TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                            7’nci Birleşim

                                                                                        16 Ekim 2018 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Refik Özen’in, 19 Ekim Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 15’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, demokratik siyasetin önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, Alpu Termik Santrali’nin  yaratacağı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması 

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin gündem dışı yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındanda Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun CHP Grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın CHP Grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun CHP Grup önerisi üzerinde sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir köylerinin ve çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in,  ateşli silah satışlarının ve silah ruhsatı kriterlerinin yeniden değiştirilmesi ile belediyelerin veya diğer kurumların yapmış olduğu etkinliklerde havai fişek kullanımının yasaklanmasına ilişkin ortak bir çalışma yapılmasına ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde insanoğlunun yaşamında tarımsal üretimin önemine ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’na Kocaeli çiftçisine verdiği destek nedeniyle teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli Gebze Hürriyet ve Yavuz Selim mahallelerinde yaşayanların sorunlarına ilişkin açıklaması

5.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde dünyadaki açlık problemlerinin belirlenerek çözüm yollarının gösterilmesi,  ülkeler arasındaki gıda üretimi birlikteliğinin sağlanması ile yeterli ve dengeli beslenmenin öneminin belirtilmesinin amaçlandığına ilişkin açıklaması

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, halkevlerine yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde ulusal tarım politikasının bir an önce yaşama geçirilmesi gerektiğine ve tarım politikasının ne olduğunu Hükûmetten öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, 2017 yılı buğday ve arpada sertifikalı tohum kullanımı desteklemesinin ne zaman ödeneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Basmane Polis Merkez Amirliğinde bayrak direği ve bayrak krizi yaşandığına, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun müsaadeleriyle bu karakola bayrak ve bayrak direği hediye etmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Başbakanlığın kapanmasıyla Meclis personeli olarak görev yapmaya başlayan 250 personelin yaşadığı mağduriyetin ne zaman giderileceği konusunda Meclis Başkan Vekili Mithat  Sancar’dan açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

11.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, enflasyonla mücadeleyi desteklediklerine ama bunun faturasının çiftçiye, üreticiye ve dar gelirli yurttaşa kesilmesine izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, büyük devlet olmanın ancak kendi vatandaşına sahip çıkmakla mümkün olacağına ilişkin açıklaması

13.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Gaziantep-Nizip yolunun can almaya devam ettiğine, iki otomobilin çarpışması sonucu yaşanan kazada ölen 2 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine ve Gaziantep’in merkezlerini ilçelere bağlayan yolların tamamının problemli olduğuna ilişkin açıklaması

14.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Suriye’de süren iç savaştan en çok etkilenen  ilin Hatay olduğuna, Hataylıların ekonominin canlanmasını sağlayacak adım olan Yayladığı Sınır Kapısı’nın açılmasını Ticaret Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sanat ve sanatçı adına en acıklı döneminden geçildiğine, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu oluşturulmuşken Kültür Bakanlığının ne iş yapacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, 10 Ekim 2018 Çarşamba günü Lüleburgaz Anadolu İmam Hatip Lisesinde Ensar Vakfı tarafından düzenlenen konferansta yaşanan olaylarla ilgili Ensar Vakfına, bu konferansa salonunu açan okul müdürüne ve veli muvafakati aranmadan öğrencileri buraya gönderen okul müdürlerine herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun olarak SGK girişinden önce yapılmış olan doğumlar için kadınlara doğum borçlanması hakkının verilmesi konusunu Çalışma Bakanlığının dikkatine sunmak istediğine ilişkin açıklaması

18.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle sorun yaşayan tavukçulukla uğraşan üreticilerin kullanılan enerjide KDV indirimi ve yem fiyatlarının aşağıya çekilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

19.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin’de ulaşımdan sağlığa, enerjiden sanayiye, eğitimden sosyal konuta kadar tüm alanlarda 434 projenin yürütülmekte olduğuna ve projelerin en kısa sürede tamamlanması için çalışmaların sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

20.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Trabzon Sürmene ilçesindeki Çamburnu Tabiat Parkındaki ekosistemi ve bölgede yaşayanların sağlığını tehdit eden çöp depolama alanının kapatılmasına ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, İstanbul Üsküdar Kirazlıtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm nedeniyle vatandaşların yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

22.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, Niğde Patates Araştırma Enstitüsünce yürütülen ıslah çalışmalarına ilişkin açıklaması

23.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 16 Ekim TBMM 21’inci Dönem Milletvekili Ali Göngör’ü vefatının 4’üncü yıl dönümünde rahmetle andığına, Türkiye'nin her türlü gıdayı ithal eden ülke konumuna getirildiği bir ortamda 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nü kutladıklarına, İktidara İYİ PARTİ’nin tarım ve gıdayla ilgili bildirgesini uygulamasını tavsiye ettiğine ve iktidarın Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgili olarak Suudlara karşı nasıl bir yaptırım uygulayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Brunson davasına, mahkeme süreçlerine, hukukun gizli tanık tasallutundan kurtarılması ve yargı üzerindeki tartışmaların sona erdirilmesi gerektiğine, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda yaşanan Cemal Kaşıkçı vakasının bir an önce aydınlatılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

25.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Halkların Demokratik Partisi tarafından verilen soru ve araştırma önergelerinin kimi kelime ve cümlelerinin üstünün çizilerek iade edilmesi durumununun Başkanlık Divanında görüşülmesini Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’dan istirham ettiğine, halkevlerine yönelik bu sabah yapılan operasyona, 259 muhtarın görevden alınmasının seçime dair bir start olduğuna ve muhtarların serbest kalmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un,  şu an izleyici locasında bulunan Mahalleler Birliği temsilcilerinin, imar barışıyla ilgili belirsizliklerin aşılmasını, hukuki güvencenin, kazanılmış hakların korunmasını talep ettiklerine, Ankara’da halkevleri şubelerine operasyon düzenlendiğine, Cumartesi Annelerinin 707’nci hafta bildirisini Genel Kurulla paylaşmak istediğine, Ankara’dan İstanbul’a 450 kilometre yol yürüyerek Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde milyonlarca insanın tek ses, tek yürek olarak adalet istediğine, Brunson davasında yaşanan olaylara ve  Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye yapacağı en büyük iyiliğin adaleti getirmek olacağına ilişkin açıklaması

27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 19 Ekim Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 15’inci ölüm yıl dönümüne, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde AK PARTİ hükûmetleri olarak gıdanın her aşamasında icraatlar, reformlar gerçekleştirdiklerine, her türlü teşvikle çiftçileri kaliteli ürün üretme imkânına kavuşturma gayreti içinde olduklarına, tarımsal üretimde ve ihracatında artış meydana geldiğine, sertifika çalışmalarını sürdüreceklerine, anayasal ve yasal reformlar yapmaya gayret ettiklerine, Cemal Kaşıkçı olayının sonuna kadar takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın CHP Grup önerisi üzerinde sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, 16 Ekim 1961 Konca Kuriş’in doğum günü münasebetiyle onun şahsında hem derin güçlerin savaş politikalarının hem de erkek şiddetinin kurbanı olan bütün kadınları saygı ve rahmetle andığına ilişkin açıklaması

33.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 8 Temmuz 2018 Çorlu tren kazasına ilişkin bilirkişi raporunun kazadan üç ay sonra Çorlu Cumhuriyet Savcılığına teslim edildiğine ilişkin açıklaması

34.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunları çözülmediği takdirde Türkiye'nin kıtlıkla karşı karşıya kalacağına ilişkin açıklaması

35.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak Güçlükonak Fındık beldesinde yaşayan halkın su sorununa ilişkin açıklaması

36.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, 16 Ekim 2014 tarihinde hayatını kaybeden TBMM 21’inci Dönem Milletvekili Ali Göngör’ü rahmetle andığına ilişkin açıklaması

37.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, elektrik borcu yüzünden mağdur olan çiftçilerin borçlarının yapılandırılması ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketiminde dağıtım şirketleri tarafından çiftçilere indirim uygulanması için yetkilileri göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

38.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, herkesin beğense de beğenmese de birbirinin düşüncesine saygı göstermesi, dinlemesi gerektiğine ve tek temennilerinin daha demokratik, daha özgür bir ülkede  yaşamak olduğuna ilişkin açıklaması

40.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, kürsü özgürlüğüne müdahalede bulunulmasını doğru bulmadığına ve birleşimi yöneten Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’ın Meclis İçtüzüğü’nün 66’ncı maddesine uygun şekilde hatibi uyarması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, Başbakanlıktan gelerek Meclis personeli olarak görev yapmaya başlayan personelin mağduriyeti ile Meclisin diğer çalışanları arasındaki adaletsizliklere ilişkin Meclis Başkanı ve Divan üyelerinin gerekli hassasiyeti göstereceklerine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, meclisleri var edenin kürsü özgürlüğü olduğuna ve burada herkes birbirini dinlemeyi başarabilirse sözün gücünün  pek çok alana yayılabileceğine, birleşimi yönetirken özgürlük ve hakkaniyete sadık kalmaya çalıştığına ilişkin konuşması

 

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan "Parlamenterler ve Sürdürebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar" konulu üst düzey konferansa katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/45)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in 1 Ekim 2018 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına ilişkin tezkeresi (3/46)

3.- Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek türk silahlı kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde UNIFIL’e, 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/44)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Batman Milletvekili Ziver Özdemir ve İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Ordu Milletvekili Ergün Taşcı ve Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliklerinden istifalarını belirten yazılarının 16/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/7)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları tarafından, birçok vatandaşımızın yedikleri et sonucu veya canlı hayvanla temas etmeleri neticesinde şarbon hastalığı bulaşmasının sebepleri ve ihmali olanların tespit edilmesi, bu gibi salgın hastalıklarının önüne geçilmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/136)  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve arkadaşları tarafından verilen emekli yurttaşların sorunlarının araştırılması ve bu sorunlara çözümlerin bulunması amacıyla 15/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve arkadaşları tarafından “üçüncü havalimanı yapımında Sayıştay tarafından tespit edilen usulsüzlüklerin araştırılması” amacıyla 16/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde 11 Ekim 2018 tarih ve (3/44) sayılı Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde çalışmalarını gündemin "Seçim” kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar sürdürmesine ilişkin önerisi

 

 

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Anayasa Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

3.- Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

4.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

5.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

6.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bayburt ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/3)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ağrı ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/4)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aksaray ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/5)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bitlis ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/6)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bingöl ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/7)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/8)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gümüşhane ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/9)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Erzincan ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/10)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Erzurum ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/11)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kars ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/12)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hakkâri ilinde 2017-2018 yılları arasında kolluk güçlerinin kullanımı için satın alınan biber gazı miktarına ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/13)

12.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Ulusal Süt Konseyi’nin ne zaman toplanacağına ve çiğ süt referans fiyatındaki artışa ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/64)

13.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 2002-2018 yılları arasında Adana için yatırım programına alınan projelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un cevabı (7/141)

14.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, ihraç edilen, açığa alınan ve göreve iade edilen personel sayısına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un cevabı (7/142)

15.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, TİGEM tarafından genç çiftçi projesi kapsamında yapılan ve iptal edilen hayvan alımı ihalesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/177)

16.- İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın, Temmuz ayının ilk yarısında İzmir’de meydana gelen orman yangınlarının sebeplerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/180)

17.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana ve çevre illerde meyve üretiminde karşılaşılan akdeniz meyve sineği zararlısına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/225)

18.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Bulgaristan’dan ithal edilen koyunlarda bulunması muhtemel PPRV virüsüne karşı alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/226)

19.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, buğday fiyatlarının belirlenme kriterlerine ve üreticinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/227)

20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, tarımsal üretime ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/228)

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, dahilde işleme rejimi kapsamında ithal edilen hububata ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/299)

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, et fiyatlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/300)

23.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, Bakanlık bünyesindeki kadrolara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Ahmet Bekir Pakdemirli’nin cevabı (7/301)

24.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, TRT Diyanet kanalında FETÖ liderine ait bir ilahinin bulunduğu bandın yayınlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı  (7/308)

25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2003-2018 yıllarında el değiştirmiş olan ulusal medya araçlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/313)

26.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay Samandağı’na araç muayene istasyonu kurulmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/866)

27.- Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın, Kanal İstanbul Projesi'nde uygulanacak geçiş esaslarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/891)

28.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, gazete temsilcilerinin gezilere götürülmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1107)

29.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sosyal medyada mesaj yayınladığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldığı iddia edilen personellere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1351)

30.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, 2018 yılı EKPSS sınavı sonrasında Bakanlığa alınan veya alınacak olan engelli personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1522)

31.- Muş Milletvekili Mensur Işık’ın, Muş Havalimanı'nda uçak bileti fiyatlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1525)

32.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, kamusal sitelerin güvenlik zafiyetlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1753)

33.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık müşavirlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/1759)

16 Ekim 2018 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, demokratik siyasetin önündeki engeller hakkında söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’ye aittir.

Buyurun Sayın Tiryaki…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Yok Sayın Başkanım, gelmedi, bir sonraki…

BAŞKAN – Sayın Tiryaki salonda değil, o nedenle diğer gündem dışı söz talebini sıraya koyuyorum.

Gündem dışı diğer söz, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in 15’inci ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Refik Özen’e aittir.

Buyurun Sayın Özen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Refik Özen’in, 19 Ekim Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 15’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

REFİK ÖZEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç ’in vefatının 15’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1925 yılında Bosna-Hersek’in Bosanski Samac ilinde doğan Aliya İzzetbegoviç’in babaannesi Üsküdarlı bir Türk kızıdır.

Hayatının önemli kısmının geçeceği Saraybosna’da hukuk eğitimi gören Aliya, genç yaştan itibaren İslami çalışmalara ve Müslümanların sorunlarına ilgi göstermiştir. 1946 yılında Genç Müslümanlar örgütüne üye olmaktan dolayı üç yıl hapse mahkûm edilmiş, ayrıca 1983 yılında da düşünceleri nedeniyle on dört yıl hapse mahkûm edilen Aliya, Yugoslavya’nın dağılma sürecine girdiği dönemde Demokratik Eylem Partisini kurmuş ve genel başkan seçilmiştir.

Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nda meydana gelen ani, sarsıcı siyasi gelişmelerin akabinde komünist yönetimin çökmesiyle birlikte yapılan ilk serbest seçimlerde Bosna-Hersek Cumhuriyeti Devlet Başkanı olmuştur. Sırpların Bosna-Hersek Cumhuriyeti’ne karşı başlattığı ve Hırvatistan’ın da bazen müttefik bazen de düşman olduğu savaş boyunca Aliya İzzetbegoviç, Sırp ve Hırvat güçlere karşı yürütülen bağımsızlık savaşına liderlik yaptı. 1995 yılında savaşa son veren Dayton Anlaşması’nın imzalanmasından sonra, 1996’da yapılan seçimlerde Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyine seçildi. Devlet Başkanlığı dönemi boyunca uluslararası gücün baskılarına karşı çıkan Aliya, 2000 yılında sağlık sorunlarını gerekçe göstererek Başkanlık görevinden istifa etti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Aliya İzzetbegoviç yüzyılımızın yetiştirdiği ender düşünürlerden biridir. Bosna-Hersek’in lideri ve İslam adına yaptıklarıyla Müslümanların rol model konumunda yaşantısı boyunca çizdiği portreyle insanlık için örnek teşkil etmiştir. Aliya’nın temsil ettiği değerler, yalnızca bir dava adamı olarak mücadeleci ruhu değil, ilimden sanata, askerî alandan siyasi mecraya ve nihayetinde, evrensel bir kucaklayışı barındıran yaşam çizgisidir. Bir eylem adamı olarak mücadele ruhunu farklı bir çerçevede yansıtan Aliya, çıkış yolunun eğitime, anlayışa, toleransa, köleliğin kaldırılmasına bağlı olduğunu ifade etmiş ve çıkış yolu için Kur’an ve sünnet ışığında orta yolu arayarak çözüm sunmuştur. Mücadeleyle geçen Aliya’nın hayatı bize gerçek bir Müslümanın zor zamanlardaki duruşunu anlatır. Boyun eğmeyen, her şeyden önce dinine, kültürüne ve vatanına sahip çıkan Aliya, vatanı Bosna’nın yetiştirdiği ve insanlığın hizmetine sunulan en büyük isimlerden birisidir. Aliya İzzetbegoviç tek cümleyle, Bosna’yı Bosna yapan ruhun kendisine yansıdığı simadır. Aliya’sız Bosna, İslam’sız da Aliya düşünülemez. Bosna halkının millî birliğinin oluşmasında ve Bosna-Hersek’in bağımsızlığını kazanmasında etkin rol üstlenen Aliya, büyük bir İslam düşünürü olmakla birlikte Bosna’da Türk sempatizanlığının artmasında önemli yeri olan bir liderdir.

Değerli milletvekilleri, Aliya İzzetbegoviç’e “Bilge Kral” denilmesi, sadece onun bir siyaset pratisyeni olmasından değil, aynı zamanda büyük bir düşünür ve filozof olmasından kaynaklanmaktadır. Cesur, inançlı, azimli mücadelesi ve bilge, zahit kişiliğiyle haklılığını her zeminde haykırarak güçlü ve şahsiyetli bir örneklik ortaya koyan Aliya, bu özellikleriyle İslam dünyasında yeni bir prototipin öncüsü olmuştur. Onun izlediği yol, orta yoldu. Aliya, hiçbir zaman şiddeti alternatif olarak görmemiştir. Problemleri her zaman itidalle çözme gayretinde olmuş, toplumsal hedeflere ulaşma çabasında İslami esasları kendisine dayanak noktası olarak kabul etmiştir. İslami düzenin sağlanması için kontrolsüz ve aşırı güç kullanımıyla İslam’ı lekelemeye kimsenin hakkının olmadığı düşüncesiyle düşmanlarından nefret etmeme, adalet sahibi ve affedici olma yolunu seçmiştir. Bu anlamda, Aliya “Amaca giden her yol mübahtır.” felsefesini reddetmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Aliya İzzetbegoviç’in vefatından bir gün önce, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a vasiyet niteliğinde söylemiş olduğu “Siz evladıfatihansınız, onun için Bosna’m size emanet. O emaneti koruyunuz.” sözleri Bilge Kral’ın Sayın Başkanımızın şahsında Türk milletine duyduğu güvenin ve kardeşliğin ifadesi olmuştur. Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk milleti olarak mukaddes emanete sahip çıkmak için elimizden gelen tüm gayreti göstermeye devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özen.

REFİK ÖZEN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sözlerimi Bilge Kral’ın “Allah’a ant olsun ki köle olmayacağız.” sözüyle son verirken merhum Aliya İzzetbegoviç’i bir kez daha rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özen.

Biraz önce gündem dışı söz verdiğim Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki salonda mevcut değildi, şimdi gelmiş bulunuyor.

Söz sırası Sayın Tiryaki’de.

Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin, demokratik siyasetin önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta partimize ve yakın ilişkili olduğumuz demokratik kitle örgütlerine yönelik, çok sayıda üye ve yöneticimizin gözaltına alınması ve bir kısmının tutuklanmasıyla sonuçlanan bir operasyon gerçekleştirildi. Tutuklananlar arasında partimizin Diyarbakır ve Batman İl Eş Başkanları Sevgili Şerif Camcı ve Sevgili Nizamettin Toğuş da var. İçişleri Bakanlığı, cumhuriyet savcılığı ve Emniyet birimleri operasyonlara “terör örgütüne yönelik operasyonlar” dese de bu operasyonların siyasi amaçlar taşıdığına hiç kuşku yok çünkü hedef alınan kişilerin neredeyse tamamı siyasi kimlikleriyle tanınanlar. Kaldı ki Sayın Erdoğan’ın yerel yönetim seçimlerine ilişkin sözlerinin hemen sonrasında bu operasyonların yapılması başka bir biçimde açıklanamaz.

Bizler bu operasyonlara “siyasi soykırım operasyonları” diyoruz çünkü operasyonun hedefinde siyasiler var ve bu operasyonlar yürüttüğümüz siyasetin yok edilmesi amacını taşıyor. Operasyonun başlama biçimi de çok tanıdık, âdeta FETÖ gitmiş, ruhu kalmış; kimliği belirsiz ihbarcı bir vatandaş ve gizli tanık. Nasıl ama? İhbarcıyı bir dinleyin, evlere şenlik. “Amirim, bunlar Avrupa’ya gidiyor, Erbil’e gidiyor, bir şeyler oluyor.” falan falan… Gizli tanık ise on numara, mübarek, her şeyi biliyor, herkesi tanıyor, her konuda bilgisi de var, fikri de var; yersen. Yarın öbür gün düzen ve ihtiyaçlar değişir de tıpkı Rahip Brunson olayında olduğu gibi “Amirim, hâkimim; siz beni yanlış anladınız.” derse hiç şaşırmayın.

Peki, siyaset yapan arkadaşlarımızın eylemleri neler? Cenaze törenine katılmak, basın açıklamasına katılmak, protesto etkinliklerine katılmak, “tweet” atmak vesaire vesaire. Mutlaka anımsayanlar olacaktır, milletvekilliği düşürülen Grup Başkan Vekilimiz Sevgili Ahmet Yıldırım da anlatmıştı, partimizin Bursa il yöneticileri hakkında hazırlanan ve polis notunun sehven unutulduğu şişirilmiş iddianamenin 317’nci sayfasında aynen şunlar yazılıydı: “Bir kadın örgütü olan KJA’nın Bursa sayfasında kahvaltıdan foto paylaşımı var. Bir kahvaltı yapacaklar, kahvaltının davetiyesi 10 TL’dir. Biz bu 10 TL’yle örgüte yardım ediyorlar diyeceğiz. Ceylan ve Mediha -bu kişiler bizim Yıldırım ve Yenişehir ilçe yöneticilerimizdi- kendi Face’lerinde paylaştı, ortak bir tespit yapacağız, ikisini de ekleyeceğiz. Davetiye satışıyla ilgili görüşmeleri var, önemli. Bir de bunu terör finansmanı falan, üfleriz, Gazi Ağabey’in dediği gibi.” Üfleme üzerine kurulu polis fezlekeleri ve iddianameler. Bakalım, geçen haftaki operasyonların fezlekelerinde, eğer dönüşürse iddianamelerinde neler olacak? “Bunlar siyaset yapıyor.” diyemeyeceklerine göre elbette üfleyecekler.

Bakınız, bizim yürüttüğümüz siyaset tarzını beğenmeyebilirsiniz, bizi sevmeyebilirsiniz, hatta bizden nefret edebilirsiniz; tıpkı bizim yaptığımız gibi kapı kapı dolaşıp lütfen siyaset yapın. Siyasetinizin halklarımıza kan, gözyaşı, yoksulluk, işsizlik, dünyadan yalıtılmışlık dışında bir şey getirmediğini anlattığımız gibi, siz de bizim siyasetimizin yanlışlarını anlatın. Siyaset yapana siyasetle karşılık verilir, polis operasyonları, tutuklamalar ve davalarla değil. Bizler yalnız aynı gök kubbe altında değil, aynı ülkede, aynı topraklarda, aynı Meclis çatısı altında siyaset yapan insanlarız, aynı yemekhanede birbirimizin yüzüne bakarak yemek yiyoruz. Yasal, meşru siyaset kurumlarına zarar vermek, yasal, meşru siyaset yapanları tutuklayıp hapse atmak kimseye yarar sağlamaz. Bu, hiç de haklı bir geleceğe hizmet etmez. Siyasi partiler ve kurumlar aracılığıyla siyaset yapılabileceğine olan inanç zedelenirse sizce insanlar sorunlarını nasıl çözeceklerini düşünürler? Varlığı ve kimliği inkâr edilmiş, varlığı ve kimliği tanınmış ama dili yok sayılmış, milyonlarca insanın konuştuğu diline “bilinmeyen bir dil” denilen insanlar sorunlarını meşru ve yasal siyasetle çözemeyeceklerini düşünürse sizce ne yapar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Tiryaki.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Son sözlerimi söyleyeceğim kısaltarak Sevgili Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika daha süre verdim.

Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Lütfen, ülkemizi bu kısır döngüden kurtaralım yoksa onlarca yıl aynı yerde sayacak, fakirleşecek, yalnızlaşacak, mutsuzlaşacak ve en önemlisi gencecik evlatlarımızı toprağa gömmeye devam edeceğiz, binlerce çocuğu yetim, kadını dul, yüreği evlat acısıyla dolu anne ve babaya, gelecek nesillere miras bırakacağız. Emin olun, bu sorunları başka biçimde çözebiliriz. Bunun için, lütfen ve önce siyasetin önünü tıkamayın, siyaset yapmak isteyenleri gözaltına alarak, tutuklayarak, hapse atarak gelecek umudunu söndürmeyin ve artık bu güç zehirlenmesinden kurtulun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tiryaki.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın hatip kürsüden hitabında siyasi soykırım yapıldığı iddiasını ileri sürmüş ve bu hususta grubumuzu itham altında bırakmıştır. Kürsüden söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Şöyle diyelim: Bu, Hükûmete yönelik bir eleştiri, siz de isterseniz, grupta, grup başkan vekillerine söz verdiğimde buna ilişkin değerlendirmenizi Meclisle paylaşırsınız.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Siyasi soykırım yapıldığı iddiası ağır bir ithamdı. Onun için mümkünse kürsüden...

BAŞKAN – Ben bu konuda katı davranmam, biliyor arkadaşlarımız yani sataşma olsun olmasın eğer bir söz talebi varsa genellikle veririm. Çok ısrar ederseniz vereceğim.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Çok ısrar ediyorum.

BAŞKAN – Burada bir sataşma görmüyorum. Diğer gruplara da aynı şekilde davranacağım.

Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki’nin gündem dışı yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın hatip biraz önce, yalnız aynı gök kubbede değil, aynı ülkede, aynı bayrak altında birlik ve beraberlik vurgusu yaptığı için kendisine teşekkür ediyorum. Ancak özellikle siyasi soykırım yapıldığına ilişkin iddia, bugüne kadar AK PARTİ hükûmetlerinin hem hükûmet icraatları hem de yargının, yasamanın bağımsızlaştırılması, demokratik hukuk devletinin inşası sürecinde ortaya koymuş olduğu performansla, icraatlarla bağdaşır değildir. Zira, on altı yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde, Parlamentoda grubumuzun gerçekleştirmiş olduğu yasama çalışmalarına baktığımızda, tamamen hür, özgür demokratik siyasetin önünü açmak, terör örgütünün bu ülkedeki vesayetini tasfiye etmek ve sivil siyaseti desteklemek noktasında anayasal ve yasal reformlar gerçekleştirilmiştir ve bu reformların belki de en büyüğü ve en önemlisi, özellikle 2010 yılında yine grubumuz tarafından sayın milletvekillerimizin önüne, Genel Kurula getirilmiş olan, Anayasa’mızın 68 ve 69’uncu maddesinde yer alan, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran düzenlemedir. Her ne kadar bu düzenleme o gün Parlamentodan geçmemiş ise de yaptığımız yargının demokratikleşmesine ilişkin reformlar sayesinde hamdolsun bugün siyasi partiler kapatılmamaktadır. Eğer gerçekten bir siyasetin önünü tıkamak olsaydı bu kadar reformu AK PARTİ Grubu olarak Meclisin ve ülkemizin gündemine getirmemiş olurduk. O nedenle bu ağır ithamı kabul etmediğimizi ifade ediyor, demokratik hukuk devletinin daha da güçlenmesi ve tahkim edilmesi noktasında yapısal reformları gerçekleştirmeye devam edeceğimizi Sayın Genel Kurulumuzun dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Gündem dışı üçüncü söz, Eskişehir Alpu Ovası üzerinde…

FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kurtulan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Hatibimizin bir sataşma içerisinde olmadığını, bu verdiğiniz sözün aslında yerli yerinde olmadığını düşünüyoruz; biz böyle düşünüyoruz, böyle iddia ediyoruz, mümkünse ben de iki dakikalık sözü kullanmak isterim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kurtulan, size de söz vereyim.

2.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındanda Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Herkesi selamlıyorum.

Siyasi operasyonlar, soykırımlar dediğimiz duruma yıllardan beri tanıklık ediyoruz, çok büyük mağduriyetini yaşadık. İlçe başkanlarımızın, il başkanlarımızın, yöneticilerimizin, kadın aktivistlerimizin, tüm çalışanlarımızın kapısını kırarak çocuklarının kafasına silah dayamaktan utanmıyorsunuz da buradaki “ağır siyasi soykırım” sözünden mi inciniyorsunuz? Bir siyasi soykırım var arkadaşlar. Sizin Genel Başkanınızın talimatıyla, savcıların bizzat uygulamasıyla HDP şu an topyekûn bir siyasi soykırım içerisindedir, bunu kabul edeceksiniz, bunun üzerine gideceksiniz.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Emredersin.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Hiç elinizi kaldırmayın oradan bana, siyasi soykırım uyguluyorsunuz burada.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Parmağını indir.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Genel Başkanınızın talimatıyla yargıyı yerlerde süründürmüşsünüz şu an. Yargı, cübbelerinde olmayan düğme arıyor önünde. Düğme dikmişsiniz tüm yargı mensuplarının önüne. Bunun böyle olduğunu kabul edeceksiniz, bunun lâmı cimi yoktur; bu, bir siyasi soykırımdır.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Teröre bulaşanlar hesap verecek, hesap, hesap.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Terörle aranıza mesafe koyunuz terörle.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Terör merör, siz en büyük destekçisiniz, FETÖ’nün gittiniz, eteğini öptünüz, vaazlarını dinleyerek bu kirli siyaseti öğrendiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sataşmayalım, hatibin konuşmasına izin verelim.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Şimdi gelmişsiniz, kendiniz vatansever olmuşsunuz, dünya âlem, herkes ihanetçi olmuş.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – PKK’yla aranızı açın.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Bunlara artık Türkiye’nin karnı tok, yola geleceksiniz, demokrasiyi uygulayacaksınız. Demokrasi bu ülkede ihtiyaç olan bir şeydir. Sizin despot, baskıcı, uygulamalarınız artık son bulmak durumunda. Bunu kabul edeceksiniz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurtulan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, sizin de tanık olduğunuz gibi hatip kürsüden grubumuzu ve Genel Başkanımızı ifade ederek doğrudan soykırım talimatı verdiği ve “Soykırım işlediğinizi kabul edeceksiniz.” ifadeleriyle grubumuza sataşmıştır. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Türk Ceza Kanunu’nda ve Uluslararası Ceza Mahkemesi mevzuatında yer alan soykırım suçu ağır bir suçtur. Ya bu suçun ne anlama geldiğini bilmiyoruzdur ya da asılsız bir iddiayla milletimizi ve Genel Kurulumuzu töhmet altında bırakıyoruz.

Bakınız, altını net bir şekilde çiziyorum, bu ülkede geçmişte yaşanan acılara, özellikle kimlik ifadelerine, isteyenin istediği dili konuşmasına ilişkin bütün yapısal reformları gerçekleştirme azim ve kararlılığımız milletimizin ve özellikle 81 milyon vatandaşımızın nezdinde büyük bir teveccühle karşılanmıştır.

Her şeyden önce, yargının geçmişte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” anlayışı üzerinde nasıl bir vesayet oluşturduğuna hepimiz tanık olduk…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi Amerika oluşturdu!

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – …ve inanıyorum ki sağdan da soldan da Türkiye’nin tüm toplumsal, siyasi, sosyal çevreleri yargının bu asılsız ve millî irade, medeniyet değerlerimiz karşısındaki düşmanlık ifade eden vesayetinden belki geçmişte rahatsız olmuş olabilir ama bugün baktığımızda hamdolsun yargımız bağımsız ve tarafsızdır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Üfürme, üfürme! 

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – “Maastricht Kriterleri” diyoruz, “Avrupa Birliği kriterleri” diyoruz. Avrupa’ya baktığınızda, özellikle yüksek yargı mensuplarının nasıl atandığına ilişkin prensipleri, ilke ve kuralları hamdolsun aynen anayasal mevzuatımıza aktarma gayreti içerisinde olduk.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Üfürme!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Papazda olduğu gibi!

CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Ha, eğer kastımız bu ülkede hukukun üstünlüğü, bazen İngilizce ifade “…”(x) veya devlet otoritesi neyi gerektiriyorsa hukukun üstünlüğüne herkesin saygı duyması lazım. Yargı, bir ülkede gerçekleştirilen tüm tartışmaların bir kazığa bağlandığı devletin erklerinden, organlarından birisidir. Onun için yargının verdiği karara “Acaba neden böyle bir karar verdi?” diye biraz düşünecek olursak doğruyu bulmakta herhâlde çok zorlanmayız.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’nün, Alpu Termik Santrali’nin  yaratacağı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması 

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, Eskişehir Alpu Ovası üzerinde kurulması planlanan Alpu kömürlü termik santrali hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Süllü.

Süreniz beş dakikadır.

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eskişehir’in vekili olarak şehrimin geleceği açısından oldukça önemli bir proje konusunda söz almış bulunuyorum.

Eskişehir ülkenin dört bir yanından otobüslere, trenlere binilerek görmeye gelinen, Türkiye’de şehir turizminin öncüsü, kimilerinin marka şehir, kimilerinin örnek şehir, bir Avrupa kenti olarak adlandırdığı tüm Türkiye’ye örnek olan bir şehirdir. Şehirleriyle gurur duyar Eskişehirliler. Eskişehir’de yaşamaktan mutludur benim şehrimin insanları. Kendine sunulan güzel şeyleri çok çabuk benimseyen, koruyan Eskişehirliler kendilerini mutsuz edecek, yaşam kalitelerini etkileyecek projelere ise sonuna kadar direnirler.

Gündem dışı söz aldığım konu, gerçekleşmesi hâlinde Eskişehirlileri mutsuz edecek, gelecek nesilleri olumsuz etkileyecek bir projedir ve Eskişehirliler bu projeye direnmektedirler. (CHP sıralarından alkışlar) Bu proje şehirlerde yaşam kalitesini arttırmak yerine ekolojik dengeyi bozmaya, rant uğruna sahip olunanları tahrip etmeye alışkın anlayışın örneklerinden sadece biridir. Söz ettiğim proje işleyen yasal süreçlere karşın hâlen gerçekleştirilmesinde ısrar edilen termik santral projesidir. Santralin kurulması planlanan alan 2016 yılının on ikinci ayında Recep Tayyip Erdoğan’ın da altında imzasının olduğu Bakanlar Kurulu kararıyla birinci sınıf tarım arazisi olarak “Büyük Ova” adı altında SİT alan ilan edilmiştir. Bu karardan çok kısa bir süre sonra verimli tarım toprağı olan Alpu Ovamıza termik santral kurulması konusunda karar verilmiştir. Yirmi beş yıllık ekonomik ömrü olan, verimli tarım arazilerinin maden sektörüne tahsisi ne kadar akılcıdır? Ülkemizde tarımı bitirme kararlılığında olan bir iktidar için akılcı olduğu düşünülse de bölgede geçimini tarımdan sağlayan halkımız için yıkıcıdır. Bir avuç toprağın oluşması için yüzyıllar gerekirken yirmi beş yılda doğanın gördüğü zarar nasıl giderilecektir? Türkiye’nin en temiz 3’üncü havasına sahip şehir olan Eskişehir’in havasını kirletmeye kimsenin hakkı yoktur. Eskişehir’in havasında yapılan araştırmalarda, ÇED raporunda, hava kirliliği ve halk sağlığı değerlendirmelerine yer verilmemektedir. Bu bile gerçeklerin vatandaşlarımızdan saklanmasının bir göstergesidir. Yılda 7,8 milyon ton linyit  kömürü yakacak santralin havayı kirletmemesi ve insan sağlığını tehdit etmemesi mümkün müdür? Bu kadar ton kömürün küllerinin toplama sahalarıyla neden olacağı çevre kirliliği ise kaçınılmazdır. Soğutma için gerekli aylık 4 milyon metreküp suyun 844 bin nüfuslu Eskişehir’in bir ayda kullandığı sudan daha fazla olmasının su kaynaklarında yol açacağı azalma ve iklim değişikliği de göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, bölgede bulunan, “beyaz altın” adı verilen eşsiz lületaşı yataklarına vereceği zararın da unutulmaması gerekmektedir.

