübnan

85) Macaristan

86) Madagaskar

87) Makedonya

88) Malavi

89) Maldivler

90) Mali

91) Malta

92) Malezya

93) Mauritius

94) Meksika

95) Moğolistan

96) Moldova

97) Moritanya

98) Mozambik

99) Namibya

100) Nepal

101) Nijer

102) Nijerya

103) Norveç

104) Oman

105) Orta Afrika Cumhuriyeti

106) Özbekistan

107) Pakistan

108) Panama

109) Paraguay

110) Peru

111) Polonya

112) Portekiz

113) Romanya

114) Rusya

115) Ruanda

116) Sao Tome ve Principe

117) Senegal

118) Sırbistan

119) Sierra Leone

120) Singapur

121) Slovakya

122) Slovenya

123) Somali

124) Sri-Lanka

125) Sudan

126) Suudi Arabistan

127) Seyşeller

128) Şili

129) Tacikistan

130) Tanzanya

131) Togo

132) Tunus

133) Türkmenistan

134) Uganda

135) Ukrayna

136) Uruguay

137) Ürdün

138) Venezuela

139) Vietnam

140) Yemen

141) Yeni Zelanda

142) Zambiya

143) Zimbabve

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi, sorunların çözümü ile açılan yeni kadrolarla işsizliğin önüne geçilerek yeni istihdam olanaklarının yaratılması amacıyla 24/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/340) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/10/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                Yavuz Ağıralioğlu

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi, sorunların çözümüyle açılan yeni kadrolarla işsizliğin önüne geçilerek yeni istihdam olanaklarının yaratılması amacıyla 24/10/2018 tarihinde (371788 gelen evrak numaralı-018 grup numaralı) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 24/10/2018 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Metin Ergun, Muğla Milletvekili konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetleri konusunda İYİ PARTİ Grubunun verdiği öneri üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 8 Eylül 1999 tarihinde 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra emeklilik bekleyen vatandaşlarımız için sıkıntılar başlamıştır. 2001 yılında Anayasa Mahkemesinin aldığı bir kararla bu yasanın emeklilik kriterlerini düzenleyen maddelerinin iptal edilmesine karşın 2002 yılında 4759 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda yapılan değişiklikle 8 Eylül 1999’dan önce çalışma hayatına başlayan vatandaşlarımız için yaş bekleme süreleri yürürlüğe konulmuştur, işin özeti budur. Sizleri konunun teknik detaylarına boğmak ve sözü fazla uzatmak istemiyorum. Kamuoyunda çok tartışıldığı için bu meselede herkesin bir kanaat sahibi olduğu düşüncesindeyim.

Sayın milletvekilleri, bu mesele yani emeklilikte yaşa takılanlar meselesi bir siyasi polemik mevzusu değildir, ben de huzurunuza bir siyasi polemik için gelmedim. Bu bir hak mahrumiyetidir, hakkı gasbedilenlerin hakkının iadesi meselesidir. Hakları vatandaşı oldukları, sınırında nöbetini tutup korudukları, vergi verdikleri devletleri tarafından alınanların meşru bir talebidir. Bu bir mağduriyet meselesidir. Şahsen ben de hiçbir siyasi mülahaza içinde olmaksızın bu mağduriyetin giderilmesi ve bu vatandaşlarımızın haklarını elde etmelerinin gayreti içindeyim. Bu insanlar sadece ve sadece hakları olanı istiyorlar, başka, fazla, ilave hiçbir şey istemiyorlar.

Sayın milletvekilleri, emeklilikte yaşa takılanlar meselesi, kabul etmek gerekir ki artık kanayan bir yara, toplumsal bir sıkıntı hâline gelmiştir. Onun için, görmezden ve duymazdan gelmek mümkün değildir. AK PARTİ Genel Başkanının dediği gibi bu insanlar bir yerlerden türemedi, bunlar insan ve mağdurlar. Mağdur eden de siyaset kurumudur. Dolayısıyla bu problemi düzeltecek olan da siyaset kurumudur. Eğer siyaset kurumu bu haksızlığı ortadan kaldırmazsa asıl o zaman bu yara büyür ve gerçek türemeyi o zaman görürüz.

Devlet, vatandaşını mağdur etmez, hiçbir kanun geriye yürümez, geriye doğru işlemez, kazanılmış haklara dokunulmaz. Devlet bu vatandaşlarımızın haklarını ellerinden almıştır. Bu vatandaşlarımızın devletimizden istedikleri şey, işe başladıkları zaman kazandıkları hakların geri verilmesidir yani işe başladıkları şartlara göre emekli olmak istiyorlar, başka hiçbir şey istemiyorlar. Şunu bütün kamuoyunun bilmesi gerekir ki bu bir erken emeklilik değildir. Bu değişiklikle hiç kimse 38 yaşında emekli olmayacaktır. Zaten mağdur durumda olan vatandaşlarımızın tamamı neredeyse o yaşı geçmiş durumdadır. Milletin temsilcileri olarak bizler, milletimizin mensubu olan bu vatandaşlarımıza emeklerinin karşılığı olan yani aslında kazanmış oldukları fakat siyaset kurumunun ellerinden aldığı yasal haklarını iade edelim. İade edelim ki adalet yerini bulsun.

Değerli milletvekilleri, devletin itibarı çalışanına ve emeklisine sağladığı imkân ölçüsünde artar. Eğer çalışanın, dar gelirlinin, emekçinin ve emeklinin haklarından tasarruf ederseniz işte o zaman devlet itibarsız bir devlet hâline gelir, yoksa sarayınız veya uçan sarayınız yok diye itibarsız bir devlet olmazsınız.

Malumunuz, bir de yasa değişikliğinden faydalanacak vatandaşlarımızın sayısı ve maliyeti konusunda kamuoyunda değişik görüşler var, rakamlar var. İlgili kurumların bir an önce bu rakamları kesin olarak açıklaması gerekir, kafa karışıklığı söz konusu. Buradan da bu kurumlara çağrı yapmış oluyorum.

Maliyet hususuna gelirsek, maliyetlerinin fazla olduğu söylenildi. Eğer maliyet hususunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

METİN ERGUN (Devamla) – Suriyelilerin maliyeti, affedilen vergi borçları, saraylar, makam araçları ve benzeri söylenecek çok şey var da ben söylemeyeyim. Bu hususta sadece diyeceğim şu: Adaletin maliyeti hesaplanmaz. “Emeklilikte yaşa takılanlar konusunda muhalefet meseleyi siyasi kazanç elde etmek için gündeme getiriyor.” diye düşünüyorsanız eğer ey iktidar partisi, içiniz rahat olsun, biz bu meselenin siyasi sonuçlarına bakmadan vatandaşlarımızın derdine derman olmak istiyoruz. Samimiyetle söylüyoruz, bu mağduriyeti ortadan kaldıracak teklifi siz getirin, biz destek olalım.

Bu düzenleme, bu kriterlere uyan çalışanlarımızın yaş aralığından ötürü bir defaya mahsus yapılan bir düzeltme gibi düşünülmemelidir. Bu önerge kabul edilirse söz konusu tarihten önce işe başlayan ve emeklilik bekleyen çalışanlarımızın sayısı ciddi şekilde azalacaktır. Bu önerge yaşa takılan vatandaşlarımızın emekli olduğunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

METİN ERGUN (Devamla) – …genç kardeşlerimize istihdam alanlarında yer açacak ve içinden geçtiğimiz bu süreçte devasa boyutlara ulaşan genç işsizliğin azalmasına da ciddi şekilde katkı sunacaktır.

Konuşmamı tamamlarken tüm milletvekillerimizin meseleye siyasi olarak bakmadan desteğini bekliyor, yüce heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır Sayın Usta.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili konunun Meclis tarafından araştırılmasına ilişkin bir önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.

Şimdi, konu önemli bir konu, toplumun geniş bir kesimini ilgilendiriyor. En son, Hükûmetin açıkladığı rakamlara göre 6,3 milyon kişiyi ilgilendiren bir konu olduğu ifade edildi. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin çözülmesine ilişkin milletimize verdiğimiz bir taahhüdümüz var. Bu, 24 Haziran seçimlerinde de vardı, 1 Kasım beyannamemizde de vardı, ondan önceki 7 Haziran beyannamemizde de var. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu konuyu önemsiyoruz. Arkadaşlarımızın kanun teklifleri var. Bu konunun bir makuliyet içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çözülmesinin önemli olduğunu ifade etmek isterim öncelikle ancak tabii; 6,3 milyon kişiyi ilgilendiriyor Sayın Cumhurbaşkanının açıkladığı rakamlara göre ki bu rakamların daha iyi çalışılması lazım. Belki bu komisyon kurulursa buna da bir vesile olabilir. Ciddi bir maliyet de getiriyor. Dolayısıyla bu devlet hepimizin devleti, bu ülke hepimizin ülkesi. Burada alacağımız kararın, atacağımız adımın hem insanımızın mağduriyetini gidermeye yönelik olması lazım hem de, bir taraftan da ekonomideki sıkıntıları, bütçedeki sıkıntıları görerek bir adım atılmasının en doğru yol olduğunu düşünüyoruz. Burada makulü bulmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu anlamda, bu konu hiçbir şekilde siyasi polemik konusu olmamalı, siyasi istismar konusu olmamalı. Az önce, benden önceki hatip de bu temennileri ifade etti, memnuniyetle karşıladığımı ben de ifade etmek isterim ancak özellikle bazı siyasi partiler Milliyetçi Hareket Partisini bu anlamda güya köşeye sıkıştırma gibi bir noktaya gidiyorlar. Bu yanlıştır arkadaşlar. Yani bu ciddi maliyet getirecek bir konudur bir taraftan, diğer taraftan da büyük ölçüde büyük bir kitleyi ilgilendiren bir konudur. Bunu makuliyet içerisinde, uzlaşı içerisinde çözmemiz lazım. Bu uzlaşının içerisinde bizim beklentimiz ve temennimiz iktidar grubunun da olmasıdır çünkü nihayetinde bütçeyi yönetecek olan Hükûmettir. İktidar grubunun da bu uzlaşının içerisinde olması bu anlamda çok iyi olacaktır.

Tabii, burada şu yanlışa da düşülmemesi lazım: “Efendim, bütçe imkânları iyi değil veya ekonomi sıkıntıda, o zaman bu iş kalsın.” Bu da olmaz. Bu iş kalmaması gereken bir konudur. Bu, çözülmesi gereken bir konudur. İşte, bütçe, aslında bütçe yönetimi önceliklendirme sanatıdır. Dolayısıyla, bütçede eğer bizim lüzumsuz harcamalarımız varsa veya bir kısım artık aciliyetini yitirmiş, geçerliliğini yitirmiş bir kısım harcama programları varsa o harcama programlarının gözden geçirilip tekrar böyle bir önemli konu için toplumda beklenti oluşmuş ve mağduriyet oluşmuş bir konu için de bir alan oluşturma, mali alan oluşturma konusu da Hükûmetin vazifesidir. Hükûmet bunu ivedilikle yapmak durumundadır, bununla ilgili çalışmaların ben bir an evvel yapılmasının bu anlamda çok önemli olduğunu düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

ERHAN USTA (Devamla) – Diğer taraftan, tabii, hiç birimiz şunu elbette söylemiyoruz: Biliyorsunuz 1999 öncesinde 38 yaşında kadınlarda, 40 yaşında erkeklerde emeklilik imkânı vardı. Bunun sürdürülebilir bir şey olmadığı zaten belli. 1999 reformu oldu, ardından 2008 reformu yapıldı. Dolayısıyla, bu yapılan reformlarla emeklilik yaşı yükseltildi. Burada kademeli geçişten kaynaklanan bir sorun var. Şunu açıkça söylemek lazım: Türkiye'de birçok insanın hiç prim yatırmadan, sadece bir borçlanmayla, Ziraat Bankasından aldığı krediyle emekli olduğu bir ortamda yedi bin gün, sekiz bin gün, dokuz bin gün prim yatırmış insanların emekli olmamasını da anlamak mümkün değil. Bu anlamda burada bir makulü bulabiliriz. Ben böyle bir araştırma komisyonu kurulmasının değişik şekillerde faydalı olacağını düşünüyorum. Bir defa bununla ilgili bir etki analizi çalışması yapılmalı. Hükûmet böyle bir çalışmayı henüz ortaya koymuş değil, mutlaka bir etki analizi çalışması gerektiriyor hem kamuya yükü açısından hem istihdam açısından hem de diğer unsurlarla, bütün yönleriyle bir etki analizi mutlaka burada yapılmalı ve bunun diğer sonuçlarıyla yani toplumun bütününde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – …meydana getireceği sonuçları hep birlikte değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

ERHAN USTA (Devamla) – Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşümüz bu şekildedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Necdet İpekyüz, Batman Milletvekili.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli Parlamentonun üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilikte yaşa takılanlar aslında hep gündeme geliyor ve çoğumuzun mail’lerine, WhatsApp hesaplarına mesajlar geliyor, gittiğimiz yerlerde herkes bize bu sorunu dile getiriyor ama Parlamentoya geldiğimizde, oylamaya geldiğimizde bunu bizimle paylaşanları hiç dikkate almıyoruz. Genelde kendi yerlerimize gittiğimizde, bu sorunlar bize getirildiğinde bizim gibi öteden beri bu sorunlara, hakka sahip çıkanlar alnımız açık şekilde bunu savunuyor, dile getiriyoruz ve daha önce de bu konuda önergeler verildi, Parlamentoda birçok basın açıklaması da yapıldı ama nedense bu, hep öteleniyor, hep erteleniyor.

Bakın, emeklilikte yaşa takılanlar, hâlâ sanki bir kısım insanlar erken yaşta emekli olmak istiyor gibi çarpıtılıyor. Bugün “emeklilikte yaşa takılanlar” dediğimizde bir hak gasbından söz ediyoruz. İnsanlar o günkü koşullarda primini yatırmış, o günkü koşullarda gün sayısını doldurmuş ve birileri bunlara demiş ki: “Bundan sonra emekli olamazsınız, yaş haddine takılıyorsunuz.”

Evet, Avrupa’ya göre de çeşitli rakamlar söyleniyor, deniyor ki: “Türkiye’de kadın ömrü 80’e varmakta, erkek ömrü 78’e varmakta.” Bakın, elimde bu oranlar da var Avrupa Birliğiyle ilgili. Türkiye 21’inci sırada, İsveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkeler üst düzeyde. Peki, Türkiye İstatistik Kurumu ne diyor? Daha 2017’nin rakamları: Buraya baktığımızda, en altta sarıyla boyalı rakamlar var. Okuyayım mı o illeri? Mardin, Diyarbakır, Bitlis, Batman; Ağrı, Van, Muş, Şanlıurfa, Şırnak, Hakkâri; 65 yaşa yüzde 40’ı, yüzde 45’i ulaşıyor, bu insanların yarısı 65 yaşa ulaşamıyor. Burada, Türkiye İstatistik Kurumunun verileri. “78 yaş” diyoruz. Tekrar Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre -yani oranın sayın vekilleri buradaysa mutlu olsunlar- Sinop, Kastamonu, Çankırı, Artvin, Giresun ve Tunceli illerinde 65 yaş üzerinde yüzde 19’larda, yüzde 20’nin üstünde daha fazla yaşama oranları var. Ama sanayinin yoğun olduğu yerlerde… Yani şu kısmı çevirdiğimizde hepsi 65 yaşa ulaşamıyor. Bu, Türkiye İstatistik Kurumunun verileri.

Şimdi, arkadaşlar, bir taraftan bunu getiriyoruz, bir taraftan hak etmiş insanları -doğduklarında emekleyerek yürümeye başlayanları siz daha yaşlanmadan- ölüme göndermek istiyorsunuz. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Hak edilen bir şey… Ve devlet, nedense hak etmeyenlere vergi affını çıkarıyor, ceza affını çıkarıyor, yurt dışından para getirmeyi aklıyor, kendisinin normalde tahsil etmesi gerekeni, tahsil etmesi gerekenlere ceza yerine af getiriyor, hak edenlerin hakkını gasbetmeye çalışıyor. Normalde bizim yapmamız gereken hak edenlerin hakkını vermektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Bugün biz baktığımızda, şehir hastanelerinde, otoyollarda, birçok yerde gereksiz, boşu boşuna harcamalar yapılmakta. TELEKOM gibi yolsuzluğu burada reddediyoruz, birçok şeye göz yumuyoruz, hak edenlerin hakkını vermeye nedense yaklaşmıyoruz. Bugün hepimize düşen -annemiz, babamız, kardeşimiz, yakınımız, köylümüz kimse- hak ettiği şeyi gasbetmek değil vermektir. Bu konuda biz öteden beri bunu destekliyoruz, yine desteklemeye devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kani Beko, İzmir Milletvekili.

Süreniz üç dakikadır.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, sayın vekil arkadaşlarım; 1999 yılından bu yana emeklilikte yaşa takılan arkadaşlar -insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek- hak ettikleri maaşı maalesef alamıyorlar. Devletin, emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımızla yapmış olduğu sözleşmenin arkasında durmasını istiyorlar. Yani bir icazet istemiyorlar, diyorlar ki: “Bizim hakkımızı gasbettiniz, gasbettiğiniz hakkımızı geri verin.”

Neydi bu sözleşme? Bu sözleşme aynen şöyle: Devlet 1999 yılı öncesi dedi ki: “Kadınlar yirmi yıl çalışırsa, erkekler yirmi beş yıl çalışırsa, 5 bin prim gününü doldurursanız biz size emekli maaşı bağlayacağız.” Ve devlet sözünde durmadı, Sosyal Güvenlik Kurumu sözünde durmadı, 1999 yılından bu yana bu arkadaşlarımız maalesef çok ama çok mağdur oldular. Şimdi, bu arkadaşlarımız maaş alamadığından dolayı mutlaka çalışmaları gerekiyor, devlet “Siz çok gençsiniz, gidin çalışın.” diyor ama iş yerlerine gittiklerinde de söyledikleri şey “Bugün milyonlarca genç işsiz varken size iş veremeyiz.”

Sevgili arkadaşlarım, değerli kardeşlerim; ben öncelikle Sayın Cumhurbaşkanını çok dikkatli bir şekilde dinledim, Cumhurbaşkanını maalesef yanıltıyorlar. “Emeklilikte yaşa takılanlara bir yılda 750 milyar maaş bağlanır mı?” deyişi bana göre gerçekten doğru değil. Emeklilikte yaşa takılanların aslında yaptırmış olduğu bir araştırma var, bu araştırma aynen şöyle: 700 bin emeklilikte yaşa takılan arkadaşımıza maaş bağlanılsa verilecek olan para bir yılda 10 milyar. Oysa ki bugün AKP’li arkadaşlarımın da zaman zaman ifade ettiği şey -ben kendim de televizyonlarda izlemiştim- Suriyelilere 40 milyar dolar harcadıklarıdır. 40 milyar dolar bugüne geldiğimizde Türk parasıyla 200 milyar yapmaktadır. Dolayısıyla emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımıza bir yılda vereceğimiz para sadece 10 milyar lira. Yani şöyle düşünün: Doğudan batıya, kuzeyden güneye Türkiye’de eserleri yaratan bu güzelim insanların Türkiye’nin her yerinde alın teri vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KANİ BEKO (Devamla) - Bunlar haklarını talep ediyorlar, dolayısıyla bu hakları mutlaka kendilerine vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlarım, değerli kardeşlerim; bu konuyla ilgili önerimi söyleyeyim: Burada biz üç dakikada emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımızın sorunlarını anlatamayız. Emeklilikte yaşa takılanların dosyası burada, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de dosyamız burada. Grup başkan vekillerimiz Komisyonun toplanabilmesi için bir önerge vermişler. Yani grup başkan vekilleri tarafından Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığına verilen bu önerge sonrasında, Komisyon bir araya gelsin, emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımızı oraya davet edelim ve orada gerçekleri konuşalım. Benim önerim bu. Bu konuşulanlar bana göre afaki şeyler.

Sosyal Güvenlik Kurumunun güçlenebilmesi için sizlerin dikkatini bir konuya çekmek istiyorum: Sevgili arkadaşlarım, bizim yaptığımız araştırmalara göre, Türkiye'de üniversite mezunları, askerden gelen gençler, son dönemlerde patronlarla oturup pazarlıklar yapıyorlar. Neyin pazarlığını yapıyorlar biliyor musunuz? Asgari ücret 1.603 lira, emeklilik yaşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

KANİ BEKO (Devamla) – Bitiriyorum, bir dakika…

Ben, bir dakikada çok önemli bir konuyu sizlere arz etmek istiyorum sevgili arkadaşlarım.

Sayın Başkan, bir dakika içerisinde toparlayacağım.

Sevgili milletvekillerim, DİSK Genel Başkanı olduğum dönemlerde, Türkiye'nin birçok yerinde işçi kardeşlerimizi sendika üyesi yapabilmek için yaptığımız alan çalışmalarında nelerle karşılaştık, biliyor musunuz? 2,5 milyona yakın genç kardeşimizin, askerden geldikten sonra, üniversiteyi bitirdikten sonra patronlarla masalara oturarak pazarlık yaptıklarını gördüm. Yani asgari ücret 1.603 lira, emeklilik yaşı 65. “1.603 lirayla biz yaşayamayız. Emeklilik yaşı 65, 65 yaşına kadar biz yaşayamayız.” diyen bu gençler, maalesef, iş güvencesi olmayan, sigortası olmayan iş yerlerinde, riskli ve tehlikeli iş yerlerinde çalışıyorlar.

Gelin, hep beraber, yüzde 35’in üzerindeki kayıt dışılığı eğer önlemek istiyorsak birinci derecede bu gençlerle buluşalım, bu gençleri acımasız, vahşi kapitalizmin elinden kurtaralım, onları da sigortalı yapalım, devlete vergimizi verelim ve onları da sendikalı yapalım diyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle ben de yaşa takılan biriyim, onu özellikle söylemek istedim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Önergeyi destekliyorsun o zaman.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Senin için de getirdik.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Aslında burada bu konuşmayı yaparken kimseyi suçlamak niyetinde değilim ama bir tespit yapmak durumundayız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ramazan Bey, “evet” diyecek misiniz?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Aktüeryal denge var. Aktüeryal denge bozuldu. Peki, bu aktüeryal denge nasıl bozuldu?

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Saray bozdu, saray.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Paranız mı bitti? İşine gelince “Para yok.”, uçağa gelince var.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Netice itibarıyla “sosyal güvenlik şemsiyesi” adı altında aktif sigortalıların ödemiş oldukları primleri biz emekli maaşı olarak ödüyoruz. Bu, aktüeryal dengenin kısaca özetidir.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Emeklinin parasını siz yediniz, siz!

RAMAZAN CAN (Devamla) – 1987 yılında rahmetli Turgut Özal aktüeryal dengenin bozulduğundan bahisle “Bunlar SSK’yi batıracaklar.” diye erken yaşta emekliliği, 3395 sayılı Yasa ile prim ödeme süresi ve sigortalı süresinin yanına üçüncü şart olarak yaşı getirmiştir. 3395 sayılı Yasa’da kadınlar 55, erkekler 60 olarak belirlenmiş. Tabii, o dönem itibarıyla, 1991 seçimlerine giderken muhalefet partileri rahmetli Özal’ı “Mezarda emeklilik getiriyor.” diye suçlamış…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Doğru ama, mezarda emeklilik getirdiği doğru.

RAMAZAN CAN (Devamla) – …ve bu yaklaşımla 1991 seçimlerinden sonra 1992 yılında 3774 sayılı Yasa’yı çıkarmalarıyla bozulmuş aktüeryal denge tamamen bozulmuştur.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ramazan, sen hayra konuşmazsın hayra. Hiç hayır için konuşmazsın Ramazan.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar bu kardeşiniz -Makine Kimyada, Çırak Okulunda- 1984 yılında 14 yaşında Makine Kimyaya işçi olarak girmiş bir kardeşiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 14 yaşındayken yirmi beş yıl eklediğimizde 39 yaşında emekli olmam lazım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 14 yaşında çalışması yasak kardeşim ya, kimi aldatıyorsun? 14’ünde çalışma yasak. Allah, Allah, 14 yaşında diyor ya!

RAMAZAN CAN (Devamla) – 1992 yılında Demirel Hükûmeti kamu iktisadi teşebbüslerinin resen emeklilik…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Tayyip Bey kaç yaşında emekli oldu acaba?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 18 yaşını doldurmadan nasıl işe girdin? Çıraklık sayılmıyor yaşlılık sigortasına. Çıraklık da sayılmaz, stajyerlik de sayılmaz. Doğru bilgi ver.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Yani 38 yaşında yirmi beş yılı dolduran herkesi resen emekliye sevk etti. Hatta Makine Kimyanın önüne güvenlik güçleri geldi. O dönem itibarıyla 38 yaşındaki ağabeylerimizi göz yaşlarıyla uğurladık. Emekli olmak istemiyorlardı, 38 yaşında resen emekliye sevk edildiler. Peki, ne oldu? Aktüeryal denge tamamen bozuldu.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Kimse 38 yaşında emekli olmak istemiyor. Yalan söylüyorsunuz!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Netice olarak bu aktüeryal dengenin bozulmuş olduğundan bahisle…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Halk seni izliyor, doğru konuş!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ramazan Can, hayra konuştuğun hiç olmadı şimdiye kadar.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Meclise doğru bilgi vermiyor, “14 yaşında sigortalı oldum.” diyor. 18 yaşını doldurmadan kim sigortalı oluyor bu ülkede?

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ben şahsen buradan bir milletvekiline “Sessiz ol.” demeyi kendi adıma ayıp görüyorum. Lütfen hatibi dinleyelim değerli milletvekilleri.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, hatip emekli mi, değil mi, onu da bilelim.

RAMAZAN CAN (Devamla) – 3309 sayılı Çıraklık Yasası çıkmadan evvel 14 yaşında sigortalılara yaşlılık, analık, kaza primi kesiliyordu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Onu da bozdunuz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Eğer öğrenmediysen öğretirim, ben ilgili kanun mevzuatını size aktarabilirim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ben de sana çok öğretirim, o EYT konusunda sana ders veririm, ders; sana öğretmenlik yaparım bu konuda. Yazık bu insanlara. Suriyeliye bulduğunuz parayı niye bunlara bulmuyorsunuz?

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkanım, sistem açık verdiğinden bahisle 1999 yılında Anavatan-DSP Hükûmeti döneminde kademeli yaş getiren 4447 sayılı Yasa çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından bu yasanın kademeli yaş kısmı iptal edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmış, 23/5/2002 tarihli 4759 sayılı Yasa’yı çıkarmış ve Anayasa Mahkemesinin bozma gerekçesini yerine getirerek. Burada ne olmuş? Burada da erkekler 60, kadın 58… Peki, kademeli sistemde 8/9/1999’dan önce girenler 44-60 aralığında belirlenmiştir. Dolayısıyla 2008 yılında çıkan yasayla da birlikte emeklilik yaşı 65 olarak belirlenmiştir. 1990 yıllarında resen 38 yaşında emeklilikle birlikte aktüeryal denge bozulmuştur dedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Dengeyi saray bozdu, saray!

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her yıl bütçeden 80 ila 100 milyar lira arasında bir para sosyal güvenliğe transfer edilmekte; yatırıma ayrılan paranın 2 katı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Emeklinin parasını siz yediniz, siz!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Televizyonda herkes sizi izliyor, iyi alkışlayın, iyi alkışlayın.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Başkanım, sözümü kestiler.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Emekçilere gelince mi paranız bitiyor? Başka yere gelince buluyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu memleket bizim, bu devlet bizim, bu imkânlar bizim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Adam parasını ödemiş, primini ödemiş, hakkını istiyor, hakkını, hakkını! Hakkını vermiyorsunuz, hakkını gasbediyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – İmkânlarımız var oldukça millete vermeye devam edeceğiz ancak şu an itibarıyla 1,6 çalışan 1 emekliye bakıyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yandaşa var, danışmana var, saraya var; fakire fukaraya yok!

BAŞKAN – Sayın Altay…

Değerli milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri; ben buradan herhangi bir milletvekiline “sessiz kalın” demeye vallahi utanırım. Müsaade edin, hatip düşüncelerini dile getirsin değerli milletvekilleri.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hatip doğru söylemiyor ki Sayın Başkan, ne yapalım?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 1 emekliye 2,4 çalışan varken 2000 yılının başında; 2017 yılında 1 emekliye 1,63 çalışan var. Peki, normal olması gereken ne? 1 emekliye 4 çalışan olması lazım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 125 bin tane makam arabasına var, fakire fukaraya yok!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, makam aracınızın şoförüne kadro vermediniz, Audi’yi süren şoförün bile kadrosunu vermediniz; ne anlatıyorsunuz?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Temel olarak sigorta sisteminde aktif prim ödeyenlerden alınmış olan primlerle emeklilerin maaşı ödeniyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Uçağa, kata, yata, saraya var; işçiye yok, yok!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bugün Türkiye’de emekli, dul, yetim 12,4 milyon kişi emekli maaşı alıyor. Peki, çalışan ne kadar? 24 milyon. Bizim bu çalışanları artırmamız lazım.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kayıt dışını kayıt içine alın, kayıt dışını! Kayıt dışını da söyle, ne kadar kayıt dışı var?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Çok değerli hemşehrilerim, emekliler…

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Toparla yahu toparla, epey…

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkanım, AK PARTİ Hükûmetinin emeklilere yaptığı ortadadır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yandaşa var, emekçiye yok.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunun hesabı sorulur senden.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Millî kaynaklar el verdiği ölçüde emeklilerimize ve gençlerimize…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ya yazık! Yazık ya! Yazık!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Mikrofon kapanınca alkış alan ilk hatip sensin.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

RAMAZAN CAN (Devamla) – 2001 yılında emekli olurken… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar ve gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Değerli milletvekilleri, kâtip üyeler arasında ihtilaf söz konusu. Oylamayı elektronik cihazla tekrarlayacağız.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Öneri kabul edilmiştir. (CHP, HDP, MHP, İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm ve arkadaşları tarafından, üçüncü havalimanında yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 3 Ekim 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/10/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Fatma Kurtulan

                                                                                                                                         Mersin

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

3 Ekim 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm ve arkadaşları tarafından verilen 518 sıra numaralı, üçüncü havalimanında yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 24/10/2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Ali Kenanoğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda “üçüncü havalimanı” olarak bilinen, ikinci havalimanı yerine yapılan yeni havalimanı inşaatı 1 Mayıs 2015’te başlamıştır ve şantiye sahasında 31 bin işçinin çalıştığı beyan edilmektedir. İşçiler, üç yıldır buradaki çalışma koşullarının eksikliğini çeşitli vesilelerle kamuoyuna duyurmakta, feryatlarını anlatmaya çalışmaktadırlar. Daha fazla artı değer üretmek adına, üçüncü havalimanındaki şirketler ucuz ve aynı zamanda güvencesiz iş gücü kullanmaktadır. Alanda çalışanlar çoğunlukla -Kürt, Suriyeli, Vietnamlı, Azerbaycanlı gibi- ülke dışından, birçok ülkeden gelen yurttaşlardan ya da yabancı işçilerden oluşmaktadır.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Yeni bir vatandaşlık tanımı mı üretiyorsunuz?

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Neoliberal kapitalizmin pazar mantığıyla doğru orantılı olarak çoğunlukla kayıt dışı bir şekilde işçi çalıştırılmaktadır. 12 Eylül Cuma günü meydana gelen servis kazası sonucu 17 işçi yaralanmış ve akabinde de 14 Eylül günü işçiler direnişe başlamıştır. İşçilerin direnişi sonrasında, direnişi sonlandırmak için şirket sahipleri, öncelikle, taleplerinin kabul edileceği yönündeki bir beyanı ortaya atmış ve akabinde de bu yöndeki bir duyuruya rağmen bütün şantiye sahasına bu direniş yayılmıştır.

Peki, işçiler ne istiyorlar? Bunların talepleri ne? Bunun kamuoyunda çokça duyulduğunu zannetmiyoruz. Çünkü malum, tekelleştirilen medya, kamuoyunda “havuz medyası” diye bilinen ve bugün medyanın büyük bir çoğunluğunu oluşturan medya tarafından işçilerin talepleri sunulmamakta, bunlar haber yaptırılmamakta, yapılmamaktadır. O yüzden, buradan işçilerin taleplerini sizlere ve Türkiye kamuoyuna haykırmak istiyoruz. İşçiler şunu söylüyorlar, el yazısıyla yazdıkları kâğıttaki talepler şunlar:

“1) Eyleme katılan işçiler işten atılmayacak.” Bu eylem hem anayasal anlamda hem de bütün hak, hukuk, kanunlar nezdinde meşru bir eylemdir çünkü talepte bulunuyorlar.

“2) Habersiz şekilde işten atılanlar işe iade edilecek. Haber vermeden işten atılanlar iade edilecek.

3) Servis sorunu yani işe ulaşım, servis sorunu çözülecek.

4) Yatakhane, lavabo, banyo temizlikleri düzenli olarak yapılacak, tahtakurusu sorunu çözülecek.

5) Revir personelinin işçilerle ilgilenmesi, gerekli sağlık malzemelerinin temin edilmesi sağlanacak, işçilere dönük aşağılayıcı muamele engellenecek.

6) Maaşlarının tamamı hesaba yatırılacak, elden maaş ödemesi yapılmayacak. Geçmişe dönük ödenmeyen ücretler de ödenecek.

7) İşçi ve formenler aynı yemekhanede yemek yiyecek.

8) Sorunlara sebep olan İGA şirket yetkilileri görevden alınacak.

9) Talepler –bu talepler- basın karşısında okunacak.

10) İş cinayetleri çözülecek.

11) Altı aydır maaşları yatırılmayan işçilerin ödemelerinin yapılması sağlanacak.

12) Bayram ikramiyesi verilmesi sağlanacak.

13) Azerbaycanlı işçilerin bulunduğu ekibin başı Selim Öztürk’ün yarattığı mağduriyet dolayısıyla işten atılması gerçekleştirilecek. Bunu talep ediyorlar.

14) İşçilere kıyafet verilecek.

15) Serviste geçen sürenin mesai kapsamına alınması.” talep ediliyor. Yani işçiler bu 15 maddeyi talep ediyorlar.

Baktığınız zaman, bu 15 madde, aslında yerine getirilmemesi suç olan şeylerdir. İş Kanunu gereğince de ülkelerin yasaları, anayasası gereğince de bütün bunların hepsi bir ihbardır aynı zamanda. Bunların araştırılması, öncelikle müfettişlerin hemen bu ihbar üzerine gidip bu konuda çalışma yapması gerekirdi. Oysa ne yapıldı? Bütün bunlar yapılmadı. Hatta hatta, şirket yetkilisi dedi ki: “İşçiler haklıydı.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Peki, akabinde ne yapıldı? Akabinde, hemen işçilerin o gece koğuşlarına girildi, 2 binden fazla işçi soruşturmaya tabi tutuldu ve 543 işçi gözaltına alındı ve daha sonra da sayısı 35’i bulan işçi tutuklandı. Yani bütün bunları talep eden, bunlardan kaynaklı olarak hak mahrumiyeti yaşayan işçilerin akıbeti bu oldu. İşin garibi, ilginç tarafı, şirket yetkilisi dahi bu işçilerin haklı olduğunu kabul ediyor. Buna rağmen, şu anda hâlâ tutuklu işçiler serbest bırakılmamış durumda, birçoğu hâlâ tutukludur.