Anayasa gereği, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devlet ve vatandaşın görevidir. Devlet bu ödevi yerine getiremeyip termik santrali “100 Günlük Plan”a övünülecek bir yatırımmış gibi koysa da Eskişehirli vatandaşlar olarak bu görevi, çevreyi koruma görevini bizler üstleneceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Eskişehirlileri kimse hafife almasın. Bu yanlıştan derhâl dönülmelidir ancak hiç de öyle bir niyet göremiyoruz. Gündem dışı konuşma talebinde bulunduğumda 4’üncü kez ertelemeyle… Yani yarın ihale gerçekleştirilecekti. Dün akşamüstü Özelleştirme İdaresi Başkanlığından yapılan bir duyuruyla ihalenin 7 Şubata ertelendiği duyuruldu; “Artık yok.” denilen krizin etkisiyle yatırımcı çıkmadığından mı yoksa cesaret edilemediğinden mi, bilemiyoruz. Eskişehirlilerin isteği “erteleme” değildir; bir daha açılmamak üzere bu projenin ve ihalenin iptal edilmesini istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum Sayın Süllü.

Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AK PARTİ hariç tüm siyasi parti temsilcileri Eskişehir’in bu direnişine destek olmaktadır. Ancak ben Meclisteki diğer AK PARTİ’li mevkidaşlarımdan da duyarlı olmalarını rica ediyorum. Onca yenilenebilir, temiz enerji kaynağı varken Eskişehirlilerin asla istemediği, gelecek nesillerin yaşamını tehdit edecek, doğayı geri dönülmez bir biçimde tahrip edecek projeleri rant uğruna uygulama ısrarından AKP iktidarı derhâl vazgeçmelidir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süllü.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren milletvekillerine yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Genel uygulama sisteme giren ilk 15 milletvekiline söz vermek şeklindedir ama milletvekili sayısı 600’e çıkmasına rağmen bu sayıda bir değişiklik yapılmadığı için ben şimdi kendi yetkimi, takdirimi kullanarak bu sayıyı 20 şeklinde belirliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Sisteme giren ilk 20 milletvekiline buradan birer dakika süreyle söz vereceğim; daha sonra, sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Akın…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir köylerinin ve çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

AK PARTİ Hükûmeti her fırsatta çiftçiye, esnafa, köylüye diyor ki: “Kriz mriz yok.” Şimdi, ben Balıkesir Milletvekiliyim, Balıkesir’in köylerini dolaşıyorum. Kriz çok yoğun şekilde devam ediyor. Köylerimiz şu anda boşalmış durumda, çiftçiler alacaklarını alamıyor. Sadece Balıkesir’in Gönen ilçesinde toplam 13 köydeki süt alacağı 3,5-4 milyon lira civarında ve 450 üreticimiz batma durumuna gelmiş.

Allah aşkına, artık bu milleti saraydan seyretmeyi bıraksınlar, halkın içine insinler, gelsinler, Balıkesir’in köylerini dolaşsınlar. Balıkesir’de köyler boşalıyor, efendiler sarayda hayatlarını yaşıyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in,  ateşli silah satışlarının ve silah ruhsatı kriterlerinin yeniden değiştirilmesi ile belediyelerin veya diğer kurumların yapmış olduğu etkinliklerde havai fişek kullanımının yasaklanmasına ilişkin ortak bir çalışma yapılmasına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, her gün televizyon haberlerinde düğünlerde, nişanlarda veya sünnetlerde kullanılan ateşli silahlardan dolayı yaşanan kazalardan birçok insanın hayatını kaybettiğini görmekteyiz. Yarın Trafik Yasası’yla ilgili bir düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Burada yapılacak olan bir düzenlemeyle ateşli silah satışlarının ve silah ruhsatlarının kriterlerinin yeniden değiştirilerek düğünde, nişanda veya sünnette silah kullananların ömür boyu silah ruhsatlarının iptal edilmesini, bunlara ağır yaptırımlar uygulanmasını, boş yere bu kadar insanın canının feda edilmemesini, belediyelerin veya diğer kurumların yapmış olduğu etkinliklerde havai fişek atılmamasını, bunun İçişleri Bakanlığı tarafından tamamen yasaklanmasını ve bunun üzerinde bütün grupların ortak bir çalışma yaparak Türkiye'nin bu beladan kurtarılmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde insanoğlunun yaşamında tarımsal üretimin önemine ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’na Kocaeli çiftçisine verdiği destek nedeniyle teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün kuruluşunun yıl dönümü olan 16 Ekim Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Gıda Günü nedeniyle insanoğlunun yaşamında zorunlu ihtiyaçlardan olan gıdanın tarımsal üretiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Hükûmetlerimizin yanı sıra, Kocaeli Büyükşehir Belediyemiz de tarımsal üretim için çiftçilerimize her konuda destek vermektedir. Kocaeli’mizde 16 bin aktif ziraat odası üyesi çiftçi bulunmaktadır. Kocaeli Büyükşehir Belediyemiz tarafından çiftçilerimize tarım ve hayvancılık konularında uygulamalı eğitim ve koruyucu veterinerlik ve danışmanlık hizmetleri yanında, çiftçilerimizin ücretsiz toprak analizleri de yapılmaktadır.

Ayrıca kümes ve tavuk desteği, arı kovanı desteği, yem bitkisi tohum desteği, meyve fidanı desteği, çilek fidesi ve malzeme desteğiyle, karpuz tohumu desteği, tarımsal sulama malzeme desteği veriliyor, köylerimize köy fırınları yapılmaya devam ediliyor.

Çiftçimize verdiği destekten dolayı Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız İbrahim Karaosmanoğlu ve ekibine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

4.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli Gebze Hürriyet ve Yavuz Selim Mahallelerinde yaşayanların sorunlarına ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gebze Hürriyet ve Yavuz Selim Mahallelerinde evlerinden atılmaya çalışılan insanların güvendiği dağlara her seçim dönemi karlar yağıyor. AKP’li Gebze Belediyesi geçtiğimiz seçimlerde “İmar barışı gelecek, tapularınız verilecek.” diye, yine umut dağıttı. Vatandaşlar da belki tapularımıza kavuşuruz diye AKP’ye oylarını verdiler; bu da yetmedi, Bakanlığa ciddi miktarda paralar yatırdılar. Gebze Belediye Başkanı seçimden sonra yine yan çizdi ve “Kentsel dönüşüm alanlarında imar barışı yok.” diyerek insanların umutlarını suya düşürdü. Orası zaten kentsel dönüşüm alanıyken Belediye Başkanının tehdit edercesine yapı kayıt belgesine müracaat ettirerek kanuna açıkça aykırı yola yöneltip daha da mağdur etmesi asla kabul edilemez, hak sahibi insanların hâlâ müşteri olarak görülmesi de asla kabul edilemez.

Buradan bu kez Gebzelilere sesleniyorum: Sizi kandıranlara “yeter” deme zamanı gelmedi mi? Daha kaç kere kandırılacaksınız? Artık umut tacirlerine kanmayın, umutlarınızı sömürenlere değil, tapu sorununu çözecek olanlara güvenin. CHP’li belediyeler aynı tapu sorunlarını çözüyor, AKP’li belediye çözmüyorsa artık yönetimi değiştirme zamanı gelmiştir diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kılıç...

5.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde dünyadaki açlık problemlerinin belirlenerek çözüm yollarının gösterilmesi, ülkeler arasındaki gıda üretimi birlikteliğinin sağlanması ile yeterli ve dengeli beslenmenin öneminin belirtilmesinin amaçlandığına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün Dünya Gıda Günü’dür. Her yıl FAO tarafından belirlenen bir tema çerçevesinde yapılan Dünya Gıda Günü etkinliklerinde gıda üretimi, tüketimi ve gıda güvencesine ilişkin konular gündeme taşınarak küresel anlamda büyük önem arz eden açlık ve açlıkla mücadeleye dikkat çekilmeye çalışılmaktadır.

Dünya Gıda Günü’nde dünyadaki açlık problemlerinin belirlenmesi ve çözüm yollarının gösterilmesi, ülkeler arasındaki gıda üretimi birlikteliğinin sağlanması, gıdaların üretimi, tüketimi ve satış noktalarındaki temizlik ortamının sağlanması ile yeterli ve dengeli beslenmenin öneminin belirtilmesi amaçlanmaktadır.

1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) doğum günü de sayılan gün kapsamında dünya genelinde açlık ve yoksulluk temaları için farkındalık oluşturmak, herkesin gıda güvenliğine ve besleyici gıdalara ulaşmasına katkı sunmak amacıyla yıl boyunca FAO üyesi ülkelerde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Havasız, susuz, güneşsiz, gıdasız hayatın devamı mümkün değildir.

BAŞKAN – Teşekkürler…

Sayın Ağbaba…

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, halkevlerine yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Müvekkili savunan avukatı, çağdaş ve bilimsel eğitim isteyen akademisyeni, işçiyi örgütleyen sendikacıyı, son olarak da halk için mücadele eden Halkevleri Ankara şube başkanlarını sabah saatlerinde gözaltına aldılar. Altı aydır bir operasyonla halkın sesini kısmak istiyorlar. Halkevleri genel başkan ve yöneticileri 22 Şubat tarihinde yine bir sabah operasyonla gözaltına alınmışlardı. Barışı, özgürlüğü, laikliği savunan herkese düşman bir anlayışla karşı karşıyayız. Halkevleri bu ülkenin aydınlık değerlerinin mirasıdır. Halkevleri geçmişten günümüze barış için iktidarların baskısıyla karşılaşmış, her defasında bu baskılara inat yeniden ayağa kalkmayı başarmıştır. Halkevleri 1971’de teslim olmadı, 1980’de faşist Kenan Evren’e teslim olmadı, bugün de sivil darbecilere teslim olmayacak. Bu operasyonlarla halkevlerinin laik ve demokratik bir Türkiye mücadelesine zarar vermeyi amaç edinenler yanılacaktır. Halkevleri gericiliğe karşı laikliğin, kulluk rejimine karşı halkın sesidir. Gözaltına alınan şube başkanları bir an önce serbest bırakılmasını istiyor, CHP olarak halkevleriyle dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

7.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde ulusal tarım politikasının bir an önce yaşama geçirilmesi gerektiğine ve tarım politikasının ne olduğunu Hükûmetten öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Dünya Gıda Günü’ndeyiz. TMMOB verilerine göre Türkiye'de halkın yüzde 22’si yeterli gıdaya ulaşamıyor ve açlık sınırı yüzde 9 oranında. Tütün Yasası, Şeker Yasası, Tohum Yasası, Hal Yasası, Mera Kanunu, Zeytin Yasası, Su Kanunu, Toprak Kanunu ve benzeri yasalarda yapılan köklü değişiklikler sonucu Türk tarım ve hayvancılığı bitirildi. Et Balık Kurumu, SEK, Zirai Donatım Kurumu, TEKEL, Türkiye Şeker Fabrikaları, Azot Sanayi, YEMSAN özelleştirilerek kapatıldı, Toprak Mahsulleri Ofisi, TARİŞ, ÇUKOBİRLİK, FİSKOBİRLİK ise içi boşaltılarak işlevsizleştirildi. Türkiye bir an önce tarımda dışa bağlı politikaları terk edip ulusal bir tarım politikasını yaşama geçirmek zorundadır. 2017 yılı Ocak ayında 246 bin ton olan buğday ithalatı 2018 yılı Ocak ayında yüzde 234 artışla 821 bin ton oldu. Bu durumda Hükûmete soruyorum: Tarım politikanız nedir?

BAŞKAN – Sayın Ünver…

8.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, 2017 yılı buğday ve arpada sertifikalı tohum kullanımı desteklemesinin ne zaman ödeneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Seçim çevrem Karaman’ın da içinde bulunduğu Konya Ovası ülkemizin buğday ambarı olarak adlandırılmaktadır ve ülkemizde buğday üretiminde 1’incidir. Karaman’da toplam tarım alanlarının yüzde 50’sinde buğday tarımı yapılmaktadır. Tarım Bakanlığı yetersiz de olsa sertifikalı tohum kullanımını desteklemektedir. Ne var ki 2017 yılında buğday ve arpa ekiminde kullanılan sertifikalı tohumun desteklemesi henüz ödenmemiştir. 2017 yılında ekimi yapılan buğday ve arpa çoktan hasat edilmesine, destekleme almak için başlayan belge tesliminin ardından icmallerin de 2018 Ağustosunda kesinleşmesine rağmen tohum desteklemelerinin hâlen ödenmemesi hazindir. 2017’nin desteklemeleri henüz ödenmeden, Karaman’da buğday ve arpa ekim zamanı da bugünlerde gelmiştir. Zaten yetiştirdiği ürünü para etmeyen, pahalı girdi maliyetleri altında ezilen çiftçiyi bir nebze de olsa rahatlatmak için sertifikalı tohumluk desteklemelerinin ne zaman ödenmesi düşünülüyor?

BAŞKAN – Sayın Sertel...

9.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Basmane Polis Merkez Amirliğinde bayrak direği ve bayrak krizi yaşandığına, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun müsaadeleriyle bu karakola bayrak ve bayrak direği hediye etmek istediğine ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Buradan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sesleniyorum: İzmir’de Basmane Polis Merkez Amirliği var. Bu binanın tadilatı yapıldı. İşte, bundan sonra başlayan bir bayrak direği krizi bu karakolda yaşanıyor. Elimde resmî belgeler var. Karakoldan İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne 3 Ekim 2018 ve 10 Ekim 2018 tarihli yazı yazılıyor. Bayrak direğinin olmadığını ve bu bayrak direğine ihtiyaç duyulduğunu arz ediyorlar. Gelen yanıt çok iç acıtıcı ve gerçekten hüzün verici. Diyor ki İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün İkmal Şube Müdürlüğü: “Talebiniz karşılanamamaktadır. Ödenek kalemine önümüzdeki dönemde ödeneklerden kalan ödenek olması durumunda talebiniz yeniden değerlendirilecektir.” Bayrak krizi ve bayrak direği krizi yaşanan bu karakola, müsaade etsin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bayrak direğini ben alacağım. Cuma günü gideceğim, dikeceğim, bayrağı hediye edeceğim karakolumuza müsaade ederseniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanal...

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Başbakanlığın kapanmasıyla Meclis personeli olarak görev yapmaya başlayan 250 personelin yaşadığı mağduriyetin ne zaman giderileceği konusunda Meclis Başkan Vekili Mithat  Sancar’dan açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli Başkanım, sizin eşitlikçi, özgürlükçü, demokrat olan tavrınızı takdir ediyorum. Ancak Başbakanlık yeni hükûmet sistemiyle kapandığı için Başbakanlığın 250 personeli Meclis personeli olarak şu anda görev yapıyor. Başbakanlıktan Meclise geçen bu personellere yol parası verilmiyor, yemek parası verilmediği gibi, aynı işi yapan Meclis personelinin aldığı maaş 3 bin ile 3.500 arası değişiyor. Ancak Başbakanlıktan Meclise gelen bu memurların maaşı 2 bin ile 2.200 arası değişiyor. Bu bir ayrımcılıktır, bu bir kayırmacılıktır, bu eşitsizliktir. Bu eşitsizlik, bu kayırmacılık ne zaman bitecek ve siz Meclis Başkan Vekili sıfatıyla bu konuda bir açıklama yapar mısınız? Yani gerçekten bu bir insanlık suçudur aynı zamanda. Bu, bir kaos yaratıyor bu toplumda. Bu anlamdaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz, ne zaman bu adaletsizlik giderilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, Başbakanlıktan gelerek Meclis personeli olarak görev yapmaya başlayan personelin mağduriyeti ile Meclisin diğer çalışanları arasındaki adaletsizliklere ilişkin Meclis Başkanı ve Divan üyelerinin gerekli hassasiyeti göstereceklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bu vesileyle benim de açıklama yapma ihtiyacım doğdu.

Bu konu son Başkanlık Divanı toplantısında gündeme geldi. Bizler de bu konuda görüşlerimizi ilettik ve aynı şekilde adaletsizliğin giderilmesi talebinde bulunduk. Sayın Başkan da bunu inceleteceğini söyledi. Sadece bu değil, Mecliste çalışan emekçilerin arasında başka adaletsizlikler de var. Biz bunları Başkanlık Divanında gündeme getiriyoruz ve takipçisi de oluyoruz. Sanırım Başkanlık Divanının diğer üyeleri de ve Sayın Başkan da bu konuda gerekli hassasiyeti gösterecekler.

Teşekkürler Sayın Tanal, siz de gündeme getirdiğiniz için.

Sayın Hancıoğlu…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu’nun, enflasyonla mücadeleyi desteklediklerine ama bunun faturasının çiftçiye, üreticiye ve dar gelirli yurttaşa kesilmesine izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçimizin kara gün dostu diye bildiğimiz Toprak Mahsulleri Ofisi ne acıdır ki şu günlerde çiftçilere kapkara günler yaşatıyor. Çiftçimizin -özellikle de seçim bölgem olan Samsun’da- Bafra ilçemizdeki çeltik üreticilerimizin hasat döneminde kaderleriyle oynanıyor. Enflasyonla mücadele kampanyasına destek kisvesi altında fiyatlar aşağıya çekiliyor, alımlar durduruluyor, ithal pirince yol veriliyor, üreticimiz perişan ediliyor. Enflasyonla mücadeleyi elbette destekliyoruz ama bunun faturasının çiftçimize, üreticimize, dar gelirli yurttaşımıza kesilmesine asla izin vermeyiz.

Sıfır gümrükle 100 bin ton çeltik ithalatına izin veren lafta yerli ve millî iktidara sesleniyorum: Vicdanınız varsa çeltik üreticimizin sesini duyarsınız. Çeltiğe hak ettiği fiyatı verin. İthalatı durdurun, karaborsacılığa son verin, aksi takdirde çiftçi ve çeltik üreticisi düşmanı iktidar olarak anılmaya devam edileceksiniz.

BAŞKAN – Sayın Arık…

12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, büyük devlet olmanın ancak kendi vatandaşına sahip çıkmakla mümkün olacağına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Ey Amerika!” “Ey Merkel!” demekle büyük devlet olunmuyor. Büyük devlet olmak kendi vatandaşına sahip çıkmakla oluyor. Macron aradı, Fransız gazeteci serbest bırakıldı; Merkel aradı, Alman gazeteci serbest bırakıldı; Trump “Papazı alacağız.” dedi ve aldı; bizde ise erler, öğrenciler müebbet hapisle yargılanıyor, Cumhurbaşkanı da “Gördünüz mü yargı bağımsızlığını?” diyerek 80 milyonun aklıyla dalga geçiyor. Ne diyordu AKP Genel Başkanı? “Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristti alamazsın.” Ne oldu, fakir görevi bıraktı da bizim mi haberimiz yok? Büyük Türk milletinin şanını, şerefini korumak için namus sözü veren bu fakir israf ile itibarı birbirine karıştırıyor. 80 milyonun başına bir kez daha çuval geçirildi, başı öne eğdirildi. Hadi, Pensilvanya’daki papazı alın, bu milletin itibarını kurtarın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşdoğan…

13.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Gaziantep-Nizip yolunun can almaya devam ettiğine, iki otomobilin çarpışması sonucu yaşanan kazada ölen 2 kişiye Allah’tan rahmet dilediğine ve Gaziantep’in merkezlerini ilçelere bağlayan yolların tamamının problemli olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gaziantep-Nizip yolu yine can aldı. Sürücüler için kabus yolu olan Nizip yolunda kazalar can almaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl bu yolun yapılacağının açıklanmasına rağmen daha sonra bilinmeyen nedenlerle askıya alınan çalışmalar yüzünden kazaların önüne geçilemiyor. Dün bunun sonuncusu yaşandı ve 2 otomobilin çarpışması sonucu 2 kişi öldü, 3’ü çocuk 5 kişi yaralandı. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Gündeme getirmemizin üzerinden bir hafta dahi geçmemesine rağmen aynı yolda vatandaşlarımızın yine hayatlarını kaybetmesi çok acıdır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yolların yapımı için elimizden geleni yapacağız. Sadece Gaziantep-Nizip kara yolu değil, Gaziantep-Oğuzeli ve Gaziantep-Sakçagözü-Nurdağı kara yolunda da her geçen gün vatandaşlarımız canlarını kaybediyor. Gaziantep’in merkezlerini ilçelere bağlayan yolların tamamı problemli, bazı bölgelerde yol yapımı durmuş durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

14.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Suriye’de süren iç savaştan en çok etkilenen  ilin Hatay olduğuna, Hataylıların ekonominin canlanmasını sağlayacak adım olan Yayladığı Sınır Kapısı’nın açılmasını Ticaret Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, yedi yıldır Suriye’de süren iç savaşın ve iktidarın izlediği yanlış Suriye politikasının en derinden etkilediği il Hatay’dır. Hatay ekonomisi, sosyal yapısı, imajı çok zarar görmüştür. Hatay’da ihracatın ve ekonominin canlanmasını, Hataylıların biraz olsun rahat bir nefes almasını sağlayacak en önemli adım Yayladığı Sınır Kapısı’nın açılmasıdır. Hatay’da vatandaşından esnafına, siyasetçilerinden yerel yönetimlerine, sivil toplum örgütlerinden en üst bürokrasi yönetimine kadar tüm Hataylılar bunu istemektedirler. Bu konuyu soru önergesiyle Ticaret Bakanına ilettim. Sayın Bakan 6 soruluk önergeme 3 cümleden oluşan ve mevzuatı anlatan bir cevap vermiştir. Sayın Bakan, Hataylılar mevzuatı duymak istemiyor, Hataylılar Yayladağı Sınır Kapısı’nın açılmasını istiyor. Lütfen, bu talebi bir an önce yerine getirin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sütlü…

15.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sanat ve sanatçı adına en acıklı döneminden geçildiğine, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu oluşturulmuşken Kültür Bakanlığının ne iş yapacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sanat ve sanatçı adına belki de en acıklı döneminden geçiyoruz. On altı yıllık tek adam iktidarında ülkemizin hayat damarlarından biri son derece bilinçli hamlelerle kurutuldu. Resim, heykel gibi güzel sanatlar neredeyse günah ilan edildi. Edebiyatçılarımız ve yayıncılarımız emsali görülmemiş vergi yükümlülükleriyle, üstelik bir de şimdi kâğıt kriziyle uğraşıyorlar. Özel tiyatrolara eğlence yeri gibi muamele edildiği yetmiyor, bir de üstüne teşvikler eliyle âdeta cezalandırılıyorlar. Ödenekli kurumlarımızın gelenekleri ayaklar altında. Tüm dünyaya satıyoruz diye övündüğümüz dizilerde geçtik yasal çalışma sürelerini, insani can güvenliği dahi kalmamış durumda.

Kültür sanat alanında örgütlü tüm sivil toplum kuruluşları bu sorunlar için canla başla çalışırken, üstelik ülkemizdeki kriz akil baliğ herkesin malumuyken geçtiğimiz günlerde Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu açıklanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaptırılan Çankaya Köşkü’nde oturacak bu kimseler ayda 12 bin TL maaş alacaklardır. Cumhurbaşkanlığı bütçesine 76 kurul üyesinin toplam maliyeti 10 milyar 756 bin olarak hesaplanmaktadır. O hâlde sormak gerekir: Bu ülkenin Kültür Bakanlığı ne iş yapmaktadır, ne iş yapacaktır? Bu ülkenin kültür ve sanat alanında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayan…

16.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, 10 Ekim 2018 Çarşamba günü Lüleburgaz Anadolu İmam Hatip Lisesinde Ensar Vakfı tarafından düzenlenen konferansta yaşanan olaylarla ilgili Ensar Vakfına, bu konferansa salonunu açan okul müdürüne ve veli muvafakati aranmadan öğrencileri buraya gönderen okul müdürlerine herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağını Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanına sesleniyorum: Geçen hafta çarşamba günü Lüleburgaz Anadolu İmam Hatip Lisesinde Ensar Vakfı tarafından Ahmet Çağlayan isminde bir şahıs -ki ilkokul öğretmenidir- lise öğrencilerine moral motivasyon konusunda konferans vermiştir. Kaymakamlığın ve İlçe Millî Eğitim Müdürünün ailelerin olurunun alınmasını istemesine rağmen, okul müdürleri veli muvafakati aramadan öğrencileri apar topar İmam Hatip Lisesi konferans salonuna göndermişler ve çocuklar konferansı dinlemek istememelerine rağmen zorla salonda alıkonulmuşlardır. Velilerin büyük tepkisini çeken olay, aynı zamanda yargı hükmüne de karşı gelmektir. Bilindiği gibi Danıştay, bu cinsel tacize adı karışan Ensar Vakfının öğrencilere seminer, konferans vesaire şeklinde etkinlikler vermesini yasaklamıştır. Ensar Vakfına bu konuda bir şey yapacak mısınız ve bu konferansa salonunu açan okul müdürüne ve öğrencilerini buraya gönderen okul müdürlerine herhangi bir şey yapmış mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdem…

17.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun olarak SGK girişinden önce yapılmış olan doğumlar için kadınlara doğum borçlanması hakkının verilmesi konusunu Çalışma Bakanlığının dikkatine sunmak istediğine ilişkin açıklaması

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Erkeklerde askerlik borçlanması vardır. Başımızın tacı kadınlar, anneler büyük ölçüde çocuklarını belli bir yaşa getirene kadar özellikle çalışmamaktadırlar. Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun olarak sigorta girişinden önce doğum yapmış olan annelerimize doğum borçlanması imkânı sağlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu konu Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de dercedilmiş olan bir husustur. Uzlaşmacı bir zemin içerisinde tüm milletvekili arkadaşlarımızın, başımızın tacı annelerimiz için SGK girişinden önce yapılmış olan doğumlara en azından belli bir sınırda doğum borçlanması hakkı verilmesi konusunda özellikle dikkatini çekmek istiyorum. Bunu Çalışma Bakanlığımızın da dikkatine sunmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

18.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle sorun yaşayan tavukçulukla uğraşan üreticilerin kullanılan enerjide KDV indirimi ve yem fiyatlarının aşağıya çekilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın iktidar vekilleri, tavukçulukla uğraşan üreticiler artan girdi maliyetleri nedeniyle üretim sürecine devam etmekte zorlanmaktalar, elektrik faturalarını dahi ödeyememekten şikâyetçiler, kullandıkları enerji için KDV indirimi ve destek talep ediyorlar. Bu kolaylığı sağlayacak mısınız? Çanakkale bölgesindeki tavuk üreticileri TKİ’den kömür alırken eskiden 2’nci sırada alım hakkına sahipken 5’inci sıraya ötelenmişler ve ücreti karşılığında kömür almakta bile sıkıntı yaşadıklarını söylüyorlar. Bütün bunlara yüzde 100’ün üzerinde artan yem fiyatlarını da eklediğimizde tavukçuluk sektöründeki üreticinin ayakta kalması mümkün müdür? Yem fiyatlarını aşağıya çekmek adına bir sübvansiyon modeli geliştirmeyi düşünüyor musunuz, yoksa iktidarınızda gelenek olduğu üzere üretimden vazgeçerlerse geçsinler, saman ithal ettiğimiz gibi gerekirse tavuk da ithal ederiz mi diyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Özkan…

19.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Mersin’de ulaşımdan sağlığa, enerjiden sanayiye, eğitimden sosyal konuta kadar tüm alanlarda 434 projenin yürütülmekte olduğuna ve projelerin en kısa sürede tamamlanması için çalışmaların sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Mersin’de ulaşımdan sağlığa, enerjiden sanayiye, turizmden sulamaya, eğitimden sosyal konuta kadar tüm alanlarda 434 proje yürütülmektedir.

Türkiye'nin geleceğinden ve güçlenmesinden yana tavır alan Mersin’in istikrarlı ve yatırımlarla büyümesini sağlamak için dün olduğu gibi bundan sonra da aynı azim ve kararlılıkla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Mersin’imize verdiği değerin farkında olarak “Tek gayemiz Mersin’e hizmet” anlayışıyla gece gündüz demeden çalışıyoruz. Verdiğimiz tüm sözlere sadık kalarak, tüm projeleri en kısa sürede tamamlayarak, aziz milletimizin hizmetine açılması için çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz.

Bu vesileyle, Mersinli hemşehrilerimi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ahmet Kaya…

20.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Trabzon Sürmene ilçesindeki Çamburnu Tabiat Parkındaki ekosistemi ve bölgede yaşayanların sağlığını tehdit eden çöp depolama alanının kapatılmasına ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Trabzon’un Sürmene ilçesinde Çamburnu Tabiat Parkı sarıçam ormanlarının deniz seviyesine inebildiği eşsiz alanlardan biridir ancak bu bölgede bulunan Trabzon ve Rize’nin çöpünün toplandığı çöp depolama alanı bu cennet parkı âdeta bir cehenneme çevirmektedir. Çöp alanından etrafa yayılan kötü kokular, derelere akan ve denize ulaşan çöp sızıntı suları, tabiat parkındaki ekosistemi ve bölgede yaşayan vatandaşlarımızın sağlığını tehdit etmektedir.

2007 yılında açılan ve kapasitesi dolan bu çöp alanının kapatılacağı yönünde verilen sözlerin tutulması beklenirken aynı bölgede yeni bir çöp alanının oluşturulduğunu öğrenen vatandaşlar, haklı olarak çileden çıkmıştır, isyan hâlindedirler.

İnsanların yaşam alanını, havasını, suyunu kirleten, sağlığını ve psikolojisini bozan, belgesel filmlere, hatta resim sergilerine konu olan bu çöplüğün hiç vakit kaybetmeden kapatılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hüda Kaya…

21.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, İstanbul Üsküdar Kirazlıtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm nedeniyle vatandaşların yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biliyorsunuz, İstanbul Üsküdar Kirazlıtepe Mahallesi’nde aylardır süren bir kentsel dönüşüm olayı vardır. Rantsal dönüşüme evrilmesiyle beraber mahalle halkı ciddi bir problemle karşı karşıyadır. Muhatap oldukları Üsküdar Belediyesi ve müracaat ettikleri -bakanlıklar dâhil- tüm kurumlar, kendilerine haklarını kaybetmeyeceklerine dair bir garanti, bir belge vermemektedirler ama karşılığında hiçbir belge olmasa da mahallelerini, evlerini, mekânlarını terk etmelerini istemektedirler. Ve bu paralelde, 4 Ekim tarihinde, geçtiğimiz 4 Ekimde gece saat 03.30 sıralarında, sabaha karşı Üsküdar Belediyesi zabıtaları ve Çevik Kuvvetle birlikte bütün mahalle kuşatılmış ve “Camimiz yıkılmasın.” diye içinde nöbet tutan cemaate bu gördüğünüz kapsüllerle, gazlarla saldırılarak, cemaat gözaltına alınarak cami yıkılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜDA KAYA (İstanbul) - Halkımız kendilerine güvence verilerek mekânlarını ancak o şekilde terk edeceklerini bildirmektedirler.

BAŞKAN – Sayın Gültekin…

22.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, Niğde Patates Araştırma Enstitüsünce yürütülen ıslah çalışmalarına ilişkin açıklaması

SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dünya nüfusu her geçen gün artış göstermektedir. İnsan nüfusunun artışıyla birlikte doğal kaynakların sürekliliğini sağlamak ve gelecek nesillere gıda güvenliği yönünden tüketilebilir gıda sağlamak insanlığın en önemli amacı olarak ortaya çıkmaktadır. Patates üretimi de bu sorunları çözmede önemli bir araç durumundadır. Ülkemizde patates üretimi açısından Niğde ilimiz yaklaşık 23.500 hektar alanda 835 bin tonluk üretimle 1’inci sırada yer almaktadır. Patates tohumundaki ihtiyacın yerli imkânlarla karşılanmasını sağlamak ve bu  sorunun çözümüne yönelik olarak Niğde Patates Araştırma Enstitümüzce yürütülen ıslah çalışmalarıyla birlikte şu an 8 adet yerli ve millî patates çeşidimiz tescil ettirilmiş, 4 adet yerli ve millî çeşit ise tescil aşamasındadır. Türkiye de bir ilke imza atarak 4 adet yerli ve millî patates çeşidinin özel sektöre satışını gerçekleştirmiştir. İlk etapta özel sektöre devredilen “nahita” adlı çeşidimizin önümüzdeki sene 15 ülkede deneme dikimi yapılacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi de söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Önce İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Lütfü Türkkan’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

23.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 16 Ekim TBMM 21’inci Dönem Milletvekili Ali Göngör’ü vefatının 4’üncü yıl dönümünde rahmetle andığına, Türkiye'nin her türlü gıdayı ithal eden ülke konumuna getirildiği bir ortamda 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nü kutladıklarına, İktidara İYİ PARTİ’nin tarım ve gıdayla ilgili bildirgesini uygulamasını tavsiye ettiğine ve iktidarın Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgili olarak Suudlara karşı nasıl bir yaptırım uygulayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden, Türkiye Büyük Millet Meclisi 21’inci Dönem Milletvekili Ali Göngör’ün vefatının 4’üncü yıl dönümü. Kendisini rahmetle anıyorum.

16 Ekim aynı zamanda Dünya Gıda Günü. Modern dünyada ülkelerin sınırlarının güvenliği, vatandaşların güvenliğinin yanında artık “gıda güvenliği” de önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda gıda güvenliği dışa bağımlılığın da bir parametresi olarak biliniyor. Verimli tarım alanlarına sahip olmamıza ve zengin su kaynaklarımızın varlığına rağmen, çalışkan çiftçimize rağmen, ülkemizi gıda ithalatı yapan, samandan nohuda, pamuktan ete her türlü gıda maddesini ithal eder ülke konumuna getirdiniz.

Sayın Bakan -biraz evvel gördüm- buralardaydı, uzun bir süre Tarım Bakanlığı yaptı ama bu konunun düzeltilmesi yönünde hiçbir şey yapmadılar maalesef.

İşte, Dünya Gıda Günü’nü biz de böyle bir ortamda kutluyoruz. İktidara tavsiyemiz, İYİ PARTİ’nin milletle sözleşme bildirgesinin tarım ve gıdayla ilgili olan bölümünü okuması; anlamadığınız yerler olursa bize sormanızı ve uygulamanızı rica ediyorum.

Değineceğimiz bir diğer önemli konu ise akıbetini bir türlü henüz ortaya çıkaramadığımız Cemal Kaşıkçı olayı. Olaydan on dört gün sonra nihayet arama için konsolosluğa girebildik. On dört gündür içeriye giren tamirci, çilingir, halı yıkamacı, temizlikçi ve adli tıp uzmanından sonra nasıl olacaksa bizler de delil toplayacağız. Suudlar ülkemizde elini kolunu sallaya sallaya gündüz vakti operasyon yapıyor. On dört gün sonra da Veliaht Selman ancak inceleme izni veriyor. Brunson rezaletinden sonra bu olayda da devletimiz büyük bir itibar kaybetmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, tamamlamak istiyorum.

BAŞKAN – Mikrofonu açıyorum, buyurun lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte Türk devleti itibar kaybetmeye devam etmektedir. Çok merak ediyoruz, Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı dik duramayan iktidarımız Suudlara karşı on beş günlük sessizliğini ne zaman bozacak ve nasıl bir yaptırım uygulayacak?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

Sayın Erkan Akçay, buyurun.

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Brunson davasına, mahkeme süreçlerine, hukukun gizli tanık tasallutundan kurtarılması ve yargı üzerindeki tartışmaların sona erdirilmesi gerektiğine, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda yaşanan Cemal Kaşıkçı vakasının bir an önce aydınlatılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz cuma günü ABD’li Papaz Brunson terör örgütleriyle ilişkileri, casusluk ve ajanlık faaliyetleriyle yargılandığı davada üç yıl bir ay ceza almış ancak yattığı süre de dikkate alınarak serbest bırakılmıştır. Elbette mahkeme kararına saygı duymakla birlikte aynı zamanda bu mahkeme kararı Brunson’un terör örgütleriyle ilişkisini teyit etmiştir. Buna rağmen Brunson’un tahliye kararı milletimizi ciddi olarak rahatsız etmiştir. Türkiye aleyhine faaliyetlerin merkezinde yer alan, terör örgütleriyle irtibat ve ilişkisi tespit edilen bir şahsın siyasi baskı ve şantajlara konu edilmesi ve bu şekilde başta ABD tarafından gündemde tutulması esef vericidir.

Burada mahkeme süreçlerine de dikkat çekmemiz gerekmektedir. Karşımızda ciddi bir gizli tanık sorunu vardır. Son örneğini Brunson davasında gördüğümüz gibi, gizli tanıklarla yapılan suçlamalar daha sonra yine gizli tanıkların ifade değiştirmesiyle düşürülmektedir. Gizli tanıklar, adalet sisteminin altına konulan bir dinamite dönüşmüştür, adalete güveni zedelemektedir. Hukuku gizli tanık tasallutundan mutlaka kurtarmalıyız. Gizli tanık ifadeleriyle otuz beş yıl ceza istenen bir kişiye üç yıl gibi hafif bir ceza verilmesi ne anlama gelmektedir? Bu dava müstakil bir örnek de değildir. Geçmişte Alman aktivistler PKK ve FETÖ’yle bağlantıları olduğu iddiasıyla mahkemeye getirildi, sonra serbest bırakıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Alman ajanı olduğu söylenen Deniz Yücel PKK ve FETÖ’yle ilişkili denildi ama bir gece yarısı o da salıverildi. Bazı gazeteciler, terörle ilişkisi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan köşe yazarları; listeyi uzatmak mümkün.

Sonuç olarak, Papaz Brunson özelinden geçmişteki diğer davalara da bakarak yargıda gördüğümüz ciddi sorunlara çözüm bulmalıyız. Başta gizli tanık müessesesi olmak üzere, yargı üzerindeki tartışmaları sona erdirmemiz gerekmektedir.

Son olarak, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğundaki önemli bir hadiseyle yaklaşık iki haftadır ülkemiz dünya gündemindedir. Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı 2 Ekim günü Başkonsolosluğuna girmiş ama sonrasında bir daha kendisinden haber alınamamıştır. Söz konusu vaka ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye arasında âdeta uluslararası bir krize dönüşme eğilimi göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemiz töhmet altında bırakılmak istenmektedir. Oyun içinde oyunlar döndüğü endişesini taşıyoruz. Tüm dünya bu olayla çalkalanırken bu vakanın bütün saydamlığıyla bir an önce aydınlatılmasını bekliyoruz. Türkiye, uluslararası operasyonların bir sahası değildir ve olamaz. Bu denli uluslararası boyuta taşınmış bir vakada kimsenin saman altından su yürütmesine fırsat verilmemelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Fatma Kurtulan…

25.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Halkların Demokratik Partisi tarafından verilen soru ve araştırma önergelerinin kimi kelime ve cümlelerinin üstünün çizilerek iade edilmesi durumununun Başkanlık Divanında görüşülmesini Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’dan istirham ettiğine, halkevlerine yönelik bu sabah yapılan operasyona, 259 muhtarın görevden alınmasının seçime dair bir start olduğuna ve muhtarların serbest kalmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, şu an eski genel başkanlarımızın, birçok milletvekilimizin, belediye başkanlarımızın ve çok sayıda, binlerce üyemizin, yöneticimizin tutuklu olduğu bir durumu burada nasıl tanımladığımızı biz biliriz, buna müdahale edilmesini doğru görmüyoruz. AKP yetkilileri, grup başkan vekilleri âdeta, neredeyse bize artık konuşma metinleri dağıtacaklar, bu pozisyona doğru gittiğimizi düşünüyoruz.

Aynı zamanda, Meclis Başkanlığınca da verdiğimiz soru ve araştırma önergelerinin kimi cümlelerinin, kelimelerinin üstünün çizilerek iade edilmesi durumunu çok yaşıyoruz. Sizden istirhamımız, Başkanlık Divanında bunu görüşmeye almanız.

Aynı zamanda, halkevlerine yönelik bugün, bu sabah bir operasyon oldu, halkevlerinin birçok yöneticisinin evi basıldı ve 3 şube başkanı gözaltına alındı. Bunun sebebi olarak, bu operasyonun halkevlerinin muhalif kimliğine saldırı niyeti taşıdığını çok iyi biliyoruz. Ancak şunun bilinmesi gerekiyor: Bu baskılar ne halkevlerini mücadelesinden alıkoyacak ne de biz onlarla yan yana gelmekten vazgeçeceğiz. Gözaltına alınan arkadaşların derhâl serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Başka bir durum da muhtarların görevden alınması. Hepimiz biliyoruz, aslında bir sistem olarak bu işliyor; Cumhurbaşkanı demeç veriyor, ya savcılar ya da İçişleri Bakanı bunu talimat olarak görüp harekete geçiyor. Bu vakada da yine Cumhurbaşkanı işaret etti, İçişleri Bakanının talimatıyla 259 muhtar görevden alındı. Bizim buna ilişkin yorumumuz da: Yine seçime dair bir start olduğunu, AKP’nin seçime bir kez daha hileyi katacağı, şaibeyi katacağını gösteriyor bu bize.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinize devam edin.

Buyurun Sayın Kurtulan.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler.

Bunların AKP Genel Başkanının muhtarlarla yaptığı, uzunca bir süreyi de kapsayan toplantılar dizisine gelmeyen ve boyun eğmeyen muhtarlar olduğu görülüyor. Bunun takipçisi olacağımızı belirtiyor; muhtarların serbest kalmasını, seçilmişlere müdahale etmekten artık bu siyasi erkin vazgeçmesini talep ediyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurtulan.

Sayın Engin Özkoç…

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un,  şu an izleyici locasında bulunan Mahalleler Birliği temsilcilerinin, imar barışıyla ilgili belirsizliklerin aşılmasını, hukuki güvencenin, kazanılmış hakların korunmasını talep ettiklerine, Ankara’da halkevleri şubelerine operasyon düzenlendiğine, Cumartesi Annelerinin 707’nci hafta bildirisini Genel Kurulla paylaşmak istediğine, Ankara’dan İstanbul’a 450 kilometre yol yürüyerek Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde milyonlarca insanın tek ses, tek yürek olarak adalet istediğine, Brunson davasında yaşanan olaylara ve  Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye yapacağı en büyük iyiliğin adaleti getirmek olacağına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Saygılar efendim.

Bugün aramızda Mahalleler Birliği temsilcileri var, izleyici locasından bizi izliyorlar. İmar barışıyla ilgili belirsizliklerin aşılmasını, hukuki güvencenin, kazanılmış haklarının korunmasını talep ediyorlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaların halkın yararına ve milletin faydasına olmasını arzu ediyorlar ve mücadele ediyorlar. Kendilerinin arkalarında olduğumuzu, bu konunun takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.

Bugün sabah saatlerinde Ankara’da polis halkevleri şubelerine operasyon düzenledi. Mutlu, Tuzluçayır, Keçiören ve Eryaman şube başkanları gözaltına alındı. Soruşturmanın içeriğiyle ilgili ortada bilgi ve belge yok. Bu sürecin takipçisi olacağımızı bilmenizi isteriz. Adalet herkes için geçerlidir. Ülkemizde bütün yurttaşlarımızın, bütün sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların adalet duygusu içerisinde yönetilmesi ve oradaki kişilere o şekilde davranılması gerekmektedir.

Bir sözümüzü yerine getirerek başlamak istiyorum konuşmama. Biliyorsunuz ki Genel Başkanımız susturulmak istenen Cumartesi Annelerinin sesini her hafta Meclise taşıyacağımıza dair söz vermişti. Bu çerçevede, evlatlarını arayan, adalet isteyen annelerin 707’nci hafta bildirisini Genel Kurulla paylaşmak istiyorum: “Yirmi üç yıl önce Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler binbaşı komutasında 27 Ekim 1995 günü Yüksekova’ya bağlı Ağaçlı köyüne baskın düzenlemiştir. Baskında gözaltına alınarak 73 yaşındaki Abdulkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş askerî bir araçla Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığına götürülmüştür.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam eden Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim.

“Yüksekova Komando Taburunda görevli bir asker ve itirafçı, Abdulkerim Yurtseven’in dövülerek, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş’ın ise binbaşının talimatlarıyla kurşuna dizilerek öldürüldüğünü açıkladı. Bu itiraflara rağmen onların gözaltına alındıkları inkâr edildi ve sorumlular hakkında açılan davalar beraatle çözümlendi. Ancak gözaltında kaybedilen 3 kişinin akıbeti bugüne kadar açıklanmadı. Onları kaybedenler onlara ceza vermemekle onları korumuş oldu. Abdulkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş’ın gözaltında kaybedilişinin yirmi üçüncü yılında ceza vermeyerek kapatılan davalarının yeniden açılıp onların akıbetlerini açığa çıkaracak ve ceza adaletini sağlayacak bir yargılamanın başlatılmasını istiyoruz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ediyorum.

“Bu konuda yargıyı göreve davet ediyoruz.” diyor Cumartesi Anneleri. Biz de ülkemizin her yurttaşı gibi adalet isteyerek bunu talep ediyoruz. Bu talepte Ankara’dan İstanbul’a tam 450 kilometre yol yürüdük. Dünyanın en büyük, en barışçıl eylemlerinden bir tanesini gerçekleştirdik. Genel Başkanımızın önderliğinde milyonlarca insan tek ses, tek yürek olduk, adalet istedik.

Ülkemiz bugün en büyük sorunu, en büyük yokluğu adalette yaşıyor. Bu sözümüzü duymayan, soruna çare üretmeyen, sorunlarımızdan beslenenler yüzünden ülkemizdeki adaletsizlik ne yazık ki bir Amerikan başkanı tarafından dünyaya ilan edildi. Trump utanç verici bu gerçeği Beyaz Saray’da tüm dünyanın önüne serdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Önceden ilan edilerek tehdit ve yaptırımlarla cezaevinden çıkarttığı rahibi özel uçakla yanına getirtti, Oval Ofis’te tüm dünyaya birlikte poz verdi ve dedi ki: “Zorlu bir müzakere süreci geçirdik. Fidye vermeyeceğimizi söylemiştik, fidye vermedik.” Fidye ne demek? Bir hukuk devleti fidye ister mi? Neyin ifadesini istediniz, bunun cevabını vermek zorundasınız. Trump diyor ki: “Ben rehineler için pazarlık yapmam.” “Rehine” diyor yani “Türkiye benim için bir hukuk devleti değil.” diyor, “Rahip Brunson tutuklu rehinedir.” diyor. Atatürk’ün cumhuriyetinin karşısında Amerika’nın Trump’ına ne oluyor? Kimdir o? Ve konuşmasını diplomatik bir nezakete bile ihtiyaç duymadan, Türk yargısını hiçe sayarak, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ederek bitiriyor. Ne acı bir tablo değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Türkiye’de adalet arayanlar için, cezaevlerinde ömürlerini tüketen, hayatlarını sürdürenler için, arkasında Donald Trump olmayanlar, Merkel, Schröder, Macron telefonuna maruz olmayanlar için, özel uçakla Türkiye’den kaçırılamayanlar için, bir Türkiye vatandaşı için Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye yapacağı en büyük iyilik adalet getirmek olacaktır. Bunun için mücadele edeceğiz. Adalet istiyoruz, adalet istiyoruz, adalet istiyoruz! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

Sayın Cahit Özkan…

27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 19 Ekim Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 15’inci ölüm yıl dönümüne, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde AK PARTİ hükûmetleri olarak gıdanın her aşamasında icraatlar, reformlar gerçekleştirdiklerine, her türlü teşvikle çiftçileri kaliteli ürün üretme imkânına kavuşturma gayreti içinde olduklarına, tarımsal üretimde ve ihracatında artış meydana geldiğine, sertifika çalışmalarını sürdüreceklerine, anayasal ve yasal reformlar yapmaya gayret ettiklerine, Cemal Kaşıkçı olayının sonuna kadar takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu hafta Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ölümünün, vefatının 16’ncı yıl dönümünü idrak ediyoruz. Bilge Kral baskıya, zulme, asimilasyona karşı örnek bir mücadeleyle ve liderliğiyle dünyadaki tüm mazlumlara ilham kaynağı olmuştur, bir milleti yeniden kendi ayakları üzerine kaldırmıştır. O, Bosna halkının yaşadığı zulme, her türlü güçlük ve zorluğa rağmen “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız, kin ve nefret, intikam peşinde koşmayacağız.” diyebilecek kadar kendinden, inancından, milletinden ve halkından emin bir liderdi. Bir düşünce ve dava adamı olarak Hakk’a inanan, halka dayanan, millî siyaset anlayışıyla Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’i vefatının 16’ncı yıl dönümünde rahmet, şükran ve minnetle yâd ediyor, bu vesileyle Bosnalı kardeşlerimizi muhabbet ve saygıyla selamlıyorum.

Tabii, diğer taraftan bu hafta yine Dünya Gıda Günü’nü yaşıyoruz. Tabii, özellikle on altı yıldan beri AK PARTİ hükûmetleri olarak, gıdanın ilk aşaması olan çiftçilerimizin tarlada ürettikleri ürünlerde mamul ürün olarak, endüstriyel ürün olarak ta son tüketiciye gidene kadar tüm aşamalarda sertifikasyon ile kalite artırma noktasında icraatlar ve reformlar gerçekleştirdik. Ve netice itibarıyla, bir istatistiğe baktığımızda on altı yıl boyunca 2002’de 8.700 civarında olan çiftçilerimizin traktör sahipliği, bugün hamdolsun 87 bin-90 bin rakamlarına ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Yine, yerli tohum üretimi gerçekleştirmeye ve çiftçilerimizi her türlü destek ve teşvikle kaliteli ürünler üretme imkânına kavuşturmaya gayret ettik. Yine, aynı şekilde on altı yıl boyunca tarımsal üretim ihracatına baktığımız zaman çiftçilerimizin tarımsal üretiminde yaklaşık 3 kat civarında artış ve ihracatımızda buna bağlı artış meydana gelmiştir. Bu noktada, yaptığımız gıda konusundaki helal sertifikasyon ve organik gıda sertifikasyonu gibi sertifika çalışmalarını, kaliteli ürün noktasındaki çalışmalarımızı sürdüreceğimizi ifade ederim.

Diğer taraftan, tabii, özellikle 142-150 yıllık anayasacılık tarihimize baktığımız zaman sürekli hani Montesquieu’nun ifade ettiği “…”(x) kuvvetler ayrılığı noktasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kuvvetler ayrılığı noktasında, yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsız ve kendi işlerini en güzel şekilde yapabilmeleri için anayasal ve yasal reformlar yapmaya gayret ettik. Bu reformları her zaman örnek aldığımız Avrupa Birliği uygulamalarını ve müktesebatını dikkate alarak gerçekleştirdik. Müzakere sürecinde gerçekleştirdiğimiz bu reformlar sayesinde, hamdolsun, bugün yargının verdiği kararlarda haksız yere vatandaşlarımıza itham gerçekleştirmek noktasındaki sayı ciddi anlamda azalmıştır. Yani bir davada ciddi deliller yoksa savcılarımızın dava açmaması için bir dizi reform gerçekleştirdik. Yine, yargımızın sadece bağımsız değil, aynı zamanda tarafsız bir şekilde görevlerini yapabilmeleri için gelişmiş demokrasilerdeki ve hukuk sistemlerindeki yargısal reformlarımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …anayasal ve hukuk düzenimizin içerisine hamdolsun kazandırdık. Bu noktada eğer bakacağımız bir makam varsa Trump’ın ağzına bakmak yerine, bence bu ülkenin millî ve yerli siyasetinin, seçilmiş Cumhurbaşkanımızın ne dediğine bakmanın doğru olacağını düşünüyorum.

Evet, hem bir taraftan ABD’yle menfaat çatışması yaşayacağız… Bölgemizi, barışımızı tehdit eden bazı girişimlerde bulunduğu bugün aşikâr. Yani stratejik ortak olarak gördüğümüz ancak buna aykırı davranan Trump her türlü ikamıza rağmen eğer PYD’ye, PKK’ya, YPG’ye 5 bin tır silah gönderiyorsa, herhâlde bu ülkeye düşmanlık içerisinde olan bir devlet başkanının ağzına bakmak yerine bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanının ne dediğine bakmanın doğru olacağının altını çizmek gerektiğini ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onun ağzına biz değil, siz bakıyorsunuz.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkan ama son bir dakika.

Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son söz olarak… Tabii, ülkemizde yaşanan Kaşıkçı olayı hem ülkemizi üzmüş hem de dünyanın bize bakışında bazılarının Türkiye’ye bir şey söylemek için fırsat devşirmeye gayret ettiklerini görüyoruz.

Her şeyden önce, hukuk devleti ve uluslararası hukukun kuralları var. Acaba bu olay başka bir ülkede gerçekleşmiş olsaydı ne olurdu? Dünyanın hiçbir ülkesi diplomatik bir misyon temsilciliğinin bulunduğu yere her zaman istediği gibi giremez. Ancak insan haklarının ve hukuk devleti olmanın bir gereğini yerine getirerek görüşmelerimiz neticesinde dün akşam itibarıyla Suudi Arabistan Konsolosluğuna girilmiş, orada delil araştırması yoluna gidilmiştir.

Biz bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağımızı ifade ediyor ve bu  husustan Türkiye’ye karşı söz söyleme gayretlerine girenlere fırsat vermeyeceğimizi de ifade etmek istiyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.

28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Grup Başkan Vekili, on altı yıldır tarımda Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin yaptığı reformlardan bahsetti. Bu reformlar sayesinde bugün biz nohudu, mercimeği, kuru fasulyeyi ithal olarak yiyoruz.

Ben hayvancılık yapıyorum. Arkadaş, inek kesiliyor memlekette, inek! İnek kesiyorlar yahu! Eti Rusya’dan helal sertifikası mı verip alıyorsunuz? Domuzların kesildiği çiftlikte sığır kesiliyor Rusya’da ve o etleri siz ithal edeceksiniz. Tarımın geldiği nokta bu. Bununla yüzleşmek erdemdir, buna çözüm bulmak hükûmetlerin vazifesidir. Burada reddetmekle mesele çözülecekse sabahtan akşama kadar konuşabilirsiniz.

Trump’ın ağzına bakma meselesine gelince, Trump’ın ağzına bakan sadece ve sadece sizsiniz. On dört gün boyunca Kaşıkçı olayında tavır alamadınız, Trump nasıl hareket edecek diye baktınız ve hâlâ da tedirginsiniz, ne yapacağınızı bilmez bir noktadasınız.

Umuyorum bütün bunlardan ders alır, daha doğru kararlar alırsınız.

Teşekkür ediyorum.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

29.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tabii, ülkemizin ithal ettiği etlere baktığımız zaman, onun kesim usul ve esasları yine Türk devletinin denetim ve kontrolünde gerçekleştirilmektedir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Denetim yok, veteriner şartı bile yok artık, nerede kesilirse kesilsin, şarbonlu dâhil.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tabii, biz domuz kesilen çiftliklerde ve mezbahalarda kuyrukta beklemiyoruz. Domuz kesilen çiftliklerde ülkemize ithal edilen hayvanların kesiminin de gerçekleşmediğini ifade edelim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Domuz kesilen yerlerden inek eti geliyor, sığır eti geliyor.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) –  Ama diğer taraftan, bir ülkenin bir ürün ithal etmesi o ülkenin tarımda başarısız olduğunu tek başına göstermez. Çünkü -“Türkiye dünyanın göz bebeği, cennet vatan.” diyoruz ya- dünyanın tam ortasındayız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Öyle idi.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) –  Dünyada bir ticaret söz konusu olacaksa bir taraftan ithalat yapan ve Asya’ya, Afrika’ya, Kafkaslara ve bütün dünyaya ihracat yapma imkânına, kabiliyetine sahip olan bir ülkeyiz hamdolsun. Onun için ülkemiz endüstriyel ürün üretiminde, tarım ürünlerinin ithalatında ve bunu işleyerek ihracatta başarılar ortaya koymuş bir ülkedir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti Kaşıkçı olayında da bir hukuk devletinin yapması gereken hususlara aynen riayet ederek tavır sergilemiştir ilk andan itibaren. Suudi Arabistan temsilcisi, Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığımıza çağrılarak bilgi istenmiştir. Diplomatik girişimler gerçekleştirilmek suretiyle bugün Suudi Arabistan Konsolosluğuna girilerek oradaki delillerin de toplanarak hukuk önünde, yargı önünde ve uluslararası hukuk nezdinde hesap sormak ve takipçisi olmak noktasında devletimizin kararlılığı da ortadadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben de kayıtlara geçsin diye söz istiyorum.

BAŞKAN – İstiyorsanız mikrofonu açalım, oraya konuşun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayhay efendim, zahmet olmazsa…

BAŞKAN – Buyurun.

30.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanının sözüne güvenmek isteriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı milletinin karşısına çıkıp da “Bu fakir…” Kendisinin 6 milyonluk serveti, sarayda oturan bir zat olması ve kendisine tahsis edilen uçakla uçmasına rağmen tüm milletimizin yoksulluk ve sefaleti içerisinde kendisine verdiği sıfatı söylüyorum: “Bu fakir bu ülkede durduğu müddetçe bu ajan, diğer örgütlere, terör örgütlerine casusluk yapan kişi asla dışarı çıkamaz.” demişti. Şimdi, özel uçak getirtilip Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Biz, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın elini onun omzuna koyarak “Biz fidye vermedik.” dediği ülkeyi -Türkiye'yi kastederek- söyleyen kişinin bugünkü grup toplantısında “Yahu adamlar bizi tehdit ediyorlar.” sözünü hayretle karşılıyoruz. Sizi dün de tehdit etmişlerdi, siz “Bu fakir…” diye başladığınız sözü söylediniz ama hiçbir fakir sizin düştüğünüz duruma düşmek istemez, aç da kalsa, ölse de onursuz yaşamak istemez.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tabii ki bu konuşmaları teselsül ettirerek ilanihaye sürdürecek değiliz, ancak şunun altını çizmemiz gerekiyor: Brunson olayında Sayın Cumhurbaşkanımız ta başından beri ülkemizin yargısının bağımsız olduğunu ve yargı karar verdikten sonra tahliye edilebileceğini, eğer yargı tahliye kararı vermezse tutukluluğuna devam edileceğini dünyaya haykırmıştır. Bir kere, Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman vatandaşlarımızın gözünde, karşısında fakirdir ama bütün dünyaya karşı ülkemizin istiklalinin ve istikbalinin bekçisi olarak alnı açık, başı dik, omuzları yukarıda bütün dünyaya emanetimizi sahip çıkarak savunmaktadır.

Onun için, mesele yargı meselesidir, tekrar altını çiziyorum Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadelerinin hiçbir şekilde, adı ne olursa, kaynağı ne olursa olsun, elindeki silah gücü ne olursa olsun hiçbir dünyanın tehdidine aldırmadan bu ülkenin hukukunu koruyacağımızı, hiçbir şekilde tehditlere boyun eğmeyeceğimizi, İstiklal Marşı’mızda ifade edildiği gibi istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkacağımızı tekraren ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, çok özür dilerim efendim.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kesinlikle açılmasını istemiyorum ancak şunu ifade etmek istiyorum: Bugün Sayın Kılıçdaroğlu da açıkladı, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı diyor ki: “Türkiye devletiyle ve Erdoğan’la müzakerelerde bulunduk.” Papazın bırakılmasıyla ilgili yaptıkları müzakereleri… Hukuk devletinde yargılanan bir kişiyle ilgili hukukun arkasında bir başka müzakere yapıyorsa bir devlet başkanı, hukuk devleti değildir o ülke. Eğer müzakere yaptıysa hukuk devletine rağmen o müzakerelerin ne olduğunu kamuoyuna açıklamak zorundadır.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başkanım, son söz…

BAŞKAN – Artık bitirelim Sayın Özkan, lütfen.

Buyurun.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Müzakere” kelimesinin anlamı iki tarafın karşılıklı fikirlerini teati etmesidir. Eğer Trump’ın oradan bir şekilde tehditle veya başka bir şekilde yargının vermiş olduğu karara rağmen Cumhurbaşkanımızdan, Türk devletinden bir talebi varsa, böyle bir müzakere yapılmışsa kamuoyu önünde yapılmıştır ve bu noktada da herhangi bir şekilde yargımızı, hukukumuzu, devletimizi töhmet altına bırakacak herhangi bir girişim olmamıştır. Ama biraz önce -sürdürmek istemiyoruz dedik ama- Sayın Özkoç “‘Fidye vermedik.’ dedi.” diyor, beri taraftan da “‘Müzakere yürüttük.’ dedi.” diyor. Demek ki yapılan hadise tamamen yargının bir kararıdır. Cumhuriyetimizin ve devletimizin yargısı tutuklamıştır, sonra da serbest bırakmıştır, bu karara da saygı duymalıyız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, ben bir son soru sorayım, bitireyim.

BAŞKAN – Evet, kayıtlara geçmesi için son olarak size de söz vereyim Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu Brunson meselesi çok uzadı.

BAŞKAN - Ama sonra bitirelim bu tartışmayı lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tabii.

Ben sadece bir şey sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Cumhurbaşkanı “ajan” mı dedi, “ajans” mı dedi? Biz orayı kaçırdık. Başka bir şey sormayacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan "Parlamenterler ve Sürdürebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar" konulu üst düzey konferansa katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/45)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

30-31 Ekim 2018 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirilecek olan "Parlamenterler ve Sürdürebilir Kalkınma Hedefleri: İnsan Ticareti Ve Göçmen Kaçakçılığında Çok Disiplinli Yaklaşımlar" konulu üst düzey konferans düzenlenecektir.

Söz konusu seminerlere katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                  Binali Yıldırım

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Ankara Milletvekili Sayın Nihat Yeşil’in izin talebine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in 1 Ekim 2018 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına ilişkin tezkeresi (3/46)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27 Eylül 2018 tarihli toplantısında milletvekili izin talebine ilişkin olarak, Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in on günü aşan izin talebinin kabulünün Genel Kurulun onayına sunulmasına karar verilmiştir.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                                                  Binali Yıldırım

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi Başkanlığın okunan tezkeresine konu Başkanlık Divanı kararını okutup oylarınıza sunacağım.

Karar no: 4                                                      Karar Tarihi: 27/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı Kararı

2. Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in 1 Ekim 2018 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasının İç Tüzük’ün 151’inci maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına karar verilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.26

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ PARTİ Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları tarafından, birçok vatandaşımızın yedikleri et sonucu veya canlı hayvanla temas etmeleri neticesinde şarbon hastalığı bulaşmasının sebepleri ve ihmali olanların tespit edilmesi, bu gibi salgın hastalıklarının önüne geçilmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/136)  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Lütfü Türkkan

                                                                                                                                        Kocaeli

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları tarafından, birçok vatandaşımıza yedikleri et sonucu veya canlı hayvanla temas etmeleri neticesinde şarbon hastalığı bulaşmasının sebepleri ve ihmali olanların tespit edilmesi, bu gibi salgın hastalıklarının önüne geçilmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/10/2018 tarihinde (Esas no:10/136) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 16/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, birçok vatandaşımıza yedikleri et sonucu veya canlı hayvanla temas etmeleri sonucu şarbon hastalığı bulaşmasının sebeplerinin araştırılması adına Meclise sunduğumuz araştırma önergesi için İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 21’inci Dönem Mersin Milletvekili, dava adamı, değerli büyüğümüz Sayın Ali Güngör Beyefendi’nin Rahmetirahman’a kavuşmasının yıl dönümüdür. Bu vesileyle kendisini rahmet ve minnetle yâd ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım ve hayvancılıkta Türk köylüsünün, çiftçisinin içerisinde bulunduğu durum gerçekten içler acısıdır, köylümüz alev alev yanmaktadır, Sibirya soğukları dahi gelse köylülerimiz kendilerindeki yangının söndürülmesini bırak hararetlerinin dahi alınamayacağına inanmaktadır. Sataşmak için söylemiyorum, gerçekten, tarım ve hayvancılıkta ülkenin ne hâlde olduğunu bir kez daha kayıtlara geçmesi adına ifade etmek istiyorum. AK PARTİ grup başkan vekilinin biraz önce söylemiş oldukları keşke doğru olsaydı. Hayvancılığın ve tarımın içerisinde bulunduğu durumu en iyi ifade eden rakamlardır. Sadece bu yıl, 2018 yılının ilk altı ayında 800 bin büyükbaş ve 250 bin küçükbaş hayvan ithal edilmiştir. Bununla da yetinilmemiştir, binlerce ton karkas et ve et ürünleri ithal edilmiştir ve Türkiye’de hayvancılığın içerisinde bulunduğu bu çıkmazın en büyük sorunlarından bir tanesi ithalattır. Elbette, tarım, mera ve çayırların yok edilmesi de çok önemli etkenlerdendir ama ben, bugün, müsaadenizle sadece et üzerinde durmak istiyorum.

Hayvancılıkta ithalat politikasıyla, Türkiye, sığır ithalatında dünya 2’ncisi, Avrupa’nın ise lideri konumuna gelmiştir. Maalesef, ithalatta ulaşılması zor rekorlar kıran Türkiye, hayvancılıkla birlikte hayvan hastalığı ithal eden ülke hâline gelmiştir. İthalatın önünün açıldığı 2010 yılından bu yana, her yıl, özellikle de Kurban Bayramı döneminde mutlaka birkaç hastalıkla karşı karşıya kalıyoruz. Kurban Bayramı’nda hastalıkların ortaya çıkması tesadüf değildir, ne yazık ki Hükûmet, kurban döneminde hayvan ve et ithalatı yaparak et fiyatlarını düşürmeyi amaçlamaktadır ama bunlar hiçbir fayda vermemektedir. Maalesef, ismini saymak istemiyorum ama kamuoyuna mal olduğu için, özellikle bu Kurban Bayramı’nda ithal edilen hayvanlarda, hem de Meclisimizin burnunun dibinde şarbon hastalığı ortaya çıkmıştır, sadece Ankara’da değil, birçok ilde de çıkmıştır.

Peki, buradan soruyorum. Biraz önce grup başkan vekili ifade etti, “Hiçbir şekilde sağlıklı olmayan gıda ürünü ithal edilmiyor.” dedi. Buradaki veterinerlerin onayıyla, bu et ithalatı ve hayvan ithalatı nasıl yapılmaktadır? Bu veterinerler neye göre belirlenmektedir? Kontrol olmasına rağmen, devletin kendi açıkladığı bu şarbon hastalığının nedeni nedir? İşte, bu soruların cevabının bulunmasını istiyoruz.

Ülkemizde Afrika hastalığı dahi görülmeye başlamıştır hayvan ithalatıyla birlikte. Hepsini tek tek saymak istemiyorum, zamanımızın da sonuna geldik. Hayvancılığın içerisinde bulunduğu durumdan çıkabilmemiz için siyasi parti taassubunu bir kenara bırakarak, gelin, bu araştırma önergemize destek verelim, tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlılıktan kurtulalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın, bir dakika daha süre veriyorum.

İSMAİL OK (Devamla) – Bakın, bugün Dünya Gıda Günü. Çocukluğumuzda, daha düne kadar gençliğimizde hem de iktidar partisinin Tarım Bakanının ifadesine göre dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken bugün samanını dahi ithal eden bir ülke hâline geldik. Öyleyse bunların temelinde yatan sorunları gelin hep birlikte araştıralım; İYİ PARTİ Grubunun tarım ve hayvancılık adına, memleket adına verdiği bu önergeye destek verelim.

Hepinizi en iyi duygularla selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ok.

İSMAİL OK (Devamla) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi öneri üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Varlı, süreniz üç dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şarbon önemli bir hastalık; hayvandan insana bulaşınca insan üzerinde de çok önemli etkiler bırakabilen, hatta zaman zaman ölümlere de sebebiyet verebilecek derecede önemli bir hastalık. Ancak, son Kurban Bayramı öncesinde Türkiye’de yaşanan birkaç vakanın ötesinde şarbonla ilgili çok önemli bir konu gündeme gelmedi. Bunu da haber siteleri yayınlayınca sanki çok yaygın bir şarbon hastalığı varmış gibi bir şey ortaya çıktı ki bu, hayvancılık açısından –zaten iyi gitmeyen hayvancılık açısından- olumlu bir şey değil. Yani iyi yapalım derken kötü yapıyoruz. Dışarıdan ithal hayvanlar için “Efendim, bunda hastalık var.” demekle, “Bunu kamuoyuna duyuracağız.” demekle kendi bünyemiz içerisinde yetiştirmiş olduğumuz hayvanlara da hayvancılık yapan insanlara da üreticilere de zarar vermiş oluyoruz.

O günlerde, dikkat edin, piyasada müthiş spekülatif haberler dolaşmaya başladı ve et fiyatları günden güne aşağıya doğru çekilmeye başlandı. Ben daha önceki konuşmalarımda da her defasında şunu söylüyorum: Hayvancılığın Türkiye’de kurtulmasının tek çaresi ve çözümü kesinlikle hayvan ithal etmek değildir. Eğer bir hayvan ithal etmek gerekiyorsa düve ithal ederek onlardan alacağımız yavru sayısıyla Türkiye’deki hayvan sayısını 7 milyonun üzerine çıkardığımız zaman büyükbaş hayvanda, Türkiye’nin hayvancılıkla ilgili problemini büyük oranda çözmüş oluruz. Yani ille bir ithalat yapmak gerekiyorsa dişi hayvan getirerek, düve getirerek onların yavrusuyla Türkiye’deki hayvan sayısını çoğaltmamız lazım.

Tabii, hayvancılık denilince çiftçilerin önemli problemleri… Bugün değerli bir arkadaşımızla da bu konuyu paylaştım. Şu anda Ziraat Bankasında çiftçiye verilen -ÇKS değerinde- hayvancılıkla ilgili faiz oranları normal, iyi. Ancak çiftçi borcunu ödeyemeyip eğer ki borcunu erteletmek istiyorsa, taksitlere böldürmek istiyorsa inanın ki dışarıdaki bankaların faiz oranıyla aynı faizde taksitlendiriliyor. Bu, çiftçi açısından olumsuz bir gelişmedir.