Arkadaşlar, bundan birkaç gün önce şöyle bir şey daha oldu: 1 işçinin, tesadüfen, rögarda temizlik yapılırken ölü bedenine rastlandı ve bu da şunu gösteriyor ki açıklanan resmî rakamlar doğru değil ölümlerle ilgili çünkü kayıt dışı çalışan çok fazla yabancı uyruklu işçi var ve bunların ölümleri hiçbir şekilde bilinemiyor. Bakın, bu işçinin şu anda akıbeti bilinmiyor; kimdi, ne zaman öldü, neden öldü, bununla ilgili bir bilgi yok ve kamuoyuna açıklama yapılmıyor bununla ilgili. Dolayısıyla bu konunun araştırılmasını talep ediyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Memet Bülent Karataş, İstanbul Milletvekili.

Süreniz üç dakikadır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEMET BÜLENT KARATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, ilk önce yeni görevinizde başarılar dilerim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üçüncü havaalanı hakkında Meclis araştırması açılması önergesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sadece İstanbul’un değil, tüm Avrupa’nın en büyük yatırımlarından biri olan, Avrupa Yakası’nda, Karadeniz’e kıyısı olan Akpınar ve Tayakadın köyleri arasında konumlanan üçüncü havaalanı projesi tamamlandığında toplamda 76,5 kilometrekarelik bir alanı kaplayacak. Terkos Gölü’nün yakınında Çatalca-Göktürk-Arnavutköy kavşağında yer alan üçüncü havaalanı, İstanbul’un merkezi olarak kabul edilen Taksim’e sadece on beş dakika sürüş mesafesinde bulunuyor. 29 Ekimde açılacak olan İstanbul üçüncü havaalanının inşası tamamlandığında yılda yaklaşık 90 milyon yolcu taşıma kapasitesine sahip olacağı söylenen dünyanın sayılı ilk üç havaalanından bir tanesi olacaktır. Aynı zamanda dünyanın sıfırdan yapılan en büyük havaalanı olma unvanını taşımaktadır. 2023 yılında 150 milyon yolcu taşıma kapasitesine ulaşılması hedeflenmiştir. Günde 3.500 uçağa hizmet verecek şekilde planlanan üçüncü havaalanı aynı anda 454 uçağı da park alanında barındırabilecektir. Burada önemli miktarda yolcu garantisi verildiğini biliyoruz. Garantiler nedeniyle kamunun üzerine önemli bir yük gelmemesi konusunda her türlü tedbir alınmalıdır. Osman Gazi Köprüsü’nde kötü bir tecrübe yaşadık, bu konudaki endişemizi de paylaşmak isterim.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak işçi barışı, işçi hukuku, işçinin alın terinin kurumadan verilmesi hususundaki görüşümüz nettir. Ancak işçiler üzerinden ideolojik siyaset yapılması, işçilerin sınıflandırılıp mezhep ve etnik yapılara dönüştürülerek işçilerin bu hususlar üzerinden sömürülmesi ve kullanılmaya çalışılması kabul edilebilir değildir. İnşaat sektörünün her alanında, meydana gelmesini istemediğimiz ancak gerçekleşebilen iş kazalarının meydana gelmemesi için en azami önlemlerin alınması ve gayretin gösterilmesi gerekmektedir çünkü insan hayatı her şeyin üstündedir.

Bu vesileyle sizlere teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu bir daha saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karataş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Şeker, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Temeli atıldığı günden beri üçüncü havalimanı doğaya verdiği zararla, Kuzey Ormanları’nda katledilen ağaçlarıyla hep gündem oldu. Yandaşları zengin etmek için yaptığınız daha önceki Kütahya Zafer Havalimanı’nda 100 yolcu bekliyordunuz, 4 yolcu geldi. Burada da garantili soygun projesiyle bu taahhüt ettiğiniz yolcuların ödenmeyen paralarını yine bu millet ödeyecek. AKP’nin cumhuriyetle olan hesaplaşmasının iz düşümü olan üçüncü havalimanının açılışını 29 Ekim 2018 tarihine yetiştirme kaygısı inşaat çalışmalarını günden güne insafsızlaştırmakta, insanlık dışı çalışma koşulları altında o işçiler bir bir katledilmekte.

Bundan üç yıl önce Mecliste bir araştırma önergesi verdik, o gün “Bu ölen işçiler niye katlediliyor? Önlem alın, daha çok işçi ölmesin.” dedik ama umursamadınız. Soru önergesi verdik “Gerekli tedbirleri alıyoruz.” dediniz ama almadığınız ortaya çıktı. Bugüne kadar en az 38 işçi üçüncü havalimanı inşaatında iş cinayetlerinde katledildi. Orada yükselen sadece üçüncü havalimanı inşaatı değil, o 38 işçinin mezarı da beraberinde yükseldi. Bir ülkede büyük projeler yapmak değil önemli olan, o büyük projeleri yaparken bir kişinin bile burnunun kanayıp kanamadığıdır. Siz o zaman ileri bir ülke olup olmadığınızı ispatlamış olursunuz. İşçiler “İnsanca çalışma koşulları istiyoruz, insanca yemek istiyoruz, tahtakuruları kanımızı emmesin diyoruz.” dediler ve havalimanının CEO’su da “İşçiler haklıydı.” dedi. Ama Türkiye’de AKP iktidarında haklının güçlü olduğu değil, güçlünün zorba olduğu ve haklıyı ezdiği bir dönem olduğu için o haklı talepleri dile getiren işçiler bugün Silivri zindanlarında, orada hapiste tutuluyor. O işçiler madem haklı da niye onları hâlâ içeride tutmaya devam ediyorsunuz? Maalesef AKP bu zorba tutumunu devam ettiriyor.

İşçilerin canını almaya devam etmesin diye tedbir alın diyoruz. 29 Ekime yetiştireceğiz diye insanları öldürmeyin diyoruz. On altı saat molasız insanları çalıştırırsanız orada insanlar rögara düşer. Orada şu rögara düşen işçi hayatını kaybetti. Eğer siz orada insanları koştura koştura, uykusuz ve aç, oradan oraya saatlerce servis bekletirseniz bu rögara da düşer, burada da katledilir. Nasıl Torunlar’da iş cinayeti işlediniz, 10 işçiyi asansör kulesinde öldürdüyseniz yüksek kâr hırsınız burada da işçileri öldürüyor. Toplama kampı koşullarında çalıştırdığınız o işçiler maalesef bir bir canlarını kaybediyor.

Onun için, bunu araştıralım, yeni katliamlarda, işçi katliamlarında sizin de payınız olmasın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ahmet Arslan, Kars Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de HDP’nin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu konu çok gündeme getiriliyor değerli arkadaşlar ve gündeme getirilirken de genelde sapla saman birbirine karıştırılıyor; bunu özellikle vurgulamak isterim. Burada bu kürsüde, bu projenin yatırım bedeli 10 milyar 240 milyon avro iken “Niye 26 milyar değil?” diye bir eleştiri geldi mesela, ona cevap verdik. Dedik ki: “10 milyar 247 milyon avro yatırım bedeli var ancak 26 milyar yirmi beş yıl boyunca alacağımız kira bedeli var.” Mesela yine bu kürsüden dendi ki: “Efendim garanti vererek birilerine peşkeş çekiyorsunuz.” (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz cevap vereyim ama oradan laf atmakla bir şey yapacağınızı zannediyorsanız kusura bakmayın. Niye kusura bakmayın söyleyeyim. Dendi ki: “Efendim garanti veriliyor. Garanti verilerek birilerine peşkeş çekiliyor.”

Değerli arkadaşlar, garanti verildiği doğrudur Zafer Havalimanı gibi havalimanlarında. Garantiden kaynaklı ülke olarak ödediğimiz para 47 milyon avrodur. (CHP sıralarından gürültüler) Ancak kazandığımız garanti üstü para 460 milyon avrodur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) 47 vermişsiniz, 460 almışsınız. Yılda 35 milyon yolcu taşınırken 220 milyon yolcu taşınıyor.

İşçilerle ilgili konuya gelince de… (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, ulusal ve uluslararası mevzuat gereği o havalimanında bulunması gereken iş sağlığı ve güvenliği uzmanı 181 kişi.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Şov yaptınız…

AHMET ARSLAN (Devamla) - Mevzuat gereği olması gereken kaç kişi var? 459’u… Şov yapanlara cevap veriyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, şov yapanlara cevap veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ölüm şov değil. Millet ölüyor orada, şov mu bu ya!

AHMET ARSLAN (Devamla) - Benim cevabım şov değil, benim cevabım gerçekler, bu ülkenin gerçekleri, bu ülkenin değişimi.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Bu işçiler niye ölüyor? Bu şov mu şimdi yani?

AHMET ARSLAN (Devamla) - 181 kişi yerine 459 iş sağlığı ve güvenliği uzmanı var.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Uzmanlar ölümü engelleyebiliyor mu? Uzmanın olması yeterli mi?

AHMET ARSLAN (Devamla) - Toplam 783 kişi sadece bu konuyla uğraşıyor.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Çorlu tren kazası! Osman Gazi Köprüsü!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Sürekli, sürekli, 4 iş müfettişi sürekli havalimanında, iş müfettişleri ne isterse bunun gereği yapılıyor.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Evet, Savronik! Savronik!

AHMET ARSLAN (Devamla) – 21 ayrı konu başlığında 350 bin kişiye iş güvenliği ve iş sağlığı eğitimi verilmiş.

Deniyor ki: “Yeterli sağlık hizmeti verilmiyor.”

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Çorlu tren kazasında…

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli Başkanım, çok sataşıldı, çok konuşuldu, müsaadenizle ilave bir dakika daha arz ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Toparlamak adına.

Deniyor ki: “Sağlık hizmeti verilmiyor.” Değerli arkadaşlar, 7/24 saat çalışan tam teşekküllü bir hastane var.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Hangi hastane, ne hastanesi?

AHMET ARSLAN (Devamla) – Sağlık merkezi var, 9 adet revir var, 6 tane tam teşekküllü acil müdahale ambulansı var.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Savronik!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Toplam 188 sağlık personeli çalışıyor.

Ve yemekhane konusu: 109 tane yemekhane var, tam 10 bin metrekare kapalı alanı olan…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Anlat, anlat!

AHMET ARSLAN (Devamla) – …ve 1.030 kişinin çalıştığı, yemek hizmetinde çalıştığı bir havalimanından bahsediyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Evet, Çorlu tren kazası… 25 vatandaşımızı kaybettik Çorlu tren kazasında.

AHMET ARSLAN (Devamla) – 671 temizlik elemanı var. Elbette ki işçilerin bütün talepleri baş göz üste. Bu kadar büyük bir havalimanını çalıştırıyorsanız, kredi alıyorsanız, kredi ödemesini belgelerle yapıyorsanız elbette ki bütün ödemeleriniz kayıt içi olmalı, zaten böyle yapılıyor ve bütün işçilerin talepleri baş göz üste ancak provokasyon için oraya gelip havalimanında çalışmayan, cam kıran, tüp boşaltan, yangın yerine çeviren, tutuklanmış… Ona da kararı savcı verecek, ben vermeyeceğim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ARSLAN (Devamla) – Dünyanın en büyük havalimanı milletimize, ülkemize hayırlı, uğurlu olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Efendim, söz istiyorum Başkanım, itirazımız var çünkü yanıltıyor. Zafer Havalimanı’nı…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Oyladıktan sonra söz vereyim size.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Zafer Havalimanı’yla ilgili söz hakkı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – İşleme başladım değerli milletvekilleri, işlemden sonra cevap vereyim ben size.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ama uygun değil Sayın Başkan, ben ayaktayım, burada bekliyorum.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sataşma var, yanıltıyor, Meclisi yanıltıyor Sayın Başkan!

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, kamuoyunu yanıltıyor! Zafer Havalimanı’yla ilgili olarak verilen yolcu garantisi iç hatlar için 2 milyon 395 bin ve uçan yolcu sayısı iç hatlarda 124 bin.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sesiniz gelmiyor, biraz daha bağırın(!)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Dış hatlar için verilen yolcu garantisi 1 milyon, uçan yolcu 45 bin. Ve bugüne kadar Hazine bu garanti için 20 milyon euro ödemiştir. Bundan daha büyük bir soygun olur mu bu ülkede? (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Bundan daha büyük bir soygun olabilir mi? Bu garanti için 20 milyon euro ödenmiş bu ülkede!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sesiniz gelmiyor, biraz daha bağırın(!)

BAŞKAN – Devam ediyoruz biz.

Özkan Bey, buyurun.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, önceki Ulaştırma…

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim ben, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; önceki dönem Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan gerçekten kamuoyunu yanıltmakla ilgili, açık ve net, yanlış kelimeler kullandı ve de yanlış bilgiler verdi; burada Zafer Havalimanı’nın ne kadar zarar ettiğini açıklamadı. Bunun yanlış olduğunu, kâr ettiğini söylüyor. Aynı şekilde, bizim “Deli Dumrul köprüsü” diye andığımız Osman Gazi Köprüsü’ne günde 40 bin geçiş garantisi veriliyor. 35 dolar artı KDV’den geçişin şu anda 150 TL olduğunu ancak geçiş sayısının 18 binde kaldığını bütün kamuoyu biliyor. Onun için, Sayın Ulaştırma eski Bakanı Ahmet Arslan, lütfen, bu milletin ödediği vergilerin yapmış olduğunuz yanlış sözleşmeler yüzünden peşkeş çekilmesinden bir an önce vazgeçin diyorum. Vermiş olduğunuz yanlış bilgilerden dolayı da sizi tenzih ediyorum ve de sizi tekrar kürsüye davet edip bunu düzeltmenizi rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET ARSLAN (Kars) – Değerli Başkanım…

BAŞKAN – Bir dakika…

Sayın Tanal, neydi söz talebiniz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, ben Düzce ilimizden sorumluyum. Düzce’de bir şehidimiz vardı, o anlamda mümkün mü acaba?

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, Adana’dan da bir şehidimiz var.

BAŞKAN – Diğer Düzce milletvekillerine de birer dakika söz vereceğim.

Biz de şehidimize rahmet diliyoruz, başımız sağ olsun.

Buyurun.

28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Erzincan ili İliç ilçesinde şehit olan Düzceli Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Erzincan ilimizin İliç ilçesinde resmî plakalı kamyonetin şarampole uçması sonucu meydana gelen kazada Düzceli Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba şehit olmuştur. Düzceli şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesinin acısını paylaşıyorum, ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum. Selam ve saygılarımı iletiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

29.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Gercüş’te PKK’lı teröristlerce şehit edilen askerlere ve şehitlerden Adana ili Yüreğir ilçesi 19 Mayıs Mahallesi’nden Mahmut Özçakır’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugün milletimizin yüreklerini dağlayan hazin bir olay… Gercüş’te PKK’lı teröristlerce önceden yola döşenen el yapımı patlayıcının zırhlı aracın geçişi sırasında infilak etmesi sonucu 8 askerimiz şehit oldu. Şehitlerimizden Mahmut Özçakır, Adana ili Yüreğir ilçemizin 19 Mayıs Mahallesi’nden. Tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Adanalı hemşehrilerimizin ve milletimizin başı sağ olsun.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, direkt ismim zikredilerek hem sataşmada…

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz vereyim, buyurun.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sataşmada bulundu efendim, sataşmadan söz istiyorum. Müsaadenizle, kürsüden, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süreniz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın yaptığı açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET ARSLAN (Kars) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyoruz.

Biz AK PARTİ’yiz. Biz AK PARTİ adına sorumluluk alanlarız. Biz vatandaşımızı bugüne kadar yanıltmadık, yalan söylemedik, bugünden sonra da söylemeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlarım, müsaadenizle, ancak birileri beni dinlemediği için “Sap ile samanı karıştırıyor.” dedim, tekrarlıyorum.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – İthal ettiğiniz samanı, ithal ettiğiniz…

AHMET ARSLAN (Devamla) - Bu ülkede havalimanlarıyla ilgili garanti verilmiştir, doğrudur. Bu ülkede zarar eden havalimanı olmuştur ancak sistemin tamamına bakarsınız. Tamamında ne elde ettiniz? 47 milyon avro garanti sağlanmadığı için para ödemişiz ancak tamamında garanti üstü gelirimiz 460 milyon avrodur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Az önce de söyledim, şimdi de söylüyorum: Üçüncü havalimanında on iki yıl boyunca verdiğimiz bir garanti var. Arkadaşlar, üçüncü havalimanından hiç yolcu uçmazsa, öyle kabul edin…

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – 29 Ekimde 5 uçak kaldıracaksınız.

AHMET ARSLAN (Devamla) - …dünya uçacağını biliyor, bildiği için kıskanıyor, kıskandığı için de olmasın istiyor ama kabul edin ki hiç yolcu uçmadı, hiç yolcu uçmasa dahi yolcu garantisinden dolayı vereceğimiz para 300 milyon avro…

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Babanızın mı parası?

AHMET ARSLAN (Devamla) - …ancak her sene alacağımız para 886 milyon avro kira bedeli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç yolcu uçmazsa 586 milyon avro kira bedelinden fark alacağız.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kira bedelini millet ödeyecek.

AHMET ARSLAN (Devamla) - On iki yıl boyunca yolcu garantisi var, yirmi beş yıl boyunca para alacağız ve yirmi beş yıl boyunca 26 milyar avro KDV dâhil para alacağız.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Ölen işçilerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?

AHMET ARSLAN (Devamla) – İşte, böyle yaptığımız için bu ülke büyüyor, böyle yaptığımız için bu ülkenin havacılığı büyüyor.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vekilim, bir şey söylediniz, ne için?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Zafer Havalimanı’yla ilgili…

BAŞKAN – Havalimanıyla ilgili…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, Zafer Havalimanı’yla ilgili.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sataşma yok, açıklama var Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi zaten bir sataşma oldu mu Sayın Vekilim?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Var.

BAŞKAN – Ne mesela?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkanım, var. Neden? Ulaştırma eski Bakanı Sayın Ahmet Arslan havalimanlarıyla ilgili bir garanti verilmediğinden bahsetti. Zafer Havalimanı’na garanti verilmediğini söyledi, yanlış bilgi verdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Verildi.” dedi Sayın Başkan.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – “Verildi.” diyor ya.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Artı “Sapla samanı karıştırdı.” deyip bize de sataşmada bulundu.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bölgemiz olduğu için, Zafer Havalimanı bölgemizde olduğu için doğru bilgi vermek istiyoruz.

AHMET ARSLAN (Kars) – Efendim, garanti verildiğini söyledim.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kesinlikle yanlış bilgi var, kamuoyunu yanıltma var Sayın Başkanım.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim bir dakika.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Hayır, Sayın Ahmet Arslan kürsüyü kullandı Sayın Başkan. Ben de aynı şekilde talep ediyorum.

BAŞKAN – Peki ama sataşmaya meydan vermeden, gelin, açıklayın.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yerimizden söz hakkı istiyoruz Sayın Başkan, bölgemiz olduğu için.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Burcu Hanım’a da söz verin Başkanım.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, bölgem olduğu için özellikle Sayın Başkan.

BAŞKAN – İki dakika süreniz Sayın Yalım.

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Sayın Ahmet Bakanım, önceki Bakanımız, bakın, vatandaşın parasını korumak ve doğru yerlere harcamak ve hiç kimseye peşkeş çekmemek, sizin ve bizim boynumuzun borcudur.

AHMET ARSLAN (Kars) – Hepimizin.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Siz bana burada gelip... Zafer Havalimanı’nda hem iç hatlarda hem özellikle de dış hatlarda euro bazlı, uçan kişi bazlı garanti verildi mi, verilmedi mi? Tekrar soruyorum. Verildi. İlk açıldığı yıl ve ikinci yıl dış hatlardan 1 yolcu uçtu mu, uçmadı mı? Bunu tekrar soruyorum. Toplamda 520 milyon euroya yakın şu ana kadar devletimizin kasasından işletici ve yapıcı firmaya para ödendi mi, ödenmedi mi?

Sayın Ahmet Arslan, bununla birlikte, biliyorsunuz, Osman Gazi Köprüsü, yapıldığı yıldan itibaren bugün ikinci yılında, iki buçuk yıla geldi artık. Sonuç itibarıyla senelik ve günlük verilen 40 bin geçiş garantisinden dolayı... İlk yıl günde 18 bin araç geçti yani yaklaşık 22 bin araç günlük geçmedi, çarpı 35 dolar yaptığınızda -bu rakam- her yıl 572 milyon dolar zarar etti; bu, on beş yıl boyunca devam edecek. Onun için, burada “Biz kâr ettik." deyip de bu kamuoyunu yanıltmaya hiç hakkınız yok Sayın Bakan. Tekrar söylüyorum: Belki siz farklı açıdan bakıyorsunuz ama rakamlar doğruyu söyler. Rakamların doğru söylediğini de biz size ispat ederiz. Eğer Osman Gazi Köprüsü, Zafer Havalimanı siz “Zarar etmedi.” diyorsanız, ben ispatlayacağım, ispatlayamazsam ben milletvekilliğinden istifa edeceğim, siz de edecek misiniz?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım...

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkanım, Zafer Havaalanı Kütahya’da olması dolayısıyla...

BAŞKAN – Bu süreci böyle yönetemeyiz değerli milletvekilleri.

Grup başkan vekillerimiz bu meseleyi şekillendirsinler. Şimdi herkese söz verirsek sabaha kadar bununla uğraşamayız.

Bana göre, Sayın Bakan açıklamasını yaptı, Sayın Milletvekili açıklamasını yaptı, bundan sonra söylenecek herhangi bir şeyin olduğunu zannetmiyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, müsaadenizle kayıtlara geçsin o zaman.

BAŞKAN – Söyleyin Sayın Milletvekili.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET ARSLAN (Kars) – Efendim, ben “Zafer Havalimanı’yla ilgili garanti vermedik.” demedim, tekrar söylüyorum: Zafer Havalimanı’yla ilgili garanti verdik, garantiden dolayı ödemeler de yaptık. Ancak, bir şey bilinmeli ki bu ülke, havalimanlarında verdiği garantiden dolayı 47 milyon avro ödemiştir, 460 milyon avro fazladan para elde etmiştir. Biz fotoğrafın tamamına bakarız. Havalimanlarının birbirini tamamladığını da biliriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Osman Gazi Köprüsü’yle ilgili de bu ülkenin projesidir. Ona bağlı olarak İzmir’e kadar olan otoyol açıldığında çok farklı rakamlar göreceğiz, çok farklı hizmetler göreceğiz. Dolayısıyla, fotoğrafın tamamına bakıp değerlendirmeyi öyle yapmak lazım.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bakan, zarar etmiyorsa ben istifa edeceğim, değilse siz istifa edecek misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - …İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre…

Buyurun Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, özür dilerim, söz talebimi yani elimi kaldırmıştım ama görmediniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İşleme de başlamış oldunuz lâkin, bu tartışmayı bitirelim, siz de söylediniz.

Kütahya Milletvekilimizin de bu Zafer Havaalanı’yla ilgili değerlendirmeler bakımından 60’a göre pek kısa bir söz talebi var, sonra bu tartışmayı bitirelim.

BAŞKAN – Mikrofonu açayım Sayın Vekilim.

Bir dakika söz veriyorum.

31.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben, Kütahya Milletvekiliyim.

Zafer Havaalanı’yla ilgili şöyle söyleyeyim: Sadece iki yılda verilen 11 milyon euro fazlalığımız var, yirmi beş yıl zarfında düşündüğünüz zaman bu zarar 250 milyon euro ediyor; Sayın Bakan, 460 milyon avro kâr edeceğimizi söylüyor. Sadece Zafer Havaalanı’nda edeceğimiz zarar 250 milyon avro. Toplamda edeceğimiz kârın 460 milyon avro olduğunu söylüyor. Bir yıl bazında düşünülmüş şey değil, buradaki sıkıntı, Kütahya’nın, Uşak’ın, Afyon’un bölge havalimanına toplam gelen veya gelmesi tahmin edilenin çok çok üzerinde.

Kalkınma Bakanlığının daha önce bu konuda uyarısı vardı, Hükûmet tarafından dinlenmedi. Kamu-özel iş birliğiyle yapılan hastaneler de dâhil olmak üzere 25 milyar dolarlık bir zarar söz konusu olacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel ve arkadaşları tarafından, üniversitelerimizde yaşanan yönetsel, kurumsal ve kadrosal sorunların tespiti ile çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla 24/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 24/10/2018 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                        İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel ve arkadaşları tarafından üniversitelerimizde yaşanan yönetsel, kurumsal ve kadrosal sorunların tespiti ile çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla 24/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (496 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 24/10/2018 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Fethi Açıkel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CHP GRUBU ADINA FETHİ AÇIKEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerimizde 21’inci yüzyılın gereksinimlerine uygun çağdaş bir bilimsel üretim ve öğretim sistemi kurulabilmesi için yaşanan yönetsel, kurumsal ve kadro sorunlarının tespiti ve kapsamlı bir biçimde ele alınabilmesi amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz düne kadar tüm imkânsızlıklara rağmen, fakruzaruret ve savaş koşullarında, savaştan çıkmış bir ülke olarak cumhuriyetimizin modernleşmesine, sanayileşmesine ve demokratikleşmesine katkıda bulunmuş kurumların başında gelmiştir. Cumhuriyetimizin en büyük başarısı, büyük imkânsızlıklara rağmen ülkemizin kalkınması için gereksinim duyduğu beşerî sermayeyi, bilim insanlarını, mühendisleri, doktorları, hukukçuları, öğretmenleri ve teknik kadroları fedakârca yetiştirebilmiş olmasıdır.

Üniversitelerimizin bu misyonu, cumhuriyetimizin temel misyonuyla örtüşmektedir. Bu misyon, demokrasimizin kesintiye uğradığı ve özgürlüklere zarar verilen askerî müdahalelere rağmen devam etmiştir. Ancak bugün on altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının sonunda geldiğimiz noktada üniversitelerimiz maalesef büyük bir kurumsal gerileme, duraklama ve çöküş içindedir. Üniversitelerimiz, ülkemizin bilimsel araştırma ihtiyacına ve ekonomimizin nitelikli iş gücü talebine yanıt veremez bir duruma düşmüştür.

Üniversitelerimiz, daha önceleri üst sıralarda yer aldıkları uluslararası listelerde, bugün Hükûmetin de itiraf ettiği gibi, ilk 500 üniversite arasında yer alamaz duruma gelmiştir. Türkiye üniversiteleri, araştırma, bilimsel üretim ve teknoloji geliştirme liginde küme düşmektedir. Bu, Türkiye'nin bilimsel ve kurumsal bir gerilemenin içerisinde olduğunun bir göstergesidir. Bu gerilemenin en temel sebebi, üniversitelerimizin akademik, idari ve mali açıdan siyasi, idari ve kültürel baskılara maruz bırakılması ve kurumsal özerkliğinin altının oyulmasıdır. Bir yandan akademik kadrolar üzerindeki düşünce, yayın ve araştırma özgürlüğüne dönük baskılar, diğer yandan siyasi gerekçelerle uygulanan hukuk dışı idari ve yasal cezalar, Türkiye'nin üniversite iklimini boğmaktadır. Bu yüzden, binlerce yetişmiş akademisyenimiz ve genç bilim insanımız yurt dışında iş aramaya başlamakta, Batı’ya beyin göçü hızlanmaktadır.

OHAL kapsamında, yargı kararı olmaksızın KHK’lerle üniversitelerden ihraç edilen binlerce akademik ve idari personelin kaybı, üniversitelerin kapasitesini düşürmektedir. 1930’larda Atatürk Türkiyesi’nde ülkemizin Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen akademisyenlere kucak açtığı, otoriter rejimlerden kaçan düşünürleri, sanatçıları ve bilim insanlarını misafir eden bir ülke hâline geldiği düşünüldüğünde bu durum kaygı vericidir. Bugün Türkiye kendi yetiştirdiği parlak beyinleri, AKP Hükûmetinin baskıları, yıldırıcı ve kayırmacı uygulamaları yüzünden kaybetme noktasına gelmektedir.

Üniversitelerimiz ve bilim dünyamız sistematik olarak gerilemektedir, kurumlar ve kadrolar aşınmaktadır. Akademik atama ve yükseltme ilkelerinin keyfîliği ve tutarsızlığı yüzünden akademik kadrolar arasında yaygın liyakat ve nitelik farklılıkları ortaya çıkmaktadır, standartlar tutarsızlaşmaktadır. Başta rektörlerin seçimle göreve gelmesi dahil olmak üzere pek çok ilke lağvedilmiştir, liyakat ilkesi geriletilmiştir. Tüm akademik, idari kadrolar ve üniversite öğrencilerinin kültürel, entelektüel ve sosyal hayatları sınırlanmaktadır.

On altı yıldır izlenen yanlış politikalar sonucunda Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu Rekabet Raporu’na göre 137 ülke arasında inovasyon kapasitesinde 74’üncü, teknolojik hazırlıkta 62’nci, eğitim sistemi kalitesinde 101’inci, üniversite-sanayi-AR-GE ortaklığında 66’ncı sırada bulunmaktadır. Bu, ülkemizin potansiyelinin oldukça altındadır. Şüphesiz bu tablo, Türkiye’nin 21’inci yüzyılda ulaşmaya çalıştığı muasır medeniyet seviyesinin çok gerisindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

FETHİ AÇIKEL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu verilerin ışığında, akademik kadrolardan idari kadrolara, öğrencisinden işsiz üniversite mezununa kadar üniversitelerimizin içinde bulunduğu sorunların tam anlamıyla tespit edilebilmesi ve kapsamlı çözüm önerileri geliştirilebilmesi için Meclis araştırması açılması gerektiğine inanıyoruz. Hükûmetin de farklı seslerden, farklı kanallardan itiraf ettiği bu üniversite sorunlarının yüce Meclisimiz tarafından araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Geçtiğimiz yüz yıl içerisinde yetiştirilmek üzere binlerce öğrencisini yurt dışına bir kıvılcım olarak gönderen ve onları bir alev olarak geri alan Türkiye’nin bugün nitelikli beyin göçü veren bir ülke hâline gelmesinin sorun olarak addedilmesi gerektiğini, nitelikli beyin göçü veren ve niteliksiz göçmen kabul edilen bir ülke hâline gelen Türkiye’nin üniversitelerinin tüm yönleriyle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda tüm partilerin desteğini bekliyorum.

Grubum adına saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Ayhan Altıntaş, Ankara Milletvekili.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversitelerimizin pek çoğu, bugün maalesef sadece diploma veren kurumlar hâline getirilmiştir. Çok övündüğümüz bilimsel üretimde sayı olarak artışta son yıllarda durakladık, hatta geriledik. On yıl önce çok fark yaptığımız İran’ın hayli gerisine düştük ama asıl acınacak durum, araştırmaların niteliğinde yaşanıyor. Bilimsel çalışmalara yapılan atıflara bakıldığında gelişmiş ülkelerin çok altındayız. Özellikle patent üretiminde emekleme düzeyindeyiz. Bu ne demektir? Yaptığımız yayınlar maalesef kullanılmıyor, bir anlamda işe yaramıyor demektir. Üniversitelerimize bol bol bina yatırımı yaptık, öğrencilerle doldurduk; diplomaları verdik ama kaliteyi sağlayamadık. Bölümleri ve programları rastgele açtık, akreditasyona hiç önem vermedik. Mezunlarımız ne iş yapıyorlar, iş buluyorlar mı diye merak etmedik. Öğrencilerimizi meslek sahibi yapabiliyor muyuz diye hiç soru sormadık. Doktor ihtiyacımız nedir, mühendis ihtiyacımız nedir, avukat ihtiyacımız nedir diye merak etmedik.

Seçim çalışmaları sırasında birçok üniversite mezununu babasıyla parkta otururken gördük. Ailesinin büyük fedakârlıklarıyla, gençliğinin en güzel yıllarını harcayan gençlerimizi maalesef heba ediyoruz. Gelişmiş ülkelerin üniversiteleri, mezunlarının kaç ayda iş sahibi olduklarını ve ortalama gelir düzeylerini yayınlıyorlar. Anadolu’nun her köşesinde adı üniversite olan binalar yaptık. Büyük şehirlerde ise her mahalleye bir vakıf üniversitesi kurulmasına izin verdik. Kaliteyi hiç gözetmedik. Maalesef üniversitelerimizin pek çoğu, üniversite unvanını hak etmeyecek düzeydedir. Keşke devlet büyüklerine fahri doktora verilerek iyi üniversite olunsaydı. Üniversite demek, mevcut bilgiyi aktarmak yanında yeni bilgi üretmek demektir. Üniversiteler artık üçüncü nesilde bu bilgi birikimini topluma sunan, toplumun sorunlarına çözüm üreten kurumlar olma yolundadır.

Muhakkak çok iyi üniversitelerimiz de var. Bu üniversitelerimizin başarısı, liberal ve özgür düşünce ortamına sahip olmaları, uluslararası düzeyde iş birliği yapmalarından geliyor. Rektörleri ve yöneticileri liyakat esasıyla atanmışlardır. Maalesef iktidarımız artık bu özgür, liberal ortamı zararlı buluyor. Bunun sonucunda, korkarım, bu üniversitelerimizi de kaybedeceğiz.

Bir noktayı daha ifade etmek istiyorum. Yetenekli genç üniversite mezunlarımız, ekonomik ve sosyal nedenlerle yurt dışında çalışmayı ve orada yaşamayı tercih ediyorlar. Güzel ve borçlu ülkemizin en iyi üniversitelerinde yetişen bu gençleri beyin göçüne kurban ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Milletvekili.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – Endüstri 4.0 veya 5G iletişim teknolojileri, modern sağlık hizmetleri, yerli ilaç, aşı, gübre, gen teknolojileri, yapay zekâ gibi teknolojileri geliştirmek istiyorsak, sadece pazar olmak istemiyorsak üniversitelere önem vermeliyiz.

Bu nedenle, CHP’nin grup önerisini desteklediğimizi belirtir, Genel Kurula saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yaşar Karadağ, Iğdır Milletvekili.

Buyurun.

Süreniz üç dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve televizyonları karşısında bizi izleyen Türk halkını saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Ben de Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu üniversitelerle ilgili, eğitimle ilgili bu önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Saygıdeğer milletvekilleri, öncelikle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının canları pahasına kurmuş olduğu bu Meclis çatısı altında, bu kürsüde söz alabilme imkânını bana verdikleri için Milliyetçi Hareket Partime ve Iğdır halkına teşekkür ediyorum.