Sayın Cumhurbaşkanı da her defasında Türkiye’de faizlerin düşürülmesi gerektiğini söylüyor ki doğru söylüyor. Eğer Türkiye’de faizler düşmezse ne ekonomide ne hayvancılıkta ne de çiftçilikte hiçbir gelişme elde edemeyiz. Çiftçi Ziraat Bankasından ucuz faizli kredi alacak ki ancak hayvancılık yapabilsin, üretim yapabilsin. Yoksa üretim yapabilmesi de hayvancılık yapabilmesi de mümkün değildir.

Bu açıdan herkesin dikkatini çekmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Öneri üzerinde ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı’ya aittir.

Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oldukça önemli bir başlıkta kısaca görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.

Tabii, hani biraz hukuki deyimle müruruzamana uğramış olmakla beraber, geçen aylarda oldukça yüksek sesli, toplumun çok farklı çevrelerince belki hak ettiği önemi haiz olmadan yeterince de tartışılamamış bir konu başlığında verilmiş bu önergeye öncelikle teşekkür ediyorum.

Şarbon hastalığı sadece sayısal olarak değerlendirilen bir hastalık değildir yani bir ülkede 1 vaka dahi görüldüğü zaman o ülke açısından bir negatif puandır. Şarbon, uluslararası bildirimi zorunlu bir hastalıktır hastalıklar kategorisi içinde ve hatırlarsınız, 2001’deki 11 Eylül saldırılarından sonra şarbon tozlu zarfların gönderilmesi âdeta büyük tehditler olarak değerlendirilirdi. Yani şarbon hastalığının ne kadar ciddi bir tehdide işaret ettiği noktasında bunu söylemek istiyorum.

Şimdi, biz bütün bunları konuştuk. Geçen ay Dicle Üniversitesinde 10 yaşındaki bir çocuğumuz Ebuleyha Tuz bağırsak şarbonu nedeniyle yaşamını yitirdi. Şimdi, bütün bu gerçekler, hastalığa yakalanmış çok sayıda kişi olmakla beraber 10 yaşındaki bir çocuğun yaşamını yitirmesine de yol açabilecek kadar bu işin yaygınlaştığını gösteriyor.

Bilindiği üzere, bağırsak şarbonları öldürücüdür. Eğer hayvanın tüylerinin solunum yoluyla alınması söz konusu ise akciğer şarbonları da öldürücüdür. Ama burada dikkat çekici olan önlenebilir bir hastalık mıdır, değil midir? Şimdi, o noktada, bundan yedi sekiz ay önce gene Tarım Bakanlığının çıkarmış olduğu bir genelgeyle sınırlardan hayvan girişi esnasında veteriner hekimce yapılması gereken kontrol veya hayvan sağlığı teknisyenlerince yapılması gereken kontrol şartı kaldırıldı. Onun yerine orman mühendisinin bile yapabileceği bir kontrol getirildi. Şimdi, ilk önce bunu hakikaten tekrar ellerimizi vicdanımıza koyarak sormamız gerekiyor.

İki: Madem uzunca bir seyahatten sonra Brezilya’dan getirildi, başka yerden getirildi, onların sınırdan içeriye girmesi noktasından sonra da, dağıtımından sonra da takiplerinin çok iyi yapılması ve eğer aşılamaları yapılmamışsa aşılamalarının yapılması gerekiyordu.

Yine bilindiği üzere, küçükbaş veya büyükbaş olmak üzere, iki ayın üzerinde olan ve gebe olmayan bütün otçul hayvanlar şarbona karşı da aşılanabilirdi. Şimdi, bütün bu bilgi ve belgeler ışığında baktığımızda, hakikaten birtakım şeylerin eksik bırakıldığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum Sayın Mızraklı, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Bu ülkede 64, 65 milyon civarında küçük ve büyükbaş hayvan var. Ben şunu çok iyi biliyorum veteriner meslektaşlarımdan, diyorlar ki: “Biz köylere gittiğimiz zaman, hayvanları aşılamak istediğimizde de aşılamaya karşı çıkıyorlar.” Hani o yetişkinler çocukları için yapmaya başlamışlardı ya, çocuklarının aşısına engel oluyorlardı. Bakın, rüzgâr eken fırtına biçer. Artık hayvanlarını da aşılatmaya yanaşmıyorlar ve bu hastalıkların yayılması açısından da önlenebilir hastalıkların yayılması açısından da aşılamanın yapılmaması ciddi bir tehdide dönüşüyor.

Bu noktada, hakikaten, gerek Tarım Bakanlığının gerek il, ilçe tarım müdürlüklerinin ciddi bir hassasiyette ve işin uzmanlarıyla, başta veteriner hekimler ve onların örgütlü meslek kuruluşlarıyla, üniversitelerin ilgili fakülteleriyle beraber bu meseleyi masaya yatırarak değerlendirmesi doğrudur ama aynı zamanda Meclisten yana da bu konuda bir çabanın geliştirilmesini de anlamlı ve değerli buluyoruz.

Teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mızraklı.

Öneri üzerinde üçüncü söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’e aittir.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Gıda Günü’nü gıda üretimi, tüketimi ve gıda güvencesine ilişkin konuların dikkate alınacağı bir gün olarak düşünerek bazı konularda görüşümü ben de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gıda ülkemizde ciddi sorunlar yaşamakta, yokluk ve yoksulluk nedeniyle insanlar artık gıdada kaliteye, içeriğe bakmadan gıda temin etme yoluna gitmektedir. Bu anlamda, ülkemizde uygulanan yanlış tarım politikası ve besicilik politikası sonucunda gerek çiftçilerimiz gerekse besicilikle uğraşanlarımız ciddi mağduriyet yaşamaktadır. Bu anlamda, yem fiyatlarındaki artışlar artık süt ineklerini dahi kesime gider hâle getirmiştir. Bunlarla ilgili oluşan sorunların yanında, ülkemizde ciddi anlamda liyakatten uzaklaşılması sonucunda, Tarım Bakanlığında veterinerin yapması gerekli işi başka görevliler yapmakta, veterinerler de bürokratik işlerle uğraştırılarak kendi alanlarında yapabilecekleri işlerden mahrum bırakılmaktadır. 39 bin koyunun olduğu bir ilçede 1 veteriner, 1 sağlık görevlisiyle yılda 4 kez aşı yapılıp bunun sayımı, belgesi ve diğer işlerinin yapılması sağlanmaya çalışılmaktadır, o nedenle de sıkıntı vardır.

Değerli arkadaşlarım, sorunları konuşmazsak çözüm üretemeyiz. Bu anlamda, ülkemizdeki besicilerin mevcut koşullardan rahatsız oldukları gibi hastalıkların konuşulmasından da rahatsız oldukları bir gerçektir. Ancak ülkemizde “zoonoz” dediğimiz yani hayvandan insana geçen hastalıklarda -200’e yakın hastalık- insanlarımız risk altındadır. Bunun yansıması da daha yaygın olarak ithal hayvanlardan hastalığın ülkemize girişi olduğu yönündedir.

Bakınız, Bakanlık verilerine göre 2016 yılında 438 mihrakta sığır, 84 mihrakta koyun brusella hastalığı çıkmış, 1.055 mihrakta tüberküloz hastalığı, 73 mihrakta da şarbon hastalığı çıkmış. Yani bu hayvanların bulunduğu bölgede çıkan hastalığın anlatımı bu mihrak. Haymana’daki şarbon çıkan bölge daha önce karantina uygulanan bir bölge. Bakanlıktaki kadrolar değiştiği için kimin ne yaptığı belli olmadığından Et ve Süt Kurumu orada hayvan bulundurulması gerekmeyen alana hayvan koyuyor. Zaten gelen hayvanların varlığındaki hastalıklar oradaki diğer olumsuzluklarla birleştiği zaman sorun ortaya çıkıyor.

Bugün ülkemize giren etin durumunu ele alırsak gelen etlerin laboratuvar kontrolleri ağustos ayında yapıldı, hastalık ocak ayında anlatıldı insanlara, bu sürede ne olduğunu bilen yok. Çünkü lop et dediğimiz etin eğer karkas et değilse incelenmesi, menşesi, hangi hayvana ait olduğunu belirlemek kısa sürede mümkün olmuyor. Bu süre içinde eğer ülkemize lop et ithal ediyorsanız içine domuz mu kattılar, at mı kattılar, merkep mi kattılar, bunların da o etle birlikte ülkemize gelmesi olağan. Çünkü lop etleri kilo kilo alıp da laboratuvar incelemesi yaptırmanız mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Gürer. 

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Örnekleme usulü bu etlerle ilgili inceleme yapılıyor. O zaman da bununla ilgili ciddi bir risk var, ülkemize lop et girişi mutlaka yasaklanmalıdır çünkü kesim noktasında bu etlerle ilgili yeter sayıda görevliyi gönderip her hayvanın kesilmesinin kontrolü mümkün değildir. Onun için, insanlarımıza “ne yediriyor, ne içiriyoruz”un sorgulanacağı bir süreç yaşıyoruz. Bu manada şarbon yetmez, ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkta yaratılan bütün sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulması, ele alınması gerekir. Tohumu ithal, gübresi ithal, ilacı ithal; enerjisi pahalı, mazotu pahalı, çiftçiye “Çiftçilik yap.” diyorsunuz. Bununla ilgili gidip kredi alacak, krediyle ilgili de önünü tıkıyorsunuz, sonra Türkiye’de tarım ve hayvancılık bittikten sonra da çözümü ithalde arıyorsunuz. İthal ne demek? Yabancı çiftçiyi, besiciyi desteklemek demek. Kendi ülkemizin çiftçisini, besicisini destekleyelim, hayvan hastalıkları konusunda da hassas ve dikkatli olalım. Bu, Meclisin görevidir, araştıralım, sorun neredeyse soruna çözüm üretelim diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gürer.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Yunus Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İYİ PARTİ’nin grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek lazım: Hiçbir ülkenin ithalat, sürdürülebilir politikası olamaz, her ülke kendi üreticisini, çiftçisini, hatta tüketicisini koruma arzusundadır, bunu da hükûmetler yapar; burada hiçbir itiraz yok.

Şarbonla alakalı belki bu konuşmadan sonra bu gündemi ülkemiz açısından kapatırız, Türkiye tarım ve hayvancılığına da daha fazla zarar vermemiş oluruz diye umuyorum.

Arkadaşlar, şarbon ciddi bir hastalık, salgın, aynı zamanda biyolojik silah olarak kullanılan ve yer yer de buna tevessül edilen bakteriyel ve son derece bulaşıcı bir hastalık. Fakat şu gerçeği de unutmamak lazım: Şarbon, Türkiye'nin bugünkü bir gerçeği değil; tarihteki sürecine baktığınız zaman, hemen hemen 1970’li, 80’li yıllarda, insan vakalarında yılda en az 500 kişide, hayvanlarda çok daha fazla mihrakta enfeksiyonun görüldüğü biliniyor. Hatta şöyle bir rakam vereyim: 1970-80’li yıllar arasında Avrupa’da çıkan şarbon insan vakalarının hemen hemen yarısı Türkiye odaklı. Demek ki şarbon günümüze ait bir sıkıntı değil yani ithalatla birlikte gelmiş olan bir hastalık değil. Özellikle bunun altını çizmek isterim. Hatta bu Gölbaşı vakasında, son çıkan şarbon olayında biz sekans analizlerini yaptırdık arkadaşlar. Şuradan çok rahatlıkla söyleyebiliriz -yani şarbon olduğunu ifade etmekten imtina ederiz ülkemiz açısından ama- bu, ülkemizin bir bakteriyel suşu yani Kırıkkale ve Ankara suşu olarak tespit edildi. Yani bu bakteri, şarbon vakası da, Gölbaşı vakası da Brezilya’dan, İrlanda’dan gelen hayvanlarla birlikte oradan değil, Türkiye’de bulunan ve muhtemelen o civardaki yedikleri otlardan bulaşan bir bakteri, enfeksiyon.

Şimdi, peki, böyle olmakla, Tarım Bakanlığı ülkemizde bu yaygın olarak görülen hastalıkla alakalı ne yapıyor? Öncelikle ihbarı mecburi bir hastalık dedik. Şarbon şüphesi olan yerlerde ihbar edilir, veteriner hekimler gider, numuneler alır, bölge veteriner araştırma enstitülerine gönderir; eğer pozitifse on beş gün karantinaya alınır, hastalık devam ediyorsa karantina süreleri uzatılır. Ne yapılır buralarda? Tarım Bakanlığının on yıllardır devam eden aşılama programları vardır ve -Etlik Veteriner Araştırma Enstitüsü- son derece tutarlı, isabetli ve hastalıklarla etkin mücadele edecek aşıyı da kendimiz üretiyoruz yani yaptığınız gün, ertesi gün hastalığın tamamen ortadan kalktığını görebilecek kadar çok değerli bir aşı üretim platformumuz da var.

Arkadaşlar, durum böyleyken niye şarbonun daha fazla konuşulmasını istemiyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Kılıç.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çünkü Türkiye aynı zamanda hayvansal ürünleri ihraç etmekte olan bir ülkedir. Oysa demin de söyledim, şarbon zaten ihbarı mecburi bir hastalıktır, saklayamazsınız, örtemezsiniz, gizleyemezsiniz. Bütün dünya çıkan şarbon vakalarını bildirir, bizim bildirdiğimiz gibi ama bizim, bir taraftan zaten Tarım Bakanlığı aracılığıyla bunu bildirirken bir de bunu her gün ülke gündemine getirip dünyaya “Bizde şarbon var, bizde şarbon var.” diye deklare etmemizin emin olun, tarım ve hayvancılığımıza çok faydası olmadığını düşünüyorum. Bugün bunu tartıştık, herkes eteğindeki taşı döktü diye düşünüyorum. O yüzden ülkemiz tarım ve hayvancılığına daha fazla katkı yapmak istiyorsak bileceğiz, tedbir alacağız, bu sürdürülebilir bir hastalık tablosu değildir, bunun önlemlerini alacağız. Ama istirham ediyorum, bu saatten sonra bunu daha fazla tabiri caizse biz kendi elimizle körüklemeyelim.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Yerimden, kayda geçmesi açısından bir dakikalık söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın hatip biraz önce konuşmasında şarbon hastalığının bir an önce gündemden çıkmasını istedi. Biz de aynı duygu ve düşünceleri taşıyoruz. Sanki olmayan bir şeyi Meclis gündemine getirmekle biz kamuoyunu yanıltıyormuşuz gibi bir durum ortaya çıktı. Oysa üzerine gidilmesi gereken konu şudur: Bende birçok il var, hatta Bakanlığın, olduğu hâlde ismini açıklamadığı illeri de biliyoruz; biz köylü çocuğuyuz, çiftçi çocuğuyuz.

Gölbaşı’nda bu şarbon hastalığı çıktı. Nasıl çıktı? Tarım Bakanlığının izniyle ithal edilen hayvanlardan geldi. Biz diyoruz ki: Bakanlığın izniyle gelen bu hayvanlarda nasıl şarbon hastalığı çıkar? Bu yetkililer kimlerdir? Üzerlerine düşen görevi niye yapmıyorlar? Bunların konuşulmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın, buyurun.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Burada, esas, ithal edenlerin sorgulanması gerekirken bu hastalığın varlığını kabul eden Tarım ve Orman Bakanlığının bu uygulamasını Meclis gündemine getirenler suçlu ilan edilmeye çalışılıyor. Bunun kayıtlara geçmesini istedim. Dolayısıyla, bu yaklaşım son derece yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Gözlerimizi yummakla güneşin varlığı gerçeğini inkâr edemeyiz, değiştiremeyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ok.

İYİ PARTİ Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şarbon yok, bitti!

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve arkadaşları tarafından verilen emekli yurttaşların sorunlarının araştırılması ve bu sorunlara çözümlerin bulunması amacıyla 15/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

16/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16 Ekim 2018 Çarşamba (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Fatma Kurtulan

                                                                                                                                                          Mersin

                                                                                                                         HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

15 Ekim 2018 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve arkadaşları tarafından verilen 604 sıra numaralı, emekli yurttaşların sorunlarının araştırılması ve bu sorunlara çözümlerin bulunması amacıyla  Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 16/10/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Öcalan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HDP GRUBU ADINA ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emekli yurttaşların sorunlarının araştırılması ve bu sorunlara çözümlerin bulunması amacıyla sunduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine konuşacağım.

Umarım bu dönemde ülkenin tüm toplumsal sorunları konuşmayla, diyalogla çözülür. Bu temenniyle ilk konuşmamızı yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin olumsuz etkilediği kesimlerin başında emekliler gelmektedir. Hâlihazırda çok düşük maaşlarla geçimlerini sağlamaya çalışan emekliler gerek enflasyon oranlarının rekor seviyelere çıkması sebebiyle gerekse de dolar kurunun artması neticesinde reel gelirlerinde yaşanan büyük düşüş karşısında çok ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Bilindiği gibi, emekli vatandaşlarımızın aldıkları maaş ortadadır ve alım güçleri büyük oranda düşmüştür, 1.400 liralardan başlayan maaşlar almaktadırlar ve kendi geçimlerini sağlayamamaktadırlar. Bu noktada da emekli yurttaşların ezici çoğunluğu bugün açlık ve yoksulluk sınırlarında yaşamaktadırlar. Örneğin, 2017 yılında ülkemiz yüzde 7,4 büyümüştür ama emekli maaşlarına yansıyan oran 2,2’dir. Burada kimlerin büyüdüğünden bahsetmek lazım. Kimler büyüdü ve bunun yansıması kimlere göre ve kimler üzerinden değerlendirildi? Bilindiği gibi, sermaye sahipleri, işverenler büyüdü ama bunun yansımasından maalesef, emekli olan vatandaşlarımız yararlanamadı. Geçim sıkıntılarından dolayı, emekli yurttaşlar, tekrar çalışmak zorunda kalmaktadırlar ama yaşları yüksek olduğu için iş bulamamaktadırlar. İş bulamayan diğer vatandaşlarımız da vardır.

Bilindiği gibi, son dönemde de üzerinde konuştuğumuz konu, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız vardır. 99’da bir yasa çıkarılmıştır, bu yasa geriye dönük aleyhte bir şekilde işletilmiştir. 8 Eylülde, 4447 numaralı Yasa o dönemde 700 bin insanın mağdur olmasına sebebiyet vermiştir arkadaşlar. Normal şartlarda hukukta geriye dönük aleyhte işletilmemesi gereken yasalar maalesef 99 yılında ihlal edildi ve 700 binin üzerinde insan bu durumdan etkilendi. Şu an, bilindiği gibi -muhalefet partileri de buradadır- bu tasarı, bu öneri hakkında bir komisyon da kurulabilir. Bu sorunu çözmemiz, bir arada konuşmamız ve önümüze bakmamız gerekiyor. Maalesef, burada takım tutar gibi herkes verilen önergelere karşı pozisyon alıyor. Geçmiş dönemlerde de muhalefet partileri bu konu hakkında önergeler verdi, bu konu gündemde birçok defa dile getirildi ama şu an mevcut durumda dört muhalefet partisinin oyları da yeterlidir. Emeklilikte yaşa takılanlar artık bu sorunun çözülmesini istiyor ve gündemde de büyük bir beklenti vardır. Cumhurbaşkanı da kimi noktalara değindi ama bu sorun ileri atılacak bir sorun değildir, bu konuyu konuşmamız gerekiyor. Tabii, bununla birlikte 12 milyon civarında emekli vardır. Bu insanların yaşam koşullarının düzeltilmesi için kimi girişimlerde bulunmamız lazım.

Son on altı yıl, AKP iktidarında, bilindiği gibi bir çok sorun ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazılarına ben değineyim. Sendikal haklar sistematik olarak ihlal edilmiştir. Herhangi bir sendika kendi çalışanının haklarını savunamaz durumdadır. Asgari ücret ülkede ekonomik büyümeden payını alamadı. Gelir dağılımı daha da bozuldu, adaletsizlik daha da bozuldu. Maalesef ülkemizde de gelir dağılımındaki adaletsizliği en zirvede yaşadığımız dönemlerdeyiz. On altı yılda işsizlik sorunu çözülmedi, aksine daha da derinleşti. Büyük facialar yaşandı. Soma örneğinde görüldüğü gibi, birçok yerde büyük işçi ölümleri yaşandı.

Bu noktada biz tekrar tekrar vurgulamak istiyoruz: Meclisin dört muhalefet partisi bu noktada uzlaşırlarsa geçmişe dönük yaşanan bu sorunların, mağduriyetlerin giderilmesi gerekiyor. Hatta bu mağduriyetlerin bir derneği bile kurulmuş. Bu dernekte mücadele eden insanlar vardır. Tabii ki iktidar partisi, her zaman olduğu gibi ülkenin güllük gülistanlık olduğunu, yaşam standartlarının çok yüksek olduğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Öcalan.

ÖMER ÖCALAN (Devamla) – ...ülkemizin geliştiğini söylüyorlar ama şu an gidin bakın markete, diğer alışveriş yapılan merkezlere, insanların alım gücü kalmamış. Bu ülkede gıdaya, giyime yüzde 50’nin üzerinde zam yapıldı, son birkaç gündür yüzde 10 indirimi bir başarı olarak, enflasyonu düşürmek için bir başarı olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Doğal gaza, elektriğe, suya yapılan zamlar ortadadır. Artık emekliler hakkında da kimi girişimlerin olması gerekiyor.

Bir de emeklilikte yaşa takılanların sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Bir de dün akşam kimi şeyler yaşanmış. Biz bu konu hakkında hangi partiden gelirse sonuna kadar destekliyoruz. CHP’den kimi arkadaşlar “tweet”lerde bu işi dile getirmişler, “Vay, HDP bu konuda karşı çıkıyormuş.” Biz burada kamuoyuna tekrar belirtmek isteriz, biz bu konuda emeklilikte yaşa takılan yurttaşlarımızın yanındayız, bir an önce bu sorunların da çözülmesi gerekiyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öcalan.

Öneri üzerinde söz İYİ PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili İsmail Koncuk’a aittir.

Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Efendim, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında emeklilik problemini bir bütün olarak ele almak lazım yani BAĞ-KUR emeklisinden SSK emeklisine, memur, işçi emeklisine ve emeklilikte yaşa takılanlar meselesine bir bütün olarak bakmak lazım ama maalesef bunu yapamıyoruz. Emekliliklerimizin nasıl yaşadığından habersiz ama sürekli emeklileri istismar eden bir siyasal iktidarla maalesef karşı karşıyayız. Hazreti Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Çalıştırdıklarınıza yediklerinizden yediriniz, giydiklerinizden giydiriniz.” Şimdi iktidar partisi mensuplarının ya da buradaki sayın milletvekillerinin yediklerinden mi yiyor emekli, giydiklerinden mi giyiyor? Dolayısıyla halkı unutan, milleti unutan, emeklileri, işçileri, çalışanları yok sayan bir siyasal iktidar maalesef on yedi yıldır milletimizi, ülkemizi yönetiyor. Bir emeklilikte yaşa takılanlar meselesini çözemeyen bir siyasal iktidar var, kendi yaptığı düzenlemelerle bu problemi yaratan bir siyasal iktidar var ve bu sorumluluğu üstlenmeyen bir siyasal iktidar var. Nasıl yapacağız şimdi? Seçim dönemlerinde emekliye biner lira vererek seçimi kotarmaktan başka emeklinin hangi problemini çözdünüz? Emeklilik aylığı bağlama oranını düşündünüz mü? Emeklilerimizin nasıl yaşadığını düşündünüz mü?

Bakın, ben yine memur emeklisiyim. Otuz yedi sene öğretmenlik yaptım, 2.804 lira maaş bağlandı ama bu ülkede bin lira maaş alan BAĞ-KUR emeklisi de var. Bunları nasıl göz önüne almazsınız, nasıl değerlendirmezsiniz? Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu probleme bir bütüncül olarak yaklaşıp emeklilerin alım gücünü mutlaka çözmesi lazım, halletmemiz lazım, yukarıya çıkarmamız lazım. Emeklilerimiz enflasyon oranında zam alıyor.

Bakın, geçenlerde TÜİK’in Başkan Yardımcısı değişti. Emin olun şüphelerim var, acaba bir aylık enflasyon 6,30 çıkınca bu günah keçisi olarak TÜİK Başkan Yardımcısı mı görüldü diye düşünüyorum ve önümüzdeki ay çıkacak olan enflasyon oranını doğrusu merakla bekliyorum. Niye? 31 Aralık itibarıyla emeklilerimize, memurlarımıza, işçilerimize zam yapılacak. Bunun hesabı şimdiden yapılmaya mı başlandı diye hepimizin düşünmesi lazım. Bunu gündeme getireceğiz, bunu yakından takip edeceğiz yani yaşanan enflasyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Koncuk.

Buyurun. 

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Burada yapmamız gereken şudur: Dört siyasi parti destekleyeceğini ifade etti. Meselenin sorumlusu ve suçlusu iktidar partisidir. Yapılan mevzuat değişikliğiyle emeklilikte yaşa takılanlar problemini yaratan siyasal iktidardır. Bu feryada ne zamana kadar kulak tıkayabilirsiniz, ne zamana kadar görmezden gelebilirsiniz?

Bakın, şu anda 3600 ek gösterge sözünüz sebebiyle bu sözünüzü tutmanızı bekleyen ve emekli olmayan yüzlerce, binlerce memur var. Bu sözünüzü de yerine getirin. 3600 sözünü verdiniz, bu sözü tutmak boynunuza borçtur. Sadece çalışanlara değil 3600 gösterge sözü emekli olanlara da verilmiş sözdür. Eski Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’ın açıklamaları bu doğrultudadır. Sık sık kullandığınız Şeyh Edebali’nin sözü lafta kalmasın “İnsanı yaşatın devlet yaşasın.” İnsanı yaşatmak sözle olmaz, insanın değerlerini istismar etmekle olmaz, onları kalkındırmakla, alım gücünü yükseltmekle olur diyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koncuk.

Öneri üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Erdem.

Süreniz üç dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, emeklilerimizin sorunları hakkında verilmiş olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk Milletini saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle şuna değinmekte fayda var: Özel olarak vurgulamak istiyorum ki Milliyetçi Hareket Partisinin kendi parti programı vardır ve bu parti programına uygun olarak senelerden beri emeklilerimizin sorunlarının çözümü noktasında gerekli çalışmaları yapmışlardır. Bunlardan bir parçası da yine emeklilikte yaşa takılanlar. Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi hem parti politikaları kapsamında, hem üç sene önce yine yasama faaliyetleri kapsamında gerekli kanun teklifini vermek suretiyle ve yine bu dönemde kanun teklifini yinelemek suretiyle gerekli bilgilendirmeleri aslında yaptı. Burada bizim şunu yapmamız gerekiyor: Hep birlikte emeklilikte yaşa takılanlar kim, bir bunu anlamakta fayda var. Bu insanların sorunları ne, bunu anlamakta fayda var. Öyle meseledir ki aslında, çocukların sorunları siyaset üstü meselelerdir, gençlerin sorunları siyaset üstü meseleler, yaşlıların sorunları bizim için, Milliyetçi Hareket Partisi için siyaset üstü meseleler. Cennet mekân Başbuğumuzun açmış olduğu yolda liderimizin göstermiş olduğu yöne doğru “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” demek suretiyle hareket ettiğimizi buradan vurgulamak istiyorum.

Evet, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili üç ayrı sorun var. Bunun başında öncelikle, emeklilikte yaşa takıldığı an itibarıyla SGK’yla ilişiği kesilir; yani, tedavi ve ilaç masrafları o kişilerin karşılanmamakta. Şimdi size soruyorum değerli arkadaşlar, tüm milletvekili arkadaşlarıma: Hak mıdır bu? Yaşını bekliyor, prim gün sayısını doldurmuş, doldurduğu günden emekli olacağı yaşa kadar ilaç ve tedavi masrafları karşılanmamakta çalışmıyorsa eğer, çalışamıyorsa eğer. Kanser hastası emeklilikte yaşa takılanlar var. Bunlarla ilgili mutlaka bu alanda aciliyetle bir iyileştirme yapılması gerekiyor. BAĞKUR’luyu düşünün ki bir bakkalı var, küçücük, naçizane bir yerde bir bakkal işletiyor ve emeklilikte yaşa takılıyor. Nasıl takılıyor? Prim gün sayısını doldurdu ve biz ona diyoruz ki: “Yaşını doldurana kadar sen bu ticareti yapıyorsan yine BAĞKUR primi ödemeye devam edeceksin ve ödediğin sürece de emekli olduğun zaman maalesef maaşın aşağı doğru gelecek.” Şimdi bu sorunları hep birlikte ele aldığımızda, biz aslında bu sorunları siyaset üstü bir mesele olarak gördüğümüzde, el ele verip uzlaşmacı bir zemin içerisinde hep birlikte bunu çözebiliriz. Aslında milletimizin beklentisi yasama organından bu, milletvekillerinden bu, vebal bu.

Üç sene önce verilmiş olan önerge bugün de yine önergemizdir ve liderimizin de dediği gibi, özellikle ifade etmek istiyorum, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin de ifade ettiği gibi, “Sözümüz sözdür.”; 24 Haziran seçim beyannamemizde ne söylemişsek gerçekleştirilmesi için çalışacağız, gereğini de inşallah yapacağız.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Öneri üzerinde üçüncü söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, emeklilerle alakalı sorunlar var. Üç dakika içerisinde bu sorunları dile getirmek imkânsız gibi bir olay. Özellikle emeklilikte yaşa takılanlarla alakalı bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının grupta yaptığı açıklama umutların tükendiğini gösteriyor, cevaz vermiyor, “Burada herhangi bir işlem yapmayacağız.” diyor ve sayfayı kapatıyor.

Değerli arkadaşlarım, uçak alınıyorken gösterilen o geniş hoşgörü 500 milyon sterlin uçağa veriliyorken gösteriliyor ama emekliler söz konusu olunca “Hayır” diyorlar, “Devlet bütçesi batar.” diyorlar.

Bakın, 2015 seçimlerinde bütün partilerle alakalı birtakım vaatler ortaya çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Sayın Genel Başkanı o tarihte notere gitti, taahhütnamede bulundu, dedi ki: “Emeklilere 2 maaş ikramiye vereceğiz.” Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Eğer Cumhuriyet Halk Partisi bunu yaparsa, eğer emeklilere 2 maaş ikramiye verilirse ben bundan sonraki seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisine oy vereceğim.” dedi, Sayın Bakan ortada yok. Bin lira verdiniz değerli AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarım, o bin lira da o günkü bin lira değil.

Bakın, emekliler öyle bir tabloyla karşı karşıya ki Ankara’da yaşadığım dramatik bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Çok yakın bir zamanda kasaba gittim değerli milletvekilleri -emekliler ne yaşıyor, bu tabloyu görün diye diyorum- önümde bir emekli var, gördüm emekli olduğunu. Gitti, kasaba dedi ki: “Bana 10 liralık kıyma ver.” Bunu her yerde anlattım, yüce Parlamentoda da size anlatmak istiyorum. “10 liralık kıyma ver.” dedi değerli arkadaşlarım. 10 liralık kıymayı hazırladı. Hiç görmemiştim böyle bir tabloyu. İki tane kredi kartı çıkarttı cebinden. Birinci kredi kartını çıkarttı, verdi; adam POS cihazına soktu, dedi ki: “Bunun karşılığı yok.” Sessizce diğer kartı çıkarttı değerli milletvekilleri -dramatize ettiğimi düşünmeyin, tablo bu- ikinci kartın da karşılığı yok. Cüzdanın içerisinden dörde katlanmış bir 20 lira çıkarttı sayın milletvekilleri, 20 lira. O 20 lirayı muhtemelen acil durumlar için saklıyordu. O 20 lirayı kalktı, kasaba verdi; 10 lirayı aldı, cebine koydu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, böyle bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. Şimdi, bu yüce Parlamento, Mustafa Kemal’in bu Parlamentosu emeklilerin sorunlarını tartışmayacak, onunla alakalı bir Meclis araştırma önergesini kabul etmeyecek de uzayın sorunlarını mı tartışacağız bu ülkede değerli arkadaşlar? Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Size bunun uzak geldiğini biliyorum. Bunu anlattığımda muhtemelen kendi aranızda bunu abarttığımı da düşünebilirsiniz. Tablo bu kadar vahim.

Pazara çıkın. Bakın, ben Ankara’nın pazarlarına gidiyorum. Sizler de muhtemelen gidiyorsunuzdur, muhtemelen iktidar partisi milletvekili olduğunuzu da saklıyorsunuzdur. Artık emekliler pazarda kiloyla domates almıyorlar değerli arkadaşlarım, taneyle domates alıyorlar. Böyle midir; gelin, beraber gezelim. Bakın, size açık çağrı: Hemen hafta sonu, pazar günü 100. Yıl’ın pazarı var; isteyen milletvekili arkadaşımla beraber gelin, bir pazarı gezelim de bu emeklilerin nasıl bir tablo içerisinde yaşamaya çalıştıklarını görelim.

Açlık sınırı içerisinde boğulan, yoksulluk sınırı altında yatan 11 milyonu aşkın bir emekli gerçeğiyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. O nedenle, bu Parlamento olarak bunların sorunlarına bugün çare bulmak zorundayız, onların sorunlarını bu Parlamentoda tartışmak zorundayız. Buna ilişkin umudumuz yok, iyi niyet içerisinde bunu tartışmaya çalışıyoruz ama buna ilişkin umudumuz yok çünkü size göre emeklilerin sorunları yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktutan.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yegin’e aittir.

Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığa sunulan HDP önergesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve temsil ettiği milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, on altı yıldır AK PARTİ iktidarları döneminde hamdolsun Türkiye büyüdü ve Türkiye'nin içerisindeki bütün şehirler, bütün kentler, bütün kesimler, kişiler, fertler bu büyümeden kendi payına düşeni alsın diye çok ciddi düzenlemeleri yapmak AK PARTİ iktidarımıza hamdolsun nasip oldu. On altı yıl içerisinde yapılanları hangi alanda değerlendirirsek değerlendirelim, eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sosyal güvenlikten öğrenci burslarına kadar, küçük büyük hangi konuya bakarsak bakalım her alanda cumhuriyet tarihi boyunca yapılanların –olumlu manada yapılanları kastediyorum- kat kat fazlasını Allah on altı yıla sığdırmayı bizlere nasip etti.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Borçlar, borçlar, onu da söyle; harcananı da söyle.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Cumhuriyet tarihinde yapılanları sattınız, sattınız.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Yeterli mi? Elbette yeterli değil çünkü biz bu milletin her şeyin, her güzelliğin en iyisine ve en fazlasına layık olduğuna inanıyor ve bütün gayretimizi bunu gerçekleştirmek üzere ortaya koyuyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hangi milletin diye sordular; bu milletin.

ORHAN YEGİN (Devamla) - Emeklilerimize ilişkin bu sürede neler yapıldığına dikkat kesilirsek SSK emeklilerimize bizden önce yirmi yıllık beklentileri olan intibak düzenlemesiyle maaşlarında 450 TL’ye, BAĞ-KUR emeklilerimize 200 TL’ye varan artışlar sağladık. 2003’ten beri gerek seyyanen gerek oransal olarak yapılan zamlarla hamdolsun emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik. Emekli olup ticari faaliyette bulunan emeklilerimizin aylıklarından kesilen sosyal güvenlik destek primini, yüzde 15 oranındaki bu kesintiyi kaldırdık. Tüm emeklilerimize 4 milyar TL tutarında promosyon ödenmesini sağlayan imzaları attık.

Bakınız, 2002 yılında emeklilerimize yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki oranı 4,8 iken, 2018 yılında emekli aylıkları olarak yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 140’lık artışla 6,75’e çıkarmak hamdolsun bizlere nasip oldu ve iki bayramda biner lira olmak üzere bundan sonraki bütün bayramlarda 2 bin lira bayram ikramiyesini emeklilerimizin alacakları bir düzenlemeye de imza attık. Yeterli mi? Elbette yeterli değil. Milletimiz her  şeyin en iyisine, en güzeline fazlasıyla layık ama imkânları zorlayarak emeklilerimiz olduğu gibi toplumun bütün kesimlerine bu gelişmeden, bu büyümeden en büyük payı ayırmaya gayret ettik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen ister prim gün ödeme sayısı ister yaş şartı ister sigortalılık süresinde bir eksiklik olduğunda emeklilik talebinde bulunulamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) - Hâl böyleyken gerekli prim gününü doldurmadığı hâlde emekli olma talebinde bulunmak ile yaş şartını yerine getirmediği hâlde emeklilik talebinde bulunmak arasında hukuken ve mevzuat olarak aslında hiçbir fark bulunmamaktadır. Bir kıyas olsun diye söylüyorum, yıl içinde emekli olanların ortalama sigortalılık süresi ülkemizde yirmi altı iken diğer Avrupa ülkelerinde örneğin Belçika’da otuz yedi, Fransa’da otuz üç, İspanya’da ise otuz altı yıldır. Yani ülkemizde bir sigortalının emekliliğe hak kazanabilmesi için Belçika’daki bir sigortalıdan on bir yıl daha az çalışma hayatında kalması yeterli olmaktadır.

Az önce bir hatip suçlu ilan etti, oraya girmeden şunu ifade etmek istiyorum: Aşikâr olan ve sizlerin itiraz edemediğiniz bu sistemle ilgili asıl suçlunun 35-40 yaşında emekliliğe imkân kılan bir sistemin savunucuları olduğudur.

Yaş şartının kaldırılması durumunda hemen emekli olabilecekler ve süreç içerisinde emekli olabileceklere yapılacak ödemelerin oluşturacağı yük sosyal güvenlik reformuyla getirilen tüm düzenlemelerin boşa çıkmasına ve uzun vadede aktüeryal dengesinin bozulmasına sebep olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) - Bu düzenlemeyle oluşacak olan maliyetin bütün bir sistemin taşınamaz ve sürdürülemez hâle geleceği açıktır. İnşallah, on altı yıldır olduğu gibi bundan sonra da emeklilerimize daha fazla pay vermeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yegin.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve arkadaşları tarafından “üçüncü havalimanı yapımında Sayıştay tarafından tespit edilen usulsüzlüklerin araştırılması” amacıyla 16/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

16/10/2018

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16/10/2018 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Engin Özkoç

                                                                                                                                        Sakarya

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve arkadaşları tarafından üçüncü havalimanı yapımında Sayıştay tarafından tespit edilen usulsüzlüklerin araştırılması amacıyla 16/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (470 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 16/10/2018 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul üçüncü havalimanı ihalesini konuşacağız, bu havalimanı ihalesinde yapılan usulsüzlükleri konuşacağız. Bu konuşma milletin kürsüsünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bir suç duyurusu niteliğindedir değerli arkadaşlar.

3 Mayıs 2013 günü Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek bedelli ihalesi yapıldı. Bu ihaleye göre 26 milyar 150 milyon avro kira karşılığında -yirmi beş yılda- İstanbul üçüncü havalimanı ihale tarihinden hemen sonra kırk iki ayda inşa edilmek ve yirmi beş yıl işletilmek kaydıyla deniz seviyesinin 90 metre üstüne 7 milyar 354 milyon avro yatırım yapılması sözüyle ihale yapıldı, sözleşme imzalandı ve hemen ihaleden sonra yer teslimi yapılması gerekirken yani -inşaat süresi kırk iki ay- yirmi beş yıllık işletme süresinin başlaması için hemen yer teslimi yapılması gerekirken iki yıl boyunca yer teslimi yapılmadı değerli arkadaşlar. Sebep olarak, “Kendi bakanlıkları izin vermedi.” diye bir bahane ortaya koydular. Amaç ise, yılda 1 milyar 45 milyon avro kirayla işletilmesi gereken üçüncü havalimanı ihalesinde, üçüncü havalimanını 1 milyar 45 milyon avro yıllık kirayı vermeden iki yıl daha fazla işletmekti. Bunun zararı 2 milyar 90 milyon avrodur değerli arkadaşlar. 2 milyar 90 milyon avro iki yıl geç yer teslim edildiği için devletimize ödenmeyecektir. Bu 5’li müteahhit şirketin cebinde kalacak para sadece bu iki yıl geç teslimden 2 milyar 90 milyon avro.

Yapılan ihaleye göre, havalimanının 90 metre denizin üzerine yapılması gerekiyordu. Yani, şu Meclis yerleşkesinin bin katı bir alanın 90 metre denizin üstüne dolguyla çıkarılması gerekirken, ihale bu koşulla yapılmışken, ihaleden sonra bu 90 metre 60 metreye düşürüldü ve burada. Sayıştayın hesabına göre, 1 milyar 364 milyon avro kamunun zararı var, biz 2,5 milyar avro hesapladık. Yani müteahhit söz verdiği 7,5 milyar avronun 2,5 milyar avrosunu buraya, 90 metreye harcaması gerekirken, 60 metreye düşürerek 2,5 milyar avro da buradan haksız kazanç elde edildi.

Değerli arkadaşlar, geldik, bu havalimanı iki yıl önce açılması gerekirken “29 Ekimde açacağız.” dediler. Açamıyorlar, çünkü bitiremediler. “31 Aralık.” diyorlar, çok büyük ihtimalle 31 Aralıkta da açamayacaklar. Ve şimdi, Fatih Altaylı’nın yazısından öğrendiğim kadarıyla -buraya kadar anlattığım her şey Sayıştay raporlarından ama bundan sonraki kısmı Fatih Altaylı ve İGA’nın yöneticisinin konuşmasından- ilk iki yıl için yıllık 1 milyar 45 milyon avro kira yerine, 350 milyon avro ödenecekmiş. Yani iki yılda 2 milyar 90 milyon avro ödenecekken 700 milyon avro ödenecek. Buradan da 1 milyar 390 milyon avro zararımız var. Toplam zarar 5 milyar avro değerli arkadaşlar.

Şimdi, siz ihale yapıyorsunuz, 5 tane şirket giriyor, bu şartları ortaya koyuyorsunuz, diyorsunuz ki: “Ben kırk iki ayda yapacağım. 1 milyar 45 milyon avro kirayı ödeyeceğim, yirmi beş yıl işleteceğim. Bu sırada havalimanının yolcusundan para toplayacağım, oraları kiraya vereceğim, uçaklardan para toplayacağım, size de 1 milyar 45 milyon avro kira vereceğim.” Başka şartlar da değişti, vaktim yok, anlatamayacağım ve ihale sonrasında bütün bu şartları değiştiriyorsunuz değerli arkadaşlar. Demin anlattılar, bu yolsuzluğun bedeli, Fatih Altaylı’nın son yazısında ortaya çıkan da doğruysa, 40 katrilyon lira, 40 milyar lira. Demin bir emeklinin 10 liralık kıyma aldığını anlattı Uğur Bayraktutan burada, 10 liralık kıyma almış. 40 milyar lira para demek hane başına, bu ülkenin bütün vilayetlerinde, nerede yaşıyorsa yaşasın her bir ailenin cebinden 2 bin lira alınması demek. Ülke ekonomik krizle boğuşuyor. 16 milyon yoksul var. 7 milyon işsiz var. Millet çocuğuna para veremiyor, eşine ekmek parası bırakamıyor. 40 katrilyon liradan bahsediyoruz, milletin kürsüsünden bahsediyoruz. Bunların hepsi Meclis kayıtlarında var. Sayıştay raporunu KİT Komisyonundan alın, eğer bu söylediklerim Sayıştay raporunda yazmıyorsa ben bu görevi bırakacağım değerli arkadaşlar. Bütün bunları Sayıştay utangaç bir şekilde yazmış. Ya, madem bu tespiti yapıyorsun, ihalenin şartları böyle değişmiş, niye suç duyurusunda bulunmazsınız, niye bu yolsuzluğu engellemezsiniz? Sadece gelecekten korkuyorlar “Başımıza ne gelecek?” diye tespiti yapıp cezasını yazmadan bırakıyorlar ve memleket çöküyor değerli arkadaşlar. Sıradan bir yolsuzluktan bahsetmiyorum, cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci yolsuzluğundan bahsediyorum. Milletin kürsüsünde ben bir milletvekiliyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Erdoğdu.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu, hepimizin seçmenin parası. Biz 600 kişi bu milletin vekilleriyiz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gizli tanıklarla onca insanı hapishanelere attınız, onca öğrenciyi içeri koydunuz. Bir sürü mazlum içeri atılmış durumdayken 5 tane şirket sahibi… Bunlar mı bu memleketin sahibi? Biz mi dokunulmazız, onlar mı dokunulmaz? Biz milletvekiliyiz, bizim dokunulmazlığımız bunu anlatalım diye. Bize dokunuyorlar, bize dava açıyorlar, bu yolsuzluğa dava açılmıyor. Ben her türlü yargılanmaya hazırım. Eğer bu iddialarımda haksız çıkarsam müebbet hapis cezası çekmeye hazırım. Yazık günah değil mi? Gözümüzün önünde, Meclis kayıtlarında, hepiniz okuyabilirsiniz. 5 tane şirket sahibi bu ülkenin 40 milyar lirasının üzerine konabiliyorsa, böyle bir iddia ortadaysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcısına düşen bu davayı açmaktır. Bugün çok güçlü olabilirler ama yarın bu halk bunun hesabını soracak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğdu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üçüncü havaalanı “büyük bir proje” diye milletimize yutturulan bir soygun projesinden başka bir şey değildir. Proje, fizibilitesi yapılmış, uygulanabilir olduğu ispatlanmış, ihtiyaçtan dolayı doğmuş çalışmalara denir. Üçüncü Havalimanı Projesi’nin yeri doğru mu? Peki, ihalesi doğru mu? Peki, bu havaalanının yapıldığı yer, kot -biraz evvel sayın önerge sahibinin izah ettiği gibi- o çalışmalar hiç kimsenin dikkatini çekmedi mi? Büyük proje yapacağım diye milletimizin geleceğini birilerine peşkeş çekmek asla kabul edilir değildir. Şunu çok açık söylüyorum: Mutlaka bu işin hesabı bir gün görülecektir. O hesap gününe siz hazır olun.

Değerli arkadaşlar, bu projenin çok önemli püf noktalarından bir tanesi, başladıktan iki yıl sonra ama temel atma töreninden de on bir ay sonra yer teslimi yapılması. Böyle bir şey olur mu? Efendim, o günkü Başbakan Cumhurbaşkanı adayı olacakmış, bir an önce temel atma töreniyle milleti kandıracakmış. Böyle bir şey olur mu? Buradan kayıp 2 milyar doların üzerinde. Kimin? Orayı yapacak 5 tane büyük firmanın.

Değerli arkadaşlar, özellikle ülkeyi yönetenlere söylüyorum: Dünden beri beni arayan ve bugün burada ben konuşacağım için beni telefonla arayıp söyleyen küçük ve orta ölçekli bütün müteahhitler kan ağlıyor. Çok kısa zamanda acil ya tasfiye kararnamesi ya fiyat farkı kararnamesi çıkmazsa hepsi perişan. Siz büyük birkaç tane müteahhitle ortak olabilirsiniz, onlarla soygunu planlayabilirsiniz ama ülkemizin asıl emekçileri, küçük ve orta ölçekli müteahhitler kan ağlıyor.

Değerli arkadaşlar, bu kadar kısa süreye sığmayacak tabii bunlar ama Çin’de benzer bir havaalanı 11 milyar avroya yapılıyor. Bizdeki 26 milyar avro. Ben şahsen bunu vicdanıma sığdıramıyorum, siz nasıl sığdırıyorsunuz? Beraber hesap soralım bu konuda. Bu ve benzeri bütün büyük yatırımlar, zaten ülkemizi bugün darboğaza getiren yanlış ekonomik modelin bir parçasıdır. Sürdürülebilir canlı bir ekonomi görülsün diye sadece inşaat, her yerde büyük proje. Ne güzel, bir taraftan büyük paraları bölüşeceksiniz, bir taraftan milletimizi kandıracaksınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Nuhoğlu.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – İşte şimdi görüldüğü gibi de duvara toslayacaksınız.

Hep söyledik, gene söyleyeceğiz, ekonomide yapısal değişikliğe bir an önce gidin, eğer beceremiyorsanız buyurun paylaşalım. Bu damadın işi değil. Damatlar nasıl Osmanlı’yı bitirdiyse Türkiye Cumhuriyeti’ni de onlara bitirtmeyeceğiz. Bundan da haberiniz olsun.

Saygılar sunuyorum hepinize. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Nuhoğlu.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın hatip kürsüden hitabında “Müteahhitlere fiyat artışı vermek suretiyle soygunu planlamış olabilirsiniz.” diye grubumuzu töhmet altında bırakan sataşmada bulunmuştur. Söz talebim vardır.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun CHP Grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tabii, Meclisin çalışmasında amacımız bir vakıanın ortaya çıkartılmasını sağlamak olmalı. Sayın hatip hitabında zaten incelemeyi yapmış, kararı vermiş, yargıyı da Genel Kurulumuzla paylaştı. Bakınız, hiç araştırmaya bile gerek yok, eğer sizin şu anda bir suç olduğuna ilişkin sübutunuz, deliliniz varsa hiç bu öneriyi değerlendirmeye bile gerek yok. Gidin, cumhuriyet savcılarımıza iddia ettiğiniz suçun unsurlarını ve delillerini teslim edin ve sonucunda hep beraber yargımız da kararını versin.

Bakınız, evet, “Bir hesap görülecek.” dedi. Hesap görülecek mi? Ben sadece konuşmasında, sayın hatibin hitabında katıldığım konuşma sadece hesabın görüleceğine ilişkin kısmıdır, ona katılıyorum. Ne zaman görülecek? Daha birkaç gün evvel İngiltere’de bulunduğumuz sırada özellikle yabancıların, İngiltere’nin yetkili makamlarının üzerinde durduğu tek bir mesele var: “Üçüncü havalimanı ne zaman bitecek, acaba bu havalimanına biz de uçaklarımızı indirebilir miyiz, biz de buradan hava yolu ulaşımından payımızı alabilir miyiz?” Bütün mesele bu.

Onun için, hesap görülecek. Neresi görülecek? Uluslararası alanda hava taşımacılığında her yıl -bir kereye mahsus değil- 30 milyar dolar, Türkiye’ye katma değer getiren hava yolu ulaşımında ve özellikle ülkemizin ticaretinin artışında, turizm gelirlerinin artışında…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Antalya Havaalanı kimin, kimin?

CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …yıllık 30 milyar dolar bu ülke katma değer kazandığında göreceksiniz hesabı o zaman, dünya ticaretinde durduğumuz nokta itibarıyla ele geçireceğiz, kazanacağız.

Bugünden itibaren bu 30 milyar dolar ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olsun diyor, sizlere teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın hatip, sayın grup başkan vekili meseleyi yanlış anlamış.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, eğer yerinizden açıklama yapmak isterseniz mikrofonu açayım. Lütfen oturun.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın CHP Grup önerisi üzerinde sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın hatip, grup başkan vekili arkadaşımız bizim konuşmacımızın sözlerini yanlış anlamış. Havalimanı yapılmasın diye bir itirazı yok. Sayın konuşmacımız diyor ki: “Bu havalimanı bir yerde 11 milyar dolara yapılıyorsa Türkiye’de neden 26 milyar dolara yapılıyor? Yani yapın ama çalmayın.” Onu anlamamış arkadaş.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından Aykut Erdoğdu arkadaşımız…

BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, yerinizden -mikrofonu açalım- söz verelim.

Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım, birinci partinin grup başkan vekili “Olayı yargıya taşıyalım.” dedi. Bizce çok uygundur. Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum, şimdiye kadar bu konuda yargıya taşıdığımız dosyaların tamamı cumhuriyet savcılığından takipsizlik alıyor. Dava açılmıyor, üstelik bunlar Sayıştay raporlarında olmasına rağmen. Normalde Sayıştayın görevi. Bu bir suç konusudur. Edimin ifasına fesat karıştırma şüphesi oluşturan bir konudur. Normalde cumhuriyet savcılıklarının doğrudan bir iddianame hazırlaması ve dava açması gerekirken bu olmuyor. Allah’tan sayın grup başkan vekili söyledi. Umuyorum ki yargı mensupları da bu konuşmaları, tutanakları okuyacaktır ve üçüncü havalimanıyla ilgili dava açılacaktır.

Ben kendisine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğdu.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve arkadaşları tarafından “üçüncü havalimanı yapımında Sayıştay tarafından tespit edilen usulsüzlüklerin araştırılması” amacıyla 16/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri üzerinde ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’ya aittir.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, bu konunun gündeme gelmiş olması bizi de sevindirdi. En azından Türkiye’nin ihale yasasıyla ilgili, yaşadıklarıyla ilgili hiç olmazsa bazı soru işaretlerini belki sizlerin de  taşımasını sağlayabiliriz.

Yalnız bir şeyi belirterek başlayayım sözüme: Öğleden itibaren çeşitli öneriler üzerine tartışıyoruz. Muhalefet olarak gerçekten Türkiye’nin sorunları üzerine parmak basmaya çalışıyoruz, örnekler veriyoruz, “Bunlar böyle yapılmasın istiyoruz.” diyoruz vesaire. Fakat aldığımız cevaplar beni biraz şaşırtıyor çünkü anladığım kadarıyla sanki Türkiye’de yaşamıyorsunuz gibi bir izlenim uyandırıyor. Yani bizim yaşadığımız sorunlarla ilgili olarak herhangi bir gözleminiz, gördüğünüz herhangi bir şey yokmuş gibi davranıyorsunuz. Bu hakikaten ilginç geliyor bana. Herhâlde ideolojik davranmak böyle bir şey diye düşünüyorum.

Şimdi, ben esasında önerinin lehindeyim, öyle  söyleyeyim yani grup olarak önerinin lehindeyiz fakat öneriyi biraz daha açmak gerektiği kanaatindeyiz. Yani Türkiye’deki üçüncü havalimanı dâhil olmak üzere ihale sisteminin esasında Türkiye’de yeteri kadar tartışılmayan ama asıl tartışılması gereken konulardan biri olduğunu söylememiz lazım.

Bakın, bir rakam var arkadaşlar, ben de görünce şaşırdım. Yüz doksan ayda 186 defa değiştirilmiş bu İhale Yasası. İhale Yasası öyle bir hâle gelmiş vaziyette ki esasında iktidarın istediğine istediğini verebildiği, kamu kaynaklarını ve kamu güvencesini verebildiği bir hâle gelmiş vaziyette. Dolayısıyla esasında üçüncü havalimanının araştırılmasıyla ilgili bu öneriyi böyle bir çerçeveden değerlendirmemizde de büyük yarar olduğunu düşünüyorum. Ama onun da ötesinde önemli bulduğum bir konuya da değinmek istiyorum bu bağlamda.

Şimdi, bakın arkadaşlar, Türkiye’de 7 tane medya grubu var. Arkadaşlar, bu 7 medya grubunun da son yıllarda aldığı ihalelere bakarsanız inanılmaz bir tablo çıkıyor. Bu 7 tane medya grubundan -bildiğimiz televizyonlar, gazeteler vesaire- hemen hemen hepsi devletten ihale almış durumda. Daha da özel olarak söyleyeyim size, özellikle Kalyon, Albayrak ve Doğuş holdingleri -ki bunlar biliyorsunuz ATV, Sabah, Yeni Şafak, TVNET, NTV, Star gibi televizyonların sahiplerini içeriyor- üçüncü havalimanı ihalesinde bizzat ilgili kurumlar. Yani şöyle bir tablo çıkıyor benim anladığım kadarıyla: İktidar İhale Yasası’nı her an istediği gibi yorumlayarak özellikle bir medya tekeli yaratmış durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum Sayın Katırcıoğlu, sözlerinizi tamamlayın, lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar, bu şaka maka değil, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Dünyanın hiçbir yerinde böyle ihale aracılığıyla şirketler dünyasında özellikle medya sektörünü yönlendirebilme gücüne sahip olmak hakikaten kabul edilebilir bir şey değil. Bu, eninde sonunda bu konuda adım atmış olan iktidarın aleyhine bir durum olarak da ortaya çıkacaktır. Bundan hiç şüphemiz yok.

Lütfen, bize, bizim gibi, gerçeklerle ilgili bir şey söyleyin; böyle, hayali bir Türkiye içinde, anlamakta zorlandığım bir şekilde cevaplar vermeyin diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Katırcıoğlu.

Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ahmet Arslan’a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, üçüncü havalimanı dünya çapında bir havalimanı, bunu herkes biliyor. Sebebi, bugün dünyanın en büyük havalimanları 90 ila 100 milyon yolcuya hizmet ederken İstanbul üçüncü havalimanı başlangıçta 90 milyon, bütün etapları tamamlandığında 200 milyon kişiye hizmet edecek ve inşallah, günün sonunda yaklaşık 250 bin kişiye istihdam sağlayacak.

Gelelim üçüncü havalimanıyla ilgili açıklamalara. Birincisi, üçüncü havalimanının maliyeti 10 milyar 247 milyon liradır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Avro.

AHMET ARSLAN (Devamla) – 10 milyar 247 milyon avrodur, dediğiniz doğru, çok çok teşekkür ediyorum. Kira bedeli ise yıllık 886 milyon avro olmak üzere, KDV dâhil 26 milyar 125 milyon avrodur. Çin’de yapılan 11 milyar, Türkiye’de yapılan 10 milyar 247 milyon; 26 milyar ise alacağımız kira geliridir. Bunun bilinmesinde fayda var.

Dönelim, niye geç yer teslimi yapıldı? Yap-işlet-devret projelerinde vaziyet planıyla ihaleye çıkarsınız, neler istediğinizi söylersiniz ve daha sonra bunlarla ilgili görevli şirket kesin projeyi hazırlar, o kesin projeye göre de yapar. İstanbul üçüncü havalimanının ihalesi yapıldıktan sonra Orman Genel Müdürlüğü dedi ki: “Bana kesin projenizi vermediğiniz sürece ben size burada inşaat yapma izni vermem.” Dolayısıyla iş geç başladı. Ancak şartname eki dokümanlarda vardır, deniyor ki: “Kesin proje hazırlanıncaya kadar ve kurumlardan gerekli izinler alınıncaya kadar, vaziyet planı çerçevesinde harita ölçümü, zemin etüdü, sismik ve hâlihazır çalışmalar yapılabilir.” Dolayısıyla bu çalışmalara önceden başlandı, bunun bilinmesinde fayda var.

Ve yine kot söylendi. Kotla ilgili de şartnamede ve ihale döneminde firmaların sorularına verilen zeyilnamelerle denmiştir ki: “Etütlere bağlı olarak değişiklikler çıkarsa bunun gereği yapılacaktır.” Gereği nedir? Fiyatta düşme olursa günün sonundaki mahsuplaşmada bunu kiraya ekleyeceğiz, fiyatta artış olursa bunu yüklenici olarak sen sineye çekeceksin. Dolayısıyla bu sürpriz değildir, ihale eki dokümanlarda ve zeyilnamelerde belirtilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli Başkanım, lütfen…

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.

Buyurun.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Çok çok teşekkür ediyorum.

Kaldı ki zeyilnameyle verilen cevap bütün firmalara verilir, sadece soruyu sorana verilmez; bunu özellikle vurgulamak isterim.

Ve yine grup önerisinde deniyor ki: “İç finansman temin edildi, hazine garantisi verildi.” Değerli arkadaşlar, iç finansman değildir, Türkiye'deki  bankaların yabancı şubelerinden temin ettikleri kredidir ki bu dış finansmandır. Dış finansman olunca da hazine garantisi yoktur, borç üstlenimi vardır. Sözleşme fesholur, iş yarım kalırsa kamu o malın sahibi olur, borcu verene karşı borcu üstlenir ancak firmaların yüzde 20 öz kaynağına el koyar; bunun da özellikle bilinmesinde fayda vardır.

Yolcu garantisi verilmiştir ki şu ana kadar -bütün havalimanlarında benzer uygulamayı yapıyoruz- 47 milyon yolcu garantisinden kaynaklı para vermişiz, 460 milyon buna karşılık para almışız. Burada da aynı şey olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arslan.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğdu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın hemşehrim ve Sayın eski Bakan sözlerimi bağlamından kopararak başka bir açıklama yapmıştır. Onun için, müsaade ederseniz, 69’a göre kürsüden iki dakika bunu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden de yapabilirsiniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Kürsüden…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğdu.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın CHP Grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Değerli hemşehrim, birincisi, cumhuriyet tarihinin en büyük ihalesine çıkılırken vaziyet planıyla çıkılmaz, uygulama planıyla çıkılması gerekiyor. Vaziyet planı bir taslaktır, 26 milyar avroluk bir ihaleye vaziyet planıyla çıkılmaz.

“Orman Genel Müdürlüğü izin vermemiş.” Cumhuriyet tarihinin en büyük ihalesini yaparken Orman Genel Müdürlüğünden izin almadan nasıl ihaleye çıkıyorsunuz, anlayabilmek mümkün değil. Orman Genel Müdürlüğünün izni bahane, iki yıl geç vermek için yaptınız. İki yıl yeri teslim etmediğiniz yerde sondaj yapılmış. Yahu, Sayıştay raporu yazıyor, işçi binalarından bilmem neye kadar inşaat başlamış. Yeri teslim etmediğiniz yerde Cumhurbaşkanı nasıl temel attı Sayın Bakan, bunu açıklayın.

Kot değiştirilebilir. Kot değiştirilir 30 santim, 40 santim; 30 metre değiştirilir mi? 2,5 milyar avro ihalede fark eder mi Sayın Bakan, rica ederim. O zaman ihaleyi yenilemeniz gerekir çünkü asli unsuru değiştirmiştir.

“Parayı geri ödeyeceksiniz.” Allah aşkına, size güveniyorum, ne zaman ödeyecekler? Bu 2,5 milyar avro bana göre, 1,3 milyar avro da Sayıştaya göre. Ne zaman ödenecek? 2042 yılında diye bir şey ortaya attılar, daha bir şey bile imzalanmamış. Bunların açıklanması gerekiyor.

Açıklamalarınız için teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ben de anlayışınız için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, şahsım muhatap alınarak direkt soru soruldu. Müsaadenizle kürsüden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Elbette, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun CHP Grup önerisi üzerinde sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET ARSLAN (Kars) – Saygıdeğer milletvekilleri, yap-işlet-devret projelerinde, kesin proje, uygulama projesiyle ihaleye çıkılmaz, ne istediğinizi ortaya koyarsınız, görevli şirket projeyi hazırlar. Bu birincisi.

İkincisi, yine kanunen, çıktığınız şartname, gelen sorulara karşı verdiğiniz cevaplar, zeyilnameler yüklenicileri, teklif sahiplerini, görevli şirketi bağladığı gibi kamu otoritesi olarak sizi de bağlar, dokümanınızda zikrettiğiniz, taahhüt de ettiğiniz bir işlem gerçekleşirse sözleşme döneminde de onun gereğini yapmak zorundasınız ki onun gereğini yaptık, yapıyoruz.

Yine, bu işlerle ilgili yapılan her şey açıktır, alenidir. Bunun böyle bilinmesinde fayda var. Elbette ki Sayıştay denetçileri denetleyecek, fikrini söyleyecek, görüşünü söyleyecek bugüne kadar olduğu gibi. Sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonuna gelecek, Meclisimizin değerli üyeleri KİT Komisyonunda nihai kararı verecekler. O karar çerçevesinde de işlem yapılır. Hiçbir şeyin hiç kimseden saklanması diye bir şey söz konusu değildir.

Evet, dünyanın en büyük projesidir; evet, bu projeyi yönetmek her babayiğidin harcı değildir; tecrübeli, yap-işlet-devret konusunda dünya çapında tecrübeli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onu idare edenlerin maharetidir, marifetidir ki 2002’de yılda 35 milyon iç hat ve dış hat yolcusu uçarken Türkiye’de, bugün 220 milyon yolcu uçuyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hazine garantisi ver, herkes yapar buradan ya, herkes yapar ya!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Bunları yapabilmeniz için, hava yolunu halkın yolu yapabilmeniz için, vatandaşın her yere uçmasını sağlayabilmeniz için büyük düşünmeniz, büyük düşünmek yetmez, gereğini yapmanız lazım. Onu yapıyoruz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara geçsin diye söyleyeceğim: Sayın eski Bakana sordum, 90 metreden 60 metreye yani 2,5 milyar avroluk bir maliyet farkı ihalede olabilir mi? Bir şey söylemedi. Bu bahsettiğimiz maliyet farkının nasıl ödeneceği konusunda -kendisi şu an itibarıyla yetkili olmayabilir ama- ben buradan Ulaştırma Bakanına da soruyorum: Bu para nasıl ödenecek? Şu an itibarıyla açsalar bile iki yıl boyunca yani 1/1/2019’da 1 milyar 45 milyon avro kira yatacak mı devletin hazinesine? Bunu bütün Meclisin araştırması gerekiyor, milletin kürsüsünde bizim de araştırmamız gerekiyor. Ben hem Sayın Bakana açıklamaları için teşekkür ediyorum hem size teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğdu.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, buna ben de sadece kayıtlara geçsin diye…

BAŞKAN – Tabii ki buyurun, önemli bir konu, sözlerinizi söyleyin.

AHMET ARSLAN (Kars) – Günün sonunda, inşaatın sonunda yap-işlet-devretlerde mahsuplaşma yapılır; artı yaptırdığınız iş, eksi yapılan iş. Burada da eksi yapılan işe karşı hesap yapılır ve o para bu işte kiraya ilave edilir ki buna bağlı olarak da faiziyle birlikte kiralara ilave edilecektir ve onun bedeli alınacaktır. Çünkü bu 90 metreden 60 metreye düşmekte, zaten bedelin düşeceği bir vakıa, bir gerçek. Buna da ne Devlet Hava Meydanlarının bir uzmanı karar verecek ne şirketin bir uzmanı karar verecek, bu konuda otorite olan uluslararası kuruluşlarla yapılacak çalışma bizce de teyit edilecek, sonra da eklenecek. Bunu da bilgilerinize arz etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arslan.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve arkadaşları tarafından “üçüncü havalimanı yapımında Sayıştay tarafından tespit edilen usulsüzlüklerin araştırılması” amacıyla 16/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Divandaki arkadaşlarımın görüş birliğiyle vardığı sonuç önerinin reddedildiği yönündedir.

Teşekkürler.

Sisteme girerek söz talebinde bulunan milletvekilleri var.

Sayın Hüda Kaya, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, 16 Ekim 1961 Konca Kuriş’in doğum günü münasebetiyle onun şahsında hem derin güçlerin savaş politikalarının hem de erkek şiddetinin kurbanı olan bütün kadınları saygı ve rahmetle andığına ilişkin açıklaması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, 16 Ekim 1961’de doğum günü olan, sevgili arkadaşım, dostum, Müslüman feminist bir kadın olan Konca Kuriş’in doğum günü. Vahşi bir katliamla, bir acıyla, 5 çocuk annesi genç bir kadını düşüncelerinden ve inancından dolayı derin devletin ve iş birlikçilerinin vahşice katlettiği bir kadın Konca Kuriş. Konca Kuriş’in şahsında hem derin güçlerin savaş politikalarının kurbanı olan bütün kadınları hem erkek şiddetinin kurbanı olan bütün kadınları saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

Sayın Aygun…

33.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 8 Temmuz 2018 Çorlu tren kazasına ilişkin bilirkişi raporunun kazadan üç ay sonra Çorlu Cumhuriyet Savcılığına teslim edildiğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, 8 Temmuzdaki Çorlu tren kazasına ilişkin bilirkişi raporu kazadan üç ay sonra 8 Ekimde Çorlu Cumhuriyet Savcılığına teslim ediliyor. Raporda Devlet Demiryollarının tüm kusurları sıralanıyor, ihmaller açığa dökülüyor. Çorlu tren kazasındaki bilirkişi raporu Devlet Demiryolları yönetiminin istifasını gerektirir. Raporda Devlet Demiryollarının tüm kusurları sıralanmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğüyle koordinasyon yok, meteorolojik verileri işleyecek uzman yok, teknoloji yeterince kullanılmıyor, sensör algılama sistemleri eski hatlara uyarlanmıyor, kalifiye uzman çok az. Kazanın gerçekleştiği menfez 145 yıldır yenilenmiyor. Kârgir yapı yani taşıyıcı kolonlar yok, yığma yapı. Menfezin çimento enjeksiyonuyla güçlendirilmesi isteniyor ama şu ana kadar tüm yerlerde bu menfez yenilenmesi es geçilmiş durumda. Devlet Demiryolları altyapı ihaleleri de ne hikmetse ek ödenek yetmezliğinden iptal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gaytancıoğlu…

34.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunları çözülmediği takdirde Türkiye'nin kıtlıkla karşı karşıya kalacağına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugünlerde bütün bölgelerde çeltik hasadı yapılıyor. Ancak fiyat o kadar düştü ki, Türkiye’nin ithal ettiği bir üründe, ortalama 570 dolara ithal ettiği bir üründe çeltik fiyatının en az 3,5 lira olması gerekirken üreticiler 2 liralara çeltik satıyorlar ve çok zor durumlarda kalıyorlar. Üreticiler borçlarını ödemekte güçlük çekiyorlar; gübre fiyatları son derece arttı, akaryakıt fiyatları son derece arttı. Burada madem çiftçinin kara gün dostu olan bir kurum var, bu kurumun devreye girmesini istiyoruz, bu kurumun piyasaya müdahale etmesini istiyoruz. Yoksa önümüzdeki sene gerçekten Türkiye bir kıtlıkla karşı karşıya kalacak. Her şeyi ithal etmekle çözüm bulamayız. Madem yerliysek madem millîysek çiftçimizi desteklemek, üretenin alın terinin karşılığını ödemek zorundayız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, son olarak Sayın Özgüneş…

35.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak Güçlükonak Fındık beldesinde yaşayan halkın su sorununa ilişkin açıklaması

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Teşekkürler Başkan.

Şırnak’ın Güçlükonak Fındık beldesinde çok trajik bir olayla karşı karşıyayız. Bu, oranın halkının tümünü ilgilendiren bir olay. Kayyumla birlikte bizzat iki kez o beldeyi ziyaret ettik milletvekilleri olarak. Orada on günde, on iki günde halka bir saat su verilmektedir. Diğer suyu tepelerdeki karakollara çekmişler. Dolayısıyla “Kuyularda su yok.” diye halka su verilmemektedir. Halk traktörlerle su almak durumundadır. Aynı zamanda, kuyuların elektrik parası halka ödetilmekte, milyarları geçen bir miktar ifade edilmekte ve halk bunu da ödeyememek durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – 6 kilometre uzaklıkta bulunan akarsuların boşa aktığı bilgisini aldık. Bunu devlet ele alıp… 14 köy ve belde bundan etkilenmektedir. Buna bir çare bulunması aciliyet arz etmektedir, gerçekten trajik bir durumda.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hatip.