Ben yirmi bir yıllık bir eğitimciyim, eğitimin mutfağından gelmiş bir insanım. Hem kamuda hem de özel sektörde eğitim alanında öğrencilerle birlikte, velilerle birlikte, toplumun tüm kesimleriyle birlikte bu eğitimi bire bir yaşayan birisiyim, aynı zamanda 3 de öğrencim var, 3 de çocuk babasıyım. Gerçekten, eğitim bizim olmazsa olmazımız, insan kaynağı bizim olmazsa olmazımız.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünyada her türlü yer altı, yer üstü kaynağına sahip olan ülkeler, dünyanın en gelişmiş ülkeleri değil. En gelişmiş ülkeleri kimdir biliyor musunuz? Eğitime önem veren ülkeler. Onun için, burada bir eğitimci olarak sizlerin vicdanına sesleniyorum: Eğitimde fanatizm olmaz, eğitimde bu görüş, o görüş, sendika olmaz. Böyle davrandığımız zaman yanlış sonuçlar elde ederiz. Maalesef ve maalesef, yetiştirdiğimiz nesiller… Bir düşünün, bu Meclis bombalandı; bu Meclisi bombalayan kişi, yoldan geçen herhangi birisi değildi; o, bizim eğitim sistemimizin ürettiği, yetiştirdiği, hatta yeri geldiği zaman milyonlarca dolar para harcadığı birisiydi, birileriydi. Onun için, gelin, elimizi vicdanımıza koyalım, eğitim alanında, özellikle ve özellikle eğitim alanında fanatizmden uzak duralım, yeri geldiği zaman particilikten uzak duralım çünkü biz, geleceğimizi inşa edeceğiz eğitim kurumlarıyla. Üniversiteler bizim göz bebeğimiz olsun. Ortaöğretim kurumları ta ana sınıfından üniversite mezuniyetine kadar bizim göz bebeğimiz olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Milletvekili.

YAŞAR KARADAĞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu alanda -tekrar tekrar sesleniyorum- dün eğitimle ilgili bir vizyon da açıklandı ama maalesef ve maalesef, söylüyorum, bazı konularda hâlâ eski yanlışları yapıyoruz. Biz gelecek elli yılımızı, yüz yılımızı yeri geldiği zaman yok ediyoruz. Bu 15 Temmuz darbesi olduğu zaman, ilk olarak, bir eğitimci olarak elimi vicdanıma koydum, dedim ki: “Biz bu gençleri, bu çocukları nasıl böyle zombileştirdik, nasıl bu hâle getirdik?” Tekrar tekrar söylüyorum, Allah rızası için, özellikle eğitimle ilgili olan konularda elimizi vicdanımıza koyalım çünkü bu ülkenin geleceğidir eğitim. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, bütün ümidim gençliktedir. Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, cumhuriyet öğretmenlerden fikri hür, vicdanı hür nesiller istiyor.

Hepinize teşekkür ederim. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Erol Katırcıoğlu İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesini desteklemek üzere, grubum adına sizlerle birkaç şeyi paylaşmak istiyorum.

Şimdi, konu, çok geniş bir konu sonuç olarak çünkü “eğitim” dediğimizde, özellikle “üniversite eğitimi” dediğimizde çok yanlış bir yolda gittiğimiz çok açık. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, lütfen dikkat edin bunlara.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız geçen gün şöyle bir cümle söyledi, bakın, okuyorum, diyor ki: “Türkiye'nin nasıl oluyor da bugün dünyanın en büyük 500 üniversitesi arasında esamesi okunmuyor? Demek ki bir şeyleri kaybettik, bir yerde bir sıkıntı var, bir şeyleri ihmal ettik.” Şimdi, arkadaşlar, bu ilk defa -ya da en azından bana ilk defa geliyor- yapılan yanlışların olduğunu ima eden bir cümle. Evet, üniversite konusunda Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri uzun bir zamandan beri yanlış yapıyor. Ben bu yanlışları daha ayrıntısıyla konuşmayacağım, çok vaktimiz yok sonuç olarak. Ama benden önce konuşan diğer arkadaşlar zaten özellikle üniversite ve yükseköğretimin sorunlarına değindi. Ama ben birkaç tane şeye değinmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi şu: Üniversite dediğiniz yer, özgür olması gereken bir yerdir arkadaşlar. Özgür olmak ne demek? Özgür olmak, özellikle öğretim üyelerinin düşündüğünü söyleyebilecek bir ortama sahip olmaları anlamına gelir. Bakın, ben bir üniversite mensubu olarak şunu söyleyebilirim ki bugün üniversitelerde üniversite hocaları kendi düşüncelerini açıklamaktan bile kaçınıyorlar. Dikkat ederseniz eskisinden çok daha az ölçüde televizyon programlarına çıkıyorlar ve gazetelerde görüş belirtiyorlar. Bu neyi söylüyor? Bu, üniversite eğitimi üzerinde, özellikle özgürlük bakımından büyük bir baskı var arkadaşlar.

İkincisi, ben vakıf üniversitelerini dikkatinize getirmek istiyorum. Bugün vakıf üniversiteleri, Türkiye eğitim sisteminin en önemli sorunlarından bir tanesidir çünkü bunlar, “vakıf üniversitesi” adı altında aslında ticarethanedir. Bunlar “vakıf” olduklarını iddia ederek vakıflara tahsis edilmiş olan vergi vermemek gibi bir imkânı kullanıyorlar. Ama esas itibarıyla, bugün söyleyebilirim ki kurulmuş olan aşağı yukarı 75 tane vakıf üniversitesi var, bu üniversitelerin hemen hemen tamamı ticari işletmedir arkadaşlar, vergi vermemektedirler ve yüksek kazanç elde etmektedirler.

Bu meseleyi, sizlerin Millî Eğitim Bakanı olan, benim de hasbelkader arkadaşım olan Ömer Dinçer’in Millî Eğitim Bakanı olduğu zaman kendisiyle paylaştım ve kendisini bir biçimde bu üniversite eğitimine, özellikle vakıf üniversiteleri meselesine inmeleri gerektiğini söyledim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekilim.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O da bana şunu söylemişti arkadaşlar, bir kısmınız biliyordur tahmin ediyorum, dedi ki: “Biz bir yasa çıkaracağız, vakıf üniversiteleri Vakıflar Kanunu’na tabi olacak, diğer özel üniversiteler Şirketler Kanunu’na tabi olacak.” Ama arkadaşlar bu yapılamadı. “Bunun yapılıp yapılmaması doğru mudur, yanlış mıdır?” tartışması da önemli bir tartışma ama şunu söyleyeyim ki özgürlüğü yaşayamayan bir üniversite, üniversite değildir. O sebeple de dünyanın en büyük 500 üniversitesi arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde var olan üniversitelerimizin hiçbiri yoktur. Bu, gerçekten bizim bu araştırma önerisine destek vermemiz anlamına geliyor ve böylelikle en azından durumun ne olduğunu anlamamız mümkün olabilecek diye düşünüyorum.

Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine sesleniyorum tekrar: Sayın Cumhurbaşkanının cümlesi, çok doğru bir cümleydi. Lütfen bu cümleyi düşünerek bu konuda görüş belirtin ve oy verin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hacı Ahmet Özdemir, Konya Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Sayın Başkan, değerli Meclis; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, üniversiteler konusu gündeme alındığında, her parti grubu kendi zaviyesinden olayı değerlendiriyor ve subjektif birtakım hususları ön plana çıkarma ihtiyacı duyuyor. Tabii, bunların subjektif olup olmadığı hususunda ben bazı tespitlerden bahsedeceğim. Türkiye’de üniversitelerin sayısı, 3 kattan fazla artırılmış, AK PARTİ iktidarlarında. Bunun anlamı şu: Daha önce üniversiteye girmek için dershanelerin kapısını aşındıran, üniversiteye girmek için bekleyen ve üniversite kapısının önünde yığılan gençlik, yıllarını burada heba eden gençlik artık yok; hatta Ankara’da, İstanbul’da, büyük şehirlerde öğrencilerini okutma imkânına sahip olmayan ailelerin de Ankara’da, İstanbul’da, büyük şehirlerde öğrencilerini okutmak gibi bir mecburiyeti yok. Dolayısıyla, bu sorun, üniversitenin önündeki yığılma sorunu bu anlamda önlenmiş oluyor.

Tabii, vakit kısıtlı olduğu için hemen ana başlıklar hâlinde diğer hususlara temas etmek istiyorum. Eğitim, özellikle sonucun çok zor alındığı, sonuca varılmak için yılların geçmesini gerektiren en belli başlı hususlardan bir tanesidir. Bu üniversitelerin sayılarının artmasıyla beraber hemen bugünden yarına sonuç alınmasını beklemek, herhâlde büyük bir beklenti olsa gerektir ve gerçekle de bu beklentiyi ilintilemek, ilişkilendirmek zor olsa gerektir.

Şimdi, muhalefetin genelde tavrı şu oluyor: Herhangi bir sorunu -küçük veya büyük- belirlediğinde hemen bir Meclis araştırması istemek aklına geliyor. Hâlbuki demokratik yönetimlerde kanallar açıktır. YÖK Başkanından randevu alıp bu konudaki düşüncelerini, politikalarını, değişiklikleri, önerileri iletme imkânı vardır. Millî Eğitimin yetkili kurumlarıyla, kurullarıyla, kuruluşlarıyla, hatta Millî Eğitim Bakanıyla bu hususları değerlendirme imkânı vardır ama bütün bu kanallar sanki tıkanmış, bütün bu kanallar kullanılmış ve sonuç alınamaz hâle gelmiş gibi bir bedbinlikle yani bir karamsarlıkla, bir kötümser bakış açısıyla hemen Meclisin bu konuya el atmasının mucizevi şekilde sorunu çözeceğine dair bir inanç var. Meclis araştırması isteniyor, hâlbuki sorunların çözüm yöntemleri bellidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Bu kanalları zorladıktan sonra şayet bir tıkanma söz konusu ise o zaman Meclise görev düşüyor demektir, bu görevi de Meclis seve seve üstlenecektir diye düşünüyorum. Bizim bugün eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz üniversitelerimizde yurt dışından binlerce öğrenci eğitim almaktadır. Kendimizi biraz daha kötümser havadan kurtarmanın yolu, yabancı öğrencilerin Türk üniversitelerini tercihlerinde gizlidir diye düşünüyorum. Bu konuda bir Meclis araştırmasının şu aşamada çok da gerekli olmadığı kanaatimi paylaşarak saygılar sunuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Sayıştay Üyeliklerine Seçim

1.- Sayıştayda boş bulunan üyeliklere seçim (S.Sayısı: 8) (X)

BAŞKAN - Şimdi, Sayıştayda boş bulunan 5 üyelik için yapılacak seçime başlıyoruz.

Bu seçim, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu'nun 15 ve 16'ncı maddeleri ile İç Tüzük'ün 150'nci maddesine göre gizli oylamayla yapılacaktır.

Plan ve Bütçe Komisyonunca oluşturulan Sayıştay Üyeleri, Ön Seçim Geçici Komisyonu tarafından Sayıştay Üyelikleri, için boş üyelik sayısının 2 katı olarak belirlenen adayları içeren birleşik oy pusulası, Başkanlıkça adayların soyadı sırasına göre düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden en çok oyu alan 5 aday Sayıştay üyeliğine seçilmiş olacaktır.

Şimdi, gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Sağımda yer alan Komisyon sıralarından birinci sıradaki kâtip üye Adana'dan başlayarak İstanbul’a kadar, ikinci sırada yer alan kâtip üye İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar adı okunan milletvekillerinin adını defterden işaretleyeceklerdir. Adı işaretlenen milletvekiline mühürlü birleşik oy pusulası ve zarf verilecektir. Adını ad defterine işaretlettiren ve mühürlü birleşik oy pusulası alan sayın üye oy kabinine girecek ve oy pusulasında Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden 5 adayın karşısındaki kareyi çarpıyla işaretleyecek ve oy pusulasını zarfa koyarak Başkanlık Divanı kürsüsünün önünde yer alan oy kutusuna atacaktır. Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıkması hâlinde bu oy pusulalarının tamamı veya daha önce açıklandığı üzere, ilgili kontenjan grubu aday listesinden seçilecek üye sayısından fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulalarında dipnot olarak da belirtilmiştir.

Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.

Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edeceğim.

Baha Ünlü, Osmaniye? Yok.

Rıdvan Turan, Mersin? Yok.

Dursun Müsavat Dervişoğlu, İzmir? Yok.

Murat Baybatur, Manisa? Yok.

Mahmut Celadet Gaydalı, Bitlis? Burada.

Burak Erbay, Muğla? Yok.

Lale Karabıyık, Bursa? Yok.

Erdal Aydemir, Bingöl? Yok.

Arslan Kabukcuoğlu, Eskişehir? Burada.

Suat Özcan, Muğla? Yok.

Halil Öztürk, Kırıkkale? Yok.

Dilşat Canbaz Kaya, İstanbul? Yok.

Aziz Aydınlık, Şanlıurfa? Yok.

Müzeyyen Şevkin, Adana? Yok.

İsmet Tokdemir, Hatay? Yok.

Mehmet Altay, Uşak? Burada.

Sermet Atay, Gaziantep? Yok.

Ayşe Sürücü, Şanlıurfa? Yok.

Lütfi Kaşıkçı, Hatay? Yok.

Mehmet Habib Soluk, Sivas? Burada.

Sabri Öztürk, Giresun? Yok.

İbrahim Aydemir, Erzurum? Burada.

Sayın milletvekilleri, Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarındaki yerlerini alacaklardır.

Şimdi, gizli oylamayı Adana ilinden başlatıyoruz.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kupaları kaldırılsın.

Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.

Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını tekrar okuyorum: Mahmut Celadet Gaydalı, Bitlis Milletvekili; Arslan Kabukcuoğlu, Eskişehir Milletvekili; Mehmet Habib Soluk, Sivas Milletvekili; İbrahim Aydemir, Erzurum Milletvekili; Mehmet Altay, Uşak Milletvekili.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayıştayda boş bulunan 5 üyelik için yapılan seçime ait Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayıştay Başkanı ve Üyeleri Ön Seçim Geçici Komisyonunca belirlenen adaylar arasından Sayıştayda boş bulunan 5 üyelik için yapılan seçime 320 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu

 

                                    Mehmet Altay                                      Arslan Kabukcuoğlu                                İbrahim Aydemir

                                           Uşak                                                      Eskişehir                                                   Erzurum

                            Mahmut Celadet Gaydalı                             Mehmet Habib Soluk

                                           Bitlis                                                         Sivas

Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu

Ömer Akdoğan                                      :292

Belma Akyüz                                        :310

Mehmet Altıntaş                                    :280

İsmail Çay                                           :17

Abdulkadir Dere                                    :308

Bahattin Işık                                         :32

Davut Karataş                                       :33

Hacı Ömer Köse                                    :-

Feyzullah Okumuş                                 :4

Ramazan Yalçın                                    :278

Boş                                                     :1

Geçersiz                                              :6

Toplam                                                :320

BAŞKAN – Buna göre, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubundan Ömer Akdoğan, Belma Akyüz, Mehmet Altıntaş, Abdülkadir Dere, Ramazan Yalçın Sayıştay üyeliklerine seçilmişlerdir. Hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1’inci sırasına alınan, emeklilikte yaş şartını sağlayamayan vatandaşların yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunlara karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından verilmiş olan (10/340) esas no.lu Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerine başlıyoruz.

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu tarafından emeklilikte yaş şartını sağlayamayan vatandaşların yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunlara karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340) (x)

BAŞKAN - İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Metin Ergun, Muğla Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçay, Manisa Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Necdet İpekyüz, Batman Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atila Sertel, İzmir Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

İYİ PARTİ Grubu adına Metin Ergun, Muğla Milletvekili...

Buyurun Sayın Milletvekili. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetleri konusunda İYİ PARTİ Grubunun verdiği önerge Meclis çoğunluğuyla gündeme alındı. Görüldüğü üzere, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyeti milletvekillerimizin vicdanında yer buldu. Vatandaşlarımızın bize vermiş olduğu temsil yetkisi gereği milletin sorunuyla dertlenmek bizlerin burada mevcudiyetinin temelidir.

Sayın milletvekilleri, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın ve ailelerinin gözü kulağı şu an yüce Meclisimizdedir. Toplumsal bir sorun hâline gelen emeklilik mevzusu hiç bu kadar çözüme yakın olmamıştır. Bu önergeye İYİ PARTİ’nin önergesi olarak değil, meydanlarda, kahvelerde söz verdiğimiz vatandaşlarımızın önergesi olarak bakmanızı istiyorum. Şimdi, zaman vatandaşımızın sorununa çözüm bulma zamanıdır. Bu mesele partilerüstü bir meseledir, bulacağımız çözüm hepimizin çözümüdür.

Değerli milletvekilleri, yürütmenin bu konuyla ilgili değerlendirmelerini dikkatlice dinledik ve bu konuyu uzmanlarıyla değerlendirdik. Yürütme temsilcilerinin dile getirdiği çekinceler maalesef tam olarak gerçek resmi göstermemektedir. Bu konunun çözümü hakkında dile getirilen maliyetler Türk ekonomisi açısından altından kalkılamayacak bir yük getirmemektedir. Eğer getirdiğini hâlâ iddia ediyorsanız kuralım komisyonu, bu konuyu enine boyuna tartışalım, araştıralım, uzmanların görüşlerini alalım ve maliyetlerini ortaya çıkaralım yani yapacağımız bir komisyon kurmak, araştırmak.

Devlet ile millet arasında yapılan sözleşmelerden bir tanesi de Sosyal Sigortalar Kanunu’dur. Devletimiz kuralları belirler, vatandaşımız bu kurallara uyar yani bu, bir katılım sözleşmesidir. Vatandaşımızın ya da işverenin üzerine düşen primleri günü gününe doğru meblağda yatırmaktır. Devletimizin üzerine düşense Sosyal Sigortalar Kanunu’nda hükme bağladığı usul ve esasları yerine getirmektir. 1999 yılında İşsizlik Sigortası Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra maalesef devletimiz kuralları değiştirmiştir ve ilk defa bir kanun geriye doğru işletilmiştir. Primlerini vaktinde yatırmış, devlete karşı olan sorumluluğunu yerine getirmiş vatandaşlarımızı âdeta cezalandırdık. Şimdi, bütün siyasi parti grupları olarak ortak bir mutabakatla bu mağduriyetleri giderebiliriz.

Sayın milletvekilleri, şimdi siyasi rekabeti bir kenara bırakalım. Bu meselenin sağcısı yok, solcusu yok, dindarı yok veyahut da herhangi bir görüşten insanı yok. Bu mesele, bir mağduriyet meselesidir, tamamen bir mağduriyet meselesidir. Siyaset kurumu, devletimiz adına siyaset kurumu bu insanlarımızı mağdur etmiştir ve kanun geriye doğru yürümüştür. Onun için, bunu hep birlikte çözelim diyoruz. Siyasi rekabeti bir kenara bırakalım, EYT’yi bir oy devşirme alanı olarak görmeyelim, bu konuyu popülist yaklaşımlara kurban etmeyelim.

AK PARTİ Grubuna seslenmek istiyorum: Bu komisyonun kurulmasına “evet” oyu verirseniz eğer, size temin ediyorum, vatandaştan en çok alkışı siz alacaksınız. Tarihe bu sosyolojik ve ekonomik sorunu gündeme alan milletvekilleri olarak geçeceğiz, ileriki yıllarda millet menfaatine yaptığımız bu işle hatırlanacağız. Bu, bir hak mahrumiyetidir, hakkı gasbedilenlerin hakkının iadesi meselesidir; vatandaşı oldukları, vergi verdikleri devletleri tarafından hakları alınanların meşru bir talebidir. Bu, bir mağduriyet meselesidir. Devlet adına hareket eden siyaset kurumu âdeta vatandaşını kandırmıştır. Bundan dolayı şahsen ben de hiçbir siyasi mülahaza içinde olmaksızın bu mağduriyetin giderilmesi ve bu vatandaşlarımızın haklarını elde etmelerinin gayreti içindeyim. Bu insanlar sadece ve sadece hakları olan şeyi istiyorlar, ilave istedikleri bir şey yok; haklarını istiyorlar sadece.

Sayın milletvekilleri, vatandaşlarımızı mağdur eden de ne yazık ki az önce ifade ettiğim gibi siyaset kurumudur. Dolayısıyla bu problemi düzeltecek olan da siyaset kurumudur. Eğer bizler bu hak kaybını vatandaşımız lehine düzeltmezsek tarih huzurunda sorumlu oluruz.

Ne yapmaya çalışıyoruz? Vatandaşımızın mağduriyetini gidermeye çalışıyoruz, geriye yürümüş bir kanunun ortadan kaldırılmasını istiyoruz, kazanılmış hakları geri vermeye gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın devletimizden istediği şeye kulaklarımızı tıkayamayız. İşe başladıkları zaman kazandıkları hakların geri verilmesini sağlamalıyız. Çalışanların işe başladıkları şartlara göre emekli olma isteklerini elimizin tersiyle itmemeliyiz. Bu isteklere cevap vermek devletimiz için bir lütuf değil bir görevdir. Burada sergileyeceğimiz uzlaşma kültürü sadece bu sorunu çözmekle kalmayacak yüce Meclisimizin milletimiz nezdindeki itibarını yükseltecek ve Meclisimize duyulan güveni artıracaktır. Meclisimizin yetkilerinin bir kısmı alınmış olsa da hâlâ sorun çözme noktasındaki rüştünü de ispat edecektir. Bu mesele aynı zamanda Meclisimizin itibarına yönelik tarihî bir dönemeç olarak da düşünülmelidir. Hepimize tarihî bir görev düşüyor. Vicdanın duyarsızlığa karşı bir zafer kazanması sizler sayesinde mümkün olacaktır. Bu vicdan sınavından hepimizin geçebilmesini ve vatandaşlarımızın önemli bir sorununun çözülmesini en samimi duygularımla diliyorum.

Konuşmamı tamamlarken tekrar ifade etmek istiyorum. Tüm milletvekillerimizin meseleye siyasi olarak bakmadan desteğini bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Necdet İpekyüz, Batman Milletvekili.

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli üyeler; tekrar merhaba.

Parlamento açıldığından beri yani son iki gündür bayağı haraketli günler yaşıyoruz. İlk defa -soru önergelerimize zaten hiç yanıt verilmiyor- bir araştırma önergesi 4 partinin verdiği destekle kabul edildi. Şimdi bu sıralar boş, on beş yirmi dakika sonra mesaj geldiğinde tıklım tıklım dolacak. Böyle bir duyarsızlık olamaz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu arkadaşlara baktığımızda, bu insanları dinlediğimizde her gün yüzleşiyoruz, az önce bile baksak, şu anda cep telefonlarını açsak, sosyal medyaya baksak ne biçim yazılar çıkıyor, ne biçim dilekler geliyor. Eminim, hepsi size de geliyordur.

Biz kimseye kıyak yapmak istemiyoruz, kimseye avanta vermek istemiyoruz. 4 parti -az önce arkadaşımız da söyledi- bir partilerüstü, siyasetüstü... Gerçekten hakları gasbedilen -ve sizler tarafından sürekli “sosyal devlet” kavramı dile getirilen- bu insanların yaşa bağlı değil, bu insanların güne bağlı değil, prime bağlı değil, bu insanların yasaya bağlı değil, tümüyle keyfiyete bağlı bir şekilde yapılan düzenlemeyle hakları resmen gasbedilmekte.

Bakın, bu gasplar öyle bir hâle gelmiş ki tanımlamasını yaptığımızda “israf” kelimesini kullanıyoruz, “bütçede yetersizlik” diyoruz, bir yığın sorun dile getiriyoruz. Az önce konuşmamda da dile getirmiştim, Avrupa’yla kıyaslama yapıldığında -yaşam süresi kısmında- Türkiye’nin yarısının zaten 65 yaşa gelmeden ciddi bir problemi oluyor.

Az önce buradaydım, Sayın Bakan, siz baksaydınız, buradaki tabloyu da size gösterebiliriz yine, bu bizim rakamlarımız değil, Türkiye İstatistik Kurumunun rakamları. Madem Avrupa’yı örnek veriyoruz, peki Avrupa’daki kazançları niye örnek vermiyoruz? Yaşamı örnek veriyoruz, o zaman Avrupa’daki memur ne kadar alıyor, işçi ne kadar alıyor, emekli ne kadar alıyor, asgari ücretli ne kadar alıyor; bunlara da değinelim. Bunlara değindikten sonra bunları da yerine getirelim.

Şimdi, bakın, biz bunu yapmadığımızda, bunu dile getirmediğimizde, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı davrandığımız gibi, resmen insanlara bir ihsan ve lütuf gibi yaklaşmaktayız, sanki onları muhtaç edip bir şeyler verecekmişiz gibi. Nedense işçi, köylü, çiftçi bir şey istediğinde, memur bir şey istediğinde hemen “İsraf, bütçe yetersiz, bütçe kısıtlı.” diyoruz ama uçan saray alabiliyoruz, deniz kenarında saray açabiliyoruz, sarayda temsilî giderler verebiliyoruz. Son dönemde -ilerde tekrar biz bir araştırma önergesi vereceğiz- eski vekillere, ilçe başkanlarına, gençlik kolu başkanlarına, bir yığın kişiye özel araç, özel koruma, bir yığın şey… Resmen, artık, özel güvenlik ve özel korumalar için her türlü harcama var, emekliliğini hak etmiş, primini yatırmış, prim sayısını doldurmuş, gününü doldurmuş insanlara siz bunu vermeye yanaşmıyorsunuz, buna itiraz ediyorsunuz. Ama, temsilî ağırlamaya gelince, sarayın temsilî ağırlamasına gelince, zaten bilmiyoruz ne kadardır, hatta ismini bilmediğimiz içecekler, gıdalar dağıtılıyor. En son temsilî ağırlamalarla ilgili bir soruya verilen yanıt, geçmiş dönemde, 364 milyon; bunların ne olduğunu zaten kimse bilmiyor. Ama, biz biliyoruz ki milyonlarla ifade edilen kira giderleri var, milyonlarla ifade edilen taşıt giderleri var. Artık, gazetelerde, medyada taşıt giderleri sadece kamuda çalışanlara değil, kamuda çalışanların eşlerine tahsis edilen lüks araçlar dile getiriliyor, lüks araçlar içinde şoförlerle herkes gezmeye çalışıyor.

Bakın, arkadaşlar, bu insanlar sadece emekli olamadıkları için, yaşa takıldıkları için, ileri yaşta oldukları hâlde iş bulamıyorlar ve sağlık haklarından da mahrumlar. Bir taraftan biz, “Sosyal Güvenlik Kurumu” diyoruz, ismini de “sosyal” koymuşuz, “güvenlik” koymuşuz, insanları sosyal güvencesiz bırakmak için sanki çaba harcıyoruz, bu yasayı lehe değil aleyhe kullanmış oluyoruz. Zaten Sosyal Güvenlik Kurumu çökmüş, Sosyal Güvenlik Kurumunda ciddi bir parasızlık söz konusu, ciddi bir kambur söz konusu; SGK’de herkes mutluluk için, refah için çalışması gerekirken bakıyoruz ki giderek bu emeklilerin hakkı gasbedilerek mutsuzluk için bir ortam yaratılıyor ve sosyal güvencelerinden yoksun bırakıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanı bunu dile getirdiğinde, işte, külfet oluyor ama Sayın Cumhurbaşkanı 46 yaşında SSK’den emekli oluyor, 52 yaşında da Emekli Sandığından emekli oluyor. Yani kendisinin yaşadığı, kendisinin bunu alırken hoş gördüğü şeyi bugün hak etmiş insanlara bunu vermemesi de ayrıca tartışılması gereken bir konu. Yani, acaba, bu sosyal devlet anlayışı aç mı bırakmak istiyor? Hak vermek mi istemiyor? Muhtaç etmek mi istiyor? Bakın, Türkiye'de 2015 yılında bir dernek kurulmuş, Emeklilikte Yaşa Takılanlar Derneği; bunlar dernek kurmuşlar ve üç yıldır bu mücadeleyi yürütüyorlar, şu anda bizi de izliyorlar, sabahtan beri bu önergeyi takip ediyorlar. Kimse onların ciddiyetini, yaşadıkları sıkıntıları dikkate almıyor, bir keyfiyete dönüştürüyor. Eğer bu sorunları bizim keyfiyetimize göre, sadece kendimize ait düşüncelerle ele alırsak hiçbir zaman gelecekte ülkemizi hiçbir yere götüremeyiz.

Bir diğeri, Meclisin idaresi var, Meclisin getirdiği bir tablo var. Biz burada bu oylama yapılırken karşı çıkmaya kalktığımızda, karşı çıkışta öyle bir tablo yaşadık ki sanki ihanet edermişizcesine bir tablo yaratılmak istendi. Aslında ihanet tablosu buradaydı. Neden buradaydı? Bu insanlar hak ettikleri şeyi alamıyorlar, hak ettikleri durumu alamıyorlar.

Biz bunun bütçeye bir yük olmadığını düşünüyoruz; tam tersine, bunların haklarının verilmesinden yanayız. Bu dönemde de -geçmişte bu konuda birçok kez verilen önergeye destek verdiğimiz gibi- emeklilikte yaşa takılanların sorunlarının araştırılmasını istiyoruz. Zaten, araştırmadan niye çekiniliyor onu da anlamış değiliz. Çünkü bu olay araştırılacak, gerçek durum ortaya çıkacak, gerçek durum doğrultusunda da biz ne gerekiyorsa onun yapılmasından yana taraftarız.

Sonuç olarak, İYİ PARTİ’nin getirmiş olduğu ve hepimizin desteklediği, Meclisten geçen bu araştırma önergesinin kısa sürede komisyonlarının oluşturulması, gerçek durumun ortaya çıkarılması, emekliliği hak eden insanlara bir an önce emekliliğinin verilmesi için bütün çalışmalara katılmak istiyoruz. Lütfen bu konuda herkes elini vicdanına koysun, lütfen herkes sorumluluğunu alsın, lütfen herkes kendi seçim bölgesinde çalışmaları yürütürken insanların getirdiği dilekleri yerine getirsin ve bunu lütfen şu şekilde ele alalım: Bu insanlar bir keyfiyet istemiyor, bu insanlar bir avanta istemiyor, bu insanlar bir ayrıcalık istemiyor; bu insanlar kendilerine ait haklarını, yıllarca yatırdıkları primleri, yıllarca çalıştıkları emeklerinin ve alın terlerinin hakkını istiyorlar. Bu insanlar bu saatten sonra… Ta 1999’dan bugüne kadar aradan geçen süre içerisinde bu işe takılanların hepsi -çocukları, eşleri, aileleri- mağdurlar. Bu mağduriyeti kimse yaşatmak zorunda değildir. Bir vicdani sorumluluktur. Bu meseleyi vicdanla ele aldığımızda, kendi kalbimize, kendi vicdanımıza baktığımızda onlarla beraber çalışmamız lazım, onlara destek olmamız lazım. Bu destek konusunda da hepimize görev düşüyor. Gereğinin yapılması için de hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Atila Sertel, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Milletvekilim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkanım, sizin Başkanlığınızda yaptığım ilk konuşma, önce kutluyorum. Meclisimizde sizin gibi söz hakkı tanıyan ve Mecliste bulunan milletvekillerinin kendi illerine ilişkin söylemlerini dile getirmesine izin veren başkanların çoğalması dileğiyle iyi görevler diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ATİLA SERTEL (Devamla) – Sayın arkadaşlarım, bizi burada bütün Türkiye izliyor sanıyorum. Aslında burada “emeklilikte yaşa takılanlar” olarak yorumlanıyor ama işin bir gerçeği var: Emeklilikte yaşa takılanlar yok Türkiye'de, AKP'nin emeklilikte yaşa taktığı kişiler var Türkiye'de ve onlar bu ülkede mağdur edilen, hakları ellerinden alınan, hakkı hukuku çiğnenen insanlarımız. Bu insanlarımızın sayısı kimilerine göre 3 milyon, kimilerine göre daha da ileri. Oysa burada konuşan arkadaşlarımızın söylediği gibi, emeklilikte yaşa taktıklarını, 1999 yılında SSK’li, BAĞ-KUR’lu, Emekli Sandığı mensubu olan kişileri emeklilikte yaşa takacak yasayı çıkarıp onların hakkını elinden alan bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Kelimenin tam anlamıyla maç oynanırken, kurallar bir bütün hâlindeyken birdenbire birileri çıkıyor “Evet, maç oynanıyor ama penaltıyı kaldırdık ya da golü kaldırdık.” diyor.

AHMET TAN (Kütahya) – Sayın Vekilim, bunu kaldıran kim? 1999’da kim vardı? Kaldıranlar içinde kimin olduğunu söylerseniz belki biz de gerçeği…

ATİLA SERTEL (Devamla) – Bu noktada, Cumhurbaşkanlığının başında yürütmeyi götüren arkadaşların içinde Adalet ve Kalkınma Partisinin… Sigortalılık süresinin primini tamamıyla ödemiş, geçmiş dönemde -kadınlar için yirmi yılda, erkekler için yirmi beş yılda- bütün yükümlülüklerini getirmiş, hatta bırakınız 5 bin iş gününü, yasada çıkarılmış olan 9 bin iş gününü bile tamamlamış insanların emeklilikleri ellerinden alınmıştır.

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda bir çalıştay yaptı ve bu çalıştaya akademisyenler katıldı, bu çalıştaya sendikalar katıldı; emek örgütünün değerli temsilcileri katıldı, sosyal güvenlik uzmanları katıldı, emeklilik sistemi, emekli aylıkları, emekli yaşıyla ilgili olan her ne kadar kişi varsa o çalıştaya katıldı. Aslında Cumhuriyet Halk Partisinin buradaki hedefi ve yayınladığı sonuç bildirgesi, tamamen hakkı hukuku elinden alınmış insanların sorunlarının çözümüne yönelikti. Diğer partilerin de aynı noktada görüşleri var; Milliyetçi Hareket Partisi de, İYİ PARTİ de, HDP de –Halkların Demokratik Partisi de- her biri, bütün bireyleri, bütün milletvekilleri, hatta Adalet ve Kalkınma Partisinin içinde vicdanı olan milletvekilleri de emeklilikte yaşa taktıklarının hakkının geriye verilmesi noktasında mutabıklar.

Bunu nasıl yapacağız, bunu nasıl kaldıracağız? Pek çok kanun teklifi Meclise veriliyor. Bunlardan birini de benim çalışkan arkadaşım Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer verdi. Bu kanun maddesinin değiştirilmesine ilişkin geçici madde 70’in eklenmesini istedi. O da çok basit, burada okumak isterim: “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte bu kanuna ve mülga sosyal güvenlik kanunlarına göre emeklilik için gereken prim gün sayısı koşulunu sağlayıp yaş koşulunu sağlayamayanlardan, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde kuruma yazılı olarak başvuranlara yaşlılık aylığı bağlanır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar kurum tarafından belirlenir. Madde 2– Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Madde 3- Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.”

Şimdi, burada gerçekten emeklilikte yaşa takılanların, taktıklarının sorununu çözmek için bütün partililere görev düşüyor. Geçtiğimiz gün Sayın Cumhurbaşkanı çıktı televizyonlara dedi ki: “Emeklilikte yaşa takılanlar için Türkiye’nin bütçesini düşünmek lazım. Türkiye’deki hesabı kitabı iyi yapmak lazım ve bu insanlara biz bu miktarı, bu parayı sağlayamayız. 65 yaşında emekli olur, 60 yaşında emekli olur.” Ama Sayın Cumhurbaşkanının kendisi 46 yaşında emekli olmuş bir kişi. Yani geçmiş koşullarda emekliliği elde etmiş olan ve bu hakkı yasayla almış olan Cumhurbaşkanının, insanların emekliliklerinin 65 yaşına kadar sürmesi noktasındaki kanunun savunmasını yaparken Türkiye'nin bütçesini gündeme getirmesi doğrusu beni gerçekten çok üzdü. Neden söylüyorum çünkü Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin bütçesini düşünmüş olsaydı sarayın yıllık masrafı 658 milyon 240 bin 289 lira olmazdı. Yani eski parayla söyleyelim: 658 trilyon 240 milyar 289 milyon lira sarayın masrafı olmazdı. Sarayın günlük gideri 1 milyon 800 bin lira olmazdı. Yani eski parayla söyleyelim: Saray bir günde 1 trilyon 800 milyar para harcayacak, onun için para var fakat iş emekliye gelince, iş emeklilikte yaşa taktıklarına gelince para yok. Bunu kabul etmek mümkün değil.

Bakın, Sayıştay raporlarından okuyorum ben bunları, asla afaki rakamlar değil. Sayıştay, sarayın mutfak masrafının yılda 2,6 milyon lira yani 2 trilyon 600 milyar lira olduğunu söylüyor. Sarayda temizliğe 3,2 milyon TL yani 3 trilyon 200 milyar lira para gittiğini yazıyor. Ülkenin bütçesini düşünen bir kişi nasıl böyle bir harcama yapıyor, onu sormak lazım. Yetmiyor, sarayın yanı sıra rahmetli Özal’ın bizim gazetecilik yaptığımız dönemde Marmaris’te yaptığı 3 oda 1 salon mütevazı bir yazlığın 300 odalı hâle getirilmesi ve yazlık sarayın inşası için trilyonlarca lira para harcanıyor. Yetmiyor, uçan saray alınıyor ve yetmiyor, bütün masraflar alabildiğine artıyor.

Sevgili arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Suriyeli vatandaşlar için biz bütçeyi sonuna kadar açtık.” Ve rakamsal olarak da inanılmaz ve doğrulanması gereken rakamlarla Suriyeli yurttaşların bütün harcamalarını karşıladıklarını söylüyor. Tamam, Suriyeli vatandaşlar için siz harcamalar yapıyorsunuz, bunu kabul etmek mümkün ama emekliye gelince, yaşa taktıklarınıza gelince bu harcamaları Türkiye'nin gündemine getirerek emekliliği önlemeye yönelik kararın alınmasını gerçekten kabul etmek mümkün değil.

Sevgili arkadaşlarım, bizim bildirgemiz yayınlandı. CHP emek bürolarının Sayın Veli Ağbaba’nın başkanlığında düzenlediği o çalıştaydan çıkan bildirge sonuçlarında çok önemli kararlar alındı. Elbette ki bunu toplumun bilgilenmesi açısından da burada tekrar etmekte yarar var. Çalışma yaşamına girdiğinde yirmi-yirmi beş yıllık sigortalılık süresini ve gerekli prim gün sayısını doldurduğunda emekliliğine hak kazanacağını düşünen milyonlarca yurttaş bir anda yaş koşuluyla karşı karşıya kalmıştır. Bu, özü itibarıyla bir hakkın gasbıdır. Emeklilikte yaşa takılanlara makul ve adilane bir çözüm üretilmesi gerekmektedir. Yaşa takılanlar için emeklilik yaşının düşürülmesi yoluyla yurttaşlarımıza emeklilik haklarının sosyal güvenlik sistemini zora sokmaksızın iade edilmesi mümkündür. Emeklilik koşulları tüm yurttaşlarımız için yeniden düzenlenmelidir. 1999 yılında yapılan değişiklikle emeklilik yaşı 58-60’a, 2006 yılında yapılan değişiklikle de 65’e yükseltilmiştir. Emeklilik yaşının kademeli artışına derhâl son verilmeli ve ülke gerçeklerine göre uygun bir seviyeye çekilmelidir.

Sevgili arkadaşlarım, ayrıca burada emekli aylıkları ve aylık bağlanma oranları da bu bildirgenin içinde yer almıştır. Benim buradan yurttaşlara önerim, bu bildirgeyi dikkatle sonuna kadar okumalarıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz emeklilerin, ezilenlerin yanındayız. Size samimiyetle söylüyorum, bugün kahvede, üçüncü sınıf işletmede 1 çayın bedeli 1,5 lira olduğu için kahvede çay içemeyen emeklilerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Köylerde ve kırsalda bizi dinleyen emeklilerin 800 lira, bin lira, 1.200 lira aldığı, 1.500 lira aldığı ve ayın sonunu getirmek için, pazara çıktıklarında akşamüstü sıralarını tercih ettiklerini, sebzenin ve meyvenin ucuzladığı ve ucuz olarak satın alınabildiği saatleri beklediği gerçeğini inkâr edemeyiz.

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye’de birileri için var olan, birileri için harcanan milyonların, milyon dolarların, birileri için alabildiğine açık bütçelerin olduğu ülkemizde iş emeklilere gelince, iş işçilere, köylülere, üreticilere gelince yok sayılmasını kabul etmek mümkün değildir. Suriyelilere gelince var, emeklilere gelince yok. Suriyelilere gelince sağlık, burs, her konuda hizmet tamam; bizim öğrencilerimize gelince yurt yok, burs yok, kredi yok. Suriyelilere gelince alabildiğine harcama var; Türkiye’de köylüye, mazota gelince, mazota, gübreye destek yok. Böyle bir ülkede yaşıyoruz.

Bizim bu ülkedeki konumumuz itibarıyla bizim yerimiz halkın safıdır, halkın yanıdır. Biz sonuna kadar doğruları anlatmaya ve buradaki arkadaşlarımızın vicdanlarına seslenmeye çalışacağız.

Sosyal güvenlikte bütüncül bir dönüşüm sağlanmadıkça, insanlar kurallarına göre emeklilikle ilgili başlangıçtan itibaren sonuna kadar ne olacağını bilmediği sürece, insanlar bu devlette hemen birtakım şeylerin değişeceğini öngörerek birtakım önlemler almak yerine devlete güvenmesi gerekirken, devlet tarafından, devleti yönetenler tarafından onların haklarının gasbedilmesini kabul etmek mümkün değil. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz; bizim safımız emekten yana, bizim safımız ezilenlerden yana, bizim safımız işçilerden, köylülerden, memurlardan, öğretmenlerden yana. Biz bunu seçim bildirgelerimizde çok açık ve net söyledik ve sonuçta bizim bu anlattıklarımız bazıları tarafından tepkiyle karşılanabilir ama benim bu anlattıklarımı Meclisin berberi Hicabi anlıyor ve “Haklısın Vekilim.” diyor ama buradaki vekillere anlatmakta güçlük çekiyoruz. Yaşasın Hicabi gibi emekçiler, yaşasın köylüler, yaşasın işçiler, yaşasın emeklilikte yaşa taktıklarınız! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Siz bu hakkı vermeseniz de burada gördüğünüz muhalefet partileri dayanışma içerisinde, direnme içerisinde, mutlaka o insanların hakkını hukukunu alacaktır.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, emeklilikte yaşa takılanlar için verilen grup önerisinin gündeme alınıp alınmayacağı, görüşülüp görüşülmeyeceğine ilişkin bir ön görüşme yapıldı ve akabinde de yapılan oylamada bu görüşmenin yapılması kararı çıktı ve şimdi de bu görüşmeleri yapıyoruz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yaptığımız değerlendirmeyi ve görüşleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin önemli sosyal ve ekonomik sorunlarından birisi hâline gelen emeklilikte yaşa takılanlar konusu uzun süredir kamuoyunu meşgul etmektedir. Geçtiğimiz haftalarda gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetlerinde gerekse de kamuoyuna yansıyan açıklamalarda gördüğümüz üzere, EYT bazı siyasi partilerin istismar ve polemik aracı hâline getirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilgisi olmayan komisyonlarda, Genel Kurulda veya değişik her ortamda bu konu gündeme getirilmek suretiyle kamuoyunda âdeta bir kutuplaşma yaratılmak istenir bir hava ve atmosfer oluşmaya başlamıştır.

24 Haziran 2018 milletvekili genel seçimleri beyannamemizde yani Milliyetçi Hareket Partisi seçim taahhüdünde emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi taahhüdüne yer verdik. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun teklifleri bulunmaktadır ve bu kanun tekliflerinden birisini veren bir milletvekili arkadaşınız da benim.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak taahhüdümüzün ve kanun tekliflerimizin arkasındayız ve takipçisiyiz. Öncelikle bunun bilinmesine dikkatleri çekmek istiyorum. Bununla birlikte, EYT sorununun gittikçe artan bir şekilde polemik konusu yapılmasına araç olmayacağımızı da belirtmek istiyorum. Öte yandan, sosyal ve ekonomik sorunların çözümü, beklentilerin karşılanması, ülke gerçeklerinden kopuk bir şekilde ele alınamaz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim. Sizi sükûnete davet ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Tekraren ifade ediyorum: Sosyal ve ekonomik sorunların çözümü, beklentilerin karşılanması ülke gerçeklerinden kopuk bir şekilde ele alınamaz. Özellikle sistematik ekonomik saldırılar ve operasyonlara milletimiz ferasetle karşı dururken planlı ekonomik operasyon faaliyetleri karşısında millet olarak kenetlenmemiz ve bir sağduyu ve uhulet içerisinde hareket etmemiz önem arz etmektedir. Ülkemizin itibar ve saygınlığını hedef alan para oyunları karşısında devletimizi ekonomik olarak da ayakta tutmanın hepimizin en önemli sorumluluklarından biri olduğunu düşünüyoruz. Ekonomik abluka girişimlerine bir tuğla daha koyacak ve devlet bütçesine büyük yükler getirecek uygulamalardan bir süre kaçınmamız gerektiği kanaatindeyiz. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz, “Önce ülkem ve milletim.” ülküsüyle çizdiğimiz siyaset rotamız istikametinde tavır ve tutum almaktayız, siyasi bir rant peşinde değiliz.

Emeklilikte yaşa takılanlar sorununun çözümü için bütçenin ve ekonominin yönetiminden sorumlu olan iktidarla uzlaşma sağlanmadan hareket etmenin, yürümenin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi sorumlu ve doğru bir politika izlemektedir. Sonuç olarak, emeklilikte yaşa takılanlar sorununa ilişkin taahhüt ve tekliflerimizin takipçisi olmakla birlikte, çözüm için ekonomik şartların ve mali imkânların da dikkate alınarak bütçenin yönetimiyle görevli olan iktidarla uzlaşma sağlanmasının bir zorunluluk ve bir sorumlu siyasetin gereği olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde… (CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen tahammül gösteriniz yani Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu ve politikasının anlaşılmasında bazı arkadaşlarımız müşkülat çekiyorlar ama zaman her zaman haklı çıkarıyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kulağını çekmişler, kulağını! Arkadaşlar kulağını çekmişler vallahi!

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi, önümüzde bütçe görüşmeleri başladı değerli arkadaşlar ve bu görüşmeler Plan Bütçe Komisyonunda da yapılacak.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – İki saatte mi değişti fikriniz?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Burada yürütmeye büyük bir görev düşmektedir.

Biz buradan Cumhurbaşkanlığının, ilgili bakanlıkların, resmî olarak, bu konuda değişik parti gruplarına mensup milletvekilleri tarafından verilen bütün teklifler dikkate alınmak suretiyle -çünkü her teklifin mahiyeti farklı olabiliyor- bu kanun tekliflerine de ilişkin kapsamlı bir düzenleme etki analizi yaparak bunu kamuoyuyla paylaşmasının çok önemli olduğunu değerlendiriyoruz.

Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak değerlendirmemiz bu şekildedir ve bu tutumumuzu ısrarla devam ettireceğimizi Genel Kurulun bilgisine sunuyor…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Biraz önce öyle değildi.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – …ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekilli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ramazan Can milletin lehine bir şey söylememiştir, Allah nasip etmedi bir kere lehine konuşmak.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Öncelikle emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili şu anki gündeme gelen grup önerisinin Meclis araştırmasına çevrilip çevrilmemesiyle ilgili huzurlarınızdayız. Tabii, bunun tarihî safahatını biraz da olsa paylaşmak istiyorum.

Bu olayda, rahmetli Özal 1987 yılında erken yaşta emekliliğin sigortayı, Sosyal Güvenlik Kurumunu batıracağından bahisle 3395 sayılı Yasa’yı çıkarmıştır. Bu yasa çıkmazdan evvel yaş şartı yok; prim ödeme süresi ve sigortalılık süresi… Ayrıca, üçüncü ilave olarak yaş şartı getirilmiş; kadınlar 55, erkekler 60 yaş.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ramazan Can, emeklilikte yaşa takılıyor musun?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Netice itibarıyla, 1987 yılında çıkan bu yasayla birlikte, 1990’lı yılların sonuna doğru Sosyal Güvenlik Kurumu emeklilerin maaşını ödeyemez hâle gelmiş ve krizler birbirini takip etmiş. Bu ortamda, dönemin hükûmeti 1999 yılında kademeli yaş sistemini getirdi. Kademeli yaş sistemi Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23/5/2002 tarihi itibarıyla yürürlüğe koyduğu kanunla birlikte, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşıladı. Burada da 58 ve 60 yaşa geçildi fakat asıl sıkıntı 1992 yılında yaşandı. 1987 yılında rahmetli Özal’ın ileriyi görerek atmış olduğu adım “mezarda emeklilik” diye, seçim meydanlarında popülist bir yaklaşımla, 1992 yılında Demirel ve SHP Hükûmeti tarafından yaş haddi, biliyorsunuz, kaldırıldı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunlar delirdi Ramazan Can, bunlar delirdi.

RAMAZAN CAN (Devamla) – 1992 yılında yirmi beş yılı dolduran herkes emeklilik hakkını kazandı. Bu, “aktüeryal denge” dediğimiz sistemi bozdu, felaket bir şekilde bozdu. Hatta sanatçılar için 14 yaş, 15 yaş… 3308 sayılı Yasa çıkmadan evvel 14 yaşında, 15 yaşında ihtiyarlık primi sigortası kesilen gençlerimiz vardı, çocuklarımız vardı. Dolayısıyla 38 ve 40 yaşında emeklilik bu sistemi çökertti. Yetmedi, 1992 yılında emeklilik yaşını kazandığı hâlde, ihtiyari emeklilik varken 1994 yılında, 1993 yılında resen emeklilik… Yirmi beş yılı dolduran herkes KİT’lerden resen zorunlu emekli edildi. “Ben emekli olmak istemiyorum, 38, 40 yaşında çalışmak istiyorum.” diyen kardeşlerimiz –ben bilakis Makine Kimyada- emekli edildi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay be!

RAMAZAN CAN (Devamla) – İşte, bu sistem çökertildi. 1999 yılında hükûmetin çıkarmış olduğu yasa popülizmden uzak, mantıklı bir yasadır.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo!

RAMAZAN CAN (Devamla) – 2002 yılında da yürürlüğe girmiştir Anayasa Mahkemesi iptal ettikten sonra.

Evet, bu şartlarda aktüeryal denge bozuldu ve sistem kendi işler hâlde değil, şöyle ki: Türkiye’de 1,8 çalışana 1 emekli düşüyor. Normal olması gereken ne? 1 emekliye 4 çalışanın olması gerekiyor. Avrupa standardında 5, 6, 7. Türkiye'de 12 milyon kişi yetim, dul, BAĞ-KUR, SSK, memur emeklisi. 12 milyon kişi sistemden maaş alıyor. 24 milyon da çalışanımız var. Dolayısıyla, yaklaşık 1,8-2 arasında karşılama oranı var ki bu sürdürülebilir bir karşılama oranı değildir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Avrupa’da emekli ne kadar maaş alıyor, Türkiye'de emekli ne kadar maaş alıyor?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ama netice itibarıyla yirmi beş yılı doldurduğu hâlde yaşı bekleyen kardeşlerimiz gayet doğaldır, “Ben sisteme girdiğimde yirmi beş yıl vardı, yaş şartı yoktu, kademeli bir yaş yoktu.” diyebilir ki bu hukuken de yerinde bir gerekçedir fakat devletin bütçe olanaklarını da dikkate almak durumundayız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Avrupa’da 800 lira emekli maaşı alan kimse var mı?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Evet, emeklilikte yaşı bekleyenlerin sağlık harcamasıyla ilgili burada hatiplerden herhangi bir söz söyleyen olmadı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ramazan Can, milletin anasını ağlattınız kardeşim.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bütçe dinamikleri nedir bilmiyoruz. Bütçe dinamiklerinde Hükûmetimiz… Emeklilikte yaşı bekleyenlerin sağlık harcamasıyla ilgili bir çalışmayı hep beraber yapabiliriz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Millet sizden bunun hesabını soracak.

RAMAZAN CAN (Devamla) – İnşallah, böylece, emeklilikte yaşa takılan kardeşlerimizin sorunlarını çözme adına bir nebze olsun adım atmış olabiliriz. Tabii, burada bütçe dinamiklerine de bakmak durumundayız.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bence bir uçak daha alalım.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Çok değerli hemşehrilerim, bu memleket bizim, millî gelir hepimizin. Dolayısıyla, her yıl millî gelirimizden 80 katrilyonu alıyoruz, sosyal güvenliğe aktarıyoruz. Yıllık bizim yatırımlara aktardığımız miktarın 2 katı. Gönül ister ki gerçekten millî gelirimiz artsa ve bunu da bu kardeşlerimizle paylaşsak.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetinin emeklilere, mağdurlara, fakirlere ne verdiğini hep beraber biliyoruz. Onların problemleri başımızın üstüne ama bunları yaparken de 30 yaşındaki, 40 yaşındaki gençlerimizin yarın emekli olamayacak hâle gelmelerine de set çekmeliyiz. Evet, gençler, 30 yaşındaki kardeşlerimiz; 80 yaşında emekli olmamak için, yatırımların adaletli ve dengeli dağılması için inşallah, gelirlerimiz arttıkça milletimizle paylaşmaya devam edeceğiz, bütün sorunları çözmeye devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Meclis araştırması önergesi üzerindeki ön görüşme tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… (CHP sıralarından “Yuh!” sesleri, gürültüler)

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Size yuh, size yuh!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne konuşuyorsunuz!

BAŞKAN – Kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

On dakika ara veriyorum değerli milletvekilleri.

Kapanma Saati: 19.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (x)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Komisyon Raporu 9 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Saffet Sancaklı, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Sancaklı. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3388 sayılı ve 7 Haziran 1987 tarihli Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi ve bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sürem yirmi dakika. Bu yirmi dakikanın on dakikasını bu konuya ayırdım, geri kalan on dakikada da Millî Savunma Komisyonundan Millî Takıma ve Türk sporuna geçeceğim. Bazı sorunlar var, bazı önerilerimiz var, onları konuşacağız.

Sayın Başkanım, size de yeni görevinizde başarılar diliyorum. Çok mutluyuz, çok sevinçliyiz.

Teşekkür ederim.

Hafızalarınızı yenileyerek konuya giriş yapmak istiyorum. Yıl 1963, yer Kıbrıs. O yıllarda Kıbrıslı Rumlar 20 bine yakın EOKA militanını adaya yerleştirmiş ve Akritas Planı’nı devreye sokmuştu. Plana göre Lefkoşe sekiz saat içinde ele geçirilecek ve Türk köyleri imha edilecek, Türkler ise adadan atılacaktı. 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan olaylarda Kıbrıs Rumları, Türklerin meskûn bulunduğu köylere saldırdılar, 137 köy boşalttılar; evleri, hayvanları, ahırları yaktılar, yıktılar, tarım araçlarını yağmaladılar. 18.667 Türk, evinden ocağından sürüldü, 364 Türk şehit edildi. Bu olaylar 1964 yılı boyunca da şiddeti zaman zaman artırılarak planlı bir şekilde sürdürüldü. İnsanlık dışı zulmün ve katliamın yaşandığı bu olaylar tarihe “Kanlı Noel” diye geçti.

Kıbrıs’taki Türk alayının kısmi müdahaleleri olur, birkaç uçak Kıbrıs semalarında görünür, olaylar karşısında Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’a çıkarma yapmayı düşünür. Ancak askerî silahları, mühimmatı ve askerî araçları adaya ulaştıracak, çıkaracak gemi bulunamamaktadır. O günkü hükûmet çok şey yapmak ister mutlaka ancak o günün imkânsızlıkları ve çaresizliği içindedir. Benzer olaylar 1974 yılında tekrar edilir. 1963, 1964, 1967 yıllarında yaşanan olaylardan ders çıkaran Türkiye bir şeyler yapmaya çalışmıştır ancak yetersizdir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan başarıyla çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine elektronik harp uygulanarak kendi uçaklarının kendi gemisini vurmasına sebep olmuşlardır. Elektronik harp, aynı ittifak içinde bulunduğumuz sözüm ona dost ülkelerce bize karşı uygulanmıştır.

Garantör ülke, bir ülkede yaşayan vatandaşlarının can ve mal emniyetlerini, namuslarını korumak üzere… Adaya bu kez çıkarma yapan Türkiye Cumhuriyeti’ne NATO’dan müttefikimiz olan ülkelerce askerî ve ekonomik ambargo, diplomatik alanda ise yalnızlığa itilmek üzere ağır tedbirler uygulanmıştır. Türkiye, uçak parçası, uçak lastiği, ağır silahlarda kullanması gereken mühimmatı, hatta uçak yakıtını teminde güçlük çeker hâle getirilmiştir. Sağlanan tüm başarılarda, sahip olunan teknolojik silahlar, mühimmat, araç gereç değil, asil Türk askerinin kahramanlığı asıl rolü oynamıştır.

Günümüzün şartlarında da durum farklı mıdır? Tabii ki hayır. Bugün de ne yazık ki durum aynıdır. Biz şanlı Türk tarihini, vatanımızı, sahip olduğumuz millî güç unsurlarımızı ve bizi, ülkemizi tehdit gören ülkeleri ya da grupları değiştiremeyeceğimize göre oyun aynen devam edecektir. Aynı ittifak içinde yer aldığımız ve müttefikimiz diye bildiğimiz ülkelerin Suriye’de yaptıklarını hep birlikte yaşıyoruz. Oyun aynen devam ediyor; dışa bağımlı olunduğu, millî sanayimizi şahlandıramadığımız sürece ve savunma alanında yabancı ülkelere muhtaç olma durumumuz devam ettiği sürece bu böyle devam edecektir. Hepimizin bildiği üzere, bugün dost bildiğimiz ülkeler Türkiye’ye karşı terör örgütlerini silahlandırıyor; NATO ülkesi olmamıza rağmen bize vermediği silah ve mühimmatı, elektronik donanımı terör örgütlerine veriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunları sizlere hafızanızı yenilemek, konuyu somutlaştırarak önemini vurgulamak üzere anlattım.

Günümüz devletleri, küresel ve bölgesel planlama yapan ülkelerden kaynaklanan tehditlerle karşı karşıyadır. Bu tehdit odaklarının bizden farklı olan ortak özellikleri, bilim ve teknolojide katettikleri mesafe ile savunma sanayisinde ulaştıkları aşamalardır. Günümüzde çok sayıda teknolojinin, araç ve gerecin askerî ya da istihbari ihtiyaçları karşılamak için geliştirildiği ya da askerî alana adapte edildiği bilinen gerçektir. Günümüzde devletlerin gücünü somutlaştıran öğelerin başında o ülkenin sahip olduğu savunma sanayisinin gücü yer alır hâle gelmiştir. Savunma sanayisinin gücü ve bu gücün dayandığı teknoloji ve silahlara sahiplik durumu ülkelerin planlarını gerçekleştirmede, dolayısıyla hedeflerine ulaşmalarında ve caydırıcı olmalarında belirleyici unsurdur. Ne yazık ki Türkiye bu konuda arzulanan seviyeye henüz ulaşamamıştır. Bu ihtiyacı karşılamak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 1974 ambargosundan gerekli dersi çıkararak girişimlerde bulunmaya başladıklarına şahit olmaktayız. Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının dışa bağımlılıktan, dolayısıyla zor zamanda tahakkümden kurtulmak üzere vakıflar kurmaya başladıkları görülmektedir. Bu bizim insanımızın cesaretidir, müteşebbis ruhun yansımasıdır. Türk Medeni Kanunu ve Vakıflar Kanunu ile diğer ilgili mevzuatın sağladığı hukuki imkânlarla kurulan bu vakıflar milletin desteğiyle ilk adımlarını atmış ve hemen tamamına yakını da başarıya ulaşmıştır; 1987’de Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının çatısı altında bütünleştirilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı günümüzde ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR, ASPİLSAN, TEI, DİTAŞ, NETAŞ gibi 44 şirket ve 16 binin üzerinde personel çalıştıran bir güce ulaşmış bulunmaktadır. Bu şirketler, bünyelerinde yetiştirdikleri elemanların ayrılarak yeni şirketler kurması sonucunda savunma sanayisinde okul görevi görmüşler, ayrıca fason olarak yaptırdıkları iş nedeniyle de yan sanayisinin gelişmesine öncülük yapmışlardır.

Vakıf senedinde vakfın ana amacı “Millî Harp sanayimizin geliştirilmesi, yeni harp sanayi dallarının kurulması, harp silah araç ve gereçlerinin alınması suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş gücünün artırılmasına katkıda bulunmak üzere milletimizin maddi ve manevi desteğini sağlamaktır.” şeklinde belirtilmiştir. Vakfın senedinde yer alan amaca uygun faaliyet yürüttüğü, bünyesindeki kuruluşların halk tarafından saygın kuruluşlar olarak kabullenilebildiği, haklı ve temiz bir imaja ulaştığı toplumun ortak kanaatidir. Vakıf senedinin 6’ncı maddesinin son cümlesinde “Brüt gelirinin yüzde 20’sini yönetim ve idame masrafları ile ihtiyatlara ve mal varlığını artıracak yatırımlara, kalan yüzde 80’ini ise, Vakıf amaçlarına sarf ve tahsise zorunludur.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, vakfın daha önce ifade edilen amaçlarına odaklanarak çalışmasına dayanak teşkil etmiştir.

Özellikle savunma sanayisi gibi Türkiye’nin ciddi açıklarının bulunduğu bir alanda AR-GE çalışmalarına duyulan ihtiyacın farkında olunarak hareket edildiği düşünülmekte ve memnuniyetle karşılanmaktadır. Ancak kayıtlara geçmesi bakımından zorunlu gördüğümüz birkaç hususun altını özellikle ve önemle çizmek isteriz. Vakıf kanununda 20 Kasım 2017 tarih ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 64’üncü maddesine istinaden 1 Şubat 2018 tarih 7079/60 sayılı Kanun’la yapılan değişikliğe dikkatinizi çekmek isterim: Bu değişiklikte “Vakfa başlangıçta özgülenen mal ve haklar ile Vakfın sonradan iktisap ettiği mal ve haklar, Vakıf yetkili organının kararı ile daha yararlı olanlarla değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir.” denilmektedir. Her ne kadar şubat ayında yüce Meclisimizden geçmiş olsa da bu hususun yüce Meclisimizin yakın denetiminde olmasına ve özellikle AR-GE çalışmalarına dayalı kazanılmış fikrî ve sınai mülkiyet haklarının devredilmemesi konusunun dikkatle izlenmesine ihtiyaç bulunduğunu düşünmekteyiz Sayın Başkan.

Kanun teklifinde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı makamının ihdas edildiği, müsteşar ve müsteşar yardımcısı kadrolarının kaldırıldığından bahisle bu değişikliklere uyum sağlanması amacıyla 3388 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanunu’nda değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir. Bu kapsamda “Vakıf Mütevelli Heyeti, Cumhurbaşkanı başkanlığında, Cumhurbaşkanının görevlendireceği Cumhurbaşkanı yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Sanayii Başkanından oluşur.” şeklinde değerlendirilmesi teklif edilmiştir.

Vakfın senedi incelendiğinde görüleceği üzere, mütevelli heyetinin görevleri doğrudan icrai özellikler taşımakta ve yetki devretmediği takdirde genel müdüre ihtiyaç kalmamaktadır. Ayrıca vakıf senedinin 13’üncü maddesine göre mütevelli heyetinin vakıf başkanının başkanlığında yani Sayın Cumhurbaşkanının başkanlığında en az iki ayda bir defa toplanması gerekmektedir.

Personel alımından mal vasiyeti ve teberru olarak kabul etmeye kadar uzanan geniş bir alanda uğraşacak mütevelli heyetine Sayın Cumhurbaşkanının başkanlık yapmasını düşünmenin ayaküstü verilmiş bir karar ve alelacele hazırlanmış bir teklif olduğunu, pratikte uygulama şansının olmadığını düşünmekteyiz. Bunun yanında “en az” ibaresinin eklenerek muğlak bırakılan vakıf yönetim kurulu üyelerinin netleştirilmesi de gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu, Vakıflar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na tabi Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenen, hukuken özel hukuk tüzel kişisi olan vakfa mütevelli heyet olarak Sayın Cumhurbaşkanından Savunma Sanayii Başkanına kadar geniş bir yelpazede görevlendirme yaparak kamu görüntüsü vermenin ne kadar doğru olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum. Dileğimiz, Vakıf Genel Müdürü ve vakfa bağlı şirket yönetimlerinin kamu dışından olması, muhtemel eleştirileri önlemesidir.

Savunma sanayimizin gelişmesi, karşılayacağı ihtiyaçlarımız yanında üreteceği katma değer ile sağlayacağı bilgi birikimi ve teknolojik gelişim açısından fevkalade önemlidir, ülkemizin buna ihtiyacı vardır. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, kurulduğu tarihten bugüne kadar üstlendiği görevi sahip olduğu kısıtlı imkânlarla elemanlarının şaibeli ölümlerine kadar uzanan kirli kumpaslara ve bazı güçleri arkasına almış özel sektörün engelleme ve karalama kampanyalarına rağmen ayakta kalmış, uluslararası alanda rakibi olan dev firmaların saldırılarını göğüslemiş bir vakfımızdır. Bünyesindeki kuruluşlara çatı görevi vererek onların bugünkü hâle gelmesini sağlamıştır. Bu vakfın yaşatılması ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu anlayış içinde yeni mütevelli heyeti oluşumunun Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına güç katması temennisiyle yasa teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekleyeceğimizi yüce heyetinize saygıyla bildiriyorum.

Evet, bu konuyla ilgili konuşmam burada sona ermiştir. Şimdi millî savunmadan Millî Takıma ve Türk sporuna biraz geçelim, vaktimiz var çünkü. (MHP sıralarından alkışlar) Millî olunca doğal olarak… Alpay, sen alkışlamadın, görmedim.

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Ayağa kalkıp alkışlıyorum.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Öyle mi? Alkışladın, peki, teşekkür ederim.

Evet arkadaşlar, üç buçuk yıldır milletvekiliyim burada, 3 Spor Bakanımız değişti. Şimdi Alpay kardeşim de geldi ama bir önceki iki dönemde 550 milletvekilinin içinde…

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Hakan Şükür de vardı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Benim geldiğim dönemden bahsediyorum.

…bir tek milletvekili bendim millî futbolcu olarak ve doğaldır ki bu millî konuları, sporla ilgili, Millî Takım’la ilgili, futbolla ilgili konuları benim konuşmam, gündeme getirmem çok normaldi. Burada da çok konuştuk, çok anlattık ama her konuşmadan sonra ne güzel konuştuğumu söylüyorsunuz “Çok güzel.” diyorsunuz ama iş icraata gelince maalesef bu Meclisin yeterince icraatı yok.

FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Arkanda ben varım artık, rahat ol.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Şimdi şöyle: Türk sporuna bugün baktığınız zaman, 80 milyonluk bir ülkede 60 milyon kişinin ilgilendiği başka bir şey var mıdır futboldan başka? Başka ikinci bir şey söyleyin. En az 60 milyon ilgileniyor. Bugün 20 milyonla tek başına iktidar olunan bir ülkede Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın 20’şer milyon taraftarı var tek başına. Demek ki bu ne kadar önemli bir konu ki tek bir futbol takımının en çok oy alan partinin oyu kadar seyircisi var. O zaman, bu Türk futbolu bu hâle gelirken neden müdahale etmiyoruz biz? 3 bakan değiştirdik, şimdi 3’üncü bakanımız benim dönemimde; kendisini tanımıyorum, kendisini de eleştirmeyeceğim çünkü bekleyeceğiz, bakalım ne yapıyor, ne ediyor. Ama bir cesaret eksikliği var arkadaşlar. Neden çekiniyoruz, neden korkuyoruz biz? Türk sporu Türkiye tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Hem de ne zaman yaşıyor biliyor musunuz? En çok tesislerin yapıldığı, en çok sahaların yapıldığı, en çok stadyumların yapıldığı, kapalı spor salonların, yüzme havuzların yapıldığı dönemde, imkânların en üst düzeyde olduğu dönemde, başarılara baktığınızda, Türkiye tarihinin en kötü dönemini yaşıyoruz. Şöyle ki: Biliyorsunuz, dört yılda bir olimpiyat yapılıyor. Olimpiyatlarda bütün spor branşlarından herkes geldiği için ülkenin sporunun neticesi olimpiyatta belli olur. Arkadaşlar, son üç olimpiyattır Türkiye tarihinin en kötü olimpiyatları, en kötü derecelerini alıyoruz. Bir de bu devşirme sporcular var, madalyaların büyük bir bölümünü bunlar alıyor. Kimse bundan memnun değil. Tabii ki biz siyasi partileriz, herkesin kendine göre bir tarzı var, bir politikası var ama -bu benim anlattığım şeyden kimse memnun değil- bugün 80 milyonluk bir ülkede eğer biz Türk sporcularını Türk çocuklarından yetiştiremiyorsak, Türk futbolcularını ve diğer bütün branşlarını yetiştiremiyorsak yazıklar olsun hepimize.