Sayın Enginyurt…

36.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, 16 Ekim 2014 tarihinde hayatını kaybeden TBMM 21’inci Dönem Milletvekili Ali Göngör’ü rahmetle andığına ilişkin açıklaması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, 15 Ekim tarihinde hayatını kaybeden, “Ne Amerika ne Rusya ne Çin, her şey milliyetçi Türkiye için.” diye ülkücü harekette sembol olmuş Ali Güngör ağabeyimi, 21’inci Dönemde Mersin Milletvekili olarak görev yapan Ali Güngör ağabeyimi rahmetle anıyorum, mekânı cennet olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Erel…

37.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, elektrik borcu yüzünden mağdur olan çiftçilerin borçlarının yapılandırılması ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketiminde dağıtım şirketleri tarafından çiftçilere indirim uygulanması için yetkilileri göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Aksaray’da çiftçilik yapan vatandaşlarımızın tamamına yakını elektrik borcundan dolayı icralık durumdadır. Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi 2013 yılından beri Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak’taki çiftçilerimize tarımsal sulamada kullandığı elektriğin tüketiminde yüzde 65’e varan indirimler uygulamaktadır. Aynı uygulamanın, başta Aksaray olmak üzere, diğer tüm çiftçilere dağıtım şirketleri tarafından uygulanması yönünde yetkilileri göreve davet ediyorum.

Ayrıca elektrik borcu yüzünden kuyularını çalıştıramayan çiftçilerimiz mağdur durumdadır. Bu borçların da yapılandırılmasını Aksaray halkı adına talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın grup başkan vekillerini çalışma düzenini konuşmak üzere davet ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ekim 2018 Salı günkü birleşiminde 11 Ekim 2018 tarih ve (3/44) sayılı Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde çalışmalarını gündemin "Seçim” kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar sürdürmesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

16/10/2018

Danışma Kurulunun 16/10/2018 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                                              Binali Yıldırım

                                                                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                                   Başkanı

 

                         Cahit Özkan                                                                              Engin Özkoç

                           Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu                                               Cumhuriyet Halk Partisi Grubu

                                          Başkan Vekili                                                                            Başkan Vekili

                                                    

                                         Fatma Kurtulan                                                                           Erkan Akçay

                          Halkların Demokratik Partisi Grubu                                             Milliyetçi Hareket Partisi Grubu

                                          Başkan Vekili                                                                            Başkan Vekili

                                                                                            Yavuz Ağıralioğlu

                                                                                            İYİ PARTİ Grubu

                                                                                               Başkan Vekili

Öneriler:

Genel Kurulun;

16 Ekim 2018 Salı günkü (bugün) birleşiminde 11 Ekim 2018 tarih ve 3/44 sayılı Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde çalışmalarını gündemin "Seçim” kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar sürdürmesi;

önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

3.- Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek türk silahlı kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde UNIFIL’e, 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/44)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11/08/2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 05/09/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Lübnan'da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'e Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/07/2017 tarihli ve 1155 sayılı Kararı’yla 05/09/2017 tarihinden itibaren 31/10/2018 tarihine kadar uzatılmıştır.

Türkiye, UNIFIL'e yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye'nin katkısı gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerek bölgesel ve küresel ölçekte gerekse kapsamlı sivil-asker iş birliği faaliyetleri vasıtasıyla Lübnan toplumunun her kesimi nezdinde görünürlüğünün artmasına, ayrıca barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine hizmet etmiştir.

Bu itibarla, UNIFIL'e katkımızın sürdürülmesinin önem arz ettiği değerlendirilmektedir.

UNIFIL'in görev süresi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 30/08/2018 tarihli ve 2433 sayılı Kararı’yla 31/8/2019 tarihine kadar uzatılmıştır.

Bu hususlar ışığında ve Lübnan'la ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik şartları da göz önünde tutularak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönündeki 2433 (2018) sayılı Kararı uyarınca; hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL'e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

                                                                                                                            Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                                  Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Şimdi, alınan karar gereğince Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

İYİ PARTİ Grubu adına Behiç Çelik, Mersin; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Tülay Hatımoğulları Oruç, Adana; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Utku Çakırözer, Eskişehir; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şirin Ünal, İstanbul.

Şahıslar adına, Yunus Emre, İstanbul; Ali Şahin, Gaziantep.

Şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; UNIFIL’e ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde konuşma yapmak için grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dünyanın birçok bölgelerinde, çatışma alanlarında buna benzer kararlar alarak katılımcı ülkelerin güvenlik kuvvetleriyle güven, istikrar ve çatışmasızlığı sağlamak için, devletlerin birtakım güçlerini oraya göndererek birtakım önlemler alır. UNIFIL de bu bağlamda alınan karar doğrultusunda yaklaşık on iki yıldır Lübnan’ın güneyinde konuşlu 30 ülkeden müteşekkil bir askerî güvenlik örgütüdür.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında Lübnan’ın güneyinde İsrail’in amansız bir saldırısı gerçekleşti. Bu saldırı sonucunda Lübnan’ın güney bölgesinde bulunan bütün yerleşim birimleri ve başkent Beyrut dâhil olmak üzere büyük bir yıkıma uğratıldı ve Lübnan devletinin güneyinde bulunan bütün bu yerleşim alanlarının altyapısı çöktü ve yıllarca süregelen, o, televizyonlarda izlediğimiz, delik deşik edilmiş binalar, yıkılmış tesisler, yakılmış evler ve tamamen bölgeden göçmek zorunda kalan 1 milyon civarında Lübnanlı. 2005 yılında böyle bir ortam oldu ve bu çatışma İsrail ile Hizbullah örgütü arasında cereyan etti ama bu çatışmada İsrail büyük bir yara aldı. İsrail kendisini her zaman gerek Filistin’e karşı gerek bütün Arap ülkelerine karşı asla yenilmeyecek, daima her çatışmada, her savaşta, büyük savaş veya düşük yoğunluklu savaşlar dâhil olmak üzere, galip gelebileceğini zannetti ama burada İsrail’i sarsan bir çatışma oldu ve İsrail buradan kendisini çekmek ve bu bataklıktan kurtulmak için ilk kez başvuru yaptı. İşte, Güvenlik Konseyi 2006 yılında bir karar aldı, 1701 sayılı Kararı’yla birlikte Lübnan’ın güneyinde, özellikle “Mavi Hat” olarak adlandırılan bölge ile Litani Nehri arasındaki tampon bölgeyi boşaltarak oraya Hizbullah’la ve Lübnan grupları ile İsrail arasında bir çatışmasızlık alanı yaratarak kendisini Lübnan sınırı bağlamında güvene almak için bir uygulama amaçlı Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü kurulması yönünde Güvenlik Konseyinden karar talep etti. Bu karar, biraz önce arz ettiğim gibi, 1701 sayılı Karar’la gerçekleşti. Ancak biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’nı aldık. Bu karar neyi içeriyor? Bu karar ilkeleri belirliyor, bu görev gücüyle ilgili ilkeleri belirliyor; Güvenlik Konseyi kararıyla paralel olan bir ilkeler manzumesinden ibaret.

Biz 2006 yılından itibaren, 2007, 2008 tarihleri ve devam eden yıllarda her yıl birer yıl uzatmak suretiyle bugüne kadar UNIFIL’e katılım kararımızı yinelemeye devam ettik. İşte, bugün önümüze gelen karar da aynı şekilde Güvenlik Konseyi’nin 2433 sayılı Kararı doğrultusunda almamız gereken bir karar olarak karşımıza çıkıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk askerinin, Mehmetçik’in sadece Lübnan’da değil, dünyanın birçok bölgesinde, birçok çatışma alanında engin hoşgörüsü ve şuurlu görev anlayışı her zaman barışa azami katkı sağlıyor. Bunu bütün dünya biliyor. Afganistan için böyle, Bosna-Hersek için böyle. Dünyada Mehmetçik, Türk ordusu bu konuda kendisini kanıtlamış, yüksek deneyim sahibi bir ordu olarak yine buraya katkı yapmaya devam ediyor. Önümüzdeki karar da bunu içeriyor.

Değerli milletvekilleri, bu bölge çok netameli bölge. Bir sorununu çözseniz başka bir sorunla karşılaşırsınız. Hatta bir sorununu çözseniz birkaç sorun daha ortaya çıkar. Orta Doğu, her ne kadar birçok kişi eleştiriyor olsa da gerçekten bir bataklıktır. Orta Doğu bütün bölünmüşlüğünün içerisinde, özellikle 1916 yılında, Osmanlı ordusunun, Osmanlı egemenliğinin sona ermesinden ve Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesinden sonra neredeyse hiçbir zaman barış yüzü görmemiştir diyebiliriz çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeden çekilmesi bölgede sömürge rejimlerinin ortaya çıkmasına ve belli bir süre sonra da cetvelle çizilen yapay devletlerin oluşmasına yol açmıştır. Ama Batı, bölgenin yer altı kaynakları, bölgedeki etnik yapılar, inanç yapıları üzerinden hep bir çatışma ortamı düşünerek, bölgeyi bu eksende bölerek ortaya işin içinden çıkılmaz bir durum yaratmıştır.

Özellikle “Lübnan” demişken, Lübnan’ın hemen güneyinde İsrail ve bizim sınırımıza da -Hatay sınırına- fevkalade yakın bir mesafede ve onun yanında, İsrail’in hemen doğusunda, Lut Gölü’nün civarında ve Gazze itibarıyla da güneyinde bir Filistin bölgesi var ki bu müteaddit kez hem sosyal medyada hem bu konuda birçok araştırmacının kitaplarında gösterildiği gibi, haritalarda… 1948 yılından itibaren adım adım İsrail devletinin işgalci tutumu yüzünden Filistin topraklarının bir bir ele geçirilerek yerleşimlere açılıp Filistinlilerin neredeyse uzun yıllar, yetmiş yıl gibi bir sürede sürekli olarak katliama uğratılması maalesef hepimizin vicdanını kanatmaktadır. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri, devletimiz birçok kez gerek İsrail’le gerekse bölgedeki Arap ülkeleriyle temas içerisinde olmasına rağmen, sadece buradaki insani ve ahlaki yoksunlukların ortadan kaldırılması ve zulmün sona erdirilmesi için gerekli girişimleri yapmasına rağmen maalesef İsrail hâlâ saldırgan tutumunu sürdürmektedir. Lübnan’daki durum da böyledir aslında. Yani bunlar topluca bizim Orta Doğu’daki dış politikamızı, dünyanın bütün devletlerinin dış politikalarını doğrudan etkileyecek olan bir manzumedir. Bu itibarla, buna benzer barış gücü yapılarıyla barışı azami ölçüde kuvvetlendirerek bölgede kalıcı barışın tesis edilmesi, sonuçta buna benzer geçici görev gücü yapılarının bölgeden çekilmesi ve istikrar ve güveni sağlamak önem arz ediyor.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu derken Lübnan bölgesi ve hemen yanında İsrail…  Yine, şu anda, güvenlik politikamız desek Suriye için uygun olur, dış politika desek uygun olur, ekonomi desek uygun olur; hangi kapsamda değerlendirirsek değerlendirelim Lübnan ve birlikte Suriye aslında Türkiye’nin şu anda, kısa vadede, orta vadede –bırakın uzun vadeyi- doğrudan bekasını etkileyecek çok önemli sorunlar yumağı hâlindedir.

Daha 2008 yılında bu Gazi Mecliste bütün milletvekilleri olarak toplandık ve o zaman büyük bir mücadele verildi bu Mecliste. Konu neydi biliyor musunuz? Konu, Suriye sınırının, 911 kilometrelik Suriye sınırının 513 kilometresinin mayından arındırılmasıydı. Böyle bir mantıksızlık olabilir mi? Niye mayından arındırıyorsunuz Suriye sınırını? O konuda bizler direndik ama iktidar partisi o zaman ısrarla “Mayından bölgeyi arındıralım.” diye büyük bir mücadele verdi; bunu bir yasa olarak getirdiler, tasarı olarak getirdiler ve Genel Kurula indirdiler ama burada bu direniş etkisini gösterdi. O zaman AK PARTİ’nin yetkilileri şunu söyledi, dediler ki: “Mayından temizleyelim, tarıma açalım. Burayı David veya başkaları alsın, işlesin ve Ayşe, Ali, Fatma ekmek yesin.” Bunun mantığı nasıl olabilir? Ama gelinen noktada, şu anda, biz sınırımıza boydan boya, neredeyse 4 metrelik hat çekerek Suriye ile aramıza büyük barikatlar kurmuş durumdayız. Ama geçişler yok mu? Yine aynı şekilde geçişler devam ediyor ve Suriyeli mültecilerden dolayı ülkede ciddi bir dram yaşanıyor. Bu bizim demografik yapımızı olumsuz etkiliyor. “Ege’de düzensiz göçmenler denizde boğuldu.” ve “20 kişi öldü, 15 kişi öldü.” diye neredeyse haber geçmedik gün yok. Böyle bir şey olabilir mi? İnsanların hayatlarını riske atıyoruz, bunun önlemi yok.

Şimdi, soruyoruz, sınırlarımız delik deşik olmuş, hiçbir önlem yok, Afganistanlılar veya başka ülkelerden gelen insanlar İran’dan Doğu Anadolu’nun daha içeride Erzurum gibi illerine kadar yürüyerek geliyorlar, polis durduruyor “Nereye gidiyorsunuz?”, ya böyle bir şey olabilir mi? Eskiden sınırlardan bırakın insan geçmesini bir koyun bile geçemezdi, mümkün değildi; bunlara önlem almak lazım. Ülkemiz âdeta bir göçmenler batağına dönüştü ve illegal mahalleler oluşuyor, suç örgütleri oluşuyor. Ülkemizin asayişi en batıda Edirne’den doğudaki Kars’a kadar bozuluyor. Bunun nedeni maalesef başta Suriye’deki savaştır diyebiliriz, en başat olanı odur. Ama Irak’ta da aynı sorunlarla biz karşı karşıya kaldık. İktidar partisinin iktidar olduğu ilk yıllarda başlayan Irak Savaşı yine 1 milyon 200 bini aşkın insanın, Iraklının maalesef ölümüyle sonuçlandı. Ve biz Amerika’nın bu öldürme olayını bir anlamda destekler mahiyette politikalar ürettik. Bunlar insani değil, İslami değil, ahlaki değil, hangi şeye koysanız bu olmuyor. Onun için dış politikayı total olarak ele alıp baştan sona yeniden değerlendirmek ve kalıcı bir dış politika yapmak hatta devletin kurucu temel değerlerine, fabrika ayarlarına dönmek fevkalade önem arz ediyor. Dış politikayı oturttuğumuz zaman güvenlik politikaları da oturur, millî savunma politikaları da yerine oturur. Şimdi süremiz kısıtlı olduğu için onlara girmek istemiyorum. Güvenlik, dış politika ve millî savunma politikaları bir bütünlük arz eder, birbirinden koparamazsınız. Bunu tamamlayan da ekonomidir. Bugün ekonomiyi sayın hatipler tek tek anlatıyor. Bugün Türkiye’de güven endeksi düşmüş. Yüzde 50’lere varan bir devalüasyon varken ve fert başına düşen millî gelir 7.900 dolar düzeyine inmişken ve bunun yanında tasarruf oranı yüzde 11’ler düzeyine gerilemişken ekonominin sağlamlığından bahsetmek tamamen abesle iştigaldir.

Onun için, biz ne yapacağız değerli milletvekilleri? Bizim öncelikle çok sağlam bir dış politikayı benimsememiz ve bunu hayata geçirmemiz gerekir. Diğer yandan, güvenlik politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bunu da tamamlayacak olan kuvvetli bir ekonomiyle biz yolumuza devam etmek, devletimizin bu sayede geleceğini garanti altına almak durumundayız.

Şimdi, 4 milyon nüfuslu –ki bu, çatışmalar başladığı zaman- Lübnan’dan 1 milyon insanın bu çatışma nedeniyle göç ettiğini düşünürsek o devletin nasıl bir yıkıma uğradığını, o devletin, o halkın nasıl bir yıkıma uğradığını da görüyoruz. Ancak burada şunu da hatırlatmak gerekir: Lübnan, maalesef, bu olaydan bir yıl önce Lübnan Meclisi, sözde Ermeni soykırım tasarısını görüşerek bu konuda soykırım olduğuna ilişkin karar almıştır. Lübnan’la ilgili acaba siyasal iktidar sözde Ermeni soykırımıyla ilgili aldığı karar nedeniyle bugüne kadar ne yapmıştır, bunun da hesabını vermesi gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; UNIFIL bölgede İsrail’in çekilmesini sağlamak, gözlemcilik yapmak, İsrail ordusunun boşalttığı alana Lübnan ordusunu yerleştirmek, güven arttırıcı çalışmaları İsrail ve Lübnan hükûmetlerince koordine etmek, insani yardımların ulaştırılması ve yerlerini terk etmiş kişilere yardımcı olmak ve Lübnan ordusunun tampon oluşturabilmesine destek vermek, Lübnan Hükûmetinin silah ve mühimmat girişleriyle ilgili taleplerinin karşılanmasına yardımcı olmak ve ayrıca UNIFIL’in kendi görev yönergesinde yazılı olan hükümleri yerine getirmek için, bu görevleri yapmak üzere, söz konusu olan, arz etmiş olduğum bölgededir. Bu bölgede, Türkiye Cumhuriyeti olarak her zaman, Orta Doğu’da dinî fanatizme asla izin vermememiz gerekir. Rasyonaliteye aykırı olan her türlü icraata karşı çıkmamız gerekir. Saldırgan İsrail’in saldırganlığını durdurmamız gerekir ve doğu Akdeniz’deki enerji havzalarımızı da bu bağlamda göz önünde tutmamız gerekir.

Bunlara dikkatinizi çekmek için başlıklar hâlinde arz ettim. UNIFIL’in bölgede faydalı hizmetler yapacağına biz grup olarak inanıyoruz. Dolayısıyla UNIFIL’e bir yıl daha Türk görev gücü olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - …ordumuzdan gidecek heyetin bölgede vazife yapmasını uygun görüyoruz.

Konuşmamı bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) görev süresinin uzatılması yönündeki 2433 sayılı Kararı’na istinaden, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL’e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca talep ettiği karar hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini Genel Kurula arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2006 yılında 1701 sayılı Kararı’na istinaden 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla Türk Silahlı Kuvvetleri Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nde görev üstlenmiştir. Bu konudaki görev uzatma karar talebi 12’nci defa Meclisimizin gündemine gelmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Lübnan’da barışın tesisi ve idamesi maksadıyla uluslararası bir güvenlik gücü oluşturmak için aldığı 11 Ağustos 2006 tarih ve 1701 sayılı Kararı’nın hemen akabinde, 14 Ağustos 2006’da taraflar arasında ateşkes ilan edilmiş -burada taraflar İsrail ile Lübnan’dır- ve kararların uygulanmasına geçilmiştir. Türkiye UNIFIL hareketine 15 Ekim 2006 tarihinde katılmıştır. UNIFIL Deniz Görev Kuvvetine Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca bir fırkateyn görevlendirilmiş, Türk İstihkam İnşaat Bölüğü 20 Ekim 2006-2 Eylül 2013 tarihleri arasında yedi yıl görev yapmıştır. Lübnan’da Türk İstihkam İnşaat Bölüğü karargâh binası inşası, atık su hattı inşası, çevre yolu inşası, helikopter pisti inşası, elektrik hattı inşası, bakım onarım tesisleri, ofis binası inşası ve muhaberatlarının yanında, çevredeki okul, cami, hastane gibi halka hizmet veren kurumların bakım onarım işlerini de gerçekleştirmiştir. Bunun yanında, UNIFIL hareketine katılan ülkelerin Mersin Limanı’mızı kullanmasına izin verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan Osmanlı’dan koparıldığı tarihten bugüne kadar sulh ve sükûnu bulamamış devletlerden biridir. Bunun yakın sebeplerinin başında İsrail’in, ABD’nin ve Suriye’nin bölgeye yönelik uyguladığı politikalar yer almakta iken bu defa İran güdümündeki Hizbullah faktörü de önemli rol oynamaya başlamıştır. 12 Temmuz-14 Ağustos 2006 tarihleri arasında yaşanan ve otuz üç gün süren Lübnan-İsrail savaşı sonunda Hizbullah’ın artan gücü İran’ı bu ülkede belirleyici, görünmeyen güç hâline getirmiştir. Başbakan Hariri’nin Suudi Arabistan’da rehin tutulması ve daha sonra geri aldığı istifa olayı da konuya farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu olay Suudi Arabistan’ın bölgeye müdahil olmaya çalışması ve bu kapsamda Suudi-İran kavgasını Lübnan’a taşıma gayreti olarak görülmelidir. Özetle, bölgemizde tökezleyenin, zayıf düşenin üzerine yedi düvel çullanmaktadır.

Bölgesel siyasi gelişmeler yanında Arap-İsrail savaşı ve Ürdün iç savaşı ile Suriye’de ve Irak’ta yaşanan iç savaşların sonucunda yaşanan kontrolsüz güç Lübnan’ı demografik anlamda her an ciddi sıkıntıların yaşanabileceği bir ülke hâline getirmiştir. Lübnan hassas bir ülkedir ve bu hassas dengelerin korunmaması hâlinde barut fıçısına dönecek bir demografik yapıya sahiptir.

Suriye’den sonra Lübnan’da oluşabilecek bir iç çatışma ya da özellikle dışarıdan yapılacak herhangi bir müdahale sadece Lübnan’la sınırlı kalmayacak ve çevre ülkeleri de kapsayacak bir etki doğuracaktır. Bu nedenle Lübnan da dâhil olmak üzere, yakın coğrafyamızdaki barış, istikrar ve güvenliği zedeleyecek her gelişmeye karşı Türkiye uyanık olmak zorundadır. Bir ülkede bozulan barışın, güvenin ve istikrarın komşu ya da yakın ülkelere doğrudan etki ettiğinin en acı örneklerine her gün sokağa çıktığımızda, köşe başlarında, duraklarda, kavşaklarda, gazete ya da TV haberlerinde şahit olmaktayız. Barışın, güvenin ve istikrarın bozulduğu ülkenin illa sınır komşumuz olmasına gerek olmadığı 2003 yılından itibaren İslam coğrafyasında akan kan ve gözyaşından dolayı da görülmektedir. Afrika’dan Afganistan Pakistan’a, Yemen’den Irak Suriye’ye, Yugoslavya’dan Gürcistan’a kadar coğrafyada yaşanan her tür krizin bir şekilde etkilediği tek ülke Türkiye’dir. Özellikle ülkemizin maruz kaldığı kontrolsüz göçün doğurduğu sorunların hatırlanması bu konunun daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz savaşlarının çirkin ve kuralsız hâle geldiği, vekâlet savaşlarının acımasız, kuralsız, hiçbir insani değerle ya da inanç kuralıyla bağdaşmayan nitelik kazandığı, hedefinin sivil halk olduğu, askerden çok sivilin hayatını kaybettiği, sivil halkın hayatını idamesi için gerekli olan su, gıda, sağlık, eğitim tesisleri gibi dokunulmaması gereken alanlara özellikle dokunulduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Küresel ve bölgesel plan yapan ülkeler askerî imkânlarını sadece savunma maksatlı caydırıcı güç olarak kullanmamaktadırlar. Askerî güç ve bu gücü belirleyen, somutlaştıran teknoloji ve silahlara sahiplik, ülkelerin planlarını, hedeflerini tahakkuk ettirmede belirleyici unsur olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde askerî güç diplomatik, ekonomik, siyasi, kültürel vesaire etki alanı oluşturma çabalarına zemin hazırlayan ve pekiştiren ana faktör olarak kullanılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir yayılmacı, kontrol etme maksatlı hedefi ya da planlaması olmasa bile, Ön Asya Türkiye'nin tarihî geçmişi itibarıyla ilgi alanı olmak zorundadır. Hatta güvenlik sınırları millî sınırlarımızın ötesinde düşünülmeli, ona göre adımlar atılmalıdır. Hâlen Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü dâhil altı değişik coğrafyada Türk askeri barışa destek sağlamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri geçmişte Somali, Bosna-Hersek, Yugoslavya, Arnavutluk, Makedonya, Kongo, Sudan, Irak, Darfur, Somali Aden Körfezi, Afganistan gibi çok sayıdaki ülke ve coğrafyada barış ve istikrarı sağlamaya yönelik görev yapmıştır. Tüm bu görevlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin verdiği hizmetle sınırlı kalmaması gerekmektedir. Bu hizmetlerden doğan yakınlaşma diplomatik, ticari, siyasi, kültür, sanat gibi alanlarda da pekiştirilmeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerine uzun süreli hizmet eder hâle getirilmelidir. Bu konudaki bağlantı ve görev sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin Lübnan Geçici Görev Gücü’nde görevli unsurlarıyla sınırlı kalmamalıdır. Devletin Lübnan halkının Türkiye’ye yönelik mevcut sempatisinin artırılarak devamını sağlayacağı ayrıca yeni müzahir kitlelerin oluşturulması için gerekli diğer faaliyetleri de planlayarak hayata geçirmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışma hem halk hem de yönetici kesim üzerinde yapılmalı ve bir sistem bütünlüğü içinde devletin tüm kurum ve kuruluşlarının imkân ve kabiliyetleri kullanılarak gerçekleştirilmelidir.

Sonuç olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nde icra ettiği görevin 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkere karar talebini Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu değerlendirdiğimizi Genel Kurulun bilgilerine sunarım. (MHP ve AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vahapoğlu.

Tezkere üzerinde üçüncü söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’a aittir.

Buyurun Sayın Hatımoğulları Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Lübnan tezkeresini konuşacağız ve geçtiğimiz haftalar içinde Suriye, Irak tezkerelerini konuştuk ve tezkereler hakkında HDP olarak fikirlerimizi ifade ettik. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki Suriye, Irak tezkereleri görüşülürken “evet” oyu verenler aslında tezkere üzerinde “hayır” oyu hak edecek biçimde konuşmalar ve açıklamalar yaptılar ama buna rağmen “evet” demeleri hakikaten anlaşılabilir bir şey değil. Bu Mecliste eğer bizler bir şeyi başarmayı istiyorsak yaptığımız açıklamaların bir sonuca bağlanması, bir neticeye varması ve bir çizginin kırılmasını sağlamak dışında bir seçeneğimiz olmadığını özellikle belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sizler de biliyorsunuz ki 2006 yılında İsrail Güney Lübnan’a ve Beyrut’ta Şiilerin yoğun yaşadığı mahallelere yoğun bir biçimde saldırılar düzenledi. 2006 yılında “Beyrut Konferansı” adı altında Birleşmiş Milletlerin de sunduğu katkıyla düzenlenen konferansa katıldığımızda bizlere savaşta bombalanmış olan bölgeler gezdirildi ve orada şunu gördük: Uluslararası hukuka aykırı ve suç sayılacak misket bombaları kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, özellikle Beyrut’ta sığınak delici bombalar kullanılmış ve apartmanlar bir kâğıt gibi aşağı doğru eğilmiş, çok sayıda insan yaşamını kaybetmiş ve çok sayıda insan göç etmek zorunda kalmıştı. Bu, İsrail’in yaptığı ilk saldırı mıdır? Elbette değil. İsrail zaten kurulduğundan beri Filistin topraklarını adım adım işgal ederek, bölgenin jandarması olarak bölgenin kalbine yerleşmiştir ve işgal ettiği topraklarla da yetinmiyor. Bakın, 2006’da Güney Lübnan’ı işgal ettiği zaman önce tankla, topla, hava saldırılarıyla girdi, ardından iş makinaları. Çünkü saldırdığı yerlerdeki bütün yerleşim yerlerini dümdüz ederek, kendilerine askerî çadırlar, askerî üsler kurarak toprak genişletmeyi marifet olarak görmüş ve tarihinde böyle bir kara lekeye sahip olan bir ülkeden bahsetmekteyiz.

Elbette bu ülke karşısında ve Orta Doğu’da savaş siyasetinin tamamı karşısında bizler barıştan yanayız ama barışı bizler bugün bu tezkereye “evet” diyerek ve Lübnan’a asker yollayarak sağlayamayız. Bu sadece ve sadece göz boyamadır. Bugün eğer İsrail’le yapılmış olan anlaşmaların bu ülke hâlâ arkasında duruyorsa ve hâlâ mevcut olan iktidar, AKP Hükûmeti bunun arkasında duruyorsa, kusura bakmasınlar, “Biz, Filistin halkının yanındayız, Lübnan halkının barışından yanayız.” demesinler, buna kargalar güler.

Değerli arkadaşlar, emperyalizmin Orta Doğu politikaları ortadadır. Tarih boyunca Orta Doğu’ya petrol gözüyle bakılmış, doğal gaz gözüyle bakılmış, pazar meydanları gözüyle bakılmış, hele de şimdi günümüz koşullarında küresel sermayeye entegre edilmesi gereken ayrıca bir topluluk olarak bakılmaktadır. Dolayısıyla, geçmiş dönemde emperyalist ülkelerin saldırıları nasıl ortadaysa günümüz koşullarında şu an en açık biçimiyle Suriye’de zuhur etmiş olan savaş tam da bunun yansıması ve sonucudur.

Değerli arkadaşlar, şu an Suriye’de bir vekâlet savaşı yürütülüyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tek kutuplu dünyadan bahsedilen bir dönem kendini geride bırakmış, şu an günümüzde özellikle Çin’in ve Rusya’nın sağlamış olduğu gelişmişlik çok kutuplu bir dünyadan bahsedilmesine sebep olmuştur. Şu an Orta Doğu’da, bir savaş meydanı hâline dönmüş olan Orta Doğu’da ve özellikle şu an Suriye’de -Suriye’nin altını çizerek ifade etmek isterim ki- emperyalist güçlerin vekâleten, hatta -vekâlet demek bile artık yetersiz- doğrudan yürüttükleri savaş ortadadır.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidara geldiğinde, evet, Suriye sınırlarında mayınlar temizlendi. Ben Hataylıyım. Bizler gün içinde Suriye’ye gidip gelirdik, oradaki akrabalarımızı ziyaret ederdik ama çok kısa bir zaman içinde sıfır sorun politikası başarısız bir biçimde sonuçlanmış ve savaş politikasıyla karşı karşıya olduğumuz bir dönem başlatılmıştır. AKP, özellikle ustalık döneminde, Orta Doğu’ya karşı bütün kinini Arap ülkelerine, Kürtlere karşı, Perslere karşı bütün kinini en ağır bir biçimde kusmuştur. Orta Doğu’nun sosyal, siyasal, askerî, ticari her anlamda liderliğine oynayan ülkenin derin stratejisi, daha doğrusu AKP’nin derin stratejisi tamamen çökmüş durumdadır.

Bugün Suriye’nin içinde bulunduğu koşullara baktığımızda değerli arkadaşlar, IŞİD’i, El Kaide’yi komşu olarak kabul eden bir iktidar görüyoruz. Bugün Kobani’nin düşmesi için alkış tutan, dualar eden bir iktidar var karşımızda. Kobani düşseydi Türkiye'nin sınırına kim yerleşecekti? IŞİD yerleşecekti, ÖSO yerleşecekti, El Kaide ve uzantıları örgütler yerleşecekti.

SALİH CORA (Trabzon) – IŞİD nerede şu an, IŞİD nerede?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Siz onlarla mı komşu olmak istiyorsunuz? Onları Kürt halkına tercih mi ediyorsunuz? Araplara tercih mi ediyorsunuz? Çok açık ve net, uyguladığınız pratik siyasetin karşılığı, anlamı tamamen budur.

Değerli arkadaşlar, bu iktidar eğer Lübnan’a asker gönderecekse, bir kere, Suriye'de savaşı yürüten önemli güçlerden birisi, destekçi güçlerden birisi Hizbullah’a karşı destek sağlamış oluyorsunuz. Burada bir mantık karmaşası var. Bir yanıyla Lübnan’a, Hizbullah’ın esas yönetimde belirleyici olduğu bir ülkeye, oraya sizler barış gücü gönderiyorsunuz ama Suriye'de aynı güçlerle çatışma ve savaş içindesiniz. Yanı başımızdaki ülkeye barış göndermekten, barış götürmekten, o ülkeyle ilgili tek bir barış sözcüğünü ifade etmekten imtina ediyorsunuz. Hakikaten bu bir akıl tutulması ve buna hiç kimse inanmaz.

Değerli arkadaşlar, bizler eğer “Lübnan’da barış” diyorsak “Filistin’le dayanışma” diyorsak bu “…”(x) laflarıyla çözülecek bir şey değildir; bu, İsrail’le bütün anlaşmalara son vermekle mümkün olur. O zaman gerçek inandırıcılığınızdan bahsedilebilir.

Bakın, elimdeki şu belgede -tabii ki hepsini ifade edecek değilim- 2000 yılında sadece 1 milyar dolar olan ticaret hacmi, AKP iktidara geldikten sonra yani 2014 yılında 5,8 milyar ABD dolarıyla maksimum değere ulaşmış, 2016 yılındaysa 4 milyar 342 milyon dolar civarında bir ticaret hacmi var. Sizler silah ticaretine, sizler başka ticari meselelere son vermediğiniz, anlaşmalara son vermediğiniz sürece Lübnan’a barış gücü göndermiş olmanızın bir anlamı yok. Bunu bir kere daha ifade etmiş olayım.

Değerli arkadaşlar, bu bölgenin kadim sorunlarından biri olan Kürt sorunundan bahsetmek istiyorum. Sizler, bölgeyi barıştırmaya çalışan, sözüm ona barış için asker göndermeye buralardan kararlar çıkartmaya çalışan bir parti olarak acaba kendi ülkenizdeki Kürtlerle neden barışmıyorsunuz? Türkiye’nin en kadim sorunlarından biri olan ve Orta Doğu siyasetinizin çökmesinde Kürt sorununu çözmemiş olmanızın nasıl bir ayak bağı olduğunu bilen bir yerden sizlere soruyorum.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Bizim Kürtlerle bir problemimiz yok, PKK’yla problemimiz var.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Kürtlerle sorunumuz yok.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Sizler kendi evinizdeki yangını söndüremediğiniz sürece başka ülkelere göndereceğiniz itfaiyelerin ne bir gerçekliği ne taşıyacağı suyun yanan ateşi söndüreceğine dair inancımız asla ve asla yoktur.

SALİH CORA (Trabzon) – Bizim Kürtlerle bir problemimiz yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Terörle var, terörle var.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK’ya “terör örgütü” deyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Niye dinleyelim ya? Teröristi niye dinleyelim?

SALİH CORA (Trabzon) – Yazıklar olsun size!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Bugün bu savaşların başlatmış olduğu…

SALİH CORA (Trabzon) – Yazıklar olsun!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Terörü destekleyen kadını niye dinleyeyim ben?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Terörü destekliyor, müdahale etmeniz lazım Başkan, terörü destekliyor.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Bu savaşların bölgede yaratmış olduğu yıkıma sadece dönüp baktığımızda yıkılan Cizre’yi, Sur’u…

SALİH CORA (Trabzon) – Kim yıktı?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen yıktın sen!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – …yıkılan Lübnan’ı, Beyrut’u, yıkılan Halep’i, Şam’ı, Lazkiye’yi…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Siz yıktınız. Sur’u siz yıktınız.