Şimdi, tabii, biraz futboldan bahsedeyim: Bir futbol federasyonumuz var. Ben daha önce de eleştirdim, gitmesi gerektiğini anlattım. Herkes bana şeyi soruyor: “Tamam, sen söyle o zaman kimi istiyorsun Futbol Federasyonu Başkanı olarak?” Ben hiç kimseyi istemiyorum. Şahıslarla da bir işim yok. Benim istediğim şu… Şimdi bugün 4 tane büyük kulüpten örnek vereyim: 4 büyük kulübün toplam borcu şu andaki parayla 10 milyar lira. Geçenlerde Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sayın Ali Koç -seçilmesinden sonra- dedi ki: “625 milyon euro kulübün borcu var.” 625 milyonu da 7’yle çarparsak aşağı yukarı, ortalama -ha bire bu kur değişiyor ama- 4,5 milyar lira gibi Fenerbahçe’nin borcu var. Bugünkü faizden yıllık faizi yıllık yüzde 30’dan hesaplarsanız Fenerbahçe’nin yıllık ödeyeceği faiz 1,5 milyar lira. E, Fenerbahçe’nin böyle bir geliri yok, nasıl kurtulacak peki? Hem de Fenerbahçe’nin Başkanı kim? Türkiye’nin en zengin ailesinin yönetim kurulu başkanı. Düşünün ki futbolun geldiği hâli, Türkiye’nin en zengin ailesi bir tane kulübe müdahale edemiyor. Neden edemiyor, onu da söyleyeyim size: Millet diyor ki: “Ali Koç niye cebinden şunu vermiyor, bunu vermiyor?” Kulübün borcu var, üç dört yıldır, dikkat ediyorsanız, UEFA -Avrupa’dan- diyor ki: “Siz yönetemiyorsunuz bu kulüpleri, batırdınız. Sen 35 milyon euro harcayacaksın, sen 33, sen 32.” Hepsine bir limit koydu. Şu anda sen istediğin kadar… Diyelim ki Sayın Ali Koç cebinden para koymak istiyor, UEFA diyor ki: “Olmaz, senin limitin 35 milyon euro, ödeyin bu borcu, sonra...” Bütün kulüpler o durumda arkadaşlar ve ben size burada birkaç ay önce bir şey söyledim, dedim ki: Çok yakında maçlar oynanamayabilir ve 4 büyük kulübün de normalde FIFA mali fair play kurallarında küme düşmesi lazım. Niye düşürmüyorlar biliyor musunuz? Türkiye Ligi… Şöyle bir şey düşünün: Bir ailede 5-6 çocuk var, biri çok yaramaz; her şeyi yapıyor ama atamıyorsun, kendi çocuğun. Şimdi, Türkiye Avrupa’da 6’ncı, Avrupa futbolunda lig olarak 6’ncı; para olarak, oyuncu kalitesi olarak, kapasitesi olarak 6’ncı. 300 de yabancı oynuyor sadece Süper Lig’de. Eğer küme düşürürse 4 büyüklerden 1-2 tanesini… Ki yakında göreceksiniz yani eğer bir şekilde müdahale etmezsek bu buraya gidiyor. Önce puan silme, para cezası, şu anda kısıtlama, artık iş -Avrupa kupalarından meni zaten veriyorlar, oynatmıyorlar birkaç senedir, hepimiz takip ediyoruz- bundan sonra küme düşmeye gelecek. Peki, küme düşerse ne olur? Avrupa’da 6’ncı lig olmaz çünkü değeri düşecek. 300 yabancı oyuncu var. Avrupa’da futbol dengeleri bozulacak. Avrupa mecburiyetten bizi bu pozisyonda tutuyor ama bir gün gelecek tutamayacak, göreceksiniz. Bir futbol federasyonu düşünün, başkanı hiçbir stada gidemiyor, kulüp başkanları hiçbir deplasmana gidemiyor. Süper Lig’de ve bir alt liginde, bir de federasyonda bin kişi yönetiyor Türk futbolunu, biri millî futbolcu değil. Nasıl olacak bu arkadaşlar?

Şimdi, bu kulüp başkanları, dikkat ediyorsunuz değil mi, ceza alıyor kırk beş gün, altmış gün, doksan gün. Bunlara ne cezası veriliyor? Stada girememe cezası.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir de para cezası var.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Para cezası veriliyor. Allah’tan hapis cezası değil, çoğu cezaevinden çıkamazdı, tamam mı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama ödeyemezse ona dönüşüyor zaten.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ya ödüyorlar, başkanların parası var, ödüyor da şimdi şunu anlatmaya çalışıyorum: Biz bir hata yapmışız hep beraber diyelim ona, ben sadece iktidar partisini kastetmiyorum, hepimiz hata yaptık, tamam; arkadaşlar, kabul edelim, müdahale edelim.

Ben burada bir tane teklif verdim geçen sene: Federasyonlar seçiminde o federasyonun başkanı kim aday olacaksa o branşta millî olacak ve o yönetim kurulu seçilirken yüzde 25’i de millî sporculardan olacak o branşta. Buraya bile gelmedi ya, buraya bile gelmedi yani.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kusur kimin?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ya kusur aramıyorum Mahmut Bey, anlatmak istediğim şu: Bu Türkiye’de bazı sorunlar var. Yolda gülen adam görüyor musunuz hiç, mutlu insan görüyor musunuz? Ben görmüyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Peki, biz bu insanları futbolla mutlu edebilir miyiz, sporla edebilir miyiz, sanatla edebilir miyiz? Tabii ki edebiliriz, en azından kısmen edebiliriz. Geçen sene Ampute Millî Takımı Avrupa Şampiyonu oldu, bütün Türkiye havalara uçtu ya, ne kadar özlemişiz başarıyı. Bugün düşünebiliyor musunuz, bizim Millî Takım’ımız Dünya Kupası’na katılmış, orada bir derece almış, Avrupa kupalarına katılmış, Şampiyonlar Ligi’ne katılmış, dereceler almış, hepimiz sokaklara çıkıp burada şey yapıyoruz. Hangi derbi maçında kendi randevularınızı ona göre ayarlamıyorsunuz? Herkes ona göre ayarlıyor. Buna genel başkanlarımız dâhil, Cumhurbaşkanından aşağıya kadar herkes dâhil. O zaman, hadi buna müdahale edelim, boş verin yandaşı, onu bunu. Bu federasyon seçimlerine bir baksanıza, başkanları ve yöneticileri kim? Onun amcasının oğlu, bunun dayısının oğlu, onun kardeşi, onun yeğeni. Hadi tamam, yaptık hatalar, hadi buyurun… Ben bunları eski millî sporcu olarak konuşmak zorundayım arkadaşlar. Ben anlatıyorum ki buna da bir çözüm bulalım. Her bakana kendim gittim. Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatı var: “Saffet Bey, siz millî sporcusunuz, bu işin içinden geliyorsunuz, her köşesinde bulundunuz, parti ayrımı yapmadan ne biliyorsanız, elinizde ne proje varsa gidip sayın bakanla paylaşacaksınız ve yanında olacaksınız Türk gençliği ve Türk sporu için.” Daha öne Çağatay Bey vardı, ondan önce Osman Bey vardı, ikisine de gittim. “Buradayım arkadaşlar, haberiniz olsun.” dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hiçbir iş yapmadı ki onlar.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Araştırma önergesi verin, destekleyelim.

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Celal ağabey, son yirmi beş dakika, rahat ol.

BAŞKAN – Canın sağ olsun. Millî Takım’dan bahsediyorsun, onun için…

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Millî Takım’dan bahsedince iki üç dakika daha lazım.

Şimdi, sayın bakanlara söylüyorum. Yeni Bakanımıza da gideceğim, aynı şeyi söyleyeceğim, diyeceğim ki: “Ben buradayım. Ne yardıma ihtiyaç varsa buyurun, yapalım.” Ama bu Spor Bakanlığını -yemin ediyorum size- Kredi ve Yurtlar Kurumunda öğrenci yerleştirme yerine çevirmişler. Ya, tabii ki onu da yapacaksınız ama arkadaşlar biz 80 milyonluk bir ülkeyiz ya. Biz bir yere gittiğimiz zaman Türk geliyor ya. Güreşten tut… Ya, 2002’de dünya 3’üncüsü olmadık mı? 2000’de, 2001’de Galatasaray UEFA Kupası’nı, Süper Kupa’yı almadı mı? E, nasıl oluyor, 2002’de aldığımız 3’üncülüktü, şu anda 33’üncüyüz, 35’inciyiz? Ya, bunun hesabını sormayacak mıyız biz kimseye?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – AK PARTİ’ye söyleyeceksin onu.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ya, parti meselesi değil ya.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Onu da mı oraya bağlıyorsun?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Kim bu görevdeyse alalım bunların hepsini.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – AK PARTİ yapıyor.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Hadi oturalım beraber bir şeyler yapalım. Mutlu musunuz futboldan? 14 tane yabancıdan mutlu musunuz? Lütfen… 14 tane yabancıdan mutlu musunuz? Geçenlerde Beşiktaş-Galatasaray maçına gittim, Teknik Direktör Lucescu yanıma geldi. Dedim ki: “Hayırdır, niye geldin?” 22 oyuncunun 21’i yabancı. Bir tek Gökhan Gönül oynuyor Beşiktaş’ta, o da 32-33 yaşında; iyiyse zaten Millî Takıma çağırıyorsun. Ya, İstiklal Marşı okunurken İstiklal Marşı’nı top toplayıcı çocuklar okuyor. Yabancılar, ne yapsın adamlar?

Peki, kim çıkardı bu kanunları? Bu kanunu çıkaranlara sormayacak mıyız bunun hesabını? Bir Türk çocuğu çıkıp bilmem nerelerde oynamayacak mı? Şu anda aldık; bütün suç Lucescu’nun. Hâlbuki Millî Takım kadrosu şu anda Avrupa’nın çeşitli takımlarında oynuyor gencecik, aslan gibi çocuklar ama Millî Takım ruhu bitmiş arkadaşlar, Millî Takım ruhu bitmiş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bizi suçluyorsun da AK PARTİ suçlu bu konuda.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Onun için, istiyorsanız hadi hep beraber bir şeyler yapalım, istemiyorsanız yapacağımız bir şey yok. Anlatıyoruz, söylüyoruz, buradayız diyoruz…

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – EYT’yle beraber istiyoruz, EYT’yle.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Nasıl?

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Emeklilikte yaşa takılanlarla beraber istiyoruz.

BAŞKAN – Evet, toparlayın Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Toparlıyorum, teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Arkadaşlar, anlatacak çok şey var ama anlatmayalım icraat yapalım. Ben buradayım, Milliyetçi Hareket Partisi burada aslan gibi 50 tane arkadaşımızla. Bu ülkeye ne fayda sağlayacaksa herhangi bir konuda biz buradayız ve bu ülkenin emrindeyiz. (MHP sıralarından alkışlar) İşimiz de bu ülkedeki insanların sorunlarını çözmek, onları mutlu etmek. Ama bu spor konusunu çok ciddiye alın, yarın öbür gün bu statlarda başka türlü şeyler olabilir. Ben hepimizi uyarıyorum, bir tarafı uyarmıyorum.

Başkanım, bana da fazla süre verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.

Saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına Yavuz Ağıralioğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygıyla selamlıyorum hepinizi.

Bugün önerge sahibi olarak hem de önergesi kabul edilmiş biri olarak size hitap etmek isterdim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, Nasreddin Hoca bir gün konuşacağı kitleden para toplamış, konuşmasını yaptıktan sonra da parayı geri dağıtmış. Demişler ki: “Hocam sebebihikmeti ne?” Demiş ki: “İnsanlar para verince daha dikkatli dinliyorlar.” Sonra demiş ki: “Allah var, insan, parası olunca da başka konuşuyor.” Şimdi, önerge sahibi olmak kuvvetli konuşmaya mehaz, kabul edilmiş önerge sahibi olmak da daha iyiydi. Keşke bu süreç böyle devam edeydi de biz iktidara karşı bir hakkı hukuku parmak hesabıyla değil de vicdan hesabıyla konuşup iktidarı denetleme imkânını bir vesile elimize geçirmiş olsaydık da bu kürsüde ben biraz daha dolu dolu konuşabilmiş olsaydım. Allah var, dün mevzu konuşmaya gelir deyince birazcık Hükûmete sitem edecektim ama bizim bu oylamalar vesilesiyle iktidarı denetleme hevesimiz, iktidarı milletin taleplerine doğru çekebilme gayretlerimiz biraz örselendi. Ben Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlarımızın oylamanın ilk turunda oy verip ikinci turunda veremeyişlerinden muzdarip olduklarına inanıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hangi oylama bu?

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – EYT’yle ilgili oylama.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani açılımı ne bunun? Tam net bilmiyoruz.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Şimdi arz edeceğim şu: Tabii, kendi mesuliyetlerimizi biliyoruz. Biz memlekette iktidarın düşmanı değiliz, rakibiyiz. İktidarın elinden memleketi yönetme anlamında hizmeti teslim almaya gayret edeceğiz. Biz memleketin, milletin taleplerini size lisanimünasiple ifade edeceğiz. Siz bunlarla ilgili mücadele edeceksiniz. Biz vicdanlara, siz parmaklara… Ne kadar olursa, mücadele ne kadar olabilirse elimizden geldiği kadar yapacağız. Sonra sizin bu oylamalarda gösterdiğiniz tavırları milletimize şikâyet edeceğiz, yapacağımız o olur. Takdir tabii ki milletin, demokrasilerde sandık hakem, dolayısıyla biz de ona razıyız, vesile edeceğiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanunu’ndaki mutabakatımız, malumunuz bütün gruplar bu mevzuda mutabıktırlar. Ama önergelerimizi bir şekilde muvafık olup geçiremiyoruz, sesimizi bir şekilde duyuramıyoruz, sözümüz iktidar grubunun vicdanında makes bulmuyor. Dolayısıyla, biz de ilgili ilgisiz kanun tasarılarında, tekliflerinde size sitem edebilme imkânı buluyoruz. O vesileyle ben Saffet Bey’in pasını da aldım. Memleket millet mesuliyetini konuşurken yine -rahmet olsun- Galip amcanın “Beşiktaş nasıl kurtulur?”dan başlamaktan da çok muzdaribim. Yani kırk yıl sonra yine “Beşiktaş nasıl kurtulacak?” diye bir muhasebe alanına düşmüş olmaktan muzdaribim. Bu, parolası ülkücü camianın anlayacağı bir sitem.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’yle ilgili ben sitemlerimi şöyle sıralayacaktım Hükûmete: Türk Silahlı Kuvvetlerindeki “Türk” deyince Türk’e, “silah” deyince anda, “kuvvet” deyince ikisinin mütemmimimden doğan ahenge, “güçlendirme” deyince bütün bunların bizi bir araya getirdiği, oluşturduğu Türk milletine, “vakıf” deyince de büyük medeniyetimize cümle kuracaktım. Yani bu kanunun kelimeleri ve bendeki tedaileri üzerinden İYİ PARTİ’nin siyasi koordinatlarıyla milletimize duyduğumuz sadakati heceleyeyim, kendi siyasi koordinatlarımızı size ifade etmiş olayım istedim. Birazcık -Allah var- gardım düştü oylama vesileyle, kabul ediyorum, keşke olmasaydı ama EYT hassasiyeti dolayısıyla bir mutabakat vardı, muhalefet grubu, muhalefet partileri sanki daha yeknesak gibiydi, ona rağmen muvaffak olunamadı. Bu mevzudaki pozisyonumuzu biz millete sizi şikâyet ederek taşıyacağız, bilesiniz.

Şimdi, Andımız vesilesiyle, bugün iktidarın büyük ve küçük ortağı arasındaki ahenksizlik vesilesiyle -basın mensupları birazcık bu işlere heveslidir- “Efendim, ne olur, nasıl olur, bu çatlak büyür mü?” falan diye suallere muhatap olduk, hepsine şöyle cevap verdik arkadaşlar: Bu, demokrasinin güçlenmesi açısından bir imkâna döner. Yani Mecliste her istediğimizi yapabileceğimiz bir kuvvet elimizdedir. Dolayısıyla muhalefetin ne dediğini dinlemeyecek kadar tenezzülsüz iktidara bugünkü bu niza, belki iktidar denetimine dönebilir cihetiyle makul baktık. Dün bütün cümleleri böyle kurduk. Yani bizim bir mebusumuzun söylediği gibi, çakı bulmuş kızan gibi sevinmedik. Ben sadece şuna imkân olur diye düşündüm: İktidarın denetlenmesi açısından bunun memleket, millet hayrına fırsata döneceğine itimadım vardı, bir gün sürdü. Dilerim, sayısal çoğunluk yerine siyasal meşruiyeti konuşmak zorunda kalacağımız günler içerisinde vicdanlarımız galip gelir.

Şimdi, vesilesiyle ifade edeyim, Hükûmetimize, yürütmeye, temsilen de Cumhurbaşkanına sitem edeceğim birkaç husus var: Bu memlekette milliyetçilik mevzubahis olunca Türklüğü, diğer unsurların alternatifi ya da muadili ya da muarızı gibi gösteriyor olmak, bir kurgu zafiyetidir, bir muhteva zafiyetidir. Yani bu mevzuda AK PARTİ Grubunda hatırı sayılır düzeyde akademik kariyer sahibi insan vardır. Türklük, bu memlekette “Türk” deyince, Kürt’ü provoke eden bir kelime değildir. Türk, Kürt’ün, sair unsurların, hepsinin mütemmim cüz olarak birleştiği yerdeki ortak çatı ismidir. Bir milletin adıdır. Türkmen’in muadili, Kürt’tür. Dolayısıyla, bu memlekette Andımız ve tedaileri üzerinden “Sen ‘Türk’ dersen Kürt’ü provoke edersin.” kabilinden bir cümleyi devletin kuruluş iradesine, ciddiyetine, vakarına yakışık bir ifade olarak değerlendirmediğimi ifade ediyorum.

Osmanlıcılık -içimizde hocalarımız var, keşke Naci Hocam da burada olsaydı- İslamcılık ve Türkçülük, bir mecburiyetin parolasıdır. Osmanlıcılık yaparak kurtarılamamış vatanın, İslamcılık diyerek toparlanamamış yurdun, kendinden başka tutunacak hiçbir şeyi kalmamış bir milletin kendine tutunma iradesidir milliyetçilik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla milliyetçilik, bir kurucu iradedir.

Arz edeceğim husus şudur arkadaşlar: Bu topraklarda Türk milliyetçiliğini bugün Cumhurbaşkanımızın bilhassa 15 Temmuzdan sonra Milliyetçi Hareket Partisinin kendilerine sunmuş olduğu olağanüstü jest ve avansla, ülkücü camianın iktidar olamayışını “Biz iktidar olamadık ama devlet ülkücüleşti.” parolasıyla Cumhurbaşkanını kendi mevzisine çektiğine dair cümleleri bugün biraz tekzip ettiğimiz zamanlardayız. “Sen ‘Türk’ dersen, öbürü de ‘Kürt’ der.” cümlesi, kurgu olarak hatalıdır. “Türkmen” dersem, “Kürt” diyebilir, onda da serbesttir herkes. Ama “Türk milleti”, bu memlekette yaşayan herkesin ortak ismidir.

Dolayısıyla, istirhamımız şudur: Bu memlekette nifak, kurucu iradede bütün cesametiyle görünen; giyecek ayakkabısı, yiyecek ekmeği olmayan bir milletin varlık iradesini cihana haykırdığı, düvelimuazzamaya kabul ettirdiği yani “Bu milleti kuran iradenin adı ‘Türk milletidir.’”i kabul ettirdiği işi, kendi milletimize kabul ettireceksiniz, hepsi bu kadardır.

Şimdi, bunun arkasından, eşleştirmeye itirazımı söylüyorum: Cumhurbaşkanımız Gagavuzya’nın merasiminde konuştu, “Gökoğuzca öğrenin, Göktürkçe öğrenin…” dilin yeknesaklığı üzerinden bir millet tarifi, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne bir Türk dünyası tasavvuru falan gibi cümleler kullandı. Çok memnunuz bu cümlelerden. Şimdi, bu cümleler içerisinde Türk milliyetçiliğini, kurucu irade olarak Türk milletinin Türk milliyetçiliğini bu memlekette otuz yıldır evlatlarımızın kanı, canı üzerinde tepinen bölücü bir hissiyatla aynı cümlede terennüm etmek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz arkadaşlar; asla, böyle bir şeye asla tolerans tanıyamayız. Türk milliyetçiliğini siyasi Kürtçülükle aynı cümle içerisinde zikretmek bir nezaketsizliktir, Türk milliyetçiliğine, Türk milletine hakarettir. Dolayısıyla, istirhamım şudur. Ben şimdi koordinat vereceğim, arkadaşlarımızın, muhtemelen bu siyasi koordinatlar içerisinde nerede durduğumuzla alakalı kafalarında istifham oluşuyordur, Andımız’la alakalı, Türk milliyetçiliğiyle alakalı hassasiyetim bu memlekette “Ben kendimi öyle hissetmiyorum.” diyenlerin provoke olmasına imkân vermesin diye şerh ediyorum, açıyorum: Bu memlekette HDP’ye, HDP’ye oy veren her vatandaşımıza “PKK’lı” demeyecek kadar namuslu, izzetli memleket, millet mensuplarıyız. Evet, HDP’ye oy veren her vatandaşımıza “PKK’lı” demeyecek kadar kalbimize itimat ediyoruz. Evet, HDP’ye oy veren her vatandaşımız, PKK’lı değildir ama her PKK’lı, HDP’lidir. Bu arada, terörle arasına mesafe koyabilme imkânını bulduğu hâlde bunu kullanmayanlar; bu Mecliste hassasiyet göstermesi gereken bir üslup olduğuna inanıyorum. Bu Meclisin kürsülerinden devletin başına, Cumhurbaşkanına HDP hatiplerinin “Sen kimsin!” demesini, onlar kadar sizin zafiyetiniz görüyorum. PKK’ya bir kere “Sen kimsin!” diyememişlerin, devletin başına “Sen kimsin!” demesini sizin zafiyetiniz sayıyorum. Bu memlekette üslubunu ayarlayamadığınız, kendinize verilmiş oyların hakkını, hukukunu yerine getiremediğiniz için, kendinize oy vermiş, terörize olmamış Kürtlerinizle memleketin meselesini konuşamadığınız için, sizin öğrenme maliyetleriniz yüzünden sıra dağlar gibi çocuklarımızı çukurlara gömdük. Bu öğrenme maliyetlerinin arkasında sadece şöyle bir kurgu zafiyeti vardı: Terörle, teröristlerle kendi milletinizin hakkını, hukukunu konuşmamanız gerektiğini 750 evladınızı şehit vererek öğrenmek zorunda değildiniz, bize sorabilirdiniz. Diyebilirdik ki size: “Oturmayın. Kendinize oy veren insanlarla oturun.” Size oy veren insanlar size zaten şu iradeyi göstermiş oldular: “Biz her şeye rağmen beraber yaşama iradesine sadığız. Bizim dertlerimizi, bizim problemlerimizi duyun.” Ama mevzu şu hâle geldi: Problemin demokratik olduğunu söyleyen siyasi Kürtçülük, çözümün coğrafi olduğu yere getirdi sizi. Oradan dönmek için ödediğimiz bedel, her işte olduğu gibi… Yani siyasetin feraseti tam burada gerekli. Sizin vazifeniz, sizden sonra emaneti teslim alacakların vazifesi şudur: Başını duvara vurmadan duvarı görebilmek. Kaza yapmadan kazayı önleyebilmek. Siyasetin mahareti şudur: Önleyici istihbarat gibi, başa bela gelmeden belayı görebilmek, savuşturabilmek.

Şimdi, biz, iktidarınız döneminde şöyle bir şey yaşar hâle geldik: Her şeyin bedelini milletin ödediği bir süreç içerisinde öğreniyoruz. FETÖ’cülerin darbeye teşebbüs ettiğini darbe ettikten sonra anlıyoruz. Biz de biliyoruz bu darbeye Amerikancıların yardım ettiğini, biz de gördük, ondan sonra öğreniyoruz. Önceden bilmek, siyasetin feraseti odur. Orada görev yapmak zorundaydınız. Efendim, hep mazeretler şöyle geldi: “Bizden önce de vardı.” Evet, kendi sorumluluklarımızı inkâr etmiyorum, bizim de dâhil olduğumuz o havza içerisinde istisnası olduğumuz işler vurdu bizi arkadaşlar. Bakın, bu işleri henüz bu Meclis kürsüsünden, yeminle söylüyorum, konuşamadınız. Ben üniversite kürsülerinde konuştum, konferanslarda konuştum ama siz, namluların doğrultulduğu irade olmanıza rağmen siz, muhatap siz olmanıza rağmen henüz bu meseleyi konuşamadınız, konuşmadınız. Siz, Mahmut Tanal’dan bir FETÖ’cü çıkarmaya çalışıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yapmayın, Allah aşkına!

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bak, CHP’ninki çok basit Mehmet Bey, CHP’ninki çok basit: Ayrılmış bir ortaklıktan “Acaba biz bunları yenebilir miyiz?” diye malzeme devşirme şehveti. Çok basit bir şey yani “Sizin eski ortağınızdan biraz malzeme alıp eski ortaklığın sırlarını sizin kafanıza atabilir miyiz?” şehveti, bundan ibaret bir şey, başka bir şey değil. Bunu şunun için arz ediyorum: Sizin, memleketi yönetirken muhalefete kulak tıkamanızın maliyetlerini konuşuyoruz biz şimdi. Cumhuriyet Halk Partisinin itirazlarını ciddiye almıyorsunuz. Devlet Bey’in, Fetullah Gülen organizasyonuyla henüz aranızda niza çıkmasına yakın zamanlarda “Üzerinizdeki istifhamlar kalkana kadar faaliyetlerinizi durdurun.” şeklinde çok nazik bir ihtarı olmuştu o zaman. Hatırlayın lütfen. Merak edenler, lütfen, sosyal paylaşım sitelerinde baksın. Bu kadar nazik bir ihtarı bütün kabine, Devlet Bey’e hakaret merasimine çevirdi. İnternette var, izleyin, seyredin. Son cümleyi Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı, Devlet Bey’i kastederek şöyle dedi: “Fetullah Gülen Hocaefendi’nin adını abdest alarak ağzına alacaksın.” dedi.

Şimdi bu kadar cümleler kurulurken bu işlerin arasında bizim istirhamımız şudur: Başımıza binbir türlü gaile geldi, darbe geldi; başımıza 17/25 Aralık geldi. Bütün bunlarla alakalı dediniz ki: “Birbirinden farklı soruşturma süreçlerinin farklı zamanlarda bitirilmesi gereken dosyalarını uzatıp siyasi davranışı değiştirecek şekilde yargı darbesi yaptılar.” Biz de sizin gibi düşünüyoruz, doğrudur. Doğrudur ama bütün bu süreçler olup biterken biz sizden şöyle bir şey duymak istiyoruz. Grubunuzda bu hissiyatı göremediğimiz için, böyle mukabele etmek zorunda kalıyoruz.

Hâlâ ısrarla, her mevzu konuşulurken, her mevzuda sanki iktidarı on altı yıldır MHP ya da işte Cumhuriyet Halk Partisi yönetiyormuş gibi davranmanızdan kaynaklanır bir sitem bu. Yani sizi dinleyince vallahi şöyle hissediyorum: Allah razı olsun, yani Sayın Cumhurbaşkanımız, on altı yıldır iktidarı elinde bulunduran Kemal Bey’den aldı iktidarı, şimdi Kemal Bey’in ettiği ne kadar yanlış varsa onları toparlamak için “Bismillah.” dedi. Konuşmalarınızın tonlamasında yüzünüzde böyle bir ifade var. Nasıl başarıyorsunuz bilmiyorum? Ya insan birazcık mahcup olur. Ben şimdi, mahcup olmanızdan şunu kastetmiyorum -lütfen, nezaketsizlik saymayın- vallahi utanmanızdan bahsetmiyorum ama birazcık mahcubiyet arkadaşlar.

Şöyle bir mahcubiyet, bu mahcubiyetin tezahürü şudur: Ya daha önce dinlemedik biz bu muhalefeti, biraz kulak kabartalım; biz daha önce bu muhalefetin her dediğini yanlış saydık, onlar bizim her dediğimizi yanlış saydılar. Sitem ettiniz bize ki sitem ettiniz ve haklısınız. “Ya bizim her yaptığımız mı yanlış?” diyorsunuz. Gerçekten doğru bir sitem. Her yaptığınız yanlış değil sizin, bazı yaptıklarınız yanlış. Ama siz de takdir edersiniz ki bize şöyle davrandınız: Ya her yaptığımız, her dediğimiz mi yalan bizim, her dediğimiz mi yanlış?

Dolayısıyla körler-sağırlar diyaloguna dönen bu süreci ortadan kaldıracak olan şey, dün heves ettiğimiz işti. Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyet izhar edip “Belli mevzularda hassasiyetimize göre davranacağız.” anlamına gelen o itirazını biz vallahi şöyle kodlamayı düşünüyorduk: Allah’ın izniyle biz memlekette hakkı, hukuku, talebi -işte, EYT’ler dâhil, bu takipsizlik kararı aldığı hâlde göreve dönemeyenler dâhil, fındık dâhil- memleketin meselesi gibi gördüğümüz şeyde kuvvete dönüştürürüz. Yani iktidarı mızraklamaya çalışmıyoruz aslında, sadece muhalefetin de bazı taleplerinin meşru, haklı millet talepleri olduğunun alameti sayılsın, bir kuvvete dönsün istedik. Muvaffak olunamadı.

Şimdi, hususiyetle, ben bu vesileyle ifade ediyorum, kalbinizi kırmak, kabalık etmek için söylemiyorum, bizim memleketi yönetme irademiz, idealimiz, ferasetimiz, mesuliyetimiz -ne derseniz adına- bir siyasi üslupla birleşmek zorunda. Bu ülkede ayaklarımızın üstünde duracağımız şartların sizin belirlediğiniz meşruiyet alanında olma mecburiyeti bizi sıkıntıya sokuyor. Yani attığınız her yerde okun üstünü çevirip üstüne “12” yazmanızdan bıktık sizin. Vuramadınız, vurduğunuz her yere “12” yazma hevesinden kurtulun artık. Bazen isabet ettirememekten doğacak şeyleri yönetelim, beraber yönetelim. Diyelim ki: “Teklif ettiniz, yanlış oldu. Yanlış oldu arkadaşlar, toparlayalım.” Bu çok normal bir şeydir, tabii bir şeydir.

Bir seçim önce Cumhuriyet Halk Partisinin önerisiydi, hatırlarsınız: Efendim, emeklilere birer ikramiye. Mehmet Şimşek Bey -kelamı çok kibar da etmedi, Allah var- bekâra hanım boşamak falan gibi elfâzıgalîzeden bir teşbihle dedi ki: “Bekâra hanım boşamak kolaydır, öyle onlar…”

Ha, bir seçim önce dediği lafı, seçmen davranışını değiştirecek olduğunu gördükleri için öbür seçim parti politikası hâline getirdiniz. Bunu şuna mehaz olsun diye anlattım: Bak, bugün alkışlamaktan imtina etmediğiniz bu hak için Sayın Cumhurbaşkanımız dese ki: Arkadaşlar, bu EYT… Ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu demesi kalben böyle, bühtan ediyorsam beni bağışlayın. Seçmen davranışının ciddi oy kaybına dönüşeceği yeri görsün Sayın Cumhurbaşkanımız, çok ifade ediyor onu. Bizim partimize de, CHP’ye de münhasıran diyor ki: Anket yaptırın. Anketlerde Sayın Cumhurbaşkanımız görsün ki bu EYT işi oy kaybettiriyor; kaynağı da bulur, parayı da bulur… Onun para bulma şekli kendi üslubuncadır. Yani iktidarda olduğu için kuralsız para kazandırdığı pek çok adama, kazandırdığı paradan istemeyi hak görür ve bu, onun hakkıdır.

Ben sitem eden bazı iş adamlarına, sitem eden sağda solda -belki uluorta konuşacak cesaretleri yoktur, bak vallahi söylüyorum, yüzünüz diye söylemiyorum- onlara söylüyorum, onlardan denk gelenler size söylerler: Kazanırken Tayyip Bey’e konuşmayıp kaybederken Tayyip Erdoğan’a konuşmanızdan rahatsızız biz. Size kuralsız para kazandırırken, mübalağalı para kazandırırken itiraz etmeyip bugün hak edişleriniz biraz gecikiyor diye AK PARTİ’ye böyle bühtan etmenizi çok yakışık bulmuyoruz diyorum. Tayyip Bey’i size yedirmeyeceğiz, Tayyip Bey’i biz yiyeceğiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Yani mevzu şu: Bizim bu…

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Dikkat et boğazında kalmasın.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, istirham ediyorum. Şöyle: Şimdi bizim için bu meseleler konuşulurken içine düştüğümüz istisna olma hevesi, siyasetimizin ilkesizliğidir. Bu, AK PARTİ’nin değil, bakın. Ben kendimi bu işten azade tutmam. Öyle olsaydı biz bu kadar yanlışın içerisinde ülkücü milliyetçi camia, çoktan devletin hizmetini almış olurdu. Biz alamadık ki zaten siz yönetiyorsunuz, zaten biz başaramadık ki siz yönetiyorsunuz.

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Ülkücü milliyetçi camia hakkında biz konuşuruz.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bizim için kırkyıllık bir hareket, fazlası var; kurucu irade, fazlası var yani bin yıllık geçmişi var, beş bin yıllık iradesi var. Bütün bunlara rağmen, devlet bizim irademizin hizmet anlamında elinde değilse biz kendi mesuliyetlerimizi konuşacak kadar da kendimizle barışığız, bir problemimiz yok ama sadece şunu ifade ediyorum: Bizim bu memlekette varlık irademizin kulluk irademizle, kulluk irademizin devletin bekasıyla, devletin bekasının milletin hür ve müreffeh yaşamasıyla, milletin hür ve müreffeh yaşamasının da hukukla mümkün olduğuna inanıyoruz.

Dolayısıyla mücadelemizi bu çerçeve içerisinde vereceğiz. Bu hassasiyetlerle siyaset konuşmaya gayret edeceğiz. Yani ne kırıp dökmeye gayret ediyoruz ne kabalık etmeye çalışıyoruz ne sizi utandırmaya çalışıyoruz. Sadece olur da ortak bir vicdan, ortak bir dil, ortak bir sükûneti, devletin milletin yarınları için ümit hâline getirebilir miyiz diye gayret ediyoruz.

Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Erkan Bey söz istemişti.

Erkan Bey, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, biraz evvel konuşmasını yapan sayın konuşmacı, kendilerinin vermiş olduğu önergeye ilişkin “Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun birinci turda oy verip ikinci turda oy vermeyişleri…” ifadesiyle bir vurguda bulunmuştur. Yine, ona ilişkin kürsüde yaptığım konuşmamda da çok açık ve seçik ifade ettim, verilen grup önerisinin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkindir. Buna ilişkin ilk görüşmeler yapıldı ve ikinci tur o görüşmeye geçildi ve görüşme neticesinde de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade ettim. Onu tekrar hatırlatmak isterim.

Sorun belli, çözümü belli. Bunun için bir araştırma komisyonu kurulmasını gerekli görmedik. Kanuni düzenleme gerekir ve Hükûmete de seslendim, bu konuda resmî olarak bir düzenleme etki analizinin yapılarak kamuoyuyla paylaşılmasını ve akabinde, bütçeyi yöneten iktidarla birlikte bu uzlaşmanın sağlanması çünkü bütçenin yönetiminde sorumlu, gelirden, giderden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Başkan.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu konuda tekraren ifade etmek isterim ki Milliyetçi Hareket Partisi, taahhütlerinin ve verdiği kanun tekliflerinin arkasındadır ve takipçisidir. Hadise, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve mali şartları da dikkate alarak bir zamanlama meselesidir ve bu mutabakatı önümüzdeki süreçte kesinlikle sağlayacağımızı düşünüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda göstermiş olduğu tutuma da saygı gösterilmesini beklemenin de hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, sıklıkla milliyetçiliğe, Türklüğe, Türk milletine ve ülkücülüğe de vurgu yapıldı. Şimdi, tabii, programlarında, seçim beyannamelerinde ve Cumhurbaşkanlığı seçimindeki ilkeler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Başkan.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …deklarasyonunda bu kavramlara vurgu yapılmadığını ve yer almadığını biliyoruz. Bu değerlendirmeleri konuşmacının sadece şahsi kanaatleri olarak; partisinin bir görüşü, programı, ilkesi, deklarasyonu olarak değil, sadece bir şahsi görüşü olarak nitelendirdiğimi de ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin politikaları, duruşu, ilkeleri vardır ve tutumu vardır ve Milliyetçi Hareket Partisi, siyaset dünyasında, Türk siyasetinde sorumluluk almaktadır, inisiyatif almaktadır ve bu çerçevede görüşlerimizi, duruşlarımızı, politikalarımızı aziz milletimizle son derece açık seçik bir şekilde paylaşıyoruz. Durum bundan ibarettir Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bilgen…

AYHAN BİLGEN (Kars) – Ben söz istemedim, sadece konuşma sırası için.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup başkan vekiline vekâleten mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Geçici olarak ben bakıyorum Sayın Başkan, izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin emeklilere dinî bayramlarda birer maaş ikramiye vermeyi taahhüt ettiğine ve İYİ PARTİ Grubunun emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili araştırma önergesine Milliyetçi Hareket Partisinin desteğini niçin çektiğini öğrenmeye hakları olduğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce hatip Yavuz Bey kürsüde konuşurken Cumhuriyet Halk Partisinin programında emeklilere 1 maaş ikramiye vereceğini söylemişti. 1 ikramiye değil, dinî bayramlarda ikramiye verecekti; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı olmak üzere emeklilere 2 maaş ikramiye verecekti. Bu, birinci husus.

Biraz önce, tabii, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili soruların tayin ve tespitiyle ilgili araştırma önergesi verildi. Evet, 4 muhalefet partisinin oylarıyla kabul edildi ve bu mürekkep kurumadan, bu kabul imzası kurumadan muhalefet partisi Milliyetçi Hareket Partisi bu önergesini geri çekti ve âdeta AK PARTİ’yi kuyudan çıkardı. Buna niçin oy verildi, niçin destek verildi, niçin geri çekildi, bunlar açıklamaya muhtaç. Yani kapalı kapılar arkasında neler oluyor, parlamenter olarak bizim bunu öğrenme hakkımız var.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Başkan.

34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tanal, Milliyetçi Hareket Partisinin, önergesini, teklifini geri çektiği şeklinde bir ifade kullandı, bu ifadeyi açıklığa kavuşturması gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi hangi teklifini, önergesini geri çekmiş? Biz bütün tekliflerimizin, önergelerimizin, önerilerimizin, taahhütlerimizin arkasındayız, bunu tekraren vurguladım. Acaba kastettiği nedir, onu öğrenmek isterim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Söyleyeyim Değerli Başkanım, açıklık getireyim ben.

BAŞKAN – Buyurun.

35.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, benim meramım, talebim şuydu: Emeklilikte yaşa takılanların önergesini İYİ PARTİ verdi ancak bu önergeye İYİ PARTİ, Milliyetçi Hareket Partisi, HDP ve CHP destek verdi ve bu, kabul edildi. Ancak bu emeklilikte yaşa takılanların araştırma önergesi kabul edildikten sonra komisyonun kurulması lazımdı ve bu mürekkep kurumadan MHP’nin verdiği bu destek geri çekildi, bunu söylüyorum Değerli Başkanım. Sebebi nedir? Açıklamaya muhtaç.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Erkan Bey.

36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tekraren, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, ifadesi daha açıklık ve netlik kazandı. Tekraren ifade ediyorum: Milliyetçi Hareket Partisi, bütün taahhütlerinin, kanun tekliflerinin bu konuda arkasındadır ve takipçisidir. Bu görüşülen, bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin verilen bir grup önerisi. Birinci etaptaki görüşmelerin maksadı, bunun Genel Kurul gündemine alınıp alınmamasına ilişkindir. Meclis araştırması komisyonunun kurulup kurulmaması, ikinci etap görüşmelerinde belirlenecektir. Dolayısıyla, bizim tutumumuzda ne bir çelişki var ne bir geri adım atma söz konusudur. Yani Sayın Tanal, Meclis İçtüzüğü’nü de bu görüşmelerin seyrini de gayet iyi bilir. Bunu tekraren açıklama fırsatı verdiği için ayrıca teşekkür ederim kendisine.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Mehmet Muş’tan sonra Yavuz Bey size söz vereyim.

Buyurun Sayın Muş.

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ağıralioğlu’nu burada dinledik. Tabii ki kendisi, bir parti grubunun grup başkan vekili olarak fikirlerini ve eleştirilerini de yöneltecektir. Tabii, bu Meclis kürsüsünden değindiği konular burada pek çok kez dile getirildi. Dünkü tartışmalara atfen, işte bir kişiden FETÖ’cü çıkartmaya çalıştığımız… Benim o kelimeleri niye kullandığımı, ilgili şahıs çok iyi biliyor. Dolayısıyla, biz herhangi bir meseleyi bir şahsa indirgemek gibi bir politika hiçbir zaman uygulamadık.

Şimdi, FETÖ meselesiyle alakalı bizim duruşumuz ortadadır. Bunun nerelerden, hangi yıllardan bugünlere geldiği ortadadır ve bizim bu yapıyla hukuk sistemimizin, devletin mücadele etmeye başladığı andan itibaren kimlerin hangi pozisyonu aldığına biz vurgu yaptık. Dolayısıyla, şunu kabul etmeyiz: “Bizi hiç dinlemiyorsunuz.” Bakın, bu verilen önergeyle ilgili, bu bahse konu önergeyle ilgili bizim hatibimiz de bir konuşma yaptı. Sayın Başkanım, siz burayı yönetiyordunuz, gürültüden biz kendi hatibimizi dinleyebildik mi?

BAŞKAN – Evet, oluyor yani gürültü.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hayır gürültünün ötesine bir şeye geçti, susturma adına laf atmalar… Bir bekleyin, adam bir şey anlatıyor, görüşlerini ifade ediyor. Şimdi, “Bizim istediğimiz gibi konuşursanız, bizim istediğimiz gibi yaparsanız iyisiniz ama bizim istediğimiz gibi yapmazsanız, bizim hoşumuza gitmeyen şeyler söylerseniz ‘Bizi dinlemiyorsunuz.’” İnanın, burada şahit olan, bilen arkadaşlar da vardır, biz gelen olumlu taleplerde, Türkiye’nin hayrına olan bütün meselelerde bir noktaya gelmeye çalışan bir partiyiz, bunu her zaman dikkate aldık.

PKK meselesi… Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti, PKK’dan önce ASALA’yla mücadele etti. ASALA çökertildi, PKK diye bir yapı ortaya çıktı, ipleri kimin elinde olduğu belli bir yapı. 1984’ten beri, ilk eylemden beri mücadele ediyor Türkiye Cumhuriyeti devleti, pek çok imkânı seferber etti, farklı metotlar denedi, farklı yöntemler denedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tamamlıyorum.

Bizim dönemimizde de hem devletin ilgili kurumları ve devlet bilfiil kendisi olarak hem de biz AK PARTİ ve Hükûmet olarak elimizden geleni yaptık. Amacımız, terör örgütünü Türkiye’nin gündeminden çıkartmaktır, buna vurgu yaptık. Bugün Türkiye, tasfiye etmek için çeşitli adımlar attı. Bu adımlar neticesinde, yaptığı değerlendirmeler neticesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmet olarak ona göre bir stratejiyle, farklı bir stratejiyle üzerine gitmeye devam ettik.

Şu an verdiğimiz mücadelede çok açık bir şekilde şunu söylemek isteriz: Bunun bir sivil alanda yapılanması var, bir de dağda yapılanması var. Bunların her ikisinin üzerine eş zamanlı olarak bu kadar kararlılıkla -tüm devlet kurumları ve burada partilerin önemli bir kısmı da ciddi şekilde bu işe destek veriyor- gidiliyor. Bunu Türkiye’nin gündeminden çıkartacağız. Buna buradaki partilerin destek vermesi, bu işi hızlandırır, kolaylaştırır çünkü bu, artık siyasetüstü bir meselesidir, Türkiye’nin bir meselesidir ama buradan bugün Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlar yapmasının altında yatan da budur. Bütün baskılara rağmen Türkiye kararlı bir şekilde bu sınır ötesi operasyonları yapmıştır, buradan geri durmamıştır, bütün tehditlere rağmen yapmıştır. Çok basit bir şey vardır: Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında sivil alanda, yasal alanda kaldığınız müddetçe siyaset alanı herkese açık ama bu mecraları kullanıp devletin aktardığı kaynakları dağa aktarırsanız, kusura bakmayın, orada devletin tüm kurumları devreye girer. Bu politikada da herhangi bir değişiklik asla olmayacaktır, bunu herkes bilsin, geri adım atılmayacaktır bu noktadan.

Şunu istirham ediyorum: Lütfen, birbirimize karşı niyet okumayı bırakalım. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın ne düşüneceğini, nasıl bir şey yapacağını, o niyet okumayı bırakalım. Biz Türkiye’nin… Bu konuştuğumuz konuyla alakalı da 1999’da yapılan bir değişikliktir bu. Doğru bir değişiklik midir? Doğru bir değişiklik yapmıştır o günkü siyasiler, o günkü hükûmetler, doğru bir adım atmışlardır çünkü Türkiye’nin kaynakları belli, gelen belli, nüfusu belli; atılan adım doğru bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bugün yapılan tartışma, 1999’da atılan adımla alakalı bir tartışmadır ama doğru bir adım atılmıştır.

Bakın, biz AK PARTİ’yiz ve şu an Cumhurbaşkanımız aynı zamanda bizim partimizin Genel Başkanı. Ülkenin mali sorumluluğu bizim omzumuzda. Mutlaka biz de insanlarımızın daha iyi, refah içerisinde yaşaması için bir çaba içerisinde olduk, olacağız da ama elimizdeki kaynakları ona göre tahsis etmekle karşı karşıyayız, bunu birbirimizin anlayabilmesi lazım. “Biz EYT’lilerin hakkını savunuyoruz, siz bunlara karşı çıkıyorsunuz.” Böyle bir şey yok, bu insanlar bizim vatandaşımız ama imkânlar dâhilinde buna kaynak ayrılabilir.

Bir diğer konu “Para kazandırdığı insanlardan Cumhurbaşkanı ‘Sen 3 lira ver, sen 5 lira ver…’ bunlara kaynak ayrılabilir.” Bakın, biz hukuk sistemi içerisinde bütçe yaparız, hukuk sistemi içerisinde kaynak tahsisi yapılır. Ya, burası, kabile devleti değil; burası, dünyanın farklı yerleriyle mukayese edilebilecek bir ülke değil.

Bugün bütçe geldi, 960 milyar liralık bir bütçe geldi. Bu bütçenin nerelerden geleceği, nasıl geleceği bellidir. Dolayısıyla, karşılığı olmayan, yanlış olan, olmayacak şeylerle “Sen 3 lira ver, sen 5 lira ver, toplayalım.” “Ee?” “Buradan emeklilere, EYT’lilere kaynak ayıralım.”

Değerli arkadaşlar, yaptığınız eleştirilerin dozu ve yaptığınız eleştirilerin kalitesi bizde bir karşılık bulur ama iş adamlarıyla böyle ahbap çavuş ilişkisi bizde yoktur, onu söyleyeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Yavuz Bey, buyurun.

38.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sevgili mevkidaşım sitem saymasın, ben birazcık idmanlıyım bu konuştuğum hususlarda. Bunu nezaketsizlik addetmeyin lütfen, yaşça bu dediğimi idrak edebilme imtiyazı olan ağabeyler nesli var içinizde, biliyorum onları.

Şimdi, bir husus, devlet ciddiyetiyle konuşacağız dediğim husus şudur: Problem olan, FETÖ’cülerin darbeye teşebbüs etmesi, darbe etmesi değildir, daha büyük bir problem yani Türk devlet aklının muhasebe etmesi gereken şey şudur: Erzurum’dan bir vaizin beş bin yıllık bir devleti alabileceğine dair ümit beslemesi, bununla ilgili organizasyon kurması, kurduğu bu organizasyonun, yüz binleri bulur organizasyon şemasının devlet tarafından fark edilememesi. Bak, üç tane sıralıyorum: Heves etmesi, niyetini izhar edip ondan sonra organizasyon kurması, böyle bir şeye cesaret etmesi, sonra da yüz binleri bulan bir sızmanın devletin hiçbir birimi tarafından… Bünye gibi düşünün lütfen bunu. Bir devlet bünyesi insan vücudu gibidir, mikrop girdi mi mutlaka ateşlenmesi lazım. Ateşlenemedi, Türk devleti ateşlenemedi. Şimdi, en son mevzu edeceğimiz şey darbe teşebbüsüdür. O darbeye gelene kadar zaten diğerlerinin cevabını veremediğimiz için bu hâldeyiz. O yüzden, ben konuşma imkânı bulduğum zaman, aziz Mehmet Bey, ısrarla ifade etmeye çalışıyorum ki bizim mahallenin ayıplarıdır.

Bakın, buna mehaz bir cümle daha kuruyorum Başkanım, istirham ediyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’na –bu dediğim cümlenin içine biz de dâhiliz- darbe yapılsaydı, Fetullah Gülen bu darbeyi Kemal Bey’e yapsaydı, Kemal Bey de Sayın Cumhurbaşkanımızın kurduğu cümlelerin virgülüne dokunmaksızın aynı cümleleri kursaydı –bak ben kendi üzerimden konuşayım, hakaret telakki etmeyin- bak vallahi ben bile şöyle diyebilirdim: “Ya, Kemal Bey, sen bu dine imana bizden biraz daha mesafeli duruyorsun. Bu içeride, ordudakileri tasfiye etmek için falan tutturdun, bir bahane buldun, yalandan bir darbe marbe uydurdun. Ha, bırak bu işleri. Bu, hocanın, adamlarının yapacağı bir iş değildir.” diyecektik biz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Şimdi, benim tam olarak arz etmeye çalıştığım husus şudur: İlkeli siyaset, ilkelerle siyaset kendimizin istisna olmaya heves etmediği zeminde yapılabilir. Süleyman Demirel yapınca ona bühtan ettiğimiz pek çok işi… Arkadaşlar, biz çocuk değiliz, beraber yaşadık o günleri, beraber gördük. 28 Şubatta beraber muzdarip olduğumuz pek çok işi biz yaptık. Benim bu mevzuda ifade etmeye çalıştığım, sizce de makul olmaması gerektiğini savunduğum bir tek şey var. Efendim, İş Bankası hissesinin devriyle ilgili bir tartışma çıktı. Ben vallahi şöyle bir cümle duymak isterdim: “Efendim, ne önemi var.” Kemal Bey CHP’yi temsilen diyebilirdi ki… Bizim o taraftaki iz düşümümüz şu olacak, biz devletin hazinesini kullanırken siyasi muarızlarımızda şöyle bir itibar bırakmak zorundayız: “Ya, biz bunlara kızarız ederiz, birbirimize hasımız. Ellerinden devletin hizmetini almak anlamında çok da çetin mücadele ediyoruz ama milletimiz tereddüt ediyorsa…” Ki bu AK PARTİ bu İş Bankasını alarak birtakım fonlar içerisinde kullanmak istiyor, asla böyle bir suistimal ahlakı taşıdıklarına inanmıyoruz. Yani siyasi hasımlarınızın sizin parayla ilgili hassasiyetlerinize şahit olması lazımdır. Dolayısıyla, esas kaybettiğimiz şey hisselerin devri, devredilmesi, kimin üstünde olduğu değildir, esas korku şudur: Siyasi hasımlarınızın, rakiplerinizin –ne diyorsanız- siyasi muarızlarınızın sizin şahsiyetinizle alakalı kabulleridir itibar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Yani Peygamber Efendimiz’e itibar gibi. Ona şunu diyelim, ona bunu diyelim, yalancı diyelim, makam mevki sahibi diyelim, makam mevki sahibi olmaya heves etti diyelim, kadın düşkünüdür diyelim diye iftira, iftira, iftira, propaganda…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – İstirham ediyorum. Bitiriyorum.

…ondan sonra şöyle bir ikrar: “Bunların hiçbirisini söyleyemeyiz çünkü o bunların hiçbirisini yapmaz.” Böyle bir saygınlık zeminine ihtiyacımız olduğunu anlatmak için söyledim, yoksa şundan bahsetmiyorum: Biz beraberdik. Nuh Mete Yüksel 28 Şubat sürecindeki antidemokratik işler içerisinde tecessüm ettiği o despotluğuyla bizim hasmımızdı aslında yani biz beğenmedik onu. Ama ondan sonra ona kurulan tertip içerisinde –itiraf ediyorum- “Oh oldu." dedik. Aslında yapılan yanlıştı yani siyasi hasımlık da etsek, rekabet de saysak, kendi durduğu yeri beğenmiyor da olsak ona yapılanlara içimizden “Oh olsun." dedik. İstisnası olmaya heves ettiğimiz işler vurdu bizi arkadaşlar. Ben henüz bu Meclisin çatısının altında konuşma imkânı bulamadınız derken onu kastediyorum. Siz aslında, siz kalbinizde… Ben böyle olmadığını bilsem, vallahi ben bu Meclise gelmem. Benim söylemeye gayret ettiğim şeylerin vicdanınızda makes bulduğunu biliyorum, ben biliyorum, siz de benim gibi düşünüyorsunuz. Sadece, lafın yarısını söylemek mevkisindesiniz. Tamını söylerseniz, tamının muhasebesini kaldıracak zemin yok şu anda elinizde. Dolayısıyla, lafın yarısını CHP’ye FETÖ’cülük parantezi açarak yönetmek istiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Ama buradan rahmet çıkmayacak, siyasal rahmete kavuşamayacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun efendim.

39.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yüksek hoşgörünüzün sayın grup başkan vekilleri tarafından yeterince istismar edildiği kanaatindeyim. Genel Kurulun zamanı kıymetlidir, milletvekillerimizin zamanı kıymetlidir. Bu tartışmalar bu formatta Mecliste çok uygun değil. Meclis İçtüzüğü’ne göre herkes tabii söyleyeceğini söyler ama topa girmeyecektim de sayın grup başkan vekili bir benzetme, kıyas yaparken “Kemal Bey dinle imanla bizden daha mesafeli duruyorsun.” denir menir gibi bir şey deyince çok garipsedim.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Kabalık mı ettim? Özür dilerim ya.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu Parlamentodaki ve bu dünyadaki herkes şunu bilsin: Kimin daha iyi bir Müslüman olduğunu Hazreti Peygamber bilmemiş, siz mi bileceksiniz ya?

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Ben çok özür dilerim, çok özür dilerim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ne ayıp şey ya! Ne ayıp şey ya! (CHP sıralarından alkışlar)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Çok özür dilerim, beni bağışlayın; vallahi murat ettiğimden fazlası çıktı ağzımdan, çok özür dilerim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani kusura bakmayın ama buna bir cevap vermek gerekiyordu.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii, Meclis çalışmalarında sadece konuşmak ve bir biçimde yasal olarak, İç Tüzük gereği haklarımızı kullanmak adına bir şeyi geciktirmek derdinde değiliz. Onun için de görüştüğümüz kanunun uyum gereği olduğunun, teknik düzenlemelere dayalı bir zorunluluk olduğunun farkındayız ve sadece geneli üzerinde söz hakkımızı kullanacağız, maddeler üzerinde konuşmayacağız. Denetim faaliyetlerinde nasıl sonuna kadar konuşma hakkımızı kullanmayı toplumun, halkın bize verdiği bir görev ve sorumluluk olarak görüyorsak yasa yapma sürecinde de yapıcı davranmayı aynı şekilde bu ilkesel tutumun bir parçası olarak görüyoruz. Elbette üzerinde söz söyleyeceğimiz maddeler olduğunda konuşuruz ama yoksa da böyle bir istismara en azından sebebiyet vermek istemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben geneli üzerinde konuşurken bu yasa dolayısıyla aslında hem küresel ölçekli güvenlik politikalarını hem de özel olarak Türkiye’nin uyguladığı güvenlik politikalarını bu küresel politikaların bir parçası olarak değerlendirme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü içinde yaşadığımız dünya, dönem ve üzerinde bulunduğumuz bölge büyük bir kriz yaşıyor. Bakın, sadece bugün medyaya düşen işte, Soros’a bombalı saldırı girişimi, Clinton, Obama, CNN, hatta Beyaz Saray; belli ki aslında dünyayı yönetenler de çok huzur ve rahat içerisinde, güven içinde değiller yani bu güvenlik politikaları onların da güvende olmalarını sağlamıyor ama bizim için galiba daha önemli olan, yaşadığımız coğrafyadaki güvenlik krizi.

Değerli milletvekilleri, hemen yanı başımızda, hani o “kültür coğrafyası, aidiyet, tarihsel sorumluluk” diye tarif ettiğimiz Yemen’de bir süredir süren savaş dolayısıyla çocuklar ilaçsız, gıdaya ulaşamıyorlar, temiz suya ulaşamıyorlar. Orta Çağ hastalığı olan hastalıklar çocuklarda yaygın ve her gün belki onlarca çocuk hayatını kaybediyor. Bunun bir sorumlusu var, bu coğrafya kendiliğinden bu hâlde değil. Bir güvenlik politikasının bedelini Yemen’de çocuklar ödüyor ama birileri de kazanıyorlar. Silah tüccarları, Suudi Arabistan’la silah ticareti yapanlar, Suudi Arabistan’ın Yemen politikasına sessizler. Büyük devletler sessizler. Hani o dünyadan küçük olduğunu söylediğiniz beşli buna sessiz ama bölge ülkeleri de sessiz değerli milletvekilleri. Bu coğrafyada yaşayan ve Yemen’deki çocukla aynı kıbleye, aynı dine, aynı yaratıcıya inandığını söyleyenler de sessiz. Bırakın komşu açken tok yatmayı, çocuklar ekmeksizlikten, gıdasızlıktan ölürken bu coğrafyada körfezde yüz binlerce Müslüman keyif yapabiliyor, keyfine bakabiliyor. Oradaki sorunu hiç kendisine dert edinmeden yaşayabiliyor; lüks içinde, şatafat içinde yaşayabiliyor. Silah tüccarlarına kazandırmayı kendi inancı açısından da abes görmüyor, aykırı görmüyor.

Değerli milletvekilleri, belli ki ortada bir çelişki var, bir tutarsızlık var, bir gayriinsani durum var. Bu gayriinsani durumun sebepleriyle yüzleşmek zorundayız.

Bakın, bugün dünyada egemen olan güvenlik politikası aslında 11 Eylülde somutlaşmış olan politikanın bir yansımasıdır. Neydi bu politika? Elbette ki İkiz Kulelere yapılan saldırıyı kınıyoruz, eleştiriyoruz ama 11 Eylül sonrasında İkiz Kulelere yapılan saldırıyı bahane edip, gerekçe gösterip bütün dünyanın kriminalize edilmesi, farklı inançların, farklı kimliklerin terör kategorisine sokularak cezalandırılmaya reva, layık görülmesi de bir yanlış güvenlik politikasıdır. Bu güvenlik anlayışının, bu güvenlik politikasının Amerika eliyle yürütülmüş olması ya da başka devletler eliyle yürütülmüş olması nasıl eleştiriye muhtaçsa benzer politikaların başka devletler eliyle yürütülmesi de asla onaylanacak, desteklenecek bir yaklaşım değildir. “Ya bendensin ya düşmanımsın.” anlayışı insanlığın başına beladır değerli arkadaşlar. Eğer bu anlayışı küresel ölçekte ya da özel olarak Orta Doğu’da, belki yakında Kafkasya’da, Balkanlarda birileri dayattığında buna karşı çıkabilmek için önce siz bu politikalardan ari olduğunuzu, uzak olduğunuzu, mesafeli olduğunuzu hissettirecek yaklaşımlar ortaya koymalısınız.

Burada çok açık bir tabloyla karşı karşıyayız. Dünyada egemen olan anlayış, güvenlik ile özgürlüğü karşı karşıya getiren anlayıştır. Oysa güvenlik de bir haktır, özgürlük de bir haktır ve bir yerde güvenlik yoksa özgürlük yoktur; bir başka ifadeyle, tersinden de tarif ettiğimizde, özgür değilse insanlar, kendilerini özgür hissetmiyorlarsa o ülkede, o coğrafyada aslında güvenlik de yoktur. Evet, sükûnet olabilir, bastırabilirsiniz, engelleyebilirsiniz, susturabilirsiniz ama o hiç kimse için güvenli bir ortam anlamına gelmez.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız coğrafyada Suriye başta olmak üzere bir süredir aslında sürekli kaos ve sürekli kriz politikası uygulanıyor. Sürekli kaos ve kriz politikasının bedelini de yanı başımızda Suriye’de yaşayan halklar ödüyor; geçmişte Irak’ta ödendi, daha öncesinde de Balkanlarda başka devletler ödediler. Burada güvenlik politikalarıyla ilgili tartışmayı çok dağıtmak istemiyorum ama biraz önce partimizin adı anılarak ifade edildiği için, en azından farkımızı tarif etme zorunluluğunu, sorumluluğunu hissettiğim için söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, burada herkes farklı yerlerde oturuyor ve güvenlik politikalarına da, kimlik politikalarına da farklı bakışlarımız var. Elbette ki birbirimizi dinleyeceğiz, anlayacağız, belki eksiklerimiz varsa öğreneceğiz ama siz Yugoslavya’da bir millet olduğunu söyleyebilir misiniz? Yoktu böyle bir şey; Sırplar vardı, Hırvatlar vardı, Boşnaklar vardı, belki başka bilmediğimiz halklar vardı, farklı diller vardı, farklı mezhepler vardı ve nihayet Yugoslavya yanlış politikalarla dağıldı. Ve şimdi Irak’a baktığınızda yani “kimlik eşittir devlet, devlet eşittir ülke” gibi bir analiz hem bilimsel değil hem de tarihî gerçeklikle örtüşmüyor. Siz Irak’taki Türkmenleri Iraklı kimliğiyle elbette ki vatandaş olarak tarif edebilirsiniz ama Irak Türkmenlerinin kendilerine ait bir davası vardı ki Araplaşmaya karşı direndiler. Eğer böyle bir şey yok derseniz o zaman Nejdet Koçak niye idam edildi, neyin kavgasını verdi, neyin mücadelesi içindeydi? Elbette ki biz Irak’ta nasıl Barzani’yi, Talabani’yi ya da işte diğer parti mensuplarını ya da onlara oy verenleri Iraklı kimliği dışında -kendileri kabul ediyorsa tabii bizim diyeceğimiz bir şey yok- Arap kimliğiyle tarif etmiyorsak “Orada Kürt var, Türkmen var, Arap var.” diyorsak gayet tabii başka ülkelerde, başka coğrafyalarda da “kimlikler eşittir devlet, eşittir tek bir yönetim modeli, o da eşittir ülke” diye bir tarif bizi yanıltır. Bu, bir kere, en azından imparatorluk bakiyesi bir coğrafyada, Anadolu’da galiba gerçeklikle örtüşmez.

Değerli milletvekilleri, elbette ki güvenlik politikalarının en çok eleştirilmesi gereken boyutlarından birisi, biz bugün Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfıyla ilgili bir tartışma yapıyoruz ama dünyada da Türkiye’yle ilgili de en ciddi sorunlardan birisi, savaşlar dâhil olmak üzere bölgesel çatışmalarda, yüksek yoğunluklu, düşük yoğunluklu savaş ve çatışmalarda artık büyük devletler elbette ki büyük ordularını harekete geçirmekle birlikte daha çok özel güvenlik şirketlerini harekete geçiriyorlar. Yani savaş ile para arasındaki ilişki o kadar iç içe girmiş ki ordu mensuplarını -mecburi askerlik olsun ya da profesyonel askerlik olsun- değil, maaşını ödediği şirket personelini savaşmaya gönderiyor. Bu politika nasıl başka devletler tarafından yürütüldüğünde büyük riskler içeriyorsa, hukuk dışında bir alan oluşturuyorsa, devletlerin tabi olduğu insancıl hukukun dışında şirketlerin tabi olduğu hukukla insanlık dışı işler yapmaya sebebiyet veriyorsa buna ilkesel olarak her alanda, her yerde karşı çıkmalıyız. Bakın, Ebu Gureyb’de işkence yapanlarla ilgili hukuki süreç nerede biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Çünkü aslında onlar Amerikan askerleri olsaydı belki başka şeyler olabilirdi, uluslararası savaş mahkemesi, başka yargılama mekanizmaları işleyebilirdi ama ne ceza mahkemeleri işledi ne başka bir şey. Bu sadece Amerika’nın gücünden, Amerika’dan kimsenin hesap soramamasından kaynaklı bir şey değil, bu, aynı zamanda orada sadece şirketlerin kullanılmasıyla ilgili bir şey. Şirket elemanları, şirket personeli gidip savaştığında, işkence yaptığında siz onu Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılama konusu yapamıyorsunuz, birtakım kısıtlar var. Bunun için de pis işleri, kirli işleri, savunulamayacak işleri, askerlerinize yaptırmak istemediğiniz işleri şirket personeline yaptırmak büyük devletlerin temel güvenlik politikalarından birisi hâline geldi. Buna itiraz etmek, buna karşı çıkmak, buna her yerde ilkesel tavır takınmak aslında hakkı, hukuku, insanlığı savunmaktır.

Değerli milletvekilleri, elbette ki bu Meclisin güvenlik politikalarıyla ilgili mutlaka ama mutlaka demokratik bir çatı olma iddiasının gereği olarak üzerinde taşıdığı bir sorumluluk var, o da güvenlik politikalarının sivil ve parlamenter denetimi, izlenmesi konusudur. Bu konu asla işte devlet sırrı, güvenlik politikalarının gizliliği falan gibi gerekçelerle üstü örtülecek bir konu değil değerli milletvekilleri. Hepimiz biliyoruz ki bugünün dünyasındaki teknolojide aslında devletler arasında böyle bir sır yok. Yani bizim burada, Komisyonda hesabını sormayacağımız, Genel Kurulda konuşamayacağımız hiçbir konu aslında sır falan değil çünkü ya başka devletlerin istihbarat örgütleri izliyorlar ya yüksek teknolojiyle bir şekilde takip ediyorlar. Dolayısıyla bizim vatandaşımızdan, Parlamentodan, muhalefetten, sivil toplumdan kaçırdığımız konular aslında dünyayı izleyen, gözetleyen teknolojiye sahip devletler için BBG evi gibi. Dolayısıyla da bu gerekçenin arkasına saklanmak yerine bu ülkenin bir an önce daha demokratik bir yönetime kavuşması için, 15 Temmuzların bir daha yaşanmaması için ya da daha önceki darbeler gibi darbelerin yaşanmaması için Parlamento kendini sorumlu hissetmeli ve güvenlik harcamaları, güvenlik politikaları gibi alanları denetlemeyi, izlemeyi ülkeye ihanet, kötülük falan gibi değil, tam tersine ülkenin gerçekten sürdürülebilir bir barış, birlik ve gelecek iddiasının gereği olarak görmelidir.

Değerli milletvekilleri, dünya bir silah yarışına girmiş durumda. Elbette bu silah yarışının bedelini biraz önce Yemen’de örneğini verdiğim gibi Afganistan’da da Afrika’nın birtakım ülkelerinde de çok ağır biçimde ödeyen ülkeler var. Elbette ki silahın reel politikteki karşılığını, caydırıcılığını inkâr edecek, reddedecek bir romantizm içerisinde bir şey söyleyecek durumda değiliz. İdealimiz, ütopyamız başka bir şeye denk geliyor olabilir ama şunu biliyoruz ki eğer siz bir kez silahlanma yarışını normalleştiren bir politikanın parçası hâline gelirseniz sadece pazarda sermayesini, gücünü, imkânlarını silaha ayıran ama silaha ayırdığı kaynağı eğitimden kısan, sağlıktan kısan, adaletten kısan bir pozisyona düşersiniz. Bu, size başka bir kaos olarak, başka bir güvensizlik olarak geri döner. Dolayısıyla da eğer toplumun güvenliğini, geleceğini, savunmasını adalette başlatmıyorsanız, eğitimde, sağlıkta, kültürde başlatmıyorsanız, sadece çok silah üreterek, çok silah satarak, çok silaha sahip olarak ne güvenliğinizi ne geleceğinizi garanti altına alamazsınız.

Evet, Türkiye’de bir süredir ordunun modernizasyonu tartışması yapılıyor. Bu tartışmanın bir kısmı dışarıdan kaynaklı dayatmalar –bunu biliyoruz, NATO konseptiyle ilgili- bir kısmı muhtemelen gelişen teknolojiler dolayısıyla ihtiyaca dayalı ve bu, askerlik biçiminde de bir fiilî değişikliği aslında adım adım beraberinde getiriyor. Biz her seferinde “bir kereye mahsus olmak üzere bedelli askerlik” tartışması yapıyor olsak da aslında biliyoruz ki birtakım parça parça politikaları, “puzzle”ın parçalarını yan yana koyduğumuzda, Türkiye, güvenlik sistemini, askerlik sistemini değiştiriyor. Belki adını koyarak, ilan ederek, tartışarak açıkça yapmıyor; biraz çaktırmadan, bazen iki adım atıp bir adım geri gelerek ama bir şekilde yapıyor. Şimdi, bunu daha açık yapmak, daha net tartışarak yapmak, uluslararası platformlarda konuşulanları bu çatı altında da konuşarak, tartışarak, uzmanlarından destek alarak, üniversitesinin, sivil toplumunun katkısını alarak yapmak daha doğru, daha yerinde bir yaklaşım değil mi? Galiba bu soruyla bu Parlamento şimdi yüzleşmese de bir gün mutlaka yüzleşmek zorunda kalacak.