SALİH CORA (Trabzon) – O hendekleri kim kazdı? O tuzakları kim kurdu? O bombaları kim attı? Yazık! Yazık!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – …bunlara karşı en büyük sorumsuzluğu “Bu bölgenin lideriyim.” diye ortaya çıkan AKP iktidarının ta kendisidir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!

SALİH CORA (Trabzon) – Hadi oradan!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Dönün kendinizi sorgulayın, dönün politikanızı sorgulayın.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sur’u siz yıktınız, yaktınız; Cizre’yi yıkıp yaktınız, Silvan’ı yıkıp yaktınız.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, devam ediyorum. Orta Doğu’ya barış gücü gönderecek olan, göndermek isteyen iktidar kendi Alevisiyle barışsın, kendi kadınıyla barışsın.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Barışıktır, barışıktır.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Kendi halkıyla barışsın.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Barışıktır.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Aha şu oturduğumuz sıralarda kendisi gibi düşünmeyen insanlarla barışmayı öğrensin, daha sonra barıştan bahsetsin, daha sonra kendine barış havariliği rolünü versin.

SALİH CORA (Trabzon) – Ayrılıkçı dil kullanıyorsun.

Sayın Başkan, müsaade etmeyin. Ayrılıkçı bir dil kullanıyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Dinleyelim ya, dinleyelim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Neyini dinleyeceğim, neyini?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Burası Meclis mi, ev mi?

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Başkanım, müdahale edin. Böyle olmaz ki!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir noktaya daha…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Terörü destekliyor. Neyini dinleyeceğim? Dinlemeyeceğim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Seni mi dinleyeceğiz?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Tabii, beni dinleyeceksin!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Kendileri dinlemesin. Ben, dinleyen arkadaşlara ve Türkiye kamuoyuna konuşuyorum ve devam ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hatımoğulları, siz, Genel Kurala hitap edin lütfen.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Tezkereyi konuşsun Sayın Başkan.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Terör propagandası yapıyor. PKK propagandası yapıyor burada.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Filistin’le ilgili bir vurguyu yapmak istiyorum.

Bugün İsrail… Bugün birçok askerî anlaşma içinde olduğumuz, ticari anlaşma içinde olduğumuz ve hatta şu anda Doğu Akdeniz’de ortaya çıkmış olan doğal gaz rezervlerini yeniden paylaşmak için yepyeni bir dengenin bizleri beklediğinin de altını bir parantezle ifade etmek isterim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Hayal gör… Hayal gör… Hayal bile göremezsin.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Filistin halkına…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Hayalini bile kuramazsın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - İslam İşbirliği Teşkilatı yaptığı toplantıda Kudüs’ü Doğu Kudüs, Batı Kudüs diye ayırmaya kalkıştı. Bizler Filistin halkının gerçek dostları ve bu coğrafyada gerçekten barışı isteyenler olarak şunu çok net ifade ediyoruz: Kudüs tek bir parçadır, Kudüs’tür ve Filistin’in başkentidir.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Onun için mi İsrail’le iş birliği yapıyorsun? Bu ne biçim Filistin halkı dostluğudur?

SALİH CORA (Trabzon) – Kuzey Irak’ta İsrail bayraklarıyla dolaşan sizdiniz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Sizler ortaya koyduğunuz yalancı gözyaşlarıyla asla ve asla Filistin halkının yanında olamazsınız.

SALİH CORA (Trabzon) – Kuzey Irak’ta İsrail bayrağı dalgalandıran sizsiniz.

NECİP NASIR (İzmir) – Sizler siyonizmin ve emperyalizmin uşağısınız.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devam ediyorum. Bugün…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – İsrail’in uşağı sizsiniz!

BAŞKAN – Sayın Hatımoğulları, lütfen, biraz bekleyin.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Dürüst konuşsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsü özgürlüğü Meclisin temel taşıdır. Sayın milletvekili burada görüşünü ifade eder, siz de karşı görüşünüzü ifade edersiniz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ben de özgürlüğümü kullanıp laf atıyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kalk da konuş. Grup başkan vekilin var burada.

BAŞKAN - Sürekli olarak sözünü kesmeye yönelik müdahalelerde bulunmanız doğru değil. Buna cevabı kürsüde verirsiniz. Cevabı kürsüde verirsiniz. Bu Meclisin temeli kürsünün kutsallığıdır.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yanlış konuştuğu sürece ben…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Siz kürsüde değilsiniz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne konuşuyorsun?

HÜDA KAYA (İstanbul) – Kürsüde konuş, kürsüde.

FATMA KURTULAN (Mersin) – Orası dinleme yeridir, orası konuşma yeridir.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Terörü destekliyor. Bak, buradan da konuşurum, kürsüden de konuşurum!

BAŞKAN - Lütfen, beni dinleyin.

Çıkıp görüşünü burada serbestçe söyleme hakkı milletvekillerinin dokunulmaz, tartışılmaz hakkıdır.

O nedenle, lütfen, sabırla, sükûnetle dinleyelim. Cevabınızı yine kürsüden verirsiniz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Laf atma hakkım vardır, söylerim; tutanaklara geçirtirim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatımoğulları.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün Filistin halkı tanklara karşı taşla sopayla direndi. Bugün Filistin halkı ve özellikle Filistin’in çocukları Filistin intifadasının önemli bir simgesi hâline gelmiş oldu. Bizler bölgede bütünsel olarak bir barış politikasını ortaya koyamazsak oradaki çocuklar hep 7 yaşında kalacaklar, oradaki çocuklar hep tankların, topların altında ezilecek ve şeker yiyemeyecekler. Ve Hanzalalar yüzünü asla ve asla güneşe dönmeyecekler.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’ye çok benziyor bu ortam. Gar katliamının en küçük şehidi Veysel Atılgan’ı hatırlayın, Gezi direnişinin annesinin şu an Cumhurbaşkanı olan kişi tarafından nasıl yuhalatıldığını hatırlayın, Berkin Elvan’ı.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Eren Şahin’i de hatırlayın. Melek İpek’i hatırlayın.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Cizre’de katledilen ve buzdolabında bedeni bekletilmiş olan Cemile’nin…

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Yalan… Yalan…

RECEP ÖZEL (Isparta) – PKK’lı cesetlere bomba düzeneği koyan sizsiniz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) –  Bir an için gözünüzü kapatın ve bir an için sadece ve sadece şu anki ruh hâlinizden vazgeçerek insani empati kurun, insani empati kurun. Yapabilir misiniz? “Evet,  yaparım.” derseniz işte o zaman gerçek anlamda sizlerin barış politikasına inancımız sonsuz olacak.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen inansan ne olur, inanmasan ne olur!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Her askerî çatışmanın sonu şüphesiz ki masada bitmek zorundadır.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Rıdvan Süer’i hatırla.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Yol yakınken geri dönün diyoruz ama siz çok geç kaldınız. Olsun, bir laf vardır “Allah gafur ve rahîm.” En çok bunu sizin bilmeniz gerekiyor.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Binlerce şehidin kanı elinizde, Allah’tan  korkun utanmazlar. Ne hâlâ burada konuşuyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Bunu bildiğinizi ifade ederek. Savaş tezkeresine sizleri “Hayır.” demeye çağırıyorum.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Terör propagandası yaptırıyorsun burada.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Siz neden bahsediyorsunuz?

BAŞKAN – Bu kürsü Anayasa’ya göre, İç Tüzük’e göre milletvekilinin.

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Terör propagandası yapamazsınız.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK’nın propagandası yapılacak kürsü değil orası, orası milletin kürsüsüdür.

BAŞKAN -  Bekler misiniz lütfen.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Burada hâlâ terör propagandası yapıyor, ayıptır ya. Binlerce şehit var. (MHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Bu kürsüde milletvekillerinin söz hakkı kutsaldır.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK’nın propagandasını yapamaz. Aklı dağda kendisi burada. Aklı dağda kaldı.

BAŞKAN- Eğer sürekli müdahalede bulunursanız ben de İç Tüzük’ün gerekli hükümlerini uygularım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Uygula.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK’nın propagandasını burada yapamaz. Orası milletin kürsüsüdür.

BAŞKAN - Söz hakkı kutsaldır Anayasa’ya göre.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Ben devam edeyim hocam.

BAŞKAN – Konuşmaya devam edin.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

SALİH CORA (Trabzon) - Üslubuna dikkat etsin.

BAŞKAN – Siz oturun ve bırakın konuşsun lütfen.

SALİH CORA (Trabzon) – PKK’nın propagandasını yapamaz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Arkadaşlar, kürsü dokunulmazlığı var.

SALİH CORA (Trabzon) – Terör dili kullanıyor. Dağda öğrendiklerini gelip burada anlatıyor.

BAŞKAN - Burada söz hakkı kutsaldır. Cevabını kürsüde verirsiniz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Bu kürsüde bizleri dinlemeye tahammül edemeyenlerin Orta Doğu’ya götüreceği zerre bir barış yoktur.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Hadi oradan!

SALİH CORA (Trabzon) – Onun kürsüye çıkmaması lazım.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Ve ben elbette sözlerimin sonuna yaklaşırken Filistinli Mahmud Derviş’in usta kalemlerinden akan şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar… (AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı sataşmalar, gürültüler)

Ben grubuma seslenmek istiyorum.

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

OYA ERONAT (Diyarbakır) –  Sırıtıyor bir de, utanmadan sırıtıyor. Sırıtmaya utanmıyorsun değil mi?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – “…” (x)

(AK PARTİ ve MHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sayın Başkan…

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Mahmud Derviş bu sözlerde şunları ifade etmiştir:

“Kılıçlar sizden insan eti bizden./Yangın sizden insan eti bizden./ En ağır silahlar sizden taşlar bizden./ Kanımızda olan payınızı alın ve artık bu ülkeyi terk edin, bırakın gidin.” (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Vatan hainleri, bu ülkeyi size böldürmeyeceğiz! Millet düşmanları!

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Başkan…

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – “Tuzumuzdan gidin.” demiştir Filistinli şair İsraillilere ve Orta Doğu’daki bütün işgalci güçlere.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Bebeklerin kanı sizin elinizdedir. Daha utanmadan sıkılmadan konuşuyorsunuz.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyerek bitireyim. Bizler bu tezkereye… (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Binlerce şehidin kanı sizin elinize bulaşmış. Utanmazlar!

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, cevabınızı kürsüden verirsiniz.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Daha hâlâ burada utanmadan Türk milletine saygısızca konuşuyorsunuz. Haysiyetsizler!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - …savaşa karşı barış siyasetini savunanlar olarak “hayır” diyeceğiz, sizleri de “hayır” demeye davet ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.19

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerine devam ediyoruz.

Grup başkan vekillerinin söz talebi vardır.

Sayın Cahit Özkan, buyurun, yerinizden söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tabii, biraz önce hatibin konuşması sırasında İsrail’in misket bombaları altında ezilen Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı zulüm üzerinden milletimizin bölgesel ve küresel barışa, ulusal çıkarlarımıza ilişkin acımasız bazı ithamlar da olmuştur. Bunları aziz milletimizin vicdanına bırakıyoruz. Elbette her söze söyleyecek cevabımız vardır ancak öncelikle ifade etmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti milletimizin çıkarları, bölgemizin ve dünyanın küresel barışını tesis etmek için hem içeride hem de dışarıda terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Türkler, Kürtler, Araplar yüzyıllar boyunca nasıl barış içerisinde yaşamışsa bu da aynı referanslarla bu coğrafyada barışı tesis etmeyi hedef almaktadır.

Evet, dünyada gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin gerek Avrupa Birliğinin kalkınma, refah, özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti süreçlerine baktığımızda sıfır sorunu yani bölgesel barışı tesis etmek suretiyle başardıklarını görüyoruz. O bağlamda, nasıl vaktiyle bu bölge yüzyıllar boyunca barış iklimine sahip olmuşsa aynı şekilde bu barış iklimini hep birlikte tesis etmek zorundayız. Kürtleri, Arapları hiç kimseye tercih ettirtmeyiz. Her türlü tehlike ve tehditlere karşı, bu barışı tehdit etmek isteyenlere karşı mücadelemizi de sürdüreceğiz.

Evet, reel politik bir yaklaşımımız vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ulusal barışımız ve çıkarlarımız, bölgesel ve küresel barışa olan katkılarımız bundan sonra da devam edecektir.

Ancak şu hususu da Genel Kurulumuzun ve aziz milletimizin vicdanına sunmak istiyorum: Kudüs’ü başkent olarak ilan eden ABD bir tarafta İsrail’in Filistinli kardeşlerimize misket bombası yağdırmasına destek verirken diğer taraftan da bölgesel barışımızı tehdit eden terör örgütlerine, PYD’ye, PKK’ya, YPG’ye 5 bin tır silah gönderenler de onlardır. Demek oluyor ki bölgesel barışımızı bölge halkları olarak, milletler olarak, devletler olarak biz tesis etmek zorundayız. İnşallah bizim sağduyumuz, aziz milletimizin anlayışı ve beklentisine uygun bir şekilde bu coğrafyada yeniden bölgesel barışı kendi medeniyet köklerimizden aldığımız ve alacağımız ilhamla yeniden tesis edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

39.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, herkesin beğense de beğenmese de birbirinin düşüncesine saygı göstermesi, dinlemesi gerektiğine ve tek temennilerinin daha demokratik, daha özgür bir ülkede  yaşamak olduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Genel Kurulun o gündemini izlediğim için sayın başkan vekili yerine söz almış bulunuyorum.

Hatip diğer hatipler gibi kürsüde kendi düşüncelerini ifade etti, partimiz adına düşüncelerini ifade etti ve biz bu Mecliste hepimiz buraya seçilerek geldiysek birilerini temsil ediyoruz yani onların adına konuşuyoruz burada. Bunu hiç beğenmeyebilirsiniz, biz de sizinkileri bazen hiç beğenmiyoruz ama birisi konuşurken hepimiz bulunduğumuz yerden avaz avaz bağırırsak, “Siz şu terörü destekliyorsunuz, siz zaten bunu yapmıştınız.” “Siz on altı yıldır bu ülkeyi bu hâle getirdiniz.” “Bakın, sizin Mavi Marmara altında ‘Kudüs’ yazarken imzanız var, siz şunu yapmıştınız.” diye bağrışarak buradan eğer müdahale edersek o zaman burası milletin Meclisi olmaz. Bu milleti çıkarın, bakın, bunu yapıyorsunuz zaten, cezaevlerinde arkadaşlarımız. Bizi de koyun, olur, yapın yani zaten bir fezleke bitiyor, öbür fezleke geliyor hepimize çünkü fikir açıkladığımız her şeyde fezlekelerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu da elinizde, yargıyla da bunu becerebiliyorsunuz, yapabiliyorsunuz. O zaman daha ne istiyorsunuz?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bu ne demek ya? Yargıya müdahale mi ediyoruz yani?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Daha ne istiyorsunuz?

Bakın, aynı şeyi yapıyorsunuz. Siz konuşurken buradan müdahale edilirse bizim görevimizdir arkadaşlarımızı engellemek.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Biz terörü desteklemiyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ama aynı şeyi sizin grup başkan vekillerinizin de yapması gerekiyor. Burada yirmi dakika hakkımız varsa yirmi dakika, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına da saygı duyuyorsak biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun devam edin Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bitireceğim Sayın Başkan.

Sözleşmeyi imzalamışsa bu ülke, buna saygı duyuyorsak, “Şok edici düşünceler de ifade özgürlüğü kapsamındadır.” diyorsa eğer, eğer buradan imzamızı çekmediysek –ben bilmiyorum, çekmedik herhâlde- o zaman birbirimizi dinlemek zorundayız. Birbirimizi dinlemezsek sokakta da insanlar birbirini dinlemez, sokakta da insanlar birbirini öldürür.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Dinliyoruz, siz de bizi dinleyeceksiniz. Ben de konuşuyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bunu yapmamak için bu Mecliste kolların kırıldığını biliyoruz biz, arkadaşlarımızın kollarının kırıldığını. Hem de bunların ara verildiği zaman yapıldığını biliyoruz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bardak kırıldığını da biliyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bunların olmaması için hanımefendi, lütfen, size bir söz versinler ve konuşun oradan.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ben konuşacağımı sana mı soracağım!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Gerçekten başkaları da bunu yapsınlar. Hepimizin ayrı acıları var hayatta, hepimizin ayrı acıları var hayatta ve bu acıları…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Size soracak değilim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hakikaten çok ayıp ediyorsunuz, yeter ya!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ya sen avukatı mısın?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ya dinlemek istiyoruz, bir susun…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Avukatı mısın?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, şu hanımefendiyi bir susturun ya!

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bana hitap ediyor, bana hitap ediyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – AKP Grubunu da şey yapıyor canım. Şu hanımefendiyi bir susturun lütfen.

BAŞKAN – Buyurun siz devam edin Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Özkoç, lütfen.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bana hitap ediyor ben de cevap veriyorum. Bana hitap ediyor bana.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siz kimsiniz! Koskoca AKP Grubu var senin.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yahu bana hitap ediyor!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Allah Allah ya!

BAŞKAN – Sayın Eronat, lütfen karşılıklı konuşma olmasın Sayın Eronat.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ya bir sus be ya! Hayret bir şey ya!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen avukatı mısın, sana ne?

BAŞKAN – Sayın Eronat, bakın, grup başkan vekilleriniz var ve kendileri görüşlerini açıklıyor grup adına.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bana hitap etmesin o zaman, grup başkan vekilime hitap etsin.

BAŞKAN – Lütfen, söz isterseniz veririm Sayın Eronat ama karşılıklı olmasın, tamam.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Başkanım, bana hitap etmesin o zaman, grup başkan vekilime hitap etsin.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sonuç olarak, hepimiz birbirimizin düşüncesini beğensek de beğenmesek de saygı göstermek ve dinlemek zorundayız. Yeter ki düşünceler çarpışsın, yeter ki düşünceler çarpışsın, insanlar çarpışmasın. Tek temennimiz budur bu ülkede ve umarım daha demokratik, daha özgür bir ülkede de yaşayacağız bir gün.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

Sayın Akçay, buyurun.

40.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç’un Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, biraz önce kürsüdeki konuşma yapan konuşmacının bazı ifadeleri nedeniyle Genel Kurulumuzda bir gerilim oluştu. Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüş ve düşüncelerin nasıl serdedileceği belli. Yıllardır binlerce, on binlerce kez, bu görüşler kabul edilsin edilmesin, karşı çıkılır, eleştirilir, tartışılır fakat konuşmacıların mutlaka bir özenli dil konuşma mecburiyeti takdir edilir ki bütün gruplar tarafından kabul edilir. Konuşmaların mümkün olduğunca özenli ve saygılı, tahrik etmekten uzak olması beklenir.

Bu sayın konuşmacının kürsüde yaptığı konuşmada -tabii, tutanaklara daha henüz bakamadık- bazı ifadeler var ki bunları kabul etmek mümkün değil. Birincisi, son derece haksız; ikincisi, yanlış; üçüncüsü, bizce fevkalade kötü ifadeler. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’ni İsrail’e benzeten ifadelerin kabul edilebilir, saygı duyulabilir bir hâli asla düşünülemez. Türkiye, İsrail gibi bir işgalci ülke değildir. İsrail işgalci bir ülkedir; beşikteki bebeğe, çocuklara varana kadar onları işkenceye, katliama, baskıya ve zulme tabi tutan bir ülke. Terörle mücadele eden, vatanını savunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …milletin, ülkemizin birliğini, varlığını alçak, hain bir terör örgütüne karşı yıllardır savunan Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve güvenlik güçlerimizi töhmet altında bırakacak ve bu mücadeleyi zaafa uğratacak düşünceleri, görüşleri, ifadeleri kabul etmemiz mümkün değildir.

İki ordu savaşından bahseden ifadeleri hatırlıyorum. Ordumuz Türk Silahlı Kuvvetleri. Peki, öbür ordu hangisi? Buradan alçak terör örgütü PKK’nın ve benzeri örgütlerin sanki Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında konuşlanmış bir ordu olarak mütalaa edilmesinin kabul edilebilir bir tarafı olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türkiye Cumhuriyeti bütün güvenlik güçleriyle ve milletimizle birlikte teröre karşı son derece etkili, amansız bir mücadele vermiştir ve bu mücadele son derece etkili ve sonuç alıcı bir şekilde devam etmektedir. Bu bakımdan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği mücadelenin teröre karşı, bölücülere ve hainlere karşı verdiği bir mücadele olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmamamız gerekir.

Burada bir ortak kanaate varmamız gereken konu, ülkemizin, vatanımızın, devletimizin, bayrağımızın birliği ve varlığı konusunda mutlaka birleşmek ve buna göre özenli ve saygılı ifadeleri, düşünceleri dile getirmektir, bunda fayda olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Türkkan, buyurun.

41.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, kürsü özgürlüğüne müdahalede bulunulmasını doğru bulmadığına ve birleşimi yöneten Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’ın Meclis İçtüzüğü’nün 66’ncı maddesine uygun şekilde hatibi uyarması gerektiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, biraz evvel sayın hatibin konuşması esnasında ifade ettiği sözlerin neredeyse tümünü reddediyorum ancak bir taraftan da kürsü özgürlüğü konusunda müdahalede bulunulmasını da doğru bulmuyorum. Yalnız, burada sizin bu birleşimi yöneten Meclis Başkan Vekili olarak 66’ncı maddeye uygun bir şekilde hatibi uyarmanızı ve olayı bir şekilde suhuletle çözmenizi bekledik.

Bunun dışında bir şey söylemek istiyorum. Saygıdeğer arkadaşlar, ben bu Meclisin dört sene evvelki hâlini biliyorum. Dört sene evvel, şu anda çok kızdığınız, çok öfkelendiğiniz konularda biz öfkelendiğimiz zaman siz “Türkiye’yi bölüyorsunuz, ırkçılar, bölücüler.” diye bağırdınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Doğru, tabii, çözüm sürecini anlatıyor, doğru söylüyor. Buradaydık işte hepimiz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hatırlıyorum. O kaymakamlara, valilere “Sakın bu PKK’lıları görmeyin, sakın bunlara müdahale etmeyin.” dediniz. Söylediğimiz gün bugündü işte. Bugün uyandınız belki ama dört sene sonra, geç kaldınız. Ülkede PKK bu kadar güçlenmemişti, ülkede terör örgütü bu kadar zulmetmiyordu ama bu gelinen noktada sizin de payınız olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, sadece kayda girsin diye…

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Erkan Akçay’ın konuşmasında muhtemelen bir yanlış anlama var ama sayın hatip konuşmada ne iki ordudan, ne ordudan ne de bu tarz bir ifadeden söz ediyor. Tutanaklara daha sonra bakın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, meclisleri var edenin kürsü özgürlüğü olduğuna ve burada herkes birbirini dinlemeyi başarabilirse sözün gücünün  pek çok alana yayılabileceğine, birleşimi yönetirken özgürlük ve hakkaniyete sadık kalmaya çalıştığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Türkkan, sadece bir iki cümleyle sizin açıklamanıza ilişkin bir değerlendirme yapmak isterim.

Her zaman söylerim, bu Meclisi yönettiğim oturumlarda da, ilk oturumda da söyledim, meclisleri var eden söz özgürlüğüdür, kürsü özgürlüğüdür. Eğer bunu çıkarırsanız Meclis, Meclis olmaktan çıkar. Ben buna ilişkin tartışmaları yaşadığımız başka bir oturumda Birinci Meclisi örnek vererek bazı hatırlatmalarda bulunmuştum. Birinci Meclis Kurtuluş Savaşı şartlarında çalışmıştır ve Mustafa Kemal’e yönelen eleştirileri, sözleri okursanız Birinci Meclis tutanaklarında, sanırım bugün onları ağza almaya cesaret edemezsiniz. Buna rağmen, kürsü özgürlüğüne kısıtlama getirilmesine en başta Meclisin kurucuları karşı çıkmıştır. Burada eğer birbirimizin sözlerini dinlemeyi başarabilirsek sanırım pek çok alana da sözün gücünü  yayma imkânını yaratırız. Bunu vereceğimiz, bu mesajı vereceğimiz en önemli mekân burasıdır.

İki ölçütle yönetmeye çalışıyorum, bazen yanlış yapabilirim ama bu iki ölçüte sadık kalmaya çalışıyorum, özgürlük ve hakkaniyet. Bu ikisine sadık kalmaya çalıştığımı bundan önceki oturumlarda da ceza hükümleri vesilesiyle açıklama yapmıştım. Evet, disiplin cezası hükümlerini de olabildiğince doğrudan saldırı ve açık hakaret olmadıkça uygulamama kararım olduğunu söylemiştim. Meclis İçtüzüğü’nün bana verdiği yetkileri de dikkate alarak Meclisi hakkaniyetle ve özgürlük ilkesine bağlı olarak yönetmeye çalışıyorum. Konuşmaların içeriğine müdahale etmeyi doğru bulmuyorum. Sakinleştirmek için İç Tüzük’ün verdiği yetkiler vardır, onları ancak çok gerekli olduğu zamanlarda kullanmayı tercih ederim. Bunun ötesini siz değerli milletvekillerinin kendi değerlendirmelerine, vicdanlarına ve anlayışlarına bırakıyorum. Bu konuda da bu Meclisin iyi bir tecrübe vereceğine inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

3.- Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek türk silahlı kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde UNIFIL’e, 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/44) (Devam)

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerine devam ediyoruz.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 92’nci maddesine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Yurt dışına asker gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verilmesi siyaseten çok önemli kararlardır. Ben, Cumhuriyet Halk Partisi olarak konuya bakışımızı ortaya koymaya çalışacağım.

Türkiye’nin ulusal politikasına ve çıkarlarına hizmet ettiği ve dünya barış ve istikrarına katkıda bulunduğu takdirde Türk Silahlı Kuvvetlerimizin uluslararası barış güçlerine katılmasını biz yararlı değerlendiriyoruz. Nitekim, bu koşullara uygun olarak Birleşmiş Milletler şapkası altında veya dışında oluşturulan barış güçlerine katılan kahraman Türk birlikleri  dünyanın dört bir yanında uluslararası övgüye layık nitelikte görev yapmış, ülkemize itibar kazandırmıştır. Bu vesileyle öncelikle, sınırlarımızda kimi zaman buz gibi ayazda kimi zaman 40 derece sıcakta elinde silahla nöbet bekleyerek vatanımızı savunan Mehmetçiklerimizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’nin güvenliği için, bizlerin rahat biçimde başımızı yastığa koyabilmemiz için gözlerini kırpmadan hayatlarını feda etmeye hazır biçimde terör örgütlerine karşı hem sınırlarımız içinde hem komşu ülkelerde mücadele veren kahraman askerlerimize, jandarmamıza ve polisimize minnetimizi de ifade etmek isterim.

Ordumuz, sadece ülke güvenliğimiz için mücadele vermiyor, bölgemizde ve dünyada barışın, kardeşliğin, huzurun hâkim olması için on yıllardır Kore’den başlayarak Afganistan, Moğolistan, Irak, Suriye, Somali, birçok Afrika ülkesinde barış güçlerine katılmış, bu görevlerde çok başarılı olmuştur. Yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kardeşlerimizi etnik temizlikten koruyan yine kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmuştur. Yine, iki yıl önce bu Mecliste hep birlikte karşı durduğumuz 15 Temmuz hain FETÖ’cü darbe girişiminin bertaraf edilmesinde de Türk Silahlı Kuvvetlerimizde ve Emniyet teşkilatımızda bu hain çetelerle birlik olmayarak kendilerini tankların önüne fedakârca atan namuslu, onurlu, vatansever subaylarımız, polislerimiz bulunmaktadır. Ülkemizin ve vatandaşlarımızın güvenliği, bölgemizin ve dünyanın barışı ve huzuru için bugüne kadar üstlendikleri görevler sırasında canlarını kahramanca feda eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. İçeride terörle mücadelede, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinde; dışarıda Kore’de, Kıbrıs’ta ve diğer uluslararası misyonlarda yaralanan kahraman gazilerimize de hayatlarının geri kalan bölümlerinde sıhhat diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin Lübnan’da konuşlu BM Geçici Görev Gücü’ne TSK unsurlarıyla verdiği desteğin uzatılması konusuna geldiğimizde Türkiye bu güce yaptığı katkılarla hem barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmektedir hem Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerek bölgesel ve küresel ölçekte gerekse kapsamlı sivil, asker, iş birliği faaliyetleri vasıtasıyla kendisini göstermektedir hem de kardeş Lübnan halkının her kesimi nezdinde görünürlüğünü artırma imkânı elde etmektedir.

Yukarıda saydığım gerekçeler nedeniyle bu tezkereye olumlu oy kullanacağız ancak bu tutumumuz hiçbir surette on beş yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin ve sonrasında oluşturulan tek adam yönetiminin dış politikasını ve özellikle Orta Doğu siyasetini onayladığımız anlamına gelmemektedir. Aksine, uygulanan maceracı dış politikalar nedeniyle Türkiye’nin bölgede ve dünyada bir çıkmaza, girdaba sürüklenmekte olduğuna ilişkin endişelerimiz her geçen gün daha da artmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle Suriye fiyaskosuna değinmek isterim. İzlenen başarısız ve zikzaklarla dolu politikalardan en büyük zararı Suriye’den sonra Türkiye ve halkımız çekmiştir, çekmektedir. Bakın, Suriye’de rejimi değiştireceğiz diye oradaki iç savaşın parçası hâline gelmemiz nelere mal oldu? Bundan yedi yıl önce Türkiye-Suriye sınırımızda terör örgütleri yoktu. Bir dönem ailecek tatil yaptığınız Esad’ın rejimi vardı. Aramızda terörle mücadele için Adana Mutabakatı vardı, güvenliğimiz vardı. Şimdi kimler var? IŞİD var, Nusra var, adını sanını bilmediğimiz, dünyanın dört bir yanından gelen ve Türkiye üzerinden oraya giden onlarca irili ufaklı terör örgütü var, binlerce eli kanlı terörist var. Sonra kim var? PKK’nın oradaki kolu YPG var. Bu terör örgütlerinin yarattığı kanlı terörden, zavallı Suriyeli kardeşlerimizden sonra maalesef en büyük zararı ülkemiz ve kendi halkımız görmekte. Yüzlerce insanımızı Suriye kaynaklı terör eylemlerinde yitirdik, arkalarından yas tuttuk.

İşte, sınır illerinden gelen değerli vekillerimiz en iyi bilir: Çok muazzam bir sınır ticaretimiz vardı ama şimdi yok. Transit taşımacılık neredeyse öldü. Turizmin yediği darbeyi hâlâ atlatabilmiş değiliz. Tüm bunların yanı sıra bir de ülkelerindeki iç savaştan kaçan 3,5 milyon Suriyeli kardeşimizle birlikte yaşamak durumundayız. Bugüne kadar 32 milyar dolar harcamışız, daha da harcayacağız. Onların giderek kalıcı hâle gelen Türkiye’deki ikameti çok büyük ekonomik ve sosyal sıkıntıları beraberinde taşımakta. Gün geçmiyor ki ülkemizde yaşayan Suriyelilerle ilgili içimizi burkan insan hikâyeleri çıkmasın.

Bu vesileyle, İzmir’den Avrupa’ya kaçmak isterken katliam gibi kazada hayatını kaybeden 22 göçmen kardeşimiz için de Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, işte tüm bu sorunlar hep başarısız, öngörüsüz, vizyonsuz dış politikanın, fiyasko Suriye politikasının ürünü.

Son olarak, eli kanlı cihatçıların temizlenmesinin sorumluluğu da Türkiye’nin üzerine kalmıştır. Bu konuda hem  Genel Başkanımız hem parti sözcülerimiz defalarca uyarıda bulundu. Tabii ki biz İdlib’te bir insanlık dramı yaşanmasını istemiyoruz. Hele hele ülkemize yönelik milyonlarca Suriyelinin göçünü arzu etmiyoruz. O yüzden İdlib’deki sorunun çözümü önemlidir, her girişim önemlidir ama bu mutabakat çerçevesinde oradaki radikal cihatçıların Türkiye üzerinden tahliyesi ya da Türkiye sınırında yerleştirilmesi gibi taahhütler verilmişse bu çok vahim sonuçlar doğuracaktır, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye sokacaktır. Biz oraya sürekli asker göndererek Türkiye’den ailelerin ocaklarına ateş düşürecek yanlış dış politikanın acilen düzeltilmesini istiyoruz.

Peki, ne yapılmalıdır? Yapılması gereken, Suriye’de rejim değişikliğine yönelik İhvancı siyasetin bir an önce terk edilmesidir. Suriye’de iç barışın sağlanması için siyasi geçiş sürecine ülkemiz ve tüm uluslararası aktörler destek vermelidir. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kamuoyuna açıklanan Orta Doğu barış ve iş birliği teşkilatı da yine bölgemizdeki sorunlara derman olacak bir modeldir.

Değerli arkadaşlarım, dış politikamızın öteden beri en önemli çıpası, muasır medeniyet hedefimizin en önemli duraklarından biri olan Avrupa kurumlarıyla sağlanan iyi ilişkiler olmuştur. Ama bakın, on altı yıllık AKP iktidarları ve sonrasındaki tek adam yönetimi ülkemizi bu kurumlarla ilişkilerde ne hâle getirdi? Kurucusu olduğumuz “Avrupa’nın vicdanı” diye tanıdığımız, bildiğimiz Avrupa Konseyinde, şu anda Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Parlamenter Asamble Başkanlığı gibi onurlu bir göreve seçilerek geldiği Avrupa Konseyinde 12 Eylül askerî darbesinden sonra ikinci kez denetim altındaki ülke konumuna dönmemiz AKP döneminde olmuştur. Neden? Demokrasiden uzaklaştığımız için.

Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine evrensel hukuk standartlarına uygun bir yargıç göndermeyi önermeyi dahi beceremiyoruz. Üçüncü kez gönderdiğimiz heyet iade ediliyor, reddediliyor, geri döndürülüyor. Öte yandan, Avrupa Birliğiyle müzakereler donmuş durumda, Avrupa Parlamentosu maddi yardımlara peş peşe veto koyuyor, üyelik müzakerelerimizin askıya alınması gündemde. Üyesi olduğumuz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Türkiye’deki hak ihlallerine ilişkin, seçimlerdeki şaibelere ilişkin birbiri ardına olumsuz raporlar yazmakta.

Değerli arkadaşlarım, transatlantik ilişkilerin önemli aktörü Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin adı stratejiktir ama geldiği nokta vahimdir, ibretliktir. Bakın, son yaşanan Rahip Brunson olayına değineyim. Yaşananlar Türk yargısı adına, hukukumuz adına utanç vericidir. Yargıdaki geri gidişi, çürümeyi bu davada yaşananlar çok net göstermiştir. Bu kişi rahip midir, casus mudur? Eğer rahipse ve suçu yoksa neden bir yıl hapse attınız, üzerinden pazarlık yapılabilen bir rehine muamelesi yaptınız? Yok eğer casussa ve iddia edildiği gibi terör örgütlerine destek veriyorsa o zaman neden tehditler, şantajlar karşısında boyun eğerek bırakıyorsunuz? Bakın, bir yıl önce rahibi suçlayan gizli tanıklar bir yıl sonra aynı mahkeme heyetinin yüzüne baka baka “Ben öyle söylemedim.” diyebiliyor.