Değerli arkadaşlar, güvenlik politikalarının biricik teminatı toplumun o politikaların arkasında durmasıdır. Bakın çok büyük bir örnek vermeyeceğim, çok makro bir şey söylemeyeceğim ama orman yangınlarıyla ilgili bile Orman Genel Müdürlüğünün internet sitesini açsanız şunu çok net görürsünüz, diyorlar ki: “Ormanları korumak elbette itfaiye hizmetleriyle ilgilidir, acil müdahaledir, teknolojidir, bir sürü şeydir ama her şeyden önce orman köylüsünün ormana sahip çıkmasıdır.” Şimdi, orman yangını gibi son derece spekülasyondan uzak ve küçük bir örnekte bile toplumun katkısı, desteği olmayan bir yerde ormanların güvenliğini sağlayamıyorsanız, ülkenin güvenliğinin güvenlik politikaları dolayısıyla toplumun bütün kesimleri tarafından sahiplenilecek, arkasında durulacak, hak ve özgürlükleri tehdit etmeyecek bir nitelikte olması da galiba bu işin kritik noktalarından birisi.

Değerli milletvekilleri, sürem azalıyor, ben de bunu suistimal etmek istemiyorum ama bir iki noktaya daha dikkat çekerek sözlerimi bitireceğim.

Biliyorsunuz bu coğrafyada sonuçta parlamento geleneği çok eski değil, nihayet işte 1870’lerden sonrasını saydığınızda uzun bir ara, Birinci ve İkinci Mebusan Meclisleri var ve Kurtuluş Savaşı’yla birlikte bu çatının oluşumu, kuruluşu var, darbe dönemlerindeki kesintileriyle birlikte.

Değerli milletvekilleri, ben özel olarak bu çatıda bulunduğum için ilgiyle okuyorum ama elbette ki burada tarihçiler var, uzmanlar var. Ama bir uzmanlık konusunun ötesinde, bu çatı altında bulunan herkesin aslında bu çatının hafızasıyla ilgili bir hâkimiyetinin olması ayrıca önemlidir. “Osmanlı nasıl battı? Osmanlı batarken, parçalanırken, dağılırken Osmanlı Mebusan Meclisinde ne konuşuluyordu, ne tartışılıyordu ve o konuşmalara ve tartışmalara rağmen o yanlışlar nasıl yapıldı?” konusunda bir yüzleşmeye herhâlde hepimizin tek tek, hangi partiden olursa olsun, her milletvekilinin ihtiyacı var. Ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında savaş devam ediyor arkadaşlar, üç yıl boyunca cumhuriyet yok 1920-1923 arasında, Meclis hükûmeti var ve savaş sırasında bile -altını çizerek söylüyorum- nelerin, ne kadar tahammülle, sabırla tartışıldığını lütfen herkes en azından zabıtlara göz atarak bir görsün. Başkomutanı nasıl eleştirdiklerini, devleti yönetenlerin Parlamentodaki taleplerini -yine ülkenin çıkarı için- farklı düşünen milletvekillerinin nasıl reddettiklerini, daha gruplar yokken bile nasıl bu çatı altında fikir özgürlüğünün aslında bu çatıyı saygın hâle getirdiğini hepimiz görmeliyiz. Elbette ki tarihi geriye götürme imkânı yok. Yani “Prens Sabahattin Jön Türkler içerisinde daha etkili olsaydı, ademimerkeziyet ya da meşruti yönetim esas alınsaydı, baskı olmasaydı, tek tipleştirme olmasaydı Osmanlı dağılır mıydı, dağılmaz mıydı?” tartışmasını geriye dönüp açmak için yapmıyorum bunu ya da “Meclisin ilk dönemlerinde birtakım kanunlar bu çatı altında geçirilirken daha kuşatıcı, daha kapsayıcı davranılsaydı, kimlik tartışmaları, birlik tartışmaları, ortak gelecek, ortak kader, ortak kaygı, ortak mutluluk duygusu başka türlü tezahür edebilirdi.”… Elbette geriye götürme, “keşke” deme şansımız yok ama bundan sonrası için en azından daha çok ders çıkarmak zorundayız. Bakın, Cumhurbaşkanlığı forsunda -hiçbirimizin inkâr etme imkânı yok- 16 tane yıldız var. Bu 16 devlet, arkadaşlar, yıkılan devletler. Neden yıkılmışlar? Taht kavgası, iktidar, saltanat kavgası... Burada tabii ki uzun uzun Türk tarihini konuşacak değiliz ama geriye bir tek şey kalmış değerli arkadaşlar, o da meşhur “İl gider, töre kalır.” sözü. Töre hukuktur, kuraldır, değerdir. İli, ülkeyi elden kaçırabilirsiniz, kaybedebilirsiniz, devletiniz gidebilir ama eğer hukuk varsa, değerler varsa, o değerler üzerinden yeniden kurulursunuz, yeniden inşa olursunuz, yeter ki o değerler evrensel olsun, insani olsun, arkasında durulabilecek ölçekte olsun. Ama bu böyle olmadığında, ayırımcılık ve dışlama siyaseti egemen olduğunda, ne yazık ki, bunu sağlamak mümkün olmaz.

Çok örnek vermek istemiyorum ama sözlerimi bitirirken -asla muhataplarını tariz için söylemiyorum- iki basit örnek vereceğim: Değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Cumhurbaşkanına hitapla ilgili partimiz üzerinden bir değerlendirme yapıldı. Yanlış ifade, üslup kime aitse o yanlışı düzeltmeliyiz ama partimiz her gün kriminalize ediliyor değerli arkadaşlar; bütün bir parti, 6 milyon oy âdeta bir suç örgütü gibi tarif ediliyor. Bunu geçtik; pazartesi günü havaalanında açılış yapılacak, değil mi? Biz zaten bugün önergemizi getirdik, oradaki işçilerin haklarını savunuyoruz ve o havaalanının yapılış biçimini, yerini, tespitini, her şeyini eleştiriyoruz. Katılmayabilirsiniz ama partimizi, sadece partimizi o açılışa davet etmeme eğer bir parti tercihiyse söylenecek bir şey yok ama devlet adına, Cumhurbaşkanı adına, bütün ülke adına bir açılış yapıyorsanız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bir dakikada bitireceğim.

…böyle bir açılış yapıyorsanız siz davet edeceksiniz, katılıp katılmamak bizim takdirimiz. Elbette ki bu hakkı bize tanımak bir saygının, asgari saygının gereğidir. Hani o Şeyh Edebali’nin meşhur metninde “Ey oğul, öfke bize ama sabır, sükûnet size…” Biz eleştiri yapacağız, toplum bize bu görevi verdi.

Bakın, Sayın Başkan, açıkça söylemem gerektiği için söyleyerek bitireceğim. Elbette bir kasıt yoktur diye umut ediyorum, tahmin ediyorum ama gündem dışı konuşmalar iki gün itibarıyla yapılabiliyor birkaç haftadır, üçüncü gün görüşmeler yapılamıyor. Geçen hafta oturumu yöneten Meclis Başkan Yardımcısı, Başkan Vekili bizim partimizdendi. Mithat Hoca bana sordu, dedi ki: “Bizim parti bir tane gündem dışı kullandı.” Aslında ikinciyi de kullandırsa takdiridir. “Ama üçüncü gün olmayacaksa bu, adaletsizlik olur. Eğer bir feragat olacaksa, onaylıyorsanız, ben Başkanken HDP Grubundan feragat olmalı.” dedi. Ben de “Tabii ki, biz bir kere konuştuk, diğer partiler konuşma hakkını kullansın.” dedim. Ama, değerli milletvekilleri, bakın, dün ve bugün burada grubu bulunan partilerden gündem dışı beş dakikayı kullanmayan sadece bizim partimizdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Diğer 4 grup kullandı. Grubu olmayan partiler de kullandı, bence kullanmalı. Bize sorulsaydı biz zaten “Hakkımızı biz başka türlü kullanıyoruz; dolayısıyla, gerekirse grubu bulunmayan vekillerimiz konuşsun.” diyebilirdik ama kasıt olmadığını varsaydığım, böyle inanmak istediğim bu durum bile ister istemez birtakım alınganlıkları, kırılmaları beraberinde getiriyor. Dolayısıyla, bugün geriye dönüp baktığımızda niye aynı kelime, aynı kavram, aynı üst kimlik herkesi kapsamıyor, niye başka tartışmalar yapıyoruz konusunda galiba bütün bu uygulamaların çok daha ağırlarını, sahadaki güvenlik politikalarından kaynaklı, çok travmatik sonuçlar doğurmuş, güvenlik bürokrasisinin bile dile getirdiği noktaları dikkate alalım.

Son söz: Değerli arkadaşlar, çözüm süreci bir devlet politikasıydı MGK’siyle, Millî İstihbarat Teşkilatıyla, Kamu Güvenliği Müsteşarlığıyla. Biz, barış için, karşımızdaki muhatap hangi parti, devleti yöneten hangi parti olursa olsun aynı noktadayız, öyle olacağız ama barış galiba partilerin sorunu değil, bu ülkenin ortak ihtiyacı, ortak sorunu.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, gündem dışı konuşmalar için müracaatların önceliğine göre düzenleme yaptığına ilişkin açıklaması

BAŞKAN – Bu söz vermeyle ilgili ifadeniz… Herhangi bir kasıt taşımamaktadır kendi tarafımdan. İlk gün Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisine söz verildi; bugün Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi ve İYİ PARTİ’ye söz verildi. İmkânlar 4 olsa size de söz verilirdi.

Ayrıca, ben müracaatların önceliklerine baktım, bu önceliklere göre bir düzenleme yaptık. Sizden bir arkadaşın müracaatı vardı, diğer partilerin beşer, onar müracaatları vardı. Böyle takdir ettim ama bir kasıt yoktu.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mehmet Ali Çelebi, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tarihçeyle ilgili Sayın Saffet Sancaklı konuyu ayrıntılı inceledi, bu konuyu özetleyerek devam edeceğim. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı aslında alelade bir vakıf değil, Türk savunma sanayisinin yüzde 50’sine, devasa bir pazara gerçekten hükmetmektedir. Bu nedenle kısaca bir ne olduğunu anlatmak istiyorum, sonrasında sorunlara geçeceğim.

Türkiye'de savunma sanayisinin gelişiminde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Silah ambargosunun yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesi maksadıyla 1950’li yıllar sonrası Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini güçlendirme vakıfları kurulmuştur. Anılan bu vakıfların amacı Türk milleti ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında manevi bir bağ, gönül köprüsü kurarak sağlanacak bağışlarla savunma sanayisi şirketleri kurmaktır. Bu şirketler tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve sistemlerinin yenilenmesi, modernizasyon açısından ihtiyaç duyduğu millî ve kritik teknolojilerini geliştirerek alt sistem, ürün ve malzemelerin karşılanması hedeflenmiştir. Anılan vakıflar da 1987 yılına kadar başarıyla devam etmiştir; sonrasında Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerini güçlendirme vakıfları 3388 sayılı Kanun’la birleştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı olarak ortaya çıkmıştır.

Türk hukuk düzeninde bu vakfın diğer vakıflardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Faaliyetlerini 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre yürütmektedir ve tüm vakıflar gibi Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir. Ayrıca, senedi gereği, üst yönetim organı olan mütevelli heyetince de bağımsız denetçiler tarafından denetlenmektedir.

Bu vakıf, bir özel hukuk tüzel kişisidir, kamuyla organik bir bağı bulunmamaktadır; tüm iş ve eylemlerini özel hukuka tabi olarak yerine getirmektedir, kamu kaynağı da kullanmamaktadır. Bu kapsamda, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu şirketleri de özel hukuka bağlı olarak Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yönetmektedir. Özel hukuk hükümlerine tabi olduğunu özellikle söylüyorum çünkü bu konuda bazı endişelerimiz var. Yapılan ve yapılması teklif edilenlerle birlikte bu vakfın ve bağlı ortaklarının hukuki statüsü değerlendirildiğinde; örneğin, geçmişte yapılan bir başvuru üzerine Kamu İhale Kurulu, bu vakfın Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığına karar vermiştir. Bu kararın iptali için açılan davada ise Danıştay 13. Dairesi bu vakfın Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığını teyit ederek bir özel hukuk tüzel kişisi olduğunu teyit etmiştir. Yönetim yapısında yapılan değişikliklerle birlikte bu vakıf ve bağlı ortaklarının kamunun kontrolünde olduğu, birer kamu şirketi olduğu algısı güçlenmektedir; bu da bir risk ortaya çıkarmaktadır. Eğer böyle olursa Kamu İhale Kanunu kapsamında kabul edilmesi hâlinde, Kamu İhale Kanunu’nun “kapsam” başlıklı 2’nci maddesi gereği sermayesinin yüzde 50’sinden daha fazlasına sahip olduğu iştiraklerin de Kamu İhale Kanunu’na tabi olması sonucu doğmaktadır. Bu durumda ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR ve ASPİLSAN da Kamu İhale Kanunu’na tabi olacak ve tedarik süreçlerinde ciddi sıkıntılar meydana gelebilecektir. Tartışmaların önüne geçmek ve hukuki riskleri bertaraf etmek için Komisyonda bununla ilgili bir madde önerdik; o da şuydu: “Vakıf ve bağlı ortaklıklar 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na tabi değildir.” Komisyonda bize verilen cevap, bu değişikliğin Kamu İhale Kanunu’nun kendi içerisinde yapılması gerektiği oldu. Biz de şunu söylüyoruz: Yüz seksen yedi ayda Kamu İhale Kanunu’nu 186 kez değiştirdiniz. Bir madde de buraya ekleyiverin de bu iş de çözülsün, bu riskten kurtulalım.

Bu vakfın 2017-2021 Stratejik Planı’nda şunlar vardır, bir endişemiz de bu; acaba böyle yönetilmeye devam edilecek mi? Onlar da şu: Bağlı ortaklıkların millî ana yükleniciliğinin ve entegratörlüğünün sürdürülmesi, yurt içinde geliştirilebilen sistemlerin tekrar geliştirilmemesi, AR-GE ve yenilik felsefesiyle millî ve kritik teknolojilerin geliştirilmesi, faydalı model ve patent sayılarının artırılması, öz kaynak AR-GE harcamalarının satışların en az yüzde 5-6’sı olması, küresel alanda rekabet edebilecek bir yapı oluşturulması, her bir bağlı ortaklığın kendi faaliyet alanında iş ekosistemi oluşturması, projelerin zamanında bitirilmesi, stratejik insan kaynakları uygulamalarının geliştirilmesi, faaliyet alanındaki çakışmaların önlenmesi, kurumsal yapının güçlendirilmesi.

Bakınız, pazar payı 2015 sonu itibarıyla şöyledir: Türk savunma sanayisinin 5,1 milyar dolar olan toplam satışlarının yüzde 45’ini gerçekleştirmiş bu vakıf, 1,65 milyar dolar olan toplam ihracatın yüzde 56’sını gerçekleştirmiş, 1,1 milyar dolar olan AR-GE’nin yüzde 52’sini gerçekleştirmiş. Yani Türk savunma sanayisinde çalışan toplam 31 bin kişinin yüzde 39’unu burası istihdam etmektedir, buranın kontrolündedir bu. Bu kapsamda, 1987’den 2015’e kadar bağlı ortakların aktif toplamlarının 76 bin kat, öz kaynaklarının 37 bin kat, net satışlarının 122 bin kat, yurt dışı satışlarının 139 bin kat arttığı, kişi başı satışlarının 33 bin kat, faaliyet kârlarının 62 bin kat, dönem net kârlarının da 94 bin kat arttığı görülmüştür. Bu bağlamda, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR, ASPİLSAN, bunların hepsi dünyada söz sahibi olmuş büyük kuruluşlar hâline gelmiştir. Bu başarının elbette ki nedenleri vardır, bunun ayrıntılarına girmek istemiyorum ama mevcut uyumla birlikte bunun böyle yönetileceğinden çok ciddi endişelerimiz var.

Bu bağlamda -ASELSAN’ı da kontrol eden bir vakıf olduğu için söylemeden geçmemem lazım- ASELSAN’da 2006 yılından bugüne kadar on bir yılda 8 şüpheli ölüm gerçekleşmiştir. Silahlı Kuvvetleri güçlendirmek istiyorsak buradaki çalışanlara da sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu şüpheli ölümler serisiyle ilgili ne yapıldı, nerelere ulaşıldı? Savcılık soruşturmaları neden sonuçlandırılmadı? O dosyalarda hangi gerçekler gizlendi? Neden ölümler intihar gibi basite indirgendi? Bunları sormak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı diyoruz, bir de Türk Silahlı Kuvvetlerini güçsüzleştirme vakfı var; mütevelli heyetinde de o kozmik oda kahramanı Bülent Arınç’ın olduğu böyle bir vakıf da var. Bu orduya ne yapıyorsunuz, yaptınız; bunu anlatmak istiyorum.

Birincisi: Kumpas davaları. Ergenekon, Balyoz, Çağdaş Yaşam, Atabeyler, Amirallere Suikast, İstanbul Casusluk, İzmir Casusluk, Kafes, Oda TV, Poyrazköy, Şike, say say bitmiyor. Hatırlıyor muyuz bunları? Tabii, bu davaları unuttunuz, bunların tek bir adı var: Kumpas davaları. “Kumpası alçak FETÖ yaptı, bizi karıştırmayın.” diyorsunuz. Peki, Sayın Muş biraz önce buradaydı, “FETÖ’yle mücadelemize kimse halel getiremez." diye söyledi. Soruyorum: Bu kumpas davaları neden hâlâ devam ediyor? On iki yıl oldu Ergenekon davası, ben de orada yargılanıyorum, nelerle yargılandığımızı biliyorsunuz. Orada -sizin gibi yüksekte oturan- mahkeme heyeti başkanına şöyle söylemiştim: “Sayın Başkan, bulunduğunuz kürsüden dünyanın en uğursuz, en çirkin manzarasını seyretmektesiniz çünkü huzurunuzda adına karar verdiğiniz Türk milletinin geleceği katledilmektedir.” Ve ona şöyle söylemiştim: “Ağlayış günü gelecek, büyük, derin, sessiz ağlayış günü. O gün güneş sizi ısıtmayacak, su susuzluğunuzu gidermeyecek, hava göğsünüzden firar edecek. İşte, o zaman bugünleri hatırlayacak, eserinize, bu devasa hiçliğe ağlayacaksınız. Hırsınızın kaçırdığı aynalarınızla yüzleşecek, önceki hayatınızın anlamsız çirkinliğini sonsuz öfkeyle kabulleneceksiniz ama o zaman iş işten geçmiş olacak. Adaletin vahşice koparttığınız yaprakları sararmış olacak.” Evet, bugün adaletin vahşice koparttığınız yaprakları sarardı. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben cumhuriyet evladıyım. Öğünü yufka, şeker olup köyünden çıkan bir babanın pilot olabilen bir evladıyım. İşte, bu da cumhuriyetin tarifi zaten. Cumhuriyet düzeni beni pilot yaptı, cumhuriyetin partisi de beni milletvekili yaptı. (CHP sıralarından alkışlar) Ama sizin düzeniniz 24 yaşında beni cezaeviyle tanıştırdı, askerî liseyi 1’inci, harp okulunu 4’üncü bitirmiş bu vatan evladını cezaeviyle tanıştırdı; ellerinde kelepçe, kustura kustura cezaevlerine götürdü, bir sene sonunda mahkemeye çıkardı, iki sene sonra da savunma hakkı verdi. Bu düzen bizi buraya getirdi. Ve sizin düzeniniz onlarca masumun hayatıyla oynadı.

Madem alçak FETÖ yaptı bu işleri, soruyorum Sayın Muş, biraz önce söylediniz “Mücadele ediyoruz.” diye: Neden FETÖ’cü savcılar, hâkimler hakkında bu davalarla ilgili suç duyurularının gereği hâlen yerine getirilmiyor? Neden bu kolluk kuvvetleri, hâkim ve savcılar bizim davalarımızda yaptıkları hukuksuzluklardan dolayı yargılanmıyorlar? Neden müdahillik taleplerimiz yerine getirilmiyor? Neden kumpasta hayatlarını kaybedenlere şehit statüsü verilmiyor? Ali Tatarların, Kuddusi Okkırların, Türkân Saylanların sesleri ve bakışları bu diyarlarda geziyor. Onlar sizi gerçeğin doğruluğuna, vicdanlı ve yürekli bir dünya kurmaya çağırıyorlar, ben de sizi çağırıyorum. Neden kumpaslarla mesleğinden koparılıp hayat haklarını kaybeden insanlara kucak açmıyorsunuz veya neden özür dilemiyorsunuz hâlâ? Bunu hak etmiyor muyuz? Dört sene zindanlarda yattık.

Siyasi ayağı, bu işin siyasi ayağı: Deniz Kuvvetlerinde FETÖ’cüleri tespit etmek için bir “fetömetre” var; 64 temel kriter ve 209 alt kriterden oluşuyor, 2 bin kripto FETÖ’cüyü ortaya çıkardı. Hadi bize de uygulayalım, tüm milletvekillerine, geçmiş döneme de uygulayalım, hodri meydan! Tüm Türkiye FETÖ’cüleri öğrensin ve siyasi ayak da ortaya çıksın. Bunu uygulayalım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Jandarmaya da uygulayalım.

Mülakatlar, 15 Temmuz sonrası uygulamalara geliyorum. SADAT’çılardan kurulan jüri yapısıyla harp okuluna alımlarda sözlü mülakatlarda hangi sorularla insanların elendiğinin farkında mısınız? Tabii ki farkındasınız çünkü sizden habersiz oralarda kuş uçmaz. “Çanakkale mi destandır, 15 Temmuz mu destandır?” diye sorularak yapılan densizlik ve hadsizlikten haberiniz yok mu? “Şeker fabrikalarının satılmasıyla ilgili ne düşünüyorsun?” gibi politik bir soruyla Harbiyeli alımının nasıl bağdaştırıldığını düşünüyorsunuz? Bakın, ordu, partinizin ordusu değil, milletin ordusu; Türk milletinin ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri. Tabii, bunca yapılan ayrımcılığın yazılı sınavlarda yüksek puanlar alan zeki, pırıl pırıl vatan evlatlarının politik ve ayrımcı sorularla elenmesi sizin uzmanlık alanınıza giriyor çünkü sizin uzmanlık alanınız liyakat değil, sadakat. Tabii, sonra ne oluyor? Kendinize yakın bulduğunuz tarikatlar orduda cirit atmaya başlıyor, sonra da cuma namazını hangi cemaatin imamı kıldıracak diye Harbiyede kavga çıkıyor. Siz bu ülkeye yeni 15 Temmuzlar mı yaşatmaya çalışıyorsunuz? Bundan derhâl vazgeçin. Sınavla alımlarda liyakat ve ehliyet esaslarını istiyoruz.

Şimdi Jandarmadaki durumu anlatıyorum, ben size şu an ordunun durumunu anlatıyorum, madem Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı konu. Jandarma Genel Komutanı bir ilimize denetlemeye gidiyor, il jandarma komutanı onu karşılamıyor, kırk dakika sonra geliyor. “Neredesin?” diyorlar “Vakit namazında olduğum için karşılamaya katılamadım.” diyor. Ordunun şu anki durumu bu. Bazı makamlarda evraklar takkesiz imzalanmıyor. Jandarma karargâhında mescide gitmeyen astsubayların çeşitli bahanelerle sürgün tayinler yaşadığını biliyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Doğru bilgi vermiyorsunuz.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Tamam, net, isim vererek söylüyorum şu an Vekilim, şimdi isim veriyorum.

Albay Aziz Yılmaz -isim veriyorum- Güven Şaban ve Nurettin Alkan, bu jandarma subayları 15 Temmuzda ölümüne savaştılar -bakın, isim veriyorum- darbe girişimini önlediler, 40’a yakın il jandarma komutanını arayıp darbeye katılmamalarını sağladılar. Eğer jandarma bu işin içinde olsaydı hiçbir şey yapılamazdı, bunu söyleyeyim.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Diyorsunuz da onlar benim arkadaşlarım, ben beraber çalıştım.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Tamam, tanıyorsunuz. Bunlara ne oldu? O zaman onu da biliyorsunuz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Ne oldu?

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Ne olduğunu da anlatalım. Bunlar darbe girişimiyle en erken mücadele eden insanlar, biliyorsunuz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Ya Aziz Bey hâlâ Jandarmada çalışıyor.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Şimdi ne olduğunu söylüyorum: Albay Aziz Yılmaz, Güven Şaban ve Nurettin Alkan’a “aferin” bile denilmedi bununla ilgili; Aziz Yılmaz’a ödül yerine ceza verildi; Güven Şaban ve Aziz Yılmaz’ın zorla emekliye sevk edilmesi sağlandı. Bunu da biliyor musunuz? Hem de on iki yıl çalışma hakları varken. Madem arkadaşlarınız bunlar… Hani FETÖ’yle mücadele ediliyordu. Yoksa FETÖ’yle mücadele edenlerle mi mücadele ediliyor? Bunu açıklamanız lazım.

Şimdi, 15 Temmuz sonrası adaletsizlik uygulamaları yine FETÖ’nün ekmeğine yağ çalar. Adaletsizlik yapılıyor, KHK mağdurları var. Örnek vereyim: 12’nci Dönem Kara Kuvvetleri Komutanlığı astsubayları kurslarını bitirmişler, 669 sayılı KHK ve 675 sayılı KHK hükümleri bunları kapsamıyor ama bunlar atıldı, mağdur oldu. İşte, bu da FETÖ'nün ekmeğine yağ çalar. 900 kişiyi ilgilendiren bu mağduriyetin derhâl çözülmesi gerekiyor.

Şimdi, yargısızlık ve yargısız infaz süreci var. Nedir o? OHAL komisyonlarınızı kurdunuz, iki yıl geçti. 125 bin başvuru var. Verilen karar 36 bin, devam eden 89 bin. İki yıl geçmiş. Bizim mahkemeye döndü bu iş, iki yıl sonra da bana savunma hakkı vermişlerdi. Verilen kararlardan, 36 bin kararın 33.700’ü ret, 2.300’ü de kabul edilmiş. Buradan hukuk çıkacak!

Şimdi, Andımız’la ilgili kararlara jet hızıyla itiraz ediyorsunuz. Bakın, Yunanistan 2011’de Girit Adası güneyinde bulunan sahili sismik araştırma sahası olarak ilan etti, hâlen itiraz etmediniz. Yunan resmî gazetesinde 2014 yılında yayınlanan haritada 18 Türk adası Yunanistan’ın devlet sınırları içerisinde gösterildi, hâlâ itiraz etmediniz. 2014’te Girit Adası’nın güneyinde bulunan 42 bin kilometrekarelik Türk kıta sahanlığı parsellenip satışa çıkarıldı şu an, dört senedir itiraz etmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekilim.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

En son, daha yeni, ekimde, Türk adası Taşoz’da Yunanlılar askerî tatbikat yapıyor, hâlâ izliyorsunuz. 14 Mart 2017’de seferberlik tatbikatı yaptılar, 6 Ekim 2018’de gözümüzün önünde de atışlı arazi tatbikatı yaptılar. Türk adası bu hem de bu bölgede günde 3.823 varil petrolümüz çalınıyor. Yani 111 milyon varil petrol rezervi Yunanistan ve İsrail’e alenen şu an teslim edilmiş durumdadır. En azından bir müzik notası vermeyi düşünürsünüz artık çünkü bu, yerli ve millî olmanın bir fırsatıdır sizin için! (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Aslında Silahlı Kuvvetlerde yapılması gereken o kadar çok şey var ki sanırım konuşmaya sığdıramayacağım. Özetliyorum; Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili birçok önerim var: Şu kuvvet komutanlıklarını Genelkurmay Başkanlığından ayırıp emir-komuta birliğini parçalamanız çok sıkıntılı bir durum yaratıyor. Yüksek Askerî Şûra’nın yapısı değiştirildi. Millî Savunma Üniversitesinin kurulması yanlış. Sivillerden askerî lider yetiştirilmesi getiriliyor; yanlış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekilim.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî doktrin ve eğitimi şu an geri kalmış durumda; buralara önem vermemiz gerekiyor, siber kuvvet komutanlığı kurulması gerekiyor.

Kumpas davalarıyla ilgili iadeiitibar, orduya geri dönme hakkı verilmesi gerekiyor. Şehitlik unvanından bahsettim. FETÖ’nün işkencelerle attığı 4 bin askerî öğrenci hâlâ sizden sonuç bekliyor. FETÖ attı bunları, işkencelerle attı. Devlete de giremiyorlar şu an. Niye? “Harbiyeden atıldınız” diyorlar. Ama FETÖ attı. Bununla ilgili de acil çözüm bulmak lazım.

İhraç edilen 250 pilotun devlete maliyeti 10 milyar dolar şu an. Yerlerine yeninin gelmesi çok zor. Şu an 1 koltuğa -normalde 1,5 pilot düşmesi gerekirken- 0,8 pilot düşmektedir. Askerî sağlık sisteminin ortadan kaldırılması yanlıştır. Askerî yargı sistemi ilk derece açısından tekrar kurulmalıdır. Sadakat değil, liyakat diyoruz.

FETÖ yargılamalarında hukuksuz işlem yapılmaktadır. Bu, sadece FETÖ’ye hizmet eder. Sadece er, Harbiyeliler değil, terör tehdidi diye dışarı çıkarılan uzman çavuş, astsubay ve subayların olduğunu da biliyoruz, mağduriyetin rütbesi olmaz.

Masum için özgürlük, suçlu için ceza demek olan adaleti talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, yüksekte oturan yok, hepimiz milletin emrinde olan bir yerde oturuyoruz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Destanı’nın 15 Temmuzla mukayese edilmesi, hangisi daha iyiydi, hangisi daha üstündü gibi bir mukayese edilmesi veya bunun bir yerden söylendiğini, sorulduğunu, oradan referans alıp buraya taşımak… Biz bunların hiçbir tanesini doğru bulmayız. Ne Çanakkale Destanı’nı tartışmaya açarız ne 15 Temmuz Destanı’nı tartışmaya açarız. Bunların ikisi de Türk milletinin ortaya koyduğu destanlardır.

Ordu, emir-komutayla yönetilir. Ordu, takkeyle yönetilmez. Efendim, fesle imza atıyormuş, takkeyle imza atıyormuş, işte “Şuradaydım gelemedim…” Silahlı Kuvvetlerde görev yapanlar -bizim de milletvekillerimiz var- Emniyetin içerisinde görev yapanlar oradaki emir-komuta zincirinin ne kadar katı olduğunu bilirler dolayısıyla o disiplini, o hiyerarşiyi bozmaya hiç kimsenin yeltenecek ne bir cesareti olur ne de bir iradesi olabilir. Dolayısıyla ordu emir-komutuyla idare edilir, onu da ortaya koymamız lazım.

Tartışmalara girmeyeceğiz, bizim FETÖ’ye karşı ortaya koyduğumuz mücadele ortadadır. Şunu da söyleyeyim: Kime ne notası verileceğini biz iyi biliriz. Kim neyi hak ediyorsa onun cevabını da bizden alacaktır.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Altay…

41.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın milletvekilimiz dedi ki: “Harbiye sınavlarında mülakatta, Türk Silahlı Kuvvetleri adına mülakat yapan subaylar ‘Söyle bakayım, Çanakkale Destanı mı kıymetli, 15 Temmuz Destanı mı kıymetli?’ diye soru soruyorlar.” Bu doğru Sayın Muş. Bu sorunun muhatabı beni aradı. Şimdi, size düşen “Biz Çanakkale ile 15 Temmuzu mukayese etmiyoruz.” demek değil. Bunu kimse etmez, etmek doğru değil. 15 Temmuz da Çanakkale de -bunları tek tek saymaya gerek yok- kıymetimiz, değerimiz. “15 Temmuz” derken 15 Temmuzda FETÖ’yü püskürtenleri söylüyorum. Fakat sizden şunu beklerim ben: İçinizden çıkan bir Hükûmet var, yürütme var yani bir Genelkurmay Başkanını Millî Savunma Bakanı yaptınız, bunu sormanızı bekleriz. Bunu sorup yarın gelip “Bunu soran mülakat heyetiyle ilgili şu işlem yapıldı.” demenizi bekleriz. Zira Sayın Milletvekilimiz Mehmet Ali Çelebi güzel bir şey söyledi: Siz Türkiye’yi, adı FETÖ olur, METÖ olur bilmem ama yeni 15 Temmuzlara hazırlıyorsunuz. Arkadaşım böyle, tarihî bir uyarı yaptı.

Arz ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.19

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Şirin Ünal.

Buyurun Sayın Ünal.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında bu toprakları bizlere vatan olarak emanet eden şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden gazilerimizi rahmetle ve şükranla anıyoruz; hayatta olan gazilerimize hayırlı, sağlıklı uzun ömür ve afiyetler diliyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruluşundan bugüne kadar millî savunma sanayisi alanında stratejik yatırımları gerçekleştirmiştir. Vakıf, yatırımlarını etkin bir şekilde yöneterek bağlı ortakları, şirketleri ve dolaylı bağlı ortaklarının her birini yerel ve küresel ölçekte söz sahibi, yerli, millî şirketler konumuna yükseltmiştir. Vakfın bugün 6 bağlı ortaklığı, 7 iştiraki, dolaylı bağlı ortaklıkları ve dolaylı bağlı ortaklık şubeleri olmak üzere toplam 45 şirketi mevcuttur. Bu şirketlerde toplam olarak 16.353 kişi istihdam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pazartesi günü Millî Savunma Komisyonumuzca kabul edilen değişiklik teklifiyle Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanunu’na 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle eklenen 2/A maddesinde değişiklik öngörülmekte olup Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Mütevelli Heyetinin yeniden düzenlenmesi önerilmektedir. Teklifimize göre Mütevelli Heyeti, Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının görevlendireceği Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Sanayii Başkanından oluşmaktadır. Görüldüğü üzere, bu teklifle Mütevelli Heyetinin 5 kişilik yapısı korunmaktadır. Ancak bununla birlikte Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı heyetten çıkarılmış, Cumhurbaşkanının görevlendireceği Cumhurbaşkanı Yardımcısı heyete dâhil edilmiştir. Genelkurmay İkinci Başkanının yerine ise Genelkurmay Başkanı heyet üyesi olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, bu teklifle, daha önce 3 kişiden oluşacağı belirlenen Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Yönetim Kurulunun kimlerden oluşacağı da hükme bağlanmıştır. Bu sayede küresel rekabetin giderek arttığı savunma sanayisi alanında daha aktif olunması, paydaşlarla kurulacak ortaklıkların koordinasyonunun daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve ileride artması muhtemel iş yükünün daha etkin ve verimliliği sağlayacak bir şekilde paylaştırılması amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; savunma sanayisi, ülkelerin gelişmelerinde son derece hayati rol oynadığı gibi ülke ekonomilerinin genellikle sürükleyici sektörü durumundadır. Savunma sanayisi kuruluşları ayrıca milletler arası münasebetlerde de ülke menfaatlerinin korunması ve aktif bir politikanın yürütülmesine imkân sağlamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının yerli ve millî imkânlarla karşılanma oranını, Allah’a hamdolsun ki yüzde 20’lerden yüzde 65’lerin üzerine yükseltmiş durumdayız. Büyük jeopolitik önemde ve stratejik bir bölgede bulunan ülkemizin savunmasıyla ilgili hizmetlerin çağa uygun şekilde modernize edilmesi şarttır. Bu kapsamda, şan ve şerefle cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlayacağımız 2023 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yerli ve millî imkânlarla karşılanma oranını inşallah yüzde 100’e çıkarmayı hedefliyoruz.

Buna göre, millî imkânlar ölçüsünde savunma sanayisini geliştirmek, desteklemek, yeni teknolojilerin yakinen takibini sağlamak amacıyla bu kanun teklifi hazırlanmıştır. Teklif ettiğimiz maddelere bakıldığı zaman, Mütevelli Heyetinin temsil düzeyinin Cumhurbaşkanlığı gibi saygın bir makamın himayesinde en yüksek düzeye çıkarılması hem vakfın uluslararası prestiji hem de faaliyetlerinin etkinliği bakımından önem arz etmektedir.

Yürürlük ve yürütme maddeleriyle birlikte toplam 4 maddeden oluşan değişiklik teklifimizi Genel Kurulumuzun takdirlerine sunuyoruz. Kabulünü ümit ve temenni ettiğimiz teklifimizin milletimize, devletimize ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize hayırlar getirmesini diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.

İkinci söz Ahmet Özyürek, Sivas Milletvekili… (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, sizi de tebrik ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum.

Bugün biraz gergin geçti ama ben biraz değişiklik yapayım diyorum. Ünlü halk şairimiz Âşık Veysel’in yarın doğum günü.

“Uzun ince bir yoldayım,

Gidiyorum gündüz gece.

Bilmiyorum ne hâldeyim,

Gidiyorum gündüz gece.”

Bu dizelerin sahibi üstadımız, ünlü halk şairimiz 25 Ekim 1894 tarihinde Şarkışla ilçemizin Sivrialan köyünde dünyaya gelir. Âşık Veysel’in 2 kız kardeşi yakalandıkları çiçek hastalığından hayatlarını kaybederler. Aynı çiçek hastalığına yakalanan Âşık Veysel iki gözünü kaybetmiştir. Babası Âşık’ın saz sevgisini bildiği için ona bir bağlama hediye eder. Veysel çalar söyler ta ki 39 yaşına kadar. Esma Hanım’la evlenir. Kız kardeşlerinin kaderini bir kez daha yaşar, 2 çocuğunu kaybeder. Yaşananları unutmak için Zara’ya giderek bir süre orada yaşar.

“Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulamam

Gönlümdeki köşk olmasa”

Zara’da tanıştığı Gülizar Hanım’la evlenir, 6 çocuğu olur. Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştıktan sonra yıldızı parlar, şiirlerine gazetelerde yer verilir. Âşık Veysel’le ilgili 1965’te Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından özel bir karar alınır, Türk diline ve millî birliğe yaptığı katkıdan dolayı 500 lira maaş bağlanır. Veysel köy köy, şehir şehir dolaşarak kazandıklarıyla Kızılırmak üzerinde Kaplan Deresi Köprüsü’nü yaptırır. “Kurak, boz topraklar; burada ot yetişmez.” denilen yerlerde, bozkırlarda meyve bahçesi yapar, yetişen elmalara “Veysel elması” denir. Toprağı işlemeyi seviyordu. Yetmiş yıl Hak gözüyle gören Veysel’e doktorlar gözlerini açmayı teklif ederler, Veysel bunu reddeder. Âşık Veysel o günü bakın nasıl anlatıyor: “Doktorlar İstanbul’a davet ettiler, ‘Gel, gözlerini açalım.’ dediler. İstemem dedim. ‘Ya, nasıl olur da istemezsin? Bu fırsatı insan kaçırır mı?’ dediler. İstemem dedim. Tekrar ‘Sebebi?’ dediler. Ben şimdiye kadar kafamda bir yuva kurmuşum, gözüm açılırsa o yuva dağılır.”

Değerli milletvekillerim, şimdi size de anısına tekrar… Kusura bakmayın arkadaşlar, Âşık Veysel’i hatırlatalım size, büyük halk şairimiz.

(Hatibin cep telefonundan bir ses kaydı dinletmesi)

BAŞKAN – Esasında Âşık Veysel olunca, Âşık Veysel hepimizin, yoksa yapılan doğru değil Sayın Milletvekili.

AHMET ÖZYÜREK (Devamla) – Evet, Âşık Veysel bu ülkenin gerçek değerlerinden, büyük halk şairimizdir. Bundan kimsenin rahatsız olacağını tahmin etmiyorum. Herkes de herhâlde bir değişiklik olduğundan dolayı mutludur. ( MHP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, millî savunma sanayimizin geliştirilmesine yani savunma sanayisi dallarının kurulmasına harp silah, araç ve gereçlerinin satın alınması suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş gücünün artırılmasına katkıda bulunmak ve milletimizin maddi ve manevi desteğini sağlamak üzere kurulmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış misali, hatırlanacağı gibi Amerika Birleşik Devletleri’nin Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Şubat 1975’ten itibaren Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu üzerine ASELSAN, İŞBİR, ASPİLSAN, HAVELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN kurulmuştur. Böylelikle kendi AR-GE merkezimizi geliştirerek Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı bünyesinde bulunan kuruluşlarla ordumuza büyük katkılarda bulunulmuştur. Yan sanayi firmaları patent firma olarak tanınmış ve onların gelişmesi sağlanmıştır. Bugün geldiğimiz noktada Mehmetçik’imiz, yerli silah ve teçhizatlarla donatılarak dosta güven, düşmana korku salmıştır. Milletimizin bağrından çıkan “bayrak, vatan, devlet ve millet için ölürsem şehit, kalırsam gazi” anlayışı ve ibadet vecdiyle görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri her zaman dualarımızdadır. Büyük Türk milletinin vakfı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi’ni destekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sivas’ımızda da TÜDEMSAŞ imalat atölye sanayimiz vardır. Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı buradan faydalanabilir, buradan çalışmasını yapabilir, AR-GE’sini genişletebilir, buna müsaittir. Geçmiş yıllarda 5 bin kişinin çalıştığı bu ortam şu anda yüzde 80 olarak azaltılmıştır, 5 bin kişiden bin kişiye düşürülmüştür, imalat da yüzde 80’den yüzde 20’lere düşmüştür.

Değerli kardeşlerim, yine, Sivas’ı rahatsız eden bazı konularda uygulanan pilot bölge olarak Sivas’ın seçilmesi de bizi rahatsız etmektedir. Örnek, kantarların konulması. Sivas’ın girişine ve çıkışına üçer adet kantar konulmuştur. Bu da esnaflarımızı çok sıkıntıya uğratmıştır. Bu yüzden esnaflar Sivas’ı tercih etmiyor, yakın illerimizi tercih ederek Sivas’ı kayba uğratmaya devam etmektedir.

Yine, Sivas’ımızda Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulmuştur. Açılması beklenen 2’nci üniversitenin rektörü hâlâ atanmadı. Atanmamasının sebebini buradan soruyoruz.

Sivas Numune Hastanesinde uzman ve pratisyen hekimlerden oluşan toplam 93 kişi hastaneden ayrıldı, ayrılan hekimlerin yerine ise 51 hekim göreve başladı. Göğüs hastalıklarında hekim görev yapıyor; alerji, çocuk, kardiyoloji, endokrin, gastroenteroloji hekim olmaması nedeniyle kapandı. Cihazı olmayan kalp MR’ı hastaları Kayseri’ye ve Ankara’ya gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, Sivas’ı bu kadar mağdur etmeyelim. Sivas gerçekten 6’ncı bölgeyi de -geçen anlattığım gibi- burada hak ediyor. Organize sanayi sitesindeki arkadaşlarımızı ve yeni kurulacak Demirağ Organize Sanayi Sitesi’ndeki esnaflarımızı ziyaret ettim, ticaret odası başkanımız ve esnaflar -6’ncı bölgeyi Sivas’a verdiğimizde, teşvikten yararlandığında- şunu diyor: “Size söz veriyoruz, Sivas’ı 6’ncı bölgeye aldığınızda istihdam sayımızı 2’ye katlayacağız.” Hepsi bize söz verdi, şeref sözlerini de burada ben size tekrar ediyorum.

O yüzden diyorum ki: Kalkınamıyorsak imkânımız var; Sivas’ı en kısa zamanda 6’ncı bölgeye alarak en azından işsizliği azaltalım, istihdamı artıralım, Sivas’a can verelim, hayat verelim.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, rejim değişince şimdi burada bir bakan yok, sorunun muhatabı yürütme organı ama aracılığınızla bakanlıktan da bu cevabı beklemiş olayım, Komisyon üyelerimiz de bu kanunu çıkardıkları için biliyor olabilirler.

Bedelli askerlikten yararlanmak isteyen üniversite öğrencileri yirmi bir günlük temel eğitimle ilgili olarak sınav dönemlerine, final dönemlerine denk gelme ihtimali nedeniyle öğrenimlerinin ve yıllarının kayba uğrayacağını düşünüyorlar ve yaz tatilinde yapmak istiyorlar, böyle bir beklentileri var, bir düzenleme bekliyorlar.

Aynı şekilde, kamu görevi yapan avukatlar da -avukatlar olmazsa çünkü yargılama gerçekten yürüyemiyor, olmaları gerekiyor- bu zorunlu yirmi bir günlük eğitimin adli tatil döneminde yapılmasını istiyorlar, bekliyorlar yargılamanın da sekteye uğramaması için.

Bunlarla ilgili bir düzenleme yapılacak mı diye soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu…

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler Sayın Başkan.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kasıtlı olarak mı Ankara yerine İstanbul’da hem de yeni havalimanı gibi ticari bir alanda yapılmaktadır, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamına sormak istiyorum.

29 Ekim kutlamalarının ve cumhuriyetimizin değersizleştirilmesine karşı sessiz kalamayız. Daha önceden de defalarca gördüğümüz gibi, başka etkinlikler ulusal bayramlarımızla aynı güne getirilerek açık bir şekilde gündem değiştirilmek istenmektedir. Cumhuriyetimizin kurulduğu gün olan 29 Ekim hiç şüphesiz ki her yurttaşımızın ortak değeridir ve böyle önemli bir gün hiçbir siyasi partinin ortak propagandası olamaz. Hele bir de doğa tahribatı ve emekçilere yönelik ağır sömürülerle gündeme gelen yeni havalimanında bu kutlamaların yapılacak olması daha da vahimdir. Bırakın hepimizin bayramını hepimiz coşkuyla, hiçbir siyasi amaç gütmeden kutlayalım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çocukların gaz lambasıyla ders çalıştığı, ikamet edenlerin televizyon, buzdolabı, elektrikli ev eşyalarıyla henüz tanışmadığı Gölbaşı ilçemizin Hamzalar köyünün Hasanlar mezrasında bu çağda elektrik yok. Ben buradan Hükûmete ve ilgili yetkililere sesleniyorum: Hamzalar köyünün Hasanlar mezrasında olmayan elektriği ne zaman vereceksiniz? Dünyanın kıskandığı ülkemin bu güzel yerleşim birimine elektrik enerjisinin gelmesi için daha ne kadar süre geçecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bedelli askerlik çıkardınız, topladığınız para nereye gitti, bunu merak ediyoruz. Yetmedi, 9 defa vergi yapılandırması yaptınız. Yine yetmedi, doğal gaza, elektriğe yüzde 50’lere yakın zam yaptınız. Yetmedi, 99 liralık elektrik bedeli olmasına rağmen vatandaşa 172 liralık fatura ödetiyorsunuz, akaryakıta bu kadar çok zam yapıyorsunuz, bu paralar nereye gidiyor?

İki gün önce ekonominin iyiye gittiğini açıkladınız. Peki, doğal gaz ve elektrik fiyatlarını indirmeyi düşünüyor musunuz? Madem ekonomi iyiye gidiyor, emeklilerin, asgari ücretlilerin maaşında artışlar düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, evet, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanunu’nda devletin kurumsal ve bürokratik yapısındaki değişiklikle birlikte yönetim yapısında bir düzenlemeye gidildi. Burada vakıf yönetim kurulunun mütevelli heyeti tarafına seçilen en az üyeden oluşmasında sizin bir demeciniz oldu “Genel Kurul aşamasında belki bir düzenlemeye gidilebilir.” gibi. Bu konuda bir düzenlemeye gidilecek mi?

Diğer bir konu ise, terörle mücadele sırasında vücutlarında kalıcı yaralanmalar yaşayan Mehmetçiklerimizin oluşturduğu Terörle Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar Derneği sık sık Mecliste bizleri ziyaret ediyorlar. Bu konuda yaşadıkları hak kayıplarının giderilmesi noktasında sizin de Komisyon Başkanı olduğunuz Millî Savunma Komisyonunda acaba gündeme gelip bir düzenlemeye gidilebilir mi?

Son olarak da, FETÖ darbe girişimi sonrasında çok büyük mağduriyet yaşayan, Sayın Başkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

2006 yılında planlanan ancak inşaatı yılan hikâyesine dönen, 28/10/2017’de de temeli büyük bir coşkuyla dönemin Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan tarafından atılan Tekirdağ Süleymanpaşa-Hayrabolu yolunun da inşaat çalışmaları Kurban Bayramı’ndan bu tarafa durmuştur. Her gün can kaybının olduğu bu yola halkımız arasında da “ölüm yolu” adı verilmektedir. Bu ölüm yolunun inşaatının ne zaman tekrar başlayacağını merak etmekteyiz.

Ayrıca, Süleymanpaşa çevre yolu ışıklandırmasının ve yine Süleymanpaşa-Muratlı yolunun restorasyon ve çevre yolu kavşaklarının ne zaman yapılması planlanmaktadır? Hiçbir şey insan hayatından değerli değildir ve bu konuda tasarruf yapılması acaba ne kadar doğrudur. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi olarak 870 kilometre yol yaptığımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Girgin…

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Başkan.

Kamuda özelleştirilen iş yerlerinden 4/C statüsüne geçen 21 bin geçici personel 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 4/B statüsüne geçirilmiştir. Dönemin Çalışma Bakanı “4/B’den başka 4/B yok.” demesine rağmen 4/C’liler 4/B’lilerin içinde ayrıştırılmış, ötekileştirilmiştir. 4/B statüsünün içinde yeni bir 4/B statüsü oluşturulmuştur. Mevcut 4/B’liler mesleklerinde çalışabilirken 4/C’den geçenler mühendis, tekniker, teknisyen gibi unvanları kullanamamaktadırlar. Mevcut 4/B’liler 65 yaşına kadar çalışabilirken 4/C’den 4/B’ye geçenler emekliliğini hak ettikleri anda emekliye sevk edileceklerdir. Mevcut 4/B’lilerde her beş sene için kıdem ücreti verilirken 4/C’den 4/B’ye geçenlere bu durum çok görülmüştür. Sonuç olarak ne özlük hakları ne de ücretlerinde bir değişiklik olmuştur. Bu durum düzeltilmelidir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Enginyurt…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkanım, Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfının yasası görüşülürken İstanbul Milletvekilimiz Sayın İzzet Ulvi Yönter Beyefendi’nin uzman çavuşlar ve uzman jandarmalarla ilgili olarak talep ettiği hakların da dikkate alınmasını saygıyla Meclisin ve sizlerin gündemine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, şehit ailelerinin çocuklarına devletimiz tarafından iş verilmektedir yalnız bunların atamalarında birçok sorunla karşı karşıya kalmaktayız. Şehit ailelerinin öğretmen olan bir çocuğu Orman Bakanlığına atanabiliyor, orman mühendisi olan biri Millî Eğitim Bakanlığına atanabiliyor veya valiliğe atanabiliyor. Bu şehit yakınlarının atamasında mutlaka herkesin kendi meslek grubuna göre bir atama yapılmasını talep ediyoruz.

Yine Mersinli bir şehidimizin yakını uzman çavuşluktan istifa ediyor, devlet memuru olarak atanmak için müracaat ediyor; buna bakanlıktan olumsuz yanıt geliyor. Yani bu tip konularda daha hassas davranılması lazım. Aile zaten yıkılmış, Durmuş Ali Tek adında Mersinli bir şehidimizin ailesi. Annesi ısrarla oğlunun -doğuda görev yapıyor- istifa etmesini istiyor. Mersin’e gittiğim zaman kadın bizim karşımıza geliyor “Benim oğluma iş verin.” diyor ama bakanlıktan gelen yazının bu konuda -görevi bıraktığı için- olumsuz olduğunu görmekteyiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşdoğan…

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “fazilet adaları” olarak tanımladığı yerel gazeteler Kurtuluş Savaşı tarihine damga vurmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarından bu yana varlığını korumak için sürekli çaba harcayan yerel gazeteler, özellikle Gaziantep’te büyük ekonomik sıkıntılar ve baskılara rağmen yayımladıkları belgelerde halkın sesi, gözü ve kulağı olmaya devam etmişlerdir. Bu gazeteler aynı zamanda devlet ile vatandaş arasında bir köprü görevi görürken kamu görevlileri ve hizmetlerinin denetlenmesinde etkin birer unsurlardır. Son yıllarda girdilerde ciddi oranda artmış olmasına karşın gelirlerde önemli azalmalar olmuştur. Bugün ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazete ve sahiplerinin en önemli şikâyetleri resmî ilan pastasından yeterince pay alamaması, ticari ilan ve reklam yetersizliğidir. Ayrıca gazetenin ham maddesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, bugün Düzceli bir kardeşimiz şehit oldu, onun için söz aldım.

BAŞKAN – Allah rahmet etsin.

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Erzincan’ın İliç ilçesi Savaş Geçidi mevkisinde resmî plakalı aracın devrilmesi neticesinde Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba maalesef, 25 yaşında, üç aydır görevde olması hasebiyle, şehit olmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine de başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle de uzman çavuşlarımızın haklarında iyileştirme yapılması yolunda partimizin verdiği önergeye bütün milletvekili arkadaşlarımızın destek olması gerektiği kanaatini taşıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Erzincan’ın İliç ilçesinde şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Furkan Kaplanbaba’ya Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şehidimize biz de rahmet diliyoruz. Allah bu tip acıları göstermesin, birliğimizi, beraberliğimizi bozmasın.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Karataş…

MEMET BÜLENT KARATAŞ (İstanbul) – CHP’nin malum ve müflis bir grup başkan vekili, liderimize “şamaroğlanı”, teşkilat başkanımız Sayın Semih Yalçın’a “çakal” deme ayıp ve ahlaksızlığına cüret etmiştir. Bu iğrenç bühtan ve isnatları kendisine aynen iade ediyorum, şamaroğlanları arıyorsa aynaya baksın, tokat manyağına dönmüş kirli yüzünü görsün. Bozkurt ile çakalı ayırt edememesini ise şaibeli ve sakat zihniyetine yoruyor, hadsizliğinden ve densizliğinden dolayı bu şahsı açıkça kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir kere, burada açık bir sataşma var, onun için kürsüden söz talep edeceğim. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sataşmayı sen yapıyorsun ya! Hem liderimize hem de parti genel başkan yardımcımıza saygısızca, üslupsuzca konuşuyorsun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, evet… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

Bir dakika… Bir dakika…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne o ya? Beni mi döveceksiniz ya? Beni mi döveceksiniz? (MHP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ayıp ya, ayıp!

BAŞKAN – Bir dakika… Engin Bey, değerli arkadaşlar… Sayın Başkan, soru-cevaptayız, ondan sonra söz vereyim ben size.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben soru-cevapla ilgili de…

BAŞKAN – Tamam, buyurun o zaman soru-cevap, cevaptan sonra size sataşmadan söz vereyim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoda sayın milletvekilleri kısıtlı imkânlarla denetim faaliyetleri noktasında sorulara giriyor ama sizin de müşahede ettiğiniz gibi sorular bakanlara yönelik. Yani ilgili komisyon başkanının bu sorulara cevap verme imkânı da yok maalesef. Ayrıca soruların muhatabı da değil. Ama İç Tüzük’ün verdiği bir hakkın kullanılması bakımından milletvekillerimiz de yasama organında yürütmeye yönelik soruları sormak durumunda. Bizim talebimiz şudur: Bu soruların tutanaklarının Başkanlığınızca ilgili bakanlığa gönderilmesi.

BAŞKAN – Hayhay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunu hem bir talep etmiş olalım hem de takdirinize sunmuş olalım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Başkan.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

Sayın grup başkan vekilinin söylediğinin birçoğu somut olarak bazı bakanlıkların hizmetlerine yöneliktir. Bunların gerçekten Başkanlık tarafından ilgili bakanlığa gönderilip alınan cevabın da milletvekillerine iletilmesinin yerinde olacağı fikrindeyim. Ancak, bildiğim, Komisyonumuzun çerçevesinde konularla ilgili de milletvekillerimizin sorularına cevap vermek isterim.

Sayın Kayışoğlu’nun “Bedelli askerlik uygulamasında üniversite öğrencilerinin bu yirmi bir günlük zorunlu eğitimi yaz tatiline getirilse de eğitimleri aksatılmasa…” diye bir sorusu var. YÖK’le bu konuda Millî Savunma Bakanlığımız arasında bir protokol yapılmıştır. Sınav zamanı ve derslerin olduğu dönemde öğrencilere muafiyet tanınmıştır. Yine, kanunda meslek erbapları için de düzenlemeler olup kamu görevi yürütenler, avukatlar idari izinli sayılacaktır, diğer avukatların da mümkün olursa adli tatilde yapmaları hususunda biz de Millî Savunma Bakanından bu yönde bir talepte bulunacağız.

Sayın Şimşek’in şehit yakınlarının atanmasıyla ilgili sorusuna cevabım: Öğretmen olanlar hangi bakanlığa atanırlarsa atansınlar, öğretmenlik bir ihtisas mesleği olmasına rağmen eğitim fakültesini bitirmeleri kaydıyla benim dönemimde herkes öğretmen olarak atandı. Yani ilk atanması -ister bayındırlık ister ulaştırma- hangi bakanlık olursa olsun kendisinin eğitim fakültesi mezunu olduğunu... Ve hangi alandaysa kendisini istediği yere atıyoruz, birinci husus bu.

Şehit yakınları şehitlerin bu millete emanetidir. Şehit olduktan sonra şehidin evladı, ailesi bu millete emanet. Dolayısıyla onların her ne talebi olursa olsun bütün -şimdi Meclisin de bir parçası olarak söylüyoruz- kamu idareleri ve kamu yöneticilerinin bunlarla ilgili olarak hiç böyle nazlanmadan, hiç böyle “Çalışma izni verdik ama orayı beğenmedi, dolayısıyla ne yapalım.” bile demeden pekâlâ bunların da var ise her türlü taleplerini yerine getirmek hem görevidir hem bu taleplerin yerine getirildiğini takip etmek de bizim görevimizdir.

Yine, Sayın Bankoğlu “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Ankara’da kutlanacak, İstanbul’da niye kutlanıyor?” diyor. İstanbul’da da kutlanacak, Ankara’da da kutlanacak.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Neden havalimanında kutlanıyor?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Havaalanında niye kutlanıyor?” deniyor. Bakın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Benim en büyük eserim cumhuriyettir.” diyor. Dolayısıyla bu cumhuriyet, bu son iki yüz yıllık Türk devlet tarihinde –bunu da ben söylemedim, Profesör Kemal Karpat’ın sözü- Türkiye Cumhuriyeti en güçlü dönemini yaşamaktadır ve hiçbir dönemde olmadığı kadar da diğer ülkelerin dikkatini üzerine çekmektedir. “En büyük eserim.” dediği cumhuriyeti güçlendirirseniz -bu güçlendirecek eserlerden birisi de dünyanın en önde gelen havaalanlarından birisi- bundan gurur duyulması lazım. Bundan niçin rahatsızlık duyulur ben bunu anlayamam yani! Bakın, eskiden Ankara-İstanbul arası hava yoluyla bir saatti ama şimdi bir saatte gidemiyorsunuz, ya kalkarken sizi bekletiyorlar çünkü İstanbul’a ineceğiniz zaman park yeri yok ya da havada 3-5 sefer tur attırıyorlar, indirecek park yeri sırası veremiyorlar. Dolayısıyla bu, Türkiye’nin gurur duyacağı bir eserdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kim yaparsa yapsın, Allah razı olsun demektir. Türkiye’yi 21’inci yüzyıla taşımak böyle eserleri Türkiye’ye kazandırmakla mümkündür. İnanın ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk sağ olsaydı ki ruhu mutlaka bunun farkındadır, Türkiye’nin bu eseriyle gurur duyardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gurur duyulacak eserinden, istisnasız bütün milletvekillerimizi bu törene davet ediyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Atatürk Havalimanı’nı kapatıyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Havalimanında görmeyelim ama arkadaşları.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yine, bir sayın milletvekilimiz Hamzalar köyünün mezrasına elektrik verilmesini istedi, Sayın Bakana ileteceğiz.

Gene, Gaytancıoğlu’nun “Bedelli askerlik çıkarıldı, parası nereye gitti?” sorusu var. Kanunda çok açık seçik belirtiliyor, diyor ki: “Bedelli askerlikten elde edilen gelirler savunma sanayisi için kullanılacaktır, savunma projeleri içindir.” Türkiye gerçekten daha güçlenmişse, teröre karşı daha etkin mücadele veriyorsa, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyada gerçekten diğer silahlı kuvvetler arasında görevini yapma konusunda büyük bir başarı gösteriyorsa bunda sahip olduğu teknik imkânların da payı vardır. Bugün Savunma Bakanımıza bir ziyaretimiz oldu Millî Savunma Komisyonu üyeleriyle. 600’ün üzerinde projenin hayatta olduğu söylenildi. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu kadar savunma projesi hayatta değildi. Bunları hayata geçirebilmek için işte böyle kaynaklara ihtiyaç vardır. Aziz milletimiz emin olsun, doğru yerde kaynaklar kullanılacaktır.

Bir başka sayın vekilimiz “4/C personeli, 20 bin geçici personel 4/B kadrosuna geçirildi ancak 4/B’li olanlar bu mevcut geçenlerle aynı 4/B’li olmadı.” diyor. Oysa taşeron işçisini biz hangi kadroda bulduysak o kadroda kamuya geçirdik. Ama bu kardeşim diyor ki, doğrudur yani örnek olarak vereyim: “Ben üniversite mezunuyum, mühendisim ama ben burada -diyelim ki- kâtiplik yapıyordum, şimdi 4/B’ye geçtim, ben mühendis olarak geçmeliyim.” Ama bizim kanunumuzda herkesin bulunduğu konumda çalışması, geçmesi esastı. Niçin? Alan kurumun mühendise ihtiyacı yoktu ama işte diyelim ki daktiloya, sekretere ihtiyacı vardı; ihtiyaçlar doğrultusunda bir görevlendirme yapıldı.

Yine uzman jandarmaların hakları dile getirildi. Bu konuyla ilgili geçmiş dönemlerde çok şeyler yapıldı. Daha yapılması gerekenler var mıdır? Ona da aynen katılıyoruz.

Yine, Sayın Özdemir’in, terörle mücadelede yaralanıp da ancak gazi sayılmayanların da hak talepleri var, bununla ilgili olarak da bir çalışma… Bize de bu konuda iletiliyor. Geçmiş dönemlerde verilmeyen imkânların her biri, Allah için, bu devlet için, bu millet için, bu ülke için çalışanların her birisine verildi. Şehit yakınlarımıza, sizler de biliyorsunuz -yine Meclisten çıktı, Meclisteki bütün partilerimize, milletvekillerimize teşekkür ederiz o dönemde- bir idi ikiye çıkardık. Dolayısıyla devletin imkânları el verdikçe her birisine daha iyi koşullar, daha iyi imkânlar sağlama konusunda elimizden geleni yapıyoruz. Bunların da talepleri birkaç dönemdir dile getiriliyor. Önümüzdeki dönemde inşallah buna da bakılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yine “Süleymanpaşa-Muratlı yolu ve kavşakları tasarruf yoluyla ertelendi mi, gecikti mi?” diye bir soru var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Zamanı geldiğinde her şey yapılacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, söz talebim var sataşmadan…

BAŞKAN – Hayhay.

Yavuz Bey daha önce söz talep etmişti.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, konuşurken muhataplara nezaketsizlik etmemeye ihtimam gösterdiğine ve sözlerinin yanlış anlaşıldığına ilişkin açıklaması

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bir hususu arz edeceğim.

Usul olsun diye, cevap olsun diye söylemiyorum, konuşurken hususi olarak muhataplarımıza nezaketsizlik etmemeye özel ihtimam gösteririm. İlla Meclisin nezaketine, zarafetine yakışmayacak bir şey söylersem de kendi üzerimden söylemeyi tercih ederim.

Biraz önce Engin Bey’in düzelttiği sözüm Kemal Bey’e nezaketsizlik değildi, “Ben böyle derdik.” dedim, yanlış anlaşıldı; bunu düzeltiyorum, birincisi bu.

İkincisi: Bu vesileyle, Hükûmetimizin Atatürk Havaalanı’nın yerine yaptığı üçüncü havalimanında açılış tertiplemesi, program tertiplemesi makuldür. Lakin parti programının, parti politik vizyonunun müteahhitlerinin şantiyesinde cumhuriyet kutlamayı makul bulmuyoruz. Cumhuriyet, partilerin ortak mutabakat zeminidir. Dolayısıyla cumhuriyetimizin ortak mutabakat zemininin tecelligâhı da millet iradesinin tecelligâhı da Meclistir. Ya TBMM’nin bugünü ya da kurucu irademizin temsili anlamında eski, ilk Meclisimizde resepsiyonun kutlanması makuldür. Devlet ananeleriyle yaşar, gelenekleriyle yaşar. Üçüncü havalimanında yapılacak olan cumhuriyet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın Sayın Ağıralioğlu.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - …resepsiyonundan bağımsız yapılabilmelidir. Bu AK PARTİ‘nin kuruluş ve iktisadi vizyonu içerisinde kendisine iş verdiği müteahhitlerin şantiyesinde cumhuriyet kutlamasını makul bulmadığımızı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşmadan söz talep ettim.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz iki dakika.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Memet Bülent Karataş’ın 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kuru gürültüye pabuç bırakmam, önce onu söyleyeyim. (MHP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Biz de bırakmayız!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir dinleyin.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bizim liderimize hakaret etme hakkın yok! Kemal Kılıçdaroğlu’na ya da bir başka lidere tek laf etmedik. Sen de bizim liderimize hakaret etme!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Gel, gel, gel… Otur yerine, otur yerine, otur yerine.

BAŞKAN – Sayın milletvekilim…

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ne yaparsın oturmazsam? Beni mi döversin?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Gel… Sen beni dövecekmişsin zaten, gel. Had bildirecekmişsin, gel.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bizi korkutamazsın! Bizi yıldıramazsın!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir dinle önce, bir dinle.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Biz Kemal Kılıçdaroğlu’na hep “sayın” dedik, hakaret etmedik.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben de Sayın Bahçeli’ye “sayın” diyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen Devlet Bahçeli’ye “şamaroğlanı” diyemezsin! Böyle bir hakkın yok senin! Böyle bir hakkın yok!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Dün Erkan Akçay’la biz bu konuyu yarım saat konuştuk. Ne söylediğimden haberin yok senin.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Böyle bir hakkın yok!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Otur yerine!

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen otur!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Senden mi öğreneceğim ne konuşacağımı! Gel, gel gel… Başka da kimse gelmesin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sizi sükûnete davet ediyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Gel, istediğin yere gel!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sen gel! Geliyordun ya, gel!

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.24

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin ve İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1123) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 9) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ GÜÇLENDİRME VAKFI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 17/6/1987 tarihli ve 3388 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununun 2/A maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasında yer alan “seçilen” ibaresinden sonra gelmek üzere “en az” ibaresi eklenmiştir.

“Vakıf Mütevelli Heyeti, Cumhurbaşkanı başkanlığında, Cumhurbaşkanının görevlendireceği Cumhurbaşkanı yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Sanayii Başkanından oluşur.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi? Yok.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 9 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                              Mehmet Doğan Kubat                                Fehmi Alpay Özalan                                      İsmail Tamer

                                         İstanbul                                                       İzmir                                                       Kayseri

                                     Halis Dalkılıç                                         Metin Gündoğdu                                Lütfiye Selva Çam

                                         İstanbul                                                       Ordu                                                       Ankara

                                Ravza Kavakcı Kan                                       Mehmet Muş

                                         İstanbul                                                     İstanbul

“17/6/1987 tarihli ve 3388 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununun 2/A maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasında yer alan “üç” ibaresi “en az üç, en fazla yedi” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen? Yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yönetim Kurulu üyelerinin asgari ve azami sayılarının belirlenmesi gayesiyle bu değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3388 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 4- Mütevelli Heyet ile Yönetim Kuruluna ilişkin olarak 2/A maddesi ile yapılan düzenleme uyarınca Vakıf senedinde yapılacak değişiklikler 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümleri doğrultusunda tescil ettirilir. Ancak tescil işleminin tamamlanması beklenmeksizin 2/A maddesi hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yoktur.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 9 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                     Mehmet Muş                                      Mehmet Doğan Kubat                         Fehmi Alpay Özalan

                                         İstanbul                                                     İstanbul                                                      İzmir

                                     İsmail Tamer                                        Lütfiye Selva Çam                                  Metin Gündoğdu

                                         Kayseri                                                     Ankara                                                       Ordu

                                     Halis Dalkılıç                                                     

                                         İstanbul

“MADDE 2- 3388 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 4- Mütevelli Heyet ile Yönetim Kuruluna ilişkin olarak bu maddeyi ihdas eden Kanunla 2/A maddesinde yapılan düzenleme uyarınca Vakıf senedinde yapılacak değişiklikler 4721 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda tescil ettirilir. Ancak tescil işleminin tamamlanması beklenmeksizin 2/A maddesinin değiştirilen hükümleri uygulanır.””

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu Sayın Başkan?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz talebi yoktur.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklifin 2’nci maddesi ile 3388 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4’üncü madde ile 3388 sayılı Kanun’un mevcut geçici 3’üncü maddesi aynı metne sahip olmasına rağmen, teklifin 1’inci maddesi ile 3388 sayılı Kanun’un 2/A maddesinin tamamında değil sadece birinci ve üçüncü fıkralarında değişiklik yapıldığından, geçici 4’üncü maddenin de bu değişikliğe uyumlu hâle getirilmesi öngörülmüştür.

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 30 Ekim 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.44



(X) 8 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) (10/340) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi tutanağa eklidir.

(x) 9 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.