Değerli arkadaşlarım, gerek Rahip Brunson davasında gerek Alman Gazeteci Deniz Yücel davasında gerekse Büyükada’daki sivil toplum örgütleri davasında hep aynı şeyleri yaşadık. “Bunlar casus.” “Bunlar terörist.” “Bunlar PKK’lı.” “Bunlar FETÖ’cü” diye yeri göğü yıkıyorsunuz. Sonra Merkel bastırınca, pazarlık edince gazetecileri ve sivil toplum üyesi vatandaşlarını kurtarıyor; Trump bastırınca, pazarlık edince, “tweet” atınca rahibini kurtarıyor; Macron bastırınca gazetecisini kurtarıyor. Değerli arkadaşlarım, hukuk devletinde, demokrasilerde “al papazı, ver papazı” diye rehine pazarlığı üzerinden dış politika olmaz. Olursa işte böyle olur. Yargınızın ve ülkenizin itibarı yerle bir olur. Tabii, Rahip Brunson’un gönderilmiş olması işleri düzeltebilecek mi göreceğiz. Türk-Amerikan ilişkileri iki ülkedeki yönetimlerin, yöneticilerin vahim hataları, açıklamaları nedeniyle o kadar kötü noktaya gelmiş durumda ki sanıyorum Rahip Brunson dahi bu ilişkilerin düzelmesini sağlayamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bugün Lübnan’daki savaşı durdurmak adına atılan adımları konuşuyoruz. Peki, ya Filistin, Filistinliler? Türkiye’nin mazlum Filistin halkının yanında olduğunu etkin bir şekilde göstermesi gerekir. Bakın, bugüne kadar Gazze’de 60 sivil İsrail kurşunlarıyla hayatını kaybetti, 2.700’ü aşkın Filistinli yaralandı. Taşlı saldırılarda iki gün önce 45 yaşındaki Aişe Muhammed Radi hayatını kaybetti. Bugün İsrail tarafından bir okul kapatıldı. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar Filistin’e gerçek ve samimi destek söz konusu olduğunda maalesef ortada yoklar. Mavi Marmara Anlaşması dâhil İsrail’le yapılan tüm anlaşmaların iptal edilmesi önerimiz bu Mecliste kısa bir süre önce Adalet ve Kalkınma Partisi oylarıyla reddedilmiştir. Gazze üzerindeki insan haklarına aykırı abluka hâlâ sürmektedir. Bugün Ekonomi Bakanlığımızın internet sayfasındaki verilere bakın, İsrail’le ekonomik ilişkilerin Filistinlilere yönelik tüm katliamlara rağmen nasıl aksamadığını, nasıl 2017’de zirve yaptığını göreceksiniz. Hatta Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nden İsrail’e yine AKP Hükûmeti aracılığıyla petrol bile taşınmıştır. Bugün bu meselenin Bağdat Hükûmeti tarafından tahkime taşındığı yönünde haberler duymaktayız.

Değerli arkadaşlarım, üzerinde durmak istediğim bir başka konu Suudi Arabistan bağlamında kayıp Suudi Gazeteci meslektaşımız Cemal Kaşıkçı’nın durumudur. Gerçek bir hukuk devletinde, gerçek bir demokraside insanlar bir anda ortadan kaybolmaz. Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’dan İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna gittikten sonra haber alınamamıştır. Bu mesele, her şeyden önce ülkemizde yaşayanların hem kendi yurttaşlarımız hem de yabancıların can güvenliği açısından kaygı vericidir. Türkiye’nin yabancı devletlerin bu kadar rahat operasyon yapacağı bir ülke hâline dönüşmesi kabul edilemez. Doğal olarak bir gazetecinin kayboluşu zaten sıkıntılı olan basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü karnemizi bir kere daha dünyanın gündemine taşımıştır. Ülkemiz ve aslında hepimiz bu olayın aydınlatılması açısından ciddi bir yükümlülük üstlenmekteyiz. Ama iki hafta geçmesine rağmen, konsoloslukta her yer temizlenip boyanmasına rağmen bugüne kadar kamuoyunu aydınlatacak hiçbir açıklama göremiyoruz. Başsavcılık soruşturma başlattığı için adli olarak, Viyana Sözleşmesi’nden kaynaklı olarak konsolosluk görevlilerini tanık olarak çağırma, konsolosluk memurlarının gözaltına alınması, başkonsolosun gözaltına alınması, Türkiye’ye gelen 15 kişilik ekibe iddianame hazırlanması seçenekleri mevcuttur. Türkiye’nin bu süreçte adli soruşturmayı şeffaf ve etkin bir şekilde yürütmesi gerekmektedir.

Buradan uyarmak isterim: İlk olarak Batı basınında çıkan ve Türk yetkililere de atfedilen bir iddia vardır, Kaşıkçı’nın konsoloslukta olduğu saatlere ilişkin görüntü ve ses kayıtlarının olduğu iddiaları bulunmaktadır. Eğer böyle belgeler elimizde ise bunlar bir an önce kamuoyuna açıklanmalıdır. Elimizdeki somut delilleri saklayarak Suudi Arabistan’la pazarlık yapma görüntüsü verilmesinden kaçınılması gerekir. Böyle bir tutum Türk demokrasisine zarar verir. Kaşıkçı hadisesi ülkemizin Orta Doğu’daki mezhepçi, ideolojik iç hesaplaşmalara nasıl açık hâle getirildiğinin ve ülkede gizli operasyonlar yapılabildiğinin kanıtıdır.

Değerli arkadaşlarım, dış politikadaki basiretsizliğin bir başka örneği bugün Doğu Akdeniz’de yaşananlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz ilgi ve yetki alanlarımızı tehlikeye atan gelişmeler yaşanmakta ve bu yönetim hiçbir şey yapmamaktadır. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır, iş birliği içinde bizi Antalya körfezine hapsetmeye çalışmakta, hatta tehdit bile edebilmektedirler. Maalesef bu kaygı verici gelişmeler karşısında AKP iktidarları hamaset dışında hiçbir somut adım atamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, dünyadaki itibarımız, algımız sadece diğer ülkelerle olan ilişkilerimizden ibaret değildir. Artık ülkelerin dünyadaki itibarını belirleyen unsurların başında demokrasilerinin kalitesi, hukuk devletlerinin güçlülüğü gelmektedir yani içerideki huzur, kardeşlik, demokrasi ortamı, hak ve özgürlük ortamının zenginliği dış politikadaki itibara büyük katkı sağlamaktadır.

Bakın, Türkiye’de milletvekilleri, gazeteciler tutuklu, güvenli ve sağlıklı çalışma ortamı isteyen işçiler tutuklu, müvekkillerini savunan avukatlar tutuklu. Bugün, laik, demokratik Türkiye isteyen halkevleri şubelerine baskınlar yapıldı, gözaltılar yaşandı. Eski milletvekilimiz, parti meclisi üyemiz Eren Erdem dört aydır haksız, hukuksuz yere cezaevinde. FETÖ’yle ilgili kitaplar yazan, herkesten önce yazan Eren Erdem, gazetecilik döneminde FETÖ’ye destek suçuyla itham edilebilmekte. Bunu anlamak mümkün değil. Eren Erdem bir gün dahi cezaevinde tutulmadan derhâl serbest bırakılmalıdır. Bunu bir şekilde anlamayan, kabul etmeyenler, kendisinin yazdığı “Nurjuvazi” kitabını, o kitapta neler söylediğini satır satır okumalıdırlar.

Sivil toplum örgütü kurucusu Osman Kavala bu ay sonunda, gelecek hafta tam bir yıldır tutuklu cezaevinde, hâlâ iddianamesi ortada yok, yine bir rehin mantığıyla tutuluyor ama neye karşı, kime karşı belli değil. Gazetecilere ülkemizde ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezaları veriliyor, üst mahkemelerce onanıyor. Meclisi bombalayan darbecilerle aynı cezadır yani idamı kaldırmamış olsak asacağız. Gazetecinin eleştirisini, görüşünü, yorumunu beğenmeyebilirsiniz ama yazısı, yorumu nedeniyle yıllarca tutuklu kalsın, ömür boyu hapse mahkûm olsun, bu olmaz. Ece Sevim Öztürk, İsminaz Temel ve daha nice gazeteci aylardır cezaevinde, tek  yaptıkları habercilik. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Tercümanlık Bölümü son sınıf öğrencisi Cihan Dağdelen Kocaeli’nde hücrede tutuluyor. Yazıları, ifadeleri, düşünceleri nedeniyle aylardır özgürlüklerinden mahrum bırakılan insanlarımız bir an önce tahliye edilmelidir.

Dünyada hukukun üstünlüğü sıralamasında 113 ülke arasında 101’inci sıradayız. Bu sıralamada üstlere çıkmadan dünyadaki itibarımız yükselmez. İktidar üstünde en az denetim olan ülkeler arasında 3’üncü sıradayız. Bununla övünebilir miyiz? Bizim üstümüzde sadece Zimbabve ve Venezüella var. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 157’nci sıradayız. Ülkemize, insanımıza yakışmayan rakamlar, görüntülerdir bunlar. Buradan bir kez daha demokrasi, bir kez daha hukuk devleti istiyoruz. Ülkemizde demokrasimizi, hukuk devletimizi güçlendirmezsek, bilimsel, laik eğitimi güçlendirmezsek uluslararası arenada hak ettiğimiz saygın yeri yeniden kazanamayız değerli milletvekilleri.

Değerli arkadaşlarım, burada bir hususa daha değinmek isterim. Başta da söylediğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz hem ülkemizin savunması için hem de dünyada barışın hâkim olması için cesaretle, özveriyle çalışmaktalar. Hâl böyleyken, sözde askerî vesayeti sona erdirme iddiasıyla çoğunlukla “kumpas davaları” dediğimiz aslında vatana ihanet davaları olan tamamen iftiralara dayalı siyasi davalar suretiyle ordumuz zayıflatılmış, itibarı azaltılmış, kendi içinde bir güven bunalımı yaşatılmıştır. Bir örnek vermem gerekirse, FETÖ ile iktidarın iş birliği içinde tertiplenen bu davalarla mesela Türk Deniz Kuvvetlerimizin bir harpte bile kaybetmesi mümkün olmayan 50 muharip amiralinin 25’i zindanlara atılmış, yerine getirilenler vasıtasıyla da malum 15 Temmuz kanlı darbe girişimine giden yolların kaldırım taşları döşenmiştir. Bu karanlık süreçte, birçok Atatürkçü, çağdaş ve aydın sivillerin yanı sıra, ordumuzun iyi yetişmiş, Atatürkçü, onurlu, üstün nitelikli, saygın yüzlerce personeli tasfiye edilmiş, bir kısmı da istifa ve emekli olmaya zorlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisten, başta cezaevlerinde çektikleri acılar sonucu hayatını yitiren kumpas şehitleri olmak üzere, genç subay, astsubaylar da dâhil, tüm özgürlüğü gasbedilenlerin haklarının iadesi için “hukuki hakların iadesi” adı altında bir yasa gecikmeksizin çıkarılmalıdır. Bu yasa kapsamında, bu, vatana ihanet davalarının soruşturma ve kovuşturma  döneminden itibaren, iftira içerikli suçlamalar ve önyargılı, maksatlı medya yayınları nedeniyle psikolojik baskı altında, stresten kaynaklanan sağlık sorunları dâhil, zor şartlarda ortaya çıkan hastalıklar sonucu meydana gelen onur intiharı ve ölümler nedeniyle hayatını kaybedenler öncelikle “hukuk ve adalet şehidi” olarak tescil edilmelidir. Ayrıca, adli ve idari soruşturmalar nedeniyle kendi isteğiyle veya isteği dışında emekliye sevk edilen, kademe ilerlemesi, derece yükselmesi ve rütbe terfileri durdurulan veya rütbelerinde beklemeye alınan genç subay ve astsubayların, kadro şartı aranmaksızın, emsalleriyle aynı rütbelere terfi ettirilmesi sağlanmalıdır. En önemlisi ise, onlarca yazılı suç duyurusunda bulunulmasına  rağmen, belki de siyasi ayağın ortaya çıkması endişesiyle, kumpas davalarında kararlarıyla adaleti katleden, iftira ürünü dijital verilerin gerçek olduğu algısını yaratmak için onların arasına yerleştirilen ve adli emanete alınması gerektiği ısrarla ve yazılı olarak bildirilmesine rağmen, “devlet sırrı” niteliğindeki, “çok gizli” gizlilik dereceli gerçek harekât planlarını çarşaf çarşaf deşifre ederek “vatana ihanet” suçunu işleyen ve hem ülkemizin hem de saygın ve onurlu insanların geleceğini çalan hâkim, savcılar ve polisler ile bu suça ortak olanlar hakkında bu suçlarından dolayı bugüne kadar bir dava açılmamıştır, hiçbir dava açılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Evet, hiçbir dava açılmamıştır dedim. Bu adalet katillerinin bir an önce vatana ihanetten yargılanmaları sağlanmalıdır. Tüm bu adımlar bu devletimizin, kahraman Türk subaylarına ve onların on yıllar boyu bu ülke için verdikleri hizmete bir vefa borcudur.

Sözlerimi bitirirken, Lübnan’da ve dünyanın dört bir yanında barış için görev alacak askerlerimize başarı diliyor, kazasız belasız ülkemize geri dönmeleri dileğimi iletiyorum. Kahraman ordumuz çeşitli cemaat ve tarikatların değil de yüce milletimizin ordusu kaldığı ve caydırıcılığını koruduğu sürece ülkemize yönelik her türlü tehdit hiçbir işe yaramayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çakırözer.

Tezkere üzerinde beşinci ve son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’a aittir.

Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü UNIFIL’e sağladığı kuvvet katkısının 31 Ekim 2019’a kadar uzatılması hakkında Gazi Meclisimizin onayına sunulan tezkere üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılında yaşanan İsrail-Lübnan savaşı sonrasında Lübnan’da barışın tesisi ve idamesi amacıyla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü UNIFIL oluşturulmuştur.

Ülkemizin de kuvvet katkısında bulunduğu UNIFIL’in başarılarla icra ettiği görevler sonucunda Lübnan-İsrail sınırında sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı hâlâ sürmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar’la kurulan UNIFIL’in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak belirlenmiştir. Aynı kararda, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl yeniden uzatılması da öngörülmüştür. UNIFIL’in görev süresi, bu çerçevede, bugüne kadar 11 kez uzatılmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yakın zamanda almış olduğu karar neticesinde UNIFIL’in görev süresi Ağustos 2018 sonu itibarıyla yeniden bir yıl uzatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın coğrafyamızda barış ve istikrarın tesisi öncelikli dış politika hedeflerimizden birisidir. Bölgesel barış, istikrar ve güvenliği ilgilendiren tüm gelişmelerin dış politikamız üzerinde şüphesiz önemli yansımaları olmaktadır. Son dönemde bölgemizde yaşanan gelişmeler ülkemizin istikrar ve esenliğinin bölge ülkelerinden ayrı düşünülemeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu itibarla millî menfaat ve çıkarlarımızı yakından ilgilendiren bölgesel gelişmeler karşısında kayıtsız kalmamız da düşünülemez. Bu anlayıştan hareketle Hükûmetimizin dış politikası ülkemizin etrafında bir barış, güvenlik, istikrar ve refah kuşağı oluşturmasını hedeflemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye rejiminin halka karşı uyguladığı kanlı şiddet ve baskı politikalarının bölge istikrarına yönelik tehdidini artırdığı bir ortamda tüm bölgenin istikrarı bakımından kilit önemi haiz Lübnan’da barış ve istikranın muhafazası bölgemizin içinden geçmekte olduğu bu hassas süreçte hiç şüphesiz daha da önem kazanmıştır. Bölgesel gelişmelerin etkisiyle Lübnan’daki etnik ve dinî gruplar arasında yaşanan dönemsel gerginlikler ve toplumsal huzuru hedef alan eylemlerde kaydedilen artış endişe kaynağı olmayı sürdürmektedir. Hizbullah’ın artan ölçüde Suriye rejimine destek vermesi ve Suriye’deki iç savaşta rejimin yanında bilfiil yer alması Lübnan’ı da Suriye’deki gelişmelere müdahil kılmaktadır. Ayrıca çatışma ortamından kaçarak komşu ülkelere sığınmak durumunda kalan milyonlarca Suriyelinin yarattığı mülteci baskısı da Lübnan’ı ciddi sınamalarla baş başa bırakmaktadır. Ülkedeki farklı mezhep grupları arasında zaman zaman ortaya çıkan ve silahlı çatışma boyutuna varabilen gerginlikler bugüne kadar Lübnan Hükûmetinin, Lübnan halkının ve ordusunun sağduyulu tavrı neticesinde büyümeden önlenebilmiştir. Lübnan halkının sahip olduğu ve uzun yıllara dayanan bir arada yaşama kültürünün beraberinde getirdiği toplumsal direnç ülkenin istikrarsızlıklarının olumsuz yansımalarının mümkün olduğunca asgari düzeyde tutulmasına imkân sağlamıştır. Lübnan halkının zor zamanlarda sergilediği bu olgunluk ve dayanışma duygusunun bölgedeki diğer toplumlar açısından da örnek teşkil etmesini temenni ediyoruz. Ne var ki Lübnan toplumunun bugüne kadar başarıyla karşı koyduğu sınamalar bölgesel dinamiklerin etkisiyle gün geçtikçe yeni boyutlar kazanmaktadır. Son dönemde Lübnan’a sığınan Suriyeli ve Filistinli 1 milyonu aşkın mültecinin ülkedeki hassas mezhep dengelerini de bozmasından endişe edilmektedir. Bunun yanı sıra DEAŞ’ın yarattığı Şii-Sünni gerginliğinin diğer bölge ülkelerine kıyasla sosyopolitik açıdan daha hassas dengeler üzerinde kurulu Lübnan’ın barış, huzur ve istikrarı üzerinde olumsuz etkileri olabilecektir. Bu etkilerin asgari düzeyde tutulması hâlinde ülkede yaşanabilecek mezhep temelli bir iç çatışma komşu ülkeler başta olmak üzere bölgesel ve küresel düzeyde barış ve istikrara yönelik ciddi bir risk ve tehdit oluşturulabilecektir. Dolayısıyla, çıkaracağımız bu tezkere ciddi önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye UNIFIL’e yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye'nin katkısı gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde gerek bölgesel ve küresel ölçekte gerekse kapsamlı sivil asker iş birliği faaliyetleri vasıtasıyla Lübnan toplumunun her kesimi nezdinde görünürlüğünün artmasına, ayrıca barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikanın sürdürülmesine önemli katkılarda bulunmuştur. UNIFIL’in ülkemizin askerî kuvvet katkısında bulunduğu tek Birleşmiş Milletler barış gücü operasyonu olması dikkate alınarak UNIFIL deniz görev gücüne katkımızın sürdürülmesinin önem arz ettiği değerlendirilmektedir.

Türkiye her zaman olduğu gibi Lübnan’ın istikrarını hedef alan her türlü teşebbüsün karşısında durmaya devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye, dost ve kardeş Lübnan halkının birliği ve dirliğiyle iç barışının muhafazasına atfettiği önem doğrultusunda katkılarını sürdürecektir. Bu hususlar ışığında ve Lübnan’la ilgili ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik koşulları da göz önünde tutularak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönündeki 2433 sayılı Kararı uyarınca hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanlığınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında 31 Ekim 2018 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL’e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığınca yapılmasının uygun görüleceğini belirtiyor, sözlerime son verirken UNIFIL’e askerî katkıda bulunmaya devem etmemize ilişkin tezkereyi olumlu bulduğumu beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünal.

Tezkere üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına söz alan sayın milletvekillerine sıra gelmiştir.

İlk söz, şahısları adına, İstanbul Milletvekili Yunus Emre’ye aittir.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

YUNUS EMRE (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyunda bilinen ismiyle Lübnan tezkeresi üzerinde söz almış bulunuyorum. Grubumuz adına konuşmasında Sayın Çakırözer’in de belirttiği gibi bu tezkereye olumlu oy vereceğiz birkaç temel gerekçeye dayanarak.

Bir defa, Birleşmiş Milletler gücü olmasına önem veriyoruz temel olarak ve bunun yanında 2014’ten beri Deniz Kuvvetlerimizin bölgede, Doğu Akdeniz’de bayrağımızı dalgalandırıyor olmasını da önemsiyoruz. Ancak bu durum AK PARTİ’nin on altı yıllık dış politikasına ve Orta Doğu politikasına olan kapsamlı eleştirilerimizi geride bırakmıyor tabii. Bunları da anlatmak, açıklamak durumundayız.

Şimdi, ilk olarak, tabii, bir önemli eleştiri konusu, bir önemli tema bu kapsamda düşünmemiz gereken: Sanki Türkiye’nin uluslararası barışa katkılarının AK PARTİ döneminde başladığı gibi bir yanılsama, bir yanlış fikir topluma anlatılıyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, tarihi boyunca uluslararası barışa çok önemli destekte bulunmuş bir ülkedir ama özellikle 1993’ten itibaren artan ölçekte -yani Somali’de, Bosna Hersek’te, Arnavutluk’ta, Afganistan’da, Kosova’da- bir çok farklı örnekte Türk askerleri uluslararası barışa hizmet etmiştir.

Şimdi, bildiğiniz gibi, ilk defa 2006 yılında Lübnan tezkeresi Mecliste oylanıyor. O dönemde Meclisteki konuşmalar izlendiğinde, bizim grubumuz adına yapılan konuşmada kıymetli bir büyüğümüz, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın yaptığı konuşmanın içinden çok kısa bir bölümünü dikkatinize sunmak istiyorum. Çünkü bugün yaşadığımız tartışmalarla çok ilgili olduğunu düşünüyorum ve buradan çıkaracağımız çok kapsamlı dersler olduğunu düşünüyorum.

2006’da Sayın Elekdağ diyor ki: “Başkan Bush yönetimine hâkim olan yeni muhafazakâr düşüncenin İsevi ve Musevi inançları kaynaştıran yapısı Amerika ile İsrail’in güvenliğine ve çıkarlarına eş değerde görmesi ve dünyayı bir tarafta demokrat Hristiyanlar ve Yahudiler, öte tarafta da İslamcı faşist Müslümanlar diye ikiye ayıran bir yaklaşımı benimsemiş olması, İsrail’in sözünü etmiş olduğu hedeflerinin kolaylıkla Amerika’nın 11 Eylül sonrasında oluşturulan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle bunun siyasi kanadı olan Büyük Ortadoğu Projesi’ne entegre edilmesine imkân vermiştir. Amerika’nın Irak’ı işgal etmesi Washington’un global enerji kaynaklarının denetimini öngören dünya hegemonyası stratejisi bağlamında gerçekleştirilmiş olsa da temel hedeflerinden biri İsrail’in güvenliğidir. Lübnan savaşıyla da Hizbullah etkin bir güç olmaktan çıkarılmak ve böylece İsrail’i tehdit eden bir unsur daha likidite edilmek istenmiştir. Bu sürecin bundan sonraki aşamalardaki hedefleri, dikkatinizi çekiyorum, Suriye ve İran’dır.”

Değerli arkadaşlar, bu, bu manzara Şükrü Elekdağ’ın bizim grubumuz adına on iki yıl önce bu kürsüden anlattığı manzara 2018’e kadar aslında Türkiye'nin dış politikasının yazılmamış kısa tarihidir ve burada, AK PARTİ hükûmetleri bütün bu alanlarda Türkiye'nin menfaatine olmayan politikalar izlemiştir. Bu, 1 Mart Tezkeresi’nden başlar, Lübnan savaşında ya da en son yaşadığımız Suriye iç savaşında izlenen politikaya kadar gelir. Bu kapsamda şunu da hatırlatmak istiyorum: 2006 yılında askerlerimizi gönderdiğimiz Lübnan Hükûmetinin acaba bize dönük politikası ne olmuştur? Şunu da hatırlatmak istiyorum yine aynı zamanda: Aynı evrede bizim TELEKOM’un Lübnanlı bir ailenin ağırlıkta bulunduğu bir şirkete satılmış olmasını da hatırlatmak istiyorum. Şunu söyleyeceğim değerli arkadaşlar: Hemen arkasından, 2006’da biz askerlerimizi gönderdikten sonra, 2007 yılında Lübnan Hükûmeti, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle Doğu Akdeniz’de bir münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamıştır yani grubunuzun devri iktidarında bu anlaşmanın imzalanmasına engel olunamamıştır. Bugün Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinde yaşanan tartışmalardaki karşılaştığı zorlukları biliyoruz. Özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin her platformda Türkiye'yi zora sokan yaklaşımını biliyoruz ve arkasında yatan o dönem izlenmiş yanlış politikalara işaret etmek istedim.

Değerli arkadaşlar, bir önemli konu bu kapsamda, bildiğiniz gibi, özellikle 2014’ten sonra biz deniz gücümüzü ağırlıkla gönderdik Lübnan’a. Şimdi, Deniz Kuvvetleriyle ilgili aynı evrede yaşanan Türkiye'de çok kapsamlı, önemli gelişmeler var. Bir defa, Balyoz yargılamaları var. Balyoz yargılamaları kapsamında 36 amiralin, 115 subayın, 5 astsubayın değişik yıllarla ağır cezalara çarptırıldığını hatırlatmak istiyorum. Yine sizin döneminizde Balyoz davası haricinde işte amirallere suikast, Poyrazköy, Ergenekon, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Kafes Eylem Planı, casusluk davası, fuhuş davası gibi isimli davalarda, bu kumpas davalarda Türk Deniz Kuvvetlerinin yetişmiş insan personelinin önemli ölçüde tasfiye edildiğini, onlara büyük bir zulüm yapıldığını sizlerin iktidarınızda, hatırlatmak istiyorum. Kimdi bu insanlar? Bugün “Türkiye'de millî gemiler yapılıyor.” diye övündüğümüz tasarımları yapan insanlardı sevgili arkadaşlar. Bu insanların arasında kahrından kanser olan kahraman subaylarımız vardı, bu insanların arasında intihar eden yurttaşlarımız vardı. Bunları hatırlatmak istiyorum.

Bu kapsamda geçmişte AK PARTİ hükûmetleri döneminde izlenmiş yanlış politikaların, skandalların bugün de önemli ölçüde sürmekte olduğunu ne yazık ki görmekteyiz. Özellikle bu haftaya gelirken yaşadığımız Rahip Brunson hadisesi sanıyorum en önemli örnek olarak görülebilir. Yani AK PARTİ dönemindeki dış politika skandallarının bir son örneğini bu hafta ne yazık ki ülkemiz adına bir utanç manzarası olarak yaşamış olduk. Türkiye böyle bir manzarayı hak etmiyor. Amerikan Başkanının şu konuşmasını izlemişsinizdir: “Brunson’u kurtardık. Başka yerlerden de Amerikan yurttaşlarını kurtardık. Daha yeni Kuzey Kore’den de Amerikan yurttaşlarını kurtardık.” diyor. Tarafınızdan yani kişisel olarak söylemiyorum, partiniz tarafından Türkiye'nin düşürüldüğü manzara budur. Türkiye'nin Kuzey Kore’yle aynı ligde değerlendirildiği bir durumdur sevgili arkadaşlar.

Türkiye'nin, Türk halkının, Türk milletinin en önemli özelliklerinden birisi, bizim onurumuza düşkün bir millet olmamızdır ancak bu son karşılaştığımız Brunson hadisesi bu bakımdan bizim millet olarak onurumuzu yaralamış bir hadisedir.

Şunu diyorsanız eğer: “Ya, kardeşim, alışın buna.” Bakın, bir önemli örnek: Biz Rus uçağını düşürdük, değil mi? Sonra Rusya’nın Türkiye'ye tepkisiyle karşılaştık ve araya birtakım aracılar koyarak Rusya'yla aramızı düzeltmeye çalıştık. Peki, şunu sorayım size: Suriye bizim bir uçağımızı düşürdü, askerlerimiz şehit oldu. Biz ne yapabildik sevgili arkadaşlar, ne yaptık Allah aşkına? Rusya’nın…

İSMET YILMAZ (Sivas) – Suriye’nin uçağı düşürüldü.

YUNUS EMRE (Devamla) – Suriye’nin bizim uçağımızı düşürmesinin arkasından Türkiye’nin izlediği politikayı bir düşünelim, bir de buna karşılık bizim Rus uçağını düşürdüğümüzden sonra karşılaştığımız manzarayı düşünün.

Sevgili arkadaşlar, uluslararası planda gerçekten Türkiye’nin çok zorlu bir süreçten geçtiği bir dönemi yaşıyoruz, bu çok doğru ancak Türkiye’nin ulusal onurunun devri iktidarınızda çok ağır hasar gördüğü bir manzarayı çok yazık ki yaşamış bulunuyoruz. Türkiye’nin bu durumdan çıkması gerekiyor. Bu anlayışla yani partinizin şimdiye kadar uygulamış bulunduğu anlayışla bu durumu gerçekleştirebileceği kanaatimde olmadığımı da belirtmek istiyorum.

Tekrar çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emre.

Şahıslar adına ikinci söz Gaziantep Milletvekili Ali Şahin’e aittir.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin UNIFIL’e sağlamış olduğu askerî katkıyı ilgilendiren Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle alakalı şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında on dakikalık bir konuşma hazırlamıştım ancak gelen yoğun baskılar altında onu beş dakikaya indireceğiz. Biraz da sıkıcı olmasın diye konuyu da içerisine alan bir hatıramı paylaşarak günü kapatmak isterim açıkçası.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Size baskı yapanlara yazıklar olsun!

ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tatlı bir baskı. Biz o baskıyı buranın bütün yorgunluğunu almak adına… Ama dilerseniz on dakikaya çıkarabilirim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sana yirmi olsun Ali Bey.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Buyurun, dinleriz.

ALİ ŞAHİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

2014 yılında Avrupa Birliği bakan yardımcılığım döneminde Avrupa Birliğiyle çeşitli konuları müzakere etmek amacıyla Brüksel’de bir araya geldik. Karşı muhatabımız İngiliz ECR grubunun Genel Sekreteri İngiliz Milletvekili Daniel Hannan’dı.

Müzakerelerimizin bir noktasında Daniel Hannan sözü Güneydoğu meselesine getirdi, dedi ki: “Ya bu Güneydoğu’daki Kürtler için bir otonomi filan…” Bunu söylemeye çalışıyor ama bir yandan da ıkına sıkına, öyle bir hâletiruhiyeyle anlatıyor. Sözünü keserek dedim ki: Bir saniye… Bu, bizim müzakere konumuz aralarında, gündemimiz aralarında bulunmayan bir mevzu. Eğer Avrupa bugün göç kriziyle karşı karşıya ise, mülteci akınlarıyla karşı karşıya ise, terör meydan okumasıyla karşı karşıya ise bu, sizin bundan tam yüz yıl önce 1917 yılında Orta Doğu’ya çizmiş olduğunuz o Sykes-Picot sınırlarının sonucudur. Siz bu sınırları yüz yıl önce çizdiğiniz için bu sınırların mağdurlarının torunları şimdi sizin sınırlarınıza hücum ediyor. Eğer gerçekten niyetiniz Orta Doğu’da barışı, huzuru, istikrarı sağlamaksa yapmamız gereken tek şey var, o da Orta Doğu’yu tekrar aslına rücu ettirerek bu suni sınırları ortadan kaldırmaktır. Siz bu sınırları çizinceye kadar Orta Doğu’da tam dört yüz yıl bizler Kürtlerle, Araplarla, Türklerle, Müslümanıyla, Yahudisiyle, Hristiyanıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle, tam dört yüz yıl barış içerisinde yaşadık. Değil birbirlerimizin şehirlerini yağmalamak, birbirimize taş dahi atmadan dört yüz yıl bütün bu farklılıklarımıza rağmen barış içerisinde yaşadık.

Bir de şunu anlamakta güçlük çekiyorum: Eğer “sınır” dediğiniz şey gerçekten iyi bir şeyse siz, Avrupa’da bütün sınırlarınızı, ekonomik, siyasi sınırlarınızı neden kaldırdınız? Kaldı ki Avrupa Birliği iki dünya savaşı sonrası yaşanmış, hayata geçirilmiş en büyük barış projesidir. Yok eğer kötü bir şeyse bizim coğrafyalarımıza ilişkin yeni sınırlar niçin hayal ediyorsunuz? Konuyu değiştirdi.

Buradan Kürt kardeşlerime seslenmek isterim. Orta Doğu’nun önemli unsurlarından birisi olduğu için bahsetmek istiyorum, diyelim ki Orta Doğu’da, Türkiye’nin güneydoğusu, Suriye’nin Kürt bölgeleri, Irak’ın, İran’ın Kürt bölgeleri kopartılarak sözde o Kürt devleti kuruldu. Bölünme bitecek mi? Hayır, bölünme bitmeyecek. Bu kez o coğrafyayı Türkiye Kürt’ü,  Suriye Kürt’ü, İran Kürt’ü, Irak Kürt’ü diye bölecekler. Bitecek mi? Yine bitmeyecek. Bu kez Sünni Kürt, Alevi Kürt diye bölecekler. Bitecek mi? Bitmeyecek. Bu sefer laik Kürt, İslamcı Kürt diye bölecekler. Niçin? Çünkü bu coğrafya, bu bölge bölündükçe çatışacak, çatıştıkça zayıflayacak,  zayıfladıkça sömürülecek ve onlar Batı’da kurdukları o muhkem ve muhteşem şehirlerde huzur içerisinde, refah içerisinde yaşıyor olacaklar.

Değerli arkadaşlar, birilerinin eğer zerre kadar Kürt kaygıları varsa, eğer zerre kadar insan hakları anlayışı varsa veya merhametleri olsaydı bugün  Kandil mağaralarında tecavüze uğrayan, tecavüze uğradığı için intihar eden veya karşı koyduğu için infaz edilen  Kürt  kadınların haklarını da buraya taşırlardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar,  eğer birilerinin zerre kadar insan hakları anlayışı olsaydı, zerre kadar merhameti olsaydı 17 yaşındaki Kürt çocuğu Yasin Börü için akıttıkları tek damla gözyaşları olurdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer  barış, birilerinin ağzına hiç yakışmayan bir ağız varsa o da masum uykularında polislerin enselerine kurşun sıkma alçaklığını gösterenlerin ve onlara sessiz kalanların ağzıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Eğer Kürt kardeşlerimizin bu coğrafyada bir sorunu varsa değerli arkadaşlar, o sorun da şudur: Küresel güçlerin, emperyal güçlerin bu bölgede mayın eşekliğine soyunmuş ve Kürt kanları üzerinden hayat süren bir terör örgütü sorunu vardır. Bunu burada altını çizerek belirtmek istiyorum.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, tezkeremizin dünya barışına, bölgesel barışa hayırlar getirmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Batman Milletvekili Ziver Özdemir ve İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Ordu Milletvekili Ergün Taşcı ve Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliklerinden istifalarını belirten yazılarının 16/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/7)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden, Batman Milletvekili Ziver Özdemir ve İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden, Ordu Milletvekili Ergün Taşcı ve Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyon üyeliğinden istifalarına dair yazıları 16/10/2018 tarihinde Başkanlığımıza sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Anayasa Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan üyelikler için seçim yapacağız.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Antalya Milletvekili Kemal Bülbül aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kayseri Milletvekili İsmail Tamer aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için Batman Milletvekili Ziver Özdemir ve Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 4 üyelik için Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal, Ordu Milletvekili Ergün Taşcı ve Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için Ordu Milletvekili Ergün Taşcı ve Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Atabek aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 17 Ekim 2018 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.44



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.